29 Ağustos 2018

KAMİL NASİHATLAR

KAMİL NASİHATLAR
 نصائح كاملة 
 NESAİHUN KÂMİLE
 Sevgi Işığınız, Kalbiniz Rehberiniz Olsun.
Dünya peşinde koşan, duru bir âdem idim,
Ol Kâmilin elinde, içi boş kabuğa döndüm.
Hasret ateşinde yanan, kuru bir odun idim,
İbrahim havuzunda yüzen, balığa döndüm.
 Kudret Uğurlu Eminsoy 
TAKDİM 
 Bülbül şevk ile gülüne düştü. Bahar geldi, kış taşraya göçtü. Uyanan filizime, damarıma selam. Işığın Kudreti, mükevvenatın her zerresinde adın yazıyor. Rabbime selam. Gönül gözümün uğurlu canı, hayatımın kudreti, kurban olurum da o sıratın üzerine şehir kurarsın. Şükür ve hamdım seni yaratanadır. “Çırak girdim pervaneye. Kor ateş oldum kavruldum. Yanıp söndüm ben işte” diyor Hoca Ahmet Yesevi Divan-ı Hikmetinde. Aşk da utanma yoktur. Benim indimde sizin yerinizi kimse hayal bile edemez. Gönlümün sultanı, özümün canı, tarikatla 500 yılda alacağın yolu, aşk bir lahzada aldırır. Sen yüreğini lisan-ı hali anlamaya aç da aşkın söyleyemediğini dinle. Aşk imiş her ne varsa âlemde, ilim anca kıylü kaal (dedikodu) imiş. Tabii akılda onun mahsulü. Bizim mecliste yüz bulamayınca çıktı gitti. Benim gözümün nuru, canımın aziz Kudreti, şimdi gül. Gül de sevineyim. Şüphe içinde o sessizlikte irkiliyor musun? Bu yol zordur. Sindirmesi, dayanması ve şartlanmalardan kurtulması zordur. Ne yapalım? Gerçi sözlerim aydınlatıcıdır ama ruhumdaki ifade edilemeyen, kudretimin gücündeki aşka bak. Kim kimi avladı acaba? Hasretiniz canımı yakıyor. Ben senim, seninim. Kudretin ışığıyım. Sen benimsin, bensin. O yüzden seni göremedim. O yüzden bedeninin içinde “Ben neredeyim?”diye kendini aradın. Anladın mı canımın özü? Rabbim işleri açılıp kapanan kapılar arasmda yönetir. İnsan, yeteneğini, açılan bu kapıdan girmekle gösterir. Aza razı olmayan, çoğu bulamaz. Kıymet bilmeyen, nasipsiz kalır. Kudret! Kudret! Kudret! Hamd kâinatların zerre sayısınca Rabbime olsun ki aşk aşk için yeter. Mehtap gibi bulutların ardına saklanma. Güneş gibi ol. Sen sevilenlerin efendisisin. Gönlümün tacısın. O, sonsuz aşk deryasının vuslat sahili, sidretul müntehadır. Ona âşık olmayan yakınlaşamaz. Aşk ihlâs ister. Akılla bağdaşmaz. Dünya ile anlaşamaz. Yakar, zalimdir. Kural tanımaz. Baskıya gelmez. Önyargıları darmadağın eder. Emrine girmeyenleri reddeder. Bu yola baş konulmuştur. Hesabı sorulmaz. Yakin olmak zordur. Canı azizim, âlem kör ve sersemdir. Veliyi deli sanır. İbrahim’e kor ateş gülistan olur da bize olmaz mı? Biz de felah bulup, inci tahtlarda, yakut tacı şeriflerimizi takınırız. Aşkın tusunami gibi fikrimin ve aklımın kurduğu her şeyi, iyi kötü demeden büyük bir güçle yıkıp istila ediyor. Dehşet ve hayranlık içindeyim. Perişanım ama sana kavuştum. Ölebilirim. Uğurlu kudret, sana kurban olayım. Bela ve ıstıraptan ibaret dünyamın sonunda sana kavuştum. Zor dayanıyorum. Ayrılıkta yok olurum. Ama âşıklar ölmez. Ben Allah aşıkı olduğum için sendeki aşka vurgunum. Değil muttaki, üf tade olsam ne gam? Kudret’in ışığı aşığına dedi ki; ‘-Sevgilim, dünyanın Hayu Huyunu bırak. Aşk meclisinde, sevap günah bahsi, ayıp kaçar. Çünkü bu diyar, Hakkın kutsal, yasak şehri olup, tövbeye bile izin yoktur. Nurlar sabahın güzellikleriyle efendimi selamlasın. “Sure 18 ayet 28” Bahtiyar olana KUDRET eli gelir. Haktan gayrı bilinen bütün varlıklardan onu kurtarır. Sonsuz sevgilerimin efendisi KUDRET, BEKA sana aittir. Gözbebeğim Kudretim, sevdiğim, gönlümün sultanı, güneşim gurup ederken, gün batmadan sana kavuştum. Hamd olsun. Rabbimin hayırları üstüne olsun. Sabrını ve dengeni koru. Allah’ın lütuf ve selamı üstüne olsun asker. Kudret’in ışığı bir Beyaz Gül’den AŞIKINDAN MAŞUKUNA İZNİYLE CEVAP İsmini yazmaya hayâ ettiğimiz sevgili için, bizden istediği üç şeyi aşkımızın en derin ocaklarında erittik. Zat-ı muhteremlerine, biz eşiğinin aşığı olan, ışığının kudretinden âcizane bir kitapçık olarak arz ederiz. Başı Besmele, ortası sabır, sonu şükür olsun. Cenab- ı Hak bizi Hak yolundan ayırmasın. Ey Sevgili, Bize öğrettiğiniz aşk ile sizi seviyoruz. Her an gözyaşlarımızın esaretinde şu deni dünyadayız ama “Sure 36 ayet 28” olan gül bahçesinde, zat-ı şahanenizle zamansız birlikteyiz. Neden gidemedik uzaklara? Neden düşüyoruz tuzaklara? Bir çemberde gider gibiyiz, kaçtıkça size yaklaşıyoruz. HASRET YILDIZI Yol 001 Ey Âşık, Gökyüzünde kendince parlayan bir yıldız varmış. Öylece yaşıyor ve uçsuz bucaksız göklerde deli divane gibi dolaşıyormuş. İçi öfke ve huzursuzluk doluymuş. Ne verilse bir türlü tatmin olamıyormuş. Sevmek, sevilmek, mutlu olmak istiyormuş ama bir türlü aradığını bulamıyormuş. Kalbi o kadar karışıkmış ki her önüne çıkanı, beklediği sanıp ona sımsıkı sarılıyormuş. Aradığı sevgilinin o olmadığını anlayınca hayal kırıklığı içinde ama pes etmeden yoluna devam ediyormuş. Günler günleri, aylar ayları birer birer kovalarken, oda karanlık boşlukta öylece aranıp durmuş. Meğer her gördüğümü sen sanmışım. Sen sanıp da boş hayallere kanmışım Günlerden bir gün, nihayet aradığı sevgiliyi görmüş, işte orada, kalbinin her köşesini aydınlatan o nur, öylece karşısında duruyormuş. Olduğu yerde mıhlanıp kalmış. Elleri ayakları kilitlenmiş. Söz söyleyemez olmuş. Nurun aydınlığında kalbi felç geçiriyormuş. Böyle bir güzellik beklediğinden de fazlaymış. O, dünyanın etrafında dans eden Ay imiş. O nur kendi yörüngesinde nazlı nazlı seyrediyor, şekilden şekile giriyormuş. Her hali güzelmiş. Bazen mehtabi nuru ile göz kamaştırıyor, bazen de inceldikçe inceliyor sonra kaybolup tekrar geri geliyormuş. Evrenin esrarlı şarkısı eşliğinde, gökyüzündeki gizemli dansına devam ediyormuş. Aşk, nur silahı ile öyle bir vurmuş ki yıldıza, ne yapacağını bilemez halde ayın çevresinde dolaşmaya başlamış. Âşık yıldız, güzelliğin en nazik halini ruhu ile izlemeye başlamış. Kendinden öyle geçmiş ki, ondan başka bir şey düşünemez olmuş. Her neyi varsa bırakıp Onun peşine düşmüş. Ne yazık ki yıldız, aşkın en hileli oyununa geldiğini bilmiyor, en acımasız kahkahaları duymuyormuş. Güzeller güzeli ay, gezgin yıldıza bakmıyormuş bile. Çünkü O, dünyanın elindeymiş. Aşık Yıldız, aşk acılarının verdiği anlaşılmaz tadı, kalbinin derinliklerinde hissetmesine rağmen sevdiğine yaklaşıp aşkını dillendirmiş. Ay hiç cevap vermeden öylece ona bakmış. Gökkuşağı gözlerinden ıslak, pembe hüzün incileri süzülnıeye başlamış. Sonra âşık yıldızın gönlüne, gitmenin en korkunç tohumlarını ekerek gözden kaybolmuş. Yıldız yılmamış. Ay her mehtap halindeyken ona yaklaşıp elini uzatmış. O ise hüzün rengi gözlerinde, mahremi cilve ile uzaklaşmış. Yıldızın aşkından yerler sarsılıyor, gökler yarılıyor, her şey yıkılıyormuş. Bir gün Yıldız demiş ki; “-Ey aradığım Sevgili! Bir sen varsın artık gönlümde, senden başkasım ardımda bıraktım. Seni aşkların en güzeliyle severken neden benden kaçıyorsun? Anlamaz mısın gönlümdeki bu aşkı, duyguları, nuru mehtabının gönlümde çıkardığı yangınları? ” Nihayet Ay cevap vermiş; “-Beni sevdiğim görmediğimi sanma. Ben de seni sevdim ama görmez misin dünya beni bırakmaz. O beni bıraksa da ben onu bırakamam.” Âşık yıldız işte o zaman, ayrılığın ne yaman bir acı olduğunu anlamış. Aradığını bulmuş bulmasına ama bu ayrılık da neyin nesiymiş? Bir türlü anlayamamış. Garip olan ise, ayrılık gönlüne ne kadar acı verse bile aşkın gönlündeki ince hastalığı, bir o kadar da ona zevk veriyormuş. ”Aşk her şeye değer.” diye düşünmüş. Çok iyi anlamış ki aynlık, aşkın yazgısındadır. Âşıklara düşense ayrılığın gizeminde vuslata ermektir. Kavuşan etini, kendin diye hayal ederken, sen kendini kavuştun mu zannedersin? Bir Ömür süreni, aşk diye hayal ederken, sonsuzluğa ulaşmadan aşığım nasıl dersin? Yıldız çaresiz kabullenmiş acı gerçeği ve susmuş. Boynunu bükmüş, “İmkânsız ile nasıl savaşacağım?” diye düşünmüş. Ne yapacağını bilemez haldeyken, dünya gülerek seslenmiş yıldıza; “-Ey zavallı Âşık yıldız! Boşa dolaşırsın buralarda. Görmez misin? Ay benim tutsağımdır. Gitmezsen seni de tutsak ederim kendime.” Yıldız gayrete gelerek haykırmış dünyaya; “-Onu senin elinden kurtaracağım. Korkmuyorum senden.” Bunun üzerine dünya kahkaha atarak şöyle demiş; “-Korkmuyorsun öyle mi? Gözün o kadar kör olmuş ki gördüğün aydaki o güzel nııru aşkı, aradığın zannediyorsun. Görmez misin? O nun kalbi taştır. Ben onu öyle bir çekerim ki benden kopamaz.” Yıldız gürleyerek Cevap vermiş; “-Sen aradığımı nereden bileceksin? Nuru aşkı tutsak ettiğini söylüyorsun. Asıl zavallı sensin. Hiç aşk esir edilebilir mi?” Dünya kıs kıs gülerek; “-Sen ondaki nuru aşk mı sandın? Diyelim ki öyle, sen bu aşk için bana ne verebilirsin?” demiş. Yıldız şaşırmış. Bir an duraksamış ve mırıldanarak demiş ki; “-Aşk için her şeyimi terk ettim. Sana verecek kendimden başka bir şeyim yok. Beni al.” Dünya vesvese dolu sesiyle karşılık vermiş; “-Cömert bir teklif. Ancak ben kabul etsem de bakalım ay seni isteyecek mi? Sen nasıl aydaki nuru, aşk sandıysan, o da bende ki nuru aşk sandı. Bana Dünyaya köle oldu.” Yıldız hayretler içinde dünyanın sözlerini anlamaya çalışırken bir yandan da “Ya doğruysa? Yok, yok bu düzenbaz yalan söylüyor.” diye geçirmiş içinden. Kalbi, hasret ateşinin en derinlerinde aşk aşk diye inliyormuş. O nur öyle gözünü kör etmiş ki ondan başka bir şey göremiyormuş. Ay’a seslenmiş; “-Ey aradığım sevgili! Hasretine karşılık nefsimi sana sunuyorum. Kabul eder misin?” Ay içli içli akan gözyaşlarına karışan sesiyle; “-Beni böylesine niye seversin, ey aşk arayıcısı?” diye sormuş. Yıldız umutla cevap vermiş; “-Nurundan gözlerimi alamıyorum.” “-Var git yoluna” demiş Ay, “-Senin aradığın aşk bende değil. Sendeki aşka ben layık değilim. Onu sahibine teslim et. Ben dünyanın kölesiyim. Seninle gelemem.” Yıldızın şaşkın bakışları arasında kendisini dünyaya bir kez daha teslim edivermiş. O anda ne yapacağını bilemeyen âşık yıldızın aklı başından gidivermiş ve çaresizce, düşünmeden o da nefsini, sevdiğinin peşi sıra hasret ateşine ikram edivermiş. Böylece kovulmuş dünyaya rağmen, gökyüzünde bir aşk masalı başlamış. Gökyüzünde güneye doğru baktığında, ayın etrafında dolaşan parlak bir yıldız görürsün. Ayın çevresinde bıkmadan usanmadan dolaşır. Ay en nurani halini alınca en yakınındadır. Ay kaybolunca o da kaybolur. Bir türlü bir araya gelemezler. Gönül gözü ile bakanlar gökyüzündeki aşk dansını seyrederler. Sen bu yıldıza çoban yıldızı dersin. Aşk dünyasında ise o yıldıza, hasret yıldızı derler. Yol 002 Ey Âşık, O yıldız sana misaldir. Sanki seni temsil eder. Durmadan aşkın peşinden koşarsın. Her ne görsen, O sanırsın. Hakikatte o gördüklerin ne ondadır, ne de o onlardadır. Her şeyde öylesine gizlidir ki O, bir o kadar da aşikârdır. Karşına çıkanlardaki nuru, onlardan sanıyorsun. Bu senin en büyük yanılgındır. Hiç nurun kaynağı, eşya olabilir mi? Sen eşyadan geç, O nuru seç. Ay’ın nuru kendisinden mi? Kamere bakıp da ne görürsün? Parlayan ayın cemalinde ne bulursun? Seni aldatan nurun hayallerinden yâri mi sorarsın? Sen kameri bırak, senden kamere giden kemere bak. Seni asl-ı kamer ile aynı hedefe bağlayan o kemer, aşk-ı amer değil mi? Kamerdeki nuru ondan bilme, aslı taştır. O asla alamet, sendeki kaştır. İki kaş arasında parlayan nur, nasıl ki aşktandır, iki doğunun da iki batının da nuru, Hak’tandır. Asl-ı kamer nefsine misal, nur-u kamer aşkına misal. Olursan sen de kamer gibi, yansır sende de şemsin aşkı. Ol o halde sen de Mevlana gibi, kaplasın seni de Şems’in aşkı. Sen kamersin, yar ise güneş, O’na yoktur denk ve de bir tek eş. Yol 003 Ey Âşık, Kapılma kamerin aldatıcı haline, dön o nurun gerçek sahibine. Güneş dururken, kim bakar nur-u mehtaba? O mehtap, seni oyalayan bir tuzaktır. Aşkının derecesini ölçen sınavındır. Dünya ise kovulmuş şeytana misaldir. Seni yolundan alıkoymak için karşına nicelerini çıkartır da sana apaçık düşmanlık eder. Dünyanın geçici hevesleri ile seni kandırıp kendisine bağlamak ister. Heveslerini aşk sanma. Kovulmuşun oyunu çetindir. Ondan Cenab-ı Hakka sığın. Yoksa sende o yıldız gibi, diinyava köle olursun. Yol 004 Ey Âşık, Her neye inanıyorsan odur senin Rabbin. Gerçi ne fark eder? Ha dünya seni kandırmış, ha sen dünyaya kanmışsın? Ömür dediğin şey o kadar süratli ve çabuk geçiyor ki ne kadar da hızlı olsan onu yakalayamazsın. Pişmanlıklarının hapsinden kurtul. Sanki hiç yaşamamışsın gibi ardında bırak seneleri. Sanki hiç yokmuşsun gibi gülüp oyna, akıp giden zamanla. İçinde uyanmak ve sevmek, sevilmek için bekleyen bir parça var. O parçanın sesine kulak ver. Sana derinlerden seslenen ve seni bekleyen, her zaman orda olan ve her zaman da olacak olan aşkın sesine doğru git. Yoldaki masiva ile oyalanma. Ey özlenen, beklenen âşık, haydi at üzerinden miskinliği de gel bize. Biz seni sevmcseydik, sen bizi sevebilir miydin? Sana verdiğimiz aşk ile gel ve razı olunmuş halde sen de aramıza katıl. Yol 005 Ey Âşık, Gaybı istersin. Bulunca ne olacak? Mutlak gaybın zahirinde, bilmez misin sen durursun. Gayb olanı ne diye ararsın? Arama, o zaten çoktan kaybolmuştur. Aşk yolunda nice yiğit yok olmuş ve nice gonca güller yârin avucunda solmuştur. Yâre verecek gülün mü var? Hayret, mademki yâre sunacak bir gülün var, o halde orada öylece niye durursun? Yoksa gülün elinde mi kurusun? İhlâs ile saf ve durusun ama aşksız kalırsan mahv-ı perişan olursun. Bırak görünmeyenin peşini, bul önce özünün eşini. Gözünün önündekini gör evvela, ramazanı geçmeden gelinir mi hiç şevvale? Kanma sakın dışındaki cevvale, kulak ver sen içindeki vahdet-i kuvvaya. Bulamazsan içinde tevhid-i kuvvayı/ anlayamazsın dışındaki kavgayı. Öyle ise kanadın yokken bu uçmayı dilemek niye? Sen gözünün önündeki hayali göremiyorsun ki ardındaki hakikati nasıl göresin? Anladıysan sözlerimizi, o halde çakılma olduğun yere de ayağa kalk ve sana tevdi edilmiş, kulluk görevlerini yerine getir. Sen benim gölgemsin. Yârin nurunu, sendeki karanlığımda buldum. Kendini bulmak mı istersin? O halde geç beni. Geç beni de ardımdaki aslına kavuş. Sen o tek olanın nur-u aşkısın. Alevlere kendini atan nice âşıklar gibi, sen de özünü o nur deryasına bırak. Nefsinle yalnızca basit bir damlayken, aşkınla o deryada, ummanın hakikati ol. Yol 006 Ey Âşık, Görmez misin nefsini? Giymiş kara elbiselerini, çökmüş üzerine, iş birliği yapmış onca düşmanla, dost bilmiş her birini. Çek o halde sen de tevhid kılıcını, vur ihlâs ile nefsinin boynunu, sadece yar için sakla o güzel koynunu. Korkularının seni esir etmesine izin verme. Korkuların tarafından tüketilmiş zavallı bir insan mı yoksa tüm korkulardan arınmış, özgür bir insan mı olmak istersin? Korkuların, arzu ve tutkularındır. Korkularınla yüzleş ve bunlardan kurtul. Kurtuluş her şeyi kendi yaratılış işlevlerinde görmenle mümkündür. Bu görüş ise kendini mutlak görüşün tecelli ettiği bir kulluk makamına teslimiyetinin derecesidir. Korkularından kurtulmak için korkunun yaratıcısına sığın. Gevşe ve direnme. Tam bir teslimiyet ile Rabbine teslim ol ki O nurun nuru olan yârin rahmetinde, Ona layık bir kul olasın ve bu kulluk derecesinde özgür kılınasın. İyice anla ve sakın unutma, gerçek özgürlük, Rabbine kul olmandır. Yol 007 Ey Âşık, Gel artık üzme bizi, dinle bu Hakkın sözü. Kalk durma orda öyle mahzun, dinsin artık heves ve arzun. Kul ol Rabbine, kıl namazını, kabul et ne verilmişse, düşünme çoğunu azını. Sen Onun nedretisin, yakışır mı sana tembel olmak, sen Onun kudretisin, ancak sana yakışır tevhid-i kuvva olmak. Yol 008 Ey Âşık, Garip bir karmaşanın girdabında geçmişe dönüp, uzun uzun düşünme. Yaptığın yahut yapamadığın, başardığın yahut başaramadığın birçok şeyi ince ince gözden geçirme. Görmez misin? Daldan dala konarak o kadar çok şey yapmışsın ki sen bile bunlan şu kısacık ömre nasıl sığdırdığına şaşmaktasın. En çok da başlayıp yarım bıraktığın, bir türlü bitiremediğin işlerine akıl erdiremiyorsun. Yıllardır bir o yana bir bu yana gezinip durdun. Küçük büyük o kadar çok anlaşılmaz işlere soyundun ki şimdi ise hayret aynasında kendini seyrediyor ve acı acı gülüyorsun. İşin başından sonuna, niceleri için harcadığın zaman, ne korkunç kayıp değil mi? Bunlara gülmek mi lazım yoksa ağlamak mı? Yol 009 Ey Âşık, Anlamalısın ki bu tür dalgalanmalar, çoğumuzun yaşadığı, arayış fırtınalarının, gönül denizimizde oluşturduğu tusunami türlerinden deneyimlerdir. Tüm bunlar biz insanların ne için var olduğumuzu anlayamamış olmamızın etkileridir. Kendimizi arayışımızın gel gitleri. içimizdeki potansiyeli nerde ve nasıl kullanacağımızı bilemeyişimizden kaynaklanan karışıklıklarımız. Kendimizi bulmak arayışımızdan başka bir şey değil. Yaptığın her işin, seni kendine götürür. Yeter ki bunun farkında ol. Esas olan en nihayette kendini keşfedip keşfedemediğindir. Bu keşif yolu bazılarımız için uzun, bazılarımız için kısa olabilir. Gerçi kısa veya uzun olmasının da bir önemi yoktur. Önemli olan sonuçtur. Sonuçta kendini bulmuşsan, işte o zaman, hakiki mutluluğa ulaşmışsın demektir. Eğer kendini bulamamışsan, son nefesine kadar arayışına devam etmelisin. Yılmadan varlığının sebebini aramak zorundasın. Çünkü kendini bulmadan, için huzurla dolmayacaktır. Çünkü aslın olan manan, varlığının sebebini bulmadan rahata ermeyecek ve ancak özüne dönerse rahatlayacaktır. Yol 010 Ey Âşık, Elbette her şeyin bir sebebi vardır. Varlığının da bir sebebi olmalı, değil mi? Yoksa yaşamanın ne anlamı olabilir? Ancak sebep veya sebeplere çakılı kalma. Çünkü sebepler işin aslı değildir. Asıl olanı gizleyen perdelerdir. Bu perdeler seni hayata, hayat ise hedefe götürür. Bu hedef nihayetteki hedeftir. İşte hedefin, hedefin de ötesine geçmektir. İnsan olarak sebeplerin gizli dünyasından kurtulmak ve varlığının anlamını bulmaktır. Bu anlam kendini bulmandır. Bundan maksat ise Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin bir hadiste buyurduğu gibidir. İşte tüm uğraşıların maksadı da budur. “Kendini bilen Rabbini bilir.” Yol 011 Ey Âşık, Kendine arif olursan, Rabbinin arifi olursun. Rabbine arif olursan da çok açık şekilde görürsün ki tüm bunlar daha önce oldu ve sen sadece kadere kazasın ve sen sadece benliğinde yitik bir kayıpsın. Bulunmak isteyen kim? Sen misin? Öznelerden silersen özünü, geriye kalan kime ait olur? Kalmazsa geriye sende bir özne, ne önemi var ki kime aitmiş nesne? Çevir yüzünü sebeplerden, sebeplerin sahibine dön. Arif ol da nefsinin, aranılan ve bulunmak istenen sevgiliye bir araç olduğunu gör. Sebeplere yapışıp da sonsuz olanı çerçeveleme. Görmez misin? Sen çerçevesiz bir resimsin ve ey güzel âşık, boşuna uğraşma, sonsuzluğu çerçeveleyemezsin. Yol 012 Ey Âşık, Aşığım dersin, hala bağların maddede. Aşığım dersin, hala dudakların handede. Halvet dilersin, hala gözlerin kesrette. Halvet dilersin, hala sözlerin hasrette. Ey Âşık, Yar diye inlersin, hala gönlün gurbette. Yar diye inlersin, hala ömrün nedrette. Ey Âşık, Maşuk, seninle, ya sen neredesin? Her can âşık, yareniyle, ya sen neredesin? Her tan, âlem, namazıyla, ya sen neredesin? Her san, seni çağırır tiyle, ya sen neredesin? Ey Âşık, Neredeysen neredesin, hayal-i hayaldesin. Gidecek yerin yok, yârin kudret elindesin. Ayan beyan her şey zahir, abes kaidesin. Aşkın cilvesidir bu, mütehavvil haldesin. Yol 013 Ey Âşık, Ayal-i nefs, hayal-i dünyadır, izdivaç etme zinhar. Doğan veled-i zinadır, aşkın beline sarma zünnar. Hayalperest, hamal-ı hevesdir, sakın ha olma zinar, Rahmet-i aşk, mahfuz be dir, dışında olma, serdar. Yol 014 Ey Âşık, Âşık isen durma de ; Ey Sevgili, Sana varmaya gücümüz yetmez. Sana bakmaya gözümüz yetmez, Seni yazmaya sözümüz yetmez, Seni övmeye gönlümüz yetmez. Ey Sevgili, Bakma daldığımıza, heves denizine. Aczimiz budur, gidemeyiz ötesine. Halimiz harap, ermez aklımız gerisine. Muhtacız aşk, rahmetinin sevgisine. Ey Sevgili, Bırakma bizi, biz seni bıraksak da. Biliriz çok yakınsın, biz ıraksak da, Duyarsın bizi sussakda bağırsak da. Bize de seni duymayı, nasip et ey aşk. Ey Sevgili, Kalmasın gönlümüzde, senden başkası. Bitsin artık ömrümüzün dünya şakası. Kalksın perdeler, görünsün sahne arkası. Yaşarken sende ölmeyi, nasip et ey aşk. Yol 015 Ey Âşık, Aşık isen durma de; Ey Sevgili, vefasız, dost kıhğına bürünmüş yalancılardan sana sığmıyorum. Şimdiye kadar böylesine kör gezip de seni göremediğim için çok pişmanım. Ey Güzel Sevgili, beni bağışla. Seni sevebilmeyi nasip et. Seni sevmeyi öğret bana. Aşkınla yanmayı, kavrulmayı ve kül olup savrulmayı ihsan et. Yolundan ayırma. Sana hizmet edebilmeyi diliyorum. Tek maksadım sensin. Rızana kavuştur. Bana öğrettiğin şekilde sana yalvarıyorum. “Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin vebana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.” (Yusuf 101) Yol 016 Ey Âşık, Âşık isen durma de; Ey Sevgili, belki gelir, yaralarımı sanp tedavi edersin diye bıkmadan usanmadan seni bekliyorum. Özlemin dayanılmaz hasretler yüklüyor gönlüme. O güzel cemaline esir gönlüm, aşkından yanıyor. Sensizlikten sarhoş oluyorum ve bazen kendimi bilerek yenilgiye bırakıyorum. A canım sevgilim, ben zayıf bir kulun, aşkına müptela avare bir aşığınım. Bu zavallı halimle, sen olmazsan ne yaparım? Aşkın kudretinden bir zerrecik güç ver bana. Zatının heybetinde, kucağına sığınmak için bir küçücük yer ver bana. Al beni benden artık, yüzüme bakacak halim kalmadı. Sensizlik canıma tak etti. Kaldır perdelerini nazlı sevgili. Perde-i cemalin şarabı, sarhoş etmez oldu. Günah denizinde, aşkının hasretiyle boğuluyorum. Ya dayanma gücü ver bana, ya da bırak sen olayım. KAPILDIM AŞKINA Yol 017 Ey Âşık, Âşık isen durma de; Bir avare yapraktım, tutunmuşken dünya dalına. Aranırken dermanımı, kapıldım cezbenin seline. Gülmeleri yok edip, ağıtlar yaktım seher yeline. Kapıldım aşkına, gönlümde ağlar, ağlarım seni. Durmaz kaynar gönlüm, bir volkana dönmüşüm, bir parça sevgi için, nice soğuklarda üşümüşüm, hayat yolunda kudretsiz, aşkın eline düşmüşüm, kapıldım aşkına, gönlümde ağlar ağlarım seni. Şaşkın dönüp durdum, bilmedim yâr ne biçimde. Özüm aradım bulamadım, ne dışımda, ne içimde. Kayboldu sana ait o benliğim, cemal-i yar peşinde. Kapıldım aşkına, gönlümde ağlar ağlarım seni. Hayatımı tükettim, peşinde koştuğum nicelerde, hiç anlam bulamadığım, o yalan yüzlü ecelerde, her sevgilide seni sevip, seni aradığım gecelerde, kapıldım aşkına, gönlümde ağlar ağlarım seni. Yol 018 Ey Âşık, Dışarıda öyle ne durursun? Çal kapıyı da gir içeri. Özgürlük naraları atarak bir serseri gibi dolaştığın yetmedi mi? Korkularını, tutkularını salıver şu coşkunca akan tevhid ırmağına. Ben, ben deyip şımarttığın hayallerini, bırak gördüğün rüyanın derinliğine. Dünya bir rüya gibi aldatır seni. Gerçek zannettiğin rüya gibi dünya dünya dediğin de ahiret hayatının rüyası değil mi? Bunca hayale kapılıp da hakikate girmemek sana yakışmaz. Haydi, durma, çal kapıyı da gir içeri. Yol 019 Ey Âşık, Dünya hayatına değer verme. Lüzumu kadar ilgilen onunla. Fazlasını ne yapacaksın, kim götürdü yanında bu zalim dünyayı? Senin yaptığın nasıl bir ticaret? Rüyanda gördüğün incik boncukları satın alıyorsun. Sonra da bununla övünüyorsun. Uyandığında elinin boş olduğunu gördüğünde de ne kadar üzülüyorsun. Ne bu hayaller satın alınmaya değer, ne de bunlara üzülmeye. Gerçek ve senin için daha hayırlı olan ahiret hayatını iste. Tüm ticaretini buna göre yap ki sonra uyanınca, elini boş görüp de, üzülmeyesin. Artık bir daha geri dönüş yoktur ki hatanı düzeltesin. Ahiret hayatı için hayırlı işler yapmak istesen de geri döndürülmeyeceğin için elinden bir şey gelmez. Son pişmanlık ise işe yaramaz. Ancak şimdi, şu an, nefes elindeyken hayırlı işlere yönel ki isabetli olasın. “Nihayet onlardan birine ölüm gelince,”Rabbiml Beni dünyaya geri gönder ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadarbir perde (berzah) vardır.” (Mu’minun 99,100) “işte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta) doğru yolu bulamamışlardır.” (Bakara 16) Yol 020 Ey Âşık, Allahu Teâlânın rahmeti seni bekliyor. Salınma oralarda, gecikme. Haydi, çal kapıyı da gir içeri. Rahmet çemberi içinde ol. Sakın dışarıda olma. Allahu Teâlânın rahmetinden mahrum kalma. İçeri girmek, tövbe iledir. Tövbe edip salih işler yapmak iledir. Vakit eldeyken tövbe et ve salih işlere yönel. Allah’ınm rahmetinden asla ümitsiz olma. Ne yapmışsan yapmışsın. Geçmişten ibret al. Yeni ve tertemiz bir sayfa aç. Yaptıklarından dolayı tövbe edip temizlen ve hemen yönünü salih işlere çevir. Allah aşk ile tövbe edenleri ve salih amel işleyenleri sever ve onları rahmetiyle mükâfatlandırır. “İman edip salih işler işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.”(Bakara 82) Yol 021 Ey Sevgili, Hiç konuşmadan öyle dursam, öyle, hareket etmeden, kapatsam gözlerimi. Duymasam tek bir ses dahi. Ellerime değmese masivadan yana başka bir ten. Her algımla seninle olsam yârim. Hatta her duygum yok olsa ve yalnızca seninle kalsam. Ben bile yok olsam, senden başka bir şey kalmasa benden geriye. Ben aslında öyle yazdıklarım kadar cesur değilim. Bu isteklerime bakıp da beni aşkında yok olacak kadar kahraman sanma. Ben sadece senin sıradan bir kölenim. Uzaktan, ancak senin izin verdiğin mesafede sana hayran, seni sevenlerinin etrafındaki aşk tavafanı seyreden, bir zavallı hizmetkârınım. Ne aşklarla severler seni, benim buna gücüm yeter mi? Ne anlarım o âşıklar gibi seni sevmekten. Ama bilirsin beni, bu aciz kulunu, ben ancak bana izin verdiğin kadar severim seni. Beklemem senden bir şey, ne verirsen onu alırım. Almak dahi istemem ama senden yana olunca, senden bir hediye olunca, severim verdiğini. Verdiğin koynumda, öylece yaşarım, bana biçtiğin âlemlerde ve ancak seninle severim seni. Ağlıyorum gözlerimde yaş yok, inliyorum dudaklarımda ses yok, bu halime bakıp da aldanma, içimdeki yangına, yetecek su yok. Yol 022 Ey Sevgili, Aşkından hiçbir şeyi göremiyorum, şuursuzca hareket ediyorum. Ne söylesem, ne yazsam benim söylediğimi, benim yazdığımı sanıyorlar. Oysa tüm bunlar, gönlümden gelen sözler, en derinlerdeki kudret elin. Aşığım sana. Gözümün önündekini bile göremiyorum. Seninle düşünüyorum, bana ne düşündürürsen onu. Kim ne derse desin artık duymuyorum söylenenleri, ne duyacak, ne de görecek halim kalmadı. Dünyadayım ama sen istediğin için. Özenirim etrafındakilere, nurunun pervanelerine. Hizmet ederim onlara, adın ile su veririm, pervanelerinin aşkınla yanan gönüllerine. Gözlerim âlemleri görmez. İzin verdiğin kadar görürüm sağı solumu ama gördüklerim senden başkası değil. Nasıl görsün ki gözlerim, nurun kör etmekte onları. Bilemiyorum artık ne bildiğimi ne bilmediğimi ama biliyorum hiçbir bilmemin olmadığını ve bilmeleri bilmediğimi. Karşılıklı hayretteyiz. Benim bilmelerim sensin ey sevgili, senden gayrı kalmadı hiçbir şey, ne lüzumlu ne de lüzumsuz. Ayrımlara da gerek yok zaten. Seninle olan kişide kalır mı hiçbir zıtlık? Kalmasın zaten senden başka tek bir şey masivadan yana, istemem, istemem ne varlık, ne de yokluk. Adını hiçlik koydum, önünü ardını sen koy ey sevgili, ben ne dersen oyum. Yol 023 Ey Sevgili, Kendimi kocaman hissederim bazen. Ayağımın altında toz zerresi, Toros’u Everest’i. Başım arşa değer, Güneşi öper dudaklarım, Samanyolu topacım, yıldızlarsa misketim. Oyun oynar onlarla ellerim. Kendimi minicik hissederim bazen. Karıncalar geçer üstümden. Bağırsam da tüm gücümle, duyuramam kimseye sesimi. Yeşil çimenler gökdelen gibi, toz zerreleri ile oynar ellerim. Usta bir aktörüyüm düşler âleminin, düş içinde düş yaşarım. Gerçek sandığım, bu düşler âleminde, ne kocaman ne de minicik, sadece basit bir insanım. Gizemli bir masal gibi her gün seni okuyorum. Ne kadar kaçsam da ötelere, uzaklık da yakınlık da sende birleşiyor. Aşkına mahkûm, sana bağlı bir uydu gibi yörüngende dönüyorum. Aşk hafifliğindeyim ama beden yükümü nasıl taşıyorum? Hayret, bu nasıl bir hikmettir? Aşkının kudretine şaşıyorum. BAHÇIVAN GEREK Yol 024 Ey Âşık, Sevgiyi bulmak için tüm dünyayı da dolaşsan, altına da girsen, üstüne de çıksan, onu gönlünden başka yerde bulamayacaksın. Sevgiyi yaşayamıyorsan, hissedemiyorsan ve içinde taşıyamıyorsan, bu arayışların beyhude gayretler. Asla bulamayacaksın. Büyük bir karar aşamasında olduğunu biliyorum. Nefsinin, özgürlük naraları atmasına bakma. Nefsin davula benzer. Çok ses çıkartır ama içi boştur. Gönlün ise esarete hazır. Yâre teslim olmakta pek istekli. Ne mutlu sana. Nefsin ile gönlünün arasında kalma. Kes düşüncelerinin başını ve yâre bırak kendini. Bilirim, bazen söz dinlersin, bazen de edersin isyan. Ne sevin söz dinlediğine, ne de üzül isyanına. Düşsen de kalk ve devam et sevgi yoluna. Şaşarsan da endişe etme, şaşar bazen insan. Ama bu yolda en ince günahtır nisyan. Düşme sakın nisyâna. Her halinle yâr ile ol. O yâr, olursa fikrinde, bulursun Onu zikrinde. O Rahim’dir. Sığın Rahim olan Allah’a. O seni doğru yola götürecektir. Kendilerine nimet verilen mutlu kimselerin yoluna, gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil. O seni yanlış yapmaktan koruyacaktır. Yol 025 Ey Âşık, Gönlünde sevgi gülü varsa eğer, sevgiliye teslim etmeye değer. Gönlünde sevgi gülü yoksa eğer, bahçıvana teslim olmaya değer. Yol 026 Ey Sevgili, Seher yelinde aşkını dinlerken, ismin çalındı kulağıma, oyalansın diye gözyaşlarım. Gönlüm sevgine öyle hasret ki senden başka ne varsa, acı veriyor gönlüme. Teselline hasret yaralı gönlüm, senden gayrisini neylesin. Ey nazlı sevgili, yanıyorum. Beni sana götürecek yar-ı güzinin nerede? Yol 027 Ey Âşık, Ondan gayrisinden yüz çevirmek nefsini deli eder. Nefsin iktidar derdindedir ama zulmü daha ne kadar devam eder? Gönlün bu savaşa hazır ama hala korkuyorsun. Bilirim kâh gülersin cilveden, kâh ağlarsın sevgiden. Hep sızlarsın gönlünde inceden. Ama toprak olmak, su olmak, güneş olmak gül olmaya yetmez. Sana bir bahçıvan gerek a güzel âşık. O beklediğin derinlikler rehberine, benin sırrını aradığına de ki “Ben sendeysem eğer al beni, yok değilsem, gönder beni bana.” BİRR’LİKTE BİRLİK OLMAK Yol 028 Ey Âşık, Hakikatte yanlış diye bir şey yoktur. En büyük yanlışın hayatını doğru ve yanlış üzerine kurmandır ama üzülme. Hiç birimiz kusursuz değiliz Sabırla olgunlaşmayı beklemen gerek. Kötü gibi bildiklerinin aslını görmeye çalış. Görünenin ardındakine odaklan ve hakikati müşahade et. Anla ki bunlar seni hidayete hazırlar. Bu nedenle daima hüsn-ü zan besle. Bakışlarındaki sevgiyi sakın yitirme. Çünkü tüm gördüklerin gönlünde bakışınla şekillenir. Nasıl bakarsan öyle görürsün. Anla ki en büyük gerçek, sevgidir. O halde sen de sevgiyle bak. Böylece görünen hayallerin ardındaki hakikati göreceksin. Hakikatin kusursuzluğunda kötülük diye yanlışlık diye bildiğin her ne varsa hepsi kaybolacaktır. İşte o zaman varlık sebebine kavuşabilirsin. Yaratılışın mükemmel başlangıç noktasından, şahadet âlemine yansıyan her mahlûk, kendi mebte-i taayyünü olan kulluk makamında, sebeb-i varlığının zirvesine ulaşır. Bu zirvede anlarsın ki her şey senin tekilliğindir. Sen de bu tekilliğinde, tüm âlemleri, tek olanın mutlak vücudunun tecelli eden saf aşkı olarak görürsün. Böylece bilirsin ki bu görüşünde de hiç kötülük yahut yanlışlık kalmaz. Yol 029 Ey Âşık, Hem kendin, hem de başkaları hakkında sevgiyle düşün. Kimsede kötülük arama. Bahsettiğimiz seviyeye ulaşmaya çalış. Hele hele Rabbin hakkında asla su-i zanda bulunma. “Rabbinizi nasıl zannederseniz öyle bulacaksınız.” buyruldu. Özündeki, mutlak tek olanın tecellisi olan aşkın nurlarına, kavuşmak için çırpın. O aşkın nurlarında öyle bir eri ki kesretinden, kalmasın geriye tek bir eser. Yoksa Rabbine layıkıyla ibadet eden saf bir beşer olamazsın. Hiç kimse için, elbette en başta da kendin için olumsuzluk dileme. Hidayetleri için dua et. Göçmüş gitmiş olanlarda seni ilgilendirmez. Gidenleri, ardından kötülükle anma. Sen bilemezsin, O bilir. Allahın adaleti yalnızca Ona aittir. Biz âlemlere rahmet gönderilen peygamberin ümmetiyiz. Onun gibi rahmet dilemeliyiz. Umulur ki bu niyetimizden dolayı rahmete kavuşuruz. Yoksa kim halinden emin olabilir? Başkaları için istediğinin, senin başına gelmesini ister misin? Elbette ki hayır. O halde hem kendin için, hem de diğer kardeşlerin için gözyaşı dök ve hidayet dile. “Rabbena atina fiddünya haseneten ve fil ahireti haseneten ve kına azabennar.” de ve kendin için de “Allahumme ya mukallibel kulub sebbit kalbi ala dinik.” diye dua et. Yol 030 Ey Âşık, Yoksa emek, yoktur yemek. Tüm bunlara erişmek demek, Hakka nefsini teslim etmen demek. Biliriz, kavuşmak dilersin. Yârin nurunda yok olmak istersin. Lâkin vuslat bedenle değil ruhtan öte olur. Aşık hava değil aşkı solur. O halde her niyetin Hak olsun, ömrün Hak ile solsun. Niyetin içinse gayret gerek a güzel âşık, hasreti vuslata tercih etmek gerek. Hasret vuslatın babıdır, teselli-i yar aşığın aşıdır. Nusret ruhsata bağlıdır, tecelli-i yar âşığın bağıdır. Anladınsa var şimdi gayrete gel, aşktan öteler bil ki korkunç bir sel. Gel, ne vakit istersen gel. Koşarak gel bu doğru yola, ama sapma sakın sağa sola. Gel, gel de ne vakit istersen gel ama fazla da bekleme zaman geçiyor, aklar düşüyor. Bak hele daha şimdiden karlar mı yağdı ey âşık, o güzel başına? Naz mı eder o yâr, sürme çekmiş kaşına? Bakmaz mı oldu felek, ela gözün yaşına? Öyleyse durma, yüzün sür, Birr aşkına. Anla artık Ondan gayri şifa yok, bu gönül yasına. BEN DEME BİZ DE Yol 031 Ey Âşık, Bir zamanlar biri Farisi, biri Arap, biri Türk, biri Rum dört ortak varmış. Ellerine geçen parayla ne yapacaklarına karar verememişler. Farisi haydi engür alalım demiş. Arap ise oda ne öyle istemem, ineb alalım demiş. Türk ise tutturmuş üzüm alalım diye. Rum ise kararlıymış. Geçin hepsini ingabil alacağız demiş. Çok geçmeden kafadarlar kavgaya tutuşmuşlar. Kavga epeyce sürmüş ve en nihayet aynı şeyi söylediklerini anlamışlar. Ama bu seferde herkes kendi üzümünü beğenirmiş. Biri kara, biri yeşil, biri sarı biri mor üzüm salkımı taşırmış. Hangisinin daha iyi olduğuna bir türlü karar verememişler. Sonu gelmeyecek gibi bir kavganın ortasındayken oradan geçmekte olan gönül erbabı bir sufi görmüşler. Sufiyi hakem tayin etmişler. Sufi bu dört kafadarın kavga ettiklerini görünce dört satıcıdan birer salkım üzüm almış ve bir kaba koyup üzümleri ezmiş. Üzümün suyunu çıkarıp kabuğunu da atmış. Çünkü asıl olan meyvenin özüymüş posası değil. Üzüm suyundan da hepsine birer bardak vermiş. Böylece kavga da bitmiş. Bir bütünün parçalarını yerine getirerek, bütünün tamamlanmasına hizmet etmek için görevlendirildik. Birbirimizle kavga etmek, birbirimizle çekişmek için değil. Yeryüzünde o kadar insan var. Her biri diğerinden ne kadar üstün veya ne kadar değersiz? Bunu nasıl bir derece ile ölçebiliriz? Kimse kimseden ne üstün, ne de aşağıdır. Allahu Teâlânın yarattıklarında kusur aramak, ne kadar yanlış olur. Her birimiz farklı görüntülerde de olsak, farklı yerlerde ve kültürlerde de yaşasak, bu bundan daha üstün, şu şundan daha aşağı diyebilir miyiz? Gerçekte insanlar iki gruba ayrılmıştır. Hak taraf ve batıl taraf. İşte sen ya haktan yanasındır, ya da batıl. Bundan ötesi ayrıntılardır. Dili farklı olmak, sureti farklı olmak gibi. Hakikatte bunların insanları sınıflandırmakta kıymetleri yoktur. Diğerlerine bu gözle bak. Hak olan veya batıl olan diyerek ayrım yap. Bu bakış sufi bakışıdır. Bu bakış sevgi bakışıdır. Gönüllerimizin bakışıdır. Birlik ve beraberlik cemaat ruhunun temelini oluşturur. Bireyler ufak cemaatleri, bu cemaatlerde hak bütünlüğünü oluşturur. Birey halinden birlik haline geçiş gereklidir. Tek başma kalmak, bazı özel durumlar haricinde tercih edilmemelidir. Ne demiş eskiler, “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” İşte bu anlayıştan hareket et. Tek başına da kıymetli işler yapabilirsin ama bir bütüne hizmet edemeyebilirsin. Elbette zerre kadar yapılan bir iyilik kat kat misliyle sevap hesabına kaydedilir. Ancak cemaat sevabına erişemezsin. Bilmez misin? Cemaat ile kılınan namazın, yalnız kılınan namazdan 27 kat daha fazla sevabı vardır. İşte senelerdir hak yoldakiler üzerine oynanan oyun, cemaat ruhunun ortadan kaldırılması oyunudur. Şimdi cemaat deyince küçük toplulukları algılama. İç içe girmiş küçük grupların oluşturduğu bir bütünden bahsediyoruz. Gökyüzüne bak. Uzayda uçsuz bucaksız arş küresi bütününün içerisinde, ne galaksi grupları var. Arşı teşkil eden bu galaksiler ve daha nice gruplar yine kendi içerisindeki sistemlerden oluşmaktadır. Bu sistemler de yıldızlardan, gezegenlerden, uydulardan oluşmaktadır. Dünyamız ve etrafında dolaşan ay da bu bireylerdendir. Her biri kendi başına kendisine verilmiş vazifeyi noksansız bir şekilde yerine getirerek, arş bütününün düzenli bir şekilde işlemesine hizmet ederler. Dışarıdan bakıldığında bir bütün olarak görülen her eşya, aslında kendisini teşkil eden küçük gruplardan ve içerdeki tekillerden oluşur. Her birimiz tekil olarak, hayat dediğimiz bütünün parçalarını oluşturmak üzere, üzerimize düşen hizmetlerimizi yerine getirmek için varız. Bir bütüne hizmet etmek bilinciyle yapılan en ufacık hareket bile çok değerlidir. Bize ne görev verildiyse onun için varız. Görevimiz sadece o görevi yapmaktır. İşte cemaat bilinciyle hareket etmek budur. Şimdi diyeceğimiz odur ki cümle batıl, bu gerçeği çok iyi bilmektedir. Bütünü yok etmenin onu teşkil eden parçaları birbirinden ayırmak olduğunu keşfetmiştir. Bu sebeple de bizi birbirimizden koparmak için çabalamaktadırlar. Aslında birbirimizden farklı olmayan bizleri, yukarıdaki üzüm anlatımında olduğu gibi ayrıymışız gibi göstererek, bir araya gelmemize ve bütünü oluşturmamıza engel olmak maksadıyla çalışmaktalar. Bu tür oyunlara sakın kapılma. Üzümü ezerek suyunu çıkartan sufiye teslim ol ve üzüm suyundaki lezzete lezzet kat. Bir olabilmek için de ben deme biz de. HUVE YAKUTUN BEYNEL HACER Yol 032 Ey Âşık, Kimisi Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme bir beşer diyerek, O güzel insanın değerini anlayamadıklarından cahilliklerini ortaya koymaktadırlar. Kimisi de Allahu Teâlâ nın kulu olan insanlann en üstününe, haddi aşan övgüler yaparak, aşk sarhoşluğu ile hataya düşmektedirler. Cenab-ı Hak her iki tarafın hatasına düşmekten bizi korusun. Yol 033 Ey Âşık, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin mevcudiyetinde bir nübüvvet, risalet ve bir de velayet, kulluk hali vardır. Bunların dışında en âlâda vuku bulan bir nokta vardır ki bu nokta, hiçbir yaratılmışın ulaşamayacağı, anlayamayacağı, sadece bildirildiği kadarına vakıf olabildiği ve her şeyin mebte- i taayyünü (ortaya çıkışının, yaratılışının başlangıcı) olan nokta, andır. Bu sevgililer arasındaki çok özel bir aşktır ki âlemlerin yaratılma sebebidir. Bu aşamada bize düşen, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi kulluk vasıflarıyla ve belki bize bildirildiği kadarıyla nübüvvet hali ile tanımak, anlamak, sevmek, iman etmek ve bu yolda Onun sallallahu aleyhi ve sellem gibi olmaya çalışarak, bizi yaratan Rabbimize layık bir kul olmaktır. Bu husus kelime-i şahadet ile ne güzel dile getirilmektedir. “Eşhedu en la ilahe illallahu ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluhu.” Evet, a âşık, işte O sallallahu aleyhi ve sellem Allahu Teâlâ’nın hem kulu ve hem de Resulüdür. Abduhu sözü kulluk yani beşer vasıflarını, resuluhu sözü ise nübüvvet, risalet vasıflarını göstermektedir. Yol 034 Ey Âşık, Risalet, Allahtan bir tavzif (görevlendirme), velayet ise Allaha bir yükseliştir. Nübüvvet, risalet peygamberlik görevi, velayet ise kulluk görevidir. Allahu Teâlâ bazı insanları resul olarak göndermiştir. Bu bir görevlendirmedir. “Allah kime risalet görevini vereceğini en iyi bilendir” (En’anı 124) Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem son peygamberdir. Risaleti bütün âlemleri kapsar. Risalet, Peygamberimizle noktalanmıştır. Fakat velayet devam etmektedir. Bununla beraber seçilenler dışında, hiç kimse nebi mertebesine ulaşamaz. Ama bir nebi velayete de sahiptir. Risalete mucize, velayete de kerâmet verilmiştir. Keramet, Allah’ın veli kullarında meydana gelen olağanüstü hallerdir. Yol 035 Ey Âşık, Velayet için keramet şart değildir. Ehl-i sünnet âlimlerinin söylemiş olduğu şu söz ne kadar hikmet doludur. “Esas keramet, istikamet üzere olmaktır.” Kerametten daha mühimi, istikamettir. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hud 112) ayeti, istikameti emreder. Allah’ın veli kulları her devirde olmuşlardır ve kıyamete kadar da olmaya devam edeceklerdir. Veli, görüldüğünde Allah hatıra gelen kimsedir. Böyle insanlar, “Dikkat edin! Allah’ın evliyası için ne bir korku vardır. Ne de onlar üzülürler.” (Yunus 62) ayetinin muhatabıdırlar. Kulluk makamına talip olmuşlar ve bu yolda Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi örnek alarak, gayret ve sevgi ile onun gibi olmaya çabalamışlardır. Bu noktada sana düşen görev ise Resullullah sallallahu aleyhi ve selemin nübüvvet-risalet vasıflarını sadece söylendiği kadar ilmen bilmek ve beşer, kulluk vasıflarıyla Onu örnek almak, Onun gibi olmaya çabalamak, içimizi güzel ahlakı ile dışımızı da Onun güzel yaşantısıyla süsleyip, Kuran-ı Kerim ile dopdolu bir halde, sadece ve sadece Allahtı Teâlâya kul olmandır. Yol 036 Ey Âşık, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doğrultusunda biz dahi Resulullahın bir beşer olduğuna şahadet ederiz. Ancak bunu derken neyi kastederiz ve bu inancımız neyi gösterir bunu iyice anlaman gerekir. Her şeyin bir haddi vardır a âşık. Bu had o şey için hak olandır. O haddi aşmak ise haksızlıktır. Yani Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme olan övgümüzün sınırı, Allahu Teâlâ’ya olan övgümüzün içinde olmalıdır. Elbette bu sözümüzün kıymeti bu sınırın ehilleri içindir. Geçmişte İsa aleyhisselamı çok sevenlerin ölçüyü kaçırıp da Onu ilahlaştırdıkları gibi bir olayın olmaması için bu sınırlar konulmuş ve hem Kur an-ı Kerimde hem de Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından kesin olarak emredilmiştir. Abdullah bin Cübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor, ey âşık iyi dinle. “Bir gün Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir grup sahabi ile yolda yürürken, onlardan birisi örtü ile Allah Resulünü güneşten korumak istedi. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir kimsenin kendisine gölgelik yapmakta olduğunu fark edince, ona hemen bırakmasını söyledi ve örtüyü alıp yere koydu. Ardından da; “Ben de sizin gibi bir insanım!” buyurdu. “(Heysemi 9,21) Bu hususu vurgulayan ve müslümanları uyaran pek çok ayeti kerimede de Cenab-ı Hak, bizlere bu sınırı göstererek, kendisine nasıl yaklaşabileceğimizi, nasıl Ona layık bir kul olabileceğimizi öğretmektedir. “De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, “Sizin ilâhınız ancak bir tek ilâhtır.” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmastn.” (Kehf 110) ve yine başka bir ayette de şöyle emredilmektedir. “De ki Ey Peygamber “Ben size, Allah’ın hâzineleri yanımdadır” demiyorum; Gaybı da bilmiyorum, size bir meleğim de demiyorum, ben sadece bana vahy edileni yerine getiriyorum” (En’am 50) Yol 037 Ey Âşık, Hal böyle iken aradaki dengeyi nasıl koruyacaksın, değil mi? Evet, O sallallahu aleyhi ve sellem bir beşerdir ama bir beşer olmakla birlikte herhangi bir kimse gibi de değildir. İyi dinle şu menkıbeyi. Denge işte burada belirtildiği gibidir. Ebul Mevahib Şazeli’nin de bulunduğu bir mecliste, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem için “O da bizim gibi bir beşerdi.” gibi bazı sözler sarf edilir. Bu sözler üzerine Şazeli hazretleri şu şiiri söyler; “Muhammed beşer la ke’l-beşer, bel huve yakutun beyne’l-hacer.” (Muhammed bir beşerdir ama her hangi bir beşer değildir, O, taşlar arasındaki yakut gibidir.) Gece rüyasında Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemi görür. Buyurur ki; “Ey Ebul Mevahib, O şiir hürmetine Allah hem seni, hem de o meclistekileri affetti.” Ebul Mevahib der ki: “Bu rüyadan sonra, hangi meclise katıldı isem, bu şiiri okudum.” (Kemalat) Yol 038 Ey Âşık, Peygamberlerin insan olması, bir anlamda insanlara ancak bir insanın örnek olabileceğinden kaynaklanmaktadır. Kendileri gibi yiyip içen, onlarla oturup kalkan, uyuyan, giyinen, evlenip çoluk çocuk sahibi olan, ağlayıp gülen biri örnek olabilir. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem her insan gibi beşerdi. Diğer insanlar gibi yaşamış, evlenip çoluk çocuk sahibi olmuş, eşlerine koca, çocuklarına baba ve torunlarına dedelik yapmıştır. Bağda bahçede çalışmış, çobanlık yapmış, asker olmuş, ticaret yapmış, devlet başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. Çarşı pazarda alışveriş yapmış, ashabı ile beraber kerpiç ve taş taşımıştır. Beşer olan anne ve babadan dünyaya gelmiş ve her beşer gibi çocuk, genç, yetişkin ve yaşlı olmuştur. Savaşlara katılarak ordusunu komuta etmiş, hatta bu savaşlardan birinde yaralanmıştır. Görüleceği üzere burada anlaşılması gereken Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin bir beşer olduğu ve bu kapsamda tüm beşere, çok güzel bir örnek olacak şekilde yaratıldığıdır. Yol 039 Ey Âşık, O sallallahu aleyhi ve selem tüm âlemler için bir rahmettir ve bizler için ulaşılması gereken insanlık hedefidir. O hedef ise kulluk makamıdır. Aksi olsaydı Onun hakikatine hangi zerre dayanabilirdi? Nurundan dolayı tüm gözlerin nuru söner, diller tutulur, canlar yok olurdu. Bu insanlık halimizle Ona nasıl yanaşabilirdik? Eğer öyle olmasaydı, Allahu Teâlâ’nın emirlerini anlayamaz, uygulayamaz ve topluca helak olurduk. Bu bakımdan bizden biri olmakla, bizim için Ona yakınlaşmak imkânı doğdu. Bize önder oldu. Böylece kalbimizde, eğer Onun gibi olursak, Allahu Teâlâ’ya layık bir kul olabileceğimiz umudu yeşerdi. O umut ise a âşık, şudur; “Evet, O içimizden, bizden biri, o halde Ona ulaşabilirim. Onun gibi olabilirim ve böylece kurtuluşa, Allahu Teâlâ’nın rızasına kavuşabilirim.” Yol 040 Ey Âşık, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin sözleri, davranışları, hayatı, ibadetleri, dua ve zikirleri, insanlarla olan ilişkileri, kısaca bütün yaşantısı bizim için örnektir. Onun ahlakı Kuranı Kerim’dir. Allahu Teâlâ bütün kullarına, Onun ahlâkının, hayatının güzel bir örnek olduğunu yeminle bildirmektedir; “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 21) Onu çok sevenlerden birinin ölçüyü kaçırıp, Hıristiyanların İsa aleyhisselamı ilahlaştırdıkları gibi Onu da ilahlaştırmalarına meydan vermemek için Allah Teâlâ, Kur an-ı Kerim’de pek çok ayette O nun beşer olduğunu vurgular. “De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Allah’a ortak koşunların vay hâline!” (Fussilet 6) Yol 041 Ey Âşık, Onu anlamak. Onu bilmekle değil yaşamakla mümkündür. Onun hayatımıza katıp da bizleri zenginleştirdiği öyle güzel değerleri vardır ki saymakla bitiremessin. Bütün bu değerleri bizzat kendisi de yaşayıp uygulayarak bizlere örnek olmuştur. Onun gibi olmak, gerçek bir insan olmak demektir. Yine Rabbimiz Kuran-ı Kerim de Onu şöyle anlatır; “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin stkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 128) O, insanlara hem öğretti, hem de öğrettiklerini yaşayıp hayata geçirdi. O hayatı ile bütün inananlar için, peşinden gidilecek yegâne önderdir. Kurtuluş Onun yoludur. O müminler için şefkattir, merhamettir. “Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.” VESİLEM Yol 042 Ey Âşık, Günlerden bir gün aranırken dermanımızı, bir nefes hatırına düştük yollara. Yollar çıkardı bizi o güzel Üsküdar’a. Ah, o şirin Üsküdar, âşıkların gözyaşı havuzu. Kiminin başına vururlar kavuğu, kiminin de topuzu. Derler ki burası er meydanıdır, er değilsen çıkma meydana. Nice başlar gider de, hesap sorulmaz kimseye. Derler ki çıkar mısın benimle korkmadan şu bulutların üstüne? Düşündüğün varlığının altı üstü ne? Sonra at desem atar mısın kendini aşağıya? Yoksa asılmak mı istersin aklının darağacında, ayaklarından baş aşağıya? Kim kendisini hediye eder yâre, aldırmadan katline nefsinin? Bir hiç olmak yolunda, varlıksız olmanın dayanılmaz hafifliğinde, Anka kuşunun kanatlan arasında, Kaf dağına uçarak sevgiliye kim kendisini teslim edebilir? Yol 043 Ey Âşık, Bilirsin dürüst olmak çok güzeldir. Ama bundan da güzelini söyleyeyim mi sana? Kendine karşı dürüst olmak ve aynaya öylece bakabilmektir. Aynaya baktığında gerçek yüzünü görmek, ne kadar da korkutucudur. Ancak yiğit olan kişi, kendi hakikatini görmeye dayanabilir. Elbette bu iş öyle kolay değildir. İçindeki kötülüklere cesurca bakabilmek, onları olduğu gibi kabullenebilmek çok zordur. Arayışlarımız bizi, işte bu kötülüklere çıkardı. Ne zaman kendimize dürüst olduk, kendimizi kandırmadan ne zaman teraziye çıktık işte o zaman ölçülerimizin gerçek değerlerini öğrendik. Kendini görebileceğin gerçek bir ayna, kendini tartabileceğin, boyunun ölçüsünü alabileceğin gerçek bir terazi bulmak ise ayrı bir uğraşıdır. Her ayna sana kendi özünü göstermez. Her terazi sana gerçek ölçülerini vermez. Yol 044 Ey Âşık, Kendimizi ararken bu arayış basamaklarından geçmemiz gerekiyordu. Önce karar aşaması geldi. Kendimizden vazgeçebilecek miydik? Bunda samimi olup olmadığımız, pek çok sınavlarla denendi. En çok sevdiğimiz kişilerle, ailemizle, sağlığımızla, maddiyatla imtihanlardan geçirildik. Bu durum elbette bir farkındalık durumudur. Böyle hissedecek ve böyle göreceksin. Başına gelenlere karşı kör olmayacak ve uyanık davranacaksın. Tabii ki âşıksan ve aşk yolunda yürümek istiyorsan. İyice bil ki en büyük sınavlar aşk için yapılır. Aşk kelimesini ağzına almışsan, bundaki samimiyetin ölçülmeden âşık olacağını mı sanıyorsun? Varlıktan vazgeçmemiz ve ardından hakikat aynasında gerçek yüzümüzü görmemiz öyle kolay olmadı. Ancak içimizde önüne geçemediğimiz bir istek vardı. Sanki orada birisi vardı ve bizi çağırıyordu. Dayanılmaz bu çekim kuvveti neyimiz varsa aldı ve geriye bir şey bırakmadı. Ne varlık kaldı, ne de yokluk. İşte o zaman derinlerden bir soluk, bizi seher yelinin tatlı okşayışı gibi sardı ve Üsküdarın en kuytu köşelerinden birinde gizlenmiş, bir Siyametin yanına uçuruverdi. Rabbimiz lütfetti. Bizi karanlık kuyudan aldı ve aydınlığa çıkardı. Ne oldu anlamadık, bir söz dahi diyemedik. Ağladık, sızlandık ama Siyametin antikalarında mıhlandık. Siyamet abi bir sevgi insanıydı. Sevginin insan şeklinde yazılmış, derin ve içli bir kitabıydı. Onu bulmak kendini bulmak demekti. O sevgi yolunun rehberiydi. Ona biz mi gittik, yoksa O mu bize geldi bilmiyoruz ama bildiğimiz Onun yanındaydık. O bize özümüzü gösteren hakikat aynasıydı. Bizi vesilemize götürecek olandı. Yol 045 Ey Âşık, Hakikate marifet, Siyamete arif olmaktan geçer. Etrafında ve dahi sende nice farklılıklar var. Bu farklılıkların aklını karıştırmasına izin verme. Bunlar aramıza koyduğumuz saçmalıktan başka bir şey değildir. Böyle yapacağına, yaradanın sana verdiği aklı kullan ve seni saran güzellikleri düşün. Farklılıkları reddet. Farklılıklar ancak senin içindedir. Düşüncelerinde, hayallerinde ayrışmaktalar. Oysaki her şey özünde aynıdır. Ne sen onlardan farklısın ne de onlar senden. Söylemesi benden, gerisi de nefsinden. Yol 046 Ey Âşık, Siyamet nedir bilir misin? Siyamet, sevgi gülleriyle dolu, gönül bahçesinin, biricik aşk bülbülüdür. Siyamet, merhamet okyanusunun, rahmet suyunun özündeki biricik oksijenidir. Siyamet, sükûtun atmosferinde yanakları okşayan aşkın, biricik tatlı meltemidir. O kendisine verilmiş onca güzelliklere ve üstünlüklere rağmen, hayatının her anını sadece Rabbine kul olmakla geçiren ve sadece Rabbinin rızasını kaybetmekle ilgili endişe içinde olan, ahlakın insan şeklini almış halidir. Siyamet güzel bir kul olmanın adıdır. İşte biz de istedik ki sana, kul olmanın en kestirme yolunu gösterelim, istedik ki sen de Siyameti bilesin, Ona arif olasın da hakikati böylece göresin. Yol 047 Ey Âşık, Dünya peşinde koşan, duru bir âdem idim, ol Kâmilin elinde, içi boş kabuğa döndüm. Hasret ateşinde yanan, kuru bir odun idim, İbrahim havuzunda yüzen, balığa döndüm. Yol 048 Ey Âşık, Haydi, sen de arif isen gör Siyameti, gelmeden nefsinin kıyameti. Hiçbir işe yaramaz üzerine bindiğin dünya alameti, biner gidersin de görmezsin, tam karşında duran selameti. Gör Ahmeti, bil Ahmeti, sana verilen emaneti, sahibine ver Siyameti. Bırak artık hıyaneti, at kenara husumeti, dön Rabbin yoluna, terk etme sakın Tarikat-ı Muhammedi. Yol 049 Ey Âşık, Niye bakarsın öteden, ne anlarsın sen küsmeden, bırak nazı gitmeden, koş gönlüme gir gel benim. Niye gezersin ötmeden, ne bilirsin sen susmadan, bırak nazı solmadan, şakı gülüme kon gel benim. Niye taşarsın dolmadan, ne dilersin sen akmadan, bırak nazı bitmeden, coş kalbime dol gel benim. Niye ışırsın geceden, ne istersin sen yanmadan, bırak nazı doğmadan, dal nuruma doğ gel benim. Yol 050 Ey Âşık, Böylece son fasıl başladı. Yiğitlik dersleri almaya başladık ki hiç farkında bile değildik. Sözüm ona biz şahıydık, padişahıydık, hani bulutlardan öteye kaf dağının. Başlangıçta gönlümüz bu haldeyken, gaflet uykusundayken, onun nasıl bir yiğit olduğunu anlayamadık. Sonrasında gönlümüzde kopan fırtınalar, içimizde oluşan depremler, yıktı yok etti benliğimizi. Görünce hakikatini o yar-i güzinin, gönlümüzün nutku tutuldu. Görünce o güzel sultanın sevgi sarayını, kapısında hizmetkâr bile olamayacağımız halde, Ondaki en samimi aşk gerçeğinde ezilirken her zerremiz, bize lütfettikleri karşısında ne diyebiliriz ki? Kitap okur gibi içimizi okudu, ipek halı gibi bizi dokudu. En nihayette bizi Vesilemize teslim etti. O vesile ki bizi aşka götüren, aşka doyuran, aşk için âşık yapan insan-ı kâmil Kamil babamızdı. Anlamadık baştan, çünkü olamadık baştan. Kes dediler başını, yoksa yolarsın saçını. Anlamadık çünkü anlamak için uğraştık. Anlamak ile arkadaştık. Anlamanın, anlamamak olduğunu nereden bilebilirdik? Yol 051 Ey Âşık, Her gece, hasretimizi anlatmak için, bir dost beklerken, sonsuz gecelerde, her gece, sevgilerimizi ağlamak için, bir yar beklerken, sonsuz gecelerde, işte O tam karşımızdaydı. Sana Onu nasıl anlatalım? Kamil Baba’yı anlatan yazıyı nasıl yazalım? Ne yazık ki ellerimiz onu anlatacak kelimeleri bulup da yazamıyor. Onu övecek kelimeyi yeni icat etmemiz gerek. Onu anlatacak kelime daha önce söylenmemiş olmalı, yoksa gönlümüz bu saygısızlığa dayanamaz. Ona bakacak yüzümüz olamaz. Ya Rab, gönlümüze aşk ver. Onu anlatacak kelimeyi yolla bize. Aşk için, âşıklar için. Gönlümüzü aşk ile yaktığın gibi kalbimizin en yanık yerindeki küllerin arasında kalmış, en esrarlı kelimeyi bildir bize. Yol 052 Ey Sevgili, Senin için ne yazsam da sana layık değil. Ey gönlüm, gelen bu alevlerin önünde durma eğil. Sen yıllarca aradığın, ömrünü uğruna harcadığın, aşkın adı karşısında dik durma. Âşıklar meclisine seni taşıyan, veliler reisi önünde artık soru sorma. Şimdi sen konuşma, bırak gönlün konuşsun, aşk melekleri kalbine doluşsun. Boş ver, nefsin kendi kendisiyle boğuşsun. Kır zincirlerini de teslim et yâre, koş Merve ile Safa da, ol Hacer gibi, kovsa da Sara. O Merve ki nefsindir, Safa ise sevgindir. Ömrünce koş durma, zemzem bulunca coş durma. Her gönle bir yar, her yâre bir âşık, a canım, her aşığa da bir vesile gerek. Ey pamuk yanaklı, nur yüzlü Kamil Babacım gönlüm sana der ki; “VESİLEM” O vesile, Tarikat-ı Muharmnediyye askeri, O vesile, Makam-ı Kâmil’in güzin cevheri, O vesile, Selâtin-i Ehl-i Makam’ın serveri, O vesile, Gönlümün İnsan-ı Kamil rehberi. Yol 053 Ey Sevgili, Bir bir öğrettin bize, tüm cahilliğimize rağmen, tüm edepsizliğimize rağmen, sabırla sessiz kaldın. Çareler aramaktan vazgeçtik huzurunda. Dizinin dibinde, öğrenirken soru sormamayı, öğrenirken tüm cevapların içimizde olduğunu, şefkatle saçlarımızı okşayıp, yanaklarımızı öptün. Bazen dövdün, merhametine sığındık, bazen azarladın, kucağına sığındık. Her ne yaptıysan, en iyisini yaptın. Sevdik seni Kamil Babacım, sevdik seni. Aşkların en yücesiyle, dediğin gibi yar olduk birbirimize. Babam, VESİLEM. O Kamil Baba, yanında tövbe etmeden durulmaz, O Kamil Baba, yanında gönüllere gem vurulmaz, O Kamil Baba, yanında hile ile düzen kurulmaz, O Kamil Baba, yanında riya ile aşktan sorulmaz. Yol 054 Ey Âşık, Her insan yaratılışı gereği aşka meyillidir. Doğuştan arayışa açıktır. Meşrepler farklı olsa da arayışlar da bu fark üzeredir. Kimisinin duygusal bir yapısı varken, kimisinde de gerçekçilik ön plandadır. Meşreplerimizin gereği ne ise o gerek üzere kendisini aramayan, meşrebini yaradan ve meşrebinin kaynağı olan Rabbini bulamaz ve huzur dolu, mutlu bir hayat süremez. Meşreplerdeki bu farklılık nedeniyle herkesin arayışının sonunda ulaştığı, “Kendini bilen Rabbini bilir.” hadisinde buyrulan Rabbi farklıdır. Yani herkesin yaratılış yüzü, Esmaül Hüsnadan ayrı bir isme dönüktür. O kişi o ismin yansıyacağı bir ayna olmak üzere yaratılmıştır. Kişi bunu fark edip idrak edince, Cenab-ı Hakkın bu ismi ile yansıyan efaline halife olur ve görevini yerine getirmeye başlar. İşte o an kendini bulmuş olur ve dolayısıyla Cenab-ı Hakk’a kul olmuş olur. Yol 055 Ey Âşık, İşler başlangıçta karşına çıktığı gibi karmaşık değildir. Bu karmaşıklığın sebebi kesrettir. Kesret çokluk demektir. Bu çokluk aslında insanlar tarafından ortaya konmuş kavramlardan oluşmaktadır. Zihinsel algılayış probleminden kaynaklanır. Kendini rahat bıraksan, her şeyi olduğu gibi kabul etsen ve kendini Cenab-ı Hakk’a teslim etsen mesele kalmayacaktır. Burası içinde en sert savaşların olduğu bir devredir. Çünkü teslim olmak, yok olmak demektir. Nefsin ise bunu asla kabul etmez. Böylece mücadelen sürer gider. Nefsin için iki kişi vardır. O ve Ben. Ancak aşk yolu bu ikiliği kabul etmez. Aşk yolunda sadece ve sadece ya “O” vardır, ya da “BEN”. De ki Ey nefsim, ne sen ol, ne de ben. Gel elimi tut, bir olalım. Ey nefsim, ne ten ol, ne de şen. Gel elimi tut, sır olalım. Yol 056 Ey Sevgili, Yıllarca bu çoklukta aradım seni. Ama bulamadım yokluktan başka bir şey. Elimi attığım her sevdada, aşk sandığım mecazı yaşadım. Mecazi aşklarmış meğer yaşadıklarım, hakikatin birer provası. Arayışlarımmış meğerse kandıklarım, gönlüm de sanki Helen ile Paris’in şehr-i truvası. Buldum seni, içimde her zaman yanan ateşmişsin. Buldum seni, içimde her zaman esen rüzgârmışsın. Buldum seni, içimde her zaman atan kalbimmişsin. Buldum seni, içimde her zaman olan aşkımmışsın. Kaybettim kendimi, buldum seni. Var sandığım zarurimin yokluğunda bildim seni. Yıllarca daldan dala konup, diyar diyar gezen, avare bir kuş gibi, kafesine girdim, sevdim seni. Bir papatyanın özgürlüğünde, beyaz bir gülün saflığında, bir lalenin heybetinde sevdim seni. Gözbebeklerinden girdim de gönlünden ruhuna uçtum. Sır çınarının gölgesinde, seninle sen olmanın yokluğunda, senin sevginle sevdim seni. Seni öyle sevdim ki insanca, yumuşacık ve ılık. AŞK RUHUN TEBESSÜMÜDÜR Yol 057 Ey Âşık, Aşk aşk deyip inledin. Nice günahlarda kirlendin. Hala avutursun kendini. Nice sevdalarda pislendin. Al aklını başına. Ak düştü saçına. İstersen dünya taşına, vur başını başını. Felah istersen son nefesinden, vazgeç artık nefsinden ve de şu keyfinden, kıl namazını, namazını. Esas olan imandır, iman yoksa gerisine ne hacet. İnanmak için ararsan hüccet, bil ki için dışın necaset. Yol 058 Ey Âşık, Tecelli sahibiyim deme, zati tecelli, dünyada olmaz, mebde-i taayyüne akıl olmaz. Hem el yakin bilsen ne fayda? Amel yoksa iman alınmaz kayda. Oku daim durmadan, ilim öğren, ilminle amil bir kâmil ol. Kamil makam ihlâs iledir, işin aslı ilim, amel, ihlâs diyedir. Yol 059 Ey Âşık, Rabbin seni diler, sen de ihlâs ile yalnız Onu dile. Aldanıp da gördüğün rüyalara, kapılma sakın faydasız riyalara, sabır ile şükür ile namazını kıl niyaz ile. Hak ile çalış, Halk için çalış. Aldatma halkı, bırak yalan talkı, ihlâslı ol aldatma kendini dahi, bırak, gönlüne vursun, aşkın şavkı. Yol 060 Ey Âşık, İlim girmemişse beyine, varlık, yokluk neyine? Koşup durma öte beriye. Bunlardan olmaz beyyine. Beyyine aşktır a güzel âşık. Aşk ise kalbin tevessülü, Ruhun tebessümü, Kulun tevekkülüdür. AŞKIN NURLU YOLU Yol 061 Ey Âşık, “Çalışanların ücreti ne güzeldir. Onlar ki sabrederler ve Rablerine tevekkül ederler.” (Ankebut 58,59)… “Allah bir kullu severse sevdiğine gönderir, terbiye ettirir, azametine yakışacak şekilde ona edep öğretir ve nihayet onu sever. Sana müjdeler olsun! Seni bir mürşide gönderdiyse haberin olsun, Allah seni seviyor demektir.” (Nakşibendi) Cenab-ı Hakkın seni sevdiğinin göstergesi, senin Onu sevmendir. Onu sevmenin belirtisi ise Onu sevenleri sevmendir. O eğer seni severse, seni sevdiğine gönderir. Böyle bir durum varsa, sana müjdeler olsun. Bu halinin kıymetini bil. Sakın nankörlerden olma. Anla ki Rabbin seni terbiye etmek ister. Rabbine kayıtsız kalma. Kendini O’nun iradesine bırak. Yolun bir mürşide ulaşmışsa, girmişsen bir dostun gönlüne, ne mutlu sana sevilenlerdensin. Sen de sev, doyasıya, kana kana iç aşk şerbetini. Sarhoş olana kadar, kendini kaybedene kadar sev. Sana gösterilmiş olan bu iltifata layık olmak için çok çalış. Ne olursa olsun asla ümidini yitirme. Rabbinin yolundan dönme. Seni yanıltmak, doğru yolundan saptırmak isteyecek hem içinde hem de dışında pek çok düşmanın olacaktır. Bunlara karşı en büyük silahın aşkmdır. Aşk ile şükret. Şükredenlerden ol. Ne olursa olsun, her şeye şükret. Şükretmeyi itaat bil. En üstün şükür dosta itaattir ve emirlerini, tam bir teslimiyetle yerine getirmendir. Yol 062 Ey Âşık, Kötülük bazen çevreni sarar. Eline ayağına sarılır. Kılıktan kılığa girer. Korkma. Bil ki tüm bunlar Rabbinin izniyledir. Hiçbir şey yoktur ki Onun izni olmadan olsun. Sendeki aşkı sınamak içindir. Aşkına sadık olup olmadığının belirlenmesi içindir. Fakat görüyorum ki sen hemen pes ediyorsun. Yoruluyorsun. Ne sanıyorsun ki senden öncekiler gibi sınanmadan lütuflara kavuşacağını mı? Hayır. Kavuşamayacaksın. Elbette sınanacaksın. O halde hazır ol. Aşığım diyorsan başına geleceklere karşı uyanık dur. Anla ve diren. Görevlerini aksatma. Kulluk vazifelerini üşenmeden yerine getir. Getir ki zahitlerden olasın. Yol 063 Ey Âşık, Susacağm yerde konuşma, konuşacağın yerde de susma. Dünya karmaşasının içinde telaşa kapılma ve sükûnetle dolaş. Sessizliği tercih et. Sessizlikte Rabbinle ol. Zaruret miktarı halk ile konuş. Konuşunca da Hakkı konuş. Güler yüzlü ve candan davran. Unutma ki Hak ile döner bu devran. Kendinden başkalarını yargılama. Hem kendine hem de başkalarına hoş görülü ol ve hata yapmalarına izin ver. Kimseleri kınama. Dinle onları çünkü herkesin anlatacak bir hikâyesi vardır. Hak gözüyle halka bak yoksa göremezsin. Göremezsin nice sevgileri, nice nurları. Gönül Hakkın kudretinin nuruyla aydınlanır. Bu nuru ancak Hak ile bakan gözler görebilir. Sen de Hak nurunun içine dal ki nefsinin karanlıkları yok olsun. Nura dalmak aşk iledir. Başka yolu yoktur a güzel âşık. Âşık ol. Âşık ol ki kâmillerden olasın. Yol 064 Ey Âşık, Hayatta kaybettiğinde tekrar elde edemeyeceğin üç şey; Zaman, kazanç ve sağlıktır. Hayatta kaybetmemen gereken üç şey; Sevgi, saygı ve dürüstlüktür. Hayatta paha biçilmez olan üç şey; ilim, amel ve ihlâstır. Hayatta daima düşünmen gereken üç şey; imanla mı öleceğim? Kabir sualinde halim ne olacak? Hesap gününde hesabımı verebilecek miyim? Hayatta seni başarılı yapacak üç şey; Sabır, samimiyet ve gayretle çalışmaktır. Hayatta seni mahvedecek üç şey; Cimrilik, gurur ve öfkedir. Yol 065 Ey Âşık, Daha küçüksün, zayıf ve güçsüz, hayatın hırçın darbelerine dayanamazsın. Daha pişmemişsin, ham ve çiğ, hayatın harlı alevlerine dayanamazsın. Daha yolun başmdasın, cahil ve cesur, hayatın yakan sevdalarına, dayanamazsın. DERDİMİZ AŞKIN HASRETİ Yol 066 Ey Âşık, O saklandığın bulutların ardından çık. Bırak parlasın, güneşinin yakan ışıkları. Bu zavallı fakir dediğini yap. Çık bulutların ardından ama iyi bak, ne sen dışındasın bulutların, ne de evvelce içindeydin. Sessizce kendini ara. Ama bulamazsın, ne evvelinden bir ses, ne de bir heves. Nereye baksan Onu görürsün. Anla ki o bulutlar nefsindir, hepsi gelip geçici hevesindir. Bulutların ardında olan O güneş ise, O yâri güzinin nurudur. Işığında yok olup giden, karanlık ise sensin. Sadece Onun ışığını yansıtan, aslında bir ay taşından başka bir şey olmayan, aldatıcı mehtaptan başka bir şey değilsin. Yokol ışığında, kalmasın senden geriye bir tek şey. Sende ne varsa onundur. Bu sen, O olsun artık ve de ki “Elhamdülillah.” Yol 067 Ey Âşık, Duydum ki her şey normal seyrine dönmüş. Sen elinden geldiğince hayatını yaşıyormuşsun. Diyenlere diyemedim ki, bakmayın siz onun bu haline, bu onun dışarıdan gördüğünüzdür. Yoksa içindeki özleme kulak verseniz, sağır olursunuz. Ey şems-i kudret, içimizde aksini dillendiren pek çok nefes var ama biz bunlara değer vermiyoruz. Çünkü bunlar bize ait değil. Bize ait hiç nefes kalmadı ki. Biz hem O yar ile nefes aldık, doğduk, hem de O yârin kolları arasında son nefesimizi verdik, öldük. Kalmadı bize ait tek nefes. Her nefesimiz Ona aittir. Ya senin? Ya senin doğumun da yaşaman da ölümün de kimindir ey âşık? Yol 068 Ey Âşık, Görürüz ki kalbin aşk ile sarhoş, hasrete dalarsın. Kanında dolaşır sevgin, çılgına döner, yâri çağlarsın. Biz hala gönlümüzle yaren, aşk ile divane, yer yurt bilmeden dolaşıyoruz. Onun olmadığı hiçbir yer bizi neşelendirmiyor. Aklımız emrinde, sevda yoluna hizmetteyiz. Bu öyle bir gönül ki a âşık, âlemler, gönlümüzün içinde sıkıcı bir odacık. Hangi köşesine gitsek şu daracık âlemlerin, O yoksa, bize onca şey verilmiş neye değer. Elini tutarız Yunusun, gözüne bakarız Rumi’nin, ne gelse de başımıza hayırdan şerden yana, içsek de kaf dağının suyunu kana kana, Ondan başka su yok ki, şu gönül kevserimize yakışan. Sözlerimiz ne kadar kanşık geliyor değil mi? Bir divane âşıktan, başka ne sözler taşar ki dışarıya. O diye sarılmadık mı bir birimize? Sadece O nun için sevmedik mi? Olsun, varsın, adına ne derlerse desinler, bu gönül ne görse de O yar adına, aşk-ı ekber diye sarılacak ve hiç ah etmeyecek. Her sevgide Onu aradığını göresin. Gayrisinde gözün olmasın, söyleyecek sözünde kalmasın. Bizim derdimiz aşkın hasreti. O yolda yitip gitmek. Yalnızca Ona tutsak, avare gönülden başka bir şey değiliz. Bu yol ağıt, ızdırap yoludur. Çok çetindir. Dayanabilir misin ey âşık? Ne gurbette, ne de yurdunda, avunmak düşer aşığa kudret elinde. Ne yakın, ne de uzak, bilmem ki anlatabildik mi bu sadece O’nunla senin aranda. AŞKIN SAHİBİNİ ÖV Yol 069 Ey Âşık, Hayatın sırrı, onun sırrının olmamasıdır. Her şey o kadar ortada ve açıktır ki bu sıradanlık onun görülmesini engellemektedir. Gözünün önündeki ayan beyan apaçık ve sen zahir olanı göremiyorsun. Çünkü görmek için saklı şeyler arıyorsun. Onun zahiriliği, Onun batın olmasını sağlar. O hem batındır, hem de zahir. Bunu anlayan hem ariftir, hem de mahir. Kendini var zannettiğin için, sana acı veren duygu ve düşüncelerini de var zannediyorsun. Tüm sıkıntıların, zihinsel bir algılayış meselesidir. Yaşadığın şeyler hakikatte hayali olmasına rağmen sen, düşünsel olarak onların sana acı verdiklerini düşünüyorsun. Hepsi bu işte. Yol 070 Ey Âşık, Bir karşıtlık sorunu yaşıyorsun. Bir nesneyi algılaman, ondan sana gelen zıtlık verileriyle oluşur. Eğer nesne soğuk ise bu nesneye, sıcak kavramını idrak etmemiş birisi, nasıl soğuk diyebilir? Algılayış ve tanımlama, zihinde, zıt kavramların tecrübe edilişinden meydana gelir. İşte zıt kavramlarla dolu olan dünya hayatı, bu ikiliklerin ortasında sıkışmış insan beynini, her zaman yanıltır. İşin en garip ve hayran bırakan tarafı da, beynin kendisinin de yanılgılardan birisi olmasıdır. Bu yüzden idrakimiz zıtlann varlığına muhtaçtır. Durum böylesine bir haldeyken zıtlıkların arasından sıyrılmak çok zordur. Öncelikle bunu kabullenmek gerekir. Anlaşılması gereken ise bunca zıtlığın, aslında tek olana ispat olduğudur. Kısacası her şey çift yaratılmıştır velev ki tek olan anlaşılsın. Yol 071 Ey Âşık, Gerçek tespit, bir şeyin içinde olunduğu halde, aynısı veya zıttıyken yapılamaz. Ancak tarafsız bir dış gözlemci hakikati tespit edebilir. Eşyanın dışına çıkıp, dışarıdan bakabilmen, önce kendi dışında bir şey olmadığını, her şeyin kendi içinde oluştuğunu idrak etmenle mümkün olabilir. Duyularınla algıladığın, senin dışında yaşanan hayatı, beş duyunla, zihinsel olarak, var olduğunu vehmedersin. Bu durum kurgulanmış, üç boyutlu sanal bir filmin ortasında yaşamak gibi bir şeydir. Dünya hayatı vehimdir. Aldatıcı bir metadır. Kendi dışında yapman gereken yolculuk, bildiğin fen ilimlerinde, en azından orta seviyede bilgi sahibi olup, maddenin makro ve mikro seviyesindeki yapısını, fiziksel ve kimyasal olarak öğrendikten sonra, gözlemciye göre değişken yani var veya yok olduğunu idrak etmendir. Böylece dışarıda bir varlık bulamayınca içe dönmen zorunlu olur, içinde yolculuk ise tüm dışında olduğunu zannettiklerinin, zihinsel bir algılamadan başka bir şey olmadığını tespit etmendir. Bu noktada ise en heyecan uyandıran husus, bu tespitin de bir vehim olduğudur. Bu idrak düzeyine ulaşmanı engelleyen en büyük vehim ise kendi benliğindir. Var sandığın benliğin, aslında yokluk aynasında, mutlak varlığın sıfatları, isimleri ve efalinin yansıyan zilleridir. Bu noktada durmaz da yola devam edersen, içeri daha da içeri yapılan yolculuğun sonu ise yokluktur. Burası hiçliktir. Âdemdir. İşte aslın bu hiçliktir ve sen ise sadece bir âdemsin. Yol 072 Ey Âşık, Her şey zıttmda belirir. Varlık da bu hiçlikte ortaya çıkar. İnsan ise hakikatin ortaya çıktığı hiçliktir. Leonardo da Vincinin Monaliza resmine baktığında gördüğün nedir? Kaç kişi resmin üzerine yapıldığı, beyaz tuvalin bezini görür? İşte insan, Cenab-ı Hakk’ın hayat resmini üzerine yaptığı beyaz tuval gibidir. Hiç olmadan eşyanın dışına çıkılamaz ve hakikate erişilemez. Selam selametin olsun. Yol 073 Ey Âşık, Ne kadar az düşünüyorsun. Karşına o güzel insanları çıkartmasaydık, halin ne olurdu? Bir köşede derbeder melankolik bir şair mi, yoksa yardan habersiz, rüyaların peşinden koşan sefil bir hayalperest mi? Alemlerin Rabbi olan seni korumadı mı? Seni sevdiklerine göndermedi mi? Onların himmetiyle istikametini muhafaza ettirmedi mi? Düştün, yerlerde süründün ama bunlann ne anlama geldiğini idrak etmedin. Seni ayağa kaldırmadık mı ve aşkın ne olduğunu öğretmedik mi? Aşkın sahibini idrak ettin mi? Öyleyse artık aşkı sahibine teslim etme zamanıdır. O halde elinden ne geliyorse, yeteneğin ne ise onunla ve kendince aşkın sahibini öv. Nefsinden geriye kalan ne kadar kırıntı varsa hepsini döv. Her anını Onu anmakla geçir. Anlat ki şükredesin, şükredenlerden olasın. Yol 074 Ey Âşık, Sorarsın sevgi nedir? Gönlümüz der ki; Sevgi bir cevherdir. Sorarsın cevher nedir? Gönlümüz der ki; Cevher vahdettir. Sorarsın vahdet nedir? Gönlümüz der ki; Vahdet yokluktur. Sorarsın yokluk nedir? Gönlümüz der ki; Yokluk âdemdir. Sorarsın âdem nedir? Gönlümüz der ki; Âdem insandır. HERŞEYİN BİR KABUĞU VAR Yol 075 Ey Âşık, Her şeyin bir kabuğu vardır. Ağaçların, meyvelerin, irili ufaklı hayvanların, kendilerini dış etkilere karşı koruyan kabukları vardır. Bu kabuklan soyulursa, zaman içerisinde bozulur, kararır ve yok olurlar. Misal bir elma olsun. Elmanın kabuğunu soyup bir kenara bırakırsan, kararır ve çürür. İşte a güzel âşık, insanın da onu tüm etkilere karşı koruyan manevi bir kabuğu vardır. Bu manevi kabuğu insandan sıyınp atarsan, o insan zamanla kararmaya, yok olmaya başlar. Bu manevi kabuk ahlaktır. Kötülüklere karşı seni koruyan bu kabuğu çok iyi koru. Güzel işler yaparak daha da kalınlaşması için çok çalış. Yol 076 Ey Âşık, Ahlak deyince aklına hemen kurallar serisi geliyor. Toplum içinde şurada veya burada dikkat edilmesi gereken kurallar. Hepsinde haklılık payı olmakla beraber, her topluma göre farklıhk gösterdiği için seni yanıltabilir. O halde ahlak deyince neyi anlayacaksın7 Hangi kurallar seni ilgilendirmelidir? Hangi toplum olursa olsun, hangi coğrafi bölge de yaşanırsa yaşansın, dünyanın her yerinde geçerli olan tek bir ahlak biçimi vardır. O da İslam ahlakıdır. İnsanlardan kaynaklanan ahlaki kurallar, vicdanları rahatlatmaz, zamanla yok olur ve toplumlara kalıcı bir huzur sağlayamaz. İslam ahlakından ayrılan kişiler veya toplumlar dünyada da ahirette de huzur bulamazlar. Bu maksatla iç ve dış huzur ancak İslam ahlakı ile sağlanabilir. Peki, İslam ahlakı nedir? Bu kadar geniş bir konuyu nasıl bileceksin, anlayacaksın ve uygulayacaksın? Yol 077 Ey Âşık, İslam ahlakının yazılı kaynağı Kuran-ı Kerim’dir. Allahu Teâlâ insanların dünyada ve ahirette huzurla yaşayabilmeleri için Kuran-ı Kerimde çok açık ve net bir şekilde olması gereken ahlakı belirlemiştir. Ancak bunların Kuran-ı Kerimden çıkartılması ve hayata geçirilmesi oldukça hatalara sebep olabileceğinden dolayı hepimize öğretmen olarak, tüm âlemlere rahmet olan Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemi görevlendirmiştir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Kuran-ı Kerimin insan şeklini almış biçimidir. O ahlakın kendisidir. İşte ahlak kurallarını maddeler halinde ezberlemekten ziyade, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme tam bir teslimiyetle bağlanırsan, Onun gibi İslam ahlakına bürünmüş, ahlaklı bir insan olursun. Yol 078 Ey Âşık, Ahlakı bilmen, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin hayatını öğrenmekle, ahlakı anlaman. Onu hissetmekle, ahlakı uygulaman ise Onun gibi yaşamanla mümkün olabilir. Kısaca Onun gibi ol, sen de insan ol. O güzel insan bak bu konuda neler söylemiş: “İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur, eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Hadis-i şerif Buharı, imân, 39; Müslim, Mü sakat, 107) “İslâm, güzel ahlâktır.” Hadis-i şerif, Kenzü’l-Ummâl, 3/17, Hadis No: 5225) GÜZEL AHLAK Yol 079 Ey Âşık, Buyrulduğu gibi İslam güzel ahlaktır. Güzel ahlakın, barınağı kalptir. Burası öyle bir yerdir ki insan ülkesinin kalesidir. Kalede işler yolundaysa ülkede barış, huzur ve esenlik var demektir. Elbette senin kalen öyle başıboş değildir. Her zaman düşmanların saldırısı altındadır. İnsan ülkesini ele geçirmek isteyen düşmanların kaleye girerek, seni kendileri gibi yapmak isterler. Baş düşmanın da nefsindir. Nefsinin yandaşı olan o melun kovulmuş da vesveseleri ile seni yok etmek için uğraşmaktadır. Ayrıca nefsine yenilmiş, o kovulmuş melunun emrine girmiş, insan kılığındaki kendini bilmezler de, kötü ahlakın birer temsilcisi olarak, bunlara adeta bir asker gibi destek vermektedir. O halde madem bunca saldın altındasın ve düşmanların var, senin de her an hazır olman gerekmez mi? Beklemek ne işe yarar? Düşmanlarını iyi tanı da tedbirli ol. Yoksa insan ülkesinin zenginliği olan iman hâzinen yağmalanmaktan kurtulamaz. Sen de giyin, kuşan ibadet teçhizatını, al eline tevhit kılıcını, bin tövbe atına da geç, her biri güzel ahlaktan olan İslam askerinin başına. Kalbine girmelerine izin verme. Gafletinden faydalanıp da içeri giren varsa araştır ve hemen onlara saldır, defet kalbinden dışarı. Kalbini arındırırsan düşmanlarından, işte o zaman, gör bak neler oluyor. Gönlünün sultanı tahtına kuruluyor ve seni de başına taç ediyor. Yol 080 Ey Âşık, “Subhânallahi ve bihamdihi subhânallahilazîm.” Bu kelime-i tenzihi sabah ve akşam yüz kere okuyasın. Rahmete vesile olur inşallah. Yol 081 Ey Âşık, Sana dünyada ve ahirette zarar veren her şey, kötü ahlaktan meydana gelmektedir. Unutma ki kötülüklerin başı, kötü huylu olmaktır. Kötü huylar, kalbi hasta eder. Bu hastalığın artması, kalbin ölümüne yani küfre girmesine sebep olur. Bu ise seni sevgiliden uzağa, onsuz bir sonsuz azaba götürür. Ayrılıktan daha korkunç bir azap olabilir mi? Yol 082 Ey Âşık, Bazı kandini bilmez, sevgisizler, “Kalbim temizdir, sen kalbime bak.” diyorlar. Sakın sen böyle sözlere aldanma. Bunlar gibi de konuşma. Kendine karşı dürüst ol. Yar aynasında kendine bak ve gönlündeki hastalıkları tespit ederek tedavi et. İyice belle İslâmiyet üç kısımdır. İlim, amel, ihlâs. Yani emirleri ve yasaklan öğrenmek, öğrendiklerine tâbi olmak, bunlan yalnız Allah nzâsı için yapmaktır. Böyle yaparsan kalbini tedavi etmiş ve muhlislerden olmuş olursun. Yol 083 Ey Âşık, Kalbin temizlenmesi, islamiyetle, güzel ahlak ile olur. Bunlar da Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemde bulunur. Eğer ki Ona tabi olursan kalbin güzel ahlak ile doldurulur. “Ve sen, elbette büyük yüksek bir ahlâk üzeresin.” (Kalem) “Nitekim kendi aranızdan, size ayetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.” (Bakara 151) HER ŞEYİN YARISI VAR Yol 084 Ey Âşık, Nasıl bir oyunun ortasmdasın, bir bilsen, bir görsen. Daha yolun başındasın, bin silsen, bin ölsen. Avutursun kendini, nice parlak söz ile, şu toprak nefsin, ah, bir gelse dile. Sustur ağzını da gelsin kalbin dile. Bir bilsen de her şeyi, biter artık bu çile. Yol 085 Ey Âşık, Lazım olan söz değil közdür, özde anla Mevlana’yı. Hak olan özdür, bırak bini eğil bire, gör Hak Mevla’yı. Emanet söze etme meyil, deme Yunus dermiş sevdayı. Çöz kalbinin bağını, bak, göreceksin aynadaki mevtayı. Aşkı çok uzaklarda arama bir bakışın yeter. Ne varsa hizmetinde, nice ayet seni bekler. Bak önünde zahir, görmek için bakarsan eğer. Kalbinde sevgi gülü varsa eğer, sevgiliye vermeye değer. Kalbinde sevgi gülü yoksa eğer, bahçıvana teslim olmaya değer. Yol 086 Ey Âşık, Bir Kamil demiş ki; ‘Her şeyin yarısı var iyi düşün, bu sözde, ince bir ders var. Sormuş “İnsanın da mı?” diye bir aşığı. “Evet” demiş. “Belden yukarı, belden aşağı.” Yol 087 Ey Âşık, Gönül, sultanıdır insan sarayının, nefis ise hizmetkârıdır onca işte sultanın. Oysa hile yapar sultana, eli olur şeytanın. Kaptırma idareyi, bil ki uyanıktır düşmanın. Yol 088 Ey Âşık, Aşıksan maşukunda fani et kendini. Emirleri dinleyerek asker et nefsini. Namazdan uzak olma, yap ibadetini, sınırını bil, aşma sakın kulluk haddini. Kulluk sınırı can-ı canandır, maşukun yâri, Harameyn değil, yetimin kalbidir yeri. Aşıksan yâre, istediğin ise aşk divanı, kulak ver o zaman sözlerin en güzeline; “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Ali İmran 31) AŞIĞIM SANA Yol 089 Ey Sevgili, Aşığa maşuktan konuşmak ne hoş gelir. Ömrüm seni konuşmakla geçsin. Yanımıza gelenler hep senden bahsetsin. Seni anlatmayacak dilin yanımızda ne işi olur? Vazgeçeyim senden gayrı güzel denen ne varsa, masivadan yana ne içimde, ne de dışımda ne varsa. Ne varsa senden gayrı gitsin benden uzaklara. Yakınlaşmasın bir kıl kadar bile ama sen, uzaklaşma benden bir kıl kadar bile öteye. Dost ayrılığı, az olsa da, az değil, seni söylemeyen söz söz değil, seni çalmayan saz saz değil. Tüm diller seni konuşsun. Seni anlatsın, seni övsünler. Seni övmeyen dillere ne gerek var? Seni methetmeyen, yüceltmeyen gelmesin yanımıza. Ne ihtiyacımız var ki onlara. Girmesinler araya, leke düşürmesinler saraya. Aczimdir insanlığım. Tövbemdir bilgeliğim, cahilliğimdir varlığım. Tek sermayem aşkındır ey Tek olan. Ayrılığın yakmakta her zerremi. Aşkının alevleri sarmış her yanımı, kuşatıldım hasretinle. Yangınlarda gözyaşlarımı içiyorum kana kana. Yanmak istemeyen gelmesin yanımıza. Bizim serinlikle ne işimiz olur? Serinlik isteyen kim? Sensiz bir damla su bile istemem, yeter bana seninle olan alevlerim. Mahlûkat seni zikreder, coşar delicesine. Seni arayan gönüller tavaf eder aşkını, bilmeyense koşar nicesine. Oysaki her aşk sensin ey sevgili. Seni sevmek ne güzel, ey güzeller güzeli. Her söylenen söz sensin, her yazılan kelime, gönüllere düşen her sevgi sensin ey sevgili. Her yaşanan hayat, her doğuş ve her batış sensin ey varılacak son durak. AŞKIN ADI Yol 090 Ey Âşık, Aşkın adını sorarsın. Ne doğuda ne batıda, gör ki aşk ferman dinlemez. Nasıl olurmuş O şekilden münezzeh Aşk? İster düşün, ister düşünme, ister varlığı seç, ister yokluğu. Sana bana öğretiyor Aşk. Hayatının ve nefsinin esrarı, ruhunun sultanıdır O. Gerçi sözlerimiz aydınlatıcıdır ama sen özünde suskun duran aşka bak. Karanlık vadiden geri döndüren odur. Yiğidin başına bela olan da O. Aşk öyle bir hastalıktır ki vücudun cümle derdine deva olur. O öyle bir yürek yangınıdır ki, içine girene gül bahçesi olur. Başaklar rüzgârla nasıl eğilirse âşk yangınında da insanlar secdeye varır. Âşk öyle bir ışıktır ki Onun Kudreti kâinatların efendisi olmuştur. Bu yüzden aşkın adı Kudret’tir. Yol 091 Ey Âşık, Kalbin keman olsa, sevgili ise keman yayı, ikinizi de tutan el aşkın ta kendisi. İşte o zaman sen inlersin inceden. Gör bak! Ne nağmeler taşar gönlünden. Yalnızca onu ağlayan, yalnızca onu gülen. Dokunsa gönlüne, aşkın kudreti, hasret rengi gözler, işte o zaman sen inlersin inceden. Gör bak! Her zerren dile gelir. Söyler ruhunun şarkısını, yalnızca onu ağlayan, yalnızca onu gülen. AŞK YOLUNUN USTALARI Yol 092 Ey Âşık, Aşkın mecazı, yardan gayrı olanıdır. Çiçeğin makbulü yar elinde solanıdır. Aşk meclisinde mey kadehi ol, teslim et kendini âşıklara, aşk ateşi ile dol. Mecazi aşklar ile hakikati karıştırma, bundan ötesi yok, boş yere araştırma. Faydasız değil elbet mecazi aşklar, gönlünü ısıtır bunlarla, sevda yoluna çıkan aşıklar. Her ne varsa yardan gayri put adına, hakiki aşk değildir bu hissettiklerin, ne erkeğe ne de kadına. Yoket tüm tutkularını, yare teslim et tüm korkularını, zamansız yaşa ve aşkın özgürlüğünde sonsuzluğa kavuş. Yol 093 Ey Âşık, Çağlayan bir nehir, delice esen bir rüzgâr, aşkı nasıl anlatabilir? Aşkı iç yudum yudum, aşk ile sarhoş ol. Kanında dolaşsın yârin sevgisi, hasrete dal, çılgına dön ve onu çağla. Bir fulya gibi yâre teslim ol ve bir nefesle onun ellerinde sol. Yol 094 Ey Âşık, Aşk, hakiki ve mecâzidir. Cenab-ı Hakka olan aşka hakiki, bunun dışında olana da mecâzi derler. Erkek kadın arasındaki nefsanidir, sadece basit bir malayanidir. Hakiki aşkın provasıdır. Eğer manaya meyletmek istiyorsan, bu mecaz seni hakikate taşıyan bir vesile olur. Yok, eğer şehvetin sultanın ise aşk dediğin bu şey senin zindanın olur. Bu yol uzundur yürümeyle bitmez. Aşka düşmeden, başka bilmeden yolun sonu gelmez. Aşk ile kanatlanır uçarsın, nice bitmeyecek yolları bir çırpıda aşarsın. İşte böylece sen bu işe şaşarsın. Yol 095 Ey Âşık, İnsan olarak kanşık bir yapın var. Madde ve manadan müteşekkil yapında iç içe nefsin evreleri gizlenmiş. Halden hale geçerken nefsinde yolculuk yaparsın. Arayış yolculuğu hem dışında hem de içinde devam eder. Dış yolculuğa Seyr-i Afaki ve iç yolculuğa da Seyr-i Enfüsi denir. Seyr-i Enfüsi yani içinde olan yolculuk, aşk yolunda isen kendi içinde ilerlemen, kötü huylardan temizlenerek, nefsini iyi huylarla donatmandır. Seyr-i Afaki yani dışında yolculuk ise yaratılmış olan mahlûkatta, matlûbun işleri ve sıfatlarını müşahade ederek ilerlemen demektir. Bu ilerleyiş öyle matematiksel değildir. Mana içeriklidir. En önemli husus ise samimiyettir. Bu yolda şu üç şeyi elde edemedikçe ilerleme olmaz; ilim, amel ve ihlâs. İlimsiz yola çıkılmaz, yolda ibadetsiz durulmaz, Allah adına olmayan işler kabul edilmez. Sonrasında vuslat gelir ki bu noktada kul olursun artık. Böylece hepsi dört eder, her bir konağa denk gelir. İlim, amel, ihlâs, vuslat. Yol 096 Ey Âşık, Her birisi aşk ile yapılır, yoksa yan yola sapılır. Şimdi bu işi dörde bölelim, anlayanla birlikte yaşarken ölelim. Derler ki bu yol dört konaktır. Her konakta bir usta bekler, aşk ile yürümeyen çabuk tökezler. Konaklann ilki şeriattır, ilim faslına denktir. Olmazsa olmaz, şeriatsız, ilimsiz testi dolmaz. İkincisi tarikattır, amel ile denktir. Öğrendiğinle amel edesin, her gördüğünde yârin cemalini göresin. Amelsiz bilgi değersiz, bilgisiz amel de tehlikelidir bilesin. Tarikat bir ağaç ise, şeriatsız tarikat köksüz, tarikatsız şeriat da meyvesiz ağaca benzer. Üçüncüsü hakikattir, ihlâs ile denktir. Bu fasıl işin ötesidir, arif olan kişi göresidir. Kalp ile idrak edilir, aklın dili kesilir. İhlâs, Allah nzası için iş yapmaktır, Ondan başka ne varsa kalpten atmaktır. Açık, gizli her riyadan ol uzak, uzak olur o zaman ol tuzak. Dördüncü marifettir, vuslat ile denktir. Maşuk ile kavuşmak, hem de Ondan olmaktır. Yâre kul olup özgür olmaktır. Her konağın vardır bir ustası, kınından çekilidir baltası. Baş veremezsen bu yolda, sakın çıkma ustaların huzuruna. Söneceksen hemencecik, ne işin var aşk yolunda? Balon olma, balon olma, balon olma. Hala istekliysen ustaları diyeyim mi sana? Dilersen gidip bul, deme kimdi? Haydi, o halde doğrult belini, aşk zamanıdır şimdi. Şeriatın ustası âlimlerdir, tarikatın ustası mürşitlerdir, hakikatin ustası ariflerdir, marifetin ustası da âşıklardır. “Allah’ın selamı onlara olsun.” Konaklar arasında seyr ederken aşığı, şekilden şekle sokarlar, bazen de döndürürler baş aşağı. Her birisi bir sınavdır fark edene, hiçbir şey ifade etmez çark edene. Tüm bunlar seyr-i fissevdadır, aşkı bulan arif yaşayan mevtadır. Seyr-i fissevda aşkta yolculuk demektir, kendini matlûba hediye etmektir. Yol 097 Ey Âşık, Nefsin en aşağısı Nefs-i Emmaredir. Tutku, korku, endişe mekânı, kalp hastalıklarının membaı, karanlıklar ülkesidir. Belâ sözünü unutmuş nefs, içi dolu heves, düşünmez ki ne olacak son nefes? Ete kemiğe bürünmüş, beden olarak görünmüş dünya arzusudur. Hevesler arkadaşıdır. Beden makamıdır, rengi kırmızıdır. Konağı dünya, ustası hayvani nefstir. Sonrası Nefs-i Levvamedir. Kendini kınayan uyanmış nefs, sözünü hatırlamış ancak gecikmeden dolayı pişman olmuş nefs. Korku kaplamış içini dışını ama bu korku hesap korkusudur. Hala beden iledir, dünya ona çiledir. Dostu düşmanı ayırt eder, ilim arkadaşıdır. Nefs makamıdır, rengi turuncudur. Konağı şeriat, ustası âlimlerdir. Sonrası Nefs-i Mülhimedir. İlham alan nefs, kalp ile tanışmış ve manadan pay almaktadır. Korkuları hala devam eden ama bu korku geri düşme korkusu olan nefstir. Bir yüzü manaya bakmaktadır. Tehlikeli bir yerdir. Vardım sanabilir. Yardım gerekir. Amel ile arkadaştır. Kalp makamıdır, rengi sarıdır. Konağı tarikat, ustası mürşittir. Sonrası Nefs-i Mutmainnedir. Şüphelerden, korkulardan arınmış ve tamamen teslim olmuş, hakikati idrak ederek cennetle ödüllendirilmiş nefstir. Mana âlemine girmiştir. Kalp ile hareket eder. İhlâs arkadaşıdır. Ruh makamıdır, rengi yeşildir. Konağı hakikat, ustası ariflerdir. Sonrası el varmaz yazmaya, dil varmaz söylemeye. Cenab-ı Hakkın sevgililerine özel zevk makamlarıdır. Bu zevke nail mutlu nefslerin bir kısmı aşk ile kaybolur, bir kısmı ise görevlendirilir ve irşada memur olur. Kısaca isimlerini yazalım bilgi kapsamında bilesin. İnşaallah buralara varasın. Sonrası Nefs-i Radiyyedir. Razı olan nefs demektir. Allahu Teâlâ’dan razı olmak biraz garip gelebilir ama her insana açık olan bu kapıdan hangi şanslı kişi geçer acaba? Mızmızlanmayı bırakıp da Onun bize verdiği her ne varsa hepsinden razı olup şükretmek, her yiğidin harcı değil galiba. İsteklerin bittiği makamdır. Ağıtların kesildiği, O ne isterse, onu istemek yeridir. Vuslat ile arkadaştır. Sır makamıdır, rengi mavidir. Konağı marifet, ustası âşıklardır. Sonrası Nefs-i Mardiyyedir. Razı olunan nefs demektir. Allahu Teâlâ’nın razı olduğu nefstir. Nefs-i Radiyye ile ortaktır. Yüzleri birbirine dönüktür. Kulluk ile arkadaştır. Hafi makamıdır, rengi laciverttir. Konağı marifet, ustası âşıklardır. “Ey huzur içinde olan nefisi Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! Kullarımın arasına gir. Cennetime gir.” (Fecr 27, 28, 29, 30) ayetlerinde Allahu Azimüşşanm buyurduğu nefstir. Sonrası Nefs-i kâmiledir. Nefs-i Safiyyede denir. Kamil insanın nefsidir, insanın insan olduğu yerdir. Aşk ile aşk olunduğu makamdır. Halifelik mekânıdır. Varılabilecek son durak. Hiçlik ile arkadaştır. Ahfa makamıdır, rengi mordur. Konağı hiçlik, ustası aşktır. Sonrası peygamberlik sahasıdır. Burada kalem durur. TEFEKKÜR AŞKIN EDEBİDİR Yol 098 Ey Âşık, Çakan şimşeklerin aydınlığında ufukları görmektesin. Ama hala bilmezsin ki neredesin? Şeytan boynu bükük ne zaman kenardan bakacak? Akıl euzunun elinde kurnazlık haline gelirse hoş olmaz. Aşk için dürüst olman lazım, korku nedir bilmemen lazım, 2 trilyon hücrenin tamamını yâre teslim etmen lazım, sadakatle nefsini çok esaslı terbiyeye çekmen lazım. Allahı tanımak ve Ona yakın olmak için talepkar ol ama talebin aşk seviyesinde olsun. Aşk ile talep et. Aşkı talep et. Çünkü talep ettiğini maddede ve manada bulamazsm. Âlemler ancak yansıtır. Asıl olanı yansımalarda mı bulacaksın? Boşuna uğraşma. Aşk ile yok olmadıkça yokluğun ardındaki Zahir olan mutlak Ehadı bulamazsın. Aradığın arandığın yerdedir. Sen ne kadar arıyorsan bil ki sen de o kadar aranıyorsun. Aşkta ne geçmiş vardır, ne de gelecek. Zaman ve mekânın olmadığı yer aşk divanıdır. Orası öyle bir darüssevdadır ki gelecek denilen olaylar, geçmişle beraber tek bir an içinde yaşanmıştır. Geçmiş gibi gelecekte o an da olmuş bitmiştir. O halde iyi dinle, iyi anla, işte O an aşk anıdır. Maşukun aşığına aşkıdır. Her şeyi yaradan âlemlerin Rahman’ı ve her şeyin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı, âlemlerin Rahmeti Habibullah, Bismillahirrahmanirrahim ile Allah ismi azamının sırrında, Be harf-i hafisinin kudret-i nokta-i ahfasınm zuhurunda aşk oldular. Böylece aşk, besmele oldu ve her şey besmele ile başladı. Bu sebeple ki âlemlerin özü Kuran, Kuran’ın özü Fatiha, Fatiha’nın özü Besmele, Besmelenin özü Be harfi, Be harfinin özü de noktadır. Yaratanın aşkından, o besmeleden öyle bir nur parladı ki varlık denilen yokluğu, varmış gibi gösteren, o nurun kudreti, âlemlerin mebde-i taayyünü oldu. Bu sözler ilham-ı ilahinin aşk cilvesinden, aşka mecazdır. Yoksa şekeri tatmayana, şekerin tadı nasıl anlatılır? Bizim sözümüz aşkı talep edene, talep etmeyense biliriz arar bahane. Sakın sen, bahane arayanlardan olma, hüsrana uğrayanlardan olursun. Ama sen Alemlerin Rabbine talebe olanlardan olursan, şükrana uğrayanlarla felah bulursun. Yol 099 Ey Âşık, Dua istersin. Bil ki en güzel dua içten, samimi olarak yapılanıdır. Madem ısrar edersin o halde sana istediğini verelim. Kim ki bu duayı kalbinin en hissi derinliklerinden samimiyetle okursa, Cenab-ı Hak o kulunun istediğini Hak ile inşaallah lütfeylesin. “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek başla ve ardından “FERDUN, CABBARUN, ŞEKURUN, SABİTUN, ZAHİRUN, HABİRUN, ZEKİYYUN” esmasını 3 kere zikret. İnşaallah Cenab-ı Hak bol rızık verir. Eğer bunu 4 kere okursan düşman şerrinden korunursun inşaallah. 7 kere okunursa inşallah hastanın ateşi düşer. Çok büyük bir mühürdür. Dikkat etmelisin. Okuma sayılarından ne eksik ne de fazla okumayasın. Yol 100 Ey Âşık, Be harfi ne kadar da önemlidir. Ardında sırlar saklıdır. Bunu iyi anla ve idrak et. Tevbe suresi hariç diğer sureler besmele ile başlar. Yalnız Fatihadaki besmele diğer surelerde olduğu gibi değildir. Ayet olarak kullanılmıştır. Bu nedenle besmele ile ilk ayet birleştirilerek okunmalıdır. Bir başka manada besmele öncelikle tedbirdir. Eğer merhameti başa alırsak merhametten maraz doğar. Önce tedbir gerekir. Tedbirsiz hiçbir iş olmaz. Her işe besmele ile başlamak tedbir almayı hatırlatır. Sonrasında şefkat ve merhamet gelir. Yaratılış besmele ile başlar ve Habibullah mertebesindedir. Yol 101 Ey Âşık, Tedbir alan Mütekebbir, her şeyi sigortalı yaratmıştır. Yaratılan ne varsa kendisini korumaya meyillidir. Fotoğraf makinesinin flaşında kör olan gözlerin tekrar kendisine gelmesi, çarpmalar esnasında kaburgaların esnemesi, yırtılan derinin tekrar kendisini onarması gibi pek çok örnek vardır. Yol 102 Ey Âşık, Allahu Teâlâ her yarattığını sevgiyle yaratmıştır. Birbirinin aynı iki tane kar tanesi olmaz. Tek tip üretim yoktur. Her yaratılan kendi özüne münhasır ve özeldir. Çift yaratılmışlık başkasına muhtaçlıktan oluşur ve neslin devamında karşı cinse ihtiyaç hâsıl olur. Bahsettiğimiz teklik ise aşkın kaynağından kişiye özel düşen aşk kıvılcımlarıdır. Allah her yarattığını sever. Çünkü yaratılan sevgiyle yaratıldı. Allahın sevgisinin parçasıdır. Bu nedenledir ki sonsuza kadar yarattığını korur. Yol 103 Ey Âşık, Nerede sevgi varsa orada ilim vardır. Sevgiyi ararken ilim sahibi olmayı da unutma. Kuş iki kanatla uçar. Bir kanat ilim, bir kanad aşktır. İlim besmele ile başlar, Fatiha da özetlenir. Fatiha Allah ile kul arasmdaki mukaveledir. Birinci kısım kula ait, ikinci kısım ise Allah’a. Yol 104 Ey Âşık, Birinci kısım. Elhamdulillahi Rabbil âlemin. Hamd yani övgü Âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Dikkat et buraya, özellikle Rab kelimesi kullanılmış. Çünkü Rab demek öğretmen demektir. Yetiştirici, öğretici anlamlarına gelir. Âlemlere öğreten Allah’a hamd olsun. Demek ki Allah öğretmeyi sever. Öğretmek seviliyorsa öğretmenin ortaya çıkması için öğrenilmesi gerekir değil mi? Demek ki Allah öğreneni sever. Talebeyi sever. Talebe nedir? Talep edendir, isteyendir. O halde sen de talep eden, isteyen talebelerden ol. Kim Allahın mirasçısı olmak isterse öğretmen olsun. Allah için en kıymetli olan talebedir. Öğretmen ne kadar kutsal ise talebe de o kadar kutsaldır. Rabbin rızası için ilim öğren. Başka gayelerin olmasm. İlim öğrendikçe sevgin artacak ve böylece nereye ulaşılacaksın? Fenafillâh’a. Âmin. Bu yol boşluğun içinde yaratılmıştır. Bu yolun sağında solunda başka bir şey yok. O yol ki ne kadar ecir varsa bu yolun üstüne serpilmiştir. Öncekilere de sonrakilere de aynı yol verildi. Bu yoldan ancak Allah’a şirk koşmayan, başka ilahlara tapmayanlar gidebilir. Boşluğa ulaşmak da ilim iledir ama bu yolda ilerlemek aşk iledir. Aşk ayaklarını yerden keser, seni uçurur da yerdeki çamurlara bulaşmazsın. Yol 105 Ey Âşık, İkinci kısım. İhdinas…’dan sonrası Allahu Teala’ya aittir. Hangi kabre gidersen git, taşında Fatiha okuyun denir. Bu taş şahadet taşıdır. Burada yatanın ruhuna Fatiha okumakla, bu kişi mukavele üzerine sadık kalarak öldü demek istenir. Yevmul Kıyamette şahitlik yapacaksın. Bir de okuyana nasihattir ve görevleri hatırlatılır. O halde sen de Allahtan başkasına kulluk yapma ve sadece Ondan yardım iste. Kullardan gelen yardımların ardındaki gerçek faili gör. Sahibi olduğunu düşündüğün malından mülkünden geç. Gönlünden çıkart. Emanetçi olduğunu unutma. Böylece doğru yola kavuşanlardan olursun. Kendilerine nimet verilen, kurtuluşa eren Peygamberler, sıddıklar, arifler, salihlerle olursun, sapık işler yapan, şirke düşmüşlerden, gazaba uğrayan inkârcı, delalet içinde yüzen Yahudi ve Hiristiyanlarla olmazsın. İşte ilim ve aşk iki kanat olur da seni alır aşk diyarına götürür. Kadir olan ışığın kudreti, gücünü aczinden alır ve o güç aşkı fetheder. Yol 106 Ey Âşık, Aşk bala benzer. Her şeyin özünü kendinde toplamıştır. Aşk acısını ancak onunla arkadaş olursan dindirirsin. O vakit acılar bala döner. Ağrılar şifa bulur ve sen bala dönersin. Bala dönmek sabır iledir. Sabrın kemali ise tefekkür iledir. En büyük ibadetlerden biri tefekkürdür. O halde sen de tefekkür et ve her an Rabbini an. Onu tespih et. Ağzından ve gönlünden çıkartma. Cenab-ı Allah “Ben insanları ve cinleri yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım.” buyuruyor. Böylece ayetin bir başka manası da “Ben insanları ve cinleri yalnız bana tefekkür etsinler diye yarattım.” Oluyor. İnce ve nazik olmalıdır. Nezaket ile olan edebi bilir, edebe girense havastır. Bu konulara dikkat, çok hassastır. Aslında nezaket insanlar arasına bir perde koyuyor. Birbirlerini tanıyamıyorlar. Nezaket riyakârlık olarak algılanıyor. Kibarlık, ikiyüzlü olmak, içinde başka dışında başka olmak demek değildir. Gerçekte aradaki perde işte budur. Nezaket samimiyetle, doğruluk ve dürüstlükle beraber olmalıdır. Samimiyetse kimin eli kimin cebinde olmak demek hiç değildir. Nezaket içerisinde samimiyet ve doğrulukla edepli ol. Dünyaya yiyip içip yatmaya gelmedin. Hem yaratana, hem de yaratılana edeple yaklaş, sana yakışan da budur. İyice anla ki tefekkür aşkın edebidir. Yol 107 Ey Âşık, Mevhum güzellikler, hakikati örter, perdeler. Rabbin verdiği aşkın büyümesine vesile ara. Perdelerle oyalanma. Perdelerin süsüne aldanma. Her gördüğünü sandığın şeyi de görünen şey sanma. Ardındaki hakikate âşık ol. Yoksa rüyaları gerçek sanırsın. Gözü gören, dili diyen, eti duyan olursun. Şimdi iyi akıl ver söze, düşmezsen aşk ile köze, sözü özü karıştırırsın. İlk Âdem bizim Âdemimiz değildir. İlk kitap da Ramayana’dır. Madde âleminde olmuşuz bir kez, belki de mutlak aşk içinde mana olarak olmuşuz bin kez. Ne hikmettir ki madde denen âlem-i şahadet de ahiret yurdunun misalidir. İç içe girmiş zillerin perdesinde, hayat diye kandığın bir oyunun ortasındasın. Artık zaman azaldı. Hatta kısaldı. Günler daha çabuk bitiyor, saatler daha hızlı dönüyor. Evren içindeki döngümüz, son bulmak üzere devam ediyor. Ahir zamandayız ve ahir zaman hükmünü yürütüyor. Sen de kendine düşen kulluk görevlerini yerine getir. Senden öncekileri unutma. Başlarına neler gelmişti? ibret al. Geleceği beklenen, müjdelenen lider için yer ve zamanı huzur ile özünü de aşk ile doldur ve bekle. Beklerken hayırlı ve salih işler yap. Yetişirsen o güzele bir an bile durma koş ve katıl Ona. Ona sevgiler olsun, dualar olsun. Ey beklenen, özlenen, ismi övülen sevgili: “Selamun aleykum ve rahmetullah. Tüm aşkımızla emrindeyiz.” Yol 108 Ey Âşık, İnsan yaratıldığında Cenab-ı Allah kendi ruhundan ona üfledi. Kıldan ince, kılıçdan keskin bir kanal ile bu vücuda bağlandı. İnsan vücuduna yerleştirdiği kendi ruhudur. Bedeninin içindeki ruhu idrak eden kişiler, Hakka fenafillâh olur ve sınırsız ecre kavuşur. Âşıkların “Bir katre idim, ummana düştüm.” dediği işte budur. “Ey huzur içinde olan nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! Kullarımın arasına gir. Cennetime gir.” (Fecr 27, 28, 29,30) Yol 109 Ey Âşık, Saklı şehirdeki padişahın gıdası zikirdir. O şehir özündür ve O padişah yârin emridir. Yar der ki beni zikredin. O halde Onu zikret. Ama bil ki en güzel zikir, yârin kendi kendisini zikridir. Yar ile yar ol, aşk diyarında bir sultan, aşk ile aşk ol, kul diyarında kün fe yekûn. Böylece yâre yakışan bir burhan, aşka kavuşan kuldan ol. Yol 110 Ey Âşık, Cenab-ı Allah Âdeme isimleri öğretti, ilginçtir sıfatlan öğretmedi. Madem tekâmül etmek istersin, arınmak ve durulaşmaksa niyetin öyleyse evvel sıfatlardan ayrıl. Sıfatları insanlar uydurmuştur. Allahu Teâlâ bu sıfatları beğenmez. Güzel, çirkin vay daha neler? Allah’ın yarattığı ne varsa, Rabbimiz yarattığı için aldık kabul ettik, elhamdülillah. Yanlış doğru, yok böyle bir şey. Bu nasıl bir anlayış, nasıl bir düşünüş? Hiç başkalarının hayatına ipotek konulur mu? Sen onun hayatını değerlendiremezsin. Sen otur da önce kendi hayatını değerlendir. Âdem aleyhisselamı kolundan tutup, milli kütüphaneye götürüp de lügat mi ezberlettiler? Hayır. Bizatihi yaşadı. Bütün isimleri yaşadı. Şimdi meleklerin secde meselesi, anlaşılmış oluyor, değil mi? Bunun için halifelik makamına layık olmuştur. Kâinattaki tüm isimleri hıfzetmiştir. 28000 âlem yaratılmıştır. Neler yaratıldığı, niçin yaratıldığı, işlemleri öğretildi. Kevser 28000 âlemin kütüphanesidir. Senden tefekkür etmeni istiyoruz. Bu yüzden sana anlatıyoruz. Gerçekten Âdem halife olmaya layık yaratılmıştır. Bu nasıl bir bilgelik, nasıl bir aşk? Bütün istediğimiz a güzel âşık, ufak ufak tefekkür etmen. Bu bizim sana bırakacağımız en önemli mirasımız olacaktır. Yol 111 Ey Âşık, Dumansız ateşten yaratılan isyan etti. Vereceğimiz misali iyi düşün. Maskeli balolar var ya işte misalimize tam denk geliyor. Bir insan âşık olsa sevgilisi ne kılığa girerse girsin onu tanır mı tanımaz mı? Yahut tanıması gerekmez mi? Âdem aleyhisselam da Allah’ın maskesiydi. Eüzü sınanmak istendi. Âşık olduğunu söyleyip duruyordu ama sevgilisini tanıyamadı. Âdemde Allah’ın ruhundan vardı. Kıskançlığından, hasedinden secde etmedi. Cenab-ı Hak kendisini tanımadığı için ona müteessir oldu. İşte sen sen ol ama kıskanç olma, hased olma. Yunus Emre “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” diyor ve fenafillâh makamına işaret ediyor. Sen de kendini bulanlardan olmak için çok çalış. Nefs maskesinin ardına gizlenmiş sevgiliyi, gördüğün maskedeki hayal sanma. Gerçek tekâmül, âdemliğinde kadimliği görmen, kadimliğinde daimliği bilmen, ilmen, Hakken, Aynen özünden geçmen ve aşka ermen demektir. Yol 112 Ey Âşık, De ki; “Ya bana bir şey öğret ya da ben sana bir şey öğreteyim.” Böylece vaktini boşa harcamamış olursun. Sana sunulmuş bu dünya hayatının en değerlisi ilim öğrenmendir. Sonrası ise ilim öğretmendir. Bu yolda da nefsine kapılma. Onu terbiye et. Nefsini yoketmek için uğraşma. O sana lazım. Zıtlaşma. Nefsine göz kulak ol ve nerede ve ne şekilde sana oyun oynadığını denetle ve böylece tedbirini al. Helal olan şeyleri haram gibi algılama. Rızık endişesi ise hiç yaşama. Sen rızık sahibi değilsin. Rızkı Allah verir. Allah’a tam manasıyla güven. Namazlarına da dikkat et. Allah lütfuyla ve kahrıyla imtihan eder. Verir sınar, alır sınar. Güzel birisi verilince şükreder, alınınca sabreder. Çok güzel birisi verilince şükreder, alınınca da şükreder. Âşık olan birisi ise verileni de alınanı da görmez. Öyleyse sen de âşıklardan ol. Ol ki aşk ile aşk olasın, verene de alana da el olasın. Yol 113 Ey Âşık, Kendi yaratılışına dikkat etmeden hareket etme. Yaratılışınla arkadaş ol. Kendi kendinle arkadaş ol. İçindeki enerjileri, yetenekleri keşfet. Hareketlerini kısıtlayacak her işten kaçın. Özgürce düşün ve serbest ol. Bir yanardağ misalidir kalbin hali ve mağma da aşkın bir misali. İçindeki mağma tabakasına dikkat et. Sana ve çevrene zarar vermesin. Acele etme. Sadece bekle. Sabırla bekle. Ne güzel söylemişler; “Sen hiç gül bahçesi gördün mü dikensiz?” Sen de bir süre dikenlerle dolaşmak ve bunlara alışmak zorundasın. Bazen zarar görürsün de inlersin ama tıpkı bir heykelin yontulurken bıraktığı izler gibi ardında kalır o sana acı verenler. Merak etme, Rabbine tam bir teslimiyetle iman et. Ona güven ve ne varsa sen adına, hepsini ver Ona. Yol 114 Ey Âşık, Tasavvuf Allah için tefekkür etmektir. Aşkında sade ve samimi ol. Riyasız bir aşk ile bağlan yâre. Teslim et özünü, sımsıkı sarıl urvetul vüskaya. Peşinden gidip de aldanma rezil rüsvaya. Kapılma süslü püslü deni dünyaya. Ayırma gözlerini can gözünden, aşka aç gönlünü ve dön yüzünü Yahya’ya. Bilmez idin gizli saklı hep O idi. Tenlerde ve canlarda görünen hep O idi. Görmez idin görür kıldık, duymaz idin duyar yaptık. Tutmayan ellerini tutan, yanmayan gönlünü yanan ettik. Peki, sen ne ettin? Göreni göz bildin, duyanı kulak, tutanı el bildin, yananı yürek. Hayır, böyle değil. Bilmek istermisin işin aslını? O halde bırakacaksın onun bunun faslını. Aşkta neşe, kahkaha yoktur. Aşk yakar, yıkar, yok eder âşıkları. Acı, hasret, özlem, gözyaşı bitmez âşıkların gönlünde. Vuslat yoktur bu âlemde. Âşıklar için ancak teselli vardır, ne verilirse aşığa kârdır. Gönülden başlar aşk yolculuğu, âşık hayretlere varır, kesilir soluğu. Aşk buzu yakar, ateşi dondurur. Kural yoktur. Aşk vardır. Mutlak maşukun nuru kudretinden üflenen ruhların birbirine iştiyakıdır aşk. Yol 115 Ey Âşık, Aşk bütün kusurları örter. Hem bedenen, hem de ruhen ne rahatsızlık var ise ilacı tevhittir. Madde veya manada işlenen ne günah var ise aşk onları yok eder. Kusurluyum diye üzülme, hatasızım diye de sevinme. Sen insansın, insan tövbe ederek Rabbine yaklaşmakla görevlidir. Tövbeye sebep günahların nefsine aittir. O halde nefsine kızma çünkü seni Rabbine yakınlaştırıyor. Nefsini ehlileştir, onu terbiye et. Yol 116 Ey Âşık, Nefs terbiyesine kalbin tasfiyesi, nefsin tezkiyesi denir. Nefsin terbiyesi şeriattır. İki yöntemle onu yola getirebilirsin. Birincisi mücahededir yani nefse zor gelen, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır ve İkincisi ise riyazettir ki nefsin istediklerini yapmamaktır. “Bizim uğrumuzda mücâhede edenlere gelince, elbette biz onlara yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah, her hâlde muhsinlerle beraberdir.” (Ankebut 69) “Gerçek müminler; Allah’a ve Resulüne imân edip, sonra şüphe etmeyerek, Allah uğrunda mal ve canlarıyla mücâhede edenlerdir. İşte sâdık olanlar bunlardır.” (Hucurât 15) Yol 117 Ey Âşık, Nefs terbiyesi kendi başına yapılmaz. Bir iş onun ustasının yanında öğrenilir. Tâbiyetsiz mahiyet olmaz. O mahiyet özündür. Özün de tâbi olduğunun sözüdür. Böylece neye tâbi isen O sen olursun. Hayatın boyunca riyazet ve mücâhede de yapsan, eğer bir aşığın aşkına uymamışsan, yaptıklarının sana faydası olmaz. Bunların hiçbir kıymeti yoktur. Ancak bu yolun büyüklerine uyarak, az bir iş bile yapılsa, pek çok mesafeler kat edilebilir. Bir aşığın sohbeti kalbe zikri yerleştirir. Sünnete tâbi olmayı kolaylaştırır. Hevâ ancak bir ustanın yanında ve onun kontrolünde riyazet ve mücâhede ile giderilir. Ustaları da aşk bahçesinde bulabilirsin. Bahçeye girebilmen, gül olmayı bilmen iledir. Âşıkları ararsan, âşık olunacak gül ol. Çünkü her şeyin özü aşktır. O halde sen aşka tâbi ol. Mis kokulu bir gül ol. İşte o zaman ustalar seni bulur. İşte o zaman teslim et özünü o âşıklara, bırak özün solarsa solsun o ellerde, bırak közün savrulursa savrulsun o gözlerde. Benlik davası güdersen ne fayda? Hiç fayda olmaz o vakit Huyun da ve Hayın da. Yol 118 Ey Âşık, Sabah kalktığında namazdan sonra bir çay kaşığı çörek otu yağı yut. Bedenini güçlendirir. Mekânında kantaron yağı bulundur. Bütün yaralara iyi gelir. Eklem ağrılarını giderir. Ekzema ve mantar hastalıklarını yok eder. Okuyabilirsen yatmadan önce şunları oku. Rahat bir uyku uyursun. Ayetel Kürsi x1, İhlas suresi x3, Fatiha suresi x1, Felak suresi x1, Nas suresi x1, Estağfurullah el Azim ellezi la ilahe illa huvel Hayyul Kayyuma ve etubi ileyh x3, La havle ve la kuvvete illa billahil Aliyyul Azim x10 Yol 119 Ey Âşık, Bedeninde yaklaşık 2 trilyon hücre var. Bunlar pek çok sistemleri oluştururlar. Bu sistemler de en üst düzeyde bedeninin içinde çalışmakta ki sen günlük yaşantında bunların farkına bile varmazsın. Bitkileri, hayvanları ve dahi pek çok şeyi gıda olarak kullanırsın. Günlük hizmetlerinde çahştırırsın. El bebek gül bebek yaşarsın. Peki, bunlar için ne bedel ödüyorsun? Yahut bir zerre emek harcıyor musun? Hayır değil mi? Her şey senin emrine verilmiş. Verilenlerin kıymetini biliyor musun? Tüm bunlara karşılık senden ne bekleniyor? Hiç düşündün mü? Her şey nasıl ki senin emrine verilmiş, senin de bir emirden oluştuğunu bilmen ve O emrin emrine girmen bekleniyor. Yol 120 Ey Âşık, Cenab-ı Hak ne yarattıysa hepsi canlıdır. Ruhu olmayan tek bir canlı yoktur. Bilmez misin? Ruh ise Rabbinin emrindendir. “Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir. Ve size, ilimden sadece az bir şey verilmiştir.” (Isrâ 85) Emrine verilen ne varsa bunları kullanmanla, hepsinin ruhu özünle birleşiyor. Yediklerin, içtiklerin hepsi özüne âşık, alırsan eline bir kaşık, kaşıktakine olursun bir maşuk. Hepsinin ruhaniyeti sana geçer. Bir cami olursun tüm bu ruhlara, secde ederler sende, yaratana. Hepsinin efendisi sensin, sen de efendinin kölesisin. Sana efendi özündür, özünün özü yaratanın sözüdür. O söz aşk-ı ekber dir, hatibi, beden camisinin minberindeki Rabbindir. Minber kalbindir, aşkı ilimdir. Hatibin aşkı sensin, O da sana maşuktur. Maşuka sır gerek, sır da sana safidir. Bozma iç ve dış düzenini, koru ruhaniyetleri. Ruhaniyetler arasında olursa bozukluk, illet zuhur eder. Bu bir nevi isyandır. Tahtına sahip çık ve de ki “Bismillahirrahmanirrahim”. Geç başma emrin altmdakilerin ve küllen ne varsa ne yoksa içinde ve dışında, en başlarında da sen, haykırarak hep birden Belâ diyerek emre uy ve uydur. İşte o zaman hem için de hem de dışında sağlık zuhur eder. Beden ülkende başlarında sen olmak üzere mahiyetin, huzur içinde yaşarlar. Böylece maddi ve manevi sağlığın tevhit olduğunu şimdi anladın mı? Tevhidin önemini kavradın mı? Tevhit sensin a güzel âşık sensin. Ama sen yine de Maşuka sır ol, tevhide hafi, aşk ile ahfada vuslat, âşıksan sana kâfi. Yol 121 Ey Âşık, Görmüş olduğun rüyalar içine hoş gelmediyse, başını yan tarafa çevir, üç kere tükürür gibi yap ve “Ya Rabbi inşaallah hayırlısını nasip et” diye dua et. Kimseye de anlatma. Hoş gelmişse de “Elhamdülillah” diyerek rüya ehli olan, hayırlara yorumlayan bir zata anlatabilirsin. Böyle birisi yoksa bir suya yüzünü dönerek, karşında birisi varmış gibi mırıldanarak anlat “Ya Rabbi inşaallah hasırlısını nasip et” diye dua et. Kötü niyetli kişilere ve bir topluluğun içinde rüyalarını anlatma. Rüya haktır. Rabbani ve batıl rüyalar olmak üzere ikidir, içini sıcak, niyetini Hak eyle. Neyle yatarsan onla kalkarsın bunu da unutma. Rüyalar bilincini ve bilinçaltını yansıtır. Sana ışık tutar. Bilinçaltın psikolojik halini dengelemek ister. Kendi içini rüyalarında seyredebilirsin. Gördüklerine göre de kendine çeki düzen verebilirsin. Batıl rüyalara da fazla aldanma ve ümitsizliğe düşme. Yoluna devam et. Kendini rüyasında padişah gören çoban, fakir kulübesinde uyansa, bu rüyanın ona ne faydası olur? Sadece iç dünyanın yansımasıdır. Alem-i şahadet de padişah mı oldu yani? İyi dinle ve iyi anla. Yardan başkasına da kanma. İnsan vücudundaki nefsani sistemler daima ister. Yemek, içmek, uyumak, gezmek, şehvet daha bir sürü emvayi çeşit istekleri vardır. Bu isteklere ulaşılamadığı zaman bunlar bilinçaltına atılır. İnsanoğlu yüzlerce ihtiyaç üretir. Karşılandığı zaman mutlu, karşılanmadığı zaman mutsuzdur. Genelde karşılanmadığı için sorunlar meydana gelir. İçsel sıkıntılar oluşmaması için karşılanmayan ihtiyaçlar bilinçaltına yollanır. Böylece bilinçaltı bir çöplüğe döner ve hallaç pamuğu gibi kabarır. Burası dolarsa da artık bir diğer istek buraya atılamaz olur. Böylece psikolojik problemler hâsıl olur. Bunu önlemek için beyne bir sigorta konmuştur. Cenab-ı Hak beynin işleyişindeki yoğun enerjiyi bilinçaltından alınması ve korunması maksadıyla bu sigortayı yaratmıştır. Bu sigorta rüyalardır. Bel kemiği olan memeli hayvanlarda dâhil olmak üzere bu tür yaratılmışlara rüya ikram edilmiştir. Bilinçaltındaki doluluk rüya vasıtasıyla boşaltılır ve istekler tatmin edilmiş olur. Bazen de beynin düşünüş kanalları sınırsız olduğundan kişi kurgulamalar yapar ve hayali ütopyalar üretir. Bunların âlem-i şahadette karşılanması mantıksal olmadığından rüyalarda tatmin edilir ve böylece bu tür istekler de bilinçaltından temizlenir. Tüm karşılanmayan ve ütopya istekler bilinç ötesine süpürülür, isteklerin yoğunluğu ve temizliğin çokluğu ile bilinçaltı çizgisi aşağı doğru kayar ve bilinçaltı bilinç ötesine doğru genişler. Bu alanda içsel beyin işlem enerjisini kontrol etmede kendisini yetiştiren ustaların bilinçaltı çizgisi incelir ve nihayet kaybolur. Böylece bilinçaltı sonsuza ulaşır. Bu aşamada sinirsel bir sorun asla olmaz. Beyin, sistemlerdeki bozukluğu anında haber alır. Kişi dış etkenlerden rahatsızlık duymaz. Dayatmalardan kurtulur ve bağımsız bir kişilik sahibi olur. İşte o vakit tek mabuda tapmaya başlar. “İhdinas sıratel müstakim” kaza eder. Kompleks ve streslerden kurtulur. Korkulardan arınır. Hiç rüya görmüyorum diyenlere dikkat et. Bu kişiler hasta olabilir. Rüya görmemek sağlıksızlığın bir işaretidir. Doktora götürülerek tedavi yolları araştırılmalıdır. Zannettiğin gibi uyku sana sadece dinlenmek için verilmemiştir. Rüya görerek beynin işlevsel bütünlüğünün korunması içindir. Psikolojik fenomendir. Süresi çok kısadır. Yüksek titreşimleri olan beyinsel enerji oluşumlarının, bilinçaltına ve oradan da bilinç ötesine atılarak, zihnin özgür kılınmasıdır. Beden ve ruh ahengini uygun bir seviyede tutmak için yaratılmış rüya için Allah’a hamd olsun. Ona ve Resulüne iman ettik ve rüyaları hak bildik. Bizi bilinen bilinmeyen her türlü tehlikelerden koruyan O’dur. Bazen de rüyalar, içten dışa iletişim kanalı olarak kullanılır. Direk olarak sonsuzluktan maddeye, mana olarak rabıta kurulmasıdır. Özellikle Rabbani rüyalarla kişi müjdelenir veya uyarılır. Bu rabıtaya önem ver. Uyarılara dikkat edip halini düzelt ve müjdelere de şükredip daha ileri gitmek için gayret et. Büyüklerimizin yanında bize söz söylemek düşmez, biz sadece sana ustaların sözlerini söylemekle memuruz. Her şeyin doğrusunu Allahu Teâlâ bilir. Biz ancak Onun bize bildirdiği kadarına görevliyiz. Yol 122 Ey Âşık, Rabbini zikret. Allah’ı zikretmek seyr-i fissevdanın başlangıcıdır. Seyr ve Sülük denilen bu yolculuğun kumanyası zikirdir. Bineği fikir, menzili aşktır. Nuraniyet âlemine aşk ile varılır. Yoksa menzile vanlsa da içeri girilemez. Başlangıç sayısal değerler kadar olur ancak aşk diyarında matematik yoktur. Her zerren ile zikre ulaşmaz isen âşıklardan olamazsın. Başlangıç zikri ikiliktir, âşıkların zikri ise hiçliktir. Âşık zikretmez. Zikrin kendisi olmuştur. Beyinlerdeki fikir, dillerde ve kalplerdeki zikir aşığın özüdür. İşte âşık o özdeki sırrın da ötesindeki aşkın sahibi o zata vuslat diler. Ne fikir, ne zikir onu mutlu etmez. Mutmainesi yaşarken manen ölmek ve yar ile yar olarak bir hiç olup, mutlak aşka safi olmaktır. Ama sen evvel sana verilen zikir görevlerini yerine getir. Zikrederken de teveccüh gayretini yüksek tut. Çünkü ibadetinin değeri teveccühün kadardır. Her haldeyken sevgiliyi zikret, her işinde Onu hatırla, her anında Onu an. Çünkü sen Onu ne kadar anarsan, O da seni o kadar anar. “Rabbini çokça zikret ve akşam, sabah O’nu teşbih et.” (Al-i İmran-41) “Ey iman edenler, Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah ve akşam teşbih edin.” (Ahzab 41,42) Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’de şöyle buyurmuştur: “Kur’ân tilavet et ve Allah’ı çokça zikret. Zira bu iş, senin göklerde zikredilmene sebeptir ve yeryüzünde senin için nur olur.” (Bihar-ulEnvar, c.93) Bir başka hadis-i şerifte de şöyle buyurmuştur: “Cennet bahçelerinden yararlanın. “-Ya Resulullah, Cennet bahçeleri nelerdir?”“-Zikir meclisleridir. Gece gündüz Allah’ı zikredin. Her kim Allah yanında kendinin değer ve makamını bilmek istiyorsa, Allah’ın kendisi yanında makamının ne olduğuna baksın. Çünkü Allah kulunu, kulunun O’nun kendisi için seçtiği makama ulaştırır. Bilin ki sizin derecenizi daha yukarı çıkaran ve sizin için güneşin üzerine ışıdığı şeylerden daha iyi olan amellerinizin en iyisi, Allah’ı zikretmektir. Zira Allah şöyle buyurmuştur: “Ben,beni zikredenle birlikteyim.” (Bihar-ulEnvar,c.93) Yol 123 Ey Âşık, Büyüklerin halini örnek al. Onları rehber edin. Çünkü onlar bu yolun ustalarıdır. Onlar her haliyle otururken, yatarken, yürürken Allah’ı zikrederler. Yemek yerken, insanlarla konuşurken bile Allah’tan gafil değiller. Dudakları, elleri, parmakları, gördüğün her azaları Allah ismiyle atar. Her an Allah’ı zikretmemizi emrederler. Dillerinden zikir ve salâvat eksik olmaz. Aşktan ateş kaplar, elleri ayakları yangın varmış gibi yanar. İşte sen de aşktan öyle bir yanacaksın ki ciğerlerinin yanık kokusu ağzından çıkacak. Her azan titreyecek, yerinde duramayacak, halden hale gireceksin. Aşk kıvılcımları saçılan gözlerde yanacaksın. Kalbine ekilen aşk tohumlarının büyüme acısını zikir nuruyla dindireceksin. Hayretle seyret sevilenleri, sen sadece aşkın adına dayanamazken, aşkın kendisi olmanın acısına nasıl dayanıyorlar? Allah onların himmetini üzerimizden eksik etmesin. Rahmetler ve yüksek makamlar onların olsun. Amin. Yol 124 Ey Âşık, Ancak ustaların bunları sana anlatıp seninle ilgilenmesini de bekleme. Onlar görevlerini zaten yapmakta, önemli olan sen görevlerini yapmakta mısın? Nefis terbiyesinde senin gayretin çok değerlidir. Çok gayret et. Çalış. Başına gelecekleri sabırla bekle ve sonrada müjdelere bakıp da hayret et. Büyüklerimizin nakillerine göre zikir, sesli ve sessiz olmak üzere şeklen ikiye aynlır. Mesela Kadirilikle sesli olan zikir, Nakşibendilikte sessizdir. Hangi yola intisap edersen et, hepsi de seni anayola çıkartır. Ana yol aşk yoludur. Tarikat-ı Muhammediyye denir. Kişi yaratılış meşrebine göre kalbi tercihini yapar. Nakşibendîlik, zikir hususunda hafi (sessiz) zikri benimsemiştir. “İçinden, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma.” (Araf205) Nakşibendilik, hafi zikir ile kalbi sevgiliye hazır tutmak ister. Kalpte ne varsa silip süpürerek, yalnızca O yâre layık bir misafirhaneye çevirir. Talibi dış etkilerden uzak tutmayı hedefler. Böylece talebe ne iş yaparsa yapsın, dışında o işle alakadar gözükür ama içi Allah zikriyle doludur. “Onlar, ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nur 37) Yol 125 Ey Âşık, Huzur mu arıyorsun? İçinde ve dışında sakinlik bulup, sükûnet içerisinde yaşamak mı istediğin? O halde şu ayete iyi kulak ver ve gönlünle anla ve tatbik et. “Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”(Ra’d 28) Yol 126 Ey Âşık, Nakşibendi Tarikatının 11 tane esası vardır. Bu esasların sekizi Hace Abdulhâlık-ı Goncdüvânı tarafından belirlenmiş olup, üç tanesi de ilerleyen zamanlarda bu yolun diğer büyükleri tarafından ilave edilmiştir. Faydaları ancak şu üç şey sende zuhur ederse görülür. Hanif bir iman, ihlâs ve şeriate bağlılık. Hulasa niyet hayır, akıbet hayır. Yol 127 Ey Âşık, Nakşibendi Tarikatının 11 esasını bilmek ister misin? O halde kulak veresin sözlerimize ve iyice belleyesin. Eğer dilerse gönlün bir ustanın nezaretinde uygulayabilirsin. 1-Huş Der Dem: (Huş: Akıl, Şuur / Der: İçinde / Dem: Zaman, Nefes) Gafil olmamak, her an Allah ile beraber bulunduğunun şuurunda olmaktır. 2-Nazar Ber Kadem: (Nazar: Bakmak, bakış / Ber: Üzerinde / Kadem: Ayak) Ayak ucuna bakarak masiva ile fikri ve zikri kirletmemek. 3-Sefer Der Vatan: (Sefer: Yolculuk / Der: İçinde / Vatan: Allah Teâla, ruhun asıl yurdu, güzel sıfatlar, ikamet edilen yer) Kâmilîyete giden manevi yolculuk, kötü huylardan iyi huylara hicrettir. 4-Halvet Der Encümen: (Halvet: Yalnızlık / Der: İçinde / Encümen: İnsanların toplu bulundukları yer yahut topluluk) Halk içinde Hak ile olmaktır. 5-Yâd-ı Kerd: (Yâd: Uzun okunuşla zikir, kısa okunuşla yabancı, fiili olarak anmak / Kerd: Yapmak, zikir, aslı Kerden’dir. Kolay okunsun diye sonundaki nun harfi düşürülmüştür.) Hem kalp hem de dil ile zikretmektir. 6-Baz-ı Keşt (Gest): (Baz: Dönmek, hatırlamak, tekrar, Vaz (vazgeçmek gibi) / Keşt (Geşt) : Seyir ve temaşa etmek, düşünmek, aslı keşten’dir. Kolay okunsun diye sonundaki nun harfi düşürülmüştür.) Vazgeçip tekrar geri dönüp, tekrar temaşa edip, düşünerek “İlahi ente maksûdî ve rızâike matlûbî” (İlahım sen maksadımsın ve senin rızan talebimdir.) demektir. 7-Nıgâh-ı Daşt: (Nigâh: Bakış, bakma, nazar, kalp, göz / Daşt: Korumak, muhafaza etmek, aslı Döşten’ dir. Kolay ckunsun diye sonundaki nun harfi düşürülmüştür.) Kalbi nefsani duygulardan korumak ve onu imar etmektir. Kalbi hâvatırdan korumaktır. 8-Yâd-ı Daşt: (Yâd: Uzun okunuşla zikir, kısa okunuşla yabancı, fiili olarak anmak, Allahu Teâla’nın zikri / Daşt: Korumak, muhafaza etmek, aslı Daşten’ dir. Kolay okunsun diye sonundaki nun harfi düşürülmüştür.) Masivayı gönülden atmak ve kâinattaki kesrette ilahi vahdeti müşahade etmektir. Her an ve mekânda Allah Teâlâdan kalbi olarak haberdar olmaktır. Hak ile Hak’tan olmak. Devamlı huzur. Her an Allahu Teâlâ’nın huzurunda imiş gibi olmak ve zikrin kalbe yerleşerek meleke haline gelmesidir. Yâd-ı Daşt en yüksek mertebedir. Ondan sonraki mertebe kul olmaktır. 9-Vukuf-u Zamani: (Vukuf: Bilme, haberli olma) Vird ve zikri vaktinde eda etmektir ve vaktin kıymetini bilmektir. 10-Vukuf-u Adedi: (Vukuf: Bilme, haberli olma) Vird ve zikrin adedine dikkat etmek, kalp ve bedeni disipline etmektir. 11- Vukuf-u Kalbi: (Vukuf: Bilme, haberli olma) Daima Hakkın huzurunda bulunduğunu düşünmek, zikirde başı sağ tarafa eğmek ve gönle yönelmektir. Yol 128 Ey Âşık, Her nefes alıp vermede kalbin uyanık olsun. Bu yolda ilerlemenin temeli nefestedir. Her nefeste haline bak ve gaflette olma. Öyle uyanık olmalısın ki nefes gafletle vücuda girip, yine gafletle vücuttan çıkmasın. Her nefes alış verişinde sen istesen de istemesen de o ağzından Cenab-ı Allahın ismi girer, çıkar. Bilen bilmeyen her yaratık Onu zikreder. Hu der ki isteyerek veya istemeyerek Rabbini zikreder. Senin payınsa bu letafeti anlaman, nefesin her giriş ve çıkışında ve arasında gaflette olmaman, Allahu Teâlâ’yı anarak O nurda huzura ermendir. Yol 129 Ey Âşık, İnsanlar arasında, çarşıda pazarda, kalabalık alanlarda yürürken, kalbinin dışardakilerden etkilenmemesi için, bakışlarını ayakucuna tevazu ile sabitle. Göz ile kalp arasında bağlantı vardır. Eğer gönül gözün kapalıysa, nefsin baş gözünün gördüğüne meyleder. Bu ise kalbinde eşyaya karşı kirlilik oluşturur. Karmaşa olur. Gaflete düşersin. Bu durumda gözünü Hak olana çevir. Etrafla ilgilenmeden yere bakarak tevazu ile yürü. Aşık olana sevgiliden gayriye bakmak yakışır mı? Nereye baksan Onu göreceksin. Kesret ile gözünün ne işi var? Çevir gözünü hayalden, kurtar gönül gözünü gafletten. Aşk istersin derinden, aşk diye inlersin inceden ama gönlün gözüne esir, oysaki seyreder her halini Basir. Seyredersin âlemi gözünden, haberin olmaz özünden, nasıl bakarsan öyle görürsün, ne görürsen ona yürürsün. Aşk belâ’dır, âşık ise müptela, Mâlik-ül Aşk’tır Allahu Teâlâ. Yol 130 Ey Âşık, Yollarda tevazu içinde yürü. Kibirlenme ve böbürlenme. “Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen ne yeri yarabilir, ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.”(İsra 3 7) Yol 131 Ey Âşık, Kötü huylarından ve nefsani heves ve arzularından kurtul. Asli vatan olan iyi huyların ve ahlakın olduğu yere sefer et. “Ben Rabbime gideceğim.” (Saffat 99) Yol 132 Ey Âşık, Sefer 2 türlüdür. Seyr-i Enfüsî (içsel yolculuk), Seyr-i Afaki (Dışsal yolculuk). İçsel yolculuk ahlaki boyutta, mana ortamında, içeri doğru sembolize edilendir. Manevi yaratılışının makam duraklarında duraktan durağa ve nihayetinde kendi özünü bulmaya varan ve hiçliğinle sonuçlanan yolculuğundur. Dışsal yolculuk ise eşyanın mahiyetini, âlem-i şahadette Cenab-ı Hakkın koymuş olduğu kaderin (ilmi kanunların) ışığında idrak etmen ve bu koca âlemde (Alem-i Kebir) ne varsa, sendeki âlemde de (Alem-i Sagir) olduğunu bilmen ve Vahdet-i Şühud ile sonuçlanan yolculuğundur. Vahdet-i Şühud öncesinde Vahdet-i Vücud durağı vardır ki burası çok tehlikelidir. Bu noktada karşına çıkacak tuzağa dikkat et. Zira Vahdet-i Vücut halinde âlemde ne varsa o’dur dersin. Her şeyi O sanırsın. Burasını inşallah Allah’ın yardımıyla geçersen Vahdet-i vücuddaki “Her şey Odur.” anlayışına karşın, “Her şey Ondandır.” diyen Vahdet-i Şuhuta ulaşırsın. Hak ile halk ayrı ayrıdır. Ancak halkın vücudu Hakkın varlığına göre gölge mesabesindedir. Anlayışın eşyayı Hak görmen değil, eşyada Hakkı görmen olsun. Yol 133 Ey Âşık, Nerede, ne halde olursan ol Allahu Teâlâ ile olduğunu unutma. Önemli görevlerinden birisidir. Kalbin tasfiyesi, nefsin tezkiyesi gizli zikir ile yapılır. Güzel ahlak sahibi olmaya yönelik tüm tasavvufi faaliyetler içeridendir. Kalbi işler icra edilir. Başlangıç kalbin tasfiyesidir. Önemli olan senin meşrebindir ve eğitiminin sonunda varılması lazım olan yere vanp varamadığındır. Nihayet bidayette saklıdır yani son başa derc edilir. Kalp ile başlayan zikir, kalpten ruha, ruhtan sırra, sırdan hafiye, hafiden ahfaya, ahfadan da nefsi natıkaya ve oradan Tek olan nefse ulaşır ve sen artık her zerrenle her yaratılmış olana rabıta kurmuş ve her an Cenab-ı Hak ilesin demektir. Böylece Vahdet-i Şühud gerçekleşir ve sen her şeyinle ondansındır. Yol 134 Ey Âşık, Nefs mertebe mertebe tezkiye edilir. Bunlar 7 makamdır. Nefs-i Emmare, Nefs-i Levvame, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Mutmaine, Nefs-i Radiyye (Raziyye), Nefs-i Mardiyye (Marziyye), Nefs-i Safiye’dir. İster zahiri halvet ile evinde insanlardan ayrı bir yere çekilip orada zikirle meşgul olup ve âlemleri müşahade et istersen bâtıni halvet ile başkalarıyla beraber olmakla beraber, kendi içinde yalnız kal bütün bunlar seni oyalayan ne varsa onları senden uzak tutarak dikkatinin dağılmasını önlemek içindir. Halkla irtibatın seni batını müşahededen alıkoymaz. Halvet zahiri değil de batini olursa daha tesirli ve makbuldür. “Onlar, ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nur 37) Zahirde halk ile batında hak ile ol. Sohbet neredeyse sen de orada ol. Savaş meydanı gibi ol, Hak ile bâtılın savaştığı, ufukta doğan güneş gibi ol, gözlerin kamaştığı, bulutlu Kafdağı gibi ol, yalnızca safilerin aştığı, Hak ile çağlayan Kevser gibi ol, âşıkların tattığı, aşk ile aşk ol, âlemlerin şaştığı. Yol 135 Ey Âşık, İçeri doğru yaparsan yolculuk, zikrin sana eşlik eder. Manevi âlemindeki seyrinde aşkın dışına taşar. Kalbindeki zikir böylece diline ulaşır. Nefsin bu halden memnun kalır ve zevk almaya başlar. Kalbinde başlayan zikir kalp, ruh, sır, hafi ve ahfa letaiflerine doğru yayılmasından sonra diline yansır. Böylece kalbin ve dilin aynı anda zikre başlar. Kendini dahi unutup, âlemlerin zikrine şahit olmaya (Fena), marifetullah elde ederek Rabbinin hitabına mazhar olmaya (Beka) doğru gidilen yolun başına varırsın. Fenafillâh, Allahu Teâlâdan başka kendin de dâhil hiçbir mevcudatı görmemek, müşahede etmemek, Allah yolunda kaybolmaktır. Bekabillah ise Allah ile yeniden görmek, her yaratılanı Onunla müşahade etmek, Hak ile Haktan olmaktır. Kendine göre zikir yapma. Faydasından çok zararı olur. Zira rabıta meselesinde sorunlar yaşarsın. Bir mürşitten zikir görevi almadıysan umumi zikirlerden yapabilirsin. Bu zikirler “La ilahe illallah” ve “Allah” dır. Eğer bir mürşid-i Kamil’e erişmek lütfuna erdiysen ve sana vird verildiyse görevinde titiz ol. Vird belli zamanlarda, belli sayıda okunması emredilen kelimeleri veya cümleleri tekrarlamaktır. Zikir sayıları ve şekli aslında senin disiplin altına alınman içindir. Zikir etmek amaç değildir, bir araçtır. Bu nedenle asıl olan zikretmen değil Allah Teâlâ’yı unutmamandır. Zikrin amacı budur. Bu işler gönül işidir. Aşk ile aşk ol, bırak inadı yârin elinde sol. Yol 136 Ey Âşık, Unutma rabıta ancak Allah’adır. Mürşit sadece kalbe gelebilecek olumlu veya olumsuz düşünceleri kontrol altına almak içindir. Mürşit ile rabıta seni asıl hakiki rabıtaya taşıyacaktır. Maksat budur. “Allahümme (İlâhi) ente maksudi ve rızaike matlubi.” Gaybet (Kendinden geçme) veya kaybolma hali başlayıncaya kadar rabıtayı sürdür. Rabıta esnasında gaybet hâsıl olur, mürşidinin sureti etrafını kaplar, cezbe hâsıl olursa râbıtayı kes. Rabıtayı ayrı zikri ayrı zamanlarda da yapabilirsin ama ardı ardına yapman daha iyidir. Zikir esnasında rabıta yapılmaz. Hem rabıtayı hem de zikri aynı anda yapma. İzin verilmemiştir. Rabıta bittikten sonra dizinin üstüne veya bağdaş kurarak otur. Zikir için ellerini göğsüne veya dizlerine koy. Gözlerini yum. Dudaklarını birleştir. Dilini damağma yapıştır, ucunu üst dişlerin arkasına daya. Mürşidini düşün. Başını göğsünün solunda, memenin dört parmak altındaki kalp makamına doğru eğip tövbe istiğfar et ve “Euzü billahi mineşşeytanirracim bismillahirrahmanirrahim. İlâhi ente maksudi ve rızâike matlubi” dedikten sonra kalbine Allah ism-i azamını nakşetmeye başla. “Allah” “Allah” “Allah” diye içinden zikret. Allah ismini nur içinde parlıyor gibi gördüğünü düşün. O ismin ve senin de sahibin, yaratıcın olan Zat-ı Mutlaka teveccüh et, yönel ama kesinlikle bu düşüncelerine maddesel şekil verme. Bil ki her ne akla gelirse, o Allah değildir. Allah ism-i azamını söylerken gelen olumlu olumsuz düşüncelere itibar etme. Gelirse de içinden istiğfar çek. Kuvvetli bir cezbe meydana gelirse zikre ara ver. Göğsünde şiddetli kalp atışları olursa da zikre ara ver. Dinlen. Kalp atışlarının normale dönmesini bekle. Zikirde abartıya kaçma. Bedenen sakin, kalben sakin, beynen sakin ol. Taşkınlık yapma. Hafi (sessiz, gizli) olarak içinden bir kenarda vuslata er. Bu konulardan da mürşidini haberdar et. Tavsiyelerine uy. Olası her halden Allahu Teâlâ’ya sığın ve dua et. Her 100 adet okumadan sonra “İlâhî ente maksudî ve rızâike matlubi” diye dua et ve “Allah” “Allah” diye zikre devam et. Böylece 1000 âdeti tamamla. Günlük olarak belirli saatlerde yapabileceğin gibi değişik saatlerde de yapabilirsin. Ancak her gün yapmalısın. Biz sadece ilm-el yakin hâsıl elde etmen için bunlan sana anlatıyoruz. Ayn-el yakin ve Hakk-el yakin, gayretine ve gelişmelerine bağlıdır. Sen çalış, alacaksan eğer, verecek olan verecekse eğer, zaten sana verilir. Böylece zikir dairesine girersin. Yürümeye başlarsın. Koşarsan da sen bilirsin. Ancak heyecana da kapılma ve nefsini terbiye etmeye çalışırken zarar verme. Maraton yarışı gibidir bu işler. Akıllı ol ve söylenenleri iyi dinle. Kafana göre iş yapma. Sabırlı ve gayretli ol. Doğrusu budur. Yol 137 Ey Âşık, Bir çınar kocamandır ama büyümesi asırlar alır. Üç tohum al eline. Birisi çim olsun, birisi çam, birisi de çınar. Toprağa göm ve sula. Hepsi de güneşte yansın, suda boğulsun, toprak ananın memesinden içsin sütünü. Bir gün üçü de fışkırır ve toprak ananın rahminden doğar. Büyümeye aynı anda devam ederlerken bir gün çim yetişir ve artık büyümez, bakar ki diğerleri büyümeye devam ediyor. Bir gün daha gelir ki çam da büyür ve daha fazla büyümez. Bir gün de bakarsın ki ama asırlar sonrasında, çınarda o heybetine rağmen artık büyümez olmuştur. Şimdi söyle bana hangisi daha büyüktür veya küçüktür? Hangisi birbirinden üstündür? Çam dese ki ben çimden büyüğüm, çınar dese ki ben çamdan üstünüm, bu sözler doğru mudur? Yahut çim baksa da haline ben diğerlerinden küçüğüm, ne işe yaramazım, bu üzüntü yerli yerinde midir? Elbette ki hayır, işte sen ve senin gibi hepimiz de bu misaldeki ağaçlar gibiyiz. Herkesin bir meşrebi ve yaratılış görevi vardır. Sen ne olmak üzere yaratıldıysan, olman gereken şey olmalısın. Amaç meşrebince kemal noktana kavuşmandır. Çim çim olmak üzere yaratılmıştır. Çınar olmaya heves ederse komik olmaz mı? Görevini yaparak güzel bir çim olan o tohum kendinden isteneni yerine getirmiş ve nihayet kemale ermiştir. O halde sen de meşrebini keşfet ve o yolda Rabbinin özüne şifrelediği sırrına ulaşıp nihayette kemal noktana eriş. Zikir sana bunu sağlar. Yoksa eğer çim isen zikir seni çınar yapmaz. Ancak kemaline ulaşmış öyle güzel bir çim olursun ki şaşkınca büyümeye çalışan, yanlış yollarda kendisini kurutan işe yaramaz bir çınardan daha makbul olursun, istidadın neyse o yolda büyü ve sakın unutma kemalin öz aynandaki cemalindir. Yol 138 Ey Âşık, Letâif latife nin çoğuludur. Latifeler demektir. Latife latif olan, gözle görülemeyecek kadar gizli, bir şeyin aslı anlamlarına gelir. Bedeninin maddesi olduğu gibi bir de manası vardır, işte bu maddi ve manevi âdemliğini oluşturan dıştan içe doğru latifelerin vardır. Bunlar toprak, su, hava, ateş, enerji (ışık, nur), kalp, rûh, sır, hafi, ahfa’dır. Kalp sol göğüste memenin dört parmak altında, ruh sağ göğüste memenin dört parmak altında, sır sol göğüste memenin iki parmak üstünde, hafi sağ göğüste memenin iki parmak üstünde ve ahfa göğüs ortasında iman kemiği denen kafes çatısı bölgesinde olup hepsinin ortasmdadır. Nefs-i natıka ise iki kaşın ortasında alındadır. Maddenin de latifeleri olan toprak, su, hava ve ateşe Anasır-ı Erbaa denir. Bir de enerji (ışık veya nur) latifesi vardır. Tüm bunlara enerji hariç letâif-i aşere, on latifeler denmektedir. Yol 139 Ey Âşık, Maddenin en küçük parçası, molekülden atoma, atomdan çekirdeğe ve elektrona, oradan nötron ve protona, oradan da kuark, lepton, nötrino ve bozonlara kadar gelmiştir. Standart modele göre evrende, temel parçacık olarak 6 çeşit kuark, 6 çeşit lepton, bunların karşıt parçacıkları, foton, 8 çeşit gluon ve 3 çeşit vektör bozondan oluşan kuvvet taşıyıcı parçacıklar vardır. Ayrıca bunları bir arada tutan, bağlar oluşturan 4 çeşit de kuvvet (kudret) bulunmaktadır. Bunlar Güçlü nükleer kuvvet, Zayıf nükleer kuvvet, Yer çekimi (kütle çekimi) kuvveti ve Elektromanyetik kuvvettir. Kuarklarla leptonlar, kuvvet taşıyıcı parçacıklar aracılığıyla etkileşime girerek, evrendeki görünür maddenin tümüne vücut verilmesine vesile olur. Kuark ve lepton çeşitlerine çeşni (flavor) de denir. Dolayısıyla, kuarklarla leptonlann 6’şar farklı çeşnisi vardır ve hepsinin de içyapılan olmayan temel parçacıklar oldukları düşünülmektedir. Standart modelin, kütle çekimini de kapsayacak şekilde geliştirilmiş halinde, bir de parçacıklarla etkileşime girerek onlara kütle kazandıran Higgs bozonu olduğu tahmin edilmektedir. Higgs bozonu hariç tümünün deneysel olarak var oldukları kanıtlanmıştır. Hala Higgs parçacığı için deneyler devam etmektedir. Yol 140 Ey Âşık, İster letaif de, ister atom altı parçacıklar de fark etmez. İşte sen hem latifelerden hem de içeri doğru akıl almaz parçacıklardan oluşmuş Rabinin kulusun. Öyle bir zikir, öyle bir rabıta ve öyle bir kulluk yapmalısın ki sen de ne varsa hepsine efendi olup küllen büyük bir cemaat halinde Allahu Teâla’yı tesbih etmelisin. Başarılı olursan Allahu Teâlânın izniyle zikrin her zerrene yayılır. Her yerinde artık O vardır. Benliğin kaybolmuş ve hakiki benliğe teslimiyetin başlamıştır. Bu aşamada Cenab-ı Hakkı kalp evinde müşahade edersin. Âlemleri avucunda bir toz zerresi görürsün ve en büyükten, en küçüğe her zerrende, O yârin huzurunda öylece durduğunu idrak edersin. Her yerde ve her şeyde Allahu Teâlânın zikrini duymaya başlarsın. İçinde ve dışında ne varsa madde ve mana olarak, tüm latifelerle beraber, her şeyi bir bütün görüp, küllen zikir yaparsın. Yol 141 Ey Âşık, Bu durumun aldatıcı olabilir, içinde ve dışında ne varsa her şeyi yok etmen gerekir. Yok etmeyi bile yok etmelisin. Yalnızca O kalmalıdır. Bu sebeple bu aşamada mürşidinin izni ile kelime-i tevhid (Nefy-u- Isbat) zikri yap. Ancak kelime-i tevhid habs-i nefes ile yapılır. Artık her makamda o makamın nuru tecelli eder. Yanılma. Bunlar aldatıcıdır. Sevin ama şükrederek yoluna devam et. Tabii ki istiyorsan. Nur perdelerini de geçmelisin. Hakikat perdelerin ardındadır. Nefy u isbât Lâ ilâhe illallah olan kelime-i tevhid ile zikir yapmandır. Haddi aşma. Rakamlarla da uğraşma. Rakamlar sadece seni disiplin altına alır. Asıl olan emre uymanın hazzıdır. Kazandıran da çok yapmak değil emir altında olmanın getirdiği teslimiyetin derecesidir. Hastaysan, içinden gelmiyorsa, istemiyorsan yapma. Zorla bir yere varılmaz. Sevgisiz bir adım öteye gidemezsin. Zikirde La ilahe derken Allahu Teâlâdan başka ne varsa nefy edilir. Masiva yok edilir. İllallah ise isbat kısmıdır. Allahtan başka derken mutlak ve vacip olanın, hakiki bekanın, Allahu Teâlâ olduğunu düşün. Kalbinden “İlâhi ente maksûdi ve rızâike matlûbî” diye geçir ve bitirirken de “Muhammeden Resulullah” diyerek bitir. Başaramazsan acele etme sabır ve aşk ile devam et. Bir fayda beklemeden, maddi ve manevi bir karşılık beklemeden, sadece “İlâhi ente maksûdî ve rizâike matlûbî” sözünü amaç edinerek zikri yap. Ancak bu şekilde başarı hâsıl olur. Şeriaten farz, vacip ve sünnet olan görevlerini de ihmal etme. Efali Mükellifirıe riayet esastır. Efali mükellefin sekizdir. Farz, vacip, sünnet, müstehap, mubah, haram, mekruh, müfsid’tir. Yol 142 Ey Âşık, Aşk lisanıyla sana diyelim ki zikirde şekle önem verme. Tüm bu anlattıklarımız zikrin hakikatine ermen için yapman gereken ısınma hareketleridir. Kalbindeki kiri, pası silmek ve devamlı huzura ermesini sağlamak için yapılan temizlik faaliyetleridir. Zikrin şeklinden kurtul. Usule dikkat et ama zikri usulden ibaret sanma. Zikri öyle yap ki zikrin özüne kavuşasın. Evet, usul olmazsa, vusul olmaz ancak usulde ayrılık vusulde ise teklik vardır. Şekli zikir seni yâre götürmez, iyi anla ki ancak zikrin hakikati seni vuslata erdirir. Çünkü hakikat-i zikir O aradığın Yârin, senden gayri olmadığını gösterir. Zikir bir araçtır, amaç değildir. Aslında bu kadar şeyi hiç bir şey yapmaman gerektiğini anlaman için yapıyorsun. Zikretme, zikir ol; yar ile kalbinde huzurla dol. Bunu ne kadar erken idrak edersen zikrin hakikisine erersin. Vukuf-u vusul-i ehl-i Visal, huzur-u billâh’tır; Vukuf-u usul-i ehl-i misâl, seyr-i lillah’tır. Yani hakikat-i zikir, Allah ile Allah’tan olmaktır. [Visal: (Vasıl’dan) Vasıl olma. Sevdiğine ulaşma. Kavuşma. Ayrılıktan kurtulma. / Vusul: Ulaşma, erişme, varma, yetişme / Vukuf: içeriğine erişme, bir şeyin özünü bilme. Öğrenmiş olma.] Yol 143 Ey Âşık, Nerde görürsen sevdiğinin adını, nerde duyarsan yârin ismini sen de katıl bu şölene, bil ki hesap sual olmaz ölmeden önce ölene. Zikr-i şekil zatın silsile-i zillidir velhasıl kıymetsizdir öze bakmayan söz, boş bakar neşesizdir, söze bakmayan yüz. Yaparsan, Allah senden razı olsun. Aşk ile aşk olasın da özüne kavuşasın, imanını kurtarmadan bu dünyadan göçmeyesin. “Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi ?” (Rad 28) Yol 144 Ey Âşık, Kamil Babamızın öğretmiş olduğu bazı kıymetli zikirleri sana da öğretelim. Eğer bir mürşite bağlıysan onun sana verdiği zikir görevlerini aksatma. Eğer bağlı değilsen edeben ve gönlünde bir istek uyanır da saygıyla icra etmek istersen, en az ömründe bir kere bu zikirleri yaparsan iyi olur. Burada kıymetli hocalarımızın bize talim ettirdikleri bazı zikirleri faydalanman açısmdan söylüyoruz, inşaallah o büyüklerimizin sevgisine ve Allah’ın himmetine nail olursun. Kamil Babamız bir zuhuratında şöyle bir zikir görevi vermişti. Muhammedi yolda her istekli talebe, gönülden gelerek, inançla bu zikirleri yapabilir, isteyen hepsini yapar, isteyen içinden istediğini seçer ve onu okur. Bunlar Tarikat-ı Muhammediye zikirlerindendir. “Subhanallahi ve bihamdihi” / “Subhanallahi ve bihamdihi Subhanallahilazim.” / “Subhanallahi velhamdulilahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyul azim. Yol 145 Ey Âşık, Siyamet Abimiz ise şu zikir görevini vermişti. Sesli okuyabileceğin gibi sessiz de okuyabilirsin. Yine istekli talipler aşk ile yapmak niyet ederlerse onlara izin verilmiştir. Bismillahirrahmanirrahim diyerek başlanacak. 1-Estağfirullah (100 adet) (En başta bir kez besmele çekilecek) 2-Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellern (100 adet) (En başta bir kez besmele çekilecek) 3-La ilahe illallah (100 adet) (En başta bir kez besmele çekilecek) 4-La havle ve la kuvvete illa billahil Aliyyil Azim (30 adet) (En başta bir kez besmele çekilecek) 5-Hasbinallahu ve ni’mel vekil (30 adet) (En başta bir kez besmele çekilecek) 6-La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehul mülkü ve lehül hamdu yuhyi ve yumit ve huve ala külli şey’in Kadir. (10 adet) (En başta bir kez besmele çekilecek) 7-Selamun kavlen mirrabbirrahim. (100 adet) (Her birisinin başında besmele çekilecek) S-Ehad (100 adet) (En başta bir kez besmele çekilecek) 9-Ya Hannan Ya Mennan (100 adet) (En başta bir kez besmele çekilecek) 10-Ya Ze’l-Celali ve’l-ikram (100 adet) (En başta bir kez besmele çekilecek) 11-Ayet el kürsi (7 adet) (Her birisinin başında besmele çekilecek) 13-îhlâs suresi (100 adet) (Her birisinin başında besmele çekilecek) 14-Bismillahirrahmanirrahim (100 adet) Yol 146 Ey Âşık, Gün bilinenin aksine geceden başlar. Bu konuda farklı görüşler vardır. Bir kısım ulema gün başlangıcını akşam namazı vakti kabul eder. Bazıları ikindi namazını kabul ettiği halde bazıları da hayır gün geceden değil gündüzden başlar demiştir. Her birisi de ayetler ve hadisler ışığında fikrini destekler. Yaptığımız incelemede çoğunluğun akşam namazında birlik olduğunu gördük. Biz de bu nedenle çoğunluğa ve hocalarımızın sözlerine iştirak ederek gün akşam namazı ile geceden başlar diyoruz. Bir günün gecesi önce, gündüzü sonradır ve akşam ezanından akşam ezanına gün değişimi olur. Bu nedenle Perşembeyi Cumaya bağlayan geceye Cuma akşamı denilir. Yol 147 Ey Âşık, Seher denilen vakit fecir zamanından yani imsaktan biraz evvelki zamandır. Büyüklerimiz gecenin altıda biridir demiştir. Geceyi 6’ya böl. İmsak vaktinden geriye doğru gecenin son 6’da 1’lik süresi seher vaktidir. Misal, akşam 18.30, imsak da 4.30 olsun. Gecenin tamamı 10 saat demektir. Bunun altıda biri 1 saat 40 dakika eder. 4.30 dan geriye doğru çıkart. 2.50 kalır. Yani Saat 2.50’den saat 4.30’a kadar seher vakti demektir. Mevsimlere göre bu süre değişkendir. Sen de bu saatlerde uyan. Namaz kıl ve duâ et. Tövbe ve istiğfar ederek gözyaşı dök. Çünkü bu vakit pek değerlidir. Ah bir bilsen, bir görsen. Ama biliyor musun? Biz senden umutluyuz. Haydi, göster kendini de kalk teheccüd kıl. Boşa geçirme ömrünü, haydi dinle Rabbinin sözünü. “Allah’ın rızası ve cennet nimetleri sabredenlerin, doğruluktan şaşmayanların, huzurda boyun bükenlerin, hayra harcayanların ve seher vakitlerinde istiğfar edip yalvaranlarındır.” (Al-iİmrân 17) “Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı. Onlar geceleyin pek az uyurlardı. Onlar seher vakitlerinde Allah tan bağışlanma dilerlerdi.” (Zâriyât 15,18) Yol 148 Ey Âşık, “Namazları ve orta namazı koruyun. Tam bir saygıyla Allah’ın huzurunda kıyam edin.” (Bakara 238) Cenab-ı Hakkın orta namaz olarak işaret ettiği namaz sabah namazıdır. Gün gündüzden başlar diyenlere göre de orta namaz ikindi namazıdır. Hal böyle olunca tedbir gereği ve hocalarımızın buyurduğu üzere Cenab-ı Hakkın işareti de bu karar üzeredir ki orta namaz gizlenmiştir. Ta ki tüm namazlar orta namaz bilinsin ve hepsi dikkatli kılınsın. Sen orta namazı sabah namazı olarak bil ama tüm namazları da orta namazmış gibi hakkını vererek kıl. En doğrusunu Allahu Teâlâ bilir. Yol 149 Ey Âşık, Hakkın cemalini görmene engel olan perdelerin, şartlanmaların ve alışkanlıklarındır. Biraz uçuk kaçık düşün ve incele. Araştır, sor, oku, öğren. Resme her yerinden bak. Ancak bunları yaparken nefsani olma. Ben bilirim deme. Hakkı duyarsan insaf ile hemen kabul et. Benliğinin inatçılığına kurban olma. Tam tersi nefsini Hakka kurban ver. Alim ile olursan, ilim ile dolarsın, salim ile durursan Hak konağına varırsın. Yol 150 Ey Âşık, Derdi veren dermanını da vermiştir. Bir Müslüman’a yakışan ise maddi veya manevi yollardan bunların çarelerini bulmaktır. Allahın ilmine sarılarak, müspet ilim ile dünyevi fizik, kimya, biyoloji vb. gibi ilimlerde ilerlemek ve halka hizmeti Hakka hizmet bilerek tıp ilminde de geniş çaplı araştırmalar ile hastalıklara çareler bulmalıdır. Her ne kadar insan maddesine yönelik çalışmalar yapılsa da bu çalışmalara, insanın maneviyatına yönelik olarak psikolojik ve dini destekler de verilmelidir. İşte madde ve mana el ele verirse harikalar ortaya çıkar ve Allahu Teâlâ’nın şafi ismine vesile olunmuş olur. Şifayı doktorun verdiği ilaçta bilmek ile yine şifayı okunan bir dua veya zikirde bilmek arasında bir fark yoktur. Aslında bunlar birer vesiledir. Şifayı ancak Allah verir. Çünkü O Şafidir. Beyninde fen ilmi olup da kalbinde Allah olmayan kişi ile dilinde Allah ismi şeklen olup, beyninde fen ilmi olmayan kişiler arasında ne fark vardır ki? Doğrusu beyninde fen ilmi, kalbinde Allah aşkı, dilinde Allah zikri olan, bedenen ve ruhen sağlıklı, kalbindeki nurun gözlerinden taştığı, şükreden ve sabreden, çalışkan ve gayretli bir mümin olmaktır. Yol 151 Ey Âşık, Gayri ihtiyari hatırına gelen, iyi ve kötü her fikri nefyet, kalpte yer etmelerine engel ol. Bunlara havatır denir. Kalbine gelen havatır iyi de olsa kötü de olsa bunlara itibar etme. Yalnızca Allahu Teâlâ’yı murat et. “İlahi ente maksudi ve rızaike matlubi (Allahım, sen benim maksadımsın, senin rızan isteğimdir.)” diyerek kalbini uyanık tut. Başlangıçta buna ulaşamasan da üzülme, yola devam et. Zamanla bu düzelecek ve havatır kaybolacaktır. Elbette burada senin de gayretin çok mühimdir. Vesvese veren Hannas’a dikkat et. Oyuna gelme. Sen sadece Cenab-ı Hakka yönel ve Ona sığın. Yol 152 Ey Âşık, Kalbe hicap olan havâtır altıdır: 1-Havacis: Nefs tarafından zuhur eder. 2-Vesavis: Şeytan tarafından göğüs yolu ile kalbe atılır. 3-İlhâmât: Melek tarafından kalbe iner. 4-Varidat: Allah Teâlâ tarafından kalbe doğar. 5-Suver-i kâinat: Havas tarafından kalbe girer. 6-Makûlât: Akıl tarafından kalbe hatırlanır. Yol 153 Ey Âşık, Allahu Teâlâ’nın tecelligâhı olan kalp evine Haktan gayrı şeylerin girmesini önle. Havatırını yani kalbine ani olarak gelen yabancı ve nefyi gereken his ve fikirlerini murakabe et. Gönlüne gelen havatırın murakabe edilmesi de kontrol altına alınması için sebeplerine bakılmasıdır. Ne olursa olsun seni zikirden uzaklaştıran ne varsa buna dünya denir. Bir diğer tabir ile de masiva denilir. Masiva Cenab-ı Allah’tan gayri ne varsa odur. Masivadan kurtulmaya çalışman gerek. Bu kurtuluş dünyadaki hayatını reddetmen anlamına gelmez. Yapman gereken dünyayı gönlüne değil cebine koymaktır. Dünyayı cebine koymansa işlerini şeriata göre yapman ile olur. Bunlara meylinin sebeplerini incele ve bul. Sonrasında da bu meylini şeriat ile terbiye et. Bu yolun üç esası vardır: Az yemek, az uyumak, az konuşmak. Az yemek az uyumaya, az uyumak az konuşmaya, az konuşmak da Allah’ı her an kalpte zikretmeye yardımcı ve kuvvet vericidir. Demek ki işin temeli, az yemektir. Az yemenin önem taşıdığı ikinci bir cihet daha vardır. Karnın doyması kibri, kibir de öfkeyi besler. Şu halde az yemek, bu ikisinin frenlenmesine de yardımcı olur. Aslında bu yola girenler için yeme, içme, uyuma ve konuşmada orta dereceye uymaları yeterlidir. Bunun için üç şart vardır: 1.Dünyaya ait fikir, tasavvur ve hatıraları akıldan çıkartmak 2.Allah’ı bir an olsun gönülden çıkartmamak, daima zikretmek, anmak. 3.Daima murakabedebulunmak (Allah’ı düşünmek). Yol 154 Ey Âşık, Bu yolun manevi şartı, bir gönülde onun sevgisinin ve özleminin uyanmış olmasıdır. Bir gönül ki onda bu dert, bir arzu olarak uyanmıştır. Bunu büyük bir nimet saymak ve gece gündüz, bu nimetin artışına çalışmak lazımdır. Kalple yapılan zikir (Allahı anma), kulu Allah’a yaklaştıran en kısa yol ve belalardan uzaklaştıran ve koruyan, akıl almaz vahdet (birlik) âleminin anahtarıdır. Bu yola girenlerin kazancı, daimi olarak Cenab-ı Hakkın huzurunda bulunmaktır. Yol 155 Ey Âşık, Zikirle maksudu çağır, matlubu davet et. Bu davetin Yâd-ı Kerdtir. Nigah-ı Daştta ise kalbin misafire hazırlanması, içerisini temizlemek, pis şeylerin girmesine engel olmak ve bunun için kalp evinin kapısında nöbet beklemek vardır. Misafir gelir ama devamlı olmaz. Gelir gider. Arada sırada ziyaret eder. Yad-ı Daştta ise devamlılık olur. Artık beklenen gitmez. Beklenecek bir şey de kalmamıştır. Daimi huzur ele geçer. Yâd-ı Daştta anlaşılır ki aslında şimdiye kadar beklenen misafir şenmişsin. Kalp evi zaten sahibinin konağıymış. Sen kapının önünde beklemekten, gözlerini dışarılarda gezdirirken içerdeki ev sahibini görmezmişsin, içeriye girmesi gereken şenmişsin. Yar-i Güzin zaten hep ordaymış da sen yokmuşsun. Onca temizliği de üstünü başını temizlemek için yapmışsın. “Ey mutmain olan nefs, sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. (İyi) kullarımın arasına gir ve cennetime gir.” (Fecr 27-30) Yol 156 Ey Âşık, Her an ve her yerde aşk ile Allah Teâlâdan haberli ol. Hakkı devamlılık üzere müşahade et. Nerede olursan ol, Allahu Tealadan haberdar ol ki halinin kemal noktası açığa çıksın. Yok etmen gereken dünya düşünceleri, daima Allahu Teâlâ ile olmana mâni olan düşüncelerindir. Yoksa bütün düşüncelerini yok etmen gerekmez. Uğraşmak, tarikatta olur. Hakikat ise güçlük çekmekten, uğraşmaktan kurtulmaktır. Yâd-i Kerd tarikatta olur. Yâd-i Dâşt ise hakikattedir. On gün, kırk gün, bir yerde kapanıp çile çekmekle, düşünceler, devamlı yok edilemez ve Allahu Teâlâ ile beraberlik devamlı olamaz. Devamlı teveccühe Yâd-i dâşt denir ki, en yüksek mertebedir. Yâd-i dâşt demek, Zât-i Teâlânın devamlı huzuru, beraberliği demektir. Bu mertebede devamlılık uğraşmamakla elde edilir. Anlayana çaldım sazı, anlamayana düşer nazı. Naz çekemem bu yaştan sonra, tavuk veren bulur ancak kazı Yol 157 Ey Âşık, Zamanı idrak etmen önemlidir. O an ne ibadet etmen gerekiyorsa, onunla meşgul olmalısın. Zaman kavramına açık ol ve hayatın yalnızca bir an olduğunu anlamaya çalış. İçinde bulunduğun akıp giden zaman ırmağında gaflette olma ve sana verilmiş görevleri yerine getir. Sonra “İnnel insane lefi husr.” ayetinin muhatabı olursun da geriye dönmek istersin ama dönemezsin. Çünkü dönülecek bir geri olmadığını anlamamışsındır. Hayat nefes üzerine kuruludur. Yoksa saat gibi kavramlar insani algılamanın matematiksel oluşumlarıdır. Dönme dolabın içinde daha kolay eğlenmemizi sağlamak için zekânın ürettiği göz aldanmalarıdır. Ömür nefesle takdir edilmiştir. O halde sen de bir nefesten bir nefese ve arasında sana takdir edilmiş kulluğunu yerine getir. Yol 158 Ey Âşık, Zikri şeyhinin verdiği sayılara riayet ederek, okuduklarının şuurunda olarak yap. Her ne kadar böyle olsa da sen yine de sayılara fazla kapılma. Unutma ki bu hususta kıymetli olan kemiyete değil keyfiyette zikre iltifat etmendir. Yani şuurlu ve uyanık zikir yap. Zikir sayı saymak değil, sayı çerçevesi içinde kalbini zikirde ehlileştirmendir. Asıl olan huzur ve şuurla çok zikirdir. Ne kadar fazla olursa olsun, aşk ile olmayınca boşuna yorgunluk demektir. Yol 159 Ey Âşık, Zikrederken her an murakabe halinde ol. Zikir esnasında kalbine vâkıf ol. Vakıf ol ki kalbinde Allahu Teâlâdan başka bir şey bulunmasın. Kalbinde gaflete izin verme. Devamlı kalbine yönelik bulun. Şeriatı da ve Tarikatı da uyanık bir kalp ile yap. Hakikat ise aşk ile olur. Gerisi sana verilenlerin kıymetini bilmen, âşıklar yolundan aynlmamandır. Hakikat ve marifetullah söz ile anlatılmaz. Âşık olanlar bu sözü anlar. Yol 160 Ey Âşık, Hem dünyada hem de ahrette huzur mu arıyorsun? Gönlünü avutmaktan yana hayali sevgililer peşinde koşarken, bu huzura nasıl kavuşacaksın? Bıkmadan usanmadan söyleyeceğim sana, sen o rüyalardaki hayal değilsin, hakikatin nurlu ufkunda doğan güneşin bir parçasısın. Sana huzurun nasıl ele geçeceğini söyleyeyim mi? Sen de üç yer var ki buraları diyeceğimiz üç şeyle doldurmalısın. Birincisi beynindir. Burayı ilim ile doldur. İkincisi kalbindir. Burayı da sevgi ile doldur. Uçüncüsü ise cebindir. Burasını ise helal kazanç ile doldur. Yol 161 Ey Âşık, Âlemlerin ortak olan ruhunu hisset. Hakikatinin doğduğu bu rahimden fışkıran nurlar, senin maddende yansımakta. Hem içinde hem de dışında barışı yakala. Kendile barış ve sakinleş. Öfke fırtınaların dinsin. Senin sevdan O nurun aşkıdır. Âlemlerle olan beraberliğinin, neşeli sakinliğini idrak ettiğinde kalıcı barışa erişirsin. Artık öfkelenmez, elinden zarar gelmez ve her canlı senden emin olur. Nihayet sen gerçek bir mümin olursun. Çünkü gerçek mümin, başkalarının, elinden ve dilinden emin olduğu kişidir. Yol 162 Ey Âşık, Anla ki âlemlerde her ne varsa, bunların ruhu sensin ve senin ruhun da onlardır. Her birimiz ortak kudretin nurlarıyız. Madde dediğin görünenler ise işte bu ortak kaynağın yansımalarıdır. Esas olan da budur. Gerisi sadece oyalanmaktır. Yol 163 Ey Âşık, İhlâslı ol. Her ne yaparsan yap, bu yaptığını yalnızca Allah nzası için yap. Kendini üç beş menfaate satma. Bu öyle bir aşktır ki aşkına karşılık beklemek bile menfaattir. Sen sadece yapman gerekeni yap. Bırak gerisi nasıl takdir edilmişse öyle olsun. Ne övgüye bak sevin, ne yergiye bak dövün. Kul ne zaman ihlâslı sayılır? Diyeyim mi sana? Kendisini övenle, tenkit edeni bir gördüğü zaman. Unutma, insanlık adına meşrebine ne yüklenmişse, sen zaten bunu yapmakla mükellefsin. Rabbinin sana biçmiş olduğu elbiseden başka elbiseye göz koyma. İtirazın faydası yok. Bil ki itiraz ancak nefsindendir. Nefsin ikilik çıkarır. Kulak verme ona. Başta ona da zor gelir ama ileride hakikate erdiğinde inan ki nefsinde huzura erecektir. Yol 164 Ey Âşık, Şu anda yaşadığın hayat, senin yaşaman gerekendir. Ne bir fazla, ne de bir eksik. Yaşadıkların sana özel olanlardır. Hiçbir şey bunları değiştiremez. Böyle olması lazımdı ve öyle de oldu. Senin yetişmen, pişmen ve nihayette kendini bulman için yazıldı. Hayatını sev ve kabullen. Yapman gereken sadece O büyük yazıcının yazdıklarını, en güzel şekilde yaşaman. Düşünmen gereken ise acaba bana verilmiş bu hayatı layıkıyla yaşayabiliyor muyum? Yaşantının her anında uyanık ol. Önüne çıkan ne olursa bil ki bunların hiç birisi boş değildir. Sana bir şeyler anlatmak istiyorlar. Dinle onları. Gör onları. Dokun, kokla ve tat. Sana ne iletişim becerisi verilmişse onunla, temasa geç onlarla. Bil ki bu sana rabbinden gelen sırlanmış mesajlardır. Hayatın farkında ol. Gaflette kalıp da hayatı kaçırma. Karşına çıkan, uzak yakın çevrende kim varsa bunların bir manası vardır. Tesadüfen oluşmuş değildir. Seni sana götürmek için çırpınmaktalar. Onları fark etmeni beklemekteler. Sen de sev onları ve anla. Bırak seni aradığın huzura götürsünler. Memnun ol hayatından. Memnun ol ki şükredenlerden olasın, işte şükrün hakikati de budur. Memnun olmak, hayata gülümsemek ve arif bir göz ile hayatı seyretmektir. Yol 165 Ey Âşık, Aynalarda imrenerek baktığın o tenin, sana süs olsun diye verilmedi. Öylece seyredesin, kibirlenesin diye sana giydirilmedi. Alem-i şahadette yahut başka âlemlerde sana eşlik etsin, deneyimlerinde sana yardım etsin diye sana emaneten teslim edildi. Ona iyi bak çünkü sana geçici de olsa lazım. Ancak aslını o zannederek, ona sakın teslim olma. Aslın aşktır, a güzel âşık. Aşkın nuruyla aydınlanmamış bedenden, sonu aşka çıkmayan arayışlardan, aşk ile geçmeyen hayattan, aşkın aslı olan O mutlak Hakka sığın. Ne zaman tenden kurtulursun, o zaman hayalden kurtulursun, hayalden kurtulunca da hakikate kavuşursun. ŞÜKRETMEK Yol 166 Ey Âşık, Hayatın bu keşmekeşliğinde gerçekten layıkıyla şükretmek ne kadar da zor değil mi? Bir kul olarak yaşamak ve karmaşanın ortasında gönlündeki sevgi cevherini koruyabilmek ne kadar da maharet istiyor? Her ne kadar yaşadığın dünya seni maddeciliğe itse de bu mücadeleden vazgeçmemelisin. Bakan körlerden olmamalısın. Rabbinin üzerinde o kadar çok nimeti varken bunları görememen ne kadar da acı bir durum. Bunların farkında olmak için körlükten kurtulmak zorundasın. Gözündeki perdelerden kurtulmalısın. Böylece Rabbinin senin için sunduğu nimetleri görebilirsin. Hayatındaki güya olumsuzluklara mızmızlanmayı bırak ve kul olduğunu hatırla. Yol 167 Ey Âşık, Rabbine her an şükür halinde ol. Ne olursa olsun, buna da mı şükredeceğim demeden, her şeye şükret. Unutma ki beterin beteri vardır. Her zaman bir sıfırdan büyüktür. Elinde sana sunulmuş ne varsa şükretmeye değer. Ancak şükür bir şey elde etmenin gizli fikri olmamalıdır. Şükür sadece kul olmanın bir gereğidir. Bir kişi sana bir şey verse, nasıl da teşekkür ediyorsun değil mi? Basit bir şey bile olsa minnet duyuyorsun. Hal böyleyken Rabbinin sana sunduğu hesapsız nimetlere karşı kayıtsız kalman neden? Yol 168 Ey Âşık, Haline bir bak. Ne garip. Şükür, bu kadar önemliyken, hayatının her anında şükür halinde olman gerekirken, ne kadar da az şükrediyorsun. “Kullarım içinde hakkıyla şükreden azdır.” (Sebe 13) Bu bizi her zaman derinden yaralamıştır. Gönülden titretmiştir. A güzel âşık, seni engelleyen, körleştiren dünya telaşından bir nebzede olsa sıyrılmak için mücadele et. Seni şükretmekten alıkoyan ne varsa bir kenara koy. Kul olduğunu hatırla ve hiç unutma. Bunun içinde devamlı dua et. Yol 169 Ey Âşık, Şu hadis-i şerifi dikkatli dinle. “Bir nimet için Elhamdülillah diyen, nimetin şükrünü eda etmiş olur.” (Beyheki) Bununla beraber Allah’a şükretmek, iman edip, emir ve yasaklarına uymakla olur. Anlayacağın, şükretmek, bütün nimetleri Allahu Teâlâ’nın yaratıp gönderdiğine inanman ve söylemen, Rabbinin sana sunduğu bütün nimetleri, İslamiyete uygun olarak kullanman demektir. Allah’ın verdiği nimetleri yerinde sarf etmen, gizli açık her halde Allah’a itaat edip günahlardan kaçınmandır. Eğer Rabbinin verdiği nimetleri günaha vasıta kılarsan, şükretmiş olmaz, nankörlük etmiş olursun. Yol 170 Ey Âşık, Şükrün esası, nimetlerin sahibini bilmen, bunu kalple tasdik edip, dille söylemendir. Her nimetin şükrü, ne olursa olsun sana verilmiş nimetleri, haramlardan korumak ve helal dairesinde kullanman demektir. Bu hassasiyet içinde, bütün nimetlerin Allahu Teâlâ’nın lütfü ve ihsanı olduklarını düşünerek, İslam’ın beş şartını kusursuz yerine getir. Elbetteki evvela, Ehl-i sünnet itikadına göre inancını düzelt. Her işin başı ilimdir diyerek ilim tahsil et. Öğrendiklerini uygula ve kalbini ve nefsini temizle. Hulasa, iyice bil ki şükretmek emirlere uymaktır. TESBİH VE TARİKAT-I MUHAMMEDİYE Yol 171 Ey Âşık, Bilir misin Tarikat-ı Muhammediye nedir? Tarikat-ı Muhammediye nefes aldığın hava gibidir, Rahman’ın âlemleri istivasına benzer. Semada seni ısıtan, nurlandıran güneş gibidir. Gecedeki batıla nispet, gündüzde olan Mümine, Rahim’in rahmetine benzer. Bu yol anayoldur, burada her şey ortaktır. Bu yolun yolcusu, aşk ile yâre müştaktır. Mukim olma dünyada, yola girmek haktır. Maksuttan yüz çeviren, her şeye müstahaktır. Yol 172 Ey Âşık, En kıymetli tesbih, namazlardan sonra çekilen Subhanallah, Elhamdulillah ve Allahu ekber dir. Bu teşbihten sonra en kıymetli zikir ve fikir, La ilahe illallah deyip de vahdete vuslattır. Öyleyse a âşık, kulak ver Can-ı Canan’ın sözlerine: “Şu beş şeyi dilinizden düşürmeyin; Subhanallah, Elhamdulillah, Allahu ekber, La ilahe illallahu ve La havle ve la kuvvete illa billah.” (Taberani) “Allahu Teâla’nın indinde, tekbiri, tahmidi, tesbihi ve tehlili sebebiyle müslüman olarak ihtiyarlayan bir müminden daha efdal kimse yoktur.” (İ. Ahmed) Yol 173 Ey Âşık, Tekbir “Allahu ekber”, Tahmid “Elhamdulillah”, Tesbih “Subhanallah”, Tehlil “La ilahe illallah”, Temcid “La havle ve la kuvvete illa billâh” demektir. Yol 174 Ey Âşık, Eğer dersen, (Subhanallahi velhamdulillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim), Hem tesbih (Subhanallah), Hem tekbir (Allahu ekber), Hem tahmid (Hamd), Hem tehlil (la ilahe illallah), Hem temcid (la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim) söyleyip, en kıymetli tesbihi okumuş olursun. Yol 175 Ey Âşık, Öyleyse iyi oku ve anla şu hadis-i şerifleri, yaşamak ve yaşatmak için. “Cennet hâzinesi olan (Subhanallahi velhamdulillahi ve lâ ilahe illallahu vallâhu ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh.) demeye devam edenin ağaçtan yaprak döküldüğü gibi günahları dökülür.” (Ramuz) “Dilde hafif, terazide ağır, bağışlayıcı olan Allah indinde en kıymetli iki cümle (Subhanallahi ve bihamdihi, Subhanallahilazim) dir.” (Müslim) “En üstün tesbih (Subhanallahi velhamdulillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber) dir.” (Müslim) “Zikirde (La ilahe illallah) dan efdali yoktur.” (Taberani) “Zikrin efdali (La ilahe illallah) duanın efdali (elhamdülillah) tır.” (Tirmizi) “Allah indinde en kıymetli söz (Subhanallahi ve bihamdihi) dir.” (Müslim) “Zor bir duruma düşen (Bismillahirrahmanirrahim ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azîm) derse, Allahu Teâlâ, onu her türlü bela ve musibetten korur.” (Deylemi) Yol 176 Ey Âşık, Bir kalpte iki sevgi birden olur mu? Sen kendini kandırıyorsun. Büyüklerimizin Cemi zıtteyn muhaldir dediğini işitmedin mi? Zıt iki şeyin bir arada olması mümkün değildir. Senin yâre meylin aşktan ise, yârin evine aldığın diğer hayaller nedir? Bırak büyük lafları da önce sen, evini sil süpür. Temizle masivadan gönlünü. “Allah bir adama göğsünde iki kalp kılmadı (yaratmadı)… “(Ahzab 4) Yol 177 Ey Âşık, Sabah ayrı söylersin, akşam ayrı. Dürüst ol kendine de aynada yanardöner bir yüz görmeyesin. Seç yolunu artık, nereden geldiğini, nereye gittiğini ne çabuk unutmaktasın. Ne ararsın, etrafını sarmışken bunca alamet? Bu nasıl körlüktür, neden bilemiyorsun kıymet? Açılsın gönül gözün, nefsine gelmeden kıyamet, marifet kapısının anahtarı sendedir ey kudret. Yol 178 Ey Âşık, Özün sözün bir olsun. Âşık kişi de can kalmaz, can olanda aşk durmaz. Yârin sessizliğine aldanma, yar hayale hiç kanmaz. Kendine gel, kendin dışında gezmek de nedir? Aşk derdine düşmüşsen, derdine derman senden ötededir. Maşuktan gayrı ne varsa bırak, gel yârin yanına. Sen sözünün eri ol ki kapılar sana açılsın. O nefsine de söyle “Ben artık sen değilim.” Yol 179 Ey Âşık, Eğer aşk davası gütmekteysen, ikili oynama. Yakışır mı bu sana? Yok, eğer davan nefsine pay çıkarmak, havalı olmaksa bu yola hiç girme. Nice başlar kesildi bu yolda. Dayanamazsın, gider başın. Bu yolun bineği teslimiyettir. Yoksa bineğin, yorulursun, telef olursun. “Ve Allah’a tevekkül et. Ve Allah, vekil olarak yeter.” (Ahzab 3) Yol 180 Ey Âşık, Yine de bilirim seni, başarabilirsin. Ulaşabilirsin vuslata. Bırak bir kenara, at içindeki tereddütleri, iman et. Sana ve âşıklara yakışan yar elinde ölmektir. Varlık iddiasında olmadan, yok olmayı seçmektir. Canı cana katmayan, yürüyemez bu yolda. Canı feda etmeyen bir olamaz aşkta. Ama can derdinden geçmişsen, can feda etmiş yiğitsen, korkma, tevekkül et, bir can olursun en sonda. Yol 181 Ey Âşık, Kavuşan etini, kendin diye hayal ederken, sen kendini kavuştum mu zannedersin? Bir ömür süreni, aşk diye hayal ederken, sonsuzda yok olmadıkça, aşığım nasıl dersin? AŞK BEN’DEDİR Yol 182 Ey Sevgili, Bugün doğum günümüz ve de ölüm. Ne garip bir tarih döngüsü, gelişin, hem vuslattır hem de ayrılık. Ayrı zamanların, uzak diyarların ulaşılmaz sevdası, farklı zamanların anlaşılmaz boyutlarında, tüm gücümle koşsam da sana ulaşamıyorum. Dokunamıyorum gökkuşağı renklerine. Bana hasret, bana ağıt uzaklığında, yalnızca seni uzaktan görmek, tek tesellim. Ne senden gayrıyım, ne de seninle içre. Aşkının ateşinde bir garip biçareyim. Bugün yazgında kaybettim seni bir an, bir pelte gibi yığıldı duygularım, nefsimin dibine. Düştüm Yusuf gibi, kör karanlık kuyuya. Sana layık olmak için, kavruldu, aşkın en acımasız ateşlerinde, sana hasret, sana yangın şu deli kalbim. Yusuf eyledin kalbimi, dualarımı da aşk. Ne olur ey sevgili, kalmasın gönlümde senden başkası. Sen verdin, sen al. Ya sen kal ya da bırak yok olayım. Yol 183 Ey Sevgili, Affet haddini bilmez bu kulunu, uzat şefkat dolu nurunu. Kendine getir, Azrail üfürmeden surunu. Bilirim bilmelerim sendendir. Bilirim bilmezliğim de senden. İnsanlığımdır özrüm, hala bir ten taşıyorsam. O ten de sendendir, o yüzden bendedir. Ne olur naz etme kuluna, aç peçeni de göster veçhini, doysun kalbim nuruna. Seni sana layık bir sevgiyle nasıl seveyim? Hiç zavallı bir kelebek, güneşe dayanabilir mi? Acizim övmekte seni, yetersizim yüceltmekte seni. Biçare kölen ağzında isimlerin, ancak seni çığırır âşıklar sofrasında. Sakisiyim o sofranın, artıklarını toplarım âşıkların. Mey doldururum kadehlere, ney üflerim gönüllere. Gönül çengime dokununca ellerin, çengisi olurum âlemlerin. Aşkınla âşık olurum, isminle solurum. Bana ne vermişsen onunla söz dokurum. Ne derse şu kalbim, yalnızca senden söyler. Ne yazsa şu elim, yalnızca senden yazar. Sana el oldu ellerim, sana göz oldu gözlerim ve sana söz oldu dillerim. Sende yok oldu bedenim, sende sen oldu her şeyim. Her ne varsa içimde ve de dışımda, onlarda seni arar gözlerim. Utanmadan âşıkları izler, ancak onlarla teselli bulurum. İsterim ki sana bir şey sunayım. Ama bu halimle ne sunayım? Bana senden gelen ne varsa sana geri vereyim, bilmem ki önüne ne sereyim? Al beni, aşkına kat, sana benden ufacık bir hiç sunayım. Ama sana hasret, nefsimin zindanlarında bırakma beni. Ayrılık kalmasın aramızda. Aşkına karşılık sana seni sunayım. Yol 184 Ey Sevgili, Subhansın Ya Rab, senin bize öğrettiğinden başka, yoktur bir ilmimiz. Her işimiz isminle başlar ve biter, boştur cismimiz. Başı be dir, sonu mim, ortası 99 da olan ismimiz, ism-i azam zillidir o, bizim Mebte-i taayyünümüz. Subhansın Ya Rab, biz de göründüğün kadar hiç bir şeyde görünmedin, bizle övündüğün kadar hiç bir şeyle övünmedin, bize öğrettiğin kadar hiç bir şeye öğretmedin, bizi seçtiğin kadar hiçbir şeyi seçmedin. Ahsen-i takvim üzere eşref-i mahlûkat eyledin bizi, sana âşık kullarınız, esfel-i safilin eyleme yerimizi, emanetini taşıyacak kudretinle donat, her birimizi, Rahmetinle inşa et, sana layık saray eyle kalbimizi. Subhansın Ya Rab, kalmadı senden başka bir istediğim, hepsini verdin, kul ettin benliğimi, kül ettin nefsimi, yerlere serdin, ruhumu bülbül, gönlümü gül bahçesine çevirdin, ümmeti kıldın Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) aşk ile aşkı sevdirdin. Subhansın Ya Rab, ne hayra gülüşürüm, ne de şerre ağlaşırım. Ne yokluğa erinirim, ne de varlığa sevinirim. Ne rüyaya eğleşirim, ne de dünyaya kaynaşırım. Aşkınla aşka kavuşurum, adınla Hakka kanşırım. Subhansın Ya Rab, aşk cümbüşünde kadehin oldum, aşk ile doldum. Her an yazışında kalemin oldum, aşk ile kurudum. Her yaratışında isteğin oldum, aşk ile hiçliği buldum. Her kün deyişinde kudretin oldum, aşk ile kul oldum. Subhansın Ya Rab, senden bahsetmeyen her söz, israftır. Sana harcanmayan her şey, boş masraftır. Seninle yaşamayan her yan, lâin taraftır. Aşkın kıymetini bilen herkes, sarraftır. AŞK GARİPLERİN KALBİNDEDİR Yol 185 Ey Âşık, Bize aşkı sorarsın ama kalbin eldedir. Hala sanıyorsun aşkı tendedir, bilmez misin aşk Ben’dedir. Hiç dünyayla, aşk birlikte olur mu? Aşkı mı görmek istiyorsun? Yahut duymak, ona dokunmak mı istediğin? O halde aç gönlünü de çevrene bekçi ol. Nasıl bir haldesin? Nasıl bir duyarsızlıktasın? Aşkı görmek istersen bir fakirin gözlerinden içine bak, duymaksa, dokunmaksa dileğin, bir garibin ellerinden tut, ağıtlarını dinle ve gözyaşlarını sil. Hani bir gün kaldırımın kenarına oturmuş bir gariban, yanından sel gibi akıp geçen kalabalığa. Açım, Açım diye bağırıyordu. “Beni niye duymuyorsunuz?” diye haykırıyordu ama kimseler de ona dönüp bakmıyordu. Seni izlemiyor muyuz sanıyordun? Hatırla, ayakların yere çakılmıştı. Öylece bakakalmıştm. Seni oraya mıhlayan kimdi? İnsan selinin arasında kaybolmuş o kimsesizin, kendi varlığını duyurmaya çalıştığı haykırışları, gönlüne kırbaç gibi iniyordu. Gönlün bir adım daha öteye gidemiyordu. Gönlünün ağıtını daha fazla tutamamıştın da, gözlerindeki yaşlar, hafiften yağan yağmurun serin damlalarına karışmıştı. İyi düşün, seni ağlatan kimdi? O garibin yanına yaklaşıp, gözlerine sevgiyle bakarak. “Benimle gel, kardeşim” demiştin. Ey güzel âşık, o gözlerden sana bakan kimdi? Sen kimi doyurmuştun? Aşk ile aşka geldin. Söz ile dile geldin. Evvel yok idi cismin. Çocuk gibi ele geldin. Ne görsen aşk diye bil, ne bilsen aşk ile sil. Evvel boş gezerdi cismin, aşk konağına hoş geldin. Yol 186 Ey Âşık, Bir umursamazlıktır gidiyor. Farkında olmadan hayatı günü birlik yaşıyorsun. Kimsenin farkında değilsin. Bilemiyor musun ki böyle yapmaya devam edersen, bir gün yalnızlık senin de kapını çalar. En acil halde kendini topla. Sen ne kadar değerliysen, kim olursa olsun diğer insanlar da en az senin kadar değerlidir. Hayatın içinde varlık savaşı veren insan, ancak sevgi dolu bir ortamda kendi varlığını hissedebilir. Sevgi ortamının tesisi ise şefkat ve merhamet duygularının kazanımı ile mümkün olabilir. Bu nokta ise insanlığın ulaşabileceği en yüksek mertebelerdir. Sen nasıl ki başkalarından şefkat ve merhamet bekliyorsan, başkalarının da senden aynı şekilde bunları beklediğini bilmelisin. Ancak bu şekilde karşında kim olursa olsun onunla ağlayabilir, onunla gülebilirsin. Böylece diğer bir insanın varlığını kabul etmiş olursun. Bu da diyalogların başlangıcı olur ve ilişkilerde sevgi doğar. Böyle bir ortamda yaşamanın da tadına doyum olmaz. Yol 187 Ey Âşık, Bütün bu yaşananlara rağmen eğri oturup doğru konuşalım. Birey olarak hayatın kötüye gittiğinden ve duyarsızlıktan dertleniyorsun da peki bunu önlemek için ne yapıyorsun? İğneyi önce kendine, çuvaldızı sonra başkasına batır da işe önce kendinden başla. Çevrendeki tüm insanların da senin gibi insan olduğunu ve senin kadar sevgiye ihtiyacı olduğunu her zaman hatırla. Kendini onların yerine koy. Çevrene karşı sağır olma. Onları duy. Onlara var olduklarını hissettir. Bu gün onların başına gelenler, yarın senin de başına gelebilir. Ne oldum delisi olma ve gönül gözünü dört aç. Beni duyun diye bağıran nice insanlar var. Dünya telaşına kapılıp da duymayı, görmeyi velhasıl sevmeyi unutma. Dünya denen şey dışı şekerle kaplanmış zehirli elmaya benzer. Masivanın peşinde koşarak, dünya karmaşasının içinde mal mülk sahibi olduğunu sanmak, ne kadar da aldatıcıdır. Vesvese veren o sesin, nefsinin yamaçlarında yansıyan aldatıcı ekosuna kapılma. Bunlar gerçek başarı değildir. Gerçek başarı merhametli olabilmektir. Merhamet ise sevginin özüdür. Yol 188 Ey Âşık, Aşk her şeyin içinden sana gülümserken, senin ona inanmamak için bahaneler araman, ne kadar da anlaşılmaz. Haydi, bırak komikliği de şimdi iş başına geç. Çek sevgi gülücüklerini gönül kınından, kes gönül gözünün bağlarını tam ortasmdan ve korkmadan bak, göz bebeklerinden, o gariplerin feryat eden gönüllerine. Ve sana oradan gülümseyen, yıllardır arayıp durduğun aşka, sen de gülümse ve selam ver. “Bismillahirrahmanirrahim. Selâmun kavlen min rabbirrahîm.” “Onlara merhametli Rabb’in söylediği selam vardır.” (Yasin 58) Yol 189 Ey Âşık, Âleme bak. Çevir başını bir daha bak. Ne görüyorsun? Her ne varsa dönüyor değil mi? Dönüyoruz. Biz dönüyoruz, dünya dönüyor. Dünya dönüyor, âlemler dönüyor. Her şey dönüyor. Madde namına kalmıyor tek bir şey. Mana âleminin manasında gözlerinin içinde nurlar dönüyor. Güneşin gökkuşağı pırıltıları, mahremi cilveyle dans ediyor yârin nurunda. Eller kor halinde alev alev yangınlarda, aşk pırıltılarının dansına eşlik ediyor. Gönlünün en gizli köşelerine dokunuyor her zerrendeki nurlar. Katıl sende bu dansa, bırakma işini şansa, nefsin inansa da inanmasa da eşlik et bülbülün sesine, gül koksa da kokmasa da. Ne günah vardır, ne de sevap, her şey yalındır ve tektir cevap. Aşk Rahim’dir, koymaz hesap, O’ndan gayri yok, hepsi serap. GÜLMEK İÇİN O KADAR ÇOK ŞEYİN VAR Kİ Yol 190 Ey Âşık, Şöyle bir bakıver etrafına. Ne insanlar var. Aç, açık, kimsesiz. En ufak bir yardıma dahi muhtaç. Garipler, yolcular, yetimler, öksüzler. Küçücük bir evde zar zor geçimini sağlayan, evladını okutmaya çalışan dar gelirli aileler. Daha neler neler. Hepsi de gönlü tok, onurlu kişiler. Kendilerince hayatı yaşamaya çalışmaktalar. Ellerinde avuçlarında ne varsa sadece onunla yetinmesini bilen fakir ama gönlü zengin nice insanlar var. Bunları görmezden gelip de neye üzülmektesin? Yol 191 Ey Âşık, Şöyle bir bakıver etrafına. Ne insanlar var. Görmeyenler, duymayanlar, yürüyemeyenler. En ufak bir yardıma dahi muhtaç. Hastalar, yalnızlar, yaşlılar. Küçücük dünyalarında yaşamaya uğraşanlar. Amansız hastalıkların esiri, hastane köşelerinde derman arayanlar, Yıllarca yatağa bağlanmış yalnızlıklarım paylaşacak dost arayanlar. Kendilerine verilmiş olanla yetinmesini bilen, aciz ama gönlü zengin nice insanlar var. Bunları görmezden gelip de neye üzülmektesin? Yol 192 Ey Âşık, Gülmek için o kadar çok şeyin var ki ve sen o kadar açık seçik bunları bilirsin ki saymamı isteme benden. Karanlıklardan çık artık ve nurun dayanılmaz güzelliğine gir. Seni çağırdığını ne görüyorsun, ne de duyuyorsun. Kör olma, sağır olma. Aç gözlerini, aç kulaklarını. Karamsarlıkları bir yere bırak ve hizmet için kolları sıyır. Önce nefsinden başla. Nefsine var deme yok de. Yârin ikramlarına yok deme var de. Sana sunulmuş nimetleri görmemezlikten gelme. Kendi derdini daha büyük görme. Derdinden daha büyük, daha beterleri olduğunu unutma. Haline şükret ki daha fazlasına kavuşasın. Haline şükret ki mutlu olasın. Ayakkabın yok diye isyan etme, ayakların olduğu için şükret. Yol 193 Ey Âşık, Şu nefsini boğamadın, kiri pası yuğamadın. Kaldın akıl rahminde, Hak üzere doğamadın. El beklersin ellerde, Hay çekersin illerde. Kaldın akıl hapsinde, Hak gözlersin zillerde. Yol 194 Ey Âşık, Her türlü iş bir sebep ile örtülmüştür. O sebep, o işin perdesidir. Perdenin ardındaki sır ise Cenab-ı Hakkın efalidir. Hayr gördüğün bir işte şer, şer gördüğün bir işte de hayr olabilir, işin aslına vakıf olabilmen için ancak perdenin ardını görebileceğin keskin bir bakış ile bakman gerek. Başına ne gelirse gelsin bil ki bu Haktan gelen senin hakkındır. Buna nza göster. Kabullen ve gül. Gül ki gönül bahçende nurdan güller açsın. Adına da şükür densin. Gönlünü aydınlatsın ışıkları. Huzur veren mis kokular saçsın. Ne varsa kem adına orada, durmasın kaçsın. Yeter ki sen ne olsa da, ne olmasa da şükredenlerden ol, isyankâr olma. Yol 195 Ey Âşık, Anlayamıyorsun değil mi? Bir şeylerin kıymetini anlaman için onu kaybelmen mi gerekiyor? Evvelce sende olanların senin için çok değerli olduğunu elindeyken neden bilemiyorsun? Oysaki hayatının parçalarını elde edebilmek için ne ka dar da emek veriyorsun. Bazen sıkıştığında Allah’a öylesine dualar ediyorsun ki yana yakıla. Hatta dualarınla birlikte içli içli gözyaşları bile döküyorsun. Bu isteklerin maddi veya manevi olsun fark etmiyor. Bir ev için, bir araba için onca uğraşılar. Aylar boyu ödenen borçlar ve buna bağlı olarak çekilen maddi fedakârlıklar. Hele aşk için ettiğin dualar, geceler boyu sabahlara kadar uykusuz geçen saatler, gözyaşları, evlenmek için gösterdiğin gayretler ve daha neler neler için çırpıyorsun. Herkesin hayatında bunlar vardır değil mi? Peki senin için bunca emekle elde edilmiş değerli şeylere neden ihanet ediyorsun? Bu gerçekten anlaşılmaz değil mi? Yol 196 Ey Âşık, Her ne kadar bu gerçekleri bilsen de ne yazık ki binlerinin hayatından ders bile almıyorsun. Elbette bunları duyup da, anlamamazhğa vurabilirsin. Ancak her ne düşünürsen düşün veya her ne yaparsan yap, hiç bir şey şu anda içine düştüğün sevgi terörü gerçeğini değiştiremez. Bizim amacımız, yıllarca süren uğraşılarından sonra elde ettiğin maddi veya manevi değerlerini, bir çırpıda yok edişin hakkında, kulağına fısıldayıp, gönlüne küçücük bir nasihat tohumu ekmek. Belki de birazcık düşünmene yardım ederiz. Yol 197 Ey Âşık, Kendince büyük olan ve aşk ile başlayan evliliklerin gelmesi gereken yer, son zamanlardaki anormal boyutta artan boşanmalar mı olmalıdır? Ailenin kıymetini ne zaman anlayacaksın? Eşinin, çocuğunun kıymetini onları kaybedince mi anlayacaksın? Sözünde durmanın doğruluk ve dürüstlüğün erdem sayıldığı bir toplumun ferdi iken, bugün bireysel olarak ahlak abidesi olduğunu iddia eden sen, sözünde durmaktan kaçan bir yalancı mı olacaksın? Görmüyor musun? Hani toplumsal inanç, birbirine güven nerede kaldı? Hani doğruluk, dürüstlük, sözünde durmanın erdemliliği? Kimliğini unutmuş sözde geleceğin sahibi gençler, modernlik uğruna yok olan hanımefendilik ve beyefendilik mi arzu ettiğin? Artık nefsine yeter de ve uyan. Ahlakı değerli kıl. Sevgiyi gönlüne iyice yerleştir. Bir yandan uyan, bir yandan da uyandır. Büyüklerim, küçüklerim, yaşıtlarım uyanın diyerek nefsine ve çevrene nasihat ile tebliğde bulun. Eğer böyle yapmazsan ilerde çok pişman olursun ama bu son pişmanlık işe yaramayabilir. Maddeci insan olmayı bırak. Yoksa birbirini unutmuş insanlardan oluşan bir toplumda mı yaşamak istiyorsun? Hem kendine, hem de bu olaylara duyarsız kalırsan, ekranlardan, radyo, gazete veya dergilerden izlediğin olayların, bir gün senin de başına gelebileceğini sakın unutma. Çevreni bir film seyreder gibi seyretmeyi bırak. Sonra elindekiler bir bir uçup gider de elin bomboş kalır. Bak bizden söylemesi, sen sen ol, elinizdekinin kıymetini bil. Sonra karşımızda boynunu bükersin de artık iş işten geçmiş olur. Sonra bize dönüp de söylemediniz deme. Yol 198 Ey Âşık, Sevgiyle ilgili kafana takılan bir şeyler mi var? Şöyle bir bak etrafına. Çevrendeki kişilerle konuş. Göreceksin ki, herkes sevgiden yana, ancak sevgiden korkuyorlar. Kalbinde sevgi taşıdığını kabullenip de bunu cesurca söyleyememek, ne kadar da garip bir durum, değil mi? Peki, neden? Her geçen gün maalesef maddenin ağırlık kazandığı bir toplum haline geliyoruz. Bu ise bizi toplumsal olarak duygusal boyutta içine kapanık hale getiriyor. Toplum dışı kalmamak için, gerçekte hissetmediğimiz sözleri söylemek zorunda kalıyoruz. Realistlik gibi anlayamadığımız bir kelimenin sömürgesinde, duygusuz robotlara dönüyoruz. Sevmek, gülmek, ağlamak gibi kelimelerin duygusallık saçmalığı sayıldığı bir ortamda, sevgiden bahsetmek ve hatta bunu yaşamaya çalışmak bizi gülünç durumlara düşürebiliyor. Saf, basit, zayıf ve hatta deli gibi kelimelerle anılıyoruz. Böyle olunca da içine kapanmak ve dışında realistlik aldatmacasının kuklası olmak kaçınılmaz oluyor. Bu aldatmacaya kanma. Unutma, tüm duygular insan olmanın temel değerleridir. Çiçeksiz, böceksiz, duygusuz mutlu olunabilir mi? Sevgisiz yaşanabilir mi? Duygulardan uzak kalmak, mutsuzluğa yakın olmaktır. Çok iyi bil ki hepimizin içinde gizlediği bir hasret var. Sevgiye hasretlik, sevilmeye hasretlik. A güzel âşık, ancak iyice bil ki sevmek ve sevilmek için önce sevgi dolu bir kalbe sahip olmak lazım. Sevelim ki sevilelim. İşte bu noktada sen de çek gönül perdelerini, aç gönül pencerelerini, bırak sevgi güneşinin sıcak sevdası, gönül pencerenden içeri girsin. Güven bize, yalnız değilsin. Sen nasıl diğerlerinin sevgisine muhtaçsan, diğerleri de senin sevgine muhtaç. Çekinmeden içini açabilirsin. Bırak bazı kişiler sana saf desin. Neticede mutsuz demesin de gerisinin ne önemi var. Bırak bu kişiler mutluymuş gibi yapsın. Ama sen, tüm bu sahteliklere karşın, mutlu yaşayacaksın. Yol 199 Ey Âşık, Sana güzel bir masalcıktan kısa bir bölüm anlatayım mı? İyi dinle ve anlamaya çalış. Küçük kız bir kelebeğin dikene takıldığını görür ve onu kurtarır. Kelebek bir peri olur ve bu iyiliğine karşılık ben de sana bir şey vermek istiyorum der. Küçük kız ise mutlu olmayı diliyorum diye cevap verir. Peri ona doğru eğilir, kulağına bir şeyler fısıldar ve gözden kaybolur. Küçük kız büyür. Hayatı boyunca devamlı mutlu olur. Nasıl böyle mutlu olabildiğini sorduklarında ise iyi bir perinin sözünü dinledim der. Küçük kız yaşlanır. Vefat etmek üzeredir. Komşuları, bu sırrın da onunla beraber gitmesinden endişe duyarlar. Lütfen bu işin sırrını bize de söyle derler. Yaşlı kadın faydalı olsun diye sırrını açıklar. Peri, çevremdeki her insanın, ne denli güvencedeymiş gibi görünse de, bana muhtaç olduklarını söylemişti. Ben de onlara içimi her fırsatta açtım ve bana açılmalarını sağladım. Böylece hep sevgi ortamında yaşadım der. Bu güzel masaldan da anlayacağın üzere birbirimize her açıdan muhtaç olduğumuz gibi sevmeye ve sevilmeye de muhtacız. Bir düşünürün dediği gibi her birimiz tek bir kanadı olan kuşlar gibiyiz. Ve bizler, ancak birbirimizi kucaklayarak uçabiliriz. Yol 200 Ey Âşık, Bırak sana ne derlerse desinler, isterlerse her zerre etini çiğ çiğ yesinler. Yine de sevgi yolundan dönme. Çünkü sen bu yolum yolcusu olasın diye yaratıldın. Kapılsan da yalanlara, arasan da gitmek için başka bir yol, sevgiden başka, inan ki bulamayacaksın. Yok, yok başka bir yol, Ondan başka. Artık düşünme kara kara, bırak kendini, sevginin şefkatli kollarına da sana ne vereceklerse versinler. Al, bir kanat da ben veriyorum sana. Haydi, kucakla beni. Kucakla da beraber uçalım, sevgi yolunu takip ederek, O Rahman ve Rahim olan Aşk’a. Yol 201 Ey Âşık, Kim olursa olsun, ne yaparsa yapsın, şekli rengi biçimi ne olursa olsun, hiç kimseye karşı önyargılı olma ve kötü zan besleme. Kalbin sakin ve kendine dönük olsun. Şekillerle uğraşmayı bırak. Öze bak sen. Göremezsen özünü sessizce kulak ver özünün sesine. Nasılda feryat eder, kendisini sana duyurmak için. Birazcık da olsa dünyadan elini eteğini çek. Seni meşgul eden dünya telaşından sıyrıl da özünün sesine yönel, içinde nasılda seni çağırıyor. Sen hala şekille biçimle uğraşmaya devam mı edeceksin? Yaratılan ne varsa Onun eseri değil mi? Hangisi güzel, hangisi çirkin? Neye göre karar veriyorsun? Güzelliği şekillerde mi sanıyorsun? Eğer öyleyse sen büyük bir yanılgıdasın. Eğer öyleyse kulak ver şu hadis-i şerife. “Şüphesiz Allah, sizin suretlerinize ve mallartmza bakmaz. Ancak amellerinize ve kalplerinize bakar.” (Müslim, Birr:34) Yol 202 Ey Âşık, Nefsini beğenmeyesin. Çünkü nefsin sana düşmandır. Seni kötü yerlere götürmek ister. Kendini sevgi aynasında yok edesin de, baktığında kendini değil Onu göresin. O senin yârindir. O senin aradığındır. Nefsin aynasında benlik vardır. Kibir dolarsın. Ama gönül aynasında yokluk vardır. Sevgi dolarsın. Yol 203 Ey Âşık, Güzelliği yanlış yerde arama. Güzellik sevgidedir. Sevgi neredeyse güzel olan odur. Kulağma küpe et ki güzel olan sevgili değil, sevgili olan güzeldir. Yol 204 Ey Âşık, Her yaratılanda yâri görmelisin. Onun olduğu yerde çirkinlik diye bir şey kalır mı? Yahut çirkinlik olan yerde O bulunur mu? Her ne ki Ona muhaliftir, işte çirkin olan odur. Yârin muhabbetine erişen gönül güzelleşir. Yârin gönülden gelen nurları aksederse yüzünde, seyre doyum olur mu? Bakan gözde nur, bakılan yüzde nur, güzellik güzelliğe bakıyorsa, bu bakışmadır güzel olan. Bütün güzellikler Allah muhabbetinin sonucudur. Esasen hayatın da gayesi budur. Kısacası ey âşık, güzellik kul olmaktır, işte o zaman muhatabı olursun şu yüce hitabın: “Ey mutmain olmuş, Allah ile huzur ve sükûna ulaşmış nefs, sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. Gir salih kullarımın arasına, gir cennetime” (Fecr 27) Yol 205 Ey Âşık, Tavşan ormanda yürüyüşe çıkmış. Biraz ilerde bakmış ki tilki esrar sarıyor. “Yapma tilki kardeş, yazık sana. Gel koşalım, yaşamak güzel, hep beraber sağlıklı yaşayalım.” demiş. Tilkinin hoşuna gitmiş bu teklif ve birlikte koşmaya başlamışlar. Az ilerde kurdu görmüşler. O da kokain çekiyormuş. Tavşan bu kez de ona “Kurt kardeş yapma, yazık sana. Haydi, gel beraber koşalım. Sağlıklı yaşıyalım” demiş. Kurdun da hoşuna gitmiş bu teklif ve o da bunlara katılmış. Böylece üçü birden koşmaya başlamışlar. Biraz ilerde bir de ne görsünler, ormanın kralı koca aslan, damardan eroin alıyor. Yanına yanaşmışlar. Tavşan yine aynı dil ile aman aslan kralım, durun ne yapıyorsunuz filan derken, kral aslan, tavşana öyle bir vurmuş ki tavşan havada taklalar atarak yere çakılmış. Tilki ile Kurt bu işe anlam verememişler ve fena halde bozulmuşlar. Tilki dayanamamış: “Sayın kralım niye vurdunuz ki o bizim iyiliğimiz için uğraşıyordu.” demiş. Aslan da gülerek: “Ya hu bu tavşan, ne zaman hap alsa, bizi ormanda deli gibi koşturuyor.” diye cevap vermiş. Diyeceğimiz odur ki yok aslında bir farkımız. Al birini vur ötekine. Şimdi kim kendisinin ahlaklı olduğunu söyleyebilir veya kim kendisinin ahlaksız olduğunu söyleyebilir? Bunu nereden bilebilirsin? Anlamalısın ki kimse kimseye bir şey diyemez. Kimse kimseyi kötüleyemez. Benim senden, senin ondan ne üstünlüğün var? Yine de kendin hariç başkalarını suçlama ve eleştirmeye devam etmektesin. Başkalarında hata mı görmektesin? Her şey güzel mi olsun istersin? O halde önce kendinden başla, evvela nefsini taşla. Eğer devam edersen böyle bir başla, körle yatarsın da kalkarsın şaşla. Yol 206 Ey Âşık, Ne hallere geldik görmüyor musun? Durmadan söylüyorsun ki ben temizim, benden başkası kirli. Bu edebiyattan usanmadın mı? Yahu bir defa da ben kirliyim de. Sorarım sana, ahlak aynasında kendine bakmayı unutup, sokağa çıkarak, başkalarında hata bulma hakkını, sana kim veriyor? Bir zamanlar mübarek bir zat, akşamcı, içki içen bir adamın son nefesinde kelime-i şahadet getirerek vefat edişine şahit olur. Şaşırır ve hayretlerde kalır. Bir daha kimse hakkında kötü düşünmeyeceğim, diyerek tövbe istiğfar eder. Kimin sonunun ne olacağını Allahu Teâlâdan başka kim bilebilir? İllaki birisiyle uğraşmak mı istiyorsun? O halde kendinle uğraş. Ona buna sataşmadan, kendinde hata bul. Kimselere düşmanlık besleme. Bil ki aslında senin de onlardan farklı bir tarafın yok. Kendini diğerlerinden farklı görme, kibre düşersin. Kibre düşersen, kurtuluşa eremezsin. Eğer bir fark varsa da bu fark, farkının olmadığının farkında olman olacaktır. Yol 207 Ey Âşık, Her söze, her şeye rağmen yine de bir düşmanlık beslemek istiyorsan, içindeki bu düşmanlık duygusuna düşmanlık et. Bu duyguyu gönlünden çıkart. Gönlünün Allahın evi olduğunu unutma. Gönlünü her türlü pislikten arındır ki Cenab-ı Hakka yakışır bir yer olsun. Geç nefsinden, yaşama kin ve öfkeyle, gitme, geçmişten geleceğe keşkeyle, kibir yakan kordur, sonu da çok zordur, bırak, uğraşma kendinden başkayla. Yol 208 Ey Âşık, Her söze, her şeye rağmen yine de düşmanlık beslemek istiyorsan, nefsine düşmanlık et. Nefsinle dostluğu kes. Nefsinin Allah’ın düşmanı olduğunu unutma. Gönlünü nefsin tesirinden arındır ki Cenab-ı Hakka yakışır bir kul olasın. Yol 209 Ey Âşık, Nerdesiniz ey Fatih Yavuz Kanuni? İçimizdeki Bizans ne zaman yıkılacak? Yol 210 Ey Âşık, Yârin nzasını mı sorarsın? Sen Onun rızasından endişe etme. Eğer O senden razı olmasaydı, sen olmazdın. Düşün. Onun yarattığı kul olmak ne güzel lütuftur. Yârin rızasını sorma, evvela kendi nefsini sorgula. O senden razı olmuş da acaba sen Ondan razı mısın? O seni kul olarak yaratmış da acaba sen Onun kulu musun? O seni kulu olarak kabul etmiş de acaba sen Onu Rabbin olarak kabul ettin mi? Bu soruları önce nefsine sor. Nerede gezmekte, kimin peşinden koşmakta, ömür sermayeni nasıl harcamaktasın ve neyin veya nelerin kulu olmaktasın? Yol 211 Ey Âşık, Bu dünya, dışı şekerle kaplı zehirli elmaya benzer. Kapılırsan şekerin tadına, ısırırsan zehirli elmayı, kurtulamaz heba olur gidersin. Kendine yazık etmeyesin. Ondan gayrisinden yüz çevir. Ondan gayrisine kul olma. Yol 212 Ey Âşık, İnancın ürkek bir kuş gibi olsun. O kuşların gözü gibi, gönül gözün de her an açık olsun ki, şahinlere yem olmayasın. Gökyüzünde seni kapmayı bekleyen, ne şahinler var. Birkaç dünyalık yiyecem diye yerdeki yemlere dalıp gitme. O şahinler ki nefsini cezbeden dünya ile ortaktır. Sen dünya ile uğraşır da unutursan şahinleri, yem ararken yem olursun. O şahinler ki gönül düşmanı putlarındır. Kimi alenendir, kimisi de sırlı. Alenen putu geç, bilir aklın onu. Sen ötekinden çok çekin. Sırlı olanın adı ise paradır, şehvettir, şöhrettir. Bunlarsa nefsine hevestir. Nefsin sana büyük engeldir. Geç nefis putundan, kul olma nefsine, sahip ol ağzından çıkan her nefesine. Yol 213 Ey Âşık, Rızayı gariplerin gönüllerinde arayasın, süslü boyalı hayal âlemlerinde değil. Kulağına ne zaman acıklı bir ses çalınsa, O gelsin gönlüne. O gönlünün daim sahibi, yârin, sevdiğin ve seni sevendir. Rızayı görmek mi istersin? O halde git ve garip bir kul bul kendine. Tut ellerinden ve bak gözlerine. Doya doya hasret gider o garip gözlerde. O gözlerde yârin var. O gözlerde rıza var. O gözlerde, O var. Yol 214 Ey Âşık, Aşkı çağır yana yakıla, kalbine, ruhuna doldur. Çek elini eteğini dünyadan, ol Ondan gayrisine saim, işte o zaman kazanırsın rızayı daim. Hak safında dur, yârin merhametini, şevkatini ve korumasını iste. O senin tek çıkış yolundur, Onun uğrunda durmadan hizmet eden bir kul ol ve sadece Onun nzası için yaşa. “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah kullarına çokşefkatlidir.” (Bakara 207) GÜLÜMSEYEN GÖZYAŞLARIM Yol 215 Ey Âşık, O zaman, o masal zamanında, sana verilenlerin kıymetini bilemedin. Oysaki ne zorluklarla elde edilmişlerdi. Kaybettin işte. Hala pencerenin önünde oturmuş, seher yeline doğru, maziyi seyrediyor ve hatıraların eskimiş tozlu sokaklarını aşındırıyorsun. Belki de o pamuk prensesin düşlerine girmek istiyorsun. Düşlerinde gezinmek ve sabah uyandığında, oralarda bir yerlerde, onun için bıraktığın ayak izlerini görsün diye. Düşlerine gizlice girmek ve sabah uyandığında, oralarda bir yerlerde, ellerini açıp da onun için bıraktığın dualarını duysun diye. Yol 216 Ey Âşık, O kiraz ağacına öyle bir nur ver ki en derinlerde gizlenmiş anaç rahimler gibi bereket fışkırsın dallarından, meyveleri el değmemiş gül yanaklar gibi tatlı ve İsa gibi iffetli doğsun. Âdem’in toprağıyla doysun, Yakup’un gözyaşlarıyla sulansın, Yusuf’un hasretiyle yansın, Süleyman’ın rüzgârıyla sallansın, Musa’nın eli gibi parlasın ve yiyenlerin gönüllerini bir güneş gibi aydınlatsın. İbrahim’den selam düşsün ak gönüllerdeki sevdalara, Eyüp’ten sabır gelsin hasretlerine. Ağlaşsın cennetler, has âşıkların nuru karşısında ve imrensinler aşkın güzelliklerine. Aşk ver ey aşkın sahibi, aşk ver. Öyle bir aşk ver ki senden başka meyva vermesin o kiraz ağacı ve her meyvası üzerinde aşkın adı Muhammed yazılı olsun. Yol 217 Ey Âşık, Geriye dönmeyi ne çok istiyorsun. Ama biliyorsun ki boşuna. Biliyor musun? Ne içinde aralıklı yanan ışığı, ne de aşk köprüsünün kırmızı ışıklarını, gecenin sessizliğinde gizlice seyretmek, seni mutlu etmeyecek. Bu hasrete katlanmalısın. Sen istemedin mi, sokağın karşısındaki tepede, ağaçların arasında kaybolan görkemli konak gibi kocaman, kıymetli, yalnız ve korkutucu olmayı? Buna rağmen pek çoğunun hayalisin. Oysaki ışıl ışıl lambası yanan, içinde kahkahaların atıldığı küçük bir kulübe olmanı ne çok isterdik. Sen ne istediysen sana vermedik mi? İstediğin aşkın bir bedeli var demedik mi? Talibi olduğun O Rahman, sen Rahim’e ulaşmadan ele geçer mi sanıyorsun? A güzel âşık, üzülme. Sana yaşatılan ne varsa, hepsi aşkın sınavlarıdır. Hayat, en sonda elde edilecek olan mukaddes ürünün, imalat safhasıdır. Hammaddesi sen, ustası sen, iş aletleri sen ve en nihayet sonuç olarak elde edilecek olan da yine sensin. İşte bu kutsi eseri, aşkın sahibine hediye etmedikçe, aşkı elde edemezsin. Aşkın bedeli sensin, a şaşkın âşık. Bırak şimdi geçmişe hevesi, unut şimdi vereceğin nefesi. Sadece şimdi, yalnızca O ve sen. Bu anda teslim et hediyeni. Bitsin O ve sen, başlasın yoklukta varlık ve olsun her şey sadece “Ben”. Yol 218 Ey Âşık, Haydi, kapa gözlerini, uyu, bu saatler senin için, iyi geceler. Rahat ol, başındayız aşkın, çünkü bize, günaydın tüm saatler. Yol 219 Ey Âşık, Göz göre göre hata yapan birisini doğru yola sevk edememek, hassas gönüllerimizi yakıyor. Oysaki yar diye bildiklerin, aldatıcı metadan başka bir şey değil. Yine de seviniyoruz ki geç de olsa bunları anlamış olman güzel. Halini anlaman ve gidişatını düzeltmen ne hoş. Sana sunulmuş ne varsa şaşırma, bunlar yalnızca aşk yolunun gülleri ve dikenleridir. Bunlara takılıp kalma, yoluna devam et. Hayallerin peşinden gitme. Çünkü sen büyük ideallerin ustasısın. Aşka ulaşmak için varsın. Yol 220 Ey Âşık, Ülkenin birinde fakir bir çoban, padişahın kızına âşık olur. Öyle ki kendini kaybeder, deliler gibi yaşamaya başlar. Arkadaşı ona derki: “Filan yerde bir ermiş bilge var. Gel ona gidelim. O bilgedir. Sana yardım edebilir.” Zorla da olsa çobanı ermişe götürür. Ermiş der ki: “Ey çoban, benim diyeceğimi yaparsan, sana padişahın kızı gelir ve evlenirsin.” Bizimki hemen kabul eder. Ermiş kişi gülümser ve istediğini söyler: Bir mağaraya gireceksin ve kırk gün boyunca devamlı Allah, Allah diye zikir yapacaksın. Kırk gün sonra biz yanına geleceğiz.” Çoban derhal kendisini şehrin dışında bir mağaraya kapatır. Başlar Allah, Allah demeye. Padişahın kızının aşkıyla öyle gayretle söyler ki aşkı sesine yüklenip, tüm âlemlere yayılır. Arkadaşı ona yemek getirir. Ancak her geldiğinde bıraktığı yemeğe dokunulmadığını görür. Eskiyi alır, yenip bırakır ama nafile. Çobanın aklı başında değildir. Padişahın kızının aşkıyla zikir yapmaktadır. Gelip geçenler şehre gidip derler ki: “Filan mağarada mübarek bir kişi gördük ki o bizi aşkından görmedi. Allah, Allah diye kendinden geçmiş.” Halk şaşkına döner, laf ağızdan ağıza dolaşır ve padişahın kulağına kadar gider. Padişah vezirini çağınr. “Git bak, bu söylenenler doğru mudur?” diye emreder. Vezir vaziyetin doğruluğunu öğrenip geri gelir. Padişah: “Ne güzel bizim ülkemizde böyle bir ermiş kişi bulunuyor. Acaba yanına gitsek, ona hediyeler versek bizi kabul eder mi?” diye sorar. Veziri akıllı bir insandır.” Efendim” der “Filan yerde ermiş bir bilge vardır. Ona gidip akıl danışalım.“ Birlikte Bilgeye giderler. Artık kırkıncı gün de yaklaşmaktadır. Bilge gelenleri dinler ve gülümser. Der ki: “Filan gün buluşalım ve gidelim. Halka da haber verin. Herkes toplansın. Ama bu gibi kişilere maddi bir şey teklif etmek olmaz. İsterseniz ona kızınızın izdivacını teklif edebilirsiniz.” Padişah bu teklifi çok beğenir. Tam kırkıncı gün mağaranın önüne gelinir. Mağaranın yamacı tıklım tıklım doludur. Padişah, ermiş bilge gibi birkaç ileri gelen mağaraya girer. Bilge der ki: “Ey oğul bak kimler geldi? Muradına ereceksin. Bu gün kırkıncı gündür. Sen sözünde durdun. Biz de duracağız. Padişah ayağına geldi ve sana kızının izdivacını teklif etmektedir.” Âşık çoban Bilgeye bakar ve “İstemem” der. Bilge gülümser. Arkadaşı hayretle ileri atılır. “Ey deli arkadaşım, sen bunu istemez miydin?” diye sorar. Çoban tekrar başını kaldırır ve arkadaşına cevap verir: “Ben zavallı bir çobandım. Aşka düştüm, yârin deli divanesi oldum. Meğerse ben Ona âşıkmışım da bilememişim. Sadece kırk gün yârin adını söylemekle, O Sultan bana neler verdi. Ya ömrümce adını söyleseydim? Ondan başkasını istemem artık.” Yol 221 Ey Âşık, Ey sahilde sevdiğini haykıran güzel, seni ıslatan yağmur benim. Ey ıslanan vücudu ürperen güzel, seni üşüten rüzgâr benim. Ey gönlü alev alev yanan güzel, gönlünü yakan ateş benim. Ey her nefesinde adımı anan güzel, nefesindeki aşk benim. AŞIKLARI TANIMAK Yol 222 Ey Âşık, Aklınla, ilminle durmadan yorarsın, âşık olanı nasıl tanırız diye sorarsın. Çıplak gözle güneşe bakılır nu hiç? Olsa da aletin, yalnız uzaktan bakarsın. Sen ancak onun ısısında mutlu yaşarsın. Zamana sığmadığını, bir an da anlarsın. Sen ancak onunla, günleri sayarsın. Yol 223 Ey Âşık, Âşık vazgeçer de kendinden ama kendince değil. Kendince vazgeçmekten de vazgeçer, kolay değil. Geçmek kendinden öteye, emirlerin dışında değil. Başkaca emir uydurursan, nefsinden başkası değil. Yol 224 Ey Âşık, Görmez misin? Gece ile gündüz birbirini nasıl kovalar? Vuslat için diğerine nasıl da koşalar. Dünya döner, onlar döner, dünya oyalar. Bağlıyken dünyaya, kendini âşık sanırlar. Ey Âşık, görmez misin? Gece ile gündüze sebep dünya, oynaktır. Girerse içine taş, atı yere çalan toynaktır. Aşkta ikilik yok, birlik denense mecazdır. Bir içre, iki ötre, âşıkların gönlü hicazdır. Yol 225 Ey Âşık, Yok olunca dünya, yok olur gece gündüz. Ama istemez bunu, içini kemiren kunduz. Yok etmek, atmak elbiseleri güpegündüz ve isimlerden kurtulmak ve olmak, dümdüz. Aradan kalkınca dünya, fena bulur gündüz gece. Bir gider, bir kalır, vuslat beka olur, nur gelince. Yol 226 Ey Âşık, Varım derken, sen yokluğu nerden bileceksin? Adım kalsın derken, hakikate nasıl ereceksin? Varlık vehmini yar kapısına, şöyle bir sereceksin, işte o zaman, zamanı kaybedip, aşka geleceksin. Kendine gel, gezme heveslerde. Hiç beslenir mi özgür hayvan, kafeslerde. Kafes dünyanın zevkleri, O ise nefeslerde, Onu zikrederler, isteseler de istemeseler de. Yol 227 Ey Âşık, Tanıyamazsın âşık olanları, âşık olmayınca, özgür olamazsın, özgürlüğe kul olmayınca. AŞIĞIN ŞEYHİ Yol 228 Ey Âşık, Sözlerin güzeli, güzellerin sözüdür. Öyleyse iyi dinle sözümüzü, biz çoktan eledik özümüzü. Mecazi aşk ile hakiki olan ilahi aşkı bir biriyle karıştırma. Durum böyle de olsa her hissedilen aşk hakikatinin parçalarıdır. Her gönül kendi meşrebince aşkın bir parçasını yaşar. O halde hangisi hangisinden üstündür diye sormak yanlış olmaz mı? Aşkı anlamaya çalışıyorsun. Ancak aşk anlaşılmaz, yalnızca yaşanır. Bir bütünün parçaları, bütünün özelliklerini taşır. Bütünden gayrı olan kendini âşık sanır. Parça ne ayrıdır bütünden ne de gayrı, bunu bilmenin vardır bir hayrı. Âşık ile maşuk birbirini ister, işte bu iştiyaka aşk derler. Yol 229 Ey Âşık, Âdem aleyhisselam cismani haldeyken, Allah Âdem’e ruhundan üfledi. Meleklere Ona doğru secde etmelerini emretti. Nurani kısmı da tamamlanan Âdem aleyhisselam canlanınca melekler Ona doğru secde etti. Böylece Allahu Teâla’nın yaratacağını önceden meleklere bildirdiği halifesi, kaynağından koparak ilahi takdir gereği pek çok faydalara sebep olmak üzere cismani hapishanesindeki zorlu ve uzun sürecek esaret hayatına başlamış oldu. O halifenin özünü teşkil eden zerre-i nur, o andan itibaren hasret acısı ile aşk ateşinde yanmaya başladı. Kurtulmak istedi. Feryat etti ama cismani âlem çevresini öylesine kuşatmıştı ki ışıltılı, cıvıltılı çokluk içerisinde bunu başaramadı. Birbirine tamamen zıt bu ikili, Allahu Teâlâ’nın kudretiyle su gibi birleşti. Su gibi can buldu, su gibi can verdi. İşte a güzel âşık, sen madde ve mananın birleşimisin. Eğer kendini cismani bilirsen maddeye yakınlaşırsın. Yok, eğer kendini nurani bilirsen maddeden uzaklaşır, nura yakınlaşırsın. İnsaniyetinin cismaniyesi, maddi dünyanın hayali güzellikleri ile mutluymuş gibi görünse de, su gibi dengeyi bulamazsan, içindeki o nurun mutsuzluğu ile huzura eremezsin. Yol 230 Ey Âşık, Özünü fark eden, içindeki nurun sesini duyan şanslı kişi aşkına akmaya başlar. Maddi perdeleri birer birer yok edip özünü sahibine teslim etmek ve onunla birleşerek, yok olmak ister. Böylece aşk başlamıştır. Aramaya başlar. Acaba madde âleminde kendisi gibi özünü fark eden başka şanslı kişiler var mıdır? Yani başka âşık var mıdır? Varsa ona gidip “Sen buldun mu? Bulduysan bana yardım eder misin?” demek ister. Böylece bu âşıklar da birbirlerini çekmeye başlarlar. Ancak âşıkların iştiyakı farklı derecelerde olduğundan bütüne yakınlıkları da farklıdır. Ancak yakınlık ne kadar yakın olsa da aslında o kadar uzaktır. Böylece aşığın başka çaresi kalmamıştır. Âşık acısını, bir diğer âşık ile sevgiliden bahsederek dindirecektir. Aşkına teselli arayacaktır. Tüm bu mecâzi aşkların çıkış noktası da burasıdır. Bu arada karşı cinsten birisine hissettiklerini, bahsettiğimiz aşk ile karıştırma. Duyguların cismani olup şehvettir. Aşkta cismaniyet olmaz. Bu tarz duygulara aşk isminin verilmesi yanlıştır. Ancak âşık kişi aslına dönmek istediğinden ve aslını aradığından her şeyde Onu görür. Bazen İbrahim aleyhisselam gibi güneşte, bazen Musa aleyhisselam gibi bir ağaçta, bazen Ahmed-i Cüzeyri gibi kâdının kızının lüle saçlarında, bazen Celaleddin Rumi gibi demircinin çekiç sesinde, bazen Yunus gibi sarı çiçekte, bazen Eshab-ı Kiram gibi Resulullah’ın gözlerinde O görülür. Âşık için, onu aslına götürecek olanın, kim olduğunun, ne olduğunun bir önemi yoktur. Onu gösteren ayna ister bir kızın gözleri olsun, isterse tanınan isim yapmış bir şeyh olsun fark etmez. Seni O’na götürecek her ne ise o şeyhindir. Şimdi ey âşık, diyeceğim odur ki nasıl bakarsan öyle görürsün. Yol 231 Ey Âşık, Alıştın mı sessizliğe? Aşkın sarhoşluğunda, sonsuzluk ile kucaklaşmak mı istediğin, yoksa varlık sanılanın uyanıklığında, nefsin ile bir zaman oyalanmak mı? Gerçek sandıkların ya senin zannettiğin gibi değillerse? Bildiğini düşündüğün ne varsa belki de yalnızca bir aldanmaca ve bu dünya hayatı belki de sadece bir köşe kapmaca. Sonsuzluğu resmeden sanatçı, bulunabilir mi hiç hayallerde? Sen çerçevelemek istersin mutlak olanı, onun ufkunu kuşatabilir mi hiç rüyaların? Yol 232 Ey Âşık, Uyan artık uykularından uyanabilirsen, ayıl artık sarhoşluktan ayılabilirsen. Bu gördüğün yol gördüğün gibi değil, görmen bile elinde değil. Gören kim göz mü? Yoksa gözün ardındaki öz mü? Göz dersen körlenirsin, öz dersen sözlenirsin. Karanlıkta göz nasıl görsün ışık olmadan, ışık nasıl parlasın kudret olmadan. Karanlıkta sensin, ışıkta sen. Hepsiyle cami olmuş olansın sen. Canı da Ondan, kıyamı da Ondan, varlık ışığının kudreti Haktan olansın sen. Anlamak için bu laftan, kaldırırsan kendini aradan, geriye kalır sadece yaradan. Yol 233 Ey Âşık, Ne ile bakarsan onunla görürsün, nasıl bakarsan da öyle görürsün. Hayal ile bakarsan hayali, hakikat ile bakarsan da hakikati görürsün. Hakikat, hakikat aynasında görünür, cahil olan ancak fani varlığıyla övünür. Geç fanilikten, varlığı fenada bul. Fenafillâh olmadıkça ne görsen hepsi birer avuntudur. Görmez misin? Sende ne varsa, hepsi birer ölümlüdür. Baki olansa ancak Odur ve Odur ancak tek olan. Fenada kaybolan ve bekada Onunla var olansa sensin. Bundan öteye ise kalmaz benden başka zamir, ne söz anlatabilir bunu, ne de ney ile semada dönen şalamar. Bidayette ve nihayette her söz, her iş Ona aittir. Yol 234 Ey Âşık, Asıl güzel olan rengârenk olmaktır. Onca renk çokluğunda bir bütünü görebilmek ve bu çokluğun üstünde, her parçaya birebir, önyargısız bakabilmektir. Teklik alenen ortadayken bunca ikilikler neden? Ama içindeki doluluk seni üzmesin. Bu karmaşa yoldan çıkanların hasret acısıdır. Neden bunları yaşıyoruz? Bunca sıkıntıyı neden çekiyoruz? Bu aynlık gayrılık neden? Öncelikle sıkıntı dediğin şeylere iki taraftan bakmalısın. Birincisi Tekâmül için. Diğeri de kendi tercihlerini özgürce yaşaman için. Bunların farkına varıp, senin için seçilen hayattan razı olman lazım. Ayrılık gayrılık meselesi ise kendini henüz keşfetmemenden kaynaklanır. Başına gelenlerin sebebi Allah’ın yolundan ayrılmandır. Aslında başına bir şey de gelmiyor zaten. Bunlar senin tercihlerindir. Hayat kendi tercihlerinin bütünüdür. Gerçekte reçeten çoktan yazılmış. Sana düşen buna göre tercihlerini belirlemek. Yani ne istiyorsan o sun sen. Yol 235 Ey Âşık, Sana verilene razı olacaksın. Ağzına konan biberondan sütünü içerken gülümseyecek ve hayatın tadını çıkaracaksın. Memnuniyetinle şükür halinde olacaksın. Ağlamak, sızlanmak gücünü azaltmaktan başka ne işine yarıyor? Yumuşamalı ve dünya ile âhiret dengesini kurabilmelisin. Yumuşamak herkese boyun eğmek demek değildir. Yerine göre hareket etmek en güzelidir. Bu dengeyi kuramam diye korkma. Elbette kurabilirsin. Sadece aklınla dünyayı yaşa, aşkınla da ahireti yaşa. Ya Rab yanımızda ol deme, çünkü O zaten yanında, asıl Ya Rab bizi yanında eyle de. Yol 236 Ey Âşık, Bir varmış, bir yokmuş, bir zaman. Bir şehir çöplüğü varmış, kocaman. O zaman, bu zaman, el aman, fena kokarmış, hem de pek yaman. Ey çöplük, dünya denen faninin son durağı. Nefsin serayı, ruhun tuzağı, batılın kursağı. Hayale kul olmuş, nesl-i şamilinin buzağı. Kesretinde gizlenir, o aşk dağının Burağı. Misal bu ya a canım, tek tük altın külçeleri, dağılmış dururlar çöplükte, kapalı peçeleri. Sabır ile dua ederlermiş, gündüz ve geceleri. Ama sultan izin verir mi? Saf altına zarar versin diye dünya pislikleri. Bazısı külçe altın gibidir, bazısı da çöpe benzer insanın, ortasında yaşar hepsi de, bu dünya çöplüğünde isyanın. Bir yandan çöpçü dolaşır aralarında, önderidir nisyanın, bir yandan sarraf dolaşır aralarında, nakibidir Sultanın. Çöpçü seçer çöpleri, dolar isyanla küpleri. Eskiciye satar, bu zavallı, pis kokan kapları. Sarraf seçer altınları, dolar ihsanla küpleri. Ocağa atar, işlemek için üzerine nakışları, zira sevgiyle beklemektedir, Sultanları. Biri satılmıştır eskiciye, konmak için leza’ya, biri sunulmuştur Sultana, konmak için saraya. Misalde hikmet var, aç gönlünü, iyi dinle sözü, çöplük, deni dünyadır, geçici bir metadır özü, çöp, isyan eden insandır, unutulmuş belâ sözü, çöpçü dahi lâin olandır, yalan ile doludur özü. Eskici, ateşe bekçi, yakar çöpü, Haktır sözü, sarraf, halife olandır, kulluk ile doludur özü. Sultan dahi Hak’tır, Cennetü1 Mevâ’dır sözü, Altın ise aşk ocağının muhlisi, aşktır sözü özü. Muhlislerden ol, aşk ile yan, kapılma dünyaya. Durma, ihlâsla ara, seni götürecek olanı saraya. Unutma sakın, “Kendini bilen Rabbini bilir.” Altının kıymetini de sarraflar bilir. KÜÇÜK BALIK, BALIKÇI VE NUR DEDE Yol 237 Ey Âşık, Bir zamanlar masmavi denizin derinliklerinde, kayıtsız bir şekilde yaşayan küçük bir balık vardı. Arkadaşlarıyla bir oraya bir buraya gidiyor, anne ve babasının bin bir gayretle söylemeye çalıştığı nasihatlerini dinlemiyordu. Hayata tozpembe bakıyor, deniz dünyasının tüm eğlencelerinden nasibini almak için adeta çırpınıyordu. Çevresindeki arkadaşları da ondan geri kalmıyordu. Hep beraber kendi tabirleriyle, hayatın tadını çıkarıyorlardı. “Bu dünyaya bir kez geldik, başka ne zaman yaşayacağız?” diyorlardı. Küçük balık böyle vurdumduymaz halde kendince eğleniyordu. Ailesinin tüm çırpınışlarına kulak asmıyordu. Hem ailesi de ne biliyordu ki? Kendisinin her şeyi onlardan daha iyi ve daha fazla bildiğini sanıyordu. Ailesi onunla konuşmaya çalıştığı zamanlarda da karşı geliyor onları kırıyordu. Günler böylece birbirini takip edip gitti. Ta ki ailesinin her zaman söylemeye çalıştığı o korkunç güne kadar. Hava yağmurluydu. Hafif hafif çiseleyen yağmur, sahil yolunun bozuk taşları arasmdaki çukurları doldurmaya başlamıştı. Sahile vuran dalgalar, kış günlerinin kapalı, mahremi gizeminde, sevgilisine kavuşmaya çalışan âşıklar gibi ard arda sahili kucaklıyordu. Beyaz ve iri martıların, avcı gözleriyle üzerinde daireler çizdiği rıhtımda, kabadayıca attıkları çığlıklar, hareket etmek üzere olan vapurun davudi sesine karışıyordu. İşte o sırada, su birikintilerine aldırmadan, onlara sert adımlarla basa basa sahile yaklaşan iriyarı bir adam belirdi. Üzerindeki sarı yağmurluğun şapkasını, siyah bir bere takmış olduğu başına geçirmiş, su geçirmez siyah naylon pantolonunun paçasını, eski bir çizmenin içine sokmuştu. Bir elinde genişçe bir sepet, diğerinde ise kocaman bir silah taşıyordu. Olta silahı, ince uzun, iç içe geçmeli, otomatik, ileri ve geri sarmalı müthiş bir şey. Kendinden emin, iri kıyım bu adam, rıhtıma yanaştı. Elindeki malzemeleri yere bıraktı. Şöyle bir denize doğru baktı. Koca elleriyle yağmurluğun başlığını ensesine doğru sıyırdı. Tüm martılar, karanlığın ışıltısının parladığı o korkunç gözleri görür görmez, sağa sola kaçışmaya başladılar. İşte O gelmişti. Balıkçı. Balıkçı o kadar hassas bir şekilde oltasını hazırlıyordu ki, kuracağı tuzağı en ince detaylarına göre planlamıştı. Hiç acele etmiyordu. Oltaların yanına onları gizleyen, yeşil renkli, yeme benzer, parlak göz alıcı ama sahte püsküller taktı. Çantasını düzenledi. Bir kovaya denizden su doldurdu. Çapraz açılıp kapanan taburesini yerleştirdi. Balıkçı tuzaklarını hazırlarken, küçük balık ise hala eğlence peşindeydi. Arkadaşları ile her zamanki gibi yollara düşmüşlerdi. Balıkçının tuzağı hazırdı. Yavaş yavaş gerildi. Oltasını nişanladı ve denize doğru savurdu. Küçük balık korkunç bir tuzağın ortasında kaldığını anlamadan, sevinçle bağıran arkadaşının sesiyle irkildi. “Bakın bakın harika yemekler, ne kadar şanslıyız bu gün. Hadi, başkası yemeden, hemen gidip yiyelim.” Hepsi birden yemlere adeta saldırdılar. Saldırdılar ama küçük balık yemi ağzına alır almaz, aniden boğazında bir acı hissetti. Can havliyle geriye doğru yüzmeye başladı ama başaramadı. Bir şeyler onu bırakmıyordu. Balıkçı oltanın titremesiyle, yavaşça onu geriye sarmaya başladı, işinde o kadar ustaca davranıyordu ki biraz çekiyor, biraz bırakıyordu. Her seferinde küçük balık kurtulduğunu sanıyor ama aksine olta daha kötü bir biçimde boğazına batıyordu. Balıkçı, nihayet Küçük balığı ve arkadaşlarını yukarı doğru çekti. Hepsi de neye uğradıklarını anlayamadılar. Boğazlarına saplanan acıdan daha beteri ile karşılaştılar. Havasızlık. Denizden çıkmışlar ve anlamadıkları bir âleme çekilmişlerdi. Küçük balık işte o zaman, ailesinin ona ne demek istediğini anladı. Anlatmak istedikleri tuzak buydu. Fakat iş işten geçmişti. Balıkçının koca ellerinde havasızlıktan çırpınırken, gözlerinin önüne annesi geldi. “Yavrum oralara gitme! Gittiğin yerler iyi yerler değil. Başına kötü işler gelir. Tuzakçının tuzağına düşersin. Anne Baba sözü dinle. Doğru yoldan ayrılma” deyişi kulaklarında ümitsizce yankılandı. Balıkçı hepsini sırayla kovasına atmaya başladı. Kovadaki deniz suyuna girince birazda olsa nefes alabilmişlerdi. Ancak o kadar dardı ki burası ne yapacaklarını bilmeden çırpınmaya başladılar. Artık sonları gelmişti. Balıkçı ise onlara aldırış bile etmeden bir sonraki tuzağını hazırlamaya başlamıştı. Küçük balık eve geç kalınca annesi onu aramaya çıktı. Hiçbir yerde bulamadı. Yine kötü arkadaşları ile gittiğini anladı. Anladı ki tuzakçının tuzağına yakalanmışlardı. Tuzakçıdan onu kurtaramazdı. O kadar çaresiz kalmıştı ki bir köşeye çekilip gözyaşlarına boğuldu. Kalbinden çıkan sevgi nurları, o sırada sahilde bir köşede denizi seyreden gizemli, pamuk sakallı, nur yüzlü dedenin kalbine aktı. Nur Dede gülümsedi. Yardım çağrısına doğru ilerledi. Küçük balığın annesi öyle içli ve derin bir sevgiyle ağlıyordu ki Nur Dede, yardım etmek için sessizce Balıkçıya yanaştı. “Bana şu balıklardan bir tanesini satar mısın?” dedi. Balıkçı Nur dededen korktu ve kabul etti. Nur dede elini kovaya uzattı. Küçük balığı ellerine aldı. Yanaklarından öptü ve “Şimdi annene git ve bir daha doğru yoldan ayrılma” diyerek onu denize geri bıraktı. Küçük balık doğruca evinin yolunu tuttu. Giderken bir köşede ağlayan annesini gördü. Hemen yanına yaklaştı. Annesi yavrusunu görünce sevinçle onu kucakladı. Beraberce şükrederek evlerine gittiler. Küçük balık Nur dedeyi hiç unutmadı ve bir daha da doğru yoldan hiç ayrılmadı. Yol 238 Ey Âşık, Hayatın eğlenmen için, zevk ve sefa sürmen için sana verilmiş değildir. Eğer hepimizi yaratan Rabbimizin doğru yolundan o küçük balık gibi ayrılırsan, tüm uyarılara kulaklarını tıkarsan, nefsine köle olurda kötü yola girersen, hiç beklemediğin anda o balıkçı gibi şeytanın kurmuş olduğu tuzaklara yakalanabilirsin. İşte o anlarda dahi yardımcın seni sevenlerin dualarıdır. Güzel, içten, samimi duaların hürmetine, Rabbin kudret eli sana erişir ve bir veli kulu vasıtasıyla sana yardım eder. Kötü yola girsen de, yanlışlıklar yapsan da ümidini yitirme, dua et ve kurtulmak için gayret göster. Yardım geldiğinde ve doğru yola ulaştığında da o yoldan sakın ayrılma. “De ki: “Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullanm! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir.” (Zümer53) Yol 239 Ey Âşık, Yokum diyen, hangi sözle yokum dedi? Bu sözü söyleyen, acaba kimdi? İstemek ve söylemek güzel gelirse de Hakikatte yok olmak için, yok olmaktan da yok olmak gerek. İstemek yolun başındadır, ne güzel isteyenlere, isteğin varsa, bu müjdedir, kurtuluş sevilenlere. Sonu başa derc eden, hakiki mürşit olan Rabbil Alemin, vermek istemeseydi, istek vermezdi unutma. Ancak dikkat isteklerine, karışmasın nefsin işin içine. Kapa kulaklarını o hannasın sesine ve hazırlan gayretle, son nefesine. Saf olsun isteklerin, dünyadan uzak, Hak kokusu dışındakiler, unutma tuzak. Bil ki ne istiyorsan o sensin, ne istekler var yahu, aman ha ey âşık, Hu’dan gayrı yoktur Hu. Yol 240 Ey Âşık, Var olanı yoklukta arama, yokluk senin varlığındır. Mutlak olan Hay, hiç, Hiç olanda olur mu? Yol 241 Ey Âşık, Varlık hiçlikte gerek, hiçlik varlığa gerek. Varlık davası gütme, varlık sana ne gerek? Anla artık gerisi sana zehirli engerek. Boş söz söyleme, özünde ol boş, böylesi sana yakışır, ne hoş, ne hoş. Kes başını manada, yarışır ol âmâlıkta. Durma orada öyle haydi aşka koş. Yol 242 Ey Âşık, Aşk için düş yola, ne kadar olsa da geç. Tenden geç, candan geç, özden geç. Şehitlik er meydanında mı olur sanırsın? Her yiğit ölümü alamaz göze, can kulağıyla kulak ver bu söze. Yiğitsen yaşarken şehit olda görelim, işte o zaman seni sevelim de övelim. Yar için allayıp, pullayıp, saraya verelim. Yol 243 Ey Âşık, Kapılma nefsinin arzularına, onlar seni mahveder, tutulma tutkularına. Olur mu kadınla erkekle aşkın hakikati? Şehvet derler ona, bırakma ilm-i şeriati. Kanma duygu tüccarlarının gözlerine, şarkılardaki aşkın yalancı sözlerine. Hiç kadına erkeğe tapılır mı? Onlar nefsinin putlarıdır. Nefsinden geç, putlardan geç, tutkulardan geç. Yol 244 Ey Âşık, Aşk nedir bilir misin? Diyeyim mi sana kısadan? Aşk ihlâsla iman etmektir. Namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gidip, zekât vermektir. Aşk, sevgilinin dediğini yapmaktır. BIRAK AŞKIN DEDİĞİ OLSUN Yol 245 Ey Âşık, Zamanı elinde tutarak anı yaşa ve bu anı değerli kıl. Çünkü bir daha geri gelmeyecek. Her anın değerli kılınması hayatını aşk ile yaşaman demektir. Aşk ile geçen her an sevgiliye olan şükürdür. Sana sunulmuş sayılı nefeslerini yardan başkasına harcamak, ne boş avuntulardır. Kendinden geç ama bil ki asıl aşk, yapabilirsen eğer kendinden geçmekten de geçmektir. Yol 246 Ey Âşık, Nefs gecende seyre dalmışken yıldızları, yârin sanırdın oyalandığın yaldızları. Doğunca gecenin üzerine yârin ışıkları, kalmadı ne kudret, ne aşkları ne de aşıkları. Yol 247 Ey Âşık, Kendine karışmadan, başkalarına karışma. Çünkü kendini sevmeden başkalarını sevemezsin. Hem kendine hem de çevrene yardımcı mı olmak istiyorsun? O halde sana söyleyeyim, bu yolda en etkili olan husus sevgidir. Yanındakilere sevgi ile yaklaş ve onlara zaman ayır. Onlara senin için ne kadar değerli olduklarını söyle. Çünkü Hakkın yarattığı ne varsa Ondan dolayı çok değerlidir. Hakkı seviyorsan yarattıklarını da seveceksin. Onlara sevdiğini söyle. Yarın denen hayali zamanlara bırakma. Sevgini söylemekten utanma. Sevmeyen veya sevgisini söyleyemeyen utansın. Yol 248 Ey Âşık, Uzaklaşmak, kaçmak sana yakışır mı? Görmez misin? Hayatta her şey birbirine aşkın kudretiyle bağlıdır. Sen nereye kaçacağını sanıyorsun? Aç gönül pencerenin perdelerini de aşk güneşinin ışıklan gönlünü nurlandırsın. Hayata katıl. Dokun ona. İster bedeninin eliyle, istersen de gönlünün eliyle. Korkma bak göreceksin ki o da sana dokunacak. İşte o zaman öyle bir çoğalacaksın ki aşkın nuruyla aydınlanacaksın. Bırak hayat seni, sen de hayatı çoğaltsın. Aşkın sana kattığı bu büyüklük karşısında âlemler avuçlarında bir kum tanesi olur. Sen ise sonsuzluk denenin sınırlarından ötelere geçersin. Yol 249 Ey Âşık, Yapamam deme. Pes etme. Düşsen de ayağa kalk. Yorulsan da, başaramasan da tekrar ayağa kalk. Hayatın hatalar zinciri olsa da, ihanete dahi uğrasan, dost diye sarıldıklarından vefasızlık görsen de, en çok sevdiklerin tarafından terk edilsen de, kimse seni fark etmese de, en güvendiğin dağlara karlar yağsa da, ne yaparsan yap kimseye yaranamasan da sakın pes etme. Yeniden, yeniden ve hatta ömrünün sonuna kadar bile olsa her defasında yeniden başla. Bil ki eninde sonunda kazanacaksın. Aşk seni bulacak ve seni kendisine katacak. Âşıksan eğer başka bir şansın yok zaten. Ya yok olacaksın varlık diyarında, ya var olacaksın yokluk diyarında. Ne önemi var değil mi? İkisi de boş. Sen sen ol, ne varlık dile, ne de yokluk. Bırak aşkın dediği olsun. Yol 250 Ey Âşık, Sabırlı, şefkatli ve bağışlayıcı ol. Yeteri kadar ve çok güçlü istersen, her şeyi başarabilirsin. Sen neyi istiyorsan bil ki o da seni istiyordur. Kendini bilen Rabbini bilir. Ne kadar sürerse sürsün durma, kendini ara. Kendini bulursan eğer aşkı da bulmuş olacaksın. Barış içinde ol. Rabbinden başka hiçbir şeyden korkma ama kibirden uzak dur, tevazu ile yaşa. Rabbinin rahmeti gazabını geçmiştir. Asla Ondan yüz çevirme ve umudunu yitirme ama günah işlemekten de beri ol. Elindekinin de kıymetini bil ki şükredenlerden olasın. En nihayette sakın somurtayım deme çirkin olursun. Güzel olmak istiyorsan gülümse. Çünkü gülmek için o kadar çok şeyin var ki. YALNIZ ALLAH RIZASI İÇİN YAŞA Yol 251 Ey Âşık, İmanında samimi ol. Yalnızca Allah’ın nzasını gözet. Basit çıkarlar peşinde koşma. İhlâsı bul ve Allahu Teâlâ’nın nzası için çalış. Ancak bu şekilde halis kullardan olursun. Muhlisler arasına yazılırsın. Başına ne gelirse gelsin, sen buna ister iyilik de istersen musibet, bunların hepsi de Cenab- ı Haktan gelir. Hakkın Hakkını ver. Onun hakkı Onu bilmektir. Bu ise kulluktan geçer. Amacın yalnızca Onun nzası olsun. Sadece Ondan iste ve küçük hesapların peşinde koşma. Yol 252 Ey Âşık, Sen O nu göremesen de O seni görmektedir. O sana şah damarından daha yakındır. Ondan utan ve günahtan sakın. Gözlerini haramdan koru. Çünkü gözler yalnızca Onu görmek için yaratılmıştır. Her azan da böyledir. Beden Ona açılan bir kapıdır. Onu müşahade etmek üzere tasarlanmıştır. Her an seni izleyen Rabbinin gözetiminden kurtulamazsın. O halde sana yakışanı yap. Sana yakışan her işini samimiyetle Allahu Teâlâ’nın rızası için yapmaktır. Dünyalık peşinde koşma. Bil ki bu dünya geçicidir. Kendini birkaç kuruşa satma. Çok çalış ve işini en iyi yap. Meşru ölçülerde dünya nimetlerinden yararlan ama bunlara aldanarak kulluğunu unutma. Sana nasihatimiz şudur ki ne iş yaparsan yap, niyetin sadece Allahu Teâlânm rızasını kazanmak olsun. Yol 253 Ey Âşık, Senin görevin tebliğ etmektir. Fakat tebliğ görevinden hiçbir çıkar umma. Karşılığında bir şey alma. Ücretini Cenab-ı Hakka bırak. Hiçbir peygamber, evliya ve salih kimseler yaptıkları hizmetlerde, çıkar peşinde koşmadılar. Allah yolunda yapılan hizmetler karşılığında hiçbir dünyevi çıkar gözetme. Bu çıkar yalnızca para değildir. Yapılan hizmet karşılığında itibar sahibi olmak, insanların beğenisini, takdirini kazanmak da bu kısma girer. Beklemen gereken Allah’ın rızasıdır. Gayen insanları etkilemek, onların beğenisini kazanmak olmasın, Allah’ın rızasını kazanmak olsun. Sen Ona kulluk etmekten sorumlusun. Sen kendi vazifesine bak, gerisine karışma. Yol 254 Ey Âşık, Her an Ona ibadet halinde ol, basit dünya çıkarlarının peşinde koşma, dünya hayatının süsüne aldanma. Bu şekilde yalnızca Allahu Teâlânm rızasını isteyen, Rablerine dua eden, sabırlı ve Onu zikredenlerle birlikte ol. Dünyanın geçici süslerine aldanıp çıkar peşinde koşanlarla birlikte olma. “Sen de sabah akşam O’nun nzasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi “istek ve tutkularına (hevasına)” uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.” (Kehf.28) Yol 255 Ey Âşık, Samimi ol, samimi ol, samimi ol. Hem dışında hem içinde yalancı olup da kendini kandırma. Sabırla Cenab-ı Hakkın rızasını nasıl kazanabilirim? diye düşün ve her anını Onunla yaşa. “Onlar, Rablerinin veçhini dileyerek sabrederler, namazı kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizlice ve açıkça sarfederler; iyilik yaparak kötülüğü ortadan kaldırırlar; işte onlara bu dünyanın iyi sonucu, girecekleri Adn cennetleri vardır; babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da oraya girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girip: ‘Sabretmenize karşılık size selam olsun; burası dünyanın ne güzel bir sonucudur!’ derler.” (Ra’d 22-24) VERA-ÜL AŞK Yol 256 Ey Âşık, Vera sahibi ol ki yârin gönlünü hoş tutasın. Vera nedir bilir misin? Vera, harama düşmek korkusu ile şüpheli işlere yanaşmamaktır. Yârin sevgisinden uzak kalmak, Onun latif ve halim gönlünü incitmek korkusu ise korkuların en büyüğüdür. Onsuz bir an aşığa haramdır. Onsuz her an boş iştir. Böylece boş işleri topladılar hepsine malayani dediler. Dalma gönül, malayani suyuna boğulursun, aşk yangını suyla sönmez, ateşe ateş gerek, yoksa huzurdan kovulursun. Haram demek ayrılık demek, vera da vuslat kokusu var. Yakup’un verası Yusuf’un gömleği oldu. O sevda uğruna kendini ne hallere koydu. Ne gelse de önüne geçmez yârin yerine. Nihayet aşka sadakat ile vuslat tahtına kondu. “Biz, harama düşmeyelim diye en az yetmiş mubah terk ederiz.” Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) Yol 257 Ey Âşık, Harama emrin ötesinde bak. Emir asker gerektirir. Askerlikten geç, vera teskeresi ile gönlüne birlik nişanı tak. Gitme bir an öteye, var olursun, o varlık dediğinden, ayrılık zehri solursun. Zahid ol eğer dilersen verayı, takva ile giyin, vera ile misklen, züht ile süslen. Ancak o zaman seni bekler yârin sarayı. Yol 258 Ey Âşık, O ötelerin ötesidir. Ne ararsın öteyi orda burada? Öteler senden öte, gerek yok başka söze. Kendinden geçmedikçe, haram helali bilmedikçe, ayrılıktan korkup inlemedikçe, ötelerin ötesi nerede, sen nerede? Ona inanıp Onun emirlerine riayet et ki takva sahibi olasın, hem de şüpheli işlerden de sakın ki vera ile dolasın, helal malın fazlasını, şüphelilere düşme korkusu ile mubahların çoğunu, yârin sevgisinden başka sevgiyi de terk et ki zühde kavuşasın. Eğer istersen aşk ile yanmak, kulak ver o zaman büyüklerin sesine. ” Kıyamet günü, Allahu Teâlâ’nın ihsanına kavuşacakların başında, vera ve zühd sahipleri bulunacaktır.” (Hadis-Tergib) Yol 259 Ey Âşık, Vera sahibimi olmak istiyorsun? O halde gıybet etme, mü’mine sü-i zan etme, kimse ile alay etme, zina etme, yalan söyleme, kendini beğenme, malını harama sarf etme, şan şöhret peşinde olma, namazını kıl, orucunu tut, sana verilen maldan infak eyle, imanını hanif kıl ve şeriatin çerçevesinden ayrılma. Yol 260 Ey Âşık, Zikir, fikir, eser, eder seni hakiki beşer, iyice bilesin, anlayasın, işitip de savmayasın. Zikirle Fikir, el ele verdiği zaman, ortaya çıkan, bir eserdir, o zaman. Biliriz, nefsin muhalefet eder, pek yaman. Aman aman, kapılma nar hevesine, olma saman. Yol 261 Ey Âşık, Bir kurtuluş istersin ama duymazsın, ezan sesine ne diye koşmazsın? Senin istediğin bu değildir a canım. Yârin sesine ne diye coşmazsın? İncinirsin diye söylemek istemem gerisini. El mahkûm, söyleyeceğiz söylenecekleri. Bilmen gerek başına gelecekleri. Ne yaparsan yap, yalnız Allah için yap. Bu yoldan sapma, nereden saparsan sap, Urvet-ül vüska önünde sallanır, haydi uzan da kap, aşk ile cezbelensin kalp. Gayret ile atıl, aşka satıl, yâre katıl. İşini laf olsun diye yapma, yaparken eğri yola sapma. Saparsan da çok oyalanma, durma, dön geriye. Fikrin tefekkür dolu olsun, ömrün yar zikriyle solsun, Gidersen de yardan öteye, durma, dön geriye. Yol 262 Ey Âşık, Zikirle fikirden olmadan birisi, gelse de bir araya cümlesi, ne ölüsü, ne de dirisi, veremez bir eser, boştur gerisi. Eserin yerinde, yeller eser, kuru gürültüdür, bundan gayrisi. İstiyorsan nasiplenmek aşktan, sevdadan, sen çekil aradan, sözler gelsin, O yardan. Fikir onundur, hem de odur zikri yaratan. Ne işlersen aman, sakın bilme kendinden, ne fikir, ne zikir, bil bunları Rabbinden, Ben ben dediğin, ne güzel eserdir, Ondan. HUBB-U FİLLAH BUĞZ-U FİLLAH Yol 263 Ey Âşık, Bir tarafın ister ki dünya bir avucunda olsun, bir tarafında ister ki cennet de öteki avucuna konsun. Ama bu isteğin muhaldir ve de “Cem-izıddeyn muhaldir.” (İmam-ı Rabbani) Yani, iki zıd şey, aynı anda bir araya gelmez. Yol 264 Ey Âşık, Dünya ile ahiret de birbirinin zıttıdır. İki zıt şey bir arada olmaz. Hangisine yanaşırsan ötekinden uzaklaşırsın. O halde sen ahireti seç. Hep dünyayı isteyen, Allahu Teâlâ’nın düşmanı nefsinden yana olma. Nefsin baş düşmanındır. Nefsin Allahu Teâlâ’nın emirlerine muhalefet eder, olmayacak işler ister. O halde Allah için nefsini sakın sevme. Allah düşmanlarını dost edinme. Bu ibadetlerin en kıymetlisidir. Buna Hubb-u fillah buğz-u fillah denir. Sevdiklerini sırf Allah rızası için sevmek, düşmanlık ettiklerine de sırf Allah rızası için düşmanlık etmek demektir. Yol 265 Ey Âşık, Allahu Teâlâ, Musa aleyhisselam’a sorar; “-Ya Musa, benim için ne yaptın?” “-Ya Rabbi, senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, zikrettim.” “-Ya Musa, kıldığın namazlar, seni Cennete kavuşturacak yoldur, kulluk vazifendir. Oruçların, seni Cehennemden korur. Verdiğin zekâtlar, kıyamette, sana gölgelik olur. Zikirlerin de, o günün kararlığında sana ışıktır. Bunların faydası sanadır. Benim için ne yaptın?” “-Ya Rabbi, senin için ne yapmam gerekirdi?” “-Sırf benim için dostlarımı sevip, düşmanlarıma düşmanlık ettin mi?” Musa aleyhisselam, Onun için olan en kıymetli amelin, Hubb-u fillah ve Buğz-u fillah olduğunu anlar.” (Mektubat-i Masumiyye) “Kâfirleri dost edinen, Allah’ın dostluğunu bırakmış olur.” (Al-i îmran 28) VEFA Yol 266 Ey Âşık, Vefa, sözünde durmak, sözünü yerine getirmek, sözünü tutmaktır. Vefa, dostluk ve sevgide devamlı olmak demektir. Vefa ihtiyaç halinde iyi veya kötü her durumda ona yardım etmektir. Vefa, ahlakın vazgeçilmez bir parçasıdır. Vefa, sevgide, sadakatte sebat etmektir. Vefa, hayatta olduğu gibi, öldükten sonra da dostunu hatırlamak, ailesine, çocuklarına, elinden geldiğince destek vermek, arayıp sormaktır. Yol 267 Ey Âşık, Vefa kadir kıymet bilmektir. Kendisine yapılan iyiliklere teşekkür etmek ve o iyilikleri zayi etmemektir. Vefa, paylaşılanlar hatırına arayıp sormaktır. Vefa yitirmemektir. Vefa kaybolmamaktır. Vefa gitmek değil gelmektir. Vefa, Müslümanın faziletidir, dürüstlüğüdür. Mümin vefakârdır. Böyle olunca ey güzel âşık, sen de vefalı ol ve dostlarını unutma. Yol 268 Ey Âşık, Vefasızlık şeytanın hoşuna gider. Arkadaşlar arasındaki sevgiyi azaltmak, yok etmek için elinden gelen kötülüğü yapar. Bu durum onu çok sevindirir. O halde sen de şeytanı sevindirmemek, onun oyununa gelmemek için vefakâr ol, arkadaşının kusurlarını görmeyip en uygun lisan ve sevgi ile onu düzeltmeye çalış. Ona karşı yumuşak davran ve sıkıntılı anında arkadaşının yardımına koş. Kara gün dostu ol. İyi gününde de yanında ol, neşesini paylaş. Arkadaşlık vefa ile zenginleşir. Arkadaşlık ince ve lâtif bir cevherdir. Korumasını bilmezsen yok olur. Kusursuz insanla geçinmek ne kadar kolaydır. Önemli olan ve maharet isteyen, hatalı kişiyle geçinebilmektir. Onun için kinci ve üzücü konuşmaktan uzak dur. Yol 269 Ey Âşık, Kamil Babamız bir seferinde şöyle buyurmuştu; “Her seyin bir dişisi, bir de erkeği vardır. Sözün de dişisi ve erkeği vardır. Siz dişi söz ile konuşun.” Yani dostlarınla kibar, nazik ve alt perdeden konuş. Onları kırma ve incitme. Yol 270 Ey Âşık, Vefakâr olmanın şartlanndan biri de, dostun düşmanlarını sevmemek, dostun dostunu sevmektir. Bu husus ne kadar önemlidir. Sevginin temel taşlarından birisi de budur. Sevdiğinin sevmediğini sevme, bu sana yakışmaz. Allahu Teâlâ’ya düşman olan ile dost olman sevgiye ihanet olur. Sevgine sadık ol. Vefalı ol. Aldatma. Yol 271 Ey Âşık, Vefa öyle bir ahlaktır ki nice kapılar açılır onunla ve niceleri doğru yola kavuşur. Kime verilmiş olursa olsun sözünde dur ve yalan konuşma. Yıllarda geçse sözünden dönme. Sözünde durma hususunda sabırlı ol. Cenab-ı Hak, Kur ân-ı Kerim de birçok ayet ile seni, muhatabın olan düşman da olsa, vefalı olmaya çağırıyor. Zararına da olsa, verdiğin sözü tut, yaptığın sözleşmelere uy, imza koyarak taraf olduğun antlaşmalara sadık kal. “Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz zafer ve mutluluğa ermek değildir. Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki, Allah’a, âhıret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar, zekatı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. Ve işte bunlardır korunan takva sahipleri.” (Bakara 177) Yol 272 Ey Âşık, Allahu Teâlâ’ya, Resulallah sallallahu aleyhi ve selleme vefalı olman en baştaki vazifendir. Sonrasında ailene, annene, babana, kardeşlerine, komşularına, arkadaşlarına ve bütün müminlere vefalı olman gerekir. Yoksa içinde bir parça vefa, iki cihanda da çekersin cefa. Tövbe et her fırsatta, sayma kaç defa, dostun vefası dost ile dost olmaktır, iyi anla olmak istersen muâfâ. Yol 273 Ey Âşık, Tebrizi kaybolur birden ortadan. Celaleddin Rumi’ya kalsın ister yalnızca yaradan. Kanar gönlü, kalmaz canı, yanar hasretten. Gözyaşı dinmez, yâri dönmez ki gurbetten. Deli divane her yerde, dinsin diye bu keder, “Yârdan haber getiren yok mu?” der. Onun yâr peşinde olduğunu bilen yalancılara. Verir, Ben onu gördüm diyen bahşişçilere. Müritleri bu durumu görür ve çok üzülür, yaklaşır içlerinden birisi ezilir de büzülür. “Üstadım, bu deni insanlar seni kandırıyorlar. Gördükleri falan yok, yalan haber veriyorlar.” Deyince O da şöyle der inceden, kalbinden yükselir sözler sedef inciden. “Beni kandırdıklarını, çok iyi biliyorum, O yârin yalan haberine bahşiş veriyorum. Şayet getirselerdi hakiki bir haber, onlara canımı da verirdim severek, bilmiyorlar.” Yol 274 Ey Âşık, Bırak seni yar ile kandırsınlar, aşk ile yoğursunlar. Hasret ocağına daldırsınlar, ateşlerde yandırsınlar. Nerede hata yaptığnım düşünerek, vakit kaybetme. Hayat kısa, dön doğru yola, affedilmem zannetme. O yâr hiçbir yere sığmaz, aşıkın gönlüne taht kurar. O halde gönlünü temizle, yârin sarayıdır. Aşktan gayrı koyma sakın oraya. Gönlünü masivadan arındır, bakma her söylenene. Üzülme vuslat çok yakındır, takma her küllenene. Yol 275 Ey Âşık, Gönül su şişesi gibidir, yardan gayrisi suya benzer. Hava da yârin simgesi. Cemi zıtteyn muhaldir derler, Dökersen suyu, nasıl dolarsa hava kendiliğinden. Yarda böyle girer gönlüne, geçersen benliğinden. TESLİMİYETİN VERDİĞİ HUZUR Yol 276 Ey Âşık, Bir zaman olur ki hayata ne umutlarla başlarsın. Hayatının her zaman güzel geçeceğini sanırsın. Senin için hazırlanmış hayat yolunda süper kahraman olursun. Başına hiçbir musibet gelmeyecek, o kadar çok mutlu olacaksındır ki bu müthiş enerjiyle saldırırsın dünyaya. Dünya sana göz kırpmaktadır. Öyle medyadan izlediğin haberlerin hiç birisi seninle ilgili değildir. Bu anlatılanlar yazılanlar ve bunları yaşayanlar sadece senin hayat gösterisinin ponpon kızlarıdır. Sen süperstar olursun ve senin dışındaki her şey ya seyircin ya da vokalistindir. İşte hayat böylesine cesur başlar. Her zaman böyle gidecek sanırsın. Senin için yaşlanmak ve de en mühimi ölüm yoktur. Ama günler hiçte senin düşündüğün gibi geçmez. Yaptığın planlar boşa çıkabilir ve hayallerin gerçekleşmeyebilir. Bu noktada hayal kırıklıkları yaşayabilirsin. Ümidini yitirebilir, büyük boşluklara düşebilirsin. Olaylara müdahale etmek, düzeltmek ve istediğin şekle sokmak istersin ama bir türlü muvaffak olamazsın. Böyle durumlar korkutucudur. Hayatın iplerinin, elinde olmadığını görmeye başlarsın. Acizliğin yüzüne vurulur. Bu noktada iki seçeneğin vardır. Ya yaşananların ardındaki yöneticiyi göreceksin ya da bir şeyleri yönettiğini sanarak, hayal kırıklıklarının kaçınılmaz mutsuz insanı olmaya devam edeceksin. Hangisini seçersen seç, insan olmanın bedelini ödeyeceksin. Her ne yaşarsan yaşa, anlayacaksın ki ipler senin elinde değil. Öğrenmen gereken şey ve görevin, sadece görünenin ardındaki yöneticiyi keşfetmek ve ona teslim olmaktır. “Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah’a vanr.” (Lokman 22) Yol 277 Ey Âşık, Düşün, dünya bataklığında çırpınmanın ne anlamı var? Daha çok batmaktan başka ne işe yarar? Yapılması gereken sana uzatılan ele sımsıkı yapışmak. Çırpınmayı bırakmak ve kulluğa giden yolda yürümek. Nihayette kulluk mertebesinde huzura kavuşmak. Layıkıyla kul olan ise artık ne varsa sıkıntı adına hepsini Allahu Teâlâ’ya havale eder ve hayatın her anında Ona teslim olur. Böylece hayatın anlamı ortaya çıkar. Ne için yaşadığını anlar. Hiçbir şey onu üzemez. Allahu Teâlâ’ya sığınan ve teslim olandan daha huzurlu kim olabilir? Aksi halde bunalım girdabında, dibe doğru batışın dayanılmaz acısı, kaçınılmaz olacaktır. “Hayır, öyle değil! Kim ihsan derecesine yükselerek özünü Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır. Artık onlara korfu yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” (Bakara 112) Yol 278 Ey Âşık, O ne güzel dosttur, O ne güzel yardımcıdır. O işlerini senin için en güzeliyle halleder. Senin için iyi gibi görünen bir şey belki de senin için hayırsız olabilir, işlerini Ona bıraktığın da O şerleri senin için iyiliğe çevirir. Ona teslim olmak ve Onunla beraber yaşamak ne güzeldir. İşte böylece hayal kırıklığı olmayan, karmaşadan uzak, huzur dolu bir hayat yaşamaya başlarsın. Sadece sana düşen, mızmızlanmayı bırakıp ağzına uzatılan biberondan sütünü efendi gibi içmek ve sütün keyfini çıkarmaktır. Sütün sahibine gülerek bakmak ve teşekkür etmektir. ” Oysa sizin dostunuz, koruyucunuz ve sahibiniz Allah’tır. O yardımcıların en hayırlısıdır.” (Ali-imran 150) Yol 279 Ey Âşık, Bir zamanlar birisi bir çiçek ve bir kelebek diledi. Fakat Allah bunlann yerine ona bir kaktüs ve bir tırtıl nasip etti. Adam üzüldü. Neden dilediği verilmemişti. Bir anlam veremiyordu. Sonra şöyle düşündü. Allahın takdirinde elbette bir hikmet vardır. Sorgulamamaya karar verdi. Bir zaman sonra, adam öylece bıraktığı dileğinin ne durumda olduğuna bakmaya gitti. Fakat gördüklerine inanamadı. Dikenli kaktüsten güzel bir çiçek, tırtıldan da harika bir kelebek ortaya çıkmıştı. Allah neylerse, güzel eyler diye düşündü adam. Yol 280 Ey Âşık, Onun senin için takdiri bazen sana ters gelebilir. Sakın ters gibi görünene aldanıp da feryat etme. Allah her zaman senin için en doğrusunu yapar ve senin için en doğru olanı verir. Ne olursa olsun dua ettiğinde Allahtan bir şey istediysen ve istediğin olmadıysa veya başka bir şey sana verildiyse aman, sakın ha, endişelenme. Allahu Teâlâ’ya güven. Emin ol ki Allahu Teâlâ her zaman sana en uygun olanı vermiştir. Yol 281 Ey Âşık, İsteklerin her zaman ihtiyacın olan şeyler olmayabilir. Sadece sabırla neticeyi beklemek lazımdır. Allahu Teâlâ dualarını her zaman kabul eder. Her zaman yerine getirir. Ondan şüpheye düşmek sadece seni üzecektir. Ona inanmak ve teslim olmaksa sana huzur verecektir. Bu yüzden şüphelerden kaçınıp Ona güvenmelisin. Allahu Teâlâ tercihlerini kendisine bırakanlara en iyisini verir. Yol 282 Ey Âşık, Senin için takdir edilen hayata rıza göstermen ve Allahu Teâlâ’ya tam bir itaat ile tam bir kulluk ile teslim olman asli görevindir. Müminin en belirgin özelliklerinden birisi de Allahu Teâlâya teslim olmaktır. Bu hususta hiçbir zaman şevkini, heyecanını yitirme. Bu yolda tek amacın Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak olsun. Allahu Teâlâ’nın nzasına ulaşmak her şeyden daha tatlıdır. Onun rızasına seni kavuşturacak en önemlisi hususlardan birisi de Ona teslim olmandır. Teslim olmanın göstergesi ise senin Allahu Teâlâdan razı olmandır. Hayatın içerisinde başına gelen kötü ve iyi şeylerin Ondan geldiğine tam olarak inanman, verdiği her nimetin ve yaptığı her işin güzel olduğunu kabul etmen, tüm bunlardan razı olmandır. İyice anla ki Rabbini sevdiğinin, güvendiğinin ve Ona teslim olduğunun doğruluğu, Onun kazasına razı olman, belasına sabretmen ve nimetlerine de şükretmenle ölçülür. Yol 283 Ey Âşık, Tam bir teslimiyetle inan ve bil ki hiçbir şey kendi başına, Allah’ın emri ve izni olmadan ne sana fayda verir, ne de zarar verir. Allah şefkatlidir. Allah merhametlidir. O asla zulmetmez. Her işin ardında nice faydalar ve nice hikmetler saklıdır. Tüm bu saklılık ise âşıklara nazdır, cilvedir. Tüm bu saklılık kulun sınavıdır. Bu nedenle nefse aldanma, şeytana kanma. Allah ne iş yaparsa, hep güzel eyler. Onun senin için beğenmiş olduğundan başka bir şeye heves etme. O senin için her zaman en iyisini takdir eder. Onu sev, Ondan gelen her şeyin iyi ve güzel olduğunu bil ve Allah’a teslim ol. Ancak bu şekilde Onun desteği, yardımı seninle olur ve iki cihanda da zevk ve sefa içinde yaşarsın. Yol 284 Ey Âşık, Bir müslümanın başından üç şey eksik olmaz; illet, kıllet ve zillet. İllet demek hastalık demektir. Kıllet ise azlık anlamında olup fakirliği belirtir. Zillet demekse hor görülme, itibarsızlık manasına gelir. Tüm bunlar elbette ki sınav maksadıyladır. Yoksa hakikâtte bir müslümanın hakkı cennettir. Yaşanılan her şey bir sınavdır, iyi veya kötü ne gelirse başına her an bir sınav ile karşı karşıya kalırsın. Gerçek de mutlak kötülük yoktur. Bunları sen iyi veya kötü diye algılarsın. Kötü hadiselerde sabretmen, iyi olaylarda ise şükretmen beklenir. Sınavlarının büyüklüğü ve küçüklüğü de isteklerinin büyüklüğüne ve küçüklüğüne göre değişir. İsteğin büyükse sınavın da o nispette büyük olur. Sınavların en büyükleri, aşk istekleri içindir. Elbette her isteğinin bir bedeli olacaktır. İsteklerinde ne kadar kararlı olduğunu ispat etmen gerekmektedir. Aşk yolunda ispat ise sevgiliden gelen her belaya sabretmek ve her nimete şükretmektir. “Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaraâır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.” (Bakara 156,157) Yol 285 Ey Âşık, Sabrın ötesinde şükür vardır. Şükür hali, bir nimete kavuştuğun zaman olması gerektiği gibi, başına bir musibet geldiğinde de olmalıdır. Her durumda da şükretmelisin. İstediklerin olmayınca isyan etmemelisin. Kötü gibi görünen nicesinin ardında senin için bir hayır vardır. Sen bilemezsin. “… Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”(Bakara 216) “Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.” (Tegabun 11) Yol 286 Ey Âşık, Sabrın ve şükrün ötesinde bir yer vardır ki bu yer, kulluk yeridir. Kul olan kabullenendir. Her halükarda teslim olup, sevgiliden razı olmak demektir. Onun sana verdiği her şeyden razı olman, memnun olmandır. İstek yok, feryat yok, itiraz yok, sabır yok, şükür yok. Yalnızca her şeyde O var. Bu nokta kabullenmek noktasıdır. Her şeyi başlatan ve bitiren ilk ve son noktadır. Nefsinin bittiği ve alınyazısını kabul ettiği andır. O andır ki tüm nefs elbiselerini soyunduğun ve yalnızca özünün, çırılçıplak maddesiz kaldığı andır. Özün teslim olmayı ancak nefsin itiraz etmeyi ister. Sen birkaç kilo etten ibaret değilsin a şirin âşık, nefsinin istekleri seni yanıltmasın. Sen sen ol özüne kulak ver. Bırak özün rabbine teslim olsun. Yalanları, hayalleri terk et ve hakikati kabullen. Bu çırpınışların bir faydası yok. Unutma her şey aslına döner. Sen de aslına döneceksin. Çünkü aslından başka asıl olan yok. Yoksa olmayan hayali maddenin peşinde koşarak, sana verilmiş olan hayat nimetini boşa mı harcayacaksın? Yapma. O yüceler yücesi yaratıcının, senin için takdir etmiş olduğu yazgını kabul et. Kabul et ki teslim olup da razı olanlardan ve Allahu Teâlâ’nın nzasına kavuşup da sonsuz huzura erenlerden olasın. “Ey mutmain olan nefsi Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! (İyi) kullarımın arasına gir. Cennetime gir.” (Fecr 27,28,29,30) SABRETMEK Yol 287 Ey Âşık, Hayatını İslam’ın emirleri doğrultusunda düzenle ve bu hayat tarzına uygun olmayan her şeyden kaçın, bu senin bir mümin olarak, hayatın boyunca dikkat etmen gereken vazifendir. Bu hususta kararlı ol, ne olursa olsun bu hususta taviz verme ve dünya hayatının yıpratıcı etkisinden korunmaya çalış, işte bu noktada, hayatın akışında günlük hadiselerden korunman ve gafletten kaçınman için elinde, sana lütfedilmiş bir güç bulunmaktadır. Sabır. Yol 289 Ey Âşık, Sabır kelimesi belki ilk etapta dayanmak, tahammül etmek gibi anlamlarda algılanabilir. Ancak sabır kelimesi ile dayanmak, tahammül etmek farklı anlamlar içerirler. Tahammül etmek eyleminde, başa gelen bir musibete direnmek vardır ama bununla beraber bu olaydan memnuniyetsizlik de vardır. Memnun olmadan, sızlanarak, mızmızlanarak başa gelen musibetin geçmesi beklenir. Ancak müminin sahip olduğu sabır farklıdır. Sabreden müminde teslimiyet vardır. Başına gelen musibetlerden dolayı sızlanmaz, şikâyetleşmez ve acı duymaz. Tam tersi Allahu Teâlâ’ya olan yakınlığı daha da artar. Onun için iyi de kötü aynıdır. Elbette insanlığından dolayı zorluk çeker. Ancak bu çektiği zorluk, bir mümini yolundan çeviremez. Yol 290 Ey Âşık, Gevşeme ve ümidini yitirme. Sabrında sebat et. “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer iman etmişseniz en üstün olan sîzlersiniz.” (Al-İ İmran 139) “Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah’ın vaadi haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler.” (Rum 60) Allahu Teâlâ’ya sığın. Allah ile sev, Allah ile neşelen. Allahu Teâlâ nın müminleri sabır yoluyla denediğini bil ve bu sınavdan başarı ile çıkmak üzere elinden gelen her şeyi yap ve Allahu Teâlâ’nın rızasına kavuşma umudunu yitirme. “Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir.” (Al-iİmran 186) Yol 291 Ey Âşık, Bu yolda müminler, hayatta ziyan etmemek, gaflete düşmemek için birbirine yardım eder, birbirine destek olur. “Andolsun zamana ki, İnsan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir). (Asr 1,2,3) Ve bir Müslüman bilir ki Allahu Teâlâ sabredenlerle beraberdir. “Allah’a ve Resulü’ne İtaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 46) Sen de Cenab-ı Hakkın seninle olmasını istemez misin? O halde sabır ve tevekkül halinden ayrılma. Kendin hakkında istediğini diğer kardeşlerin içinde iste. Hem nefsine hem de müminlere sabrı tavsiye et. Olur da bir kardeşin de sana, nasihat ile sabrı tebliğ ederse, insaf ile bu sözleri dinle ve kabul et. Sana uzatılan eli Hakkın rahmetine vesile bil ve reddetme. Böylece yardımlaşma gayretine gayret kat ve Hakkın rahmet şerbetinden sen de tat. Yol 292 Ey Âşık, Sabır, Allah’ın rızasını ve cennetini kazanabilmekte en önemli vasıflardan biridir. Ne güzeldir Allahu Teâlâ’nın rızasına, sevgisine ulaşmak. Sonsuz bir hayata karşılık, kısacık dünya hayatının tüm meşakkatlerine, Allah nzası için sabretmek. Hayatını Allahu Teâlâ’nın yolunda harcamak ve sonuçta en güzel mükâfatlara kavuşmak. Sen de Allahu Teâlâ’nın rızasını kazanmak istiyorsan sabredenlerden ol. Aşk yolunda gayretle yürü ve önüne çıkan meşakkatlere sabırla göğüs ger. Bil ki bu dünya hayatında başına gelen ne varsa hepsi bir sınavdır. Aşk sınavıdır. Sen de sözünün eriysen, o halde nefsinin galibi, yağız bir pehlivan ol da görelim. Unutma, er kişi meydanda rakibinin omuzunu yere getiren değil, nefsini yere serebilendir. Yol 293 Ey Âşık, Bu arada Eyüp aleyhisselamı da hatırla. O ne güzel bir insan ve sabır ve teslimiyette bütün insanlığa örnek gösterilen bir peygamberdi. O sabredenlerden ve şükredenlerden idi. Büyük bir imtihana tabi tutulmasına, bütün malını, mülkünü kaybetmesine, çocuklarının bir bir vefat etmesine, her yanının hastalıklarla kaplanmasına ve toplumdan dışlanmasına rağmen, en ufak bir şikâyette bile bulunmadı. Sabır ve şükürle iki büklüm oldu. Allahu Teâlâ’yı unutmadığı gibi, Ona küsmedi, isyan etmedi. Böylece Eyüp aleyhisselam, Allah’ın sadık ve sabırlı bir kulu olarak, Hak yolundaki mümtaz yerine kavuştu. Korkma, sen de böyle bir mümin olabilirsin, içindeki batıldan kurtul. Gönlündeki ikiliği yok et. ikiyüzlü münafıklardan uzaklaş ve yalnızca Hak için, samimiyetle, samimiyetle, samimiyetle yaşa. SESSİZLİĞİN SAKİNLİĞİNDEKİ HUZUR Yol 294 Ey Âşık, Kendine bakıp da ne görmek istersin? Maddenin hayali âleminde belki biraz toprak, belki biraz hava, belki de birkaç damla su ve birkaç alev ateş mi? Görmüyor musun? Bunların her birisi zannından başka bir şey değil. Fiziksel olan bedenin ise bir çeşit illüzyondan öte değil ve sadece düşüncelerin hakikatin kapısıdır. Senin hakikati görebilmen içinse yalnızca gözünü açman yeterlidir. Neticede görmeyi seçtiğin şeyleri görmektesin, iyi düşün, zihnini tamamen boşalt. Kendinde gördüklerine alışmayı öğren ve sessizliğin sakinliğinde huzura ulaş. Yol 295 Ey Âşık, Görmüyor musun? Sen de dâhil etrafındaki her şey değişmekte ve geriye de dönmemekte ve zaman emredilen yönde akıp gitmekte. Sen misin zamana esir yoksa zaman mı sana köle ve sen birkaç zaman diliminin yok olmaya mahkûm birkaç kum tanesinden birisi misin? Emir alan itaat etmeye mecbur ama sen emir veren mutlak şahın emrinde değilsin, sen o şahın emrisin a güzel âşık. O halde zamana hükmet ve onun ötesine geç. Geç ki emir ortaya çıksın ve içindeki sonsuzluk güneşi, tüm nefsinin karanlıklarını aydınlatsın. Böylece aydınlanarak, sonsuz olanla daim hayata kavuşasın. Yol 296 Ey Âşık, Değişkenlikten korkma. Çünkü değişen sen değilsin sadece gördüğünü düşündüklerindir. Elbette madde değişir. Maddenin değişken farklılığında, bir oyun bahçesindesin. Her geçen an, seni ötelere taşır, insan olmanın eğlenceli değişimi, sana acı verse de bu değişmeyen hakikati kabullenmek zorundasın. Hayatı aynı sanmak ne kadar da dar görüşlülüktür. Körlüktür. Aç gözlerini ve gör, değişen ile değişmeyeni. Hakikat, değişmeyen ve aynı olan yalnızca O’dur. Sen de O değişmeyenin, nur-u kudretinden bir parçasın ve ancak her âlemin cemi noktasında aşk bağı ile aslına bağlısın. Bu bağı sakın koparma. Yoksa hayaller âleminde, sen de geçici bir hayal olursun. Öyleyse aşk ile bağlan aslına ki ancak o zaman. Onun daim huzurunda, ebedi mutluluğun bir parçası olursun. Yol 297 Ey Âşık, Ölmeden önce öl ve yok olmaktan korkma. Bil ki ölmek, yok olmak değildir. Sen yok olmadın ki sadece öldün. Ölmeden önce ölmek sadece nefsini terbiye etmen, gönlündeki her eşyaya olan meylini, hayal olan dünya hayatına karşı tüm korku ve tutkularını yok etmendir. Aslın hep vardı ve var olmaya da devam edecek. Bu noktada şaşırma, sana anlatmak istediğimiz, erişmen gereken yokluk, sevgiliden gayri ne varsa cümlesini gönlünden çıkartıp atmandır, istediğin şeyi ancak kim olduğunu kabullenerek bulabilirsin. De ki ben hiç kimseyim, de ki ben olmayanım, de ki ben yokum artık. Bahaneler bulma, şikâyet etme, dışına ve içine açıl ve bulanlardan ol. O güzeller güzeli sevgilinin sana verdiği üstünlüğe sahip çık ve asilerden olma. O üstünlük, Ona ait olan mutlak ben’in, parçası olan cüzî ben’dir. İşte hayal âleminde gördüğün onca ben, mutlak ben’in zilleri olan farazi benlerdir. Öyleyse ne varsa sen de yardan gayri, hepsini yok et. Üstünlük ve yücelik sana ait değil. Yücelerden mi olmak istersin? O halde önce cücelerden ol. Yüceliğin yolu cücelikten geçer ve hakikat O dur ki yoktur Ondan başka O. Şüphesiz var olan ancak O dur ve yoktur zatından başka zat ve kayda değer hiçbir zamir, ne vardır, ne de yoktur. Hem vardır; Varlığı, mutlak bir olanın yed-i kudretinin birer yansımasından başka değildir, hem yoktur; Yokluğu, mutlak vücut olanın vahdetinde, nur-u aşkının parlaklığında gayb olmasmdan başka değildir. Yol 298 Ey Âşık, Geçtim dünya şeklinden, Ben’den gayri var demem. Boşadım cümle zamiri. Ben’den başka yar sevmem. Yazmadım ben bunları, Ben’den başka yazan bilmem. Yok benden sadır olan, Ben’den başka Kadir görmem. Yol 299 Ey Âşık, Seyr-i dost afakta olmaz, kişi sevdiği ile beraberdir. Her yakın dost olmaz, dostun ırmağı kavserdendir. Kanma gönül dünya tadına, süslenmiş zehirdendir. Güzel görünen sevgili değil, sevgili olan güzeldendir. Yol 300 Ey Âşık, Körüm diye erinme, gözüm diye sevinme, elindeki çöpün, tarlandaki öküzün, elbet hesabı sorulur, o gören gözün. Varım diye gerinme, yokum diye tepinme, nefsindeki aşkın, gönlündeki kulun, elbet hesabı sorulur, o malın mülkün. Yol 301 Ey Âşık, Aşka gel, sana zarar verenle işin ne? Dünyada kalacak olan faniyle işin ne? Hesabı sorulacak olan hevesle işin ne? Bizi ayıran hayal perdeleri ile işin ne? Haydi, ey Âşık, koş gel bana. Aşkın dili, ol gel bana. Durma öyle, hoş gel bana. Gönlüm aşkla bekler seni. Ey Âşık, bana gel bana. Dön yolundan, boş gel bana. Kopar nefsini, coş gel bana. Gönlüm aşkla bekler seni. Yol 302 Ey Âşık, Gerçek yar, sen istemeden veren Rahman’dır. Ki O, Rahim olan Zülcelâl-i vel ikram’dır, başka yar arama, gönül evinde bu haramdır. Vur boynunu nefsinin, fatih ol da gel bana. Gönlüm aşkla bekler seni, kul ol da gel bana. Bu aşk bir bahri ummandır, buna haddi kenar olmaz. Bu yola baş koyanın, yardan başka hiç derdi olmaz. Arif olan tarif sormaz, bülbül olan ota konmaz. Kır varlık zincirini, gör yâri, arif ol da gel bana. Gönlüm aşkla bekler seni, hiç ol da gel bana. BEKLENTİLER Yol 303 Ey Âşık, Her zaman karşındakilerden bir şeyler bekliyorsun. Eleştiriyor, söyleniyor, şikâyetleşip duruyorsun. Bu arada senin beklentilerin gibi karşındaki kişilerin de senden bir şeyler beklediğini görmüyorsun. Aslında bu işler karşılıklı olsa ne güzel olur değil mi? Öyleyse neden böyle bir kısır döngü içindesin? İsterken vermeyi neden unutuyorsun? Bu bencilliğinden vazgeç. Görmez misin? Bencilliğin nefsinden kaynaklanıyor. Bu nefsin bir taraftan bedeninin yaşayabilmesi için gerekliyken, bir taraftan da doyumsuz olduğundan sana zarar veriyor. Nefsin daima istiyor, her zaman ben diyor. Ne olursa olsun benlik davası güdüyor. Ona kapılma. Seni kandırmasına, özünü ele geçirmesine izin verme. Bu noktada güzel bir insan olabilmen için, sana düşen, nefsini iyice tanıman ve onun her isteğine boyun eğmeden, ihtiyacı kadarını, orta kararda, ahlaki boyutta ona vermendir. Yol 304 Ey Âşık, Nefsinin istekleri sınır tanımaz. Sürekli önde olmak ister. Başkalarından üstün olduğunu kabul eder. Karşısındakini kendisine bağımlı kılmak hoşuna gider. Onu değiştirerek, kendisine benzetmeye çalışır. Nefsin bu kandırmacasma aldanma. Eğer adlanırsan o zaman vermeği unutursun, sürekli istemeye başlarsın. Elbette aynı duygular karşındakinde de bulunduğundan, ilişkilerinde kopmalar yaşarsın. Nefsinin esiri olmuş iki kişinin ilişkisini düşünebiliyor musun? Ne kadar da kavga dolu, geçimsiz bir hayat yaşanır ve tabi ki sonuç ayrılık olur. Yol 305 Ey Âşık, Başkaları ile uğraşacağına kendi nefsini terbiye etmek ile uğraş. Hayatı yaşarken, Yüce Rabbimizin koymuş olduğu ahlak sınırlarını aşma. Böyle bir hayat, başlangıçta zor gelebilir ama inan ki sonraları alışırsın ve hem nefsin hem de ruhun tatmin olduğu için, huzurlu bir hayat sürersin. Ben kimseden üstün değilim de ve kimse de benden üstün değil de. Anla ki aslınızda hepiniz eşitsiniz. Üstünlük ancak takva iledir. Takva yaradan rabbinle aranda hiçbir şeyin olmaması ve onun sevgisini kaybetmekten korkmandır. Aşk ile Rabbinin emirlerine mutlak itaat etmendir. Madem durum böyle, o halde sen de Rabbinden aşk ile kork ve sevgisine layık olmak için güzel bir kul ol. Yol 306 Ey Âşık, Eser sahibiyle bilinir. Çünkü eserde, sanatçısının sıfatı ve ismi imzaları bulunur. Bil ki mevcudat ne varsa cümle âlemde, her birisi kendisine münhasır, imzasını taşır yaratıcısının. Sen dahi bir esersin ve aşkın sahibi olan, nasıl âlemlerin malikiyse, senin de mevcudiyetine imzasını atmıştır. Böylece sen de âlemlere rahmet gözüyle bak. Her şeyde O nu gör. Bu hakikate sakın olma kör. Rabbinden ne gelirse kıymetini bil, şükret nimetlerine, olma nankör. Madem her mahlûkta kudret imzası var, o halde sen nasıl kendini bu hakikatten üstün bilirsin? Kendine gel, sonsuz kudretin nuruna boyun eğ ve aşk ile tevekkül et. Tevekkülün, tefekkür sabahında, nefsinin karanlıkları üzerine, bir güneş gibi doğsun. Tam bir teslimiyetle nefsini aşkın sahibine hediye et ve bil ki sen de her yaratılmış gibi o kutsal kaynaktan beslenen, kendine özgü, eşsiz ve çok değerli bir kulsun. Yol 307 Ey Âşık, Nefsinin istediğini ona verme, istemediğini ver. Bu temel prensibin olsun. Pek tabi burada amacın, nefsini yok etmek değil, onu terbiye etmek olsun. Elbette nefsine, madde dünyası gereği ihtiyacın var. Ancak sen sadece nefsinden ibaret değilsin. Özünü bul ve nefsine efendinin kim olduğunu bildir. Özün, bu harika ve karmaşık yaratılmışlığının efendisidir. Nefsinin emrine girmemek, onu kendi emrine almak için çok çalış, inan, bunu başaracaksın. Kalk artık oturduğun yerden ve gönlün ile aşk güneşi arasında duran, nefsinin perdesini sonuna kadar aç. Aç ki O aşk güneşinin rahmet nurları, gönül bahçene dolsun ve rengârenk gül sevdaları bahçeni kaplasın. Huzur kokuları yayılsın ve âlemlere taşsın. Yol 308 Ey Âşık, Unutma ki sen ne kadar saygınsan karşındaki de o ölçüde saygındır. Sen ne kadar sevgiye layıksan, karşındaki de o ölçüde sevgiye layıktır. Sen neysen O da öyledir. Sonuç olarak kimse kimsenin sahibi değildir. Zaten senin bir sahibin varken başkalarını köle edinmeye çalışman niye? Hepimiz Allah’ın kulu değil miyiz? Bu halde bile yaradan sana baskı yapmaz, seçimlerinde seni serbest bırakır. Her insan tek ve özel olarak yaratılmıştır. Özgürdür. Öyleyse sana düşen, farklılığı olduğu gibi kabul edip, değiştirmeye çalışmamak ve değişkenliğin keyfini sürmektir. Haydi, karşındakileri olduğu gibi kabul ederek, farklılıkların değişken eğlencesinde, zevkli ve huzurlu bir hayat yaşamaya. BAĞIMLILIK VE TUTKULARDAN KURTULMAK Yol 309 Ey Âşık, Korkularından arın. Bağımlılık ve tutkularınla yüzleş. Geçmiş ve gelecek endişelerini yokluk çöpüne at. İşte bunları yaparsan ancak zamandan özgür olan âşıklardan olursun. Yol 310 Ey Âşık, Biz sana en baştan demedik mi? Kaldıramazsın, isteme bizden sevgi, bu yol dikenlerle kaplıdır, ayakların kanar. Dinlemedin. Belki değişik geldi. Belki de elbisenin rengine uyan bir takı sandın aşkı? Madem yoktu kalbinde bir parça da olsa sevgi, neden kahramanlık tasladın? “Aşk, cünunun bir cüz’üdür.” hadisini işitmedin mi? Âşık olduğunda bir uçaktan paraşütsüz atlıyormuşsun gibi, neye uğradığını şaşırırsın, aklın başından gider, içinde bulunduğun gerçeklik noktası kaybolur. Anlama kabiliyetin, idrak etme becerin, görebilme yeteneğin silinir. Hayatın bilincine varamazsın. Farklı bir boyuta geçmek gibi, bedenin burada ama sen öteki taraftasın. Gerçek denilen şey önünde bile dursa, bunu göremezsin. Kim ne derse desin, âşık kişi söylenenleri ne duyar, ne de söyleyenleri görür. Âşık artık kişilerin dünyasında değildir, içinde kurduğu kendi âleminde yaşamaktadır. Onun gözleri bu âlemi görmez, görür gibi yapar. Baş gözü ile sağını solunu görür ama gördüklerinin bu âleme göre olan gerçekliğinin şuurunda değildir. Ne gariptir ki pek çok laf eden kişi, nasıl âşık olanı anlayamazsa, âşık da bu kişileri anlayamaz. Karşılıklı olarak hayrettedirler. Ama sende olan duygular ise işte bu hakiki aşkın zilleridir. Bunlardan kurtul ve hakikate yönel. Yol 311 Ey Âşık, Diyorsun ki “Bu dünyada her şeyden ama her şeyden bağımsız tamamen özgür bir sevgi yok mu? Aşkın adını neden bir türlü bulamıyorum? Aşk ruhi, seks nefsi ise nefsimin bir kadına aşk gücünde bağlanması da nedir? Yoksa günaha kılıf mıdır? Kendimi bu karmaşadan nasıl kurtaracağım?” Bu aşk sana zarar verir, içindeki aşkı anlamaya çalış. Bu aşkın sahibi mecazlarda değil. Kendini sıkı bir denetime tabi tut ve kendini anla. Aradığın onlar değil. Onlar senin içindeki aşkın ihtiyacı olan elle tutulur, gözle görülür maşukudurlar. Mecnunun leylası gibi. Aslında keramet onlarda değil, kalbindeki aşktadır. Ne kadar çok isterdim, senin de aşk nurunu görmeni ve gerçek sandığın gündüz güneşinin, o nurun aydınlığı yanında, gecelerin mehtabı gibi olduğuna şahit olmanı. Mecazi aşklardan kurtulmak ancak bakışlarını değiştirmenle mümkündür. Zira nasıl bakarsan öyle görürsün. Yol 312 Ey Âşık, Rabbin ne güzel eğitmekte ve yanlış yollardan seni uzaklaştırıp doğru yola sevk etmekte. Bu yolda eğitilmen, insani tekâmülünü tamamlaman ve kendini bulman için hayatına giren her kişiye ve canlıya minnettar ol. İyi veya kötü yaşatılan her şey için teşekkür et. İyice anla ki senin onlarla bir derdin yok. Dert senin içindedir. Mesele kişinin içindeki bağımlılıklardan kurtulmasıdır. Korkularından, endişelerinden sıyrılması ve tamamen kendisini Rabbine teslim etmesidir. Arayışlarının seni götürdüğü yer burası işte. Hayatına giren Rabbinden başka ne varsa ve onsuz yaşayamayacağını düşünüyorsan bil ki bu senin tutkun olmuştur. Bağımlılığın olmuştur. Geçmişi düşünerek, pişmanlıklarının sana verdiği üzüntülerin bağımlısı olma. Gelecekte olacağı şüpheli hayaller içinde daha şimdiden endişelere kapılma. Anı yaşa ve mutlu ol. Geçmiş geçip gitmiş, gelecek ise hayaldir. Hayat yaşanan şu andır. Zaman ne geçmiştir, ne de gelecek, şu an içinde olunan, o andır. Bu bilinç ile aydınlan, bedeli ne olursa olsun, tüm bağımlılıklardan kurtul ve özgür ol. “Sensiz yaşayamıyorum.” cümlesi Rabbine aittir. Ondan gayri ne varsa bu sözün muhatabı değildir. Yol 313 Ey Âşık, Bir insana özgürlük yakışır. Her bağımlılıktan kurtulmuş ve sadece ve sadece Rabbine bağlanmış olan nefs, özgür olmuş bir nefstir. Masivaya söylenen bu sözler mecazdır. Yararsız değildir. Hayatın devam etmesi için kulluk gereği hissedilmesi gereken duygulardır. Ama aşk adına yola çıkmışsan bil ki yaşadığın aşklar mecazidir ve kaynağı aşkın özü Rabbindir. Yol 314 Ey Âşık, Mecazi aşklarına kızma, kendine kız. Çünkü onlar yapmaları gerekeni yapıyorlar. Nefsin bağımlılıkları olan tutkulara, endişe ve korkulara karşı gelmek ve esaretten kurtulmak için savaş başlatıp özgür bir insan olmak gerek. Bunu yapamıyor, baş aramıyorsan sebebi korkularındır. Onsuz kalmaktan korkmak, o gidince içindeki boşlukta kaybolmak. Yalnız kalmaktan korkmaktır. “Peki, o olmazsa ben şimdi ne yapacağım?” korkusudur. Bağımlılıklarından, bunların yerine Rabbini koyarak kurtulabilirsin. Amaç nefsini öldürmen değildir. Nefsini terbiye etmendir. Vahşi bir ata benzeyen nefsini ehlileştirip, ona gem vurup, üzerine emniyetle binerek, aşk yolunda yâre koşturmandır. Nefsin isteklerini Rabbin istekleri ile denkleştirmen ve helal haramı gözeterek, İslam dairesinde nefsini tatmin etmendir. Gönül işlerini ise sevgi düzeyinde tutman ve aşk ile ortaya çıkan zaptedilmez iştiyakın, aşkın sahibi olan Rabbul-Aşka teslim etmendir. Ancak bu şekilde yaşarsan dengeni ve kendini bulursun. ÇIKAR GÖZETMEK, MAL VE MEVKİ HIRSI Yol 315 Ey Âşık, Çıkar gözetmemek imanda samimiyetin göstergelerinden birisidir. Küçük çıkarlar peşinde koşmamak, Allahın nzası için çalışmaktır. Sadece Onun rızasını düşün, ne isteğin varsa Ondan iste ve Onu seven bir mümin olarak, basit ve küçük hesapların peşinde koşma. Kuranı Kerimin ahlakı gereği hırslarını tatmin etmek için uğraşma, yaptığın iş ne olursa olsun, bu işe karşılık ücretini yalnız Allahu Teâlâ’dan bekle. Yapman gerekende zaten budur. Yol 316 Ey Âşık, Sen bir müminsin. Üstlendiğin tebliğ görevinden hiçbir çıkar umma. Görmez misin? Kuran-ı Kerimde anlatılan tüm peygamber kıssalarında, peygamberlerin üstlendikleri tebliğ görevinden dolayı hiçbir ücret almadıklarından haber verilmekte. “De ki: (Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum.)” (Furkan57) “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.” (Şuara 109) Yol 317 Ey Âşık, Allah yolunda en büyük hizmetlerden birisi de tebliğ etmektir. Tebliğ dinin yayılmasını ve koruma altına alınmasına vesile olur. Ancak kişi. Allah yolunda yaptığı tebliğ karşılığında hiçbir dünyevi çıkar gözetmemelidir. Bu çıkar yalnızca para değildir, itibar, şan, şöhret ve insanların beğenisi de arzu edilmemelidir. Tek ve onurlu beklenti Allahın nzasıdır. İşte bu kapsamda hizmetin kıymeti insanların beğenisi ile değil, Allahın rızasına uygun olup olmadığı ile ölçülür. İşte senin de görevlerinden birisi dini tebliğ etmendir. Bu yolda yapacağın her hizmeti yalnızca Allahu Teâlânın rızası için yap. Bundan başka hiçbir düşüncen olmasın. Hiç tereddüt etme, inancının kudretinde, gönlündeki aşkın ışığında Hak yolda kararlı bir şekilde yürü. Göreceksin ki önün açılacak ve sen ummadığın yardımlara mazhar olacaksın. Yol 318 Ey Âşık, Tebliğ görevi iki ucu keskin kılıca benzer. Bu kılıcı taşımaktan sakın korkma. Korkuyorsan sen hala inancın çelikleşmiş iradesinde yaşamıyorsun demektir. Hiç çelik, çeliği keser mi? Bütün insanlık bir araya gelse, Allah nzası için yapılan tebliği beğenmese, o değerli kişiye hakaretler etse ama bir tek Cenab-ı Hak o işten memnun olsa hedefe varılmıştır. Peygamberlerin hayatından bu konuya verilebilecek örnekler çoktur. Seni kimse dinlemese de, kimse sana tabi olmasa da, herkes sana karşı cephe alsa da bu senin başarısız olduğun anlamına gelmez. Çünkü başarı, insanların övgüsünü, beğenisini kazanmak değil, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bu maksatla bir mümin olarak Allah yolundan ayrılma ve daima hidayetin nurlarına vesile olmak için tebliğe devam et. Hidayet Allah’tandır. Sana düşense tebliğ etmektir. Tebliği hizmet aşkıyla yerine getir ve kesinlikle ve sadece Allah’ın rızasını hedefle. Bak bu konuda Allahu Teâlâ ne buyurmaktadır; “Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayr olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayr olarak her ne harcarsanız “hiç hakkınız yenmeden” karşılığı size tastamam ödenir.”(Bakara 272) Yol 319 Ey Âşık, Allahın rızasını arıyorsan, her halinle ibadet halinde ol. Basit çıkarlar peşinde koşma ve dünya hayatının süsü ile oyalanma. İhlâslı bir kişi olmak istiyorsan, dünyanın aldatıcı hayalleri peşinde değil de ahiretin kalıcı güzellikleri peşinde koş. “Sen de sabah akşam O’nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi “istek ve tutkularına (hevasma)” uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.” (Kehf 28) İhlâs ile halis, samimi bir Salih ol ve Allah rızasmı ara. Bu senin en önemli görevlerindendir. Yol 320 Ey Âşık, Kalp hastalıklanndan olan kötü huylardan birisi de mal, mevki hırsıdır. Bundan sakın. Dünya hayatının süslerine aldanma, kalbini bunların hayali ile doldurma. Dünya dünya dedikleri birkaç incik boncuktan başka nedir? Zaman makinesindeki birkaç boyutluk filmin, aldatıcı zevklerine kapılmak, ne kadar da büyük bir cahillik olur. Sen cahillerden olma. Dünyaya ve onun rüya âlemlerine yüz çevir. Şu hadis-i şeriflere de kulak ver : “İki aç kurt, bir koyun sürüsüne girdiği zaman, yaptıkları zarardan, mal ve şöhret hırsının yapacağı zarar daha çoktur.” “Methedilmeği sevmek, insanı kör eder ve sağır eder. Kabahatlerini, kusurlarını görmez olur. Doğru sözleri, kendisine yapılan nasihatleri işitmez olur.” Yol 321 Ey Âşık, Mevki ve şöhret sahibi olmak arzusu, üç şeyden meydana gelir. Birinci sebep, nefsin arzularına kavuşmak istemektir. Arzu, dünyanın geçici zevklerini elde etmek hevesidir. Bu hevesleri elde etmek uğraşısıdır. Ancak nefis, arzuları haram yollardan elde etmek ister. Buna karşın, dünya hayatında yaşaman için gereken ihtiyaçlarını karşılaman maksadıyla, Allah’ın emirlerine uygun helal yollardan, çalışarak kazanman senin için daha güzeldir. Ne olursa olsun, istediğim olsun diye sakın kendini yıpratma. Şu hadis-i şerif ile hareket et. “Dünyada kalacağın kadar dünyana, ahirette kalacağın kadar ahiretîne çalış, Allah’a muhtaç olduğun kadar Allah için amel işle, Cehennem azabına dayanabileceğin kadar günah işle.” İkinci sebep, haklıya hakkını vermek, mazlumlan zalimlerden kurtarmak, hayır hasenat yapmak, ibadetlerine mani olacak şeylerden kurtulmak ve dine ve Müslümanlara hizmet etmek için mevki sahibi olmak istemektir. Bu ve buna benzer niyetler ile mevki istemek zararsız hatta lazımdır. Ancak bu yolda, niyeti bozmamak, hedefi şaşırmamak lazımdır. Eğer dinin emirleri yapılmaz, yasak ettikleri yapılmaya başlanırsa, farz, vacip ve sünnetler terk edilirse elbette ki bu gayretler hırsa dönüşmüştür. Allah yolundaki çabaya gayret, dünya peşindeki çabaya da hırs denir. Hakkı batıl ile karıştırarak riya ile mevki sahibi olmak uygun değildir, iyi niyet ile olsa da uygun değildir. Çünkü haramlar ve mekruhlar, iyi niyet ile de olsa yapılmamalıdır. Üçüncü sebep ise, nefsini eğlendirmektir. Nefsinin, maldan olduğu gibi, mevkiden de lezzet almasıdır. Esas olan takvadır. Nefsini eğlendireceğim derken takvadan uzaklaşma. Gerçi dine uymayan işlere bulaşmadıkça, emirler dairesinden çıkmadıkça nefsini eylemende bir mahzur olmaz. Ancak helal ile haramı karıştırmamak gerekir. Helal ile haram karışık olan şeyleri yapmamak lâzımdır. Yol 322 Ey Âşık, Mal ve mevki sahibi olmak istemeyi, zaruri ihtiyaçlarım karşılamak ve dine hizmet niyetleri dışında isteme. Ele geçerse de şükrünü ifa et ve gönlünde barındırma. Mal ve mevki gönlünde değil cebinde olsun. Bunların geçici olduğunu bil ve şöhretten doğabilecek kibirden, aslandan kaçar gibi kaç. Bundan kurtulmak, uzlet etmek, din ve dünya için zaruri olanlardan başka, insanlar arasına karışmamakla olur. BEDENEN DÜNYALI, KALBEN AHİRETLİ OL Yol 323 Ey Âşık, Dünya sahnesi kurulalı beri ne medeniyetler geldi geçti. Hepsi de görevlerini tamamladılar ve yok olup gittiler. Allahu Teâlâ dünyayı insanları imtihan etmek için var etmiş ve geçici bir süre dünyada yaşamak üzere dünyaya yerleştirmiştir. Allahu Teâlâ her dönemde yaşamış toplumlara geçici dünya hayatını ve ebedi ahiret hayatını öğretmek ve insanları uyarmak için de elçiler göndermiştir. Ne yazık ki insanların çoğu inatçılık yapmış ve bu davete icabet etmemiştir. Kendilerinden önceki kavimlerin başına gelenlerden de ibret almamışlar, sürekli dünyada kalacakmış gibi davranmışlar ve böylece acı sondan kendilerini kurtaramamışlardır. Hal böyleyken bil ki sen de, senden öncekiler gibi bir gün göçüp gideceksin. Dünya hayatına heveslenme. Bu hayat geçicidir ve bir gün son bulacaktır. Görmez misin? Şu âlemde ne varsa hepsi değişmektedir. Doğanlar, ölenler bu değişkenliği haykırmaktadır. “Kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı?…” (Enam 6) Kuran-ı Kerimde sık sık bahsedilen eski kavimlerin başına gelen olayların anlatılması, bugün yaşayan bizlerin de aynı durumlara düşebileceğimizi ve tüm bunlardan ibret alarak kişisel ve toplumsal hayatımıza çeki düzen vermemiz gerektiği hususunda apaçık öğütlerdir. “Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara, ibret verici bir ceza, takva sahipleri için de bir öğüt kıldık.” (Bakara 66) Allahu Teâlâ bu örnekler ile dünyaya düşkün olanlara, dünyanın ne kadar fani olduğunu anlatmakta ve öğüt vermektedir. Öğüt alabilenler, hayatlarını düzene koyup, kurtuluşa erenlerdir. Dünyanın sadece bir imtihan yeri olduğunu sakın unutma. Kalıcı olan mekan değildir. Şüphesiz sen bu dünya için yaratılmadın. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “Dünya ahiretin tarlasıdır.” buyurdu. Dünyada kulluk vazifelerini yerine getirenler, gerçekten büyük kazanç içindedir. Dünyada ne yaparsan, ahirette de bunların karşılığını göreceksin. Öyle ise Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’in şu emrine mutlaka itaat et. İtaat et ki ilerde pişman olmayasın. “Dünyada bir garip yahut bir yolcu gibi ol.” Yol 324 Ey Âşık, Kişisel olarak veya toplumsal olarak yargılarımızı gözden geçirmeli ve bizi iyiye, güzele ve sevgiye götürecek, değerli ahlaki davranışları benimsemelidir. Çok çalışmalı ve çalışmayı ibadet bilmelidir. Gayretli olmalı ve bedenen dünyalı, kalben ahiretli olmalıdır. Dünyaya düşkünlükten kurtulmalı ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu gibi hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışmalıdır. Yol 325 Ey Âşık, Bilirim bazen efkârlanırsın için için, bu garip sevda için. Hiç efkârlanıp da kendini boşu boşuna heder etme. Olmayacak şeyleri lüzumsuzca düşünüp de kendine boşu boşuna keder etme, ibretleri gör de sabret. Sadece kul ol ve her şey gibi beşeriyetinin de yok olacağını idrak et. Vakit eldeyken dön gittiğin yanlış yoldan ve Hak yoluna gir. Aşk ile yürü bu yolda ve bırak özünü, teslim et yâre. Teslim et ki Hak ile Hak olasın. Allahu Teâlâ dünyayı kalbinden çıkartıp, cebine koymanı nasip etsin. Amin. Yol 326 Ey Âşık, Şabi’nin anlattığı hikâyeciğe kulak ver. İyice dinle ve düşün de ibret alasın. Adamın biri küçük bir kuş avlamış. Kuş avcıya sormuş:”Beni ne yapacaksın?” “Kesip yiyeceğim” diye cevaplamış adam. Bunun üzerine kuş: “Vallahi ben de senin et ihtiyacını karşılayacak et yok. Gel, beni yeme, sana üç öğüt vereyim. Bunlar, beni yemenden hayırlıdır” demiş. Adam bakmış ki işin sonunda bir hayır var gibi gözüküyor. Böylece kuşun teklifini kabul edince kuş sözüne devam etmiş: “Öğüdümün birini senin elinde, ikincisini uçup dala konduktan sonra, üçüncüyü de daldan dala uçup ovaya açıldığımda söyleyeceğim.” Adam kuşu serbest bırakınca kuş, adamın elinde iken ilk öğüdünü vermiş: “Elde edemeyeceğin şeyin hasretini çekme.” Sonra ağaca konmuş ve ikinci öğüdünü söylemiş: “Olmayacak bir şeyin olacağına inanıp da peşine düşme.” Ovaya açılırken de üçüncüyü söylemiş: “Fırsatı elden kaçırdın. Beni kesseydin yirmi miskal ağırlığında bir tane inci bulacaktın.” Bu duruma oldukça şaşıran Adam, “Eyvah! Eyvah!” diye çırpınmaya başlamış. “Ben ne yaptım böyle, bak inciyi elden kaçırdım” deyince Kuş havada seslenmiş: “Sen daha şimdiden öğütlerimi unuttun. Sana, elde edemeyeceğin şeyin hasretini çekme demiştim. Uçtum gittim. Hala niye ah edersin? Olmayacak şeyin arkasına düşme dedim. Benim ağırlığım yirmi miskal gelmez ki yirmi miskal inci neremde olsun? Olmayacak hayale kapıldınn. Sana nasihat ne kâr eylesin. Hırs ve tamah gözünü boyamış.” Böylece uçup gitmiş. Yol 327 Ey Âşık, Kıssadan hissedir, iyi düşün. Dünya kuş misalidir, sen de o kuşu avlayan avcı misalisin. Olmayacak hayallere kapılırsın. Dünya peşinde ömür sermayeni pervasızca harcarsın. Düşünmeden dünya hayatını ebedi huzura tercih edersin. Aziz Mahmut Hüdayi’nin sözünü bilmez misin? “Ey oğul! Dünyâ ve dünyâ nimeti hayaldir. Gök kubbesi altında hiçbir şey aynı hal üzere kalmaz, hep değişir. Onun için dünyâ malına, makamına ve dünyâ hayâtına güvenme. Biz bu dünyâda misâfiriz, yolcuyuz. Sonunda ayrılıp gideceğiz. Sıkıntın varsa üzülme. Bir an sonra ne olacağımız belli değil.” Yol 328 Ey Âşık, Bu gafletten kurtul. Dünyaya layık olduğu kadar değer ver. Dünyanın peşinden koşma. Bil ki dünya senin gölgene benzer. Sen ondan kaçarsan, o seni kovalar ama sen onu kovalarsan, o senden uzaklaşır. Bir türlü yakalayamazsın. İmam-ı Rabbani bak, bu konuda ne buyurmuş; “Dünya, görünüşte çok tatlıdır ve güzel sanılır. Hakikatte ise, öldürücü zehir ve işe yaramaz bir maldır. Ona bağlananlara, tutulanlara, kurtuluş yoktur. Dünya yaldızlanmış pislik, şeker kaplanmış zehir gibidir. Dünya, Allahu Teala’nın beğenmediği şeylerdir ki, haram ve günahlardır.” Yol 329 Ey Âşık, Ancak Cenab-ı Hak bir müddet bu dünyada yaşamayı emretmiş, ilahi bir hikmet gereği yaşaman gereken hayatında, yaratılış gayene hizmet et. Belirlenmiş ecel anına kadar da şeriatın ölçülerine göre geçimine yetecek kadar kazanç elde etmen elbette hakkındır. Ancak kazancın cebinde bulunsun, kalbinde değil ve bu çalışman her zaman helal dairesinde olsun. İyice anla ki dünya ile ahiret dengesi önemlidir. En ideal olan denge de, dünya denilen şey ile ahiret arasındaki orta yoldur. Zaten dinimiz orta yol üzerinedir. İşte sen de bu noktada, işin özü ve hakikatini yani orta yolunu çok güzel bir biçimde bizlere öğreten Peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’e uy ve sözünden hiç ayrılma. “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış.” DİNE UYGUN YAŞAMAK Yol 330 Ey Âşık, Gönül dostları her an, “Allah’tan başka ilah yoktur, bir tek O vardır, gerisi boştur. Allah bize yetişir, başka bir şeye ihtiyaç yoktur.” diyerek, her işlerini Onun emir ve yasaklarına göre yapmaktadırlar. Bu şekilde yaşatılarıyla sana örnek teşkil etmekte ve senin de bu biçimde yaşamanı nasihat etmektedirler. Bu güzel insanlar gibi dine uygun yaşamak, ne büyük saadettir. Aklından çıkartma ki mübarek zatların sana anlatmaya çalıştığı gibi İslamiyet’e uyulmazsa, nefs devreye girer. Nefse göre yaşamak ise, dünyada da, ahirette de felaketin olur. İslamiyet dairesinde yaşamak çok güçlü bir kalede güven içinde yaşamaya benzer. İslam dairesinde hiçbir kötülük yoktur. Bu dairenin dışında da hiçbir iyilik yoktur. Huzurlu ve mutlu bir hayat sürebilmen ancak bu dairenin içinde olmanla mümkündür. Kendini ne zaman sıkıntı içerisinde bulursan, bilmelisin ki bu dairenin dışına çıkmışsındır. Elbette insanlık hali bazen taşkınlık yapıp dairenin dışına çıkabilirsin ama hemen tövbe ederek geri dön. Bu konuda çok hassas ol ve taşkınlıktan ve cahillikten Allahu Teâlâ’ya sığın. Yol 331 Ey Âşık, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi; “Allahumme yâ mukallibel kulûb, sebbit kalbi âlâ dinik.” (Ey kalpleri çeviren Rabbim, benim kalbimi dininde sabit kıl.) Yol 332 Ey Âşık, Her ne iş olursa olsun, işler dine uygun olarak yapılmalıdır. Dinden ne kadar uzaklaşılırsa, o derece sıkıntı çekilir. Tüm işlerini nefse göre değil de dine göre yaparsan “Ameller niyetlere göredir.” hadis-i şerifi uyarınca hem işlerin hayırlara vesile olur, hem de iş bitene kadar, her an sevap kazanırsın. Bir işe Allah rızası için başlar, dine uygun devam edersen işin sonu da hayırla biter. Bu hususta “Niyet hayır, akıbet hayır” buyurmuşlardır. Bir işe nasıl başlanrsa o iş öylece devam eder. Kim işinin kötü neticelenmesini ister ki? Bir işin sonu başından belli olur. O halde işine nasıl başlarsan öyle gideceğini düşünerek, hayırlara varmak için niyetini halis tutmalısın. Yol 333 Ey Âşık, Kur an-ı kerimde mealen: “Kim Allah içinse, Allah da onun içindir…” buyruluyor. Her iş, her şey Allah için olmalıdır. Onun için, neyi ne maksatla yaptığını iyi bilmelisin. Tüm derdin, Allahu Teâlâ’nın nzasını kazanmak olmalıdır. Başka niyetlerle yola çıkmak, nefse köle olmak demektir. Bu ise seni hem dünyada hem de ahirette zor durumlara sokar. Sana verilmiş bu güzel hayatı, bunu sana veren Rabbinin yolunda harcamak ve buna karşılık, huzur dolu sonsuz bir hayata kavuşmak varken, kısacık bir dünya hayatında nefsine köle olup, sonu kötü bitecek bir maceraya atılman niye? Yol 334 Ey Âşık, Sakin ve basit yaşamalı, karışık işlere girilmemelidir. Bir işe başlarken kalbe danışmalıdır. Eğer içinde seni rahatsız eden bir şüphe varsa, o işten vazgeç. Tüm korkulardan arınmış, arzuların, tutkuların elinden kurtulmuş sakin bir hayat, seni kendine ve oradan da Rabbine götürecektir. İşte yıllardır aradığın kalıcı ve gerçek huzur, bu sevgi yolunun sonundadır. Yol 335 Ey Âşık, Görmüyor musun? Etrafındaki her şey birer birer ölmekte. Var gibi gördüğün ne varsa hepsi değişmekte. Sen kendini bu değişimden ayrımı sanıyorsun? Hayır. Asla değilsin. Bir gün gelir bu sefere sende katılırsın. Sen kendini sevdiklerinden ayrılmayacak mısın sanıyorsun? Hayır, Elbette sen de ayrılacaksın. İster bedenen ölelim, ister gönülden ölelim. Her birisi de ayrılıktan yana içimizi yakar. Bazen varlığımızın sebebini yanmakta görüyoruz. Sanki bu dünyaya yanmak için gelmişiz. Ama bu acıların, elde edilecek kâmil işlerin, safha safha çekilen acıları olduğunu bilmelisin. Velhasıl etrafında olan her şey hasret gemisine bindirilerek birer ikişer götürülüyor. Peki nereye? Bir yok oluşa mı? Hayır. Kesinlikle bir yok oluşa değil. Asıl vatana. Evvelce olduğun ve geçici bir süre için dünyaya gönderildiğin asli vatana. Adına sen ne dersen de. Sonuçta hepsi aynı kapıya çıkar. Bilir misin? Kıbrıs’da bir tepenin eteklerinde şöyle bir yazı vardır. “Dağın tepesine hangi yoldan çıkarsan çık, görünen manzara aynıdır.” İşte oraya, geldiğin yere, tilkinin dönüp dolaşıp, sonunda gideceği kürkçü dükkânına geri döneceksin. “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.” Yol 336 Ey Âşık, Allahu Teâlâ âlemleri yarattı. Tüm alemlerin sahibi Odur. Sen yaratılan bu âlemde geçici bir dönem, takdir edilen ecel gelene kadar misafirsin. Her şey ise bilene de bilmeyene de Cenab-ı Hakkın ikramıdır. Yaratılan her şeyi yer yüzündeki halifesi kulu olan insanın kullanımına vermiştir, istediğin kadar, istediğin zaman ancak israf etmeden kullanabilirsin. Yeter ki misafirliğini unutup da ev sahibi gibi davranma. İşte ince ve hassas nokta budur. Zaten her şeyi ile sana sunulmuş dünya, elinin altındayken ve en nihayette asıl vatanına dönüş varken, ev sahipliğine soyunman çılgınca bir gaflet olmaz mı? Yol 337 Ey Âşık, İyi ki ölüm var. Yoksa sonsuza kadar bu dünyada yaşadığını düşünsene, ne kadar garip olurdu değil mi? Gerçekten bu dünya sonsuza kadar çekilmezdi. Her ne kadar aynlık olsa da kısa bir dönem için, sonuçta tüm sevdiklerinle kavuşacağın o güzel vatana gitmek ne güzel. Yar ile kucaklaşmak, vuslata ermek ve sonsuza kadar huzurlu yaşamak, ne kadar da muhteşem bir şey. Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allahu Teâlâ ile rüyete ermek ve tüm arayışlarının bittiği noktada, gönüller sultanı Resulullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem dizinin dibinde oturmak ve sevginin en son haline ererek, sevgi olmak ne muhteşem. Şimdi a güzel âşık, tüm bunlar dururken, bu dünyada onun sahibiymiş gibi yaşamayı istemek, ne demek? Bırak bu hülyaları da rüyalarda yaşadığını unutma. Ayrılıklar yaşasan da boş ver. Bir süre için bu acılara katlanıp sonsuz bir huzura ermek istemez misin? Yol 338 Ey Âşık, Bizimle konuştuğun son gün ne güzel duygular yaşattın gönlümüze. Sevgiler bıraktın hasretimize, teselliden yana. Bildik ki bizi sevmektesin ve gönlümüzde seni sevmekte. Artık ayrılık yok. Hiç dert etme dünyanın derdini. Birkaç sınavdan başka bir şey değiller. Nefsinin elinde deli divane oldun. Kâh güldün, kâh ağladın. Nice yanlış yollara saptın. Dünya derdinde ömrü bol bol harcadın. Yetmez mi artık ey âşık, bunca derbederlik, insanlık yolunda, sevgi yolunda sevgiliye yürümek varken, huzur dolu bir gönülle mutlu bir hayat sürmek varken bu fani dünyada çekişmek niye? Kimin malını kimden alıyorsun? Bu dünya sana mı kalır sanıyorsun? Ey misafir âşık, misafirliğini bil ve dünyayı iyice gönlünden sil. DEDİKODU (GIYBET) HARAMDIR Yol 339 Ey Âşık, Gıybet yani dedikodu son derece çirkin ve haramdır. Sonuçları çok tehlikelidir. Kesinlikle kaçınılması gereken kötü bir iştir. Kul hakkına girer. Gıybet (dedikodu) başka birisinin arkasından onun kötülüğüne konuşmak, olumsuz şekilde onu yermektir. Eğer bu sözler yalan ise karşıdaki kişiye iftira edilmiş olur. Böyle bir duruma düşen kişi en kısa zamanda, öncelikle tövbe etmeli, yaptığına pişman olmalı, ders alarak geri dönmemek üzere Allahu Teâlâ’ya söz vermelidir. Daha sonra da gidip dedikodusunu ettiği kişiden helallik almalı, o kişiden özür dilemelidir. “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurât 12) Yol 340 Ey Âşık, Gıybetin kefareti nefse ağır geleceği için bu kefareti ödemek zordur. O halde kendini bu tarz bir kefaret ödemek zorunda bırakma. Aksi halde dedikodu kul hakkı olduğu için ahirette gıybeti yapılan kişi ile hesaplaşmak mecburiyetinde kalabilirsin. Kazanmış olduğun sevaplarından karşındakine verilir. Eğer sevapların yetmezse bu kez karşındakinin günahları sana yüklenir. Bu ne kadar da kötü bir sonuçtur. Böyle bir sonuca ulaşmak istemezsen, hem dünya da hem de ahirette son derece aşağılayıcı durumlara düşmemek için dedikodu (gıybet) etmekten kaçın. Bu arada dikkat etmen gereken bir diğer husus da dedikodu edilen yerde bulunmamandır. Eğer sana birisi gelir de başka birisinin gıybetini yapmaya çalışırsa onu kibar bir şekilde uyar. Gıybetin günah olduğunu, yapmaması gerektiğini nasihat et. Eğer dinlerse ne güzel, yok eğer dinlemezse o zamanda sen onu dinleme. “Gıybet eden ve dinleyen, günaha ortaktırlar.” (Hadis-i Şerif) “Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline…” (Humeze 1) Yol 341 Ey Âşık, Onun bunun arkasından onların dedikodularını yaparak kendini müflislerden yapma. Diline sahip ol. Ağzını Hak sözler için aç. Boş sözlerden uzak kal. Eğer Hak için konuşmayacaksan sessizliği tercih et. Hak için halk ile ol. Mecburiyet miktarı, ihtiyaçların kadar halkın yanında bulun ve onlarla dünya kelamı et. İşin biter bitmez hemen yârine dön. Dünyadan aslandan kaçar gibi kaç. Bil ki dil iki şeye tabi olur. Birisi nefse, diğeri kalbedir. Sen dilini kalbine tabi kıl. Dilin konuşurken nefsin değil, kalbin konuşsun. Yol 342 Ey Âşık, Çok ses çıkardığına ne bakıyorsun sen davulun? İçi boş davulu geç de sesine bak sen Davut’un. Yol 343 Ey Âşık, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem; “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sorar. Ashab; “Bizim aramızda müflis, parası ve mlı olmayan kimsedir” dediler. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem; “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnad ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir.”diye buyurdular. (Hadis-i Şerif) DERTLERE DEVA Yol 344 Ey Âşık, Beyazid-i Bestami bir gün giderken önünden Tımarhanenin, tokmak sesi gelir bahçe yönünden.’Ne yapıyorsun?’ diye sorar hizmetçiye hayretle “Delilere ilaç yapıyorum” der adam bir gayretle. “Benim hastalığıma da bir ilaç tavsiye eder misin?” “ Şifa Hak’tan, hastalığın nedir? Bize söyler misin?” “Hastalığım günah hastalığı, çok günah işliyorum.” “Bundan ben anlamam, delilere ilaç hazırlıyorum.” Parmaklıklar arasından konuşulanları duyan bir deli, Beyazid-i Bestami’ye “Gel” der “Gel veli, senin hastalığının çaresini ben sana söyleyeyim, ister deli de istersen veli, yıllardır ben böyleyim.” Beyazid-i Bestami delinin yanına gelir. “Söyle bakalım bana, benim derdimin çaresi nedir?” Deli içli içli şöyle bir bakıp, şu ilacı tavsiye eder, gönül incisi sözleri, ne gam bırakır, ne de keder. “Karıştır iyice tövbe kökü ile istiğfar yaprağını, döv iyice, kalp havanında, vur tevhit tokmağını. Un eyle, insaf eleğinden geçir, ayıkla tüm yabancıları. Şevk ile yoğur, hamur etsin unu, pişmanlık gözyaşları. Pişir aşk fırınında, her gün beş vakit ye kulluğundan. O zaman göreceksin, eser kalmayacak hastalığından.” Beyazid-i Bestami hayran kalır ilaca, deliyle kucaklaşır. “Demek seni de deli diye getirmişler” der ve uzaklaşır. Yol 345 Ey Âşık, Günahım var diye kaçma ötelere, korku, olmasın sanem. Tövbe ne güzel ihsandır, rahmete avucunu aç bir tanem. Dünya riya-ı mütecessiddir, hem dar-ı kulub-u mütehaccir. Bir muhacir gibi yaşa, ol müstecir, yoksa olursun müteessir. Verilene sabreyle, verilmeyene şükreyle, bu sözü, ters bilme. Her hayal-i dünyanın hesabı var, takdir-i ilahiye terslenme. Haydi, gel şimdi tövbe edelim, günahların belini bükelim. Aşk yoluna can verelim, rahmet-i. Hak ile Hakkı görelim. GÖREVİMİZ TEBLİĞ ETMEK Yol 346 Ey Âşık, İçindeki sevgileri ne diye sorguluyorsun? Zorla güzellik olmaz. Ne kadar uğraşsan da karşındakine her hangi bir şey katamayabilirsin. Bu senin elinde değil. Tüm çabaların boşa gidebilir. O halde neden hala uğraşıyorum diye de düşünme. Bu sorunun cevabını içinde bulamazsın ama acı gerçeğin çaresizlik tokadı, gönül suratında her defasında şiddetle patlasa da yine de çevrene bir şeyler vermek için mücadele etmelisin. Sözlerinde karamsar bir yapı var gibi gözükse de, içinde, kaynağını bir yerden alan ümitlerin bitmesin. Peki, ümitlerinin kaynağı neresi? İçindeki sevgileri sorgularsan göreceksin ki ümitlerinin kaynağı, gönlünün en nadide köşesinde parlıyor. Sevgi köşesinde. Yol 347 Ey Âşık, Yalnızlık ne çetin sınav, geceler ne zalim avcı, bense çaresiz bir av. Yol 348 Ey Âşık, Acılarını anlıyorum. Seni düşünenler, senin için üzülenler hatta senin için ağlayanlar var. Geçmişi unut, yarınlara bak. Gurbet havası hep yakıcıdır. Ciğerini parçalar ama geçmişe takılma. Haydi derin bir nefes al. Evet, bazıları acımasız, merhametsiz, affetmeyi unutmuş, bencil ve sevgiden yoksun olabilir. “Elimden geleni yapıyorum ama olmuyor” diye düşünüyorsun ama yanılıyorsun. Çünkü ne yapıyorsan aslında kendine yapıyorsun. Birisine yaptığın iyilikte sana, kötülükte sana. Birinden sevap kazanırsın, birinden günah. Kazancın, ne yapıyorsan, yaptığının ardındaki niyetindendir. Niyetin sadece Allah rızası olmalıdır. Ne yapıyorsan sadece Allah için yapmalısın. Karşılığını Allah’tan bekleyerek yapılan işlerde hayal kırıklığı olmaz. Yol 349 Ey Âşık, Ali radıyallahu anh bir defasında yanındakilere: “Ben hiç kimseye ne bir iyilik ve ne de bir kötülük yaptım.” der. Oradaki insanlar şaşırırlar ve “Efendim, bu nasıl olur? Kötülük yapmadığınız doğru fakat hiç kimseye bir iyilik yapmadınız mı? Bizler sizin çok iyiliğinizi gördük.” derler. Ali radıyallahu anh “Ben her ne yaptıysam kendime yaptım.” der ve şu ayeti okur “Kim bir iyi amel yaparsa, bu onun kendi faydasınadır. Kim de bir kötü amel yaparsa, bunun zararı kendi nefsinedir. Sizler sonuçta Rabbinize döndürülürsünüz. O size hak ettiğinizi verir.” (Casiye 15) Yol 350 Ey Âşık, Görevin sadece Allahu Teâlâ’nın emirlerini tebliğ etmektir. Yoksa birilerini yola getirmek değildir. Hidayet Allah’tandır. Sana düşense tebliğ etmektir. “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi göndermedik.” (Nisa, 80) Elbette tebliğin şartlarını gözetesin. En önemli şart ise olgunlaşmaktır. Olgunlaşmanın en önemli göstergesi de yaptığını söylemek, yapmadığını söylememektir. Her şeyin bir olgunlaşma zamanı vardır. Her şey zamanı gelince olur. Sana düşen sadece sabırla o anı beklemektir. Bir elma nasıl ki dalında ilk halinde yeşil, ekşi ve buruktur; işte sen de halini buna benzet. Elmanın yenme zamanı onun olgunlaşma zamanıdır. Elma sabırla kızarmayı, tatlanmayı beklemek zorundadır. Onu savuran rüzgâra, onu yakan güneşe, onu sırılsıklam yapan yağmura, canını acıtsalar da gerçekte kendisi için birer rahmet olduklarını bilerek sabırla dayanmalıdır. Aslında olumsuz gibi görünen ne varsa, seni olgunlaştırmak içindir. Yeter ki sen bunun farkında ol ve sabret. Düşün bir kez. Vaktinden önce dalından kopan ham elmayı mı seversin, yoksa vakti gelmiş, olgunlaşmış tatlı elmayı mı? Yol 351 Ey Âşık, İçindeki öfken, nefsine olan gayretindendir. Nefsine yenilmenin acısıdır. Batıla karşı duramayışındır. Öfke ateştir. Öfke ateşini kontrol et ki seni yakmasın. Hani eskiden gaz lambaları vardı. Fitili yakınca ateşin üzerine cam kısmı kapatılırdı. Hem etrafı ısıtır hem de ışık saçarak aydınlatırdı. İçindeki ateşin çok güzel ama ateşinin üzerine sabır ve hizmet camını kapat ki etrafını ısıtıp aydınlatasın. Yoksa sadece yakarsın. Yol 352 Ey Âşık, Bilmez misin? Nuh aleyhisselam bile oğluna söz geçiremedi. Tufanda boğulup gitmekten oğlunu kurtaramadı. Düşündürücü bir husus değil mi? O halde bu çaba neden? Bu sorunun cevabı bize verilmiş ilahi emirde gizli. Ne olursa olsun gönlün bu ilahi emrin tesirinde olsun ve gayretinden dolayı sakın yorulma. “Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki ona yüklenen görevin sorumluluğu ancak ona ait; size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir. Eğer ona itaat ederseniz doğru yola erersiniz. Peygambere düşen ancak apaçık bir tebliğdir.” (Nur 34) Yol 353 Ey Âşık, Bu yoldan dönmek yok. Amaç kişileri doğru yola davet etmek, onlara ilahi emirleri tebliğ etmek. Yoksa iyiliğe de kötülüğe de götürmek sana düşmez. Kişisel sorumluluk ve kendi kararını verip, sonuçlarına razı olmak özgürlüğü, sana verildiği gibi her insana da verilmekte. Diğerlerinin de kabul etmeme özgürlüğü olduğunu kabullenmen gerekir. Neden, niçin, ama fakat gibi kelimelerin olumsuz mahiyetlerini bir kenara at. Gönlündeki ümidi yitirmeden, tebliğ etmeye devam et. Bu eşin, evladın, anan, baban, arkadaşların ve dahi her kim olursa olsun kabul edip etmeyeceğini düşünmeden, incitmeden tebliğ et. Gerisi ona kalmış. Bırak ister kabul etsin, isterse etmesin. Bu seçim ona ait. Sana düşen ise sadece tebliğ etmek. Yol 354 Ey Âşık, Tebliğ etmenin en güzel şekli ise sevgiyle anlatmak, sevgiyle göstermektir. Kaynağı gönlün olan sevgi, sana ışık olursa, insanın nefsinde uzanan itirazcı keçi yollarında, aydınlık içinde yürüyebilirsin. Sonuçtan ümitli ama olumsuz sonuca da hazır olarak, korkusuzca yürü. Ne kadar da olumsuz sonuç, evladın, eşin bile olsa, bu durum seni son derece üzecek bile olsa, elinden gelen tek şey, tebliğ etmen ve onlar için dua etmendir. Yeter ki sen doğru olanı bil, sabır ve gayretle yap ve sevgiyle anlat. Tebliğ ve tedbir kuldan, takdir Cenab-ı Hak’tandır. Yol 355 Ey Âşık, Nasihat öğüt demek olup doğruyu eğriden ayıran sözler demektir. Nasihat, bir kimsenin dinine ve dünyasına faydalı işler yapması için ona hayırlı olan yolu göstermek demektir. Nasihat geçmişi geleceğe taşıyan bir vasıtadır. Nasihat emr-i maruf ve nehy-i anil münkerdir. Nasihat her müslümanın görevidir. İlim sahipleri, imkân nispetinde emr-i maruf ve nehy-i anil münker yapmalı, yani iyiliği yaymaya, kötülükten sakındırmaya çalışmalıdır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem “Din Nasihattir.” (Buhari) diye buyurarak, hem ümmetine nasihat etmiş, hem de nasihatin önemini belirtmiştir. Yine bir hadiste şöyle buyurmuştur; “Allahu Teâlâ’nın en çok sevdiği kimse, çok nasihat edendir.” (İ. Ahmed) Bu hususta Allahu Teâlâ da şöyle buyurmaktadır; “Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış.” (Nahl 125) Rabbimiz, Peygamberimiz ve tüm Allah dostları nasihatin önemini en üst seviyede emretmişlerdir. Hal böyle olunca a güzel âşık, sen de ya nasihat edenlerden ol ya da nasihat alanlardan. Yoksa bunların aksine, nasihati terk eden birisi mi olmak istersin? Yol 356 Ey Âşık, Millet olarak bu günlere nasihatler ile geldik, yine nasihatler ile yarınlara taşınacağız. Nasihatsiz bir toplum, hayatını ne kadar devam ettirebilir? Geçmişinden mahrum, ahlaki yayılmanın durduğu, kimsenin kimseyi uyarmadığı bir yerde, ortaya büyük bir karmaşa çıkmaz mı? Küçüğün büyüğünü tanımadığı, dinin ayakaltına alındığı, birbirine saygının olmadığı bir toplumda mı yaşamak istersin? Hayır dediğini duyuyorum. O halde işin sırrını unutma. O sır ki adı nasihattir. Yol 357 Ey Âşık, Bu millet, var oluşundan bu yana, varlığını ahlaki kişiliği ile sürdürmektedir. Üzerinde maddi çıkarları olan batıl güçler bu ahlaki yapıyı yok etmek için uğraşmaktalar. İşin garip olan tarafı ise düşmanlıkları açıkça belli olmasına rağmen, hala bunlara aldanmaya devam ediyor olman. Aslında birbirlerine de düşman olan bu çıkar ortaklarının, bu milletin en değerli hâzinesi olan ahlaki kişiliğini yok etmek için iş birliği halinde çalıştıklarını, maddi manevi kenetlenerek ellerinden geleni yaptıklarını ve hala yapmakta olduklarını, bu milleti ne hale getirdiklerini ne zaman anlayacaksın? Ama Allahu Teâlâ onların oyunlarını elbette bozacaktır. Layık olduklarını sonunda alacaklardır. Sen de sakın bu oyunlara kanma. Dünyanın aldatıcı süslerine kapılıp da düşmanlarına yenilme, iman gücünle karşılarında dimdik ayakta dur. Ahlakından asla taviz verme. Yol 358 Ey Âşık, Bu oyunlara karşı en etkili savunma yöntemi nasihattir, işin çözümü nasihattir. Emr-i maruf, nehy-i münkerdir. Hakkı, hakikati, sonraki nesillere aktarmakta sana düşen nasihat görevidir. Onun için önce evine, sonra çevrene usulüne uygun bir şekilde nasihat et ve adam sende, bana ne diye nasihati terk etme. Nasihati terk etmen, vebaldir ve gelecek nesiller için büyük kayıptır. Nasihat fikir ibadetidir. Yol 359 Ey Âşık, Nasihat edenlerden ol. Yılmadan, usanmadan nasihat dinle ve her fırsatta çevrendekilere nasihat et. Nasihatçilerden olursan sen de şu ayetin muhatabı olur, büyük bir şerefle takdir görürsün. “Allah’a davet eden, Salih amel işleyen ve: “Ben gerçekten müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet 33) Bu takdire mahzar olmayı kim istemez? Yol 360 Ey Âşık, Nasihat halkasının dışına çıkma. Seni azarlasalar da, kızsalar da, kovsalar da elinden geldiği kadar nasihate devam et. Önce kendinden başla. Çünkü kendisine hayrı olmayanın kimseye hayrı olmaz. Kendisine sözü geçmeyenin kimseye sözü geçmez. Unutma, en etkili nasihat yöntemi, hal dili ile yapılan nasihattir. Bu nedenle önce kendine nasihat et ve sözlerini uygulayanlardan ol. Sonrasında kalp kırmadan, güler yüzlü, tatlı dilli ve en önemlisi de sevgi dolu olarak, nazının geçtiği en yakınından başlayarak bıkmadan nasihat et. Nasihatte sabırlı ol. Senin görevin sadece tebliğ etmektir. Zorlamayla bir şey elde edemezsin. Kaza ve kaderde ne varsa o olur. Kaderde olandan başkası başa gelmez. Eğer sözün dinlenmiyorsa acele etme. Henüz ya senin, ya da karşındakinin zamanı gelmemiştir. Sonuç ne olursa olsun, yapılan her iyilik karşılıksız kalmaz. Hoşlanmadığın, uygunsuz bir durumla karşılaştığın zaman acele etme. Dua et ve Cenab-ı Haktan yardım dile. Kimseye zorla bir şeyi sevdiremezsin. Gönül kimi severse, güzel odur. Yine de sen gayretle yoluna devam et. Hiçbir çaba boş değildir. Cenab-ı Hakka güven ve korkusuzca ilerle. Hem kendi içinde, hem de kendi dışında. SALİH AMEL Yol 361 Ey Âşık, Hayatındaki önemli hususlardan birisi de salih amel olmalıdır. Salih iyi, güzel, hayırlı anlamında olup, amel kelimesi ise iş demektir. Dolayısıyla salih amel, hayırlı iş manasına gelir ki, Allah’ın rızasına uygun iş olarak anlamalısın. “Asra yemin olsun ki, hiç şüphesiz, insan hüsrandadır. Ancak, iman edip, salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.” (Asr 1,3) Yol 362 Ey Âşık, Görmez misin? Kuran-ı Kerim’de salih amelin zikredildiği pek çok ayet var. Bu konuda Rabbin senin dikkatini çekmektedir. İman ile Salih amel birbirinden ayrılmaz ikilidir. Amellerinin salih olmasına büyük önem ver. İmandan sonra gelen en mühim iş salih ameldir. Her ne yaparsan yap, yaptıklarının salih işlerden olmasına dikkat et. İmanını ibadet ile koruma altına al ve en mühimi de ibadetini, saf bir samimiyetle, ihlâsla yap. Ancak böylece işlerin salih olabilir. “İman eden ve salih amel işleyen mii’minleri müjdele ki, altından nehirler akan cennetler onlarındır.”(Bakara 25) Yol 363 Ey Âşık, Amelinin salih olmasının göstergesi, ihlâstır. O işten, o ibadetten, o hayırdan sadece Allah rızasını beklemen, başka bir gaye gözetmemendir. Bir işinde ihlâslı olup olmadığın, işin nihayetinde ulaştığın sonuç ile değil, onu yaparken taşıdığın niyetinle anlaşılır. Salih amel adına, hayırseverlik yapacağım derken gösteriş yaparsan, bu işinin hiçbir anlamı olmaz. Salih amel için saf ve sade olmalısın. Her ne olursa olsun, Allah’ın emrettiği ve sünnete uygun olmayan işlerin, salih amel olmayacaktır. Bu hususta bak, Rabbin ne buyuruyor. “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlar da sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.” (Bakara 177) Diğer bir ayette de nefsine rağmen Allah rızası için hayırlı iş işleyen müminler bak nasıl övülüyor. “Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz size, ancak Allah’ın yüzü (rızası) için yediriyoruz, sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz. Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.” (İnsan 7,11) Bu durumun aksine, Allah’tan başkasının rızasını aramak maksadıyla yapacağın her türlü işin, hem salih amel kapsamına girmeyecek, hem de şirk olarak, seni büyük günaha sokacaktır. Şu ayete dikkatle kulak ver. “Yazıklar olsun o namaz kılanlara kî, Onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar.” (Maun 4,6) O halde sende işlerinde ihlâsı ara. İhlâslı olmayan niyetlerini sorgula ve amellerinin salih olması için Allah nzasının takipçisi ol. Yol 364 Ey Âşık, Salih amel, Allahu Teâlâ’nın emir ve yasaklarından oluşan, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetleri vasıtasıyla da nasıl yaşanacağı öğretilen şeriatin maddi ve manevi her türlü yasalarını, yukarı veya aşağı olarak haddini aşmadan, tam olarak yerine getirmendir. Aynı paralellikte tüm mahlûkatın da maddi ve manevi hakkını gasp etmemendir. Tüm bunları yaparken de sadece Allahu Teâlâ’nın rızasına niyetlenmendir. İşin sırrı samimiyettedir. Samimiyet hidayet üzere olman demektir. Eğer böyle bir hayat sürersen, ne mutlu sana ki her işin de samimi olarak yalnızca Allahu Teâlâ’nın rızasını gözetiyor olacaksın. Böylece iman edip hayatın boyunca salih ameller işleyen bir mümin olursan da kavuşacağın, elbette ki Allah’ın nzası ve cenneti olacaktır. “İman edip salih ameller işleyenlere gelince ki biz kişiye ancak gücünün yettiğini yükleriz işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.” (Araf 42) ŞEHVET Yol 365 Ey Âşık, “Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır. Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyursa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.” (Naziat 37,41) Yol 366 Ey Âşık, Artık korkar mısın? Sevinir misin? Bilemem. Ancak en doğrusu, sen ikisi üzere de ol. Hem kork, hem de sevin. O sevgilinin sevgisi öyle yücedir ki her korkuyu içinde yok eder. Şefkatiyle teselli eder ve seni terbiye eder. O sevgilinin kıskançlığı öyle yücedir ki üstüne gül koklayan kalbi paramparça eder. Onu sevmek, Onun istediklerini yapmaktır. Ondan korkmak Onun istemediklerini yapmamaktır. Sonra hiç aşığa ikilik yaraşır mı? Hiç âşık yalancı olur mu? Hem sevdiğini söyleyecek, hem de kalbinde başka maşuklara yer vereceksin. Hadi canım, hadi canım, başka kapıya derler adama, bilmez misin? Yol 367 Ey Âşık, Düşme Ondan gayrisinin peşine, yoksa ulaşamazlar leşine. Sevmek söz dinlemekle görünür, sevgiliyi övmekle aşka bürünür. Tek olanın eşi yoktur, sorulmaz eşi ne? Eşi sandığın düşleri bırak, düş hakikatin peşine. Teslim ediver nefsini yârine, bakmaz mısın hiç haline? Aşk isteyip de inlersin, Peki, kimin sözünü dinlersin? Aşk nefiste ne arar, ancak akılsız olan nefse sorar. Nefiste olan aşk değil, dünyaya düşkünlükten öte değil. Dünyanın yaldızlı arzularına kanma hevestir. Nefsinin şehvetidir. Şehvete kapılma. Aşk ile karıştırma. Aşk, nefsin sahibinde ölmektir, böylece nefsine sahip olmaktır. Ve de sakın unutma, şehvet ile yatan, şevket ile kalkamaz. Yol 368 Ey Âşık, İnsaf et, aşk ne güzeldir. Bozma aşkını, verme ellere sevdan. İffet ile aşk ne güzel yoldaştır. Sen, kendi şehvetine, nefsinin arzulanna aşk adını vermişsin. Oysaki şehvetten kurtulmadıkça aşka kavuşmak ne zordur. Aşk istiyorsan ne ararsın kasapta? Bulduğun ettir, onun da aslı şehvettir. Bırak kabukla oyalanmayı da öze bak sen, bırak alt taraflara bakmayı da göze bak sen. Özünden haberin yok, hala etinle övünürsün. Et isteyen gitsin kasaba, can isteyen çekilmez hesaba. Yol 369 Ey Âşık, Nefsinin isteklerini yârin istekleri ile aynı kıl. Helal ile harama dikkat et. Yârin seni gören gözlerinden çok sakın. İnsan olmaktan yana, insanca davranmaktan yana korkma. Kutsal olan insanlığını yârin emirleri dışına çıkararak kirletme. Nefsini zinadan koru. Nefsine yârin hediyesini helal dairesinde sun ve şükür etmeyi de unutma. Düşmüşsen de çukura ümitsiz değilsin, Korkma. Aşkın ipi gün gibi önünde, hadi tut onu, durma. HAYIRLI EŞ Yol 370 Ey Âşık, Adamın bir koyun sürüsü varmış. Köyünde bunlara bakar dururmuş ama gücü hepsine yetmezmiş. Elbette köylük yerde kurdu var, kuşu var. Endişesinden dolayı bir gün kasabaya gidip, sürü için güzel bir köpek almaya karar vermiş. Nihayet düşmüş yollara. Kasabaya varıp almış bir yavru köpek. Sevimli mi sevimli, akıllı mı akıllı, çok şirin bir köpekmiş. Geri dönerken köylülerine rastlamış. Köylüsü olan adamlar; “-Hayrola komşu” deyince bizimkisi de: “-Hayırdır, hayır” demiş. “Sürüm için kendime köpek aldım da eve dönüyorum şimdi.” Köylüler: “-Nerden aldın bunu? Pek sevimli maşaallah” diye merakla sorunca; “-Satın aldım. 4 koyun verdim üzerine de 40 akçe” demiş. Köylüler çok şaşırmışlar. “-Ne yaptın sen komşu. Hiç bir köpeğe bu kadar para verilir mi? Şu bizim kasabın önünde o kadar köpek var. Alsaydın ya birisini. Kocamanlar, hazır hepsi büyümüş. Şimdi bunu eğitmek için o kadar zaman didineceksin. Hem uğraşmazdın hem de bu kadar paran gitmez ve koyunların da sende kalırdı.” demişler. Bunun üzerine, bizim köylü de şöyle demiş onlara: “-Derdi et olana et teslim edilir mi? Gözü dışarıda olandan dostluk alınır mı? Ben ona sürümü teslim edeceğim ve elbette uğraşacağım. Tohumun önemi kadar toprağın da önemi yok mu? Soysuzdan soy, hayırsızdan Hay çıkmaz. Gözünü ilk bende açsın kardeşler.” Yol 371 Ey Âşık, Hikayedeki Adam’a kulak ver. Ne kadar da akıllıca sözler etmekte. Sen de kendine eş seçerken akıllı olasın. O halde sürüne bakacak ve onu koruyup gözetecek hayırlı ve sadık bir arkadaş seçesin ki hayat boyu gözün ardında kalmasın. Yol 372 Ey Âşık, Eşini hayırlardan bekle ve sen de eşin için hayırlı olmayı dile. Böylece Allahu Teâla senin için hayırlı eş seçer, hayrında eşinden nesline geçer. Bil ki sen neysen eşinde odur, hayırlı eş ile için dışın nur olur. Arı ararsan gül bahçesine git, ne ararsın çöplükte? Hiç gördün mü sen bir arı dolaşırken pislikte? İffet ararsan iffetli ol, ahlak ararsan ahlaklı ol. Sadakat ararsan, sadık ol, ne ararsan önce sen ol. “Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar, temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara layıktır. O temiz olanlar iftiracıların söyledikleri şeylerden uzaktırlar. Onlar için bir bağışlanma ve bolca verilmiş iyi bir rızık vardır.”(Nur 26) Yol 373 Ey Âşık, Böylece seçimlerine dikkat et. İlk önce kendinden başla, hemen vakit geçirmeden tüm günahlarına tövbe et. İçinde ve dışında aynılığı bul. Ahlak ile beraber ol ki nefsine sahip olasın. Allah ile beraber ol ki kendini bulasın. Kendini düzeltirsen göreceksin ki her şey düzelecek. Yanlış yollardan ayrıl, sevgi yoluna gir. Bana bir şey olmaz deme. Sakın unutma, inandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanmaya başlar. Yanlış yerlerde yaşama, Allah ile beraber yaşa. İnan ve güven. O Rab seni hiç bırakmadı ve bırakmayacak. Yeter ki sev onu ve güven ona. O her ne işlenmişsen, en samimi duygularınla ona yönelirsen, seni asla geri çevirmez. O şüphesiz Rahman, Rahim, Gaffar, Halim, Gafur, Vedud, Tevvab, Afuvv ve Rauf olan tövbeleri kabul edip, bağışlayan Allah’tır. TEVAZU Yol 374 Ey Âşık, Bir adam haram yoldan para kazandı, bununla kendisine koca bir inek aldı fakat sonra yaptıklarına pişman oldu, böylece Hacı Bektaş-ı Veli’ye vardı. Dergâha kurban olarak bağışlamak istedi. Hacı Bektaş-ı Veli “Helal değildir.” dedi. Adam çaresiz, Mevlevi dergâhına geldi, Mevlana’ya anlattı o da bunu kabul etti. Adam, Veli’nin sözünü söyler, sorar sebebini, Mevlana gülümser ve bozmadan hiç edebini, “Biz karga gibiyiz, o ise temsil eder şahini, öyle her leşe konmaz, kabul etmez hediyeni.” Adam üşenmez kalkar, Hacı Bektaş’a gider, Mevlana’nın sözünü söyler, nedenini sorar. Hacı Bektaş-ı Veli gülümser, için için inler, tevazu ve inceliğin en hoş sözlerini söyler. “O okyanus gibidir, bir damla su ile kirlenmedi, bu sebepten dolayı, senin hediyeni kabul etti. Biz ise su birikintisiyiz, bir damla bize çok geldi, bundan dolayı senin hediyen kabul edilmedi.” Yol 375 Ey Âşık, Tevazu kendini kimseden üstün görmemektir, haddi ise kul olup, teni var bilmemektir. Orta yoldur bu yol, yardan öte gitmemektir, nefsini silip, kimse hakkında kem düşünmemektir. Yol 376 Ey Âşık, Bu ne istiğna, Hak’tır müstağni, deme eş yoktur naleme, ibret al bak, her şeyin kendisinde cem edildiği o âleme, ef’ale vesile, Hakk’ın Kudret emrindeki, nesibe kaleme, âlem de kalem de sensin, geç lâini, bil ki “illa li na’leme” Yol 377 Ey Âşık, Dünya geçici bir metadır, hayatını geçirme malayani, “Gafile kelam, nafile kelam” derler, el insaf-ül ala yani. Yandaş bilme kâfiri, candaş tut zakiri, terket galayani, hakir görme fakiri, bırakma gönülden inleyeni. Yol 378 Ey Âşık, Tevazu ne güzel bir elbise, unutma hesap günü Hak’tır, çıkarma sakın üstünden, iyi anla, büyüklenen alçaktır, boş lafları bırak, yap, lisan-ı hal lisan-ı kalden entaktır, Hak yolda giden mütevazı için, rahmeti aşk mutlaktır. DUA, HİZBUL BAHR VE DELAİLÜL HAYRAT VE MÜRŞİDE SAYGI Yol 379 Ey Âşık, Allahu Teâla’ya kul olmanın en önemli özelliklerinden birisi de dua etmektir. Dua, istemek demektir. Ancak, Fatiha Suresi’nde öğretildiği gibi yalnızca Cenabı Hak’tan istemektir. Dua etmek, aczini dile getirmek muhtaçlığını göstermektir. Dua, gönlünün aşk ile inlemesidir. Âşık gönüller dua ile Allah’a yalvaracak ve ondan hem dünyada hem de ahirette iyilikler isteyecektir. Edep içerisinde ihtiyacını rabbinden talep edecektir. Sen de Rabbine yalvar, ondan ihtiyaçlarını iste. Namaz ile sabır ile Rabbine dua et. Allah’ın her şeyi bir sebep ile yaratmakta olduğunu gör ve zararları, dertleri def etmek, faydalı şeyleri vermek için de dua etmeyi sebep yaptığını bil. Yol 380 Ey Âşık, Peygamberimizin aleyhissalatu vesselam Allahu Teâla’ya günah işlemeyen dil ile dua edin emrine uy. Günah işlemeyen dilin ise “Birbirinize dua edin çünkü ne sen onun ne de o senin dilinle günah işlemiştir.” buyruğunda olduğu gibi sana dua edecek dostlarla arkadaş ol. Duanın kabul edilmesini istersen de iki şeye çok dikkat et. Duayı ihlas ile yap ve yediğin giydiğin şeylerin helalden olmasına önem ver. Yol 381 Ey Âşık, Ehli Sünnet itikadına sahip olasın, farzları yapıp haramlardan ve kul hakkından sakınasın, kabul edileceğine inanarak dua edesin, mazlumun duasını, misafirin duasını ve ana babanın duasını kaçırmayasın. Yol 382 Ey Âşık, Daima abdestli olmaya çalış, ihlasla ellerini göğüs hizasında ileri uzat, avuçlarını semaya karşı aç, euzu besmele çek ve ardından Allahu Teâla’ya hamdu sena ve Resuluna salavat getir, duanı yap ve sonunda”Amin” diyerek avuç içlerinle yüzünü sıvazla. Yol 383 Ey Âşık, Dua ederken, ne söyleyeceğinden ziyade nasıl söyleyeceğin önemlidir ve öncelikle günahlara tövbe etmeli istiğfar okumalı, sadaka vermelidir. Duayı yalnız namazlardan sonra ve belli zamanlarda yapmamalı, her fırsatta dua etmelidir, bu da tam bir teslimiyet ve samimiyetle dua etmek demektir. Dua ederken, Allah’a sığınmalı, yalnız ona güvenmelidir. Yalvararak korku ve ümit ile dua etmelidir ve en önemli husus samimiyettir, samimiyettir, samimiyettir. Yol 384 Ey Âşık, Ebul Hasan Şazili tarafından yazılan Hizbul Bahr isimli dua güzeldir. Ebul Hasan Şazili buyurmuştur ki “ Allah’a yemin ederek, diyorum ki kim bu hizbi tam bir ihlas ve samimi bir kalp ile okursa o sıkıntılardan kurtulur, muradına kavuşur.” Yol 385 Ey Âşık, İçinde Peygamberimize sallallahu aleyhi ve sellem salavatların bulunduğu Delailül Hayrat kitabı da önemli bir eserdir. Süleyman el Cezuli tarafından derlenen bu kitapta salavatı şerifler bulunmaktadır. Belirli cüzlere ayrılmış olup, vird halinde okunabilmektedir Tam adı “Hayırlara Deliller ve Nurlarının Doğuşu” manasına gelen “Delail-ül Hayrat ve Meşarik-ul Envar” dır. Takip edersen bu kitapları, seni de takip ederler ve duası makbul olanlardan olursun inşaallah, âmin. Yol 386 Ey Âşık, Mürşide saygı nasıl olur? Akıl ile iş ancak mürşid’e gidiş içindir. Aklın şeyhini tanıyana kadar işe yarar, ondan sonrası ise teslimiyettir. Bu konuda çok dikkatli ol. Her mürşid denileni mürşit sanma. Gerçekten mürşidi kâmil olana tabi ol. Bu hususda da en keskin terazi kalbindir. Merak etme, o seni bulduğunda, kalbin seni haberdar edecektir. Kalbinin sesine güven ve bil ki kalbin kimi sever mürşidin odur. Yol 387 Ey Âşık, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi. “Allahumme ya mukallibel kulub, sebbit kalbi ala dinik.” (Ey kalpleri çeviren Allahım, kalbimi dinin üzere sabit kıl) Yol 388 Ey Âşık, Biz sana demedik mi? Elbette öncekiler gibi seni de sınayacağız. Ağzından çıkanlarda deneyeceğiz. Malın ile eşin ile işin ile evlatların ile sağlığın ile. Biz sana demedik mi? Bir Müslümanın başından üç şey eksik olmaz. İllet, kıllet, zıllet. İllet hastalıklar ile bilinir, kıllet kıtlık yokluk ile bilinir, zillet itibarsızlık ile bilinir. Sen bize demedin mi? Ben istemem beni, ben seni isterim. Al beni benden, yap beni senden. Öyle kolay mı a canım? Sınamadan seni, alacak mıyız sandın? Sabrını, şükrünü göstermeden, sevgiden bahsedersin bize. Söyle şimdi nasıl gelelim diz dize? Kalpler bizim elimizde, döner durur, ömr-ü Hayal bir gün söner kurur, Dünya ham meyvedir, insanı köser, burur, razı edersen Onu, işte sürûr budur. Yol 389 Ey Âşık, Korkma! Ağzından düşmezse Resul duası, tüm zerreni kaplarsa, hamd etmenin fuası, kalbinin her yerinde parlarsa, kudret şuası, işte o an açılır sana, nusret-i rahmet yuvası. Dinsin artık bu arayış, bu firak, umutlar çok yakın sanma ırak, korkmadan çalış miskinliği bırak, müjdeler olsun gönlüne, inşirah. Yol 390 Ey Âşık, Çok ses çıkardığına ne bakıyorsun davulun? İçi boş davulu geç, sesine bak sen Davut’un. Yol 391 Ey Âşık, Uzun uzun hedefler veriyorsun bana. Sınırlarının uzaklığından bahsediyorsun. Ulaşabildiğin son sınır nedir? Hayallerin nereye kadar? Görmekteyiz ki senin hala sınırların var ve hayatını metrelerle ölçüyorsun. Ne yazık. Ömür dediğin şeyin sadece bir andan ibaret olduğunu idrak edemeden, sana göre yıllarını boşa harcıyorsun. Zamana geçmiş, gelecek diyor ve ona günler, aylar, yıllar gibi isimler takıyorsun. Zamanı anlamaya, kavramaya çalışıyorsun. Zamanın hızına erişmenin ve hatta geçmenin zor olduğunu sanıyorsun? Öyleyse yanılıyorsun. Çünkü yanılgın maddenden kaynaklanıyor. Maddeye esir bir köle olmaktan ne zaman kurtulacaksın? Üzerine giydiğin bu beden elbisesi, seni çerçevelemekten başka ne işe yarar? Madde âleminde mecburen giydiğin bu elbise, diğer her şey gibi geçici ve maddeye aittir. Seni çerçeveleyen ne kadar sınır varsa onlardan kurtul. Sınırsız yaşa. Yoksa sınırlı olan sınırsız olanı nasıl kavrasın? Yol 392 Ey Âşık, Ateşe elini uzattığında neden yanmakta elin, bir düşün bakalım. Madde olan ateşe dayanabilir mi? Yahut hiç ateş, ateş olanı yakabilir mi? Anla, sana bu söylediklerimi de sınırlar dünyası olan şu madde âleminden kurtul. Ne o, bakıyorum ki anlamak için yüzüme bakmaktasın. Sorun nerede biliyor musun? Söyleyeyim mi sana? Ateş olmanın yolunu sorarsın ama soru sormanın olmadığı o diyarda nice başlar gitmiştir. Bu bedeli ödeyebilecek misin? Yok olmanın dayanılmaz acısına katlanabilecek misin? İkiliğin olmadığı o mana âleminde, nefsine kul olmuşken, tek başına gezmek istersin. Bir yandan benlik davası güdersin, bir yandan da âşık olduğunu söylersin. Aşk öyle bir ateştir ki önünde kendinden başka bir şey bırakmaz. Hepsini yok eder de yalnızca kendisi kalır. Ne madde kalır ne de mana. Ne soru kalır, ne de cevap. Sadece sonsuz bir huzur ve anlatılamaz bir doyum. Ateş olmak için a âşık, hakikaten âşık olmak lazımdır. Ateşin seni kendisine katmasına ve seni yok etmesine izin vermelisin. O seni zaten bulmuş, O sana senden daha yakın ama mesele Onun seninle olması değil senin Onu bulman ve kendini Ona karşılık Ona sunmandır. İşte mutlak teslimiyet budur. Sendeki aşk mutlak teslim olabilme iştiyakıdır ama hakiki aşk, mutlak olanda yok olmak ve Onda yeniden dirilerek, Onunla var olmaktır. Orada senin bildiğin aşk yoktur. Sadece mutlak iyilik ve huzur vardır. Yol 393 Ey Âşık, Nefsinden geçmen lazım, ne söylesin sana sazım? Birazcık geçiyorsa nazım, dön yolundan yolundan. Kelime-i tevhid ile nefsinin yularına yapış, O vahşi at ile mücadeleye kapış, zikirle tevhidi işle kalbine nakış nakış, en güzel satış, nefsini Rabbine satış, durma öylr artık dön yolundan, yolundan. Yol 394 Ey Âşık, Bil ki her şeyin bir yarısı var, insanın da olmaz mı? Bir içi, iki dışı. Dışının da yarısı var. Bir belden aşağı, iki belden yukarı. Oruç ile belden aşağını, namaz ile belden yukarını terbiye et. İçinin de yarısı var. Bir kalpten beriye, iki kalpten öteye. Kelime-i tevhid ile kalbinden berisini, Allah ismiyle de kalbinden ötesini terbiye et. Bilmem nasıl anlatmalı, nasıl yazmalı bu sevgiyi? Bir rüyaya dokunmak, bir hayali tutmak gibi işte. Yol 395 Ey Âşık, Sana üç kelime diyeyim mi? Bunların yanında elmas değersiz bir taştır. Bunlara öyle sahip çık ki çıktığın aşk yolunda mecalsiz kaldığında, sana sığınak olsunlar. Sahip çıkman bu kelimelerin hakkını vermendir. Onlann hakkı ise onları iyice öğrenmen ve uygulamandır. İşte sır yüklü bu üç kelime: ilim, amel ve ihlâs. A güzel âşık, artık kalk düştüğün yerden, bu kadar süründüğün yeter. Çek “la ilahe illallah” kılıcını, savuştur miskinliği. Görmez misin? O Yar-i Güzin inşirah ile müjdeler seni. Sen de Rabbine dön ve şükredenlerden ol. İÇİNDEKİ KANDİL Yol 396 Ey Âşık, Bu gün kandil, bu gün Cuma, bu gün bayram, bu gün arife ve sen yoğun bir hazırlık yapmaktasın. Yıl diye bir isim koymuşsun, dünya gezegeninin Güneşin etrafındaki dönüşüne. Bölmüşsün, çarpmışsın, aylar demişsin ve günleri isimlendirmişsin. Sana bu da yetmemiş, bir mübarektir diye tutturmuşsun, şu gün mübarektir, şu ay mübarektir, şu yıl mübarektir. Almış başını uçmuş gitmişsin. Düşme mübarek kelimesinin peşine, itibar etme dünya denen zamanın leşine. Düşeceksen düş kendi peşine, işte o zaman bulursun hakikati, eğer yüz sürersen, mutlak olanın kudret nurunun eşiğine. O eşik ki tüm hakikatlerin madde ve mana da son bulduğu tek noktadır. Ondan ötesi ise yine O noktanın hakikatinin, madde ve manaların olmayan sonsuzluğunda, mutlak olan ile vuslatıdır. Vuslat ki yokluktur ve bu yokluk içinde, varlığın hakikatinde var olmaktır. Bu öyle bir kudrettir ki nurunun varlığında madde ve manalar can bulur. Ancak ve ancak her âlem nur-u kudretin aşkından meydana gelir ve kıyamı devam bulur. Hal bövleyken bunca yolu sen nasıl olurda mübarek diye diye aşarsın? Biliriz yaşlı gözlerle bu söze şaşarsın. Şaşma, hakikatten kaçma. Her bildiğini sandığın hakikat midir? Yoksa hakikatin perdeleyicisi ve birazcık eğlence midir? Eğer sen eğlenmek istersen, durma git eğlen. Ne diyebiliriz ki ama söyle bakalım bize, dünya nefsine eğlence olsun diye mi yaratıldı? Yol 397 Ey Âşık, Her şey zıttıyla bilinir a güzel âşık. Kötülük olmasa iyilik ortaya çıkabilir mi? Madde olmasa mana nasıl anlaşılsın? Unutma her şey birbirine aynadır. Aynalar ise sırlıdır, işte senin özün de o sırların perdesi ardına saklıdır. Eğer bu yolun yolcusuysan, bil ki bu yol öyle maddeyle manayla aşılmaz. Bu yol âşıklar yoludur. Aşk ile geçilir ancak bu ölüm vadisinden. Hayal bile etmesin kişi, geçerim diye, vazgeçmezse kendisinden. Şeriat ocağında aşk ateşiyle yanmadan, tarikatın sonunda hakikate erip, nasıl marifet ehli olabilirsin? Yol 398 Ey Âşık, Bizim sözlerimiz âşıklara, aşka talip olanlaradır. Sen bize aşk istediğini söylemiyor musun? O halde mübarekleştirilmiş kandillerin, günlerin, ayların peşinde olma. Sözlerimizin hakiki manasını iyice kavra ve kendinle bütünleştir. Hiç âşık, maşukunu zamana ve mekâna bağlı olarak sever mi? Onu sevmek için özel günler, geceler arar mı? Mübarek günlerden günlere mi hatırlar? Sevgiliyi anmak sadece böyle günlerde mi olmalıdır? Elbette hayır. Sen sakın böyle yapma. Başlattığın güzel şeyleri diğer günlerde de aynı şevk ve heyecanla devam ettir. Yoksa bu günlerin ne anlamı olabilir ki. Her gün, her ay, her yıl Allah katmda mübarektir. Bir gün diğerinden daha fazla üstün değildir. Sen sen ol, her günü kandilmiş gibi yaşa. Hatta zamanın elinde tutsaklıktan kurtul ve sevgiliye aşkını zamansızlığın sonsuz noktası olan o an’da sun. O an her andır ve tüm zamanların tutsak edildiği zamansızlık zindanıdır. Nerede belirli günlerde hayırlı işler yapan kişi, nerede günlerden beri olmuş, her an yar ile yakine ermiş ve hayrın kendisi olmuş kişi? Yol 399 Ey Âşık, Sen de kendine dikkat et. Nefsinin karanlığında, içindeki kandili yakmadıkça nasıl aydınlığa çıkabilirsin? Senin nefsin karanlıklar diyarıdır. Onu bu karanlıklardan ancak içindeki kandili yakarak kurtarabilirsin. O kandil ki günlerden uzaktır. Bir tek anın nurunda, nur içre nurdur. Karanlığı aydınlatıp hakikati ortaya çıkarandır. Yol 400 Ey Âşık, Kandili mi ararsın? O halde her an yar ile ol ve maddenin mübarek eğlencesinin ötesine geç. Onu etrafta arama yahut günlerde, aylarda, yıllarda. Yar ile arandaki zaman perdelerini yok et ve özüne dön. Özüne dön ki gerçek kandili göresin. O senin dışında değil senin içindedir ve hemen sol yanında, pır pır sana seslenmektedir. O kalbindir şaşkın âşık. O gönül kandilinde aşk ateşini yakasın ki için aydınlansın ve bu ateşi de sakın söndürmeyesin. Gönül kandilinde ki, aşk ateşi daim yansın, her anın kandil olsun. Böylece sen de aşk ile aşk olursun. Zamansız ve mekânsız sonsuzluğun yokluğunda, hakiki varlığına kavuşur, yar ile vuslata erersin. Yol 401 Ey Âşık, Yiğidin kılıcı, kor ateş ile bilenir. Közün çıtırtısı, gönül ile dinlenir. Âşık maşuktan rahmet ile beslenir. Uzak diyarlarda bir söz söylenir. Derler ki; “Bir damla suyun kuruyup, yok olmasını nasıl önler kişi?” Koca bir dağda ufacık bir taşa aşk ile kazıyan bilge kişi, nefsinin sonunda bulunca hiçi, şu cevapla bildirir işi ; “Onu denize katarak.” Damla, vehm-i âdemin emmaresi. Rahman denizin, aşkın ta kendisi. Ondan iner çıkar işlerin her birisi. Gelmeden nefsinin son nefesi. Yok ol Rahman da, korkma! Ona aittir gerisi. Yol 402 Ey Âşık, Görmez misin her şey birbirini çeker? Aşk ile koşar aslına, kendini feda eder. Dünyaya kanma, zehir kaplı bir şeker, O’dur Baki, Ondan gelen Ona gider. Baki O’dur, Ondan gelen Ona gider. Yol 403 Ey Âşık, Garip değil mi halin, niye yardan kaçarsın? Geçici bir metaya ömrünü saçarsın? Her an bir sınavdır, eğlence değil, sulanırsan aşk ile çiçek olur açarsın. Yol 404 Ey Âşık, Bakma sen kudretin haline, kabrini kazar. Canımız ölmüş, bedenimiz olmuş mezar. Âşıklar aşkı yaşar, şaşkınlar aşkı yazar. Günahı hor görme, için dolar azar azar. Sanma Hak kula bela yazar, kul kendi azar. Âşıklar aşkı yaşar, şaşkınlar aşkı yazar. Yol 405 Ey Âşık, Tezahür-ü âlem, hakikat-ı Muhammediye iledir, O dahi Rahman ve Rahim olan Allah ismi iledir. İstersen yok olup, aşk ile var olmayı, hep gönlünde olsun,”Ya zel Celali vel İkram” İşte o zaman arif kılar seni, Zül Celali vel İkram. Yol 406 Ey Âşık, Nasrettin Hocaya sormuşlar: “Kimsin?” “Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.” Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: “Sen kimsin?” “Mutasarrıf” demiş adam övünerek. “Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasrettin Hoca.”Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam. “Daha sonra?” diye üstelemiş Hoca. “Vezir” demiş adam. “Daha daha sonra ne olacaksın?” “Bir ihtimal sadrazam olabilirim.” “Peki, ondan sonra?” Artık makam kalmadığı için adam, boynunu büküp son makamını da söylemiş, “HİÇ” “Öyleyse ne niye kabarıyorsun be adam” demiş hoca “Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım. Hiçlik makamında.” Yol 407 Ey Âşık, Deme var mı ben gibi? Çakılırsın yere, ardı dışarda deve kuşu gibi, koca karıya kulak verme, dünyadır adı, hayal gibi, ortada kalırsın din gününde, iflas eden müflis gibi. Yol 408 Ey Âşık, Ne güzeldir kendini bilmek ve yâri sevmek. Ne güzeldir aczini bilmek ve yâri sevmek. Ne güzeldir hiçliğini bilmek ve yâri sevmek. Ne güzeldir kulluğu bilmek ve yâri sevmek. Yol 409 Ey Âşık, Ben varım deme nefs ile kaldır ortadan benliği, ben yokum de hamd ile getir ortaya hiçliği. Hamd Ahmedin özü, sana fena firresulullah, yokum demek, aşk ile demektir, elhamdülillah. Yol 410 Ey Âşık, Ol Hakkın kudretini ve azametini idrak edenlerden. Geç varlık davasından, hem de benlik iddiasından. Ol Hakkın varlığında, aşk ile yokluğu bulanlardan. İşte o zaman olursun, muhatabı Resulullah’dan. MECAZİ AŞKLARA KAPILMA Yol 411 Ey Âşık, Sevgi adına kalbini açtığın nice sevdaların oldu. Öylesine bir aşk ile bağlandın ki bunca sevdanın mecazi olduğunu kavrayamadın. Her defasında aldatıldın. Kendince yeniden ayağa kalktın ve bıkmadan bir başkasını buldun. İçindeki aşkın adını bir türlü koyamadın. Putperestlikten kurtulamadın. Gönlüne bir kıble aramaktasın. Mecazi aşklarını kendine put edinmektesin. Öyle hemen itiraz etme. Bu sözler çetin sözler. Hemencecik anlatılacak, anlaşılacak gibi değil. Bil ki kişi sevgisine elle tutulur, gözle görülür somut bir maşuk arar. Bu daha kolay ve inandırıcı gelir. İçinde ve dışında hakikat ile arana koyduğun öyle perdeler vardır ki adeta bunlara taparsın. Kendine sahte inançlar edinirsin. Yardan başka gönlünde yer eden tüm aşklar senin birer putundur, ister kabul et, istersen etme aşk diyarında bu böyledir. Bu konulan çok iyi düşün, içindeki gizli açık ne kadar put varsa hepsini tevhit kılıcı ile paramparça etmedikçe, gerçek bir aşka kavuşamazsın. Putların, endişe, korku ve tutkularından başka bir şey değil. Bunlarsa geçmiş ve gelecek adına zihninin sana kurmuş olduğu algılama karmaşasından başka bir şey değil. Bu karmaşadan sıyrılmak çok zordur ama imkânsız da değil. Zorluğu, yoğun kalabalığın ortasında yaşıyor olmandır. Kalabalık, hakikati perdeleyen kesrettir. Öylesine bir kesrette yaşıyorsun ki en büyük kesretin ise senin ta kendindir. Önce kendini çözmen, anlaman gerek. Gerisi kendiliğinden gelir. Kesretten Vahdete ulaşmak şarttır. Böyle bir anlayışa ulaşmanın en güzel yolu da tefekkürdür. Tefekkür en kıymetli ibadetlerden birisidir. Yani düşünmek. Şöyle bir düşün bakalım, ne kadar da az düşünüyorsun değil mi? Oysaki Cenab-ı Hak, o kadar çok düşünün diye emrediyor ki. Ah! Birazcık düşünebilsen, ne hoş olurdu. Yol 412 Ey Âşık, Düşününce kıymetli beynin eskiyecekmiş gibi onu hiç zorlamıyorsun. Hâlbuki düşünmeyen beyin yiter gider. Düşünmeyi başaramayınca da sana öğretilenlerin gerçek olduğunu sanarak yaşarsın. Aşk için duygularını, kulaktan dolma kelimeler ile ifade ederken, yanlış isimler verebilirsin. Düşün, ya bildiklerin yanlışsa? Ya sana söylenenler hakikat değilse? Bizzat düşünerek gerçekleri keşfetmeye hazır mısın? Yoksa ezberletileni söylemek daha mı kolayına geliyor? Yol 413 Ey Âşık, Her türlü şeyi düşün. Düşünmekten korkma. Yoksa gerçeğe ulaşamazsın. Hakikati ilmen öğrensen de daha fazla yakin elde edemezsin, inançların da, duyguların da taklidi olmaktan öteye geçemez. Düşünmek bizi cevaplara götürecektir. Cevaplar göründüğünde de sabahın karanlıkları yok etmesi gibi kafanda sorular kalmayacaktır. Böylece tam bir teslimiyetle teslim olabileceksin. Her şey güzelmiş gibi yapmak, yerdeki pislikleri halının altına doğru süpürmek gibidir. Gerçek bir temizlik olmaz, içinde ve dışında taklidi olarak öğrendiğin her şey, mecazi olarak yaşadığın her türlü aşk, Allahu Teâlâ’dan gayrı kapıldığın ne varsa tamamı nefsinin putlarıdır. Bunların içinde en büyük put ise sensin a canım sensin. Yol 414 Ey Âşık, Geç kendinden, yırt perdeni olmasın hayatın tarumar. Bilme Cenab-ı Haktan başka yar, yoksa olursun müflis bir münhemir. Ondan başka kapıldığın her mecazi aşk, sadece oyalanmaktır, kalbin asli görevi Cenab-ı Hakka sevdalanmaktır. İnsanlara olduğun gibi gözük, âlemlerden haber sorma. Görmez misin? Âlemlerin hepsi tek noktada bir olmuş, ne mana kalmış, ne de madde. Aşk ile sarhoş olan, sevgili ile ne hoş olur. Gönlün bilmez olsun hiç birini, sorma âlemlerden öteye beriye, değer verme öteberiye. O zaman huzuru bulursun, sakinleşir, mutlu olursun. Yol 415 Ey Âşık, Mutlu olmanın tek yoludur sevmek. Eğer sevmezsen hayatın boşa gider. Bu öyle bir nimettir ki hangi şanslı kişiye verilir acaba? Ne kadar da körsün, seven bir gönül verilmiş sana. Kıymetini bil. Rabbinden umudunu kesme. Sakın küsüp de uzaklara kaçma. Yapamam deme, gayretli ol. O öyle bir sevgilidir ki bedeli çok fazladır. Denenmeden, diyetini ödemeden perdelerin kalkacağını sanma. Senden önce aşk iddia edenler gibi sende sınanacaksın. Kendini tüm bu sınavlardan gayri mi sanıyorsun? Sana düşen sözünün eri olman, zamanın geçici ve aldatıcı zevklerinden yüz çevirmen ve sadece ebedi olana dönmendir. Yol 416 Ey Âşık, Bu öyle bir meyhanedir ki gelen sarhoştur, giden sarhoştur. Sevgili diye inlerler de o kör gözler göremezler, hepsini sarhoş eden o sevgili, meyden başka değil ki. Gerçek aşığın ne işi olur meyhanede? Sarhoş olmak için, hiç meyleder mi mey kadehine? El yazmaz, dil söylemez, iyi anla. Gönül sahibinden başka konuşan kim ola? Sen parlatılmış sözler duymak, söylemek istersin. Ama sözün güzeli, cilalanmışı Onun sözüdür. Sevgilinin aynadaki aksinden bize ne? Oyuncaklarla oynamak istiyorsan, çocuk bahçesine git. Burada gölgeye yer yoktur a şaşkın. Bize mehtaplı bir gece ve de huzurlu bir köşe ver, sevgilinin gözlerinden süzülen şarabı, gönül kadehinden yudumlarken bak sana neler anlatırız. Yol 417 Ey Sevgili, Bir seher vakti gönlümüzü açtık. Ayaklarının dibine ömrümüzü serdik. Göz bebeklerinde ay ışığı parıldadı. Ey nazlı yârim, gül yanağındaki gamzende, ışıldayan yıldız eyle bizi. Kıpır kıpır seninle ışıldayalım. Bizi bırakma, bize yol göster. Umut doldur içimizi ve bize verdiğin her şey için sana şükredebilmeyi nasip et. Kalbimize aşk ile dokun, nurunla hayatımızı aydınlat. Seni arıyonız, gafletteyiz. Seni sana soruyoruz, biçareyiz. Kendini bilenlerden, seni sevenlerden ve senin tarafından sevilenlerden eyle bizi. Yol 418 Ey Âşık, Sen dedin ki aşk ile inlerim, her nereye baksam seni gözlerim. Madem bu kadar doğru sözlüsün, o halde senden kurtul da gel bana göreyim. Aşk ol da gel bana. Yık duvarlarını kalbinin, özgür bir aşk ile gel bana. Tüm özgürlük naralarını, nefs pazarında savur da köle olarak gel bana. Burası köle pazarıdır a canım. Özgürce kendini, köle diye sevgiliye satanların pazarı. Yol 419 Ey Âşık, Hiç âşık olan, âşık olduğunu bilir mi? Kendini bilen, hiç nefsim diye inler mi? Yârin aşkına talipsen eğer, geç kendinden de hayatını koy sunanın sunağına. Aşk ile bak maşukuna, gör gözlerinde gördüğün kim? Ya bu bedeninde saklanmış sır da nedir? İyi anla, idrak et ki ariflerden olasın. De ki; “Ey sevgili, gizleme yüzünü, aç nurdan peçeni, bırak aşkınla aşk olayım. Halime acı, ne seninle beraberim, ne de senden gayrıyım. O gül yüzünü lütfet ki seninle sen olayım.” Yol 420 Ey Âşık, Sanma farklı bedenlerde, farklı cinsteyiz. Biz sadece Hakkın birer yansımasıyız. Yar sanılan nice görüntünün tutsağı, perdeler ardındaki yâri arayıp duran Onun âşıklarıyız. O kadar şaşkınız ki aslında en büyük perdenin, perdelerin var olduğunu sanmak olduğunu bile idrak edemiyoruz. Ama ilk önce sen perdeni açmalısın. Dua istersin, belki bize de âşıkların sevda sofrasından kırıntılar düşer dersin. A güzel canım, ne diye istersin kırıntıları, bu ne ikilik? Âşıklar sofrasının yenilen ekmeği, içilen suyu olsana. Âşıklara yemek, taliplere de kırıntı olsana, iyice fark et bunu ve nefsinle mücadele et, sadece Rabbine âşık ol. Yol 421 Ey Âşık, Cenab-ı Hakk a elhamdülillah. Rabbine nasıl kulluk görevini yapabilir ve Ona layık nasıl bir kul olabilirsin? Düşün, düşün, düşün. Allahu Teâlâ sana hem dünyada hem de ahirette iyilikler versin. TEVEKKÜLÜL AŞK Yol 422 Ey Âşık, Yardan başka neyin kaldı? Can adına konuşanlar, olsa candan, izinsiz söyleyebilir mi yardan? O sanıp da nicelerinin peşine düşmedin mi? Dünya denen rüyada, nefsini tüketmedin mi? Bırak artık geçmişi, geleceği, kapılma hayallere. Kurtul tutkularından ve de korkularından. Olmadıkça kalbin tertemiz, her türlü puttan uzak, bilmezsen madde de mana da aşka bir tuzak, ne sen sevgiden bahset, ne de aşığım de. Çalma kapımı, hala çalacak elin varsa, koca gövdene bu yollar darsa, hadi yoluna git, umurunda değilse kulağına takılan kiraz, biz buradayız ne yapalım? Kesrette oyalan biraz. Yol 423 Ey Âşık, Varlık davası güderken yokluk canını yakar. Düşünce olmaz bu işte, akıl durmaz bu gidişte. Dürüst ol, kandırma kendini, işte o zaman yıkarsın bendini. Coşkunca akar sevgi, aşk olur da yıkar, yok eder, ne çıkarsa önüne, vuslata erer, kavuşunca özüne. Yık bendini, a canım. Bırak içindeki sevgiyi patlasın. Coşkun bir ırmak gibi çağlasın, aşk olsun her zerren, vuslat için ağlasın. Yol 424 Ey Âşık, Yârin emri gelmişti. Hatırladın mı? “Tevekkül et” demişti de el vermişti. Seni her türlü aşk ile sevmiştik. Bir hayale kapılmıştın da kovulmuşla seni uyarmamış mıydık? Seni nura kattık, aşk ile okşadık. Hani bir zamanlar sana “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’’ diye sormuştum. Hatta bir Kâmil ile sana sual etmiştik de bilememiştin. Oysaki sen “Evet, elbette Rabbimsin” diyerek şahadet etmiştin. Ey canım, ne kadar sevilmektesin ama bunu sen bilmemektesin. Artık yetmedi mi incik boncukla oyalandığın? Bırak şu varlık davasını. Gel, gel artık sevildiğin yere. Teslim et gönlünü, gerçek seven yâre, iyiliğe yönel, birlik ile birleş ve dirlik içinde Birr’liğe kavuş. Yol 425 Ey Âşık, Üzülme, korkma hala sevilmektesin. Yârin sevgisi, ayrılıktan beridir; O yar ki her şeyden öte olan El Berr’dir. Kendisine isyan etsen de iyilik yapmaktan vazgeçmez ve iyiliği kesmez. Kendisinden isteyenlere güzel bağışta bulunur, ibadet edenlere de bol bol sevap verir. Kötülük yapana iyilik yapar, haksızlık edeni affeder, günah işleyeni bağışlar, tövbe edenin tövbesini, özür beyan edenin özrünü kabul eder. Berr olan, sevdiğine yumuşak davranır, onlara kolaylık diler, zorluk dilemez. Yol 426 Ey Âşık, Şimdi teslim olma zamanıdır. Kendini terk et, yârin kollarına, her şeyinle düş yârin yollarına. Ne olurum diye düşünme, yokluk varlık deyip durma. Özüne dön artık. Bilirim içinde bir yerlerde bunu istersin. Aşkın eline düşmek dilersin. Yüz çevir hayali yarlardan, dön dolaştığın diyarlardan. Özüne dön, sözüne dön. Yar denizine bırak kendini. Yar ile yar ol. Aşk ile aşk ol. Yol 427 Ey Âşık, Bilmez misin Cenab-ı Hak ne buyuruyor? “…Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler…” (Maide 54) O halde sen de hakkını ver Hakkm. Hakkıdır Hakkın özündeki aşkın, işte budur tevekkül-ül aşk, a âşık şaşkın. Yol 428 Ey Âşık, Neden hala düşünüyorsun? Neden hala teslim olamıyorsun? Sevgilideki gizeme ne kadar da açsın. Bir çırpıda içip, özüne katmak istiyorsun. Bir tarafın çevreni kuşatmış dünyanın etkisinde, bir tarafın da anlayamadığın şekilde yâre doğru akıyor. Yanlış yapıp, onu incitmek istemiyorsun. Gerçi ne acıdır ki sen her halükarda onu incitiyorsun. Ona layık bir kul olamıyorsun. Etrafını öylesine açık ve gizli putlar sarmış ki bunları yıkıp da bir İbrahim gibi huzura varamıyorsun. Yol 429 Ey Âşık, Dilin başka, elin başka söyler. Dilin gönlüne esir, elin nefsine köle. Gönlün, O mutlak yârin emrine amade ama nefsin karanlığında kalmış, kendini ama zanneden bir şaşkın. Uzat elini de açılsın şu basmakalıp perdeler. Serbest bırak güneşi de ışıkları içeri girsin. De ki; “Ey gizem perdesinin ardında saklanan, gönlümün sırrı sevgili, ışığın önündeki karanlık perdesinin efendisi, emir ver de kalmasın aramızda hiçbir uzaklık. Bırak ışık içeri girsin. Aydınlansın nefsim ışığın kudretinde, tenim yok olsun gitsin. Açılsın gönlümün gözleri. Attım bir kenara boş sözlerimi, sustum, artık O konuşsun. Bildim korkularımı, bildim, yok olmaktan, hiçlikten korktuğumu, teslim olmak ile aramızda, bu korku perdesinin olduğunu.” Yol 430 Ey Âşık, Ne kadar da zayıfsın, bir bebek gibi ama hala varlık davası güdersin. Anlamazsın bir türlü tevhidi. “La ilahe illallah” Allah’tan başka ilah yoktur. Sen bile yoksun ey âşık, sen bile yoksun. Bu büyüklenmen ile, kendi özüne karşı en büyük put sen değil misin? Hiç sana yakışıyor mu böyle davranmak? Sen düşünsen, biraz kafa yorsan, yoklukta varlığı bulacaksın ama sana nasıl anlatalım ki bunu? Yol 431 Ey Âşık, Hani var ya şu bildiğin, görüntüleri yansıtan ayna, işte onun gibi ol. Hem yok ol, hem de var. Kim aynayı görür ki, aynaya bakınca? Anla sırlanmış aynadaki manayı. Cismi gören gözler, hep görür aynadaki o yansımayı, görmez gösteren, gözünün önündeki aynayı. Ayna gibi görünmez ama gösteren ol. Yokluğun, O mutlak olan güzel sevgiliye ayna olsun, işte böyle bak kendine ve yok et kendini kendinde. Hiçliği ara, ara ki kendini bulasın. Kendinde aşkı bulasın ve aşk ile aşk olasın. Aynanın karşısına geç ve soyunmaya başla. Senin olan ne varsa çıkart üzerinden. Her eşyandan, her isminden, her sıfatından soyun. Ne madde kalsın üzerinde ne de mana. Yalnızca “Ben” kalsın sana. Ondan gayri her zincirden kurtul. Soyun, soyun, çıkartacak bir şeyin kalmayana kadar, işte orada seni beklemekte olan medar, senin özündür ey serdar. Yol 432 Ey Sevgili, Yalnızlık dohı boş odamda sessizce, sensiz kalmak istemiyorum bu gece. Seherlerde seni arıyorum ince ince, nurunda yok olmak, istiyorum delice. Yol 433 Ey Âşık, Güneşin doğmasıyla nasıl karanlık gece, yalancı yıldızlar ve aldatıcı mehtap yok oluyorsa, sende sonsuz sevginin ışığıyla, nefsinin üzerine doğ ki, nefsinin yokluğunda, bitmeyen gündüzlerin O olsun. Hoşça kal de mazinin gözyaşlarına, gönlünü yok eden eski sevdalara, Hoşça kal de. Hayatını senin yerine yaşayanları, isteme yalancı âşıkları. Başka türlü bir şey, istediğin, hiçbir şeye benzemez, anlatılmaz. Sana deli deseler dealderma, çünkü sen zaten deli bir sevdanın peşindesin. Ne deryalar saklı gözyaşlarında, ne gözyaşları saklı gönlünde, ne gönüller saklı ruhunda. Bilemeyenler, sana deli diyen akıllılar ne bilsinler? Sen artık hayat yolunun, deli bir yolcususun. Yol 434 Ey Âşık, Ama sakm üzülme. Zaafların, günahların, hataların çok olabilir. Kendini çok kötü hissedebilir ve pişmanlıklara düşebilirsin. Fakat Allah’ın merhameti o kadar yücedir ki Ondan sakın ümidini kesme. Bil ki Onu pişmanlık içinde arayan kim olursa olsun, ne kadar günaha batarsa batsın, gerçek bir samimiyetle pişman olur, sevgiyle tövbe ederse, her şeye gücü yeten Allah’ın sonsuz gücü ona merhametle cevap verecektir. Allahu Teâlâ onu rahmetiyle bağışlayacaktır. Yol 435 Ey Âşık, Tüm kaygılarından, korkularından arın. Sana büyük bir yük olan dünya endişelerinden kurtul. İçinde ve dışında ne varsa kötülük adına hepsinden vazgeç. Yalnızca en derinlerden gelen özünün pişmanlığı ile tövbe et ve Rabbine teslim ol. Özünün pişmanlığı ve bir kula yakışan ümidinle yeniden doğ. Yeniden doğmak kalben başlar ve ruhen son bulur. Başlangıç sevgiden kaynaklanır. Bitiş ise yok olmaktır. Yaşarken ölmek ve ardından yeniden doğmak, kendi aczini bilen kul olmak ve sevgiyle açılan kapıdan içeri girip sevgiliye teslim olmaktır. Nefsin heves ve arzularından vazgeçip, Ondan üstün bir şey bilmeyip, hayatını Onun isteklerine göre yaşamaktır. Yol 436 Ey Âşık, Sakın dünyaya kıymet verme. Geç nefsinin tüm isteklerinden. Kendinden geriye bir şey bırakma. Her an aşk ile inle. Sadece Rabbin sözünü dinle, içi boş kamış gibi ol ki, üflendiğinde yalnızca aşkın adı duyulsun. Yol 437 Ey Âşık, Haydi, şimdi yeni bir başlangıç yap. Ben yokum de ve kendini aşkın kudret eline teslim et. Haydi, şimdi ölmek ve doğmak zamanıdır. Yokluk mertebesine gitmek, yok olmak anıdır. Unutma ki, Hak ta yok olmak, Hak ta var olmaktır. Tüm içinde ne varsa hepsini yok etmek ve yerine sadece sevgilinin aşkını koymak zamanıdır. Ölmeden önce ölmek vaktidir. Rabbin seni sana verdi, sen de kendini Ona ver. Yol 438 Ey Âşık, Kapılma dedik sana, Haktan gayri var mıdır Hak? Duymadın mı Mansur’u? Onunla söyledik Ene-1 Hak, hiç yakışıyor mu boş lakırdı, aslın Hak, zannın halk. Biz senin elinden işte böyle tuttuk, haydi, ayağa kalk. Öğretmedik mi sana? Matlup, bir sırr-ı mahtumdur, aşktır anahtarı onun, temiz kalplerde mektumdur, sahib-i kalbe tevekkül kılan âşık, arife mahdumdur, aşk-ı hakikiye ihanet eden âmâ tarife mahkûmdur. Sıyrılamadın hala korkulardan, gittiğin yol ne sapkın, korkunun kendisidir korkman gereken, iyi anla şaşkın, hata yapmaktan korkma, sınırını zorla ama olma taşkın, yâre güven, Ona sığın, kudretin olsun bu yolda aşkın. Yol 439 Ey Âşık, Geçmişte yaşama, geleceği arama, çabanı boşa harcama. Aşk senin içinde, yok bir şey dışında, hayallere kapılma. Yola vesile ilimdir, ilim sahibi salimdir, aksine sarılma. Yoktur yar ondan başka, aşka gel aşka, barış ol, darılma. Yol 440 Ey Âşık, Fikir diye yutturulanı zikir etme, mutmain olmadıkça. Gerçek barışa kavuşamazsın, kendin ile savaşmadıkça. Özgür olamazsın, tutku ve korkulardan kurtulmadıkça. Savaşı kazanamazsın, özündeki kahramanı bulmadıkça. Yol 441 Ey Âşık, Aşktır vücuda kaptan, hem de sabırdır serdümen, sabırsız selamet olmaz, o da halvet der encümen. Halktan yüz çevir, Hak yolunda git, ol ercüment, Ondan geldik, ona döneceğiz, O ışıktır en cömert. Yol 442 Ey Âşık, Kalp masnu-u Vahid, ondan başkası, aşk-ı memnu. Kalb-i meftun ancak ona layık, odur aşk-ı memnun, Mevcud-u mevhum vehimdir, ten ise hamein mesnun, Nefs-i metfun ihya olur, yaşarsan eğer aşk-ı mecnun. Yol 443 Ey Âşık, Selâmet kolay bulunmaz, kolay olunmaz insan, istikamet keramettir, merhamet eyle ya Hannan. Alamet-i farikası külli itaattir aşkın, ey merdan, lütuflarına şükretmeyi ihsan et, ya Mennan. Elhamdulillahi Rahman ve Rahim, Elhamdulillahi Rabbil âlemin, Elhamdulillahi Zül Celali vel İkram, Elhamdulillahil Hamidus Selam. İSTİKAMET ÜZERE OLMAK Yol 444 Ey Âşık, Sıdk sahibi ol. Yani doğru ol. Peygamberler doğru sözlü ve dürüst bir insandı. Onlar asla yalan söylemezlerdi. Sıdkın zıddı olan yalan söylemek ne de çirkindir. Emanet sahibi ol. Yani güvenilir ol. Peygamberler emin ve güvenilir kişilerdi. Emanete asla hainlik etmezlerdi. Emanetin zıddı olan hıyanet ne de çirkindir. İsmet sahibi ol. Yani günah işleme, günahtan korun ve şirkten aslandan kaçar gibi kaç. güvenilir ol. Peygamberler hayatlarının hiçbir döneminde şirk ve küfür sayılan bir günah işlemediler. İsmetin karşıtı olan masiyetten ne de çirkindir. Fetânet sahibi ol. Yani akıllı, zeki ve uyanık ol. Peygamberler zeki ve akıllıydılar. Bunun zıddı olan ahmaklık ne de çirkindir. Tebliğ sahibi ol. Yani Allah’ın buyrukları ve yasaklarını eksiksiz olarak çevrene ilet. Tebliğin karşıtı olan gizlemek ne de çirkindir. Yol 445 Ey Âşık, Subhanallahi ve bihamdihi. Bismillahirrahmanirrahim. “Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basir (basirun).” “Artık sen, emr olunduğun gibi istikamet üzere ol ve seninle beraber olan o tevbe eden kimseler de (istikamet üzere olsunlar) Ve azgınlık etmeyin (aşın gitmeyin). Muhakkak ki O yaptıklarınızı görendir.” (Hud 112) Dosdoğru olmak ifadesi gittiği yönü bozmamak, istikameti muhafaza etmektir. Aynca Fatiha suresinde geçen müstakim de de bu incelik göze çarpmaktadır. Yani Festekim istikamet üzere ol demektir. Cenab-ı Allah burada istikamet üzere olunmasını buyuruyor. İncelik istikamet kelimesindedir. Cenab-ı Hak bu ayetle buyuruyor ki “Artık sizlere İslamiyetin şeriatini gösterdim. Sizler de bunu idrak ettiniz ve tövbe ederek imana geldiniz. Artık bundan sonra size emrettiğim şekilde şeriate uymak yakışır. Zerre kadar emrettiğim şeıiatin hudutlarından çıkmayın ve bu yolda, bu istikamette durumunuzu muhafaza edin. Bulunduğunuz halde yönünüzü bana çevirdiniz, bu istikametinizi sakın bozmayın. Başınıza ne gelirse gelsin, sizi bu istikametten çevirmek isteyecek pek çok dâhili ve harici düşmanlarınıza karşı direnin ve bana olan yönünüzü bozmayın.” Bir şeye kavuşmak için ne emekler harcanıyor değil mi? Ama kavuşmakla iş bitmiyor. Elde etmek güzel ama önemli olan bunu muhafaza ettirmek, elde tutabilmektir. İstikamet üzere olmakta budur işte, imanı muhafaza etmek, elde tutmak ve emredilen şeriatin hudut dairesi dâhilinde en hassas şekilde yaşamaktır. Yol 446 Ey Âşık, Önemli bir ilham da şudur ki istikamet üzere o imanın başlangıcı görünen âlemde Nasuh tövbesi ile başlasa da esas başlangıç kulun Rabbine verdiği söz ile başlamaktadır. Bu söz kişinin, kişisizlik makamı olan, özünü bulmak anında ortaya akar. Bu andan itibaren ise o kula yakışan hatırlamış olduğu sözüne sadık kalıp, iman emanetini sahibine teslim edene kadar, gayretle Hak kalesinin bir askeri olmaya çalışmaktır. “Kalu Bela” olarak da bilinen sözleşme anında kul “Bela” diyerek istikamet üzere olacağına söz vermiştir. Madde âleminde, hayat denen hayal perdelerinin ardına saklanmış olan hakikat söz, ancak tövbe ederek perdelerden kurtulanlara göz kırpar. Böylece özünü bulana, sözü zahir olur. Sana yakışan da Rabbine kul olmak, O’na verdiğin söz üzere istikameti muhafaza ederek, her an O’unla olmandır. Onsuz olunacak anlar azgınlıktır, aşırıya gitmektir. Yol 447 Ey Âşık, Evliyanın da hayatında istikamet üzere olduklarını görmekteyiz. Onlar şeriatten bir adım dahi öteye ayrılmadılar. Başlarına gelen onca eziyete rağmen yollarından asla dönmediler. Hud suresi 112. ayetinin ağırlığı altında ezilerek, kulluk makamını idrak edip istikametten, Sıratal Müstakim’den hiç sapmadılar. Cenab-ı Hak sana da bu idraki versin. Büyüklerimize layık evlat olmanı nasip etsin. Rabbine has, has bir kul olmanı ihsan buyursun. Ne yaparsan yap samimiyetle yap, ne olursan ol ama Onsuz sakın olma. SEN NEYSEN O DA ODUR Yol 448 Ey Âşık, Küçük bir kedi kuyruğunu yakalamak için hep kendi etrafında dönüp duruyormuş. Büyük kedi dayanamayıp; “-Ne yapmaya çalışıyorsun?” diye sormuş. Yavru kedi de; “-Bana ancak kuyruğumu yakaladığım zaman mutluluğa ulaşacağımı söylediler. Ben de onun için uğraşıyorum.” diye cevap vermiş. Büyük kedi gülmüş ve şöyle demiş; “-Ben de küçükken senin gibiydim. Hep kendi etrafımda döner, kuyruğumu yakalamaya çalışırdım ama birgün bana bakan şefkatli bir çift göz gördüm. Gel pisipisi diyordu. Kuyruğumu, kovalamaktan vazgeçtim O’na doğru yürümeye başladım. Bir de baktım ki kuyruğum peşimden geliyor, işte o zaman anladım ki zaten o hep benim peşimden geliyormuş.” Yol 449 Ey Sevgili, Hala arıyorum. Kendimce kendimi arıyorum Kendimin neye benzediğini bilmiyorum. Ne aradığımı bilmiyorum. Okuyorum. Öğreniyorum. Ama anlamıyorum. Göremiyorum. Tutamıyorum. Oralarda bir yerlerde olduğumu biliyorum ama orasının neresi olduğunu bilmiyorum. Soruyorum. Her renkten kişilerle konuşuyorum Kendimi soruyorum. Sonuçta öğrendiğim, anladığım, bildiğim tek şey var. O da bir şey bilmediğim. “Bize öğrettiklerinin dışında bizim bir bilgimiz yoktur.”(Bakara 32) Yol 450 Ey Âşık, Nasibinde ne varsa onu yaşıyorsun. Evet, gerçekten O’nu yaşıyorsun. Yaşadığın şeyler hakikatte, O’nun senin için yazdıklarından başka bir şey değil. Biraz teslimiyet var biraz da çırpınış. Hepsi de nefsinin özgürlük naralarından başka bir şey değil. Vahşi bir atın evcilleştirilmek istemediği için salladığı beyhude çifteleri. Hepsi bu kadar, hayatın içinde avare bir arayış. Yıllar geçiyor. Geriye dönüp baktığında ne görüyorsun? Elinde ne kalıyor? Bir o yana bir bu yana savrulup duruyorsun. Bu koşuşturmanın anlamı ne? Nefsin zorla giydirilmiş beğenmediğin elbiseye benziyor. Çıkarmak istiyorsun ama şu çıplak kalmak olmasa. Çıplaklık, geriye kalan, giymek zorunda kalacağın ateşten gömlektir. Çıplaklık, içine düşeceğin derin kuyudaki Yusuf’un hasreti. Bir yanın dünyanın lezzetlerinde, kalabalık rüyaların, bir yanın nefsinin yokluğunda, zehir yalnızlığın. Artık düşünce çilesinden kurtul. Maddenin ortasında düşünmen boşunadır. Düşüncelerin sana, dünya sabahına doğan güneş gibi hayatın gerçek sandığın, ancak hayali maddelerini gösterir. Gördüklerinse sadece gözünün görmeye vesile olduğu, birkaç ışık oyunundan başka bir şey değil. Hakikatin ufkunda kendi özünü mü görmek istersin? O halde gerçekleri görebilen, gönlündeki sevda gözün ile bak ve mutlak nurun en ince lütuflarında, aşkın nuru rahmetin gönlüne girmesi için izin ver. Bırak rahmet gönlünü aydınlatsın ve bu aydınlıkta görsün sevdan, kendisinden başka görülecek, başka bir şeyin olmadığını. Yol 451 Ey Âşık, Aşk kedinin kuyruğu gibidir. Ömrün boyunca kovalar durursun. Bir türlü yakalayamazsın. Ama bilmezsin ki o zaten seninledir. Nereye gidersen git, oda seninle gelir. Kendini aramaktan vazgeç. Yol 452 Ey Âşık, Sen kedinin kuyruğu gibisin. Ömrün boyunca kendini kovalarsın. Ama bilmezsin ki o zaten seninledir. Sen neysen O da odur. Neyin peşindeysen, peşinde olduğun da senin peşindedir. SEN HAKİKATİN AYNASISIN Yol 453 Ey Âşık, Hepimizde, her birimizden bir parça var. Ne aynıyız tek şekil, ne de gayriyiz pek sakil. Hayat, bu âlemin gözleri ile görülemeyecek bağlarla, bizi birbirimize bağlar. Öylesine muazzam bir çokluk içindesin ki bu hayallerin arasında, kendini dahi gerçek sanırsın. Hayallerle ne uğraşırsın? Şimdinin hayali olmaz. O gerçeğin ta kendisidir. Tüm zamanlardan ve maddeden sıyrılmadıkça hakikate eremezsin. Teklik içinde özünü göremezsen mutlak huzuru bulamazsın. Çoklukta kaybı bulursan, yoklukta gaybı bulursun. Yol 454 Ey Âşık, Kaybolmak için âlemlerle bütünleş. Diğerleriyle arandaki bağı hisset. Evrenin öteki ucunda olan minicik bir zerrede senden bir parça var ve dahi sende de ondan bir parça bulunmakta. Hepsiyle bir bütünsün. Küllen var gibi görünen ise sadece tek olanı yansıtan bir aynadır. Ancak bil ki bu ayna yalandır ve hakikatin zillerinin teceligâhıdır. Bilme sınırı da buraya kadardır. Bundan ötesinde ise ne madde vardır, ne de mana. Böyle bilmekse pek yakışır sana. Yol 455 Ey Âşık, Hiç tereddütsüz tam bir teslimiyetle, aşka bırak kendini. Ne soracaksan, ne sorun varsa hiç şüphe etmeden, Ona sor. Bütün samimiyetinle Ona yönel. Masivadan arındır zihnini ve her ne varsa aşk adına kalbinde, Ondan başka, hepsini sil gönlünden. Başka türlü Onu bulamazsın. Bırak içindeki aşkın gücü harekete geçsin, içindeki sese kulak ver ve ona odaklan. Bekle ve seni nereye götürdüğüne bak. Onunla seyret âlemleri, hem kebir olan hem de sağir. Teslim et kendini, izin ver sana ilham versin. Başkasıyla oyalanma. Yaşadıkların seni sen yapan deneyimlerindir. Deneyimlediklerini, Ondan başkasıyla sorgulayıp da anlamaya çalışma. Senin için ifade ettiği anlamı keşfet. Kendi içine bak. Başkalarının keşifleri senin değildir. Senin için bir anlam ifade etmezler. Her anlam sahibine aittir. Çünkü herkesin rabbi farklıdır. Çünkü herkes başka bir meşrepte yaratılmıştır. Çünkü herkesin aynası farklı bir şerefli ismi yansıtır. Sen kendi aynanda yansıyan, senin hakikatin olan o şerefli ismin sonucusun ve ancak onunla varsın. Elbette ki yaratılma sebebin de, o ismin, bu âlemlerdeki kudretinin neticesi olarak ortaya çıkan nuruna, vesile olmandır. Yol 456 Ey Âşık, Sen hakikate eremedin diye ortadaki aleni gerçeği göz ardı edemezsin. Cevaplarını alana kadar pes etme. O senin bir parçandır, içindedir. Ne senden uzaktadır, ne de yakında. Uzak veya yakın demek Ona yakışmaz. O sana senden bile daha yakındır. Cesur ol. Korkma. Elbet başaracaksın. Kişi cesaretini inancından alır, inançsız kişi ise korkak olur. İnancına sarıl, inancın aşkın olsun. Yol 457 Ey Âşık, Bâyezid-i Bestami: “Yolun başındayken dört şeyi yanlış biliyordum. Sonunda doğrusunu öğrendim.” der. “Birincisi, yolun başında ben Hakka talibim zannederdim, sonunda anladım ki Hak bana talipmiş. İkindisi yolun başında ben Hakkı zikrediyorum zannederdim, sonunda anladım ki Hak beni zikrediyormuş. Üçüncüsü, yolun başında benim için iyi olanı seçen yine benim zannederdim, sonunda anladım ki ben hep kötü olanı seçmişim her defasında benim için iyi olanı seçen Oymuş. Dördüncüsü ise yolun başında Hakka vâsıl olmayı isterdim. Sonunda anladım ki daha yolun başındayken ben Hakka vâsıl imişim” İşte a güzel âşık, Onunla senin aranda, şu anda okuduğun bu cümle vardır. Çünkü ne sen varsın ortada, ne de ben. Ortada olan, yalnızca Odur ve bir de Onu yansıtan, biz aynasının hayali hakikati. Yol 458 Ey Âşık, Kimi bakar yemeğe, kimi bakar kaşığa, aşık görmez onları, teslim olur maşuğa. Yol 459 Ey Âşık, Varlığının sebebi Rabbine kul olmandır, Ondan gayrisinden uzak durmandır. Yoktur bundan başka nihayet, bu sözü anlamaktır hidayet. Hidayet gönlünün görmesi, hakikati seçmesi, yardan başka ne varsa, cümlesinden vazgeçip, yar için aşk yoluna düşmesidir. Aşk yolunda acele etmene gerek yok, çünkü yetişecek bir yer yok. Geçmiş ve gelecek hepsi o anda birdir, ezelden ebede ne varsa Hakkın takdiridir. Bir izafiyet vardır, bir de mutlakıyet, ilki acziyettir, İkincisi de hâkimiyet. İster âlem-i şahadet de istersen de âlem-i Şuhut fark etmez, o bir hayalden ibaret, sana düşense bir süre imaret. O halde sessizce ibretleri seyret ve sabret. Görmüyor musun? Herşey yardan bir işaret. Yol 460 Ey Âşık, Bir şeyin hakikat olması için mutlak olması gerek, yok olup gidene çaresiz el sallamak gerek. Bırak peşini gerçek denen hayalin, koş peşinden mutlak olanın, işte o zaman anlam kazanır tüm gayretlerin. Şu üç günlük dünyada kendini efe sanma, seni yaradan Rabbine sakın kafa tutma. Cesur olmak iyidir ama akılsızca olursa seni felakete götürür. Cesaretini aklına ekle ve umutla Rabbinin yardımını bekle. Umudun kulluğun olsun, yâre aşktan geri durma. Sana emredileni yerine getir, yapma denilenden beri dur. Düşünme faydası veya zararı nedir diye, sadece kul olduğun için yap sorma niye? Yol 461 Ey Âşık, Zihnini sorulardan arındır. Kaybetmeye korktuklarından kurtalmaya çalış. Bil ki korku en büyük düşmanındır. Bunun bilgisine erişmen belki yıllar alır ama âşık isen ne önemi var ki zamanın? Öncelikle başlaman gerek a canım, sonrası kendiliğinden gelir. Sana göre her şey imkânsız. Dışında eğleşir durursun, imkânlar dünyasında ancak birkaç fizik, kimya formülü bulursun Eşyalar arasındaki farklılıklara bakma, fark sadece senin zihninde, gördüğünü zannettiğin madde ancak ve ancak senin içinde. Madde denilenler sadece algılardan ibaret. Geçici olarak oyalandığın bir met’adan başka bir şey değiller. Tüm varlık sanılan met’a bir yanılsamadan öte gidemez. Her madde gibi bireyselliğin de yani kendini var sanman da bir yanılsamadır. Bu yanılsama da zihinden gelir. Asıl olan mutlakta ve diğerleri bu hakiki mutlağın isim ve sıfatlarından kaynaklanan ve madde âlemine yansıyan zılleridir. Yol 462 Ey Âşık, Gerçek olan, şahit olanın gözlerinden bakandır. Bu ise bir farkındalık farkıdır. Hem kendinin hem de evrenin, hem mikro hem de makro boyutlarda özüne insen, binlerce ama binlerce sene en gelişmiş cihazlarla çalışsan, en sonunda varacağın yer hiçliktir. Hiçlik olmamak anlamında değildir. Tam tersine yokluğun zıtlık aynasında, varlığın zamansız ve mekansız anlaşılmaz boyutudur. Çünkü her şey zıttının aynasında fark edilir. Ancak sana verilen bilinç düzeyi öylesine yüksektir ki sevgiliye ayna olmak şerefi insan olarak sana verilmiştir. Zira bilinç denilen belki de şuur, insanın kendisini ve çevresini bilme kabliyetidir. Algı ve bilgilerin anlıkta duru ve aydınlık olarak izlenme sürecidir. Hulasa seyreden varsa, seyredilen vardır. Yol 463 Ey Âşık, ister içeri istersen de dışarı yolculuk yap bulduğun her şeyin yaratılmış, organik veya inorganik bilinçsiz maddeler olduğunu göreceksin. Madem bir yokluk deryasındasın o halde olmayan bir şey kendi kendisini nasıl var edebilir? Bilinçsiz bir şey nasıl bir gelişim gösterir de kendisini bilinçli kılar? Bu bir gelişim değildir a canım hediyedir. Yaratan tarafından sana verilmiş bir armağan, iyi düşün bunları. Sakın kıymetini bilmemezlik etme. Sana bilinç verenin bunu neden verdiğini düşün. Eğer bilmek içinse peki ama neyi bilmek? Kendini mi yoksa kendisini mi? Bu durumda iki misin yoksa bir misin? iki bilinç mi var yoksa tek bir bilinç mi var? Yol 464 Ey Âşık, insana âlem-i sağir (küçük âlem), evrene de âlem-i kebir (büyük âlem) denir. Çok açık bir husustur ki âlemler mutlak olanın isim ve sıfatlarının yansımalarıdır. Allah’ın yarattıklarıdır. Yaratılmış olandır. Allahu Teâlâ gizli bir sır idi, bilinmek murat etti. Böylece yaratılmışı icmalden tafsile getirdi. Her yaratılmışın, her parçasının kendi özünde (DNA’sı gibi) şifrelenmiş halden açığa çıkışı gibi. Her yaratılan mahlûktur. Ancak Allahu Teâlârun isim ve sıfatlarının tezahürleridir. İnsan ve evren madde ve mana olarak hiçbir özelliğinde Allaha benzemez. O her şeyden münezzehtir. Varlık yokluk denen mecazi sözler bu mertebelerde geçerlidir. Yoksa mutlakıyette sözü dahi edilemez çünkü o huzurda söz kalmaz. Hulasa âşık olan bilmelidir ki varlık mutlakta tek olmakla beraber, isim ve sıfatların bir yansıması olarak yaratılmış olan mecaz mahlûklar ile ikidir. Ancak mahlûkat vehimdir. Vehim mertebesindeki mahlûka düşen asli görev ise onu yaratan Rabbine kul olmaktır. Mahlûk olmanın en yüksek mertebesi ve sebebi de işte budur; Kul olmak. Vesselam. İNSAN ESREF-İ MAHLÛKTUR Yol 465 Ey Âşık, insan eşref-i mahlûktur. Mademki eşref-i mahlûktur o halde sen de insan ol ki eşref-i mahlûk olasın. Her işine dikkat et. Hakka yakışır olsun. Hak yoluna layık bir soylulukla hareket et. Bu yolda başına ne gelirse gelsin, yine başın dik, gözün pek, gönlün emin olsun. Hak yolundan dönme ve sakın yürümekten vazgeçme. Çünkü bu yol Hak yoludur. Başı besmele, ortası sabır, sonu şükürdür. Başı Allah, ortası Rahman, sonu Rahimdir. Bu yolda besmele karardır. Sabır, gayrettir. Şükür, aşktır. Sen de bu aşamalardan geç aşka kavuş. Celaleddin Rumi gibi seni beklemekte Hamuş. Oturma öyle uyuşuk ve miskin. Kalk ve seni yaradan Rabbine layık işlerin peşine düş. Sabrın gayretin, gayretin sebatın, sebatın azmin olsun. Asla balon gibi olma. Bu yolda nice başlar gitmiştir de hesabı bile sorulmaz. Aşıkların, güzellerin dediği gibi sabır; “Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü hayal etmektir.” Yol 466 Ey Âşık, İçini temizle. Dıştaki her leke yıkanır. Yıkanmakla çıkmayan tek pislik gönüllerdeki pisliktir. Kalp sevgilinin nazargahıdır. O yar-i güzini pis bir evde ağırlamaya utanmıyor musun? En temiz gönül aşk ile dolu olandır. Aşk kalpteki tüm pislikleri temizler. Işığı ile nurlandırır. Geceyi gündüze, kederi neşeye çevirir. Eğer yoksa ezberinde Kurandan bir ayet, söylemiyorsa dilin Resulden bir hadis, duymamışsa kulağın atandan bir nasihat, hangi aşkı sorarsın bana, ne diyem? Eğer okumamışsan bir şiir, şakımamışsan bir şarkı en derinden, okşamamışsan bir ağacın tenini, koklamamışsan bir çiçeğin mis kokusunu, kaybolmamışsan gökkuşağı renkli bir çift gözde, hangi aşkı sorarsın bana, ne diyem? Gelene geldin demem, gidene gittin demem. Ben özünde varım, yokluğuma sitem etmem. Sevene sevdin demem, sevmeyene laf etmem. Özüm hiçlik makamı. Ben’den beri var demem. Yol 467 Ey Âşık, Farkında olduğun ama hep reddettiğin mutlak gerçek öylesine aşikâr gözünün önünde duruyor. Perdeleri bir türlü yırtamıyorsun. Etrafına bak öyleyse, izle onları. Her şey onca hareketliliğine rağmen oldukça sessizdir. Çünkü kendilerine verilen görevi endişesizce ve sessizce yerine getiriyorlar. Gürültülü ola insanm kalbidir. Çünkü endişe içindedir. İşte seni kör eden bu endişelerindir. Her şeyin bir gayesi olduğunu gör. insan yapısı makinelere bak. Onlar da bir gaye için yapıldılar. Sen hiç arızalı makine satın almak ister misin? İnsanın da bir gayesi var. Gayeye hizmet etmeyense arızalı makinelere benzer. Gayen yaratan Rabbine kul olmandır. Yol 468 Ey Âşık, Kullukta endişeye yer olmaz. Kendini Rabbine teslim et. İçindeki endişelerinden kaynaklanan umutsuzluğu dışarıda bırak. Sen üstün olarak yaratıldın. Bil ki insanı üstün kılan, onun sınırsız yaratılması ve bunu bilmek yeteneği ile donatılmış olmasındandır. Bilmek bir hediyedir. Bilmeğe önce kendinden başla. Kim olduğun pek çok sınavla öğretilir. Bu sınavlar ne olacağınla ilgili isteklerinden kaynaklanır. Yani ne olacağını bilmek istersen, ne istediğine bak. Kısacası ne istiyorsan, sen o’sun. Hal böyleyken, yaradan bile bize sınır koymazken, sana ne oluyor ki hayatına ve isteklerine sınır koyuyorsun? Kır çerçevelerini ve bırak âlemler sana aksın. Yol 469 Ey Âşık, Endişelerin, korkularının yansımasıdır. Korkuların ise kontrol temellidir. Hayatını kontrol etmeyi bırak. Kontrol etmezsen her şeyin kötü gideceğini düşünme. Sadece Rabbine tevekkül et. Sana sunulan hayatın keyfini sür. Keyfi ise Rabbinin emirlerine uymakta ara. O keyif şeriattır ve şeriat aşkın görünmez direğidir. Yol 470 Ey Âşık, Yalnızlıktan kaçma. Her insan birazcık yalnızdır. Dal içinin derinlerine ve gönlündeki yalnızlıkta gerçek sevgiliyi ara. Her şeyin çift yaratıldığına şahit ol Çiftler âlemindeki bu zıtlık, mutfak tek olana işaret ediyor. Ona giden yol, bu karmaşa içinde kendi tekliğini bulmandan geçiyor. O halde tekliğine ulaş. Ulaşmanın sırrıysa sevmektir. Sen sevmek için yaratıldın. Özgürce sev o zaman. Haykır sevgini gönülden. Sevgini söyleyemiyorsan ne anlamı kalır ki duygularının. Sonuçlarına katlanamayacaksan eğer girme bu işe. İnan ki bulacaksın. Çünkü “Men cale nale” yani arayan bulur. Yol 471 Ey Âşık, Yalnızlık kelimesini lügatinden sil ve her an o Yar-ı Güzin ile birlikte ol. İşte o zaman ateş elinde donar, su elinde yanar. Onu sevmeyen kalp, Onu görmeyen göz, Onu duymayan kulak ne işe yarar. Tek ihtiyacın O’dur. Yol 472 Ey Âşık, Yalandan sakın. Her zaman doğruyu söyle. Böylece ne söylediğini hatırlamak zorunda kalmazsın. İyilikte, kötülükte bulaşıcıdır. Kötülük olan yerden kaç, iyilik olan yere git. Git ki iyilik bulaşsm. Başına gelen kötülüklerin temelinde nefsin yatıyor. Nefsini terbiye etmeye gayret et. Ancak dikkat et, aynaya elmas şekil verir. Demirle yaparsan ya kırarsın ya da bozarsın. Aşk bulabileceğin en değerli elmastır. Aşk ile şekillendir nefsini. Ama unutma ki aşk elbisesine, ne can dayanır, ne de ten. Aşk öyle bi elbisedir ki kuması ateştendir. Onu ancak hiçlik söndürür. Yine de umutsuzluğa kapılma ve gönlündeki umut çiçeğini gözyaşlarınla sula, büyüt. Umut çiçeğinle gel kapıya, hiçliğinle çal kapıyı. Bu kapı arayanın, aradığına açılan kapıdır. Bu kapı varlık ile yokluğun çift taraflı sınırıdır. Eğer var olarak bakarsan yoğu görürsün, eğer yok olarak bakarsan varı görürsün. Nasıl bakarsan öyle görürsün. İyi bakarsan iyi, kötü bakarsan kötü görürsün. Yol 473 Ey Âşık, Aşk gelmez nisaba, gülistanda bakılmaz, günaha sevaba. Et isteyen doğruca kasaba, can isteyen çekilmez hesaba. ALLAH HER AN AYRI BİR ŞANDADIR Yol 474 Ey Âşık, Bir ses çınlıyor kulaklarında, beynini deliyor ve kalbinin dağlarında yankılanıyor. O ses kimin sesi? Ömür sandığın şu bir anlık sürenin, yıllarca süren aldatmaca zaman rüyasındaki aradığın sevgili mi? Yoksa gözlerine çekilmiş körlük perdesinin, hemen ötesinde seni bekleyen nur mu? Ona ne isim verirsen ver, onun için fark etmez, isimlendirmek sana mahsus, o ise sana mahpus. İster sevgili de, ister nur, o ben olanın canı. Sen de onun canısın. O ben olanın sırrı, sen de benin sırrısın. Yol 475 Ey Âşık, Elbette bu sözlerim âşıklara. Ancak âşıklar anlar aşk lisanından. Sende anlarsın eğer teslim olursan. Köle olmaktan korkarsın. Korkma. Fatiha’ya göre özgür olmayan İslam olamaz. Allah onun sevgisini kabul etmez. Allah aşkı bağımsız ve özgür bir aşktır. Bu konudaki bağımlılık hürriyetten üstün tutulmuştur. Biz sana onca şey anlatıyoruz. İyi dinle bu sözleri ve düşün. Biz çoktan sana baba olmaya hazırız. Lâkin evlat yoktur nasihat almaya. Biz Ona giden her yolda nazırız. Lâkin kaptan yoktur demir almaya. Her şeye rağmen seni neden seviyoruz biliyor musun? Çünkü bizden sadece sevgi istedin. Bu yola değer verdin, kendinden üstün bildin. O zarif ince zekânı derinleştir. Göz kamaştıran ruhunun ışıltılarıyla, gönlümüzü şad et. Nefsinin karanlık gecelerine, bırak binlerce yıldız doğsun ve nefsini nur bahçesine çevirsin. İşte bu sensin. Ezelden ebede gelip giden Esrarı ilahi. Aşkın kudreti. Yol 476 Ey Âşık, Kulluk görevlerini yerine getir. Namazını kıl, orucunu tut. Zekâtını da vermeyi ihmal etme. Rabbine layık bir talebe ol. Her ne kadar sözlerimiz edna görülse de malum, ilim Çin de olsa da gidip al. İrşat eden kelp dahi olabilir. Fakat bu hali yaşamaya henüz alışmadığın ve şartlanmalardan da kurtulmadığın için maddiyatın kanunlarına esaretinden dolayı ruha niyetin. Haktan kopuyor ve boşluğa düşüp korkuyorsun. Hakka daha çok güvenmeye çalış. “La faili illallah” makamını idrak etmeye başlayınca, denizin üzerinde, rüyada değil hakikatte de yürürsün. Çünkü aklın fizik kurallarının şartlanmışlığından kurtulmuştur. Hayırlar Müslümanların üstüne olsun. Fatiha’da Hak Teâlâ “İyyake nabudu ve iyyake nestain” derseniz, ben de sizi boşluktan kudret elimle alır, yarattığım müstakim köprünün üzerine bırakırım diyor. Başka yerde arama. Dünya ve ahiret nimetleri yalnız aşkın üzerine serildi. Yol 477 Ey Âşık, Her zerren günah olsa da korkma. Aşığın gözüne maşukun mekrimi gelir. Her zerren sevap olsa da neşelenme. Maşukun gözüne aşığın mihrimi gelir. Yol 478 Ey Âşık, Gözyaşlarına karıştı seher yelinin sesi, aşk meclisi sakileri, Hak dağıtır ölesi. Kadehler boşaldı, her yerde yârin sesi, silindi rnasiva, Hu kaldı, kulun kafesi. Yol 479 Ey Âşık, O yar, kelimelerin olmadığı gönül âleminde, tek anlamı olan aşkın, sessiz ifadesidir. Güvenli ve kararlı ol. Sebepleri ortadan kaldır. Sebebi aradan kaldırınca denizde yüzersin. Sebebi hatırlarsan batarsın. Hak ile birken sebep düşünmeyeceğine karar ver. Kendine güven. Güvensizliğini yen. Hem Hakka hem kendine güven. Yol 480 Ey Âşık, Tevhide gel ve de ki “La ilahe illallah, la faili illallah, la maksudu illallah” Yol 481 Ey Âşık, Kudret Allah’ın elindedir. Işık Allah’ın adıdır. Yani kudret onun emrindedir. Allah Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme âşık olduğundan kudreti ona devretti. “Men yutiır resule fe kad atâallâh (atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ.” “Kim Resûl’e itaat ederse, böylece andolsun ki Allah’a itaat etmiş olur. Ve kim yüz çevirirse, o takdirde Biz seni, onların üzerine muhafız olarak göndermedik.”(Nisa 80) Yol 482 Ey Âşık, Allah zihin güçlerini arttırsın. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Varlığım Yed-i kudretinde olan Allah’a hamd olsun” diyor. Yani Allah’a Hamd ediyor. Allahın elindeki kudrete değil. Işık Allahın adıdır. Dolayısıyla kudreti Allah yaratmıştır. Elinde tutarak onu kullanmaktadır. Yani kudret ışığın emrindedir. Allah o kudreti habibine devrettiği için kudret aşka ve sevgiye hizmet ederek şeref kazandı. Yol 483 Ey Âşık, Derinlemesine düşün. Düşün ki düşünmemeyi öğrenesin. Düşünmenin sınırı düşüncelerin olmadığı sır âleminin kapısına kadardır. Sadece sen değil iyi kötü her insan ve cümle yaradılış Onun aynasıdır. Bu durum ışığın akıllara ziyan hızının gösterisidir ve “ O her an ayrı bir şandadır.” ayetinin açıklamasıdır. “Yes’eluhu menfis semâvâti vel ard(ardı), külle yevmin hüve fî şe’nin.” Göklerde ve yerde olanlar, O’ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe’n (ayn bir tecelli, yeni bir oluş) üzerindedir.” (Rahman29) Yol 484 Ey Âşık, Beden-i Adem bu âlemde, oldu bir kez, evvelce ruh olarak yaşadı belki bin kez. Alemler mutlak bilinçte tahayyül iken, bilinmez kaç kez doğdu, gül ve diken. İlahi yazgı nihayet Hak ile kemale erdi, o an da aşk-ı nur, madde âlemine indi. Her defasında ruhi bir hayat yaşadık, evvelden seninle çok kez karşılaştık. Resulullah’ın işareti zannımca buna aittir, her ne olmuşsa da Allah için diyen saittir. Yol 485 Ey Âşık, Beden ve gönül miri değerdir. Ruh ise Rabbin emridir. O halde nefsine zulüm etme. Ona iyi davran. Nefsinle neden kavga edip, durmadan ona zulmediyorsun? Ne yani rahipliye mi soyundun? Nefis tecrübe ederek, deneyerek bilgi edinecek, ona göre seçecek. Hata yaparsa affedilir. Nefsi yok etmek, öldürmek demek onu İslam şeriatı dairesinde terbiye etmektir. Terbiye edilmiş bir nefsin hali de emir ve yasaklara uymaktan mutlu olması halidir. Kolay olduğunu söylemiyoruz ama imkânsız değildir. Çalış, gayretli ol. Başaracaksın. Çünkü istiyorsun. Unutma, eğer Rabbin vermek istemeseydi, sana istek vermezdi. Kendine gel ve toparlan. Öyle boş boş bu yazıya bakma. Kalk yerinden de hizmet için kollarını sıyır. Sıyır ki farkın ortaya çıksın yoksa aşk için aşk olan bir kaçık nasıl olursun? SEN LAL OL DA AŞK KONUŞSUN Yol 486 Ey Âşık, Anlamalısın ki eğer aşk gerçekse ve âşık ile maşuk birbirini samimiyetle seviyorsa, şu âlemlerde hiçbir şey yoktur ki onları ayırmaya gücü yetsin. Hiç cevher olan bütünden, parçalarını ayırt edebilir misin? Ayrılmak ne mümkündür, hasret denen sadece vuslata küskündür. Sen vuslatı gökkuşağı ile örtünmek mi sanırsın? Bir umudun peşinden ömrünce de koşsan gökkuşağı renklere kavuşabileceğini mi zannedersin? Vuslatın ahı yok olmaktır. Yokluğun hiçliğinde aşk olmuş bir âşık, hiç hayallerin peşinden koşar mı? Koşuyorsan, arıyorsan, bil ki hala yar ile arana ikilik koymaktasın. Aşığa düşen, aşktan dahi vazgeçmektir. Yol 487 Ey Âşık, Hiç âşık olan, âşık olduğunu bilir mi? Biliyorsa buna aşk denilebilir mi? Yar ile yar olan, yârin közünde kendi özünü kor eden, Ondan gayrisine gönlünü kör eden, hiç varlık derdine düşer mi? Yol 489 Ey Âşık, Bu yol aşk yoludur ve aşk ateşine kendisini teslim edemeyenler içinde doludur. Yol 490 Ey Âşık, Dış görünüş her zaman aldatıcıdır unutma ve eğer gerçekten, yeterince istersen, her şey mümkündür. Bu yol sorumluluk ister. Elbet sonsuzluk sorumsuzluğu kaldıramaz. Kendini aşk yoluna adamadıkça, sonsuzluğa ulaşamazsın. İşin aslı ne olmak istiyorsan, yolun sonunda seni o bekler ve sen, olmak istediğin olursun. Ancak en ufak bir tereddüt yahut sondan korkmak seni yarı yolda bırakır. Ondan korkma ve asla teslim olmak için kararsız kalma. Karşına çıkan hangi güçlük olursa olsun sakın pes etme. Bırak aşkın ateşi seni yaksın, yok etsin. Yok olmaktan geri dönme. Yol 491 Ey Âşık, Bil ki odun yanar kül olur, insan yanar kul olur. Yanmadan kul olamazsın, kul olmadan da kül olamazsın. Yârin bahçesinde gül olmak varken, dünya sarayında lal olmak niye? Öyleyse sen lal ol da dilin sussun, daim aşk ile kal da aşkın konuşsun. Yol 492 Ey Âşık, Sen sadece memnuniyet içinde, evcilik oynuyorsun. Hakiki mutluluğu bulamamışsın. Hayatında önemli bir şeylerin eksikliğinden habersizsin. Ne hakkında konuşuyoruz, bunu dahi fark edemiyorsun. Sana dünyevi ve uhrevi isteklerinin ötesinde, başka bir âlemden haber veriyoruz. Hayatını anlamlı kılmalısın. Bil ki bu anlam da aşktır. Yol 493 Ey Âşık, Nihayette hayatının son bulacağını, acılar içinde, yalnızlığın ortasında kalacağını sanıyorsun. Yanılıyorsun. Asıl içindeki huzursuzluğun sebebi böyle yaşaman. Yardan kaçma. Açılıp saçılma. Olmadığın şeylerin sen gibi gözükmesine izin verme. Neden kendinden farklı görünmeye çabalıyorsun? Sen bu değilsin ve olmayacaksın da. Eğer böyle devam edersen bil ki başaramazsın. Değişik hakikatlerin hayalinde oyun oynamayı bırak ve hakikatler hakikati olan aşkın sahibine kendini teslim et. Teslim et ki en büyük yük olan kendinden kurtulasın. Yol 494 Ey Âşık, Başladığın bu yolculuğu nefsinin yükünü taşıyarak bitiremezsin. Aklnı başına al, kendine gel ve son bir çaba ile nefsini yâre teslim et ve ne varsa Ondan gayri sende kalan, hepsini sonsuzluk ummanına at gitsin. Böylece özün özgürleşir ve yükün kalmaz. Böylece yâre giden kendi yoluna ulaşırsın. İstersen yolunu bulabilirsin. Eğer istiyorsan, o zaman da sana müjdeler olsun. Çünkü O güzeller güzeli sevgili, vermek istemeseydi, istek vermezdi. Yol 495 Ey Âşık, İster veli de, istersen de deli, ister aydınlanmış de, istersen de başka bir isim. Fark etmez. Bu yol aşk yoludur ve isimleri çoktur ama bu yolun hakiki talipleri pek azdır. İsimlerle mücadeleden kurtul. Bir şey olma, bir şeye konma. Bütün ne varsa isimden yana, eninde sonunda seni amaçtan döndürür. Amaç aşk ile aşk olmaktır. O yardan başka olmamaktır. İçinde sana karşı koyan, yolundan çeviren ne varsa düşmanındır. Bu düşmanlar öylesine güçlü olabilirler ki ne kadar mücadele etsen de bazen kaybedebilirsin. Korkma, aslında kaybetmen kazanmandır. Çünkü her kaybettiğinde kazanamayacağını anlarsın ve anlarsın ki böylesine güçlü düşmanlara karşı kazanmanın tek yolu, onlarla mücadele etmekten vazgeçmen ve her şeyin sahibine teslim olmandır. Böylece her şeyden vazgeçersin. Bu öyle bir vazgeçmek olur ki nihayet vazgeçmekten de vazgeçersin. Saf ve ari bir ihlâsla kendini yâre teslim edersin. Böylece sen lal olursun da aşk konuşur. Yol 496 Ey Âşık, Hiçbir şey duymadın öyle mi? Yazık etme kendine. Oysaki neler anlattık sana, şifa olsun diye derdine. Silkelen bir an önce, kalk, esir olma şüphe bendine. Yaşın kemali geçti utan, yenilme nefsinin fendine. Yol 497 Ey Âşık, Seni sen yapan aşktır, elbet aşkın sahibi Allah’tır. Aşksız halin nice olur, O Vedud ve Rahmandır. Gözyaşların sel olsun aksın, O Kadir-i mutlaktır. Her an O’nu an, bil ki O zül Celal-i vel ikramdır. Yol 498 Ey Âşık, Öyle değil, sadece Ona eğil, gayrisine ol suskun. Sevap işlemeğe ol düşkün, günahlara da puskun. Nefsine küskün, haline üzgün ama aşkına tutkun. Geç kendinden artık, gel yâre de tutulsun nutkun. Yol 499 Ey Âşık, Konuştuğun O olsun, O olsun dilin ile konuşan. Ben yaptım deme, Onun hali her an ayrı bir şan. Âşığı bülbül eder şakıtır, arife susmayı eyler asan. Terk et ne varsa aklını aşan, kalmaz o an hiç tasan. Alemler gizli bir sır idi, icmalden tafsile geldi. Alemler iç içe, sağir olan kebirde tahsile geldi. Toparlan da ihlâsa gel, nefsin hali tasvile geldi. Görmez misin? Cabir olan nihayet tahsile geldi. Yol 500 Ey Âşık, At içinden hasedi, herkesin nasibi farklı, üzülme. Başkalarına bakıp bakıp, sevilmediğini düşünme. Kul ol Rabbine, faydasız olsan şu dünyada işin ne? Yalnızca O ndan kork, başkasına ezilip büzülme. Yol 501 Ey Âşık, Bu senin bildiğin gibi değil, korkağın hakkı bu kadar. Konuşup durmaktasın yalan yanlış her işte o kadar. Şeriata kızarsın, tarikatı boşlarsın, hakikatin ne kadar? Çıkma Muhammedi yoldan, sana diyeceğim bu kadar. Yol 502 Ey Âşık, Âşık arar. Can Can’a akar, canansa can yakar. Aşk HU’nun adıdır, Kudret MAKSUD’a bakar. Biz meşk anında dahi ağlattık tüm özümüzü, isteyen istediğine meyleder, dedik sözümüzü. MUHAMMEDİ YOL Yol 503 Ey Âşık, Başta Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere cümle peygamberlere, ehline, eshabına, alimlere, şehitlere, Kamil babaya, Siyamet abiye, silsile-i âliye büyüklerine, evliya’ya ve mü’min’lere, Cenab-ı Hakk’tan “Selâmun kavlen min rabbirrahim” (Yasin 58) olsun. Amin. Yol 504 Ey Âşık, Dünya peşinde koşan, duru bir âdem idim, Ol Kâmilin elinde, içi boş kabuğa döndüm. Hasret ateşinde yanan, kuru bir odun idim, İbrahim havuzunda yüzen, balığa döndüm. Yol 505 Ey Âşık, Ya bildiğini bilenlerden ya da bilmediğini bilenlerden ol ama hem bilmeyip hem de biliyorum diyenlerden olma sakın. Yol 506 Ey Âşık, Her canlı kendine münhasır bir âdemdir. Madem öyledir her takdir edilmiş olan, mutlak olanın ruhu ile varlık âleminde özeldir. Madem özeldir izin verildiği kadar görseldir. Özü değişmez, cismi değişir. Yanıltıcı olan budur. Yanılmayan kalp der ki zamana ve mekâna bağlı olan yaratılmış madde kendi hayat yolunda, kendisine ayrılmış mekân ve zamanda ilerler ve geri gider. Zamanı ve mekânı bir doğru gibi düşünme. Buna bağlı olarak uzayı da bir çarşafa benzetme. Uzayda hareket çok yönlüdür. Denizdeki balığı düşün. Balığın denizdeki hareketine benzer. Böylece görürüz ki hareket spiral, mekân küresel ve zaman ise hareket edene özel onun nefsinde işleyen ecelidir. Yol 507 Ey Âşık, Hayat bütün değil özeldir. Mekân ve zaman da özeldir ve ruh verilmiş maddeye göredir. Öyleyse ne kadar madde varsa o kadar hayat ve ne kadar hayat varsa o kadar da zaman ve mekân vardır. Bütünde zaman seyahatı düşünülemez. Zaman ve mekân yolculuğu kişiseldir. Zaten her birimiz kendi zaman ve mekânımızın çok özel birer zaman yolcusu değil miyiz? Yol 508 Ey Âşık, Sesimi duymadın ki kalbimdekini nereden bileceksin? Yol 509 Ey Âşık, Düşünüyorum, düşünüyorum. Düşünecek o kadar çok şey var ki acaba hangisini düşünsem diyorum? Yol 510 Ey Âşık, Allah yarattıklarının suretine bakmaz, gönlüne bakar. Eğer gönlümüzün fotoğrafını çekebilseydik nasıl çıkardık acaba? Yol 511 Ey Âşık, Karşına ne çıkarsa çıksın, sen yine de zulme karşı çık. Nereye kadar çıkarsan çık, istersen arşa çık, zalimin de zalime susanın da bil ki sonu apaçık. Elinle, dilinle, kalbinle kıyam et, durma öyle yola çık, elbet biter bir gün hayatın unutma ey Aşık. İyice belle ki istersen isteyene Hak yol her daim açık. Yol 512 Ey Âşık, Koyun idim kasap bulamadım. Kasap oldum koyun bulamadım. Nefsimi Rabbe teslime gittim. Huzur boştu kurban bulamadım. Yol 513 Ey Âşık, Gerçek ve kalıcı barışa ancak ve ancak içindeki savaşa son verdiğinde ulaşabilirsin. Yol 514 Ey Âşık, Burada “Ne düşünüyorsun?” diye yazıyor. Şaşırdım kaldım. Düşünüyor olsaydım onca şey başıma gelir miydi? Yol 515 Ey Âşık, Yılbaşı kutlamaları bir Hristiyan kültürüdür. Bu nedenle Yılbaşını bu manada aşırıya giderek kutlama.. Bu geceyi yeni bir yıla girmenin içsel heyecanıyla geçmiş bir yıldaki muhasebeni yaparak geçir, yaptığın hataları yeni yılda düzeltmeye niyet et. Ya Allah Bismillah diyerek yepyeni bir nefesle önüne gayretle bak. Bu gecede içki içme, eğlence yerlerinde kendinden geçme ve Allah yolundan ayrılma. Evinde ailenle hoşbeş sohbet ederek birlikte yemek yeyip çay içerek hoş bir gece geçir. Allah Müslümanları korusun. Yol 516 Ey Âşık, Benim nasıl biri olduğum, senin kim olduğuna göre değişir. Hangi gözle bakarsan beni öyle görürsün. Ben ne senin gördüğün gibiyim, ne de senin görünmemi istediğin gibiyim. Ben Müslümanım ve İslam benim karakterimdir. Yol 517 Ey Âşık, Başına bir musibet geldiğinde “Elbette ben Allah’a aitim ve muhakkak ona döneceğim.” de ve sabırlı ol. De ki ” Ben Müslümanım. Allah’a teslim olanlardanım.” Üzülme bil ki sabrın sonu selamettir. Yol 518 Ey Âşık, Savaşa karşı Barıştan yana ol. Bil ki İslam kelimesinin manası BARIŞ demektir. Özellikle günümüzde yaşanan İslam’a karşı, Allah’ın yaşamanı istediği İslam’dan yana ol. Yol 519 Ey Âşık, Aşk gelmez nisaba, gülistanda bakılmaz günaha sevaba. Et isteyen doğruca kasaba, can isteyen çekilmez hesaba. MÜTTAKİ NEDİR BİLİR MİSİN? Yol 520 Ey Âşık, Müttakilerden olmaya çalış. Dünya işlerine layık olduğundan fazla değer vererek tüm vaktini boş işlere harcayıp da muflislerden olma. Sen müttaki nedir bilir misin? Ama sen Dünya ile el eleyken, onunla sarmaş dolaş aynı yatakta sabahlarken nereden bileceksin müttaki nedir? Müttaki olan kimseler var ya işte onlar, gaibe inanırlar ve namazlarını kılarlar ve rızıklandırıldıkları şeyden yerli yerince dağıtırlar. Onlar öyle kimselerdir ki Kuran’a ve ondan önce gönderilmiş olana iman ederler ve ahirete de inanırlar. İşte bunlar Rablerinin doğru yolu üzerinde olanlardır. İşte bunlar kurtuluşa ermiş kişilerdir. O halde sen de müttakilerden olmaya gayret et. Dünya hayatını boş işlerle harcayıp, ahirette iflas eden müflislerden olma. Şimdi anladın mı artık? Öyleyse yanlışlıktan dön ve doğru yola gir. O yol ki bir tek yoldur ve yalnızca Allah’ın yolu olan Muhammedi yoldur. Yol 521 Ey Âşık, İnsan olan eşref-i mahlûktur, ihsan bulan insan-ı halûktur. Yol 522 Ey Âşık, Sırtını dönersen Hakka el olursun, yüzünü dönersen Hakka kul olursun. Hak yolda yürüyen bir âdem olursan, Hakka vesile olan bir el olursun. Yol 523 Ey Âşık, İnsan, bedeni öldüğünde değil unutulduğunda ölür. Seni hatırlayacak kaç kişi bıraktın arkanda, yoksa bıraktıklarının gözü mü var malında? Mal da yalan, mülkte yalan, senden sadece geride kalan, koca bir hiçliktir çabuk unutulan. Nankördür beşer sakın onlara güvenme, beni unuturlar diye de dövünme. Sen Rabbine sığın, yoktur inan, vardır sandığın. İyice anladın mı ölmek nedir? Unutursa Rabbin seni, binler gelse naşın sıra, yaşıyorum demeyesin aklın sıra. Unutursan Rabbini unutulursun, unutulmaktan başka ne bulursun? Unutulmamak için her daim hatırla Rabbini, kimse gelmese de peşin sıra, nur doldurur Rabbin kabrini. Yol 524 Ey Âşık, Bu hayattan ihtisarım, verir mi sana bir faide? Hayat yolunda intizarım, vuslata olur mu kaide? Ha varım, ha yokum ne fark eder, değilsem maide, Ya at beni maziye, ya da kat gönlüne ey maşuk! Gözlerin hayallerime kapı, ben ise önünde bir bekçi, seni çalan sazım, ili dileyen sözüm, yoluna bir bahçı. Dini dine kattım kam oldum, tavaf ettim de ey maşuk! Masiva ile cami her beyti, yine de haykırdım adını bi çare. Bir dışarı, bir içeri, seni dolaşıp durdu bu köçeri, Yıllarca bekledim, belki davet edersin diye içeri, Oysa ne bekleyen varmış, ne de beklenen bir çeri, Meğer her şey sendeymiş, sense benim içimde ey maşuk! YA RABBİ, HAMDOLSUN SANA Yol 526 Ey Âşık, Ne kadar dökerlerse döksünler, sen yine de elini çekme ama bil ki kazancın elindeki kabın kadardır. Ne söylenirse söylensin, sen yine de sus ama bil ki kazancın adabın kadardır. Ne kadar överlerse övsünler, sen yine de dilini çekme ama bil ki kazancın lakabın kadardır. Ne kadar döverlerse dövsünler, sen yine de kaçma ama bil ki kazancın inancın kadardır. Yol 527 Ey Âşık, Azmak kolay, ozmak zordur. Ölmek kolay, olmak zordur. Bu devirde İslam ateşten kordur. Müslümana düşman olan pek çoktur. Ama senin yine de kesilmesin nefesin, eğer Mü’min isen bil ki üstün olan sensin. Yol 528 Ey Âşık, Allah yarattıklarının suretine bakmaz, gönlüne bakar. Eğer gönlümüzün fotoğrafını çekebilseydik nasıl çıkardık acaba? Yol 529 Ey Âşık, Karşına ne çıkarsa çıksın, sen yine de zulme karşı çık. Nereye kadar çıkarsan çık, istersen arşa çık, Zalimin de zalime susanın da bil ki sonu apaçık. Elinle, dilinle, kalbinle kıyam et, durma öyle yola çık. Elbet biter bir gün hayatın unutma ey Âşık, isteyene Hak yol her daim açık. Yol 530 Ey Âşık, Koyun idim kasap bulamadım, Kasap oldum koyun bulamadım. Nefsimi Rabbe teslime gittim, Huzur boştu kurban bulamadım. Yol 531 Ey Âşık, Kim kendine köle olmaktan kurtulur, işte o zaman özgür bir insan olur. Yol 532 Ey Âşık, Kaç dolunay geçti üstümden sayamadım, seni beklerken ey güneşim, geceye tutsak büstümden kaçamadım, geçip giderken her gün leşim. Ne yağmurlar aktı gözümden silemedim, seni düşlerken ey ruheşim, ne geceden ne de gözümden sadece körümden, meğer ben senmişim. Yol 533 Ey Âşık, Ben bir zamanlar çocuk iken babam yoktu, baba oldum bir de baktım çocuklarım yok oldu. Yol 534 Ey Âşık, Şu parkta çocuklar gibi gelsek göz göze, Bir merhaba der misin bana? Yoksa hayalet sanıp korkar mısın benden? Korkma benden ey çocuk, ben de senin gibi bir insandım. O yüzden bilirim, kalbinin derinliklerinde ne rüzgârlar eser. Şu parkta çocuklar gibi otursak yan yana, bir ömür boyu oynar mısın benimle? Yoksa kâbus sanıp kaçar mısın benden? Kaçma benden ey çocuk, bende senin gibi bir çocuktum. O yüzden bilirim, o çocuk gönlünde ne masumiyetler eser. Yol 535 Ey Âşık, Ne kadar sene önce yaşadın ey güzel Şaziye? Unutulmuş adına son dua, nereden gelir hediye? Hani diktiğin ağaçlar var ya! Bir bir öldü Şaziye, kalmadı bir tek can, ne atiye bakan, ne de maziye. Sen misin bedenine hayat olmuş o çatlak topraklar? Sen misin ey Şaziye, toprağını bürümüş o kuru yapraklar? Hani suladığın çiçekler var ya! Bir bir öldü Şaziye, kalmadı bir tek can, ne vefa ne de senden geriye kalan bir an. İşte senden bu güne kalan bir kaç satır aşk masalı, kimisi uysal, kimisi dilber, kimisi de eli maşalı. Hani peşinden koşanlar var ya! Bir bir öldü Şaziye, ne aşkın kaldı geriye, ne de âşıkların. Sahi, ne kadar sene önce yaşamıştın sen, ey güzel Şaziye? Yol 536 Ey Âşık, Kalp kalbe gelsek, bir demet gül derer misin bana? Yol 537 Ey Âşık, Ne kadar şey varsa, hepsi Yaratandandır. O her şeydir ama her şey O değildir. Tasarlayan bilinç ve yaratan düşünce, işte kalbine O’nun aşkı düşünce, anlarsın o zaman varlığın da yokluğunda sahibinin kim olduğunu. Yol 538 Ey Âşık, Sana kalmış nerede kalacağın, evvelden öteye nereden gelip nereye gideceğin. İstersen bu maddesel illüzyon içinde kalırsın, istersen mana aleminde Rabbine kavuşursun. Eğer bu denî Dünya’yı seçersen maddeden öteye olmaz hakkın, eğer nur âlemini seçersen özgürlük düşer payına da Hak’ka kul olursun. Yol 539 Ey Âşık, Zihnin Rabbinin eseri, al o zaman keseri, seni bağlayan semeri kes bir bir kes bir bir. Oynarsın durmadan birdirbir, demezsin Allah bir, Allah bir. Yaratan özlemez mi? Elbette özler ve bekler. Ya laftan anlamaz bebekler? Onlar da sadece emekler, emekler. Ne çabuk teslim ettin kendini o kovulmuşa, bırakıpta sende olması gereken farkındalığı. Toparla kendini, dön geri, bak kavuşmuşa, nasılda deriyor, sende de olması gereken gülleri. Yol 540 Ey Âşık, Davulcuyum sanıp alma tokmağı eline, boş çıkar sesin, zurnacıyım sanıp alma kamışı diline, tiz çıkar sesin.Ne isen o ol, Rabbinin sana yazdığı, heves etme diğerine nasibindir ancak mezarcının kazdığı… Yol 541 Ey Âşık, Sakın dedikodu etmeyin, soğan ekmek yemeğin! Bilmezsin ne fırtınalar kopar, ikisinden de ağzın çok pis kokar. Yol 542 Ey Âşık, Gülmek için o kadar çok şeyin var ki mesela burnunun ucu. Bak bak gül! Yol 543 Ey Âşık, Bir efkâr basar bazen, gurbetlenirim için için, bir garip sevda için. Her ölümsüz sevgi, senin için, her aşk ile yanan gönül, senin için, her hasretle ağlayan göz, senin için, her yazılan kudret sözü, senin için. Bitmeyen bu çaresizliğim için, bitmeyen bu hasretim için, seni ağlryorum, seni arıyorum. Ellerimi açtım, kucağımda âlemler kum tanesi, her dökülen gözyaşımda gizlenmiş, fakir gönlümün sırları için, seni çağırıyorum. Bu yorgun kalbimin, çekilip en karanlık köşesine, Canı Cananın hürmetine, bir parça sevgi için, sana yalvarıyorum. Yol 544 Ey Âşık, Sen yine de Maşuka sır ol, tevhide hafi, Aşk ile ahfada vuslat, âşıksan sana kâfi. Yol 545 Ey Âşık, Subhane Rabbike Rabbil izzeti amme yasifun ve selamun alel murselin velhamdulillahi Rabbil âlemin. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhü ve Resûluhu. DUA Elhamdulillahi Rabbilalemin. Essalâtu vesselamu âlâ Resûlina Muhammedin ve âlâ âlihi ve sahbihi ecmain. Esselatu vesselamu aleyke ya Rasulullah. Esselatu vesselamu aleyke ya Habibullah. Esselatu vesselamu aleyke ya Nebiyyullah. Esselatu vesselamu aleyke ya seyyidel evveline vel ahirin. Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim. Allâhümme inni eselüke bi hakkıssâiline aleyke. Yâ Mukallibel Kulûb, sebbit kulûbenâ âlâ dinik. Rabbenâ âtina fid dünyâ haseneten ve fil âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr. Rabbenâğfirli ve livâlideyye ve lilmüminine yevme yekumül hisâb birahmetike yâ Erhamerrahimin. Rabbena, inna lillahi ve inna ileyhi raciun. Rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih. Va’fu annâ, vagfir lenâ. verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirin. Subhanallah. Elhamdülillah. Allahu Ekber. Subhanallahi ve bihamdihi, Subhanallahilazim. Subhanallahi velhamdulillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim. İlahi ente subhaneke ve ente maksudi ve ente rızaike matlubi. Estağfirullah, Estağfirullah, Estağfirullah, el Azim, el Kerim ellezi lâ ilahe illâ huvel Hayyul Kayuma ve etubü ileyh. Elhamdülilâhi rabbilalemin. Errahmânirrahim. Mâliki yevmiddin. lyyâke nabudu ve iyyâke nesteîn. Ihdinessırâtel müstâkim. Sırâtellezıne enamte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn. ÂMİN.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...