26 Eylül 2013

Gizli Azaba Sürükleyen Tavır Bozuklukları



Gizli Azaba Sürükleyen Tavır Bozuklukları


Allah’ın Kuran’da, “Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla. Allah kimi saptırırsa, artık sen ona yol bulamazsın.” (Nisa Suresi, 143) ayetiyle bildirdiği üzere, bazı kimseler vicdanen her şeyi bilmelerine rağmen, Kuran ahlakını tam anlamıyla yaşama konusunda bocalamaktadırlar. Ancak bu kararsızlığı sürdürmeleri, gizli azaplar çekerek bir ömür geçirmelerine neden olabilir. Çoğu insan ise yaşadığı bu sıkıntı ve azabın, Kuran ahlakını yaşamamanın sonucunda bir karşılık olarak yaratıldığının farkında değildir. Onlar tüm bunların ‘hayatın gerçekleri’ olarak nitelendirilen ve az çok her insanın yaşamak zorunda kaldığı yaşamın birer parçası olduğunu sanırlar. 


Oysa kendileri için birer azaba dönüşen bu tavırların hiçbiri hayatın değişmez bir gerçeği değildir. Bu tip insanlar, Allah’ın “Elif, Lam, Ra. Bu bir Kitap’tır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.” (İbrahim Suresi, 1) ayetiyle bildirdiği, insanları ‘karanlıklardan’ kurtaracak olan din ahlakını gereği gibi yaşamadıkları için sıkıntı ve azabı yaşamaktadırlar. 



Kuran Ahlakına Engel Olan Tavır Bozuklukları


Allah’a Şükretmede Gösterilen Eksiklik



Yüce Allah Kuran’da, “... Gerçek şu ki, Biz insana tarafımızdan bir rahmet taddırdığımız zaman, ona sevinir. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda insan bir nankör kesiliverir” (Şura Suresi, 48) ayetiyle, birçok insanın sahip olduğu kötü bir ahlak özelliğini bildirmektedir. Gerçekten de bazı insanlar, içerisinde yaşadıkları sayısız nimete rağmen, Allah’a şükretme gibi çok önemli bir ibadeti yerine getirmeyebilmektedirler. Oysa belki hiç düşünmemiş olabilirler ama mutsuz bir hayat yaşamalarının başlıca nedenlerinden biri Allah’ın Şanını gerektiği gibi tanıyıp takdir edememektir. Çünkü Allah, “Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.” (Bakara Suresi, 152) ayetiyle, insanlara nankörlükten kaçınmalarını bildirmektedir. İman ettikleri halde Allah’ın rahmetini ve kendilerine verilen onca güzelliği takdir edememeleri, yaşadıkları gizli azapların en büyük nedenlerinden biridir. 



Bu kimseler ayrıca nimeti verenin de, alanın da, azaltanın da, artıranın da Allah olduğunu unuturlar. Bundan dolayı da nimet kaybına uğradıklarında büyük bir hayal kırıklığına kapılırlar. Oysa bu Allah’ın bir denemesidir ve insanın elindeki nimetlerin kıymetini anlaması için önemli bir eğitim fırsatıdır. 



İnsanın asıl yapması gereken, karşısına çıkan bu fırsatları değerlendirerek, şükredici bir ahlakla Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmak olmalıdır. Aksi takdirde, Allah Kuran’da nimet içerisinde iken Kendisi’ne karşı nankörlük eden insanların nimet kaybı ile karşılık görebileceklerini bildirmektedir. (Nahl Suresi, 112)



İman edenler ise tüm hayatları boyunca şükredici bir ahlak göstererek bu ahlakın getirdiği huzur ve mutluluğu yaşarlar. Her şeye iman ve hikmet gözüyle baktıkları için çevrelerindeki nimetleri, güzellikleri ve incelikleri hemen fark edebilirler. Dünya nimetlerine hırsla yaklaşmadıkları için ellerindekilerle yetinmeyi bilirler. En zor şartlarda, en sıkıntılı ortamlarda bile bu ahlaklarını sürdürürler. Olayların olumsuz yönlerini görüp bunlarla mutsuz olmaktansa, her zaman güzel yönlerini görüp bunlardan sevinç duymasını bilirler. Allah, samimi müminlerin gösterdikleri bu güzel ahlaka karşılık olarak Kuran’da, “Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim Suresi, 7) ayetiyle bildirdiği gibi, bu güzel ahlakı gösteren kimselerin üzerindeki nimetlerini daha da artırmaktadır.



İnsanı Yoran ve Huzursuz Eden Bir Özellik: 

Yapmacıklık 



Bazı insanları yapmacık tavırlara sürükleyen şey, kalplerinde gizli tuttukları birtakım düşünceler barındırmalarıdır. İçleri ile dışları bir olmadığı için, içlerinden geldiği gibi doğal ve samimi davranamazlar. Her zaman birşeyleri kamufle etme, birşeylerin taklidini yapma ve insanları birşeylere ikna etme çabası içindedirler. Bu nedenle de yüzleri hiçbir zaman kendi gerçek yüzleri, sesleri kendi doğal sesleri olmaz ve konuşmaları kendi samimi düşüncelerini yansıtmaz. Yapmacık tavırları nedeniyle bu insanlarla birebir bağlantı kurmak mümkün değildir. Gerçek kişiliklerini örterler; insanlar hakkındaki gerçek düşüncelerini, olaylar hakkındaki gerçek yorumlarını, zaaflarını, istek ve taleplerini hep saklamaya çalışırlar. Kendilerine içerisinde bulundukları durum anlatıldığında ya da yapmacık tavırları tarif edilip samimiyete davet edildiklerinde bile yine aynı suni tepkilerle karşılık verirler. Dolayısıyla bu insanların gerçek karakterlerini anlayabilmek, gerçek düşüncelerini öğrenebilmek hiçbir zaman için mümkün olmaz. Bundan dolayı, bu insanların yanında hiçbir zaman rahat edilemez. Çünkü gerçek yüzünü perdeleyen bir kimsenin, her zaman umulmadık davranışlarda bulunma, Kuran ahlakına uygun olmayan tavırlar gösterme ihtimali vardır.



Oysa müminin en önemli özelliklerinden biri selam sıfatına sahip olması, güvenilir bir insan olmasıdır. Ona bu güvenilirliği kazandıran; Allah’tan korkup sakınması, her ne hatası ya da eksiği olursa olsun, bunları gizlemek yerine, düzeltmek için samimi bir çaba sarf etmesidir. Aksi bir tavır, en başta Allah’a karşı samimiyetsizliği, ardından da insanlara karşı ikiyüzlülüğü getirir. 



İkiyüzlülük ise insana azap verir. 

Çünkü samimiyet ne kadar kolay ve ne kadar konforlu ise, ikiyüzlülük de o kadar zor ve sıkıntılıdır. Samimiyetsizlik, insanın hayatı boyunca bir an dahi ara vermeden “poz yapması”nı gerektirir. Poz için, gereksiz yere kesintisiz bir dikkat verilmesi, kafada sürekli plan ve hesap yapılması çok zordur. Aynı şekilde içten gelen gerçek isteklerin sürekli olarak frenlenmesi, gerçek karakterin ve doğal hayatın hiçbir zaman yaşanamaması da insanları ciddi şekilde bir azaba sürükler. İnsanların böyle bir azap içinde yaşamak yerine; kalplerindeki olumsuzlukları olumlu bir anlayışa çevirmeleri, güzel ahlak ve güzel düşünceler edinmeleri ve bunun sonucunda samimi, doğal ve rahat davranmaktan çekinmemeleri çok daha kolaydır. 



Kin ve Öfkenin İnsanlara Yaşattığı Gerilim



Birçok insanın sıkıntı ve huzursuzluk içerisine düşmelerine neden olan ahlak özellikleri arasında kin ve öfkenin yeri de oldukça büyüktür. Her insan günlük hayat içerisinde nefsinin hoşuna gitmeyen pek çok olay ya da tavırla karşı karşıya kalabilir. Bazı insanlar bu tür durumlarda hemen öfkelenir, hatta bununla da yetinmeyip öfkelerini içlerine yerleşen bir kine dönüştürürler. 



İman edenler ise nefislerinin bu telkinlerine kulak vermezler. Çünkü Allah, rızasını kazanacak ve cennetine kavuşacak kullarının özelliklerini, “Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.” (Al-i İmran Suresi, 134) ayetiyle bildirmektedir. Görüldüğü üzere, öfke ve kinden Allah’a sığınmak Kuran’da bildirilen bir mümin özelliğidir.



Bu ahlakı yaşayamayan insanlar rahatlıkla hoşgörü gösterip geçebilecekleri olayların etkisinden bir türlü kurtulamazlar. Sıradan bir olay ya da bir kimsenin basit bir hatası bu kişilerin öfkelenmesi için yeterli olur. Hatta bazen de sırf öfke gözüyle baktıkları için, insanların normal davranışlarını dahi kızılacak tavırlar olarak algılayabilirler. Öfkelerinin etkisiyle doğru düşünemez, olayları adil ve objektif bir şekilde değerlendiremezler. Allah’ın rızasının, öfkelerini yenip hoşgörülü ve bağışlayıcı bir tavır göstermekte olduğunu bildikleri halde, nefislerinin etkisiyle öfkelenmekten kendilerini alamazlar. Allah insanlara Kuran’da, “Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf Suresi, 199) şeklinde bildirmektedir. 



Bunun yanı sıra tüm diğer ahlak bozukluklarında olduğu gibi kin ve öfke de herkesten çok kişinin kendisine zarar veren duygulardır. Öfkeyi kalplerinden atmadıkları sürece, genellikle dikkatlerini herhangi başka bir konu üzerinde toplayabilmeleri, akıllarını kullanabilmeleri, işlerini yapabilmeleri ya da insanlarla doğal bir diyaloğa geçebilmeleri mümkün olmaz. 



Ayrıca öfkenin insanlar üzerinde fiziksel anlamda oluşturduğu tahribat küçümsenemeyecek boyutlardadır; iç huzursuzlukları, baş ağrısı, mide ağrısı, uykusuzluk gibi hastalıkların temelinde genellikle bu tür ahlak bozuklukları bulunmaktadır. 



Kuran’da, “Oraya esenlikle ve güvenlikle girin. Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.” (Hicr Suresi, 46-47) ayetleriyle bildirildiği gibi, cennet ehlinin ahlakında kin ve öfkenin yeri yoktur. Dolayısıyla cenneti hedefleyen bir müminin de dünyada bu ahlak bozukluğundan arınması gerekmektedir.



Kibir
Kibir Allah’ın beğenmediği bir ahlak özelliğidir. Kibirli insan büyüklenme hastalığına tutulmuş demektir. Büyüklenmenin nedeni ise, kişinin kendisine müstakil bir benlik vermesi, hem kendini hem de çevresindekileri Allah’tan bağımsız varlıklar olarak görmesidir. (Allah’ı tenzih ederiz.) 



Her şeyden önce kibirli insanlar, müminlerin yaşadığı pek çok güzelliğin tadını hiçbir zaman için alamazlar. Örneğin hiçbir zaman gerçek sevgiyi yaşayamazlar. Hayatta herkesten ve her şeyden çok kendilerini sevdikleri için, başkalarını gereği gibi sevemezler. Bu güzellikleri yaşayamamak ise bu kimselerde gizliden gizliye büyük bir azaba dönüşür. Çünkü ruhlarında sevmeyi, sevilmeyi, dostluğu, insanlarla karşılıklı olarak güzel ahlakı yaşamayı fazlasıyla istedikleri ve buna karşı büyük bir ihtiyaç duydukları halde, sadece gururları ve kibirleri nedeniyle bunlardan mahrum kalmaktadırlar. İçin için bunlara özlem duyup, bir türlü elde edememek de onların sürekli gizli bir azap çekmelerine neden olur. 



Kibirin neden olduğu bir başka azap şekli de, bu tip insanların ‘hata yapma korkuları’dır. Üstünlük ve büyüklük tasladıkları için, hatasızlık iddiasındadırlar. Bu nedenle hata yaptıklarında büyük bir sıkıntı çekerler. Allah’ın rızasını kazanmak yerine, insanların gözündeki prestijlerini korumayı amaçlarlar. 



İşte bu insanlar ortaya koydukları bu ahlaktan dolayı yalnız ve soğuk bir dünyada enaniyetleriyle baş başa bir hayat yaşamak zorunda kalırlar. Oysaki bunun yerine mütevazı, Allah’a ve müminlere karşı samimi bir karakter göstermiş olsalar tüm bu sıkıntıları Allah’ın izniyle sona erecektir.



Kuran Ahlakının Mükemmelliğinin 

Tam Olarak Kavranamaması



Bazı insanların iman ettiklerini söyledikleri halde, halen gizliden gizliye bu tür azapları çekmelerinin başlıca nedeni, Kuran’da bildirilen ahlaka tam olarak uymamalarıdır. Yüce Allah Kuran’da, iman edenleri dünyada da ‘güzel bir hayatla’ müjdelemiştir. Fakat bunun için insanların Allah’ın bildirdiği ahlaka hiçbir konuda taviz vermeden uymaları, bu ahlakı eksiksiz şekilde yaşamaları gerekmektedir. Kişi bir yandan din ahlakını yaşarken, bir yandan da bir parça olsun nefsinin olumsuz etkisiyle hareket ediyorsa, bu durumda Kuran’da bildirilen güzel hayat tam anlamıyla oluşmaz. İnsanların dünya hayatını Kuran’da vaat edildiği şekilde yaşayabilmeleri için, öncelikle Kuran ahlakı dışında insanın fıtratına uygun bir başka yaşam şekli olmadığını anlamaları gerekmektedir. 



Allah insanları kolay olana çağırmaktadır ve mutlu olmanın yolu da çok kolaydır. Bunun için hiç kimse geç kalmış değildir. Allah, “Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim ederse, artık o gerçekten kopmayan bir kulba yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır.” (Lokman Suresi, 22) hükmüyle çözümü insanlara göstermektedir. Bir başka ayette ise Allah insanlardan hüznü, kederi ve korkuları giderecek olan çözüm yolunu şu şekilde bildirmektedir:



Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) “Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin.” (Fussilet Suresi, 30)



Her insanın sorumluluğu Allah’ın bildirdiği bu yola uymaktır. Kuran’da bildirildiği üzere, Allah bu ahlakı gösteren kimselere dünya hayatında da ahirette de mutluluğun, neşenin sevincin en güzelini yaşatacak, onları sonsuz rahmetine kavuşturacaktır. Kalplerinde hüzünden, sıkıntıdan, azaptan yana her ne varsa bunları çekip alacak, yerine gerçek imanın getirdiği huzur ve güven duygularını yerleştirecektir.

ANTİK ÇAĞDAN GÜNÜMÜZE BİR ŞİFA KAYNAĞI: ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞININ HALK TIBBINDA KULLANIMI










ANTİK ÇAĞDAN GÜNÜMÜZE BİR ŞİFA KAYNAĞI: 
ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞININ 
HALK TIBBINDA KULLANIMI 

Kudüs'ün OsmanlI Yönetimine Girişi Ve Yavuz Sultan Selim'in Kudüs Ermenilerine Tanıdığı imtiyazlar








Kudüs'ün Osmanlı Yönetimine Girişi 
Ve Yavuz Sultan Selim'in Kudüs Ermenilerine Tanıdığı imtiyazlar

HALİL HAMİT PAŞA’NIN HAYATI, ISLAHATI VE ISLAHATINA ULEMÂNIN TAVRI











HALİL HAMİT PAŞA’NIN HAYATI, 
ISLAHATI VE ISLAHATINA 
ULEMÂNIN TAVRI

AVŞARLI NADİR ŞAH VE DÖNEMİNDE OSMANLI-İRAN MÜCADELELERİ








AVŞARLI NADİR ŞAH VE
DÖNEMİNDE OSMANLI-İRAN 
MÜCADELELERİ

SIRP İSYANI VE HURŞİT AHMET PAŞA








SIRP İSYANI VE HURŞİT AHMET PAŞA

DAVETNAME


PETROL ÇERÇEVESİNDE MUSUL SORUNU (1926–1955)









PETROL ÇERÇEVESİNDE MUSUL SORUNU (1926–1955)

UYGARLIK TARİHİ EVREN, DÜNYA VE CANLILARIN OLUfiUMU......











UYGARLIK TARİHİ EVREN, DÜNYA VE CANLILARIN OLUŞUMU......

MEZOPOTAMYA'DA MEDENİYETİN DOĞUŞU Ord. Prof. Dr. BENNO LANDSBERGER









MEZOPOTAMYA'DA MEDENİYETİN DOĞUŞU 
Ord. Prof. Dr. BENNO LANDSBERGER 

ASKERÎ TARİH ARAŞTIRMALARI DERGİSİ JOURNAL OF MILITARY HISTORY STUDIES







ASKERÎ TARİH ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
JOURNAL OF MILITARY HISTORY STUDIES 

TÜRK ORDUSUNUN TARİHSEL KAYNAKLARI









TÜRK ORDUSUNUN TARİHSEL KAYNAKLARI


OSMANLI - SAFEVİ MÜCADELESİ (XVI-XVII. Yüzyıllar)








Osmanlı – Safevi Mücadelesi
(XVI-XVII. Yüzyıllar)

Amurru Göçleri ve Amurruların Eski Önasya Tarihindeki Rolleri







Amurru Göçleri ve Amurruların Eski Önasya 
Tarihindeki Rolleri

BİSMİLLAH'IN DEŞİFRESİ


     
BİSMİLLAH :
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


Kuran’ın deşifre edilebilmesini idraklarımıza ikna ettirebilecek tekniği ve’de Nur’u kendinde barındıran ve alemlerde eşi ve benzeri asla bulunmayan muhteşem bir ifade’dir. BİSMİLLAH’ın deşifresi başındaki ‘’B’’ harfinde olduğu gibi, Kuran’ın deşifreside BİSMİLLAH’tadır, onun için BİSMİLLAH ile başlarız okumaya.

BİSMİLLAH’ı deşifre edemeyen bilinçler Kuranı’da deşifre edemez, öncelikle anlaşılması gereken, bu kelimeye önce mana-yı harfi ile bakmayı denemeliyiz’ki, bu kelimedeki manayı hayatımıza uygulayabilme melekesi kazanabilelim. Biraz anlayabilmek için önce ‘’B’’ harfini baştan kaldırıp bir kıyıya koyalım, ne kaldı geriye .İSMİLLAH kaldı, ne demek bu kelime, tabiî ki (Allahın ismi) demek. Anlayacağınız gibi Allahın ismi , İSMİLLAH’ın başına konulan ‘’B’’ imiş gibi görünüyor fakat ‘’B’’yi anlamadan önce İSMİLLAH’ın başındaki ‘’İ’’yi anlamamız lazım. ‘’ İ ‘’ harfi Arapçada Elif’in yani ‘’A’’ harfinin altına konulan esere ile ‘’İ’’ olarak okunuyor, fakat ‘’İ’’nin aslı Elif’tir, yani ‘’A’’dır. Elif yani ‘’A’’ ise Allah’ın ZAT’ına BİR’liğine atıf olunur. Dikkat edilirse buradaki ‘’A’’ yani Elif harfinin önüne ‘’B’’geldiğinde, Elif yani ‘’A’’, ‘’İ’’ye yani İSM’E dönüşüyor İSMİLLAH oluyor, fakat buradaki ‘’İ’’ harfinin aslı Elif olduğuna göre, Elif harfi dahi Allah’ın birliğine ve zatı’na atıf olunduğuna göre, ‘’B’’ harfi nasıl oluyor’da Elif’i ‘’İ’’ye yani İSM’E, İSMİLLAH’a çeviriyor. BESMELE – İSM –İLE okunuyor. Yani ‘’A’’nın önüne ‘’B’’ geldiğinde ‘’A’’gizleniyor’da kendini İSME’mi dönüştürüyor diye düşünebiliriz. Sanırım ‘’İ’’ harfi’nin aslının, Elif harfi yani ‘’A’’ olduğu anlaşıldı, yani İSMİLLAH kelimesini şimdi’de ESMA-ALLAH şeklinde’de okunabileceğini görebiliriz. Şimdi BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM dediğimizde diyoruz’ki ( RAHİM ve RAHMAN olan ALLAH esma’sı ile,‘’B’’ harfindedir,) yani bütün isimleri idrak edebilecek olan TEK ve BİR ‘’B’’ilinçte’dir. ‘’B’’harfi Kuranda bilindiği gibi Elif’in altında bir nokta olarak gösterilmiştir’’.’’yani nokta’dır. Anlaşılacağı üzre ‘’B’’, ‘’B’ilen’i ifade eder ve bilen’dir. Yani senin bilincin yaşadığın bu Evren’de bir nokta’dır ‘’B’’ sensin. Şunuda belirtmek isterim’ki, şu anda yaptığım veya anlatmak istediğim şey BİSMİLLAH’ı deşifre edebilmek değil’de, bu sure’ye bakış açınızın, ‘’analiz ve sentez'ci’’ olarak bakmanız olması gerektiğini hatırlatmak istiyorum, çünkü öyle bakmayan bir beyin’in deşifre edebilme makinezması kapanır, dolayısı ile aklın aydınlanma yeteneği’de yitirilir. Toplumumuzdaki bireylerin, genelde düşünce yapıları’da nesnelleştrildiği (şey’lere dönüştürüldüğü) için, baktıkları veya algıladıkları bir şeyi olduğu gibi kabul etme alışkanlığı pekiştirilmiştir, bu yüzden bireylerin daha dikkatli olup kendi düşünce duvarlarını aşacak gücü, kendilerinde bulabilmelerini sağlayabilecekleri bir tekniği anlayabilmeleri açısından, BİSMİLLAH ve KURAN’da bizlere sunulan farklı bir görüşü fark etmeye çalışarak, toplumumuz insanı’nın derinlikli olarak kendine ve varoluş’a yabancılaştırıldığı bu ortamda, nasıl ‘’B’’en, yani KENDİ olabileceği düşüncesine biraz olsun katkıda bulunmaya çalışmaktır. Her neyse biz yine konumuza dönelim. Yani ‘’A’’nın önüne ‘’B’’geldiğinde ‘’A’’gayb olup ‘’İ’’oluyor. Bu, şu demektir. ‘’A’’ yani Elif’in (ZAT) önüne, senin ben’liğin geldiğinde Elif yani ‘’A’’(ZAT), isim olarak ‘’Ben bilincinde var olarak algılanıyor, demek’ki asıl olan ‘’B’’yani BEN bilinci. Fakat bu ‘’B’’ harfine ‘’B’’ATIN veya ‘’B’’ASAR sıfatı ile’de atıfta bulunduğunuzda ‘’B’’ harfinin, gizlenmiş olan ‘’A’’yani Elif harfinin yansıması olarak var olduğunu göreceksiniz. Burada ‘’B’’nin niteliği ve niceliğinin söz konusu olması, ‘’B’’ bilinmeden BİSMİLLAH’ın anlamı kuru bir hayalden başka bir şey olmaz, çünkü ‘’B’’harfi insan fıtratının insan tarafından mutlaka hatırlaması gereken Allah’a andı’nın hakikatı’dır ve’de kendi realitesini yaşayıp kavraması açısından çok önemlidir aynı zamanda tövbe’nin (Nasuh) sebebidir. ‘’B’’ Allah’ın Rahim olan Rahman ismidir, çünkü RAHMANİRRAHİM, Allah’ın fıtratıdır ve’de Allah kendi’nin RAHMAN ve RAHİM olduğunu bildirmektedir. Fakat kime bildirmektedir..? tabiî ki ‘’B’’ye, ‘’B’’nedir, sadece nokta’’.’’, nokta ise ‘’A’’nın yansımasıdır, nereye yansır’’A’’..? Tabiatı ile kendi dibine. Demek’ki ‘’B’’nin sesi ‘’A’’sız çıkmaz. Demek’ki ‘’A’’(Elif) olan RAHMANİRRAHİM, ‘’B’’olan ve ben dediğin senin bilincin’de, kendini kendine bildiriyor. (Ayrıca Allah.cc Kuran’da herkesi alın perçemlerinden yani bilinçlerinden yakaladığını bildirmiştir) Anlamalısın’ki ‘’A’’LLAH daima senin ‘’B’’ilincin’e hayat nefesini üflüyor ve sen zannediyorsun’ki ben yaşıyorum, ben biliyorum. Anlaşılacağı gibi ‘’B’’ harfi bir nokta’dır, nokta ise hiçbir anlam ve mana ifade etmemekle birlikte bütün ifade ve manaları kendinde toplaması hasebiyle cümlelerin veya kitabın sonuna konulur ve kitap tamamlanır. Nokta bir hiçtir ve hiçbir mana ifade etmemesi sebebi ile’de adem’dir yani yokluktur, bu ademi yani yokluğu var kılan ise BİSMİLLAH’taki ‘’S’’ yani SİN harfidir. Allah.cc bu SİN harfine YA-SİN diyerek Kuran’da MUHAMMED asm’a nida etmiştir, SİN harfi bilindiği gibi üç çentikli bir harf olup her bir çentiği EFAL- SIFAT- ZAT’a yani MUHAMMED’e işaret etmektedir. EFAL-SIFAT-ZAT hiçbir zaman ALLAH.cc’a nisbet edilemez, çünkü ‘’O’’kayıt altına alınamaz, mutlak olan ALLAH.cc, EFAL-SIFAT-ZAT nispetinde tecelli ettiğinde MUHAMMED adı ile anılır, MUHAMMED’in EFALİ – SIFATI – ZATI, (ALAH’ın EFALİ –SIFATI –ZATI demektir,) onun için MUHAMMEDİN adı ALLAH ile birlikte anılır. BİSMİLLAH’ın Arapça yazılışında ‘’B’’den sonra hemen ‘’SİN’’geldiği için ve’de, ‘’B’’, EFAL-SIFAT-ZAT’a yani MUHAMMED’e bağlandığı için ‘’B’’yani ben bilinci ADEM oluşunu görerek fıtratı’nı ve andı’nı ikrar edip ‘’B’’ benlik’te ölür ‘’A’’ LLAH ile dirilir yine kendi nefsi ile kendisi olarak. (Ölen kimseye YA-SİN okunması’da bu yüzdendir, çünkü MUHAMMEDİN bir adıda YA-SİN’dir). Bilindiği gibi ölene Anne adı ile telkin verilir, sebebi’de RAHİM sıfatı ile tecelli eden Anne’dir, RAHİM sıfatı olan Anne, topraktan yani Alemden yaratıldığı gibi Alem’de MUHAMMED’in ‘’RAHİM’’ sıfatından yaratılır, dolyısı ile Anne MUHAMMED =MUHAMMED Annedir (Cennet Anne’nin ayağı altındadır) Yani anlayacağın toprak rahmindekine tekrar, RAHİM olan şefaat etmektedir ve’de bu RAHİM’in babası ‘’B’’ harfidir, çünkü ‘’B’’ ADEM’dir; ancak kişi ölüm ile ‘’B’’edenin’de kalkabilirse ADEMİYET’inin ve kendi fıtratının ALLAH’ın fıtratı olduğunu görür anlar, yani kişi kendi fıtratı’nı kendisi bulur ve nasıl bir hayat’a kalkacağını öğrenir. Yani kendi fıtratı’nın HAK’kın fıtratı ve HAK’kın fıtratınında ezeli, ebedi olduğunu gerçekliyerek nokta’nın sonsuzluğunu tanır bilir. Yukarıda demiştik’ki ALLAH’ın fıtratı RAHMANİRRAHİM’dir, RAHİM olanı fark etiğinizi umarak birazda RAHMAN’a göz atalım. RAHMAN kelimesi’nin Arapça yazılışında yan yana gelen harfler RHMN’dir. RAHİM kelimesinde ise RHM’dir, burada fazlalık ‘’N’’ yani ‘’NUN’’harfidir. Arapça yazılışında ‘’NUN’’ harfide nokta ile belirtilmiştir aynı ‘’B’’ harfi gibi. ‘’B’’nasıl senin benliğin ise ‘’N’’harfide senin benliğini ifade eder fakat arada fark vardır ‘’B’’ yan çizilmiş Elif’in altında’ki noktadır, ‘’N’’ yan çizilmiş Elif’in üstündeki noktadır yani Elif kendi ZAT’ını iki noktaya yansıtmıştır alt ve üst olarak. Diyelim’ki ‘’B’’ erkektir ‘’N’’ dişi böylelikle ‘’BeN’’ kendileyince kendini bilsin, Nefsini tanısın ADEMİ tanımadan önce. Diyelim’ki ‘’B’’ yokluktur ‘’N’’ varlık böylelikle ‘’BeN’’ vücut mertebesine uzansın ve kendini bilsin, tabi ADEMİ bildikten sonra. Bazılarınızın Arapçada BeN yok ENE var dediğini duyar gibi oluyorum, hatırlarsanız ‘’B’’ nin Elif’in yasıması olduğunu söylemiştim kendinize göre bir daha düşünün neyse. Anlatmak istediğim RHM harfleri RAHMAN’dada, RAHİM’dede aynı manayı taşır ve ruh veren demektir, şayet sen vücud kabrinden kalkabilirsen RuHuM’da diyebilirsin, fakat ‘’NUN’’ ve ‘’B’’ harfinin kesiştiği nokta’nın ‘’A’’ yani ‘’ZAT’’ yani Elif olduğunu fark edebildiğinde senden eser kalmadığını irade’nin ve şuuru’nun Arş’ında RAHMAN’ın oturduğunu ve böylelikle RAHİM’den gelip RAHİM hayatı sürer iken, RAHMAN’ olan Zat’i ilmin gelip senin varığının atomlarını moleküllerini nasıl sıfırladığını yani Allah dağa inince dağın nasıl toz duman olduğunu ‘’MİM’ ‘leyebilirsin, Böylece BSM’yi yani BİSMİLLAH’ın BİSMİ’sini okumuş olursun ve okuyanında ALLAH olduğunu fark edip BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM dediğinde ALLAH.cc’ın kendi fıtratı’nı kendine ilan etmekte olduğunu fark edersin. Aslında her yerde olan Allah.cc niye dağa yani vücuda insin’ki ? inmez, inmemiştir’de, sen bilmeden önce’de dağda, vücutta idi, Kuran’da RAHMAN arş’a istiva etti diyor..! ALLAH.cc istiva etti demiyor, RAHMAN istiva etti diyor, EFALİ –SIFATI-ZATI ile HAK’kın yüzüdür RAHMAN. ‘’O’’ hiçbir zaman HAK’tan ayrılmaz, sadece bir an perdesini kaldırıp kendi yüzüne bakmıştır, (BEN yani ENE, ilk olarak RAHMAN’ın yüzünü görmüştür) ve böylelikle akıl ve irade’nin ARŞ’ında RAHMAN istiva etmiştir. Böylece RUH’un ÖZ’üde RAHMAN’a bağlanmıştır. Artık terazi dengelenmiştir RAHMAN rezonans ve titreşimlerini sonsuz olan nokta’lara iletmiştir böylece toprak ADEM, Nur ADEM ile tanışmıştır. ‘’NUN’’Nur ADEM’in HAK olduğu görüldüğünde, toprak ADEM ise ‘’B’’İSM. olduğunu öğrenip, fıtratının HAK’kın fıtratı olduğunu bilerek şeksiz ve şüphesiz olarak derki… BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM.

s.oztas
     (S.Öztaş)   

KÜTÜB-İ SİTTE



KÜTÜB-İ SİTTE


1-990   1000-1990   2000-2990   3000-3990   4000-4990   5000-5990   6000-6990   7000-7300
10   20
210   220
410   420
610   620
600   600
30   40
230   240
430   440
630   640
830   840
50   60
250   260
450   460
650    660
850    860
70   80
270   280
470   480
670   680
870   880
90   100
290   300
490   500
690   700
890   900
110   120
310   320
510   520
710   720
910   920
130   140
330   340
530   540
930   940
150   160
350   360
550   560
750    760
950    960
170   180
370   380
570   580
770   780
970   980
190   200
390   400
590   600
790   800




MEVLANA'NIN RUBAİLERİ



MEVLANA'NIN  RUBAİLERİ
Hayal mahallesinde ne koşup duruyorsun? Gözünü hep gönül kaniyle, göz yaşlarıyla ne yıkıyorsun? Sen başının tepesinden ayaklarına kadar (Hak) sın. Ey kendinden habersiz, sen başka ne arıyorsun?
                                                    **********************************
Murad sensin. Neden her yöne koşuyorsun? O sen demektir. Ama sen sakın Ben deme : Hep sen diye söyle !  Senlik, O'luk şaşkınlıktan ileri gelir. Göz dürüst görürse sen O olursun.  O da sen olur.
                                                    **********************************
Sordum :  Sevgili Tanrıça evin nerede?  Cevap verdi :  Senin o harap ve mest gönlünde. Ben güneşim, viranelerin içine girerim. Ey dalgın sarhoş senin sarayın yıkılsın !
                                                      **********************************
Bir ay yüzlüyü seviyorum ki, okları iki gözündedir. Gönlümün bütün isteklerini çabalarını altüst eden  O'dur ancak. Ruhum ona yönelmiş, son nefesim ona vurgun, kalbim sonsuzluğa kadar hep O,  O diye haykıracak.
                                                      **********************************
Ey felekte yuva kuran zavallı :  Kendini o temiz alemden mi gelmiş sanıyorsun? Sen toprak üzerine kendi nakşını işledin, ama ne yazık ki kendi aslını unuttun.
                                                       **********************************
Yer altında örtülü bir hazine var ki hem kafirden, hem de dindar kişilerden gizlenmiştir. Bu gizli hazinenin Aşk olduğunu açıkça gördük ama, böylesine bir hazinede bizi çırçıplak etti.
                                                        **********************************
Ey Ay parçası sevgili !  Gönlümün gönüller aydınlatan ışığı sensin. Çok dostlar var ama, asıl gönül yakan güzel sensin. Cihan halkı nevruz ve bayram törenleri ile sevinç içinde. Bugün benim bayramım da, nevruzum da sensin.
                                                        **********************************
Derd çekmeden dermana eremezsin. Can vermedikçe cananın vuslatına yol bulamazsın. Halil İbrahim peygamber gibi ateşe atılmazsan, Hızır gibi Bengisu kaynağına varamazsın.
                                                         **********************************
Hekime gittim, sordum :  Aşk hastalığına tutulmuş zavallıya ne buyurursun? Ey keskin görüşlü üstad! Bana dedi ki :   Sıfatlarından geç, varlığını yok et ! Yani neyin varsa hepsini dışarı at.
                                                          **********************************
Kafir olmadınsa, İmandan nasıl söz edebilirsin? Can'dan geçmedinse, Canan'dan nasıl dem vurabilirsin? Sen henüz nefis kavgasında bocalayan arık bir insansın. Sultanın sırlarından nasıl söz açabilirsin?
                                                           **********************************         
A Sevgili dedim. Meğer benim gönlümün taptığı güzel sen imişsin. Şimdi yüzüne baktığım dilber, benim canım mı yoksa? Benden yüz çevirirsen, dinimden dönerim sonra. Ey cihanın canı ! Benim küfrüm de imanım da sensin.
                                                            **********************************
Önce ilk yaratılışta senin ve benim canlarımız birlik halinde idi. Benim de Senin de gizli, açık neyimiz varsa hep beraberdi. Şimdi de benim ki senin ki diye bir ayrıntı yapsam hamlık olur. Artık aramızdaki senlik, benlik ayrılığı kalkmıştır.
                                                            **********************************
Yüreğin benlik renginden temizlendi ama, bu sefer de eski yarin seni bencil etti. Aynasız kendi yüzünü göremezsin, ancak yar yüzüne bak, senin aynan  O'dur.
                                                              **********************************
Bayram geldi, bayram armağanı sultanın cemali oldu. Böyle bir bayramlığı iki cihanda kim görmüştür? Bayram hatta bin bayram odur ki  :  O cihan hazinesi saklandığı köşeden yüz göstersin.
                                                             **********************************
Bütün şu varlık alemi içinde ondan başka varlık yoktur. Çirkin, güzel, gizli, aşikar görünen hep O'dur. Yerinden fırlayan her ok, o sert yaydan fırlamıştır. Dile gelen her nükte o daracık ağızdan sıçramıştır.
      **********************************
Gözümüze bak da  Hak'kın cemalini gör ! Çünkü bu gerçeğin kendisi ve yakın ışığıdır. Hak da kendi cemalini bizde görür. Sakın bu sırrı açıklama ! Sonra kanını yerlere dökerler.
                                                               **********************************
Aşık isen aşıklarla otur !  Gece gündüz aşıklar kapısından ayrılma !  Bu kapının halkasını açtığın zaman da yaratıklardan uzaklaş, yaradanla otur.
                                                               **********************************
Ben aşkın aşıkıyım, aşk da bana vurgun. Ten, canın aşıkı, can da tenin. Gah ben kollarımı onun boynuna dolarım. Gah  O,   gönül kapıcı güzeller gibi kendine çeker.
                                                               **********************************
Deniz yaratıklarından isen denizde balık olayım. Yaylalar semtinden isen dağında geyik olayım. Nefesini bende al. Senin soluklarının kölesiyim ben. Senin çalgın, kavalın, ney'in benim.
                                                                **********************************
Bütünlük aleminde gizlenmiş hazine biziz. Sonsuzluk mülkünün sahibi biziz. Su ve toprak karanlıklarından geçtik. Hem Hızır, hem de Bengisu biziz.
                                                               **********************************
Senin aşkından, canımdan vazgeçmek istiyorum. Uğrunda her iki cihandan da el çektim. İstiyorum ki güneşinin ışığı dostlara da erişsin. Bunun için bulut gibi önünden çekiliyorum.
                                                               **********************************
Bana güler yüz gösterirsen, güzelin olurum senin. Beni ağaç gibi kurutursan değneğin olurum. Beni işkencelerle parça parça etsen, o zaman da Eyub'un olurum. Ey zamanenin Yusuf 'u, ben senin Yakub'unum.
                                                               **********************************
O bade ki vücuda haramdır haram, ama dünyadan el çekmişlere muhabbet şarabıdır O. Sakın doldururken tamamdır, tamamdır deme. Bizim başlangıcımız ve sonumuz acaba ne zamandır ne zaman?
                                                               **********************************
Ben senden sarhoşum; şaraptan, afyondan değil. Artık mecnun olmuşum, divanede edep arama ! Benim coşkunluğum yüz Ceyhun'u coşturur. Benim dönüşüm yüz cihanın başını döndürür.
                                                               **********************************
Ben O putun huyunu, adetini bilirim. Evet bilirim ki o ateştir, ben de kandil yağıyım. Canı temaşa eden latif ışık O'dur.  Onun çevresindeki duman da benim. Bilirim.
                                                               **********************************
Canım tenimde oldukça Kur'an'ın kölesiyim, ben Tanrı'nın seçkin peygamberi Muhammed'in yolunun toprağıyım. Her kim bundan başka benden bir söz naklederse ona çok üzülür ve o sözden de çok üzüntü duyarım.
                                                               **********************************
Biz O sevgilinin şuh ve mest gözlerinin mezhebindeyiz. Onun puta tapan zülfünün dinindeyiz. Diyorlar ki doğru din, bu her iki dinden de ayrıdır. Evet biz dosdoğru dinimizi yıkıyoruz bu halimizle.
                                                               **********************************
Mademki gönlümü yerinden söküp atmak mümkün değil, öyleyse onu senin sevdana terk edeyim. Eğer aşkının gamıyla gönlümü sana veremiyorsam ne yapayım o gönülü. Onun için saklıyorum ben.
                                                               **********************************
Bu gece bir zenci ile savaşa girdinse, kendi göğsünle gecenin sinesini yarmaya bak !   Aşıklar kabesinde öyle bir tavaf et ki, kabenin de seninle birlikte dönüp dolandığını anlayasın !
                                                               **********************************
Ay yüzlüm sordu :  Gözün Ay gördü mü senin? Dedim ki gördü;  Ay, ayın hatırını soruyordu. Tekrar dedi ki, ben bayram ayını soruyorum. Evet dedim; bayram bayramı soruyor.
                                                               **********************************
O Servi revanım gelir gelmez, bedenim utancından kaçtı, çünkü canım gelmişti. O öyle olduğu için, bana öyle geldi; bende böyle olmadığımdandır ki bana o şekilde geldi.
                                                               **********************************
Ey gönül bu nükteden haberin varsa, şu dalgınlıklardan ne bekliyorsun sen? Bir an bile Tanrı katında olduğunu unutacak olsan bil ki, o an Tanrı'ya ortak koşan bir sapkın gibi olursun.
                                                               **********************************
Ölüm diye bir şey yok bu ummanda. Umutsuzluk da yok, hüzün de, kaygı da. Bu umman sonsuz aşk ve sevgi dolu. İyiliğin, cömertliğin ummanı bu.
                                                               **********************************

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...