22 Mayıs 2018

İngiliz Derin Devletinin Saltanata Bakışı ve Osmanlı’nın Geleceği Planı

İngiliz Derin Devletinin Saltanata Bakışı ve Osmanlı’nın Geleceği Planı ile ilgili görsel sonucu

GÜÇ VE İKTİDAR YALNIZCA ALLAH'INDIR


GÜÇ VE İKTİDAR YALNIZCA ALLAH'INDIR


İngiliz derin devletini genel hatlarıyla tanıttığımız bu bölüm boyunca, geçmiş tarihlerden itibaren gizli yollarla oluşturulmuş ve dünyaya çeşitli yollarla hakim olmuş bir deccali akımı tarif etmiş olduk. Bütün bunları okurken ve bundan sonraki bölümleri incelerken, şu önemli gerçek asla akıldan çıkarılmamalıdır: Dünya bir imtihan yeridir. İyi ve kötünün yaratılma amacı da tam olarak budur. İyi ve kötü karşı karşıya gelmeli ve bu mücadele sonucunda her kişi kendi tarafını belli etmelidir. Fakat her şeyden önemlisi, iyileri de kötüleri de yaratan Allah’tır. Bunların hiçbiri Allah’tan bağımsız değildir. Dolayısıyla kötülük yapanların hedefleri de, tuzakları da Allah’ın kontrolündedir. Onlar, kendileri aksini iddia etmeye çalışsalar da, Allah’ın dediğini yapmak dışında başka bir şeye güç yetiremezler. Tüm güç, tüm kudret, alemlerin Rabbi olan, tüm alemlere hükmeden, her şeyden haberi olan ve her şeye gücü yeten Yüce Allah’a aittir. Dolayısıyla, tuzakları kuran gizli güçler, ne kadar güçlü görünürlerse görünsünler, Allah’ın Katında değersiz ve önemsizdirler. Allah’a muhtaç birer kuldurlar. Rabbimiz’in ayette belirttiği gibi, onların düzenleri dağları yerinden oynatacak güçte dahi olsa, bu düzen, Allah’ın kudreti karşısında bozulmaya ve dağılıp yok olmaya mahkûmdur. Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen vardır. (İbrahim Suresi, 46) Bu kitapta anlatılanlar, dünyada imtihanın gereği olarak yerleşik hale gelmiş deccali düzeni deşifre etmek ve bununla mücadele yollarını göstermek amacını taşımaktadır. Dünyadaki imtihan ortamında elbette iyiler, kendilerini belli etmek ve kötülerin düzenlerini ortadan kaldırmakiçin bu önemli mücadeleyi gerçekleştirmekle yükümlüdürler. Bu, kişinin Allah’a kendisini ispat etmesinin de bir yoludur. Ancak bu mücadele sırasında asıl olması gereken, Allah’ın tüm bu tuzakları geçersiz ve bozguna uğramış olarak yarattığını unutmamaktır. Allah, bu bozgunun gerçekleşmesi için vesileler olmasını ister. İlmi mücadele yoluyla çaba gösterenler, bu bozgunun temellerini hazırlayan vesileler olacaklardır. Yine unutulmamalıdır ki, bu dünyada zorluk içinde bırakılan sayısız insan bulunmaktadır. Bu vahim manzara karşısında “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek kenara çekilen insanlar çoğunluktadır.
istanbul ile ilgili görsel sonucu

Kendilerine hiçbir zararın dokunmayacağını sanmakta ve zulme karşı sessiz durarak kendilerini karlı zannetmektedirler. Oysa Allah, bizden, zorluk içindeki insanlar için mücadele etmemizi istemektedir. Allah, kuşkusuz yeryüzünde zulüm bırakmayacak ve bu insanlara uygulanan zulmün karşılığını elbette verecektir. Fakat dünyadaki mücadele ortamı, imtihanın gereği olarak, “bizim” mücadele ortamımızdır.Allah’a güvenerek, Allah’a sığınarak, Allah’tan isteyerek, bu zulmü ortadan kaldırmak için ilmi ve fikri olarak elimizden geleni yapmak, bu konuda Hristiyan ve Musevi kardeşlerimizle ve barış ve sevgiyi isteyen iyi insanlarla ittifak etmek yükümlülüğümüzdür. Şu anda Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as)’ın zuhurunu göreceğimiz ahir zamandayız. Rabbimiz’in Kuran, Tevrat, İncil ve hadislerle müjdelediği şekilde, tüm güzelliklerin yaşanacağı, zulmün kalmayacağı ve bir damla kanın dahi dökülmeyeceği ahir zamanı karşılayacağız. Şunu biliyoruz ki, deccal taraftarlarının gücü veya planları ne kadar güçlü olursa olsun, Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as) karşısında yenilmiş olacaklardır. Ahir zamanda zulüm işleyen hiçbir güç kalmayacak, herkes Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as)’ın nüfuzu altında iyi ve güzele yönelecektir. İnsanlığı değiştirmek ve düzeltmek ve onların tümünü o kutlu döneme hazırlamak Allah’a karşı sorumluluğumuzdur. Allah, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) Kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir. (Yunus Suresi, 82)

OSMANLI’NIN YIKILIŞ NEDENLERİ

OSMANLI’NIN YIKILIŞ NEDENLERİ
8. Osmanlı Ordusunun “İngiliz” Paşaları İngilizlere verilen imtiyazlar ve İngilizlerin destekçisi olan yönetimler, Osmanlı’nın sadece ticaret alanında değil, askeri ve siyasal alanda da İngilizlere körü körüne güvenmelerini beraberinde getirmiştir. İngiliz derin devletinin sinsi taktiklerle, dost gibi görünerek devletlere ve liderlere yaklaştığını daha önce belirtmiştik. Osmanlı’nın son döneminde bu taktik neredeyse her alanda kendini göstermiş, Osmanlı, dost gibi görünen İngiliz derin devletinin telkinleriyle savaşlara girmiş, yine aynı telkinlerle kendi yıkımını hazırlayacak anlaşmalara imza atmış ve bu telkinlerle İngiliz derin devletinin adamlarını kendi bünyesine almıştır. Osmanlı’nın son döneminde, ordunun ve donanmanın büyük ölçüde İngiliz paşaların denetimine bırakılması bu pervasızlığın boyutlarını açıkça göstermektedir. 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı ordusunda birçok İngiliz subayın görev aldığını ve bunların büyük bir kısmının paşa rütbesine ulaştıklarını görmekteyiz. “Ordunun modernleşmesi ve askerin eğitimi” bahaneleriyle bu görevlere getirilen söz konusu askerlerin birçoğu, son dönemde pek çok savaşın Osmanlı aleyhine sonuçlanmasında rol oynamışlardır. Osmanlı’ya hizmet etmesi beklenen bu subaylar, aslında İngiliz derin devletinin ajanlarından başka bir şey değildirler. Osmanlı’nın İngiliz Subayları Hobart Paşa ya da gerçek adıyla Augustus Charles Hobart-Hampden, uzun yıllar İngiliz Kraliyet Donanması’nda görev yapmış bir denizcidir. Brezilya açıklarında köle ticareti bölgesini koruyan gemileri kullanmıştır. İngiliz donanmasından emekli olunca, bir dönem Amerikan İç Savaşı’na dahil olarak, güneylilere İngiliz üretimi silah satıp karşılığında ucuz pamuk alan gemileri kumanda etmiştir. Amerikan İç Savaşı’nın ardından Osmanlı donanmasına katılmış ve tümamiral rütbesi ile donanmanın başına geçmiştir. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı veya 93 Harbi sırasında Osmanlı donanmasının başında Hobart Paşa vardır. Savaşta, Rusların Osmanlı’ya kara saldırısını engelleyebilecek tek nokta Romanya’da Tuna Nehri bölgesidir. Osmanlı donanması, Romanya’daki Siret Nehri üzerinde Rus ordusunun geçişini engelleyebilecek güçtedir. Fakat Hobart Paşa komutasındaki gemilerimiz, nehri ele geçirme konusunda geç kalmışlardır. Nehrin başındaki 4 gemi kritik noktalara gelene kadar 4-5 gün vakit kaybetmiş, bu sayede de Rus ordusu nehri kolayca geçmiştir. Sırp ve Karadağ ordularını yenip Balkanları ele geçirmek üzere olan Osmanlı ordusu arkadan vurulmuştur. Böylelikle, Rus ordusunun İstanbul Yeşilköy önüne kadar gelmesini engelleyecek hiçbir kuvvet kalmamıştır. Hobart Paşa komutasındaki Osmanlı donanması, Rus donanmasından oldukça güçlüdür. Fakat donanma, Balkanların savunmasını sağlayacak hiçbir görevde kullanılmamıştır. Hobart Paşa, gemileri Batı Karadeniz’den Kafkaslar tarafına çekmiş ve Balkanlar’daki kara ordularını desteksiz bırakmıştır. Savaş sonucunda Osmanlı, hem Balkanları hem de Kafkasya’yı kaybetmiştir. 93 Harbi’nin kaybedilmesinde rol oynayan Hobart Paşa’nın büyük abisi Lord Henry Hobart, aynı dönemde Osmanlı Bankası Türkiye Genel Direktörüdür. Daha sonra da, Osmanlı’ya ekonomik iflası getiren Düyun-u Umumiye’de görev alır. Arnold Burrowes Kemball (234, 234, 234) idd 328 ingilizPasalar ArnoldBurrowesKemball 8. Osmanlı Ordusunun “İngiliz” Paşaları


Bu muharebeleri kaybeden Abdülkerim Paşa’nın kurmay heyeti arasında, İngiliz General Arnold Kemball da vardır. Kemball, daha önce İngiliz ordusundayken Afgan savaşlarında Müslümanlara karşı savaşmıştır.
Valentine Baker ya da Baker Paşa
Valentine Baker, tecavüz suçundan dolayı İngiliz ordusundan atılmış bir suçludur. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Mehmet Ali Paşa’nın kurmay kadrosunda, tuğgeneral olarak görev almıştır. Mehmet Ali Paşa, daha sonra Müslüman olan ve Osmanlı vatandaşlığına geçen Ludwig Karl Friedrich Detroit isimli bir Almandır. Valentine Baker komutasındaki birlikler Taşkesen Köyü bölgesinden geri çekilirken korkudan yaralılarını geride bırakmışlardır. Bulgar köylüleri, geride kalanların tamamını öldürmüşlerdir. Bunun üzerine Baker Paşa da bir kısım askerlerini geri gönderip civardaki tüm köyleri ateşe vermiştir.
Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Baker, tekrar İngiliz ordusuna dönmüş ve İngilizlerin işgal ettiği Mısır’da yeni kurulan polis teşkilatının başına geçerek, jandarma birliklerinin eğitimini üstlenmiştir.
Douglas Gamble ve Hugh Pigot Williams
idd 329 ingilizPasalar HughPigotWilliams 8. Osmanlı Ordusunun “İngiliz” Paşaları
Hugh Pigot Williams Hugh Pigot Williams
Douglas Gamble, I. Dünya Savaşı’ndan 5 sene önce, Osmanlı donanmasına müşavir olarak alınmış ve 6. Filonun başına geçmiştir. Amaç, sözde “donanmanın yenilenmesi”dir. Gamble, Osmanlı ordusuna gelmeden önce İngiliz donanmasında askeri istihbaratta çalışmıştır. Bir sene sonunda ise ülkesine dönerek İngiliz donanmasında Türklere karşı savaşmıştır.
Douglas Gamble’ın yerine İngiliz Amiral Hugh Pigot Williams müşavir olarak alınır. 8 ay sonra ülkesine dönen Williams, bir kez daha Osmanlı karasularına geldiğinde, Çanakkale Savaşı’na katılan İrresistable gemisinin kaptanıdır ve Osmanlı’ya karşı savaşmıştır. Özetle I. Dünya Savaşı’ndan hemen önce, Türk donanması tamamıyla iki İngiliz subaya teslim edilmiştir.
Adolphus Slade ya da Müşavir Paşa
Adolphus Slade, 30 yıl Kraliyet Donanması’nda görev yaptıktan sonra Osmanlı donanmasına paşa olarak geçmiştir. Müşavir Paşa adını alan Slade, Osmanlı donanmasının içindedir. Bu dönemde, Kırım Savaşı’nda Osmanlı donanması Sinop’ta Ruslar tarafından yakılmış ve 12 gemi batırılmıştır. Bu savaştan tek kurtulan gemi, Slade’in içinde bulunduğu gemidir. Türk donanması böyle bir baskına maruz kalırken, İstanbul Boğazı’nın girişindeki sözde müttefikimiz Fransız ve İngiliz gemileri olayı izlemekle yetinmişlerdir.
Daha sonra anılarını kitap haline getiren Slade, yazılarında Türk ve Müslümanlara kin kusmuştur. (Türk milletini ve Müslüman alemini tenzih ederiz) Slade’in bazı sözleri şöyledir:
idd 330 IngilizPasalar OsmanliRus 8. Osmanlı Ordusunun “İngiliz” Paşaları
Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Osmanlı donanmasının temsili resmi.
Slade, Müslüman ve Gayrimüslim tüm Osmanlı tebaasının aralarındaki tüm farklara rağmen ortak bir nitelikleri olduğunu, bunun da “vicdandan tamamen yoksun olmak” olduğunu iddia etmiştir. “Paşası kendisine güvenen konuğunu katleder, kadısı masum bir adamı falakaya yatırır, sarrafı müşterisini dolandırır, hizmetçisi efendisini soyar; hepsi de kendi inancına göre Kuran’a, Tevrat’a ya da İncil’e el basarak yemin eder” demiştir.
idd 331 ingilizPasalar BaldwinWalker 8. Osmanlı Ordusunun “İngiliz” Paşaları
Baldwin Walker
Osmanlı mahkemelerinde adalet en fazla parayı verene satılmaktadır ve şahitler de her zaman “mollanın” (Kadı’nın) hemen yanı başında vicdanlarını pazarlamak üzere hazır beklemektedirler.122
Üç İngiliz saff-ı harp gemisi ve üç firkateyn tüm Osmanlı donanmasına yeter de artar bile.123
Baldwin Walker (Yaver Paşa) ve Hain Ahmet Fevzi Paşa
İngiliz Baldwin Walker ya da Yaver Bey, 1838 yılında Osmanlı donanmasına girmiştir. 7 yıl boyunca görev yapmış ve paşa unvanını almıştır. 1840 yılında Ahmet Fevzi Paşa, sudan bir sebepten emrindeki donanmayı Kıbrıs’ta Osmanlı Devleti’ne karşı isyan başlatan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya teslim eder. Bu nedenle tarihte “Hain Ahmet Fevzi Paşa” olarak anılmaktadır.
Gemiler İskenderiye’de demirliyken Yaver Paşa yani Baldwin Baker, Osmanlı savaş kurmaylarını toplar ve tüm donanma ile Mısır’ı kuşattığı takdirde gemileri geri alabileceği iddiasında bulunur. Amaç, Osmanlı gemilerini, başka Osmanlı gemileri ile savaştırıp donanmamızı birbirine kırdırmaktır. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın bir süre sonra gemileri iade etmesiyle kriz sona erer. Yaver Paşa, uzun yıllar Hain Ahmet Fevzi Paşa’nın danışmanlığını yapmıştır.
idd 332 ingilizPasalar FelixWoods 8. Osmanlı Ordusunun “İngiliz” Paşaları
Felix Woods ya da Woods Paşa


İngiliz Felix Woods ya da Woods Paşa, çoğunluğu II. Abdülhamid döneminde olmak üzere 40 yıldan fazla süre Osmanlı donanmasında görev yapmıştır. Abdülaziz döneminde alınan Osmanlı donanmasının, II. Abdülhamit döneminde Haliç’te çürümesine önayak olmuştur. İngiliz Deniz Kuvvetleri politikasına göre, bir İngiliz subayına, görev yaptığı yabancı ülkede iki yıldan fazla vazife verilmezken, Henry Woods, Osmanlı donanmasında tam 42 yıl çalışmıştır. Woods Paşa’nın büyük masraflarla getirttiği yabancı çarkçı, kaptan ve mühendisler işlerini özellikle Türk personele öğretmemiş ve komutanın yalnızca İngilizlerin elinde olmasını sağlamışlardır. Kendi anılarında Woods, bu sistemi şu şekilde tarif etmiştir:

Yıllarca emek veren Türk makinistleri kolay kolay baş makinistliğe atanmıyordu. Onların yükselme yolunu İngiliz makinistleri tıkamıştı. Özellikle İngiliz makinistlerin bu görevlerinden dolayı özel ayrıcalığı vardı…124
Woods Paşa, aynı zamanda, başkentteki yabancı kilit isimlerle, II. Abdülhamit arasında aracılık yapmıştır. Özellikle İngiliz gazetecileri Padişah’la görüştürmüştür. Padişah ve idare ile ilgili bilgileri el altından İngilizlere sızdırmıştır.125

Navarin Deniz Savaşı

Navarin Deniz Savaşı, dünya deniz savaşları tarihinin en zalim birkaç savaşından biridir. İngiliz derin devletinin önderliğindeki İngiliz, Fransız ve Rus donanması, Yunanistan’ın güneyindeki Navarin’de demirlemiş olan Türk donanmasına saldırır. Türk donanmasının içinde Mısır’dan yardıma gelen Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın donanması da vardır. Türk donanması, İngiliz derin devletinin yönlendirmesiyle başlamış olan Yunan İsyanını bastırmakla meşguldür. Gerçekte ortada ilan edilmiş bir savaş yoktur. İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları aniden Türk gemilerine ateş açmaya başlarlar. Gafil yakalanan Osmanlı donanmasında 70 gemi batar ve 3 binden fazla denizcimiz şehit olur. 3 saat içinde Navarin Körfezi ateş ve kana bulanır. Bu savaşın önemli noktalarından biri, Türk donanmasındaki İngiliz ve Fransız denizcilerdir. Baskından bir gün evvel, o dönem Osmanlı adına savaşan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın donanmasındaki Fransız denizciler ve Türk donanmasındaki İngiliz denizciler görevlerini bırakıp karşı tarafa geçmişlerdir. İngilizler ve Fransızlar kendi askerlerini koruma altına almakla kalmamış, Osmanlı’ya ait donanma gemileri tecrübeli gemi kaptanlarından mahrum kalmıştır. Çünkü o dönemde bu önemli görev sadece İngiliz derin devletinin adamlarına ikram edilmiştir.
idd 333 Navarin DenizSAvasi 8. Osmanlı Ordusunun “İngiliz” Paşaları
17. yüzyıldan itibaren Avrupa devletlerinden bazıları, Portekiz ve İspanya’nın sömürgecilik faaliyetleriyle gittikçe güçlendiklerini görünce, kendi sömürgecilik faaliyetlerini başlattılar. Bunların başında İngiltere gelmekteydi.İngiltere, daha önce de belirttiğimiz gibi, 1600 yılında Doğu Hindistan Şirketi’ni kurarak İngiliz sömürgeciliğinin ilk ciddi adımını atmıştı. Şirket, Hindistan alt kıtasına yönelerek önce ticaret üsleri kurmaya başladı. Buralardaki varlığını hızla genişleterek koloniler kurdu ve bölgeler ele geçirildi.
19. yüzyıla gelindiğinde İspanya ve Portekiz, sömürgelerini kaybederek dağılma sürecine girdi. Genellikle bağımsızlıklarını kazanarak İspanyol ve Portekiz İmparatorluklarından ayrılan Güney Amerika’daki ülkeler de böylece canlı bir pazar olarak İngiltere’ye açıldılar. İngilizler, aynı zamanda Avrupa’da üstünlükle tamamladıkları Napolyon Savaşları’nın (1800-1815) ardından, Doğu’da yeni topraklar elde ettiler.
Artık “kralın tacındaki elmas” olarak nitelenen Hindistan yolunun güvenliği, İngiliz sömürge siyaseti için öncelikli konuma yükselmişti. 1869’da Fransızların Süveyş Kanalı’nı tamamlaması, Hindistan yolunu kısaltırken, güvenliğini daha hassas duruma getirdi. İngiltere, buna göre Kızıldeniz ve Arabistan kıyılarında, Osmanlı’nın itirazlarına rağmen nüfuz alanları oluşturmaya başladı. Aynı şekilde Cebelitarık ve Malta gibi stratejik öneme sahip Kıbrıs Adası, Berlin Kongresi’nde Osmanlı’ya destek olma ve Rusya’nın, Osmanlı’nın Doğu Anadolu’daki topraklarını ele geçirmesi halinde silahlı yardımda bulunma vaatleriyle 1878’de İngiliz denetimine girdi. Uzakdoğu’daki İngiliz etki alanı da benzer gelişmeler sonucunda oluşturuldu.
Bu gelişmeler neticesinde İngiltere, dünya çapında çok geniş coğrafyalarda sömürgeleri olan dev bir imparatorluk haline geldi. Afrika’dan Asya’ya uzanan bu topraklarda milyonlarca Müslüman nüfus bulunuyordu. Dolayısıyla bu nüfusun kontrol altında tutulması İngiltere açısından son derece kritikti. Ancak İngiltere’nin önünde önemli bir tehdit bulunuyordu: Bu topluluklar Müslümanlık bağıyla Halife’ye bağlı idiler. Halife, tüm dünya Müslümanlarının manevi ve siyasi lideriydi. Halife’nin bir sözüyle milyonlarca Müslüman bir araya gelebilir, güçlü bir birlik oluşturulabilirlerdi. Dolayısıyla bu noktada, Müslüman topraklarını hakimiyeti altına almaya kararlı olan İngiliz derin devletinin karşısındaki en büyük tehdit, Halifelik makamına sahip olan Osmanlı İmparatorluğu idi.
İngiliz Derin Devletinin Araplara Yönelik Hilafet Provokasyonu
Müslüman dünyası Halifeleri olan Osmanlı sultanlarına derin bir bağlılık ve saygı duyuyorlardı. İngiliz derin devleti, ilk iş olarak bu hürmet ve bağlılık duygularından faydalanabilmek amacıyla Halife’nin nüfuzunu kullanmak istediler. Örneğin Hindistan’ın güneyinde yer alan Meysur Sultanlığı ile hakimiyet mücadelesi sırasında İngiltere, Osmanlı Padişah’ı III. Selim’e başvurup Meysur’un başındaki Sultan Tipu’ya mektup yazmasını ve İngilizlere karşı savaşmamasını tavsiye etmesini istemişti.1 Gerçekten de III. Selim, 1798’de bu mektubu kaleme aldı.
1857 yılında Hindistan’da İngiliz işgallerine karşı büyük ayaklanmalar çıkınca yine Osmanlı Halifesi’nden yardım istendi. Fakat Hilafet makamının bu büyük nüfuzu, bu sefer İngiliz derin devletini düşündürmeye başlamıştı. Şartlar değiştiği zaman Halifeliğin dini ve siyasi ağırlığı, kendilerine karşı da tehdit oluşturabilirdi. Bu yüzden İngiliz derin devleti, çok yönlü bir Hilafet politikası planlaması yaparak kendi sömürgelerinde yaşayan Müslüman nüfus içinde Halifeliğin etkisini zayıflatma çalışmalarına başladı.
İngiliz Dışişleri Bakanlığı danışmanlarından George Percy Badger, Ocak 1873’te Osmanlı Hilafeti hakkında bir rapor hazırladı. Bu rapora göre Peygamber Efendimiz (sav)’in Arap olduğu için Hilafetin de bir Arap kurumu olması gerekliydi. Ancak Osmanlı Sultanları, özellikle Asya Müslümanları arasında gerçek bir Halife olarak kabul ediliyor ve hürmet görüyordu. İngiliz derin devleti, bu aldatıcı “ırk” meselesinden yola çıkarak özellikle Arap Müslümanlarını Osmanlı’ya karşı kışkırtmaya çalıştı. Derin planlara göre bu taktik, Arapların Osmanlı padişahlarını Halife olarak tanımalarını engelleyecek ve böylelikle Osmanlı Halifelerinin İslam dünyasındaki nüfuzu azalacaktı.
Bu rapordan sadece 5 ay sonra İngiliz Dışişleri Bakanlığı İslam ülkelerindeki tüm temsilciliklerine bir memorandum yolladı. Bakanlık, “Müslümanlar arasında yaşanan dini karakterli siyasi uyanışı andıran gelişmeler hakkındaki gözlemlerinin” en kısa zamanda rapor edilmesini istedi.2
Yaklaşık 60 milyon Müslümanın yaşadığı bölgelerdeki hakimiyeti açısından İngiltere, Osmanlı’ya ve elinde bulundurduğu Hilafet makamına cephe almaya başlamıştı.
İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nda diplomat olarak çalışmış olan Wilfrid Scaven Blunt, Ortadoğu ve Arap uzmanı olarak biliniyordu. Bölgeye yaptığı ziyaretlerle Arap bağımsızlık hareketinin önemli destekçilerinden olan Blunt, Arapları Osmanlı’dan ayırmak için planlar üretmeye başlamıştı. The Future of Islam (İslam’ın Geleceği) isimli kitabında Osmanlı Hilafetine ağır suçlamalar yöneltmişti:
Osmanlı hanedanı İslam’ın felaket sebebidir ve sonu yaklaşmıştır… Adı ister Abdülaziz olsun, ister Abdülhamit, bir Osmanlı Halifesi var olduğu sürece İslam dünyasında ahlaki bir ilerleme olamayacak ve içtihat kapısı açılamayacaktır. Abdülhamit’in yönetimi ne adildir ne de İslam hukukuna uygundur. Tamamen askeri güce dayanan böyle bir yönetim uzun süre yaşayamaz. Dolayısıyla yakın bir gelecekte Hilafet Mekke veya Medine’ye nakledilecektir.3
Blunt, geçmişte yüksek bir medeniyete sahip olan Arapların geri kalmalarının en büyük sorumlusunun Osmanlı Devleti olduğunu iddia ediyordu. İngiltere’nin artık milyonlarca Müslümana sahip bir imparatorluğunun olduğunu ve İstanbul’daki Halife’yi desteklemek yerine, kendi himayesi altında bulunan, yönlendirmesi kolay olacak bir Arap Halifesine yatırım yapmasının stratejik açıdan daha mantıklı olduğu düşünüyordu. Bağımsız Arap krallıklarının kurulabilmesi ve Hilafetin Mekke’ye taşınması durumunda, bölgedeki Osmanlı hakimiyetinin çökertilebileceğine inanıyordu.
İngilizlerin Hindistan Dış Politika Sekreteri Graat, İngilizlerin Mısır Yüksek Komiseri Kitchener’e yazdığı bir mektupta, İngiliz derin devletinin aslında nasıl bir Arap devleti arzuladığını açıkça belirtiyordu:
Kuvvetli bir Arap Halifeliği meydana getirilmesi, kesinlikle İngiltere’nin arzuları dahilinde olamaz. Biz, birleşik bir Arap devleti istemeyiz. Araplar, zayıf ve parçalanmış bir statüde bulunmalıdırlar. Bizim hakimiyetimiz altında, mümkün olduğu kadar küçük prensliklere ayrılmış oldukları halde, İngiltere’ye karşı zayıf mukavemetli, fakat Batı’nın büyük devletleri’ne karşı tampon bir statüde kalmalıdırlar.4
I. Dünya Savaşı günlerinde İngilizlerin, Araplara ve Hilafet makamına vermek istedikleri statü hakkında bir diğer Batılı kaynakta şu açıklamalar yer almaktadır:
Rahat rahat hükümran olmak için, tefrika ve nifak icat etmek yolundaki eski politikalarına sadık olan İngilizler, mültehid (birleşmiş) ve kudretli bir büyük (Arap) imparatorluğunu, ne pahasına olursa olsun, kesinlikle arzu etmiyorlardı. Çünkü böyle bir imparatorluğun hükümdarı, behemehal müstakil kalmak arzusuna düşecekti. İngilizler, küçük devletlerden oluşmuş bir mürekkep federasyonunu daha ziyade arzu ediyorlardı. Bu sayede, muhtelif şeyler arasında çıkacak ihtilaflarda hakemlik etmek için, İngilizlere lüzum hissolunacaktı. İngilizler, büyük bir Arap İmparatorluğu lehine Kuveyt, Bahreyn, Maskat, Hadramut Emirlikleri üzerindeki hakimiyet haklarından vazgeçmek fikrinde de değillerdi. Diğer taraftan hilâfet meselesi, İngiltere için pek nazikti. İngiltere, Hindistan Müslümanlarının hissiyatını da hesaba katmak mecburiyetinde idi. Hindistan Müslümanları ise, Araplardan ziyade Türklere taraftardılar. İstanbul Halifesi’ne bağlı kalmak istiyorlardı.5
Görülüyor ki, yüz milyonluk Arap aleminin, sınırları ihtilaflarla dolu şekilde 16 Arap devletçiğine bölünmesi, sadece İngiliz derin devletine hizmet etmek içindi.
Arap dünyasını parçalara bölerek hem Osmanlı’dan hem de birbirlerinden ayırma stratejisi, 1800’lerin sonu ve 1900’lerin ilk yıllarında İngiliz derin devletinin temel politikası olmuştur. Zaten kitabın ilerleyen bölümlerinde de çok detaylıca görüleceği üzere, İngiliz derin devleti, I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, bu politika çerçevesinde sayısız girişimde bulunmuştur. Gertrude Bell ve Arabistanlı Lawrence gibi “arkeolog” kisvesi altında Arap toplumuna dahil ettikleri ajanları ile bu politikayı kelimesi kelimesine yürütmüştür. Arap kabileler arasında uzun süre dolaşarak bu toplulukları Osmanlı’ya karşı kışkırtma politikası gütmüş, para ve silah yardımı yaparak yanına çekmek istemiştir.
Nitekim İngiliz ajanı olan Arabistanlı Lawrence, toplumları birbirine düşürerek elde ettiği bu sahte zaferi, şu sözlerle dile getirir:
Onları (Arapları) birleştirerek bu yola sokmakla (Türklere isyan ettirmekle) (İngiliz) İmparatorluğunda bir Arap dominyonu (sömürgesi) ihdas ettim (meydana getirdim).6
Görülebildiği gibi amaç hiçbir zaman bağımsızlık veya büyük Arap devleti kurmak olmamış, Araplar, İngiliz derin devleti tarafından daima birer sömürge kabul edilmiştir. Ne acıdır ki bu bakış açısı halen devam etmekte, İngiliz derin devletinin Arap ülkeleri üzerindeki sinsi sömürge oyunu sürmektedir.
Fakat şu bir gerçektir ki, İngiliz derin devleti, Hilafet konusundaki entrikalarında başarılı olamamıştır. Ne kadar engellemeye çalışırsa çalışsın, Hilafetin son durağı yine Osmanlı olmuştur. Osmanlı’nın yıkılışı ile sanıldığı gibi Hilafet tümüyle kaldırılmamış, yalnızca tek kişide bulunan egemenlik sona erdirilmiş, Halifelik makamı Cumhuriyetin şahsında koruma altına alınmıştır. Gerçek sahibini beklemektedir. Mustafa Kemal Atatürk de, Hilafetin gerçek sahibinin, ahir zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (as) olduğunu bilmektedir ve dolayısıyla bu kutlu şahsın zuhuruna kadar Hilafet makamını koruma altına almayı uygun bulmuştur. Hz. Mehdi (as), içinde bulunduğumuz ahir zamanda, hadislere göre Hilafetin son merkezi olan İstanbul’da zuhur edecek ve sevgi öğretmeni olarak İslam aleminin son manevi lideri olacaktır.
1. Azmi Özcan, “İngiltere’de Hilafet Tartışmaları 1873 – 1909”, İslam Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, 1998, s. 492. Memo by G. P. Badger, “Respecting Turkey and Russia in Their Relations with Arabia and Central Asia”, enc. to Frere to Granville, 26.11.1873, F. O, 424/32.
3. Foreign Office 881/2621, Correspondence Respecting the Religous and Political Revival Among Mussulmans 1873-1874, (London, July 1875).
4. Wilfrid Scaven Blunt, The Future of Islam, London: K. Paul, Trench and Co. 1882, s: 84-92.
5. Süleyman Kocabaş, Osmanlı İsyanlarında Yabancı Parmağı “Bir İmparatorluk Nasıl Parçalandı?”, Vatan Yayınları, İstanbul, 1992, s. 96
6. Kocabaş, a.g.e., s. 96-97

122. Candan Badem, a.g.e., s. 121
123. Candan Badem, a.g.e., s. 124
124. Sadık Ilgaz, “Osmanlı Donanması’na Dair İki İlginç Anekdot”, İlim Dünyası, 2012, http://www.ilimdunyasi. com/dun-bugun-yarin/osmanli-donanmasi8217na-dair-iki-ilginc-anekdot/?imode
125. Fatih Erbaş, “Osmanlı Donanmasında Yabancı Müşavirler”, Academia, https://www.academia.edu/13440260/ OSMANLI_DONANMASINDA_YABANCI_

OSMANLI’NIN YIKILIŞ NEDENLERİ




OSMANLI’NIN YIKILIŞ NEDENLERİ

osmanlının yıkılış nedenleri ile ilgili görsel sonucu

(Necip Türk milletini, aşağıdaki ifadelerden tenzih ederiz) 
İngilizler “Türk düşmanı Hıristiyanlara iyi davranır, serif;"Türk köpeğini dövmek için her kırbaç mubahtır” derdi. 
 Amerika Cumhurbaşkanı Wilson: “Türkler Avrupa’da çok uzun zaman kaldılar ve oradan tamamen temizlenmelidirler”. 
 Lord Curzon: Türkler Avrupa’dan atılmalıdır. 
Amerikalı Senatör Lodge’un dediği gibi; İstanbul Türklerden tamamen alınmalı, bir veba tohumu olan; savaşların yaratıcısı ve komşuları için bir küfür olan Türkler Avrupa’dan silinmelidir. 
 Llyod George: “Türkler bize ihanet ettiler. 
Çanakkale’de binlerce insanımız öldü. Şimdi Türklerin ölümüne kim bakar. ingiliz - gizli - belgelerinde - turkler

idd 341 EskiIstanbulMesireYeri İngiliz Gizli Belgelerinde Türkler


İngiliz Derin Devletinin Osmanlı’yı Parçalama Planları 

"İngiliz gizli belgelerinde, çeşitli İngiliz diplomat ve siyasetçilerinin Osmanlı’yı parçalama planına dair ifadeleri şöyledir: 
 Mr. Marling: “Şimdiki durum yalnız Balkanları ve Avrupa’yı değil, Arapları, Ermenileri, Kürtleri ve diğer ırkları da İmparatorluktan ayırmaya çalışmak olmalıdır.” 
G. Buchanon: “Bütün Avrupa Türk bölgesi Hıristiyanlara ait olmalıdır… 
Girit sorunu da Yunanistan lehine çözülmelidir.”
 “Türklerin çöküşü tamamlanmış görünüyor… 
Sudan’da Türklerin hak diye ileri sürdükleri ne varsa İngiltere’ye geçmelidir.” 
 A. Nicholson: “…İmroz Adası ve Bozcaada hariç bütün adaların Yunanlara bırakılmasını sağlayalım.” 
Mr. Erskine: “…Amiral Kerr bana gizlice Türk Donanmasını mahvetmek için planları olduğunu anlattı.” İngiliz Dışişlerindeki bir toplantı: “… 
Sonuç: Mali işler Türklerin eline hiçbir şekilde bırakılamaz. 
Ayrıca bütün işgal masraflarını ve toplanan bu komisyonların parasını da Türkler verecek… 
Sinyor Litti, ‘Türkler İzmir’i isteyeceklerdir, bizde pekâlâ, İzmir’i işgal için yaptığımız bütün masrafları verin deriz, tabii Türkler bunu ödeyemeyeceklerine göre İzmir de bize kalır’ dedi. Buna karşılık 
Lloyd George; ‘bizim Suriye’deki birliklerimiz oradan çıkacak, yani bunun masrafını biz mi ödeyeceğiz? Hiç böyle saçma şey olur mu? Hepsini Türkler ödemelidir. İngiliz vergi mükellefleri bu iş için 750 milyon Sterlin ödediler, bütün bunları Türklerden altın olarak alacağız, Türklerin altın stoklarını ele geçirmeliyiz’ dedi… 
Mr. Cambon; ‘ilk yapacağımız iş bunların milliyetçi liderlerini yok etmek olmalıdır.’ … 
Lloyd George; ‘Sultan’a (Vahdettin’e) şöyle deriz: 
Biz bütün etleri alıyoruz sen de birkaç kemikle yetin.’ 
Türk Hükümeti’ne verilen cevap: 
“Türk Hükümeti’nin mesajını dikkatle inceledik. 
Türkler…savaşa girerek insanlığın kayıplarına ve sefaletine sebep oldular… 
Milyonlarca insanın ölümüne ve milyarlarca Sterlinin kaybına sebep oldular. 
Dünyada özgürlüğün yeniden kurulması için Türkiye’nin ödeyeceği bedel çok fazladır… 
Türklerden başka ırklar, devlet haline getirilecektir. 
İzmir ve Trakya Türklerin elinden alınacak, 
Amerikan Başkanı’nın (W. Wilson) karar vereceği sınırlar içerisinde hür bir Ermenistan kurulacaktır… 
Türklerin uygar dünyaya bir daha ihanet etmemesi için sıkı tedbirler alınacaktır. 
Bu sebeple Türk toprakları, küçük bir devlet haline getirilecektir… 
Türk halkının emperyalist arzuları silinecektir. 

Boğazların özerkliği konusuna gelince: 


1. Boğazlardaki bütün askeri tesisler yıkılacak, sahiller ve adalar silahsız hale getirilecektir. 
2. Silahsızlanma masrafları, Türkler ya da Yunanlar tarafından ödenecektir. 
 3. Adalarda müttefik kuvvetler haricinde hiçbir asker bulunmayacaktır. 
Türk Jandarmaları bizim emrimiz altında olacak, 
Türk borçlarının hepsi Türkler tarafından ödenecektir. 
Eğer anlaşmayı imzalamazsanız, Avrupa’dan kesin olarak atılacaksınız. 
İncelemeniz için 10 gün müddet veriyoruz.

idd 345 KurtulusSavasi İngiliz Gizli Belgelerinde Türkler 


1. 2. Savaş sırasında cepheye malzeme taşıyan kahraman Türk halkı 

3. Kurtuluş Savaşı’nda Doğu Cephesi İngiliz gizli belgelerinde, çeşitli İngiliz devlet adamlarının Ermeni ayaklanmaları ile ilgili izahları şu şekildedir: 
Mr. O’Beirne: “Ermeni ayaklanması Türklere bir harp ilan etmenin en iyi aracıdır… Alman ordularının Türklerin yanında olması üçlü anlaşmayı kuvvetlendirecek ve bu reformlara yol açacak ve sonra bir Ermeni isyanı olacaktır.” 
 E. Grey: “… Altı ilin birleşik bir Ermenistan için ayrılması, Asya Türkiyesindeki diğer ırkların da aynı yolu tutmasına neden olacaktır.” 
Harbord: “…İstanbul’dan Mardin’e kadar bütün bölgeleri gezdik… 
Türklerin Ermenileri öldürmek istediklerine dair bir işaret görmedik… 
Üç ay önce Ermenilerin tek bir adam kalmayıncaya kadar kesildiğini duymuştuk, halbuki duyduklarımızın hiçbiri doğru değildi. 
Fransızlar Türkleri mandaları altına almak istiyorlardı, bunun için de dünyanın şüphesini Türklerin üzerine çekmek gerekirdi.” 
 Mr. Kitson: “… Ermenilerin Müslüman komşularını kesmesinden hiç şüphe etmem… 
Taşnaklar müthiş bir vahşetle çalışıyorlar…
Kürtleri her ne kadar inanmasak da onları kullanmamız çıkarımız gereğidir. 
Doğu illerine gelince; Türklerle harp etmeden o bölgeleri Ermenistan ve Kürdistan diye bölemeyiz.” 
Londra Konferansı: “…Ermenistan’a altı ilden başka Trabzon ve Adana da verilmelidir. Amerika Ermenistan’a yardım edecektir… 
“Trabzon’da bir tane bile Ermeni yok, Ermenisiz bir Ermenistan biraz gülünç olmuyor mu?” deniliyor… 
Küçük bir Türk Devleti kurulmalı, kapitülasyonlar adli işlere de uzatılabilir. 
Japonya’dan kapitülasyonları kaldırdık, çünkü onlar kuvvetliydi başka çaremiz yoktu. 
Türklerin kafası daha az işler.” 
 İngiliz Dışişlerindeki Toplantı:“… Lloyd George ‘İstanbul’dan Türkleri çıkartmalı’… 
 Mr. Cambon’a göre: ‘Bütün sıkıntı Mustafa Kemal Paşa tarafından yaratılıyor ve Sultan onu kontrol edemiyor’… 
 Fransız gruplarının 1/3’ü Fransız askerlerinden, gerisi yerli Ermenilerdendir… 
İstanbul’daki komiserimiz, bu olayları önleyemezse Sultan’ı İstanbul’dan atacağımızı bildirerek tehdit etsin… 
Erzurum’un yeni kurulacak Ermeni Devletine katılacağı bir sırada Mustafa Kemal olmasaydı Ermenilerin bir şansı olurdu… 
Mustafa Kemal’in askerleri hiç para almıyor, onları harekete geçiren vatan aşkıdır. İngilizlere ait rapor: “Ardahan, Batum ve İmer Vadisi verilecektir. 
Ermenistan’ın, Kürdistan ve Türkiye ile olan sınırları şöyledir: Karadeniz’de Yanbatı Deresi… 
Erzurum ilinin batı sınırı, Bitlis suyu.” 
 Sanremo Konferansı: “…Türkiye’nin sınırları: Erzurum Ermenilere verilecektir. Böylece, büyük Ermeni Devleti teorisi yerine gelecektir. İtalyan Nitti, ‘…Erzurum’da Türkler çoğunlukta olduğu için bir yolunu bulup Türkleri oradan atmalıyız. Erzurum, son zamanlarda milli hareketin merkezi olmuştur.’ 
Mr. Berthelot, ‘Mustafa Kemal ve kuvvetleri rüşvet verilerek ya da başka bir yoldan ortadan kaldırılabilir.’… 
Mr. Aharonian, “Mustafa Kemal’in ordusu, sizin sandığınızdan çok daha küçüktür ve başıboş bir ordudur.’“144
Lord Curzon: “…Ermeni Bogos Nubar Paşa ve Mr. Ahoromiyan’ı azarladım. Türkleri öldürmek için verilen silahların Azerbaycanlılara karşı kullanılmasının aptallığını anlattım.”145 
 Amiral F. de Robeck: “… 
Mr. Khatissian, 25 bin tüfek aldıklarını, ayrıca Ermeni ordusunda 30 bin Rus yapımı tüfeğin ve bir milyon merminin bulunduğunu, Yunan ilerlemesi başlayınca Ermenilerin de derhal saldırıya geçeceklerini bildirdi.”146 
 İngiliz Derin Devleti ve Kurtuluş Savaşı İngiliz gizli belgelerinde, Türk Kurtuluş Savaşı ile ilgili şu ifadeler gerçmektedir: 
 İngiliz Dış Politika Belgeleri: 1919-1939 Türkler sadece Yunanların istilasına uğradıklarını sanıyorlar ve onlarla savaşmaya hazırlanıyorlar, ancak Yunanlar müttefik planının bir parçasıdır.147 
 Türkleri rahatsız etmeyelim ve Türklere harbin bittiği izlenimini verelim… Yunanlarla İtalyanlar aralarında anlaşıp nereleri işgal edeceklerine karar veriyorlar… Türklere bu işlerin duracağı hissini vermeliyiz.148 
 Amiral F. de Robeck: “… 
Sultan, İngiliz otoritelerinden kuvvet kullanarak milliyetçileri durdurmalarını istedi… 
Başbakan (Sadrazam) ve İçişleri Bakanı (Dâhiliye Nazırı) durumun kötülüğünü kabul ediyorlar ve asileri bastırmak için müttefiklerden izin istiyorlar… 
Başbakan (Sadrazam) Ferit Paşa Hükümeti, milliyetçilere karşı savaş ilan etti ve milliyetçilerle konuşulamayacağına karar verdi… 
İngiltere, Türklere karşı olan savaşta başrolü oynadığı halde bugün Türk gazetelerinde ve hatta milliyetçi gazetelerde bile İngiltere iyi bir yerde.”149 
 Amerikan Radyosu konuşması: “…
Mustafa Kemal bana dedi ki: 
‘Bizim hükümetimiz, yabancı hile ve müdahaleleriyle zayıflatılmıştır. Milliyetçilerin, İngiliz ve Fransızlardan yardım aldığı yalandır. İngiliz sermayesi Türkiye’yi mahvediyor. 
Biz İngiltere’deki eski Türk Dostları Cemiyeti Başkanı Adil Bey’in 200 bin Sterlin, Konya Valisi’nin 150 bin Sterlin ve belki de Ankara Valisi’nin bu miktar para aldığını biliyoruz.’“150 
 Mr. Ryan’ın raporu: “… (Türkiye’deki) Milli kuvvetler gittikçe geliştiği için, silahların bırakılmasına rağmen 40 bin kişilik bir hükümet kuvvetinin, milliyetçilere karşı kullanılması istendi.” Başbakan (Sadrazam) bu isteği derhal kabul etti.”151 
 Villa Belle’deki toplantı: “… 
Lloyd George, ‘Mustafa Kemal’in başarısı Araplara da sıçrayabilir; bu nedenle mutlaka ezilmesi gerekir… 
Yunanların çarpışma yeteneğini büyüttük, Türklerinkini de küçülttük.’“152 
 Villa Franeuse’deki toplantı: “…
İstanbul Hükümeti, yalnız bizim için değil, bütün dünya için tehlikeli olan Türk milli hareketini bastırmakta bize yardımcı olabilir… 
Savaşın iki yıl uzamasına sebep olan Türklere hiçbir şekilde merhamet edemeyiz… 
Mr. Venizalos, ‘İmkânı olsa Türklere silahtan başka bir yol kullanabiliriz, 
fakat Türkler silahtan başka bir şeyden anlamazlar.’ demiştir.”153
idd 347 KurtulusSavasi AtaturkKocatepede İngiliz Gizli Belgelerinde Türkler

Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde gerçekleşen Kurtuluş Savaşı, dünyanın şahit olduğu bir kahramanlık destanıdır. 

 Amiral F. de Robeck:  “…Anadolu’daki bütün hareketler Mustafa Kemal Paşa tarafından düzenlenen milli hareketin parçaları olarak düzenlenmektedir… 
Damat Ferit, milliyetçi harekete karşı asker göndermek istiyor… 
Aldığımız kararlara saygı göstermeyen tek halk Türk halkıdır.”
 Amiral F. de Robeck: “…
Türkler Yunan idaresi altına girmezler, özellikle Yunanların İzmir’de yaptığı kepazelikten sonra… İngiliz subayları ve bizim adamlarımız Türkleri öldürmek için, Yunanlarla iş birliği yapıyorlar… Türkler müthiş savaşçıdır, cephaneleri azdır ve hiç ulaştırma araçları yoktur… 
Türklerle yapılacak sulh anlaşmasında Kürdistan’da Türklerin hiçbir hakları kalmayacaktır. Kürdistan’da durumdan emin olmalıyız, Kürtler bile ne istediklerini bilmiyor… 
Erzurum, Türklerin en kuvvetli kalelerinden biridir, çok büyük bir Türk toprağının Ermenilere verilmesine göz yummazlar… 
İngiliz İmparatorluğu, bir zamanlar Türk İmparatorluğu’nun olan bütün bölgeleri elde etmiştir.” 
Amiral F. de Robeck: “… Anadolu hareketinin nedeni, Yunan işgali ve yaptığı dehşet verici eylemlerdir. Ayrıca büyük Ermenistan ve Pontus devletlerinin kurulması bu hareketin sebebidir.”

 İngiliz Derin Devletinin Kürdistan Planı İngiliz derin devletinin Türk topraklarını parçalayarak bir Kürdistan oluşturma planı, İngiliz gizli belgelerinde şu şekilde geçmektedir:

 Amiral A. Cathorpe: “…Binbaşı Noel, Kürt şefleri ile görüş birliğine varırsa bundan faydalar sağlayacağını söylüyor. 

Kürt şeflerinden İstanbul’da (Seyit) Abdülkadir ve Bedir Han daha az önemli kimselerdir. Bunlar şüphe uyandırmamak için Noel’den ayrı olarak Kürt bölgelerine gidecekler,… Kürtler henüz Mustafa Kemal’e karşı ayaklanmadı ama Noel bunu sağlayacağından emin.”160 Mr. Hohler: “…

Benim problemim KÜRTLER. Noel, Bağdat’tan buraya geldi… Kürtlerin peygamberi olmak istiyor… Korkarım ki Noel, bir Kürt Lawrence’i olabilir. şimdi bizim olacağına göre, ona bir KÜRT DEVLETİ kurdurup kuzey dağlarını böylece koruyabiliriz. (Seyit) Abdülkadir ve onun gibilerle konuştum. Onlara etki edebilmek için ‘biz de Türklere hile yapıyoruz’ diye belki beş defa tekrarlamak mecburiyetinde kaldım. Ancak, Kürtlere fazla güvenilmez. Majestenin Hükümeti’nin amacı Türkleri azami derecede zayıflatmak olduğuna göre Kürtleri bu şekilde harekete getirmek fena bir plan değil.”161 

 Amiral Webb: “ … Amerika; Trabzon ve Erzurum’u içine alan bir ERMENİSTAN’ı himaye edecek. Geri kalan dört ili de, bir KÜRT DEVLETİ olarak İngilizlerin himayesine bırakıyor… Başkan Wilson, Türklerin, Kürtlerin ya da diğer Müslümanların Ermenileri korumalarını, aksi halde Türk İmparatorluğu’nun ortadan kaldırılacağını ve kendilerine çok kötü sulh şartlarının zorla kabul ettirileceğini söylüyor. Başbakan bundan çok etkilendi…”162


idd 351 HayaliKurdistanHaritasi İngiliz Gizli Belgelerinde Türkler

1. Türkiye

 2. Ermenistan İngiliz derin devletinin Stalinist Kürdistan planı asla gerçekleşmeyecektir. 
 Mr. Hohler: “…KÜRT””LERİN ve ERMENİLERİN durumu beni hiç ilgilendirmez. Kürt sorununa verdiğimiz önem Mezopotamya bakımındandır. Diğer taraftan Wilson beni korkutuyor, ajanları devamlı hatalar yapıyor. 
Noel’e gelince, fanatiğin biri. ERMENİSTAN’ın ve KÜRDİSTAN’IN SINIRLARININ KESİN OLMADIĞI konusunda sizinle aynı fikirdeyim… 
KÜRT SORUNU, Mezopotamya’da tatminkâr bir sınır oluşturmak içindir…”163 
Amiral F. de Robek: “… 
Mr. Hohler Kürt meselesi hakkında Kürt başkan Şeyh Sait Abdülkadir Paşa’yla görüştü. 
Kürtler, bütün ümitlerini İngiliz Hükümeti’ne bağlamış durumdalar. Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Kuvvetler, Kürtleri Mustafa Kemal’e karşı kullanmak için her türlü parayı ödemeye hazırdırlar.”164 
Toplantı notları: “…Kürt kabileleri, İngiliz ve Fransız hâkimiyetine konacak, KÜRDİSTAN’da hiçbir şekilde 
TÜRK BIRAKILMAYACAK. Bir tek KÜRT DEVLETİ mi, yoksa birçok küçük KÜRT DEVLETİ mi kurulacağı düşünülecek. Ermenilere, Amerikalılar kanalı ile SİLAH sağlanacak… 
İstanbul’da gizli bir örgüt kuruldu. Milliyetçileri vatan haini ilan ediyor…”165 
Amiral F. de Robeck: “… Kürdistan Türkiye’den tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Ermenilerle Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbul’daki Kürt Kulübü başkanı Seyit Abdülkadir ve Paris’teki Kürt delegesi Şerif  Paşa.”166 
Amiral F. de Robeck: “… Damat Ferit bana geldi, ‘Sulh anlaşmasına göre Kürtler ayrı bir devlet olacaklardır, Kürt liderleri Mustafa Kemal’i sevmez… Siz Mustafa Kemal’den nefret ediyorsunuz çünkü o, sizin yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor. O halde Kürtleri Mustafa Kemal’e karşı birlikte kullanalım’ dedi.”167

idd 353 Tablo EskiIstanbul İngiliz Gizli Belgelerinde Türkler

Osmanlı İmparatorluğu, varlığını sürdürdüğü 600 yıl boyunca Türk-Kürt-Çerkez-Arap gibi farklı etnik gruplara ev sahipliği yapmıştır. 
Bu topluluklar, yüzlerce yıl barış içinde birlikte yaşamışlardır.


idd 353 Tablo EskiIstanbul SultanAhmetCamii Meydani İngiliz Gizli Belgelerinde Türkler
Dipnotlar:

126. Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul: Cumhuriyet Kitapları, 2010
127. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 200
128. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 220
129. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 249
130. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 121
131. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 122
132. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 125
133. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 159
134. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 164
135. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 230-231
136. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 247-248
137. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 165
138. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 176
139. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 212
140. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 215
141. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 227
142. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 230
143. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 237
144. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 242
145. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 254
146. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 255
147. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 188-189
148. Erol Ulubelen, a.g.e.
149. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 211-212
150. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 212-213
151. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 213
152. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 244-245
153. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 246
154. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 257
155. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 261-266
156. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 267-268
157. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 269
158. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 281
159. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 283
160. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 202
161. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 202
162. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 191
163. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 206
164. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 217
165. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 218
166. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 269
167. Erol Ulubelen, a.g.e., s. 272

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...