06 Mayıs 2015

AŞIK OLMANIN İNCELİKLERİ ÜZERİNE




AŞIK OLMANIN İNCELİKLERİ ÜZERİNE 

 Birisiyle tanıştığınızda, hatta tanışmayıp sadece gördüğünüzde, ilk intibanız onun “iyi” olduğu yönündeyse o sizin potansiyel maşukanızdır. Bu kişilerin niceliği-niteliği fark etmez, nerede tanıştığınız da aynı şekilde. 
İşte etrafta yürüyen onca tanıdık arasından bir “iyi” zamanla sıyrılıp “çok iyi”ye doğru evrilirse o zaman abayı yakma yolunda ilerlersiniz. Acı ve uzun bir süreç. Ve zamanın göreceli olduğunu da ısrarla hatırlatmak isterim. 
 Bu hal genellikle mantıkdışı olduğu için belli bir yere oturtulamayan bir ilgi meydana gelir. Onunla ilgili her şeyi öğrenmek istersiniz. Belki hoşunuza giden birçok özelliğini öğrenir, beğenir, sonra hayranlar kahvehanesinde okey beklemeye başlarsınız. Sevmediğiniz özellikleri olsa bile bunlar kabul edilebilir kisvesi altında bilinçaltınızın engin karanlığına hapsedilir (ki daha sonra bunlar çıkartılıp ondan uzaklaşmak için özenle kullanılabilir), hoşunuza giden özellikleri abartılarak diğer özellikleriyle birleşip onun statüsünü yükseltir. Bazı durumlarda da hiçbir şey öğrenemezsiniz. Onun da bastığı ortak kaldırımların somutluğu, bir şeyler öğrenme çabanızdır elden gelen yalnızca. Bu bile duyguyu körükler. Bu aşamaya ulaşıldı mı kıskançlık da vücuda gelir. Ottan boktan kıskanırsınız onu. Bunu belli edip etmeme tamamen karakterinizle alakalıdır. Fakat bu şerait oluştuğunda halet-i ruhiyeniz değişir. Ya içinize atıp dalgınlaşır, konuşamayıp durgunlaşır yahut yerinizde duramayıp mutluluk yapbozunu neşe parçacıklarıyla gün be gün örersiniz. Yakınlarınıza ondan bahseder, hatta bazen sadece ondan bahsedersiniz. Onun hayali sureti, yalnızken, zihninizde ete kemiğe büründüğünde hafiften boku yemeye başlamışsınız demektir. Bu kısır döngü öyledir ki onu Aşık Olmakdüşündükçe daha çok görmek ister; göremedikçe daha da düşünürsünüz. Neticede alışkanlıklarınız bile değişir. Etrafınız bu değişimi fark eder ve film o zaman kopar. Çünkü artık gizliliği taşıyamayacak kadar büyütmüşsünüzdür içinizde. Mesele artık itiraftadır. Bu da sizi ürkütür. Bilirsiniz ki bu durumda dört farklı senaryo ile karşı karşıyasınızdır. 
Birincisi, 
cesaretinizi toplayıp söylersiniz. 
Söylediğinizle kalırsınız çünkü o sizin gibi hissetmiyordur. Bok gibi kalırsınız ortada. Kötüye çalan haliniz bu sefer bir de moral bozukluğuyla daha da kötüleşir. Kendinizi ne kadar kısa sürede toplayabilirsiniz bilinmez ama bu redd-i şedid’in çileli bir sürece gebe olduğu aşikardır. 
Ondan köşe bucak kaçarsınız. Böyle oldukça da hüzne boğulursunuz. Yemeniz, içmeniz, uykunuz; her şeyiniz değişir. Karakterinizi şekillendiren bir olay daha böylece meydana gelmiş olur ve geleceğinizdeki “siz” geçmişe el sallar. 
 İkincisi, 
söylersiniz, o da benzer şeyler hissediyordur. Adı konulmamış birliktelikler, gezmeler, tozmalar, buluşmalar falan başlar. Eller, ayaklar, dudaklar fink atar. Bunun muhafazakarıyla mezhebi geniş olmak üzere iki farklı formu vardır, o yüzden tam bir kategorizasyon zordur, ama iki grup da hemen hemen aynı şeyi yapar farklı paltolar giyerek. Fakat zamanla fark edersiniz ki hayal ettiğiniz, gözünüzde büyüttüğünüz o kişi ile yanınızdaki kişi farklıdır. 
Siz aslında farklı birisine aşık olmuşsunuzdur. Beden ile ruhun farkını orada anlayıp hüzne boğulursunuz. Oyun biter. 
 Üçüncüsü, 
söylersiniz, o bir şey hissetmiyordur, ama siz de hani iyi birisinizdir, ne olacak bakalım diye size şans verilir, denersiniz. Aslında 1-0 mağlup başlamışsınızdır ama bunu savunma mekanizması gereği görmezden gelirsiniz. Bunun acısı sonradan çıkar. Siz aşık olup kör olurken, o sanki hiçbir şey olmamış gibi bunu umursamaz. İnce göndermelerinizi, manalandırmalarınızı, beklentilerinizi boşa çıkartır. En boktan durum budur. Çünkü onunlayken onsuzsunuzdur. Düdük çalalı çok olmuştur ama siz hala koşturuyorsunuzdur. 
 Dördüncüsü, 
son tercih, onu gerçekten seversiniz, size acı verir ama asla söylemezsiniz. Onun ne düşündüğü ne bilirsiniz ne de öğrenmek istersiniz. Belki yanında birisi olduğu için bunu doğru bulmazsınız. Bastırmaya çalıştığınız bir merak her daim sizinle beraberdir, doğru, ama buna kulak asmazsınız. O zamanı, o mekanı bırakır ve zihninizdeki “O”nu her zaman yaşatırsınız. O vakit aşk daim olur. 
Etkisi azalsa da kaim olur. Fakat hüzne bulanmış bir tutku olduğu için yine işin içinde bir bok vardır. Tabi ki bir de anti-hal söz konusudur. Söylersiniz, o da karşılık verir. Meğer tam manasıyla aradığınız kişiymiş. Siz de aynı şekilde onun için. Tıpkı Türk Filmlerindeki gibi. Biraraya gelmeniz zor olsa da gerçekleşir. Bu müebbet saadetin arefesidir, ama böyle bir durum istisnadır. 
Marjinal bir kesim dışında kimse onu tadamaz. Aslında bu masalın bu kadar kutsallaştırılması da sadece bu aşamanın çekiciliği yüzündendir. 
Deneyenlerin tamamına yakınının yollarda takılıp telef olması, muazzam kalabalığı asla caydırmaz, nesilden nesile intikal ederek yeni kurbanların ruhlarında tezahür eder bu gaye. 
 Aşk’a gelince o, Kaf Dağı’na ulaşma çabasıdır. 
Siz Anka’nızı ararsınız, ama onu bulmak imkansıza yakındır. 
Ama zaten aşkı güzel yapan da onu aramanın güzelliği değil midir ki? 
Beden nedir ki? Ruh ne?

Trilateral Komisyon



Trilateral Komisyon
Sinami Orhan Doğu Strateji ve Tahlil Merkezi


KURULUŞU
Trilateral Komisyon, 1974'te kuruldu. 
Kurucusu, bütün Siyonist teşkilatlanmanın «mimarı» olan David Rockefeller'dir. Bir Fransız neşriyatında bahsedildiği üzere, David Rockefeller, 1972'deki Bilderberg toplantısından sonra (Trilateral) Komisyon'a üye olarak uluslararası sermayedarları, üst seviye siyasetçileri ve ünlü Yahudileri bir araya getirmeye» başlamasıyla Trilateral Komisyon hayata geçirildi. Trilateral Komisyon, 3 büyük "gelişmiş sanayi sahasının» siyasetçi, sermayedarlarının bir araya getirilmesinden oluşandir ki, bunlar, Kuzey Amerika (Amerika ve Kanada), Avrupa ve Japonya'dır. Trilateral Komisyon'un -kurucu- başkanlığına, Aşkenaz Yahudisi Zbigniev Brzezinski getirildi. Zbigniev Brzezinski, Amerikan siyasetini "yönlendiren" bir büyük siyonist kişiliktir. Amerika siyasetini, 20. yüzyılın başında nasıl ki, Vilson'un eliyle Albay House yönlendirmiş ve sonra da «bayrağı» Henry Kisinger'a devretmiş ise, Brzezinski de şu anda Kisinger'in"tahtının» tek adayıdır. Rockefeller'la içlidışlı bir insandır. Vakıf'ları adına birçok çalışmada bulunmuştur. Bu çalışmalar, tıpkı, Kisinger'ın daha «Amerikan Harp Doktrini» olarak kabul edilmeden önce yaptığı «Özel Harp» (Ayaklandırmaları Bastırma Sanatı) gibi, daha sonradan Amerikan devletinin «politikası» haline getirilmiştir. Trilateral Komisyon da işte bu şekilde, esasta Zbigniev Brzezinski'nin bir "çalışması»dır. Trilateral Komisyon kurulmadan evvel kaleme aldığı "İki Çağ Arasında» isimli eserinde "üç bölgeli" bir "birlik"ten bahsetmekte ve bunun "faydalarını» kaleme almaktadır. 

 KOMİSYON'UN İLK İCRAATI: GLASNOST
 Brzezinski, bu kitabında ve daha sonraki (Trilateral Komisyon Başkanı olarak yaptığı) konuşmalarda, «soğuk savaş», «demokrasi ve totaliterizm kavgası» da olarak bilinen Doğu Batı arasındaki «çatışmanın» yerini «Kuzey Güney çatışmasına» bırakacağını, bırakması gerektiğini söylemeye başlamıştır. Dedikleri, bir müddet sonra da meydana gelmeye başlamıştır. Yahudi kökenli Loeonid Brejnev'in ölümünün ardından Sovyetlerin başına geçen ve gariptir ki, hepsi de kısa süreli iktidarları sırasında «hastalıktan» ölüm Sekreterlerin akabinde Gorbaçov'un iktidarı başladı. 1985'te Gorbaçov'un başa geçmesi, Doğu Batı «gerginliğinin» yıkılmasının başlangıcı olduğu gibi, «Doğu Bloğu»nun da çökmeye başlamasının, komünizmin tarih sahnesinden -devlet çapında- çekilmeye başlamasının da başlangıcı oldu. 

 Başta Amerikalıleri olmak üzere Siyonist sermayedarların kontrolünde ve desteğinde gerçekleşen Bolşevik Devrimiyle hayata doğan Sovyetler Birliği, 2. Dünya Harbine kadar devamlı Amerikalı siyonist sermayenin finansmanlarıyla ayakta kalmıştı. Harbin sonucunda başlayan «açlık» meselesinde de yine aynı kişiler Sovyetler Birliği'ye hem gıda hem de mali yardımda bulunmaya devam etmişlerdir. "Soğuk Savaşın» devam ettiği, dünyanın «krizlerle (!) kavrulduğu» o en hengameli günlerde bile başta Rockefeller olmak üzere Siyonistler, Sovyetler Birliğiyle mali ve iktisadi meseleleri konuşuyor, «anlaşmalar» yapıyor, «projelerini destekliyor» ve «totaliterizmin ayakta kalması» için gerekli olan herşeyi yapıyorlardı. Öyle ki, Rockefeller'ın «adamı» ve Amerika'nın «politika üreticisi» Kisinger'ın «harb doktrinleri», sadece Amerika için değil, aynı zamanda Sovyetler Birliği içinde «faydalı»ydı; özellikle«detante-yumuşama siyaseti» sayesinde Sovyetler Birliği'nin başta Doğu Avrupa olmak üzere Afrika ve Ortadoğu'da tesiri artmaya başlamıştı. Bu "yumuşama siyaseti», Sovyetler Birliği'nin izafi güçlenmesine vesile olmuş ise de, Amerika'nın "Özel Harb" doktriniyle bütün dünya sathında yayılmasına, dünyanın her yerinde «askeri üsler» kurmasına, gözünü diktiği bölge ve ülkelerde «örtülü darbe» yaparak hakimiyet kurmasına sebep oldu. 

KOMİSYON'UN KARAKTERİ: İSLAM KARŞITLIĞI 
 Fakat bu "siyaset"in bir handikapı mevcuttu: "Vahşi kapitalizm»den kurtulmaya çalışan insanlar «komünizm»e sarılabildikleri gibi «İslam»a da sarılabileceklerdi. Devlet Komünizmi, neticede bir ileri aşamada "tarih sahnesinden çektirilecek" olsa da "vahşi kapitalizm»in işkencesine muhatap olan ve çareyi «İslama sarılmakta» bulanların ve tabiatıyla bu arada «siyâsî ve askeri eğitimden» geçmiş olan insanların meydana getirebilecekleri «millî kurtuluş savaşları»nın «dini harp» haline gelme «tehlikesi» ve bunların da vakit geçirmeden bastırılması ya da bastırılamaması söz konusudur. İşte, Amerika, hakimiyet sağlamak için oluşturduğu «yeşil hattı», bu sefer «düşman» olarak kabul etmeye başlamıştır. "Trilateral Komisyon", bu fikrin inşacıdır. Bu "tehlike"nin önüne geçmek için yapılması gereken -Zbigniev Brzezinski'nin raporuna göre- "Doğu Batı çatışmasından ziyade, Kuzey Güney atışması»dır. 

 rzezinski'nin bu sözlerine, Amerika siyaset inşacısı Kissinger'den hemen destek gelmişti. İkisinin de sözlerini söyledikleri dönem Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'nin başına geçtiği dönemdir. Bir devirler (Çarlık) Yahudilerin ve masonların, ne kendilerinin ne de teşkilatlarının sınırları içine girmesine izin verilmeyen Rusya'da, Bolşevik ihtilali sonrasında da şiddetli bir anti-semitizm başlamış ve birçok Rus Yahudisi İsrail'e göç ettirilmişti. Bu kontrollü anti semitizmden sonra ise, Kruçev ve Gromiko'nun "kontrolünde" bu siyaset terkedilmiş, hatta İsrail'i ilk tanılan ülke Sovyetler Birliği olmuştu. Böyle bir evreden geçen Sovyetler Birliği'de şimdi başta Gorbaçov bulunmaktadır. 

 Sovyetler Birliği'nin iktisadi olarak iflas etmiş durumda olması ve artık «devlet komünizmi»nin tarih sahnesinden çekilmesinin gerekliliği üzerinde «birtakım yerlerde fikir birliğinin» oluşması, Sovyetler Birliği'nin «komünist» sistem olarak ayakta kalmasını engelledi. Şurası unutulmamalı ki, eğer, «devlet komünizmi»ne Siyonistlerin ihtiyacı olsaydı, Siyonist finansörler gerekli olan iktisadi ve mali yardımları -eskisi gibi- muhakkak yaparlardı. Fakat artık «devir değişmişti» ve bunun işareti de David Rockefeller'ın 
B'NAI B'RITH TEŞKİLATI ile birlikte Moskova'ya giderek Gorbaçov'la görüşmesinde verildi. Ocak 1989'de B'nai B'rith Teşkilatı'nın Moskova Şubesi açıldı. Bu ziyaret, hem bu teşkilatın, hem de Bethoin, Okowara, Giscard d'Estaing, Kissinger, Hylond ve Nakosene gibi temsilcileriyle katılan 

TRILATERAL KOMİSYON'un ziyaretiydi. David Rockefeller ve Kissinger, Gorbaçov'la uzun görüşmeler yaptılar ve ardından da ünlü "Glasnost" ve "Prestroyka" açılımları geldi. Anlaşma sağlanmıştı. Anlamanın zemini de «İslam karşıtlığı» üzerine inşâ edilmişti. Kisinger'ın, «İslâmî radikalizmin, en şiddetli biçimde Rusya'nın da çıkarlarına aykırı olduğunu ve dolayısıyla Amerikayla birlikte hareket etmesi gerektiğini» ifade eden sözleri bir «temenni» olmaktan çıkmış ve o günden bugüne Orta Asya'da, Türki Cumhuriyetlerde ve en başta Çeçenistan'da tatbik edilen siyasetlerle pratige de geçirilmiştir. "Laik ve bölgesel federasyon ilkelerine göre kurulacak halk ve din gruplarını koruyabilecek biricik devlet Rusya'dır. Kafkasya'nın (Bağımsız Devletler Topluluğu»ndan kopması, İslam Hegomenyasının Orta Asya ve Kazakistan'a kolaylıkla girmesine ve Müslümanların yaşadığı Rusya'nın iç bölgelerine ulaşmasına yol açabilir. Bu yüzden de Rusya'nın Transkafkasya'da aktif politika izlemesi ve bütün bu bölgenin BDT'nin jeopolitik alanıyla bütünleşmesinin sağlanması Rusya'nın güvenlik ve istikrarı için öncelikli önem taşımaktadır.» Bu sözler, "demokrasi kahramanı» ayyaş ve Yahudi Boris Yeltsin'in danışmanı Andranik Migranyan isimli birine ait; Kisinger'ın, daha doğrusu Siyonist Trilateral Komisyon'un çizgisinin tatbik edileceğinin ilanıdır bu sözler. 

KOMİSYON'UN YENİ SİYASETİ:
ORTODOKS CEPHESİ VE «YENİ» DÜNYA SAVAŞI 
 Aynı anda da bir dönemler ülkemizde de çokça söz edilen ama sonra unutulan (niye unutturuluyor, unutuluyor ayrı bir bahistir!) "Ortodoks Cephesi"nin kurulmasına yönelik faaliyetler başladı. Bunun en bariz misali, Rusya'nın, Boşnaklara karşı «holokost» tatbik eden Sırbistan'a karşı verdiği büyük destektir. Bu aynı zamanda Rusya'ya «rota tayini» idi. Bugün gelinen noktada Rusya'nın önü, Doğu'da Gürcistan'da kesilmiştir ve Türki Cumhuriyetler tamamen Amerika hakimiyeti altına girmeye başlamıştır; askeri üslerin kurulmasıyla birlikte bu hakimiyetin «uzun süreli kalıcılık» anlamına geldiği açıktır. Doğudan «tıkanan» ve hatta «sıkıştırılan» Rusya'nın gideceği yer 2 tanedir: Birincisi, Türkiye-Anadolu, ikincisi de Doğu Avrupa... Türkiye'de şu anda Amerika'nın TAM DESTEĞİNİ almış ve bölgedeki «İslâmî radikalizme» karşı alternatif olarak muazzam bir güven unsuru olarak görülen AKP'nin bulunması, Rusya'nın Anadolu üzerine inmesini, baskı yapmasını engellemektedir. Fakat, eğer bu topraklar üzerinde «radikal hareketlenme» başlarsa, kontrol ABD-Siyonizm'in elinden çıkarsa, Rusya «baskısının» mukadder olacağı anlaşılmaktadır. Bu durum da şunu göstermektedir ki, alttan İtalya, İspanya, Portekiz, Doğu'dan «genç Avrupa» denilen ülkeler (ki bunlar «Ortodoks ülkeler'dir.) ve yandan da İngiltereyle «sıkıştırılan» bir Almanyayla Rusya'nın «çatışma» ortamı hazırlanmaktadır. 

 KOMİSYON'UN BİR İCRAATI: IRAK HARBİ 
 (Irak harbi, Brzezinski ve Kissinger tarafından «teorik zemini» teşekkül ettirilmiş bir savaştır. Bu ikisi de Trilateral Komisyon üyesidirler ve "politika yapıcısı»dırlar. Bu harp, sermayedarlar ve siyasetçilerden oluşan Trilateral Komisyon'un, "Kuzey Güney çatışması» için gerekli olan bir harekatı olarak görülmelidir.) Irak harbi esnasında aldığı tavırlardan ötürü Fransa'yı «affeden» ADB'nin Almanya'yı «unutması», bir dünya hakimiyeti için hegemonya altına almaya mecbur olduğu Avrupa'daki bu «dik başlı ülkeye» haddini bildirmesine bağlıdır. (Buradan da şu neticeyi çıkartabiliriz: Avrupa Birliği ütopyası bir «hayal» olarak kalacaktır uzun bir müddet; öncelikle, ileride 

"DÜNYA DEVLETİ-FEDERASYONU» 

haline gelinilmesini engelleyen Almanya'nın «etkisizleştirilmesi» gerekmektedir; bu haliyle, Almanya'nın ağır baskısı altındaki bir «Avrupa Federasyonu»nun kurulması İMKANSIZDIR. tabiatıyla de muhayyel Avrupa Birliği'ne TC'nin girmesi de!.. Fakat TC'nin bu şekilde «uyutulması-yordurulması», siyâseten de gereklidur.) Geleceğin harbi de işte bu Almanyayla kendisini «sıkıştıran güç» arasında kopartılacaktır. İşte Trilateral Komisyon, böyle bir planın inşacısı ve tatbikçisi büyük maliyecilerin hakimiyetindeki bir teşkilattır. Trilateral Komisyon, Bilderberg Gurubu'yla eş ama Round Table'ın altında çalışan (hepsinin üstünde B'nai B'rith Teşkilatı mevcuttur.) çok tehlikeli bir teşkilattır. Üyelerinin hemen hepsi, ya CFR'li ya da Bilderberg Gruplu veyahut ikisine de birden üye olanlardan oluşandir. Kontrol tamamen David Rockefeller'ın elindedir. Trilateral Komisyon'un ülkemizdeki "şubesi», eskiden M. Nuri Birgi iken sonra bu "bayrak" Selahattin Beyazıt'a ve Round Tableyle ilişkileri açık olduğu için tahminen Garih-Alaton Ailelerine geçmiştir. 

 TRILATERAL KOMİSYON'UN HALİ HAZIRDAKİ KUZEY AMERİKA ÜYELERİ
 (İsimlerin karşısındaki ilk unvan Trilateral Komisyondaki, ikinci unvan ise hangi şirkette/bakanlıkta/vakıfta/komitede görevli olduğunu göstermektedir. Ocak 2003'teki listedir.) 
 ALLAN E. GOTLIEB, Eski Kanada Büyükelçisi ALLEN ANDREAS, İdari Başkan, Archer Daniels Midland Şirketi ANDRE DESMARAIS, Umumi Başkan, Power Corp. of Canada, Montreal ARTHUR RYAN, İdari Başkan, Prudential Insurance Şirketi C. FRED BERGSTEN, Eski Amerika Hazine Bakanlığı Üyesi C. J. SILAS, Eski İdari Başkan, Phillips Petroleum Şirketi C. MICHAEL ARMSTRONG, İdari Başkan, AT&T CARLA A. HILLS, Eski U.S. Amerika Ticeret Bakanlığı Eski Yöneticisi CHARLES B. RANGEL, Amerika Temsilciler Meclisi Üyesi CHARLES S. ROBB, Senator CONRAD M. BLACK, İdari Başkan, Hollinger Endüstri Şirketi, Toronto DAVID R. GERGEN, Clinton devrinde "Olağanüstü Danışmanlık Kurulu Başkanı» 
DAVID ROCKEFELLER, The Devil Incarnate/Şeytanın Ta Kendisi DENNIS D. DAMMERMAN, 2. İdari Başkan, General Electric Corp. DERYCK C. MAUGHAN, 2. İdari Başkan, Citigroup; Eski İdari Başkan, Salomon Brothers. DIANNE FEINSTEIN, Amerika Kaliforniya Senatörü E. GERALD CORRIGAN, Eski Umumi Başkan, Federal Reserve Bankası. E. PETER LOUGHEED, Eski "Premier of Alberta" EUAN BAIRD, İdari Başkan, Schlumberger Ltd. Şti. FRANKLIN RAINES, İdari Başkan, Fed. Natl. Mortgage Association G. RICHARD THOMAN, Umumi Başkan, Xerox Corp. GEORGE R. RUSSELL, İdari Başkan, Frank Russell Şirketi GEORGE SOROS, İdari Başkan, Soros Fund Management. GERALD LEVEN, İdari Başkan, Time Warner Basın Tröstü GERHARD CASPER, Umumi Başkan, Stanford University GLENN E. WATTS, Umumi Başkan Emeritus, Communications Workers of America GORDON SMITH, Dir, Ctr. for Global Studies, Univ. of British Columbia; İdari Başkan, Int'l Devel. Research Ctr; Eski Deputy Minister of Foreign Affairs, Canada; Personal Representative of Prime Minister for the Econ. Zirvede!.. H. HARRISON MCCAIN, İdari Başkan, McCain Foods Ltd, Toronto HAROLD BROWN, Eski Amerika Savunma Bakanlığı Üyesi HENRY A. KISSINGER . İsmi yeter!. HENRY A. MCKINNELL, Umumi Başkan, Pfizer Inc. HENRY B. SCHACHT, Eski İdari Başkan, Lucent Technologies HENRY WENDT, Eski İdari Başkan, SmithKline Beecham HUGH L. MCCOLL, İdari Başkan, BankAmerica Corp. JAMES A. JOHNSON, JAMES A. PATTISON, İdari Başkan, Jim Pattison Group, Vancouver JAMES R. HOUGHTON, Eski İdari Başkan, Corning Inc. JAY MAZUR, Umumi Başkan, Union of Needletrades, Industrial and Textile Employees (UNITE), AFL-CIO, CLC JEFFREY E. EPSTEIN, Umumi Başkan, J. Epstein & Şirketi JESSICA TUCHMAN MATHEWS, Umumi Başkan, Carnegie Vakfı JESSICA P. EINHORN, Eski Dünya Bankası Yöneticisi JIM LEACH, Amerika Temsilciler Meclisi Üyesi. Adı «Whitewater Scandal»ına karışmıştır. JOHN A. GEORGES, Eski İdari Başkan JOHN D. ROCKEFELLER IV, Senatör, Yukarıdakinin kardeşi. JOHN H. BRYAN, İdari Başkan, Sara Lee Corp. JOHN M. DEUTCH, MIT'de Kimya Profesörü, Eski CIA İdare Üyesi JOSEPH S. NYE, Amerika Savunma Bakanlığı Eski Yöneticisi KENNETH L. LAY, İdari Başkan, Enron Şirketi.(Geçtiğimiz yıl büyük gürültü ile batan şirket.) KURT L. SCHMOKE, Eski Mayor of Baltimore, Maryland L. R. WILSON, İdari Başkan, BCE Inc, Montreal L. YVES FORTIER, Amerika eski Kanada Büyükelçisi, Birleşmiş Milletler Elçisi. LAURA D'ANDREA TYSON, Eski İdari Başkan. Umumi Başkan Council of Econ. Danışmanlardan. LEE H. HAMILTON, Woodrow Wilson Derneği Yöneticisi LEE R. RAYMOND, İdari Başkan, Exxon Corp. LESLIE GELB, CFR Umumi Başkan LOUIS 5. GERSTNER, IBM İdari Başkan LUCIO A. NOTO, İdari Başkan, Mobil Corp. MARTIN S. FELDSTEIN, Eski İdari Başkan. Umumi Başkan, İktisadi Danışma Komitesi MAURICE R. GREENBERG, İdari Başkan, American International Group MICHAEL ARMACOST, Umumi Başkan, Brookings Enstitüsü. MICHAEL E.J. PHILLIPS, İdari Başkan, Westcoast Energy, Vancouver MICHEL OKSENBERG, Kurmay Üye. Amerika Milli Güvenlik Komitesi Üyesi. MORTIMER ZUCKERMAN, İdari Başkan, U.S. News and World Report PAUL A. VOLCKER, Eski İdari Başkan, Federal Reserve Bankası PAUL D. WOLFOWITZ, Amerika Savunma Bakanı Yardımcısı PAULA DOBRINSKI, CFR 2. Umumi Başkan PETER C. DOBELL, Milletvekilleri Merkezi Kurucu Yöneticisi, Ottawa PETER C. GODSOE, İdari Başkan, Nova Scotia Bankası RAYMOND G.H. SEITZ, 2. İdari Başkan Europe, Lehman Brothers RICHARD B. CHENEY, Eski Amerika Savunma Bakanlığı Üyesi RICHARD B. FISHER, İdari Başkan, Exec. Committee, Morgan Stanley Maliye Şirketi Yöneticisi RICHARD HAASS, Harici Siyaset Kurumu, Brookings Derneği RICHARD N. COOPER, Eski U.S. Undersec. of State RICHARD N. GARDNER, Amerika Eski İspanya ve İtalya Büyükelçisi RILEY P. BECHTEL, İdari Başkan, Bechtel Group ROBERT B. ZOELLICK, Eski Amerika Undersecretary of State ROBERT D. HAAS, İdari Başkan, Levi Strauss ROBERT N. WILSON, 2. İdari Başkan, Johnson & Johnson RONALD D. SOUTHERN, İdari Başkan, Canadian Utilities Ltd, Edmonton SANDRA FELDMAN, Umumi Başkan, Amerikalı Öğdetmenler Federasyonu. STANLEY FISCHER, IMF Yöneticisi STEPHEN FRIEDMAN, Eski İdari Başkan, Goldman Sachs SUSAN 5. BERRESFORD, Umumi Başkan, Ford Vakfı THOMAS G. LEBRECQUE, İdari Başkan, (Rockefeller's) Chase Manhattan Bank, Beynelmilel Danışmanlık Komitesi Üyesi. WENDY K. DOBSON, Eski Maliye Bakanlığı Üyesi, Canada WHITNEY MACMILLAN, Eski İdari Başkan, Cargill Şti. WILLIAM 5. ROTH, Senator WILLIAM C. GRAHAM, Kanada Parlamentosu Üyesi WILLIAM H. GRAY, Umumi Başkan, United Negro College Vakfı WILLIAM J. PERRY, Amerika Savunma Bakanlığı Yöneticisi WILLIAM MCDONOUGH, Umumi Başkan, Federal Reserve Bankası N.Y. WILLIAM T. COLEMAN, Eski U.S. Sec. of Transportation WILLIAM T. ESREY, İdari Başkan, Sprint Corp. WILSON H. TAYLOR, İdari Başkan, CIGNA WINSTON LORD, Amerika Çin Eski Büyükelçisi ZBIGNIEW BRZEZINSKI, Trilateral Commission Kurucusu 

TİRİLATERAL KOMİSYON'UN DAHA EVVELKİ BAZI ÜYELERİ ALAN GREENSPAN, İdari Başkan, Federal Reserve Bankası BILL CLINTON, Eski Amerika Başkanı BRUCE BABBITT, Amerika Orta Amerika Bakanlığı Üyesi DONNA E. SHALALA, Eski Amerika İnsan Hakları Eski Sekreteri RICHARD HOLBROOKE, Amerika Savunma Bakanlığı Danışmanı ROY MACLAREN, Kanada Yüksek Komiseri, London STEPHEN W. BOSWORTH, Güney Kore Büyükelçisi STROBE TALBOTT, Amerika Devlet Bakanlığı Eski Yöneticisi THOMAS FOLEY, Eski Yönetici, Amerika Temsilciler Meclisi WILLIAM S. COHEN, Amerika Savunma Bakanlığı Yöneticis

Siyonizm ve Tarihsel Kökenleri




Siyonizm ve Tarihsel Kökenleri


Siyonizm din dışı bir ideolojidir ve zaten onu zararlı, tehlikeli, yıkıcı hale getiren asıl neden de budur. Ancak Siyonizmin bir de Yahudi inançları içinde yer alan bazı kaynakları, öncülleri vardır. Bu yazımızda Tevrat'ın nasıl tahrif edildiğini, Siyonist ideolojinini mistik boyutunu, Siyonizmin tarihsel ve siyâsî kökenlerini inceleyeceğiz.



Yahudilik İlahi bir dindir. Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği Tevrat'a dayanır. Ancak, Yahudi tarihi içinde sık sık bu İlahi temelden sapmalar olmuştur. Bu sapmalar doğrudan dinden uzaklaşma şeklinde olduğu gibi, dinî dejenere etme şeklinde de yaşanmıştır. Bu ikinci sapmanın en belirgin şekli, Yahudilik içinde, son derece kibirli, katı ve Yahudi olmayan insanlara karşı husumet dolu bir eğilimin gelişmesidir.



İlginçtir ki elimizdeki Yeni Ahit'in (İncil'in) içinde, Yahudilerin bu dinî görünüşlü sapmasını eleştiren önemli pasajlar vardır.



Hz. İsa'nın ağzından aktarılan bu İncil pasajlarında, Yahudi toplumuna önderlik eden din adamlarından bazılarının çok kibirli, katı ve yabancılara düşman oldukları anlatılır ve samimi dindar Yahudiler bunlara karşı uyarılır.




SİYONİZMİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI



İşte bugün Siyonizm dediğimiz ve gerçekte din dışı olan ideolojinin temeli "katı kalpli", kibirli Yahudi tavrıdır. Bu tavra sahip olan Yahudiler, dine karşı temelde gösteriş amaçlı bir bağlılık göstermiş ve koyu bir bağnazlık geliştirmişlerdir.



Bu durum, Yahudilerin bir kısmının tarih boyunca Allah'ın kendilerine gönderdiği peygamberlere karşı tutumlarında da belirleyici rol oynamıştır. Batıl inançlarından kopmak istemeyen bazı Yahudiler, peygamberlere itaat etmekten ve hak dine uymaktan şiddetle kaçındıkları gibi, peygamberler ve iman edenler aleyhinde de türlü tuzaklar kurmuşlardır. Allah Kurân'da şöyle bildirmiştir:



"Andolsun, Biz İsrailoğullarından kesin söz almış (misak) ve onlara elçiler göndermiştik. Onlara ne zaman nefislerinin hoşuna gitmeyen bir şeyle bir elçi geldiyse, bir bölümünü yalanladılar, bir bölümünü de öldürdüler." (Maide Sûresi, 70)



Elçilerin kendilerine tebliğ ettikleri hak din çoğu zaman bu kimselerin çıkarlarıyla çatışmış, bu nedenle peygamberleri öldürmeye dahi yeltenmişlerdir.



Bu artniyetli kimselerin en belirgin özelliklerinden birisi de bir şekilde hak dinî dejenere etmiş olmalarıdır. Bunun bazı örnekleri Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevrat'ta görülür. Tevrat, Allah'ın Hz. Musa'ya vahyetmiş olduğu kutsal bir kitaptır, ancak sonradan tahrif edilmiştir. Allah Hz. Musa'ya toplumunu doğruya yöneltmesi, onlara Kendi emirlerini bildirmesi için Tevrat'ı indirmiştir. Allah Kurân'da "Gerçek şu ki, Biz Tevrat'ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik..." (Maide Sûresi, 44) şeklinde buyurur. Hz. Musa ve onun ardından gelenler, insanlar arasında Tevrat ile hükmetmiştir.




TEVRAT NASIL TAHRİF EDİLDİ?



Ne var ki, Hz. Musa'nın ölümünün ardından, inkarda direnen bir kısım Yahudiler Tevrat'ı değiştirip bozmuşlar ve ortaya bugün Eski Ahit olarak adlandırılan Tahrip edilen Tevrat çıkmıştır. Tahrip edilen Tevrat incelendiğinde içinde Allah'ın birliği, Allah korkusu, adil olmak, tevazulu davranmak, hırsızlık yapmamak, zinadan sakınmak, hile yapmamak, masum insanların canına kastetmemek gibi hak dinin izlerini taşıyan pek çok hükümle karşılaşılacaktır. Öte yandan, yine aynı kitabın içinde dejenere olduğu açıkça anlaşılan pek çok batıl efsane ve hüküm de yer almaktadır. Söz konusu efsaneler ve hükümler incelendiğinde ise ortaya çarpıcı bir gerçek çıkar: Bunlar Yahudi halkının çoğunlukla pagan kültürlerden etkilenerek kapıldıkları yanılgılardır. Ve Yahudiler içinde paganizme bağlı kalmakta direnen bir grup insan tarafından nesilden nesile aktarılarak neredeyse ilk haliyle muhafaza edilmiştir.



Bu durum, Yahudiliğin ana unsurlarının nesiller boyunca aktarılan efsaneler, mitolojik kavramlar, egzotik sembollerden oluşan bir felsefe haline gelmesine sebep olmuştur.



Gerçekten de mitolojik kavramlar ve semboller, özellikle eski Mısır efsaneleri ve bu efsanelerde yer alan sözde kutsal kavramlar, Yahudi felsefesinde önemli bir yer tutar. Yahudi felsefesinin temel taşlarını ise Kabala ve Talmud oluşturur.




TALMUD'UN YAHUDİ OLMAYANLARA KARŞI KÖRÜKLEDİĞİ NEFRET



Yahudilerin hayatında geleneklerin yeri büyüktür. Bir Yahudi dinî sorumluluklarının ne olduğunu, kimle evlenebileceğini, kime karşı nasıl tavır takınacağını, nelerin yasak nelerin yasak olmadığını 'Halakha' adı verilen dinî kaynaktan öğrenir. "Yahudi şeriatı"nın temel kaynağı olan Halakha, hahamların "Bir Yahudi nasıl yaşamalı?" sorusunun cevabını en ayrıntılı biçimde vermek için hazırladıkları ve yüzyıllardır yeni eklemelerle genişlemiş yazılı bir dinî kaynaktır. Klasik Yahudiliğe göre, bir Yahudi günlük hayatını nasıl geçirmesi gerektiğini öğrenmek için Tahrip edilen Tevrat'a ya da Eski Ahit'in öteki kitaplarına bakmamalıdır. Bunların, sıradan insanlar tarafından anlaşılamayacakları düşünülür. Bunların anlamını sadece hahamların kavrabildiğine ve Yahudi toplumunun da dinî onlardan öğreneceğine inanılır. Halakha, hahamların Yahudi toplumuna verdiği bu eğitimin toplandığı kaynaktır. Halakha'nın en önemli kaynağı ise, 'Talmud' adı verilen çok ciltli bir kitaptır.



Talmud'un pek çok pasajında, Tahrip edilen Tevrat'ta yer alan ve hak dinin etkilerini taşıyan açıklamalar göz ardı edilir ve başta belirttiğimiz gibi kibirli ve katı kalpli bir tutuculuk emredilir. Allah'ın emrettiği ahlâk ile hiçbir şekilde bağdaşmayan saldırgan, bencil ve ırkçı bir modelin telkini yapılır. Tarihte çeşitli radikal Yahudi fraksiyonların ve günümüzde de Siyonist ideolojinin söylemlerinde göze çarpan kinin, öfkenin ve çatışmacılığın kökeninde Talmud'un "katı kalpli" öğretilerinin etkisi vardır.



Bugün liberal görüşü benimseyen pek çok Yahudi tarihçi ve akademisyen de İsrail'in şovenist uygulamalarının söz konusu katı Yahudi ideolojisinden kaynak bulduğunu ifade etmektedirler. Ünlü İsrailli akademisyen Israel Shahak bu gerçeğe dikkat çeken önemli isimlerdendir. Shahak, kimi Yahudilerin Tevrat'ı tamamen göz ardı edişlerini şu sözleriyle ifade etmektedir:



«En radikal Yahudiler, kutsal kitabın büyük bir bölümüne kayıtsızdırlar ve kalan bazı bölümleri konusunda da, anlamları çarpıtılmış tefsirler aracılığıyla fikir sahibirdirler.»



Talmud'un öngördüğü 'ideal Yahudi' modeli kısaca incelendiğinde, kastedilen daha net anlaşılacaktır.



Talmud'un büyük bölümü, -hak dinde temel kavramlar olan uzlaşma, anlayış, sevgi, merhamet gibi kavramların tam tersine- Yahudi-olmayanlara karşı kin beslemeyi ve imkan buldukça da bu kini eyleme dönüştürmeyi emretmektedir.



Öncelikle, diğer iki İlahi dine karşı son derece saldırgan bir tutum göze çarpar. Talmud yazarlarının tüm yeryüzünde en çok karşı oldukları insan Hz. İsa'dır. Oysa Hz. İsa, Allah'ın seçtiği ve dinî insanlara tebliğ etmesi için gönderdiği mübârek bir insandır. İman edenler Allah'ın gönderdiği tüm elçilere gönülden itaat ederler ve onlara derin bir saygı duyar, içli bir sevgiyle elçileri severler. Talmud'a göre ise, Yahudiler ellerine geçen İncil'leri, eğer şartlar uygunsa, yakmakla yükümlüdürler.



SİYONİZMİN KÖKENİ IRKÇILIKTIR



Talmud'un Yahudi-olmayanlar hakkında verdiği diğer bazı ilginç hükümler şöyledir:



Bir Yahudi bir mezarlığın yanından geçerken, eğer o yer bir Yahudi mezarlığı ise orada yatanları takdis eden kısa bir dua okumalı, ancak mezarlık Yahudi-olmayanlara ait ise orada yatanların annelerine lanet etmelidir. Talmud kaynaklı bir başka geleneğe göre de, dindar bir Yahudi, bir kilise ya da Hz. İsa tasviri gördüğünde 3 kere yere tükürmekle yükümlüdür.



Talmud yazarlarının en bilinenlerinden olan Maimonides, bir Yahudi-olmayanın hayatının kurtarılması konusunda da sapkın hükümler vermiştir. Bu hükümlerin biri şöyledir:



Kendileriyle savaş halinde olmadığımız Yahudi-olmayanlara gelince, ölümlerine doğrudan sebebiyet vermek yanlıştır, fakat eğer ölüm anındaysalar onların hayatlarını kurtarmak yasaklanmıştır. Örneğin bir Yahudi-olmayanın denize düştüğü görülürse, boğulmaktan kurtarılmamalıdır.



Maimonides'e göre, bir Yahudi doktorun bir Yahudi-olmayanı iyileştirmesi de, karşılığında para kazanılsa dahi, yasaktır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir noktaya değinir: "Eğer Yahudi bir doktorun bir Yahudi-olmayanı iyileştirmekten kaçınması, Yahudiler'e karşı toplumsal bir tepki gelişmesine sebep olacaksa, o halde yasak ortadan kalkar ve hastanın iyileştirilmesi gerekir."



TALMUD'A GÖRE TÜRKLER MAYMUNA BENZİYOR



Talmud'un en büyük yazarlarından biri olan Maimonides'in ırkçı fikirleri de oldukça ilginçtir. Bir yerde şöyle yazar:



Türklerin bir kısmı ve kuzeydeki göçebeler ve zenciler ve güneydeki göçebeler ve bizim coğrafyamızda yaşayıp da onlara benzeyenler; bunların tabiatı daha çok düşük sesli bazı hayvanların tabiatına benzer. Benim düşünceme göre, bunlar insan seviyesinde değildirler. Seviyeleri bir insan ile bir maymunun seviyeleri arasında bir yerdedir. Çünkü görünüşleri maymundan daha çok insana benzemektedir.



Haham Sofer, Responsum adlı Talmudik çalışmasında, Osmanlı İmparatorluğu içindeki Müslümanlar ve Hıristiyanlar hakkında ilginç yorumlar yapar. Bu sapkın yorumlara göre, bu insanlar, "başka ilahlara tapan putperestlerdir ve dolayısıyla dolaylı yoldan öldürülmeleri doğrudur". Dahası, Sofer bu iki grubu, Eski Ahit'te adı geçen Amalek kabilesine benzetir. Eski Ahit'te Amalekler hakkında verilen hüküm ise şöyledir:



Orduların Rabbi şöyle diyor: Amalek'in İsrail'e yaptığını, Mısır'dan çıktığı zaman yolda ona karşı nasıl durduğunu arayacağım. Şimdi git, Amaleki vur ve onların herşeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme ve erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür.



Günümüzde de pek çok radikal İsrail'inin Filistin halkını Amalek kabilesi olarak değerlendiriyor olmaları kuşkusuz dikkat çekici bir durumdur.



Talmud'un cinsel suçlar (zina) hakkında verdiği hükümler de ilginçtir. Eğer bir Yahudi erkek bir Yahudi kadınla evlilik dışı bir cinsel ilişkiye girerse, her ikisinin de öldürülmesi gerekir. Oysa eğer kadın bir Yahudi-olmayan ise, bu kez erkek sadece dayak yer; kadın ise yine ölüm cezasına çarptırılır. Aynı hüküm, Yahudi bir erkeğin Yahudi-olmayan bir kadına tecavüz etmesi durumunda da geçerlidir. Bunun arkasında yatan mantık ise, Yahudi-olmayan kadının her durumda "baştan çıkarıcı" sayılmasıdır. Kadın, "bir Yahudiyi günaha sokmuş" olduğu için ne olursa olsun birinci dereceden suçlu sayılmaktadır.10 Gerçekten de Maimonides, Yahudi-olmayan tüm kadınlar için "N.Sh.G.Z." kısaltmasını kullanır. Bunlar, İbranice'deki "niddah, shifhah, goyah, zonah" kelimelerinin baş harfleridir. Kelimelerin anlamı ise şudur: "Kirli, köle, Yahudi-olmayan, fahişe".



Yahudilerle Yahudi-olmayanlar arasındaki mal-mülk ilişkileri hakkında da Talmud'un ilginç hükümleri vardır. Eğer bir Yahudi kayıp bir eşya bulur da onun sahibinin bir Yahudi olduğunu fark ederse bunu sahibine geri vermekle yükümlüdür. Fakat eğer malı yitiren kişi bir Yahudi-olmayan ise, malın ona geri verilmemesi emredilir. Bir Yahudi-olmayana hediye vermek ise kesin biçimde yasaklanmıştır. (Ancak hahamlar, bir sonraki aşamada Yahudilere maddi kar getirebilecek hediyelere -bir başka deyişle rüşvetlere- izin verirler.) Alış veriş sırasında Yahudi-olmayanlara hile yapmak ise, eğer "dolaylı" yoldan olursa, meşru sayılır. Örneğin bir Yahudi, karşısındaki müşterinin kendisine yanlışlıkla fazla para verdiğini fark ederse,"senin yaptığın hesaba güvendim, benim saymama gerek yok" demelidir. Böylece eğer karşı taraf durumu sonradan fark ederse, suçlu duruma düşmez.



Bu saydıklarımız, Talmud'un Yahudi-olmayanlara yönelik düşmanca hükümlerine yalnızca bir kaç örnektir. Yahudi geleneğinin bu geleneksel "şeriat kitabı" araştırıldığında, buna benzer daha pek çok hükme rastlamak mümkündür. Ancak bu bir kaç örnek bile, Yahudi ideolojisinin içeriği hakkında fikir sahibi olmak için yeterlidir.



Dikkat edilirse, bu hükümlerin bir kısmı Tahrip edilen Tevrat ve Eski Ahit'in belli bölümleriyle dahi çelişkilidir. Bunun nedeni, Yahudi ideolojisinin, Tahrip edilen Tevrat'ın ve Eski Ahit'in diğer kitaplarının hükümlerini de kendi düşüncesine göre yorumlayıp çarpıtmakta bir sakınca görmemesidir. Örneğin Hz. Musa'ya verilen "On Emir"den sekizincisi olan"Çalmayacaksın" (Çıkış, 20:15) hükmü, "bir Yahudiyi çalmamak" (yani kaçırmamak ya da rehin almamak) konusunda konulmuş bir yasak olarak açıklanır. Hükmün mal değil de insan"çalmak" şeklinde yorumlanmasının nedeni, "On Emir"in yalnızca ölümcül suçları içerdiğine dair Talmud yazarlarınca yapılmış bir kabuldür. Öte yandan, Yahudi-olmayanların rehin alınması zaten Talmud tarafından izin verilen bir eylemdir.



"Kardeşini kendin gibi seveceksin" (Levililer, 19:11) hükmünün yorumlanması da aynı şekildedir; "kardeşler" yalnızca Yahudilerdir. Gerçekten de bir Yahudi genel olarak Talmud tarafından bir Yahudi-olmayanın hayatını kurtarmaktan alıkonur, açıklaması da şöyle yapılır; "çünkü o senin kardeşin değildir".




SİYONİST İDEOLOJİNİN MİSTİK BOYUTU: KABALA



Yahudilik'te meydana getirilen dejenerasyonun "yasa" yönünü Talmud'da görmek mümkünken, mistik yöndeki dejenerasyonu da Kabala'da görmek mümkündür.



Kabala İbranice'de 'gelenek' anlamına gelir. Yahudi ruhbanlarınınyüzyıllar boyunca birbirlerine aktardıkları ve Eski Ahit'in gizli anlamlarıyla ilgilenen bir tür okültizm ve mistisizm yöntemidir. Kara büyü ile yakından ilişkili olan Kabala, Yahudi felsefesinden derinden etkilenen masonluk gibi pek çok örgüt ve tarikat tarafından da benimsenmiştir.



Kabala, özellikle Ortaçağ'dan başlayarak 17. yüzyılın sonuna kadar devam eden süreç içinde çok gündemdeydi ve dönemin toplumları üzerinde büyük etkisi vardı. Bu dönemde, Hıristiyan toplumu içinde de bazı gruplar Kabalayla yakından ilgilenmişlerdir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, Kabala'nın içinde saklı olduğuna inanılan sırlar ve mistik öğretilerdir.



Yahudiler, Kabala'da saklı olan ilmin ancak çok az insan tarafından kavranabileceğine inanırlar. Eski Ahit'te pek çok insanın farkına varamayacağı ya da anlayamayacağı sırların, Kabala'ya vakıf olan kişi tarafından çözüleceği düşünülür. Kabala metinleri, bilinen kitaplardan farklı olarak, çok az kimsenin anlayabileceği şekilde yazılmıştır. Kitapta anlamsız gibi görünen çok sayıda sembol vardır. Bazı metinlerde yazı kimsenin anlayamaması için şifrelenmiştir. Bu yüzden Kabala'yı tamamen anlamak mümkün değildir. Gerçek anlamını Yahudi olmayanın (ve Yahudilerin büyük bir kısmının da) tam bilmediği Kabala, ancak hakkında yazılmış olan kitaplarla tanınabilir.



Bu konudaki sorun ise şudur: Aslında Kabala, Yahudilik dışı bir kaynaktan, Eski Mısır'ın ve Mezopotamya'nın bazı putperest toplumlarının pagan öğretilerinden kaynak bulmaktadır. Bu öğretilerin temel bir unsuru olan "büyü", bu nedenle Kabala'nın da önemli bir parçasıdır.



Kabalist öğreti, evrendeki metafizik dengeler, şeytânî güçler ve bilinçaltı dünyasıyla yakından ilgilenir ve bunları büyü yöntemleriyle etkilemeyi amaçlar. Ünlü Yahudi araştırmacı Shimon Halevi, Kabala, Tradition of Hidden Knowledge (Kabala ve Gizli Sırlar Geleneği) adlı kitabında Kabala'yı şöyle tanımlamaktadır:



«Pratikte Kabala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur.»



Kabala'nın en önemli özelliği, büyü ile yakından ilgili olmasıdır. Kabala'yı tanıtan en tanınmış kitaplardan biri Die Kabala (Von Papus)'da, Kabala-büyü ilişkisi şöyle vurgulanır:



«Kabala'nın teorisi, büyünün genel teorisine bağlanır.»



Kabala çalışmalarına özellikle Ortaçağ'da kimi Yahudiler tarafından öncelik verilmiştir. Ortaçağ Avrupası'nın skolastik yapısı, Yahudiler üzerinde çeşitli kısıtlamalara ve baskılara neden olmuş, bu dönemde, Kabala'da yer alan gizli öğretilerin hayata geçirilmesiyle Yahudi toplumunun kurtuluşa ereceği düşüncesi yaygınlaşmıştır. Kabala'da belirtilen çeşitli egzotik ritüellerle, tüm Yahudileri içinde bulundukları durumdan kurtarıp, onları 'dünyanın efendileri' yapacağına inanılan Mesih'in yeryüzüne gelişinin hızlandırılacağına inanılmıştır. Kabalist hahamlar bunun için kişisel yoğunlaşma, derin konsatrasyon ve çile egzersizleriyle garip ritüeller yapmışlar, birtakım ayin ve trans yöntemleri kullanmışlardır.



Bu batıl inanış ve uygulamalar, 13. yüzyılda Granadalı haham Moses de Leon tarafından yazılan Zohar kitabıyla doruğa ulaşmıştır.



KABALA'NIN SIRLARI; ZOHER VE SEFİROT



Zohar her ne kadar 13. yüzyılın sonunda yazılmış olsa da içerdiği bilgilerin geçmişinin 2. yüzyıla kadar dayandığı kabul edilir. İçinde antik dünyanın farklı ilimlerinin bulunduğuna inanılan Zohar'da en çok üzerinde durulması gereken, 'Sefirot' kavramıdır.



Sefirot aslında bir tür şemadır. Kabalacılar, Sefirot'un Allah'ın evreni yaratışının bir tür temsili ve yansıma şekli olduğunu iddia ederler. Bu mistik doktrine göre, evrendeki tüm olaylar Sefirot'a göre şekillenmektedir. İnsanın ruhundan evrenin yapısına kadar herşey Sefirot şemasıyla uyumludur. Tüm varlıklar Sefirot'a göre konumlanır, yaşam Sefirot'a göre şekillenir. Dolayısıyla çeşitli ritüellerle Sefirot üzerinde yapılacak oynamaların, olayların gidişatını kişinin istediği yönde değiştirebileceğine inanılır. Bu sapkın inanışa göre, bunu herkes yapamaz, bunun için Kabala başta olmak üzere tüm mistik bilgilere sahip olmak gerekir.



Kısaca, Kabalacıların Sefirot'a önem vermelerinin temelinde bu yolla 'tarihe yön verebileceklerine' inanıyor olmaları vardır.



"Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kaderle yarattık" (Kamer Sûresi, 49) âyetinde de buyurulduğu gibi, Allah tüm evreni ve insanlığı belirlenmiş bir kaderle yaratmıştır ve hiçbir varlığın, Allah'ın dilemesi dışında, bu kaderin dışına çıkması mümkün değildir.



Yahudi yazar Eli Barnavi, Kabala'yı ve Sefirot'un Kabalacılar için taşıdığı önemi şöyle anlatır:



«Kabala, Ortaçağ'daki ilk ortaya çıkışını 12. yüzyılda Güney Fransa'daki Provins'te yaptı. Bununla birlikte asıl doruk noktasına 13. yüzyılda Sefer ha-Zohar'ın yazılımıyla birlikte İspanya'da ulaştı... Burada geliştirilen Kabala teorisine göre kutsallık, kendisini, Allah ve yaratılış arasındaki ilişkiyi açıklayan on Sefirot ile açıklıyordu. Bu Sefirotlar, Tanrısal aklı temsil ettiklerine göre, bütün varlıklar da bunlara göre konumlanabilirdi. Bu durumda insan, bazı ritüelleri uygulayarak, bu Sefirotları etkileyebilir ve dolayısıyla dünyanın gelişimine yön verebilirdi. Bu Sefirot teorisi, İspanya'daki Kabalacı öğretinin temel ı
n İlahi dünya üzerinde etkileri olacağı gibi bir sapkınlığa da kapsamlı 
m$

olarak yer verilmektedir. Ancak tüm bunlar, hak din ile çelişen çok batıl inanışlardır. Zaten gerek Kabala'da, gerek Sefirot şemasında gerekse bu ritüellerde kullanılan semboller ve tanımlar da bu inanışın hak din öncesi putperest dönemden geldiğini göstermektedir. Eski Mısır yazıtları üzerindeki semboller dikkatli bir gözle incelendiğinde Kabalistik sembollerle benzerlikleri dikkati çekmektedir.

Unutmamak gerekir ki, egzotik ve mistik inanç ve uygulamalarla dünya üzerinde etki oluşturabileceğine inanmak çok büyük bir sapkınlıktır. Dünya üzerinde gelişen her olay Allah'ın bilgisi ve izniyle gerçekleşir. Allah ayetlerde şu şekilde bildirmiştir:

«Onların işlemiş oldukları herşey kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük herşey satır satır (yazılı)dır.» (Kamer Sûresi, 52-53)

Dolayısıyla, Kabalistler en gizemli ritüelleri yaptıklarını sandıkları ve tarihe yön verdikleri yanılgısına kapıldıkları anda da aslında Allah'ın kendileri için dilemiş olduğu kaderi yaşamaktadırlar. "Gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın" (Neml Sûresi, 75) âyetinde de bildirildiği gibi, yeryüzünde olan ve biten herşey Allah Katındaki kitapta bellidir. Kimsenin bunun dışında bir yaşam sürebilmesi ya da buna müdahalede bulunabilmesi kesin olarak mümkün değildir. Böyle batıl inançlara kapılanlar, ciddi bir aldanış içindedirler.
Kabala'nın günümüz Yahudiliğine ve Siyonizme olan en büyük (ve negatif) mirası ise, söz konusu "tarihin değiştirilebileceği" yanılgısı olmuştur. Bu yüzden dedir ki, din dışı bir hareket olan Siyonizm ortaya çıktığında ve Yahudiler için dinî bir umut olan "Kudüs'e dönüş" ülküsünü din dışı ve siyâsî bir hedef haline getirdiğinde, Kabalacı hahamlar bu projeye destek vermişlerdir. Siyonizme destek veren az sayıdaki dinî liderden biri olan Haham Avraham Yitzhak Hacohen Kook, ünlü bir Kalabacı'dır ve Siyonizmi Mesih'in gelişinin insan eliyle hızlandırılması olarak tanımlamıştır. (Buna karşılık pek çok Yahudiyse bunu bir "lâikleşme" olarak görmüşlerdir ve bunda haklıdırlar. Bu gün de Siyonizme karşı çıkan dindar Yahudiler, söz konusu "lâikleşmeyi" reddedenlerdir.)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...