ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
İLAHİYAT FAKÜLTESİ
Cilt: 13, Sayı: 1, 2004
s. 53-72
Muhammed Hamidullah’ın Siyer İlmine Katkıları
Adem APAK
Yrd. Doç. Dr.; U.Ü. İlâhiyat Fakültesi
Özet
Muhammed Hamidullah, geçen yüzyılın en önemli İslâm
alimlerinden birisi olup, İslâmî ilimlerde –özellikle siyer,
hadis ve İslâm hukuku- pek çok eser vermiştir. Onun
çalışmalarının sayısı ve çeşitliliği kadar, İslâmî ilimlere
getirdiği yeni yorumlar da dikkat çekicidir.
Meselâ
Hamidullah, siyerde mucize merkezli bir peygamber
sunumu yerine, insanî odaklı ve dinî öğretiyi merkeze alan
bir peygamber takdimini ortaya koymuştur. Bu makalede
müellifin siyer ve İslâm tarihi alanlarındaki eserlerinin
kısaca tanıtımlarının yapılması ve onun bu konulara dair
orijinal görüşlerinin örneklerle analiz edilmesi
hedeflenmektedir.
Abstract
Muhammad Hamidullah’s Contribution to the Science
of Siyer
Muhammad Hamidullah is one of the leading Muslim
scholars of the last century who has written on various
Islamic sciences including, but not limited to, Siyer, Hadith
and Islamic Jurisprudence. Hamidullah is significant not
only for the variety and the amount of his publications, but
also for the new approaches he brought to the Islamic
sciences in general. In the science of Siyer, for instance,
instead of presenting Muhammad (pbuh) simply as a
miracle-maker prophet, Hamidullah gave emphasis to the
human nature of the Prophet beside his prophetic mission.
This article attempts to give a brief description of
Hamidullah’s books, especially in Siyer and Islamic
History. It will also analyze some of his views that are
considered both original and novel by giving several
examples.
Anahtar Kelimeler: Muhammed Hamidullah, Siyer, İslâm Tarihi,
İslâm Peygamberi
Key words: Muhammad Hamidullah, Siyer, Islamic History,
The Prophet of Islam
A. MUHAMMED HAMİDULLAH’IN SİYER ALANINDAKİ ESERLERİ
Muhammed Hamidullah, Kur’an ilimleri başta olmak üzere,
İslâm hukuku ve hadis gibi İslâmî disiplinlerde pek çok eser
vermiştir1. Onun dünyada özellikle de ülkemizde tanınmasına vesile
olan ilmî saha ise, İslâm Peygamberi adlı eseri nedeniyle siyerdir.
Müellifin bu çalışmasından başka gerek telif, gerekse tahkik olarak
bu alanda müracaat edilen pek çok kitabı bulunmaktadır.
İbn İshak (ö. 151/768), ilk meğâzî2 ve İslâm tarihi yazarı olarak
kabul edilir3. Onun siyerli ilgili rivayetleri İbn Hişam’ın es-Sîretü’nNebeviyye
isimli eserinin muhtevasında günümüze kadar gelmiştir.
Ayrıca nüshalar halinde bu rivayetlerin orijinal kısımları geçen
asırda neşredilmiştir. Neşirlerinden biri Süheyl Zekkar’a4, diğeri de
Muhammed Hamidullah’a5 aittir. İbn İshak’ın bu kitabı
incelendiğinde Hz. Peygamber’in (sav) hayatı ve şahsiyetinin,
1 Müellifin 40 kadar kitap ve 700’e yakın makalesinin olduğu ifade
edilmektedir. bk. Altınay, Ramazan, “Örnek Bir Çağdaş İslâm Bilimleri
Araştırmacısı: Muhammed Hamidullah”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlâhiyat
Fakültesi Dergisi, sy. 3, Van 2000, s. 263-264; Yaşaroğlu, Kamil,
“Muhammed Hamidullah”, Çağdaş İslâm Düşünürleri, (ed. Karadaş,
Cağfer), Bursa 2003, s. 89. Müellifin eserleri hakkında ayrıca bk. Avcı,
Casim, “Prof. Dr. Muhammed Hamidullah”, Hadis Tetkikleri Dergisi, sy. 1,
İstanbul 2003, s. 224-226. 2 Fayda, Mustafa, “İbn İshak”, DİA, XX, 95. 3 Şeşen, Ramazan, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, İstanbul
1988, s. 26.
4 İbn İshak, Kitabü’s-Siyer ve’l-Megâzî, (thk. Süheyl Zekkar), Dimaşk 1976.
5 İbn İshak, Sîretü İbn İshak el-Müsemma bi-Kitabi’l-Mübtede ve’l-Meb’as
ve’l-Meğâzî, (thk. Muhammed Hamidullah), Rabat 1976-Konya 1981.
52
münferit bir hadise gibi telakki edilmeyip, dünya ve insanlık
tarihinin önemli bir bölümü olarak ele alındığı görülür6. Aşağıda da
ifade edileceği gibi, Hamidullah’ın siyer ile ilgili çalışmalarında, İbn
İshak’ın bu geniş çerçeveli ve tarihî derinliği dikkate alan siyer
anlayışından önemli derecede etkilendiği görülür.
Muhammed Hamidullah’ın genelde İslâm tarihi, özelde de siyer
alanında yaptığı önemli çalışmalarından biri de Belâzürî’nin
(279/892-93) Ensâbü’l-Eşrâf 7 isimli eserinin ilk bölümünü
neşretmesidir. Bu eser, bir bütün olarak tabakât, ensâb ve ahbâr
üsluplarının birleştirilmesi suretiyle meydana getirilmiştir8. Kitabın,
Hamidullah’ın neşrettiği kısmının muhtevası, klâsik siyer eserleri
muhtevasıyla birebir uyumludur. Bu nedenle diğer ciltlerinden
bağımsız olarak değerlendirildiğinde, Ensâbü’l-Eşrâf’ın bu bölümünü
müstakil bir siyer kitabı olarak kabul etmek mümkündür. Eser,
Nuh’un (a.s.) soyunun tanıtılmasıyla başlar. Daha sonra Hz.
İbrahim-Hz. İsmail silsilesiyle Hz. Peygamber’e (sav) kadar soy zinciri
takip edilir. Hz. Peygamber’in (sav) doğumu ve peygamberliğine
kadar faaliyetleri, peygamberliği, ayrıca ilk Müslümanların Mekke
müşrikleriyle ilişkileri de kitapta ele alınır. Bir ensâb kitabı olması
sebebiyle kronolojik metod yerine biyografik takdim tercih edildiği
için, eserde konu başlıkları genelde şahıs isimleriyle şekillenmiştir.
Kitabın başında Mekke’nin ileri gelen müşriklerinin (Ebû Cehil, Ebû
Leheb, Âs b. Vâil, Utbe b. Rebia vs.) soyları ve faaliyetleri hakkında
bilgi verildikten sonra, aynı şekilde ilk Müslümanlarla ilgili olarak
yine şahıs adı başlıklarında malumat aktarılmıştır. Kitabın
muhtevasında Habeşistan’a göç, Akabe Biatları, Hicret gibi tarihî
olaylara, seriyye ve gazve benzeri siyer konularına da yer verilmiştir.
Hz. Peygamber’in (sav) özel hayatından ayrıca vali, amil, komutan,
müezzin gibi idareci ve memurlarından bahsedilmesinin ardından
kitap vefat hadisesinin aktarımıyla tamamlanmıştır.
Vakıdî’nin Kitabür’r-Ridde maa nebze min futûhi’l-Irak isimli
ridde hadiseleri ve Irak fetihlerini konu alan kitabı da Muhammed
Hamidullah’ın neşrettiği diğer bir İslâm tarihi kaynağıdır9.
6 Fayda, Mustafa, “İbn İshak”, DİA, XX, 95.
7 Belâzürî, Ensâbü'l-Eşrâf, I, (thk. Muhammed Hamidullah), Jerusalem
1963.
8 Fayda, Mustafa, “Belâzürî”, DİA, V, 392. 9 Vâkıdî, Kitabü’r-Ridde maa nebze min futûhi’l-Irak, (thk. Muhammed
Hamidullah), Paris 1989. Aynı eser Yahya Cebûrî tarafından da (Beyrut
1990, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî) neşredilmiştir.
53
el-Vesâiku’s-Siyâsiyye10, gerek Hz. Peygamber’in (sav), gerekse
onun halifelerinin resmî nitelikteki yazışmalarını muhtevi, siyer ve
İslâm tarihinin ilk kaynaklarının taranmasıyla meydana getirilen bir
çalışmadır. Kitabın ilk iki bölümünde Hz. Peygamber’in (sav), bir
peygamber, devlet başkanı ve ordu komutanı olarak yaptığı
yazışmalar ele alınır. Bu bölümde onun komşu devlet başkanlarına
gönderdiği davet mektuplarının orijinal kısımları ve kendisine ulaşan
cevapların metinleri yer alır. Ayrıca Hz. Peygamber’in (sav) vali, ordu
komutanı, zekât amili, kabile reisi gibi farklı görev ve statüdeki
şahıslara mektupları ve bunların cevapları bulunur. Bundan başka,
başta Medine vesikası olmak üzere11 kabilelerle yapılan siyasî
anlaşmalara dair bilgiler de eser muhtevasına dahidir. Çalışmada
sadece Hz. Peygamber (sav) ve onun idarecilerinin değil, Mekke
müşriklerinin Müslümanlar’la ilgili yazışmaları da konu edilmiştir.
Buna Ebû Süfyan’ın, Muhacir Kureyşliler’i himaye etmemeleri için
Medinelile’re gönderdiği mektup12 örnek gösterilebilir. İlk iki bölümü
Hz. Peygamber’in (sav) yazışmalarına ayrılan kitabın üçüncü bölümü
ise Hulefâ-i Râşidîn döneminin resmî muhaberât faaliyetlerine
hasredilmiştir. Bu nedenle Hamidullah’ın bu eseri, bir siyer
çalışması izlenimi vermekle birlikte, İslâm tarihi ve İslâm hukuku
başta olmak üzere, diğer İslâmî ilim dalları için de kıymetli bilgiler
ihtiva etmektedir.
Muhammed Hamidullah’ın gerek dünyada gerekse ülkemizde
tanınmasına sebep olan eseri İslâm Peygamberi’dir13. Dilimize farklı
mütercimler tarafından çevrilen14 bu kitabın metodu ve muhtevası
hakkında aşağıda hususî değerlendirmeler yapılacağı için, biz
burada onun siyerle ilgili diğer çalışmalarından özet olarak
bahsetmek istiyoruz:
Muhammed Hamidullah’ın, İslâm Peygamberi gibi defalarca
neşirleri ve tercümeleri yayınlanan diğer bir çalışması Hz.
Peygamber’in (sav) askerî faaliyetlerini konu edinen Hz. Peygamber’in
Savaşları adlı eseridir15. Bu kitap klâsik meğazî kitaplarının modern
10 Hamidullah, Muhammed, el-Vesâiku’s-Siyasiyye li Ahdi’n-Nebevî ve’lHalîfeti’r-Râşide,
Beyrut 1985. Bu eserin Hz. Peygamber (sav) ile ilgili
bölümü Hz. Peygamber Dönemi Siyasi-İdari Belgeleri adıyla Vecdi Akyüz
tarafından tercüme edilmiştir. (İstanbul ts., Kitabevi Yay.)
11 el-Vesâik, s. 57-63.
12 el-Vesâik, s. 69. 13 Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, (çev. Salih Tuğ), I-II,
İstanbul 1991. 14 Eserin Türkçe çevirileri hakkında bk. Altınay, s. 270.
15 Hamidullah, Muhammed, Hz. Peygamber’in Savaşları, (çev. Salih Tuğ),
İstanbul 1991, 2003.
54
versiyonu gibidir. Bu çalışmasında Hamidullah’ın, ilk siyer müellifi
kabul edilen İbn İshak’ın metodundan etkilendiği söylenebilir. Hz.
Peygamber’in Savaşları kitabında müellif, klâsik siyer ve meğazî
eserlerinde bulduğu bilgileri, şahsî gözlemlerinden de istifade ederek
harita ve kroki desteğiyle mukayeseli bir şekilde değerlendirmiştir.
Asıl yerleri kaybolmaya başlayan ve bazen de iskân alanları
tarafından işgal edilmiş bulunan tarihî mekânların orijinal
koordinatlarının günümüze kadar ulaşmasında onun gayretlerinin
büyük payının bulunduğu unutulmamalıdır.
Resûlüllah Muhammed16 isimli kitap, Hamidullah’ın muhtasar
bir siyer çalışmasıdır. Burada onun, siyer ile olduğu kadar, genel
İslâm tarihi konularıyla da alâkalı olan yayınlanmış eserlerinden de
bahsetmek gerekirse, bunlar yazarın ülkemizde verdiği ders ve
konferanslar notlarından derlenen küçük boyuttaki kitaplar olup,
İslâm Tarihine Giriş17, İslâm Müesseselerine Giriş18 ve İslâm Tarihi
Dersleri19 adlarını taşımaktadır. Ayrıca müellifin Behawalvapur
İslâmia Üniversitesi’nde verdiği on iki konferansı The Emergence of
Islam ismiyle kitaplaştırılmış ve ve İslâm’ın Doğuşu adıyla dilimize
çevrilmiştir20. Hz. Peygamber’in Altı Orijinal Diplomatik Mektubu21
ismiyle yayınlanan kitabının muhtevası, onun el-Vesâik eserinin
muhteviyatında mevcuttur. Nihayet İslâm’da Devlet İdaresi22 isimli
kitabı da onun dolaylı bir siyer çalışması olarak kabul edilebilir.
16 Hamidullah, Muhammed, Resûlüllah Muhammed, (çev. Salih Tuğ),
İstanbul 1973. Bu kitabın başka bir çevirisi Allah’ın Elçisi Muhammed
başlığıyla Ülkü Zeynep Babacan tarafından yapılmıştır. (İstanbul 2001).
17 Hamidullah, Muhammed, İslâm Tarihine Giriş, (çev. Ruhi Özcan),
İstanbul 1999.
18 Hamidullah, Muhammed, İslâm Müesseselerini Giriş, (çev. İhsan Süreyya
Sırma), İstanbul 1984, 1992. Bu eser, müellifin Erzurum Atatürk
Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi’nde verdiği İslâm Müesseseleri Tarihi
derslerinin sistemli bir şekilde çevrilmesi neticesinde ortaya çıkmıştır.
(Yaşaroğlu, s. 91.
19 Hamidullah, Muhammed, İslâm Tarihi Dersleri, (çev. Ruhi Özcan),
Erzurum 1976. 20 Hamidullah, Muhammed, İslâm’ın Doğuşu, (çev. Murat Çiftkaya), İstanbul
1997.
21 Hamidullah, Muhammed, Hz. Peygamber’in Altı Orijinal Mektubu, (çev.
Mehmet Yazgan), İstanbul 1990. Bu eserde Hz. Peygamber’in (sav), Mısır
meliki Mukavkıs, el-Ahsâ valisi Münzir, Habeş kralı Necaşi, Bizans
imparatoru Heraklios, İran hükümdarı ve Umman melikleri Cevfer ile Abd
kardeşlere gönderdiği mektuplar ve muhtevaları ele alınmıştır.
22 Hamidullah, Muhammed, İslâm’da Devlet İdaresi, (çev. Kemal Kuşçu),
Ankara 1979. Müellifin siyer alanındaki eserlerinin muhtevası hakkında
geniş bilgi için bk. Altınay, s. 269-292.
55
Muhammed Hamidullah’ın yukarıda zikredilen eserlerinden
başka gerek İslâm tarihi, gerekse siyer alanında çeşitli dillerde
yayımlanan makale ve tebliğleri de bulunmaktadır. Bunların bir
listesi İslâm Peygamberi isimli kitabın sonunda verilmektir. Ancak
bu listenin baş tarafında, zikredilen çalışmaların onun bütün
eserlerini kapsamadığı, burada bazı seçmelerin yapıldığı ifade
edilmektedir23. Dolayısıyla müellifin gerek dünyada, gerekse
ülkemizde yayınlanan bütün eserlerinin yeniden tespit ve tasnifine,
ayrıca şayet varsa yayınlanmayan çalışmalarının da ilim dünyasına
kazandırılmasına ihtiyaç duyulduğu açıktır. Buna katkı sadedinde
biz, onun ülkemizde yayınlanan ve siyerle doğrudan ilgili olduğunu
düşündüğümüz makalelerinden tespit edebildiklerimizi burada
zikretmek istiyoruz:
1. “el-Îlâf veya İslâm’dan Önce Mekke’nin İktisadî-Diplomatik
Münasebetleri”, (çev. İsmail Cerrahoğlu), AÜİFD, IX, Ankara 1961, s.
213-223.
2. “Hz. Peygamber Devrinde İçtimaî Hayat”, Hilal, III/26,
Ankara 1962, s. 2-3.
3. “Hz. Peygamber Devrinde İçtimaî Hayat”, Hilal, III/31-34,
Ankara 1962, s. 9-12.
4. “Hz. Peygamber’in Kisra’ya Gönderdiği Mektubun Aslı” (çev.
Muharrem Şen), Diyanet Dergisi, VIII/82-83, Ankara 1969, s. 95-
100.
5. “Hz. Peygamber’in Kisra’ya Gönderdiği Mektubun Aslı” (çev.
Muharrem Şen), VIII/84-85, Ankara 1969, s. 169-176.
6. “Hz. Peygamber’in Orduya Güzel Numunesi”, Hilal, X/117,
İstanbul 1971, s. 7-9.
7. “Hz. Peygamber’in Süt Kardeşleri”, İslâm Medeniyeti Dergisi,
III/2, İstanbul 1973.
8. “Hz. Peygamber’in İslâm Öncesi Seyahatleri”, (çev. Abdullah
Aydınlı), EAÜİFD, IV, Ankara 1980, 327-342.
9. “Hz. Peygamber’in Hayatı”, Görüş, VIII/9, İstanbul 1981, s.
6-10.
10. “Hem Rahmet Hem de Harb Peygamberisin” (çev. Y. Ziya
Kavakçı), Diyanet Özel, Ankara ?, s. 88-95.
11. “Hz. Peygamber Gayri Müslimlere Nasıl Davrandı” (çev.
Suphi Seyf), İlim Sanat, VII, Ankara 1986, s. 12-18.
23 bk. İslâm Peygamberi, II, 1159-1169.
56
12. “Hz. Peygamber’in Büyük Düşmanlarının Psikolojisi” (çev.
İsmail Yakıt), EAÜİFD, Erzurum 1986, VI, s. 211-218.
13. “Hz. Peygamber’in Siretinde Anılan Devlet Çeşitleri” (çev.
Mustafa Varlı), Diyanet, XV/4, Ankara 1989, s. 45-66.
14. “Hz. Peygamber Zamanında (569-632) Medine’nin Sosyal
Yapısı” (çev. İhsan Süreyya Sırma), İlk İslâm Devleti (Makaleler),
İstanbul 1992, s. 9-35.
15. “İlk İslâm Devleti”, (çev. İhsan Süreyya Sırma), İlk İslâm
Devleti (Makaleler), İstanbul 1992, s. 36-59.
16. “Hicrî Takvim ve Tarihî Arkaplanı” (çev. Kasım Şulul),
UÜİFD, IX, Bursa 2000, s. 671-686.
17. “Müslümanların, Gayrimüslimlerle Münasebetleri”, (çev.
Levent Öztürk), İSTEM, Konya 2003, II, s. 195-205.
B. MUHAMMED HAMİDULLAH’IN SİYERE METOD VE MUHTEVA
AÇISINDAN KATKILARI
Çalışmanın bu kısmında, Muhammed Hamidullah’ın klâsik
siyer ve İslâm tarihi yazarlarından farklı olarak siyer konularını ele
alış tarzını, hem metod hem de muhteva açısından ele alınması
hedeflemektedir. Değerlendirmelerde özellikle onun İslâm Peygamberi
ve Hz. Muhammed’in Savaşları adlı kitapları esas alınmıştır.
1. Siyerin Temellendirilmesi
Muhammed Hamidullah, siyer alanında yazdığı en önemli eser
olan İslâm Peygamberi’nin başlangıç kısmında, siyer çalışmalarına
niçin gerek duyulduğunu açıklamaktadır. Acaba Müslümanlar Hz.
Peygamber’in (sav) hayatını niçin öğrenmek, okumak, yazmak ve
tetkik etmek istemişlerdir? Veya Hz. Peygamber’in (sav) hayatını
bilmek bizler için neden önemlidir? Hamidullah, hem kendi
dönemine kadar yazılan eserlerin, hem de bizzat telif ettiği
çalışmaların yazılış sebebini ve daha sonra yapılacak aynı
mahiyetteki araştırmalara niçin ihtiyaç duyulacağını şu şekilde izah
eder: Allah Resûlü (sav), insanların en şereflisidir ve kâmil insandır,
bu sebeple sadece peygamberliğini kabul edenlerin değil, dünyadaki
her insanın onu tanımaya ihtiyacı vardır. Çünkü her ırk, her bölge
ve her meslekten bir çok insan dünyadan gelip geçmesine rağmen,
onun yeri kesinlikle doldurulamamıştır. Dünyada yaşamış olan pek
çok kişi unutulmuştur, ancak Hz. Peygamber (sav) zihinlerde hâlâ
canlı durmaktadır. Bu sebeple o, tanınmayı ve tanıtılmayı her
insandan çok daha fazla hak etmektedir. Ayrıca Müslümanlar’ın
onu özellikle tanımaları gerekir. Çünkü onun yolu bilinmezse,
57
sünnetini takip etmek ve gerçek anlamda müslüman olmak mümkün
değildir. Hz. Muhammed (sav), Kur’ân’ın insanlara ulaşmasını
sağlamış ve inananlar için müstesna bir örnek olmuştur. O, bir
peygamber olarak tebliğ ettiği İslâm dinini bizzat yaşamış ve ideal
anlamda mü’minlik örnekleri sunmuştur. Bu sebeple hayatını
bilmek, Müslümanlar için öncelikli gaye ve vazife, hatta zorunluluk
olmaktadır.
Resûlüllah (sav), dünyanın hak aleyhine bozulan dengesini
yeniden kurmak için gönderilmiştir ve ondan sonra yeni bir
elçi/peygamber de gelmeyecektir. Dolayısıyla dünyanın onun
gösterdiğinden başka çıkış yolu ve kurtuluş şansı yoktur. Hz.
Peygamber’in (sav) çağrısı bir ırk veya zümreye mahsus olmayıp
bütün insanlığadır. O, özel nitelikli insanlara değil, ortalama/vasat
olanlara hitap etmektedir. Zira Hz. Muhammed (sav) bir insan, bir
kul olarak hayatın (sıradan insanın yaşadığı) bütün tezahürlerini
yaşamış ve her alanda örnek alınabilecek mükemmel davranışlar
sergilemiştir24.
2. Siyer Yazımında Kaynak Çeşitliliği
Siyer ilminin temel kaynakları Kur’ân-ı Kerîm ve Hz.
Peygamber’in (sav) hadisleridir. Dolayısıyla bu kaynaklardan
herhangi biri ihmal edilerek siyerin yazılması mümkün değildir.
Ancak bunlar siyer telifi için gerekli olmakla birlikte, yeterli de
değildir. Her şeyden önce siyer müellifinin sıradan bir biyografi
yazarından farklı olması gerekir. Hz. Peygamber’in (sav) hayatını
tetkik edecek kişi, samimi, derin bir anlayış sahibi, önyargısız ve
tarafsız olmalıdır. Bundan başka siyer yazarı, Hz. Peygamber’in (sav)
yaşadığı ülkenin önceki dönemini, ayrıca devrin beynelmilel tarihini
bilmek durumdadır. Onun sosyoloji, edebiyat, askerlik gibi yan bilim
ve sanatlarda yeterli derecede malumat sahibi olması da gerekir.
Hz. Peygamber’in (sav) hayatını tetkike başlayan kişi, her
şeyden önce Kur’ân ve Hadis ilimlerine vakıf olmalıdır. Arap
Edebiyatı, özellikle şiir alanında yeterli seviyeye ulaşmalı, kitabeleri
tetkik edip onlar hakkında değerlendirmeler yapabilmelidir. Ayrıca
o, sadece Hicaz merkezli bir tarih malzemesiyle yetinmeyip, Hicaz ile
doğrudan veya dolaylı ilişkili olan çevre ülkelerin o dönemden kalan
kroniklerinden ve kalıntılarından da istifade etmelidir. Meselâ Çin,
Habeşistan, Mısır, Bizans, İran ve Hindistan’dan Hz. Peygamber’in
(sav) yaşadığı dönemin görünüşünü -dışarıdan gözlem olarak- tespit
edebilmelidir.
24 İslâm Peygamberi, I, 3-6.
58
Siyer yazarı, ilk siyer müellifi olarak bilinen İbn İshak başta
olmak üzere, ilmî seleflerinin eserlerinden ziyadesiyle istifade etmeli,
ayrıca muazzam bir bilgi birikimi sunan ensâb kitaplarından en iyi
şekilde yararlanmalı, Ya‘kûbî, Dineverî ve Taberî gibi siyer
konularında önemli bilgiler aktaran umumî tarih kaynaklarını da
ihmal etmemelidir25. Nihayet siyer müellifi, bahsedilen kaynak
eserlere ilave olarak, daha sonraki dönemlerde gerek doğuda,
gerekse batıda neşredilen, hem Müslümanlar tarafından yazılmış,
hem de müsteşriklerin telif ettikleri siyer ile ilgili eserlerden mutlaka
haberdar olmalı ve bunları tetkik etmelidir26.
3. Şahsî Gözlem
Muhammed Hamidullah, siyer çalışmalarında önceki
dönemlerden kendisine ulaşan rivayetler ile iktifa etmeyip,
tarihçilerin çokça ihmal ettikleri şahsî gözlem metodunu
kullanmıştır. Geçmişte bir kereliğine yaşanmış tarihî hadiselerin
gözlenebilmesi mümkün değildir. Ancak konu edinilen olayların
meydana geldiği mekânları (şayet buralar hâlâ korunabildiyse) tekrar
inceleme imkânı her zaman vardır. Bu sayede, gerçekleştiği
rivayet/iddia edilen olayların, gözlenen mekânsal imkânlarla
meydana gelip gelemeyeceğine dair kanaat izhar etmek mümkün
olur. Hamidullah bu metodu siyer alanında yazdığı eserlerinde en
güzel şekilde uygulamıştır. Meselâ, Bedir savaşının gerçekleştiği
alanı bizzat incelemiş, savaşı krokiler yardımıyla aktarmıştır27.
Uhud, Hendek, Hayber savaşları ve Mekke’nin fethini de benzer
şekilde sunmuştur28. Müellif, Hendek savaşı krokisini, ziyaret ettiği
dönemdeki yerleşim mekânlarıyla iç içe göstererek, savaşın
gerçekleştiği alanı farazî bir şekilde değil, kendisinin inceleme yaptığı
dönemdeki gerçek boyutlarıyla tanıtmaya çalışmıştır29. Ayrıca
gözlem yaptığı tarihî mekânların, incelediği zamandan kendi gözlem
tarihine kadar (1930-1950) geçen dönemdeki değişimlerinden ve
ziyareti esnasındaki özelliklerinden de bahsetmiştir30. Nitekim
müellif, Uhud savaşının yapıldığı mekânı ziyareti esnasında, o
dönemde bölgede hangi kabile mensuplarının yaşadığına dair güncel
bilgiler verir31. Benzer tespitleri gözlem yapma imkanı bulduğu Taif
25 Hamidullah, çalışmalarında mümkün olduğunca ilk kaynaklara
müracaat etmiş, eserlerinde matbu kaynaklar kadar yazmaları da
kullanmıştır. Altınay, s. 269; Yaşaroğlu, s. 92.
26 İslâm Peygamberi, I, 7-10.
27 Hz. Peygamber’in Savaşları, s. 29-30, 33.
28 Hz. Peygamber’in Savaşları, s. 52, 67, 107, 87.
29 Hz. Peygamber’in Savaşları, s. 67.
30 Hz. Peygamber’in Savaşları, s. 42-43.
31 Hz. Peygamber’in Savaşları, s. 50.
59
ve civarı32 ile Huneyn bölgesi33 hakkında da yapar. Hamidullah, Nur
Dağı ve Hira mağarasını defalarca tetkik etmiş ve buralar
hakkındaki gözlemlerini aktarmıştır34. Bu esnada karşılaştığı bölge
sakinlerine, oranın eski tarihi ile ilgili sorular sorarak,
araştırmasında yerel kültürün kaynaklarından ve bölge sakinlerinin
gözlem ve bilgilerinden de istifade etmiştir35.
Muhammed Hamidullah, eserlerinde siyer kaynaklardan
bilgiler aktarmak suretiyle hadiseleri değerlendirirken, zaman zaman
şahsî gözlemleriyle tarihî bilgileri karşılaştırmış ve bu hususta
gözlemlerine daha çok itibar etmiştir. Müellif bu tavrını “Bütün
belgeler yararlıdır, ama, hiçbir rapor kişisel gözlemle bir değildir”
sözleriyle dile getirir36. Onun bu yönünü Uhud savaşı ile ilgili
değerlendirmelerinde bulmak mümkündür: Hamidullah pek çok
kişinin Uhud Dağı’nın arkasında bir geçit olduğunu ve geçidin
doğruca Hz. Peygamber’in (sav) savaş esnasındaki karargâhına
açıldığını, bu sebeple okçuların yerlerini terk etmesi sebebiyle
Müslümanlar’ın bu savaşta zor anlar yaşadığının kaynaklarda
zikredildiğini ifade ettikten sonra, kendisinin burayı hem 1932 hem
de 1939’da defalarca incelediği ve bizzat dağa tırmandığı halde, böyle
bir geçide rastlamadığını, dolayısıyla Halid b. Velid’in dağın
arkasından saldırmasının mümkün olmadığını, ancak 10 kilometre
kadar bir mesafeyi aşıp etrafını dolaşarak Müslümanlar üzerine
hücum etmesinin daha yüksek bir ihtimal olduğunu ifade eder37.
4. Geniş Çerçeveli Siyer Sunumu
Siyer alanında yazılmış kitaplar, konularını genelde dar
çerçeveli olarak Hz. Peygamber (sav) odaklı olarak ele almışlardır.
Bu tür eserlerin başlangıç kısmında, İslâm öncesi dönem Mekke’si ve
Kâbe hakkında kısa bilgiler verilmekte, ardından Hz. Peygamber’in
(sav) soyu ile ilgili özet malumat aktarılmakta, daha sonra onun özel
hayatı ve peygamberlik faaliyetlerine geçilmekte, akabindeki olaylar
da Hz. Peygamber’in (sav) şahsî faaliyetleriyle ilgili oldukları derecede
zikredilmektedir. Hamidullah ise siyer konularını çok daha geniş
çerçeveli ele alır. O, sadece Mekke veya (biraz daha geniş şekilde
düşünülürse) Mekke-Medine-Taif üçgeni değil, bütün bir Hicaz ve
Arap yarımadası merkezinde bir siyer takdimi yapar. Hatta zaman
zaman bu sınır da aşılıp, Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında
32 Hz. Peygamber’in Savaşları, s. 95-96.
33 Hz. Peygamber’in Savaşları, s. 92.
34 İslâm Peygamberi, I, 73.
35 Hz. Peygamber’in Savaşları, s. 94.
36 Hz. Peygamber’in Savaşları, s. 107.
37 Hz. Peygamber’in Savaşları, s. 57.
60
bağlantı sağlayan, Bizans, İran ve Habeş ile kültürel, dinî, siyasî,
ticarî ve askerî ilişkileri bulunan bir Arap yarımadası perspektifiyle
Hz. Peygamber’in (sav) faaliyetlerini inceler. Müellif, bu bakış
açısıyla Hz. Peygamber’i (sav) dünyanın bütün bu bilinen bölgelerine
(sadece Mekke veya Hicaz değil) gönderilen bir peygamber olarak
görür ve onun nübüvvetini bir şehrin veya bir bölgenin değil, o
günün dünyasının en önemli olayı olarak kabul eder. Hamidullah
bu bakış açısıyla meselâ Bedir savaşını sadece Mekke-Medine
arasında veya Medineli Müslümanlar’la Mekke müşriklerinin iştirak
ettikleri bir çatışma ya da Hicaz’ın bir iç meselesi olarak görmeyip,
bunun uluslararası boyutuna dikkat çekerek, savaşın
Habeşistan’daki yansımalarına işaret eder38. Benzetmek mümkün
olursa, Hamidullah, siyer konularını sadece Hz. Peygamber (sav)
odaklı bir sanal kameradan izlemek yerine, Hz. Peygamber’i (sav) ve
çevresini en merkeze almakla birlikte, hadiseleri, çevre ülkelerdeki
yankılarını da gözlemleyebilecek şekilde çok daha geniş çerçeveli bir
perspektifle sunmaya çalışır.
Hamidullah’ın ortaya koymaya çalıştığımız siyer metodu, İslâm
Peygamberi adlı eserinde müşahhas hale gelmiştir. Nitekim müellif,
eserinin başlangıç kısımlarında Hz. Peygamber’in (sav) soyu ve
Mekke’nin siyasî hayatına geçmeden önce, o dönemin dünyası
hakkında muhtasar, ama ihatalı malumat aktarır Bu bahiste zikri
geçen coğrafî bölgeler Çin, Hindistan, Türkistan, Moğolistan, Bizans,
İran ve Habeşistan’dır39. Hamidullah, bu bölgelerdeki siyasî, içtimaî
ve dinî görünümlerin bir panoaomasını sunduktan ve bölgelerin
hususî problemlerini zikrettikten sonra, yeni bir dünya düzeni ve
dinî öğretiye ihtiyaç duyulduğunu şu ifadeyle dile getirir:
“İşte insan o devirde, bunların (doğru ve gerçek)
kendisine yeniden söylenilmesine ve yeni baştan
kendisinin sadece bir takım haklara sahip değil, aynı
zamanda karşılıklı vazifelerle de yüklü bulunduğuna ve
hayatında işlemiş olduğu fiil ve hareketlerinden mes‘ul ve
bunların hesabının mutlaka bir gün vereceğine dair yeni
baştan bir öğretime tabi tutulmaya muhtaçtır”40.
Bu ifadeleriyle sadece Hicaz’ın değil, bütün dünyanın bir
mübelliğe ihtiyaç duyduğuna işaret eden Hamidullah, önce tebliğ için
en uygun olan mekânı aramaya çalışmış ve bu mekânda olması
gereken coğrafî, sosyolojik hususiyetleri saydıktan sonra buna en
uygun merkezin genelde Arap yarımadası, özelde de Mekke olduğunu
38 Hz. Peygamber’in Savaşları, s. 45-46.
39 İslâm Peygamberi, I, 11-17.
40 İslâm Peygamberi, I, 17.
61
ileri sürmüştür41. Müellif Mekke’nin neden tebliğ merkezi olarak
seçildiğini aklî delillerle izah etmesinin ardından bu göreve Hz.
Peygamber’in (sav) seçilmesinin sebeplerini de aynı şekilde ortaya
koymaya çalışmıştır42. Hamidullah, siyer alanındaki bu orijinal
değerlendirmelerinden sonra klâsik siyer eserlerinin genellikle ilk
konusu olan Mekke’nin tarihi ve Hz. Peygamber’in (sav) soyunun
zikrine geçmiştir43.
5. Kronolojik Metoddan Sistematik Metoda Geçiş
Muhammed Hamidullah, eserlerinde kendisinden önce doğu
bilimcilerinin müracaat ettikleri araştırma tekniklerini ustaca
kullanmış, geliştirmiş ve çalışma yaptığı bütün disiplinlere bu
sistematik yaklaşımını yansıtmıştır. Onun bu tavrını özellikle İslâm
Peygamberi kitabında müşahede etmek mümkündür. Hamidullah,
Allah Resûlü’nün (sav) hayatını (klâsik siyer kitaplarında olduğu gibi)
menkıbevî üsluptan kurtararak rasyonel bir şekilde ele almış ve
konuları aklî izahlarla açıklamaya çalışmıştır44. Onun bu tür bir yol
takip etmesinde hukuk araştırmacısı olmasının mutlaka etkisi
vardır. Ayrıca onun, eserini neşrettiği Mutezile kelamcısı ve fıkıh
alimi Ebu’l-Hüseyn el-Basrî’nin45 fikirlerinden etkilenmiş olduğu da
söylenebilir. Müellif, hukuk ilminden elde ettiği metodu siyer/tarih
konularına da teşmil etmiş, kesinlikle yalın bir tarih aktarımına
itibar etmeyip, tenkit, tercih, tahlil ve değerlendirmeye dayalı bir
sistem takip etmiştir46.
Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi isimli eserini iki
kısımda ele almıştır. Birinci kısımda (tercümenin ilk cildi) siyerin
siyasî konularını, ikincisinde ise kültür ve medeniyet bahislerini
incelenmiştir. Her iki bölümde de siyer bahisleri klâsik siyer
kitaplarının aksine kronolojik değil, sistematik olarak sunulmuştur.
Başka bir şekilde söylemek gerekirse, eserde farklı kategorilere
ayrılan konular, kendi içlerinde kronolojik olarak işlenmiştir. Meselâ
Medine’ye hicret sonrasında gerçekleşen ve Siyasî-Dinî Hayat
başlığıyla aktarılan hadiseler, Kureyşliler, Ehabiş Kabileleri,
Habeşliler, Mısırlılar, Bizanslılar, İranlılar, Yarımadadaki Diğer
Araplar, Yahudiler, Medine Dışındaki Yahudiler, Hristiyanlar ile
41 İslâm Peygamberi, I, 18-23, 24-26.
42 İslâm Peygamberi, I, 27-30.
43 İslâm Peygamberi, I, 31-35. 44 Altınay, s. 271.
45 Basrî, Ebu’l-Hüseyin, el-Mu‘temed fi Usûli’l-Fıkh, (nşr. Muhammed
Hamidullah), I-II, Dimaşk 1965. 46 Yaşaroğlu, s. 91-92.
62
İlişkiler şeklinde tasnif edilmiş, ardından bu kategoriler kendi içinde
kronolojik bir şekilde sunulmuştur47.
Eserin ikinci kısmı (cildi) de benzer özelliklere sahiptir. Müellif
burada zamanımızdaki ilim tasniflerine göre kültür ve medeniyet
tarihi konularına dahil edilebilecek siyer bahislerini ele almıştır. Bu
kısımda Hz. Peygamber’in (sav) dinî, ahlâkî ve içtimaî sahadaki
eğitim, öğretim ve uygulama faaliyetleri incelenmiştir. Bu başlık
altında ibadet ve eğitim tarihi, özellikle ilmî faaliyetler konu edilmiş,
ayrıca devletin tanımı, kuruluşu, kuramsallaşması, yetkisi,
sorumlulukları ve fonksiyonları üzerinde tespit ve değerlendirmeler
aktarılmış, adlî sistemin kuruluş ve yönetilmesi, iktisadî ve askerî
teşkilatların işleyişi, diplomatik hayatın başlangıcı ve gelişmesi ile
Hz. Peygamber’in (sav) siyaset sisteminin temel prensipleri örneklerle
sunulmuştur. Mimarî ve şehircilik faaliyetleri de bu bölümde
kendisine yer bulmuştur. Eserin son kısımlarında ise sosyal hayat
üzerinde durulmuş, yani siyerin sosyal tarih alanına giren hayat
görüntülerine yer verilmiş ve nihayet Hz. Peygamber’in (sav) vefatı ve
akabinde gerçekleşen hilafet meselesinden bahisle eser
tamamlanmıştır.
İslâm Peygamberi’nde dikkat çeken diğer bir husus da,
Hicret’ten önce Müslüman kadınların faaliyetleriyle ilgili müstakil bir
konunun ele alınmasıdır ki, böyle bir bahse diğer siyer kitaplarında
tesadüf etmek mümkün değildir48. Hamidullah, Hz. Peygamber (sav)
döneminde Müslümanların Yahudi ve Hıristiyanlarla siyasî
ilişkilerinden bahsederken, onların dinî hayatları hakkında da özet
bilgiler aktarmış, burada Kur’ân-ı Kerîm’e göre Mesih ve Hıristiyanlık
başlıklı bir bölümü eserine dahil etmiştir49. Arabistan’da yayılma
imkanı bulan Mecusilik, Sabilik, Budizm gibi dinler de kitabın bu
kısmında özet mahiyette de olsa yer bulmuştur50. Bu gibi konular,
Hamidullah’ın siyer muhteviyatına dahil ettiği yeni mevzular
kabilindendir. Müellif bu şekilde Hicaz’ın siyasî, kültürel, sosyal ve
dinî görünümü hakkında sistemli bilgiler aktarmış ve sadece Hz.
Peygamber (sav) değil, onun odağında yer aldığı coğrafî merkez
çerçeveli bir siyer sunumu yapmaya çalışmıştır.
47 İslâm Peygamberi, I, 217-631.
48 İslâm Peygamberi, I, 168-175.
49 İslâm Peygamberi, I, 546-646.
50 İslâm Peygamberi, I, 646-650.
63
6. Hz. Peygamber’in (sav) Takdiminde Dinî Öğretinin ve İnsanî
Boyutun Öne Çıkarılması
Muhammed Hamidullah’ın siyer alanına getirdiği yeniliklerden
biri, belki de en önemlisi, Hz. Peygamber’i (sav) takdimde mucize
boyutundan ziyade, onun insanî yönünün ve getirdiği dinî öğretinin
öne çıkarılması hususudur. Gerek eski kaynaklarda, gerekse
günümüzde yazılan siyer kitaplarında Hz. Peygamber’in (sav)
faaliyetlerinin sunumunda mucize bahislerine ağırlık verildiği ve
Allah Resûlü’nün (sav) doğumundan itibaren mucizeler ışığında
tanıtıldığı açıkça görülür. Nitekim bu konuda Delâil diye bilinen
müstakil kitaplar yazılmıştır51.
Muhammed Hamidullah, peygamberliğin takdiminde, özellikle
mucize, bahsinde seleflerinden farklı yaklaşımlara sahiptir. Müellif,
“Bir peygamberden beklenen şey, onun doğumundan itibaren
mucizeler göstermesidir” şeklinde mucizeler hakkındaki genel
kanaatini aktardıktan sonra, eserinde Hz. Peygamber’in (sav)
doğumu ve çocukluğu esnasında meydana geldiği rivayet edilen ve
mucize olarak nitelendirilen hadiseleri52, kalbinin yarılması
meselesini53, onun müşrik bayramlarına katılmasının engellendiği
hususunu54 herhangi bir yorum ve değerlendirme yapmaksızın
sıralar. Ancak bunlar arasında sadece Bahira hadisesine itiraz
ederek, buna inanmanın safdillik olacağını söyler55. Peygamberlik
sonrasında gerçekleşen Hicret esnasında mağaradaki güvercin ve
örümcek meselesi56 ile yolda karşılaşılan Ümmü Mabed’in keçisinin
bol süt vermesi57 gibi olayları da eserine alır. Fakat bunlar hakkında
da herhangi bir görüş açıklamaz58.
51 Meselâ bk. Ebû Bekr Cafer b. Muhammed b. Hasan Firyâbî, Delâilü’nNübüvve,
(thk. Amir Hasan Sabri), ? 1986, (Dâru Hira); Ahmed b.
Abdullah el-İsfahânî, Delâilü’n-Nübüvve, Haleb ts. (Dâru’l-Vâî); Kâdı
Abdülcabbar, Tesbîtü Delâili’n-Nübüvve, (thk. Abdülkerim Osman), I-II,
Beyrut 1966, (Dâru’l-Arab); Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve ve Ma‘rifeti Ahvâli
Sahibi’ş-Şerîa, I-VII, Beyrut 1985.
52 İslâm Peygamberi, I, 40-44.
53 İslâm Peygamberi, I, 102-103.
54 İslâm Peygamberi, I, 48-49.
55 İslâm Peygamberi, I, 47-48.
56 İslâm Peygamberi, I, 163.
57 İslâm Peygamberi, I, 165. 58 Hz. Peygamber’in (sav) gerek risâletinden önce, gerekse sonra meydana
geldiği bildirilen olağanüstü hallerle ilgili olarak farklı bilgi, yorum ve
değerlendirmeler için bk. Sâbûnî, Nureddin Ahmed b. Mahmud,
Matüridiyye Akaidi, (çev. Bekir Topaloğlu), Ankara 1979, s. 109-127;
Filibeli Ahmed Hilmi, İslâm Tarihi, İstanbul 1982, s. 145-148; Bulut, Halil
İbrahim, Nübüvvetin İsbatı Açısından Hissî Mucizeler, (Basılmamış
Doktora Tezi), İstanbul 2001, s. 30-44, 69-85, 215-290; Ahatlı, Erdinç
Muhammed Hamidullah, mucizeler ile ilgili esas kanaatlerini
kitabının Mir’ac ve Mucizeler başlıklı kısımda dile getirir59. Kur’ân-ı
Kerîm’de bir çok peygamberden ve onların mucizelerinden
bahsedildiğini ifade ederek, Mûsâ’nın âsâsının yılan olması, kaybolan
Yûsuf’un bulunduğuna dair babası Ya‘kûb’un vahiy alması ve Îsâ’nın
hastaları iyileştirmesini buna örnek olarak gösterir60. Müellif, bu
örnekleri sıraladıktan sonra, Allah’ın, zor vazifelerini yerine
getirirlerken hem kendilerini kuvvetlendirmek ve hem de
şereflendirip üstün kılmak için peygamberlerine fevkalâdelikler
verdiğini ve onlar için mucizeler yarattığını ifade eder. Hz.
Peygamber’e (sav) de bazı mucizeler verilmiştir. Ancak Hz. Ebû Bekir
ve Hz. Hatice ona inanmak için mucizeye ihtiyaç duymamışlardır.
Bununla birlikte onun mucizelerinin birer şahidi olmalarına rağmen,
Ebû Cehil ve Ebû Leheb gibiler de yola gelmemişlerdir61. Bu
ifadeleriyle müellif, mucizenin iman konusunda tek başına yeterli
olmadığını vurgulamak istemiştir. Yani Hamidullah’a göre, mucizenin
inanmadaki tesiri ve önemi kat‘î değil, izafîdir62. Müellif, gerek
önceki peygamberler, gerekse Hz. Peygamber’in (sav) mucizeleri
hakkındaki görüşlerini şu ifadeleriyle ortaya koyar:
“Ben şahsen, Allah’ın seçilmiş kulları olan Resûllerin gösterdiği
bütün mucizelerin gerçekliğine tam manasıyla inanan bir kimse
olmakla birlikte, varlığı vacip (zaruri) olduğu için Allah’a ve
Peygamberlik ve Hz. Muhammed’in Peygamberliği, İstanbul 2002, s. 66-
225; Erul, Bünyamin, “Hz. Peygamber’in Risaleti Öncesi Hayatına Farklı
Bir Yaklaşım”, Diyanet İlmi Dergi -Peygamberimiz Hz. Muhammed Özel
Sayısı-, Ankara 2003, s. 33-67.
59 İslâm Peygamberi, I, 119.
60 İslâm Peygamberi, I, 120.
61 İslâm Peygamberi, I, 121. 62 Yaşaroğlu, s. 95. Mucizenin peygamberin nübüvvetine delalet derecesinin
ne olduğu konusunda daha önceki müellifler de benzer ifadeler dile
getirmişlerdir. Meselâ Bağdadî’ye göre mucize, peygamberin
peygamberliğini istidlâle zorlayıcı değil, yardımcı bir unsurdur. Başka bir
ifadeyle peygamber olduğunu iddia eden kimsenin peygamber olduğunu
bilmek, mucize ve diğer aklî delillere müracaatla elde edilen aklî bir
sonuçtur. Ona göre Şer’i ilimler nazara (akl) dayanır. Çünkü şeriatın
sıhhati, nübüvvetin sıhhatine bağlıdır. Nübüvvetin sıhhati ise nazar ve
istidlal yoluyla nübüvvetin bilinmesinin sıhhatine bağlıdır. (Abdülkadir
el-Bağdâdî, Usûlü’d-Dîn, İstanbul 1928, s. 156-157). Benzer şekilde
H.VII. yüzyıl sûfilerinden es-Sühreverdî de peygamberlerin nübüvvetinin
mucize ile değil, irsâl (insanlara peygamber olarak gönderilmek) ile sabit
olacağını ifade eder. (es-Sühreverdî, Ebu’n-Necib Adâbü’l-Mürîd, Kahire
ts., (Dâru’l-Vatani’l-Arabî), s. 26. Bu konuda değerlendirmeler için bk.
Karadaş, Cağfer, “İsbat-ı Nübüvvet ve Peygamberlik ve Hz. Peygamber’in
Peygamberliği Adlı Eser Üzerine”, Hadis Tetkikleri Dergisi, sy. 1, İstanbul
2003, s. 152-156.
65
Allah’ın resûllerine ve doğruluk dereceleri pek açık bir surette
gözlerimiz önünde serili durması dolayısıyla bu resûllerin getirip
tebliğ ettiği İlahi Öğretime inanmak lazım geldiği şeklinde bir
düşünce tarzına sahip olmaktan kendimi alıkoyamamaktayım.
Mucizeler, gönül ve kalbimize sığmayan bir şeyi kabul etmemiz
için bizi zorlayan olaylardır. Mucize bir nevi zor ve cebir
vasıtasıdır, cebir ve zor altında kalarak gösterilen bir itaat ve
teslimiyet değer taşımaz; Kur’an-ı Kerim’de bu konu açık
surette gösterilmiştir”. (el-Ankebût, 29/50-51)63.
Hamidullah, “Allah’ın Resûlü’nde sizler için, Allah ve âhiret
gününe ümitle bağlananlar ve Allah’ı bol bol zikredip hatırlayanlar için
muhakkak pek güzel bir örneklik vasfı vardır” (el-Ahzâb, 33/21)
âyetinin, Hz. Peygamber’in (sav) hayatı üzerinde eser yazan kişinin
mucizeler üzerinde uzun uzun durmasını engellediğini ileri sürer.
Müellif ayrıca muteber hadis kitaplarında yer alması sebebiyle
üzerinde hiç şüphe bulunmayan ve tarihe mal olmuş mucizelerin
felsefesini yapmanın ve bunların olabilirliklerini münakaşa etmenin
peygamberin takdimi açısında lüzumuna kani olmadığını şu
ifadeleriyle dile getirir64.
“Ben inanıyorum ki, bir inanış manzumesinin yahut
davranışlar ve eylem nizamının akla uygunluğu ve
mantıkîliği bizzat o sistem vasıtasıyla ispatlanır, yoksa
sadece mucizelerle değil. (Allah için namaz kılmak ve
oruç tutmak lazım geldiğine dair İslâmî öğretim) ile (ben
bir ağaca seslenip onu çağırsam, o yerinden koşup gelir)
ifadesi arasında bir ilişki görmüyorum. Bir ağacın yer
değiştirmesi hiç şüphesiz bir mucizedir, fakat hareketsiz
bir cismin hareket eden cisim haline gelmesiyle, sırf Allah
emrettiği için namaz kılmak ve oruç tutmak şeklinde
yaratılanların yerine getirmek durumunda oldukları
vazife arasında hiçbir münasebet ve bağ
bulunmamaktadır. Bu ve buna benzer bir çok sebepler
altında ben elinizdeki bu mütevazî siyer kitabında hemen
hemen pek az bir şekilde mucizeler konusuna eğilmiş
bulunuyorum”65. “Benim acizane reyime göre,
Muhammed as.’ın insan olması hasebiyle (sebep-netice
ilişkisi içinde gösterdiği emek ve gayreti bilip
öğrenmemiz), Allah tarafından onun faydalanması için
ona verilen insan üstü mucizeleri bilmemizden daha
istifadelidir ve bizim için daha öğretici mahiyettedir.
63 İslâm Peygamberi, I, 122-123.
64 İslâm Peygamberi, I, 123.
65 İslâm Peygamberi, I, 125.
66
Muhammed’in getirip bize bıraktığı İlahi Tebliğ ve
Öğretim, insan olmamız hasebiyle bizimle daha çok
ilişkilidir ve bize hitap eder. Bu İlahi Tebliğ’in ana yapısı
ve gerçekliği hususunda onun kendi hemşehrilerini ikna
edip buna inandırması gayesiyle kullandığı usul ve yolu
bulup ortaya çıkartabilmemizde mucizeler, ikinci planda
yer işgal ederler”66.
Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in (sav) takdiminde
mucize boyutu hakkındaki kanaatlerini aktardıktan sonra,
mucizelerin teferruatı ve Hz. Peygamber’in (sav) sîretinin felsefî
görünüş ve izahları hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlere de
Süleyman Nedvî’nin eserini67 tavsiye eder68.
Hamidullah, Hz. Peygamber’in (sav) mucizeleri konusundaki
görüşlerini Mirac bahsinin sunumunda da farklı ifadelerle, ancak
aynı muhtevayla bir defa daha dile getirir. Müellif, konunun
başlangıç kısmında olayı kısaca özetledikten sonra miracın, hem
büyük bir şeref ve hem de büyük bir mucize olduğunu ifade ederek,
Hz. Peygamber’i (sav) şereflendirmek için Allah tarafından kendisine
nasip edilen İsrâ ve Mirac mucizesinin, Müslüman camianın
gerçekten haklı olarak övünmesi ve gurur duyması gereken bir vesile
olduğunu söyler69. Ardından, bu hadisenin şeklinden ziyade ruhu ve
mesajıyla ilgilenilmesinin gerektiğine işaret eder:
“Benim acizane görüşüme göre Mirac’ın açıklanıp
anlatılması, Allah’ın kullandığı aynı şekil tavsif ve
anlatımlarla yapılması gerekir. Kur’ân ve hadislerle
verilen açıklamalara inanmak ve bunlarda, âhiret
aleminin ele alındığı ve insan hayal gücünün
hissedebileceği ve fakat ifade edemeyeceği konulardan
bahsedildiği daima hatırda tutulmalıdır. Mühim olan şey
bir insanın Allah’a doğru yücelişi, (‘urûc) şeklinde görülen
muhtevadır. Yoksa bunun nasıllığı ve nerede cereyan
ettiği değildir. Bu mucize, tamamen ruhî-manevî alanda
cereyan etmiş bir olaydır ve bu olayın da tasavvufî
manada olmak üzere açıklanıp ortaya konması icap eder,
asla coğrafî ve turistik bir seyahat olarak değil”70.
66 İslâm Peygamberi, I, 128.
67 Seyyid Süleyman Nedvî, Siretü’n-Nebi, Daru’l-Musannifîn, A’zamgarh,
U.P./Hindistan.
68 İslâm Peygamberi, I, 128.
69 İslâm Peygamberi, I, 129.
70 İslâm Peygamberi, I, 133.
67
Müellif, Mirac ile ilgili bu görüşlerini aktardıktan sonra konuyu
kaynaklarda geçtiği gibi teferruatlı bir şekilde anlatır71. Hamidullah,
olayın nasıllığı konusuna girilmemesinin gereğini vurgulamakla
birlikte, kendi görüşüyle çelişerek, hadisenin oluşuyla ilgili
değerlendirme yapmaktan da kendini alamamış ve miracın uykuda
mı, yoksa uyanık halde mi gerçekleştiği, bedenî mi yoksa ruhî mi
cereyan ettiği tartışmalarına girmiştir72. Ona göre Mirac’ın maddî
olduğuna inanan ulemaya bazı itirazlar ileri sürülebilir. Şöyle ki,
Mirac’da maddî yolculuk hadisesinin Allah’ın her yerde hazır ve nazır
olma sıfatlarına aykırı düşer. Halbuki Allah, “Biz ona şah
damarından daha yakınız” (Kâf, 50/16) buyurmamış mıdır? O
zaman O, her yerde hazır nazır olunca, bizim O’nu göklerde ve
semalarda bulunan Taht’ta (Arş) aramamız, Allah’ı kendi Taht’ından
küçük, bu Taht’ın da göklerden küçük ve bu göklerin de kainattan
küçük, yani en dışta kainat olmak üzere, hepsini birbiri içinde
tasavvur edip öylece inanmamız icap eder ki, böyle bir düşünce
İslâm’ın Allah tasavvuruna aykırı olduğu için kabul edilemez73.
Hamidullah, miracın gerçekleşmesi hususundaki kanaatlerini
belirttikten sonra, bu konudaki asıl bakış açısını yeniden dile
getirerek görüşlerini şu şekilde tamamlar:
“Şahsen ben, bir müslümanın beyhude münakaşaya
girmemesinin daha iyi olacağı kanaatindeyim. Allah’ın
insanlığa bahşettiği bu fevkalâde nimet ve teveccühten,
yani miractan manevî-ruhî yönde kendimiz için istifadeler
sağlamalıyız. Özellikle Resûlüllah bizzat buyurmaktadır
ki (İbn Hanbel, III, 321, 339), bir müslümanın namazı
miracıdır. Peygamberin miracı kendine, bizim miraç-
larımız hiç şüphesiz buna layık isek, yani şahsen buna
liyakat kazanmış isek her birimizedir”74.
Muhammed Hamidullah’ın miracın nasıllığından ziyade,
vermek istediği mesajı önemsemek gerektiği şeklindeki prensibine
rağmen, olayın nasıllığı konusuna dair kanaat aktarması75, onu bu
konudaki tartışmaların içine çekmiş, görüşleri, zaman zaman mirac
mucizesini inkâr ettiği şeklindeki ithamlarla yüz yüze gelmesine
sebep olmuştur. Nitekim Erzurum’daki konferanslarında bu
konudaki dile getirdiği açıklama ve kanaatlerini eleştiren reddiye
71 İslâm Peygamberi, I, 134-142.
72 İslâm Peygamberi, I, 142-143.
73 İslâm Peygamberi, I, 143.
74 İslâm Peygamberi, I, 144. 75 Müellifin bu konudaki görüşleri için ayrıca bk. “Mucize, Keramet,
İstidrac”, Konferanslar, (çev. Zahit Aksı), ? ? Atatürk Üniversitesi İslâmi
İlimler Fakültesi Yay, Erzurum 1975, s. 1-14.
68
türünden bir risale yayınlanmıştır76. Mirac hadisesinin nasıllığına
dair tartışmalar her zaman yapılmakla birlikte77, bu kanaatinden
yola çıkarak Hamidullah’ın mucizeleri inkâr ettiği, hatta siyer
takdiminde mucizeleri kullanmadığı/dikkate almadığı şeklindeki bir
görüş şüphesiz müellife haksızlık olur. Çünkü böyle bir kanaati,
bizzat onun İslâm Peygamberi isimli eserinin muhtevası çürütür.
Zira bu kitapta onun Hz. Peygamberle (sav) ilgili pek çok mucizeyi
zikrettiği açıkça görülmektedir. Müellifin mucizelere bakışı, onların
mucize olup olmadıkları üzerinde değerlendirmeler yapmaktan
ziyade, Hz. Peygamber’in (sav) özelde Müslümanlara, genelde de tüm
insanlığa takdimde mucizenin İslâmî öğretiye göre ikinci planda
değerlendirilmesi şeklindeki metodik yaklaşımı dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Yoksa mucizelerin özü ve gerçekliği ile ilgili
olarak onun herhangi bir itirazı, tespit edebildiğimiz kadarıyla söz
konusu değildir.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, Muhammed Hamidullah
geçen asrın en büyük İslâm alimlerinden birisi olarak, özellikle Hz.
Peygamber’in (sav) tanınması ve tanıtılmasında, yani siyer ilmi
sahasında önemli bir misyon üstlenmiş ve bu alanda kıymetli eserler
vermiştir. Sadece eserlerinin sayısı ve çeşitliliği değil, muhtevaları da
dikkate alındığında, onun siyer/İslâm tarihi alanına önemli açılımlar
ve alternatif sunum metodları kazandırdığı açıkça görülür. Onun
siyere getirdiği en önemli yeniliklerden birisi de mucize merkezli
peygamber takdiminden, insanî odaklı ve dinî öğreti merkezli bir
peygamber takdimine geçiştir. Muhammed Hamidullah’ın aynen
hukuk, hadis, tefsir sahalarında olduğu gibi, bu alandaki eserleri de
hem metod hem muhteva açısından daha sonra telif edilecek
eserlerin öncüsü ve araştırmacıların ilham kaynaklarından biri
olmaya devam edecektir.
76 Çıkman, Zeki, Mirac ve Hamidullah, İstanbul 1976.
77 Bu konuda farklı rivayetler ve rivayetlerin değerlendirilmesi için bk. İbn
Kesir, Hadislerle Kur’ân Tefsiri, (çev. Bekir Karlığa-Bedrettin Çetiner), IXVI,
İstanbul 1985, IX, 4601-4684.