10 Temmuz 2019

Hz.Osman’ın Öldürülmesi

Hz.Osman’ın Öldürülmesi

Haşimoğulları, hilafetinin ilk altı yıllık döneminde başta Hz. Ali olmak üzere Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer‘e karşı sergiledikleri olumlu tavrı Hz. Osman‘a da gösterdiler. Ona itaat etmenin ötesinde icraatlarında, destek oldular ve görüş alış verişinde bulundular. Bu dönemde gerçekleştirilen fetih hareketlerine bizzat katıldılar. H. 30 (m. 650–651) yılında Ümeyyeoğullarından Saîd b. el-Âs’ın komutanlığında yapılan Taberistan seferine Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Abdullah b.Abbas da katıldılar. Yine Hz. Ali hazırlanan tek Kur’an nüshasının çoğaltılması ve diğerlerinin imha edilmesi meselesinde Hz. Osman’ı desteklemişti.
Hz. Osman’ın ilerleyen yıllarda takip ettiği siyaset Haşimoğullarıyla ilişkilerinin olumsuz bir seyre girmesine neden oldu. Anneannesi Haşimoğullarından olan Hz. Osman Hz.Peygamber’in iki kızıyla evlenmişti ve aynı zamanda Hz. Ali’nin bacanağıydı. Hz.Osman’ın ilk Müslümanlardan olmasına bağlı olarak kendisinin Haşimoğullarına iyi davrandığını söyleyebiliriz. Ancak diğer Emevîler için aynı şeyi söylemek zordur.
Velid b. Ukbe ve Saîd b. el-Âs’ın babalarının Bedir savaşında Hz. Ali tarafından öldürülmesi,Hz. Ali’nin Mervan’ın babası Hakem’in Medine’ye getirilmesine karşı çıkması Hz.Osman’ın valilerinin hatalarını sürekli olarak Hz. Osman’a iletmesi gibi nedenler Ümeyyeoğullarının tutumlarında etkiliydi. Özellikle Hz. Osman’a karşı isyanın Hz. Ali ile arasındaki ilişkilerin zaman zaman ciddi anlamda gerginleştiği görülecektir.
Hz. Osman’a karşı ortaya çıkan başkaldırı hareketi her ne kadar eyaletlerden neş’et etmişse de,başkent Medine’nin de muhalefette önemli bir paya sahip olduğu anlaşılmaktadır.Zaten kuşatma günlerinde isyancıların fevkelade rahat hareket etmeleri de bu durumu kanıtlar mahiyettedir. H. 34 (654–655) yılı içinde sahabîlerden bazıları ülkede yaşanan kargaşayla ilgili olarak diğerlerine onların dikkatlarini Medine’ye yöneltecek ifadeler taşıyan mektuplar yazmışlardı. Bu olay aynı zamanda bazı kimselerin Hz. Osman’dan çeşitli menfaatler sağladığı bir döneme rastlıyordu.
Eyaletler arasında devam eden bu faaliyetleri fark eden Zeyd b. Sabit, Ebû Useyd es-Saidî, Ka’b b. Malik ve Hassan b. Sabit gibi şahsiyetler bu konuda insanları uyarmaktaydılar. Bununla beraber Hz. Osman her geçen gün biraz daha yalnızlığa itildi. Hz. Ali ise bir kaç yıldır adeta muhalefetin sözcülüğünü yapıyordu.
Bunun önemli bir nedeni de yönetimin icraatları konusunda şikâyette bulunanların cezalandırılmasıydı.Bu günlerde Ali b. Ebî Talib’in yanına gelen bazı kimseler onunla meselelerin kritiğini yaparak, kendisinin temsilci kimliğiyle halifeye gitmesi konusunda anlaştılar.
Hz. Ali, Hz. Osman’a geldiğinde, aslında söylemek istediği her şeyi onun da bildiğini belirttikten sonra onun Müslümanlar nezdindeki değerini ifade edecek açıklamalarda bulundu. Sözleri sitem yüklüydü. Allah’tan korkup nefsini Allah’tan sakındırmasını istiyordu. Hz. Ali şöyle devam etti:
-“Ey Osman, şunu çok iyi bil ki, Allah’ın kulları içinde en üstün ve faziletli olanı adil bir halifedir. Öyle bir halife ki kendisi hidayet üzerindedir ve başkalarını da doğru yola iletir. Bilinen sünnetleri uygular ve terkedilmiş sünnetleri ortadan kaldırır. Allah’a yemin olsun ki bütün bunlar apaçıktır. Sünnet ayaktadır ve kıstasları bellidir. Bid’atler de bellidir ve onların da ölçüsü vardır. Allah katında insanların en şerli ve kötüsü delâlette olan ve insanları da delâlete sokan zalim idarecilerdir. Onlar malum sünnetleri öldürerek terkedilmiş bid’atları uygulamaya koyarlar. Ey Osman, ben seni Allah’ın darbeleri ve intikamı konusunda uyarırım, senin bunlardan uzak olmanı dilerim. Allah’ın azabı şiddetli ve elimdir. Ey Osman, senin bu ümmet içinde öldürülerek, ölüm kapısını açıp kıyamet gününe kadar bu kapının açık kalmasına sebep olacak bir devlet başkanı olmandan sakınmanı dilerim.” Hz. Ali, böyle bir devlet başkanın insanları fitneye sürükleyerek onları paramparça bir halde terkedeceğini ve onların artık gerçekleri göremeyeceğini ifade eden sözleriyle konuşmasını bitirdi.
Hz. Osman, Ali b. Ebî Talip’in sözlerinden oldukça rahatsız olmuştu. O, Muğîre b. Şu’be’yi Hz. Ömer’in göreve getirdiğini, kendisinin ise akrabası olan Abdullah b.Âmir’i vali olarak atadığını söyledi. Böyleyken onu neden kınadığını sordu? Hz. Ali Ömer b. Hattab’ın valilerini hata işlemeleri durumunda cezalandırdığını ve onları sürekli gözetim altında tuttuğunu, oysa kendisinin bu kontrolü yapmadığı gibi akrabalarına karşı yumuşak davrandığını ifade etti. Hz. Osman onların Hz. Ali’nin de akrabaları olduğunu hatırlattığında, Hz. Ali, bunun böyle olduğunu fakat nitelik ve üstünlüğün başkalarında olduğunu belirtti.
Hz. Osman, Muaviye’yi Hz. Ömer’in atadığını,kendisinin ise onu görevinde bıraktığını ifade edince, Hz. Ali şöyle sordu:
-“Muaviye’nin Hz. Ömer’den Hz. Ömer’in kölesi Yerfe’den daha çok korktuğunu bilmiyor musun?” Hz.
Osman bunu onaylayınca Hz. Ali şöyle devam etti:
– “Bugün Muaviye sana danışmadan bir yığın iş çevirip, ‘Halife böyle emretti.’ diyor. Sen ise bunu bilmene rağmen onu engellemiyorsun.”

Hz. Osman bu görüşmeden sonra mescidde halka hitaben bir konuşma yaptı.Halife yönetime karşı artan eleştiri ve şikâyetin ümmetin uğradığı bir felaket olduğunu belirtiyor, bu çizgide yaşanan gelişmelere sosyolojik tahlillerle kınama yüklü çeşitli açıklamalar getiriyordu. Nihayet o sözlerine şöyle devam etti:
– “Vallahi bn Hattab’ı kınamadığınız konularda beni ayıplayıp eleştiriyorsunuz. O, size ayağıyla tekme vurur,eliyle tokat atar veya size gerekeni söylerdi. Siz beğenseniz de beğenmeseniz de onu onaylar sesinizi çıkarmazdınız. Ben size karşı yumuşak davrandım. Size omuzlarımı destek yaptım. Elimi ve dilimi sizden uzak tuttum, bana karşı cesaretli olmanıza imkân sağladım. Fakat Allah’a yemin ederim ki, taraftarlarımın sayısı çoktur, yardımcılarım da yakındır. Onları çağırırsam bana hemen gelirler.” Hz. Osman tehdit dolu sözlerine devam ediyor, onlardan kendisini eleştirmemelerini ve valilerini kınamamalarını istiyordu.

Hz. Ömer’den toplumsal anlamda bütünlük arzeden güçlü bir ülke devralan Hz.Osman, burada kendisine bağlı bir topluluktan ve yardımcılardan bahsetmekle, ülkedeki sosyal yapının çözüldüğünü ve fiilî olarak bölünmüşlüğü kabul ediyordu. Aslında o bu şekildeki davranışlarıyla gelecekteki Emevî saltanatına zemin oluşturmaktaydı. Çünkü bu dönem Kureyş’e dayalı idarî ve siyasî bir yapıdan, daha özele inerek hanedan karakterli siyasî bir yapının hazırlanmasını sağlamıştır.
Hz. Osman’ın konuşmasının ardından Mervan b. Hakem ayağa kalkıp şöyle dedi:
-“Dilerseniz sizinle bizim aramızda kılıç hüküm versin…” Mervan’ın bu sözleri üzerine Hz. Osman, ona şöyle bağırdı:
-“Sus, konuşma! Arkadaşlarımı ve beni bırak, aramıza girme. Sen bu meselede söz söyleyecek durumda değilsin. Ben sana daha önce bu konularda asla konuşmamanı söylememiş miydim?” Mervan sustu. Hz. Osman minberden inerek mescitten ayrıldı. Tehdit dolu bu sözler Hz. Osman’a karşı öfkeyi iyice artırdı.

Abdullah b. Sebe, Hz. Osman’ın hilafeti haksızlıkla aldığını söyleyerek,halifeliğin Hz. Ali’nin hakkı olduğu yolundaki görüşlerini yaymaya çalışıyor ve ülkenin muhtelif bölgelerinde kargaşa çıkarmak isteyenlerle sürekli mektuplaşıyordu. Bir eyaletten diğerine o eyaletin büyük sorunlar yaşadığını ifade edecek mektuplar geliyordu. Bu mektuplar Medine’ye kadar ulaşıyor, her şehir halkı kendi huzurları nedeniyle Allah’a şükrediyordu. Bu gelişmeler üzerine bir grup Müslüman Hz. Osman’a gelerek onlara diğer şehirlerden gelen haberlerin kendisine ulaşıp ulaşmadığını sordular. Halife kendisine sadece iyilik ve esenlik bilgisi ulaştığını söyledi. Ardından sahabîlere,onların yönetimde ortakları olduğunu ve kendisine ne önerdiklerini sordu. Onlar, diğer eyaletlere durumu öğrenmek üzere müfettişler gönderilmesini tavsiye ettiler.
Hz. Osman bu teklifi hemen uygulamaya koydu. Muhammed b. Mesleme’yi Kûfe’ye, Usâme b. Zeyd’i Basra’ya, Abdullah b. Ömer’i Suriye’ye, Ammâr b. Yâsir’i Mısır’a ve bunlar gibi bazı kimseleri de diğer bölgelere gönderdi.
Ammâr hariç diğerleri gittikleri yerlerde gerekli araştırmaları tamamlayarak döndüler. Hepsi aynı şeyi söylüyordu. Eyaletler sakin ve sorunsuzdu. Onlar ne önde gelen Müslümanlardan ne halktan herhangi bir memnuniyetsizlik görmediklerini belirttiler. Ammâr b. Yâsir’in geri dönmemesi Müslümanları endişelendirmişti. Onun başına kötü bir şey geldiğinden korktular.

Bu arada Mısır valisi Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh’ten Ammâr’ın Mısır’da aralarında Abdullah b. Sevdâ, Halid b. Mülcem, Sevdan b. Hımran ve Kinâne b. Bişr’in bulundağu muhalif gruba meylettiğini bildiren mektup geldi.
Hz. Osman müfettişlerin raporlarını değerlendirdikten sonra eyaletlere halka hitaben yazılmış mektuplar gönderdi. O mektuplarında ülke sorunlarını görüşmek üzere valileriyle her yıl toplantı düzenleyeceğini bildiriyor, bu toplantılarda halkın uğradığı haksızlıkların üstüne gidileceği mesajını veriyordu.

Ayrıca halife herhangi bir şekilde zarara uğrayan kişiye kendisine ve valilerine müracaat etmek suretiyle haklarının iade edileceğini söylüyordu. Hz. Osman’ın bu davranışı vilayetlerde yaşanan gerginliği bir an olsun dağıtmış ve Müslümanları memnun etmişti.
Ülkede yaşanan huzursuzlukların artması üzerine Hz. Osman her yıl vali ve ordu komutanlarıyla toplantı düzenlemeye başlamıştı. Nitekim o, h. 35 (m. 655–656) yılında gerekçeleri itibariyle olağanüstü denebilecek bir toplantı için valilerini Medine’ye çağırdı. Toplantı Basra valisi Abdullah b. Âmir, Şam valisi Muaviye b. Ebî Süfyan, Mısır valisi Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh, eski Kûfe valisi Saîd b. el-Âs ve eski Mısır valisi Amr b. el-Âs’ın katılımlarıyla gerçekleşti.
Muhalefetin sesi iyice yükselmiş,sorunlar artmış ve gerginlik had safhaya ulaşmış olmalıydı ki halife valileriyle konuşmasında oldukça öfkeli bir duruş sergilemişti. Hz. Osman onlara şehirlerden gelen
şikâyetler ve yayılan şayiaların sebebini soruyor, ayrıca neden bu fitnenin halifenin etrafında dönüp dolaştığını merak ediyordu. Bu durum onu endişelendirmekteydi.

Valiler Hz. Osman’a bölgelerinde her şeyin yolunda olduğunu söylediler. Nitekim eyaletlere araştırma için giden müfettişlerin verdiği bilgiler de bu doğrultudaydı. Onlar haberlerin doğru olmadığını, şikâyet sahiplerinin de sözlerine itibar edilmez kimseler olduklarını belirttiler.
Bunun üzerine Hz. Osman valilerine mevcut durumu düzeltmek için ne önerdiklerini sordu. Saîd b. el-Âs söylenenleri asılsız bulduğunu ve yaşanan olayların son derece gizli olarak hazırlanmış bir planın işletilmesi olarak gördüğünü ifade etti. Onun açıklamalarında Müslümanların kasıtlı bir şekilde bir komploya kurban edilmek istenmelerinin işareti vardı. Saîd değerlendirmesinin ardından fitneyi çıkaranların öldürülmelerini teklif etti.
Abdullah b. Sa’d insanlara yerine getirmeleri gereken görevleri ifa etmelerini emretmesini, Muaviye ise her valinin kendi bölgesiyle ilgilenmesini önerdi. Amr b. el-Âs öncelikle Hz. Osman’ın insanlara yumuşak davrandığını, böylece onları yönetime karşı cüretkâr davranmaya ittiğini ifade etti.

Onlara Hz. Ömer’in verdiğinden fazlasını vermişti. Amr’a göre Hz. Osman kendisinden önceki iki halifenin yolundan giderek gerektiğinde şiddet kullanmalı, gereken yerde esnek davranmalıydı. Hz. Osman görüşleri dinledikten sonra ümmetin başına gelecek bir felaketten korktuğunu ifade etti. Fitneden endişe ettiğini söyleyen halife, gelişmeleri Allah’ın sınırlarını koruyarak ve insanlara ihsanlarda bulunarak yatıştıracağını belirtti. O hiç kimsenin kendisine karşı ileri sürecek bir delili olmasın istiyordu. Hz. Osman valilerinden halkı sükûnete davet etmelerini ve hakları olanı onlara ödemelerini istedi.
Vali toplantılarında dikkati çeken husus, yanlışlıkların nasıl düzeltilmesi gerektiğinin değil de muhaliflerin nasıl sindirilebileceğinin görüşülmesidir. Dolayısıyla halifenin şiddete maruz kalmasının ya da öldürülmesinin, halifenin güvenliği açısından ele alınmadığı görülmektedir. Aksine halifenin konumu Ümeyyeoğullarının işgal ettiği mevkiler açısından önemli olmaktadır.
Hz. Osman, Medine’de Muaviye’nin de hazır bulunduğu bir oturumda Hz. Ali,Talha ve Zübeyr ile konuşmuştu. Muaviye bu görüşmede bu sahabîlere kendilerinin Müslümanların önde gelen şahsiyetlerinden olduklarını hatırlatarak, Hz. Osman’ı halife seçtiklerini söyledi. Haklarında halife’yi eleştirdiklerine dair bazı sözlerin dolandığını ifade ederek, onları herhangi birini göreve getirmeleri konusunda insanları yönlendirmemeleri için uyardı.
Hz. Ali’nin Muaviye’ye karşı gösterdiği çıkış bir Emevî-Haşimî gerginliği yaratacak türdendi. O, şöyle dedi:
-“Allah canını alasıca, annen seni kaybedesice. Sen bu işlere neden karışıyorsun?” Muaviye ondan annesini bu meselelere karıştırmadan söylediklerine cevap vermesini istedi. Hz. Osman söze karışarak:
-“Evet,kardeşimin oğlu doğru konuştu. Ben size kendim ve uygulamalarım hakkında bazı açıklamalar yapmak istiyorum. ki kişi kendi nefislerine bazı konularda zulmetmişlerdi.Ancak onların sergiledikleri tutum da elbette takdir edilmelidir. Allah’ın elçisi akrabalarına veriyordu. Ben de aynı şekilde sıkıntı içinde yaşayan ve geçim darlığı çeken kimselere sürekli verdim. Bu ihtiyaç sahipleri için elimi sonuna kadar açtım. Bu konuda yanlış yaptığımı düşünüyorsanız söyleyin. Ben de sizin vereceğiniz kararlara tabi olayım.” şeklinde açıklamada bulundu. Onlar Hz. Osman’a şöyle dediler:

-“İsabet ettin ve iyilik yaptın fakat Abdullah b. Esîd’e 50000, Mervan’a 15000 dirhem verdin.”
Bunun üzerine Hz. Osman sözü edilen kişilere verilen paraları geri aldı. Onlar da halifenin bu davranışından memnun kalmış olarak ayrıldılar.

Hz. Osman’a karşı Medine’deki muhalefet Muhacir ve Ensar cephesinde ciddi bir boyuta ulaşmıştı. Muaviye Medine’de bulunduğu günler içinde bu durumun iyiden iyiye farkına vardı. Hz. Osman’a şu teklifte bulundu:
-“Sana karşı isyan ettiklerinde kendilerine mukavemet edemeyeceğin kimseler sana saldırmadan önce bize gel,insanları bize son derece itaatkâr olan Suriye’ye gidelim.” Hz. Osman kendisini ölüme
götürse de Allah Resûlü’nün komşuluğunu hiçbir şeye değişmeyeceğini söyledi.

Muaviye bu defa kendisi hakkında ileri geri konuşanları bastırmak amacıyla bir ordu göndermeyi önerdi. Ancak Hz. Osman bu teklifi de Hz. Peygamber’in komşularını sıkıntıya sokmak istemediğini belirterek geri çevirdi. Muviye:
-“Allah’a yemin olsun ki tuzağa düşürülecek ve suikaste uğrayacaksın.” deyince Hz. Osman:
-“Allah bana yeter. O ne güzel vekildir.” şeklinde cevap verdi.

Muaviye b. Ebî Süfyan Medine’den ayrılırken içlerinde Hz. Ali Talha ve Zübeyr’in de bulunduğu Muhacirlerden müteşekkil bir topluluğa uğradı ve onlara şöyle hitap etti:
-“Biliyorsunuz ki Hz. Muhammed insanlara peygamber olarak gönderilinceye kadar onlar liderlik için yarışır ve onu elde etmek için çalışırlardı. Onlar bu göreve sahip olmak için öncelik esasına, güç ve kuvvet unsurlarına dayanır, azim ve gayretlerini ortaya koyarak bu konuda üstünlük iddia ederlerdi. Başkanlığı ele geçiren kişiler ise hâkimiyetlerini sağlayarak diğer insanları kendilerine tabi kılmış olurlardı. Bugün de insanlar bunu arzulayıp dünya meselelerinde yarışa girişseler bu iş onlardan alınır ve Yüce Allah onu başkalarına verir. Yüce Allah işleri değiştirmeye kadirdir ve güçlüdür.

Biliniz ki ihtiyar bir adamı aranızda bırakıp ayrılıyorum. Siz onunla ilgili olarak birbirinize güzel öğütte bulununuz, ona destek olunuz ki mutlu olasınız.” Muaviye bu sözlerinden sonra Şam’a hareket etti. O gittikten sonra Hz. Ali, Muaviye’nin söylediklerinde bir hayır görmediğini belirtirken, Zübeyr de onun sözlerinin kendileri için çok rahatsızlık verici olduğunu ifade etti.
Müfettişlerin eyaletlerden getirdikleri resmî raporlar ile ülkenin genel panoraması arasında ciddi bir çelişki bulunduğu görülmektedir. Zira yönetime karşı gelişen başkaldırı trendi her geçen gün yükselmekteydi. Olaylar neredeyse bütün eyaletlere sıçramıştı. Özellikle Kûfe ve h. 27 (647–648) senesinde Amr b. el-Âs’ın valilik görevinden alınmasından sonra Mısır muhalif hareketlerin en yoğun yaşandığı merkezlerden birisi olmuştu.
Muhammed b. Ebî Bekir ve Muhammed b. Ebî Huzeyfe Mısır’da Hz. Osman aleyhtarı isimler arasında önde gelenlerdendi. Bu ikisinin muhalefetinde yönetim karşıtları için büyük bir avantaj vardı. Onlar Kureyştendi ve Muhammed b. Ebî Bekir ile Muhammed b. Ebî Huzeyfe’nin şahsında Kureyş kendine karşı duruyordu. Doğal olarak Mısır’daki eleştirilerin ilk muhatabı vali Abdullah b. Sa’d idi. Mısır’lı bir heyet valilerini şikâyet etmek üzere Medine’ye gelmişti.

Hz. Osman kendisine gelen bu kişileri dinledikten sonra onlara Abdullah b. Sa’d’a bir uyarı mektubu göndereceğini söyledi. Halifenin mektubu Mısır valisine ulaştı ancak vali Hz. Osman’ın uyarılarını pek dikkate almadı. Hatta kendisi hakkında şikâyette bulunanları döverken birini de öldürdü. Bu gelişme Mısır’daki muhalefetin radikal bir çıkış göstermesi için önemli bir gerekçe oldu.
Ayrıca başkaldırı hareketinin sıcak bir boyuta ulaşmasında özellikle Medine’de bulunan sahabîler başta olmak üzere, bazı kişilerin ülkenin çeşitli yerlerine gönderdikleri söylenen haberlerin etkili olduğu ifade edilmektedir. Bu haberlerde Hz. Muhammed’in dininin bizzat halife tarafından fesada uğratıldığı ve bu nedenle dini yeni baştan ikame etmek için insanları Medine’ye davet ettikleri bildirilmekteydi.
Valilerin eyaletlerden ayrılmasından sonra muhalif gruplar Hz. Osman’a karşı hep birlikte ayaklanmak için anlaşmışlar, ancak bunu başaramamışlardı. Bu defa valiler illere döndükten sonra farklı vilayetlerdeki muhalif kabile reisleri isyancılarla haberleşerek halifeyi sorgulamak üzere gruplar halinde Medine’ye gitmeyi karalaştırdılar. Bu üç eyaletten ayrılanların hepsi hacca gitmek üzere yola çıktıklarını açıklayarak h. 35 (m. 655–656) Şevval ayında hareket ettiler. Mısırlılar bir rivayete göre toplam sayıları beş yüz, diğerine göre bin kişilik dört bölük halinde Medine’ye doğru yola çıktılar.
Bu bölüklerin başında Huzaa ve Kinde gibi Yemenli kabilelere mensup emirler vardı. Reisleri Yemenli el-Gâfikî b. Harb el-Akkî idi. Abdurrahman b. Udeys el-Belevî, Kinâne b. Bişr el-Leysî, Sevdan b. Hımran es-Sekûnî ve Kuteyre b. Fülan es-Sekûnî ise Mısırlılar içinde adları özellikle anılanlardır. Kûfeliler de dört bölük idiler ve sayılaları Mısırlılar kadardı. Onlar da başlarında Zeyd b. Suhan el-Abdî, Eşter en-Nehaî,Ziyad b. Nadr el-Harisî ve Abdullah b. el-Asam el-Âmirî olduğu halde yola çıktılar.
Bunlar Yemen ve yarımadanın doğu kabilelerinden idiler. Hepsinin başında ise Âmir b.Sa’sa’aoğullarından Amr b. Es’âm vardı. Basra’dan gelenler de dört gruptu ve sayıları Mısırlılar kadardı. Komutanları Abdülkays ve Hanifeoğullarından idi. Hepsinin başında Temîm kabilesinden Hurkûs b. Zübeyr es-Sa’dî vardı. Hukeym b. Cebele el-Abdî,Züreyh b. Abbad, Bişr b. Şureyh el-Kaysî ve bn el-Muhteriş ise bölükteki diğer önemli kişilerdi. Böylece isyancıların saflarında Yemenlilerin başata olduğu anlaşılmaktadır.
Onların beraberinde Kureyş’ten Muhammed b. Ebî Bekir vardı. Nihai hedefleri Hz. Osman’ı halifelikten indirmek olan bu gruplar, ondan sonra kimi halife seçecekleri hakkında herhangi bir görüş birliğine sahip değildiler. Basralılar Talha b. Ubeydullah’ın, Kûfeliler Zübeyr b. Avvam’ın, Mısırlılar Ali b. Ebî Talip’in halife olmasını istemekteydiler. Gruplar Medine’ye üç günlük bir mesafe kaldığında durdular. Basralılar Zû-Huşub, Kûfeliler el-Avas, Mısırlılar Zi’l-Merve’de konakladılar.
Onlar Medine’de kendileri için bir ordu hazırlandığı haberini almışlardı. Bu bilginin doğruluğunun araştırılması gerekiyordu. Aksi takdirde planları suya düşeceği gibi hayatları da tehlikeye girebilirdi. Kûfe ileri gelenlerinden Ziyâd b. Nadr ile Abdullah b.el-Asam Mısır ve Basralılarla ortak bir görüşme yaparak Medine’ye topluca girmeden önce kendilerinin gidip bir ön görüşme yapmalarının uygun olacağını ifade ettiler.
Böylece onlar hem sözü edilen ordu hakkında gerçeği öğrenecek hem de Medine’de bir nabız yoklaması yapacaklardı. Bu iki şahıs Medine’ye vardı. Hz. Peygamber’in hanımlarından bazılarıyla, Hz. Ali, Talha ve Zübeyr’le konuştular. Onlar isteklerinin valilerden bazılarının görevden alınması olduğunu belirtiyorlardı. Bu amaçla sözü edilen sahabîlerden Hz. Osman’dan randevu almalarını talep ettiler. Übey b. Ka’b onlarla görüşerek taleplerinden vazgeçmelerini istedi. Onlar da arkadaşlarının yanına döndüler. Muhalifler bu defa Mısırlılardan bir grubun Hz. Ali ile, Basralılardan bir grubun Hz. Talha ile, Kûfelilerden bir grubun da Hz. Zübeyr ile ayrı ayrı görüşmesini  kararlaştırdılar.

Mısırlılar Hz. Ali’yi Medine’de zeytinyağı sıkılan bir yerde buldular. Hz. Ali onların bu şekilde ciddi bir eylem planı üzerinde olduklarını görünce durumdan haberdar etmek için oğlu Hasan’ı Hz.Osman’a gönderdi. Konuşmalarına öfkelenen Hz. Ali onlara bağırarak yanından kovdu. Onları kovarken Hz. Ali’nin şöyle dediği rivayet edilmektedir:
-“Bu ümmetin salih kişileri bilmektedir ki, Zi’l-Merve, Zi Huşub ve el-Avas’da toplanan askerler Resûlullah’ın diliyle lanetlenmiştir.” Mısırlılar Hz. Ali’nin bu yaklaşımından sonra hemen ayrıldılar. Öte yandan Basralılar Talha’nın, Kûfeliler Zübeyr’in yanına geldiler. Görüşmenin içeriği Mısırlıların Hz. Ali ile yaptığı konuşmadan farklı değildi ve bu iki sahabinin gelenlere karşı davranışı da Hz. Ali’nin yaptığından farklı olmamıştı.

Mısırlıların Hz. Ali’ye, Kûfelilerin Hz. Zübeyr’e, Basralıların da Hz. Talha’ya gönderdikleri heyetlerin görüştükleri kişiyi halife görmek istediklerini belirttikleri ve ortak söylemlerinin: “Şayet biz sana bey’at edip diğerlerini yalanlarlarsak onların cemaatlerini dağıtarak onları geldikleri yere göndeririz.” olduğu rivayet edilmektedir.
Hz. Ali, Talha ve Zübeyr’e yapılan bu tekliflerin Kureyş’in insanlar nezdindeki ağırlığını hissedilir biçimde koruduğunu gösterdiği iddia edilebilir.

Bununla beraber şüphesiz bu şahsiyetlerin Hz.Peygamber’in önde gelen sahabîlerinden olmaları ve Hz.Ömer’in şûrasında bulunmaları öncelikli olarak onlarla görüşülmesinin asıl nedenidir.
Kureyş’e karşı duyulan rahatsızlık daha çok toplumsal olaylara kabile bakışıyla yaklaşan yöneticilerle ilgiliydi. Dolayısıyla hedef o gün için Kureyş’i politik anlamda temsil eden Ümeyyeoğullarıydı. Dönemin sosyo-politik şartları altında bakıldığında Hicaz dışındaki kabilelere mensup bu adamların kendi içlerinden bir aday çıkarmaları asla akıl alır bir iş olmazdı ve onların da böyle bir şeye hiçbir zaman niyetlenmedikleri anlaşılmaktadır.
Kaldı ki insanlar kabile ölçüsüne bağlı olmaksızın sahabilerin önemli bir bölümüne haksızlık yapıldığını düşünüyor, iktidarı bu nedenle eleştiriyorlardı.

Asilerin niyetinin ciddi olduğunu farkeden Hz. Osman kendisi üzerinde akrabalık hakkı bulunduğunu belirterek Müslümanlar nezdindeki değerinin adeta tartışılmaz olduğunu ifade ettiği Hz. Ali’den onlarla konuşmasını istedi. Hz. Ali isyancıları neye karşılık geri çevireceğini sorduğunda
Hz.Osman:
-“Senin işaret edeceğin ve tavsiyede bulunacağın her konuda sana uymak karşılığında” cevabını verdi.
Hz. Ali ona kendisiyle daha önce defalarca konuştuğunu, ama onun yine bildiğini yaptığını söyledikten sonra şöyle devam etti:

-“Bugün meydana gelen bu olaylar Mervan’ın, bn Âmir’in, Muaviye ve Abdullah b. Sa’d’ın yaptıklarının sonucudur. Sen bu adamlara uydun, bana uymadın.” Hz. Osman bu defa ona tabi olacağına kesinlikle söz verdi.
Hz. Ali yanında Muhacirler ve Ensar’dan otuz kişilik bir topluluk olduğu halde asilerle konuşmaya gitti. Saîd b. Zeyd, Ebû Cehm el-Adevî, Cübeyr b. Mut’îm, Hakim b. Hizan, Ümeyyeoğullarından Mervan b. Hakem, Saîd b. el-Âs, Abdurrahman b. Attab,Ensar’dan Ebû Useyd es-Saidî, Ebû Humeyd, Ka’b b. Malik, Zeyd b. Sâbit ve Hassan b.Sâbit ile Medinedeki Araplardan Niyar b. Nikrez bu cemaat içinde yer alan isimlerdendi. Mısırlılar Abdullah b. Sa’d’ın görevden azlini, yerine Muhammed b. Ebî
Bekir’in vali olarak atanmasını istiyorlardı.

Bu talepleri kabul edildi. Arzulanan neticenin gerçekleşmesinden sonra Mısırlılar valileriyle geri dönerken Kûfe ve Basralılar da eyaletlerine doğru yola çıktılar. Diğer bir rivayette ise isyancıların Hz. Osman’ın uygulamaları hakkında Kur’an’dan ayetler okuyarak halifeyi muhakeme etmeye kalkıştıkları ifade edilmektedir.
İsyancılar Hz. Osman’dan Yunus suresini okumasını istediler. Halife okumaya başladı ve …”De ki: Size Allah mı izin verdi? Yoksa Allah’a karşı yalan mı uyduruyorsunuz?” ayetine gelince onlar Hz. Osman’a şu soruyu sordular:
-“Dur! El koyduğun topraklar konusunda sana acaba Allah mı izin verdi, yoksa Allah’a karşı yalan
mı uyduruyorsun?” Hz. Osman okuduğu ayetlerin iniş sebeplerini söyledikten sonra,sözü edilen toprakların Hz. Ömer zamanında zekât develeri için ayırıldığını, kendisinin ise zekât develerinin artması nedeniyle toprakları genişlettiğini söyledi. Ayetleri okuyup değerlendirmeye devam ettiler. Halife onların her itirazına çok net açıklamalar yaparak ikna olmalarını sağladı. Neticede isyancılar yurtlarına döndüler.

Rivayet edildiğine göre Mısırlılar Medine’den üç konaklık bir mesafe kadar uzaklaştıklarında yakınlarından siyahî bir kölenin geçtiğini gördüler. Onun hareketlerinden şüphelenen Mısırlılar köleyi yakalayıp sorgulamaya başladılar. Köleye nereye gittiğini sorduklarında önce Hz. Osman’ın, sonra da Mervan’ın kölesi olduğunu ve halife tarafından Mısır valiliğine gönderildiğini söyledi.
Üzerini aradıklarında Abdullah b. Sa’d’a yazılmış bir mektup buldular. Mektupta Mısır valisine görevine devam etmesi, ayrıca Muhammed b. Ebî Bekir başta olmak üzere Medine’den gelen isyancıların bazılarının öldürülmeleri, bazılarının da çeşitli şekillerde cezalandırılmaları ve hapsedilmeleri isteniyordu. Söz konusu mektubu götüren kişinin Ebû A’ver es-Sülemî olduğu kaydedilmektedir.
Mısırlılar infial halinde geri döndüler. Medine’ye girdiklerinde Hz. Ali’yi buldular ve ona şöyle dediler:

-“Allah’ın düşmanının hakkımızda şunu şunu yazdığını görmüyor musun? Allah, onun kanını helal kılmıştır; kalk, bizimle gel, ona gidelim.”
Hz. Ali şöyle dedi:
-“Vallahi ben sizinle gelmem.” Bu söz üzerine, onlar şunu söylediler:
-“O zaman, bize neden mektup yazdın?” O da:
-“Vallahi ben size asla mektup yazmadım.” dedi. Mısırlılar bu defa birbirlerine bakmaya başladılar.

Muhammed b. Ebî Bekir Temimoğullarını ve diğer kabilelerden taraftarlarını topladı. Bu arada Medine’den ayrılan Kûfe ve Basralılar da Mısırlılarla birlikte tekrar geri geldiler. Bir araya gelen asiler halifenin evini kuşattılar. Halife şimdi şiddetli bir kuşatmayla karşı karşıyaydı. Hz. Ali, Kûfe ve Basralılara:
-“O kadar uzaklaştıktan sonra siz niçin geldiniz?” diye sordu. Onlar gerçek niyetlerinin halifeyi azletmek olduğunu ifade ettiler. Konu Hz. Osman’a taşındığında o, mektubun kendisiyle ilgisi olmadığını söyledi. Asiler şöyle dediler:
-“Nasıl olur da birisi kalkar ve senin köleni, senin zekât mallarından bir deve üzerine bindirip, ona bir mektup verir ve mektubu sana ait mühürle mühürleyip valiye gönderir ve senin bundan haberin olmaz? Sen ya gerçekten doğru söylüyorsun ya da yalan. Eğer yalan söylüyorsan haksız yere öldürülmemizi emrettiğin için görevi bırakman gerekir. Eğer doğru söylüyorsan zafiyet göstermenden ve bu şekilde işler çevirenlere karşı gaflet içinde olduğundan dolayı istifa etmelisin.”

İsyancılar açık bir şekilde Hz. Osman’ın hilafetten ayrılmasını istemekteydiler. Hz.Osman ise Allah’ın kendisine giydirdiği bu elbiseyi asla çıkarmayacağını, ancak tevbe edebileceğini ifade edince, asiler Hz. Osman halifelik görevinden çekilmedikçe ya da onu öldürmedikçe Medine’den ayrılmayacaklarını belirttiler. Hatta arkadaşlarının ve akrabalarının kendilerini engellemeye kalkışmaları halinde onlarla da çarpışacaklarını eklediler. Hz. Osman ise halifeliği terk etmektense ölümü tercih edeceğini, ayrıca onlarla çarpışma konusunda hiç kimseye asla emir vermeyeceğini söyledi.
Bu konuşmalardan sonra gerginlik hat safhaya ulaşmıştı. Asilerin giriştikleri bu hareketten dönme niyetleri yoktu. Olayın üzerine gitmeye devam ettiler. Mektubu Hz.Osman’ın yazmadığı kesinlik kazanınca, şüpheler Mervan b. Hakem üzerinde yoğunlaştı. Bunun üzerine isyancılar Hz. Osman’dan Mervan’ı kendilerine teslim etmesini istediler. Ancak halife onu öldüreceklerinden endişe ettiği için Mervan’ı onlara teslim etmeye yanaşmadı. Mektup olayı gerek teknik açıdan gerek hadiseyi mantık çerçevesinde açıklayabilmek açısından ciddi anlamda sorunlu bir görünüm arzetmektedir. Mektubu ne Hz. Osman’ın ne de Mervan b. Hakem’in yazdığını kabul etmek makul görülmektedir. Bununla beraber Hizmetli bu olayı Hz. Osman’a ve onun şahsında devlete karşı düzenlenmiş ince bir komplo olarak açıklamaktadır.
Medine baskınıyla ilgili olarak ayrıca şunlar kaydedilir:İ syancılar Medine’ye topluca girme kararı aldıktan sonra tekbirler getirerek şehre girdiler. Halifenin evini kuşatan isyancılar kendilerine müdahale etmeyenlere zarar vermeyeceklerini söylüyorlardı. İsyancıların şehre girmesinin ardından halifenin namazdan sonra okuduğu hutbe olayları iyice kızıştırdı. Hz. Osman hutbesinde isyan eden bu kalabalığa hitaben şöyle dedi:
-“Ey asiler! Allah’a sığının, bütün Medine halkı sizin Resûlullah’ın diliyle lanetlendiğinizi biliyor. Hatalarınızı iyilik yaparak düzeltmeye çalışınız.” Halifenin bu sözleri üzerine Muhammed b. Mesleme ayağa kalkarak Hz. Peygamber’in laneti konusunda şehadet ettiğini açıkladı. Ancak Hukeym b. Cebele onu zorla oturttu.
Ardından Zeyd b. Sabit ayağa kalkınca Muhammed b. Ebî Kuteyr zor kullanmak suretiyle onu oturttu. Bu kişisel çekişmelerden sonra isyancılar ayaklandılar. Mescid karıştı ve yaşanan arbede içinde hırpalanan Hz. Osman bayıldı. Nihayet halife evine götürüldü.

Gelişmeler üzerine aralarında Sa’d b. Ebî Vakkas, Hüseyin b. Ali, Zeyd b.Sabit ve Ebû Hureyre’nin bulunduğu bir kısım Medineli Müslüman Hz. Osman’ın evi önünde nöbet tutmak istediler. Ancak Hz. Osman onların bu girişimini reddetti. Bu arada Hz. Ali, Talha ve Zübeyr geçmiş olsun dileklerini sunmak ve gelişmeler hakkında
değerlendirme yapmak için Hz. Osman’ı ziyaret ettiler. Görüşme anında Mervan b.Hakem başta olmak üzere Ümeyyeoğullarından bir grup da halifenin yanında bulunuyordu. Yaşananlardan Hz. Ali’yi sorumlu tutan Emevîler ona şöyle tehditte bulundular:

-“Bizi helâk ettin, Mü’minlerin emirine bunları sen yaptın. Allah’a yemin olsun ki, amacına ulaştığında dünyayı senin başına yıkacağız.” Bu sözlere öfkelenen Hz.Ali yanındakilerle birlikte orayı terk etti.
Farklı bir rivayette şu bilgiler aktarılmaktadır.İsyan günlerinde Muhammed b.Ebî Bekir isyancılarla birlikte geldiği Medine’de Hz. Osman’a karşı isyanın önde gelenlerinden birisiydi. Muhammed b. Ebî Huzeyfe ise Mısır’da halife aleyhtarı faaliyetlerine devam etmekteydi. Muhalif grubun Mısır’dan hareketinden sonra Mısır valisi Abdullah b. Sa’d gelenlerin niyetlerini umre yapmak olarak açıklamalarına rağmen, bunun doğru olmadığını, asıl gayelerinin halifeyi görevinden indirmek ya da
öldürmek olduğunu Hz. Osman’a bildirmişti.688 Bunun üzerine Hz. Osman Medine’de bir hutbe okuyarak gelenlerin amacının fitne çıkarmak olduğunu söyleyerek hareketi kınayan genel bir açıklama yapmıştı.

Muhammed b. Ebî Bekir’in bu işe katılması onunla Ali b. Ebî Talip ve Hüseyin b. Ali arasındaki nesep
bağıyla ilişkili olarak düşünülebilir. Hz. Ali, Hz. Ebû Bekir’in vefatından sonra Muhammed’in annesi
Esma bt. Umeys ile evlenmişti. Dolayısıyla Muhammed Hz. Ali’nin üvey oğluydu. Ayrıca Muhammed
ile Hüseyin b. Ali bacanak idiler. Bu ikisi Sâsânî hanedanından III. Yezdicerd’in kızlarıyla evliydiler.
H. brahim Hasan, (a.g.e.), II, 34. şte Hz. Ali’nin isyan hareketinde yumuşak karnı diyebileceğimiz bir
yer de Muhammed b. Ebî Bekir’in bu olay içinde yer almasıdır. Hz. Ali, gelişmelerde her ne kadar
halifeyi müdafa pozisyonunda olsa da, bu akrabalık bağı nedeniyle isyancılarla bir şekilde alâkalı
görünüyordu. Anlaşılan kendisi onlardan uzak dursa dahi, asiler Muhammed nedeniyle onu kendilerine yakın görmekteydiler.

Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh’in Mısırlılar’a karşı Hz. Osman’ı korumak amacıyla Medine’ye gelmek üzere yola çıktığı rivayet edilmektedir. Eyle’ye ulaştığında halifenin kuşatma altında olduğunu ve Muhammed b. Ebî Huzeyfe’nin Mısırda kontrolu ele geçirdiğini haber aldı. Geri dönen Abdullah b. Sa’d Mısır’a sokulmayınca Filistin’e giderek Hz. Osman’ın öldürülmesine kadar orada kaldı
Bu konudaki diğer bir rivayette geçen bazı ifadeler kabilecilik açısından dikkat çekicidir. Bu rivayete göre Hz. Osman’ın muhasara altına alındığı günlerde Hz. Ali Hayber’de bulunuyordu. Medine’ye geldiğinde bir grup Müslümanın Talha’nın yanında toplandığını gördü. Orada bulunanlar Hz. Ali’nin üzerlerinde etkisi olabileceği kişilerdi.

İşte bu sıralarda Hz. Ali’nin Medine’ye geldiğini öğrenen Hz. Osman, ona giderek şunları söyledi: -“Benim senin üzerinde İslâm’ın hakkı olduğu kadar kardeşliğin,akrabalığın ve sihriyyetin de hakları vardır. Eğer bütün bunlar olmasaydı ve biz de cahiliye devrinde olsaydık Teymoğullarından bir kimsenin, Abdümenaf’tan emirleri olan birini çekiştirmesi ayıp olurdu.” Daha önce ifade ettiğimiz gibi Talha b. Ubeydullah Kureyş’in zayıf bir kolu olan Teymoğulları kabilesindendi. Bilindiği gibi
Osman b. Affan ile Ali b. Ebî Talip’in soyları ataları Abdümenaf’ta birleşmektedir. Bu iki sahabînin akrabalıklarının dışında şüphesiz Haşimoğullarının ve Ümeyyeoğullarının İslâm öncesi dönemde de var olan büyük prestijleri dikkate alındığında, kabile gelenekleri açısından Hz. Osman bu davranışı nedeniyle Talha’ya sitem etmekte ve akrabası olan Hz. Ali’den yardım istemektedir. Hz. Osman’a göre İslâm’ın bu konularda getirdiği yeni anlayış muhalifleri tarafından adeta bir koz olarak kullanılmış olmaktadır.

Hz. Ali, Hz. Osman’ın yukarıdaki sözlerinden sonra Talha’nın evine giderek ona:
-“Ey Talha senin de içinde olduğun bu iş nedir?” diye sordu. Talha yaptığı davranışın bıçak kemiğe dayandıktan sonra yapılacak türden davranışlardan olduğunu ifade edince Hz.Ali beytülmale geldi ve kapıyı kırarak Müslümanlara mal dağıtmaya başladı. Hz. Ali’nin bu davranışı üzerine Talha’nın etrafında toplanan insanlar dağıldılar. Halife de bu durumdan son derece memnun oldu. Bu olaydan sonra Hz. Osman’ın yanına gelen Talha ile aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-Talha, “Ey mü’minlerin emiri, ben bir iş yapmak istedim, ancak Yüce Allah engelledi.” Hz. Osman ona şu sözlerle karşılık verdi:
-“Sen tevbe etmiş olarak geldin, fakat buraya mağlup ulaştın. Allah sana yeter ey Talha! ”

Emevî-Hâşimî çekişmesi açısından bakıldığında bu rivayetlere göre Hz. Ali’nin,Hz. Osman’a karşı üzerine düşen görevleri yaptığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber bu iki sahabî arasındaki gerginliğe işaret eden farklı rivayetlerde bulunmaktadır. Ayrıca bu iki şahsiyetin diyalog ve davranışları üzerinden gelişen atmosfer durumdan vazife çıkarmak isteyen kabile üyeleri tarafından bir çekişmeye dönüştürülmekteydi.
Hz. Osman’ın iktidarının sonlarına doğru ortaya çıkan başkaldırı hareketinde
özellikle kabilelerin eğilimleri büyük rol oynadı.694 Böyleyken, kuşatmanın devam ettiği
günlerde Mervan b. Hakem kabilecilik açısından ciddi anlamda problemli davranışlar
sergilemeye devam etti. Onun çıkışlarıyla kabilelerin iktidardan rahatsızlığı ve Emevî-
Haşimî çekişmesi adeta şahlandı.
Hz. Ali ve Muhammed b. Mesleme Mısırlılarla görüşüp onları geri dönmeye ikna ettikten sonra Mervan, Hz. Osman’a gelerek onun Müslümanlara yaşanan gerginliğin sorunsuz bir şekilde kapatıldığını açıklayan bir konuşma yapmasının uygun olacağını söyledi. Aksi takdirde bu girişimden cesaret alan bazı kimselerin benzer şekilde ve daha güçlü hareketlere girişebileceğini ifade etti. Hz. Osman o gün mescidde Müslümanları toplayıp Mervan’ın önerdiği şekilde bir konuşma yaptı. Ancak konuşma beklenen neticeyi vermedi. O sırada mescidde bulunan Amr b. el-Âs ona:
-“Allah’tan kork ey Osman, sen bir çok günah yüklendin, biz de seninle beraber aynı günahlara ortak olduk. Allah’a tevbe et ve Allah’a dön.” şeklinde bir hitapta bulundu. Hz. Osman,Amr’a onu hırpalayacak şekilde bir karşılık verdi. Fakat farklı bir ses de Amr’ı destekleyince, Hz. Osman ellerini kaldırıp:
-“Allah’ım ben sana ilk tevbe edenlerden biriyim” dedi.
Amr b. el-Âs bu olaydan sonra Medine’den ayrılıp Filistin’e gitti. O yola çıkarken Hz. Ali, Talha ve Zübeyr’e uğrayarak onlara, Hz. Osman aleyhinde konuştu.
Ancak Amr bununla yetinmedi ve karşılaştığı herkesi halifeye karşı kışkırtmaya çalıştı.Amr b. el-Âs bu durumunu şöyle ifade etmektedir: “Dağ başlarında gördüğüm çobanlara varıncaya kadar herkesi Osman’ın aleyhinde sürekli kışkırttım.”

Farklı bir rivayette Hz. Osman’a Mısırlıların ayrılmasından sonra halka konuşma yapmasını öneren kişi Hz. Ali olarak gösterilmektedir. Hz. Ali ona şöyle demiştir:
-“Halka bir konuşma yap.İnsanlar ve Yüce Allah senin kalbinde ayrılık düşüncesi olmadığını bilsinler ve emaneti sana teslim etsinler. Bütün eyaletler senin aleyhinde çalkalanıyor. Bunu yap ki sonra Basra’dan ve Kûfe’den başka birileri çıkıp gelirse ‘Ey Ali git ve onları ikna et.’ demene gerek kalmasın. Eğer böyle yapmazsan işte o zaman göreceğin gibi ben de seninle akrabalık bağlarımı koparmış ve senin bana olan hakkını da hafife almış olurum.” Hz. Ali’nin bu sözlerinden sonra Hz. Osman kalkıp bir hutbe okudu. Ancak birinci rivayette olduğu gibi onun bu hutbesinin Müslümanlar arasında bazı ihtilaflara yol açtığı ifade edilmektedir. O hutbesinin sonunda tevbe etti. Sonra toplumun ileri gelenlerinin kendisine gelerek görüşlerini bildirmelerini istedi. Halife herkesle her türlü diyaloğa açık olduğunu, bir köle dâhi kendisini hakka iletecek olsa ona uyacağını ve Allah’a giden yoldan başka hiçbir yolun olmadığını söylemişti.
Onun bu söylediklerine ilave olarak: “Mervan’ı ve yakınlarını sizden ve kendimden uzaklaştıracağım, onları sizinle aramızda perde edinmeyeceğim.” sözleri Müslümanların Mervan’a karşı rahatsızlıklarını göstermesi bakımından önemlidir.
Hz. Osman mescidden döndüğünde Mervan, Saîd ve Ümeyyeoğullarından bir grubun evde beklediğini gördü. Onlar Hz. Osman’ın mesciddeki hutbesini dinlememişlerdi. Halife oturduğunda Mervan konuşmak için izin istedi. Hz. Osman’ın karısı Naile bt. el-Ferafise ondan kesinlikle konuşmamasını istedi. Naile, Mervan ve diğer Emevî önde gelenlerinin Hz. Osman’a karşı gelişen başkaldırıyı alevlendirdiklerini düşünüyor, onların herhangi bir şekilde halifeyi yönlendirmelerine engel olmak istiyordu. Naile’nin müdahalesi Mervan’ı rahatsız edince atıştılar. Ardından Mervan
tekrar Hz. Osman’dan izin alarak isyan hareketi ve Hz. Osman’ın tevbesi üzerine bir değerlendirme yaptı. O halifenin davranışına saygı duyduğunu ancak dışarıda heyecanlı bir kalabalığın beklediğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Osman Mervan’dan onlarla konuşmasını istedi. Mervan bunu yaptı, ancak onun konuşması isyancıları yatıştırmak yerine adeta çileden çıkardı. Mervan b. Hakem kapıya çıktı ve asilere şöyle seslendi:
-“Size ne oluyor, sanki yağma yapmak üzere toplanmış gelmişsiniz. Sizi yüzleri çirkin insanlar, ne istiyorsunuz? Bizim iktidarımızı elimizden almak için mi geldiniz. Buradan çıkıp gidin. Allah’a yemin olsun, bize saldırıp kasteddiğiniz takdirde, bizden hoşlanmayacağınız şeyler göreceksiniz. Başınıza gelecek olanlardan da memnun olmayacaksınız. Evlerinize dönün. Vallahi biz şu anda elimizde bulundurduğumuz yönetim işinde asla mağlup olmayız.”
Mervan’ın bu konuşması halifenin evi önünde toplanan insanları Hz. Ali’ye başvurmaya sevketti. Hz. Ali o gün için yaşananları kendisi açısından şu sözleriyle ifade etti: “Ey Allah’ın kulları, ey Müslümanlar, ben evimde oturduğumda ‘Beni,akrabalığımızı, hukukumuzu terk ettin.’ der. Konuştuğumda Mervan gelir kendisiyle oynar, yaşının ilerlemesini kullanarak onu istediği şekilde yönlendirmeye yeltenir. Oysa o Allah Resûlünün en yakın sahabîlerinden biridir.”
Hz. Ali bu açıklamalarından sonra öfkeli bir şekilde Hz. Osman’ın yanına gitti ve ona şöyle serzenişte bulundu:
-“Mervan’dan razı olan sen değil misin? O da seni dininden ve aklından saptırıncaya kadar senden razı değil mi? Sahibinin çekip getirdiği yere yönelen deve gibi onun elinde mi kaldın? Allah’a yemin olsun ki, Mervan ne din hakkında, ne kendisi hakkında herhangi bir görüşe sahiptir. Vallahi ben Mervan’ın seni bir bu tarafa, bir o tarafa çekip durduğunu görüyorum. Ben bu sözlerimden sonra bir
sana gelip serzenişte bulunmayacağım. Sen itibarını kaybettin ve kendi görüşünü koruyamadın.”
Hz. Ali ayrıldıktan sonra Hz. Osman’ın hanımı Naile de Mervan hakkında Hz.Ali’nin söylediklerini teyit edecek mahiyette ikisi arasında geçen diyaloğu işittiğini,halifenin Hz. Ali’ye uymak yerine Mervan’nın arzularına göre hareket ettiğini yadsıyarak ifade etti. Hz. Osman ne önerdiğini sorunca, Naile şöyle karşılık verdi:
-“Allah’ta korkman ve senden önceki iki arkadaşının sünnetine tabi olman gerekir. Sen Mervan’a itaat ettiğin zaman seni ölüme götürür. Mervan’ın insanların nazarında hiçbir itibarı, heybeti ve sevgisi yoktur. Bu nedenle de insanlar seni terkederler. Ali’ye haber gönder, gönlünü al. O senin akrabandır, ona tabi ol.” Naile’nin bu sözlerinden sonra Hz.Osman’nın Hz. Ali’yi çağırttığı rivayet edilir. Ancak Hz. Ali bu çağrıya “Ben ona dönmemem gerektiğini artık anlamış bulunuyorum.” diyerek icabet etmemiştir.
Mervan’ın bu günlerde işi iyice çığırından çıkardığı anlaşılmaktadır. Nitekim Naile’nin kendisi hakkındaki sözleri kulağına gidince o, Hz. Osman’n yanında Naile’ye hesap sormaya kalkmıştı. Hz. Osman ise ona:
-“Sakın ona bir tek söz söyleme, seni yüzü kara adam. Vallahi o bana senden daha iyi nasihat eder.” diyerek azarlamıştır.
Hz. Osman gece Hz. Ali’nin evine gitti. Hz. Ali’ye o güne kadar kendisine söylenenlere uymadığını, ancak artık uyacağını söyledi. Hz. Ali ona güvenmiyordu.
Halifeye insanlara minberden söz verdiğini, sonra Mervan’ın kalkıp kendi evinin önünde insanlara hakaretler yağdırdığını ifade etti. Bunun üzerine Hz. Osman, Hz. Ali’nin yanından çıkarken:
-“Beni yalnız, yardımsız bıraktın. İnsanların bana karşı cesaretli olmalarına sebep oldun.” dedi. Hz. Ali bu sitemi kabul etmedi. Hz. Osman’a insanları zararları dokunmasın diyerek sürekli ondan uzaklaştırmaya çalıştığını, onun da görüşmelerinde kendisini onayladığını ifade etti. Ancak bundan sonra halifenin yine Mervan’ın söylediği şekilde hareket ederek Hz. Ali’nin sözlerini kulak ardı ettiğini
belirtti.
Mervan, Hz. Osman yönetiminde başından itibaren sürekli etkin oldu. Onun halifeye sadece kâtiplik yapmadığı, zaman zaman daha öte davranışlar içinde bulunduğu görülmektedir. Şu soru sorulabilir: Halife hemen herkesin muhalefetine rağmen neden hâlâ Mervan b. Hakem’i görevinde tutuyor ve onu en azından dinlemeye değer buluyordu? Hz. Osman’ın daha önce belirttiğimiz diğer nedenlerin yanında, her şeye rağmen Mervan’ın görüşlerini dikkate alması Mervan’ın kanaatlerinin iktidar açısından kabul edilebilir yanlarının bulunması ve ikna edici bir kişiliğe sahip olmasıyla açıklanabilir. Belki de Hz. Osman, Mervan b. Hakem ve Saîd b. el-Âs gibi Emevîlerin görüşlerinin isyanın ayak seslerinin duyulmasından itibaren uygulandığı takdirde sonuç getirebileceğini düşünüyor, fakat onların önerdiği yoldaki girişimleri kendi idarî ilkelerine aykırı buluyordu. Davranışlarından Mervan’ın siyaset konusunda iddialı olduğu anlaşılmaktadır. Onun olaylara müdahalesinin basit, alelade çıkışlar olarak düşünülmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Aksine o, günü kendisi açısından en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyor, öte yandan geleceğine yatırım yapıyordu. Onun daha
sonraki siyasî yaşantısı dikkate alındığında bu durum daha net görülür.

Hz. Osman çok geniş topraklara hükmeden bir devlet başkanı olmasına rağmen,Medine’de hazır bir merkez ordusu ya da muhafız olarak herhangi bir birliği yoktu.
Kuşatmanın ciddi boyutlara ulaşması Hz. Osman’ı başka çareler aramaya yönlendirdi.Medine’de halifeyi savunma arzusu içinde olan birkaç kişi vardı, ancak halife onlarla,isyancıları karşı karşıya getirmek istemiyordu. Bu durumda halifenin yardım almak için tek alternatifi kalıyordu. Büyük eyaletlerin -aynı zamanda her biri kendi akrabaları olan- Emevî valilerinden destek almak. Hz. Osman’ın bu isteğinin nasıl bir netice verdiği hakkında kaynaklarda farklı rivayetler bulunmaktadır.
Hz. Osman, Şam, Kûfe ve Basra valilerine mektuplar göndererek yardım talebinde bulundu. Halifenin bu isteğine ilk cevap gecikmeli de olsa Muaviye’den geldi. Herşeye rağmen Şam valisi Muaviye b. Ebî Süfyan, Habib b. Mesleme el-Fihrî’yi; Basra valisi Abdullah b. Âmir, Mücaşî b. Mes’ûd es-Sülemî’yi; Mısır valisi Abdullah b. Sa’d, Muaviye b. Hudeyc’i Medine’ye gönderdi. Kûfe’den de Ka’ka’ b.Amr’ın hazırladığı bir birlik yola çıktı. Şam dışındaki vilayetlerden gönderildikleri bildirilen birliklerin ne yaptıkları ya da ne oldukları hakkında kaynaklarda tatmin edici bilgilere rastlayamadık. Şam’dan gelen Habib b. Mesleme el-Fihrî ve Basra’dan gelen Mücaşî b. Mes’ûd es-Sülemî emrindeki askerler henüz Medine’ye ulaşmadan Hz.Osman’ın öldürüldüğünü öğrenince geri döndüler.
Ya’kûbî Muaviye’nin Hz. Osman’ın çağrısına cevap vermek üzere onikibin kişilik bir orduyla bizzat hareket ettiğini söylemektedir. Ancak Muaviye ordusunu Şam sınırında bekleterek kendisi halifeyle görüşmeye gelmiştir. Hz. Osman bu davranışından dolayı Mıuviye’ye sitem ederek onu öldürülmesi halinde kendisinin kanı üzerinden hak talebinde bulunmakla itham etti ve ordusuyla birlikte destek vermesini istedi. Muaviye bu emri yerine getirmek üzere gitti fakat onlar Medine’ye ulaşmadan önce Hz. Osman öldürülmüştü. Ancak Ya’kûbî’nin bu rivayeti tartışmalıdır. Nitekim isyan hareketinin
ayyuka ulaştığı bir zamanda Medine’ye gelen Muaviye’nin asileri aşarak halife ile rahat bir görüşme yapması pek mümkün gözükmemektedir. Ayrıca bu rivayetin diğer kaynaklarca desteklenmemesi de bu konudaki şüpheleri artırmaktadır.
Bütün bu riayetlerden, Hz. Osman’ın güçlü yıllarında iktidarından her şekilde yararlanma yoluna giden Ümeyyeoğullarının, öldürülmesine yakın bir zamanda yine onun üzerinden çıkar hesabı yaptıkları anlaşılmaktadır. Nitekim onların Hz. Osman yaklaşık kırk gün muhasara altında tutulmasına rağmen bu süre içerisinde hiçbir olumlu tavır sergilemedikleri görülmektedir. Aksine onlar adeta halife ile isyancıları karşı karşıya getirmeye çalıştılar. Acaba Ümeyyeoğulları Hz. Osman’ın öldürüleceğine kanaat getirip, gerçekten onun kanı üzerinden iktidarlarını koruma hesabı mı yapıyorlardı?

Hz.Osman’ın Öldürülmesi:
Hz. Osman’ın yakın adamları, onunla istişare ederek Hz. Ali’den yardım istemesini ve imdat kuvvetleri gelinceye kadar asilere atiyyeler vererek onları oyalamasını önerdiler. Ancak halife isyancıların artık bu şekilde ikna edilemeyeceklerinin farkındaydı. Mervan, hiçbir güvence ve ahitleri olmayan bu adamların açık bir isyana giriştiklerini söyleyerek oyalanmalarının uygun olacağını belirtti. Hz. Osman, Hz. Ali’yi çağırtarak hayatından endişe ettiğini söyledi ve istediklerini vererek isyancıları geri çevirmesini istedi. Hz. Ali ona:
-“İnsanlar senin öldürülmenden daha çok adaletine muhtaçtırlar.” diye mukabelede bulundu. Hz. Ali,
ayrıca insanların ondan güven beklediğini, verdiği sözleri tutması gerektiğini ve dolayısıyla kendisini de aldatmamasını söyledi. Bununla beraber Hz. Ali ondan gereken teminatı aldıktan sonra isyancılarla görüştü.İsyancı topluluk Hz. Ali’ye güveniyordu.Onun öncülüğüyle bazı kamu yetkililerinin görevlerinden azledilmesi ve haksızlıkların düzeltilmesine dair bir ahitname yazıldı. Fakat Hz. Osman’ın çarpışma için hazırlık yapmaya başlamasıyla bu girişim de netice vermedi. Hz. Osman “Sizin istediğiniz kişileri göreve getirip, istemediklerinizi görevden çekersem benim burada bulunmamın hiçbir anlamı kalmaz.” diyordu. Asiler, “Allah’a yemin olsun ki ya bu isteklerimizi yerine getirirsin ya da azledilir veya öldürülürsün.” şeklinde karşılık veriyorlardı. Hz.Osman ise Yüce Allah’ın kendisine giydirdiği hilafet gömleğini asla sırtından çıkarmayacağını söylüyor ve isyancıların isteklerini kesinlikle reddediyordu.
Hz. Osman etrafındaki çemberin iyice daraldığı günlerde evinin balkonundan insanlara seslendi. O, kendisinin Hz. Ömer’in öldürülmesinden sonra Allah’ın iradesinde şûranın kararı ve Müslümanların onayıyla halife seçildiğini söyledi. Kendisinin iyi bir geçmişe sahip olduğunu, öldürülmesini gerektirecek herhangi bir suç da işlemediğini belirtti. İsyancılar ise onun önceleri nitelikli bir Müslüman iken daha sonra değiştiğini ve ölümü gerektirecek suçlar da işlediğini söyleyerek haksızlık yapan insanları kendinden uzak tutmadığını ve halifelik makamını kendilerine karşı bir koz olarak
kullandığını dile getirdiler.
Kuşatmanın ilerleyen günlerinde Hz. Osman’ın suyu isyancılar tarafından kesilmişti. Bu yeni gelişmeye kadar halifeyle ilişkisini kesen Hz. Ali bu olayda Talha’dan ona su götürmesini istedi. Ancak Hz. Ali’nin gönderdiği suyu almak isteyen Ümeyyeoğulları ile Benû Zühre, Benû Mahzum ve Gıfarîlerden olan kimseler arasında tartışma çıktı. Çünkü Benû Zühre, Abdullah b. Mes’ûd; Benû Mahzum, Ammâr b. Yâsir ve Gıfarîler de Ebû Zer nedeniyle Hz. Osman’a kızgın idiler.
Kuşatma devam ederken Hz. Osman isyancılara seslenerek Ru’me kuyusunu satın alıp hibe ettiğini ve Peygamber mescidinin genişletilmesi için bir araziyi satın aldığını hatırlatarak onların bu iyiliklerini bilip bilmediklerini sordu.İsyancılar onu doğrulayınca bir ara muhasara kısmen hafifletildi. Ancak Malik el-Eşter isyancılara şöyle seslendi:
-“Öyle anlıyorum ki, o sizi kandırmaya çalışıyor.”

Bu arada hacca gitmek üzere hazırlanmış olan Hz. Aişe, kardeşi Muhammed b. Ebî Bekir’in de kendisiyle birlikte gelmesini istedi. Muhammed b. Ebî Bekir bu davete icabet etmedi. Hz. Aişe ise elinden gelse asileri engellemek istediğini söylüyordu. Bu olayla ilgili olarak Kâtip Hanzala’nın Muhammed b. Ebî Bekir’e söylediği şu sözler dikkat çekicidir:
-“Mü’minlerin annesi kendisiyle birlikte hacca gitmeni istiyor. Sen ise ona katılmıyorsun ve Allah’ın helal kılmadığı bir konuda bu Arapların kurtlarına uyuyorsun değil mi? Vallahi bu iş eğer müsabakaya bırakılacak olursa Benû Abdimenaf seni mutlaka yener.”
Asiler hac mevsimi münasebetiyle Hicaz’a gelecek olan Müslümanların kendilerini engelleyeceğinden ve öldürülebileceklerinden endişe etmeye başladılar. Bu nedenle ellerini çabuk tutup Hz. Osman’ı bir an önce öldürme kararı aldılar. Bu amaçla Hz. Osman’ın evine saldırdılar. Hasan b. Ali, Abdullah b. Zübeyr, Muhammed b. Talha,Mervan b. Hakem, Saîd b. el-Âs ve diğer bir grup kimse onlara engel olmaya kalkışınca aralarında çarpışmalar oldu.
Hz. Osman bu sahabe çocuklarından döğüşmemelerini istiyordu. Ancak onlar asilerle çarpışmaya devam ediyorlardı. Hz. Osman için en hararetli biçimde savaşan kişinin Ebû Hureyre olduğu rivayet edilmektedir. Bu kritik anlarda dahi Mervan tahrik unsuru davranışlardan geri durmuyordu. Evin önünde toplananlara karşı şiir türünde hakarat içeren sözler sarfediyordu. Onun bu sözleri üzerine Benû Leys kabilesinden el-Beya’ adında birisi Mervan’ın üzerine atılarak ona bir darbe indirdi. Mervan da ona vurdu. Ancak boynundan aldığı darbe Mervan’ı ağır yaralamıştı. Yere düşen Mervan’ı öldürmek üzere Ubeyd b. Rifa’a ez- Zürekî ileri atıldı.
Bu arada İbrahim b. Adiy’in annesi ve aynı zamanda Mervan’ın sütannesi olan bir kadın araya girerek onu öldürülmekten kurtardı. Nitekim Mervan’ın çocukları Emeviler döneminde bu kadının oğlu İbrahim’e annesinin bu davranışı nedeniyle önemli görevler vereceklerdir.
Kapıda yaşanan çarpışmalar esnasında Hasan b. Ali ve Muhammed b. Talha’ya ok isabet etti ve yaralandılar. Hz. Ali’nin azadlısı Kanber’in de başı yarıldı. syancılar Hasan b. Ali ve Mervan b. Hakem’in yaralanmasının Haşimoğulları ve Ümeyyeoğullarını öfkelendirebileceğini düşünerek kaygıya kapıldılar. Bunun üzerine Hz. Osman’ın evine girmek için farklı bir yol aradılar. Halifenin evine bitişik olan Amr b. Hazm’ın evinden içeri daldılar. Hz. Osman’ı öldürmek için bir katil adayı
seçmişlerdi. Bu adam halifenin yanına girdi. Hz. Osman bu şahsa yaşanan olayları İslâm adına ve kendi açısından değerlendirdi. Bundan etkilenen adam girişiminden vazgeçti.
İkinci katil adayı Leysoğullarından birisiydi. Onun girişimi de sonuçsuz kaldı. Bu defa Kureyş’ten bir katil adayı seçildi. Netice yine değişmedi. Hz. Osman’ın yanına giren ve onu öldürmeyenlerin sonuncusu Muhammed b. Ebî Bekir oldu. Muhammed b. Ebî Bekir’i karşısında gören Hz. Osman ona: -“Sana yazıklar olsun, sen Allah’a mı karşı geliyorsun, ona mı kızıyorsun? Benim sana karşı işlediğim bir suç ya da yaptığım bir,haksızlık mı var?” diye serzenişte bulundu. Muhammed b. Ebî Bekir Hz.Osman’ı sakalından tutarak:
-“Allah seni rezil etsin ey Na’sel.” deyince Hz. Osman:
-“Ben Na’sel değilim, ben Osman’ım ve mü’minlerin emiriyim.” şeklinde karşılık verdi. Muhammed
b. Ebî Bekir şöyle devam etti:
-“Muaviye sana yaramadı, bn Âmir sana yaramadı,mektupların bile sana bir fayda vermedi.” Hz.Osman şöyle cevap verdi:
-“Bana karşı öyle bir tutum sergiledin ki baban olsaydı bunu asla yapmazdı.” Bunun üzerine Muhammed b. Ebî Bekir:
-“Şayet babam senin yaptığın bu işleri görseydi hilafetini reddederdi. Şu anda sana sakalını tutmaktan daha fazlasını yapmak istiyorum.” deyince,Hz. Osman ona:
-“Senin bu yaptıklarına karşı Allah’a sığınıp ondan yardım dilerim.” demek suretiyle karşılık verdi. Bu sözlerden sonra Muhammed b. Ebî Bekir onu bırakarak dışarı çıktı.
Muhammed b. Ebî Bekir’in Hz. Osman’ı öldürmeyip yanından çıktığını gören isyancılardan Kuteyre, Sevdan b. Hımran ve el-Gâfikî isimli kişiler içeri girdiler. Elinde bulunan bir demirle Hz. Osman’a bir darbe indiren el-Gâfikî ayağıyla da Kur’an-ı Kerim’i tekmeledi. Öte yandan Hz. Osman’ı öldürmek üzere kılıcını indiren Sevdan b.Hımran’a engel olmak üzere halifenin karısı Naile elini kaldırınca inen kılıç darbesi onun parmaklarını kesti. Böylece Sevdan Hz. Osman’ı öldürdü. Başka bir rivayette Hz.
Osman’ı Kinane b. Bişr et-Tüceybî’in öldürdüğü rivayet edilir.
Yine isyancılardan Amr b. Hamik adında bir kişinin Hz. Osman’ın vefatından önce göğsüne oturmak suretiyle ona dokuz darbe indirdiği ve bu arada şöyle dediği rivayet edilir: “Bunlardan üçünü Allah için, geri kalan altı tanesini ona karşı beslediğim kinden dolayı vurdum.”
Neticede oniki yıl halifelik yapan Hz. Osman h. 18 Zilhicce 35 / m. 17 Haziran 656 tarihinde seksen altı yaşındayken öldürüldü.
Hz. Osman’ı öldüren isyancılardan bazılarının Hz. Osman’ın hizmetçileri tarafından orada öldürüldüğü ve diğer isyancıların evi ve beytülmali yağmalayarak etrafı talan ettikleri bildirilmektedir.
İbnü’l-Esîr’de yer alan Vakidî kaynaklı bir bilgiye göre, Hz. Osman’ın cenazesi namaz için musallaya konduğunda Umeyr b. Dabi adında bir adam onun üzerine atladı ve kaburga kemiklerinden birkaçını kırdı. Onun bu davranışı gerçekleştirirken söylediği sözler Hz. Osman’ın öldürülmesinde kabilenin etkisini farklı bir açıdan bir kez daha ortaya koymaktadır. O şöyle diyordu:
-“Babamı (Dabi kabilesinden) hapse attın ve ölünceye kadar onu hapiste tuttun.”
Bu günlerde Filistin’de bulunan Amr b. el-Âs Medine’den gelen, bir adama oradaki gelişmeleri sordu. Bu şahıs Hz. Osman’ın öldürüldüğünü söyleyince Amr şöyle dedi:
-“Bana Abdullah’ın babası derler. Ben bir yarayı kaşıdığımda onu mutlaka azdırırım.” Bu arada Amr’ın yanında bulunan Selâme b. Ravh el-Cüzâmî de ona şöyle mukabelede bulundu:
-“Ey Kureyşliler, sizinle Araplar arasında bir kapı vardı, onu da kırdınız.”
Hz. Osman’ın defninin isyancıların taşkınlıkları sebebiyle bir hayli zor gerçekleştirildiği belirtilmektedir. Hatta Ensar’dan bir grup müslümanın, cenaze namazını kılmak isteyenlere engel olmak istedikleri, ancak fitne korkusuyla vazgeçtikleri rivayet edilmektedir. Hz. Ali bu olaylarda da insanları sağduyulu davranmaya davet ediyordu. Hz. Osman’ın bu şartlar altında kaldırılan cenazesine çok az insan katılmıştı.
Kaynaklarda Hz. Osman’ın öldürülmesine sebep olan uygulamalar ya da olaylar hakkında bir dizi bilgi aktarılır. Devlet adamlarının atamaları, mushafların yakılarak tek örnek nüsha bırakılması, dinî sahada yapılan bazı yenilik ve farklı uygulamalar, bir kısım arazilerin devletleştirilmesi, bazı sahabîlere karşı gerçekleştirilen yaptırımlar, Hz.Osman’ın Ümeyyeoğullarına karşı cömert davranışları, Hz. Peygamber’in yüzüğünün Eris kuyusuna düşürülmesi bunların başlıcalarıdır. Bunula beraber sorun sadece bu birkaç mesele ile ilgili görülmemelidir. Toplumsal sarsıntılar patlama anlarında doğmazlar, aksine onlar bir birikimin ürünüdür. Fitne olarak isimlendirilen kaos Hz.Osman’ın kendisinin oluşturmayıp miras olarak devraldığı, ancak değiştiremediği şartlarla da doğrudan ilişkiliydi. Hz. Ömer devrinde genişleme heyecanıyla hissedilmeyen gerginlikler Hz. Osman döneminde giderek gün yüzüne çıktı.
Memnuniyetsizliği destekleyen faktörlerin çoğalmasıyla olaylar birdenbire patlak verdi.İşte Hz.Osman böyle bir durumda kendisini kabilelerin muhalefetiyle karşı karşıya buldu. Bu dönemde karşılaşılan problemler Arap toplumunda devlet anlayışının henüz tam olarak oluşmamış olması bakımından da değerlendirilmelidir. Bedeviler çöl hayatının özgür ortamından kopup, ayrıntılı ve güçlü bir bürakrasinin kontrolü altına girmek durumunda kaldılar. Bu onları bir yönden memnun etmiş olsa da, eski kabile kültürlerine oldukça ters düşüyordu.Ancak yeni Arap devleti, Medine hükümetinin ihtiyaç duymadığı düzenlemelere yeni yapısı gereği ihtiyaç duymaktaydı.
Hz. Osman’ın kabilelerce düzenlenen bir suikaste uğramasıİ slâm tarihinde bir dönüm noktası oldu. Halifenin isyancılar tarafından öldürülmesi Müslümanlarda büyük üzüntü yarattı. Daha önemlisi Arap kabilelerinde slâm inancıyla beraber ortaya çıkan birlikteliğin ve buna bağlı olarak halifelik makamının itibarını zayıflattı. Bundan sonra hükümet ile kabileler arasındaki bağlar yalnız siyasî ve iktisadî düzeyde kaldı.

Kaynak:Yrd.Doç.Dr.İsrafil Balcı,Hasan Barlak

Ashâb-ı Kehf'in isimlerinin havâssı maddî-mânevî faydaları...


Ashâb-ı Kehf'in isimlerinin havâssı

maddî-mânevî faydaları...

Ashâb-ı Kehf'in isimlerinin havâssı hususunda âlimler şunları söylemişlerdir (İmam Nisâbûrû rahmetullahi alyeh bunlardandır):

- Rızkın celbini isteyenler Ashâb-ı Kehf'in isimlerini yazıp üzerinde taşımalıdır. (Tabii usûlüne uygun ve hürmete halel gelmeyecek şekilde şekilde olmalıdır. Yoksa bu taşımaktan fayda yerine zarar görebilir.) 

- Ziraatın verimli olması için kağıda yazıp bir dal ucuna takarak tarlaya gömülür.

- Yüksek bir makam-mevki talep eden kimse, yine Ashâb-ı Kehf'in isimlerini üzerinde taşımalı ve (aşağıda yazılı olan) Ashâb-ı Kehf duasına devam etmelidir.

- Bu duayı okuyup isimlerini üzerinde taşıyan kimse her türlü korkudan emin olur. 

- Ashâb-ı Kehf’in isimleri yazılıp sebepsiz yere ağlayan bebeklerin yatağına asılırsa bi iznillah sükûnet bulurlar.

- Sıtma tutan kimseler yanlarında bu isimleri taşısalar şifa bulurlar.

- Suhulet-i haml için Ashab-ı Kehf'in isimleri yazılıp, doğum anında anne adayının üzerinde bulundurulursa, bi-inayetillâhi teâlâ doğum kolaylaşır. Sırasiyle isimleri: “Yemlîhâ, Mekselînâ, Mislînâ, Mernûş, Debernûş, Şâzenûş, Kefeştatayyûş, Kıtmîr'dir. 

- Ümmü Sıbyan (çocuklara bir çeşit cinlerin musallat olması) hastalığı olanlar yanlarında taşımalıdırlar. 

- Ayrıca bu isimler temiz bir suya okunup şifa için içilebilir. 

- Evde asılı olsa bi iznillah o eve hırsız girmez, yangından emin olur. [Fevaid-i Osmaniyye]

Ashâb-ı Kehf’in adı bereket duası olan “Karınca duası” içinde de zikredilmektedir. Karınca duası çok müşterinin gelmesi için dükkanlara ve iş yerlerine asılmaktadır. Nitekim Kayseri Bedesteni’nin güney yan bölümünde açılan kapının üzerinde Ashâb-ı Kehf’in isimleri yazılıdır. Ashâb-ı Kehf’in uyudukları mağara halk tarafından evlenme, çocuk sahibi olma, bir hastalıktan kurtulma ve bazı dileklerin gerçekleşmesi veya sadece sevap kazanmak amacıyla Allah rızası için Ramazan ayında çokça ziyaret edilmektedir. Diğer zamanlarda da halk burayı sık sık ziyaret ederek Ashâb-ı Kehf’e olan saygısını ve sevgisini göstermektedir.

Ashâb-ı Kehf duası:

“Allâhümme innî es'elüke bi İslâmi Yemlîhâ ve rağbetihî 
ve bi imani Mekselînâ ve kurbetihî 
ve bi tevhıydi Mernûş ve hıdmetihî 
ve bi ma'rifeti Debernûş ve uzletihî 
ve bi şehâdeti Şâzenûş ve rivâyetihî 
ve bi ihlâsı Mislînâ ve muvâfakatihî 
ve bi iştiyâki Kefeştatayyûş ve ı'tikadihî 
ve bi vefâi Kıtmîr ve himayetihî en takdıye hâcetî yâ Kaadıye’l-hâcâti ve yâ mücîbe’d-deavât. Ve sallellâhü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmeıyn.”

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...