14 Şubat 2012

Ben hüzün dolu bir kitabım

kalbimin parçalara ayrıldığını hissedeli uzun zaman olmuştu. kelimeleri kullanamaz olmuştum. git gide canımı acıtır olmuşlardı. her sen dediğimde kalbime batan kırık can parçaları öylesine acıtıyordu ki, anlatacak gücüm yok. denemek istedim, onlarca hatta yüzlerce kez sen dedim, ama her defasında daha çok acıttılar canımı. bu yüzden susmak zorunda kalmıştım.
hayattan soyutlanıp duruyordum sürekli. ansızın gidiveriyordu her şey. tüm hisler, hayaller, umutlar. sadece kulaklarımda bir tını yankılanıyordu. bir melodi vardı. hüznün, ayrılığın melodisi. 2 kulaklık yeter olmuştu beni soyutlamaya. ardından ben gidiyordum. benimle birlikte de her şey. aslında her şeyimi senin gidişinle kaybetmiştim. 
öyle garipti yani. ve yalnız olduğumu anladığımda, kendi kendime yetemediğimi anladım. ben olmak yetmiyordu bazen. kendime sarılıp yatmak beni ısıtmıyordu. yalnız olmak kötüydü. hayallerini paylaşamadığın, duyguların anlamsız olduğu, öznesi olmayan yüklem olduğun, hiçbir şey ifade etmediğin bir şeydi yalnızlık.
aslında durun, sorun birinin gitmiş olması değildi, bunu umursamıyordum. sadece kimsenin olmamasıydı beni üzen. düşünün, sarılabileceğiniz, konuşabileceğiniz, sevebileceğiniz, özleyebileceğiniz kimseniz yok. ve sizin için de aynılarını yapan kimseniz yok. işte tamda özeti bu halimin. 
tek ihtiyacım olan, sarılabileceğim, gözlerinin içine bakabileceğim, özleyebileceğim, sevebileceğim, günlerimi birlikte geçirebileceğim, sol yanı sağıma düşecek birisi. tek istediğim bu, bence çok olmamalı. en azından her insan mutlu olmayı hak eder… ben sadece hak ettiğim şeyi istiyorum. fazlasını değil. mutlu olayım yeter. 
çünkü hislerimi kaybetmiştim. yaşamak anlamsız geliyordu. her sabah uyandığımda doğrulup, yere bakmak hiç hoş değildi. gözlerim sürekli birilerini arar gibiydi. kalabalıklar içinde kayboluyor gibi oluyordum. insanlar konuşuyordu, gülüyordu, eğleniyordu fakat ben bunların hiçbirini hissetmiyordum. insanlar, benim bilmediğim bir şeyi biliyorlardı sanki. bana söylenmemiş bir şeyi.
ilgimi çekmiyor. hiçbir şey ilgimi çekmiyor. ben sadece mutsuzdum. bunu anlamak çok zor olmasa gerekti, yüzüm, uzun süredir hiç gülmemişti. içimde en ufak bir kıpırtı olmamıştı. bir mutluluk belirtisi, bir sevinç, hiçbiri yoktu. sanki birisi tüm duygularımı çalıp gitmişti. duygusuz olmak kötüydü. okulda insanlar espiriler yapıyorken ben sırama gömülmüş uyuyordum. hala da öyle. sabahları kalkıp okula gitmek o kadar sıkıcı ki, yüzünü görmek istediğim en ufak kimse bile yok. hocalar, çevremdeki insanlar. sevmiyorum, hiçbirini sevmiyorum…
yaşadığımı unutalı uzun zaman olmuştu sanırım. yaşamayı unutmuştum. nasıl yaşanılır, nasıl mutlu olunur bilmiyordum. açıkçası beni mutlu eden hiçbir şey de yoktu.

o yüzden birilerinin tekrardan bana yaşadığımı hissettirmesine ihtiyacım var…
İnsan ömrü bir kitap misali değil midir?
Kimininki bir satırlık, kimininki bin sayfalıktır
Tek ortak noktaları bir gün biteceğidir...
Ben hüzün dolu bir kitabım


Benim acılarım sayfa, göz yaşlarımsa mürekkep oldu
Anlattılar birer birer, ama konu hep aynıydı
Hayat akışım bir çizgiydi, çizginin adı ise "hüzün"
Ben hüzün dolu bir kitabım
Senaryo baştan belliymiş, acılar benim kaderimmiş
Mutluluğu yakalamaya uğraşırken, tebessüm etmek bile
Yasakmış
İstesem de istemesem de oynamaya mecburum
Ben hüzün dolu bir kitabım


Aşk'tır karanlıkta insanı aydınlatan
O'dur insanın ruhunu, beynini güzelleştiren
Ben mahrum kaldım aşka, hala karanlıktayım
Aydınlat karanlığımı,
Bu kitaba ışık ver..
Ben o ışıkla kemiklerime kadar ısınayım.
Isınayımki çoşayım
Ama nafile..

Ben hüzün dolu bir kitabım
kalbimin parçalara ayrıldığını hissedeli uzun zaman olmuştu. 
kelimeleri kullanamaz olmuştum. git gide canımı acıtır olmuşlardı. her sen dediğimde kalbime batan kırık can parçaları öylesine acıtıyordu ki, anlatacak gücüm yok. denemek istedim, onlarca hatta yüzlerce kez sen dedim, ama her defasında daha çok acıttılar canımı. bu yüzden susmak zorunda kalmıştım.
hayattan soyutlanıp duruyordum sürekli. ansızın gidiveriyordu her şey. tüm hisler, hayaller, umutlar. sadece kulaklarımda bir tını yankılanıyordu. bir melodi vardı. hüznün, ayrılığın melodisi. 2 kulaklık yeter olmuştu beni soyutlamaya. ardından ben gidiyordum. benimle birlikte de her şey. aslında her şeyimi senin gidişinle kaybetmiştim. 
öyle garipti yani. ve yalnız olduğumu anladığımda, kendi kendime yetemediğimi anladım. ben olmak yetmiyordu bazen. kendime sarılıp yatmak beni ısıtmıyordu. yalnız olmak kötüydü. hayallerini paylaşamadığın, duyguların anlamsız olduğu, öznesi olmayan yüklem olduğun, hiçbir şey ifade etmediğin bir şeydi yalnızlık.
aslında durun, sorun birinin gitmiş olması değildi, bunu umursamıyordum. sadece kimsenin olmamasıydı beni üzen. düşünün, sarılabileceğiniz, konuşabileceğiniz, sevebileceğiniz, özleyebileceğiniz kimseniz yok. ve sizin için de aynılarını yapan kimseniz yok. işte tamda özeti bu halimin. 
tek ihtiyacım olan, sarılabileceğim, gözlerinin içine bakabileceğim, özleyebileceğim, sevebileceğim, günlerimi birlikte geçirebileceğim, sol yanı sağıma düşecek birisi. tek istediğim bu, bence çok olmamalı. en azından her insan mutlu olmayı hak eder… ben sadece hak ettiğim şeyi istiyorum. fazlasını değil. mutlu olayım yeter. 
çünkü hislerimi kaybetmiştim. yaşamak anlamsız geliyordu. her sabah uyandığımda doğrulup, yere bakmak hiç hoş değildi. gözlerim sürekli birilerini arar gibiydi. kalabalıklar içinde kayboluyor gibi oluyordum. insanlar konuşuyordu, gülüyordu, eğleniyordu fakat ben bunların hiçbirini hissetmiyordum. insanlar, benim bilmediğim bir şeyi biliyorlardı sanki. bana söylenmemiş bir şeyi.
ilgimi çekmiyor. hiçbir şey ilgimi çekmiyor. ben sadece mutsuzdum. bunu anlamak çok zor olmasa gerekti, yüzüm, uzun süredir hiç gülmemişti. içimde en ufak bir kıpırtı olmamıştı. bir mutluluk belirtisi, bir sevinç, hiçbiri yoktu. sanki birisi tüm duygularımı çalıp gitmişti. duygusuz olmak kötüydü. okulda insanlar espiriler yapıyorken ben sırama gömülmüş uyuyordum. hala da öyle. sabahları kalkıp okula gitmek o kadar sıkıcı ki, yüzünü görmek istediğim en ufak kimse bile yok. hocalar, çevremdeki insanlar. sevmiyorum, hiçbirini sevmiyorum…
yaşadığımı unutalı uzun zaman olmuştu sanırım. yaşamayı unutmuştum. nasıl yaşanılır, nasıl mutlu olunur bilmiyordum. açıkçası beni mutlu eden hiçbir şey de yoktu.
o yüzden birilerinin tekrardan bana yaşadığımı hissettirmesine ihtiyacım var…

ÖZEL MEVLÜT DİNLEYELİM


ÖZEL MEVLÜT DİNLEYELİM
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).46-51 nci Bölüm ARASI

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).46-51 nci Bölüm Arası

KASRİK KÖYÜ...
 
Gavs-ı Sani Hazretleri)
şöyle anlattı: Ben, bir bayram öncesi bizim köyün hocası ile elbise diktirmeye Bitlis’e gittim. Bir dükkânda bekliyorduk, oranın meşhur bir hocası geldi. Bizim hocaya, ‘Merhaba nasılsın, iyi misin?’ diye sordu… hocam da, ‘İyiyiz, Allah razı olsun? dedi. O hoca, beni gösterip: ‘Bu kimdir?’, diye sordu. Hocam da: ‘Şeyh Abdulhakim’in oğludur?’, dedi. O hoca bana dönerek: ‘ Genç, Allah babandan razı olsun, bütün şeytanlar Kasrik’te toplanmış?’, dedi. Bu söze çok canım sıkıldı, bu ne demek yani dedim, rengim attı. Benim halimin değiştiğini görünce, hoca: ‘Sözüm zoruna mı gitti?’, Diye sordu. Ben de,: ‘Tabi ki zoruma gitti? dedim…o zaman hoca: ‘Hâşâ ben kötü manada söylemedim, Allah’ın rahmeti, sadatın tasarrufatı olduğu yerlerde şeytanlar çok olur, orayı sürekli karıştırmakla meşgul olur. Kasrik de Allah’ın rahmetinin bol indiği, insanların terbiye edildiği bir yerdir; böyle olduğu için şeytanlar oraya gelenlerin yollarını kesmek,kalplerini çelmek için çok çirpinirlar’, dedi.
46 47 48 49 50 51

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).38-44 ncü Bölüm Arası.

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).38-44 ncü Bölüm Arası

KASRİK KÖYÜ...
 
Gavs-ı Sani Hazretleri)
şöyle anlattı: Ben, bir bayram öncesi bizim köyün hocası ile elbise diktirmeye Bitlis’e gittim. Bir dükkânda bekliyorduk, oranın meşhur bir hocası geldi. Bizim hocaya, ‘Merhaba nasılsın, iyi misin?’ diye sordu… hocam da, ‘İyiyiz, Allah razı olsun? dedi. O hoca, beni gösterip: ‘Bu kimdir?’, diye sordu. Hocam da: ‘Şeyh Abdulhakim’in oğludur?’, dedi. O hoca bana dönerek: ‘ Genç, Allah babandan razı olsun, bütün şeytanlar Kasrik’te toplanmış?’, dedi. Bu söze çok canım sıkıldı, bu ne demek yani dedim, rengim attı. Benim halimin değiştiğini görünce, hoca: ‘Sözüm zoruna mı gitti?’, Diye sordu. Ben de,: ‘Tabi ki zoruma gitti? dedim…o zaman hoca: ‘Hâşâ ben kötü manada söylemedim, Allah’ın rahmeti, sadatın tasarrufatı olduğu yerlerde şeytanlar çok olur, orayı sürekli karıştırmakla meşgul olur. Kasrik de Allah’ın rahmetinin bol indiği, insanların terbiye edildiği bir yerdir; böyle olduğu için şeytanlar oraya gelenlerin yollarını kesmek,kalplerini çelmek için çok çirpinirlar’, dedi.

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)


Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).31-37 nci Bölüm Arası.331-40 nci Bölüm Arası.3

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).31-37 nci Bölüm Arası.3
KASRİK KÖYÜ...
 
Gavs-ı Sani Hazretleri)
şöyle anlattı: Ben, bir bayram öncesi bizim köyün hocası ile elbise diktirmeye Bitlis’e gittim. Bir dükkânda bekliyorduk, oranın meşhur bir hocası geldi. Bizim hocaya, ‘Merhaba nasılsın, iyi misin?’ diye sordu… hocam da, ‘İyiyiz, Allah razı olsun? dedi. O hoca, beni gösterip: ‘Bu kimdir?’, diye sordu. Hocam da: ‘Şeyh Abdulhakim’in oğludur?’, dedi. O hoca bana dönerek: ‘ Genç, Allah babandan razı olsun, bütün şeytanlar Kasrik’te toplanmış?’, dedi. Bu söze çok canım sıkıldı, bu ne demek yani dedim, rengim attı. Benim halimin değiştiğini görünce, hoca: ‘Sözüm zoruna mı gitti?’, Diye sordu. Ben de,: ‘Tabi ki zoruma gitti? dedim…o zaman hoca: ‘Hâşâ ben kötü manada söylemedim, Allah’ın rahmeti, sadatın tasarrufatı olduğu yerlerde şeytanlar çok olur, orayı sürekli karıştırmakla meşgul olur. Kasrik de Allah’ın rahmetinin bol indiği, insanların terbiye edildiği bir yerdir; böyle olduğu için şeytanlar oraya gelenlerin yollarını kesmek,kalplerini çelmek için çok çirpinirlar’, dedi.

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)
  

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)
 

 Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)
  

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)

 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)
  

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).21 NCİ VE 30 NCU BÖLÜM

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).21-30 nci Bölüm Arası.3
KASRİK KÖYÜ...
 
Gavs-ı Sani Hazretleri)
şöyle anlattı: Ben, bir bayram öncesi bizim köyün hocası ile elbise diktirmeye Bitlis’e gittim. Bir dükkânda bekliyorduk, oranın meşhur bir hocası geldi. Bizim hocaya, ‘Merhaba nasılsın, iyi misin?’ diye sordu… hocam da, ‘İyiyiz, Allah razı olsun? dedi. O hoca, beni gösterip: ‘Bu kimdir?’, diye sordu. Hocam da: ‘Şeyh Abdulhakim’in oğludur?’, dedi. O hoca bana dönerek: ‘ Genç, Allah babandan razı olsun, bütün şeytanlar Kasrik’te toplanmış?’, dedi. Bu söze çok canım sıkıldı, bu ne demek yani dedim, rengim attı. Benim halimin değiştiğini görünce, hoca: ‘Sözüm zoruna mı gitti?’, Diye sordu. Ben de,: ‘Tabi ki zoruma gitti? dedim…o zaman hoca: ‘Hâşâ ben kötü manada söylemedim, Allah’ın rahmeti, sadatın tasarrufatı olduğu yerlerde şeytanlar çok olur, orayı sürekli karıştırmakla meşgul olur. Kasrik de Allah’ın rahmetinin bol indiği, insanların terbiye edildiği bir yerdir; böyle olduğu için şeytanlar oraya gelenlerin yollarını kesmek,kalplerini çelmek için çok çirpinirlar’, dedi.
Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net)

 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net)
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).11-20 nci Bölüm Arası.2



Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).11-20 nci Bölüm Arası.2

KASRİK KÖYÜ...
 
Gavs-ı Sani Hazretleri)
şöyle anlattı: Ben, bir bayram öncesi bizim köyün hocası ile elbise diktirmeye Bitlis’e gittim. Bir dükkânda bekliyorduk, oranın meşhur bir hocası geldi. Bizim hocaya, ‘Merhaba nasılsın, iyi misin?’ diye sordu… hocam da, ‘İyiyiz, Allah razı olsun? dedi. O hoca, beni gösterip: ‘Bu kimdir?’, diye sordu. Hocam da: ‘Şeyh Abdulhakim’in oğludur?’, dedi. O hoca bana dönerek: ‘ Genç, Allah babandan razı olsun, bütün şeytanlar Kasrik’te toplanmış?’, dedi. Bu söze çok canım sıkıldı, bu ne demek yani dedim, rengim attı. Benim halimin değiştiğini görünce, hoca: ‘Sözüm zoruna mı gitti?’, Diye sordu. Ben de,: ‘Tabi ki zoruma gitti? dedim…o zaman hoca: ‘Hâşâ ben kötü manada söylemedim, Allah’ın rahmeti, sadatın tasarrufatı olduğu yerlerde şeytanlar çok olur, orayı sürekli karıştırmakla meşgul olur. Kasrik de Allah’ın rahmetinin bol indiği, insanların terbiye edildiği bir yerdir; böyle olduğu için şeytanlar oraya gelenlerin yollarını kesmek,kalplerini çelmek için çok çirpinirlar’, dedi.



 

 

 

 


 


 


İSLAMDA GİYİM VE KUŞAM

.
“Ümmetimden henüz görmediğim,
cehennemlik olan iki sınıf vardır.
Bunlardan bir sınıfı kadınlardır ki

giyinik oldukları halde

elbiseleri,

örtülmesi gereken yerlerini örtecek derecede

 kalın, sık ve geniş olmadığı için

onlar çıplak gibidir.

Bunlar hem kendileri baştan çıkmışdır,
hem de başkalarını baştan çıkarırlar.
Başları da deve hörgücü gibidir.
Bu gibi kadınlar,
Cennete girmek şöyle dursun,
onun kokusunu bile alamazlar.
Halbuki Cennetin kokusu
çok uzak mesafeden bile hissedilir.”
Sahih Hadis-i Şerif – Müslim

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).1-10 ncu Bölüm Arası.1

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).1-10 ncu Bölüm Arası.1

KASRİK KÖYÜ...
 
Gavs-ı Sani Hazretleri)
şöyle anlattı: Ben, bir bayram öncesi bizim köyün hocası ile elbise diktirmeye Bitlis’e gittim. Bir dükkânda bekliyorduk, oranın meşhur bir hocası geldi. Bizim hocaya, ‘Merhaba nasılsın, iyi misin?’ diye sordu… hocam da, ‘İyiyiz, Allah razı olsun? dedi. O hoca, beni gösterip: ‘Bu kimdir?’, diye sordu. Hocam da: ‘Şeyh Abdulhakim’in oğludur?’, dedi. O hoca bana dönerek: ‘ Genç, Allah babandan razı olsun, bütün şeytanlar Kasrik’te toplanmış?’, dedi. Bu söze çok canım sıkıldı, bu ne demek yani dedim, rengim attı. Benim halimin değiştiğini görünce, hoca: ‘Sözüm zoruna mı gitti?’, Diye sordu. Ben de,: ‘Tabi ki zoruma gitti? dedim…o zaman hoca: ‘Hâşâ ben kötü manada söylemedim, Allah’ın rahmeti, sadatın tasarrufatı olduğu yerlerde şeytanlar çok olur, orayı sürekli karıştırmakla meşgul olur. Kasrik de Allah’ın rahmetinin bol indiği, insanların terbiye edildiği bir yerdir; böyle olduğu için şeytanlar oraya gelenlerin yollarını kesmek,kalplerini çelmek için çok çirpinirlar’, dedi.
Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).
 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).

 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).

 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).


Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).

 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).

 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).

 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).

 

Kasrik'ten Geçenler (Menzil Net.).
 

ATATÜRK'E AĞIT.

ATATÜRK'E AĞIT.

Yok gayri bizlere uyku dünek vay,
 Kime bel bağlayacak, kime dönek vay,
Vay amansız ecel, alçak felek vay,
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihan da bizimle ağlasın gayrı  
Ağla gözüm ağla, yaşlar dil olsun,
Kurumuş dereler baştan sel olsun,
Çiçek kara açsın, çayır kül olsun
 Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihan da bizimle ağlasın gayrı,  
En büyük, en güzel, en yiğit kayıp
 Dereler denizler çağlar ağlayıp,
Rabb'im de gözyaşı dökmezse ayıp,
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihan da bizimle ağlasın gayrı,  
Her gittiği yerde o şan verirdi,
Aslan bakışını görse erirdi,
 Kaşları yeleden nişan verirdi,
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihanda bizimle ağlasın gayrı,  
Bakışları şimşek gibi çakardı,
Yarını görürdü, düne bakardı,
Kürsüye çıktımı arşa çıkardı,
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihan da bizimle ağlasın gayrı,  
Kaybını yıldızlar bile, bileler,
Kırıla kanatlar, sola yeleler,
Kurt, kuş duyup cenazene geleler,
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihan da bizimle ağlasın gayrı,  
Millet. ATAN gitti, başın sağolsun,
Ölümü devir açsın, yeni çağ olsun,
Dağlar birer birer yanar dağ olsun,
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,  
cihan da bizimle ağlasın gayrı,  
Gitti her ocağın söndü alevi,
Yeryüzü dediğin bir ölü evi,  
cihan türbe olsa almaz o devi,
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihan da bizimle ağlasın gayrı,  
 Dönmüş denizler göz yaşı taşına,
 Dünya ortak çıkmış türkün yasına,
Her evden bir ölü çıkmışcasına,
 Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihan da bizimle ağlasın gayrı,  
Gökler ağıtlardan titriyor kat.kat,
 Düştü üstümüze gerilen kanat,
Onsuz dünya yarım, insanlık sakat,
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihanda bizimle ağlasın gayrı,  
O hep dolu tuttu, boş atmadıydı,
Söz verince yaptı, aldatmadıydı,
On beş yıl, tek burun kanatmadıydı,
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihanda bizimle ağlasın gayrı,  
 Bizdendi sevinci. bizdendi derdi
Biz uyurduk, o bizleri beklerdi,
Uyudu, nöbeti bizlere verdi,
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
 Cihan da bizimle ağlasın gayrı,  
 Kuru yapraklara benzedik bu güz,
Her göz kan içinde, sapsarı her yüz,
Milyonlarız bir baba dan öksüzüz
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihan da bizimle ağlasın gayrı,  
Gök düşsün toprağa, toza belensin,
Mezarına gece yıldız elensin,
Şehitler doğrulsun, nöbet dolansın,
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihan da bizimle ağlasın gayrı,  
Dünya hem kahr olur, hem onu gömer,
Yıldızlar kandildir, semalar kemer,
 Sus boğulayaydın sus aşık ömer,
Türklük yüreğini dağlasın gayrı,
Cihanda bizimle ağlasın gayrı  
BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR.      

NEY TAKSİMİ DİNLEYİN

AŞIK FEYMANİ


AŞIK FEYMANİ

Hayatı ve Şiirleri1942 yılında Adana'nın Kadirli İlçesinin Azaplı köyünde dünyaya geldi. Babası Mehmet, Van'ın Gevaş İlçesi'nin Avşar köyünden Hallac aşiretinden, annesi Hüsne ise Kayseri'nin Pınarbaşı İlçesi'nin Avşar Potuklu köyünden ve Avşar aşiretindendir.
   Babası Van'dan 1914 yılında Kadirli'ye göç etti. Bu yöreye gelinceye kadar Osman Taşkaya'nın babası, Güneydoğu Anadolu'da çok güç koşullarda hayat memat savaşı verir. Hiçbir yerde mekan tutamaz. Sonunda Kadirli'nin Azapil köyüne yerleşir. İki kez evlenir. Fakat her iki eşi de vefat eder. Aşık Feymani'nin anası Hüsne'nin aşireti Avşardadaloğlular yazı Kayseri'de, kışı ise Çukurova'da geçirmektedirler. Yine bir kış, Çukurova'da geçirmektedirler. Yine bir kış, Çukurova'ya geldiklerinde Osman'ın babası Hüsne Hanım'la evlenir. Aşık Feymani dünyaya geldiğinde oğluna kendi babasının adını koyar.

    Özgeçmişi hakkında bu bilgileri bize veren Aşık Feymani, aşıklığı hakkında şunları söyledi: "Küçük yaşta mecazi dediğimiz aşka tutuldum. Bu aşk 15 yaşıma kadar devam etti. Çoban Osman mahlasıyla şiir yazar, türkü söylerdim. 1964'ün sonbaharında ve 1965'in ilkbahar ve yaz aylarında birkaç kez rüyamda Nurani yüzlü bir zatı görmüştüm. Bana hep ''Feymani'' diye seslenmişti. Bu yüzden bu adı mahlas olarak aldım. 1972 yılında evlendim. Üçü oğlan, biri kız olmak üzere dört çocuğum oldu. Halen Azaplı köyü'nde oturuyorum''. Aşık Feymani, 1966 yılında başlatılan Türkiye Aşıklar Bayramı'na 1968'den itibaren katılmaya başladı. Şiir ve atışma dalında büyük başarı gösterdi. Çeşitli ödüller kazandı. Daha sonra yurt genelinde yapılan Aşıklar şölenlerine de katıldı. Şiirlerinde tasavvufi deyişlere geniş yer verir. Çukurovalı aşıklar arasında büyük saygınlığı vardır.

Kaynak: www.turkuler.com
GELSİN DE BAK

Dağlar al yeşil süslenir,
Hele bahar gelsin de bak.
Bülbül aşkınan seslenir,
Güle bahar gelsin de bak.

Bayramlığın giyer dağlar,
Her örnekten basın bağlar.
Türkü söyleyerek çağlar,
Sele bahar gelsin de bak.

Emanet versen götürür,
Menziline tez yetirir.
Dertliye derman getirir,
Yele bahar gelsin de bak.

Cennet sanarsın cihanı,
Kalkar dağların dumanı.
İner ovanın ceylanı,
Çöle bahar gelsin de bak.

Dere kenarında taşlar,
Hep yosun tutmağa başlar.
Yuva için tüner kuşlar,
Dala bahar gelsin de bak.

Turnam kanadını düzler,
Ördek avcısını gözler.
Çığrışarak konar kazlar,
Göle bahar gelsin de bak.

Feymani biter acılar,
Kağnılar yürür gıcılar.
Kervan düzer yaylacılar,
Yola bahar gelsin de bak


SORAN ÖĞRENİR

Her mücevher değerini bulmazdı,
Sarrafından ayar danışmasaydı.
Kerpiç yığılmayan bina olmazdı,
Ustası mimara yanaşmasaydı.

Köprüsüz dereden yolcu geçmezdi,
Kuş kanatsız olsa gökte uçmazdı.
Kamili, cahili kimse seçmezdi,
Oturup üç beş laf konuşmasaydı.

Hak olmasa dağlar yüce olmazdı.
Yük olmasa canlı cüce olmazdı,
Gündüz gündüz olur gece olmazdı,
Dağların ardına gün aşmasaydı.

Feymani her güzel yar edilmezdi,
Aşka düşmeyince zar edilmezdi.
Hayırlı, hayırsız kar edilmezdi,
Herkes mesleğine sınaşmasaydı


Ahu Gözlüm

Ahu Gözlüm Tut Elimden,
Vazgeçmeden Emelimden.
Aşkın Beni Temelinden,
Yıkmadan Gel, Yakmadan Gel.

Derde Salmadan Başımı,
Noksan Etmeden İşimi.
Damla Damla Göz Yaşımı,
Dökmeden Gel, Akmadan Gel.

Feymani’yim, Kaçma Benden,
Usanmadı Gönül Senden.
Ecel Tatlı Canı Tenden,
Çekmeden Gel Çıkmadan Gel


BELLİ OLMAZ

Baki değil şu dünyanın ziyneti,
Ölüm kıyametin bir alameti
Yolcuya yıldızın, ayın alameti.
Karanlıkta bakmayınca bell'olmaz

Kimi yaşar birlik dirlik içinde,
Kimi nefse esir hürlük içinde.
İnsan hoş görünür varlık içinde,
Yiğit düşüp kalkmayınca bell'olmaz.

Zalimlerin bu dünyada nesi var?
Amma o dünyada endişesi var.
Kimin torbasında neyi nesi var,
Ağz'aşağı silkmeyince bell'olmaz.

Feymani kefinmiş servetin malın,
Hakka yakın eyler ahvalin, halin.
Sabrı var mı yok mu öğünen kulun,
Beliları ilkmeyince bell'olmaz


EVVEL
Var mıyıdım yok muyudum,
Şu ilemde bundan evvel.
Az mıyıdım çok muyudum,
Şu alemde bundan evvel.

Gelen miydim, giden miydim ?
Yaprak mıydım, beden miydim?
Toprak mıydım, maden miydim?
Şu alemde bundan evvel.

Yürür müydüm adım adım,
Yine Adem miydi adım.
Ne yedim içtim yaşadım,
Şu alemde bundan evvel.

Ayna mıydım resim miydin?
Manamıydım cisim miydi?
Feymani'ye isim miydin?
Şu alemde bundan evvel


AŞIK HÜDAİ

Hayatı ve Şiirleri1940 yılında Maraş’ ın Göksun ilçesinin Yoğunoluk köyünde doğdu. 11 yaşından itibaren irticalen şiir söylemeye başladı. Yaşlı ve usta aşıkların yanında kendisini yetiştirmiştir. Küçük yaşta babasını yitirir. Okumayı yazmayı birçokları gibi Hüdai de askerlikte öğrenir.

   İki yıl Konya da yapılan aşıklar bayramına katıldı. 1968 yılında şiir dalında birinci olarak Fuzuli ödülünü aldı. 1969 da atışma ve şiir dallarında ikinci olarak Dadaloğlu ve Yunus Emre ödüllerini kazanmıştır. Şiirleri iç dünyasını yansıtır. Tasavvufa yönelmiştir. Şiirlerinde kendine özgü bir incelik ve deyiş güzelliği vardır. 23 Kasım 2001 tarihinde aramızdan ayrıldı...
Kaynak: www.turkuler.com

Duygular Dönüştü Söze

Erenler Zehir Getirin
Balınan Öldürmen Beni
Bağrıma Diken Batırın
Gülünen Öldürmen Beni

Hiçlik Aleminde Mestim
Varlık Sevdasını Kestim
Yokluk Benim Eski Dostum
Malınan Öldürmen Beni

Yar Diyerek Yana Yana
Can Teslim Ettik Canana
En Yakınım Kıysın Bana
Elinen Öldürmen Beni
Bir Aşktır Düştü Özüme
Yanarım Kendi Közüme
Leyla Görünüp Gözüme
Çölinen Öldürmen Beni

Duygular Dönüştü Söze
Yanık Seda İşler Öze
Dertli Dertli Vurup Saza
Telinen Öldürmen Beni

Hüdaiyim Daldım Gama
Saldı Beni Demden Deme
Asın Kesin Yüzün Amma
Dilinen Öldürmen Beni


AŞIK HÜDAİ


Erenler Zehir Getirin
Balınan Öldürmen Beni
Bağrıma Diken Batırın
Gülünen Öldürmen Beni
Hüdaiyim Daldım Gama
Saldı Beni Demden Deme
Asın Kesin Yüzün Amma
Dilinen Öldürmen Beni




1940 yılında Maraş’ ın Göksun ilçesinin Yoğunoluk köyünde doğdu. 11 yaşından itibaren irticalen şiir söylemeye başladı. Yaşlı ve usta aşıkların yanında kendisini yetiştirmiştir. Küçük yaşta babasını yitirir. Okumayı yazmayı birçokları gibi Hüdai de askerlikte öğrenir.
İki yıl Konya da yapılan aşıklar bayramına katıldı. 1968 yılında şiir dalında birinci olarak Fuzuli ödülünü aldı. 1969 da atışma ve şiir dallarında ikinci olarak Dadaloğlu ve Yunus Emre ödüllerini kazanmıştır. Şiirleri iç dünyasını yansıtır. Tasavvufa yönelmiştir. Şiirlerinde kendine özgü bir incelik ve deyiş güzelliği vardır. 23 Kasım 2001 tarihinde aramızdan ayrıldı...
Makbuldür

Faydası olmayan bahardan yazdan
Yüce dağbaşının kışı makbuldür
Cahilin ettiği sohbetten sözden
Alimin hayali düşü makbuldür

Lokma yeme muhannetin elinden
Kurtulaman sonra acı dilinden
Namertlerin kaymağından balından
Merdin kuru yavan aşı makbuldür

Hüdai konuşur bir ince dilden
Hal ehli olmayan bilir mi halden
Bilgisiz görgüsüz duygusuz kuldan
Ölülerin mezar taşı makbuldür
Gönül Çalamazsan

Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit

Bülbülü dinle ki gelesin coşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalı incit

Bekle dost kapısın sadık dost isen
Gönüller tamir et ehli dil isen
Sevda Sahrasında Mecnun değilsen
Ne Leyla'yı çağır ne çölü incit

Rızaya razı ol hakka kailsen
Ara bul mürşidi müşkülde isen
Hakikat şehrine yolcu değilsen
Ne yolcuyu eğle ne yolu incit

Gel haktan ayrılma hakkı seversen
Nefsini ıslah et er oğlu ersen
Hüdai incinir inciden versen
Ne kimseden incin ne eli incit
Öyle Gel

Bu aşkın sırrına ereyim dersen
Önce bir ermişe sor da öyle gel
Hakkın cemalini göreyim dersen
Evvela sen seni gör de öyle gel

Hakikat ilminin sabırdır başı
Şah olsa da benlik gütmez er kişi
Sen kendi nefsinle eyle savaşı
Sadık ol sözünde dur da öyle gel

Hüdai emeğin gitmesin zaya
Bozulan süt artık tutmuyor maya
Bu aşkın yoluna gidilmez yaya
Aşk atına binip sür de öyle gel
Bana Sor

Adım adım gezdim gurbet elleri
Gezdim ama kardaş gel de bana sor
Ömrümün yükünü dert sıraladım
Dizdim ama kardaş gel de bana sor

Genç yaşımda terk eyledim yurdumu
Geri dönüp gözlemedim ardımı
Gönül defterine gizli derdimi
Yazdım ama kardaş gel de bana sor

Hüdai hastayı eylerim nazar
Ben kendi içimde kurdum bir pazar
Bu kötü nefsime kazmasız mezar
Kazdım ama kardaş gel de bana sor
Zamanı Geldi

Bahar geldi çayır çimen yürüdü
Yaylaya göçmenin zamanı geldi
Dağlar yeşil giydi karı eridi
Suyundan içmenin zamanı geldi

Çok şükür bu yıl da erdik bahara
Gülü gördü bülbül başladı zara
Açıldı sinemde bin türlü yara
Yine dert açmanın zamanı geldi

Pınarı var ormanı var gölü var
Çiğdemi var çiçeği var gülü var
Arısı var peteği var balı var
Bunları seçmenin zamanı geldi

Hüdai zamanın geçer boşuna
Kuşlar bile hep kavuştu eşine
Şimdi bu mevsimde dağlar başına
Yar ile kaçmanın zamanı geldi
Kız Niçin

Kız niçin bakıp bakıp gülersin
Yanağında güller açılasıca
Gülüp gülüp ne aklımı çelersin
Güzeller sultanı seçilesice

Bilir misin bana ne iş eyledin
Aklımı fikrimi bir hoş eyledin
İçkisiz mezesiz sarhoş eyledin
Elinden badeler içilesice

Koymayasın beni eller yerine
Sana hizmet edem kullar yerine
Gel bir koklayayım güller yerine
Gül gibi kokusu saçılasıca

Hüdai aşıktır ey ahu gözlü
Yüreğimi yaktın ciğerim közlü
İçimde yıllardır hasretin gizli
Gel uğruna candan geçilesice
Dostlarım

Dostlarım hep bende kusur aradı
Gerçek yanlarımı göremediler
Yar dediğim yad ellere yaradı
Sevdiklerim bana eremediler

Saflar kandı fitnelerin sözüne
Körler düştü kalleşlerin izine
Dinamitler kondu suyun gözüne
Yine de farkına varamadılar

Kalmadı sevdiğim lezzetim tadım
Devrildi seneler bak adım adım
Yıllarımı insanlara adadım
Bir günümü geri veremediler

Göz koydular varlığıma malıma
Kurtlar çoban oldu kuzularıma
Zalimi koydular mazlum yerine
Haklının hakkını aramadılar

Hüdai'nin yaraları döşünde
Duman eksik olmaz garip başında
Yar yari pişirir aşk ateşinde
Yarsızlar yarasın saramadılar
Anlamaz ki

Aşık olmak bir alemdir
Tatmayanlar anlamaz ki
Her sözü bir mücevherdir
Tartmayanlar anlamaz ki

Kim ki haktan olsa cüda
İbadetten almaz gıda
Bu yolda başını feda
Etmeyenler anlamaz ki

Sil gönlünün kem pasını
Gütme benlik davasını
Daim hasretlik yasını
Tutmayanlar anlamaz ki

Hüdai'yim kalksın perde
Aşk ateşi yanar serde
Eyüp gibi dertten derde
Batmayanlar anlamaz ki
Ateş İcat Olup

Ateş icat olup tütün tütmeden
Aşkın ocağında biz yanıp tüttük
Güller açılmadan bülbül ötmeden
Mana aleminde şakıdık öttük

Her kaynaktan akmaz böyle duru su
Bu yer gerçek erenlerin korusu
Duygu çiçeğinden ilham arısı
Sevgiden bal yaptı önce biz tattık

Gönül diyarında sevda elinden
Hasret dağlarından çile çölünden
Peygamber izinden Allah yolundan
Yirminci asırda biz geldik gittik

İrfan sofrasının altın tasıyım
Muhabbet suyunun şelalesiyim
Hüdai Yunus'un sülalesiyim
Tasavvuf ilmini biz tamam ettik
Ayrı Duruyor

Ey erenler yine bozuldu bendim
Manalar dilimden ayrı duruyor
Aşkın ateşine yandıkça yandım
Dumanım külümden ayrı duruyor

Bağbancı hasiret sümbül çiğdeme
Bir od düştü yanar dertli sineme
Seher vakti bülbül gelmez bu deme
Bülbülüm gülümden ayrı duruyor

Bu benim derdimin yok mu ilacı
Bitip tükenmiyor çektiğim acı
Gazel döktü şu ömrümün ağacı
Yaprağım dalımdan ayrı duruyor

Katlanayım dedim derde mihnete
Gayrı gönül dayanmıyor hasrete
Kader kısmet aldı attı gurbete
Hüdai ilimden ayrı duruyor









Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...