06 Mayıs 2013

NERDESİN SARI SAÇLIM MAVİ GÖZLÜM NERDESİN


 

SEN GAZİ PAŞASIN





Sen Gazi Paşasın

Mustafa Kemal’in ilk Cumhurreisliğine seçildiği sıraydı. Bir sabah Çankaya sırtlarında arkadaşlarıyla gezmeye çıkmıştı. Gazi yanına sokulan bir çocuğu yakaladı. Çelik bakışlarıyla alemi büyüleyen gözlerini onun yüzüne dikip gülümseyerek sordu;
-Adın ne senin bakayım?
- Cemil
- Çankaya’da mı oturuyorsun?
- Yok. Ayrancı’da
-Mektebe gidiyor musun?
Çocuk başını öne doğru hızla eğdi
-E… Ne okuyorsun mektepte?
-Her bir şey okuyoruz.
-Peki ben kimim Cemil?
Çocuk zeki bakışlarını Ata’nın üzerinde gezdirdi:
-Sen Gazi Paşasın.
Ata gülümsedi.
- Olmadı . Cemil ben senin Gazi Paşa değilim. Beni benzettin sen.
- Yok benzetmedim iyi biliyorum, sen Gazi Paşasın.
-Nereden biliyorsun?
Çocuk kendinden emin bir tavırla.
-Çünkü, dedi sana hiç kimse benzemez…
Çelik gözler bulutlandı. O eşşiz kafanın içinden kimbilir ne düşünceler geçti o anda:
Büyüdüğü zaman ne olacağını konuştular sonrasında.
Sonra O’nu oyuna iade edip yoluna devam ederken yanındakilere döndü:
- Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkamda kalmayacak dedi.


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN SOYAĞACI


Baba tarafından dedesi Makedonya'da öğretmenlik yapan Hafız Ahmet Efendi.
Anne Tarafından dedesi, Konya göçmeni Selanikli Feyzullah Efendi.

ATATÜRK:
Babası makedonyalı bir Türk
Babasının Makedonyada doğduğu yer şu an bile türkçe konuşulan bir türk köyü,
Atatürk kendi ifadelerinde de
Ailesinin Konya karamandan balkanlara gelen yörük türklerinden olduğunu belirtir.


Cumhuriyetimizin Kurucusu Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Soy Ağacı
Sultan Murat Hüdavengidar zamanında başlamak üzere,
Bütün Türk Devleti padişahlık döneminde,
Rumeli'yi Balkanlar'ı ve Avrupa'yı Türkleştirmek için
soyunda ve sopunda hiçbir karışım olmayan Türk ailelerinden oluşan
özel güçleri buralara göndermişlerdir.
Bu göçlerin büyük çoğunluğu Oğuz Türkleri,
Müslüman Oğuzların Yörük Türkmen boylarından gönderilen aileler teşkil ermektedir.
Müslüman Oğuzların, Tanrıdağı ve Karagöz Yörüklerinden olup,
Konya ve Aydın yöresine yerleşmiş bulunan isimler,
teker teker yazılı bulunmaktadır.

Buradaki, 950 tarih ve 82 numaralı l yazıcı defteri ile
1051 tarih ve 469 numaralı il yazıcı defterinde
Anadolu'dan Rumeli'ye geçen Türk boy ve ailelerinin isimleri
açıkça yazılı bulunmaktadır.

Bunların Müslüman Oğuz Türk'ü Yörük Türkmen boylarından oluşan ailelerinin
kimler olduğunu kayıtlarda belirtmektedir.

İşte bu kayıtlarda, Ulu Önder Atatürk'ün atalarının
Anadolu'dan Konya ve Aydın yöresinden geldiği yazılmaktadır.

Atatürk'ün dedeleri;
Anadolu'dan Rumeli'ye gidip, Makedonya'nın Manastır Vilayeti'nin
derbei bala sancağına bağlı bulunan Kocacık Nahiyesine yerleşen ailelerden olan
Hafız Ahmet Alüş Efendi derlerdi.
Kocacık Nahiyesinin tamamen Türk'tür.
Atatürk kocacık Nahiyesine yerleşen ailelerden olan Hafız Ahmet Efendi'nin torunudur.
Hafız Ahmet Efendi'nin saçları kırmızı olduğu için
adına "Kırmızı Hafız Efendi" derlerdi.
Ulu Önder Atatürk'ün dedesi kırmızı Hafız Efendi
kocacık Nahiyesinde ilkokul eğitmenliği yapmakta idi.
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi de bu kocacık nahiyesinde dünyaya geldi.
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendiye Alüş Efendi derlerdi.
Kocacık nahiyesi tamamen Türk'tü.

Burada yerleşenlerin çoğu Aydın ve Konya yöresinden gelen Türklerdir.
Hatta bu aileler Yörük Türkmenleridir.
Bu Yörük Türkmenlerinin Tanrıdağı ve Karagöz olduğu
yukarıda adı geçen il yazıcı defterinde kayıtlı bulunmaktadır.
Keza yine belgelerde Aktan ve naldöken Yörüklerinde
buralarda bulunduğu yazılmaktadır.

Fetihnamelerde, buralardaki Konya Türklerine hudut gazileri ünvanı verildiği yazılmaktadır.
Bu Türklere miri, Yörülen Türkmenlerden denilmekteydi.
Ulu Önder Atatürk özbe öz Türk olup,
Konya ve aydın yörelerinden gitme çok asil bir ailenin evladıdır.
Annesi Zübeyde Hanımefendi'nin babası aydından Selanik'e gitme
çok asil bir ailenin evladıdır.
Annesi Zübeyde Hanımefendi'nin babası Aydınlıdır.

·Bu bilgiler Başbakanlık Eski Müşaviri Şecaattin Zenginoğlu'nun
"Bilgi Çağındaki Türk Gençliğinin Yükselen Sesi-1999" isimli kitabından alınmıştır.

ATATÜRK'ÜN KENDİSİNİ TANIMLAMASI:
1 - "Benim hayatta yegane fahrim (onurum), servetim,
Türklükten başka bir şey değildir."
"Bana, insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız.
Doğuşumdaki tek fevkaladelik,
Türk olarak dünyaya gelmemdir."

2 - Bir İngiliz'in "siz hangi asil ailedensiniz?" sorusuna verdiği yanıt:
"Anasının ve babasının asilliğiyle iftihar eden
Teodoz, İtalya Yarımadasına inmek isteyen Türk Atilla'ya barış görüşmesinden önce sormuş:
'Siz hangi asil ailedensiniz?'
Atilla'da ona cevap vermiş: 'Ben asil bir milletin evladıyım!'
işte benim cevabımda size budur!"

3 - Sanki yeni Rıza Nurlara cevap vermiş.
" Türk, Türk olduğu için asildir...
çoğumuz, büyük babamızın babasını hatırlamayız.
Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz."

4 - "... Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağım (dır)"

5 - "Millî mevcudiyetimize düşman olanlarla dost olmayalım.
Böylelerine karşı...'Türk'üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!' diyelim"

6 - " Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa,
benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır..."

7 - Atatürk kendisini böyle tanımlıyor.
Ben bir Türk'üm diyor ve bundan gurur duyuyorum diyor.
Kişi, hissettiği milletten olduğuna göre
bu sözler üzerine daha denecek bir şey yoktur.
M. Kemal, bir Türk'tür ve koca bir Türk'tür, Türk'ün Atası'dır.
Türk milletine, unuttuğu milli kimliğini tekrar kazandıran,
ümmetten Türk milletine dönmesini sağlayan bir Türk'tür.
Yeni Rıza Nurlara bunlar da yetmeyecektir.
Hiç gerek olmadığı halde, konuya tam açıklık getirmek için,
ana ve baba soyunu da irdeleyeceğiz.
Kimdir, kimlerdendir ona bakacağız
MUSTAFA KEMAL'İN ANNESİ YÖRÜK TÜRKMEN’ DİR.
Zübeyde Hanım'ın soyu Yörük'tür.
Fatih döneminde Karamanoğlu Beyliği'nin yıkılmasından sonra (1466),
Balkanlar'da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir.
Konya bölgesinden geldikleri için bunlar,
"Konyarlar" ismi ile resmi kayıtlara geçmiş ve böyle anılmıştır.

8 - Aile, Vodina sancağının Sarıgöl nahiyesine yerleştirilir.
Zübeyde'nin babası Sofi-zade Seyfullah Ağa,
Selanik yakınlarındaki Lankaza'ya göçer ve bir çiftlik sahibi olur.
Ve Zübeyde Hanım 1857'de burada doğar.
Annesi, babasının üçüncü eşi Ayşe Hanım'dır.

9 - Zübeyde Hanım'ın soyunu birde anlatılanlardan görelim.
M. Kemal'in kız kardeşi Makbule Hanım (1885-1956):
"Annemden sık sık şunları dinlemişimdir.
Bizim esas soyumuz Yörük'tür.
Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz" diyor ve
atalarından bazılarının da sonradan tekrar Konya'ya geri döndüğünü de şöyle açıklıyor:
"Dedem Feyzullah Efendi'nin büyük amcası Konya'ya gitmiş,
Mevlevi dergahına girmiş, orada kalmış.
Yörüklüğü tutmuş olacak."

10 - Makbule Hanım Yörüklük için şunları söylüyor:
"...Annem her zaman Yörük olmakla iftihar ederdi.
Bir gün Atatürk'e "Yörük nedir?" diye sordum.
Ağabeyim de bana 'Yürüyen Türkler' dedi."

11 - Yörük ile Türkmen eş anlamlıdır.
Atatürk, soyunu açıklarken bunu da vurgular: "....
Benim atalarım Anadolu'dan Rumeli'ye gelmiş Yörük Türkmenler'dendir."

12 - Zübeyde Hanım'ın babasını, kocası Ali Rıza Efendi'yi ve
Ali Rıza'nın babası Kızıl Hafız Ahmet Bey'i de tanıyan
Selanik doğumlu Aydın Milletvekili Hasan Tahsin San (1865-1951)

13 - şu bilgileri verir: " Atatürk'ün validesi, Zübeyde Hanım,
Sofu-zade ailesinden Fethullah Ağa'nın kızıdır.
Selanik'te doğmuştur.
Bu aile bundan 130 sene evvel (1800'lü yılların başı oluyor.)
Sarıgöl'den Selanik'e gelmişlerdir.
Vodina sancağının batısında Sarıgöl nahiyesinde onaltı köyden ibaret olan bu nahiye ailesi,
Makedonya ve Teselya'nın fethinden sonra Konya civarı ahalisinden
Osmanlı hükümetinin sevk ve iskan ettirdiği Türkmenlerdendir.
Son zamanlara kadar beş asır müddet içinde
hayat tarzlarını, kılık-kıyafetlerini değiştirmemişlerdi."

14 - Bir yabancı yazar da Atatürk'ün annesi hakkında edindiği bilgileri şöyle aktarıyor:
"Mustafa'nın babası Ali Rıza Efendi, anası da Zübeyde Hanım'dı.
Zübeyde Hanım... sarışındı; düzgün, beyaz bir teni, derin ama
berrak, açık mavi gözleri vardı.
Ailesi Selanik'in batısında Arnavutluk'a doğru,
sert ve çıplak dağların geniş, donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden geliyordu.
Burası, Türklerin Makedonya'yı ve Teselya'yı almalarından sonra
Anadolu'nun göbeğinden gelen köylülerin yerleştikleri yerdi.
Bu yüzden Zübeyde Hanım, damarlarında ilk göçebe Türk kabilelerinin torunları olan ve
hala Toros Dağlarında özgür yaşamlarını sürdüren sarışın Yörükler'in kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı.
Mustafa da annesine çekmişti; saçları onun gibi sarı,
gözleri onun gibi maviydi."

15 - Zübeyde Hanım'ın kendi ifadesi; oğlunun, kızının, kendisini tanıyanların ve de
konu üzerinde çalışanların ortak ifadesi; Zübeyde Hanım'ın Yörük-Türkmen olduğudur.
Yani Zübeyde Türk'tür. MUSTAFA KEMAL'İN BABASI YÖRÜK TÜRKMEN ‘DİR.
Mustafa Kemal'in baba soyu, Aydın/ Söke'den gelerek Manastır vilayetine yerleştirilen,
"Kocacık Yörükleri (Koca Hamza Yörükleri)"ndendir.
Ali Rıza Efendi, Manastır'ın Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık'ta dünyaya gelmiştir(1839).
Aile sonradan Selanik'e göçmüştür.
Babası İlkokul öğretmeni Kızıl Hafız Ahmet Efendi'dir.
Amcası, Kızıl Hafız Mehmet Efendi'dir. Taşıdıkları "Kızıl" lakabı ve yerleştikleri yere
"Kocacık" denmesi; Ali Rıza Efendi'nin soyunun, Anadolu'nun da Türkleşmesinde katkısı olan
" Kızıl-Oğuz" yahut "Kocacık Yörükleri-Türkmenleri"nden geldiğini göstermektedir.

16 - Anne soyunda olduğu gibi baba soyunda da en sağlam bilgiler
önce Atatürk'ün, annesinin, kardeşinin anlattıkları;
sonra çevrelerinin aktardıklarıdır.
Makbule Hanım; "Babam Ali Rıza Efendi, Selanik'lidir.
Kendileri Yörük sülalesindendir."

17 - Atatürk: "... Benim atalarım Anadolu'dan Rumeli'ye gelmiş
Yörük Türkmenler'dendir."

18 - M. Kemal'in Selanik'te mahalle ve okul arkadaşı,
Kütahya Milletvekillerinden Mehmet Somer (1882-1950):

19 - "Atatürk'ün ataları hakkında benim bildiğim şunlar:
Atatürk'ün ataları Anadolu'dan gelerek Manastır vilayetinin
Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık nahiyesine yerleşmişlerdir.
Bunları ben Selanik'in ihtiyarlarından duymuştum.
Kocacık'lıların hepsi öz Türkçe konuşurlar.
İri yapılı adamlardır. Bunların hepsi Yörük'tür...
Bunların kıyafetleri Anadolu Türklerine benzer.
Yaşayışları, hatta lehçeleri de aynıdır."

20 - 10 Kasım 1993'te Milliyet gazetesi "Ata'nın Soy Kütüğü" isimli bir yazı yayımlar.
Gazeteci Altan Araslı, Kocacık köyüne giderek bir araştırma yapar ve köylülerle konuşur.
Kocacıklı Numan Kartal'ın aktardıkları:
"Ali Rıza Efendi, Manastır vilayetinin Debre-i Bala sancağına bağlı
Kocacık'ta dünyaya gelir.
Kocacık'ın nüfusu tamamen Türk'tür.
Hepsi de Yörük Türkmenleri.
Anadolu'dan geldiler.
Bizler, Müslüman Oğuzların Türkmen boyundanız."


Son bir ekleme de benden;
Türkler, Balkanlara Hunlar, Avarlar ve Peçenekler gibi
Çok erken dönemlerde gelmişler
Osmanlı 1389 yılında buraya gelir, kalıcı olmasıysa
1455 yılındandır...


Mehmet Akif Ersoy Hakkında da ufak bir anımsatma

Safahat adlı şiir kitabının Hakkın Sesleri adlı üçüncü kitabının
6 Mart 1913 tarihinde yazdığı 3. şiirinde
“Bunu benden duyunuz, ben ki, evet Arnavudum
Başka bir şey diyemem.. İşte perişan yurdum”

This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 720x540.





Alıntı:

Mustafa Kemal Atatürk’ün Babası Ali Rıza Efendi (1841-1888).

Ali Rıza Efendi 1841 yılında Selanik’te doğdu. Söke’den Selanik’e yerleşmiş Türkmenlerden “Kırmızı Hafız” lakaplı Ahmet Efendinin oğludur. İlkokulu Abdi Hafız Mahalle Mektebinde okudu. Selanik’te Evkaf İdaresinde katiplik, sonrada Gümrük Muhafaza Teşkilatında memurluk yaptı. Memurluğu sırasında, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağa’nın kızı Zübeyde Hanımla evlendi.

1876 yılında da Selanik Asakir-i Milliye taburunda subay olarak görev alan Ali Rıza Efendi, daha sonra da kereste ticareti yapmaya başladı. Zübeyde Hanım’dan beş ****** oldu. Çocuklarından Naciye, Ömer ve Fatma fazla yaşamadı. Sadece Mustafa ve Makbule hayatlarına devam edebildi. Ali Rıza Efendi, 1888 yılında, tek oğlu Mustafa Kemal ilkokulda okuduğu sırada, rahatsızlandı ve öldü.

Atatürk ve Ailesi

Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik’te doğdu. Orta Anadolu’dan göç ederek, Selanik’in batısında Arnavutluk sınırına yerleştirilen yörüklerden, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağanın kızıdır. Selanik’te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur olan Ali Rıza Efendi ile evliliğinden beş çocuk sahibi oldu. Fatma ve Ömer’i daha küçükken kaybetti. 1888 yılında Mustafa ilkokuldayken kocasını da kaybeden Zübeyde Hanım, zaman zaman çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa’nın çiftliğine giderdi. Bu sırada, Atatürk’ün ifadesiyle; iyi kalpli bir insan olan Ragıp Bey’le evlendi. Kızlarından Naciye de çok yaşamadı. Balkan harbinden sonra, birçok Türk ailesi gibi, kızı Makbule ile birlikte Selanik’ten göç etti ve İstanbul’a gelerek Beşiktaş-Akaretler’de bir eve yerleşti. Milli Mücadele yıllarında Ankara’ya gelen Zübeyde Hanım, 1919′da ayrılmak zorunda kaldığı oğlunu, yıllar sonra Ankara’da Devlet Başkanı olarak gördü. 14 Ocak 1923′te tedavi amacıyla gittiği İzmir’de 66 yaşında vefat etti.

Kızkardeşi Makbule Atadan

Mustafa Kemal Atatürk’ün kız kardeşi olan Makbule Atadan, 1887 yılında Selanik’te doğdu. Balkan Savaşlarından sonra, annesi Zübeyde Hanım’la birlikte Selanik’ten ayrılarak İstanbul’a yerleşti. Cumhuriyet’in ilanından sonra ağabeyinin isteği üzerine, annesiyle birlikte Ankara’ya geldi. Bir süre Atatürk’ün yanında kalan Makbule Atadan, daha sonra Çankaya Köşkü arazisi içinde kendisi için yaptırılan Çamlı Köşke yerleşti.1930′da Atatürk’ün isteğiyle Fethi Okyar’ın kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkasına giren Makbule Hanım birkaç ay sonra parti kapatılınca siyasetten çekildi ve 1935′de milletvekili Mecdi Boysan ile evlendi. Makbule Atadan’ın ağabeyi Atatürk ile ilgili anıları “Büyük Kardeşim Atatürk (1952)” ve “Ağabeyim Mustafa Kemal (1952)” adlarıyla yayımlandı. 1956 yılında 69 yaşında öldü.


ATATÜRK' ÜMÜZÜN BU ÖZELLİKLERİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ?







ATATÜRK' ÜMÜZÜN BU ÖZELLİKLERİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ?


01. Atatürk`ün dünyada `Başöğretmen' sıfatlı tek lider
olduğunu, Bir geometri kitabı yazdığını, Üçgen, açı,
dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin
(Türkçe) isim babasının bizzat Mustafa Kemal olduğunu.

02. Norveççe`de `Atatürk gibi olmak` diye bir deyim
olduğunu.

03. ''Atatürk'' çiçeği'nin adını, çiçeği bulan Wanderbit
Üniversitesi profesörlerinden doktor Kirk Landın`in
koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada bu isimle üretilip
satıldığını.

04. Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı
olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk
büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne
geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu.

05. ''Mimber'' adında bir gazete çıkardığını ve 52 sayı
yayımlanan gazetede ilk defa sansür kelimesi
geçtiğini.

06. Kurtuluş Savaşında rütbe alan bir çok kadın
askerlerimizin olduğunu, Dünya tarihine geçen tek bir
üsteğmenimizin olduğunu, Üsteğmen Kara Fatma'nın 700
erkek, 43 kadından oluşan bir müfrezenin reiseliğine
bizzat Atatürk tarafından atanmış olduğunu.

07. Bir röportajda "Birleşmiş Milletlere üye olmayı
düşünüyor musunuz?" diye sorulduğunda "Şartlarımızı
koyarız, kabullerine bağlı. Biz
müracaat etmeyiz üye olmak için, davet gelirse
düşünürüz" dediğini ve bunun üzerine BM yasasının
değiştirildiğini ve üyeliğe davet
edilen ilk ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu.

08. 1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en
buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından
oluşan yüz yirmiden fazla kişiye;
"Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile
Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini.

09. 1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan
bir şiirde; "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse
onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi
lider getirir" denildiğini.

10. 1996'da Haiti Cumhurbaşkanının vasiyetinde, mezar
taşına yazılmasını istediği metinde; "Bütün ömrüm
boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal Atatürk'ü
anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm"
yazdığını.

11. 2000'de ABD Başkanı'nın milenyum mesajında; ''
Milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı
Mustafa Kemal Atatürk'tür. Çünkü o yılın değil asrın
lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir" denildiğini.

12. 2005'de Amerika'nın en ünlü ekonomistlerinden birisi
olan Mr. Johns`un önerisinin "Türkiye ekonomiyle
savaşta bir tek Atatürk'ü örnek alsın yeter" olduğunu.

13. 2006'da ise !!!!!!!!!!!!!!!

AB Uyum yasaları gereğince devlet
dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının
istendiğini.

BİLİYOR MUYDUNUZ?!!


Atatürk Devrimleri, Atatürk'ün Devrimleri, İnkılapları, Atam Seni Hiç Unutmadık Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı, anıları, nutukları, mektupları, devrimleri, biyografisi,




Atatürk Devrimleri ile çağdaş bir devlet niteliğine kavuştuk. Dünyada saygınlığımız arttı. Yabancı uyruklulara tanınan kapitülasyon ayrıcalıkları kaldırıldı. Tarımın modernleşmesinde devlet öncü oldu. Bankalar, fabrikalar kuruldu. Sonunda ülkemiz bayındır oldu. Ulusumuz zenginleşti.Böylece, Türk Milleti için, güzel ve aydınlık günlere doğru yeni bir adım atılmış oldu.Onun gerçekleştirdiği Devrimlere sahip çıkmak hepimizin görevidir.Bu Devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz:Şimdi bu başlıkların neler olduğuna hep birlikte bakalım:


Siyasal Alanda Yapılan Devrimler 

• Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922) Söz konusu tarihte saltanatın kaldırılmasıyla Yeni kurulacak olan Türkiye Devletinin yönetim şeklinin yüzyıllar boyu süren monarşik anlayıştan uzak halk emenliğini esas kılan demokratik bir yönetim şekli olacağı anlaşılıyordu. 

• Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923) TBMM’nin açılması, arkasından saltanatın kaldırılmasıyla millet egemenliği büyük ölçüde gerçekleşmişti. Fakat kamuoyu hazır olmadığı için “Cumhuriyet” adı konmamıştı. Üstelik “Meclis Hükümeti” sistemi hükümet bunalımına yol açmıştı. Sonunda 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildi. Böylece demokratikleşmede önemli bir adım atılmış oldu. 

• Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924) Saltanat kaldırılırken kamuoyu hazır olmadığı için halifelikten ayrılmıştı. Fakat Saltanat taraftarlarının halifelik makamı etrafında toplanması, Abdülmecit Efendi’nin saltanatı çağrıştıran davranışları, halifeliğin inkılapların ve laikliğe geçişin önündeki en büyük engel olması, işlevini kaybettiği I. Dünya Savaşı’yla ortaya çıkan halifelik gibi bir kurumun çağdaş Türkiye Cumhuriyet’inde yerinin olmaması ve basında gelişen bazı hadiseler yüzünden 3 mart 1924’te halifelik kaldırılmıştır. 

Toplumsal Alanda Yapılan Devrimler 

• Kılık – Kıyafet İnkılabı : Şapka Kanunu (25 Kasım 1925) Dini Kıyafetlerle dolaşılmasının yasaklanmadı (3 Aralık 1934) 

• Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925) : Çıkarılan kanunla tekke, türbe ve zaviyeler kapatıldı. Yine aynı kanunla “Şeyhlik, dedelik, dervişlik, seyitlik, çelebilik, türbedarlık” gibi unvanlar da kaldırıldı. 

• Takvim, Saat ve Ölçülerde Değişiklik : Bu alanlarda birliği sağlamak ve batılılaşmak amacıyla değişiklik yapılmıştır. Hicri ve Rumi takvim yerine Miladi Takvim (1 Ocak 1926) kabul edildi. Ağırlık ve uzunluk ölçüsü olarak uluslar arası ölçüler olan metre ve gram kullanılmaya başlandı (1 Nisan 1931) Devletler arası ilişkilerde düzeni ağlayabilmek için hafta tatili Cuma’dan pazara alındı. (1935) 

• Soyadı Kanunu’nun Kabulü (21 Haziran 1934) : Kişilerin sosyal hayatta kolaylıkla tanınmaları, karışıklıkların önlenmesi için herkese Türkçe ve ahlaka aykırı olmayan birer soyadı verilmiştir. TBMM Mustafa Kemal’e “ Atatürk” soyadını vermiştir.

Bu kanunla beraber eski toplum zümrelerini belirten unvanlar kaldırıldı. Aynı kanunla Osmanlı nişan ve rütbelerini taşımak da yasaklandı. 

Hukuksal Alanda Yapılan Devrimler 

• Mecellenin kaldırılması (1924-1937) Türkiye laikliği benimsediği için şer’i hukuka göre düzenlenen mecelleyi uygulayamazdı. Bu yüzden mecelle kaldırılarak Türk Medeni kanunu kabul edildi. 

• Türk Medeni Kanunu Kabulü( 17 Şubat 1926) Medeni kanun, evlenme, boşanma, miras vb. her türlü ilişkileri düzenlemektedir. Medeni kanun bu yönüyle toplum hayatının düzenlenmesinde önemli rol oynamıştır. 

Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan Devrimler 

• Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924) Eğitim ve öğretim birleştirilerek, devlet denetimine ve Milli Eğitim Bakanlığı emrine verildi. Bu kanun çerçevesinde medreseler kapatıldı. 

• Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur ve Arap alfabelerini kullanmışlardı. Laik Türkiye Devleti’ne en uygunu olarak görülen Latin alfabesi, yeni Türk alfabesi olarak kabul edildi. 

• Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932) Türk Tarih kurumu tarihini “Milliyetçilik ve Laiklik” Devrimleri esaslarına uygun olarak ele almak, Türklerin kökenini, hizmetlerini, kurdukları devlet ve medeniyetleri araştırmak amacıyla kurulmuştur. Türk Dil kurumu Türkçe’yi yabancı dillerin tesirinden kurtararak gelişmesini ve zenginleşmesini sağlamak, dilde millileşme ve sadeleşme yoluna gitmek, Türkçe’yi bir bilim ve kültür dili haline getirmek amaçlanmıştır. 

• Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933) Darülfünun kaldırılarak yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur.Ankara Hukuk mektebi (1925 – İlk yüksekokul), Yüksek Ziraat Enstitüsü (1933) Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi (1936 – İlk fakülte) Güzel Sanatlar Akademisi, Devlet Konservatuarı açılmıştır. 

Ekonomi Alanında Yapılan Devrimler 
• İzmir İktisat Kongresi (18 Şubat – 4 Mart 1923) : Lozan’daki barış görüşmelerinin kesildiği bir sırada, İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi toplandı. Değişik kesimlerden 1135 temsilcinin katıldığı bu kongrenin sonucunda “Misak-ı İktisadi” kabul edildi. Buna göre ekonomik kalkınmada tam bağımsızlık öngörülüyor, kaynakların en iyi şekilde değerlendirilmesi ve kendi çabamızla kalkınmanın gereği ortaya konuluyordu.

• Kapitülasyonların Kaldırılması (24 Temmuz 1923) : Lozan’da kesin olarak kaldırılmıştır. 

• İş Bankası’nın Kurulması (1924) : Özel sektöre destek sağlamak amacıyla ilk özel Türk bankası olan İş Bankası kuruldu. 

• Aşar Vergisi’nin Kaldırılması (17 Şubat 1925) : Köylünün rahatlatılması ve üretimin artırılması amacıyla aynı zamanda şer’i bir vergi olan aşar kaldırıldı. 

• Kabotaj Kanunu’nun Çıkarılması (1 Temmuz 1926) : Türkiye karasularında Türk gemicilerin ticaret yapmasına imkan tanınıyor, denizcilik geliştirilmeye çalışıyordu. (Milliyetçilikle ilgilidir.) 

• Teşvik-i Sanayi Kanunu (1926) : Özel sektörü sanayi alanına çekmek ve ona kredi sağlamak için çıkarılmıştır. 

• Tarım-Kredi Kooperatiflerinin Kurulması (1928) : Çiftçiye kredi, ucuz alet ve makine imkanı oluşturmaya çalışıldı. 

• Toprak Reformu (1929) : Topraksız köylüyü toprak sahibi yapmak hedeflenmiştir. Fakat tam başarılı olunamamıştır. 

• Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planı (1933 – 1938) : Bu dönemde devlet, temel tüketim ve ara mallar sağlamak gayesiyle üç beyaz ve üç siyah projesine ağırlık vermiştir. Un, şeker, pamuk üç beyazı, kömür, demir ve akaryakıt ise üç siyahı oluşturuyordu. Bu temel malların üretilmesi ile döviz tasarrufu sağlandığı gibi, bu maddeler ile dışa bağımlılık da ortadan kalkacaktı. Hazırlanan bu plana göre özel sektörün gerçekleştiremeyeceği yatırımlar, devlet eliyle yapılmaya başlandı. Plan doğrultusunda dokuma, demir, kağıt, cam ve kimya alanlarında 1937’ye kadar on altı fabrika kuruldu. Fabrikaların işletmeye açılmasıyla, dışarıdan alınan mallar yüzde elli oranında azaldı. “İkinci Beş Yıllık Plan” ise İkinci Dünya savaşı’ndan dolayı uygulanamadı. Fakat, 1945 yılına kadar süren savaş esnasında Türkiye, dışarıya muhtaç olmadan kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmiştir. Sümerbank’ın açılmasıyla elde edilen başarı, kuruluşların açılmasını teşvik etmiş ve maden işleri uğraşacak Etibank kurulmuştur. Böylece sanayide devletçilik ilkesi yerleştirilmeye çalışılmıştır. 

                                                                                                                                                              

TÜRK BAYRA



AAA

Düşlerin gerçeğe, gerçeklerinse düşe dönüştüğü bir yaşam özlüyorum.
Yaşamaktan bunalmıyorum, bunalımı yaşayıp,
bunu kendime ait bir yaşam biçimine dönüştürüyorum.
Sanırım bütün sorunum özlemekle ilgili.
Keşke "yaşlanmaya başladım, o yüzden geçmişi özlüyorum" diyebilseydim.
Zerre kadar özlemiyorum geçmişi. 
Geçmişe dair ne varsa silindi hafızamdan.
Ben geleceği özlüyorum. 
Belki de hiç yaşayamayacağım geleceğime dair özlemlerim. 
Asıl sorunda burdan başlıyor zaten. 
Geleceğin olmayacağını biliyorum.
Olmayanı, olma ihtimali bulunmayanı özlüyorum.
İşte bu özlem koyuyor insana...
Beni koyup gitme
Ne olursun
Durduğun yerde dur..
Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok
Düşersin, yorulursun
Beni koyup gitme
Ne olursun...
Duvarda gölgeler ve o görüntülerle çarpışmak yoruyor.
İnsanlar gerçek değil artık, mekanlar gerçek değil.
Belki de o yüzden sevmiyorum ana caddeleri, ışıltılı alışveriş merkezlerini,
konforlu mini sinama salonlarını.
Flimlerin değeri düşüyor oralarda, filmler hırpalanyor.
Ruhumuz bütün "sakıncalı" kareleri sansürlüyor, makaslıyor, yalnızlaştırıyor.
Sansürlü, makaslı, yalnız bir yaşam bu benim yaşadığım ve yalnızım işte yine...

Şaşırmıyorum aslında, böyle olacağını çok öncesinden biliyordum.
"Boş durmadım, savaştım. Savaştım ama yenildim.
Yenildim ama ezilmedim" diye kandırmayacağım kendimi.
İşte itiraf ediyorum; ezile ezile, hırpalana hırpalana yenildim.
Yenildim işte ötesi yok..
Bir deniz kıyısında otur
Gemiler sensiz gitsin bırak
Herkes gibi yaşasana sen
İşine gücüne baksana
Evlenirsin çocuğun olur
Sonun kötüye varacak
Beni koyup koyup gitme
Ne olursun...
İşte bu yüzden korkuyorum ana caddelerden.
Deniz kenarlarını seviyorum, salaş meyhaneleri seviyorum.
Issız ve bana ait olan yerleri seviyorum.
Televizyonu değil ama o televizyonun altındaki dolapta bulunan anılarımı seviyorum. 
Her açtığımda o dolapta bulunan anılarımın anlatacakları var bana çünkü.
O salaş dediğim meyhanenin de öyle, kayalara vuran dalgalarında
ne çok anlatacağı şey var.
Bunlar dışında herşeyin sadece görüntüsü var oysa.
Elimi tutuyorlar ayağımı
Yetişemiyorum ardından
Hevesim olsa param olmuyor
Param olsa hevesim...
Yaptıklarini affettim
Seninle gelemiyeceğim yine de
Beni koyup koyup gitme
Ne olursun...
Bunun için ve sadece yalnızca kendimi korumak için kaçıyorum herşeyden.
Kaçarak yaşıyorum. 
İçime kapanmıyorum, düpedüz içime kapaklanıyorum.
Böylece korunuyorum hayattan.

BURAYA ADINI SOYADINI YAZ
AAAAAAAAA 
AAAAAAAAA

Yaşam hücrelerimi yok sayıp bir karar vermemi istiyor cellat benden.
İçimden geçeni söylesem yapmaz biliyorum. Ama yine de denemeden bilemeyiz değil mi:
"Hey aşktan bir haber,
sana sesleniyorum:
Kes ipimi!"
O kadar kolay değil diyor, bir güçsüz gibi kaçacak mısın?
Yaşamdan hücrelerimden vazgeçmemi bekleyen, aşktan bir haber cellat!
"Aşk bu, ölüme eştir!"
Bilmem kaçıncı karabasan gecenin sabahı uyandığım.
Yine kan ter içinde kalmışım yatağımda. Elime sol yanıma koyuyorum, hala çarpıyor kalbim. Varlığın bir nebze olsun eksilmemiş ya, en mesut benim. Ya yarın diyorum sonra.
Geceler karabasanlara emanet, sabahlar korkulara…
Sana her zamankinden daha çok ihtiyacım olduğunu haykırıyorum. Feryadım kulaklarımı çınlatıyor, bildiğim tüm insanlar sağır.
Yine de vazgeçmeyeceğim!
Eğer gitmekse, senden değil herkesten olmalı diye, bir bilet alasım geliyor yabancı bir şehre. Arada uğrar mısın, bilmiyorum. Korkulara yer yoktu yanıbaşımızda.
Şimdi kime sığınmalı bilmiyorum.
Yok yok… Gideceğim…
Yeniden başlamalı, hem sensiz, hem kimsesiz. Ardımda birkaç satır bırakmalıyım filmlerden öğrendiğim gibi. Pabucumun tekini ardımda bırakmaksızın gitmeliyim.
Sevgili,
Ben aşkı anlatmaya çalıştım.
Beceremedim.
Yaşamak istedim,
Beceremedim.
En çok senden vazgeçmemi istediler,
Nasıl kıyardım bildiğim tüm heveslere.
Bu bir ceza ise herkes yaşasın istedim. Çünkü ben en saf halimle, bir tek seni sevdim

Terkedilmişliğin Hüznü
Yalnızlığın Hazin Yüzü
İçimde Burukluğu Var Güzün
Gözlerim Dalgın
Hüznüm Yorgun
Düşlerim Solgun
Sesimi Duyan Yok
Bu Çığlıklar Boşa
Kimse Duymuyor Haykırışlarımı
Kelimelerim Suskun
Benim Neyime Ki Çığlıklar
Bana Suskunluklar Gerek…
BURAYA YAZACAĞIN YAZIYI EKLE
BURAYA ADINI SOYADINI YAZ
AAAAAAAAA 
AAAAAAAAA

Yüreğinden ne zaman tutmaya kalksam hep canımı yakıyor...
Öyle cok canım yanıyorki
her bir kelimende öldürüyorsun beni..
Neden hiç anlamıyorsun?
Neden görmeyi denemiyosun bazı şeyleri,
Sen çok uzaktaydın sana göre,
Yollar dağlar hatta denizler vardı aramızda,
Gel birde benim sana olan yakınlıgımı sor bana..
Seni bütün ömrüm boyunca hiç görmemiş olsam bile
sanki hep seninleydim
Heran beraberdik.. umudum oluyodu..
Arıyordu birisi evet o arayan sendin,
aşkım canım diyende sendin!
Ama o güzel kelimeleri söyledigin ben degildim...
Bunları başkasına söylüyordun benim duymama rağmen,
Bu nee acıdır bilirmisin sen hiç ne acıdır bu sevgiden insanın kendini mahrum etmesi...
İşte yine erteledim seni..
Unuttuğun yerlere lanetler okuyorum..
Sen beni ' O ' diye anarken, ben seni sayıklamaktayım..
Ne kadarda safımm...
Ne ellerimden süzülen klavyenin tuşları nede gözlerimden dökülen hüzünlerim anlatamazlar seni..
Bendeki yerini bir ziyaret etsen saniyelikte olsa ,
görsen oradaki acıyı...
Bir kerede olsa baksan yüz ifademe...
Gülmek için kendimi zorladıgım zamanlarıma..
Gelde bir bak seni unutmamak için yaptıklarıma...
Unutmak için inan bana hiç bir şey yapmadımm... Yapamazdımda,
Ben seni ne kadar çok sevdiysem
sen benden o kadar çok sevgini esirgedin...
Ben seni unutmamak için seni ne kadar iyi anımsarsam
sen o iyi anlarımda mahfettin herşeyi...
Sana karşı nefret beslememek için safları oynadım...
Olumlu düşünüp olumlu hareket ettim..
Görmek istemedim belkide gerçekleri
çünkü çok acıydılar onlar...
Her aklıma gelişinde dört yanım dört duvar oluverir... Düşüncelerim dolaşır durur odalarda..
Gözlerim yerlere gökyüzüne,
pencereden geçen mavi gözlü insanlara takılır..
Denizlere bakarım saatlerce sanki sana bakıyor gözlerimm..
Seviniyordum bir an Sonra yine o acı..
Gerçek degilsin,
İnan çok uğraştım seni sevmekten vazgeçmemek için..
Bunu diyebiliyorum çünkü cesurum
bunları sana anlatabiliyorum çünkü aşıktım..
Çok denemiştim inan...
Sen zorladın her an!
Sevemiyorum işte artık seni ,
Denizlere bakarak avunamamm..
BURAYA YAZACAĞIN YAZIYI EKLE
BURAYA ADINI SOYADINI YAZ
AAAAAAAAA 


                                                                                       
AAAAAAAAA

Sen baharın yağmurla getirdiği özlemdin içimdeki, sen çiğ tanesi kadar saf ve ne olduğunu asla anlayamadığım yanımdın benim ve denize düşüp de ıslanmaktan korkutan bir savaştın yüreğimde...

Özlemini her gece koynumda hissettiğim ve hiçbir zaman seni sevmekten vazgeçmediğim için özeldin. Sonra gözlerle yüzüme baktığında ya da her kavga edişimizde fırtınalar kopardı yüreğimde, sen hiç bilmezdin. Benim susuşum senin kaçışını desteklerdi belki de. Belki de gerçekten söyleyemediğim sözlerle doldu kalbim ve sen her seferinde gün batışını anımsattın bana, onun kadar güzel onun kadar huzur verici. Aslında hem onun kadar uzaktın bana hem de yakınımda hissettim seni, uzanıp tutacak kadar yakınımda.

Uzaktan sevmeyi hiç sevmiyordum ama uzaktan sevmek zorundayım. Kimse bilmemeliydi seni sevdiğimi , sonra kopup giderdin benden, arkadaş bile kalmazdın bilirdim. Bir sevdiğin vardı konuşurlarken duymuştum. Sonrada sen anlattın bana sevgilini. Hiç görmediğim birinden nefret ettim onu sevdiğin için. Ve sonra dayanamaz oldu gönlüm bu ağırlığa. Seni görmekten acımaya kanamaya başladı. Tükeniş başladı benim için ömrümün baharında.

Çok tatlıydın o gülen koskoca gözlerinle rüyalarımda gördüm seni. Kumsalda dolaştığımızı, ay ışığında dans ettiğimizi gördüm ve her gerçeğe dönüşümde hayaller biraz daha uzaklaşmaya başladı benden. Artık biliyordum seni benden ayıracak hiçbir şey kalmamıştı. Yüreğimden seni söküp atacak hiçbir güç bulamadım.

Bir sonbahardı hatırlıyorum. Sararmış yapraklar caddelerde telaşlı insanlarla doluydu ve ben ilk kez hatırlıyordum yaşamanın ne demek olduğunu. Kuşların öttüğünü fark ettim ve denizin mavi olduğunu ve dünyanın senin etrafın altında dönmediğini. Hala seni seviyorum, hala seni görüşümde yüreğim kanatlanıp uçacakmış gibi hissediyorum. Ama artık biliyorum aşk tek kişilikte yaşanabilir ve zaten sen bunu anladığım günden beri daha yakınsın bana. Belki de beklediğim buydu güvenmemdi kendime. Şimdi her şeyi fark ederek yaşıyorum ve her şeyin tadına varıyorum ama hala bir yerim eksik biliyorsun. Ama bende biliyorum ki hiçbir şey eksik kalamaz. Elmanın bile iki ayrısı vardır ve benim eksik tarafım sensin.
BURAYA YAZACAĞIN YAZIYI EKLE
BURAYA ADINI SOYADINI YAZ
AAAAAAAAA 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...