MEZUN KİTABI...ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
METİN
Bir
köle bir şehre girerek falan kimsenin mezun kölesi olduğunu söylese ve alıp satsa, mezundur.
O
zaman o ticarette lazım olan her şeyi yapabilir. Köle izni veya hacri konusunda bir şey
söylemeyerek alış-veriş yapsa, hüküm yine böyledir. Çünkü teamülün zaruretine binaen istihsanen
mezundur.
Bir de müslümanın işi salâha hamledilir. O takdirde zarureten kölenin de mezun
olduğuna
hamledilir.
Şerhü'l-Camî.
Musannıfin
«Müslümanın işi salâha hamledilir» sözünün anlamı meseleyi müslümanla
kaydetmektir.
İbni Kemâl.
Şu
kadar var ki, adı geçen köle borçlu düştüğü takdirde kazancı borcunu karşılamazsa satılmaz.
Ancak
efendisi onun mezun olduğunu ikrar
veya alacaklı onun mezun olduğunu delil ile isbat
ederse,
satılır.
Alış-verişin
mâhiyetini anlayan çocuğun ve
zayıf akıllının tasarrufu eğer sırf yararına ise, İslâm
olmak,
hibe kabul etmek gibi, izinsiz olarak caizdir. Eğer talâk, azad, sadaka ve karz gibi sırf
zararına
ise geçerli olmaz, velileri onlara izin vermiş olsa bile. Alış ve satış gibi zarar ile yarar
arasında
iki yönlü olan akitlere gelince, bunlar izne bağlı olur. Hatta çocuk bâliğ olsa ve satımına
icazet
verse, nâfiz olur.
Velileri çocuk ve zayıf akıllıya izin verseler, bunlar bütün hükümlerde mezun köle gibi olurlar. İznin
sıhhati
için bunların satımın mülkiyeti satıcının elinden çıkardığını. alışın da mülkiyete yol açtığını
bilmeleri
şarttır.
Zeylâî, «Bu alış-verişinde kâr etmeyi kasdetmesi ve gabnı yesiri gabnı fahişten ayırmayı bilmesi de
şarttır»
ifadesini ilâve etmiştir. Bu da
açıktır.
Onların
velileri babalarıdır. Babanın ölümünden sonra babalarının vasisidir. Sonra da vasinin
vasisidir.
İmâdiye'den naklen Kuhistânî'de
olduğu gibi. Bunlardan sonra da
sahih dedesidir. Her ne
kadar
yükselirse. Sonra onun vasisi. sonra
vasisinin vasisidir. Kuhistânî.
Kuhistânî
ve Zeylâî, «Bunlardan sonra da onların velileri öncelikle validir.» sözünü ilâve etmişlerdir.
Sonra
da hâkim veya vasisidir. Bunların hangisi tasarruf yapmış olsa. sahihtir. Bundan dolayı da
musannıf
«sonra»
dememiştir.
Ama
anne veya vasisi veli olmazlar. Bu
mal hususundadır. Fakat nikâh meselesinde bunun aksine
annesinin
veya vasisinin velâyeti vardır.
Hâkim
çocuğa, yetime, zayıf akıllıyı. onların
kölelerini veya yukarıda geçtiği gibi kendi kölesini
alış-veriş
ederken görse ve sussa, bu susması ticaretle izin vermek olmaz.
Hâkim
çocuğa, yetime, zayıf akıllıya, velileri olmadığı takdirde ve onların kölelerine de velileri
kaçındığı
takdirde izin verebilir.
Zeylâî.
Ben
derim ki: Bercendî'de Hizâne'den naklen şöyle denilmiştir: «Çocuğun babası veya vasisi izin
vermekten
kaçınsa, hâkimin ona izin vermesi sahihtir. Vehbâniye şerhi, «Bundan sonra da çocuk
asla
hacrolunmaz. Çünkü hükümdür. Ancak
diğer bir hâkimin hacre hükmetmesiyle hacrolunur)
demiştir.»
PRATİK MESELEER :
Bir
kimse elinde olan bir şeyin kendi kazancı veya irsen malı olduğunu ikrar ederse, açık görüşe
göre
mezunun ikrarı gibi sahihtir.
Dürer.
Köle
izinli olduğunu bilmeden bir
mesele istisna, mezun olamaz. O mesele şudur: Adam. «Benim
kölemle
alış-veriş yapın. Çünkü ben ona izin verdim» dese, köle bilmediği halde onlar köle ile
alış-veriş
yapsalar. köle mezun olur. Ama bunun aksine Küçük oğlumla alış-veriş yapın» dese, bu
izin
olmaz.
isyan
ederek kaçan köleye ve bir de gasbedilip inkâr edilen köleye, delil olmadığı halde izin geçerli
değildir.
Sahih görüş üzere, bunlarla da mahcur olmazlar. Eşbâh.
Vehbâniye'de
şöyle denilmektedir: «Hâkim, babasının ticaret izni vermediği bir çocuğa izin verse,
sahihtir
ve çocuk ticaret yapabilir.» imam Ebû Yûsuf «çocuk yanındaki vediayı helâk ederse, zamin
olur.»
demiştir. Mezun bir şeyi inkâr
ettiği takdirde yemin teklif edilir.
Fetvâ da bu sözle verilir.
Mahcur
bir şeyi rehin verse, satsa veya alsa, efendisi de onu caiz görse, onun hükmü
değişmez.»
Çünkü,
mahcurun tasarrufu icazete
bağlıdır. Eğer icazet vermeyerek ona ticaretle izin verse mezun
köle
de önceki tasarruflarına icazet verse, istihsânen caiz olur. Efendi izin vermeyerek onu azad
etse,
azad olan kölenin verdiği icazet sahih değildir.
İbni
Vehbân sözlerinin devamında,
«Mümeyyiz çocuk hükümlerde mahcur köle gibidir» demiştir.
Ben
derim ki: Başlangıcı itibariyle teberru olan bir şeyin zarar
olduğu gizli değildir. öyleyse karz
gibi
tasarruflarda babasının çocuğa izin vermesi sahih değildir.
İZAH
«Mezundur
ilh...» Yani, kendi kazancı hakkında ona mezun denilebilir. Hatta onun kazancı ile adil
olmasa
bile istihsanen onun borçları do ödenebilir. Çünkü bunda zaruret ve ibtila vardır. Zira her
akitte
belge ikâme etmek mümkün değildir. Zeylâî.
«Sözünün
ifadesi ilh...» Zeylâî'nin sözü de
musannıfın sözü gibidir. Zira
zahir, onun mezun
olmasıdır.
Çünkü, onun aklı ve dini haram olan
bir şeyi işlemeye engeldir. şu kadar
var ki. H. «Onun
nefsinden
ötürü bir şey vardır» demiştir.
Ben
derim ki: O da muamelatta haber vermektir. Fakihlerde «Haber üç türlüdür demişlerdir.
Birincisi
din işlerinden haber vermektir. Bu haberin şartı, habercilerin sayısı değil, haber verenin
âdil
olmasıdır. İkincisi, şehâdetteki haberdir. Bunda hem adalet, hem de adet şarttır. Birisi de
muamelelerdeki haberdir ki işin zora koşulmaması için bunların hiçbirisi bunda şart değildir.
Hidâye'de de şöyle açıklanmıştır: «Eğer izni haber vermiş olsa, onun ihbarı izin üzerine delildir. Yok
eğer
izinli olduğunu haber vermese, onun
tasarrufu caizdir. Çünkü zahiren
mahcur bir kimse
hacrinin
gereği iş yapar. Zahirle amel etmek de işin halka zor gelmemesi için asıldır.»
Görülüyor ki, Hidaye sahibi burada işi zahir ve zaruret üzerine kısaltmıştır. Bu da hepsini
kapsamına alır. Aklın ve dinin zikredilmesine de aykırı değildir. Çünkü akıl ve dine bakılması bazı
şahıslara göredir.
Düşünülsün.
«Şu
kadar var ki satılmaz ilh...» Zira onun sözü rakabesi hususunda kabul edilmez. Zira rakabesi
efendisinin
halis hakkıdır. Kölenin kesbi ise rakabesinin aksinedir. Çünkü kölenin kendi hakkıdır.
Hidâye.
«Delil
ile isbat ederse ilh...» Yani, efendisinin huzurunda deli! ile izinli olduğunu isbat ederlerse.
Yoksa
kabul edilmez. Çünkü köle rakabesinde hasım değildir. Köle borçlu olduğunu ikrar etse,
hâkim
de onun kazandıklarını satsa, alacaklıların alacağını verse, sonra efendisi gelse ve kölesinin
izinli
olduğunu inkâr etse, eğer alacaklılar onun izinli olduğuna delil getirirlerse kabul, yoksa
reddolunur.
O zaman efendisi onların almış olduğu şeyi geri alır. Hâkimin satımı da nakzolmaz.
Çünkü
hâkimin gaibin malını satma velâyeti vardır. Onların hakkı da kölenin azadına kadar tehir
edilir.
Çünkü mahcur, sözüyle peşinen
muaheze edilemez. İtkanî, Şeyhülislâm'ın Mebsut'undan.
ÇOCUĞUN
TASARRUFLARI VE ÇOCUK ÜZERİNDE VELÂYETİ OLANLARIN DERECELERİ BAHSİ
«Çocuğun
ve zayıf akıllının tasarrufu ilh...» Musannıf bu meseleyi mezun kitabında çocuğun
velisinin
iznine bakarak ve çocuğun velisinin
izni ile mezun olmasına göre zikrederek hükmünü
beyan etmiştir. Bu meseleyi musannıf hacr kitabında da zikretmiştir. Zira hacr kitabında «Çocuğun
bilgisi
halinde kim çocuk yerine akit
yaparsa, ister velisi izin versin,
ister reddetsin» başlığı altında
onun
mahcur olduğu cihetiyle zikretmiş ve hükmünü de beyan etmiştir.
Yakumibe.
«Sırf
ilh...» Yani her yönüyle.
«Hibe
kabul etmek gibi ilh...» Hibe edilen malın kabzı, çocuğa verilen sadakanın kabulü ve kabzı
gibi.
Kuhistâni.
«Sırf
zarar ise ilh...» Yani dünya bakımından her yönüyle zarar ise. Sadaka ve karz gibi her ne kadar
uhrevî
bir menfaat olsa bile sonuç
değişmez.
«Talâk
azad ilh...» Velev ki bu talâk ve azad bir mal karşılığı olsun. Yine sahih değildir. Zira talâkla
azad,
mülkün izalesi için vadedilmiştir. Mülkün izalesi ise sırf zarardır. Buna talâkta nafakanın
düşmesi,
azadda da sevabın hasıl olması zarar vermez. Bunlardan başkasında mülkün izalesi için
vazedilmeyen bir muameleye gelince, çocuk bu tasarrufta bulunabilir. Zira itibar vaz iledir. Hibe,
sadaka
ve bunlardan başkasında da yine nikâh ve talâk gibidir. Kuhîstânî.
«Sahih
değildir. Velileri onlara izin vermiş olsa bile ilh...» Çünkü bunlarda kâmil bir ehliyet şarttır.
Yapmış
olduğu talâk ve azada büluğundan sonra icazet verse bile yine sahih değildir. Ancak
büluğundan
sonra onun icazeti aktin
başlangıcına sirâyet eden «Ben
talâkı ikâ ettim» veya «Azadı
ikâ
ettim» sözleriyle yaparsa, o zaman sahih olur. Yine, bu talak ve azadın babası. vasisi ve hâkim
tarafından
yapılması da çocuğa zarar olduğundan
sahih değildir.
Ben
derim ki: Zaruret olan yerler şer'î
kaidelerden istisna edilmişlerdir. Mesela çocuk evlense,
organı
kesik olsa, veya irtidad etse veya karısı müslüman olduğu köle ile kitabet kesse ve kitabet
bedelini
tam olarak almış olsa. bir görüşe göre çocuk burada karısını boşamış olur. Azad etmiş
olması
gibi. Bu bahsin tamamı Kuhistânî ve Beccendî'dedir. Dürrü
Müntekâ.
«Satış
gibi ilh...» Bu satış kıymetinin iki katına bile olsa. Çünkü itibar bir şeyin asıl vaz'ınadır. Sonra
halin
ittifakı ile ona âriz olan şeye itibar edilmez. Satış aslında kâr ile zarar arasında gider-gelir.
Ama
çocuğa yapılan hibe bunun aksinedir.
Bu bahsin tahkiki
Minâh'tadır.
«Bütün
hükümlerde ilh...» O halde susma ile çocuk mezun olur. Çocuğun elindeki malın kendi
kazancı
olduğunu ikrar etmesi de sahihtir. Çocuk kölesini evernreye, kitabet yapmaya, mezun
kölede
olduğu gibi malik değildir. Cevhere.
Çocuğa
verilen ticaret izni, ticaretin bir
çeşidi ile takyid edilmez. Ebû Hanîfe'ye göre çocuğun gabnı
fahişle
satımı da caizdir. İmameyi'ı buna karşı çıkmıştır. Velhasıl mezun kölede olan diğer
hükümlerde
de mezun gibidir.
Zeylâî.
Zeylâi daha sonra, babın sonunda istisna ederek şöyle demiştir: «Ancak velinin onların mallan
üzerindeki
tasarruflarına engel olunamaz. Borçlu olsalar dahi. Onların aleyhindeki ikrarı da kabul
edilemez.
Üzerlerinde borç olmasa dahi. Ama efendi bunun aksinedir. Fark şudur: VeIinin onlar
aleyhindeki
ikrarı şehâdettir. Çünkü başkasının üzerine ikrardır. O halde kabul edilmez. Onların
borçları
da onların malına taalluk etmez. O halde o borç onların zimmetindedir. Çünkü onların ikisi
de
hürdürler. O halde borçlanmadan önce tasarruf ettikleri gibi borçlandıktan sonra da tasarruf
edebilirler.»
Ben
derim ki; Bu fark gerçekte efendi ile veli arasındaki farktır. Çocuk ile köle arasındaki fark
değildir.
O zaman Zeylâî'nin istisnasına ihtiyaç kalmaz. Çünkü söz çocuğun tasarrufları
hususundadır.
Buna Miraç'ta da işaret edilmiştir.
«Satımı
bilmeleri ilh...» Yani çocuk ile zayıf akıllı mücerret ifadeyi değil satımın mazmununu
bilmelidirler. Yakubiye ve diğer
kitaplar.
Velvâliciye'de
şöyle denilmektedir: «Zira herhangi bir çocuğa satma ve satın alma telkin edilse,
çocuk
bunları mutlaka
kavrar.»
«Mülkiyeti
satıcının elinden çıkardığını
ilh...» Yani satım akdi malın mülkiyetini elden çıkarır, semeni
de
çeker. Alış da bunun aksinedir. Yani alış mebii celbeder, semeni elden çıkarır.
«Kâr
etmeyi kasdetmeyi ilh...» Lâyık olan, burada «bilmek ve kasdetmek» kelimelerini metne uygun
olması
bakımından «kasdetmeleri ve bilmeleri» şeklinde kullanmasıydı. Şu kadar var ki, şârih
burada
Zeylâi'nin ifadesini nakletmiştir.
«Gabnı
bilmesi ilh...» şeyhimiz bu şarta itiraz etmiştir. Çünkü gabnı yesir ile
gabnı fahiş arasındaki
farkı
bilmek ancak mahir tacirlere mahsustur. Uygun olan buna itibar
edilmemesidir.
H.
Ben
derim ki: Bunun aslı, Sadrı Şeria muhassisi Allâme Yakûb Başa'nındır ki bunu vekâlet kitabının
başlarında
zikretmiştir. Şu kadar var ki bu, mezhepte nakledilenlere zıddır. öyleyse bunun tevili
şöyle yapılır: Fâkihlerin maksadı kıymeti meşhur ve bilinen bir şeydeki gabndır. Yoksa ondan
başkasında bazen en akıllı kimseler dahi yanılabilirler. Veyahut murad çocuğun kıymeti on olan
şeyde
beşin gabnı fahiş olduğunu bilmesidir. Kıymeti on olan şeyde bir aşağı veya yukarısının do
gabnı
yesir olduğunu bilmesidir. Çünkü ikisinin arasındaki farkı idrak etmeyen âkil değildir. Meselâ
birisi
çocuğa bir aşık kemiği vererek elindeki elbiseyi alsa, çocuk buna sevinerek aldatıldığını
bilmese,
o zaman tasarrufu sahih değildir. Zahir olan kastolunan ancak budur.
Sâdiye'nin
vekâlet bahsinde de şöyle cevap verilmiştir, «Bir şeyin yapılmasındaki imkân o şeyin
yerine
geçer. O halde bir şeyi bilmek akılla bilmektir. Bu do mevzumuz olan çocukta mevcuttur.
Bunun
özeti şudur: Zikredilen çocuğun
akıllı olmasından kinâyedir. Yoksa hakikaten çocuğun bu
şekilde
bilmesi değildir. O halde bu lazımı zikrederek melzumu irade etmek kabilindendir. AIIah
daha
iyisini bilir.
«Bu
da zahirdir ilh...» Sanki ona nisbetle zahirdir Buna göre cümlenin manâsı şöyle olur: O çocuk
aldatılma
olduğu herkese zahir olan gabnı bilmelidir. O zaman bu cümlenin manâsı bizim cevap
verdiğimizin
aynı
olmaktadır.
«Velileri babalarıdır ilh...» Yani çocuk ve zayıf akıllının velisi babalarıdır.
Hindiye'de şöyle denilmiştir: «Satımı bilen bir zayıf akıllıya babası, babasının velisi ve dedesi ticaret
izni
verir Kardeşi ile amcası izin vermezler. Bunun hükmü de çocuğun
hükmüdür.» Daha sonra da
Hindiye'de oğlunun zayıf akıllıya izin vermesinin butlanını zikretmiştir.
Eğer
adam zayıf akıllı olarak baliğ olursa hüküm böyledir. Ama çocuk akıllı olarak baliğ olsa, sonra
kıt
akıllı olsa kıyasen onun velâyeti babasına avdet etmez. Kadı'ya veya sultana avdet eder.
İstthsana
göre ise, babasına avdet eder. Bazı alimler tarafından kıyasın Ebû Yûsuf'un,
ikincisinin de
İmam
Muhammed'in olduğu söylenmiştir. Bazı alimler de birincinin Züfer'in olduğunu, ikincinin de
üç
imamımızın olduğunu
zikretmişlerdir. Tatarhâniye'de
olduğu gibi.
«Sonra
da vasinin vasisidir ilh...» Remlî
Bahır hâşiyesinde, «Yani böyle görse de» demiştir.
Câmiü'l-Fusuleyn'de
olduğu gibi.
«Sahih
ilh...» Bu sahih, annesinin babası gibi fasit dededen kaçınmak içindir.
«Vâlidir
ilh...» Vâliden maksat hâkimleri tayin edendir. Hidâye'nin
sözü buna delildir. Ama şurta
sahipleri
bunun aksinedir. Çünkü şurta sahibi hâkimleri taklit edemez. İnâye de vali, hâkimin
vasisinden
sonra zikredilmiştir. Yâkubiye'de,
«Bunda bir söz vardır.» denilmiştir.
«Öncelikle ilh...» Yani velâyetin valiye sübutu daha evlâdır. Zira hâkim velâyeti validen alır.
«Sonra
da hâkim veya vasisi ilh...» Hâkimin vasisine niçin vasi denilmektedir? Halbuki vesayet,
ölümünden
sonra birisini kendi yerine koymaktır. Çünkü vasi burada babaya halife oluyor. Öyleyse
sanki
baba hâkimin vasisini vasi kılmış gibi olur. Zira Kadı'nın fiilleri, babanın fiilleri gibidir.
Ebussuud,
Şümnî'den.
Yakûbiye'de hakimin buraya kadar tehir edilmesi müşkül görülerek ,şöyle denilmiştir: «Kadı,
babasının
imtinasından sonra izin verse çocuk mezun olur. Bu ifade eder ki izin hususunda Kadı
babadan
öncedir. Nitekim bu gizli de değildir.»
Ben
derim ki: Biz. buna ileride cevap vereceğiz.
«Hangisi
tasarruf yapmış olso, sahihtir ilh...» Yani bunların her ikisi de bir mertebededirler. Nitekim
Dürrü'l-Mülteka'da
da böyle denilmiştir.
Kuhistânî
şöyle der: «Burada musannıf velileri
tertib sırası ile zikrettikten sonra burada eşit olarak
zikretmiştir.
Zira, valinin hâkimin ve vasinin
velâyetleri vasinin ve dedesinin
vasisinin ölümünden
sonra
sahihtir.»
Bunun
özeti şudur: Babanın vasisi varken dedeye velâyet yoktur. Dede veya vasisi varken de Kadı
veya valiye velâyet yoktur. Dede ve dedenin vasisinden
sonra ise velâyet tertibi yoktur.
«Anne veya vasisi veli olamazlar ilh...» Zeylâî şöyle der: «Asabeden usulden başkası olan kardeş ve
amca
gibi ve bunların haricinde anne ve
annenin vasisi gibi, şurta sahibi
gibi kimselerin izni sahih
değildir.
Çünkü onlar çocuğun malında ticari yolla tasarruf etmeye malik değillerdir. Öyleyse onlar
ticarette
çocuğa izin vermeye de malik değillerdir. Baba, dede ve vasileri gibi birinci derecedeki
velileri
çocuğun malında ticari yolla
tasarrufa malik olduklarından
çocuğa ticaret izni vermeye de
maliktirler.»
«Bu
mal hususundadır ilh...» Bu
mutlak değildir. Çünkü Bahır'ın vekâlet bahsinde
Hizanetü'l-Müftiyyin'den naklen şöyle denilmektedir: «Annenin vasisi için annenin terekesinde
babanın
veya vasisinin veya vasisinin, vasisinin veya dedenin huzurunda tasarruf velâyeti yoktur.
Eğer
bu sayılanların hiçbirisi
olmazsa, o zaman annenin vasisi menkul olanların satışı ile hıfzetme
velâyetine sahiptir. Akarın satışı ile ticaret için bir şey alma velâyeti yoktur. Bir de çocuğun
annesinin
malları dışındaki istifade ettiği şeyler hususunda yine onun velâyeti yoktur. Bu bahsin
tamamı
Hizânetü'l-Müftiyyin'dedir.»
Şu
kadar var ki, menkul olan bir şeyi satmak hıfzetmektir. Câmiü'l-Fusuleyn'in yirmiyedinci faslında
«Yukarıda
sayılan velilerin hiçbirisi olmazsa,
o zaman annenin vasisi çocuğun malını koruma
velâyetine sahiptir. Menkulü satmak da korumadandır. Ama annenin vasisi çocuğun
karını satamaz.
Ticari
yolla çocuk namına bir şey alamaz.
Ancak, elbise ve nafaka gibi alınması lazım olan şeyleri
alabilir.
Annenin vasisinin yetimin annesinin
terekesinin dışındaki şeyleri hakkında tasarruf hakkı
yoktur.
İster menkul, ister gayri menkul
olsun» denilmektedir. Bu bahsin tamamı
Camiü'l-Fusuleyn'dedir,
oraya müracaat edilsin.
«Nikâh
meselesinde bunun aksine ilh...» Nikâhta vasilerin müdahalesi yoktur. Nikâh ancak
velilerindir.
Anne de çocuğun asabesi bulunmadığı yerde nikâh velâyetine
sahiptir.
BİR
TAMLAMA: Mezun çocuk ve zayıf akıllı kölesine de izin verebilir. Zira ticaretle izin vermek
ticarettir.
Kıt akıllının oğlu, babasına ticaret izni veremez. Kıt akıllı babasının malında da tasarruf
edemez.
Baba deli olursa, hüküm yine böyledir. Bu bahsin tamamı
Tebyin'dedir.
«Kendi
kölesini ilh...» Eşbâh sahibinin düşündüğünü binaen Kadı'nın kendi kölesini görmesi. Biz
bu
husustaki görüşü yukarıda takdim ettik.
«Yukarıda
geçtiği gibi ilh...» Yani mezun kitabının başlarında.
«İzin
vermek olmaz ilh...» Zira Kadı'nın başkasının malında hakkı yoktur ki, izin o hakkı iskat etsin.
Zeylâî veya el-Kitap zikretmiştir.
Bu
ifade ediyor ki, kendi kölesine izin
olur. O halde bizim yukarıda takdim
ettiğimizi teyid eder.
«Velileri imtina ettiği takdirde ilh...» Özet olarak hâkimin velinin olmadığı yerde yetim ile zayıf
akıllıya
izni sahih olur. Eğer velileri
varsa, o zaman hâkimin onlara
izni sahih" olmaz. Ancak velileri
izinden
kaçınırsa o zaman sahih olur. Bercendî ve Nâzım'dan gelecek olan da budur.
Mirac-ı
Diraye'de de bu «babası ticarete
engel olursa» sözüyle talil
etmiştir. O zaman babasının
engel
olmasıyla onların velâyeti hâkime intikal eder. Nikâh babındaki veli gibi.
İşte
bununla zahir oldu ki, hâkimin
izninin sahih olması ite babanın velâyetinin hâkimden
sonraya
bırakılması gerekli olmaz. Bundan dolayı Tatarhâniye'de, «Baba ticarete engel olduğu takdirde
Hâkimin
izni caizdir. Her ne kadar hâkimin velâyeti baba ve vasinin velâyetinden sonra da gelse»
denilmiştir.
Bu izahla bizim Yakubiye'den naklen
zikrettiğimiz itiraz zail olmaktadır.
Düşünülsün.
«Ben
derim ki: Bercendî'de ilh...» Bunun benzeri Hülâsa'da da mevcuttur. Umulur ki, şarih bu sözü
metinde
olmakla birlikte iade etmesi, metinde iznin taleb vakti ile kaydedilmemesindendir. O zaman
bu
ifade eder ki, bu bir ittifakı kayıttır. Nazım'dan naklen gelecek olan da bunun mislidir. Yine,
Hindiye'nin Muhit'ten nakliği, «Kadı ona izin verse, babası da engel olsa. hâkimin izni sahihtir»
sözü
de bunu ifade eder.
Düşünülsün.
«Bundan
sonra da çocuk asla hacrolunmaz ilh...» Yani hâkim ölse veya azledilse de çocuk
hacredilmez. Ama bunun aksine baba veya vasi ölürse hacredilir. Zira hâkimin izni hükümdür.
Bizim
de zikrettiğimiz gibi. Bununla
Tatarhâniye'de de tasrih edilmiştir.
«Ancak başka bir hakimin hacre hükmetmesiyle ilh...» O halde hâkim tarafından izin verilen çocuk
veya zayıf akıllı babası tarafından hacredilemez. Tatarhâniye.
«Bir
insan ikrar ederse ilh...» Yani mezun olan çocuk veya zayıf akıllı. Nihâye ve Hindiye'de olduğu
gibi.
Buradaki insandan maksat. babasının dışındaki birisi tarafından izin verilendir. Çünkü
Tatarhâniye'de
şöyle bir şey vardır: «Babası
tarafından ticaretle mezun kılınan çocuk, elindeki bir
mal
veya borcun babasının olduğunu ikrar etse, ikrarı sahih olmaz.» Bu ifadeden anlaşılan şudur:
Eğer
çocuk hâkim tarafından mezun kılınmışsa, onun babası için ikrarı sahihtir. Velvaliciye'de olan,
«Borçlu
olduğu halde mezun çocuk babasına bir şey satsa, herkesin aldatıldığı bir miktarla satması
caizdir.
Semenin kabzı ile ikrar etse, ancak delil ile tasdik edilir. Çünkü izni aldığı babasına ikrar
etmektedir.
Babasının borcu tam aldığı iddiasının tasdik edilmediği gibi» kavli de buna delâlet eder.
«Elinde
olan ilh...» Bu ifade ayna da deyne de şâmil olur.
Nihâye.
«Zahir
görüşe göre sahihtir ilh...» Yani çocuk veya zayıf akıllı babalarından irsen aldıkları şeyin
başkalarının olduğunu iddia etseler, zahiri rivayete göre sahihtir. Ebû
Hanîfe'den yapılan rivayete
göre
onların babalarından irsen aldığı şeyi başkalarına ikrar etmeleri sahih değildir. Zira onların
kendi
kazançlarındaki ikrarlar ticaretlerde, ona muhtaç olduğundan sahihtir. İrs olarak alınan şeyde
böyle bir ihtiyaç yoktur.
Açık
sözün delili şudur: Onun ikrarı velinin reyine eklenince çocuk baliğe iltihak eder. Her iki mal
da
onun mülkü olur. O zaman onun iki
malda ikrarı da sahih olur. Dürer. Mirasın babadan olması da
ihrazi
bir kayıt değildir. Nihâye'de. olduğu
gibi.
«Mezunun
ikrarı gibi ilh...» Bu söz Dürer'de yoktur. Çünkü mezuna irs yoktur. Sayıhânî.
«Bir
mesele istisna ilh...» Bu sözün özeti şudur: Eğer izin kasdi olursa, mezunun izni bilmesi
şarttır.
Yok eğer metindeki mesele gibi izin zımnî olursa, mezun izni bilmese dahi mezun olması
caizdir.
Birî,
Velvaliciye'den «Köle izni bilmeden
mezun olmaz.» sözünü naklettikten
sonra, «O zaman
bunda
iki rivayet vardır»
demiştir.
«Köle
bilmediği halde onlar köle ile alış-veriş yapsalar, köle mezun olur ilh...» 0 zaman o köle, o
sözden
başkası ile de alış-veriş yapabilir. Eğer onlar o
köle ile alış-veriş yapmasalar, köle başka
kimselerle alış. veriş yapsa, bu alış-veriş sahih olmadığı gibi köle mezun olmaz. Zira izin kölenin
efendisinin
onunla alış-veriş yapın dedikleri için sabit olmuştur. O zaman ondan önce köleye izin
sabit
değildir. Tatarhânîye.
İşte
bu meselede iznin zımnî olduğu açık olmaktadır. Her ne kadar efendisi onlara. «Ben ona izin
verdim»
dese bile yine izin zımnîdir.
«Ama bunun aksine, «Küçük oğlumla alış-veriş yapın» dese, bu izin olmaz ilh...» Bana bir fark zahir
olmadı.
O zaman Hamevî'ye bakılsın.
Ben
derim ki: İkinci rivayete göre fark
yoktur. Ziyâdat'tan naklen
Tenvîrü'l-Ezhân şerhinde şöyle
denilmektedir: «Adam birisine, «Köleni küçük oğluma bin liraya sat» dese o da satsa, eğer çocuk
babasının
emrini bilirse caizdir. Eğer bilmezse, caiz değildir. Rivayetlerin bazısında da
«mutlaka
caizdir»
denilmiştir. Meşayihten bazıları birinci görüşü kıyasa, ikinciyi de istihsana
yorumlamışlardır. Meşayihten bazıları da iki rivayet üzerine hamletmişlerdir.»
Velhasıl, tasarrufla izin eğer kasdî olarak sabit olursa, onda mezunun izni bilmesi şarttır. Ama eğer
başkasının zımninde sabit olursa, bazı âlimlere göre bunda hem kıyas vardır, hem de istihsan. Bazı
alimlere göre, ise, bunda iki rivayet vardır. Meşâyihten bazılarına göre de ikisi arasında hiçbir fark
yoktur.
Açık olan da ancak budur.
Ebussuud
şöyle der: «İşte bu naklettiğimiz
musannıfın «bunun aksine...» sözünü sarahaten
reddetmektedir.»
Ebussuud'un
dediğini şeyhimiz Hibbetüllâhî Bali. Eşbâh üzerindeki şerhinde ikrar etmiştir. İmam
Züfer'in
«Kaçmak iznin başlangıcına münafi değildir.» sözü üzerine talil etmişlerdir. İşte bu talil
üzerine
Eşbâh'ın Fenni'l-Kavaid'inde zihab
edilerek kaçan kölenin izninin sahih olduğu
söylenmiştir.
Şu
kadar var ki Zeylâî, «Biz o görüşe engel olabiliriz. Zira Şeyhülis-lâm'ın zikrettiğine
binaen
kölenin
isyan ederek kaçması iznin ibtidasına da engeldir» demektedir.
Mecma
şerhinde de şöyle denilir:
«Zeytâî'nin dediği rivayetin
ihtilafı üzerine
hamledilir.»
İnâye'de de, «Eğer isyan ederek kaçan köle izni bilirse mezun olur» denilmiştir.
«Gasbedilip inkâr edilen köleye ilh...» Yani gasbına şehâdet edecek bir delil olmazsa.
Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Efendisine isyan ederek kaçan köleye izin sahih değildir. Kaçan
köle
bilse dahi. Ama eğer isyan ederek kaçan köleye, yanında bulunduğu adamla birlikte izin
verirse
sahihtir. Ama eğer gasbeden adam
gasbını ikrar eder veya gasbına dair delil bulunursa.
sahihtir.
Yoksa, sahih değildir. Zira bu halde satması caizdir. Öyleyse izni de
caizdir.»
«Sahih
görüş üzere ilh...» Hâniye'de şöyle
denilir: «Mezun köle isyan edip
kaçmakla minhacir olur.
Ama
mezun olan müdebber köle değil. Sahih görüşe göre ticaretle izinli köle gasbedilmekle
hacirden
çıkmış olmaz. Yine, esir olmakla da olmaz. Ama esaretten sonra malik olursa hacirden
çıkmış
olur. Meselâ, esaretten sonra efendisine ulaşırsa, mezun olmaz. Köle isyanından sonra
efendisine
dönse, yine onun izni en sağlam görüşe göre kendisine dönmez.» Özetle.
Tenvîrü'l-Ezhân
şerhinde şöyle denilmektedir:
«Musannıfın ifadesi kaçan
köleye nisbetle mutlak
değildir.
Bu yüzden, burada musannıfın sözü mezun olan köleye değil, müdebber olan mezuna
hamledilir.
Böylece buradaki ifade ile metindeki ifade arasındaki zıtlık ortadan kalkmış olur.»
«Hakim
izin verse ilh...» Metin ve şerhte
geçen buna ihtiyaç bırakmaz.
«Çocuk
yanındaki emaneti (vediayı) helâk
ederse zamin olur ilh...» Yani hacir altındaki çocuk.
Kınye'de şöyle denilmektedir: «Birisi bir çocuğa bin dirhem parayı emânet olarak bıraksa, çocuk bu
parayı
helâk etse, imameyne göre zamin olmaz. Ebû Yusuf'a göre ise çocuğun malından tazmin
edilir.
Emânet olan hayvana binse, hayvan helâk olsa, bunun hükmü de geçen hilâf üzerinedir.
Hayvanı bir mahcur köleye emânet
bıraksa, köle onu helâk etse, imameyne göre azadından sonra
onu
tazmin eder. İmam Ebû Yusuf'a göre
ise, mahcur köle helâk ettiği şeyden dolayı satılır. Eğer
vedia
köle ise, onu çocuk veya mahcur köle öldürmüş olsa. İmameyn'e göre onların vedia olmayan
bir
köleyi öldürmeleri gibi olur. Aradaki fark şudur: Efendi kölenin canına kendisi mâlik olmadığı
gibi
onun canını başkasının hükmü altına vermeye de mâlik değildir. Eşya ile hayvan bunun
aksinedir. Bir kimse çocuk veya köleye bir şeyi karz olarak verse, ne o
sırada ve ne de daha sonra
tazmin
yükümlülükleri bulunmaz. Bu konuda görüş ayrılığı yoktur. Bazı âlimler, karzın da yukarıdaki
hilâf
üzere olduğunu söylenmiştir. Yani bunlar imameyn'e göre helâk olan karzı zamin olmazlar.
Ebû
Yusuf'a göre ise zamindirler»
Şurunbulâliye.
«Yemin
teklif edilir ilh...» Yani ticaret izni olana yemin teklif edilir. İzinlinin üzerinde bir şey olduğu
iddia
edilse. o da inkâr etse, ona yemin teklif edilmesi konusunda ihtilaf edilmiştir. İkrar kitabında
zikredilen
yemin teklif edilmesidir. Fetvâ da
bu görüş üzeredir. Hâniye.
0
halde Nazım'da, «Mezun bir şeyi inkâr ettiği takdirde yemin teklif edilir» denseydi daha uygun
olurdu.
Şurunbulâliye.
«Hacir
altındaki bir kimse bir şeyi rehin verse ilh...» Burada mahcurdan maksat köledir. Nitekim
ilgili
çocuk da onun
gibidir.
«Hüküm
değişmez ilh...» Yani onun yapmış
olduğu şey hâl üzere devam eder. Çünkü efendisinin
icazeti
ile o
geçerlidir.
«Ben
derim ki ilh...» Buradaki bahis Şurunbulâliye'nindir. Bu söz, karz için söylenmiş olup bu.
Nâzım'da
zikredilmemiştir. Bunu Şurunbulâliye zikretmiştir. O zaman zikredilmeyen şey üzerine bir
itirazdır.
Ben
derim ki: Bu bahis de illete zikredilen genel tasarrufa dâhildir. Anla. Allah daha iyisini
bilir.