06 Eylül 2014

.HAZRETİ YUSUF'UN HAYATI İKİNCİ BÖLÜM

Neticede Hz. Yusuf (a.s.), kendisine sahip çıkacak bir ya­kını olmadığından birkaç yıl daha zindanda kaldı. Rivayete göre, onun zindan hayatı, 7 yıl sürmüştü. Zindandaki iki şahsın rüya­ları, Hz. Yusuf (a.s.)'ın önce onları dinine çağırıp daha sonra rü­yalarını yorması ve yorumunun doğru çıkması Kur'ân'da şöyle anlatılmaktadır: "Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha atılmıştı. Onlar­dan biri, 'Ben rüyada, şarap sıktığımı gördüm.' diğeri ise, 'Ben de rüyamda başımın üstünde bir ekmek götürüyorum, ondan kuşlar yiyor. Bize bunun tâbirini yap. Çünkü biz seni, güzel tabir yapan­lardan görüyoruz.' dediler. Yusuf dedi ki: 'Size yedirilecek yemeğin hangi çeşit bir ye­mek olduğunu size gelmezden önce bilir size haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Çünkü ben, Allah'a inanma­yan ve ahirete inanmayan kavmimin dinini terk ettim. Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz.  Bu,  bize ve insanlara Allah'ın lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler. Ey zin­dan arkadaşlarım! Çeşitli ilahlar mı daha iyi yoksa her şeye kd-dir olan bir tek Allah mı? Sizin Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, si­zin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlerden başka bir şey de­ğildir. Allah, onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hü­küm sadece Allah'a aittir. O, size kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanla­rın ço-ğu bilmezler. Ey zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine tekrar şarap sunacak; diğeriniz ise asılacak ve kuşlar onun başı­nın etinden yiyecekler. Tâbiri hakkında sorduğunuz iş kesinleş­miştir. ' Onlardan kurtulacağına inandığı kimseye dedi ki: 'Beni e-fendinin yanında an!' Fakat şeytan ona, efendisinin yanında Yu­suf'tan bahsetmesini unutturdu. Dolayısıyla Yusuf, birkaç sene daha zindanda kaldı."[33]  G. Kralın Rüyası   Hz. Yusuf (a.s.)'m zindandaki iki şahsın gördüğü rüyalarla ilgili yorumu doğru çıkmış, onlardan biri kral tarafından idam cezasına çarptırılmış, diğeri ise yeniden eski görevine getirilmişti. Ne var ki, eski görevine getirilen sâkî, krala kendisinden bah­setmesine dâir Hz. Yusuf (a.s.)'a verdiği sözü unuttu. Kendisiyle ilgilenen başka biri olmayınca Hz. Yusuf (a.s.)'m hapis hayatı, kralın gördüğü bir rüya dolayısıyla bu şahsın, onu hatırlamasına kadar, yedi yıl daha devam etti. Kralın gördüğü rüya, onun zin­dandan çıkarılmasına bir vesile teşkil etti. Kral, bu rüyasında yedi zayıf ineğin yedi besili ineği yediğine şahit olmuş ve ayrıca yedi yeşil yedi de kuru başak görmüştü. Kendisini telaşlandırıp korkutan bu rüyayı tâbir ettirmek için, en meşhur rüya yorum­cularının huzuruna getirilmesini emretti. Ancak toplanan yo­rumcular, bu rüyanın karışık bir rüya olduğunu söylemekten başka bir şey yapamadılar. İşte rüya tâbircilerin kralın bu rüyasını yorumlamaktan a-ciz kalışı, kralın sakisinin eski hâtıralarını canlandırdı ve kendi­sine zindan arkadaşı Hz. Yusuf (a.s.)'m rüya tâbiri hususundaki kabiliyetini hatırlattı. Kralın huzuruna çıkarak, bu rüyayı doğru bir şekilde tâbir edebilecek birini tanıdığını, zindanda bulunan bu kişiyle görüşmesine izin verildiği takdirde, rüyanın tâbirini öğrenip geleceğini söyledi. Onun teklifinden ümitlenen kral, sa­kisini derhal zindana gönderdi. Zindana giderek Hz. Yusuf (a.s.)la görüşen bu şahıs, eski arkadaşına kralın rüyasını anla­tarak onu yorumlamasını istedi. Hz. Yusuf (a.s.), yakında baş-gösterecek sıkıntı ve felâketlerin habercisi olduğunu anladığı bu rüyayı yorumlamakla kalmayıp, bu sıkıntılara karşı alınması ge­reken tedbirleri de açıklamıştı. Rüyayı, Mısır'da yedi sene bolluk olacağı, bu bolluk yıllarından sonra ortaya çıkacak kıtlığın da yedi sene süreceği şeklinde yorumlamıştı. Kral ve halkına, bolluk yıllarında topraklarına imkân ölçüsünde ekin ekmelerini ve ye­tiştirdikleri mahsulün her yıl ancak geçinebilecekleri kadarını tüketerek geri kalanını başaklarında olduğu halde muhafaza etmelerini tavsiye etti. Yedi yıl sürecek kıtlık yıllarında başakla­rında beklettikleri ürünleri yemelerini ve geriye sadece tohumluk bırakmalarını söyledi. Bu kuraklık döneminin ardından tekrar bolluk günlerinin geleceğini, bol yağmur yağacağını ve bol ürün elde edileceğini müjdeledi. Kralın rüyası ve Hz. Yusuf (a.s.)'m o-nu tâbiri, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle anlatılmıştır: "Kral dedi ki: 'Ben rüyamda yedi besili inek gördüm, onları yedi zayıf inek yedi. Ayrıca, yedi yeşil yedi de kuru başak gör­düm. Ey ileri gelenleri Eğer rüya tâbirini biliyorsanız, bu rüyamı tâbir ediniz.' Rüya tâbirinden anlayanlar dediler ki: 'Bunlar karışık rüya­lardır, biz böyle rüyaların tâbirini bilmeyiz.' Yusufun zindandaki iki arkadaşından kurtulmuş olanı, a-radan uzun bir zaman geçtikten sonra Yusufu hatırlayarak hü­kümdara şöyle dedi: 'Rüyanızın tâbirini ben yaptırayım. Zindanda rüya tâbir eden biri var, beni hemen ona gönderin!' (Hz. Yusuf'a gelen bu adam şöyle dedi:) 'Ey Yusuf! Ey doğru sözlü arkadaşım! Rüyada görülen yedi semiz ineği yedi zayıf ine­ğin yemesi, yedi yeşil başak ve bir o kadar da kuru başak ne de­mek, bunu bize tâbir et. Umanm ki, yaptığın tâbiri insanlara götü­rünce, ne demek olduğunu anlarlar.' Yusuf, şöyle cevap verdi: Yedi sene, âdetiniz üzere zirâat yapın, sonra da yiyeceğiniz az bir miktar hariç, biçtiğiniz ekinleri başaklarında bırakın. Sonra bu yedi yılın ardından yedi yıl kıtlık olacak, tohumluk için saklayacağınız az bir miktar hariç olmak üzere, önceden biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek. Sonra bunun ar­dından da, bir yıl gelecek ki, o yılda insanlar, bol yağmura kavu­şacaklar ve o yılda (üzüm-zeytin gibi mahsulleri) sıkıp faydalana­caklardır. "[34]    H. Zindandan Çıkarılması-Mısır'da Vezirlik Veya Maliye Bakanlığına Getirilmesi   Hz. Yusuf (a.s.)'m rüya tâbirini beğenen kral, onun derhal huzuruna getirilmesini emretmişti. Ancak Hz. Yusuf (a.s.), ken­disini zindandan çıkarmak için gelen görevlilere şaşırtıcı bir ce­vap verdi. Onlara zindandan çıkmak için, oraya konulmasına sebep olan Aziz Potifar'm karısıyla ilgili konuda, suçsuzluğunun şahitlerin dinlenilme siyle açık bir şekilde ortaya konulmasını şart koştu.[35] Kendisine iftira etmiş kadınların sorguya çekilip gerçeğin ortaya çıkarılmasını, böylece zindana, herhangi bir suç dolayısıyla değil, bîr iftira yüzünden konulduğunun herkes tara­fından öğrenilmesini istedi, onun bu isteğini haklı bulan kral, huzurunda kurulan mahkemede o kadınların ifadelerini aldı. Sorguya çekilen bu kadınlar, kral ve adamlarının Önünde, Hz. Yusuf (a.s.)'ı masumluğunu itiraf ederek ona iftira ettiklerini açıkladılar. Aziz Potifar'ın hanımı da, suçluluğunu kabul etti. Hz. Yusuf (a.s.)la birlikte olmak istediğini, ancak onun bunu şiddet­le reddettiğini, dolayısıyla Hz.Yusuf (a.s.)'ın suçsuz ve sözlerinde sadık olduğunu söyledi. Nefsine uyarak işlediği bu günah için Allah'tan bağışlanma diledi. Bu duruşmanın ardından Hz. Yusuf (a.s.), zindandan çıkmayı kabul etti ve getirildiği sarayda kral tarafından ülkenin maliye işlerini tedvirle görevlendirildi. Yusuf sûresinde zindandan çıkarılma olayı hakkında şu bilgi verilir: "Hükümdar, 'Yusuf'u buraya getirin!' dedi. Hükümdarın elçi­si gelince Yusuf ona, 'Efendine dön! Ona, ellerini bıçakla kesen hanımların maksatları ne imiş diye sor. Şüphesiz ki rabbim, o ka­dınların tuzağını gayet iyi bilir.' dedi. Hükümdar kadınlara sordu: 'Yusufun nefsinden murad al­mak istediğiniz zaman, ne müşahede ettiniz?' Kadınlar, 'Hâşâ! Biz ondan bir kötülük görmedik.' dediler. O zaman Aziz'in kansı, 'Şimdi gerçek ortaya çıktı. Onun nefsinden ben murad almak is­temiştim. Yusuf ise, hiç şüphesiz doğru söyleyenlerdendir.' dedi. Hz. Yusuf, (tekrar kendisine gelen hükümdar elçisine) şöyle dedi: 'Bunu, gıyabında kendisine ihanette bulunmadığımı eski efendim Aziz'in bilmesi için yaptım. Zâten Allah, hâinlerin tuzağını boşa çıkarır. Bununla beraber nefsimi temize çıkaramam. Çünkü Rabbimin acıyıp koruduğu hariç, nefis kötülüğü şiddetle emredici­dir. Şüphesiz Rabbim, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.[36] Hz. Yusuf (a.s.)'m engin ilmine, rüya tâbirindeki başarısı­na, iffetine, suçsuzluğuna ve yüksek şahsiyetine hayran kalan kral, onu kendisine danışman yapmaya karar vermişti. Kralın emri üzerine adamları Hz. Yusuf (a.s.)'ı onun huzuruna getirdi­ler. Kral, âyette işaret edildiği gibi, onunla konuştuktan sonra, onu yakından tanıdı; keskin zekâsı ve engin ilmi karşısında, ona duyduğu güven ve hayranlığı daha da arttı. Hz. Yusuf (a.s.)'a kendisine güvendiğini ve en yüksek seviyede bir memur olarak görevlendirdiğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Yusuf (a.s.), ondan kendisini hazinenin başına getirmesini istedi. Hazineyi iyi idare edeceğini, devlet malını iyi koruyacağını ve bu hususları iyi bil­diğini söyledi. Neticede teklifi kabul edildi ve eski vezir veya ha­zine bakanı Aziz Potifar'ın yerine bu göreve atandı. Kur'ân-ı Ke­rim, Hz. Yusuf (a.s.)'m bu teklifinin kral tarafından nasıl karşı­landığından bahsetmez. Ancak onun önceki sözlerinden ve mü­teakip âyetlerden, bu teklifi memnuniyetle kabul ettiği anlaşıl­maktadır.[37] Nitekim sonraki âyetlerde, Allah Teâlâ,  Hz. Yusuf (a.s.)'a o ülkede iktidar ve mevki verdiğini, onun bu sayede ülke­de dilediği yerde konakladığını ve dilediği gibi tasarrufta bulun­duğunu bildirmekte, ardından iyileri ve takva sahiplerini hem dünyada hem de âhirette mükafatlandırdığını hatırlatmaktadır. Buna göre, onu hazinenin başına atayan kral olmakla birlikte, sebeplerini hazırlayarak kralın ona meyletmesini ve bu göreve getirmesini sağlayan Yüce Allah'tır. Yüce Allah, onu örnek gös­tererek, kendisine iman edip güzel bir hayat yaşayan ve her tür­lü kötülüklerden uzak duranları, Hz. Yusuf (a.s.) gibi, dünyada güç ve iktidar mevkiine getireceğini, onlar için daha büyük mü­kâfatın ise âhirette olacağını haber vermiştir. Kralın, Hz. Yusuf (a.s.)'i görevlendirmesi ve bunun gerçekte Cenab-i Hakk'm bir lütfü olduğu sürede şöyle ifade edilmektedir: "Kral, 'Yusuf u bana getirin, onu kendime danışman edine­yim.' dedi. Onunla konuşunca da şöyle dedi: 'Bugün sen yanı­mızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin.' Yusuf, 'Beni bu ülkenin hazineleri üzerine memur tâyin et! Çünkü ben, onları çok iyi korur ve idaresini çok iyi bilirim.' dedi. Ve böylece Yusuf a o ülkede iktidar verdik. Orada dilediği yerde konaklardı. Biz, dilediğimiz kimseye rahmetimizi ulaştırırız, güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz. îman edip de kötülükler­den korunanlar için elbette âhiret mükâfatı daha hayırlıdır. "[38]    I. Kardeşleri Yusuf'un Huzurunda   Hz. Yusuf (a.s.)'m Mısır'da vezirliğe veya tam yetkili olarak hazinenin başına getirilmesinden sonra, bolluk yıllarında, kıtlık yıllarına hazırlık olmak üzere başlattığı tasarruf tedbirleri ve bu maksatla başaklarında bırakılmak suretiyle yapılan ürün stoku dışında neler yaptığı hakkında bilgimiz yoktur. Kur'ân-ı Kerim, bolluk yıllarının ne şekilde geçirildiği ve kıtlık yıllarına nasıl gi­rildiğini de anlatmamıştır. Verilen bilgiler kıtlığın başlamasından sonraya aittir. Bu bilgilere göre, kıtlığın başlamasıyla, sâdece Mısır'da değil komşu ülkelerde de açlık başgöstermiştir. Hz. Yakub (a.s.) ve diğer oğullarının yaşamakta olduğu Filistin ve civarı da açlıkla yüzyüze gelmiştir. Hz. Yusuf (a.s.)'m aldığı ted­birler sayesinde sadece Mısır, bu kıtlık yıllarını büyük bir açlıkla karşılaşmadan atlatmayı başarmıştır. Hatta Mısır, yapılan zahire stoklarıyla komşu ülkelerin ihtiyacını da karşılayabilecek bir durumdadır. İşte kıtlığın gittikçe arttığı bu yıllarda şiddetli bir geçim sı­kıntısına düşen Hz. Yakub (a.s.}, Mısır'da zahire bulunduğunu öğrenince, Bünyamin hariç diğer on oğlunu Mısır'a buğday ve arpa almaya gönderdi. Yanlarındaki ticaret mallarıyla Mısır'a gelen kardeşleri, erzak dağıtımını organize eden Hz.Yusuf (a.s.)'ın huzuruna çıktılar. Onu kuyuya atmalarının üzerinden en az 20 yıl geçtiği için ve üstelik onun o makama çıkabileceğini hiç düşünmediklerinden Hz. Yusuf (a.s.)'ı tanıyamadılar. Hz. Yusuf {a.s.) ise onları ilk anda tanımıştı; ancak bunu onlara a-çıklamadı. Bununla beraber, onlara yakınlık gösterdi ve çeşitli sorular sorarak babası ve ailenin diğer fertleri hakkında bilgi aldı. Ardından onlara istedikleri zahireyi verdikten sonra, gele­cek sefer, bahsettikleri "baba bir kardeşlerini" de yanlarında ge­tirmelerini emretti; aksi takdirde kendilerine bir ölçek dahi zahi­re verilmeyeceğini söyledi. Onlar, bu hususta babalarını ikna etmeye çalışacaklarını ve muhtemelen buna muvaffak olacakla­rını söyleyerek tanıyamadıkları kardeşlerinin huzurundan mem­nun bir halde ayrıldılar. Onları tekrar huzurunda görmek iste­yen Hz. Yusuf (a.s.), görevlilere, getirmiş oldukları para ve diğer ticaret eşyalarını da onlardan habersiz buğday yüklerinin içine koymalarını emretmişti. Ailelerine dönünce bu ürün bedellerinin geri verildiğini görmelerinin tekrar gelmelerine bir vesile olacağı­nı düşündü. Sûrede, kardeşlerin bu ilk buluşması ve aralarında geçenler hakkında şu bilgi verilmektedir; "Yusuf'un kardeşleri, yiyecek temini için Mısır'a varıp Yusuf un huzuruna çıkınca, Yusuf kardeşlerim tanıdı; ama onlar Yusuf'u tanımadılar. Yusuf yüklerini hazırlatınca, onlara şöyle dedi: 'Bir daha gelişinizde, "baba bir kardeşinizi" de bana getirin. Görmü­yor musunuz, ben ölçüyü bol tutuyorum, misafirlere ikram edenle­rin hayırlısıyım. Eğer onu bana getirmezseniz, artık benden size bir ölçek bile tahıl yok! O zaman bana yakın olmayın.' dedi Kardeşleri, Yusuf'a, 'Onu babasından istemeye ve babasını ikna etmeye çalışacağız. Bu hususta elimizden geleni yapacağız.' dediler. Kardeşleri ülkelerine dönme hazırlığına başlayınca, Yu­suf, adamlarına, 'Satın aldıkları malların bedellerini yüklerine ko­yun; belki, ailelerine döndüklerinde bunu anlarlar da tekrar gelir­ler. 'dedi."[39]   İ. Hz. Yusuf (A.S.)'ın Kardeşleri Babalarının Huzurunda   Mısır'dan dönen kardeşler, yurtlarına ulaşıp babaları Hz. Yakub (a.s.)'m huzuruna çıktıklarında, hal-hatır sormanın ar­dından, ona Mısır hazine vekili ile aralarında geçenleri anlatma­ya başladılar. Ondan gördükleri ikram ve ilgiyi açıkladılar; ancak bu ikramın devamının kardeşleri Bünyamin'i de onun huzuruna götürmeye bağlı olduğunu söylediler. Vekilin, ikinci defa Mısır'a geldiklerinde, ilk seferlerinde babalarının yanında bıraktıkları Bünyamin'i de getirmezlerse, kendilerine hiç zahire vermeyeceği ihtarında bulunduğunu bildirdiler. Babalarından Mısır'a ikinci gidişlerinde Bünyamin'i de beraberlerinde göndermesini istediler ve onu koruyacaklarına söz verdiler. Oğullarının kardeşleri Bünyamin'i götürme isteği, yıllardır Hz. Yusuf (a.s.)'ın hasretiyle yanıp tutuşan Hz. Yakub (a.s.)'m acısını yenilemişti. Onlara Hz. Yusuf (a.s.)'ı götürürlerken de, onu koruyacaklarına teminat verdiklerini, ancak buna rağmen sözlerine sahip çıkmadıklarını hatırlattı. Ardından Bünyamin'e de bir kötülük yapmalarından korktuğunu; onun hakkında sa­dece Allah'ın korumasına güvendiğini söyledi. Bu konuşmalar esnasında Mısır'dan getirilen zahire çuvalları henüz açılmamıştı. Çuvallar açılınca, buğday almak için ödedikleri para ve malların da çuvallara konulmuş olduğunu gördüler ve buna çok sevindi­ler. Çünkü, götürdükleri para ve malların kendilerinin haberi bile olmadan geri verilmesi gibi büyük bir iyiliği, babalarını Bün­yamin'i göndermeye razı etmekte kullanabilirlerdi. Ailenin erzak ihtiyacını temin zorunda olduklarını belirtip, Bünyamin'i de teh­likelerden koruruz diyerek babalarından tekrar izin istediler. Her şahsa bir deve yükü tahıl verildiğini de hatırlatarak, onu götür­dükleri takdirde bir deve yükü fazla tahıl getireceklerini söyledi­ler. Hz. Yakub (a.s.), sonunda, kurtaramayacak bir duruma düşmeleri hariç Bünyamin'i koruyup geri getireceklerine dair oğullarından Allah adına yemin etmelerini istedi. Söz vermeleri üzerine onu götürmelerine izin verdi ve onlara, Mısır'a vardıkla­rında başkente ayrı kapılardan girmelerini tavsiye etti. Müfessir-ler, ayrı kapılardan girmelerini istemesiyle ilgili bu tedbiri, oğul­ları boylu-boslu ve gösterişli oldukları için, Hz. Yakub (a.s.)'m toplu halde görülmeleri durumunda onlara nazar değmesinden, ya da onların çete veya casus sanılıp saldırıya mâruz kalmala­rından duyduğu endişeye bağlarlar.[40] Neticede, Bünyamin de dahil onun onbir oğlu göçlerini bağlayıp yola çıktılar. Mısır'a vardıklarında, babalarının emrine uyup şehre ayrı kapılardan girdiler ve ikinci defa tanıyamadıkları kardeşleri Hz. Yusuf (a.s.)' m huzuruna çıktılar. Sûrede Bünyamin için alınan izin ve Mısır' a ikinci yolculuk şöyle anlatılmaktadır: "Bahalarına döndüklerinde dediler ki: 'Ey babamız! Bize er­zak verilmesi yasaklandı. Kardeşimizi de bizimle beraber gönder ki, erzak alabilelim. Biz onu mutlaka koruyacağız.' Yakub, onlara şöyle cevap verdi: 'Ben bu oğlumu, size daha önce kardeşi (Yusuf'u) emanet ettiğim gibi mi, emanet edeyim? Allah en iyi koruyucudur. O, merhametlilerin en merhametlisidir.' Yusuf'un kardeşleri, (Mısır'dan getirdikleri) yüklerim açtıkla­rında, zahirelere karşılık olarak verdikleri para ve eşyaların da çuvallara konulup geri verildiğini gördüler. Bunun üzerine şöyle dediler: 'Ey babamız! Daha ne isteriz! îşte sermayemiz de bize geri verilmiş. Yine ailemize erzak getiririz, kardeşimizi de muhafa­za ederiz, hem bir deve yükü fazla alınz. Bu kral için az bir mik­tardır. ' Yakub, oğullarına şöyle dedi: 'Tamamen kuşatılmanız ve ça­resiz kalmanız durumu hariç, onu bana mutlaka geri getireceğini­ze dair Allah adına bana kesin bir söz vermediğiniz takdirde, onu sizinle birlikte göndermemi' Onlar yemin edince, 'Söylediklerimize Allah şahittir.' dedi. Sonra şöyle dedi: 'Ey oğullarım! Mısır'a hepiniz bir kapıdan girmeyin de ayrı ayn kapılardan girin. Bununla beraber ben, Al­lah'tan gelecek hiç bir şeyi sizlerden savamam. Hüküm ancak Allah'ındır. Ben, yalnız O'na tevekkül ettim. Tevekkül edecekler de hep O'na tevekkül etmelidirler.' Onlar, şehre babalarının emrettiği şekilde ayn kapılardan girdiler. Fakat bu şekilde girmeleri, Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıramazdı. Ancak bu tedbir, Yakub'un nefsindeki bir dileği yerine getirmiş oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz Öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler."[41] [42]   K. Kardeşleri İkinci Defa Yusuf'un Huzurunda   Bünyamin'i de beraberlerinde götüren kardeşler, babaları­nın tavsiyesine uyarak başkente ayrı kapılardan girdiler ve şehir içinde buluşarak Hz. Yusuf (a.s.)'m huzuruna çıktılar. Bünya-min'i tek başına kabul eden Hz. Yusuf (a.s.}, başbaşa kaldıkla­rında, ona sırrını açıp kendisinin kuyuya atılmış olan kardeşleri Yusuf olduğunu söyledi ve ona sarılıp hasret giderdi. Ondan bu durumu diğer kardeşlerinden gizlemesini istedi. Onların geçmiş­te kendisine yaptıkları dolayısıyla da üzülmemesini söyledi. Ay­rıca ona, onu yanında alıkoymak istediğini ve bunun için bir çare düşündüğünü bildirdi. Bu tedbir, Bünyamin'in yükünün içine bir su kabı koydurmak, sonra da yükünü aratıp içinde bu­lunacak bu kabı çaldığını tespit ettirerek, Hz. Yakub (a.s.)'m şe­riatına göre ceza olarak onu yanında alıkoymaktı. Hırsızlara ve­rilen bu ceza Mısır hukukunda olmayan bir ceza idi.[43] Hz. Yusuf (a.s.J, kardeşlerinin yükleri hazırlanırken, Bünyamin'e söylediği gibi, onun yükünün İçine bir tas koydurdu. Tam ayrılacakları sırada, Hz. Yusuf (a.s.)'ın emriyle bir münâdi onları hırsızlıkla itham etti. Onlara karşı başkalarından farklı davranarak onları saraya aldıklarını, dolayısıyla tası onlardan başkasının çalması­nın mümkün olmadığını söyledi. Kardeşler, bunu şiddetle red­dettiler. Görevlilerin ısrarı sonunda kaybedilen su kabı içlerin­den birinin .yükünde bulunacak olursa, şeriatları gereği ceza olarak onu Hz. Yusuf (a.s.)'ın yanında bırakacaklarını söylediler. Yapılan aran?.ada çalındığı söylenen su kabı Bünyamin'in yü­künde bulunmuştu. Bu durum karşısında onu su kabının sahi­bi Maliye vezirine köle olarak bırakmaya mecbur kaldılar. Bu hırsızlıktan dolayı başlarını önlerine eğdiler ve Bünyamin'i şid­detle kınadılar. Hatta daha da ileri gittiler ve henüz vezir olarak bildikleri Hz. Yusuf (a.s.)'ı kastederek, onun "baba bir kardeşi­nin" de böyle bir hırsızlık yaptığını söylediler. Ancak o, kendini tanıtıp yalanlarını yüzlerine vurmadı ve anlattıklarının mahiyetini Allah'ın bildiğini söylemekle yetindi.[44] Babalarına verdikleri sözü gündeme getiren kardeşler, Hz. Yusuf (a.s.)'a yalvararak Bünyamin'in yerine içlerinden başka birini alıkoymasını istedi­ler. Ancak Hz. Yusuf (a.s.), birinin suçu yüzünden bir başkasını cezalandırmanın ancak cahillerin işi olduğunu söyleyerek bu tekliflerini reddetti. Bunun üzerine, meseleyi aralarında görüş­mek isteyen kardeşlerin en büyüğü, diğerlerine daha önce Hz. Yusuf (a.s.)'a yaptıklarını hatırlatarak, babası kendisinden razı olduğunu açıklayıp geriye dönmesine izin vermedikçe veya Bünyamin kurtulmadıkça Mısır'dan ayrılmayacağına yemin etti. Kardeşlerinden durumu babalarına anlatmalarını istedi. Yusuf ile kardeşleri arasında gerçekleşen ikinci buluşma esnasında yaşananlar, sürede  şöyle anlatılmıştır: "Yusufun yanına girdiklerinde, "anne-baba bir" kardeşini (Bünyamin'i) yanına aldı. 'Şüphesiz ben, senin kardeşinim, onla­rın yaptıklarına üzülme!' dedi. Yusuf, onların yükünü hazırladığı zaman, bir su kabını bu kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra onun görevlendirdiği bir tellâl, arkalarından onlara şöyle bağırdı: 'Ey kafile, siz gerçekten hırsızlarsınız!' Yusufun kardeşleri, görevlilere dönerek, 'Ne kaybettiniz?' diye sordular. Bunun üzerine Yusuf'un adamları, 'Kralın su kabını yitirdik, onu getirene bir deve yükü erzak var!' dediler. Başkanları da, 'Ben bu mükâfatın verileceğine kefilim.' dedi. Kardeşleri şöyle dediler: 'Allah'a andolsun ki, bizim bu ül­keye fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz, hırsız da değiliz.' Yusufun adamları, 'Peki siz yalancıysanız, sizde hırsızın cezası nedir?' dediler. Kardeşler, 'onun cezası, kayıp eşya yükünün içinde bulu­nan kimsenin kendisidir. Çaldığı eşya karşılığında alıkonulması onun cezasıdır. Biz zâlimleri böyle cezalandırırız!' dediler. Bunun üzerine Yusuf, önce diğerlerinin yüklerini aradı. So­nunda aradığı su kabım "anne-baba bir" kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte biz, Yusuf'a böyle bir tedbir öğrettik. Yoksa Allah di­lemedikçe, kralın kanununa göre kardeşini yanında alıkoyama-yacaktı.[45] Biz, kimi dilersek onu derece derece yükseltiriz. Zîrâ her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır. Kardeşleri, 'Eğer o çaldıysa, ki daha önce onun bir kardeşi de hırsızlık etmişti.' dediler. Yusuf onların bu sözünü sineye çek­ti, bildiği gerçeği onlara açmadı ve şöyle dedi: 'Siz daha kötü du­rumdasınız! Allah, sizin anlatmakta olduğunuzun mahiyetini çok iyi biliyor.' Kardeşleri şöyle dediler: 'Ey Aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birimizi alıkoy. Şüphesiz biz, seni iyilik edenlerden görüyoruz.' Yusuf 'Eşyamızı yükünde bulduğumuz kimseden başkasını yakalamaktan Allah'a sığınırız; çünkü o takdirde biz gerçekten zalimler oluruz.' dedi. Ondan ümitlerini kesince, kardeşler, aralarında gizli görüş­mek üzere ayrılıp çekildiler. Büyükleri dedi ki: Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Ben, babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmaya­cağım! Allah, hükmedenlerin en hayırlısıdır. Siz babanıza dönün ve deyin ki: Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz, bildi­ğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz, İçinde bulunduğumuz şehire ve aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Biz, gerçekten doğru söylüyoruz."[46]   L. Hz. Yusuf (A.S.)'ın Kardeşleri Babaları Hz. Yakub (A.S.)'In Huzurunda   Bünyamin'in Mısır'da alıkonulmasından sonra, diğer kar­deşler, babaları Hz. Yakub fa.s.)'a döndüler ve başlarına geleni ona anlattılar. Hz. Yusuf (a.s.)'m bir kurt tarafından yenildiğini söylediklerinde olduğu gibi, bu defa da onlara inanmayan ve yine nefislerine uyup bir hata işlediklerini söyleyen Hz. Yakub (a.s.}, artık kendisine güzelce sabretmek ve oğullan Hz. Yusuf (a.s.) ile Bünyamin'i kendisine döndürmesi hususunda Allah'tan ümitvar olmaktan başka yapılacak bir şey kalmadığını ifade etti. Hz. Yakub (a.s.), Bünyamin dolayısıyla da çok üzülmüş, bu üzüntüsü eski derdini de depreştirmiş, Hz. Yusuf (a.s.) için duy­duğu acıları daha da şiddetlendirmişti.  Kederinin şiddetinden gözlerine ak düştü ve bir süre sonra göremez oldu. Derin üzün­tüsünü oğullarından gizlese de, onlar bunu fark ederek kendisi­ne gelip Hz, Yusuf (a.s.J'a üzülmekten vazgeçmesini yoksa bu yüzden hayatını kaybedeceğini söylüyorlardı. Hz. Yakub (a.s.), onlara, hüznünü ancak Allah'a arzettiğini ve Allah'ın kendisine onların bilmediği bâzı şeyleri bildirdiğini ve bu bilgiler sayesinde O'nun rahmetinden ve kendisini teselli edip rahata kavuşturma­sından ümitvar olduğunu  söyledi.   O,  kendisine lütfedilen bu bilgiler sayesinde, anlaşıldığı gibi, hâlâ   Hz. Yusuf (a.s.)'dan ü-midini kesmemişti. Onun gördüğü rüyanın zamanı gelince ger­çekleşeceğine ve Allah'ın onu yükseltip Özel bir görev için seçece­ğine kesin olarak inanıyordu. Kendisini teselliye çalışan oğulla­rına,   Hz.   Yusuf  (a.s.)   ile   Mısır'da   bıraktıklarını   söyledikleri Bünyamin hakkında araştırma yapmalarını emretti. Onlara da Allah'ın rahmetinden ümit kesmemelerini tavsiye etti ve Allah'ın rahmetinden sadece kâfirlerin ümit kestiğini hatırlattı: "Babalan dedi ki: 'Hayır, nefisleriniz sizi bir işe sürükledi. Artık bana güzelce sabretmek gerek. Belki de Allah, onların hep­sini bana getirir. Çünkü O, çok iyi bilendir, hikmet sahibidir. Ve yüzünü onlardan öteye çevirdi de, 'Ey Yusuf üzerindeki tasam!' dedi ve tasasından gözleri ağardı; acısını yutkunuyordu. Oğulları, 'Vallahi sen, Yusuf'u düşüne, düşüne hasta ola­caksın, yahut öleceksin!' dediler. Yakub, 'Ben üzüntü ve tasamı yalnızca Allah'a arz ederim ve sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından bilirim. Ey oğul­larım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini iyice araştırın. Allah'ın rah­metinden ümit kesmeyin; zîrâ kâfirler güruhundan başkası Al­lah'ın rahmetinden ümit kesmez!' dedi."[47]    M. Kardeşleri Üçüncü Defa Hz. Yusuf (A.S.)'ın Huzurunda   Hz. Yakub (a.s.)'in oğulları, onun Hz. Yusuf (a.s.) İle Bün­yamin'i aramaları hususundaki isteğini kabul ettiler. Hem ikisi hakkında bilgi edinmek, hem de muhtaç oldukları zahireyi ala­bilmek için, tekrar Bünyamin'in alıkonulduğu Mısır'a gittiler. Henüz tanımadıkları Mısır hazine vekili Hz. Yusuf (a.s.)'in huzu­runa çıkarak, ondan kardeşleri Bünyamin'i serbest bırakmasını istirham ettiler. Onun kalbini yumuşatabilmek için, ailelerinin içine düştüğü darlık ve sıkıntıdan bahsettiler. Az bir sermaye ile gelebildiklerini belirterek, kendilerine tam ölçek ve hatta daha fazla verilmesi ümidinde olduklarını ve bu hususta onun cö­mertliğine güvendiklerini söylediler. Kardeşlerinin bu perişan durumundan etkilendiği anlaşılan Hz. Yusuf (a.s.), artık kendi­sini tanıtma zamanının geldiğine karar verdi. Bir anda onlara, Yusuf ve Bünyamin'e cahillikleri yüzünden hangi kötülüğü yap­tıklarını soruvermişti. Hiç beklemedikleri bu soru, onların kafalannı allak-bullak etti. Şaşkınlık içinde "Yoksa sen Yusuf mu­sun?" dediler. Bunun üzerine o, "Evet ben Yusuf'um, bu da kar­deşim Bünyamin!" dedi. Ardından Allah'ın kendisini ve Bünyamin'i helakten kurtardığını ve ikisine de büyük lütufta bulunduğunu, Allah'ın kendisinden korkan, sabreden ve güzel işler yapanları mükâfatlandırdığını söyledi. Karşılarındaki Maliye bakanının kardeşleri Hz. Yusuf (a.s.) olduğunu öğrenen ve onu kuyuya atmakla işledikleri büyük su­çun pişmanlığı altında ezilen kardeşleri, utançlarından başlarını önlerine eğdiler. Beyan edecekleri hiç bir mazeretlerinin de bu­lunmadığı bu noktada, suçlarını itiraf ederek, Allah'ın onu, tak­va, sabır, ilim ve yumuşak huyluluk ile kendilerinden üstün kıl­dığını söylediler. Muhtemelen çarptırılacakları cezanın ne olaca­ğını düşündükleri bir anda, akıllarından geçenlerin aksine, kar­deşleri Hz. Yusuf (a.s.)'m kendilerine olan üstünlüğünün derece­sini gösterecek yüce bir davranışıyla karşılaştılar. Söze başlayan Hz. Yusuf (a.s.), onları cezalandırmaktan falan bahsetmi-yor; aksine onları affettiğini, yaptıkları dolayısıyla onlara karşı gön­lünde bir ayıplama ve kınamanın dahi olmadığını, üstelik onlar için merhamet sahiplerinin en merhametlisi olan Allah'tan af ve mağfiret dilediğini söylüyordu. Hz. Yusuf (a.s.), daha sonra babasının durumunu sorup, kendisi ve Bünyamin için duyduğu üzüntüden dolayı ağlaya, ağlaya gözlerini kaybettiğini öğrendi. Bunun üzerine gömleğini onlara verdi ve gömleği babalarının yüzüne koydukları takdirde, onun gözlerinin açılacağını söyledi. Ayrıca onlardan babaları başlarında olmak üzere aile fertlerinin tamamını alarak hemen Mısır'a gelmelerini istedi. Hz. Yusuf (a.s.) ve kardeşleri arasında geçenler Yusuf sûresinde şöyle anlatılmıştır:    "Yusuf'un yanına girdiklerinde şöyle dediler: 'Ey Azizi Bizi ve ailemizi kıtlık bastı ve biz sana değersiz bir sermaye ile de gel­dik. Ama sen bize ölçeği tam ver, aynca tasadduk eyle; çünkü Allah tasadduk edenleri mükâfatlandırır. Yusuf, 'Sizler cahilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?' diye soruverdi Onlar, 'Yoksa sen gerçekten Yusuf musun?' dediler. Yusuf 'Ben Yusuf'um, bu da kardeşimdir. Allah bize lütfetti. Çünkü kim Allah'tan korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah, güzel davrananların mükâfatlarını zayi etmez.' dedi. Kardeşleri, 'Allah'a andolsun, hakikaten Allah seni bize üs-, tün kılmış. Doğrusu biz, gerçekten hatalıyız, suç işleyen kimsele­riz. ' dediler. Yusuf, 'Bugün sizi kınama yok, Allah sizi affetsin! Şüphesiz ki Allah, merhamet sahiplerinin en merhametlisidir. Şu gömleğimi götürün, onu babamın yüzüne koyun da gözleri açılsın. Ve bütün aile fertlerinizle birlikte bana gelin."[48]   N. Hz. Yakub (A.S.), Oğlu Hz. Yusuf (A.S.)'ın Sağ Olduğunu Öğreniyor   Hz. Yakub (a.s.)'ın oğulları, atmış oldukları kuyudan ve daha sonra da konulduğu zindandan kurtularak, Allah'ın lütfuyla Mısır hazinelerinin başına getirilmiş kardeşleri Hz. Yusuf (a.s.) tarafından affedilmenin sevinciyle, ülkeleri Filistin'e hare­ket ettiler. Hz. Yakub (a.s.) ise, oğullarının Mısır'dan ayrılmasın­dan hemen sonra, kendisine bunak diyebileceklerini de göze alarak, yanında bulunanlara oğlu Hz. Yusuf (a.s.)'ın kokusunu hissettiğini açıklamıştı. Endişesinde haksız da değildi, nitekim yanında bulunan ve Hz. Yusuf (a.s.)'ın öldüğüne inananlar, o-nun hâlâ eski şaşkınlığı içinde bulunduğunu söylediler. Ancak bir süre sonra asıl şaşkın olanlar belli oldu. Kervan gelmiş, müj­deci Hz. Yusuf {a.s.)'m gömleğini babası Hz. Yakub (a.s.)'ın yü­züne koymuştu. Bu esnada Allah'ın izni ile onun uzun bir süre­dir görmeyen gözleri açıldı. Alman mutlu haber dolayısıyla ailede büyük bir sevinç yaşandı. Bütün ailenin Mısır'a Hz. Yusuf (a.s.)'ın ülkesine gideceği haberi de Hz. Yakub (a.s.) başta olmak üzere aile fertlerini ayrıca mutlu etmişti. Hz. Yakub (a.s.), bu manzara karşısında, oğullarına ve ya-nında bulunan diğer kimselere, Allah katından kendisine, baş­kalarının bilemeyeceği bir takım bilgilerin vahyedildiğini öncedende söylediğini hatırlattı. Oğullan ise suçlarını itiraf ederek, on­dan, affedilmeleri için Allah'a duâ etmesini istediler. Hz. Yakub (a.s.), onlar için mağfiret dileyeceğini söyledi. Kur'ân-ı Kerim, bu mutluluk tablosunu şöyle anlatmaktadır: "Kafile ayrılınca, babalan, 'Eğer bana bunak demezseniz, inanın ben Yusuf'un kokusunu alıyorum!' dedi. Yanındakiler, 'Vallahi, sen hâlâ eski şaşkınlığının içindesin!' dediler. Müjdeci gelip de, Yusuf'un gömleğini Yakub'un yüzüne ko­yunca, derhal gözleri görür oldu, o zaman şöyle dedi: 'Ben size, Allah'ın bügilendirmesiyle sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim, demedim mi?' Oğulları, 'Ey babamız! Allah'tan bizim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten günah işledik!' dediler. Yakub, 'Sizin için Rabbimden af dileyeceğim, şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir.' dedi."[49]   O. Büyük Buluşma Ve Hz. Yusuf (A.S,)'ın Rüyasının Gerçekleşmesi   Hz. Yusuf (a.s.)'m sağ olduğunu öğrenen ve bu haberin se­vinciyle gözleri açılan Hz. Yakub (a.s.), ona bir an önce kavuş­mak için, oğullarına hemen yol hazırlıklarına başlamalarını em­retti. Bunun üzerine başta oğullan olmak üzere bütün aile men­supları, bu uzun ve mutlu yolculuk için gereken hazırlıklarını tamamladılar ve ardından Mısır'a doğru yola çıktılar. Hz. Yusuf (a.s.), babası ve yakınlarının yolda olduklarını öğrenince, kralın kendisine eşlik etmelerini istediği devlet ricali ve Mısır'ın ileri gelenleriyle birlikte onları karşılamaya çıktı. Mısır hudutlarında karşılaştıklarında şüphesiz gözleri yaşartan man­zaralar yaşanmış olmalıdır. Çünkü baba-oğul buluşması, evlât hasretiyle dökülen hesapsız gözyaşlarının, baba hasretiyle geçen uzun yılların ardından gerçekleşen bir buluşma idi. Hz. Yusuf (a.s.), babasını ve annesinin ölümünden sonra babasıyla evlen­miş olan teyzesini bağrına bastı, onlara büyük saygı ve hürmet gösterdi. Ülkesinde emniyet içinde kalabileceklerini söyledi ve onlardan bundan sonra aile olarak Mısır'da oturmalarını istedi. Hz. Yusuf (a.s.}, babası, kardeşleri ve diğer yakınlarını, be­raberinde başkente götürdü. Hükümet konağına girildiğinde, babasına ve üvey annesine en güzel ikramını, o ikisini tahtının üstüne oturtmak suretiyle yaptı. İşte bu esnada babası, annesi ve kardeşleri, ona hürmet için önünde eğilip secdeye kapandı­lar.[50] Bu manzara, Hz. Yusuf (a.s.)'a, küçükken görmüş olduğu meşhur rüyayı hatırlatmıştı; babasına hitap ederek, önünde eği­lip secdeye kapanmalarının, rüyasının tâbiri olduğunu, Allah'ın babasını yorumunda haklı çıkardığını ve kendisine büyük lütuf-ta bulunduğunu söyledi. Bu iyilikler içinde, zindandan çıkarıl­masını, şeytanın kardeşleriyle kendisinin arasını bozmasından sonra, onların uzak çölden huzuruna getirilmelerini hatırlattı ve Allah'ın dilediği kimselere lütfettiğini ifâde etti. Kendisine verdiği saltanat, rüya tâbiri ilmi ve devamlı destek için Allah'a şükretti ve kendisini bir Müslüman olarak öldürmesi ve salihler zümre­sine katması için duâ etti. Kur'ân-ı Kerim, bu önemli buluşma hakkında şöyle demektedir: "Yusuf un yanına girdikleri zaman, Yusuf, anne ve babasını kucakladı ve onlara, 'Allah'ın dileğiyle güven içinde Mısır'a girin!' dedi. Anne ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve bu sıra­da hepsi onun önünde, saygılarını sunmak için yere kadar eğilip onun için secdeye kapandılar. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...