17 Şubat 2019

METASTAZ BİRİNCİ CİLT


METASTAZ BİRİNCİ CİLT
barış terkoğlu kitapları scribd ile ilgili görsel sonucu
Barış Terkoğlu İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü'nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Ortadoğu Siyasi Tarihi ve Uluslararası İlişkileri Bölümü'nde yüksek lisans yaptı. Aynı enstitüde Ortadoğu İktisadı Anabilim dalında doktora eğitimine başladı. CNN Türk'te yayınlanan "Oradaydım" adlı belgesel programmda araştırmacı olarak çalıştı. Bağımsız dergisinde haber müdürlüğü, Karşı gazetesinde köşe yazarlığı yaph. Çeşitli kuruluşlardan ödüllere layık görüldü. Odatv davası kapsammda 19 ay tutuklu kaldı ve 14 Eylül2012'de tahliye oldu. Cezaevindeyken Barış Pehlivan ile birlikte Sızıntı 1 Wikileaks'te Ünlü Türkler adlı kitaba imza attı yılından beri Odatv.com adlı haber sitesinin haber müdürlüğünü yapıyor. Barış Pehlivan İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü'nden mezun oldu. Profesyonel gazeteciliğe 2004 yılında Kaçak Yayın adlı dergide başladı. CNN Türk'te yayınlanan, Türkiye'nin yakın tarihine yansıyan olayları tanıklarıyla ekrana getiren "Oradaydım" adlı belgesel programını hazırladı. Birçok dosya habere, belgesele ve kurumsal tanıtım filmine imza attı. Çeşitli kuruluşlarca ödüllere layık görüldü. Odatv davası kapsammda 19 ay tutuklu kaldı ve 14 Eylül2012'de tahliye oldu. Cezaevindeyken Barış Terkoğlu ile birlikte Sızıntı 1 Wikileaks'te Ünlü Türkler adlı kitaba imza attı. Karşı gazetesinde köşe yazarlığı yaptı yılından beri Odatv.com adlı haber sitesinin genel yayın yönetmenliğini yapıyor.

3 Kırmızı Kedi Yayınevi: 449 İnceleme: 44 Mahrem 1 Gizli Belgelerde Türkiye'nin Sırları Barış Terkoğlu & Barış Pehlivan Barış Terkoğlu & Barış Pehlivan, 2015 Kırmızı Kedi Yayınevi, 2015 Yayın Yönetmeni: İlknur Özdemir Editör: Tunca Arslan Kapak Tasarımı: Sinan Acıoğlu Grafik: Yeşim Ercan Aydın Tanıhm için yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni alınmaksızın, hiçbir şekilde kopyalanamaz, elektronik veya mekanik yolla çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz. Birinci Basım: Nisan 2015, İstanbul ISBN: Kırmızı Kedi Sertifika No: Baskı: Pasifik Ofset Cihangir Mah. Güvercin Cad. No: 3/1 Baha İş Merkezi A Blok Kat: O Haramidere/İSTANBUL Tel: Sertifika No: Kırmızı Kedi Yayınevi / kirmizikedikitap / tw itter.com / krmzkedikitap kirmizikediedebiyat.blogspot.com.tr Ömer Avni M. Emektar S. No: 18 Gümüşsuyu İSTANBUL T: F:

4 Barış Terkoğlu Barış Pehlivan MAHREM Gizli Belgelerde Türkiye'nin Sırları İNCELEME

5 İÇİNDEKİLER BAŞLARKEN S.Ö.'YE KİM TECAVÜZ ETTİ? Fethullah Gülen'in kardeşi de şüpheli Annesi ilişkiye zorladı, babası tecavüz etti Vali: "Hoca' ya komplo mu kuruyorsunuz?" Yeni savcı görevlendirildi Anne, S. Gülen' i "hatırlamıyor" "Gülen' in cinsel ilişki yetisi yok" raporu Adli Tıp: S.Ö.'ye birçok kez tecavüz edilmiş AKP-Cemaat koalisyonu devrede: Tutuklular özgür S.Ö.'ye tecavüz dosyaları tek tek kapatıldı Yıllar sonra cezalandırılacaklar mı? ABD'NİN "YASAKLI" İMAMI "Asrın davasının zarar görmemesi adına" Erdoğan'ın yakın çevresi Ömer Bey' i biliyor İmaının belgeleri FBI'ın elinde Kriptodaki çarpıcı isim: Defne Bayrak İmamının ismini ABD'ye veren Türk polisi Şikayet belgesinin ayrıntıları Özdil'in Hanefi Avcı kehaneti Ve Özdil konuştu: Yurtdışındayım, çünkü... TIPS'tan TISD'a Samih Teymur Kim bu Emniyet imamını sorgulayan Gültekin? Polis nerede Özcan orada POLiSTEN BAŞKONSOLOSLUGA ÖZEL BİLGİ Emin Arslan'ın anlattıkları Neden hedef seçildi? Today's Zaman'ın öncü polis elemanlığı Büyükelçi'nin şüpheleri AKP savcılara siper oldu Özkök ABD için rakiplerinin emekliliğini bekliyor Büyükanıt'a komploların arkasında kim var? Yılınazer'in kafası, Ekizoğlu'nun askerlik sevdası Polisten ABD' ye: 1 numara yok EVİ BASlLAN GÜLEN'İN VİZEYLE İMTİHANI Bomba, beraat, saldırı... Yeşil Kart ne anlama geliyor? Para karşılığı konferanslar FBI' ı savunan savcılardan CIA çıkışı Kazanan Gülen oldu

6 Yahudi Cemaati'nin mektubu Hahambaşı'run zor kararı Üç Türk polisinin FBI'dan Gülen isteği Girişimi Gülen başlattı İşte o mektup ABD medyasında Cemaat rahatsızlığı Başkonsolosluk çetelesi Ketumluğun nedeni laik düzenmiş ABD'ye gitmek isteyenler kim? Kriptonun sonundaki çarpıcı "hata" Makedonya belgesindeki sahtecilik Kanada' dan Türkiye'ye Gülen talebi Teknoloji alanında kariyer ERDOGAN-GÜL KAVGASI GİZLİ BELGELERDE Biri örgütçü biri bürokrat 97 Kader değil koşul arkadaşlığı 97 Gül'ün Erdoğan rahatsızlığı 102 Cemaat'in tarafı 103 Gözü arkada kalan Erdoğan 104 Emniyet istihbarat: Erdoğan' ı suçlayıcı karotlara ulaşıldı 107 Kimseyi değil, Davutoğlu'nu dinliyor 108 AKP'li bakanların rahatsızlığı 110 ABD, Gül-Erdoğan kavgasından şikayetçi lll ABD AKP'NİN YATAK ODASlNDA AKP'lilerin özel hayatları kriptolarda Yurt gazetesinin haberi Önkibar'ın iddiaları Hüseyin Çelik'in yanıtı İmam nikahı aldatmaya kılıf Büyükelçi'nin "zina" mesaisi Haşim Kılıç'ın AKP endişesi Emine Erdoğan'dan "cinsel kabahat" baskısı "85 AKP'li iki eşli" iddiası AKP Genel Merkezi'nden istihbarat Mumcu'nun özel hayatı şaka konusu "Hisarcıklıoğlu, Gül'ün kuklası" Kabine değişikliklerinin perde arkası Üst düzey ayak oyunları Çubukçu'nun evliliği ve Aksu iddiaları İsim isim bakan fişlerneleri ABD'NİN GÖZÜNDEN GÜLEN Büyükelçi: Ağzı sıkılar ama tehdit değiller Ecevit doğrudan ve düzenli görüşürdü



7 Zahid Akman: Bir CHP İsiarnı'na sahip olmazsınız Cemaat'in hedefleri uzun, AKP'nin kısa vadeli Genç Siviller kriptoda ABD dertli: Türkler bizi sevmiyar Yeni Osmanlıcılık'ın Cemaat'le bağı Görünmez adamın uzun gölgesi "İnsanlar Cemaat hakkında konuşmaktan korkuyor" Şeriat değil ama çok daha İslamcı Şahin Alpay'ın mazeretleri Başkonsolos: Sol kimin umurunda? "VİSKİ DÜŞKÜNÜ" ILICAK'LA GÜLEN SOHBETLERİ Başkonsolos'la buluştuk, Gülen'in vizesi uzadı Sütten çıkmış ak kaşık Titreşimi, sıcaklığı ve içtenliğiyle benzersiz vaaz Papa'yla aslında kim buluşturdu? Üzeyir Garih'in Gülen'le ilişkisi "Yoldan çıkan" Türkiye'yi rayına oturtacaklar "Örgütlenme" sorusuna yanıt yok Kaçamak yanıtlar ve medeni durum Dönerse, müritleri üzerine atlar Başkonsolos: Gülen vergi ödemedi CEMAAT'İN KALEMLERİ ERDOGAN' A TOZ KONDURMUYOR Ekrem Dumanlı'nın AKP'ye siper olduğu günler 176 "Erdoğan' ın yakın danışmanı" Karaalioğlu'nun kahinliği 178 Cemaat, Doğan Grubu'nu ABD'lilere şikayet etti 179 Kriptodaki Boratav'ın sicili 181 Gazetecilerin Pensilvanya ziyaretinin zamanlaması Cemaat'ten ABD'ye imaj önerileri KEMALİSTLER MAYO, GÖLENCİLER BİKİNİ GİYİYOR "Bu ülke sahipsiz değil" 187 Çongar'ın başörtülü başbakan özlemi 188 Çongar: Dindarlar, Kemalist ve solculara göre daha özgürlükçü 188 Hükümet İsrail'le olumlu bir ilişki istiyor 192 Zaman yazarı, eşini ABD'li diplamata şikayet etti 192 Cengiz Çandar'ın Bülent Arınç memnuniyeti 193 Süleymancı Denizolgun'un görüşmesi 195 Laiklerle alay eden Çandar' dan, "endişeli" Çandar'a 196 Yasemin Çongar'ın havuz partisi fantezisi 197 TSK'nın Cemaat direnişi 199 Gülen öldüğünde ne olacak? 202 Zaman yazarı, gazetesinde sigara içen kadınlardan rahatsız 203 Başkonsolos'un yorumları 204

8 GÜL'ÜN "İYİ ARKADAŞI" BABAHAN'IN itiraflari "Amerika'ya girsin!" dediği kupanın adres değiştirmesi 207 Babahan: Gül, Babacan'ı başbakan yapacak 208 Hükümet' i kim eleştiriyar ki, biz eleştirelim! 210 Babahan'ın gözünden Gülen- Erdoğan farkı 213 "İyi arkadaş" Gül' e övgüler 213 SARIGÜL ABD'DE TACİZLE SUÇLANlYOR CHP'lilerden önce Gülen'in haberi oldu 216 Yolsuzluk iddiaları Washington' da 217 "ABD Baykal'ın yerine başkasını getirmeye çalışıyor" 219 "Ben Başbakan olayım, Erdoğan Cumhurbaşkanı olsun" 219 Emine Erdoğan'ın Sarıgül'e vefası 221 "Tercümanı taciz etti" iddiası 222 "Pro-İsrail" Sarıgül, Obama'yı ziyaret etmek istiyor 223 Sarıgül'ün dış politika kıstasları 224 AKP'nin elinde yolsuzluk ve zamparalık dosyası var 225 Cemaat içinden destekçisi var 226 Erdoğan-Gülen-Sarıgül üçgeni 227 Başbakanlık için Patrik'ten de destek istedi 227 Ortodoks kiliselerin rekabetinde Gülen'in rolü 228 Baykal'a "zavallı", Sarıgül'e "hödük" 229 YAHUDi CEMAATİ'YLE "FAYDALI" İLİŞKİ ADL ziyaretinin kodları Antisemitizmin nedenleri Musevi Cemaati'nin yakın ama şüpheci ilişkisi ABD'li diplamata fısıldanan Gülen tespitleri Cemaat örgütlenmesi ve işadamlarına baskı kriptoda Gülen'in önerisiyle iftar "Festival yapacağız, vize verin" GÜLEN OKULLARI: İRAN'I ORTA ASYA'DA YENMEK Filistin polisi ve yargısı Türk-ABD işbirliğinin elinde Cemaat'ten ABD' ye: Okullar İran'a karşı Abdullah Gül'ün genelgesi Nijerya kriptolarında Gülen okulları Kazakistan istihbarahnın tavır değişikliği Hakan Fidan'ın yardımları Barzani ve Talabani'nin torunları Cemaat okullarında AKP kapatılabilir ama... "Sadece tek bir kitap okuyana güvenme" Cemaat'i eleştiren Türk büyükelçi ve sonu Babacan'ın ziyaretleri ve etkilenmesi Büyükelçiler arası Cemaat sohbeti "Hükümetten bağımsız ama desteklenen..."

9 "Heybeliada' yı açtığımızda ya Cemaat de isterse... " "Boğaziçi Sosyoloji" kokan tespitler Erdoğan'ın hayali pek mümkün değil PUTİN, ZAMAN'IN HABERLERİNİ B ELiRLİYOR Edelman' dan sert sözler ABD'li diplamatın Türk gazeteciden talebi Putin' den Erdoğan' a gözdağı FSB-MİT buluşması Ruslada beş yıldızlı oyun Putin, Zaman'ı uysallaştırdı Tüzmen' e karlı işler Putin, Dugin'i Tuncer Kılınç'a gönderdi Ruslar, Star TV'yi almak istiyor Herkes ABD'ye karşı birleşmiş Çıkarları Türklere her şeyi unutturdu ERDOGAN, CEMAAT'İ ALİYEV'İN ELiNDEN ALDI Azerbaycan' dan STV önlemi 288 Hükümet tetikte ama İlişkileri iyi tutmak için rüşvet 292 Diyanet'e de artan kuşkuyla bakılıyor 294 Aliyev'in Cemaat operasyonunu Erdoğan engelledi 295 Nişanlısıyla evlenmesine engel olunan Azeri 296 Erdoğan Azerbaycan ordusundaki Cemaatçiler için de devrede 297 Türbanlı kadın görüntüleri yayından kaldırıldı 297 Aliyev Erdoğan'a, AKP'ye ve Gülen' e güvenmiyar 298 İLK FALSO YAŞANILAN YERDE SlKI TAKİP Cemaat okullarından mezunlar takipte Nurcular 'a ABD ile işbirliği suçlaması Ajanlık teklifi Özbek istihbaratından Nurcular'a işkence ABD'li yetkililer de takipte Cemaat okulundan yetiştiler Yargılama safhasında neler yaşandı? "İşbirliği yap, affedelim" Devlet kanalında Cemaat belgeseli Suçlama: Kızıl Elmacılık! Fethullah Gülen notu Büyükelçilik yetkilisine tuzak Gülen: İlk falso yaşadığımız yer Özbekistan CEMAAT'E İLK KEZ "PARALEL" DiYEN ABD'Lİ "Paralel toplum yarattılar" Hareket yerine eğilim



10 Zaman'ın yayın taktiği "Gizli ajandaları var, ancak..." EGİTİMCİLER Mİ, YOKSA DAHA FAZLASI MI? Vize başvurularında dikkat çekenler Önce kaçamak yanıt, sonra çözülme GÜLEN, ERDOGAN'LA GÖRÜŞMEK istemedi "Amerika'nın avukatıyım" Cemaat bağışiara makbuz kesmiyor Eğer Gülen' i kovarsanız... Gülen'in Erdoğan terslernesi GÜL'DEN ZANA'YA: ALLAH RIZASI İÇİN... Dindar Kürtler Gülen' e özel ilgi duyuyor 333 AKP ve Erdoğan' a destek için acele ettiler 333 Baydemir çok az tepki gelmesinden memnun 334 Tan: AKP Diyarbakır' ı kazanabilir 335 Bir AKP'linin şikayet ve itirafları 336 Gül, Özal'a öykünüyor, Erdoğan onu engelliyor 337 Altan Tan'ın Cemaat'e bakışı 338 Mehmet Ağar-Sezgin Tanrıkulu buluşması 339 Hükümete kalsa Zana çoktan tahliye edilirdi 340 Abdullah Gül: Allah rızası için hakimiere hakaret etmeyin 342 Diplamatların hayal kırıklığı 343 Mehmed Uzun'un ABD'li diplomatla görüşmesi 344 Uzun: ABD Kuzey Irak'ta kalsın 345 HAKAN FİDAN'IN İRAN BAGLANTISI Fidan Türkçe Olimpiyatları'nın tertip heyetinde Hükümet Türkiye' de değilken sızıntı Kayıt sadece Oslo'ya mı ait? Sızıntıcia "One Minute" mesajı Hakan Fidan'ın İran "bağlantısı" PKK müzakeresinde İran göndermesi Türkiye'ye İncirlik yuthırması Fidan ayak sürüyor, Türkiye duyulsun istemiyor ABD' den Fidan' a: Esefle karşılıyoruz ABD'ye "İran'la görüş" önerisi Fidan' dan ABD' ye: "İran' ın orta sınıfını güçlendirin" NSA belgesinde Fidan Gülen'in, okullarına yasak koyan İran'a nefreti GÖLGE CIA BELGELERİ İbrahim Kalın'ın Fethullah Gülen' e kıyağı Tanrıkul u, Ebu Garib fotoğraflarından endişeli "Lütfen saklayın" uyarısı Erdoğan' a biçilen ömür

11 Kim bu Faruk Demir? 384 Elden ele sahte belgeler 386 Stratfor'un gözünden Gülen 388 Gülen'in Clinton'la kurduğu ilişki 390 ll Eylül sonrası küresel aktör 391 ABD ve İngiltere'nin hoşlandığı mesajlar 392 Zaman ve Today's Zaman'ın haber seçimleri 393 Cemaat'ten AKP'ye para desteği 394 Örgütlenme ve CIA 395 Cemaat nasıl ordu karşıtı olmuş? ' da Cemaat AKP' den ayrılacak tahmini 397 MİT yöneticisinin iddialarını CIA yöneticileri yorumluyor 398 Odatv operasyonuyla AKP'yi sıkıştırmak 401 Artık pazarlık kapısı açıldı 403 İktidar için at koşturan oyuncu 405 İttifaka rağmen görüş ayrılıkları 406 Laik rakiplerinin altını oymak 407 Gülen, Fidan' ı övdü 407 Eski Gülenci Hürriyet yazarı anlatıyor 408 TSK'yı yiyip bi tirmişler 409 Kozmik Oda'ya giren, Gülen' i heraat ettirendi 410 Ordu içinden sızıntı yapan dostlar 412 CEMAAT'İN BİLGİSAYARIMIZA KOYDUGU GİZLİ BELGELER Murat Belge' den Hikmet Çetinkaya'ya gazetecilerinfişlenmesi 415 Baş-Gülen kavgası MİT belgesinde 416 Cemaat'ten bel altı yanıt 417 MiT'in ajanlarına okuttuğu ders kitabı 418 MİT ve polisin sızmasına önlem 419 MiT'in MGK'ya sunduğu rapor 420 ll Eylül ve Cemaat 421 Cemaat'in ileri gelenlerinin uzun vadedeki planı Cemaatçi Uzakdoğulularla evlendi 425 Eyüp Can tespiti 425 Gözaltına alınan Cemaatçiler 42.6 Gülen'in talimatıyla ABD'ye intikal 428 Kayıp 5. sayfa 429 Genelkurmay da rapor sundu 429 Erdoğan'ın yüzüne karşı "devlet içinde devlet" sözü 430 Himmet geliri 431 Humeyni'nin dönüşü gibi 433 Cemaat, Kozinoğlu'nu neden hedef aldığını itiraf etti 434 EKLER 437 Dizin 451

12

13 BAŞLARKEN... Dört kelebek aralarında tartışıyordu: Ateş nedir? Birinci kelebek şöyle uzaktan ateşe bakarak " Ateş ışıktır, aydınlatır," dedi. İkinci aynı fikirde değildi. Yerinden doğruldu. Ateşe doğru yaklaştı ve geri döndü. Birinci kelebeğe bakarak "Ateş sıcaktır, ısıtır," dedi. Üçüncü kelebek her ikisine de karşı çıktı. Havalanarak ateşe daha da yaklaştı. Kanatlarının ucu yanmıştı. "Ateş yakıcıdır, yakar," diye katıldı tartışmaya. Son kelebek, en gözü kara olanı. Gökyüzüne yükseldi, kanatlarını hızla çırparak tereddütsüz ateşe daldı. Alevlerin arasında bir göz kırprnası kadar görünüp yanarak kayboldu. Ateşin ne olduğunu en iyi o öğrendi. Lakin dönüp de anlatamamıştı yaşadıklarını. Dört yıl önce bu zamanlar girdik Silivri duvarlarından içeri. Dakunanın yanacağı kadar, yananın da dakunacağı bir hakikate tutkuydu bizimkisi. İşte bu kitap kanadı yanmış kelebeklerin ateşe tekrar dokunma çabasıdır. Unutrnadık; ateşi en iyi bilenleri toprağa bıraktık. "Kızgın çöl kavuşunca dinginliğine bir ben vardım kuyunun başında diri ve her şeyi görebilen sağlıklı çöl tanığı öğrendim çöl kızgınsa öfkesi nice olur"1 İki ortaktılar. İki ortak da ülkenin tüm birikimine düşrnandılar. Biri tutuyor öbürü vuruyordu. "Emniyet Cernaat' e bağlandı," yazıyorlardı, "2004' ten önce kaç valiniz vardı, 2004'ten bu yana kaç valiniz oldu," buyuruyorlardı, "ne istediler de verrnedik," diyorlardı. 1 Arkadaş Z. Özger, "Gezgin". 13

14 Canciğerdiler, kuzu sarmasıydılar. Onları yoldaş eden çıkarların ortaklığıydı. Yol bitti. Avın başında kavgaya tutuştular. Bir zamanlar el ele tüm ülkenin mahremine girenler, şimdi birbirinin mahremine el uzatıyordu. "Büyükanıt'la Dolmabahçe' de ne konuştunuz?" diye sor anlara, "Mahrem bir görüşme yaptık," cevabını veriyordu Erdoğan. Gülen'in yargı, polis ve orduda örgütlenmesine ise "mahrem hizmetler" deniliyordu. Devir değişti. Erdoğan, "Mahrem telefonları dinleyerek, insanların yatak odalarını gözeheyerek 'Ben alimirn' diyeceksin. Tarihte böyle bir alim var mı?" diye söyleniyor Gülen' e. Gülen ise "Mahrem konuşmalar bilgi havuzlarına akıtılıyor. Mevsimi geldiğinde 'İşte siz de busunuz' demek için sürekli gözetleyip fırsat kolluyorlar," diyerek suçluyor Erdoğan' ı. "Ey Adalet' ten söz eden zalim Şimdi bi dur, düşün: Ev ki, en büyük mahremiyetti Kirndi vuran, kimi, en mahreminden?"2 Evlere kamera koydular, istifa ettirdiler. Manşetlerle intihar ettirdiler. Ülkenin mahremini bavullada ikram ettirdiler. Telefon konuşmalarını, sağlık raporlarını, sevgili mektuplarını servis ettirdiler. En gizli odaları açanlar, en önemli belgeleri sızdıranlar, en özel anları kaydedenler şimdi adaletten ve mahremiyetten söz ediyor. Çok günah işieyenin çok sırrı olur. İşte bu yüzden Erdoğan ve Gülen için mahrem, bir savaş alanıdır. Mahrem savaş, saray siyasetidir. Biri Beş tepe' de, öteki Pensilvanya' da. Kapıları birbirlerine karşı saraylarda yaşıyorlar. Silivri'yi kuranlar, Gezi'ye vuranlar, Anayasa'yı yıkanlar şimdi ayrı mahallelerde soluk alıyor. 2 Birhan Keskin, "Taş Parçaları". 14

15 Kan-koca kavgasım hatırlatan bu kavgada, kimi zaman komik de oluyorlar. Cemaat'in hukuksuzluklarına müdahale Hükümet' e bırakılmayacak kadar, Hükümet'in yolsuzluklarıyla mücadele Cemaat' e terk edilmeyecek kadar ciddi bir iştir, dedirtiyorlar. Ya Muhalefet? Önemli kısmı kavgadakilerden birini seçerek yolunu arıyor. Kimi zaman Cemaat'ten, kimi zaman AKP'den kafasım çıkarıyor. Alışkımz, Namık Kemal'den Uğur Mumcu'ya direngen bir aydın geleneğimiz varsa; bir de kurtuluşu hep saraylarda arayanlar var. Masayı devirmeyi değil, masada yer kapmayı seçiyorlar. Okuyacaklarımz, İktidar'ı ya da Cemaat'i olduğu kadar, istikbalini onlardan birinde gören kimi muhalifleri de yakından ilgilendiriyor. Rahatsız oldularsa, bize değil gerçekiere kızsınlar. Bu kitap bedeli ne olursa olsun kurtlar sofrasına oturmayanların notlarıdır. Yeraltında değil yerüstünde yazıldı. Efsanelere, uydurmalara, kurgulara değil belgelere dayamyor. İlk kitabımız Sızıntı 1 Wikileaks 'te Ünlü Türkler' de3, Wikileaks' e düşen bazı ABD kriptolarını yazmıştık. ABD Dışişleri'nden CIA'e kadar gönderilen, "süper güç" ABD'nin sırlarıydı söz konusu olan. Ve ortaya çıkan Türkiye görüntüsünden biz de ürktük. Sanki ülke bir fotoğraf karesiydi, negatifiyse ABD Büyükelçiliği'ndeydi. Öyle ki, polisler bile içeri atacaklarım, önceden ABD misyonuna bildiriyordu. Bu kitapta ise AKP-Cemaat savaşımn peşine düştük. İz sürerken, haber değeri taşıdığını gördüğümüz başka noktaları da keşfettik. Bu kez elimizde hem ABD kriptoları, hem devletin resmi belgeleri, hem de "Gölge CIA" denilen Stratfor notları vardı. Yazdıklarımız tamamen bu arşive dayamyor. Okuyucuya bir belgenin analizini ve kendisini birlikte sunuyoruz. Şunu da söyleyelim: Hem ABD kriptoları hem de Stratfor notlarından, ABD'nin Cemaat ya da AKP ile ilişkisinin tüm sırlarına 3 Barış Pehlivan-Barış Terkoğlu, Sızıntı/ Wikileaks'te Ünlü Türkler, Kırmızı Kedi Yayınevi, ıs



16 vakıf olmak mümkün değil. Zira bu politikalar çok daha merkezi yerlerde belirleniyor. Ancak kriptolar ve notlar bu politikanın gölgesini görmemizi sağlıyor. İçimize yansımalarını içeriyor. Hem Cemaat' e hem AKP'ye ABD bakışını gösteriyor. En önemlisi ise ABD misyonlarının kapısından girince torbasındaki her şeyi Amerikalıların önüne dökenierin gerçek görüşlerini okumamızı sağlıyor. Mahremin çalısı burada çöküyor. Devletin belgeleri ise Cemaat'le en iç içe olunan dönemde dahi duyulan şüpheyi gösteriyor. Cemaat övülürken, hep sorgulanıyor. Adını anmamız gerekenler var. Kitap için Nijerya' dan Özbekistan' a, Avusturya' dan elbette Ankara'ya kadar birçok ABD misyonunun yüzlerce belgesini inceledik. Kitaba alacaklarımıza karar verdik. Sevgili dostumuz Utku Kavasoğlu çevirileri titizlikle yaptı. Şükran duyuyoruz. Hayat arkadaşlarımız Aysel ve Özge ruhumuzun direncini artırdılar. Ustamız Soner Yalçın bize yol gösterici oldu, Odatv Ailesi sıkıntılarımızda hep yanımızdaydı. Avukahmız Celal Ülgen kitabı hukukçu titizliğiyle okudu. Hüseyin Ersöz avukat gözüyle bize fikir verdi. Tugay Topbaş aklımıza takılan sorulara çözüm buldu. Toygun Atilla, Meltem Önal, Deniz Hakyemez dostluklarını esirgem ediler. Elbette yayıncımız Haluk Hepkon, yayın yönetmenimiz İlknur Özdemir, editörümüz Tunca Arslan başta olmak üzere sabırlarını sınadığımız Kırmızı Kedi Ailesi'ne de teşekkür ederiz. Bu kitap onların cesaretinin de ürünüdür. Dünyamn en güzel insanları ütopyaları olan insanlardır. Hayalleri olan, geleceğin iyimserliğini, bugünün karamsarlığıyla değişir. Kış geçer, bahar gelir. Karanlık biter, gün aydınlanır. Mahrem' e başlayalım... Mart

17 S.Ö.'YE KİM TECAVÜZ ETTİ? Tarih: 29 Ekim Sabaha karşı Yer: Erzurum. Bir kız çocuğu Dadaşkent Polis Merkezi'nden içeri girdi. O sırada karakolda olan polislere, "Gidecek yerim yok, bana yardımcı olun, tecavüze uğradım," dedi. Adı: S.Ö. Yaşı: 15. Küçük bir kız çocuğu tecavüze uğradığını söylüyordu. Konuya dair bilgilendirilen savcılık, S.Ö.'yü Erzurum Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Büro Arnirliği'ne sevk etti. S.Ö. aynı gün saat 16.08' de Erzurum Numune Hastanesi acil servisine getirildi. İlk muayenesi ve testleri yapıldı. Saat 21.30' da avukat ve sosyal hizmetler uzmanı nezaretinde, yaşadıklarının bir bölümünü anlatmaya başladı. S.Ö. verdiği ilk ifadede; ilk kez 10 yaşındayken tecavüze uğradığını anlattı. Söylediği ilk isimler, E. Zengin, N. Zengin, H. Aydemir, Y. Derman, S. Aydemir, İ. İnan ve S. Aras' b. ifadesinde; tüm yalvarmalarına rağmen, tehdit ve şiddetle defalarca tecavüze uğradığını ayrıntılarıyla aktardı. iddiasına göre; korkutuyarlar ve "kimseye söyleme" deyip para veriyorlardı. Şüpheliler tecavüz iddialarını kabul etmiyor, başka isimleri işaret ediyor, ismi verilenler ise tecavüze uğrayan S.Ö.'yü tanımadıklarını ileri sürüyordu. Halbuki S.Ö., ismini verdiği şüphelileri tek tek teşhis etmişti. Verilen ifadeler neticesinde, soruşturmaya E. Yıldız ve R. Taş da dahil edildi. Toplam dokuz şüpheli, "çocukları fuhuşa teşvik etmek veya yaptırmak veya aracılık ettirmek", "nitelikli cinsel saldırı", "kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçlarından gözaltına alındı. Mahkeme, R. Taş dışındaki sekiz şüpheliyi tutukladı. S.Ö. hakkında ise acil koruma kararı alındı ve küçük kız Nene Hatun Kız Yetiştirme Yurdu'na yerleştirildi. 17

18 Fethullah Gülen'in kardeşi de şüpheli Tarih: 16 Kasım S.Ö. yurdun Sosyal Hizmet Uzmanı Hakan Şahin tarafından görüşmeye çağrıldı. Görüşmedeki amaç, S.Ö.'yü yaşadıklarının etkisinden kurtarmak ve yurtla uyumunu sağlamaktı. Bunun için, daha önceki ifadelerine yansımayan başka isimler tarafından da cinsel istismara uğrayıp uğramadığı soruldu. Sosyal Hizmet Uzmanı Hakan Şahin'in 2007/295 No'lu raporuna göre, S.Ö. kendisine tecavüz eden başka isimleri ayrıntılarıyla anlattı. S.Ö. kimi zaman silahla korkutularak, kimi zaman ise dövülerek tecavüze uğramıştı. Rapora göre, S.Ö.'nün son söylediği isim S. Gülen' di. iddiaya göre, S. Gülen korkutarak, cinsel gücü artırıcı ilaç kullanarak ve para vererek S.Ö.'ye tecavüz etmişti. S.Ö. birçok kez yaşadığını söylediği bu durumu, açık adres ve ayrıntı vererek anlattı. Hatta bir defasında, bölgedeki stadın güvenlik görevlisine yakalandıklarını ileri sürdü. Bununla birlikte, S. Gülen'in oğlunun Samanyolu TV' de haber s pikeri olarak görev yaptığı da S.Ö.'nün ağzından rapora yansıdı. Evet, S.Ö.'nün kendisine tecavüz ettiğini ileri sürdüğü isimlerden biri olan S. Gülen, Fethullah Gülen'in kardeşinden başkası değildi. Sosyal Hizmet Uzmanı Şahin, başka isimleri de hatırladığı takdirde zaman kaybetmeden kendilerine bildirmesini söyleyerek, S.Ö. ile yaptığı görüşmeyi sonlandırdı. Annesi ilişkiye zorladı, babası tecavüz etti Aradan on gün geçti... Bu kez S.Ö., yurt görevlileriyle görüşme talebinde bulundu. Sosyal Hizmet Uzmanı Hakan Şahin'in yanı sıra, yurtta görev yapan Psikolog Selma Kırmızı da görüşmede hazır bulundu. Rapora göre S.Ö.'ye "Daha önceden ne yaşamış olursa olsun şu anda devletin koruma ve bakımı altında olduğu, kendisine yaşadığı olaylardan dolayı kimsenin zarar veremeyeceği, bundan dolayı kendisine zarar veren ve kendisi yapmak istemediği halde bu durumları yaşamasına neden olan kişilerin hak ettiği cezayı bulması ve kendisinin de bundan sonra geleceğiyle ilgili olarak düzenli bir yaşam kurmasının önemli olduğu" hatırlatıldı. 18

19 Devlet koruması, hak ettikleri cezanın verilmesi... Ne güzel sözlerdi bunlar. Yapılan görüşmede S.Ö.; dayısı, kuzenleri ve abiasının eşinin de dahil olduğu birçok yakın akrabası tarafından tecavüze uğradığını, tek tek isim vererek belirtti. Görüşme ilerledikçe S.Ö. daha can acıtıcı yaşantılarını ayrıntılarıyla anlattı. S. Gülen'in oğlu olduğunu söylediği S. Gülen ve i. Gülen adlı iki kişinin daha ismini verdi. Ne acıdır ki, annesinin de kendisini başkalarıyla ilişkiye zorladığını belirtti. Ve görüşmenin sonunda... Dokuz yaşındayken ' de ölen babasının da kendisine birçok kez tecavüz ettiği, rapora yansıdı. S.Ö.'nün anlat tıklarını dikkatle dinleyen Sosyal Hizmet Uzmanı Hakan Şahin ve Psikolog Selma Kırmızı, hazırladıkları 26 Kasım 2007 tarihli raporun "Değerlendirme ve Sonuç" bölümüne şunları yazdı: "Kız çocuğu uğramış olduğu ruhsal ihma L fiziksel istismar ile cinsel istismara özellikle vefat eden babası, annesi ile yakın akrabaları tarafından maruz kaldığı ve bedense t zihinse L ahlaki, sosyal ve duygusal olarak olumsuz etkilenerek korunmaya ihtiyacı olan çocuk konumuna düşmüştür. Kız çocuğunun zihinsel olarak sebep sonuç ilişkisi kuramadığı, bundan dolayı yaşadığı olayları olduğu gibi anlatarak verdiği ifadelerin doğru olduğu kanaati uyanmıştır." İki uzman, "S.Ö. üzerinde cinsel ihmal ve istismarda bulunan kişiler hakkında yasal işlem yapılması" gerektiğini de raporunda vurguladı. S.Ö. ise artık Erzurum' da kalmak istemiyor, başka bir il deki bir yurda gitmeyi talep ediyordu. Görüşmeyi yapan uzmanlar da gerek can güvenliği, gerekse hayat ına yeni bir yön vermesi için bu kararın son derece önemli olduğunun altını çizdi. Bu oldukça ağır görüşmeden bir gün sonra... Saat 14.00'da S.Ö.'nün yurtta olmadığı anlaşıldı. Hemen Emniyet'in Çocuk Şube Müdürlüğü ve İl Jandarma Komutanl ığı haberdar edildi. Her yerde aranırken, S.Ö. saat 15.30' da yurda geri döndü ve hemen görüşme odasına alındı. 19



20 Psikolog Selma Kırmızı ve Sosyal Hizmet Uzmanı Hakan Şahin, S.Ö.'ye neden yurttan ayrıldığını sordu. S.Ö. saat 11.30' da annesini ziyaret etmek için yurttan ayrıldığını söyledi. Acı olan ise; annesinin kaldığı köye gittiğinde, dayısı ve kuzeni tarafından tekrar tecavüze uğradığını açıklamasıydı. Annesiyle görüşmüş, eşyalarını almış ve tekrar yurda geri dönmüştü. Pişmandı. Hazırlanan 2007/302 No'lu raporda, tecavüz edenler hakkında savcılık tarafından yasal işlem yapılması tekrar istendi. Vali: "Hoca'ya komplo mu kuruyorsunuz?" Aradan iki gün geçti. Sonunda, S.Ö.'nün yurtta anlathklarını içeren üç görüşme raporu Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. Ertesi gün, yani 30 Kasım S.Ö. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı' na getirildi. S.Ö. Adli Tıp'ta muayene edilirken, Yurt Müdürü Faruk İlhan'ın telefonu çaldı. Arayan, dönemin Erzurum Vali Yardımcısı idi. Yurt Müdürü' ne, "Çabuk gel," dedi. Belliydi, S.Ö. konusunu görüşeceklerdi. Öyle ya, Fethullah Gülen'in kardeşi de "tecavüz" iddiasıyla şüpheli durumdaydı. Neler oluyordu? Bitmedi. İddia o ki, dönemin Erzurum Valisi Celalettin Güvenç de S.Ö.'nün kaldığı yurdu bash ve yurt yöneticilerine, "Hoca'ya komplo mu kuruyorsunuz!" diye çıkıştı. "Hoca" dediği Fethullah Gülen'di. Nasıl atlanır, o dönem AKP-Cemaat koalisyonunun olduğu mutlu günlerdi! Böylesi bir soruşhırma, yani Gülen'in kardeşinin tecavüzle suçlanması, bu mesut evliliğin taraflarına zarar verirdi! Halbuki... Hiç mi sormadılar kendi kendilerine: 15 yaşındaki bir kız çocuğu mu Fethullah Gülen' e komplo kuracaktı? Yanıtını öğrenmek istedik. Dönemin Erzurum Valisi Celalettin Güvenç, 2014 yerel seçimlerinde AKP' den siyasete soyund u. Bugün Şanlıurfa Büyükşehir 20

21 Belediye Başkanı olan AKP'li Güvenç, aynı zamanda AKP Kahramanmaraş Milletvekili Sıtkı Güvenç'in de ağabeyiydi. Farklı kaynaklardan doğrulathğımız hakkındaki iddiaları sormak için Celalettin Güvenç' i aradık. AKP'li Güvenç, S.Ö. dosyasını "hahrlamadığını" belirtti. Erzurum Valisi olduğu dönemde yurdu basıp "Hoca'ya komplo mu kuruyorsunuz!" dediği iddiasını ise, "Ben yurda falan gitmedim," diyerek yalanladı. Yeni savcı görevlendirildi Devam edelim... Tarih: 3 Aralık S.Ö. bu kez Savcı Yakup Özdemir'in karşısındaydı. Yanında Erzurum Barosu'ndan bir avukat ile Adliye' de görev yapan psikolog da hazır bulundu. S.Ö. orada da, kendisine tecavüz edenlerin isimlerini yine tek tek, olay olay savcıya anlath. Ertesi gün... Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanlığı'nın hazırladığı raporda ; S.Ö.'nün yıllardır birçok kişi tarafından ilişkiye zorlandığı, karşılığında kendisine para verildiği, öldürülme korkusunu duyduğu, annesiyle birlikte maddi açıdan zor, zaman zaman aç kaldığı bir yaşanhsının olduğu yazıldı. Hahrlatalım: S.Ö.'nün ilk ifadeleriyle dokuz kişilik bir soruşturma açılmış ve sekiz şüpheli cezaevine gönderilmişti. Çarpıcı bir şekilde... S.Ö.'nün yurtta ve savcılıkta verdiği ek ifadelerde kendisine tecavüz ettiğini söylediği 75 isim hakkında, başka bir savcı görevlendirildi. Evet... Mağdur, konu, suçlama, olayların geçtiği zaman dilimi ayruydı ama soruşhırmaya giren yeni isimler için ayrı bir savcı atanmışh. Kim miydi o savcı derseniz: Taner Aksakal! Bir parantez açalım... İleride, İlhan Cihaner hakkında Fethullah Gülen' e komplo kurma suçlamasıyla iddianame hazırlayacak olan özel yetkili savcıydı Taner Aksakal! 2010 yılında Erzurum'da görülen o davanın duruşmasında, cemaatleri sivil toplum kuruluşu olarak tanımlayan kişiydi. 21

22 Yani... Fethullah Gülen'in kardeşi S. Gülen'in tecavüz şüphelisi olduğu S.Ö. soruşturmasında Savcı Taner Aksakal'ın görevlendirilmesi hiç de tesadüf değildi. Bu, zaman içinde da ha net anlaşılacaktı... Anne, S. Gülen'i "hatırlamıyor" Tarih: 10 Aralık Savcı Taner Aksakal S.Ö.'nün annesi S.Ö.'nün ifadesini aldı. Anne S.Ö. savcıya yaptığı açıklamada, kızım nüfusa iki yıl geç yazdırdıklarım, yaşımn da yak ında 18 olacağım iddia etti.4 İlginçtir; aslında beş yıl önce (2002) ölen ve kızına tecavüzle suçlanan baba H.Ö.'nün ise sekiz yıl önce hayatım kaybettiğim belirtti. Ne anlama geliyordu tüm bunlar? Anne S.Ö. savcıya verdiği ifadede, kızımn kendisine tecavüz ettiğini söylediği yakın akrabalarına dair sorulara "ihtimal vermiyorum," ve "Bilgim yoktur," şeklinde ya nıtlar verdi. Kızını ilişkiye girmesi için kendisinin de zorladığı suçlamalarına ise, "kızımın niçin böyle bir iddiada bulunduğunu bilmiyorum," dedi. Bununla birlikte... Kızının "kötü yola düşmüş bir adama kaçtığım" da Savcı Taner Aksakal' a söyledi. Daha önce tutuklanan S. Aras adlı şüphelinin ise, kızı S.Ö.'yü "erkeklere pazarladığını" açıkladı. Tutuklu S. Aras, anne S.Ö.'nün yeğeni Y. Karakuş'un kayınvalidesiydi. Özetle... Anne S.Ö. ifadesinde, kendisine ve ya kın akrabalarına dair tüm suçlamaları reddetti. Yani, kızımn yalan söylediğine dair bir tablo ortaya koydu. "Kocasından boşarup şe hir merkezine yerleşen" S. Aras'ı ise şüpheli olarak ifade tutanağına geçirdi. Çarpıcı olan ise... 4 Annenin bu beyarnndan dolayı, S.Ö.'nün gerçek yaşı araşbrıldı. Erzurum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde "yaş tashihi" davası açıldı. Savcılıkta kızının 18 yaşına basacağını iddia eden anne, dava duruşmasında bunu "cahilliğinden" söylediğini ve aslında 16 yaşından gün aldığını belirtti. Erzurum Numune Hastanesi de aynı yönde rapor verince, dava reddedildi. Mahkeme 7 Mart 2008' de verdiği kararında, S.Ö.'nün nüfustaki yaşıyla (16) tıbbi yaşının uyumlu olduğuna karar verdi. 22

23 Kızının kendisine tecavüz ettiğini ileri sürdüğü, Fethullah Gülen'in kardeşi S. Gülen isimli kişiyi "hatırlayamadığını" belirtti. Bu "hatırlamama" manidardı. Zira... "Gülen'in cinsel ilişki yetisi yok" raporu Tarih: ll Aralık Savcı Taner Aksakal'ın karşısında bu kez S. Gülen vardı. S. Gülen verdiği ifadede, mağdur S.Ö. ve ailesinin komşuları olduğunu söyledi. Hatta, aileye düzenli olarak zek at ve fitre verdiklerini, ihtiyaçlarını karşıladıklarını belirtti. Yani, anne S.Ö.'nün "hatırlamıyorum" dediği S. Gülen, kendisini tanıdığını ayrıntılarıyl a: açıkladı. Kim, neden yalan söylüyordu acaba? S. Gülen, mağdur S.Ö.'nün iddia ettiği gibi kendisinin İ. Gülen adlı bir oğlu veya yakını olmadığını da savcıya aktardı. Ve... S.Ö. ile cinsel ilişki kurmadığını, küçük kızın kendisine iftira attığını iddia eden S. Gülen, "S.Ö.'nün geçen seneden beri kötü yolda olduğuna dair duyumlarım" da Savcı Aksakal' a belirtti. Ertesi gün... Savcı, S. Gülen'i Atatürk Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı Başkanlığı'na gönderdi. Talimat yazısında, S. Gülen'in geçirdiği ameliyatlar ın da etkisiyle "cinsel gücü olmad ığına" dair beyan ı ve S.Ö.'nün "S. Gülen'in cinsel gücü artırıcı ilaçlar kullanarak tecavüz ettiği" şeklindeki ifadesi hatırlatıldı. Savcı Taner Aksakal, bu iddiaların doğru olup olmadığının tespitini istedi. Ve rapor çıkt ı. Raporda, muayene ve laboratuvar bulguları sonucunda S. Gülen'in cinsel ilişki kurma yetisine sahip olmadığı kanaatine vanldığı yazıldı. Bu sıralarda, baba S. Gülen'in oğlu, yani Fethullah Gülen'in yeğeni S. Gülen de savcı Taner Aksakal'ın karşısındaydı. Oğul S. Gülen verdiği ifadede, S.Ö. ile bir samimiyetinin olmadığını, sadece komşuluk ilişkisi yaşadığını belirtti. S.Ö.'nün kendisine dair söylediklerinin iftira olduğunu belirten S. Gülen, tıpkı babası gibi, "Köyün içerisinde S.Ö.'nün başkalarıyla ilişkiye girdiği konuşulmaktadır," diyecekti. 23

24 Adli Tıp: S.Ö.'ye birçok kez tecavüz edilmiş Aynı gün... Tarih: 12 Aralık Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başk anlığı beklenen raporunu yazdı. Raporun altında Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Nezih Kök ile araştırma görevlileri Dr. Gökmen Alp ve Dr. Cemil Beder'in imzaları vardı. Savcılığa gönderilen rapora göre, S.Ö.'de "kronik fiili livataya ait bulguların olduğu" ve S.Ö.'nün "anal yolla cinsel ilişkiye girdiği" tespit edildi. Yani, 15 yaşındaki S.Ö.'ye birçok kez tecavüz edildiği Adli Tıp tarafından kanıtlandı. AKP-Cemaat koalisyonu devrede: Tutuklular özgür Sonra neler mi oldu... İki istihbaratçı polis, valiliğin arabasıyla Erzurum Nene Hatun Kız Yetiştirme Yurdu'na geldi. Mağdur kız çocuğu S.Ö. yurtt an çıkarıldı ve Şanlıurfa' da bir Kadın Sığınma Evi'ne götürüldü. Halbuki... Böylesi nakillerde, kız çocuklarını bizzat yurt görevlileri götürürdü. Şimdi neden valilik arabası, neden istihbaratçı polisler? Yanıtı basitti: Olaya, AKP -Cemaat koalisyonu el koymuştu. Kız çocuk şehirden uzaklaştırıldı. Peki, ya soruşturmalar ne olacaktı? Öyle ya, ilk soruşturmadan sekiz tutuklu dahi vardı. Tarih: 17 Aralık Cezaevinde bulunan S. Aras dışındaki yedi tutuklu tahliye edildi, artık özgürdüler. Evet... S.Ö.'nün defalarca tecavüze uğradığının Adli Tıp tarafından kanıtlanmasından sadece beş gün sonra, S.Ö.'nün "bana tecavüz edenler bunlar" dediği kişiler cezaevinden çıkarıldı. Bitmedi... Yurt Müdürü Faruk İlhan, Balıkesir' e sürüldü. Hakkında çeşitli gerekçeler uydurularak birçok soruşturma açıldı. Hatta... 24

25 Yurtta kalan çocuklara baskı yapıldı. Yurt Müdürü İlhan aleyhinde ifadeler vermeleri istendi. Yetmedi... Daha önce Erzurum' daki yurtta kalan, ama daha sonra Van' a sevkedilen bir çocuğa kadar ulaşıldı. Bir kadın polis, çocuğun bulunduğu yurda kadar giderek aridan Faruk İlhan aleyhine ifade vermesini istedi. Eğer çocuk istediklerini yaparsa, Erzurum' a tekrar dönmesi talebi karşılanacaktı! Kinlenmişlerdi. Bir küçük kız çocuğunun 84 kişi tarafından tecavüze uğradığını belirtmesinin peşine düşenlere bedel ödetiliyordu. Öyle ya, nasıl olurdu da Gülen soyadı böylesi bir olaya karıştırılırdı! Dokunmuşlardı, yanmaları gerekiyordu! Keza... Yurtta S.Ö. ile yaptıkları görüşmeleri raporlayan Psikolog Selma Kırmızı'nın ve Sosyal Hizmet Uzmanı Hakan Şahin'in de görev yerleri değiştirildi. S.Ö.'ye tecavüz dosyaları tek tek kapatıldı Ve Savcı Taner Aksakal da görevini ye rine getirdi. Önce, S.Ö.'nün verdiği 75 isimli yeni soruşturmayı ikiye böldü. Böylece... İl k soruşturmayla birlikte, S.Ö.'ye tecavüz soruşturması üçe ayrılmış oldu. Sonra, Fethullah Gülen'in kardeşi S. Gülen'in ve yeğeni S. Gülen'in de içinde olduğu 32 şüpheli ha kkındaki No'lu soruşturma sonuçlandırıldı. Takvim yaprakları 29 Ocak 2008'i gösteriyordu. Savcı Aksakal kararında, şüphelilerin tecavüz iddiasını inkar et tiğini tek tek belirtti ve hepsini "Müsnet suçun işlendiğine dair S.Ö.'nün soyut iddiasından başka delil bulunamamıştır/' diyerek akladı. Her nedense (!) S. Gülen'in nasıl "suçsuz" olduğunu, kararının en sonunda ayrıntılı olarak anlattı. Yani... Savcı Taner Aksaka t küçük kız çocuğu S.Ö.'ye tecavüz suçlamasının yapıldığı so ruşturmada, "kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" verdi. 25

26 Fet hullah Gülen'in yakınları artık rahat bir nefes alabilirdi l Soruşturma dosyası, emin ellerde hukuk tarihine geçecek bir hızla kapatılmışh. Geri kalan şüphelilere dair soruşturmacia da karar 17 Nisan 2008' de verildi: Kovuşturmaya yer yoktu! O dosya da kapatıldı. Ve kaldı elde bir dosya... Hani, içeride sadece S. Aras'ın tutuklu kaldığı ilk soruşturma. Tüm bunlar olurken, tek tutuklu S. Aras da 12 Mart 2008 tarihinde özgürlüğüne kavuşmuştu. Ya sonra ne oldu? 29 Ekim 2007' de başlatılan soruşturmanın iddianamesi 25 Ekim 201 O' da yazıldı. Yani tam üç yıl sonra! Savcı Mustafa Kızılateş, S.Ö.'nün anlattıklar ını önemsedi. Psi kiyatri ve Adli Tıp raporlarını inceleyen savcı, S.Ö.'nün defalarca tecavüze uğramasında söz konusu dokuz kişinin suçlu olduğu kanaatine vardı. Dava açıldı açılmasına ama... 8 Kasım 2012 tarihinde... Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesi tüm sanıkların heraatine karar verdi. Artık... S.Ö.'ye tecavüz eden kimse yargılanmıyordu. Üstü kapatıldı. Ta ki... Yıllar sonra cezalandırılacaklar mı? Adı: S.Ö. Bugün artık 23 yaşında. Evlendi, bir oğlu oldu. Yaşadıkları, bir emniyet müdürü tarafından yedi yıl sonra tesadüf eseri öğrenildi. Ankara Cumhuriyet Savcısı Serdar Coşkun, 2014 yılında dosyayı yeniden açma kararı aldı. Tekrar ifadesi alınan S.Ö., kendisine tecavüz edenlerden bir kez daha şikayetçi oldu. Şimdi... Dosyaların kapatılmasındaki hukuksuzluklar ve Cemaat baskısı olup olmadığı araştırılacak Oysa ki... 26

27 Daha 15 yaşındayken, "Devletin koruması alhndasın, bunu yapanlar hak ettiği cezayı alacak, korkma, anlat!" denildi. İnan dı. Ve isim isim, olay olay, adres adres, kendisine tecavüz eden, fuhuşa zorlayan, şiddet uygulayan 84 kişiyi açıkladı. Rap orlar, defalarca tecavüze uğradığım doğruladı. Ama tecavüz edenler bulunamadı! Aslına bakılırsa, S.Ö.'ye kimin tecavüz ettiği açıktı. AKP-Cemaat evliliğinin bu ülkeye hediye ettiği sözde "adalet"ti S.Ö.'ye tecavüz eden. Tecavüz soruşturmasın ın şüphelilerinden S. Gülen, 28 Kasım 2014'te vefat etti. Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Gülen'in vefahmn ardından şöyle yazdı: "Her şeyi bu dünyadan ibaret sananlar ve bu zan ile insanların hukukuna tecavüz edenler, saraylarda da yaşasa mutsuz olmaya, umutsuz kalmaya mahkumdur... " Ekrem Dumanlı'mn dediğinin alhna şerh koyarak imz a alıyoruz. İnsanlar ın hukukuna tecavüz edenlerin, hak ettikleri cezayı bir gün gerçekten bu dünyada alacakları umuduyla... 2/

28 ABD'NİN "YASAKLI" İMAMI FBI sorgusundaydılar. Üstleri, baga jları didik didik arandı. Şüpheli bir durum vardı. Acaba daha önce yaşananlar, onların da mı başına gelecekti? Olmadı. Serbesttiler. Rahat bir nefes aldılar, havaalarundan çıkblar. ABD' deydiler arhk. Emniyet'ten arkadaşları onları bekliyordu. Pensilvanya'ya doğru yola koyuldular. Farkında değillerdi: FBI hemen arkalarındaydı. Bunun bir de dönüşü olacaktı... Yıl 2007'ydi. 11 Asrın davasının zarar görmemesi adına" Türkiye onun adını ilk kez 20 Ağustos 2010 günü duydu. Adı Osman Hilmi Özdil. Ko d adıyla Kozanlı Ömer. Adana, Kozan doğumlu. Kağıt üzerindeki mesleği, sigortacılık. Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Bakım ve Yardım Sandığı'nın iştiraki olan Ankara Sigorta'nın temsilcilerinden biri. Dönemin Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'run Haliç'te Yaşayan Simonlar-S adlı kitabına göre ise Emniyet'te Cemaat'in imamlığını yürüten isim oydu. Öyle ki, Cemaatçi polisler için aslolan resmi amirlerinin değil, Kozanlı Ömer'in verdiği talimatlardı. Avcı'run açıkladığına göre Kozanlı Ömer, USAK isimli araştırma merkezinin danışmanı olduğuna ilişkin bir kartvizit taşıyo rdu. Kartvizitin kendisi hem Ame rikan FBI hem de Türk Emniyeti'nin arşivlerinde tutuluyordu. Açık adı Ulu slararası Strate jik Araşhrmalar Ku rumu olan USAK'ın kurucusu tanıdık bir isimdi: Sedat Laçiner. S Hanefi Avcı, Haliç'te Ya şayan Simonlar / Dün Devlet Bugün Cemaat, Angora Yay.,

29 Abdullah Gül'ün Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'ne rektör olarak atadığı, hükümetin Star gazetesinden kovdurduğu Laçiner ise, USAK'ta "Kazanlı Ömer" ya da "Osman Hilmi Özdil" adlı birini tanımadığını söylüyordu. "Peki" diyelim ve devam edelim... Hanefi Avcı yalnız iddiada bulunmadı, Kazanlı Ömer'in çalışmalarına ilişkin belgelere de kitabında yer verdi. Bunlardan biri özellikle bahse değerdi. Belgenin en üstünde "Değerlendirme Notu" yazıyordu. Emniyet içerisinde Kazanlı Ömer' den rahatsızlık duyan Cemaatçi polisler tarafından, Fethullah Gülen' e de verilmek üzere "yetkili olan büyüklere" hitaben kaleme alındığı anlaşılan belgede, Osman Hilmi Özdil' den "Ömer Bey" diye söz ediliyordu. Cemaatçi polislerin Kazanlı Ömer' den rahatsızlığının sebebiyse tam anlamıyla şımarıklık ve güç zehirlenmesiydi. İddia o ki, Ömer astlarına kötü muamele ediyor, keyfi uygulamalarda bulunuyor, dikkatsizlik yapıyor, Cemaat içindeki isimleri bile dinletiyordu. İşte o belgede, ilk kez okuyacağınız yazım gerekçesi şu satırları içeriyordu: "Peygamber Efendirniz (SAV) bir hadis-i şeriflerinde rnealen 'Başınıza emir (yani idareci) olarak getirilenler; saçları siyah üzüm gibi kıvırcık bir zenci dahi olsa, ona itaat ediniz' buyurmuşlardır. Efendimizin (SAV) bu emri doğrultusunda hizmetimizi tanıdığımız günden itibaren başımıza gelen tüm sorumlu ağabeylerirnizi emir sahibi telakki ederek itaatte kusur etmemeye büyük gayret sarf ettik ve inşaallah bundan sonra da bu ernre sadık kalmaya devarn edeceğiz. Aşağıda arz edilen hususlar, tespit edilen arızaların Allah rızası için tedavi edilerek gerekli tedbirlerin alınması, hizmetimizin selarneti ve Hocarnızın çok büyük önem atfettiği asrın davasının zarar görmemesi adına sadece yetkili olan büyüklerirnize takdim edilmek amacıyla hazırlanmıştır." Dikkat çekelim; "Hocarnızın çok büyük önem atfettiği asrın davası" deniyordu. Kuşku yok ki, Ergenekon davasından bahsediliyordu. 29

30 Erdoğan'ın yakın çevresi Ömer Bey'i biliyor Peki, Emn iyet teşkilatı dışında devletin başka kurumları Kazan lı Ömer' i biliyor muydu? Evet. MİT Müsteşarlığı ve askeri istihbarat birimlerinin Ömer Bey' i gerçek adıyla bildiğinin ve takip ettiğinin anlatıldığı belgede, "Başbakan' ın çok yakınında bulunan Mücahit Arslan tarafından da Ömer Bey teşkilatın imaını olarak bilinmekte ve adı geçen şahıs tarafından bu durum çeşitli mahfillerde ifade edilmektedir," ifadelerine yer veriliyordu. Kuşkusuz burada Mücahit Arslan ismi çok kritikti. Zira Arslan tıpkı belgede yazdığı gibi, Recep Tayyip Erdoğan' ın çok uzun süredir en yakınındaki isimlerden biriydi, başdanışmanıydı. O halde şunu söylersek yanlış olmaz: En yakınındaki isim Kazanlı Ömer' i, yani Emniyet imamını tanıyorsa, Erdoğan'ın da haberdar olmaması mümkün değildi. Perçiniiyoruz bilgimizi; kol kolaydılar. Tam da bu noktada bir not düşelim. Hanefi Avcı bu belgedeki isimleri kitabında baş harfleriyle aktardı. Daha sonra savcılığa belgenin açık halin i sundu. Bu nedenle, artık devletin resmi kayıtlarına giren o belgeden isimleri sansürlerneden veriyoruz. Devam edelim... Ve buraya dikkat: Söz konusu belgede "2007 yılında Ömer Bey ve Yenimahalle ile ilgilenen Sinan Bey'in (Murat Bey) AB D'ye giriş ve çıkışlarında FBI tarafından önce sorgulanmaları... " ifadeleri geçiyordu. Sinan Bey olarak geçen kişin in gerçek adı Murat. Soyadının Karabulut olduğu iddia ediliyor. Yenimahalle olarak kodlanan kurum ise Milli istihbarat Teşkilatı (MiT). İmamlardan şikayetçi polislerin raporuna göre, MiT'teki Cemaatçilerin imaını da "Sinan Bey" di. Sinan ve Ömer, AB D'ye zaman zaman Fethullah Gülen'i görmeye gidiyorlardı. Bu süreçte de FBI tarafından sorgulanıyorlardı. Bu sorgulamaların ayrıntısına geleceğiz, ama önce... Belgedeki şu ifadeler çarpıcıydı: "Bütün masraf ları Başbakanlık örtülü ödeneğinden karşılanan ve İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı'nın kont- 30

31 rolünde kurdurolan Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşlarını Destekleme Derneği'nin il temsilcileri ve merkez koordinatörleri Ömer Bey'in emniyet teşkilahna bakan ekibi tarafından oluşmaktadır. Teşkilat mensuplarıyla yapılan ikili görüşmeler ve istişareler zaman zaman bu dernek merkezi ve temsilciliklerinde yapılmaktadır." Kısa adı, USİDER. Açık adı, Uluslararası Sivil Toplumu Destekleme ve Geliştirme Derneği. 26 Aralık 2005 tarihinde kuruldu. Genel merkezi Çankaya/ Ankara' da. Derneğin internet sitesinden baktığımızda, kuruluş amacı şöyle belirtiliyordu: "USİDER, insanlık yararına, ülkemizde ve dünyada sivil toplumun siner jisini toplumsal faydaya dönüştürmek amacıyla sivil toplum kuruluşlarının (STK) ve özellikle derneklerin kapasitelerini artırarak, kaynakların pro je esaslı, etkin ve optimum seviyede kullanımını sağlamayı vizyon olarak benimsemiştir." Dikkat çekici husus ise faaliyetlerin örtülü ödenekten karşılanıyar olmasıydı. Öyle anlaşılıyor ki, Cemaatçi polisler bir dönem örtülü ödenek zırhına sığınmıştı. Ve dikkat çekici nokta: Nedendir bilinmez; hakkındaki iddialar sonrasında dernek, adının kısaltınasını USİDER' den STD'ye çevirdi ve logosunu değiştirdi. Hanefi Avcı'nın kitabından Cemaatçi polislerin şik ayetlerine devam edelim: "Ömer Bey ve görevlendirdiği sivil arkadaşların konumları dolayısıyla sahip oldukları bilgileri eskiden irtibatlı oldukları şahıslara aktarmaları nedeniyle, teşkilat kemmiyet ve keyfiyet bakımından deşifre edilmektedir. Örneğin Nuh Mete Yüksel ve ÇEV vb. gibi olaylar resmi arkadaşlarla ilişkilendirilerek anlatılmaktadır." Cemaat'in imaını ipin ucunu iyice kaçırıyordu: "Çok mahrem mevzular, her ortamda, neye hizmet edeceği bilinmeksizin konuşulmakta, reklam konusu haline getirilmektedir. (YAŞ, MGK, Ergenekon, parti kapatılması, L. Erdoğan, N. Veren, vb.) HE'nin6 davası için rüşvet verildiği, telefonların 6 Hocaefendi: Fethullah Gülen. 31

32 dinlendiği, bir Yargıtay üyesinin evinin tefrişatırun yapıldığı gibi konular Ömer Bey ve ekibi tarafından herkesle rahatlıkla paylaşılmaktadır. Planlama aşamasında olan operasyonlar önceden duyurulmakta, Ergenekon dalgaları olmadan haber verilmektedir. Atabeyler ve Danıştay operasyonlarında, Y. Büyükarut, İ. Başbuğ hadisesinde yaşanan sıkıntılar." Sözün özü... Fethullah Gülen'e dava açan Nuh Mete Yüksel'e yapılan kaset kumpasından ÇEV' e yapılan "PKK'lı bursiyerler" komplosuna, Ergenekon operasyonlarından YAŞ planlamalarına kadar Cemaat'in elinin nerelere uzandığını, kendi ağızlarından okuyoruz. imarnın belgeleri FBI'ın elinde Gelelim asıl meseleye... Ne demiştik: Emniyet imaını Kazanlı Ömer ile MİT imaını Sinan Bey 2007 yılında ABD'ye gidiş gelişlerinde FBI tarafından sorgulanıyorlardı. Dahası, kısa süre önce... Cemaat'in üst düzey yöneticileri Kemalettin Özdemir ile Latif Erdoğan da, ABD' de FBI tarafından sorgulanrnışh. Bunları aklımızda tutarak devam edelim... Kazanlı Ömer' den şikayetçi polisler yazdığı raporda "(Ömer Bey) ABD' den çıkışı esnasında da sorgulanrnış, bilgisayarı dahil üzerinde ve bagajda bulunan bütün bilgi ve belge niteliğindeki eşyanın kopyası alınmış... " diyordu. Yani... Emniyet imamının elindeki tüm belgelere ABD, daha doğrusu FBI el koymuştu. Devam ediyordu "şikayet" raporu: "İfadelerinin birer sureti ile kendisinden alınan bilgi ve belgelerin birer kopyası Emniyet Genel Müdürlüğü'ne intikal ettirilmiştir." İşte dananın kuyruğu burada kopuyordu. Evet, Kazanlı Ömer 2007 yılında ABD' de Gülen'in yanından dönerken FBI tarafından gözaltına alındı. ABD'de CIA Gülen'e ne kadar sıcak davranıyorsa, FBI'ın o kadar Gülen'i soruşturduğunu, zaman zaman okullarına baskın düzenlediğini, hatta Gülen' e vize çıkmasına karşı görüş bildirdiğini hatırlatalım. 32

33 Peki, ne vardı Kazanlı Ömer'in el konulan belgelerinde? Bu sorunun yanıtı çok net değil. Zira... Cemaatçi polislerin şikayet raporunda şu cümle karşımıza çıkıyordu: "Yapılan tüm çalışmalara rağmen, FBI tarafından kopyalanan Ömer Bey'in bilgisayarında bulunan bilgilerin içeriği hakkında ne FBI yetkililerinden ne de Ömer Bey' den tatminkar bir cevap alınamamıştır." "Konu, olağanüstü hassasiyeti nedeniyle Büyüğümüze genel hatlarıyla arz edilmiştir..." diyen Cemaatçi polisler, "Büyüğümüzün talimatı üzerine ilgili Daire Başkanı Recep Gültekin Ömer Bey'le görüşmüş ve kendisinden ABD' de yaşanan olayla ilgili bilgi talep etmiştir," ifadelerini kullanıyordu. Raporu yazanlar, Kazanlı Ömer'in gözaltına alındığını önce inkar ettiğini anlatıyordu. Devamı ise şöyle getiriliyordu: "Ömer Bey (Daire Başkanı Recep Gültekin'e) -Amerika' dakiolayın vuku bulmadığını... ifade ederek hilaf-ı vaki beyanda bulunmuştur. Bilahare önüne bilgi ve belgeler konulduğunda kabullenmek zorunda kalmıştır." Önüne belgeler konulmuş. Hangi belgeler mi? Elbette Ömer Bey'in yakalanmasının ardından yapılan yazışmalar. Yazdık; FBI'ın ele geçirdiği dosyanın kopyası bir süre sonra Türkiye'ye de ulaşıyordu. Sadece bu kadar da değil. Raporda, "Elazığ ve Burdur' da yaşanan üzücü hadiselerden ders alınmamıştır,"7 ifadeleri de dikkat çekiciydi. Emniyet imaını Ömer Bey ve ekibi istihbari bilgileri flaş belleklerde taşıyordu. Cemaatin polisleri Ömer Bey ve ekibini "Böyle yapmayın!" diye defalarca uyarıyordu. Ama imam söz dinlemiyordu. 7 Elazığ'ın Sivrice ilçesinde, 4 Ağustos 2002'de Merkez Camisi avlusunda bir çanta bulundu. Çantacia 164 emniyet mensubunun ismi, rütbesi, sicili, eski ve yeni görev yerlerinin de yer aldığı bir liste vardı. Bununla birlikte; bazı hedef şahıslada ilgili planlar, fişlerneler ve stratejiler de içindeydi. Çantanın sahibi, Ahmet Şahinalp adlı, Cemaat'in imarnlarından biriydi. Şahinalp önce gözalhna alındı, daha sonra serbest bırakıldı. Ve o günden sonra nerede olduğu bilinmiyor. Aradan 12 yıl geçtikten sonra, 2014 yılında bu çantaya dair yeni bir soruşturma başlatıldı. Burdur'da ise, Cemaat yapılanmasına dair MİT'e istihbarat verme aşamasındaki bir kişinin önlendiği iddia ediliyor. 33

34 Kriptodaki çarpıcı isim: Defne Bayrak Ve gelelim Wikileaks belgelerine... Gizli Amerikan kriptolarında Osman Hilmi Özdil de vardı. Hem de oldukça ilginç bir şekilde. Tarih: 13 Ocak Ankara Büyükelçiliği'nden Maslahatgüzar Douglas Silliman, ABD Dışişleri Bakanlığı'na (CIA ve FBI'a da), belki de durumun hiç de farkında olmadan ilginç bir kripto geçti.8 Kriptonun başlığı oldukça sıradandı: "Ocak Ayı Türkiye Vize Yasakları Listesi İbrazı". Belgenin, büyükelçiliğin vize yasakları konusunda kendi ülkesine yaptığı rutin bir çalışma olduğu anlaşılıyordu. Nitekim belgede yer alan "Aşağıdaki bilgi ilgili departmanın ve Ulusal Terörle Mücadele Merkezi'nin uygun gördüğü takip listeleri bünyesinde sağlanmaktadır" şeklindeki not da bunu gösteriyordu. Özetle... Türkiye' deki elçilik, Türkiye' den ABD'ye gidecek/ gitmeyi planlayan terör şüphelileri konusunda kendi ülkesini uyarıyordu. Söz konusu kriptodaki ilk isim ise oldukça çarpıcıydı: Defne Bayrak. Bayrak için özel olarak şu ifade dikkat çekiyordu: (...) Bu raporda adı geçen ilk şahsın, ABD'de veya yurtdışında sivil havacılığa bir tehdit oluşturabileceği gerekçesiyle Amerikan Taşımacılık Güvenliği Idaresi'nin ABD'li ve yabancı hava taşımacıianna ibraz ettiği Uçuş Yasağı Güvenlik Direktifi kapsamına alınmasını öneriyoruz. (...) Kısacası, ABD Büyükelçiliği ll Eylül'ün ardından benzeri eylem yapma potansiyeli olan kişiler arasında sayıyor, Defne Bayrak'ın sivil uçaklar adına sakıncalılar listesine alınmasını istiyordu. Peki, kirndi Defne Bayrak? Bu belgenin yazıldığı tarihten iki hafta öncesine gidelim. Afganistan' daki yedi CIA ajanı, o gün beraber çalıştıkları iki Ürdünlü ile buluşacaktı. 8 http: 1 1 wikileaks.org/ cable Ol 1 loankaraso.html. 34

35 Biri Ürdün İstihbaratı çalışanı, diğeri ise Halil Ebu Mulal El Belavi adında bir doktordu doğumlu Belavi, 1996 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne girmiş ve doktor olmuştu yılında evlenen Belavi, 2002 yılında Ürdün' e geri döndü. Burada iki çocuk sahibi olan Belavi için 2008 yılı bir dönüm noktasıydı. Cihatçı bağlantıları nedeniyle Ürdün İstihbaratı tarafından gözaltına alınan Belavi, ajan olarak çalışmaya ikna edildi. O günden sonra hem Ürdün İstihbaratı ve CIA' e El Kaide'nin sırlarını veriyor, hem de El Kaide içerisinde yükseliyordu. Daha doğrusu, CIA böyle olduğunu sanıyordu yılında ailesini Türkiye'ye getiren Belavi, onları Türkiye' de bırakarak Afganistan'ın yolunu tuttu. New York Times gazetesine göre, Belavi, son yıllarda El Kaide hakkında CIA' e en çok yardımcı olan muhbirlerin başında geliyordu. CIA, Belavi'ye o kadar güveniyordu ki... Bin Ladin'in sağ kolu Eymen El Zevahiri'yi yakalamak için çok önemli bir bilgisi olduğunu söylediğinde, Afganistan' daki ABD üssünde bir toplantı ayarladı. Tarih, 30 Aralık 2009' du. Belavi o toplantıya üstündeki bombalada geldi. Toplantı başladıktan sonra bombaları patlatan Belavi, yedi CIA ajaru ve bir Ürdünlü ajaru öldürdü. İşte ABD'lilerin "sakıncalı yolcu" ilan ettiği Defne Bayrak, yedi CIA ajaruru öldüren Belavi'nin resmi eşiydi. Belavi Türkiye' de öğrenciyken onunla tanışan ve evlenen Bayrak, iki çocuk sahibi olmuşhı. Aslen gazeteci olan Defne Bayrak, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü'nden mezun olduktan sonra, bir ay kadar Hürriyet'te staj yaptı. Çevirdiği kitaplar vardı. Usama Bin Laden: Doğu'nun Che Guevara'sı isimli bir kitaba imza attı. Vakit gazetesine çeviri yapıyor, İBDA-C Hareketi'nin yayınları Baran ve Aylık dergilerine yazıyordu. Son olarak TimeTur k ve Risale Haber gibi sitelerde editör ve muhabir olarak çalışıyordu. Defne Bayrak kocasının ölümünün ardından kara çarşafıyla basırun önüne çıkmış, "Eşimle gurur duyuyorum, onu çok seviyorum. Eşim böyle bir savaşçı, çok büyük bir operasyon gerçekleştirdi," ifadelerini kullanrnıştı. Haliyle, ABD Büyükelçiliği 35

36 olası bir saldırı potansiyeli taşıdığını düşündüğü Defne Bayrak' ı "uçuşa yasak sivil" ilan etmişti. Buraya kadar durum anlaşılıyor. İmamının ismini ABD'ye veren Türk polisi Devam edelim... Kriptodaki vize yasaklıları bununla sınırlı değildi. Durumları Defne Bayrak gibi olmasa da, yasaklılar listesi sürüyordu. ABD'li diplomat sakıncalı diğer beş kişi için haber kaynağını da, vize yasağının gerekçesini de şöyle aktarıyordu: (...) Ankara'daki ABD Hava Kuvvetleri Özel Araştırma Ofisi, bir vize yasaklıları telgrafı aracılığıyla aşağıdaki bilgiyi sağladı. 19 Haziran 2009 tarihinde Türk Polis Teşkilatı'ndan bir terör yetkilisi aşağıda adı verilen beş kişinin "Islami Cihat Birliği"9 terör örgütü mensubu olduğunu onayladı. Geçmişte bu beş adamın hepsine ABD vizesi verilmiş. Türk Polis Teşkilatı terör yetkilisi bu isimleri verdi ve bu adamların ABD'ye seyahat edip etmediklerini, ettilerse hangi tarihte bunu gerçekleştirdiklerini belirlemek için ABD Hava Kuvvetleri Özel Araştırma Ofisi'nden yardım istedi. Bilgi kaynağı, rapor edilen bilgiye doğrudan erişimi olan orta düzeydeki bir Türk güvenlik yetkilisidir. Söz konusu kaynak dört yıldır ABD hükümetine güvenilir bilgi sağlamaktadır. Bu isimler ayrıca, ABD Hava Kuvvetleri özel Araştırma Ofisi tarafından, Amerikan Taşımacılık Güvenliği Idaresi'nin ABD'li ve yabancı hava taşımacıianna ibraz ettiği Uçuş Yasağı Güvenlik Direktifi kapsamına alınması önerisiyle birlikte terörist takip listelerine aday olarak gösterilmiştir (...) Ankara' da ABD Hava Kuvvetleri'nin Türkiye' deki personelinin idaresini sağlayan bir ofis var. Belgeden anlaşıldığına göre; bu ofisin "ziyaretçisi" olan, terörle mücadele konusunda çalışan bir de Türk polisi. Büyükelçiliğin ifadesiyle 2006' dan beri ABD'ye istihbarat sağlıyor. Söz konusu polis bu kez beş kişinin ismini, ABD'lileri korkutacak şekilde "radikal dinci" olarak veriyordu. Dördünün ismini sayalım: Fatih Köksal, Eyyüp Şimşek, 9 Özbekistan kökenli, El Kaide ile ilişkisi olan ve ABD tarafından "terör örgütü" olarak tamınianan örgüt. 36

37 İbrahim Halil Yavuz ve Mehmet Kama. Beşinci isim ise oldukça ilginçti: Osman Hilmi Özdil. Yani Kazanlı Ömer ya da Cemaatçi polislerin diliyle Ömer Bey. Sormak gerek: ABD'ye Osman Hilmi Özdil'i bir nevi "ispiyonlayan" polisin amacı neydi? ABD'ye Özdil'in ismini veren polis, Cemaat'in "yetkili olan büyüklerine" Özdil'i şikayet edenlerin arasında mıydı? Sorular çok, yanıtlar tartışmalı. Devam edersek... Belgede Kazanlı Ömer'in kimlik ve pasaport bilgileri de vardı. Ve... Büyükelçilik, aldığı İstihbaratta adı geçen isirolerin daha önce ABD vizesi almış olmalarından hareketle, kendi veritabanında sorgulamaya girişiyordu. Çıkan sonuçlara da belgede yer veriyordu. İşte o sorgulamada, Cemaat'in imaını için şu tablo vardı: Vizenin Veriliş Ta rihi: 11 Aralık 2001 Vize Tipi: iş ve Gezi Amaçlı Ziyaretçi (81/82); Vize Geçerlilik Sonu: 10 Aralık 2011 Verildiği Yer: Ankara Durumu: 09 Mayıs 2007'de iptal edildi. Özetle... Osman Hilmi Özdil, 2001 yılında 10 yıllık ABD vizesi almıştı. Ancak resmi kriptoda da yazdığı gibi, vizesi 2007 yılında iptal edildi. 2007' de ne olmuştu hatırladınız mı? Şikayet belgesinin ayrıntıları Şimdi, Cemaatçi polislerin yazdığı söz konusu şikayet belgesine bir kez daha dönelim ve daha ayrıntılı bakalım: "2007 yılında Ömer Bey ve Yenimahalle ile ilgilenen Sinan Bey'in (Murat Bey) ABD'ye giriş ve çıkışlarında FBI tarafından önce sorgulanmaları, sorgulanma sırasında üst ve bagaj aramaları yapılmış, bu şüpheli duruma rağmen Ömer Bey'in seyahat programını değiştirmeyerek ABD' de bulunan emniyetçi arkadaşlar tarafından havaalanında karşılanmış ve onlarla görüşmüş, 37

38 daha sonra yine emniyetçi arkadaşların kullandığı araç ile HE'nin bulunduğu kamp yerine götürülmüş ve fiziki ve teknik takip ile bu süreç bütün teferruatıyla FBI tarafından kayıt altına alınmıştır. ABD' den çıkış esnasında da tekrar sorgulanmış, bilgisayarı dahil üzerinde ve bagajında bulunan bütün bilgi ve belge niteliğindeki eşyanın kopyası alınmış, FBI sorgusunda ABD' de daha önceden defalarca ziyaret ettiği Emniyet Müdürü Samih Teymur isimli kişiyi ziyaret maksadıyla bulunduğunu ifade etmiş, ifadelerinin birer sureti ile kendisinden alınan bilgi ve belgelerin birer kopyası Emniyet Genel Müdürlüğü'ne intikal ettirilmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü'ne intikal ettirilen bilgi ve belgeler arasında bazı üst düzey emniyet yetkililerinin ve eşlerinin bilgileri de tespit edilmiştir. Örnek, Emniyet Müdürü Mehmet Yaşar Tapkan, Ankara istihbarat Şube Müdür Yardımcısı Zeki Güven'in eşinin isim ve telefon bilgileri, Emniyet teşkilatı mensuplarının da bulunduğu USAK isimli araştırma merkezinin danışmanı olduğuna ilişkin Ömer Bey'in kendi adına düzenlenmiş kartvizit vb. Yukarıda özetlenen olayın akabinde Emniyet Müdürü Samih Teymur'un ABD vizesi iptal edilmiştir. Yine bu olayın akabinde iki FBI ajanı New Jersey'de ikamet eden ve New York Bölgesi'ndeki emniyetçilerin manevi sorumlusu olan Emniyet Müdürü Ahmet Çelik'i evinde ziyaret ederek Ömer Bey'i kampa götüren araç hakkında bilgi istemişler, aracın başkası adına kayıtlı olmasının gerekçesini soruşhırmuşlardır. Yapılan tüm çalışmalara rağmen, FBI tarafından kopyalanan Ömer Bey'in bilgisayarında bulunan bilgilerin içeriği hakkında ne FBI yetkililerinden ne de Ömer Bey' den tatminkar bir cevap alınamamıştır. Konu, olağanüstü hassasiyeti nedeniyle Büyüğümüze genel hatlarıyla arz edilmiştir. Büyüğümüz, Ömer Bey'le görüşülerek bilgisayarında bulunan bilgilerin muhtevasının ne olduğunun sorulması talimatını vermiş ve olaydan büyük üzüntü duyduğunu ifade etmişlerdir. Büyüğümüzün talimatı üzerine ilgili Daire Başkanı Recep Gültekin Ömer Bey'le görüşmüş ve kendisinden ABD' de yaşanan olay la ilgili bilgi talep etmiştir. Ancak Ömer Bey böyle bir olayın vuku bulmadığını, kendisinin sadece pasaportuna bakılarak uçağa bindiğini ifade ederek, hilaf-ı vaki beyanda 38

39 bulunmuştur. Bilahare önüne bilgi ve belgeler konulduğunda kabullenmek zorunda kalmıştır. Ancak bu esnada bile bilgisayarında bulunan bilgilerle ilgili malumat vermek istememiştir. Bu süreçte Ömer Bey'in ABD vizesi ABD hükümeti tarafından iptal edilmiştir. Benzer bir sıkıntımn Yenimahalle ile ilgilenen arkadaş (Sinan Bey) için de söz konusu olabileceği değerlendirilmektedir. Ömer Bey ABD vizesini geri alabilmek için istihbarat Dairesi Başkanlığı'ndaki arkadaşları riske atarak kendisinin Polis Sandığı' mn sahibi olduğu Ankara Sigorta' mn temsilcisi olduğunu, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün araçlarının kendisi tarafından sigortalandığım ifade ettirmiş, ancak bu durum FBI yetkilisinde daha büyük bir şüphe uyandırmış ve Ömer Bey' e vize verilmesi talebi reddedilmiştir. Daire Başkam Recep Gültekin ve emsali teşkilat büyüklerinin katılımıyla oluşturulan istişare heyetlerinde Ömer Bey'in müteaddit defalar verdiği sözleri tutmaması, hilaf-ı vaki beyanları ve heyetierin sembolik misyonu nedeniyle bu teşkilat büyüklerimiz nezdinde Ömer Bey' e karşı büyük bir güven kaybı söz konusu olmuştur. Yıllarca hizmetimizin yükünü çekmiş ve teşkilatın önemli mevkilerinde görev yapan bu büyüklerimizde fikir ve önerilerine kıymet verilmediği, teşkilatın önemli hiçbir meselesinin görüşülmediği bu heyetlerde büyüklerimizde idare edildikleri kanaati oluşturulmuştur. Netice olarak Ömer Bey'le görüşülmekte bir maslahat olmadığı düşüncesi hakim olmuştur." Büyükelçilik bilgileri de Osman Hilmi Özdil' in 2007' de FBI tarafından yakalandığım doğruluyordu. Özetlersek: FBI, ABD'ye girdiklerinde Emniyet imamı Özdil ve beraberindeki MİT imamı Murat' ı sorguladı. Buna rağmen iki isim, ABD' de bulunan Türk polisleri tarafından alırup Fethullah Gülen'in yanına götürüldü. Bu süreçte FBI kendilerini takip etti. ABD' den çıkarken karşılarına bir kez daha FBI dikildi. Üstlerincieki bütün arşiv kopyalandı. O arşiv Türkiye'ye kadar geldi. Ve devletin kayıtlarına girdi. Özdil'in vizesi iptal edilirken, tekrar yaptığı başvurular da kabul edilmedi. İşte Wikileaks'ten sızan kripto, meseleyi teyit ediyordu. 39

40 Özdil'in Hanefi Avcı kehaneti Hanefi Avcı, Haliç'te Yaşayan Simonlar kitabında "Emniyet imamı" olarak ismini verince, Oda tv' de Osman Hilmi Özdil' e dair birçok habere imza athk. Özdil ise kitaba ve bu haberlere dair avukatı aracılığıyla bir ihtarname gönderdi. Gönderilen ihtarnamede, hakkındaki iddiaların gerçeğe aykırı olduğunu ifade eden Özdil'in şu söyledikleri oldukça çarpıcıydı: "Söz konusu kitabı yazan kişinin, halihazırda yargılaması devam eden Ergenekon Terör Örgütü ve benzeri bazı davalar bakımından değerlendirildiğinde örgüt lehine olacak şekilde yargılamaları etkilemek, toplanan delillerin geçersiz ve hükümsüz olduğunu ileri sürmek suretiyle de, örgütü aklamaya çalışhğının farkında olması gerekirdi."10 Buyrun buradan yakın. Osman Hilmi Özdil racon kesiyordu. Hanefi Avcı'nın "Ergenekon Terör Örgütü' ne" destek verdiğini iddia ediyordu. Ama sormadan edemeyeceğiz... Kendi halinde "sigortacılık yapan" bir kişi için bu ne öfkeydi, bu nasıl bir yargıydı? Ergenekon davası Osman Hilmi Özdil'i neden ilgilendiriyordu? Ergenekon, Balyoz, Danıştay, Poyraz vd. davalada Özdil'in ne alakası vardı? "Ben Cemaat'in imaını değilim. Bana iftira atılıyor," dese yeterliydi. Ama üstüne bir de hüküm veriyordu. Aslında, bugün anlıyoruz ki: Özdil'in ihtarnamesi, Odatv'nin üzerine doğru yaklaşan trenin ışığıydı. Zira, bu ihtarnameden yaklaşık iki ay sonra... Savcı Kadir Altınışık, "Emniyet Müdürü Avcı'nın kitabıyla Ergenekon Terör Örgütü arasındaki örgütsel irtibatı ortaya koyacak tüm delillerin toplanması" talimatını verdi. Yani, Osman Hilmi Özdil'in Odatv'ye gönderdiği İhtarnamedeki "tespitler" soruşturma konusu oldu. Sonunda... Bu satırların yazarlarının da dahil olduğu Odatv yöneticileri ile Hanefi Avcı aynı davada "Ergenekoncu" diye yargılandı, hapis yattı / n.php?n=turkiyenin-aradigi-isim-odatvye-aciklamagonderdi

41 AKP-Cemaat savaşıyla birlikte, AKP'ye yakınlığıyla bilinen yayın organları da Fethullah Gülen'i keşfetti. Dün allayıp pulladıkları, pamuklara sarıp sarmaladıkları Gülen'i, bugün "terör örgütü lideri" ilan ettiler. Tam da bu savaşın kızıştığı günlerde... Sabah gazetesi, Osman Hilmi Özdil'in daha önce görülmeyen fotoğraflarını yayınladı. Özdil'in İstanbul'da yaşamasından, araç kullanırken yaptıklarına kadar ilginç ayrıntılar vardı.u Dahası... Osman Hilmi Özdil'in başkalarının telefonları aracılığıyla gerçekleştirdiği görüşmeler de haberleştirildi. İddia o ki, Özdil'in kendisine ait olmayan telefonla görüştüğü kişilerden biri de ABD Ankara Büyükelçiliği'nde çalışan David Johnson' dı. Dahası... Özdil'in kardeşi Yasin Özdil'le görüşen iki isim de öne sürüldü: Bugün ABD'ye kaçan "gazeteci" Adem Yavuz Arslan ile eski Polis Akademisi Öğretim Üyesi Önder Aytaç. Bitmedi. Osman Hilmi Özdil'in önce ABD'ye gittiği ve orada Fethullah Gülen'le görüştüğü/2 daha sonra ise Tayland'a kaçtığı iddia edildi.13 Ve Özdil konuştu: Yurtdışındayım, çünkü... Hem kaçtığı iddialarına hem de Wikileaks kriptosunda yazanlara dair, Osman Hilmi Özdil' e ulaşmak istedik ve avukatı Orhan Karakuş'u aradık. Avukat Karakuş, "Osman Hilmi Özdil'le görüştükten sonra yanıt verebileceğini" belirtip, sorularımızı mail yoluyla iletmemizi istedi. Sonunda... İşte sorularımız ve Osman Hilmi Özdil'in avukatı Orhan Karakuş aracılığıyla verdiği yanıtlar: 10 Şubat 2014 tarihli Sabah gazetesinde Osman Hilmi Özdil'in ABD'ye gittiği ve Fetbullah Gülen'le görüştüğü; ll Şubat 2015 tarihli S tar gazetesinde ise Taylan d' a kaçtı ğı iddia edildi. Bu iddialar doğru mu? ll http: / / / gundem /2013/12/27 / iste-cemaatin-emniyet-imami. 12 http: / / / gundem/2014/02/ 10/ pensilvanyada-imamlar-zirvesi. 13 http: / / mobil.stargazete.com / mobildetay.asp?newsid=

42 - Kesinlikle doğru değil. Müvekkilirn ne ABD'ye ne de Fethullah Gülen' i ziyarete gitti. Tayland' a kaçhğı da doğru değil. Müvekkilirn işadamı olup işi gereği yurtdışına çıkıyor. Kaçhğı, özel olarak ABD'ye gittiği doğru değil. Bahsettiğiniz bu gazetelerde rnüvekkilirnle alakah birçok yalan, iftira ve hakaret içerikli yazılar kalerne alındı. Bunların hepsine açıklama gönderrnernize rağmen, hiçbirini yayınlamadıkları gibi habereilik anlayışına sığmayan yalan, iftira ve hakaretlerine yenilerini ekleyerek devarn etmişlerdir. Osman Hilmi Özdil iddia edildiği gibi yurtdışında mı, yoksa Türkiye'de mi? Yurtdışında ise nedeni, iddia edildiği gibi "kaçmak" mı? - Müvekkilim işi gereği yurtdışındadır. Kaçmasını gerektirecek hiçbir şey yok. Her işadamı gibi, ülkemizin içerisinde bulunduğu durum nedeniyle yurtdışında iş yapmaya karar vermiştir. Beyaz Saray ve ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından da doğruluğu kabul edilen Wikileaks kriptoları var. Bu kriptolardan 13 Ocak 2010 tarihli ABD Ankara Büyükelçiliği çıkışlı olanında, Osman Hilmi Özdil'in "İslami Cihat Birliği" mensubu olduğu iddia ediliyor. Bu iddia hakkında, Osman Hilmi Özdil ne düşünüyor? -Bu iddiaların hiçbir gerçekliği yokhır. Müvekkilirn böyle bir oluşurnda hiçbir zaman yer alrnarnıştır. Müvekkilirn bu iddianın nereden çıktığını bilmemektedir. Anlaşıldığı kadarıyla, kendisine iftira atmaktan fayda sağlayan bir kişi bu şekilde asılsız iddialarda bulunmuştur. Eğer "İslami Cihat Birliği" mensubu olduğu iddiası doğru değilse, ABD Büyükelçiliği teyit ettiğini belirttiği böyle bir bilgiyi neden Washington' a geçmiş olabilir? - Bu bilgi kesinlikle doğru değil. Bu şekilde bir bilginin teyit edilmesi de mümkün değildir. Yine aynı Wikileaks kriptosuna göre, ABD Büyükelçiliği Osman Hilmi Özdil'in ABD vizesinin 9 Mayıs 2007' de iptal edildiğini belirtiyor. Özdil'in vizesi neden iptal edildi? - Birilerinin özel olarak bu şekilde bir karar çıkması için uğ- 42

43 raştığı anlaşılıyor. Müvekkilim, ticari olarak kendisine zarar vermek isteyen birilerinin bunu yapmış olabileceğini düşünüyor. Ama nedeni ve kim olduğunu bilemiyor. ABD kriptosuna göre vizesi iptal olan Osman Hilmi Özdil'in ABD'ye gittiği doğruysa, bu nasıl gerçekleşti? - ABD'ye gitmedi. Evet... Osman Hilmi Özdil ve avukatının yaptıkları görüşme sonrası verdikleri yanıtlar böyle. Kuşkusuz, söylenecek çok şey var. Ancak sadece özetlersek... Öz dil yılındaki haberlerde iddia edildiği gibi; yakın süreçte ABD'ye gitmediğini ve Fethullah Gülen'i ziyaret etmediğini belirtiyor ama yurtdışında olduğunu doğruluyor. Tayland iddiasını ise "kaçtı" iddiaları üzerinden yalanlıyor. Yurtdışında olmasını "her işadamı gibi, ülkemizin içerisinde bulunduğu durum nedeniyle yurtdışında iş yapmaya karar verdiği" gerekçesiyle açıklıyor. Vurgulanması gereken bir diğer nokta ise, Wikileaks kriptosuna dair söyledikleri... Kriptoda belirtilen "İslami Cihat Birliği" mensubu olduğu iddiasını yalanlarken, bu iddianın nereden çıktığını "bilmediğim" belirtiyor. Ve iddianın kaynağına dair şu ileri sürülüyor: "Kendisine iftira atmaktan fayda sağlayan bir kişi bu şekilde asılsız iddialarda bulunmuştur." Peki, ya 2007 yılında ABD vizesinin iptal edilmesi? Hani Cemaatçi polislerin, şikayet raporunda, FBI tarafından gözaltına alınması sonrasında gerçekleştiğini belirttiği... Hani Wikileaks kriptosunda da ABD Büyükelçiliği'nin teyit ettiği... Osman Hilmi Özdil bize verdiği yanıtta, vizesinin iptal olmasını, "ticari olarak kendisine zarar vermek isteyen birilerinin yapmış olabileceğini" iddia ediyor. Ama o kişilerin kim olduğunu bilmediğini öne sürüyor. 43

44 TIPS'tan TISD' a Samih Teymur Osman Hilmi Özdil'in açıklamalarına yer verdik. Ancak yazmasak olmaz. Dikkat edilirse... Cemaatçi polislerin şikayet raporuna göre Özdil, FBI tarafından sorgulanınca "Samih Teymur' a geldiğini" söylüyordu. Peki, belgelere göre Cemaat'in Emniyet imaını olan Osman Hilmi Özdil'in ABD' de defalarca ziyaret ettiği Samih Teymur kimdi? Araşhrma konusunda fakirlik içinde olan Türk basınımn gündemine, 2012 yılında Kürt sorununa yönelik bir çalışma düştü. Emniyet kaynaklı o çalışmayı hazırlayan üç polisti. O polislerden biri kimdi? Samih Teymur. Teymur 2002 yılında ABD'ye giderek Kuzey Teksas Üniversitesi'nde yüksek lisans yaptı. Doktorasım aym üniversitede yapan Teymur, Kuzey Teksas Üniversitesi'nde kurulan (Turkish Institute for Palice Studies - Polis Eğitimi için Türk Enstitüsü) TIPS adlı kuruluşta eğitim aldı. Türkiye'ye döndükten sonra Batman Emniyet Müdür Yardımcılığı görevinde bulunan Teymur'un ABD'deki tez konusu "DHKP-C Terör Örgütü'nün Eleman Kazanma Yöntemleri" idi. Yani Kürt meselesiyle ilgili bir yetkinliği yoktu, ama Kürt raporlarını inceleyen bir çalışma hazırlıyordu. Nasıl oluyordu bu? Bir polis olan Teymur'u Türkiye' den ABD'nin Teksas Eyaleti'ne götüren neydi? Teksas'ta Türk polisini eğitmek için bir enstitü kurulması tesadüf müydü? Bir soru daha soralım: Cemaatçi polisler Osman Hilmi Özdil' den şikayet ettiğinde, kendisiyle görüşen Recep Gültekin'in konuyla ne ilgisi vardı? Bütün uçları birbirine bağlayarak yanıt verelim... ABD'nin başkenti Washington'da, Özdil'in ziyaretinin olduğu yıllarda faaliyet yürüten bir kuruluş vardı: Turkish Institute for Security and Democracy (TISD). Yani: Güvenlik ve Demokrasi için Türk Enstitüsü. Enstitüyü kuranlar Türk Emniyet Teşkilatı üyeleri; yani Türk polisi. TISD kendi yayınlarında kurumu, "Türk Emniyet Teşkilatı' nın ABD' deki yüzü" olarak tammlıyordu. Amaçlanın şöyle özetliyorlardı: ABD'ye okuma amaçlı gelen 44

45 polis memurlarına burs, barınma ve akademi olanakları sağlamak. Yani, TISD Türk polisinin ABD' de eğitilmesine yardımcı oluyordu. Anlaşılacağı gibi, Türk polisi için ABD' de eğitim almak öyle bir hale gelmişti ki, Washington' da bir oluşuma dahi gitmişlerdi. Peki TISD'ın, yani Türk polislerini ABD'ye götüren kuruluşun başında kim vardı? Doğru tahmin ettiniz: Samili Teymur. Yani, Cemaat'in Emniyet imamını ABD' deki polislerin şefi karşılıyordu. Manidar değil mi? Bu iki ucu birleştirdikten sonra devam edelim. Teymur ABD'ye nasıl gitti? Bunun için Türk polislerinin ABD' de nasıl eğitim aldığının hikayesine bakalım yılları arasında Emniyet Teşkilatı yönetmeliklerinde bir dizi değişiklik yapıldı. Bu değişikliklere kadar, polisler diğer kamu görevlileri gibi yurtdışında akademik eğitim alamıyordu. İlginçtir, bu yönetmelik değişimi sonrasında yurtdışına giden polislerin neredeyse tamamı ABD'ye gitti. Sayılara bakıldığında, ABD dışında başka bir ülkede lisansüstü eğitim yapan polis sayısı ABD'ye gidenlerin yüzde 2'si kadardı! İçişleri Bakanlığı'nın resmi açıklamasına göre, yılları arasında ABD' de eğitim veren 37 farklı üniversitede toplam 253 Emniyet teşkilatı mensubu master ve doktora eğitimi aldı. Sorular birbirini izliyor: Polisleri yurtdışına taşıyan bu dönüşümün mimarı kimdi? Yönetmelik değişikliğinin yapıldığı yıllarda Polis Akademisi'nde hocalık yapan eski YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'a, polisteki bazı isimler tarafından bir enstitü kurma fikri iletildi. O dönemde Yusuf Ziya Özcan, ODTÜ Sosyoloji Bölüm Başkanı'ydı. Özcan, öneriyi ODTÜ Rektörü Ömer Saatçioğlu'na götürdü. Özcan ve Saatçioğlu konuya sıcak baktılar yılında Emniyet Genel Müdürlüğü ile "Uluslararası Güvenlik ve İnsan Hakları Araştırma Merkezi" kurulması konusunda anlaşma imzalandı. YÖK de bu merkezin kuruluşuna onay verdi. Böylelikle... Polis eğitimi için bir merkez ODTÜ' de kuruldu. 45

46 Üzerinden çok zaman geçmedi... Bu kez Yusuf Ziya Özcan' a, ODTÜ' de kurulan enstitü gibi bir enstitü yü ABD'nin Kuzey Teksas Üniversitesi'nde kurma teklifi geldi. Ve kısa süre sonra da Kuzey Teksas Üniversitesi'nde TIPS'ın (Turkish Institute for Police Studies-Polis Eğitimi İçin Türk Enstitüsü) kuruluşu gerçekleşti. Aynı yıl 65 polis eğitim için Teksas' a gönderildi. Okuyalı uzun zaman olmadı. Teksas'taki TIPS'ı hatırladınız mı? Evet, Samili Teymur'un okuduğu üniversitedeki merkezdi yılında komiser yardımcısı olarak Polis Akademisi'nden mezun olan, ardından Terörle Mücadele Şubesi'nde göreve başlayan Teymur, 2002 yılında Teksas'a giderek TIPS'ın ilk öğrencileri arasında yer aldı. Daha sonra... TIPS, Washington' da TISD (Turkish Institute for Security and Democracy) haline dönüştü. Artık yalnız Teks as' a değil, ABD'nin birçok eyaletine polisler götürülüyor, orada eğitim almaları koordine ediliyordu. Samih Teymur ABD' de birçok röportaj verdi. Bu röportajlarında bir konunun altını çiziyordu: TISD, Amerika' da CIA ile oldukça sıcak ilişkilere sahipti. Ayrıca... TISD'ın ABD' de bağlantılı olduğu polislerden biri olan dönemin komiseri Fatih Balcı'nın yazılarından öğrendiğimize göre, TISD'ın NATO ile yaptığı ortak projeler de mevcuttu. Örneğin: TISD, NATO ile birlikte Washington' da "Terörizmin Uluslararası Alandaki Etkilerini Anlamak ve Mücadele Etmek" başlıklı bir çalışmayı 8-9 Eylül 2006 tarihlerinde gerçekleştirdi. TISD Başkanı Samih Teymur, CIA ile yaptığı görüşmelerde kendilerine inanılmaz tekliflerde de bulunduğunu rahatlıkla açıklıyordu. Öyle ki dönemin komiseri Samih Teymur, Amerikan istihbarat birimleriyle yaptığı görüşmede, Guantanamo' daki sorgulamalara Türk polisi olarak girmeyi önerdiğini şöyle anlatıyordu: "Biz Amerikalı meslektaşlarımıza, 'Biz sizden öğrenelim, siz de bizden öğrenin' dedik. Polis teşkilatı deyince, herkes Geceyarısı Ekspresi'ni seyretmiş, ondan bahsediyor. Bize 'Siz hala öyle misiniz?' diye soru soruyorlar. Guantanamo üssünde Türkler vardı. 'Gerekirse gidip biz sorgulayalım' diye konuşuyorduk. 'İşkence 46

47 mi edeceksiniz yoksa!' diyenler oldu."14 TISD'in mali kaynağı elbette İçişleri Bakanlığı'ndan ve Türk Tanıtma Fonu'ndan gelen destekti. Yani Cemaatçi polisler kamu kaynaklarını kullanarak eğitim alıyor ve örgütleniyordu. Buna rağmen TISD'li polislerin eğitim süresince aldıkları dersler ve bu dersleri verenler, devlet tarafından denetlenemiyordu. Çünkü bu derslerin verildiği üniversiteler Türk makamlarına/yök'e bağlı değildi. Dersleri veren, konferanslarda konuşan isimlerden; Prof. Dr. Cindy J. Smith, Prof. Dr. Thomas Albert Gilly, Prof. Dr. Hans Jörg Albrecht, Prof. Dr. Christopher Dandeker, Prof. Dr. Chris W. Eskridge gibi isirolerin hepsi aynı zamanda ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerin haberalma teşkilatlarının projelerinde çalışıyor. TISD'ın Florida temsilcisi Sahadır Şahin'in ifadesine göre, TISD'in toplantılarında FBI ve CIA de bulunuyor, polislere verilen eğitimlerde sunumlar yapıyorlardı. Polislerin hazırladığı tez konuları da ilginçti. Komiser Ahmet Ekici' nin hazırladığı "Bir Protestoya Katılır mısınız? Protestolara Katılım ve Etkileyici Etmenlerin incelenmesi"; Komiser Ali Özdoğan' ın hazırladığı "Amerikan İletişim Şirketlerinin Kolluk Kuvvetlerine Yardımı Kanununun Analizi"; Komiser Halim İltaş'ın hazırladığı "Türkiye'de Sol Terörizm: DHKP-C"; Komiser Hüseyin Cinoğlu'nun hazırladığı "Belli Başlı Amerikan Ayaklanmalarının incelenmesi: Ayaklanmalar ve Kontrol Metotları"; Komiser İbrahim Meşe'nin hazırladığı "ABD' de Politik Retorik Yolu ile Terörizmin Sosyal Olarak inşası"; Komiser İsmail Dinçer Güneş'in hazırladığı "Kolektif Hareketler ve Kalabalıkların Kontrolü"; Komiser Oğuzhan Başıbüyük'ün hazırladığı "Haber Konusu Olarak Polisin Toplumsal Olaylara Müdahalesi"; Komiser Samili Teymur'un hazırladığı "DHKP-C Terör Örgütünün Eleman Kazanma Yöntemleri"; Komiser Se bahattin Gültekin'in hazırladığı "Polis Sapmasında Mesleki Kültürün Rolü: Türk ve Amerikan Polisinde Ana Kültürel Temalar"; 14 / 1 dunya/ _p.asp. 47

48 Komiser Serdar Yıldız'ın hazırladığı "Polis Performans Değerlendirme: Türkiye ve Amerika Arasında Karşılaştırmalı Bir Çalışma"; Komiser Serdar Tatıl'ın hazırladığı "istihbarat Topluluklarının Terör Saldırılarına Tepkileri Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz" göze ilk çarpan tezler... Polisler bu tezleri vererek Türkiye'ye doktor unvanıyla dönüyordu. TISD'ın 2006 raporunda oldukça çarpıcı olduğunu düşündüğümüz bir konu da dikkat çekiyor. Buna göre... TISD yalnız Türk polisini değil, Türki Cumhuriyetler' deki polisleri de ABD' de eğitmeye başladı! TISD aracılığıyla, özellikle TISD'ın Türki kimliği kullanılarak Türki Cumhuriyetler' den getirilen polisler burada yeni bir dünyayla tanışıyorlardı. Gittikleri ülkelere tanıştıkları Cemaat rüzgarını taşıyorlar mı, bilemiyoruz. Ancak Cemaat okulları gibi Cemaat polisleri de Türki Cumhuriyetler ile ABD arasında adeta köprü gibiydi. Aslında başta sormamız gerekeni sonda soralım: TISD nedir? TISD'ın ne olduğuna ilişkin açık bir ifade yok. Kimi zaman yalnızca polislere yurtdışı eğitimini sağlayan bir organizasyon teşkilatı... Kimi zaman CIA ve FBI ile Türk polisinin iletişimini sağlayan bir örgütlenme... Kimi zaman ise yeni bir polis kuşağının yetiştirilmesini hedefleyen bir düşünce kuruluşu olarak tarif ediliyor. Belki de tüm bunların cevabını, Samih Teymur'un Anadolu Ajansı'na verdiği röportajın şu satırlarında bulmak mümkün: "ABD' de, FBI, Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA) ve Yurtiçi Güvenlik Bakanlığı içindeki birimleri e Türkiye' deki ilgili birimlerin bağlantılarına yardımcı olduklarını belirten Teymur, 'Güvenliğe çok farklı açılımlar getirecek yeni bir grup yetiştiriyoruz; hem akademik, hem uzmanlık alanı olan... Güvenlik biliminin altyapısı oluşuyor' dedi." Sorular çok:. TISD üyesi olan polisler hangi kriteriere göre seçiliyordu? Nasıl bir eğitim alıyorlardı? ABD' den dönen polisler nerelere yerleştiriliyordu? Washington'da konuştuğumuz pek çok kimse, TISD'ın ağır- 48

49 lıklı olarak Emniyet içinde Cemaatçi goruşe sahip polisleri ABD' de eğittiği iddiasında. İddia sahipleri, eğitilen polisler aracılığıyla Türkiye' de yeni bir teşkilatlanmamn oluşturulduğunu söylüyorlardı. Gerçekten de... Cemaat'in Emniyet imamının ABD'de TISD'in başındaki isimle buluşarak Fethullah Gülen' e gittiği hatırlamrsa, yeni bir kuşakla kastedilenin ne olduğu anlaşılabilir. Kendisi de TISD çalışmasıyla Utah Üniversitesi'ne giden Fatih Balcı'mn şu satırları belki de bu yeni teşkilatı ele veren itiraflar olarak görülebilir: "Yeniliğe giden birçok yol, yeni yerlerde tasarlamr. Jön Türkler buna kayda değer bir örnektir. Jön-Polisler de Emniyet Teşkilatı açısından yenilik getirici olmaları bakımından bu anlamda benzer kodlara sahiptirler." Elbette burada, Türk polisinin dünyamn herhangi bir ülkesinde bilgi ve görgüsünü artırmasım tartışmıyoruz. Ancak görülüyor ki, bu eğitim sürecini bir tür "Jön Türk örgütlenmesi" olarak kullanmak isteyenler, sürecin amacım sorgulanır hale getirmiş. Neyse... Samrız Samih Teymur ile Osman Hilmi Özdil'in görüşmesinin önemi anlaşıldı. Son bir ayrıntıdan söz edip Teymur bahsini kapatalım. Hanefi Avcı'mn savcılığa sunduğu, Cemaatçi polislerin hazırladığı raporda, Osman Hilmi Özdil'in 2007 yılında FBI tarafından yakalanmasımn ardından Teymur'un vizesinin de tehlikeye girdiğinden söz ediliyordu. Şaşırtıcı... Gerçekten de Samih Teymur olaydan kısa süre sonra Türkiye'ye döndü. Kim bu Emniyet imamını sorgulayan Gültekin? Ve gelelim, yakalanmasının ardından Osman Hilmi Özdil'i sorguladığı söylenen Recep Gültekin'e. Önce size Gül tekin' den söz edelim Afyon Dinar doğumlu. 1970' de Ankara Polis Koleji'ne girdi. Ardından Polis Akademisi'nde okudu. Sonra mesleğe adım attı. 1990' da ODTÜ Sosyoloji Bölümü'nde "Polis Akademisi'ndeki 49

50 Eğitimin Kalitesi Hakkında Öğrencilerin Algı ve Beklentileri" çalışmasıyla master yaptı. Tez hocası kim olsa beğenirsiniz? YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan! Recep Gültekin ile Prof. Özcan öğrenci-öğretmen ilişkisinden öte dost da oldular. Gültekin, Prof Özcan'ın katkılarıyla doktora tezini hazırladı. Emniyet'in terfi ve atamalarındaki politikası ile politik ilişkileri üzerine çalıştı! Akademik çalışmalarını yürütürken polislik mesleğini de sürdürdü. Ankara Emniyet Müdürlüğü kadrosunda değişik birimlerde komiserlik yaptı. Şans yüzüne güldü, Amerika Chicago Başkonsolosluğu'nda Emniyet Ataşesi olarak çalıştı. Türkiye'ye döndüğünde Polis Akademisi Başkanlığı'nda Şube Müdürü ve Başkan Yardımcısı görevlerini yürüttü. 1990'lı yıllarda adı medyada, "Emniyet içindeki Fethullahçı müdürler" listesinde yer aldı. Çıkan haberler üzerine, Mesut Yılmaz'ın Başbakanlık ve Ünal Erkan'ın Emniyet Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde "Başmüfettiş" kadrosuyla kızağa alındı. Ancak... İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu döneminde yıldızı yeniden parladı ve teşkilatın yedi yıldır atama yapılamayan en kritik makamına getirildi: Personel Daire Başkanlığı. Milliyet gazetesi 12 Temmuz 1998 tarihli haberinde bakın ne diyordu: "Personel Daire Başkanlığı'na yapılan 'ani atamanın' yürürlüğe girmesiyle Emniyet Genel Müdürlüğü karargahı karıştı. Yapılan atamayla ilgili Milliyet' e konuşan bazı üst düzey polis şefleri atamamn yerinde olduğunu öne sürerken, bir bölümü ise Bakan Başesgioğlu tarafından yapılan seçim nedeniyle Emniyet teşkilatı üzerindeki "dinci kadrolaşma" iddialarımn yeniden gündeme geleceğini belirtti." İlginçtir... Aynı dönemde (21 Temmuz 1998'de) Emniyet teşkilatı içine İngiltere'den bir kurum geldi: l!luslararası Polis Birliği (IPA). Bu kurumun başkanlığını 10 yıl boyunca kim yönetti dersiniz: Recep Gültekin. Uzatmayalım... 50

51 Recep Gültekin ismi bu dönemde neden kritik önem kazandı, onu söyleyelim. Gültekin'in uzun yıllar görev yaptığı Emniyet Genel Müdürlüğü Dış ilişkiler Daire Başkanlığı, master-doktora yapan polisleri yurtdışına gönderiyor da ondan. Yani, Emniyet'in dış bağlantıları ondan soruluyor da ondan. Ve evet, Cemaatçi polislerin Osman Hilmi Özdil'i şikayet ettiği söz konusu raporda "Daire Başkanı" olarak geçen Gültekin, Osman Hilmi Özdil'in yakalandığını ve üstünden çıkanları ilk bilebilecek isimlerden biri. Sorgulama hikayesi tüm bunlarla anlam kazanıyor. Polis nerede Özcan orada Gelelim bir ayrıntıya daha. Fark ettiniz mi; karşımıza sık sık Yusuf Ziya Özcan çıktı. ODTÜ' de bir sosyoloji profesörü olmasına rağmen Özcan polislerle sıkı fıkıydı. Sadece Polis Akademisi'nde hocalık yapması ya da ODTÜ' de polis eğitimi için merkez kurması mıydı tüm mesele? Hayır! Özcan akademik çalışmalarını neredeyse polisliğe, daha doğrusu Cemaat'in polislerine adadı. İpucu verdik, biraz daha ayrıntılandıralım. Örneğin... Son anlattığımız Recep Gültekin ile Özcan'ın "Police and Politics in Turkey: Revisited", "Police and Politics in Turkey", "Polis Akademisi Ögrencilerinin Sosyo-Ekonomik Geçmişleri" ve "Türkiye' de Polis ve Politika ilişkisi" başlıklı dört ortak akademik çalışması vardı. Öyle ki... Erdoğan' a küfrettiği gerekçesiyle Polis Akademisi'nden atılan eski Taraf yazarı ve Cemaat'e yakın polislerden Önder Aytaç'ın bile tez hocası Yusuf Ziya Özcan' dı. Polislerin düzenlediği konferanslarda konuşmacı olarak da hep onun adı vardı. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün YÖK Başkanlığı'na uygun bulduğu Özcan, üniversitelere Cemaat'e yakın rektörlerin atanması için seçim sıralamalarını değiştirmesiyle de tanınıyordu. Bölümü kapatırken, sizi 12 Aralık 2007 tarihli, Ankara 51

52 Büyükelçiliği kaynaklı bir ABD kriptosuna götürelim.15 Büyükelçi Ross Wilson imzalı kripto "Türkiye: Gül'ün Yükseköğretim Kurulu'na Türban Yasağına Karşı Çıkan Bir Profesörü Ataması Laik Düzende Kaygı Yarattı" başlığını taşıyordu. Anlaşıldığı gibi kripto, Özcan'ın YÖK'ün başına gelmesini irdeliyordu. Büyükelçi Wilson, Özcan'ı Washington'a şöyle tanıtıyordu: (... ) Özcan daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla sekiz yılını ABD'de geçirdi ve 1978'de ve 1981'de Chicago Üniversitesi'nden master ve doktora derecelerini aldı. O zamandan bu yana ODTÜ'de öğretini üyesi ve profesör yılları arasında Malezya'daki Uluslararası islam Üniversitesi'nde misafir profesör olarak bulundu ve burada Polis Akademisi'nde terör araştırmalarıyla ilgili dersler verdi. Özcan aynı zamanda Türkiye Bilimsel ve TeknolojikAraştırma Kurumu (TÜBiTAK) başkanına danışmanlık yapıyor ve Ankara merkezli düşünce kuruluşu Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu'nun (USAK) bilim kurulunun başkanı. islam, Müslüman toplumsal hareketler ve polis hakkında yayınları var. Günlük gazete Hürriyet yazarı Tufan Türenç, özcan'ın dini lider Fethullah Gülen'e yakın olduğunu iddia ediyor. Özcan şu anda, Bilkent Üniversitesi'nde iktisat profesörü olan üçüncü karısıyla evli. Dört yaşında bir oğulları var. (... ) Gazeteci Türenç'in malumun ilaını olan tanımı bir yana, Özcan'ın bilim kurulu başkanı olduğu kurum dikkatinizi çekti mi: USAK. Anımsamadınızsa hatırlatalım... Osman Hilmi Özdil, Cemaatçi polislerin raporuna ve tabii Hanefi Avcı'nın kitabına göre cebinde hangi kurumun kartvizitini taşıyordu: USAK. Şaşırdınız mı? Edip Cansever'in "Caz Mevsimiydi" şiirindeki o muhteşem dizeyle bitirelim: "Ve her şey o kadar çoktu ki, şaşırmak az gelirdi." 15 http: / / wikileaks.org / cable /2007/12/07 ANKARA2944.htrnl. 52

53 POLiSTEN BAŞKONSOLOSLUGA ÖZEL BİLGİ Gülen Cemaati'nin AKP' den kopmasıyla, AKP'nin alacağı oy merak konusuydu. Cemaat, kendisiyle birlikte AKP'nin oy potansiyelinden geniş bir parçayı uzaklaştırabilecek miydi? 2014 yerel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimi bu yönde beklentisi olanları yanılttı. Zira Cemaat'in gücü ne kitle desteğine ne de milyonları sürükleme yeteneğine dayanıyordu. Şeyh uçmaz mürit uçurur, derler. Gülen'i uçuransa polis, yargı, bürokrasi ve medya içindeki gücüydü. Bu gücü etkili kılansa sinir merkezlerinde toplanması ve örgütlü hareket edebilmesiydi. Sızıntı / Wikileaks'te Ünlü Türkler adlı ilk kitabımızda bu konuya dair geniş bir analiz yer aldı. Kitabın bu bölümünde konuya dair yeni belgelerden söz edeceğiz. Ankara'daki ABD Siyasi Müsteşarı Janice G. Weiner'ın kaleme aldığı anlaşılan, 5 Haziran 2008 tarihli belge konuya dair bir yanlış alarm sorgulaması içeriyor. "Böcek Vakası Muhalefetin Aleyhine Dönüyor" başlıklı kripto, dinci gazete Vakit'in CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın eski Bolu Valisi Ali Serindağ ile Mayıs ayının sonlarında yaptığı görüşmenin metnini yayımlamasından sonra yaşanan krizi içeriyor.16 CHP söz konusu kayıtla ilgili olarak polis içindeki Cemaat yapılanmasını suçlamış, Vakit ise Sav'ı röportaj için aradıklarını ancak Sav'ın telefonu kapatamaması sonrası görüşmeyi dinlediklerini söyleyerek kendisini savunmuştu. Söz konusu olay CHP ile Cemaat arasında son yıllarda yaşanan en sert atışmaydı. Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 3 Haziran 2008' deki grup toplantısında açıkça Cemaat'i hedef almış ve "Yani, yeni bir dinleme düzeni ve çok özel bir kadrolaşma. Nasıl bir kadrolaşma? Bir cemaat kadrolaşması... Emniyet Genel Müdürlüğü'nde, bu konuda kadrolaşmanın yaşanmakta olduğunu siyaseti izleyen herkes biliyor," demişti http: 1 1 wikileaks.org 1 cable ANKARA1048.html. 17 http: gundem 1 haber bay kal-telekulak-israrinisurduruyor. 53

54 Baykal, Temmuz 2005'te Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın kurulduğuna dikkat çektikten sonra, "Başına da bir emniyetçi atanmıştır. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nda Cemaat kadrolaşması var," diye vurgulamıştı. Deniz Baykal, bu olay üzerinden tüm dinlemeleri tartışmaya açtı. İlginç bir ayrıntı... Baykal'ın daha önce Erdoğan'a yönelik ağır sözlerini yayınlayan Meclis TV, Baykal Cemaat' e yüklenince yayınını kesiyordu. Cemaat ise, Baykal'ın yüklenmesine Zaman yazarı Bülent Korucu'nun ağzından "Ergenekon soruşturmasının tutuklu sanığı Doğu Perinçek ve yayın organı Aydınlık'ın polis karşıtlığının anlaşılır bir yanı var. Ama onlar bile Baykal kadar ileri gitmiyor," ifadeleriyle yanıt verecekti.18 İşte bu konuya ilişkin kripto, Vakit'in açıklamasını inandırıcı bulurken Baykal' ı eleştiriyordu. Washington'a gönderilen kriptoda olay şöyle özetleniyordu: (... ) Alelacele Türkiye'nin Watergate skandalı olarak mahkum edilen ve hükümetin telekulak vakası olduğu iddia edilen olayın, giderek sözü edilen "kurbanın" yaptığı teknik bir gaf olduğu görülüyor. Aksi yöndeki kanıtiara rağmen muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Başkanı Deniz Baykal, hükümeti suçlayarak ve aşırı boyutlara ulaşmış telefon dinleme ve böcek yerleştirme korkularını körükleyerek kendi adamı olan Genel Sekreter Önder Sav'ın arkasında duruyor (... ) Sonuç ne olursa olsun, dikkatierin elektronik gizli dinleme -prensipte terörizmle mücadelede önemli bir araç- için geniş yetkilerle donatılmış çeşitli kurumlara çevrilmiş olması kamuoyunu alarma geçirdi ve Fethullah Gülen grubunun polis içindeki kontrolüyle ilgili korkuları depreştirdi. (... ) ABD'li diplomat Weiner imzalı kriptoda, Baykal'ın sözünü ettiğimiz grup toplantısına da geniş yer veriliyordu. "Baykal, polis teşkilatını ele geçirdiğine inanılan Fethullah Gülen Cemaati'nin şantaj yapmak için bilgi topladığını ifade etti," notuyla Baykal'ın Gülen Cemaati'ne yüklendiği hatırlatılıyordu. Aktardığımız bu belgenin tamamının Wikileaks sızıntıları arasında yer almadığını belirtip, bir başka kriptoya dönelim http: / / tr /bulent-korucu /baykal-aydinliki-bile-gecti_ html. 54

55 Emin Arslan'ın anlattıkları Cemaat'in polis içindeki gücüyle ilgili daha ilginç bir belge vardı. İstanbul Başkonsolosu Sharon Wiener'in imzasını taşıyan, 2 Ekim 2009 tarihli kripto "İstanbul' da Tutuklanan Türk Emniyeti Genel Müdür Yardımcısı" başlığını taşıyordu.19 Başkonsolos Wiener'in sözünü ettiği polis, eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan' dı. Tıpkı Hanefi Avcı gibi Emniyet içinde Cemaat' e karşı olan polislerden biri olan Arslan da, bir uyuşturucu soruşturmasına dahil edilerek tutuklandı. Arslan'ın bundan önce de hedefte olduğu, son dönemde açığa çıkan dinleme listeleriyle anlaşıldı Nisan'ında İBDA-C şüphelisi olarak İsmail Korkmaz, 2009 Mart'ında ise Bizbullah şüphelisi olarak İsmail Çalışkan ismiyle dinlenmiş, birçok uyuşturucu çetesini çökerten Emniyet Müdürü Arslan uyuşturucu davasına monte edilmişti. Emin Arslan'ın başına gelenleri anlatlığı iki önemli yer vardı. Erdoğan'ın çalışma ofisinde bulunan "böcek" sonrası, Meclis' te kurulan ve "Böcek Komisyonu" olarak bilinen, "Haberleşme Özgürlüğüne ve Özel Hayatın Gizliliğine Yönelik İhlallerin Tespiti ve Önlenmesine Dair Tedbirlerin Belirlenmesiyle İlgili Meclis Araşlırma Komisyonu" nda dinlenen isimler arasında Emin Arslan da vardı. Arslan'ın anlatlıkları nedense medyada hak ettiği ilgiyi görmedi. Neler mi aniatlı Emin Arslan? Özetleyelim: "- Şu anda sizin incelediğiniz, insanların özel hayatına kabus gibi çöken teknik dinleme ve izlernelerin teknik ve yasal anlamda geliştirilmesine istihbarat ve KOM Daire Başkanlığım zamanında katkı sağladım. Tabii, bu konuda gerçek uzman Hanefi Avcı Bey' di. Onun katkılarını, bu imkanlada ulusal ve uluslararası düzeyde yapılan operasyonları unutmak imkansızdır. -Sabit veya cep telefonlarıyla kimin kimi aradığı, telefonunun açılıp açılmadığı, açılmışsa ne kadar süreyle görüştüklerine dair kayıtlar, herhangi bir somut olay gösterilmesine gerek duyulmadan Türkiye genelinde MİT, Emniyet, istihbarat ve Jandarma'ya verilmekteydi. Bu yetki 2008 yılında Ankara' da mahkeme 19 http: 1 1 wik.ileaks.org 1 cable /1 O 1 09ISTANBUL377.html. 55

56 kararıyla sadece Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat Daire Başkanlığı'na ve Jandarma Genel Komutanlığı'na verilmekteydi. Bilahare, mahkeme kararıyla Jandarma' dan kaldırıldığım, yalnız Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat Daire Başkanlığı ve MİT'e verildiğini biliyorum. - Mesela, en basiti, diyelim ki MHP milletvekillerinden 10 muydu, 12'si miydi, CHP'den, diğer yerden, Ak Parti'den de maruz kalanlar oldu, bu kadar büyük bir organizasyonu ortaya koyabilmek için Türkiye' de data kayıtlarının hepsini kim tutabiliyorsa, kim bu önleme dinlemeleri adresleri tespit edebiliyorsa; bunu yapan da odur... Bu yetkiye kimler haizse, yani "Devlet gücünü art niyetli kullanan kişiler" diyebilirim açıkça. - Yani, eğer bu Komisyonunuzun veya Teknik Komisyonun görevi kapsamındaysa sadece bu değil, adı çok geçen, her gün gazetelere çıkan, istifa eden, bir kısmı intihar eden kişilerin, lütfen IMEI numarası üzerinden telefonlarına bakın, yüzde 90'ının önleme dinlemesine tabi tutulduğunu, ben size açıklıkla söyleyebilirim. Hakim, savcı, siyasetçi, bürokrat, gazeteci, hepsi. Belki bunlar zamanında kullanılmak üzere bir kısmı daha bekletiliyordur. -Bu data tetkikini tüm Türkiye genelinde kim yapabiliyorsa, önleme dinlemeleri konusuyla kirnin nereye gittiğini, nereye şey ettiğini devletin hangi organları yapabiliyorsa gerçekten oraya odaklanmamız lazım. Ben size başında da kişisel, internette satılan, odaya böcek konulmuş, şey konulmuş onları anlatmıyorum. Ben size yasal boyutuyla bunun organize devlet gücünü arkasına alan, fakat devlet gücünü yozlaştıran, şahsi çıkarları için de bunu kullanan bir grup veya devlet görevlileri tarafından yapıldığına ben inanıyorum -ve gelen bilgiler de bu yönde- ama bunu, dediğim gibi, dara tetkikine, önleme dinlemesi yetkisini kimlere vermişsek onların üzerinde odaklaşmamız ve ona göre de bunu sınırlandırmamız lazım. - Şimdi, gidin, Emniyet'in bu ilgili birimlerinde, maalesef, farklı görüşte, farklı düşüncede, farklı şeyde hiçbir görevli bulamazsınız. Şimdi, bu gibi yerlere gittiğiniz zaman sahte bir tutanak tutulsa... Kendi dava dosyamda gördüm, eğer tesadüfen çıkmasa bu tutanağın sahte olduğunu hiçbir mülkiye müfettişi çıkaramaz. - Geliyorum en can alıcı noktaya; gizli kamera yerleştirilmesi. Komisyonunuzun beni çağıracağını gazete ve TV'lerden duyunca hem yurtiçinden hem de yurtdışından polis meslektaşlarımdan 56

57 ve uzmanlardan araştırma yaptım, yurtdışı uzmanlardan da. Bunların konulacağı hedef adresler ve hedef kişilerin karakteristik özellikleri, ancak -demin sizin sorduğunuz şeyin cevabı- tüm data kayıtlarını incelemeye yetkili, önleme dinlemesi kararı verme ve bu suretle kişilerin özel hayatına ait önbilgileri toplama imkanı olan devlet kurumlarınca belirlenebilir, bunları başkası belirleyemez. Deniz Baykal ve MHP milletvekilleri ile bir kısım asker ve yargı mensupları örneğinde görüldüğü gibi bu kadar kalabalık hedeflerin zaaf ve gittikleri adresler ancak yukarıda izah ettiğim imkanlada belirlenir. Bunlar bazı medyada da yer aldığı gibi kayıt için konulup kayıt yaptıktan sonra alınan cihazlar değildir; çünkü kameranın kayıt süresi bellidir. İnsanların bu cihaz konulan yerlere ne zaman gideceği belli olmadığı için, sadece sabit kaydedici kamera amaca hizmet etmeyecektir. Bunun için, kameraların kaydettikleri görüntüyü sürekli, izleyeniere göndermesi gerekmektedir. Görüntüleri 3G sistemi üzerinden aktarmaktadırlar. Kibrit kutusu büyüklüğündedirler ve iyi görüntü aktarması için çift sim kart takılmaktadır. Artık günümüzde tek sim kart iyi görüntü aktarabilmektedir. Bunun için, ilgisiz kişiler adına alınmış mobil kartların bu cihazıara takılı olması ve mobil olarak sürekli aktarması gerekmektedir. Bu sim kartlarını arama veya SMS gönderme yöntemiyle kamera çalıştırılabilmektedir. Güvenlik kuruluşlarının bazı birimleri yapan organizasyonun içinde olmasa bu olaylar şimdiye kadar çoktan aydınlatılırdı Başkanım. Neden? Bunların tespiti gayet kolaydır. Kameraya alınan hedef evleri kapsama sahasında olan baz istasyonları incelenerek o süre içinde hiç sesli konuşma yapmayan, sadece yüksek data gönderen GSM modülü, sim kartları hangisidir, bu gayet kolay tespit edilecektir. Bu tespit sonrası da hangi zaman diliminde, kimlere göndermiştir. Bu araştırılır ama böyle bir çalışma güvenlik ve istihbarat birimleri dışında herkesin güvenini kazanmış üniversitelerden yetkili hocalar ve siyasetçiler denetiminde bir ekiple yapılmalıdır. - Bir de özellikle dikkatinizi çekmek istediğim konu var Başkanım, bu birimlerde kullamlan cihazlar son iki yıldan beri örtülü ödenekle alınıyor ve envantere kaydedilmiyor. Bunun özellikle bilinmesini istiyorum. -Ama yani gerçekten de koordineli ve devlet gücünü arkasına almış, kanunun verdiği imkanları kötü kullanan kişiler yapıyor bunu. Bunu bu kadar açık söyleyebiliyorum." 57

58 Neden hedef seçildi? Emin Arslan'ın anlattıkları Emniyet merkezli yapılanmanın nasıl çalıştığını, neler yaptığını özetliyordu. Konumuza gelirsek, Arslan'ın bizzat kendisi neden hedef alındı? Onu yine Arslan'ın kendisinden dinleyelim. Arslan, Ankara Adliyesi'nde sahte isimlerle dinlenmesi nedeniyle 3 Şubat 2015'te verdiği ifadede durumu ayrıntılarıyla anlattı. Arslan neden kendisine bu komplonun kurulduğunu o ifadede şöyle açıkladı: "Yönetmelik gereği her yıl mayıs ayında toplanması gereken Emniyet Terfi Komisyonu 2003 yılında toplanıp terfi edecekleri belirlemiş ve ilan etmişti. Ancak aradan bir hafta kadar bir süre geçtikten sonra, verilen bir emirle bu kurulun tekrar toplanıp Emniyet içinde Fethullahçı diye listelenen ve faaliyetlerde bulunan bir grubun terfi durumlarını ele almak istemişti. Bu kurulun ikinciye toplanmasının hukuksuz olduğu konusunda on bir üyeden sadece ben ve bir üye daha muhalefet şerhi koyduk. Ayrıca yurtdışı misyonların korunması için görevlilerin seçiminde komisyon başkanı olduğum sınavlarda, tespit edilen kişiler yerine hak edenler kazandı. Benzeri atamalarda ve sohbetlerde daima layık olanın göreve getirilmesini savunduğum için Emniyet'te kilit noktalara hak etmeden gelmek isteyen bu grup için sürekli bir engeldim. Akabinde görevden alındım. Ancak idari yargı kararıyla göreve döndüm, itirazların da 2009 yılında lehime sonuçlanmasıyla görevden alınınarn imkansız hale geldi. Görevden uzaklaştırılınam için bir operasyona eklenmem gerekiyordu." Tutuklanmadan önce Bizbullah ve İBDA-C soruşturmasından sahte isimle dinlendiğini hatırlatan Arslan, kendisine kurulan komployu ise şöyle anlattı: "İlk duruşmada da tahliye olmam sonucu bu örgütün bana ve ülkemdeki diğer aydın kişi, siyasetçi, asker ve bürokratlara yaptıklarını, amaçlarını yazıp İngilizce' ye çevirterek yurtdışında benimle ilgisini kesmeyen, polis, diplomat ve hukukçulara sürekli göndermeye başladım. Bu defa da 10 Mart 2011 tarihinde savcı Zekeriya Öz'ün yürüttüğü soruşturma kapsamında Ergenekon ve Odatv davalarıyla bağlantılı olarak dinlenıneye başlamışım. Bana yapılanlar, bu faaliyetlerin bir örgüt çatısı altında yapıldığının somut örnekleri dir. Örgütün Ankara' daki istihbarat Daire 58

59 Başkanlığı'ndaki mensupları sahte isim ve gerekçelerle dinleme yapıp önce benim çevre ilişkilerimi öğrenip, ya benim hakkımda şantaj yapacağı bir bilgi elde etme, ya da kolayca çarpıtacağı bilgilerle nasıl bir operasyona eklenip Emniyet'ten uzaklaştırılacağıının planlarını bu önleme dinlemesi ile hazırlamaktadır. Suçun manevi unsuru açıkça bellidir. Bana yapılanlar bu çetenin varlığını belgelemektedir." Emin Arslan'ın anlatımlarından öğrendik ki, bu kitabın yazarları da az kalsın Arslan'la aynı örgütten yargılanacakmış. Emin Arslan ucuz kurtulmuş! To day's Zaman'ın öncü polis elemanlığı Ve gelelim kriptoya... Cemaat'in ilişkilerini sıcak tutmaya çalıştığı Başkansalos Sharon Wiener'in imzasını taşıyan kripto, Arslan'ın uyuşturucu operasyonuyla tutuklanmasının hemen ardından kaleme alındı. Arslan'ın neden tutuklandığını basındaki bilgilere dayanarak aktaran Başkansalos Wiener bu noktada ilginç bir referans veriyordu: (...) ABD'de gönüllü sürgün hayatı yaşayan dini bir cemaatin başındaki Fethullah Gülen'e yakın bir gazete olan Today's Zaman daha da ileri gitti ve Arslan'ı bir tetikçiyle bağlantılandırarak onu Ergenekon davasına dahil etti (...) Gerçekten de, Cemaat medyası Emin Arslan' ı gözaltına alınmasından itibaren adeta linç etti. Silivri davaları sürecinde görülen ve büyük oranda polis sızıntıianna dayanan ifadelerle, Emin Arslan peşinen suçlu ilan edildi. Burada ilginç olansa... Arslan hakkında henüz Ergenekon davasında dinleme kararı alınmadan, Today's Zaman'ın onu Ergenekon davasıyla ilişkilendirmesiydi. Bu da bir tür öncü polis elemanlığıydı. Başkansalos Wiener'in Türk basınından gözüne çarpanlar bununla da sınırlı değildi. Kriptodan aktaralım: (...) Eskişehir Emniyet Müdürü ve bir dönem Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) Ulusal istihbarat Birimi'nin başındaki isim olan Hanefi Avcı, Arslan'la ilgili iddialara şiddetle karşı çıktı. Pek çokları tarafından siyasi gerekçeleri olduğu düşünülen bir dava 59

60 nedeniyle medya imparatorluğu ağır vergi cezasına Ç!=irptırılan Aydın Doğan'ın sahip olduğu Milliyet gazetesinde yayımlanan bir röportajında Avcı, Arslan'ın kimi Ergenekon şüphelileriyle olan kişisel bağları nedeniyle tutuklandığını belirtti. Avcı'ya göre Arslan Ergenekon sürecini yaşanan hukuksuz tutuklamalar nedeniyle eleştirmişti (...) ABD'li diplomat Wiener, aynı davada CHP yöneticisi Hakkı Süha Okay'ın kardeşi Mustafa Fehmi Okay'ın da şüpheli olmasını hatırlatarak şu değerlendirmede bulunuyordu: (...) Arslan'ın tutuklanmasının hukuki mi yoksa siyasi mi -ya da her ikisi birden mi- dayanakları olduğu belirsizdir. Ne var ki, Ergenekon davasını eleştiren birinin Emniyet Genel Müdürlüğü'nün başındaki ikinci adam konumundan uzaklaştırılması, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili Süha Okay'ın erkek kardeşinin de uyuşturucu suçlamasıyla tutuklanması gibi bu hafta atılan diğer hukuki adımlarla birleşince, polis gücünün artan siyasileşmesi hakkındaki korkuları körüklemektedir. Arslan'ın görevden alınması, EGM (Emniyet Genel Müdürlüğü) liderliğinde artan Gülenci eğilimiere dair bir çıkarım sağlayabilir (...) Görülüyor ki ABD, daha o günden Emin Arslan'ın tutuklanmasını bir Cemaat operasyonu olarak kaydediyordu. Arslan'ın Ergenekon operasyonuna taş koyması nedeniyle bir soruşturmaya dahil edilerek tutuklandığını not düşüyordu. Büyükelçi'nin şüpheleri Cemaat'in polis içindeki gücünü sorgulayan 24 Kasım 2009 tarihli ve Büyükelçi James Jeffrey imzalı bir başka belgeyse, Ergenekon davalarını da içerecek şekilde, "Türkiye: AKP İktidarının Önündeki Engelleri Ortadan mı Kaldırıyor?" başlığıyla dikkat çekiyordu.20 (...) Geçtiğimiz altı ayda, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) siyasi rakiplerini veya iktidarını frenleyebilecekleri sindirmek, baskılamak ve onlara saldırmak için hukuki ve sıradışı kanalları kullanmasında bir artış görüldü. Medyanın öne çıkar- 20 http: / / wikileaks.org 1 cable /2009/11/ 09ANKARA1691.html. 60

61 dığı olayların çoğu, AKP'nin de ileri sürmekte gecikmediği üzere yasalar veya düzenlemeler içindeymiş gibi görünüyor. Ancak, Türkiye'nin yönetim sisteminde, hükümet yapılarının siyasi çıkarları için yürütme yetkisini kötüye kullanmasını engelleyip denetleyecek çok az mekanizma bulunuyor ve AKP bundan azami ölçüde faydalanıyor. (...) Durumu böyle özetleyen Büyükelçi Jeffrey, AKP'nin hedefindekilerle kan uyuşmazlığını ise şöyle anlatıyordu: (...)Asıl sorun tüm bunların etkisini değerlendirmekte. Ergenekon vakasında olduğu üzere, AKP'nin "hedefi n deki ler'' -Türk Genelkurmayı ve "derin devletin" kendisi- uzun zaman boyunca sistemin otoriter, denetim mekanizmalarından uzak yapısından kendi çıkarları doğrultusunda istifade etmişlerdi (...) Büyükelçi Jeffrey, kriptoda "Türk Genelkurmayı'ın Budamak" ara başlığıyla verdiği bölümde ise, geçmişte siyasi partilerin askeri tahrik edecek düzenlemeleri yapmaktan imtina ettiğini hatırlattıktan sonra şöyle devam ediyordu: "Ancak, ordunun 2007' deki başarısız 'e-muhtıra' sm dan bu yana nüfuzu zayıfladı ve AKP de ordunun güvenilirliği ve otoritesini baltalamakta kararlı görünüyor." Duruma ilişkin, o dönem sıcak bir örnek olan İrticayla Mücadele Eylem Planı'nı konu alan Büyükelçi Jeffrey, "Muvazzaf askeri personelle Ergenekon davasının ilişkilendirilmesinde kilit isim olan Albay Dursun Çiçek vakası/1 hükümet yanlılarının, hukukun -üstünlüğüne değil- lafzına bağlı kalarak mevcut avantajlarından mümkün olduğunca yararlandığının en açık örneği" tespitinde bulunuyordu. Büyükelçi Jeffrey bu noktada Zaman gazetesinin yayınıarına da dikkat çekerek şunları söylüyordu: (... ) Gülen' e bağlı Zaman gazetesi belgelerin özgünlüğünü ilan 21 Taraf gazetesinin 12 Haziran 2009 tarihinde yayımladığı "İrticayla Mücadele Eylem Plaru"nda, Albay Dursun Çiçek imzasıyla AKP ve Fethullah Gülen Cemaati'ne karşı yapılacak bir operasyonun hazırlığı iddia ediliyordu. Yargılama sürecinde, söz konusu planın sahte olduğuna ve allındaki imzanın taklit edildiğine ilişkin birçok bulgu ortaya çıkh. Buna rağmen Ergenekon davasıyla birleşen davada, Dursun Çiçek'in de aralarında bulunduğu isimlere ceza verildi. 61

62 eden "adli testlerin" (genellikle vasıfsız ve Türk Genelkurmayı'yla paylaşılmayan) borazanlığını yapıyor. Ancak, adli testler bunların örgütlü bir komplonun bir parçası oldukları bir yana, gerçekten özgün metinler olup olmadığını değil, yalnızca belgelerin bir askeri bilgisayardan alındığı (yazarı belirsiz şekilde) savını destekliyor. Zaman, Yeni Şafak ve diğer AKP yanlısı basın kuruluşları böylesi bir "kanıt"ın etrafında şekillenen bir meşruiyet algısı yarattılar ve hikayenin diğer yönüne çok az yer verdiler (...) ABD Büyükelçisi Jeffrey, belgeye ilişkin şüphelerini dile getirirken, Cemaat ve Hükümet medyasının belge üzerinden orduya yaptığı operasyona kilitleniyordu. (...) Türkiye'deki laikler yıllardır AKP'nin çeşitli bakanlıkları ve bürokrasiyi, parti taraftarları ve Fethullah Gülen hareketinin takipçileri için bir sığınağa dönüştürdüğünden şikayet ediyorlar. Bu yöndeki itharnların ilki, Polis Teşkilatı'nın tamamen Gülencilerle doldurulduğu iddiasıyla Içişleri Bakanı'na karşı dile getirildi (...) Jeffrey bu iddiasına ilişkin ilginç bir not düşüyordu: (...)Amerikan Misyonu'nun emniyet personelince gerçekleştirilen resmi olmayan bir araştırma, Emniyet'in üst düzey mevkilerinde çalışan itaatkar Müslümanların sayısında büyük bir artış olduğunu gösteriyor (...) AKP savcılara siper oldu ABD'li diplomat Jeffrey, AKP kadrolaşmasının ne hale geldiğini, "İddiaya göre, AKP'nin beyin takımı kendi politikalarına hiç değilse düşmanca yaklaşmayacak adaylar aradığı için, Dışişleri'nde olağandışı sayıda mevki aylardır boş duruyor," ifadeleriyle aktarırken, "Yeni savaş alaru, Hakimler ve Savcılar Üst Kurulu'nun Ergenekon savcılarım yeniden atama girişimiyle gündeme gelen Adalet Bakanlığı gibi görünüyor," değerlendirmesiyle sonraki cepheyi tarif ediyordu. Gerçekten de... Bu satırlardan bir süre sonra referandumla HSYK'mn yapısının değiştirildiği hatırlamrsa, tahmin doğrulanmış görülüyor. Dönemin AKP'li Adalet Bakarn Sadullah Ergin'in, Zekeriya 62

63 Öz gibi savcılara HSYK' da nasıl si per olduğuysa kriptoya şöyle giriyordu: (...)Tartışma esnasında Kurul üyeleri, savcıların performanslarının değerlendirmeye tabi tutulması görevlerini gerektiği gibi yerine getirmelerini Bakan'ın imkansızlaştırdığını; zira Bakan'ın savcılar hakkında meslektaşları tarafından yapılan 100'ü aşkın şikayeti Kurul'a sunmadığını belirttiler. Bu esnada, hükümetin Anayasa Mahkemesi'ndeki yargıçların sayısını artırma veya Mahkeme'yi ikiye ayırma fikrini ortaya atması, muhalefetin AKP'nin adalet sistemini AKP yanlısı yargıçlarla doldurmaya çalıştığı suçlamalarına yol açtı (...) Öyle ya... Yargıya doldurdukları savcı ve hakimlerle bir gün ters düşecekleri hiç akıllarına gelmemişti. Özkök ABD için rakiplerinin emekliliğini bekliyor Birkaç ayrıntıya daha değinelim. Sızıntı / Wikileaks'te Ünlü Türkler kitabında, 18 Nisan 2003 tarihli "Türk Genelkurma yı: Fevri ve Huysuz Bir Siyasi Koalisyon" başlığını taşıyan Büyükelçi Robert Pearson imzalı belgeye ayrıntısıyla değinmiştik.22 Hatırlamrsa... Türk-ABD ilişkileri ıçın dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün rolünü önemseyen Pearson, hem Özkök'e muhalif olan generallerin listesini veriyor hem de onları Avrasyacı ya da milliyetçi gibi sınıflandırmalara tabi tutuyordu. Büyükelçi Pearson'un bu tabioyu oluştururken kullandığı ve "kesinlikle korunmalı" dediği bağlantılar arasında "Fethullah Gülen'in İŞHAD23 grubu liderliği" nin adımn yazması dikkat çekiciydi. Kitabın ilerleyen bölümlerinde, Gülen' e bağlı işadamları örgütlenmesinin büyükelçiliğe götürülen sahte darbe belgesinde nasıl karşımıza çıktığını anlatacağız. Ama önce söz konusu kriptoya gelirsek... Adeta bir alarm ziliyle bitiyordu: 22 http: 1 1 wik.ileaks.org 1 cable ANKARA2521.htın!. 23 İŞHAD: İş Hayatı Dayanışma Derneği. 63

64 (...) Mevcut siyasi atmosfer düşünüldüğünde, Türk Genelkurmayı içindeki uyuşmazlıklar, Türk Devleti'nin ABD'ye yönelik küskünlüğü ve önümüzdeki istikrarsız dönemde bizim için merkezi önem taşıyan başlıklarda yardımı dakunacak kararlar almaktaki gönülsüzlüğüyle birteşmeye devam edecektir. Dahası, emir komuta zincirinin alt ve üst kademeleri arasındaki gerilimler, geçmişteki örneklerinde (en yakını 1997'de) görüldüğü gibi, liderlik için siyasi bir sorun olarak ortaya çıkabilir. Özkök'ün ABD'yle sağlam bir işbirliğini yeniden tesis etmek için, Türk Genelkurmayı içindeki rakiplerinin emekliliğini sabırla bekleyeceğine dair elimizde bazı kanıtlar var. Ancak Türkiye'de sıkça karşılaşıldığı üzere, birinin kendi zamanının gelmesini beklemesi, dışında yaşanan olayların kendi daha seri temposunun akışı içinde, kendisi için de yolun sonu anlamına gelebilir. Bağlantılarımız, Türk devlet sistemindeki mevcut asker hegemonyasında olduğu kadar, Amerikan-Türk ilişkilerinin yeniden dinamizm kazanmasındaki olası köklü değişimlerin, hem şahinlerin emekliliğini hem de, özellikle, modern, ileri görüşlü yeni bir subay kadrosunun gelişimini gerektirdiğine inanıyor (...) ABD'li diplomat Pearson'ın, nihayetinde emekliliği beklemenin ötesine geçmeyi öneren bu ilginç Türkiye ve TSK değerlendirmesinin ardından... Kriptoda adı geçen birçok general emekli oldu ya da edildi. Hilmi Özkök'ün koltuğunaysa, Yaşar Büyükanıt oturdu. Büyükanıt' a komploların arkasında kim var? 8 Ağustos 2006 tarihli "Yeni Genelkurmay Başkam - Farklı Biçim, Benzer Strateji" başlıklı kripto yeni Genelkurmay Başkam Yaşar Büyükanıt'ı mercek altına alıyordu.24 Altında ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson'ın imzası vardı. Büyükamt'ın genel anlamda övüldüğü, ABD ile dostluğu Özkök çizgisinde sürdüreceğine inancın altımn çizildiği kriptoda, Büyükamt'ın görev sürecinde uğradığı saldırılar da vardı. Hatırlamrsa... Göreve gelmesi sürecinde, binlerce kişinin cep telefonuna Büyükanıt aleyhine mesajlar atılmıştı. Keza, operasyonel web sitelerinde hakkında birçok iddiada bulunulmuş tu. Büyükamt'ın dedesinin mezarımn Kudüs'te olmasından 24 / wikileaks.org /cable /2006/08/ 06ANKARA4528.html. 64

65 Sabetayist iddialarına kadar, aslında hiçbiri yüz kızartıcı olmayan birçok itharn çeşitli yollarla servis edildi. Büyükanıt'ın soyağacı bile internetten sızdırıldı. İşte... Wikileaks'in yayınladığı söz konusu kriptoda; Büyükanıt hakkında yapılan bu operasyonel çalışmalarla ilgili şöyle bir tespit yer alıyordu: (...)Askeri çevrelerdeki, Büyükanıt aleyhindeki suçlamaların pek çoğunun arkasında Fethullah Gülen'in dinci destekçileri olduğuna dair inanç dikkate alınacak olursa, köktendincilere karşı tutumu da bir o kadar sert olabilir (...) Görülüyor ki asker, Büyükanıt aleyhindeki çalışmaları Gülenciler'in yaptığını düşünüyordu. Bu noktada; Sızıntı / Wikileaks'te Ünlü Türkler kitabında yazdığımız, Türk Emniyeti'nin ABD Büyükelçiliği'nde verdiği brifingi hatırlatalım Kasım 2008 tarihinde, Türk polisi Ankara' da bulunan ABD Büyükelçiliği'nde ABD'li yetkililere Ergenekon operasyonu hakkında oldukça ayrıntılı bir brifing vermişti. Polisler söz konusu brifingde; Büyükanıt'ın kızıyla ilgili mahrem görüntüleri Ergenekon sanıklarında buldukları iddiasını, -böyle bir görüntü bulmadıkları halde- ABD'li diplomatlarla paylaşmıştı. Kitabın o bölümünde polisin, Büyükanıt'la ilgili bu özel çalışmalarından ayrıntılarıyla söz etmiştik. Bu bakış açısı sürüyor olacak ki... "Türkiye'nin Ordu Komutanı Ergenekon Soruşturması ve Bölgesel Meseleler Hakkında Medyaya Konuşuyor" başlıklı 30 Nisan 2009 tarihli kriptoda ilginç bir ayrıntı vardı.26 Bir gün önce, 29 Nisan 2009' da dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un yaptığı basın toplantısını ayrıntılarıyla konu alan kripto, Başbuğ'un bir sözüne not düşüyordu. Ergenekon davasında gömülü silahlarla ilgili olarak Başbuğ'un sözlerini, "Medyadan, ortaya çıkartılan silahların kaynağına dair spekülasyonlarda bulunmamasını isteyen Başbuğ'un kendisi de birkaç fikir öne sürdü. Ordunun yanı sıra, 25 /wikileaks.org/ cable/2008/ll/08ankara2041.html wikileaks.org 1 cable /2009 / 04/ 09ANKARA625.htrnl. 65

66 Türk Polis Teşkilatı'nın da silah ve el bombalarına erişim hakkı bulunduğunu belirtti, ancak ortaya çıkartılan silahların polise ait olduğunu ima etmediğini vurguladı," diye not alan Büyükelçi James Jeffrey, yine de bu sözlerin alt metnini şöyle okuyordu: (... ) Söz konusu silahların, ordunun da içinde bulunduğu laik kesimlerin Islamcı Fethullah Gülen hareketi mensuplarınca ele geçirildiğine inandığı bir kurum olan Türk Polis Teşkilatı'na ait olabileceğini dillendirmesiyle bile, Başbuğ saklanmış silahları orduyu zor durumda ve zan altında bırakmak isteyen Polis Teşkilatı'nın yerleştirdiğini düşünen laik kesimden pek çok kişinin görüşlerini yansıtmaktadır (... ) Yılınazer'in kafası, Ekizoğlu'nun askerlik sevdası Tam da bu noktada iki iddiayı gündeme getirelim: Ergenekon ve Balyoz operasyonlarımn ilk zamanları... Muvazzaf ve emekli generaller tutuklanmış, toplum da bütün olan bitenlere sessiz kalmıştı. Olan biteni küçük bir azınlık dışında kimse sorgulamıyor, sorgulayanların da sesi duyulmuyordu. Koro halinde bir kabulleniş vardı. Tam da o günlerde dönemin İstanbul istihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılınazer Vatan Caddesi'ndeki odasında yardımcılarıyla birlikte otururken şunları söyledi: "Karşımda koca, büyük, yıkılmaz. denen bir dağ vardı (TSK' dan bahsediyor ). Ben o dağa kafa attım. Kafam yarıla bilirdi ama, o dağ tuzla buz oldu." Silivri davalarının beyin takımından olan Emniyet Müdürü Mutlu Ekizoğlu ise Cemaat tarafından askeri okula girmek üzere yetiştirilmişti. Kendisi de asker olmayı istiyordu. Sosyal bir genç olduğu ve askeri lisede bu sayede göze batmayacağı düşünülmüştü. İmtihanlara girdi. Teker teker bütün sınavları kazandı. Ve sıra muayeneye geldi... Her şey iyi gidiyordu. Ta ki göz muayenesine girene kadar. Gözünde doğuştan bir rahatsızlık çıktı. Bu, askeri okula girmesine engeldi. Elendi. Bu hep içinde ukde olarak kaldı. ilerleyen yıllarda oğlunu askeri okula yazdırdı. Emniyet'in koridorlarında bu hikayeler anlatılır durur. Biz konumuza geri dönelim... 66

67 Polisten ABD'ye: 1 numara yok Son bir belgeden söz edip bölümü kapatalım... "Ergenekon: Her Şey Nerede Durduğunuza Bağlı" başlıklı kriptom, 16 Mayıs 2009 tarihini taşıyordu. ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon Wiener imzalı kripto, Ergenekon davası üzerine Cemaat' e yakın Orhan Kemal Cengiz ile İngiliz gazeteci Gareth Jenkins'in görüşlerine yer veriyorduy Cengiz'in kendinden emin "Ergenekon var" tavrı ile Jenkins'in aksi yöndeki kanaati Başkonsolos Wiener'in şu notu almasına neden oluyordu: (...) "Ergenekon", yaklaşık bir yıllık iddianameler, soruşturmalar, tutuklamalar ve arama kararlarının ardından herkesi kapsayan bir kavram olarak kalmaya devam ediyor. Türkiye'nin iç siyasetindeki gündemlerin sayısı kadar çok Ergenekon gerçeği algısı varmış gibi görünüyor. Ergenekon soruşturmasının anlamı ve geçerliliği konusundaki görüşlerini almak üzere çok sayıda düşünür ve hukukçuyla konuştuk. Konunun uzmanlarının farklı fikirleri, davanın süren belirsizliğini vurguluyor. Soruşturmanın ilerlemesiyle ek gerçekler gün ışığına çıksa da, tüm gerçekliğin anlaşılması, o da mümkün olursa tabii, on yıllar alabilir (...) Cemaat' e yakınlığıyla bilinen ve son dönernde Bugün gazetesinde yazarlık yapan Orhan Kemal Cengiz, ABD'li diplomat Wiener'e sözde Ergenekon'un Jön Türkler'den itibaren tarihini anlatıyor. "Ergenekon çok güçlü tarihsel köklere sahip ve son dönem Osmanlı tarihi bilinmeden anlaşılması zor," diyen Cengiz, uzun tarih anlatırnından sonra sadede geliyor: (...) Cengiz'e göre Ergenekon'un felsefi temelleri "Kemalizmin hukuk-ötesi biçimi" olarak tariflenebilir. Yine Cengiz'e bakılırsa ordu her şeyin merkezinde duruyor ve örgütün efsanevi "1 numarasının" muvazzaf bir subay olduğundan en ufak bir kuşkusu yok (...) Bugüne kadar o "1 numarayı" neden açıklamadı bilinmez, ama Orhan Kemal Cengiz erken bir tarihte, 2009 yılında "Ergenekon'un 1 numarası" hakkında ABD'li diplamata bilgi veriyordu /wikileaks.org/ cable/2009 /05/09ISTANBUL170.html. 67

68 Başkonsolos'un Cengiz'in sözlerinin yanına şu notu düşmesi de dikkat çekiyordu: (...) Ergenekon soruşturmasına bakan üst düzey polis soruşturmacıları bize, örgütün tepesinde bir "1 numara" olmadığı, bunun yerine grubun bir komite tarafından yönetildiği sonucuna vardıklarını söylediler (:..) Evet... Bir başka skandaha daha karşı karşıyayız. Ergenekon soruşturmasını yürüten Türk polisleri, bu kez ABD Başkonsolosluğu'na "1 numara yok, Ergenekon'u bir komite yönetiyor" demişti. STV dizilerinin vazgeçilrnezi "karanlık kurul'' un nasıl ortaya çıktığı anlaşılıyordu! Kriptoda titiz araştırrnalarıyla bilinen ve Ergenekon davası konusunda rapor yazan İngiliz gazeteci Gareth Jenkins'in de görüşlerinin yer aldığım söylemiştik. Gazeteci Jenkins'in tespitleri kriptoya şöyle yansıyordu: (...) Jenkins, Türk hükümetinin derin devlet örgütlenmelerine odaklanmasının ve aralarında ordu ile laik kurumlardan temsilcilerin de bulunduğu düşmaniarına saldırmasının arkasında, Fethullah Gülen destekçilerinin olduğunu varsayıyor. Gülen'in delduruşa getirdiği Türk Polis Teşkilatı'nın, Ergenekon şüphelilerinin davasını cesaretlendirdiğini iddia ediyor (...) Orhan Kemal Cengiz'in görüşlerinin mi, Gareth Jenkins'inkilerin mi daha akla yatkın olduğuna, bugünden bakarak karar verrnek çok güç değil. 68

69 EVİ BASlLAN GÜLEN'İN VİZEYLE İMTİHANI Tarih: 17 Eylül ABD' de kalıcı oturma vizesi isteyen Fethullah Gülen, ABD Göçmenlik Bürosu ile bir görüşme gerçekleştirdi. Gülen'le yapılan görüşmenin biyometrik kasetleri, Göçmenlik Bürosu tarafından FBI ve CIA' e teslim edildi. O kasetierin akıbeti iki yıl bilinmeyecek, ta ki 2005 yılında aniden bulunacaklardı. Ardından... Tarih: 12 Ocak Pensilvanya eyaletinde bulunan Philadelphia Göçmenlik Bürosu, Fethullah Gülen'le bir görüşme daha yaptı. Pek alışıldık bir durum değildi bu. Zira, üç saat süren görüşmeye Washington' dan bir görevli de katıldı. Tüm görüşme kameraya kaydedildi. Evet, bir vize görüşmesinden ziyade, sorgulanıyordu Fethullah Gülen. Öyle ki; ABD'li yetkililer Gülen'e Cemaat'in yapısı, öldükten sonra başa kimin geçeceği, toplantıların nasıl düzenlendiği gibi çarpıcı sorular soruyordu.28 Bu soruları soranlardan ABD Göçmen Bürosu'ndan David Spaulding, mülakat sırasında Fethullah Gülen'in rahatsızlandığını raporladı: "Gülen'e mal varlığı, banka hesapları, taraftarlarının satın aldığı gayrimenkuller ve kurdukları banka konusunu soramadım. Çünkü mülakatın bu kısmında Gülen, hafif bir kalp rahatsızlığı geçirdi ve doktoru Recep Gündoğan tarafından gözetim altına alındı. Mülakatın kalan bölümünü 20 dakikayla kısıtlamak zorunda kaldım. Terör grupları ve eğitim konularını da kalp rahatsızlığı nedeniyle soramadım."29 Aradan tam dört ay geçti... Ve tarih: 12 Mayıs 2006 Cuma... Fethullah Gülen'in Pensilvanya' da oturduğu malikaneye baskın düzenlendi. Operasyon, ABD Göçmenlik Bürosu istihbarat 28 James C. Harrington, Fethul/ah Gülen'in Hukuk Serüveni, Alfa Yayınları, İstanbul, 2011, s http: / / /Yazdir.aspx?aType=HaberDetayPrint&Article ID=

70 Servisi'nin Dolandırıcılıkla Mücadele ve Milli Güvenlik Bölümü tarafından yönetildi. İddia o ki, yapılan baskında mahkeme kararı yoktu. Neler oluyordu? Yaşanan bu olağanüstü durumdan haberdar edilen Gülen'in avukah, o sırada malikanede olan Göçmenlik Bürosu görevlileriyle telefonda görüştü. Pensilvanya' da arama devam ederken, ABD'liler Fethullah Gülen' den çok çarpıcı bir istekte bulundu: Kalıcı oturma vize başvurunu geri çek! Ve eğer Gülen bunu yaparsa, ABD'yi terk ettiğinde, tekrar ABD'ye geri dönüşünü engelleyecek hiçbir durum olmayacağının sözü verildi.30 Evet, -Cemaat'e göre- mahkeme kararı olmadan Gülen'in Pensilvanya' da kaldığı yeri basan ABD'liler, Gülen' e "ABD'yi terk et" mesajı veriyordu. Bu çarpıcı talep ABD'nin resmi görüşü müydü? Dahası... ABD'yi terk eden Gülen, nereye gidecekti? Sıcak günlerin yaşandığı Türkiye'ye mi? O günlerde Türkiye' de neler yaşanıyordu, hatırlayalım. Bomba, beraat, saldırı... Pensilvanya' daki baskından bir hafta önce... Tarih: 5 Mayıs Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım ile suç arkadaşları Cumhuriyet gazetesine bomba attı. Ancak bomba patlamadı. Aynı gün... Ankara ll. Ağır Ceza Mahkemesi, uzun süredir görülen davada Fethullah Gülen'in beraatına karar verdi. Tarih: 8 Mayıs Cemaat'in kilit isimlerinden Ramazan Akyürek Emniyet istihbarat Daire Başkanı oldu. Aradan iki gün geçti... Cumhuriyet gazetesine tekrar bomba atıldı. Yine patlamadı. Ertesi gün... Cumhuriyet gazetesine atılan üçüncü bomba patladı. Ve bir gün sonra... Fethullah Gülen'in Pensilvanya'da kaldığı malikaneye baskın düzenlendi. Bitmedi. Pensilvanya baskınından beş gün sonra... Tarih: 17 Mayıs James C. Harrington, age, s

71 Alparslan Arslan Danıştay' a saldırı düzenledi ve Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'i öldürdü. Cinayette, Fethullah Gülen'in amca oğlu Kemalettin Gülen'in ismi de birçok kez geçti. iddiaya göre, Kemalettin Gülen Danıştay üyelerinin fotoğraflarını yayırolayan Vakit gazetesini ve Danıştay hakimi Mustafa Birden'in telefonunu saldırıdan önce Alparslan Arslan' a vermişti. Amcaoğlu Gülen, Danıştay katili Arslan'la okul arkadaşıydı. İşte... ABD Göçmenlik Bürosu, Fethullah Gülen' den bu Türkiye'ye dönmesini istiyordu! Evet Gülen, elinde her an kullanabileceği bir seyahat izni olsun istiyordu, ama... ABD içerisinde olup göçmen vize başvurusu yaptıysanız, ABD dışına seyahat edebilmek için Göçmenlik Bürosu'ndan (USCIS) özel izin almanız gerekiyordu. İşte bunun adı "şartlı seyahat"ti (Advance Parole). Eğer bu izin alınmazsa, tekrar ABD'ye girmek çok zordu. Dahası, devamlı kalabilmek... Fethullah Gülen de bu özel seyahat izni için düzenli olarak başvurdu. En son başvurusu 27 Ekim 2004 tarihindeydi. Göçmenlik Bürosu bu başvuruyu bir türlü sonuçlandırmıyordu. Bir nevi Fethullah Gülen' e "daimi oturma vizen çıkana kadar burada kalacaksın, gidersen dönemezsin" mesajı veriliyordu. İşte Pensilvanya' daki baskın tam da bu son seyahat başvurusunun üzerinden 19 ay geçtikten sonra gerçekleşti. Bir daha hatırlatalım; baskında "daimi oturma vizesinden vazgeç, git buradan, yine dönersin" deniyordu. Doğru muydu bu? Yoksa Gülen' e ABD'yi terk etmesi için bir tuzak mı kuruluyordu? Gülen vize başvurusundan da vazgeçmedi, ABD'yi de terk etmedi. Hatta Mayıs 2006' da, seyahat iznini almak için tekrar Göçmenlik Bürosu' nun kapısını çaldı. Gerekçe olarak, Türkiye' deki çok hasta kardeşini görmek istediğini söyledi. Bu talepten bir hafta sonra... Gülen' e şartlı seyahat izni çıktı. Ne yani, yedi yıl aradan sonra Gülen Türkiye'ye dönecek miydi? Göçmenlik Bürosu'nun verdiği iznin çarpıcı şartları vardı. 71

72 Zira Temmuz 2006 tarihine kadar geçerliydi. Yani en fazla iki ay süreli seyahat izni veriyordu. 2- Seyahat güzergahını öncesinden adım adım bildirmeyi şart koşmuş tu. 3- ABD'ye bir kez giriş hakkı tanıyordu.31 Bu koşullar çok ağırdı. Gülen'in avukatı "Türkiye'de yükselen politik tansiyonu" gerekçe göstererek, Türkiye'ye seyahatin ertelendiğini bildirdi. "Çok hasta kardeş" unutuldu. ABD Göçmenlik Bürosu ile Fethullah Gülen arasında deyim yerindeyse kıran kırana bir satranç oynanıyordu. Yeşil Kart ne anlama geliyor? Fethullah Gülen 21 Mart 1999 tarihinden beri ABD' de yaşıyor. Gidişinin gerekçesi sağlık sorunları olarak lanse edildi. Ancak Gülen tedavisinin ardından Türkiye'ye dönmedi. Amerika' da kalıcı oturma hakkını, Yeşil Kart' ı ve belki de en sonunda vatandaşlığı alabilmek için çok uzun bir mücadele verdi. Birçok farklı vize türüne başvuruda bulundu. Bu süreçte, bir yandan destek, diğer yandan da aktardıklarımıza benzer bir dizi sorun ve engelle karşılaştı. Zira CIA ve ABD Dışişleri Gülen'in Yeşil Kart alması için önünü açarken, ABD' de iç güvenlikle ilgilenen FBI ve savcılar buna karşı çıkıyordu. Öncelikle şu soruyu özetleyerek yanıtlayalım: Yeşil Kart (Green Card) nedir? Amerika' da yasal ve kalıcı oturum için izin belgesi olarak bilinir. Yeşil Kart sahibi kişi daimi otururnun dışında, istediği yasal işte çalışabilir ve Amerikan yasaları tarafından korun ur. Bununla birlikte, Yeşil Kart sahibi de Amerika'nın tüm yasal kurallarına uymak zorundadır. Örneğin... Eğer Yeşil Kart'ın varsa, gelir vergisi vermek ve kazançlarını bildirrnek zorundasın. Ayrıca... ABD yönetiminin yapısını desteklemek, sorumluluklarının arasında. Yeşil Kart sahibi kişiler Amerika dışına seyahat etmekte serbesttirler. Geçici ve kısa süreli seyahatleri ABD' deki yasal du- 31 Age, s

73 rumlarını etkilemez. Ancak eğer asıl ikameherinin ABD' de olmadığına kanaat getirilirse, ABD' deki yasal otururnlarını terk ettikleri sonucuna varılır. Para karşılığı konferanslar Çok fazla detaya boğulmadan, Gülen'in Yeşil Kart mücadelesindeki kritik noktaların bir bölümünü sıralayalım: 20 Kasım 2006: Gülen "olağanüstü yetenekli olan yabancı eğitimci" (I-140) başvurusu yaptı. Olağanüstü yetenekli kişi, olağanüstü yeteneği alanında çalışacak ve bu becerilerinf ABD'nin yararına kullanacaktı. İşte Fethullah Gülen ABD'ye bu vaatte bulunuyordu. Bu statüye sahip olanlara oturma ve çalışma izni veriliyordu. Kabul edilirse, ABD' de sürekli kalma yolu da açılmış oluyordu. Gülen'in avukatı 15 gün içinde cevabın verilmesini sağlayan 1000 dolar ekstra primli opsiyonu tercih etti. 14 Aralık 2006: Gülen'in avukatı vize sürecinin hızlanması için ödenen 1000 doların, 15 gün içinde cevap gelmediği için geri ödenmesi talebinde bulundu. 25 Mayıs 2007: Gülen, ABD İç Güvenlik Bakanı Michael Chertoff, FBI Başkanı Robert M ueller ve ABD Göçmenlik Bürosu aleyhine, "yasal süreci işletmedikleri" gerekçesiyle ve göçmenlik statüsünün onanınası için dava açtı. 19 Kasım 2007: ABD Göçmenlik Bürosu'ndan karşı hamle geldi. Gülen' in I-140 başvurusu, yani Yeşil Kart' a giden yol reddedildi. 7 Mart 2008: Gülen'in ABD Göçmenlik Bürosu'nun ternyiz dairesine yaptığı itiraz da reddedildi. Kuşkusuz bu kısa kronolojide, en çarpıcı olay Fethullah Gülen' in ABD' de açtığı davaydı. Davada ABD İç Güvenlik Bakanlığı adına savunmayı Savcı Patrick Meehan ve Mary Catherine Frye yaptı. ABD'li savcıların mahkemeye sunduğu 4 Haziran 2008 tarihli belgelerde şu yazıyordu: Davacı (Fethullah Gülen), kendisinin din adamı olduğunu ve eğitim alanında çalışmalar yaptığını belirtiyor. Oysa eğitimci olduğunu gösteren hiçbir belge sunmadığı gibi, kendisini akademisyenlerle çevreleyip para karşılığı kendi görüşlerinin tartışıldığı konferanslarda konuşturuyor ya da görüşlerini yazdırıyor http: tr 1 Yazdir.aspx?aType=HaberDetayPrint&Article ID=

74 Aynı gün... Gülen onlarca akademisyen, din adamı ve Morton Abramovitz, George Fidas, Graham Puller gibi önemli ABD'li isimler tarafından kendisi hakkında yazılmış referans mektuplanın mahkemeye sundu. Kim miydi Fethullah Gülen' e referans olanlar? Ayrıntılandıralım... George Fidas: CIA'in "Analiz Bölümü Direktörlüğü" görevini yürüttü. Washington Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim görevlisi. Graham Fuller: Eski Ulusal istihbarat Konseyi Başkan Yardımcısı ve eski CIA Türkiye Masası şeflerinden. RAND Corporation'ın danışmanı. Morton Abramowitz: ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi. Alexander Karlutsos: ABD Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu yardımcısı. Emin Başer: 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın danışmanı, Kayseri Erciyes Üniversitesi'nde öğretim görevlisi. John Obert Voll: Georgetown Üniversitesi İslam-Hıristiyan Anlayış Bölümü Başkanı ve İslam Tarihi Profesörü. Ralph ve Richard Lazarus, Dale Eickelman: Darthmouth Üniversitesi Antropoloji Bölümü öğretim üyeleri. Yıldırım Akbulut: Eski Başbakan ve eski Meclis Başkanı. Mehmet Sağlam: Eski YÖK Başkanı ve eski Milli Eğitim Bakanı. Bemadette Andrea: Teksas Üniversitesi İngilizce ve Felsefe Bölümü öğretim üyesi. Paul Barker: Profesör. Elrnhurts College, Teoloji ve Din Bölümü öğretim üyesi. Rahip Floyd Schoenhals: Evanjelist Kilisesi Arkansas Oklahoma sinodu. Murat Saraylı: Eski Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) Başkanı. Rahip Thomas Michael: Katolik Kilisesi Cizvit Tarikatı mensubu. Gülen'in Papa'yla görüşmesine katılmıştı. Rahip Donald Senior: Katolik Teoloji Birliği Başkanı. James Kenneth Echols: Chicago Lutheran Teoloji Okulu Başkaru. Jill Carroll: Profesör. Rice Üniversitesi, Boniuk Dini Hoşgörü Merkezi Başkaru. 74

75 Lynn Mitchell: Houston Üniversitesi Dini Çalışmalar Bölümü Direktörü. Sheryl E. Santos: Teksas Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Başkanı. David Capes: Profesör. Houston Baptist Üniversitesi, Hıristiyanlık Çalışmaları ve Felsefe Bölümü Başkanı. Rahip Terry Mathis: California Üniversitesi Riverside Kampusü rahibi. James E. Bowley: Millsaps College Dini Çalışmalar Bölümü Başkanı. Rahip Loye Ashton: Tougaloo College Dini Çalışmalar Bölümü Başkam. Lawrence T. Geraty: La Sierra Üniversitesi Onursal Başkam. H. Ali Yurtsever: Washington Rumi Forum Başkam. Kemal Öksüz: Niagara Foundation (Niagara Vakfı) Başkanı. John Esposito: Profesör. Georgetown Üniversitesi Prens Al W ali d bin Tallal Müslüman-Hıristiyan Anlayış Bölümü Direktörü. FBI' ı savunan savcılardan CIA çıkışı Ve... Bunun üzerine ABD savcıları "Davacı'mn (Gülen) sunduğu deliller göstermektedir ki, kendisi siyaset ve din konularında çok etkili bir hareketi yönetmektedir. Ama bu, çok özel yetenekte insanlara verilen vizeyi almasını haklı kılacak bir alan değildir," dedi, mahkeme savcılık makamının kararım kabul etti. Gülen'in avukatları itirazcia bulundu. Tarih: 18 Haziran Çarpıcı bir şekilde, Gülen'in avukatları, "dini yaz kamplarından yurtlara, dershanelere, özel üniversitelere" uzanan süreci anlath. Böylece, Gülen'in "eğitimci" kimliği de "din adamı" kimliğiyle birlikte öne sürüldü. Yani... Gülen, Cemaat okullarıyla organik bağım kabul etti.33 Yaşanan tam bir güç savaşıydı. ABD'li savcılar karşı sav olarak özetle şunları söyledi: "Davacı eğitim konusunda uluslararası alanda takdir kazandığım iddia etmektedir. Oysa kendisi, 'olağanüstü yetenekli' 33 http: // tr /Yazdir.aspx?aType=HaberDetayPrint&Article ID=

76 eğitimeher arasında olmadığı gibi eğitimci bile değildir. Kendisi delillerde de sunulduğu gibi büyük ticari kaynakları bulunan etkili dini ve politik bir hareketin lideridir. Dinlerarası diyalog ve tolerans da bu statüde vize verilen alanlar değildir."34 Gülen'in "dini hoşgörüyü eğitim kurumlarının içine sokan metotlar geliştirdiği iddiasına" savcıların yanıtı oldukça netti: "Davacı, bu metotların ne olduğunu gösteren bir delil sunmamıştır. Yazıları bir müfredat modeli ya da metodoloji içermemektedir. Kendisinin eğitmenlik yaptığını belgeleyen bir delil dahi bulunmamaktadır." Takvim yaprakları 25 Haziran 2008'i gösteriyordu. Gülen'in avukatları mahkemeye sundukları son belgelerde artık Gülen'in "siyasi kimliğini" reddetmedi. Avukatlar, müvekkillerinin "siyaset ve dini çalışmalar alanında olağanüstü yetenek" vizesine hak kazandığını, çalışmalarının ABD'nin terörle mücadelesine faydalı olduğunu belirtti. Ve... ABD İç Güvenlik Bakanlığı ile FBI'ı savunan savcılar, Fethullah Gülen'in CIA bağlantısına ilişkin çok çarpıcı bir iddiada bulundu: "Gülen hareketinin, yürüttüğü projelerin finansmanında kullanılan paraların büyüklüğü nedeniyle Suudi Arabistan, İran ve Türk hükümetleriyle gizli anlaşma içinde olduğu iddiaları dile getirilmektedir. CIA'in de bu projelere finansal ortaklık ettiği şüpheleri bulunmaktadır." Savcılık, Gülen adına mektup verenlerin hep eski CIA' ci olmasına taş atıp, "Gülen'in sunduğu onlarca destek mektubundan hiçbirinin bir eğitimeiden gelmediğini" söyleyerek, bir tür imada bulundu. Dosyada yer alan ve Gülen'in kendisini savunmak için sunduğu ödül listesinin gerçek sayılmasının şüpheli olduğuna söyleyen ABD'li savcılar, "Davacı' nın UNESCO ödülünü aldığı törende Papa II. Jean Paul'le bir kez daha görüştüğü iddiası doğru değildir. Papa, ödül tarihinden altı ay önce ölmüştü," ifadeleriyle Gülen'in yalanını belgeliyordu. Ve savcılık elbette FBI çalışmasına dayanarak, Gülen Cemaati ile ilgili çarpıcı bir iddiada daha bulundu. Cemaat'in 25 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştığını söyleyen ABD'li savcılar, "Okullar, gazete, üniversite, sendikalar, televizyonlar. Bunların 34 Ahu Özyurt Milliyet, 27 Haziran

77 birbiriyle ne kadar bağlantılı olduğu tartışılıyor. İş yapma şeklinde hiçbir şeffaflık yok" tespitinde bulunuyordu. Savcılık, "Gülen'in kendi açıklamaları da gösteriyor ki, kendisi felsefesini eğitim yoluyla yayan bir din adamıdır ama eğitimci değildir," tespitiyle, eğitimci ile eğitim aracılığıyla misyon taşıyanlar arasındaki farka dikkat çekiyordu. Kazanan Gülen oldu ABD'li savcıların tüm çarpıcı iddialarına rağmen... Sonunda... Tarih: 16 Temmuz Pensilvanya Doğu Bölgesi Federal Mahkemesi Hakimi Stewart Dalzell kararını açıkladı. Dalzell, "Dinlerarası gerilimin yaşandığı şu dönemde, kendisinin diyalog çalışmaları ABD'ye faydalıdır," dedi. "Olağanüstü yetenekte siyaset ve din bilimcisin tanımının bir içtihatla yeniden yorumladığı kararda şunlar yazıyordu: "Gülen, çalışmalarının pek çok akademisyene teoloji, siyaset bilimi ve İslami araştırmalar konusunda yol gösterdiğini belirtiyor. Hukuken belirtmemiz gerekir ki, pek çok Amerikan üniversitesi bu belirtilen dallarda diplama vermektedir. Vize makamlarının Gülen'i sadece eğitimci olarak nitelemesi eksik ve yasaya aykırıdır. Siyaset ve din bilimeisi sıfatıyla oturma iznine hakkı vardır."35 Ve tarih: 10 Ekim Davayı kazanan Fethullah Gülen Yeşil Kart'ına kavuştu. Yahudi Cemaati'nin mektubu Meseleyi özetledikten soma, gelelim kriptolara... Gülen'in Yeşil Kart mücadelesi, dahası Cemaat'in vizelerle sınavı ABD kriptolarına nasıl yansıyordu? Dikkat çeken ayrıntı, Gülen'in Türkiye'deki Hahambaşılığı ya da Patrikhane'yle kurduğu ilişkileri vize durumunda bir faydaya dönüştürmesiydi. Bu konuda İstanbul Başkonsolosluğu kaynaklı, 21 Temmuz 2008 tarihli kriptoya mercek tutalım.36 İstanbul Başhahamlığı'ndaki Türk Musevi/Yahudi Cemaati politika 1 gulen_oturrna_iznini_nasil_alrnisti / wikileaks.org 1 cable /2008/07/ 08ISTANBUL387.htrnl. 77

78 liderliğiyle yapılan görüşmenin notlarının yer aldığı kriptoda, konuşulan konular arasında Gülen'in vize meselesi de vardı. Belgede, Başkonsolosluk' ta vizelerle ilgilenensandra Oudkirk, Musevi Cemaati ile görüşmesinden şu notu aktarıyordu: (...) Türk Musevi Cemaati!iderleri, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın (GYV) 2004 yılında, kendilerinden ABD'de kalıcı ikametgah başvurusuna destek amacıyla Fethullah Gülen'in kişiliğine referans olmalarını istediğini söyledi. Söz konusu destek mektubunu GYV'ye sunmaktansa, ABD Başkonsolosluğu aracılığıyla Konsolosluk işleri'ne ileten Türk Musevi Cemaati, Gülen'in haziran ayında bir Türk mahkemesinde hakkındaki laiklik karşıtı faaliyetler yürütmek suçlamasından aklanması ve ABD'de kalıcı ikametgah hakkı almayı başaramaması haberlerinin yer aldığı Türk medyasında, bir Gülen destekçisi olarak görünmekten kaçındı. Ana akım Türk medyası Gülen'e destek mektupları veren ABD'nin eski Türkiye Büyükelçisi Morton Abramowitz ve diğer ABD'li siyasetçilerle Amerikan vatandaşlarına geniş yer verdi (...) Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV), Fethullah Gülen'in onursal başkanlığını yaptığı ve Cemaat'in gazeteciler, yazarlar ve entelektüeller arasında örgütlü gücünü temsil eden kurumdu. Görülüyor ki, Gülen'in vize işleri için herkes seferber olurken, GYV de Yahudi Cemaati'nde lobi için çalışmıştı. Yahudi Cemaati liderleri de Gülen' in vizesi için referans vermişti. Ancak bir farkla... Referans mektubunu doğrudan Cemaat'in eline vermek yerine, Başkonsolosluk aracılığıyla mektubu iletmişlerdi. Kuşkusuz Yahudi Cemaati bu yolla kendisini garanti altına almak istemişti. Yahudi Cemaati'nin diplomatik deneyiminin, diğer cemaatlerin önünde olduğu hatırlanırsa bu adım gayet anlaşılır görünüyordu. Yahudi Cemaati aynı zamanda Gülen'in açık destekçisi durumuna düşmenin, hem kendisine hem de Gülen' e verebileceği zararı da muhtemelen hesaplıyordu. Hahambaşı'nın zor kararı Bir başka ve çok daha kapsamlı olan kripto, 2004 yılında yaşanan mektup krizini ayrıntılandırıyordu. "Hoca İçin Destek Toplamak" başlığını taşıyan İstanbul Başkonsolosluğu kaynaklı 78

79 gizli belge 4 Ağustos 2005 tarihini taşıyordu.37 ABD İstanbul Başkansalos Vekili Stuart Smith tarafından kaleme alınan kriptonun özet bölümünde şunlar yazıyordu: (... ) Başkansalos için verilen bir veda yemeğinde, Hahambaşı lsak Haleva, yerel bir vakıf aracılığıyla halen ABD'de ikamet etmekte olan, bir Islami cemaatin ruhani önderi konumundaki Türk-Müslüman dini lideri Fethullah Gülen için bir destek mektubu isteyen güç bir taleple boğuştuğunu belirtti. Haleva, kendisine bu istekle gelenlerin Gülen'in kısa bir süre sonra ABD'deki göçmenlik statüsünü değiştirmek için başvuracağını ve ABD hükümeti içerisinde kendisini ılımlı mesajlarıyla daha sinsi ve radikal gündemini örtmeye çalışan bir 'radikal islamcı' olarak gören kesimlerin görüşlerine karşı bir tavsiye mektubuna ihtiyacı olduğunu belirttiğini aktardı. Söz konusu kaygı, açıkça Gülen taraftarlarının ABD'de yakın geçmişi i bir FOIA [Bilgi Edinme Yasası] talebi kapsamında edindikleri FBI belgelerinden kaynaklanmaktadır. Bunun haricinde, Gülen'in yakınlarıyla ticari bağlantıları olanlar da kendilerinden Gülen'in şahsi isteğiyle benzer tavsiye mektupları rica edildiğini onaylıyorlar. Diğer yandan, Gülenci bpğlantıları olan polislerin de bürodan (FBI) Gülen için 'temiz kağıdı almak için Istanbul'daki Hukuki Ateşe'ye ["legat", Legal Attache, ABD konsolosluklarında FBI'a bağlı çalışan yetkili] danışıyorlar (... ) Görüntüye göre yılında bir yandan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, bir yandan Gülenci işadamları, bir yandan Cemaatçi polisler Gülen' e referans alabilmek için kapı kapı dolaşmışlardı. Hahambaşı'nı dahi bunalacak noktaya getirmişlerdi. Gelelim Hahambaşı Haleva ile Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı arasında krize dönen mektup olayına... Haleva kriptoda meseleyi şöyle aktarıyordu: (...) Bu öğle yemeğinde Haleva, vakfın kendisini müşkül durumda bıraktığını vurguladı. Bir yandan, Gülen'in nihai amaçlarından kendisi de emin olmadığı için, açık uçlu, yaygın olarak kullanılabilecek, "ilgilisinin dikkati ne" yazılmış bir tavsiye mektubu vermek istemiyordu. Öte yandan Hahambaşı, Gülen'in geçmişte 37 http: / / wikileaks.org 1 cable /2005 /08/ 05ISTANBUL1336.html. 79

80 Türkiye'deki Yahudi Cemaati'ne verdiği destek nedeniyle, bu talebi öylece geri de çevirememişti. Henüz son kararını vermemiş olmakla birlikte Haleva, ABD Göçmenlik Bürosu yetkililerine hitaben (bizden uygun bir muhatabın adını vermemizi istedi) daha sınırlı bir mektup yazarak, sadece Yahudi Cemaati'nin Gülen'le olan özel etkileşiminden söz etme eğiliminde olduğunu söyledi. Ardından, Ekümenik Patriki ile Ermeni Patriki'ne de benzer başvurular yapıldığını, ancak onların buna yanaşmadığını öğrenince, Haleva da Başkonsolos'a, sınırlı bir mektup yazmanın uygun olacağı yönündeki fikrini bile yeniden gözden geçirdiğini söyledi (...) Kriptodan anlaşılıyor ki, Halıarnbaşı ikilemdeydi. Bir yandan asıl hedefinden emin olmadığı Gülen' e ucu açık bir şekilde referans vermek, öte yanda Gülen'le iyi ilişkileri nedeniyle onu yüzüstü bırakmak arasındaki tercihte, üçüncü bir yol buluyordu. Üç Türk polisinin FBI'dan Gülen isteği Peki Cemaat'i bu kadar endişelendiren neydi? Bölüm ün başında sözünü ettik. ABD' de FBI ısrarla Gülen' e karşı pozisyon alıyordu. Gülen' e karşı ABD'li savcıların ağır itharnları da FBI'ın Gülen hakkındaki çalışmasına dayanıyordu. Bu durum söz konusu kriptoya şöyle yansıyordu: (... ) Gülen'in ABD'deki kendisine karşı olumsuz yaklaşımlardan duyduğu endişe, kısmen Gülen'in avukatının Bilgi Edinme Yasası kapsamında sahip olduğu 2004 Kasım tarihli bir FBI raporundan kaynaklanmaktadır (... ) Ve tam da bu aşamada... Sorunu aşmak için Gülen'in Emniyet'te örgütlü müritleri devreye giriyordu. Yaptıkları polislik mesleğini hiçe sayarak, üzerlerindeki üniformayı unutarak ABD' den istedikleri, kriptoda şöyle anlatılıyordu: (...)Türk Ulusal Polis Teşkilatı'ndan bağiantıda olduğumuz üç rütbeli, yakınlarda istanbul'da gerçekleşen bir toplantıda, Gülen hakkındaki evrakla birlikte konuyu Istanbul'daki Hukuki Ateşe'nin önüne getirdiler ve kendisinden FBI'ın Gülen için bir çeşit "temiz raporu" temin edip edemeyeceğini sordular (...) 80

81 ABD Başkonsolosluğu Başvekili ise, FBI temsilciliğinden alınacak böylesi bir raporla yapılabilecek olanı öngörerek, tavırlarını kriptoya şöyle not ediyordu: "Böylesi bir malzeme kullanılarak, bir halkla ilişkiler kampanyası başlatılması açık niyeti nedeniyle Hukuki Ateşe itiraz etmiştir" Girişimi Gülen başlattı Sadece bu kadar da değil. GYV ve polisin ardından sırada işadamları vardı. O dönem TUSKON'un yerinde bulunan İŞHAD Genel Sekreteri Mustafa Günay devreye giriyordu. Yaşananlar söz konusu kriptoya şöyle yansıyordu: (... ) Başkansalos için verilen başka bir veda yemeğinde Gülen'le bağlantılı iş Hayatı Dayanışma Derneği (işhad) Genel Sekreteri Mustafa Günay, Gülen'in iyi niteliklerini temel alan bir tavsiye mektubu için genel bir çaba sarf edildiğini doğruladı. Günay, girişimi, ABD Göçmenlik Bürosu yetkililerinin bu yıl ilk kez Gülen'in yurtdışına seyahat etme hakkını reddetmeleri nedeniyle, ABD'de kimilerinin kendisinin iyi niyetinden kuşkulanabileceğinden endişelenen Gülen'in başiattığını ekledi (... ) Adı geçen Mustafa Günay, daha sonra kurulan TUSKON'un genel sekreteri oldu. Fethullah Gülen'in 2014 yılında internete sızdırılan telefon görüşmelerinde, para meselelerini konuştuğu kişinin Günay olduğu iddia edildi. Ve kriptodan anlaşılıyordu ki; hem polisi, hem GYV'yi, hem de işadamıarını referans arayışına iten bizzat Gülen'in kendisiydi. İşte o mektup Belgenin devamında, Cemaat'in Hahambaşı Haleva'nın önüne imzalaması için koyduğu, ancak Haleva'nın imzalamayı reddettiği mektup da vardı. Daha önce incelediğimiz kriptoda, Haleva'nın bu mektup yerine daha sınırlı bir referans mektubunu GYV aracılığıyla değil, Başkonsolosluk aracılığıyla ABD'ye ulaşhrdığını söylemiştik. Başkonsolos Vekili Smith'in "Hahambaşı'na sunulan (Gülenci vakıf tarafından) ancak kendisinin kabul etmediği mektup taslağı" notuyla paylaştığı o mektubu aktaralım: 81

82 ilgili Makamın Dikkatine, Dünya şiddet, düşmanlık ve zulmün ıstırabını yaşarken, insanlık anlayış, sevgi ve cömertliğin değerini anlayabileceği bir çevrenin var olmadığını acı bir şekilde idrak etmektedir. Bu meyanda sizinle Türk-Müslüman alimi ve küresel iman esaslı bir hareketin manevi lideri olan Sayın Fethullah Gülen hakkında konuşmak isterim. Sayın Gülen, birçoklarını şiddet ve zulüm de dahil olmak üzere dünyanın sıkıntıianna etkili bir biçimde cevap vermek üzere hoşgörü ve diyalog ortamı oluşturulması için yönlendirmiştir. Kendisi "barış dünyası" diyebileceğim bir ortamı yaratmak için insanları bir araya getirebilecek liderlerden birisidir. Sayın Gülen Müslümanlar arasında diyaloğun esas olduğunu vurgulamıştır. Ancak Sayın Gülen'in hoşgörü ve diyalogla ilgili fikirleri yalnızca Müslümanlarla sınırlı olmayıp, aynı zamanda Hıristiyanlar, Museviler ve diğer inanç gruplarına da uzanmaktadır. Sayın Gülen insanlar farklı inançlardan da olsa, onları birbirinden ayıran bağlardan çok bir araya getirecek bağlar olduğunu ileri sürmektedir. Bütün sosyal katmanlar arasında diyalog ve hoşgörüyü teşvik eden bir grup olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın kurucu üyelerinden olan Sayın Gülen, farklı yaşam gruplarının hemen hepsi tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır. Bu diyalog perspektifi ile kendisi, aralarında Papa ll. Jean Paul, Vatikan'ın Türkiye Büyükelçisi, Türkiye Ortodoks, Rum Ortodoks ve Ermeni Cemaati Patriklerini, Türkiye Musevi Cemaati Hahambaşısı olarak beni, önde gelen gazetecileri, köşe yazarlarını, televizyon ve sinema yıldızlarını ve aydınlarını ziyaret etmekte ve onları kabul etmektedir. Kendisini başkalarının iyiliğine adayan, insanları inançları ve fikirlerine bakmaksızın kucaklayan Sayın Gülen'in misyonunu açıklamak için bana vakit ayırdığınız için teşekkürlerimi sunarım. Gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim ve Tanrı'dan barışçıl bir dünya kurma misyonumuza yardım etmesini niyaz ederim. Saygıyla, ishak Haleva Türkiye Musevi Cemaati Hahambaşı 82

83 Mektuba bakınca, Haleva'nın rahatsızlığımn yalmzca mektubun "İlgili Makamın Dikkatine" şeklinde ucu açık hitabından ibaret olmadığı anlaşılıyordu. Zira... Mektubun dili diplomasiden o kadar uzaktı ki, Haleva bu mektuba imza atsaydı Cemaat bir süre sonra kendisini herhangi bir dershanesinde görevlendirebilirdi! Hal eva' dan adeta Cemaat' e biat edeceği, sonsuz bağlılığı içeren bir metnin arkasında durması istenmişti. Doğal olarak da ' Haleva bunu reddetmişti. Bunun yerine Gülen'le var olan sıcak ilişkilerini açıklayan bir mektubu, doğrudan ABD'nin vize işleriyle ilgilenen makamlarına sunmayı düşünmüştü. ABD medyasında Cemaat rahatsızlığı Gülen'in belgelerde sunduğumuz gelgitli vize hikayesi özetle böyleydi. Ancak bitti sanmayın... ABD vize konusunda yalnızca Gülen' den değil, Gülen'in takipçilerinden yana da dertliydi. Belgelere geçmeden önce şunu söyleyelim: ABD' de konuyla ilgilenen birçok kesim de, Gülen Cemaati mensuplarının vize durumuna şüpheyle yaklaşıyordu. Bu konu ABD medyasına bile konu oluyordu. Örnek verelim... ABD'nin Arizona Eyaleti'nde yayın yapan Arizona Daily Star gazetesi, 25 Nisan 2010 tarihinde Cemaat'in Arizona'daki okullarını sorgulayan bir haber yaptı. Tim Steller imzalı haberde, Arizona' nın Tucson şehrindeki Sonoran Bilim Akademisi ve aynı zincire bağlı kardeş okulların, Türkiye' den getirdikleri Türk öğretmenlerin yaratbğı sorunlar irdeleniyordu.38 Özellikle de ekonomik krizin kötü etkilediği bir eyalet olan Arizona' da binlerce Amerikalı öğretmen işsizken, Fethullah Gülen' e bağlı okulların, ögretmen ihtiyacının önemli bir kısmını Türkiye' den özel statü ve vizeyle getirdikleri öğretmenlerle karşılaması, eyalette bir tartışma başlatıyordu. Diyeceksiniz ki, ABD'ye ne? Mesele şu ki; adına "charter okulları" denilen okullar, özel olmasına rağmen ABD yasalarına göre devlet tarafından 38 http: 1 1 tucson.com 1 new s 1 science 1 environment 1 article_dec199db-be3f be3d-f6ad970dblf8.html. 83

84 destekleniyordu. Haliyle, bu okullara harcanan paralar da, kurumların niteliği de doğrudan ABD'yi ilgilendiriyordu. Bu nedenle Cemaat'in birçok soruştuqna geçirdiğini, birçok usulsüzlük tespiti yapıldığım söyleyelim. Doğal olarak, konu ABD vatandaşlarımn doğrudan ilgi alamna giriyordu. Devam edelim... Sözünü ettiğimiz haberde, Daisy Eğitim Şirketi adı alhnda iş yapan ve Sonoran Bilim Akademisi'ne bağlı, Cemaat'ten beş okulun, arasında, bu okullarda yabancı öğretmenler için istenen H-1B vizesinden 120 adetini almış bulunduğu bilgisi veriliyordu. Bu sayıdaki vizenin, bu yıllar arasında aym büyüklükteki Arizona okullarından hiçbiri için verilmediği hatırlatılıyordu. H-lB vizesi o yıl ABD' de 65 binle sımrlandırılmıştı. Fakat üniversiteler le bağlantılı bulunan ve kar amacı gütmeyen okullar için bu sayı sımrlandırması bulunmuyordu. İşte Gülenci Sonara Bilim Akademisi de, gereken H-1B vizeleri için bu istisnai kuralı kullanıyordu. Tucson şehrinde yer alan altı okuldaki 100 bin öğrenci için, aralığında sadece 54 H-1B vizesi ihtiyacı duyuldu. Ama aym şehirde eğitim veren Cemaat'in Sonara Bilim Akademisi'nin beş okulundaki 1525 öğrenci için aym dönernde 120 H-1B vizesi alındı. Yine Tucson şehrinde aym başarı seviyesinde eğitim hizmetleri veren Basis Okulları, Cemaat'in okullarındaki öğrenci sayısına eşit sayıdaki öğrencileri için, aynı dönemde sadece yedi tane H-lB vizesi alabiliyordu. Yine Tucson' da hizmet veren bir başka okul zinciri olan Matematik ve Bilim Akademisi, son on yılda hiçbir yabancı öğretmene ihtiyacı olmadan eğitim hizmetlerini sürdürüyordu. Gülen okullarında okul işletmecisi, ortaokul öğretmeni, ilkokul öğretmenleri ve hatta İngilizce öğretmenlerinin bile Türkiye' den getirilmek için vize istenenler arasında yer alması, gazetenin irdelediği bir başka konuydu. Peki ya öğrehnen kalitesi? Haberden aktaralım: "Veliler, bu öğretmenierin İngilizce aksanlarımn çok bozuk olduğundan şikayet edip, gerek derslerin verilmesinde gerekse iletişim kurulmasında oldukça zor durumlar yaşandığım belirtiyorlar. Bu velilerden biri olan Tina Cloutier bu konuda 'En 84

85 büyük problem bu öğretmenierin İngilizcelerinin gerektiği kadar iyi olmaması. Bu yüzden öğretmenler öğrencileri, öğrenciler de öğretmenleri anlamakta güçlük çekiyorlar,' diye tepki gösteriyor." Haberin özeti şuydu: Eğitim bahane, kadroları ABD'ye taşımak şahane! Cemaat nasıl dershaneleri bir örgütlenme alanı olarak kullandı ysa, söz konusu okulları da ABD'ye kadrolarını taşımak için bir fırsat olarak görüyordu. Bu sırada da tüm dengeleri altüst edebiliyordu. ABD'ye bu sayede normalin üzerinde insan, hem de yetenekleri sınırlı olduğu halde taşınıyordu. İşte bu taşınma sırasında, ABD temsilcilikleri kendilerini bir tuhaf oyunun içinde buluyordu. Başkonsolosluk çetelesi Sizi 23 Mayıs 2006 tarihli kriptoya götürelim. ABD İstanbul Başkonsolosu Deborah Jones'un yazdığı kriptonun başlığı "Fethullah Gülen: Mürideri Neden Yolculuk Ediyor?" başlığını taşıyordu.39 Kriptonun özet bölümünde Diplomat Jones durumu şöyle aktarıyordu: (...) Fethullah Gülen, 50'den fazlası ABD'de olmak üzere 30'u aşkın ülkede 160'tan fazla bağlı kuruluşu kapsayan muazzam ve genişlemeye devam eden bir şebekenin merkezinde duruyor. Bunun sonucunda, Gülen destekçileri Türkiye Misyonu'nun [Türkiye'deki ABD diplomatik varlığının tümüne verilen ad] göçmen statüsünde olmayan vize başvurularının giderek artan bir bölümünü teşkil ediyor. Başvuru sahibi Gülenciler, neredeyse değişmez bir biçimde seyahat amaçları ve Gülen'le ilişkileri hakkındaki sorulara, konsolosluk yetkililerinde soru işareti uyandıran kaçamak cevaplar veriyorlar. Endişelerimiz Türk toplumunun laik kesimlerince de paylaşılmakta (...) Belgenin özet bölümü böyleydi. Cemaat mensupları sık sık ABD'ye seyahat ediyorlardı. Ancak her nedense Cemaat bağlanhiarını gizli tutuyorlardı. Bu yöndeki sorulara verdikleri yanıtlar ise ABD'li diplamatları daha da şüphelendiriyordu. 39 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable ISTANBUL832.html. 85

86 Kriptonun devamında Jones, "Gülen Ağı Küresel Ölçeğe Erişti" başlığıyla Gülen Cemaati'nin bir çetelesini tutuyordu. Gülen'in durumunu, "1999'da göçmen statüsünde olmayan turist vizesiyle ABD'ye gelmesinden önce, 65 yaşındaki Fethullah Gülen, İslam'ın evrenset barışsever vizyonunu vaaz eden, büyüyen küresel bir örgütler ağının zirvesindeydi. Büyük çoğunluğu seküler okullar ve eğitim hizmetleri -Gülen'in takipçilerinin çalıştığı- açmak ve fonlamak, hareketinin başlıca hedeflerinden biri. Bununla birlikte Gülen, hayatı boyunca birkaç defa Türk yönetiminin incelemelerine konu oldu, ancak bu ay içerisinde bir Ankara mahkemesi kendisini Türkiye'nin laik devletini yıkmaya çalışma suçlamasından beraat ettirdi/' ifadeleriyle tanımlayan Jones, daha sonra sıkıntılarını şöyle aktarıyordu: (...) Gülen'in faaliyetleri, konsolosluk yetkililerinin dikkatini birkaç yıl önce ilk olarak, aşina olmadıkları, ABD'deki bir dizi sözleşmali okulu [charter okul] ziyaret etme isteğiyle gelen başvurularla çekti. Söz konusu okulların çoğunluğu isimlerinde "bilim" ve/veya "akademi" sözcüklerini barındırdığından, bunları belirlemek ve izlemek kolay olmuştu. O zamandan beri, binlerce mülakat ve başvuru formundan derlenen bilgileri kullanan konsolosluk yetkilileri, bir şekilde Gülen'le bağlantılı görünen örgütlerin zengin bir listesini çıkardı. Gülen hareketiyle bağlantılı olduğunu düşündüğümüz başvuru sahiplerinin geçmişleri çeşitlilik gösteriyor ve vize yelpazesindaki tüm türlere başvuruyorlar: Turist, öğrenci ve değişim programı vizeleri (...) Öyle anlaşılıyor ki, vize başvuruları ABD Başkonsolosluğu tarafından Cemaat hakkında bir arşiv çalışmasına dönüşmüştü. Bu yolla Cemaat kurumlarının fotoğrafı çekilmişti. Başkonsolos Jones o gün için tespiti şöyle yapıyordu: (...) Son hesaplarımıza göre Gülen hareketinin bünyesinde: - ABD'de 30'u aşkın bilim akademisi (charter okulları olarak kurulmuşlar); - Orta Asya 1 Kafkaslar, Rusya, Balkanlar, Afrika, Güneydoğu Asya, Uzakdoğu, Ortadoğu ve Avrupa'da 52 uluslararası bilim akademisi; -Türkiye'de 24 bağlı okul; 86

87 - 34 eğitim danışmanlığı ve eğitim vakfı (22'si ABD'de olmak üzere); - 6 yayın ve medya kuruluşu (Türkiye'deki Zaman gazetesi dahil) - Artık ABD pazarına da girmiş olan Türk kökenli restoranlar zinciri Hacıbaba ile Türkiye ve Teksas'ta faaliyet gösteren inşaat ve gıda hizmetleri firması Atlas'ın da dahil olduğu çeşitli iş alanları; - Bir düzineyi aşkın örgüt ve bağışçı ( işhad, MARiFED ve TUSKON gibi etkili Türk işadamları dernekleri de dahil). TUS KON adlı şemsiye örgüt 9000 üyesi olduğunu iddia ediyor (...) ABD'li diplomat Jones'un alt alta yazdığı yapılanmamn dikkat çekici bir boyuta ulaştığı anlaşılıyordu. Bu devasa yapı içinde, oradan oraya hareket eden müritlerin Başkonsolosluk ile karşılaşmalarıyla oluşan tablo, kriptoda şöyle aktarılıyordu: (...) Bu büyüyen şebekenin merkezindeki ruhani lider olarak Gülen her yıl Türkiye'den kendisiyle tanışmaya veya verdiği vaazları dinlemeye gelen yüzlerce ziyaretçiyi kendine çekiyor. Gülen hareketiyle ilişkili olduğundan şüphelendiğimiz yüzlerce başvuru sahibiyle yaptıkları mülakatların ardından, konsolosluk yetkilileri söz konusu başvuru sahiplerinden çoğunun paylaştığı ortak bir nokta olduğunu fark ettiler: Genellikle ABD'yi ziyaret amaçları hakkında kaçamak cevaplar veriyorlar ve doğrudan sorulduğunda Gülen'i tanıdıklarını veya onu ziyaret etmek istediklerini inkar ediyorlar (...) Kısacası Cemaat mensupları açıkça yalan söylüyorlardı. Gizli bir örgüt üyesiymiş gibi davramyor ve ilişkilerini saklıyorlardı. Ketumluğun nedeni laik düzenmiş Başkonsolosluk, Cemaat mensuplarım vize alırken sıkıştırmaya devam ediyordu. Belgeden aktaralım: (...) Başvuru sahipleri genelde yolculuk masraflarının kaynakları konusunda bilgi vermeye istekli değiller. DS-156 başvuru formundaki yolculuk masraflarının karşılanmasıyla ilgili sorulara, sık sık "kendim" veya "şirketim" cevabını veriyorlar. Ancak ayrıntılı cevap 87

88 vermeleri istendiğinde, muğlak bir biçimde "şirket" veya "kurum"un ödeme yapacağını söylüyorlar. "Kurum"un veya "şirket"in herhangi açık veya doğrudan bir bağının olmadığı durumda turistik ya da eğitim amaçlı bir geziye niçin spansor olduğu konusunda, biraz daha açıklamaları için baskı yapıldığında, birçok başvuru sahibi yetkililere tatmin edici cevap veremiyor. Başvuru sahiplerinin, gerçeği söyleme konusunda açık sözlü olmaları gerektiğini ya anlamadıkları ya da bunda tereddüt ettikleri görülüyor (...) Sonuçta... Vize alamayan Cemaat mensuplarının durumunu ABD'li diplomat Jones şöyle aktarıyordu: (...) Gerek ziyaret amacı gerekse de masrafların karşılanması başlıkları nda, genellikle vize talebinin reddedilmesiyle sonuçlanan kaçamak tavırların, Başkonsolosluk yetkilileri arasında yol açtığı şüpheye karşın, yandaş olduğu varsayılan bu kişiler Gülen'le ilişkilerini ifşa etme konusunda ketumluklarını koruyorlar. Kimi başvuru sahipleri, sonrasında, söz konusu ketumluğu laik düzenin misilleme korkusu ya da Amerikan yönetiminin Gülen'e yönelik tutumu konusundaki belirsizlik bağlamında açıkladılar (...) Özetle, Cemaat sorunu yine kendisinde görmüyordu. ABD'ye gitmek isteyenler kim? Bu ilginç belgeden devam edelim... ABD İstanbul Başkonsolosu Deborah Jones, adeta bir Cemaat laboratuvarı olan vize başvurularından ABD'ye seyahat etmek isteyenleri sınıflandırmış ve "Gülenci Başvuru Sahiplerinin Profili Ne?" ara başlığıyla Washington'a geçmişti. Öyle anlaşılıyor ki, vize retlerinden ders çıkaran Cemaat, profilinde bir değişiklik yapmıştı. Kriptodan aktaralım: (...) Konsolosluk yetkilileri birkaç yıl önce Gülenci örgütlerin listesini aktif olarak çıkarmaya başladığında (ve Gülenci başvuru sahibi havuzundaki eğilimleri tartışmak için periyodik olarak toplantılar yaptıklarında), Ankara ve istanbul'daki konsolosluk yetkilileri vize mülakatlarına çağrılan başvuru sahiplerinin profilinde 88

89 kasıtlı bir "değişim" gözlemlediler. Buna göre, Gülencilerin "başarılı" profil olarak tanımlanmaya yönelik bir çabası fark edildi (... ) Başkansalos Jones, "Son birkaç yılda sıkça karşılaşhğımız kişiler arasında yer alanlar şunlardır" diyerek vize başvurusundakilerin profilini aktarıyordu: (...) -Genç değişim programı ziyaretçisi: Yukarıda belirtildiği üzere konsolosluk yetkililerinin dikkatini çeken ilk grup. Bu kişiler ağırlıkla, ABD'deki bilim akademilerinde öğretmenlik yapmak için J-1 tipi değişim vizesine başvuran genç, erkek üniversite mezunları. Birçoğu Orta Asya cumhuriyetlerinde okul öncesi eğitim veya öğretmenlik deneyimine sahip. Bu bekar erkeklerin büyük çoğunluğunu, yetersiz iş deneyimi nedeniyle reddettik. Bir yıl sonra, 2004'te bu başvuru sahiplerinin büyük kısmı, Gülen'e bağlı bilim akademilerinin spansor göründüğü H1-B tipi vize dilekçeleriyle geri döndü. ilginç olan, H1-B vize dilekçelerinin işlem süresi düşünüldüğünde, bu başvuru sahiplerinin H1-B dilekçelerinin, J-1 vize mülakatlarından bile önce doldurulduğu görülüyor.40 - Evli, orta yaşlı, ingilizeesi olmayan ve tek başına seyahat eden erkek: Son iki yıl içinde, New York, New Jersey ve Connecticut'a "turizm" veya "iş" gerekçesiyle yalnız başına seyahat eden, hiç ingilizce konuşamayan, evli, orta yaşlı işadamlarının sayısında büyük bir artış olduğunu gördük. Bu başvuru sahiplerinin büyük çoğunluğunun çok az yurtdışı seyahat deneyimi bulunuyor ya da hiç bulunmuyor. Olanlar da yalnızca Orta Asya, Balkanlar ve Suudi Arabistan'a gitmişler. Bu kişilerin başvuruları ilk bakışta ikna edici olmadığından, Konsolosluk yetkilileri, niçin ABD'ye seyahat etmek istediklerini anlamak için daha derine inerken, genellikle doğrudan sorular sorarak bu kişilerin Gülen'i ziyaret etme arzularını açığa çıkardılar. Yine de başvuru sahiplerinin birçoğu vize koşullarını sağlayamadı yılının ortasından bu yana, aynı başvuru sahiplerinin -ve aynı başvuran profili- çoğunun, ABD merkezli Türk-Amerikan işadamları 40 J-1 vizesi eğitim ve kültürel amaçlı ziyaretçi vizesiyken, B-1 (İş), B-2 (turist-tatil ve ziyaret için), H-IB (geçici çalışma vizesi; öğretmen ve öteki meslek sahipleri vs. için), H-2A- H-2B, H-3 vizesi (geçici tarım işçileri vs. için), F ve M vizesi (öğrenci ve akademisyenler için), E vizesi (yatırım yapmak isteyenler için) diğer vize türlerini oluşturuyor. 89

90 örgütlerinin Türkiye'deki muadilieri işadamları gruplarına mensup kişiler sıfatıyla, ABD'de "iş fırsatları" aramak için vize başvurusunda bulunduğunu gördük. - Ortaokul çağındaki ingilizce öğrencileri: 2005 yazından itibaren, çoğunluğu erkek ortaokul öğrencisi olan, Türkiye'deki kendi okullarıyla Connecticut'taki Gülen bağlantılı Putnam Bilim Akademisi arasındaki kısa ve uzun dönem Ingilizce değişim programına katılan yüzlerce başvuru gördük. Bu başvuru sahiplerinin çoğu, babaları orta ölçekli işletme (15-20 çalışan) sahibi, orta sınıf ailelerin çocukları. Bu istikrarlı orta sınıf ailelerden gelen çocukların başvurularına vize verilme oranı yüzde 90'ın üzerinde. - Ingilizce öğrenmeye giden yüksek lisans öğrencileri: 2006 Şubat'ından bu yana, hiç Ingilizce bilmediklerini öne süren ve yüksek lisans çalışmaları için bunun gerekli olduğunu beyan eden 50'yi aşkın genç öğretmen F-1 tipi vizeye başvurdu. Tüm bu başvuru sahipleri kısa süre önce Türkiye'deki bilindik Fethullah Gülen üniversitelerinden mezun olmuşlardı. Sergiledikleri profil "Genç değişim programı ziyaretçisi"ninkilere benziyor, ancak iş ve yurtdışı seyahat deneyimleri yok. Dikkatimizi çekmelerinin bir nedeni de, bireysel olarak aynı ABD kurumlarına -bu örnekte görüldüğü üzere açıkça Gülen hareketiyle bağlantılı olmayan kurumlara- başvurmaları. Örneğin bu türden başvuru sahiplerinin yaklaşık yüzde 50'si, herhalde Gülen'le bağlantılı olduğunu düşündüğümüz Teksas'taki 12 örgüt ve okula yakın olmak için, Rice Üniversitesi veya Houston Üniversitesi'ne gitmekteydi. Başvuranların yarısı ısrarcıydı, iki-üç kez başvurularını yinelediler (... ) Sözün özü... Cemaat ABD'yi bir santral merkezi, eğitim alanı ve Gülen'le irtibat meka.nı olarak görüyordu. Ancak ilişkilerini saklaması, daha da samirniyetsiz bir durum yaralıyordu. Ama bir de... Gülen'le ilişkilerini ifade etmekten çekinmeyenler de vardı. Başkansalos Jones onları da şöyle not etmişti: (...) Gülen'le ilişkili başvuru sahiplerinden tipik kaçamak cevaplar verme eğilimi sergilemeyen tek karşı örnek, Türk işadamları derneği işhad ve MARiFED üyesi profesyonel işadamları. Onlar, Türkiye'de ve denizaşırı ülkelerde (ABD'de dahil) ticari 90

91 çıkarlarını ilerietmek için, bu gruplar içindeki ilişkilerini kullanan orta ve büyük ölçekli işletmelerin sahibi veya yöneticileri. ABD'ye seyahatleri konusunda Gülen hareketiyle herhangi bir bağın dışında açık, ikna edici gerekçeler sunabiiiyorlar (...) Paramn gözü kör olsun! Kriptoıi.un sonundaki çarpıcı "hata" Başkansalos Jones ABD'ye seyahat etmek isteyen Gülenciler konusunda tespitlerine "Gözün Gördüğünden Fazlası Mı?" ara başlığı altında devam ediyordu: (...) Gülenciler'le "gözleme dayalı" deneyimimiz, seyahat modelleri ve kimi belirgin özelliklerini aydınlatmak suretiyle, dünya genelindeki Gülen bağlantılı örgütlere dair hatırı sayılır bir liste çıkarmamıza imkan sağladı. Ancak Gülenciler'in, hareketlerinin Türk ve Amerikan yönetimlerince olumsuz bir şekilde değerlendirilebileceğine yönelik kaygılarının ötesinde, söz konusu başvuru sahiplerinin gerekçelerinin, vize mülakatlarındaki kaçamak tavırlarının içyüzüne ilişkin çok az şey öğrenebildik. Başvuru sahiplerinin iş ve seyahat deneyimlerinden gördüğümüz kadarıyla; bağlı ve ilişkili okullar, vakıflar, örgütler ve bağışçılardan oluşan şebeke hızla büyümeye devam ediyor. Ancak şebekenin faaliyetlerinin, eğitim vermenin ve Gülen'in vaaz ettiği islam'ın barışsever, evrensel vizyonunun ötesine geçip geçmediğini bilmiyoruz. Vize verdiğimiz Gülenci başvuru sahipleriyle olan karşılaşmalarımızı belgelemek için onları düzenli olarak güvenlik soruşturmaianna tabi tutuyoruz (...) Ve kriptonun sonuç bölümünü, Başkansalos Jones'un çok ilginç bir "hata" yaptığım belirterek aktaralım: (...) Çoğunluğu daha önce sözü edilen bölgelere seyahat amacıyla ve iş bağlantıları nedeniyle Türkiye'den yapılan Gülenci başvurular, göçmen statüsünde olmayan vize başvuruları havuzumuzun düzenli ve artan bir kısmını oluşturuyor. Bu başvuruların, Türkiye Misyonu'nun yaklaşık olarak yıllık kişilik göçmen statüsünde olmayan başvuru dosyaları bütününün yüzde üç ila beşini teşkil ettiğini tahmin ediyoruz. Dışarıdan mülayim insancıl 91

92 bir hareket olarak görünse de, Gülenci başvuru sahiplerinin yaygın kaçamak tavırları -başvuru profıllerinin son birkaç yıl içinde kasten düzenlendiği izlenimiyle birleşince- konsolosluk yetkililerinde, Türkiye'de Gülenciler'e aşina kişilerde olduğu gibi, bir huzursuzluk yaratıyor. Daha ayrıntılı bilgiye, Gülen hareketinin kendisinin hazırladığı sitesinden ulaşılabilir. Evet... ABD'li diplomat Washington' a geçtiği kriptoda yaşadıkları huzursuzluğu aktarmış ve daha ayrıntılı bilgi için "Gülen hareketinin kendisinin hazırladığı" dediği bir web sitesinin linkini vermişti. İşte tam da burada çok ilginç bir "hata"ya imza atıyordu ABD'li diplomat. Zira, Washington' a bilgilenmesi için duyurulan fetullahgulen. org adlı web sitesi, kriptoda yazdığı gibi Cemaat'in hazırladığı bir site değildi. Tam aksine... Fethullah Gülen' i eleştiren, onun CIA ve radikal İslam'la ilişkileri olduğu iddiasında olan, Gülen karşıtı yabancı bir siteydi. Acaba diyoruz, Başkonsolos gerçekten "hata" mı yaptı? Makedonya belgesindeki sahtecilik Peki... Aktardıklarımız sadece Türkiye' de mi yaşanıyordu? Bu soruya, Makedonya'daki ABD Üsküp Büyükelçiliği'nin 6 Mayıs 2009 tarihli kriptosuna giderek yanıt verelimy Kriptodan anlaşıldığına göre, Büyükelçilik yetkilileri ABD vizesi alabilmek için yapılan sahtecilikleri düzenli olarak Washington' a raporluyordu. Söz konusu kripto Makedonya' da Eylül Şubat 2009 dönemini kapsayan rutin altı aylık raporlardan birini içeriyordu. Ve raporda çeşitli vakalardan sonra, sıra Gülenciler' e geliyordu. Kriptodan aktaralım: (...) Üçüncü vaka, Kosova'daki Mehmet Akif Özel Okulu'ndaki bir öğretmen ve meslektaşının vize başvurularını içeriyor. Meslektaşı Teksas'taki bir kardeş okulu ziyaret etmeyi planlarken, başvuru sahibi Pensilvanya'ya, Mehmet Akif Koleji'nin de için- 41 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable / SKOPJE203.html. 92

93 de bulunduğu okullar ağının kurucusu Fethullah Gülen'i ziyarete gittiğini belirtiyor. Başvuru sahibi her ne kadar meslektaşına Teksas'a kadar eşlik etmeyeceğini belirtse de, adı davet mektubunda yer alıyordu. Daha önce Türkiye'deyken vize başvuruları reddedilmiş; Türkmenistan ve Suriye'de öğretmenlik yapmış. Kosova ile zayıf bağları ve muğlak seyahat planları vardı. Başvuru sahibinin, meslektaşının meşru ziyaretini ABD'ye girmek için kullandığı izlenimi edinildiğinden, INA'nın 214 (b) bölümü kapsamında başvurusu reddedildi. Aynı okuldan bir başka öğretmenin benzer bir başvurusu da daha önce benzer gerekçeler nedeniyle reddedilmişti (...) Kısacası... Gülenciler bir makul ziyaretçinin yanına, bir başka takipçilerini katarak ABD Büyükelçiliği'ni kandırmaya çalışıyor, ancak başarısız oluyordu. Kanada' dan Türkiye'ye Gülen talebi Bir başka sahtekarlık örneği de, Kanada' daki ABD Vancouver Konsolosluğu' ndan... "Calgary ve Vancouver Dolandırıcılık Özeti" başlığını taşıyan kripto 10 Kasım 2009 tarihinde yazılmıştı.42 Aslında bölgede pek de vize dolandırıcılığı olayı yaşanmadığı kriptonun içeriğinden anlaşılıyordu. Ta ki Gülenciler vize başvurusu yapana kadar... Konsolosluk o anı "daha önce belirtildiği üzere, bu dönemde Vancouver, tarihinde ilk kez bir dizi Türk başvuru sahibinin HlB vize talebine tanıklık etti" ifadeleriyle anlatırken, ne yapacağı konusunda kararsız kalıyordu. Sonrasını belgeden okuyalım: (...) Başvuru sahiplerinin çoğu eğitimlerini Türkiye'de tamam Iarnıştı ve başvuru için, ESL (ikinci Dil Olarak Ingilizce) çalıştıkları ABD'den doğruca Vancouver'a gelmişlerdi. H1 B dilekçeleri ABD'deki charter (sözleşmeli) okullarda öğretmenlik yapmaya yönelik olsa da, pek çok başvuru sahibinin daha önce öğretmenlik deneyimi bulunmuyordu ve listelerindeki okullar Fethullah Gülen bağlantılıydı. ilgili merci, bu dosyaları nasıl değerlendirmesi gerektiği konusunda yardım almak için Türkiye'deki FPM'Ier ile irtibata geçti (...) 42 http: ll wikileaks.org 1 cable VANCOUVER261.html. 93

94 Kanada' daki konsolosluk ne yapacağını bilemeyince, Türkiye' deki ABD'li diplamatlardan yardım istiyordu. Teknoloji alanında kariyer Son bir örnekle tamamlayalım... Bu seferki kripto, Türkmenistan'ın Aşkabat Büyükelçiliği'nden. 5 Şubat 2010 tarihli kriptonun başlığı "Türkmenistan' ın Dilsel Uzamı'' başlığını taşıyorduy Belgenin içeriğinin vizelerle de bir ilgisi yoktu. Esas olarak, Türkmen dilinin Türkmenistan'daki durumunu ele alıyordu. Zira devlet Rusçayı kısıtlamak için bir kampanya yapmış durumdaydı. İşte bu noktada... ABD'li Maslahatgüzar Sylvia Reed Curan durumu şöyle not ediyordu: (... ) ilginç bir şekilde, Türkçe eğitim görmüş Türkmen kökenli vize başvurusu sahiplerinin yalnızca çok temel düzeyde Rusça konuştuklarını fark ettik. Ancak söz konusu başvuru sahipleri genellikle Türkçe ve Türkmencenin yanı sıra, makul düzeyde Ingilizce biliyorlar. Bu başvuru sahipleri sıklıkla Gülenci bağlantılı Türkmen-Türk okullarından geliyorlar ve yalnızca satış başlığıyla sınırlı kalsa da teknoloji alanında kariyer yapma eğilimindeler. (Not: Bu durum Gülen hareketinin teknoloji odaklı eğitimiyle örtüşüyor.) Cemaat mensupları Türkmenistan' da yaphkları vize başvurularında, ABD' de teknoloji kariyerini gerekçe gösteriyorlardı. Ancak bu kariyer teknoloji satışına yönelikti. Türkiye' de kül yutmayan diplomatlar, Türmenistan' da yutmuş gibiydi. Sonuç olarak... Dünyadaki ABD temsilciliklerinin Cemaat'in vize sorunuyla başı dertte gibiydi. Öyle ki, bu konuda Washington' da yaşayan Gazeteci Yılmaz Polat, Türkiye' deki Başkonsolosluğun bulduğunu söylediği çözümü şöyle yazdı: 43 /wikileaks.org/cable/2010/02/10ashgabat172.html. 94

95 ABD'ye gidecek Türk vatandaşlarına yeni bir vize türü eklendi. istanbul Başkonsolosluğu Fethullah Gülen'i ziyaret vizesi veriyor. Konsolosluk Gülen'i ziyaret edeceği gerekçesiyle vize başvurusu yapanların pasaportianna "Visiting Fethullah Gülen Pennsylvania" yazılı resmi damga vuruyor.44 Sözün özü: Amerikalıları bile şaşırtacak oranda ABD'ye vize almak isteyen Cemaat'in işlemleri, diplamatların ciddi manada başını ağrıtıyordu. 44 Yılmaz Polat, Yurt gazetesi, 27 Ekim

96 ERDOGAN-GÜL KAVGASI GİZLİ BELGELERDE Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül'ü tasfiye etmeye ne zaman karar verdi? Bu sorunun net bir cevabı yok. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok önce olduğu kesin. İlginçtir: Gül'ün AKP'nin dışına itilmesi, Fethullah Gülen'le kavganın yükselmesiyle eşzamanlı oldu. Hayır, Gül, "Gülenci"ydi demek istemiyoruz. Ancak Gül, Erdoğan'a göre Gülenciler'le çok daha vaatkar bir ilişkiye sahipti. Biraz daha geriye gidelim... Erdoğan ile Gül'ün arkadaşlığı lise yıllarına kadar uzanıyordu. 1960'lı yıllarda yükselen sola karşı sağ kesimin gençlik hareketi olarak kurulan Milli Türk Talebe Birliği (MTTB), Gül ile Erdoğan'ın yollarını birleştiriyordu. Yalnız bu iki isim değil, Ahmet Davutoğlu ve AKP'nin beyin takımına dahil olan Nurnan Kurtulmuş ve gazeteci Fehmi Koru gibi birçok isim de o yıllarda bu örgüte üyeydi. MTTB' de Erdoğan'la Gül'ün yollarının kesişmesini, Erdoğan'ın uzun yıllardır çalışma arkadaşı olan Hüseyin Besli şöyle anlahyordu: Abdullah Bey'le ilişkisi ta gençlik yıllarına dayanan ve ikisinin de siyasetle ilişkilerinin olmadığı yıllarda. O zaman parti falan yok, o zamanda ortak payda Milli Talebeler Birliği. Abdullah Bey, üniversiteye gider gibi MTB'ye gidermiş, Tayyip Erdoğan da lise yıllarında yani imam Hatip'e giderken MTB ile ilişkisi başlamış durumda, Abdullah Bey'in ifadesiyle.45 Erdoğan ve Gül yollarına Milli Görüş Hareketi'nde devam etti. İslam Kalkınma Bankası'nda uzmanlık yapan Abdullah Gül, 199l'de Refah Partisi'nden milletvekili ve 1996'da Refah-Yol hükümetinde Devlet Bakarn oldu. Erdoğan ise başka bir yol izleyecekti yılında Milli Selamet Partisi (MSP) Beyoğlu Gençlik 45 / 1 son-dakika /huseyin-besli-gul-partinin-basindaolursa--haberi /

97 Kolu Başkanlığı'yla başlayan siyasi serüvenini, Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanlığı ile sürdürdü. İki kez milletvekili adayı olduğu halde seçilerneyen Erdoğan, Refah Partisi kariyerinin zirvesine 1994'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile ulaştı. Biri örgütçü biri bürokrat Aynı siyasi hareket içindeki bu işbölümü Erdoğan ve Gül arasında farklılığa yol açtı. Erdoğan, Milli Görüş teşkilatının nabzını tutan bir örgütçü, Abdullah Gül ise devletin işleyişini bilen yönetici olarak ön plana çıktı. Erdoğan toplurnun alt sınıflarıyla ilişki kurma yeteneğiyle, Gül elitlerle diyalog kurma becerisiyle tanındı. Erdoğan mahallenin dilini konuşuyor, Gül daha seçici bir üslubu tercih ediyordu. Erdoğan öfkeli, Gül ise sakindi. Kuşkusuz iki isim birbirini her açıdan tamamlayacaktı. Her ikisi de Milli Görüş Hareketi'nde Erbakan' dan ayrılık çizgisini savunan "Yenilikçiler" içerisinde yer alıyordu. Hareketin 90'lı yıllara damga vuran son partisi Fazilet'in kapatılması, Yenilikçiler'in kendi yolunu çizmesi için bir fırsat olacaktı yılında Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener öncülüğünde AKP kuruldu. Erdoğan'ın Siirt'te yaptığı konuşma nedeniyle aldığı siyaset yasağı 3 Kasım 2002 seçimlerinde milletvekili olmasını engelliyordu. Erdoğan ve Gül arasındaki işbölümü burada da devreye girdi. Erdoğan, Meclis dışında partinin doğal lideri olurken, Gül Meclis içinde AKP'nin ilk başbakanı olacaktı. Birkaç ay sonra Erdoğan'ın siyasi yasağı kalkınca Gül, Siirt Milletvekili Erdoğan' a koltuğun u teslim etmekte tereddüt etmedi. Kader değil koşul arkadaşlığı Erdoğan ile Gül arasındaki bu uyum geri planında birçok dedikodu biriktirdi. Amerikan kriptolarına göre Gül ile Erdoğan kabine içinde iki farklı eğilimi temsil ediyordu. Ancak Türkiye şartlarında AKP'nin kendi iç koalisyonundaki uyum zorunluluktu yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi önünde biriken muhalefeti gören Erdoğan, "Adayımız Abdullah Gül kardeşimdir," diyerek Gül'ün önünü açtı. Artık Abdullah Gül devletin tepesindeki Cumhurbaşkanlığı koltuğunda, Erdoğan ise siyasetin tepesindeki Başbakanlık koltuğuncia oturuyordu. İki isim arasındaki gerginlik iddiaları bu tarihten sonra daha da arttı. 97

98 Erdoğan ve Gül kamuoyu önünde doğrudan hiç tartışmıyorlardı. Ancak dolaylı da olsa birbirlerine mesaj vermekten de vazgeçmiyorlardı. Bu atışma bazen Erdoğan'ın söylediği gibi "Devlette çift başlılık olmaz" ifadelerine kadar gidiyordu. Bugün artık sır değil, Erdoğan yapacağı Anayasa değişikliğiyle Başkanlık sistemini getirmek istiyor. Erdoğan bu isteğini başbakanlığı sürecinde defalarca yineledi. Yeni bir Anayasa yapmaktan, yeni Anayasa' da Başkanlık sisteminin olmasından söz ediyordu. Yeni Anayasa için kurulan Meclis Komisyonu' na, AKP bir Başkanlık tasarısı bile hazırladı. Buna karşın Gül daha 2010 yılında Hindistan uçağında Erdoğan'ı kızdıran şu sözleri etti: "Yeni bir Anayasa fırsatı kaçtı. Bu Meclis' e yakışırdı, ta başından bunu yapmak. Ama olmadı bu". Erdoğan, Gül ile aynı fikirde olmadığını yeni Anayasa çalışmalarını hızlandırarak ortaya koydu yılının Ocak ayı... Abdullah Gül bu kez Strazburg uçağında Başkanlık sistemine yönelik soruları, "Şüphesiz ki çekincem var. Ama avantajları da çok, dezavantajları da var Başkanlık sisteminin. Ama bilerek biz bunu istiyoruz diye karar verilirse tabii... " ifadeleriyle yanıtladı. Gül yeni Anayasa'yı kimin yazacağı konusunda, "Ergun Özbudun bu ülkenin bu anlamda vizyonu açısından en seçkin anayasacılarından biri," yanıtını verdi. Kuşkusuz, uçan kuşlar bile Özbudun'un Başkanlık sistemine karşı olduğunu biliyordu. Gül'ün uçaktaki bu sözlerine yandaş medyada en az yeri Erdoğan'a yakın Sabah' ın, en fazla yeri Gül' e yakın Zaman'ın vermesi tesadüf değildi. Erdoğan ve Gül arasındaki gerginlik Cumhurbaşkanlığı görev süresi tartışmalarında zirveye çıktı. AKP'rıin Haziran 2012' de Meclis'ten geçirdiği yasa cumhurbaşkanım halkın seçmesirıi, görev süresinin beş yıl olmasım ve cumhurbaşkanının iki dönem görev yapmasını sağlıyordu. Ancak tüm bu haklar sadece bir kişiye tanınmamıştı: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül' e. Yasamn geçici maddesi mevcut cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olarak kalmasım, ancak bir kez daha aday olarnamasım öngörüyordu. Yasa Abdullah Gül'ün 2014'te aday olmasının önünü tamamen kapatıyordu. Gül, bu durumdan rahatsızlığını ve atılmasım beklediği adımı, "Anayasa'ya aykırılığı iddia ediliyorsa, herhalde ana muhalefet partisi Anayasa Mahkemesi'ne gidecektir," sözleriyle ifade 98

99 ediyordu. Öyle de oldu. CHP yasayı Anayasa Mahkemesi'ne götürdü. Mahkeme Gül'ün görev süresinin yedi yıl olmasını uygun bulurken, yeniden aday olamayacağı yönündeki hükmü iptal etti. Erdoğan' a yakınlığıyla bilinen isimler bu süreçte arka arkaya Gül'ün bir daha aday olmamasını öneren açıklamalar yaptılar. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Bana göre Anayasa Mahkemesi'nin cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğuna ilişkin kararı Anayasa'ya uygundur ve doğrudur. İkinci kez seçilme hususunun iptaline ilişkin hususu ise Anayasa'ya aykırıdır," derken, Çalışma Bakanı Faruk Çelik, "Abdullah Gül çok iyi bir cumhurbaşkanı oldu. Ancak Erdoğan aday olursa, Sayın Gül'ün aday olacağını sanmıyorum," ifadelerini kullandı. Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Gül' e yeni görev bile bulmuştu: "NATO, Sayın Cumhurbaşkanımızdan daha iyi bir genel sekreter bulamaz. Bundan hiçbir endişem yok. Ama Sayın Cumhurbaşkanımız böyle bir görevi kabul eder mi, etmez mi, onu bilemiyorum." AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli ise Erdoğan'ın adaylık konusunda karar vermesi durumunda Gül'ün bir öneminin olmadığını şöyle anlatıyordu: "2014 yılındaki cumhurbaşkanı seçiminde adaylık konusunda takdiri olursa, karşısında kimin olup olmadığının çok önemi yok." Kuşkusuz Gül, kendisini arka arkaya hedef alan bu açıklamalardan rahatsız oldu. Rahatsızlığını kendisi değil ama Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Ahmet Sever üzerinden dile getirdi. Sever, gazeteci Ruşen Çakır' a mahkeme kararından sonra AKP içerisindeki önemli isirolerin Gül'ün yeniden adaylığına karşı açıklamalar yapmasının Cumhurbaşkanı'nı "üzdüğünü ve kırdığını" söyledi. Aynı söyleşide Ahmet Sever, Erdoğan' a yakın gazetelerde yer alan ve Gül'ü Erdoğan karşısında yok sayan anketleri de eleştirmekten geri durmadı. Kamuoyu böylece Erdoğan Gül gerginliğini şah ve vezir üzerinden olmasa da, daha küçük taşlar üzerinden izlemiş oldu. Öyle ki yılının Ağustos resepsiyonunda Hayrünnisa Gül, Erdoğan'a yakın gazeteci Abdulkadir Selvi'nin elini, "Sizinle tokalaşmak istemiyorum size çok kırgınım," diyerek sıkmıyordu. Gül'ü, tabii eşini de kıransa Abdulkadir Selvi'nin yazısında kullandığı şu ifadelerdi: "Şunu teslim etmek gerekiyor ki, Abdullah 99

100 Bey, Çankaya' da, 'Gül gibi' cumhurbaşkanlığı yaph. Hatta öyle ki, eşi başörtülü diye Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olmasını engelleme uğruna Cumhuriyet mitingleri düzenleyenleri, 367 kararını verdirip 27 Nisan e-muhhrasını alkışlayanları dahi, yeniden cumhurbaşkanı adayı gösteriise itiraz etmeyecek bir noktaya getirdi." Erdoğan ve Gül rekabeti bunlarla sınırlı kalmadı. Sızıntı 1 Wikileaks'te Ünlü Türkler adlı ilk kitabımızda okuduğunuz ve bu kitapta da özetleyeceğimiz belgelere göre; Erdoğan girdiği her seçimde, kurduğu her kabinede Gül' e yakın isimleri tasfiye etti. Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'na çıkışını AKP'yi "Erdoğanize" etmek için kullandı. Başka örnekler de vardı... Şike operasyonu Erdoğan ve Gül arasındaki gerilimin bir başka dışavurumu oldu. 3 Temmuz 2011' de başlayan ve Fenerbahçe yönetiminin baş hedef olduğu şike operasyonunun ardından, Erdoğan'ın isteğiyle şike ve teşvik suçlarına indirim getiren yasa Meclis'ten geçti. Yasa, Gül tarafından veto edildi. Gül'ün vetosunun ardından AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, IlCumhurbaşkanı'nın görüşlerine saygılıyız ancak Meclis'in iradesi öne çıkar," diyerek Cumhurbaşkanı Gül'ü yanıtladı. Ardından Erdoğan'ın 11aynen geçirin// çağrısıyla, yasa değiştirilmeden Gül' e tekrar gönderildi. Gül yasayı istemeden de olsa onaylamak zorunda kaldı. 30 Eylül 2012' de ise Erdoğan'ın AKP Kongresi'nde yaphğı konuşma Hasan Cemal tarafından şöyle eleştirilecekti: 11Erdoğan o uzun konuşmasında Abdullah Gül adını bir defa bile geçirmedi. Ak Parti tarihinde sanki Abdullah Gül diye bir isim yoktu." Hemen bir gün sonra... 1 Ekim 2012' de... Abdullah Gül'ün TBMM'nin açılışında yaptığı, tutuklu vekillerin yerinin, haklarında hüküm çıkana kadar Meclis olduğuna yönelik açıklamasına, Erdoğan "Cumhurbaşkanı'yla aynı düşünmüyorum," yanıtını verdi. Aynı günlerde Gül'ün, Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk'le Kürt sorununun görüşüldüğü bir görüşme yaptığı basma yansıdı. Erdoğan, bu görüşmeye jet yanıt verdi: "Teröristle kucaklaşanla bizim konuşacak bir şeyimiz yoktur." Çok sert değil mi? 29 Ekim 2012'deki Cumhuriyet Bayramı'nda Ulus'ta topla- 100

101 nan büyük kalabalık polis barikatını aşarken Erdoğan öfkeliydi: "Olaylar sırasında polisin görevini yapmadığını düşünüyorum." Ancak... İlginç gerçek akşamki resepsiyanda ortaya çıktı. Basınla sohbet eden Gül'ün sözcüsü Ahmet Sever, Cumhurbaşkanı'nın 27 Ekim' de Ankara Valisi Alaattİn Yüksel'i makamına çağırdığını söyledikten sonra ekledi: "Sayın Cumhurbaşkanı, Vali'ye 'Gerilim olmasın, kötü görüntüler oluşmasın, gerilim artarsa esnek davranın' talimatını verdi. Gerginliğin arttığı saatlerde barikatların açılması bu talimata uygun." Kuşkusuz bu açıklamalar Erdoğan'ı kızdıracaktı. Erdoğan'ın "Devlette çift başlılık olmaz" açıklaması Gül'ün tavrına yanıt oldu. Erdoğan ve Gül, bir başka atışmayı "kuvvetler ayrılığı" üzerinden Aralık 2012' de yaşadı. Başbakan Erdoğan' ın, "Kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor. Diyor ki, senin de bir oynama sahan var," ifadelerine, Cumhurbaşkanı Gül, "Kuvvetler ayrılığı demokrasinin temeli" yanıtını verecekti. Aralık 2012' de Erdoğan kendisine ODTÜ' de yapılan protesto için açtı ağzını yumdu gözünü. Başbakan : ODTÜ'lü öğretim üyelerine, "Sizin yetiştirdiğiniz öğrenciler bunlarsa ülkemiz batmış, gitmiş," diye seslenirken, Erdoğan'ın protesto edildiği TÜBİTAK'ın toplantısına çağrılmayan Gül'e mikrofonlar uzatıldığında, "Bilim dünyasını kısır tartışmaların dışında tutmalıyız," yanıtı duyuldu. Liste uzayıp gidiyor. Ama unutulmaması gereken bir ayrıntı daha var. İmralı tutanaklarının Milliyet gazetesinde yayımlanmasının ardından, Erdoğan'ın gösterdiği tepki Hasan Cemal'in gazetedeki işine mal olmuştu. Dönemin Cumhurbaşkanı Gül, Letonya u çağında, "Açıkçası Hasan Cemal' e karşı yapılan çok büyük bir ayıptır. Yani fikirlerini tutarsınız, tutmazsınız o ayrı, ama bunları samirniyetle yazıyor. Yani eğer gazetesine varsa bir empoze, gazetesi de orada direnecek kardeşim," diyerek Erdoğan'ın ayıbını yüzüne vuruyordu. Günden güne ısınan Erdoğan-Gül geriliminde son perdeyi, 2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde gördük. "Gül yeniden aday olur mu" tartışmasını yapan bu kez AKP 101

102 değil, muhalefetti. Hürriyet gazetesinin manşetine MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Abdullah Gül' e adaylık önerdiği iddiası bile yansıdı. Erdoğan, "Başbakan da genel başkan da aynı kişi olmalı. Partiyi seçimlere de bu kişi taş ımalı," diyerek Gül' e kapıyı bir kez kapattı. Ardından AKP Kongresi' ni Gül' ün Köşk' ten inişinin öncesine getirerek Gül'ün AKP'nin liderliğine oynama ihtimalini de ortadan kaldırdı. Erdoğan' a yakın gazeteci Abdulkadir Selvi AKP kulislerinden, "Ben Erdoğan'ın şimdiye kadarki çizdiği gelecek vizyonunda birinci önceliğinin Abdullah Gül olduğu sonucuna varmadım," diyerek aslında oldukça doğru bir tespit yapıyordu. Nihayetinde Erdoğan, Gül'ü hem Köşk'ten indirdi hem de AKP'nin dışına attı. Öyle ki Erdoğan' a yakın gazetecilerden Sevilay Yükselir, Gül'e oturduğu Huber Köşkü'nü bile çok görüyordu. Yükselir, Gül'ün Cumhurbaşkanlığıru bırakmasına rağmen Huber' de oturmasına, "Eğer gerçekten etik kurallara saygı ve bağlılık varsa o zaman o köşk bir an evvel boşalhlmalıdır. Devlet terbiyesi bunu gerektirir," ifadelerini kullanacaktı. Yükselir'in satırlarını tamamlayan açıklamayı gazeteci Devrim Gürkan şöyle yapıyordu: "Abdullah Gül ilk seçildiğinde "Kayseri' den Çankaya'ya" isimli belgesel için Recep Tayyip Erdoğan ile röportaj yapmıştım. Bir sorum üzerine 'Kader arkadaşlığı denmez bizimkine. Koşullar öyle gerektirdi,' demişti. TRT Haber Daire Başkanı Ahmet Çavuşoğlu metni gördüğünde panikledi. En sonunda o kısmı çıkarthk."46 Evet, onlarınki kader değil koşul arkadaşlığıydı. Gül'ün Erdoğan rahatsızlığı Bu uzun girişten sonra, gelelim belgelere... Aslında bu konuda bir önceki kitabımızda ayrıntılı notlar verdik. Ancak bugün, bu perspektifle ikili arasındaki kavgaya tekrara düşmeden bakmaya çalışalım. ABD Dışişleri Bakanlığı'na ait resmi yazışmaları içeren kriptolar incelendiğinde, Recep Tayyip Erdoğan - Abdullah Gül ilişkisine çok erken tarihlerden itibaren geniş yer verildiği gözlemleniyordu. Belgeler, kamuoyunun yaygın şekilde paylaştığı 46 http: / / oda tv. com 1 n.php?n=trt-erdoganin-o-sozlerini-nasil-sansurledi

103 haliyle AKP'yi, Erdoğan liderliğindeki Nakşibendilik ile Gülen Cemaati'nin bir koalisyonu olarak tarif ediyordu. Belgelere göre, parti içinde Gülen Cemaati'nin liderliğini Abdullah Gül temsil ediyordu. ABD büyükelçileri AKP içindeki çekişmeyi ve değişimi Gülen Cemaati ile Erdoğan arasındaki İtişmeyle okuyordu. Ve yine Wikileaks belgelerine göre Cemaat ve Erdoğan liderliği kritik konularda beraber davranıyordu. Tarih: 16 Kasım Bu tarihli kripto, Abdullah Gül'ün AKP'nin ilk hükümetini kurmak üzere yetkilendirildiği tarihte ABD Büyükelçiliği Başmüsteşarı Robert S. Deutsch tarafından kaleme alındı ve Büyükelçi Pearson'ın onayıyla Washington'a gönderildi.47 Söz konusu belgede Gül ile ilgili olarak şu tespit yapılıyordu: (... ) Gül, uzun süredir Ankara Büyükelçiliği'nin yakın ilişkide olduğu kişilerden biridir. Amerikan zihniyeti ve ABD'nin dış politika öncelikleri konusunda mükemmel bir "kavrayışa" sahiptir (... ) Belgenin henüz AKP hükümeti kurulmadan önce yazıldığı hatırlanırsa, uzun süredir devam eden yakın ilişkinin Refah Partisi'ne kadar uzandığı düşünülebilir. Abdullah Gül'ün Refah ve Fazilet partilerinin fiili sözcüsü olduğu, ılımlı ve etkili bir İslami görüşü savunduğu anlatılırken, Erdoğan'la ilişkisi üzerine belgede şu ifadeler kullanılıyordu: "Erdoğan' a sadık ama kendi ihtirasları var ve zaman zaman bizimle konuşurken, kaba s aba bir adam olan Erdoğan' a tabi olmaktan duyduğu rahatsızlığı yansıttı." Gül'ün Amerikalılara Erdoğan' dan duyduğu rahatsızlığını göstermesi oldukça çarpıcıydı. Cemaat'in tarafı Tarih: 28 Şubat "Türk Parlamentosu ve Hükümeti ABD'nin Asker Sevkiyatı Kararı Öncesi MGK Toplantısını Bekliyor" başlıklı kriptoyu ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson kaleme aldı.48 Kripto, 1 Mart tezkeresinin arifesinde ve tedirginliğinde yazılmıştı ve hoşnutsuzluk içeriyordu: 47 http: / / wikileaks.org 1 cable /2002/11/ 02ANKARA8358.htrnl. 48 http: / / wikileaks.org 1 cable /2003/02/ 03ANKARA1325.html. 103

104 Türk Parlamentosu, AKP hükümetinin, ABD birliklerinin Türkiye üzerinden Kuzey lrak'a sevkiyatı ve Türk askerlerinin lrak'a gönderilmesine izin verilmesine dair karar taslağını görüşmeyi ve muhtemel oylamayı 1 Mart tarihine -Milli Güvenlik Kurulu toplantısından bir gün sonraya- erteledi. Hükümetin karar taslağı ABD birliklerinin Türkiye üzerinden Kuzey lrak'a sevkiyatı ve Türk askerlerinin lrak'a gönderilmesine izin verilmesini kapsıyor. Belirleyici bir MGK tavsiyesi, askeri birliklerin sevkiyatı kararının dinamiklerini değiştirebilir, ama geçen ay toplanan MGK sorumluluğu resmi olarak hükümete bırakmış durumda. Tam da bu noktada, ilginç bir ismin görüşlerine başvuruluyordu. Bugün Cemaat'in işadamları örgütü olan TUSKON'un o yıllardaki karşılığı olan İŞHAD ile ABD Büyükelçiliği görüşmesi kriptoya şöyle yansıyordu: (... ) Fethullah Gülen bağlantılı (islamcı) işadamları derneği işhad'ın genel sekreteri ve Gül'le yakın bağlara sahip Mustafa Günay, Türk Devleti ve Hükümeti'nin söz konusu ekonomik kaygıların tamamen bilincinde olduğunu, ama Türk hükümetinin her şeyden önce, Amerikan yönetiminin Saddam sonrası Irak'ta bağımsız bir Kürt devleti kurulmayacağı güvencesi konusunda endişeler taşıdığını söyledi. Günay'a göre, Gül ve Genelkurmay Başkanı Özkök daha uzlaştırıcı (ABD yanlısı) bir görüşe sahipler, ama onları engelleyen iki unsur bulunuyor: 1) Askeri yönetimdeki, Genelkurmay ikinci Başkanı Büyükanıt'ın da dahil olduğu şahinler 2) Türk devletinin ABD'ye yönelik geleneksel şüphelerini taşıyan Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış (... ) Görülüyor ki Büyükelçiliğin de Gül ile bağlanhlı olarak tarif ettiği Cemaat'in işadamları örgütü yöneticisi, tercihini Gül ve Özkök'ten yana koyuyordu. Gözü arkada kalan Erdoğan Tarih: 20 Ocak ABD'nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman'ın Washington'a gönderdiği kriptoda, izleyen günlerde ABD'ye resmi ziyarette bulunacak Başbakan Erdoğan ve AKP hakkında bilgiler bulunu- 104

105 yordu.49 Söz konusu bu belgede Büyükelçi Edelman, AKP'nin olumsuzluklarına işaret etmesine rağmen, bu eksiklikleri aşma potansiyeline sahip tek ismin Erdoğan olduğunun altını çiziyordu. Wikileaks belgesinden öğreniyoruz ki, Büyükelçi'ye göre ABD müttefiki olan Erdoğan tehdit altındaydı. Bu tehditlerden biri, Erdoğan'a büyük güvensizlik besleyen laik ordu ve bürokrasiydi. İkincisi ise, AKP içinde Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibi isimlerdi. Büyükelçi Edelman bu konuyu şöyle dile getiriyordu: (...) Kabinedeki bakanlar, Erdoğan'ın danışmanları ve bir grup milletvekili bize sürekli olarak Erdoğan ve Gül arasındaki gerginlikleri ve Gül'ün ısrarla Erdoğan'a alttan alta vurma çabasında göründüğünü anlatıyorlar (...) Büyükelçi Edelman, dönemin Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün kendilerini, Abdullah Gül'ün Arap /İslami yönelimli bir dış politikayı savunduğu konusunda uyardığım da belgede dile getiriyordu. Tarih: 30 Aralık Kripto, "İktidardaki İkinci Yılında Erdoğan ve Ak Parti: Onları, Türkiye'yi, Avrupa'yı Anlamaya Çalışmak" başlığını taşıyordu. Erdoğan' ın Gül ile geriliminin AKP içine yansıması, Büyükelçi Edelman imzalı tarihi belgede şöyle anlatılıyordu:50 (...) ikinci sorun, AKP'nin koalisyona benzer yapısı, Erdoğan'ın güvendiği bakan sayısının sınırlı olması ve başta Gül ve kısmen Çiçek olm.ak üzere Erdoğan'ı zayıftatmak için bazı bakanların gayret göstermesidir. AKP içinde hiç kimse Erdoğan'ın parti tabanındaki popülaritesine yaklaşamamaktadır. Gül'ün AKP içinde ve hatta yabancı misafirlerine karşı (örneğin israil Başbakan Yardımcısı Olmert) Erdoğan'ın görüşlerini eleştirmeye hevesli olması ve ABD'nin Irak politikasını ya da AB'nin Kıbrıs siyasetini sert bir biçimde eleştirerek Erdoğan'ın manevra alanını daraltması, 49 / wikileaks.org / cable / 2004/ Ol/ 04ANKARA348.htrnl. 50 http: / 1 wikileaks.org 1 cable 12004/121 04ANKARA7211.htrnl. 105

106 Erdoğan'ın gözünün sürekli olarak arkada kalmasına ve Türk Amerikan ilişkilerine yönelik muhalif görüşler dile getirerek kendini ispatlamaya çalışmasına neden olmaktadır. Erdoğan'ın 2005 başında kabinede bir revizyona gitmesini bekliyoruz ancak bu süreçte Gül'ün etkisini devredışı bırakması imkansız görünüyor (...) Söz konusu kriptoyu daha da ayrınhlandırırsak... "Başbakan Erdoğan ve Ak Parti iktidarı iyice kontrol alhna almış durumda. Bunun tek nedeni şu an için herhangi uygulanabilir bir alternatifin olmaması ve siyasetin derin bir atalet içinde olması" denildikten sonra AKP içindeki gruplaşmalar irdeleniyordu. Erdoğan' a bakış şu sözlerle yansıyordu: (...) Erdoğan'ın iktidar açlığı kendisini, parti içinde keskin otoriter tavrı ve başkalarına duyduğu derin güvensizlikle açığa vuruyor. Erdoğan ve eşi Emine'nin eski bir danışmanının söylediği gibi, "Tayyip Bey Allah'a inanır ama O'na güvenmez." Etrafına dalkavuk (ama küçümseyen) danışmanlarından oluşan demirden bir halka ören Erdoğan, bu yolla kendisini güvenilir bilgi akışından yalıtmış durumda. Bu da ABD'nin Tel Afer ve Felluce'deki operasyonlarının bağlamını -ya da gerçeklerini- niçin göremediğini açıklıyor. Erdoğan'ın üzerindeki islamcı etkiye gelirsek, muhafazakar ama maddeci bir Müslüman olan Savunma Bakanı Gönül, kısa süre önce Gül'ün ortağı Davutoğlu'nu "aşırı tehlikeli" sözleriyle tarif etti (...) Burada bir başka ayrıntıya daha girelim. Kriptoda Erdoğan'ın hiçbir bağlama oturmayan ve oldukça çok sayıdaki dış gezilerinden de söz ediliyordu. Bu dış gezilerin yarattığı tehlikeyse kriptoya şöyle yansıyordu: (...) Bu meşakkatli gezi döngüsü Erdoğan'ı ve kurmaylarını yorgun düşürüyor. Partinin, parlamento grubunun ve hükümetin dümenini elinde tutma yetisini sekteye uğratıyor. Milletvekilierini sertçe azarlama alışkanlığı nedeniyle AKP'nin parlamento grubundaki pek çok kişiyi yabancılaştırdı. Dahası, 2002 seçimlerinden önce AKP'ye çok önemli mali destek sunan, Islamcı çevrelerde etkili Anadalulu işadamları derneği MÜSIAD'ın, Erdoğan'ın 106

107 erişilmezliğinden olumsuz etkilendiğini anlıyoruz. Etkili islamcı Fethullah Gülen Cemaati içindeki yayıncı Abdurrahman Çelik gibi bağlantılarımızın bize sağladıkları yorumlardan; AKP içine sızmış olan (Adalet Bakanı Çiçek, Kültür ve Turizm Bakanı Mumcu, 368 milletvekilinin 60 ila 80'i, bürokrasideki kimi atamalar) Cemaat'in Erdoğan ve AKP'ye karşı ikircikli tutumuna geri döndüğünü anlıyoruz (...) Cemaat'ten bir kaynağın açıklamasına göre, o tarihlerde AKP içinde kendileriyle birlikte davranan milletvekili vardı. Ve iddia o ki Cemaat, daha o tarihte Erdoğan' a karşı eleştirel yaklaşıma geri dönmüştü. Emniyet istihbarat: Erdoğan'ı suçlayıcı kanıtıara ulaşıldı Büyükelçi Edelman'ın kriptoda yer alan "AKP'liler arasında bakanlardan tutun da partiye yakın olan, kişilere kadar birçok isim; ulusal, bölgesel, yerel ölçekte ve bakanların aile üyeleri arasında çıkar çatışmaları ile ciddi yolsuzluklar olduğunu bize söylüyor," ifadeleri kuşkusuz bugün daha çok anlam kazanıyordu. Yıl AKP sadece iki yıldır iktidarda. Ve aralarında bakanların da olduğu AKP'liler, gidip ABD'li diplomatlara kendi içlerindeki yolsuzlukları aktarıyor. AKP'liler dışında bilgi veren yok mu bu konuda? Ya da yolsuzluk yapanların ismi yok mu? Olmaz mı! İşte Amerikan kriptosundan o çok çarpıcı ifadeler: (... ) Belirgin bir biçimde yolsuzluğa bulaştığı söylenen birçok isim arasında içişleri Bakanı Aksu, Ticaret Bakanı Tüzmen ve AKP istanbul il Başkanı Müezzinoğlu yer alıyor. Türk Polis Teşkilatı'nın istihbarat dairesinden bir bağlantımızın verdiği bilgiye göre, Müezzinoğlu'nun tehditle haraç alma ve diğer eylemleri hakkındaki soruşturmada daha şimdiden Erdoğan'ı suçlayıcı kanıtiara ulaşıldı. Anadolu'daki bağlantılarımızda, henüz parti tabanı seviyesinde Erdoğan'ı ve partiyi bu konuda yakından inceleme istekliliği tespit etmesek de, bu eğilim bir saatli bombayı andırıyor (... ) Bu kripto daha önce gündeme geldiğinde, medya bir konuyu itinayla sakladı: 107

108 ABD Büyükelçiliği'ne AKP'lilerin yolsuzluk dosyasına dair bilgi veren kişi Emniyet istihbarat Dairesi'ndendi. Gülen Cemaati'nin kontrolünde olduğu herkesçe kabul edilen Emniyet istihbarat Dairesi mensubunun, Recep Tayyip Erdoğan' a uzanan yolsuzluk dosyalarından daha o günlerde bahsetmesi oldukça çarpıcıydı. ABD'li diplamatların bu konuya dair "saatli bomba" tespiti de dikkate değerdi. Cemaat' e yakın polislerin elindeki dosyalada operasyon yapması için, 17 Aralık 2013'ü ya da daha doğru deyişle Cemaat Hükümet savaşını bekleyecektik. Oysa ki, yıllar yıllar önce herkes her şeyi biliyordu. Bir anekdotla bu kriptoyu bitirelim. Kriptoda "tehditle haraç alma" suçlaması yapılan ve hakkındaki soruşturma Erdoğan' a kadar uzandığı iddia edilen isme dikkat: Mehmet Müezzinoğlu. Dönemin AKP İstanbul İl Başkanı Müezzinoğlu, önce 2007' de dokunulmazlık zırhına girdi, yani AKP milletvekili oldu. Ve 2013'ten bugüne de Sağlık Bakanı olarak görev yapıyor. İşte dünün "tehditle haraç alma" şüphelisi, bugünün Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun yıldönümünde ne dedi biliyor musunuz: "Bütün yönetimlerde zaman zaman hata yapan, yanlış yapanlar olabilir. Benim örneğimle, ağzımda çürük diş olabilir. Diş hekiminin görevi çürük dişi ya dolgusunu yapmaktır, tedavisini yapmaktır, yetmiyorsa o dişi çekmektir." Yani, yolsuzluk ve rüşvetle suçlanan AKP'li bakanları "çürük dişlere" benzeterek, "gerekirse çekilebileceğini" belirtti. Sonucu biliyoruz. Keza kendisinden de görüyoruz ki, çekilmek bir yana çürük dişler altınla kaplanıyordu! Kimseyi değil, Davutoğlu'nu dinliyor Tarih: 25 Mart 2005 "Türkiye Belirsizliğe Sürükleniyor" başlıklı, ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Robert Deutsch imzalı kriptonun51 özet bölümü şöyleydi: 51 /wikileaks.org/ cable /2005 /03/0SANKARA1730.htrnl. 108

109 (...) AKP iktidarı altındaki Türkiye, yönetimsel ve yapısal sorunlardan kaynaklanan bir iç ve dış politika belirsizliği ile karşı karşıya. Türkiye'nin kimliği ve ABD'yle ilişkileri ele alış biçimi de dahil, AKP üzerine bir hayli gecikmiş sağlıklı bir tartışma başladı. Ama AKP'nin siyasi şaşkınlığı, yeniden dirilen milliyetçiliğin doldurmak istediği bir iktidar boşluğu yaratıyor. Bu belirsiz dönem uzayabilir, AB reformlarını ve ikili ilişkileri daha da zorlaştırabilir. Bu belirsizlik, bir sonraki kriz bir hesaplaşma anında yeni siyasi alternatifler yaratana dek sürebilir (...) ABD misyonunun AKP'nin geleceğine ilişkin özellikle "yeniden dirilen ınilliyetçilik"le ilgili olarak kaygılar taşıdığı görülüyordu. Devaınında, yakın isiınlerin ağzından Erdoğan'ın tek adaınlığı anlatılıyordu: (...) Başbakan Erdoğan yalıtılmış bir halde. Kabinesi ve parlamento grubuyla bağını yitirdi. Milletvekilleri ve bakanlardan, hatta Erdoğan'a yakın olan Enerji Bakanı Güler'den bile Erdoğan'a rahat erişemedikleri veya onun gazabına uğrama korkusuyla kendilerini onun karşısında el pençe divan durmak zorunda hissettiklerine dair yakınmalar işitiyoruz. AKP'nin ekonomi politikalarını hararetle savunan işadamları dernekleri başbakanın kendilerine kulak vermediğini söylüyorlar. Tarikatın iki numaralı ismlnin ağzından doğrudan duyduğumuza göre Erdoğan kendisini, içinde büyüdüğü Nakşibendi iskender Paşa tarikatındaki en yakın dini danışmanlarından bile uzaklaştırmiş (...) Kriptoda Erdoğan'ın içinde bulunduğu iktidar kibri ise şöyle aktarılıyordu: (...) Geniş bir yelpazedeki bağlantılarımızın söylediğine göre, Erdoğan çok az okuyor, okuduğu zaman da ağırlıkla islami eğilimli basını takip ediyor. Egemen düzen içinde geniş ve derin bağlantıları olan diğerlerine göre, Erdoğan Dışişleri Bakanlığı'nın analizlerinden yararlanmayı reddediyormuş, ordu ve MiT kendisine rapor geçmeyi bırakmışlar. Erdoğan hiçbir zaman gerçekçi bir dünya görüşüne sahip olmadı, ama Islamcı cenahtan 'Hoca' lakaplı Erbakan'ın Saadet Partisi'nce geride bırakılma korkusu 109

110 bunun başlıca emarelerinden biri oldu. Bunun yerine Erdoğan karizmasına, içgüdülerine ve Islamcı dış politika danışmanı ve Gül'ün müteffiki Ahmet Davutoğlu benzeri, internette yayımlanan komplo teorilerinde veya yeni Osmanlıcı-Islamcı fantezilerde kaybolmuş danışmanlarının aktardıklarına güveniyor (...) Bugün başbakan olan Ahmet Davutoğlu için yapılan tespit Ierin çarpıcılığına dikkat çekip, kriptoda sözün Erdoğan ve Gül arasındaki iktidar kavgasına nasıl geldiğine bakalım: (...) AKP içerisinde, daha ideolojik bir duruşu olan Başbakan Yardımcısı/Dışişleri Bakanı Gül, özellikle Erdoğan'ın yurtdışı gezileri sırasında sahne arkasından ipleri oynatıyor. Gül, Erdoğan'ın altını oyuyar ve partide daha fazla kontrol sağlamaya çalışıyor gibi görünüyor. AKP'nin iktidara gelişinden dört ay sonra Erdoğan'a devretmek zorunda kaldığı başbakanlıkta yeniden hak iddia etme umudunda. Görece daha iyi durumdaki ingilizcesiyle Gül, "ılımlı" ya da "modern" biri imajı çizmeye çalışıyor. Açıkçası, Gül'ün mevkidaşları onun Erdoğan'dan çok daha ideolojik bir Batı karşıtı dünya görüşü olduğunu söylüyor. Gül, pragmatik karakterini yansıtırcasına, ikili ilişkilere ve Irak seçimlerinden bu yana Türkiye'nin izlediği Irak politikasına dair kimi yapıcı açıklamalarda bulundu. Ancak, Gül ve benzer şekilde düşünen bir grup milletvekili ve gazetecinin, kendisi de islami/sünni dayanışması duygularının tesirindeki Erdoğan'ı etki altında bırakmanın bir yolu olarak Amerikan karşıtı yaklaşımları kışkırtmaya devam ettiğini görüyoruz (...) ABD'li diplamata göre, kabine, Erdoğan ile Gül'ün güç savaşının alaruydı. Abdullah Güt Erdoğan'a karşı unsurları kendi etrafında toplamaya çalışıyordu. Bir yandan Erdoğan' ı Batı'ya karşı kışkırtırken, öte yandan Batı'yla iyi ilişki kurmayı seçiyordu. AKP'li bakanların rahatsızlığı Kriptoda bizzat AKP içindeki isirolerin Erdoğan' a ilişkin şikayetlerinin yer aldığı çarpıcı bir bölüm vardı: (... ) AKP'nin düzensizliği Erdoğan'ı destekleyenlerde olduğu gibi, AKP'yi oluşturan diğer eğilimlerin bazılarında da ciddi iç huzursuzluklar yarattı. Enerji Bakanı Güler ve Maliye Bakanı no

111 Unakıtan güvenilir bir aracıyla bize, Erdoğan'ın gerek iç politikada gerekse ABD'yle ilişkilerin yoluna koyulması hususlarında nasıl ilerleyeceğini bilmediğini ilettiler. Islamcı cenahın önemli isimlerinden Başbakan Yardımcısı Şener, AKP içindeki bağlantılarımızdan ikisine, parti içinde başını alıp gitmiş yolsuzluklara duyduğu tiksintiyle istifa etmek üzere olduğunu söylemiş. Erdoğan'ın en yakın iş ortaklarında tarikat içindeki arkadaşlarından ve istanbul'daki danışmanlarından biri olan Hasan Osman Çelik, bu hükümet için bir gelecek görmediğini ve daha esnek ve açık bir liderin zamanının geldiğine inandığını söylüyor. Fethullah Gülen Cemaati'nin önde gelen isimlerinden, AKP içinde 60 veya daha fazla milletvekili üzerinde etkisi olduğu söylenen Abdurrahman Çelik, Gülenciler'in Erdoğan'ın bu işi kıvıramadığına kanaat getirdiğini belirtti (...) Öyle anlaşılıyor ki... AKP içinde Erdoğan' dan kurtulmak isteyen geniş bir çevre daha o yıllarda oluştu. Bunun içerisinde başı çekenlerden biri de, AKP içinde en az 60 milletvekili üzerinde etkileri olduğunu söyleyen Gülenciler' di. ABD, Gül-Erdoğan kavgasından şikayetçi Tarih: ll Nisan "Türk Dışişleri Müsteşarı Tuygan'm Washington Ziyareti İçin Bilgilendirme" konulu kriptoyu Büyükelçi Eric Edelman kaleme aldı.52 Kripto, M üsteşar Tuygan'm ABD ziyareti öncesinde bilgilendirici bir not içeriyor ve özet bölümünde soğuk rüzgarlar esiyordu: (... ) Türk Dışişleri Müstaşarı Tuygan, Türk hükümetinin stratejik ortaklıktan bahsetmeyi sürdürdüğü ama ikili ilişkilerin Türk tarafının doğrultusu ve niyeti konusunda şeffaflıktan yoksun olması nedeniyle bozulduğu bir dönemde Washington'a geliyor. Iktidardaki AKP yetkilileri ikili ilişkilerde herhangi bir sorun olduğu iddiasını reddediyar ya da olanlardan ABD politikalarını sorumlu tutuyorlar. Türk Genelkurmayı liderliği dışında çok az Türk yetkilisi ilişkileri gayretle ve tutarlı bir biçimde savunuyor. Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Gül arasındaki rekabet ve ikilinin devlet kurumlarıyla aralarındaki mesafe, görüşlerimizi iletmemizi veya tutarlı, zamanında bir cevap alabilmemizi güçleştiriyor (... ) 52 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable ANKARA2076.html. lll

112 Edelman Washington'a, abartılı olabilirse de, Erdoğan-Gül rekabeti nedeniyle Hükümet'le diyalog sorunu yaşadıklarım iletiyordu. Kriptoda yine Erdoğan tasvirleri geniş yer tutuyordu. Bu tasvirlerden biri yine Gül'le ilişkisini konu alıyordu: (...)Yeterli bilgiye sahip olmayan dar bir danışmanlar halkasına tutunan Erdoğan, yönetim tarzını karizma (şimdiye dek belli bir formüle dayanan) ve kabine ile parlamento grubu arasındaki etkin işbirliği yerine süreklileşmiş yurtd ışı gezilerine dayandırmayı sürdürüyor. Dahası, hala oldukça etkili ve AKP başlığında temkinli olan devletin önemli kurumlarıyla (silahlı kuvvetler, MiT, yargı, bürokrasi) işlerlik kazanmış bir ilişki kuramadı. Gül'ün kendisinin altını oymaya çalıştığını anlamış görünüyor, ama ne iç ne de dış siyaset sahnesinde onun yerine birini atamış değil (...) Kriptoda Türk dış politikasının sorunları çeşitli başlıklar halinde ele alınıyordu. Tam da bu noktada, Orta Asya bölümünde dikkat çekici bir cümleden bahsedelim. İlki, bugün başbakan, o gün danışman olan Davutoğlu'nu ilgilendiriyordu: "Başbakanlık dış politika danışmanı ve Gül'ün ortağı Davutoğlu gibi kimileri, Rusya'yla 'Avrasya' işbirliğine gitmeyi Orta Asya' da dinamik bir Türk varlığını yeniden tesis etmenin bir yolu olarak görüyor." Davutoğlu, kriptoda hiç de hak etmediği şekilde "Avrasyacı" olarak adlandırılıyordu. Tarih: 4 Haziran AKP' de kabine değişimi gerçekleşmiş ve analizi kriptolaştırılıp Washington'a gönderilmişti. Belgelere göre; kabineden gönderilen Sami Güçlü, Zeki Ergezen, Güldal Akşit'in yerlerine getirilen Mehdi Eker, Faruk Nafiz Özak, Nimet Çubukçu bu çatışmada Erdoğan'ın Gül'e karşı elini güçlendiriyordu. Gidenler Gül' cü, gelenler Erdoğan yanlısıydı.53 8 Haziran 2005 tarihli belgede konuyla ilgili şu tespit yapılıyordu: (... ) Uzun zamandır kabinede değişiklik yapacağı konuşulan Başbakan Erdoğan, bu konuda ani bir çıkış yaptı. Kendisine parti içinde en büyük rakip olarak gördüğü Dışişleri Bakanı Abdul- 53 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable ANKARA3199.htrnl. 112

113 lah Gül'ün etkisini adım adım kırabilmek için, Erdoğan'ın dikkati Gül'e yakın bakanlar üzerinde olacaktır (... ) Söz konusu kabine değişimi aynı belgede şu ilginç tespitle ele alıruyordu: (...) Şubat 2005'te Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun istifasının ardından, Erdoğan bu göreve geçici olarak, önce Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın, sonra da nihai olarak Atilla Koç'un atanması kararında Abdullah Gül'e bağlı kalmaya devam etmiştir. Şimdilerde Erdoğan bu durumu atlatmış, kararsız tutumunu geride bırakmış görünmektedir. Enerji ve Ta bii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in 6 Haziran'da bize yakın kaynaklardan birine aktardığına göre, Erdoğan, Abdullah Gül ve çevresindekilerin kendi politikalarına ne denli zarar verdiklerini anlam ış ve bu doğrultuda bir karar vermiş durumdadır (...) Ve son olarak seçimlerinden AKP'nin yüksek oy oranıyla çıkması, cumhurbaşkanını tek başına belirleyebileceği iradeyi de ortaya çıkardı. 14 Ağustos 2007 tarihinde Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tekrar aday oldu, 28 Ağustos 2007 tarihinde 339 oy alarak cumhurbaşkaru seçildi. Bu sürece yansıyan belgelerde de Gül' e Amerikan desteğini görüyorduk. 29 Ağustos 2007 tarihli, Büyükelçi Ross Wilson onaylı belgede Gül'ün Çankaya'ya çıkışı değerlendiriliyordu.54 Söz konusu kriptoda; Gül'ün Erdoğan'ın özensiz üslubuna kıyasla sakin ve pragmatik bir dilinin olduğu, Özal ve Demirel gibi bir lider potansiyeli taşıdığı, uluslararası ilişkilerdeki başarılarırun ülke içindeki gerilirnde Gül'ün lehine olacağı, Erdoğan'ı tamamlayacağı, hatta onu gölgede bile bırakabiieceği iddia ediliyordu. ABD kriptolarına yansıyan Gül-Erdoğan gerilimi hakkında, bugünkü büyükelçiler ne yazıyorlardır acaba? Bir gün yeni sızıntılar gerçekleştiğinde, elbette onları da öğreneceğiz. Zira, gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır! 54 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable ANKARA2234.html. 113

114 ABD AKP'NİN YATAK ODASlNDA AKP dönemi, özel hayat tartışmalarının merkezde olduğu bir süreci beraberinde getirdi. Alkol, giyim, "kızlı erkekli" evler, cinsellik, kürtaj gibi vatandaşların özel yaşamıarına dahil olan konular, siyasetin de gündemindeydi. ABD kriptolarında da bu durum ilginç bir şekilde yer alıyordu. Örneğin... AKP'nin zinayı suç kabul eden düzenlemeyi 2004 yılında Meclis' e getirme girişimi, ABD tarafından pek de hoş karşılanmıyordu. Önce bu konuya dair bir yanılgıdan söz edelim. Konu ne zaman gündeme gelse, muhalefet "AKP'nin zinayı serbest bıraktığım" söylüyordu. Ancak durum tam olarak böyle değildi. Eski Türk Ceza Kanunu (TCK) 440. maddesi kadınlar, 441. maddesi de erkekler için "zina suçu"nu düzenliyordu. Ancak kadınlar ve erkekler için farklı zina tanımları vardı. Kanunda kadınlar için "zina eden karı hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası tertip olunur" yazarken, erkekler için "karısı ile birlikte ikamet etmekte olduğu evde yahut herkesçe bilinecek surette başka yerde karı koca gibi geçinmek için başkası ile evli olmayan bir kadını tutmakta olan koca hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası hükmolunur ' şeklinde düzenleme yer alıyordu. Anayasa Mahkemesi, bu maddenin eşitliğe aykırı olduğu ve erkekler için zinanın dar olarak tanımlandığı gerekçesiyle 23 Eylül 1996'da 441. maddeyi iptal etti. Mahkemenin verdiği bir yıllık sürede yeni düzenleme yapılmayınca, "zina" erkekler için suç olmaktan çıktı. Ancak bu iptal üzerine, "zina" erkekler için serbest, kadınlar için ise suç haline geldi. Bu eşitsizliğe de itiraz üzerine, Anayasa Mahkemesi 23 Haziran 1998'de 440. maddeyi iptal ederek "zina yı" kadınlar için de suç olmaktan çıkardı. Aslında

115 Anayasa Mahkemesi'nin iptalinin ana sebebi zinanın suç olması değil, kadınlarla erkekler arasındaki açıkeşitsizlikti. Ancak bu eşitsizliği gidermek için yapılan iptaliere Meclis yeni düzenlemeyle yanıt vermeyince "zina" suç olmaktan çıktı. Ve AKP iktidara geldi... Yıl: AB müktesebah çerçevesinde Türk Ceza Kanunu'nda reform görüşülürken, AKP "zina"nın tekrar suç sayılması önerisinde bulundu. Ancak, Avrupa Birliği ve muhalefet itiraz etti. Bunun üzerine AKP "zina"nın suç sayılması girişiminden vaz geçti. Ve sonunda, yeni TCK 26 Eylül 2004'te "zina suçu" olmadan yasalaştı. ABD kriptolarına bakınca görülüyor ki: Büyükelçiler bu süreci sadece takip etmekle kalmayıp, AKP'lilerin özel yaşamıarına dair önemli ayrıntıları da not ediyorlardı. Ve bunların hepsi kripto halinde Washington' a gönderiliyordu. Üstelik bu bilgileri yabancılardan değil, doğrudan AKP ile o dönem iç içe olan kişilerden alıyorlardı. Bir nevi, bilgi verenlerin de AKP'lilere dair ciddi biyografik İstihbarata sahip olduğu anlaşılıyordu. Bu kişilerin kim olduğunun yanıtını tahmin etmek de güç değildi. Ve başlayalım... AKP'lilerin özel hayatları kriptolarda Tarih: 10 Eylül ABD Ankara Büyükelçiliği'nden Washington'a bir kripto gönderildi. "İktidardaki Ak Parti'nin İkiyüzlü Yemini: Zina Ve Evlilik Dışı ilişkiyi Yeniden Suç Olarak Gösterme Girişimi" başlıklı belgeyi Büyükelçi Eric Edelman kaleme aldı. 55 Kriptonun başlığı yeterince açıktı. Belgenin özet bölümünde Edelman zina yasası getirmeye çalışan AKP'nin durumunu şöyle anlatıyordu: (... ) iktidardaki Ak Parti'nin (AKP) zina ve evlilik dışı ilişkiyi yeniden suç haline getirme girişimi, AKP'nin AB değerlerine bağlılığı ve parti önderliğinin Islamcı köklerinden uzaklaşma becerisi konusunda ciddi soru işaretleri yaratıyor (... ) 55 http s:// wikileaks.org 1 cable /2004/09 / 04ANKARA5114.html. 115

116 Söz konusu tarihte, Türkiye'nin AB üyeliği için Kopenhag kriterlerini yasalarma uygulamaya çalıştığını hatırlatalım. Kriptonun yazılmasmdan bir ay sonra (Ekim ayında) yayımlanacak AB İlerleme Raporu tarhşılırken, AKP beklenmedik bir zina adımı ahyordu. Üstelik, AKP'nin önerisi 5-9 Eylül' de Türkiye' de olan AB' nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen'in ziyaretinin ortasında gerçekleşiyordu. Büyükelçi Edelman, Verheugen'in tepkisini şöyle aktardı: "Konuyu Erdoğan ve Gül'le gerçekleştireceği özel buluşmalarda gündeme getirmeyi planlamış olan Verheugen 9 Eylül' de, AKP'nin bu hamlesini 'bir şaka olmalı' sözleriyle betimlediği bir açıklama yapma ihtiyacı duydu." ABD'li diplomat Edelman, AKP'nin zina çıkışının şaka olmadığını, "İslami duyarlılıkları olan AKP'nin hamlesi bir şaka değil. Erdoğan ve arkadaşları bir kez daha zamanlama ve gündem konusunda tartışmalı bir tercihte bulundular," ifadeleriyle Washington' a iletti. İşte tam da bu noktada Edelman, yasaya ilişkin AKP' nin nabzını ölçmeye çalışıyordu. Son dönemde Erdoğan' a sadakatle bağlı olan ve "Cumhurbaşkanına rüşvet aldı diyen puşt oğlu puşttur," sözleriyle gündeme oturan Tansu Çiller'in başdanışmanı Hüseyin Kocabıyık, AKP döneminde müsteşarlık yaparken 2004 yılının Haziran ayında Kürşat Tüzmen'le aniaşamayarak istifa eden Nevzat Saygılıoğlu, daha sonra Gül'ün karşısına cumhurbaşkanı adayı olarak çıkma cesaretini gösteren dönemin AKP milletvekili Ersönmez Yarbay bilgi verenlerden bazılarıydı. Büyükelçi Edelman üç isimden aldığı bilgiyi şöyle aktardı: (...) Daha da önemlisi merkez sağ muhalefetin önde gelen temsilcilerinin (örneğin siyasi danışman Hüseyin Kocabıyık) ve bu çizgiye yakın veya AKP'nin içinden isimlerin (eski Gümrük Müşaviri Nevzat Saygılıoğlu, AKP milletvekili Ersönmez Yarbay) küçümser yaklaşımları. Gerek 'seküler' kanattan, gerek AKP'nin muhazafakar muhaliflerinden kaynaklanan bu yaklaşım AKP'yi ikiyüzlü olarak tanımlıyor (...) ABD Büyükelçisi Eric Edelman işte tam da bu noktada, neden "ikiyüzlü" tabirini kullandığım dile getirecekti. Aynen aktaralım: 116

117 (...) Siyasi yelpazenin farklı renklerinden birçok bağlantımız, eğer girişim başarılı olursa, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik (sekreteriyle açıkça ilişki yaşayan), içişleri Bakanı Abdülkadir Aksu (ergenlik çağındaki kızları tercih eden) ve Erdoğan'ın dış politika danışmanı ömer Çelik'in (Rus hayat kadınları), adli kovuşturmaya maruz kalabilecek pek çok AKP'Ii yetkili arasında olacağını açıkça belirtti (...)56 Yanlış okumadınız. Evet, AKP' nin önemli isimlerinden Hüseyin Çelik, Abdülkadir Aksu ve Ömer Çelik'in özel hayatiarına dair iddialar, ABD büyükelçisinin ajandasına not edilmişti. Ve bu isimlerden daha fazla AKP'linin de benzer "ikiyüzlü" durumda olduğu ima edilmişti. Dahası, bu özel hayat iddiaları, "zina yasasıyla cezalandırılmalılar" denilip kripto haline getiriliyor ve Washington' a gönderiliyordu. Neler oluyordu? Yurt gazetesinin haberi As lma bakılırsa... Bu "ikiyüzlülük" imasını kullanan tek kişi Büyükelçi Edelman değildi... AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Hüseyin Çelik, 2013 yılının Ekim ayında "muhafazakar yaşam tarzı" nı savunan çıkışlarıyla gündeme geldi. Çelik'in bir TV programı sunucusu olan Gözde Kansu'yu, "dekolte" giydiği gerekçesiyle işten athrdığı iddiası çok tarhşıldı. İşte tam da bu noktada, Yurt gazetesi kamuoyu dikkatinin üzerinde toplandığı Hüseyin Çelik'i "mercek alhna" aldı. "Kamuoyunda AKP' nin 'ahlak bekçisi' gibi bir kimlikle öne çıkan Hüseyin Çelik hakkında bir süredir Ankara'nın politik kulislerinde gündeme getirilen çeşitli iddialara kulak verdik," denilen haberde bazı sorular sıralandı. "Hüseyin Çelik'in 'Sicil Amiri' konumundaki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan' a yöneltiyoruz," diye başlayan sorular şöyleydi:57 56 "(... ) Many contacts from across the spectrum have remarked bluntly that, were the move to succeed, Education Minister Huseyin Celik (openly consorting with his secretary), Interior Minister Abdulkadir Aksu (a predilection for teenage girls), and Erdogan foreign policy advisor ümer Celik (Russian prostitutes) would be among the many AKP officials vulnerable to prosecution. (... )" 57 Yurt gazetesi, 14 Ekim

118 - AKP genel başkan yardımcısı (yani sizin yardımcınız) olan Hüseyin Çelik'in biri resmi nikahlı, diğeri imam nikahlı iki eşi olduğu doğru mu? - Hüseyin Çelik'in, ilk eşi Şahsenem Sema Hanım ile evli olduğu sırada, aynı zamanda kendi sekreteri olan Ş.A. ile ilişki kurduğu ve bu ilişki olayının bir süre sonra size kadar intikal ettiği doğru mu? - Şahsenem Sema Hanım'ın olayı eşiniz Emine Hanım'a nakletmesi üzerine sizin Hüseyin Çelik'i çağırarak, "Ya bırak ya istifa et" dediğiniz doğru mu? - Hüseyin Çelik'in uzun konuşmalar sonucu sizi "ikinci eşimle de imam nikahlıyım. Çok seviyorum. Islam'da çok eşliliğe izin vardır," gerekçesiyle ikna ettiği doğru mu? - Hüseyin Çelik'in iki çocuklu ilk eşi Şahsenem Sema Hanım Dikmen'de ikamet ederken, Çelik'in imam nikahlı ikinci eşi Ş.A.'ya Oran'da genişlettiği bir daire tuttuğu ve Ş.A.'nın Çelik'ten olan oğlu ile orada yaşadığı doğru mu? - Çelik'in imam nikahlı ikinci eşinin kadrosunun halen Meclis'te gözüktüğü, ancak kendisinin AKP Merkezi'nde Çelik'e bağlı olarak çalıştığı doğru mu? Siz bu durumu onaylıyor musunuz? - Çelik'in sizin ve AKP camiasının bildiği bu çift eşlilik durumu, "islam'da çokeşlilik vardır" gerekçesi ile mi sizin nezdinizde ve AKP camiasında ahlaki ve etik açıdan bir sıkıntı ve rahatsızlık yaratmıyor? - Muhafazakar yaşam tarzı adına "dekolte"ye karşı TV'Ierde ve kamuoyunda AKP Sözcüsü olarak "ahlak bekçisi" rolünü üstlenen Hüseyin Çelik'in kendi yaşamında "çift eşlilik" durumunu sürdürmesi, AKP'nin kurumsal kimliği bakımından sizce "ahlaki bir sorun" yaratmıyor mu? - Sayın Başbakan, "Aleme verir talkını, kendi yutar salkımı" atasözünün sizce anlamı nedir? Önkibar'ın iddiaları Yurt gazetesinin Çelik'in özel yaşamına dönük ithamlarını, muhafazakar camiadan gelen ve AKP camiasım yakından tanıyan Sabahattin Önkibar daha da ileri götürdü. Önkibar, Yurt'un ifadelerine şunları ekleyecekti: "Bugün AKP' de 40 civarında ismin ikinci eşleri var ki bunlar 118

119 TBMM'ye gelmeden önce tek eşlilerdi. AKP'lilerin sekreter merakı yeni değil. Gümüşhane eski milletvekili Sabri Varan'ın sekreteriyle evlenmek için eşi ile yaşadığı kavgalar medyaya malzeme olmuştu. Ayın şekilde Afyon mebusu Halil Ürün'ün eşinin sekreter ilişkisi nedeniyle kocasını Emine Hamm' a şikayet ettiği gazete manşetlerine çıktı. Keza Yusuf Özal'ın oğlu İbrahim Özal'ın sekreteriyle ilişkisi yüzünden ailesinin dağıldığı kayıtlarda! Tabii AKP'lilerin skandalları sekreterlerle sınırlı değil. Hele bir tanesi var ki uluslararası krize sebep oluştu. KEİ toplantısı için Belgrad' a giden AKP'nin eski Bayındırlık Bakarn Zeki Ergezen'ın kat görevlisi sarışın hizmetçiye cinsel istismarcia bulunduğu hem Sırbistan'ın Novesti gazetesine hem de Sözcü'ye malzeme olmuştu ki bu olay üzerine iki ülke arasında kriz çıkmış ve Sırbistan nota vermeye kalkışmıştı."58 Hüseyin Çelik'in yanıtı Hüseyin Çelik, özel yaşamım hedef alan bu iddialara o günlerde çok sert yamt verdi. Çelik şunları söyledi: "Son günlerde, şahsi ve ailevi hayatımla ilgili alçakça dedikodu, yalan ve iftiralada dolu son derece kirli bir kampanya başlatılmıştır. Bugüne kadar daha çok sosyal medya üzerinden yürütülen bu kampanya, şimdi marjinal ideolojik grupların sesi olan gazetelere taşınmıştır. 'Cemaati ve Ak Parti'yi Bitirme Eylem Plam'nda, 'M.E. Bakarn Hüseyin Çelik, kamuoyunda yıpratılacaktır' diye hedef gösterilen tek bakandım. Bugün Ergenekon davasında yargılama konusu olan söz konusu belgeden beri, şahsıma yönelik bu kirli ve alçakça kampanya sürdürülmektedir. Bugüne kadar, söz konusu pespayeliklere, belden aşağı vurmalara, iddia sahiplerini ve iddialanın ciddiye almadığım için cevap vermedim. Bugün bu adice iftiralar, bu sefer sahibi bir CHP milletvekili olan, Beşar Esad'ın yayın orgam gibi hareket eden bir gazeteye taşınmıştır. Bu sefer, kamuoyuna ve bizi seven insanlara duyduğum saygıdan dolayı, onların gerçekleri bilmesi adına bu açıklamaları yapıyorum. Hem tüm halkımız, hem Ak Partili yol ve dava arkadaşlarım bilsinler ki, şahsıma yöneltilen bu iddialar, külliyen yalan ve iftiradır. İddia sahipleri, iddiasım ispat etmekle yükümlüdür. Aksi halde iftiracı olurlar. Bu kampanyanın hedefi elbette partim ve iktidarımızdır. Bizimle siyaseten mücadele 58 Sabahattin Önkibar, Aydınlık, 15 Ekim

120 edemeyenlerin, böyle ucuzcu ve ahlak dışı yöntemlere başvurmaları onların zavallılığının bir göstergesidir. Unutulmasın ki, dedikodu nefret edenler tarafından çıkarılır, aptallar tarafından yayılır ve geri zekalılar tarafından inanılır. 'Çamur at, tutmazsa izi kalır.' yöntemiyle rakipleriyle mücadele edenler, bilsinler ki, o çamur bir gün kendi suratiarına sıçrar." Hüseyin Çelik'in Yurt gazetesinin haberi üzerinden CHP'yi suçlamasının nedeni, gazetenin sahibinin CHP milletvekili Durdu Özbolat olmasıydı. AKP'li Çelik, bu durumu CHP'nin siyaset tarzına bağladı ama ertesi gün çarpıcı bir gelişme yaşandı: Yurt gazetesi "Haddimizi aştık!" sürmanşetiyle şunları yazacaktı: "Ankara' da politikacıların özel yaşamına ilişkin söy I en tilerin yarattığı büyük rahatsızlık su yüzüne çıktı. Bu nedenle verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı Başbakan'dan, Hüseyin Çelikve ailesinden özür dileriz. Başbakan Erdoğan' a yönelttiğimiz Hüseyin Çelik' e ilişkin soruları geri çekiyoruz. Tüm politikacılara kendi özel yaşamında mutluluklar diliyoruz."59 Bu bir özür dilerne miydi? Şu bilgiyi verelim; Yurt' a "geri adım attıran" bizzat CHP Milletvekili Özbolat'tı. Gazete yönetimini arayarak, kesinlikle özür dilenınesini istedi. Gazetenin editoryal kadrosu da "Haddimizi aştık!" sürmanşetiyle okurlarının karşısına çıktı. Kısacası... Hüseyin Çelik'in iddia ettiği gibi CHP, Baykal'ın kasetini miting meydanlarında "Ne özeli, genel genel" diye anlatan Erdoğan'a rağmen, Çelik'in özel hayatını bir siyaset aracı olarak kullanmamıştı. Ancak Hüseyin Çelik'in sert yanıtında bir ayrıntı daha vardı. Ergenekon davasına konu olan ve "ıslak imza" tartışmalarıyla ünlerren 11İrticayla Mücadele Eylem Planı"nda, Hüseyin Çelik'in adı verilerek "Okullarda, öğrencilere ait ibadet görüntülerinin medyada yoğun olarak yer alması sağlanarak Milli Eğitim Bakanı (Hüseyin Çelik) kamuoyu nezdinde yıpratılacak" ifadeleri kullanılmıştı. Çelik, kendi özel hayatının gündeme gelmesini yorumlarken bu Hadeye atıfta bulunmuştu. Yakın dönemde ortaya çıkan gelişmeler, söz konusu belgenin 59 Yurt gazetesi, 15 Ekim

121 bir Cemaat komplosu olduğunu kanıtladı. Hatta, sahte olduğu karutlanan belgenin muhatabı AKP'nin de bu noktaya geldiğini görüyoruz. O halde soralım: Yoksa İrticayla Mücadele Eylem Planı'nı hazırlayan el, Hüseyin Çelik' e mesaj mı vermişti? Hüseyin Çelik' in, Hayati Yazıcı'yla birlikte Cemaat'e karşı en tutuk, dahası en siper bakan olmasırun sırrı neydi? İki ismin de Cemaat operasyonlarıyla birlikte koltuktan alınması tesadüf müydü? Neyse... Herkesin özel hayatı kendisini ilgilendirir ve bunlar siyaset malzemesi yapılmamalıdır, diyelim. İmam nikahı aldatmaya kılıf Bununla birlikte... Kriptolara yansıyan benzer iddiaların bunlarla sınırlı kalmadığıru söyleyelim ve devam edelim. Hatırlanırsa... Cemaat 17 Aralık sonrası, AKP'ye yolsuzluk dışında özel hayat göndermeleriyle de vurdu. İran yanlısı olduğunu iddia ettiği AKP'lilerin "Muta nikahı" denilen "hülleli imam nikahı"yla ilişki yaşadığına dair sayısız ithamda bulunan Cemaat'in sözlerini hatırlatan bazı ifadeler, Büyükelçi Edelman'ın kaleminden de çıkmıştı: "Bağlantılarımız, bir din adamırun evliliği takdis etmesiyle gerçekleştirilen imam nikahı uygulamalarırun (birkaç saatlik yada süresiz olarak), aslında aldatmak için bir kılıf olduğuna işaret ettiler." İslamiyet'teki zina hukukundan bahseden Büyükelçi Edelman, yasa çıkarsa pek çok kadının sokakta kalmamak için kocalarını ihbar etmeyeceği ve yasanın kadınlar için geçerli olacağı fikrini kriptoya not ediyordu. Edelman, AKP'nin yasaya ilişkin samimiyetsizliğiniyse yine AKP'li bir ismin ağzından şöyle aktarıyordu: (... ) Buna ek olarak, Yarbay gibi AKP'yi içeriden eleştirenierin altını çizdiği üzere, AKP liderliği zinanın yeniden suç olarak tanımlanması çabasıyla dikkatleri dağıtarak Ceza Yasası'na dair ciddi sorunlar içeren, ifade özgürlüğünü sınırlandıran (Cumhurbaşkanlığı veya Silahlı Kuvvetler'e hakaret içeren ifadeleri düzenleyen 159. madde) veya islami kıyafetlerin giyilmesini cezalandıran maddeleri tartışmadan uzak tutuyor (... ) 121

122 Büyükelçi'nin "zina" mesaisi ABD'li diplomat Edelman bu noktada önemli bir soru soruyor, "Neden bu tasarı, neden şimdi?" diyerek zina yasasını ve zamanlamasını sorguluyordu. Sıraladığı cevapları verelim: (...) Iktidara geldikleri günden bu yana gerek Erdoğan gerekse de Gül kamuoyu önünde tekrar tekrar değiştiklerini, kendilerinin ve partilerinin demokratik değerlere bağlılığını ifade ettiler. Ancak, AKP'nin Türkiye'nin katı, kalıplaşmış düzeninin yüksek duyarlılık gösterdiği alanlarda dolaşma çabalarını gördükçe, her ikisinin de iyice içlerine işlemiş olan islami güdülerinin pençesinde olduğunu görüyoruz. Erdoğan bu eğilimi daha açık, mütedeyyin kitlelerin çıkarlarının yılmaz savunucusu rolüne bürünerek sergilerken, Gül ise dost caniısı bir tutumun ardına saklanarak, AKP'Ii bağlantılarımızın mümkün olan en geniş kesimine göre çok daha bariz bir gizleme çabasıyla sergiliyor. Dahası, her ikisi de böylesi bir girişimi ilkin, partinin istihdamı artırma veya başörtüsü sorununa kalıcı bir çözüm getirme konusundaki beceriksizliği yüzünden giderek daha fazla aklı karışacakakp tabanına seslenme fırsatı ve ikincisi Kemalizmin hakim, dar laiklik tanımı ve günah olan bir şeye onay vermeleri sebebiyle "laikler" üzerinde ek bir baskı oluşturma fırsatı olarak görüyor. Diğer belirleyici faktörler arasında, her birinin diğerini saf dışı bırakmaya kararlı olduğu Erdoğan-Gül rekabeti ve Erdoğan'ın kendi partisi içindeki en radikal unsurlarca atılan siyasi adımları kontrol etmekteki yetersizliği yer alıyor (...) Büyükelçi Eric Edelman'ın, AKP'nin İslami bir gizli ajandası olduğu yolundaki tespiti o günlerde yaptığı görülüyordu. Kriptolar gösteriyor ki, ABD türban yasağının çözüme kavuşmasını istiyor, ancak AKP bu konuda beceriksiz davranıyordu. Bu beceriksizliği ise İslami söylemini daha da radikalleştirerek tamamlıyordu. Erdoğan-Gül rekabetini bu konuyla, hem de daha 2004 yılında ilişkilendirmek ise şaşırtıcı bir öngörüyü gösteriyordu. Anlaşılıyor ki, Edelman zina yasasına dair oldukça mesai harcıyordu. Bu konuda dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek'le görüşmesini şöyle aktarıyordu: 122

123 (...)Adalet Bakanı ve hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, 9 Eylül tarihinde Büyükelçi'ye zina başlığının gündeminin ilk maddesi olduğunu söyledi. Çiçek kadınlarla erkeklere eşit yaklaşıldığı müddetçe, anayasal açıdan yasanın çıkması önünde herhangi bir engel olmadığını düşünüyor. Çiçek, AKP hükümetinin zinayı yalnızca, zinanın bir suç olarak değerlendirilmesini isteyenler için suç tanımına girecek şekilde tanımlamak suretiyle, yasa tasarısına muhalefet edenlerle ortak bir zeminde anlaşmaya çalıştığını söyledi. (Not: Bu durum, yasa tasarısında kanunun yalnızca mağdur eşin şikayetçi olduğu hallerde işletileceği olası bir düzenlemeye işaret ediyor.) Büyükelçi Edelman, yaptığı görüşmeler sonunda umudunu yavaş yavaş yitiriyordu. Son umut ise dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer' di. Edelman'ın kaleminden okuyalım: (...) AKP'nin hamlesi AB değerlerinin mizacına ters düşüyor, ancak tasarıya karşı çıkan AKP'Ii ve CHP'li bağlantılarımız düzenlemenin Meclis'ten geçeceğini düşünüyor. Tasarının Meclis'ten geçmesi durumunda Cumhurbaşkanı Sezer'in yasayı veto etmesini bekliyoruz. Tasarının ayrıntıları henüz kamuoyuyla paylaşılmasa da, yasanın kadın ve erkeğe eşit koşullarda yaklaşacağı beklentisi içindeyiz. Ancak yasaya karşı çıkanların öngörüsü uygulamada kadınların aleyhine olacağı yönünde. AKP'nin tavrının, Erdoğan, Gül ve parti tabanının aşırı Islamcı geçmişlerinden ne denli ayrıştıkları konusunda soru işaretleri uyandırdığını düşünüyoruz. Haşim Kılıç'ın AKP endişesi Bitmedi. Bu kriptodan sadece dört gün sonra. Tarih: 14 Eylül Kriptoyu "İktidardaki Ak Parti Zina ve Evlilik Dışı İlişkiyi Yeniden Yasaklama Hamlesinden Geri Adım Atıyor" başlığıyla kalerne alan yine Büyükelçi Edelrnan.60 AKP'nin zina yasasından geri adım atmasını "parti içindeki çeşitli grupların güçlü direnci ve AB üyesi ülkelerin sert tepkisi" ne bağlayan Edelman durumu şöyle özetliyordu: 60 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable ANKARA5200.htrnl. 123

124 (...) Erdoğan bir kez daha, AKP içindeki çekirdek islamcı unsi.ırlardan kaynaklanan yetkisiz bir girişimi birdenbire dizginlemeden önce, söz konusu girişimin uygunsuz bir şekilde ivme kazanmasına izin verdi. Ardından tahrik edilmiş "laik" yerleşik düzen karşısında -bu özel durumda AB karşısında da- geri adım attı. Dahası, girişime karşı oluşan muhalefet, parti içinde bile gözle görülür haldeydi. Eski Cumhurbaşkanı Özal'ın serbest piyasa eğilimli partisi ANAP'tan AKP'ye sonradan katılan, hırslı genç isim, Kültür ve Turizm Bakanı Mumcu bunun bir örneği. Mumcu siyasal Islamcı Milli Görüş çizgisinin parti içinde süren etkisinden duyduğu rahatsızlığı açıkça dile getirmişti (...) Büyükelçi Edelman' a göre, Erdoğan ipleri bir gerip bir gevşetiyordu. Hem laikleri hem dinci kesimi ayağa kaldırıyordu. Bu durum ise, hele de başarısızlıkla sonuçlanınca, ne AB'yi, ne ABD'yi, ne de AKP içindeki koalisyon ortaklarını memnun ediyordu. ABD'li diplomat Edelman bu konuda üç kişinin ismini kriptoya yazıyordu. Biri Cemaat gazetesi Zaman'ın Genel Yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, diğeri o dönem Anayasa Mahkemesi Başkanvekili olan Haşim Kılıç, üçüncüsü ise gazeteci Nuray Başaran. Ayrıntılarını ileriki bölümlerde anlatacağız: Akşam gazetesinin o dönem Ankara Temsilcisi olan Başaran' ın, sahte darbe belgelerini ABD Büyükelçiliği'nden askere götüren Faruk Demir'i askerle tanıştıran kişi olduğunu hatırlatalım. Nuray Başaran'ın Ergenekon davasında önce şüpheli olarak ifadesi alınmış, ancak ne olduysa savcı bir karar değişikliğiyle Başaran'ı davanın tanığı yapmıştı. Başaran hem Silivri'ye giderek davada sanıklar aleyhinde konuşmalar yaptı, hem de Cemaat medyasına çıkarak sanıkları suçladı. Nuray Başaran ismiyle kriptolarda çok sık karşılaşacaktık. İşte Edelman'ın aralarında Başaran'ın da olduğu söz konusu üç isimle görüşme notlarını içeren ve zina yasasında geri adıma dair durumu yorumladığı kısım ise şöyleydi: (... ) Erdoğan'a yakın (Akşam gazetesi Ankara temsilcisi Başaran) veya AKP'ye sempatisi olan (Fethullah Gülen bağlantı- 124

125 lı Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dumanlı, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Kılıç) giderek daha fazla sayıda insan, Erdoğan'ın özellikle yurtdışına gerçekleştirdiği aşırı sayıdaki seyahatlerinin, AKP'nin, her durumda uyumlu bir partiden ziyade ittifak gibi bir oluşum olarak kalabilmesi üzerindeki sıkı kontrolünü kaybetmesine yol açmasından duydukları endişeyi ifade ediyor. Erdoğan Türkiye'deki "laik" düzen için nevraljik öneme sahip bir başlıkta, bir kez daha -daha önce de imam Hatip Lisesi mezunlarının üniversiteye girişi, türbanın üniversiteye ve diğer kamu kuruluşlarına sokulması ve Kuran kurslarının artırılması konularında olduğu gibi- geri adım attı. Ancak bu son aksilik, AB içindeki bağlantılarımız arasında öncekilere nazaran daha sert bir tepkiye yol açmışa benziyor (...) Yakın tarihten biliyoruz ki, Recep Tayyip Erdoğan önce beceremediği birçok vaadini zaman içinde hayata koydu. Ancak aklımıza takılan bir başka konu var. Gazetecileri bir nebze anladık da, o dönem Anayasa Mahkemesi'nde Başkanvekili olan Haşim Kılıç neden ABD Büyükelçiliği'ne gidip Erdoğan'ın AKP içindeki kontrolünü kaybetme ihtimalinden dolayı endişelerini dile getirir? Birkaç yıl sonra AKP' nin kapatma davasında hakim olarak karşı oy verdiği hatırlanırsa, kullandığı oy tartışmalı hale gelmez mi? Neyse... Sorularımızı tarihe not düşüp, Türkiye gerçeklerine geri dönelim... Emine Erdoğan'dan "cinsel kabahat" baskısı Büyükelçi Eric Edelman'ın zina yasasıyla hesaplaşması bitmiyordu. Üç gün sonra Eylül 2004'te daha da sert bir kripto kaleme alacaktı. Başlığı ise çarpıcıydı: "İktidardaki Ak Parti Siyasi Geleceğini ve AB Adaylığını Zora Sokuyor: Seks, İkiyüzlülük ve Zafer Korkusu."61 Erdoğan bu kez zina yasasıyla beraber AB'nin istediği diğer yasal düzenlemeleri de rafa kaldırıyordu. Kısacası, zina yasağı yoksa AB reformları da yok, diyordu. Bu durum Edelmari.'ı 61 /wikileaks.org/ cable/2004/09 /04ANKARA5310.html. 125

126 oldukça sinirlendirmiş olacak ki Washington' a geçtiği kriptoya şu ifadelerle başladı: (...) Ak Parti (AKP) hükümeti için işler, zinayı suç sayan yasa taslağındaki ısrarı ve Türkiye'nin AB aday üyeliği hakkında 6 Ekim'de çıkacak ilerleme raporundan önce yeni ceza yasası görüşmelerinin askıya alınmasıyla tersine döndü. AB yeni ceza yasasının 6 Ekim'den önce çıkmasında ısrarcı. Başbakan Erdoğan'ın kimsenin Türkiye'nin içişlerine karışamayacağı yönündeki sert çıkışı AKP'nin siyasi konumlanışını ve Türkiye'nin AB adaylığını zorlaştırdı (...) Ve Edelman, açıkça Erdoğan'ın beceriksizliğinden ve gizli dini ajandasından bahsedecekti: (...) Başbakan Erdoğan'ın zinanın suç sayılması konusundaki zikzakları, AKP'nin iktidara geldiği 2002 Kasım'ından bu yana yakası nı bırakmayan beceriksizlik ve belirsiz niyetierin -yani gizli bir gündem ihtimali- bir karışımından kaynaklanıyormuş gibi görünüyor (...) Edelman bu noktadan sonra, partinin zina yasasına yönelmesindeki nedenleri, AKP'lilerin özel hayatiarına girerek ve dahası istihbarat kaynaklarından birini deşifre ederek açıklamaya başlıyordu: (...)-Erdoğan'a ve eşi Emine'ye en kolay erişebilen Türk gazeteci Akşam gazetesinin Ankara temsilcisi Nuray Başaran'ın 17 Eylül'de bize bildirdiğine göre; kocasının partiyle ilişkili kararları üzerinde güçlü bir etkisi bulunan Emine, Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve Erdoğan'ın dış politika danışmanı Ömer Çelik'in cinsel kabahatlerine karşı harekete geçmesi için kocasına aralıksız baskı yapıyormuş.62 - Nüfuzlu Islami cemaat lideri Fethullah Gülen'in önemli bir 62 "(... ) 'Aksam' Ankara bureau chief Nuray Basaran, the Turkish joumalist with the best access to Erdogan and his wife Emine, affirmed to us Sept. 17 that Emine, who has strong influence on her husband's party-related decisions, has put unremitting pressure on her husband to act in response to the sexual peccadilloes of Education Minister Huseyin Celik and Erdogan foreign policy advisor ümer Celik. (...)" 126

127 danışmanı ve aralarında Adalet Bakanı Gernil Çiçek'in de bulunduğu birçok AKP milletvekilinin akıl hocası Abdurrahman Çelik'in 14 Eylül'de bize söylediğine göre, Erdoğan'ı zina ve evlilik dışı cinsel ilişkinin suç sayılmasına yönelik ilk adımı atmaya ikna eden Gernil Çiçek imiş. Başaran ve AKP'nin muhafazakar bir Gaziantep milletvekiline çalışan personelinin 17 Eylül'de bize doğruladığına göre; Fethullah Gülen Gemaati'nden çeşitli sivil toplum kuruluşları son birkaç gün içerisinde AKP'Ii vekillere, Türk Devleti içerisinde kilit önem taşıyan Gülen karşıtı unsurların dikkatini, Gülen hakkında devam etmekte olan adli kovuşturmaya temel teşkil eden ve ABD'ye yerleşme talebinde bulunmasına yol açan maddeleri yürürlükten kaldıracak ceza kanunu değişikliklerinden uzaklaştırmak adına, zinanın suç sayılmasına dair değişikliğin söz konusu değişiklik paketine eklenmesi için yoğun bir lobi faaliyetinde bulunmuşlar. - Bir avukat olan ve partinin hukı.iki konularda öne çıkan kadın üyesi AKP istanbul milletvekili Nimet Çubukçu, 16 Eylül'deki görüşmemizde zinanın suç kapsamına alınmasının parti tabanındaki kadınlarca desteklendiğini öne sürdü. Muhafazakar kimliğiyle öne çıkan Doğu Karadeniz bölgesinde, Kafkaslar ve Rusya'dan gelen hayat kadınlarının kuma getirilmesiyle resmi kayıtlara göre bile 1,2 milyonu bulan imam nikahı vakaları göz önüne alındığında, zinanın suç olarak tanımlanmasının ilk aşamada imam nikahının kötüye kullanılmasının önüne geçebileceğini belirtti. Çubukçu'ya göre, bu açıdan bakıldığında, Türkiye'de kadının konumuna ilişkin sorunlar AB ülkelerindekinden farklı bir seyir izliyor ve bu nedenle sorunların çözümü için ülkenin geleneklerine uygun bir yol izlenmesi gerekiyor (...) ABD Büyükelçisi'nin AKP'ye yönelik zina yasası baskılarını sıralarken, partililerin özel hayahyla başlayıp Pensilvanya'ya uzanan bir yol çizdiğini görüyoruz. En ikna edici konuşan ise kuşkusuz Nimet Çubukçu olmuş! "85 AKP'li iki eşli" iddiası Büyükelçi Edelman zina meselesini derinleştirerek başka bir analiz de yapıyordu. "AKP'nin zinanın suç sayılmasında ısrarcı olması çeşitli nedenlerden ötürü hükümete ve partiye pahalıya patlayabilir," diyen Edelman, olası sonuçları listelemeye 127

128 başlıyordu. ABD'li diplomat, zina yasasımn ilk sonucunun AKP'nin geçmişinden kopamadığı algısı olduğunu, eski Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan'a dayandırarak şöyle aktarıyordu: (... ) ilk olarak, bu hamle Devlet'in temel unsurlarının ve ana akım muhafazakar ama AKP karşıtı unsurların gözünde, Erdoğan'ın, Dışişleri Bakanı Gül'ün ve diğerlerinin radikal Islamcı geçmişlerinden kopamadıklarının diğer bir kanıtı olarak değerlendiriliyor. Bu açıdan bakıldığında, merkez sağ ANAP'ın eski Çalışma Bakanı, klasik bir mütedeyyin ama liberal olan (içki içiyor), üniversite yıllarında Erdoğan ve Gül ile birlikte milliyetçi Islamcı Milli Türk Ta lebe Birliği (MTTB) mensubu Yaşar Okuyan bize inatla ve sabırla, Erdoğan'ın ve -çok daha ideolojik bir düzlemde- Gül'ün pragmatik davranışiarına karşın, hala siyasal Islamcı olarak kaldıklarını söyleyen pek çok deneyimli merkez sağ siyasetçiden yalnızca biri (... ) ABD'li Büyükelçi Edelman'ın not aldığı ikinci sonuç askerle ilgiliydi. Hilmi Özkök liderliğinde ordunun sadece "kırmızı çizgiler"i hatırıattığını söyleyen Edelman, zina yasasındaki zikzakın orduya Erdoğan karşısında hareket edebileceği bir alan açtığı tespitini yapıyordu. Yaşar Okuyan'ı bir kez daha referans veren Edelman, ordunun AKP'nin karşısına laiklik gündemiyle çıkmaktansa, zina konusundaki ikiyüzlükle çıkmayı tercih edeceğini not ediyordu. Bu sırada Washington'a geçilen kriptoya, 85 AKP'linin iki eşli olduğu ve 23'ünün uzun süreli ilişki olduğu iddiası yansıyacaktı: (...) ikincisi, Devlet'in temel unsurlarına, özellikle de Genelkurmay Başkanı Özkök'ün liderliğinde herkese kırmızı çizgilerini hatırlatmaktan öteye geçmekten dikkatlice sakınan Türk Genelkurmayı'na, Erdoğan'ın keyfi tutumuna karşı artan hınçları ve AKP'nin tam da bitiş çizgisine varmışken tökezleme kabiliyetini -kaçınılmaz olarak doğrudan olmayan araçlarla (postmodern) kötüye kullanılabilecek- içeren fay hatları olduğu algısı yaratacaktır. Bunların ışığında, 17 Eylül tarihinde Okuyan bize, AKP'nin seçmen tabanının dini inancını rencide eder görünebilecek ve bu nedenle ters tepebilen bir yolla AKP tabanının karşısına çıkmaktansa, Türk Genelkurmayı'nın AKP'nin türban ve verdiği diğer 128

129 sözleri yerine getirmedeki başarısızlığına işaret ederek ve zina konusundaki ikiyüzlülüğünü öne çıkararak partinin popülaritesini ciddi biçimde aşındırmaya başlayabileceğini söyledi. Okuyan'ın söylediğine göre en az 85 AKP'Ii vekilin birden fazla eşi var ve bunların 23'ü uzun süreli ilişkiler (...) AKP Genel Merkezi'nden istihbarat Büyükelçi Edelman'ın kriptoya not aldığı üçüncü sonuç ise, söz konusu yasanın AKP'ye güç kaybettirme ihtimaliydi. AKP'yi bu konuda açık sözlülükle Edelman' a eleştiren kişiler, biri başı açık, diğer ikisi türbanlı üç kadındı. Çarpıcı olan ise; bu bilgi AKP Genel Merkezi'nden geliyordu. Edelman görüşmeyi şöyle aktarıyordu: (...) Üçüncüsü, söz konusu hamlenin gerek kabine üyeleri gerekse de milletvekilleri tarafından koşulsuzca desteklandiğini söylemek zor. Çubukçu'nun zinanın suç kapsamına alınmasının parti tabanındaki kadınlar arasında geniş bir destek bulduğu yönündeki açıklamalarına rağmen, AKP başkanvekili danışmanı olan biri başı açık, diğer ikisi türbanlı üç kadın, konunun, özellikle de AKP'nin AB cephesinde başarı sağlamaya başladığı şu günlerde partiye ivme kaybettirecek bir tartışmaya yol açabileceği endişesiyle, şu an için gündeme getirilmesini yerinde bulmadıklarını, 16 Eylül'de parti genel merkezinde bize söylemek istediler (...) Edelman'ın yasanın AKP'ye maliyetine ilişkin analizinin son maddesi ise AB sürecine ilişkindi. ABD'li diplomat, söz konusu yasanın gündeme gelmesiyle birlikte, AB'nin Türkiye'ye uyum süreci için tarih vermesine gölge düşeceği tespitini yapıyordu. En çok kızılan kişi ise, beklentilerin en yüksek olduğu Abdullah Gül' dü. Büyükelçi Edelman, Gül'ün durumu bir türlü anlamamasından şöyle şikayet ediyordu: (...) Dördüncüsü, aralarında Hollanda devlet başkanlığının da bulunduğu Ankara'daki AB büyükelçileri, 16 Eylül'deki toplantıda Büyükelçi Edelman'a, AKP'nin zina meselesini gündemine almasından önce dahi, konuya dair ilk tartışmaların başlamasıyla, AB başkentlerinde Türkiye'nin reform ivmesinin ciddi bir darbe aldığı ı29

130 ve bu durumun Aralık ayında gerçekleşecek zirvede 2005 yılı içinde uyum sürecinin başlatılması için Türkiye'ye açık bir davetiye gönderme ihtimaline gölge düşürdüğü konusunda, bir görüş birliği olduğunu ilettiler. AB büyükelçileri için asıl tedirgin edici olansa Türk hükümeti liderlerinin -özellikle de Gül'ün- zinanın yeniden suç kapsamına alınmasının Türkiye'nin üyelik sürecine giderek büyüyen bir gölge düşüreceğini anlamamakteki ısrarları (...) Edelman, bir kehanetle AKP'nin söz konusu tutumundan geri adım atacağım, "Erdoğan ve Gül'ün, güçlü bir muhalefetle karşılaştıklarında, yaptıkları sert açıklamalardan geri adım atma örnekleri göz önünde bulundurulduğunda, birbiriyle çelişen AB istekleri ve ülke içi gereklilikler arasında bir yol bulma çabalarına geri döneceklerini bekliyoruz" ifadeleriyle tahmin ederken, Türkiye'nin zina yasası nedeniyle AB' nin kapısından dönme ihtimali karşısında olabilecekleri şöyle sıralıyordu: (... )Ancak, Erdoğan ve Gül'ün Ekim ayındaki AB ilerleme raporunu, Aralık'ta bir evet cevabını ciddi ölçüde zora düşürecek bir gelişme olarak yorumlamaları halinde Erdoğan'ın öncelikli olarak islamcı-milliyetçi bir söyleme sarılmasına hazırlıklı olmalıyız. Daha geniş bir ölçekten bakıldığında Okuyan'ın Gül, Erdoğan ve genel olarak AKP'nin düalizmi hakkındaki yorumlarına (örneğin Batı'ya karşı Doğu, hoşgörü ve moderniteye karşı Islam) kulak vermeliyiz. Diğer bir deyişle, islamcı doğaları nedeniyle, düşüncelerini içgüdüsel olarak saklama ve olduğundan farklı gösterme çabaları, kendi kuyularını kazmaya devam etmelerine ve Aralık ayındaki AB kararlarından olumlu bir cevap alma başarısını gösterememelerine yol açacaktır (...) Edelman'ın korkusu gerçekleşmiyordu. AKP, zina yasasında geri adım attı. 17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi'nde, Türkiye'nin siyasi kriterleri yeteri ölçüde karşıladığı belirtilerek müzakerelere başlanması kararı alındı. Böylece, AKP bir süre daha AB ile uyumlu bir politikayı sürdürür gözükmüş oldu. Kuşkusuz AKP bilemezdi: Dün zafer olarak kutladığı 17 Aralık, yıllar sonra yolsuzluklarına yapılan operasyonla hatırlanacakh. 130

131 Mumcu'nun özel hayatı şaka konusu ABD'lilerin AKP'lilerin özel yaşamıarına dair oluşturdukları kriptolara devam edelim. Bu kez AB' den müzakere kararı alınmıştı ve AKP bir zafer sarhoşluğu yaşıyordu. Zina yasası da unutulmuştu. Bu havayı Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun İstifası bozdu. "Türk Kabinesinde İstifalar: Başbakan Erdoğan' a Gerçek Bir Alternatif Nasıl ve Ne Zaman Doğacak?" başlıklı kriptoyu 17 Şubat 2005'te yine ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman kaleme aldı.63 Başlığından da anlaşılacağı gibi, Erdoğan' a alternatif arayışını anlatan kriptoda oldukça tartışmalı ifadeler vardı. Edelman söze şöyle başlıyordu: Kültür ve Turizm Bakanı Mumcu'nın kabineden ve AKP'den istifası partiyi bölmeyecek. Ne Mumcu ne de AKP dışından güvenilir bir siyasi alternatif oluşturma arzusunda olan başkaları partinin yakın vadedeki egemenliğini tehdit edebilecek durumda. Ama Mumcu'nun hamlesi, 17 Aralık'ı izleyen iki aylık atalet döneminin Başbakan Erdoğan'ın liderliğine ödettiği bedeli ortaya çıkarıyor. Mumcu'nun kabinenin yetersizliğini açığa vurmaktaki artık dizginlenemez istekliliği, Erdoğan'a karşı daha gerçekçi muhalefet odaklarının -Türk devletinin temel kurumları ve kendi Dışişleri Bakanı Gül- daha avantajlı bir konum alma arayışlarını destekleyecektir. Bu nedenle, şayet sürdürülebilir bir liderliği yeniden tesis etmek istiyorsa, Erdoğan'ın çok önemli kararlar alması gerekiyor ve bunu yapabilmek için de çok az zamanı var (...) Büyükelçi Edelman' a göre, Erdoğan'ın gerçek rakipleri devlet kurumları ve kişi olarak ise Abdullah Gül' dü. Erkan Mumcu gibi isimlerin böyle bir potansiyeli yoktu. Mumcu'nun istifasına şaşırmadıklarını söyleyen Edelman, "Kasım 2002 genel seçimlerinden önce son anda partiye katılan Mumcu, AKP'nin toplumsal gündemindeki daha İslami eğilimli başlıklarda -örneğin türban- ilerlerken tutturduğu acemice yola ilişkin tahammülsüzlüğünü saklamaktan hiç çekinmedi," ifadelerini kullanıyordu. 63 http: 1 1 wikileaks.org/ cable/2005 /02/05ANKARA911.html. 131

132 Eric Edelman, o dönemde Cemaat'le yakın olduğu ve kendisini siyasete Fethullah Gülen'in soktuğu iddia edilen Erkan Mumcu ile ilgili çok şaşırtıcı ifadeleri kriptoya not ediyordu: (... ) AKP'nin daha iddialı dindar bakan ve milletvekilleri de; Mumcu'nun bir oportünist, çıplak hırsıyla tuhaf bir adam, islami değerlere daha "liberal" yaklaşımda, islamcı düşünür Fethullah Gülen'e (eski Başbakan Necmettin Erbakan'ın Milli Görüş hareketinden gelen AKP üyelerinin, rakip bir hareket olarak gördüğü) bağlı olduğuna dair görüşlerini saklamadılar. Dahası, evlilik dışı ilişkisi kabinede öylesine ifşa olmuştu ki, mülayim Devlet Bakanı ve ilahiyatçı Mehmet Aydın'ın bile meslektaşlarına bu durumla ilgili müstehcen şakalar yaptığı biliniyordu. Mumcu'nun dikkatsiz yakıniaşması önceki kabine arkadaşlarından daha ikiyüzlü olanların hedefi haline gelmişti ve adı bir kabine değişikliğinde çıkarılması muhtemel isimlerden biri olarak dillendiriliyordu (... )64 Mumcu'yla ilgili müstehcen şakaların Washington' dan duyulur olması kuşkusuz ilginç görünüyor. Ancak tartışılmaz bir mesele var ki ABD, Mumcu'nun istifasım Cemaat'e bağlıyordu. "Hisarcıklıoğlu, Gül'ün kuklası" incelediğimiz bu kriptoda yer alan, Erdoğan'a alternatif için ismi geçen Sarıgül ve Baykal seçeneklerini nasıl elediklerini bir başka bölümde anlatacağız... Ancak... Büyükelçi Edelman'ın, siyasetin periferisinde duran Rıfat Hisarcıklıoğlu için yaptığı şaşırtıcı tespiti burada aktaralım: (...) Odalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu kimilerince Erdoğan'ın başlıca rakibi Dışişleri Bakanı Gül'ün kuklası olarak nitelendiriliyor. Gül'ün kendi reklamını yapmak için kullanabileceği yaklaşık 300 milyon dolarlık bir birikimi ve 350'yi aşkın odadan oluşan ülke çapında bir ağı bulunuyor. Ancak, Anadolu'da görüldüğü kadar albenili bir muhafazakar olsa da, temkinliliği şu 64 "(... ) Moreover, w hile marital infidelity appears to be so widespread in the cabinet that even mild-mannered State Minister and Islamic scholar Mehmet Aydin has been known to mak e ri b ald jokes about it to colleagues, Mumcu' s cas u al approach has been an easy target for the more hypocritical ones among his former cabinet colleagues, and he was alsa among those most rumared as likely choices to be axed in any cabinet re-shuffle. (... )" 132

133 an için adaylığını sorunlu kılıyor ve aşikar yükselme arzusuna rağmen son yıllarda konumunu bir türlü güçlendiremedi (... ) Gerçekten de Hisarcıklıoğlu, eski bir deyimle söylersek hep nişanlandı ama hiç evlenmedi. Daha önce de anlathk: Büyükelçi Edelman, Erdoğan'a karşı muhalefet odakları olarak cumhurbaşkanlığı, bürokrasi ve askeriyeyi de sayıyordu. Ancak ABD Büyükelçisi Erdoğan için asıl tehlikenin pek yakınında olduğunu şöyle aktarıyordu: (...) Erdoğan'a karşı daha doğrudan, güçlü bir muhalefetse AKP'nin kendi saflarında yer alıyor. Dışişleri Bakanı Gül ve parlamento sözcüsü Bülent Arınç, ayrı ayrı, Erdoğan'ın yurtdışı ziyaretleri nedeniyle sıkça ortada bulunmayışını ve kabine üyeleri ile milletvekilierine karşı önemsemez tavırlarını, küskün vekillerin desteğini kazanmak ve AKP'nin il örgütleri üzerindeki kontrollerini pekiştirrnek için kullanıyorlar (...) Bu sahrların yazıldığı tarihin 2005 olduğunu hahrlarsak, öyle anlaşılıyor ki Gül'ü Erdoğan'a alternatif yapma fikri çok eskilere dayanıyor. Büyükelçi Edelman, Gül'ün de bu fikirde olduğunu düşünüyor olacak ki şu önemli tespitleri yapıyordu: (... ) Gül sessiz sedasız, beşerli onarlı gruplar halinde, partinin nereye doğru gitmesini istedikleri konusunda ağızlarını yoklamak için milletvekilleriyle akşam yemekleri düzenlemeye başladı. Bu bir Türk Dışişleri Bakanı için sıra dışı bir etkinlik. Gül daha iki yıl öncesine kadar şöyle böyle tanıdığı, şimdiyse beş parti denetçisinden birinin (Faruk Çelik) sıkı sıkıya Erdoğan'ın tarafında olduğunu iddia ettiği parlamento grubunda daha fazla sorumluluk üstlendi. Gül dış politika başlıklarında (örneğin 2004 Nisan'ında israil'i ve 2005 Ocak sonu 1 Şubat başında ABD'nin Irak politikasını eleştirmesi) sık sık Erdoğan'ı sert çıkışlar yapmaya teşvik ediyor. Ardından bir U dönüşü yaparak Erdoğan' ı ölçüsüz davranan biri konumuna düşürüyor. Bu arada kendisi yabancı liderlerin gözünde mantıklı tarafı oynayarak puan topluyor. Bağlantıları m ız arasındaki AKP milletvekili ve Türkiye'nin NATO Parlamenterler Asamblesi Başkanı Vahit Erdem, Gül'ün 14 Şubat tarihinde merkez sol günlük gazete Milliyefte yayımlanan, Dışişleri Bakanı 133

134 Rice ile Türkiye-ABD ilişkilerini 6 Şubat buluşmasından önce bonkörce övdüğü röportaj ını ve Dışişleri Bakanı Rice ile yaptığı uzun birebir görüşmesin i, Gül'ün kendisini Erdoğan'dan daha yetenekli ve albenili gösterme çabası olarak nitelendirdi (... ) Kabine değişikliklerinin perde arkası Öyle anlaşılıyor ki ABD, o günlerde Abdullah Gül'ün yalnızca bir alternatif olduğunu düşünmüyor, Gül'ün Erdoğan'ın ayağını kaydırmaya çalıştığına da inanıyor. Gül, Erdoğan'a karşı Baykal ya da Sarı gül' den daha gerçekçi bir alternatif olarak ABD' nin ajandasına giriyor. AKP içinde "Gülcü" olarak tanınan milletvekilierini biliyoruz. Ancak bu durum, hiçbir zaman tam bir bölünmeye neden olmadı. Keza, Türkiye' deki muhalefetin bir kesiminin aklına zaman zaman Abdullah Gül'ün gelmesinin, pek de tesadüf olmadığı anlaşılıyor Cumhurbaşkanlığı seçiminde Gül'e götürülen adaylık önerisi hatırlanırsa, Gül'ün yalnız ABD için değil, bir kısım muhalefet için de Erdoğan' a alternatif göründüğü açık. Büyükelçi Edelman'ın yazdığı kripto şu ifadelerle bitiyor: (... ) Erdoğan gemisini düzlüğe çıkartamadığı takdirde, AKP içinde, Türkiye'nin siyasi sahnesini yeniden tanımlayacak alternatifler doğmasına yol açacak kaçınılmaz bir ayrışmanın yaşanacağı uzun bir göreceli belirsizlik dönemi bekliyoruz (... ) 2007 yılında DYP, ANAP gibi alternatifler ortaya çıksa da, Erdoğan'ın, Edelman'ın deyimiyle "gemisini düzlüğe çıkardığı" anlaşılıyor. Zira hem rakiplerini etkisizleştirdi, hem de oylarını artırarak iktidarını büyüttü. Bu başarıda payı olan ortağı Cemaat dahil muhafazakar rakipleriyle de zaman içinde kavgadan kaçınmadı. ABD kriptolarına AKP içindeki çekişmeler ayrıntılarıyla yansıyor. Milletvekillerinin siyasi eğilimleri, mensubu oldukları cemaatler, özel hay atları, Washington' a not ediliyor. "Kabine Değişiklikleri ve Uzun Sıkışma: Başbakan Erdoğan Dışişleri Bakanı Gül Hakkındaki Planlarını Belirliyor" başlıklı kripto, kabine değişikliğinin ardından yapılan yorumu içeriyor /wikileaks.org/cable /2005/06/05ANKARA3199.html 134

135 ABD Büyükelçiliği Siyasi Büro Şefi James Moore'un kaleme aldığı kriptonun tarihi 8 Haziran Bu tarihten altı gün önce... 2 Haziran 2005'te yapılan kabine revizyonuncia Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Güldal Akşit görevini Nimet Çubukçu'ya, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü de yerini Mehdi Eker' e bırakmış h. Zeki Ergezen de Bayındırlık ve İskan Bakanlığı görevini Faruk Nafiz Özak' a devretmişti. "Uzun süredir lafı geçen kabine değişikliği dikkate alındığında, Başbakan Erdoğan ilk ani ve sınırlı hamlesini gerçekleştirdi. Ancak, halen Erdoğan'ın başlıca parti içi rakibi Dışişleri Bakanı Gül' e yakın isimlerin egemenliğindeki kabineye daha fazla bakan alınması, Gül'ün etkisini yavaş yavaş ama kesinlikle kırmaya kararlı Erdoğan'ın planları dahilinde olabilir," ifadeleriyle kabine revizyonunun ana hedefini işaret eden Diplomat Moore'un haber kaynağı da bizzat AKP'li bakanlar. Bunu kriptodaki ifadelerden anlıyoruz. ABD'li diplomat değiştirilen bakanları şöyle tarif ediyor: (... ) Kabineden son çıkarılanlar önde gelen üç beceriksiz: ABD'yle ilişkilerin gelişmesinin önünde bir engel ve Gül yanlısı Tarım Bakanı Sami Güçlü; hakaretamiz "gavurlar" demeciyle adı kötüye çıkan, yolsuzluk iddialarına bulaşmış, Erdoğan'ın kilometrelik bölünmüş yol projesini zamanında teslim edemeyen, içişleri Bakanı Abdülkadir Aksu yanlısı ve Gül'e yakın olduğu belirtilen Bayındırlık ve iskan Bakanı Zeki Ergezen; tartışmalı islam bilgini Fethullah Gülen'in önde gelen takipçilerinden Galip Demirel'in kızı, Aksu'nun yakın iş arkadaşı, Kadından Sorumlu Bakan Güldal Akşit (... ) ABD'ye göre kabine bir Gül ve Gülen tasfiyesini içeriyor. Getirilen isimler de aynı kriptoda yorumlanıyor. Üst düzey ayak oyunları "Erdoğan, Tarım Bakanı olarak, Nakşibendi tarikatında yüksek bir mevkide bulunan bir aileye mensup Diyarbakır milletvekili Mehdi Eker'i atadı," diyen Moore, Mehdi Eker' i nasıl bildiklerini şöyle aktarıyor: 135

136 (...) AKP'Ii bir başkan vekili ve Büyükelçiliğin uzun süredir bağiantıda olduğu AKP içinde derin ilişkileri olan iki kişi, Eker'i pasif ama dürüst biri olarak tanımlıyor. Bu bağlantılarımız ve Enerji Bakanı, Eker'in bir önceki bakan Güçlü'yü yerinden etmek için, Rus hükümetinin altı ay önce gönderdiği ve bitki sağlığına ilişkin nedenlerle Türk meyve ve sebzelerinin ithalinin askıya alındığına dair notanın eski bakandan saklanmasına dair plandaki derin rolünü detaylarıyla anlattılar. ithalat yasağının yakın zamanda yürürlüğe girmesi Güçlü'yü etkisiz ve bilgisiz duruma düşürdü. Büyükelçiliğin bağlantıları Eker'in bakanlığın yerleşik ve korumacı bürokrasisine üstün gelmesinin pek mümkün görünmediğini not ettiler (...) AKP' deki üst düzey ayak oyunları okuyanları şaşırtıyor. Bakan Sami Güçlü'nün ayağının kaydınlması için Rusya'yla meyve ve sebze ihracatı tehlikeye atılıyor. Rusya'nın verdiği nota Bakan' dan saklanıyor. Ve Rusya, Türkiye' den ithalatı yasaklıyor. Böylece Bakan Güçlü beceriksiz kılınarak görevden alınıyor. Ve kriptoya göre, tüm bu kumpasın içinde, yerine gelen diğer Bakan Eker de rol alıyor. Bunu da kamuoyu dışında, herkes biliyor. Olayı hatırlamayanlar için anlatalım. Akdeniz sineği denilen küçük böcekler, ekim ve kasım aylarında dalda olgunlaşmayı bekleyen portakalların içine girer ve portakallar erkenden toprağa düşer. Ama bazı üreticiler, bu erken sararmış portakalları daldan toplar ve pazarlar. Çiçeklerde ise "Çiçek Tripsi" diye adlandırılan böcekler benzer bir durum yaratır. Tarım Bakanlığı'na bağlı Zirai Karantina Müdürlüğü ihraç ürünlerini kontrol ederek sağlık sertifikası verir. Eğer Akdeniz sineği ve trips var ise bunların ihracatına izin verilmemesi gerekir. Ancak üreticiler ve tarım müdürlükleri bu kurala uymayınca, ABD kriptosuna da yansıyan, Rusya'ya böcekli meyve ve sebze ihracatı skandalı ortaya çıkmıştı. Rusya Federasyonu altı ay boyunca Ankara'ya uyarılarda bulunmuş, ancak uyarılar Bakanlık'ta kaybolmuştu. Ve sonunda Rusya 30 Mayıs 2005'te aldığı kararla, Türkiye'den giden meyve ve sebze dahil hiçbir ürünü sınırdan sokmama kararı aldı. Söz konusu kriptodan öğreniyoruz ki; altı ay boyunca yapılan 136

137 uyarıların saklanması, Bakan'ın ayağının kaydınlması içinmiş. AKP içindeki taht kavgasımn kurbam, ürününü Rusya'ya satamayan ve toplamda milyonlarca dolar zarar eden dürüst üretici olmuş. Çubukçu'nun evliliği ve Aksu iddiaları Belgede ele alınan bir diğer isim ise Nimet Çubukçu. Kriptoda Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'na getirilen Çubukçu'nun Emine Erdoğan'a yakınlığının göreve gelmesindeki etkisinden söz ediliyor. Çubukçu'nun ABD yetkililerine aylar öncesinden devlet bakanı olma isteğini açtığından bahsedilirken, zina karşıtı açıklamaları hatırlatılıyor. Son olarak da o dönem evli olan Çubukçu'nun özel hayatını ilgilendiren bir ifade kullanılıyor: "Diğer yandan oğlu hakkında konuşsa da, kocasından nadiren bahsediyor ve kimi AKP gözlemcileri arasında kendi evliliğindeki tutumu nedeniyle sürekli soru işaretleri uyandırıyor." Ve sıra Abdülkadir Aksu'ya gelince, ABD'li diplomat Moore daha da açık sözlü oluyor: (...) Güçlü'nün görevden alınması ve söz konusu bu atamalar Erdoğan'ın Gül'ün etkisini azaltma niyetini daha da açık gösteriyor. Akşit ve Ergezen'i görevden alan ve ailesinin Diyarbakır'daki konumu nedeniyle içişleri Bakanı Aksu'nun güçlü bir rakibi olan Eker'i atayan Erdoğan, ilmiği Aksu'nun boynuna geçirdi. Aksu yakın geçmişte, önde gelen Gülenciler'den olan ve Polis Teşkilatı'nda organize suçlarla mücadele bölümünün şefi olarak AKP'nin kalbine giden yolsuzluk soruşturmaları başlatan Hanefi Avcı'yı tasfiye ederek Erdoğan'ın amaçlarına hizmet etti. Ancak Erdoğan uzun süredir bir dizi hoşnutsuz milletvekili ile birlikte AKP'den ayrılmaya hazır olduğundan şüphelendiği Aksu'yla sorun yaşıyor. Aksu'nun Kürtlerden yana adam kayırmacılığı, eroin ticaretiyle olan rapor edilmiş bağları, ergenlik çağındaki genç kızları yeğlemesi ve oğlunun aşikar mafya bağlantıları onu kabinedeki zayıf halka konumuna düşürüyor, ki Erdoğan Türk Devleti'nin çekirdek kurumlarının bundan her an faydalanabileceğini biliyor (...) Söz konusu bölümü Sızıntı 1 Wikileaks'te Ünlü Türkler adlı kitabımızda ayrıntısıyla ele almıştık. Gerçekten de Abdülkadir Aksu da bir süre sonra kabineden tasfiye edildi. 137

138 Vurgulamak gerekir ki; Aksu'nun birbirinin ardı sıra gelen kriptolarda ABD'liler tarafından sürekli olarak ergenlik çağındaki genç kızlada (13-19 yaş aralığını tarif eden "teenage" ifadesi kullanılıyor) birlikte olmakla suçlanması dikkat çekiyordu. İlginçtir, kriptonun devamında diğer bakanlar için yapılan tahminler de tutuyor. ABD'li diplomat Moore'un kaleme aldığı kriptodan aktaralım: (...) AKP'yi anlamak için pek çok doğru bilgi sağlamış olan Başbakanlık Danışmanı Ayd ın Kanat gibi bağlantılarımız, Erdoğan'ın kabinede yeri geldikçe değişikliğe gitmeye devam edeceğini öngörüyorlar. Aksu'ya ek olarak, kabineden çıkarılması muhtemel görünenler arasında; AKP'Ii milletvekillerinin soru ve isteklerini karşılamakta zayıf kalan eski bir ANAP'lı olan Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu; Türk Standartları Enstitüsü'nde yaşanan büyük bir yolsuzluk skandalına -TSE müdürünün 7 Haziran'daki basın açıklamasına göre, onay belgeleri için verilen 500 milyon dolarlık rüşvet de dahil- karışan Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun; Irak'ta gıda için petrol programı işine karışan, eski bir (aşırı milliyetçi) MHP'li olan ve pek çok bağlantımızın her türlü rüşvete açık diye tarif ettiği Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen yer alıyor (...) Gerçekten de ABD kriptolarına giren tasfiye listesi birer birer gerçekleşiyordu. Listenin bakanlar hakkında oldukça sert ifadeler içermesiyse dikkat çekiyordu. Her kabine değişikliği ihtimaliyle yeni bir kripto yazılıyor ve kabinedeki isirolerin analizi yapılıyordu. İsim isim bakan fişlerneleri Madem laf lafı açıyor, bir örnek daha verelim. 1 Mart 2003 tezkeresinden günler sonra... AKP tarafından Irak krizi sürecinde parlamentoya sunulan ve parlamentoda bir kısım AKP'linin de hayır oyuyla reddedilen tezkereyi kastediyoruz. ABD askerlerinin Türkiye' de konuşlanmasına izin veren tezkerenin reddi, ABD için şok etkisi yaratmıştı. İşte bu tezkereden sonra, Tayyip Erdoğan siyasi yasağı nedeniyle Gül' de bulunan Başbakanlık yetkisini üzerine almıştı ve kendi kabinesini kurma hazırlığındaydı. "Yeni Türk Hükümeti: Erdoğan'ın Kabinesi Neye Benze- 138

139 yecek?" başlığıyla 12 Mart 2003 tarihinde Washington'a gönderilen kriptoda bu soruya cevap aranıyordu.66 Başvurulan kişi tanıdık bir isimdi: Faruk Demir. "Genelkurmay Başkanlığı, Milli Güvenlik Kurulu ve Milli istihbarat Teşkilatı'yla yakın bağları olan Yüksek Strateji Merkezi İcra Direktörü" diye adeta her kapıyı açan bir maymuncuk gibi tarif edilen Demir' e dayanarak, Erdoğan' ın kabine de yapabileceği değişiklikler ele alınıyordu. Ve yine Demir' e dayanarak mevcut bakanlar hakkında "çok özel" notlar tutularak Washington'a gönderiliyordu. ABD'li diplomat Robert Pearson'un kaleminden okuyalım: (... ) - Başbakan Yard ımcısı Ertuğrul Yalçınbayır (bir "liberal" olarak tanınıyor, Erdoğan kabinesinde yer almayacağını bildiği için ABD birliklerinin Türkiye'den geçişine izin veren tezkareye karşı oy kullandığı aktarılıyor). -Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin (Erdoğan çevresince Gül'e çok yakın olarak görülüyor). - Maliye'den Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan (gergin, ısrarcı ve Erdoğan'ın isteklerine saygı gösterme yeteneğinden yoksun). - Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen (yeterince hürmetkar değil). - Diyanet'ten Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın (islami düşün ür Fethullah Gülen' e yakın olduğu belirtiliyor ve bu nedenle Erdoğan'ın Milli Görüş çizgisinden gelen yakın danışmanları çevresi içinde kabul edilmiyor). - Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış (Erdoğan, Yaşar Yakış'ın Gül hükümetinde Dışişleri Bakanı olmasını istememiş ancak Sezer'in daha önceki kabine atamalarını reddetmesiyle yeni bir düzenleme kapsamında onu bu göreve getirmek zorunda kalmıştı. Her durumda Yakış, Erdoğan açısından hoş karşılanmayan bir utanç vesilesi olageldi). - Kültür Bakanı Hüseyin Çelik (Yalçınbayır'a benzer şekilde Erdoğan kabinesinde yer almayacağını duyduğu için tezkereye ret oyu verdi, her durumda bir bakan olarak tartışmalı). -Turizm Bakanı Akşit (etkisiz) / wikileaks.org 1 cable /2003/03/ 03ANKARA1546.html. 139

140 -Eğitim Bakanı Erkan Mumcu (Hareket'ten [Milli Görüş] değil ve Erdoğan için gereğinden fazla hırslı, daha önemsiz bir bakanlığa kaydırılabilir). Görüldüğü gibi... Kim tezkereye ne oy verdi, kişisel ve siyasi özellikleri neler, hepsi not edilerek kriptoya geçiyordu. Peki tüm bunlar ABD'nin AKP'yi sevmediği ve onu tasfiye etmek istediği anlamına mı geliyordu? Hayır, aksine. Örneğin AKP'nin kapatılma davasına ilişkin ll Nisan 2008 tarihli kriptoda67 George Wilson, "Türkiye' de iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hakkındaki kapatma davası bu ülkenin geleceğine bir darbedir," diyerek ABD'nin kimin tarafında durduğunu gösteriyordu. Ancak devamında sorunun kaynağını da, "Bu dava, geçen Temmuz ayında yeniden seçilmesinin üzerinden dokuz ay geçen Başbakan Erdoğan'ın başarısız liderliğinden de kaynaklanmaktadır," ifadeleriyle tanımlıyordu. Kendileri için AKP' den daha anlamlı bir iktidar seçeneği olmadığını da, "AKP' nin yasaklanması başlıca muhalefet partilerinin zayıf, bölünmüş ve 21. yüzyıl siyaseti için donanımsız oldukları gerçeğini değiştirmeyecek. Yeni bir merkez partisine yer açılabilir ancak şu an için ortada güvenilir liderler bulunmuyor ve yeni bir seçim ihtimali onları belirsizliğin öne çıktığı gerçeğine itecektir," ifadeleriyle anlatıyordu. ABD, AKP'nin alternatifini yine AKP' de görmekteydi. "AKP içindeki ve dışındaki İslami kanat bir araya gelebilir ve daha radikalleşebilir, Gülenciler gibi tarikatlar şimdi olduklarından daha önemli güç merkezleri halini alabilir," sözleriyle, AKP'nin olmadığı koşullarda ABD'nin yeni siyasi seçeneğini tarif ediliyordu. ABD, AKP'nin karşısına gene AKP'yi, Erdoğan'ın karşısına Gül'ü ya da Gülen'i koyuyordu. Bugün ortaya çıkan kavgada ABD'nin durduğu yeri anlamak için kriptolar önemli ipuçları veriyordu. Ve tabii AKP elitlerinin özel sırları konusunda da / wikileaks.org/ cable/ 2008 /04/ 08ANKARA691.html. 140

141 ABD'NİN GÖZÜNDEN GÜLEN AKP-Cemaat savaşı başladığından beri, Hükümet her seferinde Cemaat'i daha ağır ifadelerle tanımlıyor: Haşhaşi, paralel, terör örgütü, casus... Peki, ABD Cemaat hakkında ne düşünüyordu? ABD'ye göre Cemaat dini yapılanma mı, yoksa siyasi örgütlenme mi? Fethullah Gülen bir din adamı mı, yoksa bir örgüt lideri mi? Bu sorunun yanıtı, belki de Gülen'in ABD tarafından Türkiye'ye iade edilip edilmeyeceğinin de karşılığını oluşturacaktı. Öncelikle şunu söyleyelim ki ABD, Cernaat'i merak ediyor. Türkiye'nin fotoğrafını çekerken mutlaka Cemaat'in fotoğraftaki yerine bakıyor. Örnek verelim... Dünyanın değişik yerlerinden örnekiediğimiz kriptolara karşın, bu kez kriptonun kaynağı bizzat Washington. "Türkiye' de İslam ve Siyaset Hakkında Bilgi Talebi" başlıklı kriptonun altında Dönernin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın imzası var Temmuz 2009 tarihli, Ankara Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsolosluğu'na gönderilen kriptoda bilgi talebinin nedeni şöyle anlatılıyor: Washington analistleri Türkiye'de dindarlık ve islam başlıklarının nasıl ele alındığını ve siyasi ve günlük yaşamı nasıl etkilediklerini inceliyorlar. Zamanınız, kaynaklarınız ve mevcut iş yükünüz elverdiği ölçüde Türkiye'deki siyasi partilerin islam'a yaklaşımları, siyasette islam'ın rolü ve dindarlıkla ilgili daha fazla bilgi verebilirseniz seviniriz (...) KuşkusuzABD, Türkiye'ninAKPiktidarıyladönüştüğügünlerde İslam'ın Türkiye için belirleyiciliğinin artacağını düşünüyordu. 68 http: / 1 wikileaks.org/ cable/ STATE74794.htrnl. 141

142 "Saadet Partisi'nin 2009 yerel seçimlerindeki performansı dışında AKP'ye muhalif başka hangi dindar hareketten bahsedilebilir," gibi ayrıntılı sorular vardı: "Türkiye'de Siyasal İslam'ı tamrolayan ve öncülük eden aktör kimdir? Abdullah Gül ve destekçileri mi? Necmettin Erbakan ve destekçileri mi? Dengir Mir Fırat mı? Gülenciler mi, Türk Hizbullahı mı veya başka bir dış kaynaklı güç mü? Türkiye' deki siyasal İslamın yörüngesi nedir?" Ankara' dan bu sorulara yamt geldiği açık. Zira, beş gün sonra Washington'dan Ankara'ya bir başka kripto gidiyordu. 22 Temmuz 2009 tarihli, Clinton imzalı kriptonun başlığı şöyleydi: "Türkiye' deki Tarikatlar, Kürtler ve İslam, ve Dini Azınlıklar Hakkında Bilgi Talebi."69 Bu kez sorular çok daha ayrıntılıydı. Tarikatlar hakkında tek tek sorular yer alırken, özellikle Kürtler ve İslami oluşumlar üzerine yoğunlaşılması dikkat çekiyordu. Sorular arasında, "Kürtler, Fethullah Gülen müritleri de dahil olmak üzere Nurcu hareketinin içinde ne ölçüde yer almaktadır, Kürtler genel itibariyle Gülen'i nasıl görmektedir?" gibi Cemaat'in Kürtler arasındaki etkinliğini tartan ya da "Nakşibendiler ve diğer geleneksel sufi tarikatları özel olarak Gülen hareketiyle nasıl bir ilişki/ rekabet içindedirler?" gibi Cemaat'in diğer tarikatlerle ilişkisini sorgulayan sorular dikkat çekiyordu. Büyükelçi: Ağzı sıkılar ama tehdit değiller Gelelim ABD'nin aradığı yamtlara... ll Mart 2003 tarihli kriptonun konusu Gülen hakkında Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından açılan davaydı?0 Büyükelçi Robert Pearson imzalı kripto, Gülen hakkındaki davamn erteleme yasasıyla bir gün önce ertelenmesini konu alıyordu. Gülen'in avukatları karardan memnun değildi. ABD'li diplomat Pearson bu vesileyle Gülen hakkında tuttuğu notları Washington' a gönderiyor, "Hareket diğer İslamcı tarikatlar gibi işliyor ancak göreli olarak daha hiyerarşik ve disiplinli," diyordu. Pearson, "Gülen ve takipçilerinin, aralarında 69 http: plusd 1 cables/ 09STATE76469 _a.hhnl. 70 http: 1 1 wik.ileaks.org 1 cable ANKARA1516.hhnl. 142

143 eski cumhurbaşkam Demirel ve baş laikçi-milliyetçi eski başbakan Ecevit'in de aralarında bulunduğu bir dizi Türk siyasetçiyle bağları bulunuyor ve kamuoyu desteği alıyor," ifadeleriyle de Gülen' i destekleyen geniş kesimleri tarif ediyordu. Pearson, Gülen'in Patrik Bartholomeos ve Papa IL Jean Paul'le ilişkilerine de değiniyor ve bu konuda ilginç bir ifade kullanıyordu: (...) Takipçileri, başka diniere mensup insanlarla kurdukları ilişkilerde, Allah nezdinde gayrimüslimlerle ilişkilerinde muhataplarına yalan söylemenin "sevap" olduğunu düşünen rakiplerinden (her ikisi de şu anda iktidarda olan AKP'nin temel unsurlarını oluşturan islamcı eski başbakan Necmettin Erbakan'ın Milli Görüş Hareketi ve Nakşibendi tarikatının bazı unsurları) daha doğru sözlü olmalarıyla ünlüler (...) ABD'li diplamata göre Nakşiler ve Milli Görüşçüler, Yahudi ve Hıristiyanlara yalan söylemeyi sorun etmiyordu. Ancak Pearson'un iddiasına göre, Fethullah Gülen iki dinle de ilişkisinde samimiydi. Gülen'in başta Türk devleti ve özellikle "istihbarat servisi" tarafından aldığı desteğe değinen Büyükelçi Pearson, Cemaat'in kaderini değiştiren durumu da şöyle ifade ediyordu: (...) Gülen hareketinin geniş ağa yayılan liseleri, üniversiteleri, medya kuruluşları, iş dernekleri ve 35 ülkedeki diğer holdingleri, önceleri Türk devleti, özellikle Dışişleri Bakanlığı ve istihbarat servisleri tarafından teşvik edildi. Fakat Kemalist devlet, özellikle de Türk ordusu, 1997'de Erbakan'ın islamcı hükümetine karşı gerçekleştirilen "postmodern" darbenin ardından Gülencileri Islamcı tehdit olarak tanımladı (...) Büyükelçi Pearson, Gülen' e yargılandığı davada yapılan suçlamalara ilişkin, "Gülen'in devlet tarafından taciz edilmesi, bize, açık olmayan ve keyfi yorumlanmış bir dizi kanıta dayamyormuş gibi geliyor/' dedikten sonra,"deneyimlerimize göre, hareket Türkiye' de devlet baskısı altında gizliliğe i tilmiş olsa da, hareketin temsilcileri bize karşı da ağzı sıkılar, bu nedenle hedeflerini kestirrnek daha güç," ifadelerini kullamyordu. 143

144 ABD Büyükelçisi Pearson bu noktada ilginç bir tespitte bulunuyordu. Buna göre Gülen Cemaati'ne radikal İslamcı unsurlardan geçiş yaşanıyordu: "Daha militan islamcıların, Gülen'in Türkiye' deki yapılarından bazılarına kaydığını gözlemledik." Nihayetinde Pearson, bundan 12 yıl önce Gülen hakkındaki kanaatlerini şöyle ifade ediyordu: (... ) Gülenciler'le sürdürdüğümüz kapsamlı temasiara dayanarak; Gülen'in yaklaşımının çok aşamalı reformdan yana olduğunu, üst düzey kurmaylarının militan olarak yaftalanmamak için öyle ihtiyatlı davrandığını gördük ki, hareketin şu an için devlete karşı açık bir tehdit oluşturmadığı sonucuna varıyoruz (... ) Ecevit doğrudan ve düzenli görüşürdü AKP'nin ilk yıllarında Gülen Cemaati ile kurulan bağlara ilişkin bir kripto ise 28 Temmuz 2003 tarihini taşıyordu. "Türkiye: Hükümetin Diyanet Üzerindeki Kontrolü İçin Verilen Savaş" başlıklı kriptonun allında Büyükelçilik Maslahatgüzarı Deutsc'un imzası vardı.71 Kripto, AKP'nin 15 bin yeni imaının kadroya alınmasına yönelik attığı adımların ardından yaşanan tartışmaları ele alıyordu. Kriptoda ABD' deki ve Türkiye' deki laiklik, dahası sekülerizm anlayışları arasındaki fark belirtildikten sonra; Türkiye' deki laiklik, tepeden inmeci, elitist ve devletçi olmakla itharn ediliyordu. Kriptoda o dönem Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı'nda olan Yusuf Kalkan'ın görüşlerine geniş yer verilmişti. Deutsch'un notlarına göre Kalkan, 1991'den bu yana Diyanet bünyesine yeni imam alımı yapılmadığını söylüyor ve imam alımıyla ilgili ABD misyonunu da ikna edecek bir açıklamada bulunuyordu: "Diyanet destekli imamlar olmazsa camilerin Nakşibendiler gibi illegal tarikatların ve hatta Bizbullah gibi terörist örgütler için bir cennet haline geleceğini söylüyor." Kriptonun önemi şuradan kaynaklanıyor: AKP'ye kadar, Gülen Cemaati hiçbir partiyle bu kadar net bir şekilde kaderini birleştirmemişti. Kısa sürede kurularak ayağa kalkan AKP ile Cemaat adım adım kenetlendi. Deutsch, durumu şöyle aktarıyordu: 71 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable ANKARA4767.html. 144

145 (...) islami aktivistler bize, Ak Parti ve takipçileriyle mistik Nurcu hareketinin geniş ve varlıklı bir koluna liderlik eden Fethullah Gülen arasındaki ilişkilerin istikrarlı bir ısınma sürecinde olduğunu belirttiler. Geleneksel olarak araları açık olan iki hareket arasındaki bu yeni ve benzeri görülmemiş işbirliği, AKP'nin atama süreci üzerinde etkisinin ve Gülen'in ortayolcu bağlantılarıyla sistem hakkındaki bilgisinin karşılıklı çıkarların temelini oluşturduğu, Diyanet'te ve bürokrasinin diğer unsurlarında iç içe geçiyor (...) Biraz karışık gibi ama ABD'li diplomat Deutsch'un değerlendirmesi şaşırtıcı derecede öngörülüydü. Özetle AKP-Gülen işbirliği, AKP'nin desteği Cemaat'in tecrübesiyle devlet içinde bir örgütlenme fırsatı yaratıyordu. Kriptonun bir başka bölümde ele aldığımız kısmında; Erdoğan'dan Gül'e, Arınç'tan Davutoğlu'na isimler sayılarak Gülenciler'le ilişkileri irdeleniyordu. Gülenciler, AKP'lilerle "gayet güzel çalışabildiklerini" söylüyorlardı. Diplomat Deutsch, Gülen'in devlet içinde örgütlenmesine atıfta bulunarak, "Gülen geleneksel olarak Türk devlet aygıtına karşı değil, onunla birlikte ve onun üzerinden çalışmayı vurguluyordu," dedikten sonra, "Gülen ve grubu uzun zamandır ortayolcu politikaların savunucusu oldular ve bu süre boyunca bürokrasi içindeki kimi unsurlada kurdukları, Gülen' i AKP için yararlı kılan bağların faydasını görüyorlar," değerlendirmesinde bulunuyordu. ABD'li diplomat açıkça, Gülen'in devlet içindeki örgütlenmesinin AKP için yararlı bir kullanımından söz ediyordu. Bir anlamda, AKP-Cemaat ittifakının programını tarif ediyordu. Kriptonun devamında Gülen Cemaati'nin AKP dışındaki destekçileri de hatırlatılıyordu. Belgeden aktaralım: (...) Gülen'in hamiliğini yapanlar arasında eski cumhurbaşkanı Demirel ve eski laik başbakan Ecevit de bulunuyor. Açıkçası, 28 Temmuz tarihli Hürriyet gazetesine göre Ecevit, Gülen'in yaygın okullar ağından övgüyle söz ediyor ve kendisinin "zaman zaman" çeşitli aracılar üzerinden Gülen'le temas kurduğunu belirtiyor. (Not: Gülen yanlısı kaynaklar ve diğerleri bize bu temasın doğrudan ve düzenli olduğunu söylüyor. Notun Sonu) (...) 145

146 Bülent Ecevit'in Gülen Cemaati'nin en sevdiği başbakanlar arasında yer almasımn ötesinde... Kripto, Ecevit'in Gülen'le doğrudan ve düzenli temas halinde olduğu iddiasında da bulunuyordu. Ve ABD'li diplamatın kaynağı da bizzat Cemaat'ti. Eski Zaman yazarı, bugünün Cemaat muhalifi Hüseyin Gülerce, Ecevit'in vefatımn ardından şu satırları kaleme alacaktı: (... ) Ebediyete uğurlayacağımız rahmetli Bülent Ecevit ile Fethullah Gülen yüz yüze üç defa görüştüler: 20 Mart 1995'te Ankara'da Ecevit'in evinde, 23 Mart 1997'de istanbul'da Samanyolu Televizyonu binasında ve 4 Şubat 1998'de Istanbul'da Ecevit'in evinde. Siyaset hiç konuşulmadı. Tasawuf ve felsefi konular üzerinde sohbet edildi. Ecevit, kendisine görüşme talebi iletildiğinde, "izmir'e geldiğimde tabii ki görüşürüz," dedi. Gülen, "Devlet büyüklerine terbiyemin gereği, ben sizin ayağıma gelmenizi istemem, ben gelip ziyaret ederim," cevabını verdi. Ecevit, görüşmeden memnun kaldığını, "Fethullah Hoca'yı ve onun çevresinde toplananları, demokrasinin gelişmesi açısından çok faydalı bulduğunu" belirtti. Yurtdışında açılan Türk okullarının kendisini heyecanlandırdığını söyledi ve ekledi: "Arkadaşlara sordurdum. Çok ciddi ve çok iyi okullarmış. Aldığım bilgiye göre Müslüman Türk cumhuriyetlerinde iran ve Suudi Arabistan etkilerine karşı, Türkiye'nin etkisini artırıyorlarmış (... f2 Zahid Akman: Bir CHP islamı'na sahip olmazsınız Bir başka ilginç not ise Gülen Cemaati'yle Diyanet'in amaçlarda çakışmasına dair ifadeler. Zira ABD'li diplomat Cemaat'in tıpkı Diyanet gibi geleneksel tarikatları yok etmek istediğini anlatıyor: Gülen'in Nurcuları, Diyanet Kemalistlerinin geleneksel tarikatların kaldırılması ve Islam'ın "modernleşmesi" arzusunu paylaşsalar da, devletin islami değerlere daha fazla saygı göstermesini -Düzen'in lanetiediği ancak Türkiye'de siyasi faaliyetlerin ser- 72 http: tr 1 huseyin-gulerce 1 ecevit-gulen-gorusmeleri_ html. 146

147 bestleşmeye başladığı 1946'dan bu yana merkez sağın başlıca ilkesi olmuş- sağlamaya çalışıyorlar. Bu noktada AKP'ye ilişkin tespit de önemliydi. Zira İslamcılar muhalefetteyken hep Diyanet' ten şikayet ettiler. Devletin Diyanet aracılığıyla dini şekillendirdiğini iddia ettiler. Ancak AKP iktidar olunca tıpkı YÖK'le barıştığı gibi Diyanet'le de barıştı. Diyanet bu kez AKP'nin aracı haline geldi. ABD'li diplomat Deutsch durumu kriptoya şöyle not ediyordu: (... ) AKP ve öncülü olan partiler Diyanet'e hep şüpheyle baktılar, onu dini bağımsızlığın önünde bir engel olarak gördüler. Ancak AKP'nin Diyanet üzerinde hakimiyet kurabileceği tek parti olarak iktidara gelmesinden bu yana görüşünün değiştiğine dair işaretler mevcut. Bir ilahiyat profesörü ve AKP yanlısı Kanal 7 televizyonunun yönetim kurulu üyesi (ve kanalın ABD muhabiri) olan Zahid Akman; bize kendisinin esasen hem Aydın'ın [Diyanet'ten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın], hem de eski Cumhurbaşkanı merhum Özal, eski Başbakan Erbakan ve başkalarına akıl hocalığı yapmış Nakşibendi Şeyhi Zahid Kotku'nun eski bir öğrencisi olduğunu söyledi. Akman, Mehmet Aydın'ın, tefekküre ve bireye ve manevi bir değerler bütünü olarak lslam'a vurgu yapmaya yatkın Gülen'den siyasi olarak daha aktif olduğunu söyledi. Aydın'ın görüşüne göre Müslümanlar dünyaya ve kamusal yaşama açılmak gibi kaçınılmaz bir yükümlülüğe sahipler. Akman, Erdoğan'ın başbakan olmasıyla, Diyanet'in Türkiye'de islam "reform"unda kilit bir önem taşıyabileceğine dair bir algının yaygınlık kazandığını ileri sürdü. Bu noktada Akman, din üzerindeki devletin Kemalist etkisinin kaldırılmasını vurguladı. "Bir CHP Islam'ına sahip olmazsınız" dedi (... ) Deniz Feneri davasında sıkça gündeme gelen Zahid Akman, İslamcıların dünyaya açılması konusunda çarpıcı bir örnekti. Akman'ın anlattıkları AKP'nin Diyanet'i yok etmeyi değil onu kendisi için kullanmayı istediğini de gösteriyordu. 19 Temmuz 2006 tarihli ve "Türk İslamcı Tarikatlar Yasaklı Olsa da Etkisini Sürdürüyor" başlıklı kripto ise Büyükelçi Ross Wilson'un imzasım taşıyordu http: / / wikileaks.org 1 cable /2006/07/ 06ANKARA4199.html. 147

148 ABD Ankara Büyükelçisi Wilson her zamanki gibi Gülen Cemaati'ne daha müsamahakar davrandığı kriptoda İslamcı güçlerin durumunu Washington' a geçiyordu. Kriptonun özet bölümü şöyleydi: (... )Türkiye islam'ın birçok çeşidini barındırıyor. Resmi Sünni katmana ve birçok Alevi'ye (heterodoks Müslümanlar) ek olarak, toplumsal ve siyasi liderler de dahil birçok Türk, "tarikat" veya "cemaat" olarak bilinen Islami gruplara katılmaya devam ediyor. Bunlar on yıllardır laik devlete karşı tehdit olarak resmen yasaklı durumda, ama pek az kişi bunu göz önünde bulunduruyor. Türk Islamı uzmanı bir araştırmacıya göre, islam düşünürü Fethullah Gülen tarafından kurulan örgütlenme, küreselleşmeyi ve teknolojiyi kapsayarak bugün bu islamcı gruplar arasında en etkilisi haline gelmiş durumda (... ) Cemaat'in hedefleri uzun, AKP'nin kısa vadeli Türkiye' de Cumhuriyet'in kuruluşundaki laik yaklaşımın tarikat ve cemaatleri yeraltına ittiğinin, buna rağmen yakın dönemde tarikatıerin yayılarak güçlendiğinin anlatıldığı kriptoda, Ankara Üniversitesi'nde antropoloji profesörü ve Anadolu' da İslam konusunda uzman olan Tayfun Atay'la yapılan görüşmeye dayanarak uzun bir değerlendirme vardı. "Atay, Başbakan Erdoğan'ın üye olmasa da Nakşibendi felsefesinden etkilendiğini söyledi. Diğer irtibatlarımız ise Erdoğan' ın Nakşibendi müridi olduğu iddiasında," diye not düşülen kriptoda Gülen Cemaati ile ilgili ilk tespit şöyleydi: (...) Atay'a göre, islam düşünürü Fethullah Gülen'in kurduğu Gülen Cemaati, bugün Türkiye'deki en nüfuzlu dinci tarikat olarak Nakşibendileri gölgede bırakmış durumda. Gülen, 1980'1erin ortalarında Nurcu iken kendi hareketini kurmak üzere oradan ayrıldı. Gülenciler, dünyanın dört bir yanında okullara ve medya organlarına sahip. Gülenciler'in Batı bilimlerine ve teknolojiye olan düşkünlüğü kayda değer - Gülen okulları da fen bilimlerine önem veriyor. Atay'a göre, Gülenciler küreselleşme ve teknolojiyi benimsiyer ve bunların gençleri cezbetmesine izin veriyor; Nakşibendiler ise değişime direniyor ve giderek daha zayıf ve pasif hale geliyor (...) 148

149 Kriptolarda Gülenciler, Nurcu olarak anılmıyordu. Ve burada da görüldüğü gibi Nakşibendilik'e rakip olarak görülüyordu. Peki Gülen yalnız dini bir motivasyonla mı hareket ediyordu? Büyükelçi Wilson şöyle devam ediyordu: (... ) Birçok Türk, Gülen örgütlenmesinin Türk Polis Teşkilatı'nı kontrolü altına aldığına inanıyor. Islamcı ve laik çevrelerle bağlantılı bir ulusal güvenlik analisti olan Faruk Demir, polis memurlarının belki de sadece yüzde 20'si Gülen cemaatinden olsa da, polis teşkilatı liderliğinin Gülenciler'in egemenliği altında olduğunu söyledi. Emekli subay ve terörle mücadele uzmanı Nihat Ali Özcan, ayrı bir konuşmada, polis teşkilatı içindeki Gülenciler'in oranını tahmin etmenin imkansız olduğunu söyledi ancak teşkilatın Gülenciler'in denetiminde olduğunu kabul etti (... ) Kriptoya AKP ile Cemaat'in gündemleri arasındaki fark da o günlerde şöyle giriyordu: (...)Atay, Gülenciler ile iktidardaki islamcı eğilimli Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) arasında doğrudan bir bağlantı olduğuna inanmıyor. Bazı AKP üyeleri ve bazı milletvekilleri GüleneL iki örgütlenme de, belli görüşlerde hemfikir ve çoğu Gülenci AKP'ye oy vermiş. Ancak AKP içinde örgütlü bir Gülenci kanat yok ve AKP'deki üst düzey liderlerin hiçbiri Gülenci cepheden gelmiyor. Atay'a göre Gülenciler, Türkiye'nin önde gelen kurumlarında yüksek mavkilere ulaşmak için müritlerini hazırlamada okullarını kullanma şeklinde uzun vadeli bir amaca sahip; AKP'nin hedefleri daha acil ve daha çok seçim politikalarına odaklı (...) ABD'li diplomat Wilson, Nakşibendilik'in tutuculuğunu irdelerken Erdoğan'ın bir İslamcı olarak liberallerle kurduğu etkileşime değiniyor ve şu yorumu yapıyordu: "Erdoğan Nakşibendi hareketinin eğitiminden geçmiş olsa da, Nakşibendiler'e nazaran modernleşmeye daha açık ve Batı'ya karşı daha az şüpheci." Wilson kriptoda İslamcılığın laiklik için bir tehdit olup olmadığına da odaklanıyordu. Prof. Atay, İslamcı tarikatların laik devlete karşı olmadığını söylerken, "Geçmişte, Türkiye'yi şeriat devletine dönüştürmeyi hayal etmiş olabilirler ancak bugün 'Türkiye' yi gerçekten İslamlaştırmak için çok geç' olduğunu fark 149

150 ediyorlar. Komşu İran' daki daha genç kuşağın İslam devrimine nasıl karşı olduğunu gördüler ve bugünkü genç Türklerin de aynı yoldan geçmek istemediklerini biliyorlar," ifadelerini kullanarak giriyordu kriptoya. Bu konuda Büyükelçi Wilson' a konuşan ilginç bir isim daha vardı: Eski AB Bakanı Egemen Bağış'ın Dış İlişkiler Danışmanı Sa di Kündüroğlu. "Kendini 'agnostik'74 olarak tanımlayan ve AKP'ye yakın bir dış politika danışmanı olan Sadi Kunduroğlu" ifadeleriyle kriptoya giren Kündüroğlu, "Türklerin asla bir şeriat devletini veya askeri yönetimi kabul etmeyeceklerini söyledi," ifadeleriyle Wilson'ın notlarına dahil oluyordu. Görüşlerinden yararlanılan bir diğer isim ise daha sonra CHP yönetiminde yer alacak Sencer Ayata idi. Prof. Dr. Ayata'nın kriptoya yansıyan görüşleri şöyleydi: (...) Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde sosyoloji profesörü olan Sencer Ayata, Türkiye'deki Islamcıların, ordunun zamanın başbakanı Erbakan'ın Islamcı hükümetini istifaya zorladığı 1997 "postmodern darbesi"nin hemen sonrasında söylemlerinde "hızlı ve genel geçer" bir kırılma yaşadığını söyledi. Ayata, darbe sonrasında birçok Türk islamcı liderin Amerikan karşıtı çığılikanlıkların ı bıraktığını ve demokratikleşme, insan hakları ve diğer Batılı kavramları desteklemeye başladığını öne sürüyor. Ayata, bu değişimin Türk islamcıları arasında, kısmen Türkiye'deki siyasi gerçeklikler nedeniyle, ideolojik bir dönüşümü temsil ettiğini düşünüyor (...) Ayata da İslamcıların rejim için bir tehlike olmadığı, İslamcıların dönüştüğü kanısındaydı. Kısacası... Büyükelçi Wilson'ın Washington'a geçtiği kripto, İslamcılığı bir tehdit olarak görmüyordu. Nakşibendilik ile Gülenciler arasındaki sınırları belirginleştiriyordu. Erken bir tarihte AKP ile Gülen hareketi arasındaki ayrımları koyuyordu. Genç Siviller kriptoda Doğrudan Cemaat konulu olmasa da Tanrı' mn varlığırun ya da yokluğunun bilinemeyeceğini ileri süren düşünce akımı. 150

151 Genç Siviller üzerine bir belge de ABD' nin Cemaat' e bakışına dair fikir veriyordu. Bilmeyenler için hatırlatalım: Genç Siviller, Silivri davaları sürecinde Kemalistlere karşı Canverse ayakkabılarıyla ün salmıştı. Telefon dinlemelerine karşı çıkan barodan iktidarı sorgulayan gazetecilere kadar hemen her muhalifi "darbeci" ilan ediyor; Hükümet-Cemaat koalisyonunun kanatları altında "sivilcilik" oynuyorlardı. Türkiye dönüştükçe Genç Siviller'in balonu da söndü. Cemaat-Hükümet savaşında anneleriyle babaları ayrılmış çocuk gibi oldular. Son olarak "Dünya 5' ten büyüktür" kampanyası için ABD gazetelerine verdikleri ilanın parasım hükümetten aldıkları ortaya çıktı. Duruma bakılırsa, Genç Siviller'in velayeti AKP'de kalmıştı. Oysa o dönem tavırlarıyla, duruşlarıyla Cemaat'e daha yakın duruyorlardı. Hemen hepsinin koltuk altında ya Taraf ya Zaman vardı. Ergenekon davasından alındığında Savcı Zekeriya Öz' e "sağolsun" yazan çiçek göndermişler, hatta Öz' e çiçek gönderme kampanyası başlatmışlardı. Uzatmayalım... Bu duruş ABD misyonunun da gözünden kaçmamış olacak ki, 29 Temmuz 2008 tarihli, ABD İstanbul Başkonsolosluğu Politika ve Ekonomi Şefi Sandra Oudkirk imzalı "Postmodern Gençlik Hareketi Demokrasi Mücadelelerinde Yeni Medyayı Kullamyor" konulu kripto Genç Siviller'i anlatıyordu.75 ABD'li diplomat Oudkirk "biraz" abartarak Genç Siviller'in on kaplan gücündeki büyüklüğünü şöyle anlatıyordu: (...)Türk gençliğinin büyük kısmının siyasete karşı ilgisiz ve kayıtsız olduğu bir dönemde, belli başlı kentlerde darbe karşıtı yürüyüşler örgütlenmesini sağlayan Genç Siviller yaşanan sosyal değişimin önemli bir belirtisi. Beş yıllık bir geçmişe sahip olan örgüt 2000 üyelik Yahoo mail grubuna ve yaklaşık 7500 kişilik Facabook takipçisine sahip. Genç Siviller ordunun ve yargının 'devam etmekte olan darbesi' olarak tanımladıkları şeye karşı çıkıyorlar. Grubun liderleri her ne kadar siyaseten aktif olsalar da, kendilerini partilerin ve ideolojilerin savaşının üzerinde, 'vicdani demokratlar' olarak tarifiiyorlar (...) 75 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable ISTANBUL397.html. 151

152 Eee... Genç Siviller üyesi, New York Times'ın Türkiye muhabirine, "Marks dendiğinde başı açık kızların İngiliz 'Marks & Spencer' alışveriş merkezini anladıklarını, türbanlıların ise bunun ünlü filozofun adı olduğunu bildiklerini" söylememiş miydi?76 ABD Başkonsolosluğu'ndan dünyaya bakan Oudkirk'in, Genç Siviller ile kalan Türk gençliği arasındaki farkı bu kadar abartması belki de doğal! Neyse, konumuz bu değil. Kriptoda dikkatimizi çeken, Diplomat Oudkirk'in Genç Siviller'i uzun uzun övdükten sonra kullandığı şu ifadelerdi: "Grubun 'diyaloğa' yaphğı vurgu İslami temelli Fethullah Gülen hareketini çağrışhrsa da grup üyeleri Gülen hareketiyle hiçbir ilişkileri olmadığını vurguluyorlar." ABD dertli: Türkler bizi sevmiyor İlginç bir belgeyse 4 Ağustos 2009 tarihliydi. "ABD Hükümetine Verilen Onay Hala Çok Düşük, Başkan Obama İstisna" başlığını taşıyan kriptoyu Ankara Büyükelçisi James Jeffrey hazırladı.77 Kriptonun bir derdi vardı. "En son PEW anketine göre, Türkiye' deki ABD hükümeti onay oranları gerilerneye devam ediyor," denilerek, ABD'ye yönelik Türk kamuoyunun olumsuz yargısını konu alan kripto, bunun nedenlerini şöyle özetliyordu: (...) Türkiye'nin mevcut siyasi manzarasının önemli kırılma noktaları arasında, ABD hükümetinin tüm taraflarca düzenli olarak suçlandığını belirtmekte fayda var. Pek çok laik, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) ABD tarafından kurulduğuna ve Washington'ın Fethullah Gülen hareketini destekleyip fonladığına kanaat getirmiş bulunuyor. Kemik AKP destekçileri, ABD hükümetinin iktidar partisine karşı geçen yıl açılan kapatma davasına neden daha aktif bir biçimde karşı çıkmadığın ı sorguluyor. AKP'yi eleştirenler, Ergenekon davasında savcının sert yöntemlerine karşı ABD hükümetinin sesini daha fazla çıkarmamış olmasından yakınıyor. Milliyetçiler, ABD'yi bağımsız Kürdistan'ı 76 Razi Canikligil, Hürriyet, 15 Ekim /wikileaks.org/ cable/2009 /08/09ANKARA1128.html. 152

153 yaratacak şeytani bir planın parçası olarak Kürt ayaklanmasını -PKK'yı- başlatmak ve ayakta tutmakla suçluyor. (YORUM: Az sayıdaki Türk, ABD hükümetinin anlık istihbarat paylaşımının, Türk ordusunun Kuzey Irak'taki ayaklanma karşıtı çabalarında ne denli etkin olduğunun farkında. Bizler bu girişimde bilerek fazla ortada görünmediğimiz için, ABD hükümeti söz konusu önemli başarıdan kamuoyu nezdinde faydalanamamaktadır. YORU MUN SONU) Ek olarak, bir analistin de belirttiği gibi, AKP muhtemelen, böylesi bir duyarlılığın kendi seçmen kitlesi nezdinde hoş karşı lanmayacağı kaygısıyla, ABD hükümetiyle olan yakın bağları hususunda kamu önünde genellikle ketum davranıyor. Böylesi bir mesafe koyuş, kamuoyu algısındaki devamlı imge Irak Savaşı ve sonrasında yaşananlar iken, ABD'ye duyulan güvenin artırılmasına yaramıyor. Bu mesafe koyuş AKP'yle sınırlı değil. Sabancı Üniversitesi'nden Ali Çarkoğlu, okullardaki, ABD ve diğer belli başlı uluslararası oyuncuların güçlü oldukları ve Türkiye ile ilişkilerinde yalnızca kendi çıkarlarını gözettikleri yönündeki cumhuriyetçi fikir aşılamasının gücüne de vurgu yapıyor (...) ABD, görünüşe göre Türkiye'de kamuoyunun her kesiminin kendisine karşı olumsuz yargısını keşfehniş durumdaydı. Kriptoda laiklerin AKP'nin ve Cemaat'in ABD tarafından desteklendiğine ilişkin yargısına yer verilmiş olması da dikkat çekiyordu. Bunun ötesinde... ABD'nin Kuzey Irak'ta PKK'ya karşı Türkiye'ye destek vermesine rağmen ortalıkta görünmediğini iddia etmesi de ilginç bir ayrınhydı. Yeni Osmanlıcılık'ın Cemaat'le bağı 3 Aralık 2009 tarihli Büyükelçi James Jeffrey imzalı kriptonun başlığı "Dışişleri Bakanı Davutoğlu: Evet, Biz Yeni Osmanlılarız" şeklindeydi. 78 Kriptoda Ahmet Davutoğlu'nun Kasım 2009' daki Kızılcahamam kampında ve öncesinde 16 Ekim' de Saraybosna' da, "Türk dış politikasında Yeni Osmanlıcılık" açılımıyla ilgili yaptığı açıklamaların ve gelen tepkilerin bir özeti veriliyordu. Davutoğlu'nun Yeni Osmanlıcılık açılımının bir İslami ajanda barındırıp barındumadığı sorgularuyordu. ABD'li diplomat 78 /wikileaks.org/ cable/2009 /12/09ANKARA1717.html. 153

154 Jeffrey bu anlayışın İslami damardaki köklerini görüyor olmalı ki şu yorumu yapıyordu: (... ) Söz konusu politika, muhafazakar Türk entellektüelleri arasında yaygın olan iki düşünsel eğilimi de geliştiriyor: Küresel bir islami dayanışma anlayışı (geçmişte eski başbakan Necmettin Erbakan tarafından desteklenen) ve (milliyetçi çevrelerce ve Fethullah Gülen Cemaati mensuplarınca da kabul gören) Türkislgm sentezi yaklaşımı (... ) Aman Recep Tayyip Erdoğan bunu okumasın! Baksanıza, ABD Büyükelçisi, Davutoğlu'nun Yeni Osmanlıcılık politikasının Cemaat'le bağını kuruyordu. Görünmez adamın uzun gölgesi Devarn edersek... Bu kriptodan bir gün sonra (4 Aralık 2009) Gülen hakkında çok daha ayrıntılı bir kripto Washington' a gönderildi.79 Kriptonun başlığı da ilginçti: "Gülen: Türkiye'nin Görünmez Adamının Uzun Bir Gölgesi Var". Ne yalan söyleyelim, devlet belgesinde böyle edebi bir teşbihle karşılaşmak şaşırtıcıydı. Büyükelçi James Jeffrey irnzalı kriptoda Gülen'e dair Türkiye' deki tartışma şöyle özetleniyordu: (...) Fethullah Gülen Türkiye'de siyasi bir fenomen olmaya devam ediyor. Son on yıldır Pensilvanya'da "sürgün" olsa da, Gülen'in etkisi, sadık destekçilerinden oluşan lejyonlar ve seçkin bir okul ağıyla yayılıyor. Gülen hareketinin açıkça belirtilen hedefleri dinlerarası diyaloğa ve hoşgörüye odaklanıyor, ancak mevcut AKP-Iaikler hizipleşmesinde pek çok Türk, Gülen'in daha gizli ve muhtemelen sinsi bir siyasi gündemi olduğuna inanmakta; dahası kimi islamcı gruplar Gülen'i şeffaf olmamakla eleştirirken, bu durumun Gülen'in amaçları konusunda şüphe uyandırdığını söylüyorlar (...) Kriptoda Gülen'in hayatı ve Cemaat'in kurduğu okullar üzerine ayrıntılı anlatımlar vardı. Genel olarak okullarındaki eğitim 79 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable ANKARA1722.html. 154

155 övgüyle karşılanırken, Gülen "ılımlı bir İslamcı" olarak resmediliyordu. Cemaat'le ilgili "Gülenci öğreti, muhafazakar ve dini vecibelere bağlı olmasıyla, 1990'larda Gülenciler'i toplu halde sınırdışı eden Rusya gibi rejimlerde sert bir husumetle karşılaştı," ifadeleriyle ABD için olumlu referanslar sıralanıyordu. Kriptonun devamında Gülen örgütlenmesinin diğer ayaklarından da söz ediliyordu. Konu, polisteki Cemaat yapılanmasıydı: (...) Gülenciler'in ayrıca Ergenekon yılında bir darbe girişiminde bulunmakla suçlanan ve geniş bir yeraltı örgütlenmesi olduğu ileri sürülen oluşuma dair kapsamlı inceleme- soruşturmasının öncüsü olarak görev yaptıkları Türk Emniyeti'ne de hakim oldukları belirtiliyor. Bu soruşturma, askeri şahsiyetler dahil olmak üzere iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin pek çok laik muhalifinin derdest edilmesine neden oldu ve bu da Gülenciler'in nihai hedefinin, Türkiye'nin görünür biçimde lslamcılaşmasını onaylamayan bütün kurumların yıpratılması olduğu yönündeki itharniara sebebiyet verdi (...) Büyükelçi'nin Washington'a aktardığına göre, Silivri operasyonlarını yapan polisler Gülenci'ydi. AKP'nin muhaliflerini temizleyerek yol alıyorlardı. Devamında Gülenciler'inAtatürkveTürkSilahlı Kuvvetleri'yle o dönem için bilinen nefret ilişkisi tarif ediliyordu: (...) Zaman gibi Gülenci gazeteler Atatürk'ün mirasının geçerliliğini bıkmadan sorguluyor ve AB'ye girme hevesindeki bir ülke olan Türkiye'nin, siyasi konularda Türk ordusunun sesini kısması gerektiğini savunuyorlar. Bu gazeteler, Ergenekon soruşturmasının bayraktarlığını yapıyor ve Türk ordusunun geleneksel hakimiyetinin Türkiye'nin tarihinde olumsuz bir etken olduğunu sürekli olarak vurguluyorlar. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Türk Genelkurmayı'na yakın kaynaklar Gülen'den açıkça tiksiniyor; onun ve destekçilerinin sadece Türk ordusunu yıpratmak değil, aynı zamanda Türkiye'yi iran benzeri bir islam cumhuriyetine dönüştürmek için de amansız bir mücadeleye giriştiklerini savunuyorlar (...) 155

156 Gülenciler'le sadece laikler ya da Cumhuriyetçiler kavgalı değildi. Bugün geniş bir İslamcı kesim Gü _ len' e cephe almış olsa da, o günlerde de Gülen' e şüpheyle bakanlar görülüyordu. Jeffrey bu durumu şöyle not ediyordu: (...) Dahası, kimi islamcı örgütler için bile, Fethullah Gülen hareketi karanlık bir imgeye sahip. Başkent Kadın Platformu'nun eski başkanı Hidayet Tuksal bize kendi grubunun, şiddet kullanımına karşı çıkması yüzünden Gülen'e olumlu baktığını ama şeffaflıktan yoksun olmasının Gülen'in amaçları hakkında şüphe doğurduğunu ve bunun, Gülen'in en etkin olduğu topluluklar arasında bile geleceğe ilişkin kuşkuları beslediğini söyledi. Gülen'in temel hedefinin dinlerararası diyalog ve hoşgörü olduğu öne sürüise de, Türkiye'deki pek çok çevrede onun gündeminin daha derin ve sinsi olduğu düşüncesi yaygın (...) Hidayet Şefkatli Tuksal'ın hem İslamcı hem feminist görüşleriyle aykırı bir portre çizdiğini söyleyelim. Zira Tuksal, 2009 yılında İslamcı bürokrasinin hemcinsleriyle vakit geçirmesi için Star gazetesinde "Bazıları bu kavramdan rahatsız olsa da, bizim bürokrasimiz bu anlamda tam bir homososyal yapı arzediyor," ifadelerini kullanmış, bu sözleri çok tartışılmıştı. Tuksal, İslamcı camia içinden ilginç bilgiler vermesiyle de gündeme gelmişti yılında durumu şöyle anlatıyordu: "Bir akrabam vasıtasıyla tanıştım. Tesadüfen evine gittim. Baktım evde genç bir hanım. Sonradan öğrendim kendisine kuma almış. Akrabamdan da öğrendiğime göre Cemaat'te hanımlar nefis terbiyesini öyle yapıyorlar. Kocalarına genç bir eş alıyorlar. Onlarla birlikte aynı evde veya apartmanda yaşıyorlar. Böylece nefisleri terbiye oluyor." Kısaca hatırlatalım... Daha önce yazarı olduğu, hükümetin medyadaki seslerinden S tar' dan ayrılan Tuksal ile ilgili olarak 17 Aralık soruşturmasından sonra ilginç bir tape ortalığa saçılmıştı. Konuşma dönemin Başbakanı Erdoğan ve Star gazetesi Medya Grup Başkanı Mustafa Karaalioğlu arasında geçiyordu. Erdoğan, Karaalİoğlu'na Tuksal'ın kendisini eleştiren yazısıyla ilgili olarak, "Biz bunları sövdürmek için mi burada hıtacağız!" ifadelerini kullanıyordu. Kayıt, Tuksal'ın S tar' dan Erdoğan'ın isteğiyle 156

157 kovulduğunu söylüyordu. Ancak Tuksal kaydın arkasından yaptığı açıklamada gazeteden kovulmadığını, kendi isteğiyle ayrıldığını belirtti. Tuksal, "Hakkımdaki bazı karalamalara cevap yazabiirnek amacıyla gazeteye yeniden dönmek istediğimde talebim kabul edilmedi," ifadelerini de ekledi. Bir dönem Taraf gazetesinde de yazarlık yapan Tuksal, gazetenin Gülen-Erdoğan savaşında Gülen tarafında kalması üzerine gazeteden ayrıldı. Özetle... İslamcı camiaya eleştiriler getiren Hidayet Şefkatli Tuksal, hem Cemaat'ten hem Hükümet'ten koptu. Kriptoya da Cemaat eleştirisiyle girmeyi başarmıştı. "İnsanlar Cemaat hakkında konuşmaktan korkuyor" Büyükelçi Jeffrey'in Gülen Cemaati'ne yönelik tespitleri bu kadar değildi. Cemaat'in amaç-araç ilişkisini Jeffrey şöyle aktarıyordu: (...) Gülen hareketi, Sünni Hanefi Islam'ın modernleşmiş bir biçimi olarak tarifleniyor. Bu eğilimi, eski başbakan Necmettin Erbakan'ın "Milli Görüş" çevresiyle ortak olsa da, "Milli Görüş" Türkiye merkezli bir hareketken, Gülen hareketinin daha geniş bir kapsamı var ve amaca giden her yolun meşru görüldüğü bir yaklaşımdan rahatsızlık duymuyor. Örneğin, gerektiğinde başörtüsünü de çıkartabiliyor. Yine de, kimi yakınlıklar söz konusu: AKP'nin kurucularının çoğu "Milli Görüş"ten gelirken, AKP'nin birçok yetkilisinin de Gülen hareketine yakın olduğu biliniyor (...) ABD Ankara Büyükelçisi Jeffrey, Gülen hareketiyle ilgili olarak insanların konuşmaktan korkmasını da kriptoya not ediyordu: (...) Türkiye'de Gülen'e değinen tartışmaların büyük bölümü bir nebze nezaket ve incelikli bir ustalık içeriyor. Bizim irtibatta olduğumuz kişiler, konuşmaları halinde bunun sonradan kendilerine zarar verip vermeyeceğinden emin değillermişçesine, bu konuda görüşlerini açıklamakta sıklıkla tereddüt gösteriyorlar (...) Jeffrey, notlarının bir kısmında Gül hakkında kaynaklarının Gülenci olduğunu, Erdoğan'ın iseısrarla Gülen' ernesafe koyduğunu 157

158 söyledikten sonra CHP konusuna geliyordu. ABD'li diplomat CHP başta olmak üzere muhaliflerin Gülen' e bakışını şöyle aktarıyordu: (...) Bu arada, Cumhuriyet Halk Partisi ve AKP'nin diğer muhalifleri, ABD'yi, sözümona Türkiye'nin laik temellerini zayıflatarak bir ılımlı Islam devleti "modeli" yaratmak amacıyla, gizliden gizliye Gülen'i desteklemekle itharn ediyor. Bu itham, Türkiye'de laiklik karşıtı faaliyetleri nedeniyle yargılandığı bir sırada Gülen'e ABD'ye sığınma imkanı ve nihayetinde de daimi ikamet statüsü tanınmış olması gerekçesine dayandınlıyor (...) CHP yönetimi şimdi aynı şeyi düşünüyor mudur, bilmiyoruz. Ancak bugün Gülen Cemaati'nin Erdoğan'ın karşısına geçmesiyle, Gülen'in en azından bir kısım CHP'lilerle daha sıcak bir ilişki kurduğu aşikar. Büyükelçi Jeffrey, Gülen'in azınlıklada kurduğu iyi ilişkilere örnek olarak ise Patrik Bartholomeos'u gösteriyordu: (... ) Gülen'in islam dinine mensup olmayan destekçileri de var ve istanbul'daki Ekümenik Patriki bunlardan biri. Patrik, kısa süre önce Büyükelçi ile gerçekleşen bir konuşmada, ABD'ye yaptığı son gezi sırasında Gülen'i ziyaret ettiğini ve bir saatten fazla baş başa görüştüklerini anlattı. New York'a yapacağı yakın tarihli ziyaretinde de Gülen'i yeniden görmeyi planladığını söyledi. Patrik, Büyükelçi'ye Gülen'den "çok etkilendiğini" anlattı ve Kazakistan'da Süleyman Demirel'in adı verilen bir üniversite dahil olmak üzere Gülen okullarının kalitesini övdü (... ) ABD'li diplomat J effrey, Gülen' den değil ama, Gülen' e ABD'nin destek verdiği görüşünün yaygınlaşmasından endişe ediyordu: (...) Türkiye.'de mevcut AKP-Iaikler hizipleşmesi veri alındığında, herhangi bir islami hareketin kendi niyetleri konusunda temkinli konuşması şaşırtıcı olmamalı. Ne yazık ki bu durum, Türk toplumunda adeta bir refleks olan komplo teorilerine inanma eğilimini besliyor ve Gülen hareketine ilişkin kuşkuların üzerine de büyütaç tutuyor. Gülen'in amaçladığı öne sürülen dinlerarası diyalog ve hoşgörü eleştirilemez, ama Gülen hareketinin ar- 158

159 kasında ABD hükümetinin olduğu iddialarında kaygı verici bazı yönler görüyoruz (... ) Şeriat değil ama çok daha İslamcı 25 Kasım 2009 tarihli kripto, "Türkiye: Etkili Gazetecinin Temkinli Görüşü" başlığını taşıyordu.8 Kriptonun içeriğinde "18 Kasım' da Türkiye'nin en etkili gazetecilerinden Radikal gazetesi köşe yazarı Murat Yetkin bize mevcut ilişkilere dair ufkumuzu açan yorumlarda bulundu," denilerek Yetkin'le yapılan görüşme notları sıralanıyordu. Kriptoda imzası olan Büyükelçi James Jeffrey, "Türkler büyük oranda ABD'nin tartışmalı Müslüman din adamı Fethullah Gülen'i desteklediğine inanıyor," dedikten sonra, olan biteni Washington'a, "Gülen ve Türk Genelkurmayı ölümüne bir mücadeleye girmiş durumdalar, bu durum Genelkurmay'ın geçmişte Gülen okullarını desteklediği düşünüldüğünde tuhaflık arz ediyor," ifadeleriyle geçiyordu. "Genelkurmay geçmişte Gülen okullarını destekledi," iddiasının altını çizip devam edelim... Büyükelçi Jeffrey kriptoda, "Gülenciler, özellikle Türk Polis Teşkilatı içindeki yerleri düşünülürse son derece etkililer," ifadeleriyle Gülen'in gücünün kaynağının ne olduğunu tanımlarken, Gülen'in amacını ise şöyle aktarıyordu: "Gülen Türkiye'ye şeriah getirmeyi istemiyor, ama hedefinde ülkenin çok daha İslamcı bir hale getirilmesi var." Şahin Alpay'ın mazeretleri Büyükelçi Jeffrey'in bıraktığı yerden, anlatımı Zaman yazarı Şahin Alpay'la sürdürelim. ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon Wiener imzalı 21 Ocak 2009 tarihli kripto, "Yorumcu, Türkiye' deki Demokratik Reformların Geleceği Hakkında Konuşuyor" başlığını taşıyordu.81 "Yorumcu" diye sözü edilen kişi Zaman yazarı Şahin Alp ay' dı. Bir parantez açalım... Cemaat'in medyadaki seslerinden Erkarn Tufan Aytav'ın imza attığı kitaplardan biri Aydınlık'tan Kaçanlar adını taşıyordu. Kitabın konu ettiği Şahin Alpay da Aydınlık'tan kaçanlardan 80 http: 1 / wikileaks.org / cable / ll / 09ANKARA1705.htrnl wikileaks.org/ cable / 2009/ Ol/ 09ISTANBUL37.htrnl. 159

160 biriydi. Ama bir özelliği daha vardı, o ayru zamanda "Cemaat'e sığınanlar" dandı. Gerçekten de Cemaat, sol hareketlerden 80 sonrasında kaçarak liberalizmin82 saflarına sığınan ve genelde Türkiye' de görünen ya da görünmeyen iktidarlara akıl hocalığı yapan yazarları istihdam etmekte oldukça cömert davrandı. Şahin Al pay da bu isimlerden biriydi. Sahi, bu isimler ABD'li diplomatlar tarafından ne kadar ciddiye alıruyordu? Bu sorunun yanılını birazdan verelim. Ama önce Alpay'ın anlathkları. Şahin Alpay, o dönem AKP'nin Türkiye'yi AB'ye taşıyacak reformlarına o kadar inanmış olacak ki, ABD'li diplamatları da ikna etmeye çalışıyordu. Kriptonun özet bölümü şöyleydi: (...) Diplomatlar ve medya temsilcileriyle kısa süre önce gerçekleştirilen bir tartışmada, siyaset bilimi profesörü ve köşe yazarı Şahin Alpay Türkiye'nin AB desteği olsun ya da olmasın demokratik iyileştirmeleri başarıyla tamamiayacağı öngörüsünde bulundu ve Türkiye'de iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) son üç yılındaki sönük partormansına yönelik kapsamlı mazeretler sundu (...) Alpay, AKP'nin demokratik reformları yapacağı konusunda "başarılı" öngörüsüne diplamatları ikna etmeye çalışıyordu. Yetmiyor, AKP'nin reformları durdurduğu dönemde neredeyse onun adına özür diliyordu. "Hangi Şahin Al pay" diye sorarsaruz, hani şu Cemaat operasyonları sonrası AKP'nin dikta rejimi uyguladığıru televizyonlarda, köşesinde anlatan "gazeteci" dememiz gerekir. Alpay'ın kriptoya girmesine neden olan konuşmasırun sebebini kriptodan aktaralım: (... ) 10 Ocak'ta Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın (tartışmalı Türk imam Fethullah Gülen'in onursal başkanı olduğu) sponsor- 82 Sosyalizm ile birlikte aydınlanmanın iki çocuğundan biri olan, bireyin özgürlüğünü savunma iddiasındaki liberalizmin bu isimlerle yan yana anılmasına, bazı liberallerin itirazı var. Söz konusu isimlerin, liberal felsefeyi özümsemedikleri halde iktidarlar ile kurdukları ilişkilerde "liberal" sıfatını seçmenin yarattığı konformizmden faydalandıkları söylenebilir. Bu açıdan, bu kişilere zaman zaman "liberal" diyerek kırdığımız gerçek liberallerden özür dileriz. 160

161 luğunda gerçekle_ştirilen konuşma dizisi kapsamında "AKP Niçin Liberalleri Hayal Kırıklığına Uğratıyor?" başlıklı bir oturum düzenlendi. Konuşmacı Bahçeşehir Üniversitesi siyaset bilimi profesörü ve Gülen'e bağlı Zaman ve Today's Zaman gazetelerinde köşe yazariiğı yapan Dr. Şahin Alpay'dı (..:) Söz konusu toplantı Cemaat'in vakfı tarafından gerçekleştirilmekle birlikte, seçilmiş bazı konuşmacılarca yapıldığı anlaşılıyor. Alpay, çalıştığı gazeteler o dönemki ittifak gereği AKP'yi desteklese de, kendisini AKP' den ayıran şu ifadeleri kullanıyordu: "Söz konusu gazeteler genel itibariyle AKP yanlısı olsalar da, Alpay hiçbir partiye bağlı olmadığını söyledi ve kendisini AKP'nin kimi zaman destekçisi kimi zaman da eleştirmeni olarak tanımladı." Tuhaf bir çelişki... Türkiye' de sosyalist olmak para etmeyen, eski sosyalist olmak ise pahalı olan bir meta. Sosyalist olunca polis sizi takip ederken, eski sosyalist olunca siz polisi takip edebiliyorsunuz. Sosyalist olunca hedef olduğunuz gazetelerde, eski sosyalist olunca yazı yazabiliyorsunuz. Belki de bu nedenle liberaller söze hep eski sosyalist olduklarını hatırlatarak başlıyorlardı: (...) Lisenin son sınıfını ABD'de okuduğunu, o zamanlar adanmış bir komünist olduğunu, 1990'1arda kısa bir dönem anamuhalefet partisi Cumuriyet Halk Partisi'nin (CHP) lideri Deniz Baykal'a danışmanlık yaptığını söyledi. Kendisi 1915 olayları için kaleme alınan özür dilekçesinin (AKP'Ii Başbakan Erdoğan'ın şiddetle eleştirdiği) imzacılarından bir tanesi. Alpay kendisini "isveç ekolünden bir sosyal demokrat" olarak görüyor (...) Başkonsolos: Sol kimin umurunda? Şahin Alpay, liberal demokrasinin güncel evriminde üç temel dinamiği "Özal devrimi, AB ile Gümrük Birliği Anlaşması, liberal entelektüel söylem" olarak özetliyordu. Kendisini fazla önemseyen bu söyleme göre, Gümrük Birliği sayesinde, kriptodan aktaralım, "Anadolu'nun kalbinde daha fazla demokratikleşme ve AB'yle daha iyi bir entegrasyon isteyen dindar ve 161

162 muhafazakar yeni bir elit" ortaya çıktı. Tüm bu gelişmeler sayesinde bir "sessiz devrim dönemi" yaşanmıştı. Alp ay' a göre bu demokrasi devriminin karşısındaki güçlerse kriptoda şöyle anlatılıyordu: (...) Buna rağmen Alpay, demokrasinin tam anlamıyla yerleşiklik kazanmadığını düşünüyor. Askerin siyasete bumunu sokmasının ve Anayasa Mahkemesi'nin "anayasaya aykırı" davranışlar (mesela Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesini geçici olarak ertelemesi, okullarda türbana izin veren yasa değişikliğini reddetmesi ve AKP'nin kapatılmanın eşiğine gelmesi) sergilerneyi sürdürmesinin 'çirkin' örneklerini veriyor (...) Alpay, hem TSK'yı hem Anayasa Mahkemesi'ni AKP'ye fren oldukları için şikayet ediyordu. Ama sıra hem Gülen' i hem de AKP'yi övmeye gelince... Şahin Alpay sımr tanımıyordu. Ona göre İslamcılar Türk demokrasisinin başına konmuş bir talih kuşuydu: (...) Alpay kendisi gibi entelektüellerin çeşitli "radikal" kökeniere sahip olduklarını ancak yaşadıkları deneyimler sonucu liberal demokrasinin değerini anladıklarını söyledi. Alpay'ın söylediğine göre, aynı zamanda "modernist islami düşünce" de (örneğin Gülen ve AKP'de cisimleştiği haliyle) benzer bir çizgide evrimleşmiş. Alpay, Türk Islami hareketinin kademeli olarak reform geçirip kendini liberalleştirdiğini ve otoriter rejimlerde olanlara hiç benzemeyen bir hüviyet kazandığını söyledi. Bu durumu Türk demokratikleşme hareketinin "en büyük mucizelerinden biri" olarak olarak adlandırdı ve AKP'yi Özal döneminden bu yana gelen "en reformcu parti" olarak tanımladı. Bir soruya cevaben, AKP'nin de Gülen hareketinin de Türkiye'ye şeriat getirmek gibi "gizli bir gündemleri" olmadığını (muhaliflerinin ortak suçlaması) hararetle savundu ve bunların liberal demokratik değerlere dönüşlerinin samimi olduğunu iddia etti (...) Şahin Al pay mucizeyi herhalde şimdi görmüştür. Zira gazetesi Zaman, Türkiye'nin bugünlerini 12 Eylül darbesinden daha kötü diye tanımlıyor yılındaki bu toplantı öyle görünüyor ki, Cemaat'in önce kendisi sonra AKP lehine bir pazarlama toplantısıydı. Türkiye 162

163 tarihinin kırılmalarmdan birinin yaşandığı tarihte, dışarısı için demokrasi seçeneğini "AKP artı Cemaat" olarak tarif ediyorlardı. Ancak bir yandan da, göstermelik de olsa AKP ile sınırlarını çiziyorlardı. Evet, gelelim sorumuza: AKP'yi desteklemeye bir buçuk yıl sonra gerçekleşen referandumda "yetmez ama evet"le devam eden kesimi, AKP ya da ABD misyonu ne kadar ciddiye alıyordu? ABD' de ve Türkiye' de, dünyanın geri kalanından farklı olarak liberallere "solcu" dendiğini hatırlatalım ve sorumuzun cevabını Başkonsolos Sharon Wiener versin: (...) istanbul'daki solcu entelektüel yarumcu bir süredir AKP'yi desteklemeye devam edip etmeme sorusunun üzerinde düşünüyor. Asıl soru ise şu: "Kimin umurunda?" Sol düşüncenin istanbul üniversiteleri ve düşünce kuruluşları üzerinde belli bir etkisi olsa da, sol partilerin seçmen desteği yok denecek kadar az. Bu da (Al pay'ın belirttiği gibi) AKP'nin solun ilgisini çekebilecek politikalar izlerken, solla yakın bağlar kurmakla niçin hiç ilgilenmediğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıklıyor (...)83 Haliyle... Liberal sol entelektüellerin hayatı kullanılıp atılmak, kandırılıp ağlamakla geçiyor. Nuray Mert durumu "Evet, belli ki kandırıldık, ama iyi ki kandık/' diye tarif ediyor. Ne yalan söyleyelim... Biz kriptoya bakarak, "Siz biraz kandırılmak istemişsiniz!" diyoruz wikileaks.org 1 cable / 2009 / Ol / 09ISTANBUL37.html. 163

164 11VİSKİ DÜŞKÜNÜ" ILICAK'LA GÜLEN SOHBETLERİ Tarih: 27 Nisan Yani, TSK'nın cumhurbaşkanlığı sürecinde AKP'ye verdiği tarihi e-muhhra günü. ABD'nin İstanbul Başkonsolosu Deborah K. Jones Washington' a bir kripto gönderdi. Gelin görün ki, Türkiye yakın tarihinin o kritik gününde; ABD İstanbul Başkonsolosluğu'nun gündemi farklıydı: Fethullah Gülen. Kripto şu başlığı taşıyordu: "Az Viski Eşliğinde Gülenciler'in Buluşması".84 Başlığa taşınan "viski" konusuna geleceğiz, ama önce buluşmanın içeriğini anlatalım. 27 Nisan' dan 10 gün önce... Başkansalos Jones'un deyimiyle "Gülenciler" için 17 Nisan 2007 tarihinde ABD İstanbul Başkonsolosluğu'nda bir yemek düzenlendi. Jones yemeğe davetlilerin profilini şu sözlerle Washington' a bildirdi: (...) Dini lider -müritlerince "Hoca" adı verilen- Fethullah Gülen hakkında bilgi sahibi olan ve/veya ona sempatiyle yaklaşan Türklerden oluşan eklektik bir grup, 17 Nisan tarihinde Başkonsolosluk'ta verilen bir akşam yemeğine katıldı (...) Peki, Başkonsolosluk'un davetine katılacakları kim seçti? Nazlı Ilıcak! Kriptoda bu durum şu cümlelerle aktarılıyordu: (...) Kendisi de Türk siyasi hayatında bir viski düşkünü olarak adı çıkmış, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin sanayici kökenli kurucu ortağı ve milletvekilliği düşürüldükten sonra Avrupa Insan Hakları Mahkemesi'nce hakları iade edilen Nazlı Ilıcak tarafından seçilen konuklar (...) 84 /wikileaks.org/ cable/2007 /04/07lSTANBUL353.html. 164

165 Başkonsolos'la buluştuk, Gülen'in vizesi uzadı Evet, Başkonsolosluk Gülenciler'le görüşme organizasyonunu Nazlı Ilıcak'a veriyordu. Ilıcak'tan ise "Türk siyasi hayalında bir viski düşkünü olarak adı çıkmış" ifadeleriyle söz ediliyordu. İlginç mi, değil. Zira... Ilıcak - viski ilişkisi bu kriptodan beş yıl sonra, 2012 yılında da gündeme geldi. Hem de yine siyasi bir konuda: Ergenekon! AKP Milletvekili Şamil Tayyar 20 Şubat 2012 tarihinde, Ilıcak için "Nazlı Hanım Ergenekon'u viski markası sanıyor" ifadesini kullandı. Nazlı Ilıcak ise Tayyar'ın bu çıkışına, "Yargının üstünlüğünü savunduro diye ne Cemaatçiliğim kaldı, ne viskiciliğim... " diye yanıt verdi. Kriptonun içeriğine geçmeden sormak lazım: Başkansalos Jones buluşmacia viski içildiğini neden vurgulamak istedi Washington'a? Yoksa, "Aslında bu Gülenciler o kadar da korkulacak insanlar değil; baksamza viski bile içiyorlar," demek miydi amaç? Bu sorumuzun yanıtını, bizzat Nazlı Ilıcak Her Taşın Altında 'The Cemaat' mi Var?85 adlı kitabında veriyor. Bakın aslında bu buluşma nasıl gerçekleşmiş; Ilıcak yazıyor: (... )ABD, Gülen'e vize vermekte zorluk çıkarttı. Buna birinci elden şahit oldum. ABD Istanbul Başkonsolosu Deborah Jones, bir davette, Gülen hakkında bana sorular sorup şüphelerini dile getiri nce, Cemaat'e yakın bazı isimlerle kendisini bir araya gelirebileeeğimi söyledim. Toplantı gerçekleşti ve Başkonsolos Jones, görüştüğü insanların görüşlerini öğrenme fırsatını buldu. (... ) Nazlı Ilıcak'a göre toplantı amacına ulaşmıştı: "O tarihte, Gülen' e vize verilmemesi konusu gündemdeydi ve De bor ah Jones'un olumlu görüş bildirmesi sonucunda Gülen'in vizesinin uzatılınası sağlanmıştı." Öyle anlaşılıyor ki, Başkonsolosluk llıcak'ı güvenilir bir Gülen bağlantısı olarak görmüştü. Bugünden bakıldığında... Ilıcak isminin Gülen'i öğrenmek için asla objektif olmayan, ama Gülenciler'in sesini duymak için doğru bir seçim olduğunu söyleyebiliriz. 85 Nazlı Ilıcak, Her Taşın Altında "The Cemaat" mi Var?, Doğan Kitap,

166 Sütten çıkmış ak kaşık ABD Başkonsolosluğu'ndan gönderilen kriptoya devam edelim... Nazlı Ilıcak ABD Başkonsolosluğu'na kimleri davet etmişti Fethullah Gülen için? Kriptoda yazdığı şekliyle alıntılayalım: (... ) Ta nınmış köşe yazarları Mustafa Akyol (Turkish Dai/y News}, Fehmi Koru (Yeni Şafak) ve Ali Bulaç (Zaman); akademisyenler, Bilgi Üniversitesi'nde sosyoloji profesörü Niyazi Öktem ve Galatasaray Üniversitesi'nde hukuk dersleri veren oğlu Emre, Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Mahmut Kılıç, yazar Cemil Meriç'in kızı sosyolog Ümit Meriç ve Fatih Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Alparslan Açıkgenç, Türkiye Katalik Cemaatleri Ruhaniler Kurulu Sözcüsü George Maroviç ile Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak (... ) Gelelim meselenin bamteline: Bu isimler Fethullah Gülen'i Başkonsolos' a nasıl anlattı? Kriptonun özet bölümü merakımızı gideriyor; okuyalım: (...) Fethullah Gülen'e aşina olan, sempatik yaklaşan veya onun sadık müritlerinden gazetecilerin, akademisyenlerin, dini ve siyasi liderlerin 17 Nisan tarihli buluşmasında; gönüllü sürgüne giden, ABD'de yaşayan Türk dini liderinin, kendini gerek Türkiye içindeki çeşitli dini ve sosyal gruplar arasında, gerekse de dünya ölçeğinde uzlaşıya adamış müşfik ve hoşgörülü insancıl birinin portresi çizildi (...) Evet, Nazlı Ilıcak ve seçtiği isimler Başkonsolos' a sütten çıkmış ak kaşık bir Gülen portresi çizmişti. Ayrıntılandıracağız; fakat önce... Başkonsolos Jones'un söz konusu kriptonun girişinde, davetli isiınierin medya bağlantısı nedeniyle buluşmanın deşifre olması ihtimaline dair şu uyarıyı yaptığını aktaralım: "Medyadan kaynaklanan bir hata, Gülen'in Birleşik Devletler Hükümeti ile olduğu iddia edilen bağlarını açıklamaya yardımcı olabilir." 166

167 Bu satırları okuduğunuza göre bir "hata" var, ancak medyadan kaynaklanmıyor. Zira, davetli hiç kimse ABD Başkonsolosluğu'ndaki bu Gülen buluşmasım deşifre etmedi. Ağızları çok sıkıydı! Neyse ki Wikileaks var! Titreşimi, sıcaklığı ve içtenliğiyle benzersiz vaaz Başkonsolos Jones' un Washington' a geçtiği kriptoya göre; Fethullah Gülen'in onursal başkam olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı eski başkam Harun Tokak ile Cemaat'e yakın Profesör Niyazi Öktem, Gülen'i bir masal kahramarum betimler gibi anlatıyorlardı: (...) Masadakiler tarafından Hoca'ya en yakın isim olarak tarif edilen Harun Tokak gençliğinde, 1960'1arın sonu 1970'1erin başında, Gülen'in imamlık yaptığı izmir'de bir camideki günlerini nakletti. Tokak'ın deneyimine göre; Gülen'in vaazı, titreşimi, sıcaklığı ve içtenliğiyle benzersizmiş. ilkokuldan sonra tamamıyla kendi kendini eğitmiş olsa da, Niyazi Öktem' e göre, Gülen camiler değil okullar inşa etmekten bahsetmiş. Gülen'in hakiki sofuluğu ve derinliğinden ilham alanlar, onun dine, gelişime açık ılımil sufı yorumundan hareketle, bugün belki binlereesi değil ama yüzlereesi için bir sıçrama tahtası vazifesi gören bir okul açmak üzere Van'a gitmiş. Bugün Van'daki ilk "Gülenci" okul 1000'in üzerinde öğrenciye hizmet veriyor (...) Kriptonun "Gülen'in Teolojik Temelleri" başlığıyla verilen bölümünde bu kez Niyazi Öktem'le birlikte Fehmi Koru'nun da adı geçiyordu. Davette konuşanlar arasında bulunan, ancak ismi kriptoda yazmayan türbanlı bir kadımn açıklamaları ise Başkonsolos'a Hıristiyan cemaati Evanjelikler'i hatırlatıyordu: (...) Konuklarımız Gülen'i, o bilindik katı "Arap (Suudi Selefi olarak okuyun) lslam"ına çok zıt bir yere, ruhun saflığı ile kişinin kendi bütünlüğünü Allah'ın şahsında bulmasını vurgulayan kendine özgü "Türk" sufı geleneği olarak gördükleri yaklaşıma yerleştiriyor. Niyazi Öktem ve Fehmi Koru, Gülen'in öğretisini takip edenlere ve insana çekici gelmesinin nedenini, Hoca'nın gerçek ruhani ihtiyaçlara seslenmesi ve Diyanet'in yazdığı reçeteleri 167

168 körü körüne tekrarlamaması olarak açıklayan diğer konukların görüşlerini paylaştı. Kuran'a -Arapça metine sıkı sıkıya bağlı kalmayan- yorumsal yaklaşımı, sofuluğun bireysel ifadelerine ve Hıristiyanlar, Yahudiler ve inanmayanlarla uzlaşıya imkan sağlıyor. Hayatının ilerleyen dönemlerinde örtünmeyi seçmiş olan konuklardan biri, Evanjelik Hıristiyanlara pek de yabancı olmayan kavramlarla; Gülen'in nasıl vaaz verdiğini, onun bireyselleşmiş vaizliğinin kendi yaşamını nasıl değiştirdiğini ve onu daha kuvvetli bir imana nasıl ulaştırdığını aktardı (...) Papa'yla aslında kim buluşturdu? Söz konusu belgede Gülen'in Papa'yla buluşmasına ilişkin bir ayrınh da yer alıyordu. Bilindiği gibi Fethullah Gülen, Papa Il. Jean Paul'le 9 Şubat 1998'de Vatikan'da görüştü. Ancak bu buluşma pek de kolay olmayacaktı. Kriptonun "Dinlerarası Etkinlikler ve Papa'yla Buluşma" bölümünde Vatikan'ın İstanbul Temsilcisi Monsenyör Maroviç'in söz konusu buluşmada görev yaphğı bilgisi yer alıyordu. Buna göre Maroviç, Papa ile Gülen'in buluşmasını ayarlamaya çalışmıştı. Ancak Türkiye'nin Vatikan' daki diplomatik temsilciliği söz konusu görüşmenin iptal edilmesini sağlamışh. Bu iptalin Dışişleri'nden bağımsız olamayacağı düşünülürse, Türk hükümetinin Gülen'in uluslararası bağlantılarına yönelik tutumunun, daha önce de pek olumlu olmadığı anlaşılıyordu. Ancak... Türkiye'yi öfkelendiren bu buluşma Maroviç'in büyük gayretleriyle bir şekilde gerçekleşti. Bir çarpıcı ayrınh daha aktaralım... Maroviç bu önemli buluşmayı 2001' de mahkemede de anlattı. Zira, Fethullah Gülen ABD' deydi ama "Laik devlet yapısını değiştirerek, yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu" suçlamasıyla Ankara 2 No'lu DGM' de yargılanıyordu. Ve bu davada Maroviç, Gülen lehine tanık olarak hazır bulundu. Hakimin, "Papa-Fethullah Gülen görüşmesi nasıl gerçekleşti?" sorusuna Maroviç şöyle cevap verdi: 168

169 Ben onun Rusya'daki bir okulunu gördüm; çok etkilendim. Oradaki Rus öğrenciler Türkçe konuşuyorlardı. Okulda Atatürk köşeleri vardı. Muhterem Fethullah Gülen ile görüşmemiz sırasında kendisinin Vatikan'ı ziyaret edip etmediğini sorduk. "Hayır," dedi. Bunun üzerine biz, cemaatimizin ruhani reisieri olarak, Vatikan'la diyalog konusunda böyle önemli görüşleri bulunan, Türkiye'de ve yurtdışında 300 civarında çok güzel eğitim kurumlarına rehberlik eden birisinin Papa Hazretleri ile görüşmesinin faydalı olacağını bildirdik. Davet geldi ve ben de tercümanlık yapmak üzere seyahate katıldım; görüşmelerine şahit oldum. Gülen ile ilgili gözlemlerimi ve biraz önce anlattığım söylemimi Papa'ya aktardım. "lslamiyet budur," dedim.66 Wikileaks belgesinde; Başkansalos da Gülen'in Papa Il. Jean Paul ile görüşmesine ilişkin bildikleri başka bir ayrıntıyı paylaşıyordu. Başkonsolos'un bilgisine göre 25 Ağustos 2001 tarihinde Eyüp Mezarlığı'nda öldürülen Üzeyir Garih, Papa ile Gülen görüşmesinde rol oynayan asıl isimdi. Başkonsolos, bu bilgisinin Maroviç'in anlattığı hikayeyle çeliştiğini söylerken, iddiasıyla ilgili olarak önemli bir anekdot da aktarıyordu. Buna göre; Gülen'in Garih üzerinden Papa'yla buluşmasını sağlayan aracı isimlerden biri de ABD'nin en etkili Yahudi kuruluşu Anti-Defamatian League (iftira ve Karalamayla Mücadele Birliği-ADL) Başkanı Abraham Foxman' dı. Hatırlatalım; söz konusu kuruluş 2005 yılmda Recep Tayyip Erdoğan' a Cesaret Ödülü vermişti. Erdoğan ödülü kimin elinden almıştı dersiniz: ADL yöneticisi Abraham Foxman'm! ADL'nin Fethullah Gülen'le önemli bir bağlantısı da var. Papa'yla görüşmesinden bir yıl önce Gülen 1997'de ABD'de ADL Başkanı Abraham Faxman ile buluştu. Foxman, Gülen' den İslam' da hoşgörüyle ilgili bir kitap yazmasını rica etti. ADL bu kitabı İngilizceye çevirerek dağıttı. Kısacası kitabın spansoru oldu. Zaman gazetesi 10 Mart 1998' de Gülen'in söz konusu kitabı yayımlamasını şöyle haberleştirdi: 86 /tr.fgulen.com/ content/view /2087/86/. 169

170 üç gündür Türkiye'de bulunan Yahudi liderler heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevik Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem'den sonra Fethullah Gülen ile görüştü. 55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye'de bulunan 59 kişilik Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen'in Türkiye'deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın barış asrı olması açısından önemsediklerini ve söz konusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirttiler. Görüşmede; Gülen'in, ABD'nin en etkili Yahudi Lobisi olan ADL'nin (Anti-Defamation League) teklifiyle hazırladığı hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap da gündeme geldi. Gülen, ingilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında dağıtılacak. Bu açıdan bakıldığında, soralım: Gülen'in Vatikan'la görüşmesini gerçekten de Maroviç değil de, tıpkı Başkonsolos'un belirttiği gibi Üzeyir Garih aracılığıyla Yahudi Örgütü'nün başındaki Abraham Foxman mı ayarladı? Faxman'ın ismi gizlenerek Maroviç ön plana çıkarılmış olabilir mi? Üzeyir Garih'in Gülen'le ilişkisi Neyse... Daha fazla yorum yapmadan, kriptodan ilgili bölümü aktaralım: (...) Monsenyör Maroviç, Gülen'in ekümenik gündemini teşvik etmeye yönelik, Gülen'i diğer dini cemaat liderleri ve son olarak Papa ll. Jean Paul'le tanıştırması da dahil, kendi çabalarından coşkuyla ve uzun uzadıya bahsetti. Diğerleri de, birkaç yıl kadar önce bir Müslüman mezarlığında öldürülmüş halde bulunan, Maroviç ile dinlerarası diyalog ve dünya barışı menfaalleri için Gülen'i daha geniş bir dinleyici kitlesine ulaştırmaya çalışmış zengin bir Yahudi kökenli Türk işadamı olan Üzeyir Garih'in, Hoca'yla olan bağlarını onayladılar. Maroviç, Gülen'le Papa buluşmasını ayarladığını söyledi ancak Türkiye'nin Valikan'daki diplomatik temsilciliği randevuyu iptal etmiş. (Not: Bu durum; Garih'in Gülen'i Abe Faxman'la tanıştırdığı, 170

171 onun da Gülen'i New York Kardinali ile ve Kardinal'in de Gülen'i Papa'yla tanıştırdığı yönündeki daha önceki söylentilerle çelişiyor. Notun Sonu.) Maroviç iptal kararının değiştirilmesi için çok gayret sarfettiğini ve sonunda Türk yönetiminin öfkesine yol açan bu buluşmanın gerçekleştiğini söyledi. Maroviç, ABD yönetiminin olaya dahliyle ilgili kuşkuları dönemin Türkiye Büyükelçisi Abramowitz'in -"Maroviç yerine"- görüşmeyi ayarladığı yönünde basında çıkan hatalara bağladı. Niyazi Öktem ve diğer kaynaklara göre Istanbul'daki Ekümenik Patriki Bartholomeos ve Ermeni Patriki Mesrob da Fethullah Gülen'le buluşmuşlar. Gülen son olarak tedavi amacıyla ABD'ye 1999 Şubatı'nda yolculuk etti ve o zamandan beri ABD'de yaşıyor (...) Yazmalıyız: Sadece Garih değil, Alarko' daki ortağı İshak Alaton da Fethullah Gülen konusunda oldukça çaba sarfediyor, onun için çalışıyor. Garih Eyüp Mezarlığı'nda Nakşibendi Küçük Hüseyin Efendi'nin mezarını ziyaret ederken öldürülmüştü. Katili bulunsa da cinayet konusunda hala kafalarda soru işareti var. Ancak konumuz bu değil. Mesele şu: Türkiye'nin en büyük şirketlerinden Alarko'nun iki ortağının bu İslami tarikat ve cemaatlere ilgilerinin sebebi ne? Amaç sadece siyasete/ iktisada bunlar hakimdir düşüncesiyle, bu şekilde "şirin gözükerek" ihale almak mıdır? Bu değerlendirme çok sıradan olmaz mı? Mutlaka sosyologların, tarihçilerin yanıt vermesi gerekir. Neden Musevi iki ortak Garih ve Ala ton, aracılık yapacak, her cumartesi mezar ziyareti yapacak kadar tarikat ve cemaatlere karşı bir "adanmışlık" duygusu içinde? Biz de merak ediyoruz. "Yoldan çıkan" Türkiye'yi rayına oturtacaklar Kriptoya devam edelim... Toplantıda Başkonsolos' a geniş bir şekilde Cemaat okulları da tanıtılıyor. Kriptoda söz konusu bölüm "Gülen Okullarının 'Türk Doğası'" adıyla sınıflandırılıyor. 171

172 Başkonsolos Jones şu notu düşüyor: (... ) Misafırlerimiz, okulların Türk kültürünü keşfetmedeki önemini ve tarihsel (tıpkı Amerika gibi) "kültür kaynaşmasını", Osmanlı imparatorluğu'ndaki etnik ve kültürel karışımla açıkladılar. Öktem "kasten tahrik edici ama yerinde" bir şekilde Türklerin "Arap'tan ziyade Yunan" olduklarını belirtti. Başka bir deyişle korkacak bir şey olmadığını söyledi (... ) Toplantıda Cumhuriyet'in kurucularımn İslami cemaatlerle ilişkisi, daha doğrusu ilişkisizliği de eleştiriliyor. Hatta Cumhuriyet reformları da... Kendisini "şeriatçı" olarak tammlayan, Latin harflerine geçişe bile karşı çıkan Taha Akyol'un oğlu, Başkonsolos'a Cumhuriyet reformlarından şöyle yakımyor: (... ) Mustafa Akyol, geç Osmanlı dönemindeki bir "kadın hareketinin" bastırıldığını ve kadınların ne isteyip ne istemeyeceklerine karar vermeleri gerektiğine inanan yeni Cumhuriyet'in liderlerince "reforme edildiğini" aktardı. Bu da yapay bir topluma ve geriye dönüş potansiyeline yol açtı. Gülen hareketi her zaman var olagelmiş olan ruhani öğeye izin veren, Türkiye'nin doğal, çok etnisiteli, hoşgörülü köklerine geri dönme çabasıdır (... ) Evet, yanlış okumadımz. Mustafa Akyol Cumhuriyet devrimiyle "yoldan çıkan" Türkiye'yi, Cemaat'in yeniden rayına sokacağını söylüyor. "Örgütlenme" sorusuna yanıt yok ABD Başkonsolosu, Cemaat' e daha "derin" sorular sorduğunda aldığı yamtlardan pek memnun kalmıyor. Kriptodan okuyalım: (...) Parasal destekçiler, müritlerin sayısı, Gülenci "örgütlenme" ve Hoca'nın kişisel durumu ile Türkiye'ye dönüş ihtimali konusunda sorduğumuz sorulara, hem doğrudan hem de kimi gerçeklerin açıkça bilinmediğini gösterir belirsiz cevaplar aldık. Konuklarımız, Gülenci bir gazetenin 800 bin abonesinden hareketle Gülen'in Türkiye'deki takipçilerinin sayısının iki ila üç mil- 172

173 yon arasında değiştiği tahmininde bulunuyor. Stzmft dergisine üyelik de internetten bolca desteklenen, inananlar için teolojik öğretilerin aktanldığı önemli bir mecra işlevi görüyor. Türkiye'de ve ABD'de ingilizce basılan günlük Zaman gazetesinde Gülen'in açıklamalarına da yer veriliyor (...) Gördünüz mü... Cemaat'in kalemleri, konu Cemaat'in örgütlenmesine gelince suspus oluyor! Çok da kurnazlar! Öyle ki, ABD Başkonsolosluğu'nda olmalarından hareketle, karşılarındakinin olası hoşnutsuzluğundan faydalanmaya çalışıyorlar. Zira Cemaat'in mali kaynaklarına ilişkin yaşanan sohbeti Başkonsolos Jones kriptoda şöyle aktarıyor: (...) Mali konulardaki belirsizliğe karşın konuklarımız organizasyonun elinde fon istiflemediğini ve okullar ile diğer etkinliklerin genelde varlıklı işadamlarınca finanse edildiğini ileri sürdü. Muzip gülümsemeler eşliğinde konuklarımızdan bazıları, Türkler arasında CIA'in Hoca'yı parasal olarak desteklediğine, zaten daha en başından beri onu bulunduğu konuma getireni n ABD olduğuna dair söylentilere yaygın biçimde inanıldığını belirttiler (...) Kaçamak yanıtlar ve medeni durum Kitap boyunca çokça göreceksiniz. ABD'lilerin vize konusunda Cemaat'le başı dertte. Cemaat mensupları vize başvurularında kendilerini gizlemeye, kaçamak yarotlar vermeye ve gittikleri yerleri saklamaya çalışıyor. Başkonsolos bu durumu sorduğunda aldığı yamtı, belgede şöyle özetliyor: (...)ABD vizesi için başvuranları n, Hoca'yı ziyaret etme veya bir Gülen okuluna katılma niyetleri hususunda sorulan sorulara niçin istisnasız biçimde kaçamak yanıtlar verdikleri sorulduğunda; muhataplarımız -üzerlerinde hiçbir kontrol uygulanmayan- başvuru sahiplerinin Amerikan vize prosedürlerinden habersiz olduklarını ve ABD'li yetkililerin Gülen örgütlenmesine karşı Türk yönetiminin önyargılarını payiaşmasından korktukları yanıtını verdiler (...) Kısacası, yemeğin davetlileri, başvuran Cemaat mensuplarımn aslında ABD' den değil de aslında Türk makamlarından korktuklarım anlahyor. 173

174 Başkonsol os, Gülen' e ilişkin karşılık alamadığı bir soruyu da kriptoya şöyle not ediyor: "Gülen' e dair kişisel ayrıntılar, hayatının erken dönemi dışında elde edilmesi güç şeyler; örneğin medeni durumuna ilişkin net bir yanıt almayı hiç başaramadık." Dönerse, müritleri üzerine atlar Kriptodan Başkansalos Jones'un Gülen'in ne zaman döneceğini merak ettiği de anlaşılıyor: (...) Burada bu kadar çok takipçisi varken, Hoca'nın nıçın ABD'de kaldığını sorduk. Güvenlik veya sağlık kayg ıları mı vardı? Gülen'e yakın olanlar, AKP'nin (aynı zamanda Erdoğan'ın) 2007 Mayısı'ndaki tahmin edilen cumhurbaşkanlığı zaferinden ve hakkındaki adli suçlamaların ve aşırı milliyetçi fraksiyonlardan gelen tehditierin kesildiği daha önceki Kasım'daki parlamento seçimlerinden sonra, Gülen'in Türkiye'ye dönüşte sorun yaşamayacağını söyledi. Kaynaklarımız, sağlığına ilişkin kaygıların yaşlı liderin binlerce müridinin "üzerine atlamasını" imkansız hale getirebileceğini ve bu nedenle ABD'de kalmayı tercih edebileceğini söylediler (...) Müritlerinin üzerine atlama hülyasını bir kenara bırakırsak, Gülen için iki tehlikeden söz ediliyor. Bir, hakkındaki dava; iki, Başkonsol os' un "aşırı milliyetçi fraksiyonlar" diye tanımlamaya çalıştığı ulusalcılar. Cemaat'in kalemleri cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte tehlikenin bertaraf olacağına inanıyorlar. İnsanın aklına geliyor: Bu görüşmeden kısa süre sonra başlayacak olan Silivri davalarını da biliyorlar mıydı? Yanıtı 11bilinmez" ama sonuca bakıldığında haklı çıkıyorlar. Ancak Gülen'in için yıllar sonra dönüş tehlikesi, bizzat Erdoğan'ın tehditleriyle beliriyor. Başkonsolos: Gülen vergi ödemedi Erdoğan'ın Cemaat savaşının ardından Gülen'i Obama'dan bizzat istediği hatırlanırsa, Başkansalos Jones'un Gülen'in vizesi hakkında verdiği bilgiler daha da önem kazanıyor: (... ) Gülen'in siyasi gerekçelerle veya göçmenlik statüsü nedeniyle ABD'den ayrılmasının istenebileceğinden endişelenenler var. 174

175 Gülen'in uzun sürmüş göçmenlik durumu ve temyiz süreci hakkında gerçekten bilgili olan çok az kişi bulunduğu görülüyor. (Not: 1999 Şubat'ında tedavi gerekçesiyle "B-2" vizesi alarak ABD'ye giriş yapan Gülen, ardından bir dini lider olarak "R" [göçmen statüsünde olmayan] vizesi aldı. Ancak söylenenlere göre; gelir vergisi ödemediği için bu statüsünü koruyamadı. Bir din çalışanı dilekçesiyle yasal daimi ikamet statüsü için başvuruda bulunan Gülen'in USCIS [United States Citizenship and lmmigration Services, ABD Vatandaşlık ve Göçmen Bürosu] tarafından reddedildiği anlaşılıyor. Gülen'in avukatlarının kendine üstün yetenekli birey tanımı sağlayacak "O" tipi vize almaya çalıştığı söyleniyor.) Gülen' in ABD' deki ikameti tartışmalara açık olmakla beraber bugüne kadar sürdü. Ve sonuç... Başkansalos Jones, viski içilerek yapılan sohbeti anlattığı Gülen kriptosunu şöyle bitiriyordu: (...) Akademisyenler, dindar ve profesyonel hayran ve takipçilerden oluşan bu etkileyici grup, laiklerin Türkiye'yi Iran'dan pek de farklı olmayan bir şeriat ülkesine döndürmeye çalışan bir entrikacı kripto molla algılarından fersah fersah uzak bir Fethullah Gülen portresi çiziyor. Bu insanlar Gülen'in aydınlanmış islam için bir model olduğuna, bugünün Türklerinin yaşantısına ve modern dünyaya uygun ve belki de Türkiye'nin her iki uçtaki radikalleşmiş unsurlarca kötüye kullanılmasını engelieyebilecek biri olduğuna inanıyorlar. Gülen'in laik devlet aygıtıyla yaşadığı sorunların nedeni olarak, devlet aygıtının "her şeyi kontrol etme" ihtiyacını görüyorlar ve seküler devlet aygıtının dar görüşlülüğünün bir örneği olarak, Türk yönetiminin Rum Ortodoks Patrikliği'nin unvanındaki "ekümenik" sıfatından duyduğu hoşnutsuzluğu gösteriyorlar. En etkileyicisi kendi aralarındaki hoşgörü ve mesleki dayanışma; öyle ki aralarında içki içenler, içmeyenler, kapalılar ve açıklar bulunan, çok çeşitli oldukları açıkça görülebilen bir grup oluşturmaktalar (...) 175

176 CEMAAT'İN KALEMLERİ ERDOGAN' A TOZ KONDURMUYOR ABD'nin diplomatik temsilciliklerinin bilgi alma yollarından biri de gazetecilerle buluşmaları. Bu toplanhlara katılan gazetecilerin çoğunluğunu AKP'ye destek vermiş liberaller oluşturuyor. Ve farklı eğilimler gösteren gazeteciler kimi zaman diplamatların önünde tartışma yaşıyor. Örneğin... ABD'nin İstanbul Başkonsolosu Deborah K. Jones'un 22 Aralık 2005 tarihinde kaleme aldığı kriptodan söz edelim. "İstanbullu Gazeteciler Türk Siyasetini Tartışıyor" başlıklı kripto bir grup gazetecinin tartışmasını ele alıyor.87 Toplantıya gazeteciler Mustafa Karaalioğlu, Ferai Tınç, Sami Kohen, Cengiz Çandar, Ergun Babahan ve Ekrem Dumanlı katılıyor. Başkonsolosun kriptoda; Sabah gazetesi için "merkez sağ, laik", Zaman için "ılımlı İslamcı", Yeni Şafak için "muhafazakar İslamcı" tarumıru yapması dikkat çekiyor. Bir virgül koyup, toplantıyı organize eden Başkonsolos Jones'a dair ilginç bir anekclotu hatırlatalım. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan' ı ABD'ye tanıtan, hatta ilişkiler gerildiğinde ABD'lilere "bu adamı kullanın, deliğe süpürmeyin" önerisinde bulunan Dış ilişkiler Danışmanı Cüneyd Zapsu'nun annesi Hacı Gaye Zapsu'nun cenazesinde, Başkonsolos Jones da vardı. ABD'li diplomat Deborah Jones geleneklerin aksine, cenaze namazında Cüneyd Zapsu'nun eşi Beyza Zapsu ve diğer kadın aile fertleriyle birlikte cenaze narnazına durmuştu. Ekrem Dumanlı'nın AKP'ye siper olduğu günler Konumuza geri dönelim... Başkonsolos Jones, gazetecilerle Irak, İran, Suriye, Kıbrıs, AB üyeliği gibi önemli dış politika başlıklarım konuşacaktı. Ancak en hararetli tartışma AKP hükümetinin alkole ilişkin 87 https: 1 1 wikileaks.org 1 cable ISTANBUL2152.html. 176

177 kısıtlamaları konusunda yaşandı. O tarihte İçişleri Bakanlığı genelgesiyle tarihi ve turistik sokaklar veya içerisinde sadece işyeri bulunan pasajlar dışında içkili mekan açılması ve içki satışı yasaklanmışh. Belediye tesislerinde de içki servisi kaldırılmışh. Dönemin Başbakarn Tayyip Erdoğan içki yasağına dair şunları söylemişti: "Açıyorum 58. maddeyi, bu maddede devlete gençleri her türlü kötü alışkanlıktan koruma yükümlülüğü getiriliyor. Buradan medyaya ve bazı siyasi partilere sesleniyorum. Bazıları bunları da anlamamakta direniyor. Madem ki sizler de yasalara sadıksımz, Anayasa'mn 58. maddesine bakımz. Gençliğin geleceğini karartmayacaksınız. Gençliğin alkol düşkünlüğünden tutun da, uyuşturucu ve kötü alışkanlıklara karşı korumada biz devlete verilen görevi yapıyoruz. Kimse bu işi farklı yerlere çekmesin." Erdoğan bu sözleriyle yasağı savunurken, karşı çıkanlar söz konusu genelgeyle içki satışımn keyfi bir şekilde engelleneceğini söylüyordu. Genelgeye dayanarak birçok AKP'li belediye içkili mekanları engelleme yoluna gitti. İşte o gün kriptoya yansıyan, dahası ABD'li diplamatın önünde yaşanan tartışma bunun üzerineydi. Sabah gazetesinden Ergun Babahan AKP'ye ilişkin uzun övgüsünden sonra, AKP'nin getirdiği alkol yasağım eleştirince hemen Cemaat'ten tepki gördü. Ekrem Dumanlı'mn tepkisini Başkonsolos Jones şöyle aktardı: (... ) Ergun Babahan'ın yukarıdaki görüşlerine katılmayan Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Türk medyasının AKP'nin sözüm ona dayattığı alkol yasağı gibi ahlaki başlıkları abarttığından yakındı. Babahan'a alkol yasağının tam olarak nerede uygulandığını soran Dumanlı, basının düzenlemelerdeki değişiklikleri bir yasaklama gibi yorumladığını iddia etti. Benzer bir şekilde, Erdoğan'ın din ve dinin Türk toplumunun "çimentosu" olduğu yönündeki yorumlarının çarpıtılıp bağiamından kopartıldığını, bu durumun Türkiye'deki laik basının dini "yanlış anlamasının" bir yansıması olduğunu belirtti (... ) Cemaat'in kalemleri, daha o yıllarda totalitedeşen AKP hükümetine en küçük bir eleştiri yapılmasına dahi müsaade etmiyordu. 177

178 Öyle ya, Erdoğan'ın "ne istedilerse verdiği" günlerdi... Bugün "baskı altındayız, özgürlükler elden gitti" haykırışları, işte bu yüzden konjonktürel ve samimi değil. "Erdoğan' ın yakın danışmanı" Karaalİoğlu'nun kahinliği Ka ldığımız yerden devam edelim... ABD'li diplomatla yapılan buluşmada, Mustafa Karaalioğlu uzun süren sessizliğini bozacaktı. Sessizliğin nedenini ve söylediklerini Başkonsolos Jones'un satırlarından aktaralım: (...) Erdoğan'ın yakın danışmanlarından, toplantıyı dikkatle dinleyen ancak sessiz kalan (i ngilizcesinin yetersiz olması da nedenlerden biri) Yeni Şafak gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, hükümetin çift taraflı baskı altında olduğunun altını çizdi: Türban meydan okuması ve ulusalcılık. Karaalioğlu bu iki konuyla birlikte diğerlerinin, ülke içindeki gerilimi artırmak ve erken seçime gidilmesini sağlamak isteyen "derin devlet" ve muhalefetçe manipüle edildiğini söyledi. Hükümetin değişken bir tavrı olduğu algısının, söz konusu güçlere tepki göstermek ve kendi seçmen tabanına mesaj verme kaygısından kaynaklandığını belirtti. AKP'nin seçmen tabanının alkol meselesiyle ilgilenmediğini, yasağı siyasi bir zafer olarak görmeyeceğini, çıkarının başka yerde olduğunu ekledi (...) Başkonsolos'un "Erdoğan'ın yakın danışmanı" diye tanımladığı Mustafa Karaalioğlu'nun, bu çıkışından sonra aktardığı bilgiler daha da ilginçti. Zira 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimine henüz bir buçuk yıl varken, Karaalioğlu neler olacağını söylüyordu. Hatırlayalım; Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığına aday olup olmayacağının son ana kadar belirsiz olduğu bir seçimden bahsediyoruz. Bu açıdan bakıldığında, Karaalioğlu, Erdoğan'ın aday olmayacağını önceden biliyordu: (... ) Karaalioğlu ülkedeki gerilimin, 2007'de gerçekleşecek olan cumhurbaşkanlığı seçimi ve olası erken milletvekili seçimine odaklanacağı bir sürece girdiğini ileri sürdü. Karaalioğlu, Erdoğan'ın mevcut seçim takvimine uyacağını ve cumhurbaş- 178

179 kanlığına aday olmayacağını aktardı. Karaalioğlu, Başbakan'ın olup bitenin farkında olduğunu söyledi ve Erdoğan'ın ekonomiye yoğunlaşmayı tercih ederek türban sorununda sessiz kalmayı tercih edeceğini tahmin ettiğini belirtti. Nihayetinde, partinin AKP'Ii bir cumhurbaşkanı döneminde türban başlığını durdurmanın daha zor olacağının bilincinde olduğunu söyleyerek konuşmasını sonlandırdı (...) Yani Karaalioğlu AKP'nin yavaş yavaş kaleyi fethedeceğini de Erdoğan'ın dili olup itiraf etti. Zira ona göre, yapılacak dönüşümleri gerçekleştirmek için cumhurbaşkanlığı ele geçirilmesi gereken bir kaleydi. Cemaat, Doğan Grubu'nu ABD'lilere şikayet etti Bitmedi. Ve başka medya buluşmaları... Gazeteciler bu kez ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener'ın karşısındaydı. Başkonsolos, yaptığı görüşmeleri 27 Şubat 2008 tarihinde Washington' a raporladı. "Türk Medyasından İsimler Türbaru, Siyaseti ve ABD'nin Türkiye' deki imajını Tartışıyor" başlıklı bu kriptoda, görüşülen isimler şöyle not edildi:88 (...) Ocak ve Şubat aylarında, Başkonsolos, aralarında Türkiye'nin tanınmış gazetecisi, Kanal D'nin çok izlenen akşam haberleri sunucusu, televizyon haberciliğinin sansasyonel tonunu yumuşatmasıyla bilinen Mehmet Ali Birand, Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin ve CNN Türk'ün Genel Müdürü Ferhat Boratav'ın da yer aldığı bir dizi önemli medya mensubuna nazik bir çağrıda bulundu. Bu telgraf ayrıca Başkonsolos'un, sırasıyla, hükümet yanlısı Zaman ve Ingilizce yayımlanan Today's Zaman gazetelerinin genel yayın yönetmenleri Ekrem Dumanlı ve Bülent Keneş ile Zaman'ın Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı ve Dış Haberler Müdürü Abdülhamit Silici ve Celil Sağır'ı davet ettiği görüşmenin raporunu sunuyor (...) Kriptonun gündeminde o dönem Türkiye'yi bölen türban tartışması, AKP'nin laikliğe karşı eylemleri gibi bir dizi gelişme 88 /wikileaks.org/ cable /2008/02/08ISTANBUL98.htrnl. 179

180 vardı. Başkansalos görüşmelerine ilişkin, "Buradaki mevcut siyasi söylemi yansıtan görüşmeler kayıt dışı yürütülmüştür. Lütfen genel yayın yönetmenlerinin yorumlarını koruyunuz," notunu düşüyordu. Toplantılarda Cemaat medyasının görüşlerini Başkonsolos Wiener şöyle aktarıyordu: (...) Zaman gazetesinin editörleri Türkiye'nin başarılı olmasının "bütün dünya için, özellikle de Müslüman dünyası için önem taşıdığını" belirterek, Türkiye'nin demokrasi deneyiminde çalkantılı bir dönem olarak gördükleri bu süreçte güvenlerini muhafaza ediyor. Zaman gazetesinin Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Bilici, Türkiye'nin bölgesel bir aktör olarak rolüne değindi; eski başbakan ve cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ( ) başlattığı, devletçi bir ekonomiyi pazar temelli modern bir ekonomiye çeviren reformlarından övgüyle söz etti (...) Washington' a iletilen bu notların, Cemaat'in bugünkü görüşlerine göre oldukça farklı olduğu açık. Rahmetli Birand'ın görüşleri ile Cemaatçi gazetecilerin aktarırnlarının çoğu zaman paralel olduğu da görülüyor. Örneğin... Türkiye'nin bir İran olmayacağı konusunda Birand ile Cemaatçi gazeteciler aynı noktada buluşuyordu: (... ) Birand on yıl içinde Türkiye'nin daha da muhafazakarlaşacağını iddia etti. Ancak Türkiye'nin pek çoklarının korktuğu gibi yeni bir iran olmayacağını, zira islami bir devrim için gereken akımların Türkiye'de bulunmadığını savundu. Karadeniz, Güneydoğu ve Orta Anadolu bölgelerinde "köktendinciliğin" kısmen görüldüğünü söyleyen Birand, bunun ülke geneline yayılamayacağını da ekledi. Zaman'dan Bilici de Türkiye'deki islami akımları hafifseyerek, siyasal islam'ın asla tüm Türkleri temsil etmemiş olduğunu dile getirdi (... ) Ancak... Cemaatçiler AKP'nin laiklik karşıtı uygulamalarını haberleştiren Doğan Grubu'nu ABD'lilere şikayet etmekten de geri durmadı: 180

181 (... ) Laiklerin sıkça bahsi geçen korkusu, türbanın "mahalle baskısı"yla daha da yaygınlaşacağı üzerine yorum yapan Birand, söz konusu baskının "her zaman var olduğunu" ve hükümetin kadınları asla örtünmeye zorlayamayacağını söyledi. Öte yandan Birand, türbanın daha yaygın bir görünürlük kazandığını ve "kara çarşafın modern bir versiyonu" halini aldığını ekledi. Zaman'ın genel yayın yönetmeni Dumanlı da mahalle baskısına ilişkin korkuları küçümsedi. Kanıt olarak hiç kimsenin Ramazan ayı boyunca oruç tutmayanları bunu yapmaya zorlamadığını iddia etti. Doğan Medya Grubu'nu (Milliyet, CNN Türk ve Kanal D'nin de içinde olduğu) aksini iddia eden "yanlış bilgilendirme' yapmakla eleştirdi. "Araştırmalarımız bunun doğru olmadığını gösteriyor," diye devam etti. "Bizim kültürümüz hoşgörü ve saygıyı öne çıkartır." Silici, eğer varsa böyle bir baskıyla mücadele etmenin gazetelerin görevi olması gerektiğini ekleyerek, "Kimileri durumu abartarak bundan siyasi çıkar elde etmek istiyor," iddiasında bulundu. Aydınların ve solcuların toplumun kendi başına karar alabileceğine güvenmediklerine inandığını söyledi (... ) Cemaat'in gazetecileri kuşkusuz şimdi tam tersini anlatıyorlar. Tıpkı Gezi Parkı eylemleri sırasında Dalınabahçe Bezm-i Alem Valide Sultan Camii'nde içki içildiği yalanını anlatarak direnişçileri karalarken, hükümetle araları iyice bozulunca tersini söylemeleri gibi. Kriptodaki Boratav'ın sicili Kripto, Doğan Grubu gazetecilerinin kısmen dengeli yorumlarını Cemaat'in yandaş yorumlarının takip etmesiyle ilerliyordu: (...) Silici, Erdoğan'ın popülist yeteneklerinin ve "başarılar dosyasının" AKP'nin zaferinin arkasındaki itici güç olduğunu düşünüyor. Erdoğan'ın gizli bir siyasal islamcı olmadığından ve şayet Erdoğan daha "islamcı" olursa halk desteğinin düşeceğinden emin. Dumanlı, AKP'nin Temmuz seçimlerini maharetle kazanmasını kısmen, halkın, askerin geceyarısı muhtırasına olan tepkisine ve Anayasa Mahkemesi'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunu geçersiz ilan etmesine bağladı. Boratav, "halkla 181

182 hatıriayabiidiği herkesten daha iyi iletişim kurduğunu" söyleyerek AKP'nin popülist becerileri hakkında yorumda bulundu. Boratav, CNN Türk ofislerinin bulunduğu Bağcılar'da AKP'nin "her haneyi tanıdığını, bunun şans olmadığını, araştırma için bütçe ayırdıklarını" söyledi (... ) Yazmasak olmaz... CNN Türk yöneticisi Ferhat Boratav o günlerde en güzel günlerini yaşıyordu. Zira Hükümet ile Cemaat arasından su sızrnıyor, Erdoğan'ı överken Gülen'i, Gülen' i överken Erdoğan' ı kızdırrnıyordu. Boratav, AKP'nin tırpanladığı Ayşenur Arslan'dan Rıdvan Akar' a ve en son Enver Aysever' e kadar tüm "aykırı" isimleri kanaldan kovan ekibin içindeydi. Müeyyet Boratav, Korkut Boratav, Can Boratav gibi gericiliğin çok sapasını yemiş onurlu bir aileden Ferhat Boratav gibi bir "gerici sapa" nın çıkması şaşırtıcıydı. Daha açalım... Ayşenur Arslan, Medya Mahallesi'nde yanına "hükümet korniseri" olarak atanan Akif Beki'yi kınnca ve Beki programa çıkmayınca başına gelenleri şöyle anlatıyordu: "Yaklaşık 20 yıldır tanıdığım, Atv Haber' de birlikte çalıştığırn CNN Türk Haber Yayın Genel Yönetmeni Ferhat Boratav daha önce hiç duyrnadığırn kadar sert bir tonda karşılık verdi: Evet! Akif Beki yoksa Medya Mahallesi de yok, tamarn rnı!"89 O Boratav ki, kanalda neyin haberinin yapılacağını değil de neyin yapılmayacağını en iyi bilen isim. Ne mi demek istiyoruz... Yine Ayşenur Arslan' dan dinleyelim: "Roboski katliamı internette vardı. Sordum kanaldakilere, 'Resmi açıklama bekliyoruz,' dendi. Şırnak Valisi açıklama yaptı, ben programda söyledim, kıyamet koptu. 'Biz vermeyecektik/ dendi. Ferhat Boratav rejiye girdi ve 'Uludere haberi verilmeyecek,' diye bas bas bağırdı." Unutulur mu... Ferhat Boratav, Gezi direnişi sırasında penguen belgeseli yayınlayarak Türk medya tarihine hak ettiği gibi geçti. Ancak Boratav sadece AKP'nin değil, Cemaat'in de sopasıydı. Pensilvanya'ya giderek Fethullah Gülen'in "huzuruna" 89 / / n.php?n=cnnturkten-nasil-kovuldum

183 çıkan, Gülen' den imzalı saat hediye alan ve CNN Türk'te Gülen' e söz söyletmeyen bir yöneticiydi Boratav. Örneğin... Odatv davasından tahliye olduktan sonra Enver Aysever tarafından CNN Türk' e davet edilen gazeteci Soner Yalçın, programın iptal edilişini şöyle anlattı: "Cezaevinden çıktıktan hemen sonra beni aradı, 'Aykırı Sorular' programına davet etti. Öyle ya, iki yıl boyunca CNN Türk ekraronda hakkımızda söylenmedik aşağılık yalan ve söz kalmamıştı. Şimdi sıra savunmadaydı; çıkıp konuşacaktım. Aradan birkaç saat geçti; Aysever arayıp özür diledi; ekrana çıkınama CNN Türk yönetimi izin vermemişti! Niye? Açıp bakımz, cezaevinden çıktıktan sonra Hürriyet'ten Milliyet'e, Sözcü'den Vatan'a kadar birçok gazeteye röportaj verdim. Hep bir konunun altım çizdim; 'Erdoğan'ın ofisine dinleme böceklerini Cemaat koydu!' Şimdi tekrar düşünelim: CNN Türk bu sözlerden rahatsız oldu. CNN Türk, Cemaat gerçeklerini konuşmaını istemedi. CNN Türk, Cemaat'e hep kol kanat gerdi."90 Gazetecilerin Pensilvanya ziyaretinin zamanlaması Boratav'ın Cemaat'le ilişkisi son derece işlevseldi. Söyledik; Pensilvanya'ya giderek Gülen'le "yazılmamak şartıyla" bir görüşme yaptı. Ancak Pensilvanya çıkarması ortaya çıkınca, görüşmeyi televizyonuna çıkarak anlatmak zorunda kaldı. Daha iyi anlaşılması için önce bir takvim verelim... Tarih: 20 Ağustos Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'run devlet içindeki Cemaat örgütlenmesini anlattığı kitabı Haliç'te Yaşayan Simonlar piyasaya çıktı. Merkez medya görmezden geliyordu ama artık Cemaat'in gücü ve karıştığı olaylar Türkiye'nin en önemli konularından biriydi. Avcı'mn kitabının ardından İçişleri Bakanlığı jet bir soruşturma başlattı. Ancak gelin görün ki, soruşturmamn kapsamı kitaptaki Cemaat örgütlenmesi değildi. Aksine, Hanefi Avcı neredeyse bu 90 http: yazarlar 1 soner-yakin/ aykiri-sorular

184 iddiaları açıkladığı için suçlanıyordu. 5 Eylül 2010 tarihli müfettiş raporunda Hanefi Avcı "devleti aşağılama, terör örgütünü övrne"yle suçlandı. Oysa Avcı'nın kitabında herhangi bir terör örgütünü öven tek satır yoktu. Gerçek şu ki; Cemaat hiç beklemediği bir yerden vurgun yernişti ve bunun bedeli ödetiliyordu. 18 Eylül günü Fetbullah Gülen, Türkiye' den gelen dört gazeteci yle (Ferhat Boratav, Cüneyt Özdemir, Serdar Turgut, Bejan Matur) görüştü. Cemaat yetkililerinin ricası üzerine görüşme "o anlık" saklı tutuldu. Ve tarih: 22 Eylül Düğmeye basıldı. Hanefi Avci'nın Cemaat örgütlenmesinde işaret ettiği merkezlerden olan İstanbul Emniyeti, Devrimci Karargah soruşturması kapsamında bir operasyon düzenledi. Operasyonda yasal bir parti olan SDP üyeleri ve Hanefi Avcı'nın kitabında adı geçen Necdet Kılıç gözaltına alındı. Tarih: 25 Eylül Hanefi Avcı, "Tüm bildiklerimi, gerçekleri, her şeyi 30 Eylül' de basın açıklamasıyla anlatacağım," dedi. Ertesi gün... İzin çıktı! Cemaat'in isteğiyle susan gazeteciler konuşmaya, Pensilvanya' daki görüşmeye dair yazı yazmaya, Fetbullah Gülen'in ABD' deki durumunu anlatmaya başladı. ABD' de kırık parmağıyla acı çeken mağdur bir Fetbullah Gülen portresi Türk medyasının vizyonunu belirledi. Bu yazılada kamuoyu oluşturulduktan hemen soma... Tarih: 28 Eylül Hanefi Av cı Devrimci Karargah örgütüne yardım ettiği gerekçesiyle tutuklandı. Emniyet Müdürü Avcı'nın özel hayatından kişisel ilişkilerine kadar yaşamının pek çok ayrıntısı medyaya hızla servis edildi. Tutuklanma gerekçesi bir yana, Hanefi Av cı' nın 40 gündür tartışılan Cemaat iddiaları tek merkezden itibarsızlaşhrılmaya, kamuoyunun gözünden düşürülmeye çalışıldı. Örneğine Soğuk Savaş döneminde rastlanabilecek dezenformasyon yöntemleriyle... Öyle ki; merkez medyanın da alet olduğu bir şekilde yaratılan "rnağdur Gülen" imgesi ile "çokeşli terörist Avcı" portresi hemen hemen aynı günlerde işlendi. Kuşkusuz her iki görüntü de Cemaat'in verrnek istediği mesajı tamamlıyordu. 184

185 Soru şu: Peki, ABD'de Cemaat'in inisiyatifiyle gerçekleşen ve duyurulması bekletilen Gülen buluşması, Avcı'yı itibarsızıaştırma projesinin bir parçası mıydı? Gazetecilerin söz konusu "halkla ilişkiler" çalışmasının içinde olup olmadığını tartışmıyoruz. Ancak işleyen takvime bakınca, bu görüşmenin Fethullah Gülen' e iade-i itibar için kullanıldığından da kuşku duyamıyoruz. Mutlaka bu teze "Gülen ile görüşme gazetecilik sınırları içinde" denerek cevap verilebilir. Ancak Türkiye'nin gündemini belirleyen iddiaları ortaya attığında Hanefi Avcı ile de röportaj (yani gazetecilik) yapıldı ama CNN Türk bunu sansürledi ve yayınlamadı. 91 Cemaat'ten ABD'ye imaj önerileri Nerede kalmıştık... ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener'in gazetecilerle yaptığı görüşmeden bahsediyorduk. 27 Şubat 2008 tarihinde Washington' a kriptolu şekilde gönderilen bu gizli belgede, söz sırası Cemaat'in kalemlerindeydi. Konuşanlar Today's Zaman'ın Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş ve Cihan Haber Ajansı'nın başındaki Zaman yazarı Abdülhamit Bilici'ydi. Bu kriptodan yaklaşık bir yıl önce... ABD' deki Pew Araştırma Merkezi'nin 47 ülkede yaptığı "Küresel Eğilimler" anketi, Türkiye'nin dünyada ABD'ye en olumsuz bakan ülke olduğunu gösterdi yılında yapılan ankete göre, Türk halkının sadece yüzde 9'u ABD hakkında olumlu düşünüyordu. İşte bu ankette Türk halkının ABD karşıtlığının yüksek çıkmasını, Cemaat'in medyadaki sesleri ABD'li diplamata yorumladı. 91 Hanefi Avcı ile görüşen gazeteci Cüneyt Özdemir, Avcı röportajına CNN Türk'te uygulanan sansürü yine CNN Türk'te katıldığı programda anlattı. Ayşenur Arslan'ın hazırlayıp sunduğu Medya Mahallesi programına kahlan Cüneyt Özdemir, SN lk prograrnı için yaptığı röportajın CNN Türk'te nasıl ve neden sansürtendiğini şu sözlerle aktardı: "Hanefi Avcı ile üç hafta önce görüşmüş tüm. Kitabı çıktıktan sonra kendisiyle ilk söyleşiyi ben yaptım. Ancak CNN Türk yönetimi yayınlarnamayı tercih etti. Ben de saygıyla karşıladım. Bir yönetimin böyle bir hakkı vardır. Sonuçta burası bir kurum ve kurumu yönetenler vardır. Hatta ernpati de yaptım. Şu anda ortaklarından biri 2 milyarlık bir vergi davasıyla boğuşuyor. Fakat bir gazeteci olarak da bu röportajı kendi internet si ternde yayınlamayı da bir borç bildim." 185

186 Bülent Keneş'in sözleri kriptoya şöyle girdi: (...) Zaman'dan Keneş, Pew Küresel Eğilimler Anketi bugün yapı lsa, ABD'nin yüzde 25-30'1uk bir onay oranı (2007'deki yüzde 9'1uk oranda artış) yakalayacağı tahmininde bulundu. Bilici Türklerin "olumlu" ABD değerleriyle bir ortaklık zeminini paylaştıklarını söyledi. Şimdiki gençlerin ABD'yi islam karşıtı olarak görmelerine değinen Keneş bunun kökten bir Amerikan karşıtlığı olmadığını; fakat Bush yönetiminin Ortadoğu, Irak, Iran ve PKK politikalarına tepki olduğunu söyledi. Dumanlı, Başkan Bush'un terörizme karşı savaşı tarif ederken "Haçlı seferleri" tabirini kullanmasını, halkın bunu Islam karşıtlığı olarak algıladığını belirterek eleştirdi. 11 Eylül saldırıları öncesinde pek çok Türk'ün, özellikle de "Avrupa hiçbir şey yapmazken" Bosna ve Kosova'ya müdahale eden ABD'ye sıcak baktığını hatırlattı. ABD'nin bu olaydan sonra itibarını yitirdiğine inandığını ekledi (...) ABD'nin imajı nasıl d üzeitilir sorunsalına, Cemaat çözümünü Başkansalos Wiener şöyle not ediyordu: (...) ABD'nin Türkiye'deki imajını nasıl düzeltebileceği sorulduğunda Keneş, ABD'nin Türkiye'yle olan ekonomik bağlarını, yalnızca askeri alanla sınırlı kalmadan güçlendirmesi gerektiğini söyledi. Dumanlı kitapların Türkçe çevirilerinin yapılmasını ve ABD üniversitelerinden mezun olmuş Türklere erişilmesini önerdi (...) ABD ile Türkler arasındaki sorunları düzeltmek için Cemaat'in önerilerini ABD değerlendirmiş midir, bilemiyoruz. Ancak... Türk gazetecilerin, ABD'li diplomatlarla buluştuklarında her zamankinden açık sözlü oldukları görülüyor. 186

187 KEMALİSTLER MAYO, GÜLENCİLER BİKİNİ GİYİYOR Tarafın eski Yazı İşleri Müdürü Yıldıray Oğur, gazetedeki geçmişi için kullandı o tabiri: "Kullanışlı Aptal". "Türkiye' nin 'Kullanışlı Aptal' tarihi burada bitmiyor," diyen Oğur, "demokratikleşme, sivilleşme için, askeri vesayete karşı iyi niyetli duyguları, öfkeleri sömürülen liberal-sol-demokrat aydınların, gazetecilerin kullanışlılık hikayeleri de eklenecek bu tarihe,"92 ifadeleriyle, halis duygularının bir dönem Cemaat ve ona yakın yayını Taraf tarafından sömürüldüğünü iddia etti. Taraf ise Oğur'un özeleştirisine, "Beş yıl boyunca kafeslenmiş çocuk... Kafeslenmeye ne kadar yatkın bir yapısı varmış," diyerek alaycı bir yanıt verdi.93 Gerçekten kullanıldılar mı? Kandırıldılar mı? Yoksa "bana inanabileceğim yalanlar söyle" diye özetlenebilecek bir durum muydu, bilemiyoruz. Ancak, birilerinin aptal yerine konduğu kesin... "Bu ülke sahipsiz değil" Tarih: ll Nisan İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener, "Türkiye: Bu Ülke Sahipsiz Değil" başlığıyla kriptoya döküyordu yaptığı görüşmeyi.9! Buluşma, dünyaca ünlü spekülatör George Soros'un fonladığı TESEV'in başındaki Can Paker ile gerçekleşiyordu. Paker'in halen AKP'yi savunduğunu halıdatarak Başkonsolos Wiener'in yazdıklarına bakalım: (... ) Başkonsolos, 1 Nisan günü, yani Türkiye Anayasa Mahkemesi'nin Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) yönelik kapatma davasında iddiaların dinlenmesine karar vermesinden bir 92 / www. turkiyegazetesi.com. tr/ yildiray-ogur / aspx. 93 http: 1 / arsiv.taraf.com.tr /haber-kullanisli-aptallar /. 94 http: 1 1 wikileaks.org 1 cable ISTANBUL182.html. 187

188 gün sonra, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı Başkanı Can Paker'i davet etti. Paker, laik elitin, mevkisini ve gelir kaynaklarını korumak için savaştığını söyledi (... ) Paker, görüşmenin devamında Wiener'in başlığa taşıdığı sözleri söylüyordu: (...) Hükümet ile karşısında dizilen sivil (yargı) 1 askeri grup arasındaki daha önceki savaşlardan farklı olarak, Paker bu çatışmanın sonucunu kestiremiyordu; ancak ona göre Türkiye'de herkesin iyi bildiği ve doğru kabul ettiği bir söze dikkat çekti: "Bu ülke sahipsiz değil." Bu ifade sivil / askeri bürokrasiye gönderme yapıyor (...) Kripto boyunca Paker'in AKP'yi öven TSK'yı yeren sözlerini not alan ABD'li diplomat Wiener, sonunda şu yorumu yapıyordu: (...) Paker'in görüşleri, birçok muhafazakar liberalin görüşlerinin de güçlü bir yankısı. imtiyazlı sınıfın bir çocuğu olan Paker, özgürlük, yasalar karşısında eşit muamele, ifade ve seçme özgürlüğü gibi liberal ideallerin doğruluğuna inanıyor. Kapatma davasına yol açan muhtemel bir tuzak teli olan türban tartışmasıyla ilgili sosyolojik olguları gerçekiere dayanarak anlatsa da, 13 Mart'ta bize "Ordu radikal lslam'a karşı savaşıyor," diyen Istanbul'daki NATO Süratli intikal Kolordusu'nun basın ve halkla ilişkiler görevlisi Yarbay Vedat Zamir gibilerinin kaygılarının önemsiz olduğunu söyledi. Örneğin Paker, Türkiye'nin siyasi manzarasmda Fethullah Gülen hareketinin nereye oturduğu konusuna gelince, çıkarımiarını dayandırabileceği bir araştırma sonucu olmadığını öne sürerek yorum yapmaktan kaçındı (...) Görülüyor ki, AKP'yi savunan Paker, o günlerde de Gülen'in adı geçince aynı heyecanı duymuyordu. Çongar'ın başörtülü başbakan özlemi Çok daha ilginç bir kripto 17 Eylül 2009 tarihini taşıyordu. "Değişen Türkiye' de İslam, AKP, Tür b an, Fethullah Gülen ve Diyanet" başlıklı belge yine Başkonsolos Wiener'ın imzasını taşıyordu http: / / wikileaks.org 1 cable / 2009 /09/ 09ISTANBUL357.html. 188

189 Kriptoda Başkonsolos'un çarpıcı isimlerle (kriptodaki deyimiyle, kontaklarıyla/bağlantılarıyla) görüşmelerinin notları vardı. Belgeden, kontaklada görüşmelerin farklı zamanlarda yapıldığı ve bu görüşmelerden toplanılan notların derlenip kriptoya çevrildiği anlaşılıyordu. Washington' a geçilen belgenin ilk cümlesinde, "Kontaklarımızın geniş bir bölümü Türkiye'nin İslam Cumhuriyeti olma riskitaşıdığı görüşünü reddetti," bilgisi yer alıyordu. ABD temsilciliğinin Türk kontaklarının "bu riskin olmadığını" nasıl anlattıklarına geleceğiz, ama önce kriptonun girişindeki özette yer alan şu cümleleri aktaralım: (...) Kontaklarımızın görüşlerine göre; dini örgütler hükümet ve resmi dini kurumların yetersiz kaldığı yerlerdeki eksikliği dolduruyor. Dindar bağlantılarımızın AKP'nin performansı konusunda kafaları karışık. Bir kaynağımıza göre; Türklerin yüzde 10-15'i, devletin yetersiz kaldığı noktalarda pek çok sosyal hizmet sağlayan sözde illegal dini organizasyonlar olan tarikatiara mensup. Fethullah Gülen hareketinin müritleri "her yerde" olarak raporlanıyor, lakin kontaklarımız bize Hareket'in siyasetteki yeriyle ilgili olarak çelişkili yorumlar veriyor. Onların görüşlerine göre, Diyanet devletin ahlak otoritesi olmak niyetinde, ancak yaptırım yetkisi olan bir kurum olmaya niyeti yok (...) Gelelim Başkansalos Wiener'ın görüşlerini Washington' a geçtiği kontaklarından birine: Yasemin Çongar. Kriptonun yazıldığı dönemde, Çongar'ın Tarafın Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı olduğunu hatırlatalım. O günler ki, AKP-Cemaat koalisyonunun ve onun siyasi operasyonlarının medyadaki en büyük destekçisi/ organizatörü Taraftı. Çok değil dört ay sonra (20 Ocak 2010) "Fatih Camii Bombalanacaktı" manşetiyle Balyoz kumpasının fitilini ateşleyeceklerdi. (Balyoz' da kuryelik görevi Mehmet Baransu'ya düşmüştü. Ta rafın Balyoz haberinin altında Baransu'nun dışında Yasemin Çongar ve Yıldıray Oğur'un da imzaları, fotoğraflarıyla birlikte vardı. Biri, "kullanışlı aptal" mı demişti!) Devam edelim... Ve Kemalistlerin Türkiye'nin yaşadığı sosyal değişime dair 189

190 korkularımn da not edildiği kriptodan, Yasemin Çongar'ın bu görüşe neden katılmadığım okuyalım: (... ) Resmi olarak "laik bir ülke" olmasına rağmen, pek çok Kemalist yani Atatürk'ün Türkiye için seçtiği vizyonun sadık destekçileri, Türkiye'nin sosyal bir değişim yaşadığından ve bunun islam devletinin işareti olmasından korkuyor. Ancak çok sayıda kontağımızla yaptığımız görüşmelere göre, dinin siyasi yaşamdaki artan rolü hiç de islami bir dönüşüm değil. Köşe yazarı ve kendi tarifiyle elit, laik bir kadın olan Yasemin Çongar, Türkiye'nin dini bir uyanış yaşadığı görüşünü reddediyor. Bunun yerine Çongar, AKP'nin başarısının toplumun geniş kesimlerinin sesi olabilmesiyle ilişkili olduğunu düşünüyor. Çongar dini ifadeleri baskılayan sert önlemleri eleştiriyar -üniversitelerde başörtünün yasaklanması gibi- çünkü bu ayrımcılığı yapanlara karşı hınç oluşturuyor ve islami geri tepme riskini artırıyor (... ) Yasemin Çongar çözümü Amerikan modelinde buluyor. Çongar'a göre sorunun ilacı, Türkiye'nin nasıl bir başbakarn olması: (...) Bize Amerika'nın benzer bir problemden, Afrikalı Amerikaltiara karşı resmi ayrımcılığı bitirerek kaçınmayı başardığını söyledi. Türkiye de aynı yolu izlemeli; Çongar başörtüsü takan bir başbakanın Türkiye'nin Obama'sı olacağını sözlerine ekledi (...) Kriptonun tarihini tekrar hatırlayalım: 17 Eylül Bundan yaklaşık bir yıl önce; Fehmi Koru da AKP ıçın "Obama gibi geldiler, Bush' a benzediler" retoriğini kullanmış ve çok tartışılmıştı.96 Anlaşılan o ki; başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı makamlarının First Lady'lerinin başörtülü olması ve Erdoğan ile Gül'ün din esaslı politika üretmeleri Çongar için yeterli olmamış. Çongar: Dindarlar, Kemalist ve solculara göre daha özgürlükçü Yasemin Çongar'ın ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener'a söylediği öyle bir söz var ki, bugünden bakıldığında çarpıcı bir fotoğraf karşımıza çıkıyor. 96 http: 1 1 arsiv.ntvmsnbc.com/ new s asp. 190

191 Türkiye' de İslam'ın hoşgörülü bir formunun hüküm sürdüğünün anlatıldığı kriptoda, Çongar bakın neler diyor: (...) Çongar'a göre muhafazakar Müslümanlar, laik benzerlerine göre dünya meseleleriyle, uluslararası ticaretle ve AB konularıyla daha fazla uğraş halindeler. Çongar Avrupa ile güçlü iş bağlantıları olan Kayserili -Kayseri, Türkiye'nin en muhafazakar şehirlerinden biri olarak bilinir- işadamiarını örnek gösterdi. Çongar genel olarak, dindar kişileri Kemalist veya solculara göre daha özgürlükçü ve diğer demokratik ilkelere daha açık buluyor (...) Nereden nereye... AKP-Cemaat evliliğinin yarattığı iklim nasıl sarhoş etmiş ki, Yasemin Çongar dindarları neredeyse özgürlük kahramanı ilan ediyor; bu fikrini de ABD'li diplomatla paylaşıyordu. Şaşırmamak lazım aslında... "Darbelerle mücadele ediyoruz", "Demokrasi geliyor", "Özgürlüklerin yolunu açıyoruz" yalanlarıyla, adım adım sivil faşizmin yerleşmesinin suç ortaklarıydı Çongar ve benzeri liberaller. Gazetecilerin, yazarların, siyasetçilerin, askerlerin, öğrencilerin hukuksuz yere cezaevlerine atılmasını desteklediler. Ama gün geldi... AKP-Cemaat boşandı. Faşizmi bu topraklara birlikte ören taraflar, birbirini tasfiyeye başladı. İşte Yasemin Çongar ve benzerleri de o zaman kazan kaldırdı. Hukuksuzluğu, baskıyı, anti-demokratik uygulamaları hayata geçiren taraflardan biri olan Cemaat'in medyasına operasyon düzenlendiğinde imza kampanyası düzenlediler. 2009' da ABD'li diplamata "Din darları daha özgürlükçü buluyorum," diyen Yasemin Çongar'ın da imza attığı, 2014 yılındaki çağrı metninde bakın neler yazılıydı: "Geçmişte askeri darbelerle kesintiye uğrayan Türkiye demokrasisi, bugün sivil bir yönetimin idaresi altında büyük bir hızla kan kaybediyor. Kuvvetler ayrılığını, yargının bağımsızlığını, parlamento denetimini, barışçıl toplanma ve gösteri hürriyetinin kullanılmasını ve basın özgürlüğünü kendisine bir tehdit/ darbe olarak algılayan, demokrasinin klasik denge ve denetim sistemlerini "milli iradenin" önünde engel olarak sunan bir iktidar Türkiye' de iş başındadır. 191

192 Son birkaç yılda pek çok yasa değiştirilerek, hukuk sistemi evrensel hukuk normlarından uzaklaştırılmış ve temel kişi hak ve özgürlükleri aleyhine bir baskı aracına dönüştürülmüştür."97 Dikkatinizi çekti mi: Hukuk sisteminin evrensel hukuk normlarından uzaklaşhrılmasırun ve bir baskı aracına dönüştürülmesinin çok değil, "son birkaç yılda" olduğunu savunuyorlardı. Yani aslında rahatsızlıkları, AKP'nin Cemaat'e savaş açmasıyla birlikte yaşananlardı. Yani, AKP-Cemaat evliliği sırasında yaşanan hukuk katliamlarıru sahipleniyorlardı. Herakleitos'un "İnsarun karakteri, yazgısıdır/' sözünü hatırlatıp devam edelim... Hükümet İsrail'le olumlu bir ilişki istiyor Bir ekleme... Başkansalos Wiener'in Washington'a, "İslam ve Türkiye" ara başlığıyla gönderdiği ve bizim de aktardığımız bölüm ilginç bir tespitle sonlanıyordu. ABD'li diplomat, AKP'nin ve TSK'nın İsrail ile ilişkiler konusunda baskılara direndiğini şöyle not etmişti: (... ) Türk hükümeti uzun süredir, bazı Müslüman ülkelerin, israil ile özellikle askeri alanlarda yaptığı, genellikle yakın olan işbirliğini soniandırması yönündeki baskılarına direniyor. Geçen hafta Ege'de Türkiye-israii-ABD tarafından yapılan ortak tatbikattan da anlaşıldığı üzere, Türk Hükümeti ve Türk Genelkurmayı hala, lsrail ile olumlu bir ilişkinin Türkiye'nin çıkarına olduğunu düşünüyor (... ) Bu tespitin, Davos'ta 29 Ocak 2009 tarihinde yaşanan ünlü "One Minute" olayından sekiz ay sonra yapıldığını hatırlatıp devam edelim. Zaman yazarı, eşini ABD'li diplomata şikayet etti Kriptonun devamında Zaman gazetesi köşe yazarı Kerim Balcı'run AKP'yi eleştiren sözleri dikkat çekiyordu. Cemaat'in Batı'ya dönük yüzlerinden Balcı'nın adı, yakın dönemde Cemaat' e yönelik açılan soruşturmalarda sıkça gündeme geldi. 97 change.org 1 p 1 akp-hükürnetine-dernokrasi-ve-hukuka-dönüş-çağnsı. 192

193 Ancak kamuoyu onu, 12 Nisan 2007 tarihinde Washington Brookings Enstitüsü'ndeki panelde söylediği, "Kaynağım AKP içinden bir isim, ayrıca Erdoğan'ın özel doktorundan da aynı bilgiyi aldım. Sayın Erdoğan'ın beyninin sağ lobunda bir tümör var ve bu tümör hızla büyümemekle birlikte, epilepsi/ sara sendromianna neden oluyor," sözleriyle tanıdı. Kerim Balcı o günlerde Zaman'ın Ankara Büro Şefi'ydi. İşte o ismin çarpıcı eleştirileri, ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener tarafından kriptoya şöyle not ediliyordu: (... ) AKP'nin dindar Türklerin çıkarlarını Em iyi şekilde temsil ettiğine dair geleneksel düşüneeye karşın, dini irtibatlarımız, iktidar partisinin performansının daha karmaşık ve genellikle eleştirel bir değerlendirmesini dillendirdi. Zaman gazetesi köşe yazarı Kerim Balcı, AKP'nin siyasi başarısından yakınarak, partinin iktidara gelme hedefine ulaştığı için "rüyanın artık bittiğini" öne sürdü. Balcı, dindar Müslümanların, ekonomik ve siyasi başarıları nedeniyle ana akım haline geldikçe dinden uzaklaştıklarını belirtti. Balcı, dindar ailelerin tüketim alışkanlıklarının giderek laik Türklere benzemesinden endişeliydi ve karısının gardırobunun, "laik bir kadının gardırobunun iki katı kadar büyük" olduğunu söyledi (... ) Öyle anlaşılıyor ki, Zaman yazarı Kerim Balcı eşinin alışverişlerinden epey şikayetçiydi. Kendi deyimiyle, rüyanın erken bittiğini düşünüyordu. İlginç olan ise, B alcı'nın eşine dair serzenişini ABD'li diplamata iletmesi ve bunun kriptoya dönüşerek Beyaz Saray' dan CIA' e kadar, dahası, Wikileaks yoluyla tüm dünyaya ulaşmasıydı! Cengiz Çandar'ın Bülent Arınç memnuniyeti Kriptoda görüşlerine yer verilen isimlerden biri de Cengiz Çandar' dı. Kuşkusuz Çandar'ın ABD'lilerle birçok gazeteciden daha iyi bir ilişkisi vardı. Yakın zamana kadar AKP övücülüğüyle bilinen Çandar'ı, Odatv operasyonunda gazetecilerin tutuklanmasını ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone'ye savunmasıyla hatırlıyoruz. Cüneyt Ülsever, Odatv baskınına karşı çıkan ABD Büyükelçisi'nin gazetecilerle toplantısında Çandar'ın yaptıklarını şöyle aktarıyor: 193

194 "Bir tek Cengiz şiddetli bir şekilde Ricciardone'ye karşı çıktı. 'Sutuhayale uğradım bu tavrınız karşısında, nasıl yaparsınız bunu!' dedi. Uzun tiratlar ve çocuğunu azarlayan bir tavırla, 'Sen basın özgürlüğü diyorsun ama bunlar terör örgütü!' dedi Ricciardone'ye. Sinirlendim ve lafa girmeye başladım. Ben 'Soner (Yalçın) hepimizin tanıdığı adam, terörist mi!' dedim, 'Ondan dolayı yargılanıyor' dedi. 'Ondan dolayı yargılanıyor olabilir, ama bildiğin bir şey varsa bize de söyle,' diye karşılık verdim. 'Sen savcıdan iyi mi bileceksin,' dedi. Net bir biçimde, Ricciardone'yi bile şaşırtacak şekilde Cengiz, Soner'in terörist olduğunu savundu. Ricciardone bile sordu 'Cengiz iddianarnede senin bilip de, milletin bilmediği bir şeyler mi var?' Cengiz, 'Ben biliyorum, savcı durup dururken böyle bir iddiada bulunmaz,' diye çıkışlı. Ben, 'Şimdiye kadar savcıların ne kadar çok hataları, yanlışları, çalınhları çıkh ortaya, nasıl bunu söylersin?' dedim, 'O kadar kusur her mahkemede olur,' diye yanıt verdi. Sonunda biz bağırmaya başladık. Ben ona 'Sen insan değilsin!' filan dedim. Sonunda bizi Ricciardone ayırdı."98 İşte böyle... O günlerde, gazetecilik yapanların hapse atılmalarını yürekten destekleyen Cengiz Çandar, bugün "AKP hükümetine demokrasi ve hukuka dönüş çağrısı" kampanyasına imza atıyor. Tıpkı Yasemin Çongar gibi... Dedik ya, aslında dertleri ne demokrasi, ne basın özgürlüğü. Kuşkusuz bir gün yeni belgeler ortaya çıkarsa, Çandar'ın Büyükelçi'ye dediklerinin nasıl kriptolandığına merakla bakacağız. Ancak şimdilik masamızdaki kriptoya geri dönelim. Neydi kriptonun tarihi: 17 Eylül Recep Tayyip Erdoğan bir süre önce yaptığı kabine değişikliğiyle Bülent Arınç'ı yardımcılığına getirmişti. Bu durum Çandar' ı çok sevindiriyordu: (... ) Köşe yazarı Cengiz Çandar, Başbakan Erdoğan'ın kabine değişikliğiyle, -AKP'nin muhafazakar kanadında kılavuz 98 http: / / n.php?n=cengiz-candar-abd-elcisine-soner-teroristdedi-buyukelci-bile-sasirdi

195 fener olarak görülen- eski Meclis Başkanı Bülent Arınç'ı Başbakan Yardımcılığı'na getirmesini memnuniyetle karşıladı. Çandar bunu, güçler ayrılığının AKP yönetimine geri dönüşünün işareti olarak yorumladı. Arınç, Erdoğan'ın manevi otorite olarak gördüğü bir ağır top. Meclis Başkanı olduğu dönemde Arınç ve eski Başbakan Gül, Erdoğan'ın düşünmeden hareket etmesi karşısında fren rolü oynuyordu. Çandar'a göre bu denge, Arınç'ın görev süresinin dolması ve Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle bozulmuştu (...) Cengiz Çandar'ın Bülent Arınç'ta gördüğü güç, Arınç'ın 2013 yılında söylediği "benim bir özgül ağırlığım var" sözünü hahrlahyordu. Ama yakın tarih gösterdi ki, Çandar da ve hatta bizzat Arınç da yanılacaktı. Arınç'ın "özgül ağırlığı" zaman içinde birçok kez yok sayılacaktı. Süleymancı Denizolgun'un görüşmesi Kriptonun devamında tarikatiara ilişkin değerlendirmeler vardı. "Tarikatlar -Türk toplumunun bir parçası olan ancak resmi olarak yasadışı olan dini örgütler- genellikle Kemalistler tarafından, laik devletin altını ayınakla suçlanıyor," yorumunda bulunan Başkansalos Wiener, Arif Ahmet Denizolgun'un tespitlerine dayanarak tarikat analizlerine devam ediyordu. Arif Ahmet Denizolgun, Süleymancılar olarak bilinen Cemaat'in kurucu lideri Süleyman Hilmi Tunahan'ın torunuydu. Cemaat içinde kanaat önderi sayılıyordu. Eski Ulaştırma Bakanı olan Denizolgun, Refah Partisi'nde başladığı politik hayatına ANAP'la devam etti. Gülen Cemaati ile ilişkisinin pek de iyi olmadığını söyleyelim. ABD'li diplomat Wiener, Denizolgun'la görüşmesine dayanarak kriptoya şu notu düşüyordu: (...) Dini tarikatlar üzerindeki yasağa rağmen, varlıkları ve geliştikieri genel olarak biliniyor ancak irtibatlarımızın tümü tarikatların geniş biçimde yanlış anlaşıldığını belirtiyor. Anavatan Partisi'nden (ANAP) bakanlık yapmış olan Arif Denizolgun, Türklerin yüzde 10-15'inin bir tarikata üye olduğunu, çok daha fazlasının da resmen üye olmadan tarikatların hizmetlerinden 195

196 faydalandığını söyledi. Denizolgun'a göre, tarikatlar eğitim veya sosyal hizmetler gibi bir işlev etrafında çalışıyor ve devletin başarısız olduğu noktalarda hizmet sağlıyor. Bu gruplar, Türkiye'yi bir Islam cumhuriyetine dönüştürmeyi amaçlayan mentur yeraltı örgütleri değil. Denizolgun, bu yanlış bilginin, 1990'1arın sonunda devlet tarafından tüm tarikatları bastırmak için kullanılan sahte Aczmendi tarikatının haberleri gibi, kasıtlı olarak yayıldığını söyledi (... ) Laiklerle alay eden Çandar' dan, "endişeli" Çandar'a Başkansalos Wiener konuya Zaman yazarı Kerim Balcı'mn yorumlarıyla devam ediyordu. Kriptodan okuyalım: (...) Nakşibendi tarikatının, Türkiye'deki en büyük tarikat olduğu düşünülüyor. Onu Kadirilertakip ediyor. Balcı, Nakşibendiler'le Kadiriler arasındaki farkın en fazla, Halk ile Hak arasındaki ilişkiye dair görüşlerinde ortaya çıktığını söyledi. Nakşibendiler'e göre, tarikata katıldığınız anda Allah'a yaklaşırsınız; göreviniz dünya işlerine karışarak bu yakınlığı insanlara götürmektir. Kadiriler insanlara ve dünyeviliğe yakın bir yerden başlar ve kendilerini, çalışarak ve dua ederek - genellikle yüksek sesle, kendinden geçerek - Allah'a yaklaşmaya adarlar. Bu gruplar, güçlü bir adam tarafından veya en az bir örnekte görüldüğü gibi saygın bir din adamının kızı tarafından, bölünmeye ve yönetilmeye meyillidirler. Liderler ölümlerinden sonra bile insanların hayatında etkili olabilir. Balcı, müritlerin erdemli liderlerine ölümden sonra atfettiği sınırsız kudreti anlatmak için "kınsız kılıç" benzetmesini kullandı (...) Balcı'mn diğer cemaatler hakkındaki tariflerinin eleştirel göründüğünü not edelim. Kuşkusuz çarpıcı nokta ise, Balcı'mn u saygın bir din adamının kızı tarafından bölünmeye ve yönetilıneye meyilli" diye tarif ettiği bir tarikat. Örneğin... Süleymancılar'ın lideri Süleyman Hilmi Tunahan vefat ettikten sonra postnişinlik, kızımn eşi Kemal Kaçar' a devrol d u. Kemal Kaçar'ın 2000 yılında vefatı ise Süleymancılar'ı böldü. Enişteleri Kemal Kaçar'ın vefatı iki kardeş, yani Süleyman Hilmi Tunahan'ın torunları Mehmet Beyazıt Denizolgun ile Arif 196

197 Ahmet Denizolgun arasında "taht kavgası" yaşanmasına neden oldu. Acaba Süleymancılar'ı mı kastediyordu Kerim Balcı, başka bir grubu mu? Zira başka cemaatlerde de kızlar ve damatların hükümdarlığı birçok kez tartışıldı. Kripto, Cengiz Çandar'ın laiklerle alay etmesiyle sürüyor. Çandar' a göre AKP'nin ülkeyi İslamlaştırması laiklerin paranoyası. Hayatı boyunca İslamcı ya da muhafazakar siyasi hareketlerden ekmeğini yiyen, bu hareketlerle ABD arasında adeta köprü olan Çandar'ın kriptoya yansıyan tespitleri şöyle: (... ) Köşe yazarı Cengiz Çandar, tarikatları, birbirine yardım eden insanların kurduğu ağlar olarak betimledi. AKP'nin kuruluşunda kritik öneme sahip Nakşibendi lskenderpaşa tarikatına işaret etti. iskenderpaşa müridi Korkut Özal, AKP'nin kuruluşunun merkezindeki isimlerdendi ve insanları birbiriyle tanıştırıyor, bağlar kuruyordu. Çandar, Kemalistlerin bir sabah uyan ıp Türkiye'nin bir Islam cumhuriyetine dönüştüğünü görme şeklindeki kabus senaryosuyla alay etti; "O işler öyle olmuyor. AKP birçok farklı gruptan oluşuyor, sadece bir Nakşi partisi değil," dedi (... ) Türkiye'nin İslam cumhuriyetine dönüşeceğini düşünenlerle 2009' da alay eden Cengiz Çandar, 2014'te Taraf gazetesine verdiği röportajda ise şöyle diyecekti: "Ak Parti, geldiğimiz noktada hükümet olmaktan çıkmış, Türk-İslam Devleti'ne dönüşmüştür."99 Dön baba dönelim! Çandar'lar ne dedilerse, hepsi çöp oldu. Yasemin Çongar'ın havuz partisi fantezisi Devam edelim... Kriptoda ABD'li diplomat Wiener'in İslam notları Gülen Cemaati'yle sürüyordu. "Kemalistlerin hiddetinden nasiplenen diğer bir grup, dini lider Fethullah Gülen'in müritleri. Kontaklarımızın tümü, bu müritlerin Kemalizmin en güçlü kalesi olan ordu da dahil olmak üzere Türk toplumunun 'her yerinde' olduğu konusunda hemfikir," diyen Başkonsolos, Yasemin Çongar'la konuya dair görüşmesinden notlar aktarıyordu arsiv.taraf.com.tr /haber-akp-islam-devleti-oldu

198 Yazdığırnız gibi; Çongar o dönem TSK'ya savaş açan ve Cemaat'le aynı eksende davranan yayın organı Tarafı yönetiyordu. Kuşkusuz o süreçte kamuoyu önünde sorsanız, Çongar Cemaat'in TSK içinde örgütlenmediğini söyleyecekti. Başkonsolos'a ise şunları söylüyordu: (...) Çongar ordu kumandanlığının, Gülen hareketinin silahlı kuvvetlerin daha üst kademelerine sızmasından giderek rahatsız olduğunu ve Gülenciler'i bu kademelerden temizlerneye her daim istekli olduğunu söyledi. (...) Tarafta TSK' dan sızan ve birçoğu manipüle edilmiş belgeleri yayırnlayan Çongar'ın haber kaynaklarını tahmin etmek güç değildi. İşte tam da buradan sonra Çongar'ın fantezileri kriptoya yansıyordu. Yasemin Çongar'a göre, orduda Gülenciler'i tespit etmenin yollarından biri asker eşierini havuz partisine davet etmek! Öyle ki, kocalarıyla işbirliği yapan Kemalist askerlerin eşleri, bu havuz partilerine kahlarak rnayo giyrneyi reddeden kadınları eşlerine aktarıyorlarmış. Böylece eşleri havuzda rnayo giymeyen askerler tasfiye oluyormuş! Ancak yine Çongar'ın aktardığına göre, Gülenciler bu dururndan takiye yaparak kurtuluyorrnuş. Zira Gülenci asker eşleri, havuza bikiniyle gelerek "muhafazakar Kemalist asker eşleri"nin dahi önüne geçiyormuş. Çongar'ın fantezisini kriptodan okuyalırn: (...) Bunları ortaya çıkarmak için kullanılan taktiklerden biri, askerlerin eşierini de getirmeleri gereken bir havuz partisi düzenlemek ve böylece kocalarının kariyerlerini mahvetmek pahasına mayo giymeyi reddeden dindar kadınları ifşa etmek. Ancak Çongar, Gülen yandaşlarının, kimliklerini saklamak için laik gibi davranmaya başladıklarını kaydetti. Örneğin, laiklerin eşleri havuz partilerine tek parça mayolarla katılırken, Gülencilerin eşleri daha açık olan iki parça bikini giyiyor (...) Kısacası bir tür "Gülen'in kedicikleri" dururnuyla karşı karşıyayız... Ancak yine de vardır Çongar'ın bir bildiği, diyelim. 198

199 Çongar konuşmasının devamında TSK'daki Gülenciler'in yaptığı bir başka takiyeyi de aktarıyordu: (...) Çongar aynı zamanda, laik olmayan subayları tespit etmeye çalışan açıkgöz müfettişleri kandırmak için evlerini ve çöplerini içki şişeleriyle dolduran dindar subayların hikayelerini anlattı. (...) Sözün özü, Yasemin Çongar konsoloslukta hikayelerini anlatacak kadar TSK' daki Gülenci subaylara yakındı. TSK'nın Cemaat direnişi ABD'li diplomat Wiener, Çongar'la görüşmelerinin sonucunda Cemaat hakkında şu yorumda bulunuyordu: (...) Birçok Kemalist ve akademisyen, Gülen hareketinin Türkiye'de polis teşkilatını zaten "ele geçirdiğini" düşünüyor. Orduya ciddi bir Gülen akını, birçok Kemalistin, radikal lslam'a karşı son koruyucu çeperin de yıkıldığını düşünmesine neden olur (...) Gerçekten de Türkiye'nin son yılları gösteriyor ki; Emniyet'te, Adli ye' de, Mülki ye' de örgütlenen Cemaat için son iki kale TSK ve MİT'ti. Silivri davaları bu kalelerden TSK'da büyük delikler açtı. Ancak MİT' e giriş 7 Şubat 2012' de M üsteşar Hakan Fidan'ın Hadeye gitmemesi sayesinde tam olarak başarılamadı. Ardından Recep Tayyip Erdoğan'ın başlattığı Cemaat tasfiyesi zor da olsa birçok kurumda uygulamaya konuldu. Ancak ilginçtir bu tasfiye girişimi en çok da TSK' da direnişle karşılaştı. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel 30 Ağustos 2014 resepsiyonunda Cemaat ile ilgili TSK' da alınan önlemlerin sorulması üzerine, "Bize resmi makamlardan bilgi-belge sunulmalı," yanıtını verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu çıkışa yanıtı ise "Keşke Genelkurmay Başkanımız böyle bir açıklamayı bugüne kadar yapmadığı gibi aynı şekilde yapmasaydı. Bunu bizimle paylaşsaydı daha isabetli olurdu. Benimle paylaşabilirdi. Sayın Başbakan ile paylaşabilirdi," şeklinde oldu. Necdet Özel, kendilerine gelen belgenin "imzasız" olduğu için ciddiye alınmadığını söylüyordu. Benzer bir açıklama Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Haşim Kılıç'tan da geldi. 199

200 Kılıç, "Bana da fişierne usulü bir liste geldi ve ben o listeyi kaldırdım athm," dedi.100 Peki sözü edilen listeleri kim hazırlıyordu? Açıkça söylenmese de "imzasız" listelerin MİT tarafından ve bizzat Erdoğan'ın talimatıyla hazırlandığını tahmin etmek zor değil. Zaten bir süredir resmi olmayan bir şekilde tüm devlet kurumlarında bu listelere göre tasfiyeler yapıldı ve yapılıyor. Keza AYM Başkam da açıklamasında, "Belge ve bilgi olmadan insanlar itharn edilerek çok ciddi yanlışlar yapılıyor. Hem kendi kurumum hem diğer kurumlar için söylüyorum, imzasız bir yığın dilekçe geliyor, 'şu şucu, bu bucu' diye. Fişlerneler yapılıyor," diyerek, diğer kurumlara gönderilen listelerden haberdar olduğunu da ima etti. Evet, Cemaat tasfiyesinin devletin tüm kurumlarında devam ettiği artık sır değil. Ancak iki kurum bu tasfiyeye direniyordu: TSK ve AYM... İşte Erdoğan ve Özel kavgası bu noktada başlıyordu. Erdoğan gazetecilere yaptığı açıklamada Genelkurmay Başkanı Özel için "(... ) Şunun bilinmesini isterim ki, her şey imzalı mektuplarla takibe alınmaz. Siz onu değerlendirmeye almayabilirsiniz ayrı konu. Ama en azından burada bu geçiyorsa acaba der, onu bir incelemeye alırsımz. (... ) Sizin kurumunuzia ilgili hakikaten böyle bir şey gelmişse sen onu bir incelemeye al. Varsa bir şey değerlendirirsin. Yoksa bir şey atarsın," ifadelerini kullandı Yani bizzat Cumhurbaşkanı, imzasız olduğu gerekçesiyle değerlendirmeye alınmayan listeler için "değerlendirmeye al" diyerek, bir yerde listelere kendi "imzasını" atmış oluyordu. Ancak Genelkurmay Başkanlığı listeleri ciddiye almamakta kararlıydı. Aksine... TSK'ya Cemaatçi sızmalarıyla ilgili yapılan haberlere Genelkurmay'ın tepesinden üst üste suç duyurularında bulunuluyor, davalar açılıyordu. Hatta... Suç duyurularında, yakın geçmişte kendi raporlarına dahi 100 http: 1 / tr/ haber/ tur ki ye/ /Hasim_Kilic_bombaladi_Bana_da_fisleme_usulu_bir_liste_geldi_.htrnl. 101 http: 1 1 sosyal.hurriyet.com.tr 1 yazar 1 akif-beki_501 1 genelkurmay-baskani-ylamedya-yoluyla-konusmak-istemem_

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...