03 Haziran 2015

SABETAYCILIĞIN TARİHİ KÖKLERİ



 SABETAYCILIĞIN TARİHİ KÖKLERİ 
Sabetaistliğin kurucusu Sabetay Sevi’nin soyundan gelen torunu Ilgaz Zorlu, Rahşan Ecevit’in asıl isminin “Raşel” ve Sabetaist olduğunu açıkladı.
 -Benzer şekilde Gazeteci Mehmet Barlas’ın eşi Canan Barlas için de Sabetaist asıllı açıklamasını yaptı. -Türk Masonlarının büyük çoğunluğu Sabetaistlerin “Kapani” kolundan geliyor.-Fahri Korutürk başta olmak üzere Türkiye’de seçilen Cumhurbaşkanlarının önemli bir kısmı da Sabetaist idi.-Türkiye’de “İslam inancını” baskı altına alarak devre dışı bırakmayı amaçlayan “katı Laiklik” söylemleri ve 
"ATATÜRKÇÜLÜĞÜN DİNE KARŞIYMIŞ GİBİ GÖSTERİLMESİ"nde  
Sabetaistlerin önemli yönlendirmesi var. -Türkiye’de ordu kumandanlarından önemli bir kısmı da Sabetaist inancına bağlı-İstanbul’da Sabetaistler için Bülbülderesi mezarlığı var. Ve ilginç yazılar görüntüler yer alıyor. Not: Ilgaz zorlu açıklamalarından dolayı mahkemede yargılandı ve savunmasını ayrıntılı olarak yaptı. Türkiye’de Sabetay inancından Yahudi dinine mahkeme kararı ile geçen tek şahıs Ilgaz Zorlu’dur.
Aşağıda Sayın Ilgaz Zorlu’nun Türkiye’deki Sabetaistlerin maskesini indiren mahkeme savunması dosyasını sunuyoruz 
ILGAZ ZORLU    
 ILGAZ ZORLU’NUN SAVUNMASI 1- Evvel emirde belirteyim ki, dava dilekçesinde gazeteden alıntı yapılarak bana atfen, davacı tarafa hakaret ettiğim iddia edilen sözlerin hiçbir yerinde hakaret yoktur, aynı kanaati halen taşıyorum, sorulsa yine aynı cevapları veririm. 


2- Gazete yayını 04.05.2000 tarihinde gerçekleşmiştir, dava ise 9 ay geçtikten sonra açılmıştır. Dava dilekçesindeki alıntılanan cümlelerin sonu “ ... çabaları olmuş mudur?” , “... yer almış mıdır?” , “ rolü olmuş mudur?”, “...Devlet neden ..... soruşturma açmamaktadır” şeklindeki sorularla bitmektedir. Yani davacı tarafa sorular yönelttim. Niçin bu sorulara cevap mahiyetinde veya gerçekle ilgisi yoksa ilgili gazeteye “TEKZİP” gönderilmemiştir. Tekzip edilmemesi bu vakıanın gerçekliğine işarettir. Davacı taraf başka yöntemlerle beni susturamayacağını anlayınca bu kez yargı yoluyla şansını denemeye çalışmaktadır. Dava dilekçesindeki “davacı bu bedele hak kazanması halinde bedelin tamamını gönderilmemiştir? 



3- Davacı vekilinin, dava dilekçesinde benden ve diğer davalılardan “sanık” diye söz etmesini anlamlandıramamakla beraber, bunu sayın mahkemeyi etkileme gayreti olarak yorumlamaktayım. Zira dava dilekçesinde gazete haberleri arasından özellikle belirli bölümleri çekilen cümleler dahi “hakaret” içermemektedir, davacı vekili bu hakikati gölgelemeye çalışmaktadır. Bunların hiçbirisi değilse o zaman hukuk mahkemelerinde bu tabiri kullanmak, anlamını bilmemektir. 



4- Ben sayın Can Paker’e hakaret etmedim. Ben sadece kamuoyunda meydana gelen ve Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak ile Yeni Şafak Gazetesi yazarı Mehmet Barlas arasında vuku bulan sabetaycılık tartışmalarında, milletimizin gerçekleri görmesi için açıklanması şart olan bazı gerçekleri açıkladım. Bu konunun en iyi anlaşılabilmesi için; meydana gelen olayların tarihi sürecinin tam olarak bilinmesi gerekmektedir. Bu da özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sabetaycı cemaatin resmi adayı olan Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı sayın İsmail Cem’in etrafında dönen tartışmalar sonucunda kendisinin seçilememesi üzerine bu cemaate mensup olan kişilerin başlattııkları bir kampanyanın neticesidir. Bu sebeple hiçbir hakaret isnadı olmayan ve tamamen bana ait olan ifadelerin açıklanmasını savunmamda yapacağım. Yalnız dava öncesinde bir kuşkumu dile getirmek isterim: Kendisi de sabetaycı kökenli olan sayın Rahşan Ecevit’in 1970’li yıllardan itibaren kurduğu ve bugün Türkiye Devleti’nin hükümetinde bulunan bu siyasi ekibin dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’ni bir başka ülkenin mandası altına sokma fikrinde olan bu kişiler; Can Paker, Prof. Asaf S. Akat, Kemal Derviş, Hasan Bülent Tanla , Prof. Ahmet Yücekök isimli kişllerdir. Sayın Devlet Başkanı Kemal Derviş Türkiye’ye geldiğinde basında da yeraldığı şekilde İstanbul’da Sayın Paker’le uzun uzun görüşmeler yapmış, sayın Asaf S. Akat’ın evinde misafir olmuş ve ekte fotoğrafları verilen Şişli Terakki Vakfı Genel Kurulu üyeleriyle de muhtelif ilişkiler kurmuştur. Bu sebeple Devletin en önemli kademelerinde yer alan bu kişilerin sayın Mahkemeniz üzerinde baskı yapabilecekleri kuşkusu ve korkusu içindeyim. 



5- Davacı taraf dava dilekçesinde yer alan “aktüel hiçbir özelliği bulunmayan, tarihin derinliklerinde kalmış, “sabetaycılık olayını kaşımak” tabiri ile sabetaycılığın varlığını kabul etmişlerdir. Yine bu davayla birebir alakası olan ve halen İstanbul Adliyesi’nde devam etmekte olan Terakki Vakfı’nın davacı olduğu davalarda da yer alan “hiçbir özelliği ve cemaat etkinliği kalmamaış olan Sabetaycılık” ifadelerini de kullanmak suretiyle Sabetaycılığın bir cemaat olarak varlığını kabun etmiş olmaktadırlar. Bu şahıslar Sabetaycı kökenlidirler ya da en azından evlilikler yoluyla sabetaycı cemaate girmişlerdir ve kendileri devlet içerisinde Silahlı Kuvvetler’den dışişleri bakanlığına kadar pek çok alanda birebir örgütlenme suretiyle adeta bir derin devlet yaratma amacındadırlar. 



6- Yine aşağıda ayrıntılı olarak anlatacağım gibi yazılarım hiçbir hakaret değeri içermediği gibi Türkiye’de halen varlığını sürdüren ve Türkiye Siyaseti’nde Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bazı lobileri kullanmak maksadıyla müdahale edilmesini sağlayan, dış ülkelerde kendini “Türkiye’de baskı gören gizli yahudiler” olarak lanse eden ve bu yolla bazı menfaatleri temine çalışan bu kişilerin varlıklarını Türk kamuoyuna ve Türkiye’nin yetklili mercilerine duyurmayı da tarihi bir bir görev olarak addetmekteyim. Maksatları Türkiyeyi bölerek onu tamamen bir dış ülkenin hakimiyetine sokmak isteyen Sayın Can Paker’in de içinde bulunduğu “sabetaycı kökenli liberal sol” lobinin tüm maksatlarının ayrıntılı olarak açıklanmasnı amaçlamış bulunmaktayım. 



7- Sayın Can Paker’in dava dilekçesinin 1.Sayfasının ilk oparagrafında yer alan şu sözleri şayanı dikkate muciptir. “ Müvekkilim hali hazırda –uzun senelerden beri sürdürmeke olduğu “Türk Henkel A.Ş.”nin genel Müdürlüğünü yapmaktadır. 1942 doğumlu ve iyi tanınan bir işadamı olan müvekkilimiz, bu seçkin konumunu elde etmek için iyi bir eğitim aldığı gibi bunu tamamlayıcı derin ve zengin ruh ve kişilik gelişmesine yönelik çeşitli meşakkatli deneyimleri de yaşamak zaman zaman da adeta katlanmak zorunda kalmıştır” ifadeleri Anayasa’nın 10 maddesinde yer alan “ Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınanamaz“ şeklindeki ifadelere açıkça aykırıdır. Sayın Paker kendini adaletin üstünde Türk Milleti’nin üstünde bir kişi gibi görmekte ve adeta mahkeminizi etki altında bırakacak şekilde hareket etmektedir. Fakat tarih önünde bir hakikat vardır, sabetaycı liberal sol grup olarak adlandırabileceğimiz ve Rahşan Ecevit’in uzun yıllar boyunca çabaları sonunda kurulan bu grup kendisini Türkiye’de diğer insanların üstünde addedilmektedir. Uzun yıllar boyunca cemaat mensubu olan Prof. Sahir Erman gibi ceza hukukçularının bilikişilik görevleriyle beraber bu kişiler hakkında herhangibir dava açılamamış, “ben Türküm” demenin neredeyse suç kabul edilerek T.C.K nın 312. Maddesine kapsamında değerlendirildiği ve kişilerin cezalandırıldığı ülkemizde “Ben Sabetaycıyım Baskı Görüyorum” sözlerini ABD’de bir gazetede açıklayan ve Türkiye’de günlerce Hürriyet Gazetesi’nde sözleri konu olan Halil Bezmen gibi bölücü sabetaycılara hiçbir şey yapılamamamıştır. 

Eğer bu sözleri bir kürt asıllı ya da ermeni asıllı bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı söyleseydi D.G.M Savcıları bu kişiler aleyhinde davalar açmazlar mıydı? Aralarında Tansu Çiller, İsmail (Şmuel) Cem İpekçi, Rahşan (Raşel) Ecevit, Kemal (Samuel) Derviş gibi Türkiye’nin yönetim kademelerine gelmiş kişilerin bulunduğu bu cemaate mensup olan kişiler Türkiye Devleti’nde, devletin ve anayasanın üstünde muammale görmektedirler. Bu husus Türkiye’de azınlıklara baskı olduğunu sık sık tekrarlayan Avrupa memleketleri karşısında mutlaka ve mutlaka bilinmesi gereken bir husustur. Bu cemaat mensubu kişiler hakkında en küçük bir soruşturma açılabilmesi dahi mümkün değildir. Devlet bu kişilerin sözleri ve eylemleri karşısında eli kolu bağlı durumdadır. 
8- Ben Türkiye Musevi Cemaati’nin bir üyesiyim. İsrael’de ünü tüm dünya yahudi cemaatlerince bilinen Yavne Kibutzunda yahudi dini ve tarihi eiğitimi almış bir kimseyim. Bu sebeple aldığım dini eğitim gereğince Tanrı’nın mukaddes kitabımız Tevrat’ta belirttiği on emrin içinde yer alan “asla yalan söylemeyeceksin“ emrine de sıkı sıkıya uymak zorunda olan bir kimseyim. Bu sebeple hiçkimse hakkında yalan beyanatta bulunmam ve iftira atmam sözkonusu değildir. 
9- Uzun bir süreden beridir bazı araştırmacı yazarlar benim özellikle yıllardan beridir aralıksız olarak savunduğum sabetaycılığın bir yahudi tarikatı olduğu şeklindeki iddialarımın kamuoyunda islamcı tabir edilen medya tarafından antisemitizm maksadıyla kullanıldığını ve benimde buna alet olduğumu belirtmişlerdir. Oysa 1990 lı yıllarda da bazı yazarlar benim İsrael Devleti’nin ajanı olduğum iddialarını ortaya atmışlardı. Tüm bu haksız isnatları yanıtladım, ancak aşağıda sunacağım savunmam sonrasında yine özellikle bazı araştırmacıların beni antisemit olmakla suçlayacaklarının bilincindeyim. Savunmam sırasında sık sık yineleyeceğim bir noktayı burada ele almak istiyorum. Bu savunmada özellkle altını çizerek belirtmek istiyorum, bir kimsenin geçmişi ve kökeni nedeniyle eleştirilmesi çok açık bir biçimde ırkçılıktır, böyle bir şekilde insanların itham edilmesi de ortaçağ zihniyetidir, . Ama bir kişi kendisi ile aynı kültürel özellikleri gösteren, kendisi ile aynı kökenden gelen kişilerle işbirliği yaparak bir gruplaşma içine giriyorsa bu tabiiki toplumbilimin ilgi alanına girer, ama bu davada beni suçlayanların yaptığı gibi bir örgüt kurarak devletin düzenini bir başka ülkenin çıkarlarını gözeterek değiştirme amacı güdüyorsa bu devletin ilgili organlarının araştırması gereken bir iştir. 1919 yılından beri başlayan Atatürk’ün Nutuk isimli eserinde açıkça belirtilen bir başka ülkenin himayesini arzulayan (manda özlemi) bu kişilerin amaçlarının mutlaka ama mutlaka engellenmesi gerekmektedir. Bu sebeple Türkiye’ye gönülden bağlı bir sabetaycı asıllı yurttaş olarak Sayın Bay Paker’in bana atmaya çalıştığı hakaret iddialarına karşılık ben de elimden geldiğince gerçekleri bilebildiğim kadarıyla burada zikredeceğim Şu anda Şişli terakki Vakfı ve Haluk Arığ isimli Vakıf Başkanı tarafından hakkımda suç isnadı ile açılmış onaltıya yakın ceza ve hukuk davası mevcuttur, toplam 400 Milyar TL ye yakın bir tazminat talepleri mevcuttur. Oysa bilerek, isteyerek ve devlet içindeki güçlerini kullanarak bu kişiler açık ve seçik olarak adaleti yanıltma gayreti içindedirler.Er ya da geç hak yerini bulacak ve mutlaka günün birinde Rabbin yardımıyla bu grubun elindeki güçten korkmayan vicdanlı kamu idarecileri ortaya çıkacak ve gerekli işlemleri bu kişiler hakkında yapacaklardır. 



ESASA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR: Bu davanın en iyi şekilde anlaşılabilmesi için bir kaç hususun özellikle belirlenmesi gerekmektedir. Bu hususlar benim savunmamın temelini teşkil etmektedir. 
1- Öncelikle ben kimim ve benim hakkımda davalar açılmasına neden olan olaylar nelerdir ? 
2- “Gizli bir yahudi tarikati” olan Sabetaycılık nedir, bu davayla ilgisi nereden gelmektedir? 
3- Bu dava ile birebir ilgisi olan ve Terakki Vakfı üyesi olan sayın Can Paker’in de içinde bulunduğu bir sabetaycı örgüt tarafından Sabah Gazetesi sahibi Dinç Bilgin’e ve onun ortağına muvazallı bir şekilde kiralanmaya çalışılan Şişli Terakki Lisesi’nin Nişantaşında bulunan ve değeri maddi olarak tespit edilemeyecek kadar büyük olan binasının , bu davayla ve sabetaycılıkla ilgisi sebebiyle, bir sabetaycı eğitim kurumu olan Şişli Terakki Lisesi’nin Tarihçesinin burada kısaca ele alınması gerekmektedir. 
4- Can Paker kimdir? Gerçek vazifesi nedir? Kendisini kamuoyunda saygın bir işadamı olarak takdim eden ve Türkiye Cumhuriyeti’nde bazı güçler tarafından başbakanlığa hazırlanan bu kişinin gerçek maksatları nelerdir
I-BEN KİMİM KONUYLA İLGİLİ KAYNAKLARIM NELERDİR? 

Ben anne tarafından “ Sabetaycı kökenli” bir aileye mensup olarak doğmuş ve dolayısıyla “Yahudi” ve “ Musevi Dinine İnanan” bir kişiyim. Tüm hayatım boyunca “ Sabetaycılığın Musevi Dininin ve Musevi Kültürü’nün Bir Parçası” olduğunu savundum, bu sebeple nüfus kağıdımda yer alan din hanemi değiştirmek için yargıya başvurdum, taleplerim tarihinde Mahkemesi tarafından kabul edildi, Nüfus Cüzadanıma dinim Musevi olarak yazıldı ve bu karar da Türkiye Hahambaşılığı tarafından da tasdik edildi. Bugün artık Türkiye Yahudi Cemaati’nin bir üyesi konumundayım. Türkiye’de kamu yönetimi alanında tamamladığım üniversite eğitim sonrasında İsrael’de Tevrat’ta da adı geçen ve bugün Yavne Kibutzu’nun içinde yer alan “Yavne Din Okulu” nda bir yıla yaklaşık bir süre ile “Yahudi Din ve Tarih Eğitimi” aldım. Bir dine inanmış olduğunu söylemekle hakikaten inanma arasındaki farkı da bilmekteyim. Bu sebeple Türkiye’de müslüman olduğunu söyleyerek başta A.B.D olmak üzere Avrupa ülkelerinde “Türkiye’de baskı gördükleri için fizli yahudi kaldıklarını belirten” sabetaycı cemaatin bu davada adı geçen üyelerinden faklı olarak ben açık ve seçik olarak yahudi olduğumu bildirmiş ve bunu da mahkeme kararı ile tescil ettirmiş olmaktayım. 


Sabetaycılık konusunda, savunmamın ekinde verdiğim çeşitli lisanlardaki makalelerden de anlaşılacağı gibi onyedi yıla yakın bir zamandır yapmış olduğum araştırmalar Jerusalm Report, Jerusalem Post, Ha’Ertz, Yeruşalayim gibi dünyaca tanınan ve saygı gören basın organlarında yayımlanmış, hakkımda internette onlarca site açılmış, pek çok araştırmacı beni ve eserlerimi kaynak olarak göstermiştir. 
Sabetaycılıkla ilgili yaptığım çalışmalarımı “Evet Ben Selanikliyim” isimli kitabımda topladım. Bu kitap Türkiye’de ve dış ülkelerde olumlu tepkiler gördü, satış rakamlarına göre onbinden fazla okura ulaştı. Sabetaycılık konusundaki çalışmalarımla ilgili olarak dünyaca ünlü tarihçimiz Ankara S.B.F Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlber Ortaylı şunları yazmaktadır: “Bugün sabetaycılar henüz kendilerini açılamaz, bu inanç üzerinde bir araştırma yapıp yayınlamaz. (Tek istisnanın ama hakikaten tek istisnanın Tiryaki ve Toplumsal tarih gibi dergilerde yazan Ilgaz Zorlu olduğunu takdirle belirtmek gerekiyor) (Tiryaki Mayıs 1998 Sayı:24) 



Yine Türk kültür dünyasının önde gelen ismi ve Atatürk İlkelerinin Yılmaz Savunucusu olan Prof. Dr. Selçuk Erez Bey’de kitabımla ve şahsımla ilgili şunları yazmaktadır: “İlk defa Ilgaz Zorlu, bu konuyu bilimsel ve objektif bir açıdan ele almış ve çeşitli nitelikleri ile incelemiştir. Kudüs’te sabetaycılığın önemli kaynaklarının korunduğu Ben Zewi Enstitüsü’nde yaptığı araştırmalar ve sabetaycı ailelerle yaptığı belge ve bilgi biriktirme amaçlı görüşmeler bu konuda yeterli bir düzeye ulaşılmasına yol açmıştır.” (Cumhuriyet Dergi 30.08.1998 s:19 ) 
Sabetaycılk gibi tarihte çok önemli roller üslenmiş bir cemaatle ilgili olarak şu anda çalışan akademisyenler de dahil olmak üzere araştırma yapan ve otorite kabul edilen dünya çapındaki on araştırmacıdan biri olduğumu bildirmek isterim. 
Sayın Nafiz Can Paker tarafından hakkımda ortaya atılan iddiaların tam olarak mahkemenizin sayın heyeti üzerinde bir kanaat teşkil edebilmesi için Sabetaycılk konusunun tüm yönleri ile ele alınması ve Türkiye’nin yönetiminde çok etkili olan bu cemaat hakkında eldeki mevcut bilgilerin bu mahkeme kanalı ile resmen Türkiye Cumhuriyeti kayıtlarına girmesinin sağlanması gerekmektedir. Zira bu cemaat üyeleri gizli yahudidirler, Türkiye kamuoyunda gündemi oluşturacak şekilde bir gruplaşma halindedirler ve ne yazık ki maksatlı olarak bazıları 1919 dan beri süregelen bir cemaat politikası neticesinde Türkiye’nin bağımsızlığını ve bölünmez bütünlüğünü hedef alaarak bir başka ülkenin yönetimi altına sokulmasını istemektedirler ve bu amaçla da gizli bir örgüt üyesi gibi çok mühim çalışmalar yapmaktadırlar. Bu yönü ile bu dava tarihi bir öanlam taşımaktadır. Çünkü benim temel iddiam “Sabetaycı kökenli olarak bir gizli cemiyet oluşturan ve Türkiye siyasetinde ve devletinde önemli yerlere gelen kamuoyunda liberal solcular olarak tanınan ve hemen hemen hepsi ya köken olarak sabetaycı olan ya da evlilikler yoluyla sabetaycı cemaate girmiş kişilerden müteşekkil olan bu örgüt Türkiye cdevletini ele geçirme gayreti içindedirler”. Oysa bu cemaat dini vasıfları olan bir cemattir ve yahudi dini kuralları gereğince de bu tip faaliyetlerde bulunması yasaktır. Tevrat’ta yeralan yaşadığınız ülkenin kurallarına uyacaksınız ayeti ile de bunun bir dini manası da vardır. Bu kişiler ve kendilerine kan bağı ile bağlı olan akrabaları; Türk Basını içinde kökenleri 1919 lara kadar dayalı bir şekilde bir menfaat grubu oluşturmuşlardır. Aynı şekilde Şişli Terakki isimli bir cemaat okulunun da yönetiminde bir arada bulunmak suretiyle hiçkimsenin dikkatini çekmeden bir örgütün faaliyetlerini sürdürmektedirler. Sabetaycıların ondokuzuncu yüzyılda aynı gizli örgüt mantığı ile yeraldıkları Mason Locaları, Melami Tarikatı ve İttihat Terakki Partisi bugün yerini Şişli Terakki Lisesi’ne bırakmıştır. Dışarıdan bakıldığında sıradan bir okulmuş gibi algılanan bu okulun yönetiminde yeralan Prof. Asaf Savaş Akat, Prof. İlter Turan, Prof. Ahmet Yücekök, Dr. Nafiz Can Paker bugün Türkiye yönetimine hazırlanan ve perde arkasında da çok ciddi politik ilişkileri olan kişilerdir. 



Yine kendisi de Sabetaycıların Yakubi Grubu’na mensup olan ve kamuoyunda “banka hortumlamak” olarak anılan bir suçtan yargılanan ve halen cezaevinde olması gerekirken bir takım doktor raporları ile hastanelerde beşyıldızlı otelerdeki konfor içinde yaşayan Dinç Bilgin’e ve ortağı Nevzat Ak’a da, bu ekip Şişli Terakki Lisesi’nin çok kıymetdar bir mülkünü ucuz yolla kullanıma vermeye çalışmaktadır. Okul binası, binamız, Selanik’te cemaat gençlerine din eğitimi verme maksadıyla kurulmuş olan bu güzide eğitim yuvası bu çete tarafından açık ve seçik olarak tasarruf edilmeye çalışılmaktadır. 



Rabbe inanan hiçbir vicdan sahibi kimse atalarımızın duaları ve dini çabaları ile kurulmuş olan ve altında uzun yıllar ibadethanelerimizin bulunduğu bu binanın haksız tasarrufuna sahip çıkmayacaktır, çıkmamalıdır da. Bu konuda mahkemenizde bir hakem konumunu üslenmektedir, zira Nafiz Can Paker isimli iyi eğitim almış ve Türkiye’de ki tüm insanların üstünde olan bu yurttaşımızda sadece kökeninden dolayı okulla hiçbir bağı ve ilgisi bulunmadığı halde kaydı hayat şartı ile mütevelli heyetine seçilmiştir. Kendi ifadelerinde de belirttiği gibi hiçbir görev almadığı bu okulun Genel Kurulu’nda neden bulunmaktadır? 



Ben tamamen üçyüz elli yıldır devam eden ve kökenleri 5760 yıllık musevi dininin prensiplerine dayanan inançlarımıza bağlı kalarak bu eğitim yuvasının ve dini merkezin üzerinde yapılmaya çalışılan haksızlıklara karşı Türk Basını kanalı ile bir kamuoyu yaratamaya çalıştım, bundan dolayı da vicdanen rahatım, Rabbin de bana yardım edeceğine tam ve kesin bir imanla inanmaktayım. Bu olaya adı karışan sabetaycılar İstanbul’un farklı mahkemelerinde şahsıma karşı açtıkları davalar yoluyla beni haberdar etmeden benle ilgili sahte adresler vermek suretiyle bilgim dışında hareket ederek, beni çıkarmaya çalıştıkları gıyabi tutuklama kararları ile tevkif ettirerek susuturma gayreti içindedirler. Almış olduğum dini eğitim ve cemaate bağlı kişiliğim sebebiyle, bu haksız tasarruflara karşı kayıtsız kalamazdım, kalmadım da, bu kişilerin devlet içindeki gizli güçlerini bilmeme rağmen tamamen Rabbe inanarak bu haksızlığı gidermeye ve dinimizi kurtarmaya çalıştım, asla pişman değilim. Mensubu olduğum ve bundan da büyük bir gurur duyduğum Aziz Türk Milleti, milletim bana haklıların ve mazlumların yanında yeralmayı öğretti. 



II SABETAYCILIĞIN TARİHİ KÖKLERİ 
Yukarıda belirttiğim üzere iddialarımı tarihi belgeler ışığında ispatlayabilmem amacıyla öncelikle sizlere burada Sabetaycılığın tarihi boyutlarını ve Türkiye üzerindeki etkilerini anlatmam gerekiyor. 
17. yy da kendisinin, yahudilerin bekledikleri Mesih olduğunu dünyaya bildiren İzmirli Haham Sabetay Sevi kısa zamanda dünyanın her yerinden müritler toplamıştır. Olay Osmanlı topraklarında İzmir, Gazze, İstanbul ve Selanik’te cereyan ettmiştir. Giderek büyüyen sabetaycı hareketin kendileri için bir tehlike olduğunu gören Osmanlı yahudi cemaatlerinin dini liderleri devletten yardım talebinde bulunurlar, Osmanlı yönetimi olaya el koyar, Sabetay Sevi’yi ihbar ve şikayet eden yahudi cemaatinin de kışkırtmaları ile kendisinden müslüman olması ya da öldürülmesi arasında bir seçim yapması istenir. Sabetay Sevi müslüman olur, kendisine inanan iki yüz ailelik bir grubunda islam dinine geçmeleri gerektiğini söyler. Sevi’nin emriyle Selanik şehrine yerleşen bu kişiler dışta müslüman fakat gündelik hayatlarında kabbala (mistik yahudiliğin gelenek anlamına gelen) nın temel olarak alındığı yeni bir dini sitem içinde yaşamaya başlarlar. 



Bu dini sistemi devam ettiren kişilere tarihçiler çeşitli isimler takmışlardır. Sabetay Sevi’yi takip eden ve onun dini yorumlarının ışığında mistik bir yahudi yaşantısını uygulayan bu kişiler genel olarak Sabetaycı olarak adlandırılırlar. Türkiye’de kendilerine gerçek anlamda dinlerini değiştirmedikleri için “dönmeler” ya da sabetayistler ya da Osmanlıca’da ki kibar bir ifade tarzıyla da Avdetiler denmektedir. Sabetaycılar ise kendilerini, yahudilerden ayırmak ve kendi fikirlerinin gerçek yahudilik olduğunu belirtmek amacı ile ibranice karşılığı inananlar olan maminim kelimesi ile ifade ederler. Biz bu mahkeme süresince yapılacak savunmalarımızda “Sabetaycı” ifadesini İngilizcede kullanılan Sabetians ifadesine karşılık olarak kullanacağız. 



Sabetaycılık öncelikle yahudi dininin temel doktrinlerini kabul eder, her ne kadar Sabetay Sevi zamanında yahudi yasalarının bazı temel kurallarının kaldırıldığı belirtilmişse de mesihin ölümü ile beraber Tevrat hükümleri yeniden geri döneceğinden, Sevi’nin ölümü sonrasında da bu prensip korunmuştur. Nitekim uzun yıllar Şişli Terakki’nin yıkılan binasının bodrum katında faaliyet gösteren sinagoglarda da Şabat, Pesah ve diğer tüm yahudi bayramları ortadoks inanca paralel bir şekilde kutlanmıştır. 



Sevi’nin bu temel prensipleri dışında onsekiz emirlik yasaları vardır. Bunlar on emrin daha geniş anlamda ifade edilmelerinden başka bir şey değildir. Bu yasaların temeline bakıldığında ek kuralların özellikle cemaat mensubu olmayan kişilerle evlilik yapmayı yasakladığı hemen farkedilecektir, bu sebeple sabetaycılar yahudi dininin esası olan kanı muhafaza etmeyi yüzyıllar boyunca sadece cemaatiçi evlilikler yapmak sureti ile muhaza etmeyi başarmışlardır. Nitekim Sayın Müşteki Haluk Arığ başta olmak üzere Terakki Vakfı’nın değerli yönetim kurulu üyeleri olan Nafiz Can Paker ve Lütfü Paker de bu kurala sıkı sıkı uyarak yine cemaat mensubu olan kişlerle evlenmişlerdir. Bu cemaat aslen yahudi olduğu için sadece kendi ırksal karakterlerini gösteren kişilerle evlilikler yapmıştır. Böylelikle Israeloğulları soyundan gelme özelliklerini kaybetmemiş olduklarından da yahudi karakterlerini korumayı başarmışlardır. Bugün elimizde mevcut olan soy ağaçları bunu en güzel şekilde ispatlamaktadır. Sabetaycılar yirminci yüzyıla gelene kadar dini açıdan bölünmeler yaşamışlardır. Aslında tamamen dini bir hareket olan sabetaycılık düşüncesi içinde bu tip ayrılmaların olması kaçınılmaz olmuştur. Bu ayrılıklar sonucunda sabetaycılar üç cemaate bölünmüşlerdir.1-Grup; Sabetay Sevi’yi aynen takip eden ve hiçbir şekilde onun dini öğretisinin dışına çıkmayan Kapancılar Grubu’dur. Kapancılar grubu İzmirliler ya da Papular olarakta adlandırılmaktadırlar. Bu grubun üyeleri onsekiz emirlik kurallara harfiyen uymaktadırlar. Özellikle 20. yy ın ikinci yarısının başlarında bulunan ve İsrael’e gönderilen sabetaycı kaynaklar üzerinde araştırmalar yapan İsrael’li tarihçiler bu cemaatin dinsel fikirlerinin yahudiliğe olan ilgisini gördüklerinde çok şaşırmışlardır. Yazdıkları tüm araştırmalarda da bunu ifade etmişlerdir. Kapancılar grubu yirminci yüzyıla gelene kadar özellikle İttihat Terakki ve Cumhuriyet dönemlerinde önemli siyasi roller üslenmiş bir gruptur. Bu gruba mensup olan Sabiha Sertel, Halil Ali Bezmen, Haluk Arığ, Can Paker , İlter Turan, Osman ve Mehmet Kapancı gibi şahsiyetler taşıdıkları önemli siyasi misyon sebebi ile sık sık araştırmalara konu olmuşlardır. 



2. Grup ; olan Karakaşlar Sabetay Sevi’nin ruhunun yeni bir tecellisi olarak gördükleri Osman Baba isimli bir kişinin hareketin lideri olduğuna inanırlar. Onlara göre Mesih reenkarne olmuştur. Karakaşlar’ın dini teorileri Sabetay Sevi’den sonra gelen hahamlar tarafından oluşturulmuştur. Gündelik dualarında kullandıkları ispanyolca ve ibranice metinlerde genelde hep Osman Baba için okunan dualar bulunmaktadır. Bu grubun üyeleri de Türkiye’nin kuruluşu sırasında önemli görevler almışlardır. Maliye Bakanı Cavid, Faik Nüzhet, Prof. Muslihiddin Adil Taylan, İsmail Cem İpekçi, Abdi İpekçi gibi isimler bu cematte köken olarak bağlı olan ailelerden gelmektedir. 



3. Grup ise Yakubiler’dir. Sabetay Sevi’nin kayınbiraderi olan ve kendisinin ölümü sonrasında cemaat reisliği yapmış bulunan Yakov Qerido isimli kişinin yine Karakaşlarda Osman Baba’nın dini anlamına benzer bir şekilde Mesihin reenkarnesi olduğuna inanırlar. Bu grubun üyeleri özellikle bürokrasi alanında önemli görevler almışlardır. Prof. Emre Gönensay, Dinç Bilgin, Abdurrahman Arif Bilgin, Şevket Bilgin, Emin Kalafat (D.P kurucusu ve eski devlet Bakanı) gibi isimleri bu grubun köken olarak önemli şahsiyetleri arasında sayabiliriz. Sabetaycılığın dinsel karakteri özellikle yahudi ve islam dünyasının teologları arasında uzun uzun tartışılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 07.08.200 tarih B02.1.DİB.0.10-21/1119 nolu yazısına istinaden sabetaycılığın bir islam mezhebi ya da tarikatı olmadığı ve islam düşüncesi içinde de yer almadığı açıkça belirtilmiştir. İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi, 02.11.200 Tarih ve Esas No: 2000/395 ve Karar No:2000/595 nolu kararı ile benim şahsen yaptığım nüfus kağıdımdaki din hanemin müslüman olmaması gerektiği şeklindeki iddiamı dikkate almış ve sabetaycı kökenden gelmem sebebiyle beni yahudi olarak kabul etmiştir. Hiç kuşkusuz ki bu karar sabetaycılığın yargı erki tarafından yahudilik olarak kabul edilmesi sonucunu beraberinde getirmektedir. Bu karar aslında tarihi bir karardır , neredeyse üç yüz seneye yakın bir zaman sonra sabetaycılar yahudi olarak mahkeme kararı ile tescil edilmişlerdir Yahudi dininin, yahudilerin ve tüm dünyadaki yahudi varlığının doğal sahibi olarak bugün varolan İsrael Devleti’nin sabetaycılığa bakışı nedir? Bunu iki ayrı kategoride değerlendirmek gerekmektedir: Bu kategoriler laik ve dinsel olarak adlandırılmaktadırlar. 



Yahudi dininin sabetaycılığa bakışında iki kurum önem arzetmektedir. İlk kurum tüm Sefarad (Akdeniz ve çevre ülkelerde yaşayan yahudiler. Türkiye yahudilerinin de büyük çoğunluğu bu gruba dahildir) dünyasının dini lideri olan İsrael Devleti Sefarad hahambaşılığı makamının kararıdır. Sefarad hahambaşılık 1990 yılından beri benim kendisine yaptığım tüm resmi başvurulara karşılık konuyu dini konseye getirmemiştir, Fakat bunun temel nedeni şudur: Diaspora’da (Israel dışında) yaşayan bir toplumun veya kişiliğinin yahudi olma kararı, o ülkede bulunan hahambaşılık atlanarak verilememektedir. 



Bu sebeple konu İsrael Bet Dini’nin önüne hiç getirilmemiştir. Bu sebeple yahudi din adamlarının bu bakışı yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kurumu olan ve resmen Beyoğlu Kaymaklamlığına bağlı olarak faaliyet gösteren Türkiye Hahambaşılığı’nın tavrı önem arzetmektedir. Türkiye Hahambaşılığı Türkiye’de yaşayan ve müslüman din hanesine sahip bir kişiyi musevi dini üyesi yapamaz. Bu karar 1492 yılında Osmanlı topraklarına kabul ediliş sırasında bir şükran ifadesi olarak alınmıştır. Türkiye Hahambaşılığı ve Türkiye yahudi topluluğu her zaman millet-i sadıka (sadık millet) olarak Osmanlı devletinde ifade edilmiştir. Bunun yanısıra benim dışımda da hiçbir sabetaycı kökenli Türkiye Hahambaşılığı’na yahudi olmak için resmi bir başvuruda bulunmamıştır. Bu sebeple konunun Bet Din denilen yüksek dini konseye de intikali söz konusu olmamıştır. Ama yukarıda zikrettiğim mahkeme kararı neticesinde Türkiye Hahambaşılığı benim yaklaşık bir yıl süren İsrael’deki dini eğitimimi dikkate almak sureti ile Anayasal bir hak olan mahkeme kararını uygulamış ve beni resmen yahudi olarak kabul etmiştir. 



Fakat tüm bunlara rağmen yahudi din adamlarının sabetaycılığa bakışı konusunda mutabık oldukları nokta sabetaycılığın yahudi kökenli bir dini hareket olduğudur. Müflis işadamı Halil Ali Bezmen’in ABD de yaptığı “ Yahudi olduğum için Türkiye’de baskı görmekteyim” iddiasına karşılık Türkiye Hahambaşılığı bu konuda yaptığı 1995 yılındaki açıklamasında sabetaycılığın teknik olarak yahudi dininde yar almadığını belirtmiş olmakla beraber açıkça yahudi değillerdir ibaresini kullanmamıştır. Bunun en büyük nedeni de hahambaşılığın bu konuda daha evvel Osmanlı Devleti döneminde verdiği belgelere dayanmaktadır. Yazar Avraham Galante’nin “Sabetaycıların Gelenekleri” adıyla da Türkçeye çevrilen kitabında da açıkça belirtildiği üzere (Sabetay Sevi ve Sabetaycıları Gelenekleri / Prof. Abraham Galante / Türkçe Tercümesi: Erdoğan Ağca / Zvi-Geyik Yayınları / İstanbul 2000 sayfa: 105-109 dan) Sultan İkinci Hamid bu konuda İstanbul hahambaşısı ‘ndan bilgi istemiştir ve kendisine bir rapor takdim edilmiştir. Bu konuda Galante’ nin kitabında yer alan ifade şu şekildedir: “Sabetay’ın yahudilerle hiçbir ilişkisi olmayan müritler edinmiş sahte bir Mesih olduğunu söylemiştir. Daha fazla bilgi için Selanik hahambaşılığına mektup yazan İstanbul Hahambaşılık kaymakamı Sevi’nin hayatına ilişkin bir mektup yazmıştır” 



Görülmektedir ki Türkiye’deki kamuoyu baskısı ve halkın gizli bir cemiyete karşı olan alakası sonucunda Türkiye Hahambaşılığı sabetaycılık konusunda net bir açıklama yapmaktan kaçınmaktadır Ama en önemlisi yukarıda da ayrıntılı olarak anlattığım gibi temel neden Türkiye’de yaşayan müslümanların her ne sebeple olursa olsun yahudi dinine geçişleri konusunda karar vermeme alkesidir. Kuşkusuz ki bu bu devlete her yönüyle bağlı olan bir toplumun en büyük şükran ifadesi olarak görülmelidir. Bu sebeple gizli bir cemaatin mensubu olduğunu reddeden ve sabetaycı kökenli bir cemaat okulunun idarecisi olan bu kişilerin yalan beyanlarının tespiti için mahkemenizin konuyu Türkiye Hahambaşılığı başta olmak üzere tüm devlet kurumlarından (Başbakanlık, MİT müsteşarlığı, İçişleri bakanlığı gibi) bu konuda bilgi talebinde bulunmasını arz ederim Türkiye dışında yaşayan yahudi din adamları ve telogları ise sabetaycılığın yahudi kökenini redetmedikleri gibi sabetaycılığı gizlenmiş bir yahudi tarikatı olarak ele almaktadırlar. İsrael Bilimler Akademisi başkanlığı da yapmış olan sabetaycılık konusunda uzman bir araştırmacı olan Prof. Gershom G. Scholem sabetaycılığın bir yahudi tarikatı olduğunu bildirmektedir. Kendisinin Ankara İlahiyat Fakültesi Dergisi’nin 30. cildinde Türkçe tercümesi yer alan “Gizli Yahudi Cemaati: Türkiye Dönmeleri” isimli makalesi bu konuyu en güzel özetleyen bir örnek olarak gösterilebilinir. Bu makalede yer alan şu ifade çok önemlidir: “Mensupları resmen Müslüman olmuş, fakat kalben Yahudi kalarak özel bir yahudi türünü oluşturmuşlardır”. Bugün İsrael’de yapılan araştırmalarda da genel olarak kabul gören görüş ortadoks yahudi inancının dışında yer alan sabetaycılığın bir yahudi tarikati olarak kabul edilmesi gerektiğidir. Ekte sunulan Gershom G. Scholem’in “Gizli Bir Yahudi Tarikati: Sabetaycılar” isimli makalesi de bunun önemli bir delilidir. Yine bu konuda aynı yazarın “Mistik mesih: Sabetay Sevi” (Princeton Uni.Press 1977) isimli çalışması başta olmak üzere diğer çalışmalarında da bu düşünce ağırlıklı olarak yer almıştır. Sabetaycılığın bir yahudi düşüncesi olduğuna ilişkin aşağıdaki kaynaklarda örnek olarak verilebilir: 
Gerchom G. Sholem / “ The Mystical Messiah: Sabbtai Zwi/ Princeton Uni. Press 1977 
Gerchom G. Sholem / On the Kabbalah and its Symbolism / Schocken Books 1965 
Gerchom G. Sholem Mojor Trends in Jewish Mysticism / Schocken Books 1995 



Yahudiliğin sabetaycılığa bakışını ele alacağımız ikinci nokta ise resmi dini otoritelerin dışında yer alan yahudi kökenli aydınların ve laik yahudilerin bakış açılarıdır: Bir yahudi tarikatı olan sabetaycılık yahudi dininin bir parçası olmasının yanısıra aynı zamanda yahudi toplumunun ve bununla beraber yahudi kültürünün de bir parçasıdır. Bu sebeple yahudi kökenli kişilerin sabetaycıları ve sabetaycılığı kendilerine ait bir dini hareket olarak görmeleri de bir gerçeğin ifadesidir. Bu konuda yazılmış olan ve hakikaten fevkalade güzel bir şekilde konuyu özetleyen Türkiye Yahudi Cemaati’nin haftalık basın organı olan Şalom Gazetesi’nde 16.08.1995 tarihinde yayımlanmış olan Lizi Behmuaras’a ait “Tabular Yıkılırsa Yıkılsın” isimli makalenin içinde yer alan karikatür aynı zamanda yukarıda ifade ettiğimiz gerçeğin de bir kanuıtıdır. Burada aynı simada iki kişi çizilmiş ve biri diğerine Naeber Mehmet derken diğeri Valla bildiğin gibi Moiz diye cevap vermektedir. 



Görülmektedir ki sabetaycılık konusunda yahudi yazarlarda aynı fikri paylaşmaktadırlar. Bunun haricinde yine Şalom Gazetesi’nde tarihinde yayımlanan Yom Tov Ben Sason ve Erol Coşkunimzalı dört sayı boyunca süren “Sabetay Sevi“ isimli dizi yazıda da sabetaycıların yahudi kökenleri özellikle vurgulanmıştır. Hiç kuşkusuz ki bu yazıların haricinde Israel’de Aki Yeruşalayim isimli dergide yer alan ve Tarih ve Düşünce Dergisi’nin Kasım 2000 Tarihli 200011 sayısında Türkçeye tercüme edilerek yayımlanan Moşe Sevilla Şaron’un “ Dönmeler” isimli makalesinde ki şu satırlar özellikle iddialarımı kuvvetlendirmektedir: “Dönmeler artık “büyük bir sır“ olmaktan çıkan sırlarının daha fazla açığa çıkacağı kaygısıyla , bu sorunu Türk basınının gündeminden çıkarmak istiyorlardı. O günlerin yeni bir devletin , birleşmiş ve tümüyle “Türk” olan yeni bir ulusun kurulduğu günler olması nedeniyle , dönmeler, ekonomik ve siyasal yaşamdan uzaklaştırılmamaları için fazla deşifre olmak istemiyorlardı. 



Acaba 1984 yılında, yani Sabetay Sevi’nin ölümünden üçyüz yıldan fazla bir süre sonra bugun de dönmeler var mı? Bu sorunun yanıtı açık ve seçik olarak evettir. İstanbul’da çeşitli tarihlerde görüşme fırsatını bulduğum ve hala saklayacak bir şeyleri olan dönme dostlarımdan birini ziyaret ettiğimde , büyük annesi bana ibranice bilip bilmediğimi sordu. Bu dili bildiğimi söylediğimde , derin bir özlemin yansıdığı hüzünlü gözlerle bana Türkçe olarak şöyle dedi; “Lashom ne demek biliyor musun?” Sonra da yanıtını beklemeden kafasını çevirdi, ama onun nje olduğunu ona açıklamaya başladığımda, söylediklerimi zaten biliyormuşcasına tatlı bir gülümsemeyle baktı bana. “Lashon”u ya da Lashon Ha Kodeş’i yani kutsal dil olarak tanımlanan İbraniceyi hala hatırlıyordu. 



Sabetaycılar konusunda Türkiye Yahudilerinin Osmanlı topraklarına gelişlerinin beşyüzüncü yılını kutlama organizasyonunu üslenen 500. Yıl vakfı koordinatörü sayın Bay Harry Ojalvo Aksiyon dergisi’nin 23-29 Mayıs 1998 Tarihli sayısında şunları söylemektedir. “Türkiye eğer bugün 65 Milyon oldu ise ve o devirde 50 bin kişi müslümanlığı kabul etti ise, nispet itibariyle bugün yahudi kökenli birbuçuk milyon Türk’ün bulunması gerekli. Yahudi kökenli olarak Sebati devrinden gelme nitekim hepimizin tanıdığı bugün dışişleri bakanımız olan İsmail Cem İpekçi var. O Sebatidir. Coşkun Kırca var. Epeyi insan var.” Yine musevi kökenli araştırmacı yazar Rifat N. Bali Aksiyon Dergisi’nin 26.08-01.09.2000 tarihli sayısında sabetaycılarla ilgili şunları söylemektedir: “Bence bugün dönmelik konusu Türkiye gündeminden düşmüştür. Çünkü dönmeliği temsil eden, tartışmalı, ateşli polemikler yapan insanlar kalmadı. Bir Yalman’ın eşdeğeri bugün yok. (..) 



Sabetaycılar Batıya, Batılı yaşam tarzına taraf oldular ve bu yaşam tarzını Türk toplumuna getirmeye uğraştılar. Örneğin İpekçilerin ilk sinema salonlarını açmaları ve burada Batılı yaşam tarzını gösteren filmlerin gösterimi ve Yalman’ın ateşli ve saldırgan bir laik oluşu...”Tüm bunlar da göstermektedir ki sabetaycılık sadece yahudi dininin içinden çıkmış bir hareket değil ve aynı zamanda da halen devam eden ve yahudi dininin tüm karakterlerini eksiksiz olarak taşıyan bir harekettir ve bir yahudi tarikatıdır. Bu savunmada yer alan diğer ve çok önemli bir noktada sabetaycıların sabetaycılık konusunda ki düşünceleridir. Acaba bugüne kadar özellikle Türkiye, İsrael ve ABD basınında ve medyasında yapılan sabetaycılık tartışmaları sadece benim bu olayları yazmamdan mı kaynaklanmaktadır ve sadece benim merkezimde mi olaylar dönmektedir? Yoksa benim dışımda da sabetaycılık konusunda konuşan başka cemaat mensupları da olmuş mudur? Sabetaycılık hala yaşamakta mıdır, aileler köken olarak sabetaycı geçmişlerini kabul etmekte midirler? 



Bu bölümde sabetaycı kökenli kişilerin vermiş oldukları mülakatlara bakalım: İlk önce Sabetaycı hareketin önemli dini liderlerini yetiştirmiş olan Arığ ailesine mensup ve aynı zamanda Şişli Terakki Lisesi Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Haluk Arığ’ın eşi Fatoş Arığ’ın 05.10.1997 tarihli Gazete Pazar’da gazeteci Leyla Neyzi ile yaptığı “Selanikli Kim” başlıklı yazıya bakalım. 
Bu yazıyı nakletmeden burada önemli bir noktayı hemen vurgulamak istiyorum: Yeminli Mali Müşavir (Aynı zamanda Dinç Bilgin’in müşaviri ve akıl hocası olduğunu Hürriyet Gazetesi’nin 11.12.2000 tarihli İstanbul Eki’nde kabul etmektedir) Haluk Arığ ailesinin de baskısı ile sabetaycı kökenli bir aileden gelen ve annesi babası inançlı bir sabetaycı olan Fatoş Hanım ile dünya evine girmiştir. Sayın Arığ’ın Terakki Vakfı’na girmesi de yine sabetaycı olan kayınpaderinin ve devrin atanınmış avukatlarından Reşat Atabek’in sayesinde olmuştur. Nitekim sayın Atabek sayın Arığ’ın Hür ve Kabul Edilmiş Türkiye Büyük Locası’na intisabını da sağlamıştır. Zaten sayın Arığ’ın yıllardır Terakki Vakfı’nı yönetmesinin de nedeni tamamen bu cemaat ilişkileridir.


Şimdi eşi Sayın Fatma (Fatoş- Rahel) Arığ’ın aşağıdaki sözlerine bakalım: 

“Kendi çocuğu olduğunda, Fatma Hanım çok farklı bir yöntem izler. Kızına geçmişi anlatarak, kendisi “hiçbir şey işte“ olsa , ailesinin ve cemaatinin kökenlerini bilmesi ve bu geçmişten dolayı gurur duyması gerektiğini aşılar. (..) Bu kültürü yok saymaktansa, iyi tafalarını görmek ve bununla da iftihar etmek lazım. (..) Tam bir azınlık psikolojisi olarak sosyal dayanışma bizim ailede de devam ediyordu. Kötü gün dediğinizde bir bakıyorsunuz o grup tamamen bir arada. “Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı sayın İsmail Cem İpekçi’nin birinci dereceden yakın akrabası olan modacı sayın Cemil İpekçi’nin Aksiyon Dergisi’ nin 18/24 Eylül 1999 tarihli 250. sayısında yer alan demecinde ise şunlar açıklanmaktadır: “Cemil İpekçi Sabetay Sevi’nin dört çocuğundan biri olan Osman’ın soyundan geliyor. İpekçi’nin anlattığına göre diğer kardeşlerin soyundan gelenler arasında ise bugünün tanınmış aileleri bulunuyor. Dilber, Germen, Bezmen, Tokay ve Atabek’ler.“ 



Evet üçyüzelli yıllık suskunluk bozulmuş, ve sabetaycı kökenli aydınlar kendilerini artık daha rahat ifade edebilmek istemişlerdir. Tabiiki bu insanların korkusuzca bir cemaat baskısından uzakta açıklama yapabilmeleri çokta mümkün değildir. Ama gerçek olan bir noktada vardır ki tüm buna rağmen insanlar olabildiğince konuyu açıklayabilmektedirler. Fakat bu konuda yapılmış en kapsamlı çalışma Fransız basın mensupları Michael Blumenthall ile Michael Grosman’ın yapmış oldukları “Son Dönmeler” isimli film çalışmasıdır. Ben bu filmi gördüm ve fakat bir yemin sonucunda gördüğüm için filmin bir kopyasını alarak mahkemenize sunamadım. Bu film yapımcıları tarafından özellikle Türkiye’de satılmamaktadır. Bu filmle ilgili olarak Gazete Pazar’ın 23.02.1997 tarihli sayısında “Biri Bana Dönmesin Dedi, Bir Şey Anlamadım” başlığı ile yayımlanan bir yazıda bu filmle ilgili olarak film yapımcılarının demeçlerine uzun uzun yer verilmektedir. Bu filmde ondan fazla sabetaycı konuşmalar yapmış, pek çoğu musevi kökenlerini ve inançlarını belirtmiştir. Bu konuda yine bana isnat edilen suçlara karşılık olarak benim savunma iddialarım gerçekleşmektedir. 

sabetaist_blent_ecevit_ve_inn.jpg


Bu arada ben kendi kitabımdan da bahsetmek istiyorum. Belge Yayınları tarafından yayımlanan ve 2000 yılında yedinci baskısı yapılan “Evet ben Selanikliyim” isimli kitabımda uzun uzun ailelerle yaptığım konuşmalardan elde ettiğim bilgileri yazdım. Bu çalışmalar sırasında Karakaşlar cemaatine mensup bazı hahamların bana vermiş olduğu bilgiler arasında Paker ve Arığ aileleri ile olan bilgilerde mevcuttur. 

Benim bir araştırmacı olarak ulaştığım sonuç şudur: Sabetaycı cemaatin Kapancılar kolu ağırlıklı olarak simile olmuş gibi görünse de halen Şişli terakki Lisesi’nin başında bulunan Yönetim Kurulu’nun sabetaycı kökenli üyelerinin başkanlık ettiği bir kurul tarafından cemaate ait mallar yönetilmektedir. Bu kişiler ailelerinin dini kökenlerinden de faydalanarak birtakım menfaat teminlerine gitmektedirler. Bir kamu malı olan Vakıf Üyesi oldukları halde mal bildiriminde bulunmamaktadırlar, yurtdışında bulunan servetlerini açıklamamaktadırlar, bir de sayın Can Paker gibi Tusiad başta olmak üzere bazı iş gruplarının içinde Etik Konsey üyesi gibi payeler almaktadırlar. Fakat gerçek amaçları ne olursa olsun bu kişiler sabetaycıdırlar ve Sabetay Sevi’nin itikatlerine göre yaşamaktadırlar ve hukuka ve vicdana aykırı olarak bir cemaat malına tecavüz etmektedirler. 

Sabetaycı cemaatin tekrar tarihçesine dönersek;1924 Yılına kadar Sabetaycılar üç ayrı grup halinde yaşantılarını devam ettirmişlerdir. Genelde Selanik başta olmak üzere İstanbul, İzmir, Sofya, Üsküp gibi şehirlerde küçük cemaatler halinde yaşamışlardır. 1924 mübadelesi ile birlikte Türkiye’ye getirilen islam uyruklu Osmanlı vatandaşları içinde yer almışlarıdr. Cumhuriyet Dönemi Devlet arşivlerinde sabetaycılık konusuna ilişkin belgeler bulunmamaktadır. Bu konuda ekli listede görülen yazışmalardan da anlaşılacağı üzere sabetaycların varlığını araştırıp bu konuda bilgi verebilme durumunda olan bakanlıklara yaptığım yazılı başvurular sonunda şu yanıtları aldım. 


Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 04.08.2000 Tarih ve 17456 nolu yazısı ile, “Sabetay Düşüncesi ve İnanışı ile ilgili olarak bir vakıf ve belge kaydına raslanmadığı bildirilmiştir”. Bu noktada şunun belirtilmesi gerekiyor. 1942 de Varlık Vergisi uygulamaları sırasında “ D “ grubu olarak mütalaa edilen Türkiye’li sabetaycılardan müslümanlardan alınandan daha fazla bir vergi talep edilmişti. Kendisinden bu oranda vergi alınan aileler arasında yer alan Bezmen, Refiğ gibi aileler Şişli Terakki Lisesi’nin kurucusu olan ailelerdi. Acaba bu kişiler hangi kriterlere göre fazla vergi ödemek zorunda kalmışlardı? Yine, diyanet işleri başkanlığından da benzer bir cevap alınmıştır. Fakat kendisine başvuru yapılan Başbakanlık, Maliye Bakanlığı, dilekçelerimize yanıt vermediklerinden devletin bu teşkilatlarında sabetaycılıkla ilgili belge olup olmadığını bilemiyoruz. Yüce Mahkemenizden talebimiz yargı erki yolu ile ilgili bakanlıklardan bilgi istenmesinin sağlanmasıdır. 1942’de çıkarılan Varlık Vergisi Kanunu’nun yerel tahrir komisyonlarında uygulaması sırasında sabetaycılar “ D” adı verilen özel bir grupta mütalaa edilmişlerdir. 



Dönemin İstanbul Defterdarı olan Faik Ökte “Varlık Vergisi Faciası“ isimli kitabında (Faik Ökte / Varlık Vergisi Faciası / Nebioğlu Yayınevi Tarihsiz) şunları yazıyor. “ Bu seyahatte Merkezin şifahi emriyle “ Dönmeler “ için bir D grubu ihdas edilmiştir. Bunların vergisi M grubunun iki misli olacaktı. Bunun neticesi olarak cetveller daha sıkı tarandı ve bir kısım D ler adi cetvellerden alınarak fevkalade sınıfa ithal olundu. (Sayfa 85). 



Eski defterdar Ökte’nin bu sözleri devlet kayıtlarında sabetaycıılıkla ilgili belge olmadığını yazılı olarak bildiren bakanlıkların dikkatine sunulmaktadır. Sabetaycıların nasıl tespit edildikleri ve varlıklarının nasıl özel bir tarhiyat konusu yapıldığı meselesi halen tarihin bilinmeyen esrarengiz bir sayfasını oluşturmaktadır. Bilinen odur ki sabetaycılar aynı verginin mükellefi konumunda olan müslüman ve gayrımüslim unsurlardan farklı bir oranda vergiye tabii olmuşlardır. Dönemin yer alan bazı rivayetlerine göre Selanik’ten İstanbul’a getirilen nüfus defterlerinde (bunlarEminönü, Bakırköy, Şişli nüfüs idareleri başta olmak üzere kayıtlıdır), sabetaycı kökenli Selanikliler’in nüfus kayıtlarında “ D “ ibaresi bulunduğu iddiaları vardır. Hatta bu ibareye sahip kişlerin 1950 li yıllara kadar muvazzaf subay, savcı, hakim gibi kamu görevlerine aday olamadıkları, bu sebeple nüfus kayıtlarını başka şehirlere naklettikleri iddiları da vardır. Bu sebeple Mahkemenizin ilgili nüfus idarelerinden geçmişe ait bu kayıtları bulmalarının sağlanmasını talep etmekteyiz. 



Sabetaycı cemaat üyeleri 1942 ye kadar tek parti döneminin ideologları arasında yer almışlardır. 1946 da ki Demokrat Parti hareketiyle beraber Ahmet Emin Yalman, Arif Bilgin gibi yakubi koluna mensup kişiler açıkça D.P hareketini desteklemişlerdir.Bu kişilerin o dönemde kendilerine ait olan Vatan ve Yeni Asır gibi gazetelerde yazdıkları yazılar bunun örneğini teşkil etmektedir. Sabetaycı hareket toplum içindeki tanınmışlığını 1970’lerden sonra kaybetmeye başlamıştır. Konu daha ziyade İsrael ve A.B.D başta olmak üzere bu ülkedeki bilimsel dergi ve konferanslarda işlenmiştir. Fakat bu hareketin varlığının bittiğini göstermez. 



Sabetaycı hareket ondokuzuncu yüzyılın başlarından itibaren ciddi bir değişim süreci yaşamaya başlar. Cemaatler Osmanlı Devleti’nin dışa açık kapısı niteliğindeki Selanik şehrinde yaşıyor olmaları sebebi ile özellikle Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan fkirlerden direkt etkilenen bir hale gelirler. Bu fikirler o zamanki cemaat liderlerini bazı yeni radikal kararlar almaya zorlamıştır. Böyle bir yapı içinde sabetaycı liderlerin en önem verdikleri husus eğitim olmaktadır. Sabetaycılar hareketin başlarından itibaren kendi okullarını kurmuşlardır. Bu okullar yolu ile dini eğitime ağırlık vermişlerdir. Fakat değişen zaman laiklik kavramının kendi içlerinde de tartışılmasına yol açmıştır. Nitekim dindar ve yaşlı kuşak ile genç kuşak arasında ciddi fikir ayrılıklarının olması kaygı verici boyutlara ulaşacak.             



Sabetaycılar hareketin başlarından itibaren kendi okullarını kurmuşlardır. Bu okullar yolu ile dini eğitime ağırlık vermişlerdir. Fakat değişen zaman laiklik kavramının kendi içlerinde de tartışılmasına yol açmıştır. Nitekim dindar ve yaşlı kuşak ile genç kuşak arasında ciddi fikir ayrılıklarının olması kaygı verici boyutlara ulaşır.


III-ŞİŞLİ TERAKKİ LİSESİ’NİN KÖKLERİ :                                                   Online: 1  Hits insg.: 393364  Hits heute: 5 Online: 1  Hits insg.: 344366  Hits heute: 1 Online: 1  Hits insg.: 251633  Hits heute: 183 


Sayın Nafiz Can Paker’in şahsıma karşı açmış olduğu davanın özellikle kendi ikametgahı olan Kadıköy semti adliyesi’nde açılmış olması dikkat çekicidir. Zira bu dava salt benim yazmış olduğum sabetaycılık yyzılarından kaynaklanmamaktadır. Bu davanın esası; yaklaşık iki yıla yakın bir zamandır İstanbul Asdliyeleri’nde devam eden bir yolsuzluk hakkındaki ceza ve tazminat davalarının bir uzantısıdır. Bu sebeple bu davaların esbabı bilinmeden şahsımın içine düşürülmek istendiği durumu tam olarak anlayabilmek mümkün değildir. 



Sayın Can Paker kuruluşu 19. yy’ın sonlarında Selanik’e dayanan Terakki Mektebi’nin bugün Türkiye’de ki şekliyle Terakki Vakfı’na ait olan Şişli Terakki Lisesi’nin bağlı olduğu Terakki Vakfı’nın Genel Kurul üyesidir. Bu okulun İstanbul Teşvikiye’de bulunan 3.000 metrakelerelik alana yayılmış olan ve bu gün tamamen yıkılmış bulunan binası Sayın Paker’in de içinde yeraldığı bir grup Genel Kurul üyesi tarafından Sabah Gazetesi sahibi sabetaycı, yakubi kökenli ve hakkında Etibank yolsuzluğu nedeniyle soruşturmalar bulunan Dinç Bilgin’in ortağı Nevzat Ak’a ucuz yolla verilmek istenmiştir. Bu sebeple bu davanın da Terakki olayı ile yakın bir ilgisi vardır. 



Okulun kurucusu olan, bir eğitim gönüllüsü, kendini sabetaycı harekete vakfetmiş ve bu hareketin içinde yeralmış bir din adamı olan Rabbi Şimon Zwi (Şemsi Efendi) benim de büyük büyükbabamdır. Bu sebeple onunla aynı aileden gelmem hasabiyle Terakki vakfı’nın ve mülklerinin içine düşürülmeye çalışıldığı kötü durumla yakınen ilgilenmekteyim. Bilindiği üzere Şemsi Efendi büyük Atatürk’ün de öğretmeni olmuş ve onun anılarında yer almıştır. Fakat ben Vakıf üyesi olmadığım için adli makamlarda bir dava açmam da sözkonusu olamamıştır. Bu sebeple konuyla ilgili Türk Basını’nı bilgilendirmek suretiyle bir çaba içine girdim. 



Şemsi Efendi bir din adamıdır, bir hahamdır. Bu sebeple ilk anda cemaat gençlerinin rahatlıkla dini eğitim alacakları bir okul kurmayı tasarlar. Nitekim modern tarzda eğitim veren ve eğitim Tarihimize geçen Selanik’te kurulan ilk çağdaş eğitim yuvasını kurar. 



Kapancılar Grubu Şemsi Efendi mektebini ilk anından itibaren desteklemişlerdir. Hatta cemaatin zengin üyeleri bunun daha da geliştirilerek köklü bir eğitim müessesesi haline getirilmesi için uğraşmışlardır. Nitekim daha sonra vakıf haline getirilen Selanik Terakki Mektebi -ki bugünkü adıyla Şişli Terakki Lisesi’dir- nin tarihçesini anlatan ve okul tarafından yayımlanan (Terakki Vakfı Şişli Terakki Lisesi’nin Dünü Bugünü Yarını 1879-1979) isimli kitapta (baskı Yılı: 1979) okulun temeli Şemsi Efendi mektebine dayandırılmaktadır. 



Şemsi Efendi benim anne tarafından büyükbabamın büyükbabasıdır. Aileme ait olan eski ve tarihi cemaat belgelerinin bir bölümü de okulun kütüphanesindedir. 
Okulun sabetaycı kökenli kişiler tarafından kurulduğunun diğer bir ispatı da aynı kaynakta yer alan kurucular listesinde de görülmektedir. Burada ismi geçen şu şahısların tamamı sabetaycıdır:Ahmet Kapancı , Osman İnayet, Yusuf Kapancı. Terakki Mektebi’nin Selanik’teki ilk kuruluşundan itibaren kat’i surette sabetaycı cemaate mensup olmayan kişiler bu okulun kurucuları arasına alınmamaktaydı. Bu sebeple yapılacak bir nüfus kaydı araştırmasında da kurucular arasındaki kan bağlı ve akrabalıklar da ortaya konabilecektir. 
Sabetaycı cemaatin kapancılar grubu kendisini sadece okulu ile değil gündelik yaşantısı ile de diğer toplumsal gruplardan ayırmıştı. Nitekim 1931 de ki günlük gazetelerde başlayan sabetaycvılık tartışmalarının yarattığı tedirginliğe kadar sabetaycılar sadece Üsküdar’da ki Bülbülderesi mezarlığında gömülmekteydiler. Bu da yine dini bir nedene dayanmaktaydı. Yahudi dininin Tevrat’tan sonraki en önemli yazılı kaynağı olan Talmud’a göre Mesih tekrar bülbül seslerine gelecekti. Bu sebeple de sabetaycılar ihdas ettikleri özel bir mezarlıkta ölülerini kendi dini kurallarına göre gömmekteydiler. Bu sebeple okulun ilk kurucularından olup İstanbul’da ölen kişlerin mezarlarının da Bülbülderesi’nde Kapancılar grubuna mensup mezarlıkta olduğunu bilmekteyiz. 



Gerekirse bu konuda yapılacak bir tespit bize bunu somut delillerle ispatlayacaktır. Yine okul tarafından yayımlanan aynı kaynağa göre, sabetaycı cemaat mensupları okulun kuruluşu sırasında Selanik’te yaşayan İtalyan teb’asına mensup Alatini Efendi isimli bir museviden de yardım istemişlerdir (bu kişi İttihat Terakki hareketine önemli yarımlarda bulunmuş bir kişidir), Alatini de bu cemaat üyelerinin de aslen musevi kökenli ol

GİZLİ YAHUDİ CEMAATİ: TÜRKİYE DÖNEMLERİ


GİZLİ YAHUDİ CEMAATİ: TÜRKİYE DÖNEMLERİ
l Ya,mn: Gershom G. SCHOLEM2 Çeviren: Doç. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK i Gelecek sahifelerde açıklayacağunız olaylar, bütün Yahudi dini tarihinin en acayıp ve en paradoksal hadiselerinden birini teşkil etmek. tedir. Söz konusu olan bu önemli grup, aşağı yukarı üç yüz yıl kadar önce, bilerek ve isteyerek Yahudiliği hırakmış vcya daha doğrusu YaImdi sosyo-dini topluluğunun gelcneksel dini çerçevcsini terkctmiştir. Mensupları resmen Müslüman oııı"ıuş,fakat kalben Yahudi kalarak özel hir Yahudi türünü oluşturmuşlardır . Onlar, iki yii:r.lü varlıklarını de. vam cttirerek, Yahudiliklel'ini koruyan ayrı bir grup tcşkil etmişlfrdir. Çok derin motivasyonlarıyla, hata kendi mistik sapıklıklarının taassup inancıyla, bu Yahudiler; iki yüz elli seneden fazla hir süı'e :r.arfında, hemen hemen hozulmadan hiiviyetlerini muhafaza etnıeği başarmış- lardır. Onlar, inançları ve dini pratikleri uğruna, a.~ılmaz gizli hir perdenin şaşırtıcı etkisiyle kuşatılmışlardır. Çağdaş Dinler Tarihinde, bu gizli Yahudi cemaati olan Dönmeler'e benzer çok az olay vardır. Bu cemaat yüzyıllarca dcvam etmesine, 1 Bu makale, Gershom G. Selıolem'in orijinal ismi "The Mcssiamc IDEA IK JUDAISJI1 and other Essays on .Jewish Spirituality" olan eserinin Remard DUPl!Y tarafından Fransızca'- ya" Le Mcssianisme Juif cssais sur la spiritualite du judaisme", ealmann.!.evy' 197,1, France, şeklinde çevirisinin 219-247 sahife!eri arasında yeralan, "La Secte crypto-juivc des Dunmeh de Turquie" başlıklı kısmınııı tercümesidir. "Sabatay Sevi ve Cemaaıi Lzerinde Bir Araştırm,i" (Dönmeler ve Döıunelik Tarihi) adlı çalışmamızda, bu makaleden haberdar olmamıza rağmen, elde edemediğimiz için istifade edememiştik. Şimdi temin ettiğimiz bu makaleyi tercüme ederek ilgileneceklerin hizmetine sunmayı uygun bulduk (Çev.) 2 Ge.,lıom G. Schol(m, Kudüs-İbrani Üniversitesi Yahudi Misıisizmi Profesörii ve zamanın biiyük ilim adamlarından biridir. 1897 yılında doğmuş ve 1973 yılına kadar 104 civarında yayım olmuştur. Yahudi Mistisizmi konusunda onun dikkatini en çok çekcn Sabatay Zevi'- ninki olmuştur. Bundan dolayı da çalışmalarını Sahataizm üzerinde yoğunlaştırmıştır. O, Sabatay Zevi'nin şahsiyetindcn dalıa çok hayatı ye tesirleri üzerinde durmuştur (Bkz. Bemard DUPUY'un ünsözü, 7, 13). Scholem'in Sabatay Sevi'nin hayatını ve Sabataist harcketi konu alan iki ciltlik İbranice c.eri vardır. Bu escr, 1Ialıiyat. Fakültcsi Kütüphancsinde bulunmaktadır. Ayın eser 1973 yılında "Snbatai Sevi. Thc Mystical Messialı" adıyla İngilizce'ye de tercüme edilmiştir (Çev). 218 GERSHOl.,EM G. SCHOLEM - ABDURRAH\fAN KÜÇÜK çevresinde ve daha solll"a literatürde iyi hilinmiş olmasına rağmen, bilginler onun sahip olduğu inanç konusunda çok az belgeye sahip olabilmişlerdil'. Bundan dolayı, Dinler Tarihi cserlerin?e, bu eemaatin adından pek nadir olmak bahsedilmesi ~aşırtıeı değildir. Bu durum, ilginin yokluğundan daha çok, basılmış eserlerin aşl1'1azlığından ve her zaman ele geçen cinsten olmayışından ileri gelmektedir. Bundan 60 yılı aşkın IJit süre önce, Paris OryantIistler Kongresine, "Türkiye'de :Müslüman- Yahudi Cemaatİ" (Une Secte Judeo-Musulmanc en Tm'quie) başlığı altında 'ALralıam Danon tarafından sunulmuş tf:bliğ, biraz dar llİ!' şekilde ek alınınış olmasına rağmen, Dönmeler'in iınncına ait ilk doneleri ortaya koymuştur. Bu tarihten sonra ilk çalışma, 1924'de Türkiye ile Yunanistan arasında halkın mübadelesinde Dönmclcrin durumu konusıında" Türk Basınında yer alan tartışı~aların Vladimir Gordlevsky tarafından 1926'da islamica'da yayınlanan ma" kaledir. Tanınmış yazar İLrahim Alaettin Gövsa'nın 1938 veya 1939 yı- lında Türkçe yayınlanmış hir eSCl'ibulunmaktadır. ~övsa'nın hu eseri, Dönmeler konusunda basında yeralan tartışmalardaki bilgilerin en önemlilerini ihtiva etm.ektedir. Bu, Ahmhaın Galante'nin, İstanbul'da 1935 yılında neşredilmiş olan, Nom:eaııx documents sur Sabbetai Sevi: organisation et us et coutu1I1es de ses adeptes adlı eseıinin bir benzeridir. Bu iki araştırma da yeni bir şey getirmemektedir. Şayet yeniden hir defa tlaha inceleme yapıyorsam, son senelerde, özell:ikle 1948'den itibaten, o güne kadar cemaatin üyeleri (Dönmeler) tarafından büyük korkularla muhafaza cdilmiş, gizli literatürlerinin önemli kısmının İsrail'e ulaşmış ve ilk defa hir seri araştırma ve yayma yolaçmış olmasından dolayı yapıyorum. O halde biz, tekstlerin ve harcketin içinde doğduğu şaı.t!arm ycni bilgisiyle, bu tarih dilimini inceleyehiliriz. Bununla bcraber, Im birkaç çalışmanm Dönmeler Cemaati konusunda gerçek bir araştırmanın ancak' başlangıcı olahileceğini belirtmek zoıundayıııı. Bilindiği gibi, Dönmelerin haşlangıcını, ] 665 ve 1666 yılları boyunca Yahudiliğin sincsinde kendini gösteren mesihi büyük bil' pat- 3 h'ikl,,1 Harlı;'n"en sonra Yıınanistan'daki Tiirklcr ilc Türkiyc'deki RumIarın mübad~lesi Söz konnsu olunca, Yunanistan ~ınırları içinde Ye bilhassa Selaniktc bulunan dönnıeler, ııslen Yahudi olduklurmı ileri siirüp mübadele harici kalmak istemişlerdir, Bunun iizerine Türk Ba,ınıııda, hu kolılHla. huvli tartışına "Iımış ve çcŞiıli yazılar çıkmıştır (Bkz. A. Küçük. Döıı' melcr ve Döıuııelik Tarihi, İsıanbul ı979, 229-239)
Gizli YAHUDi CEMAATi-1ÜRKİYE DÖNEMLERİ 219 lamaya kadar götürmek lazımdır. Bu hareket meşhur iki kişiye bağ- lanmaktadır. Bunlardan biri, büyük tutku ile karşılanmış olan sahte Mesih, Kabbalist bilgin Sabbatai Zevi (1626-1676); ikincisi, Sahbatai Zcvi'nin "peygamberi" ve ilahiyatçı Gazze'li Kathan'dır (1644-1680). 0, sürgünde (diaspora), hütün Yahudi tarihi boyunca gerçekle~m.esi beklenmiş olan mesihi hareketin temsilcisidir. Çok.sayıda vukubulmuş olan önceki mesihi hareketler, daima kendi 'yayılma sahası ve sürderi içinde sınırlı bir karakteTi muhafaza etmiş, önemli izler bırakmamış- lardır. Sahatatizm için hiç de aynı şey söz konusu değildi:r. Hareketin derin köklerini, her zaman, milli, halka dayalı ve mistik bir karaktere sahip olan apokaliptike hağlı olarak kendiliğinden varolan ilişkide aramak lazımdır. İspanya'dan kovulduktan sonra, Yahudilikte, zamanla gitgide apokaliptik ve mistik'ten biJi veya diğeri önem kazanmıştır. Bundan dolayı, mesihi canlanma vukubulduğu zaman, Yahudi halkının bütününde Lu mesihi canlanmanın eşi görülmemiş yankıları olmuş ve çok derin sonuçlar doğurmuştur. Yirmi'otuz yıl önce hüküm süren peşin yargılarla dolu Yahudi Vekayınamesi, bu mesihi canlanmaya yolaçan deruni sehepleri ve onun etkilerinin büyüklüğünü, mümkün olduğu kadar, iinemsiz gibi göstermeye çalışmıştır. Fakat son yirmi yılların araştırması, bu peşin yal'gıları ortadan kaldırmıştır. Bu araş- tırma, manuskrit kaynaklarm dikkatli bir İncelemesinden hareketle, Yahudi diasporasının bütün sınıflarını belli bir ana ulaştı~an bu hareketin derin güeünü açıklamaya imkan vermü;tir. 1957 tarihinde İbranice olarak basılmış olan eserimde4, onun bütünlük arzettiğini ortaya koymaya çalıştım. Hareket bu hüyük yankıyı uyandırdıysa, Filistin'den doğduğundandır. Gazze'li Nathan, .İzmir'den Kudüs'e gelmiş olan kabbalist Sabatay Sevi'yi burada tanımıştı. Bu andan iinee, hiç kimse SaLatay Sevi'nin mesihi iddialarını ciddiye aln'lamıştı. Z,:ten Sabatay da mesihi iddialarını ancak kesintili bir şekilde açıklamıştı. Fakat Gazze'li l'Iat. han, özel vecd halleri sırasındaki durumundan dolayı, Sahatay Sevi'. nin iddialarının doğruluğuna inanınıştı. 1665 yılı Ekim'inden 1666 yılı Kasım'ına kadar, çok hareketli Li•• yıl boyunca, çok sayıda bir kalabalık, bu mesihi Iıareketi benimsemiJ1ti. O zaman bir çok faktör bu hareketin gelişmesini kolaylaştll'ınıştı. Mesih ile kurtulmanın zamanını yaklaştırmak için, bir çeşit son kurtuluş yanşı gibi kahul edilen, -1 Bkz. G.G. Scho1eın. Sabbata; .Ze\'i ct le mou,'cınent sabbateen pendant sa "ie (İbraniee) 2 cilt, Tel .'hiv, 1957, İngilizce baskısı, Salıbata; Sev;. The Mystie,ıl l\fessiah, 1'rinceton' 1973 (K.d.t.). 220 GERSHOLEM G. seliOLEM - ABDURRAHMAN KÜÇÜK şiddetli trvbe harrketi oldu. Tamamen eski tekst ve geleneklerle beslcnıniş, ateşli apokaliptik hir bekleyiş vardı, fakat bu eski metinlernen elde edikn şey, kritik bir şekil kazanması için, edehi ve müşahhas ka. rakterini kaybetmişti. Bu esk,i metinler içinde yer almış, okuyucuların dikkatine sunulan bilgiler Yahudilerin hafızalarına yeniden yerleştiril. mıştı. Kurtulmanın yakın olduğu yolundaki ateşli haber, bir kitle hareketi karakterini aldığı zaman, her zamanki kaçamak dumınlar değişmişti. Halkın hryeeanı, 'gelecek zaman konusunda ilan edilmiş şeyi hızlandırmış ve onu ertesi güne bırakmıştı.' Çok insan için ınesihi kurtuluşun sonu gerçek hir iç emir olmuştu. O zaman o, henüz tarihi hir realite bile olmamıştı. İlfııı edilmiş bu tarihi olayın vuku hul. madığmı ortaya çıkaraeağı gün, Lir krizin meydana çıkması gerektiği apaçık ortadadır. Kitlenin umut vr saflığıyla kısa zamanda oluşturulan olağanüstü ve dsanevi hava hl'saLa katılsa bilr, Sabatay Sevi'nin şahsiyeti de olağanüstü bir büyü etkisi yaptı. En yakın tamftarlarının nazarında o, hiç şüphesiz. bir zalıit ve bir mistikti. Veed, mutluluk veya coşkunluk anlamında o, kendisini dini hükümleri ihlale ve i} güne kadar hiç görülme. miş, Yahudilik modeli olarak, "Kutsal Günahkıh" tipini sergilerneye çağnan şahsi eğilimini farketti. Onun şahsında, aynı anda, her zaman mesihliğin ayırt ediei bir niteliği olmuş olan bu anarşik şekil altında, değiştirilmiş, yenilenmLş bir Yahudiliğin ütopik saplantısı ve Yahudi geleneğinin, hayram törenlrri gibi, bazı hususlarını (doneleri) değiş tirip düzelten aeayip ve gülünç ritleri yerine grtirme eğilimi görüldü. Sabatay Sevi, bütün Im işlerin, rabbinik Halakha'nın dengeli ve geleneksel otoritesinin yerini alması gereken yeni bir mesihi otoriteyi ileri sürerek yapıyordu. 1660 yılı başında Mesih, Sultanın başından tacı geri almak ve yeni mesihlik çağlılı başlatmak için taraftarlarının bekledikleri İstanbul'a geldiği zaman hareket doruk noktasına ulaşmıştı. O tarihte neşredilıniş olan bazı İbranice kitaplal'ln şu ibareyi niçin taşıdıkları daha iyi anla- şılır: "K chanetin ve Krallığın yenilenişinin birinci yılı". Türk otoritclel"i tahtın varİsİ olduğunu idda eden mesihi durdurdular, fakat, herkesin hayret ettiği, onu öldürmediler. Türk otoritcleri Eyliil 1666'ya kadar (Ocak 1666'dan Eylül 1666'ya kadar), onu Gelibolu yakınında tutuklu olarak alıkoydular (hapiste tuttular). Orada (Geliboluda) Devlet'in (Osmanlı İmp.) tutsağı (mahk~mu) olmasına rağmen, hiç GİZLi YAHUDi CEMiYETİ- TÜRKİYE DÖNEMLERİ 221 şüphesiz bir kaç görevliye rüşvet vererek, sarayerkanının ızınını almayı başarmıştır. (Bu izin neticesinde) O, ozaman, orada, toplulukların destek ve tasvibi konusunda ona güven veren bütün memleketlerden gelen delegeleri, özellikle Yahudi dünyasının en önemli ve en nü- fuzlu merkezlerinin delegelerini kabul etti. Bu beklenmedik olaylar, taraftarları üzerinde derin bir etki yaptı. Mabed'in tahribinin hatırasına yapılan 9 Ab oruç günü, mesıhi ferman ile, :\'Iesıh'in resmi doğum günü ilan edildi ve yas günü olarak kutlanan bayram, neşeli bayrama çevrildi. Taşkınlık, özellikle Türk Yahudiliği bünyesinde artık sınır tanımıyordu. Ayrılmış mualifleri ve "inanmayanlar" tarafından. yapılmış birkaç uyarı hiçbir sonuç vermedi. Bundan dolayı Sabatay Sevi'nin 16 Eylül 1666'da Edirne'de Divan önüne çağ- rılması, Padişahın karşısında İslam'ı kabul edip hayatını kurtarması habel'i görülmemiş bir yıkım oldu. İnananların şaşkınlığı anlatılamazdı. Heyecan doruk noktadaydı ve hareketin basİt bir düş kırıklığı izlenimi içinde bitmiş olması arzusu kalbIerin derinliğinde yer etmişti. Bununla beraber, önemli bir taraftar kitlesi, Yahudiliği bırakmaksızın, Sabatay Sevi'yi takib ediyorlardı. Eski metinlere yeni anlamlar vermekte çok yetenekli olan Gazze'li Nathan, önemli geleceği haber veren bir teori hazırlamak gerektiğini kavramakta birinci oldu. Bu teoriye göre, sona varmak için, İsrail'in mesihIe sürgünden kurtulması, trajedik bir diyalektik takip etmekle ınümkün olacaktır. Mesih, kutsallık kıvılcım ve duygularını uyandı- ran ve "yükselten" mistik görevini yerine getirmek için, bütün milletlel'i bizzat dolaşması gerekmektedir. O, aynı zamanda, bunları da İsrail'in dışında aramak zorundadır. Bu görevi yerine getirmek için o, artık kutsallık dünyası içinde kalmaktan tatmin olmuyor; iffetsizlikten dünyayı tenIizlemeyi, kutsallık ateşini yakmayı bile yeterli saymıyor; misyonunu yerine getirmesi için bizzat bu dünyanın içine girmesi lazım geliyordu. Öyle anlaşılıyorki Mesih, bir nevi sürgünde olacak ve adeta kutsal teınelleıinden kopacak; bu kurtuluşu gerçekleştirebilmek için bizzat bu şeylerden kendini uzaklaştıracaktır. Gazze'li Nathan'ın bu teorisi, eski .Ahiret kavramından yepyeni bir Yahudi varyantı meydana çıkarıyordu. Mesihi'in din değiştirmesi, mistik ve aynı zamanda tarihI görevini yerine getirınesi için gerekli bir davranıştı. Nathan'a göre Mesih, Türk olmadı, gerçekte o Yahudi olarak kaldı. Ancak o, din değiştirmesinden itibaren, zahıri ve batını olmak üzere iki kişilik halinde yaşamaya başladı. Mesıhi ihtişam içinde yeniden dö- nünceye kadar, onda, bu iki kişilik birbiıine zıt şekilde bulunacaktır. 222 GERSHOLEM G. SCHOLEM - ABDURRAHMAN KÜÇüK Bu: teori, Sabatay Sevi'nin durumuna çok uygun geliyordu. Müslüman ve Yahudi olarak Sabatay Sevi'nin ikili hayatı, başalangıçtan beri, din değiştirmesinden çok ümitlenmiş olan Türk Yönetimince bir çok sene müsamaha ile karşılandı. Daha önce olduğu gibi, "inanan" Sabatayistler, "Meshih"in din değiştirmesinden sonra da, "hac" için Edime'ye gitmeye devam etti. Yukandaki tezlerde ifade edilmiş olan mesihliğe ait sapıklık,. elden ele dolaşan bir seri eserle hızlı bir şekilde yayıldı. Noımal m.uhalefete ve bazen de resmi rabbinik otoritelerinin eziyetlerine rağmen Yahudi mesiheiliğinin bir nevi yeraltı hareketi başladı; bir müddet sonra da geniş bir çevreye ve Yahudilerin dağınık olarak bulundukları (diaspora) çok sayıdaki bölgeye yayıldı. Arnavutluk'a sürgün edildikten sonra, Saba1ay Sevi, 1676 sonbaharmda Ülgün'de öldü, fakat bu ölüm bile olayların akışında bir şey değiştirmedi: Mesih'in gerçekten "ölmediği", "bir başka şekil altında" yaşadığı açıklandı. Kabbalistlerde ortak olan Tenasuh doktrini, Mesih'in Adem'den son Mesih'e kadar değişik şekiller altında görünmüş ol. duğunu düşünrneğe imkan veriyordu. XIX. Yüzyılda, Dönmeler, Adem'in ve Mesih'in ruhundan 18 tenası1h olduğunu hesaplıyorlardı. 1666'dan sonra Sabatay Sevi taraftarlarının yerine getirmek zorunda olduklan alternatif, Dönme Cemaat'ın meşeini öğrenmek bakımından, önemli noktalardan biridir. Bu altarnatif şu idi: Mesih'in din dcğiştirmesi(Müslüman olması), takip edilmesi gerekmeyen istisnai bir durum gibi ıni kabul edilmeliydi, yoksa "inananlar" (Sabatay'a bağlı olanlar) için bir örnek mi olmalıydı? Diğer bir ifade ilc, Sabatay Sevi'nin mesihi ınisyonuna inanç, tarihi Yahudi topluluğu içinde kalma imkanı mı veriyordu, yoksa bu inanç, Sabatay Sevi'nin takip ettiği usUlün devam ettirilmesini mi gerekli kılıyor du ? Birinci yorum, dış görünüş itibariyle, harfiyen hahamlığa ait gibi görünen, fakat, iç gö- rünüş itibariyle, Yahudi görüş noktasından, tam anlamıyla sapık Sabatayist olan gizli bir davranış biçimine yolaçtı. O zaman, Sabatayistlerin dış görünüşü Müslüman ve Türk olduğu için, ikinei yorum, aynı sonuca ulaştı. Sabatayistlerin büyük çoğunluğu, pirinci yorumu (görüşü) tercih etti. . Bu Sahatayistler, takip eden üç veya dört nesilboyunca, Avrupa Yahudiliğini kuşatan manevı kıpırdanmada öneınli bir roloynadı. Onların tarihi bizi burada ilgilendirmiyor; bu konuyu bundan önceki denememde uzun uzadıya ele almıştım. Fakat ikinci alternatifi seçen bir azınlık da vardı. Bunların temsilcileri, Türkiye sepharade (İspanyol) Yahudiliğinin en önemli merkezi olan Selanik, Edirne ve İstanbul'da GtzLi YAHUDi CEMAATt - TÜRKİYE DÖNEMLERİ 223 yaşadı. Bunlar, özellikle, 1673 Ocak ayında, Sabatay Sevi'nin Arnavutluk'a sürgün edilmesinden önce, dönme Mesih ile sıkı bir münasebette bulunmuşlardı. Sabatay Sevi' nin şahsi durumu, onların nazarında, çift görünüşlüydü. Durum normale döndükçe, Sabatay Sevi, her zaman olmamakla beraber genelde, dönmelik (din değiştirme) konusuı:ı:da kendisini takipte taraftarlarını ikna etmekten vazgeçmiş gibi görü- nüyordu. Bununla beraber, bu dönemden itibaren o, bazen İsrail'in çoğunluğunun, sonunda, türbam (İslam'ı) kabul edebileceği görüşünü de ifade etti. Fakat bazen, haftalarca devam eden veed halindeki dönemlerinde, taraftarlarından din değiştirmelerini istedi. Bir çok defa, bu kararı almak için, taraftarlarından nüfuzlu bilginleri Edirne'ye çağırdığını ve onlar bu isteğini reddettiklerinde çok üzülmüş olduğunu biliyoruz. Böyle bir tartışma, çok .resmi bir şekilde, Sultan'ın huzurunda cereyan etti. Biz, birinci elden, bu tarz bir olayı anlatan dramatik bir rivayete sahibiz. II Sabatay Sevi'yi sonuna kadar takip eden taraftarlarının sayısı, hayatı boyunca 200 aile civarında oldu. Bunların ekserisi Balkanlardan, fakat bir kısmı da İzmir ve Bursa'dan geliyordu. Gönüllü maranlarda olduğu gibi, başlangıçta, taraftarları ondan iki yüzlü bir hayat sürdürme talimatı almış oldukları görünüyordu. Bir müddet sonra, özellikle Sabatay Sevi'nin ölümünden sonra, bir çok "inanan" Yahudiliğe yeııiden dönrneğe karar verdiğinde, tereddütler ortaya çıktı. Sabatay Sevi'- nin öz kardeşi EIijah Sevi'nin durumu da böyleydi. Fakat Sabatay Sevi'ye sadık kalan "inananlar" grubu, aralarında çok bügin kabbalist ve rabbinlerin yeraldığı, hatırı sayılır uyumlu bir cemaatı meydana getirdi. Bunların ahfadı, daha sonra, özel bir statüye sahip olarak, en eski Dönme kolunu teşkil etti. Bunlarla Yahudilik içinde kalan "inananlar" arasındaki ilişki olduğu gibi devam ettirildi (Dönmeler kendilerine"ma'aıııin;m= mü' ıııin" , kendilerinden ayrılmış olanlarla Sabatay Sevi'nin mesihliğini inkar eden Yahudileri "kofrim = kafir" olarak adıandırmışlardır). Sabatayistler, başkalarının kabul etmediği veya reddettiği daveti kabul etmiş olmalarından dolayı, bizzat kendilerini seçilmiş aristokratik bir grup olarak saymışlardı. Sabatay Sevi'nin ölümünden az sonra, 1679 yılına doğru, Edirne'de, onun taraftarları arasında yazılmış Mezmurlar Kitabı'nın tefsiri olan elyazması bir nüshaya sahibiz. Bizzat kendisi . "dönme'; olmayan bir yazar tarafından yazılmış olmasına rağmen bu tefsir, bize, bu çevrenin mistik din değiştirmeyi (dönmeliği) 224 GERSHOLEM G. SCHOLEM - ABDURRAHMAN KÜÇÜK nasıl anladıklarını kavrama imkanı vermektedir . Yazar., kendisinin bu "dönmelikten" uzak olduğunu, fakat bu "deneme"de onlara büyük bir saygı duyduğunu savunmakta ve onları kabul etmektedir. Dönmelerin ilk grupları arasında, bu yeni maranların yaşama durumunu ve tarzını açık olarak tesbit eden bir döküman, Sabatay Sevi'nin ismi altında elden ele dolaştı. Bu eser, ister Sabatay Sevi tarafından veya , onun isteği üzerine teşkil olunmuş olsun, tanrıya hitab eden Sabatay Sevi'yi bize takdim ediyor. O eserde, İspanyolca metinle "18 Emir" bulunur. Bu "18 Emir", bütün Dönemlerce davranışlarının temeli olarak kabul edilir. 18 sayısının, ilk pıanda, Yahudi geleneğinde ve Sufilerde, özellikle Mevlevi tarikatı, semazen dervişlerde önemli bir' rol oynadığı bilinir. 18 Emir, Yahudi liturjisinin ilk temeli olan 18 hayır duaya (benedictions) tekabül eder. 18, İbranice hay (diri) kelimesinin matematiksel değeridir de. Bunun için Yahudiler, 18 birimlik veya 18'in katIarındaki. para tutarına erişen,. iyilik ve yardım kabilinden olan, yardımlarda bulunmayı severler. Dervişler için 18, en üst derecedeki kutsal sayıdır. Bu sayının tercih edilme sebebini kesin olarak söylemeye muktedir olamamıza rağmen, Dönmeler tarafından 18 sayısının bilerek tercih edilmesinin onun özel karakteri dolayısıyle olması mümkündür. Bu 18 Emiri, titizlikle incelemiş olanların ilki, Abraham Danon'- dur (Abraham Danon'dan önce, Theodor Bend'in elinde sadece değişikliğe uğramış bir tercüme olmuştu). SabatayistIere ait aşikar değişikliklerle 18 Emir, her şeyden önce, Yahudiliğin On Emri'ni tekrar etmektedir. Zi~ıa yasağı, burada, iki anlama gelebilecek özel bir tarzda fOl'müle edilmiştir. Bu yasak, daha ziyade, bir sakınına öğüdüdür. Göreceğimiz gibi, Sabatayistler Tora'- mD. seksüel yasaklarını yürürlükten kaldırılmış olarak telakki ettiklerinden dolayı elbette bu, iki şeklin tamamen birbirine uygun gelmesi değildir. Diğer emirler, Türkler ve Yahudilerle olan münasebetlerinde, Dönmelerin (ma'aminim) iki yüZlü bir hayat tarzını belirlemektedir. Bu emirler arasında İsıam'ın temel kurallarının takip edilmesini isteyenlerin bulunmasına rağmen, onların asıl metinleri, açıkea İslam'a karşı kin duyduklarını gösteımektedir. . Eserin sonucu da Sabatay Sevi'nin Yahudi olarak kalan ilk taraf. larından çok yaygın olan grubu dikkate alıyor. Bunlar konusunda şöyle deniliyor: "Ma'aminim (dönme) olan arkadaşlarına, türbanın (İslam'ın) esrarına kapılmamalarını, yani (iffetsizliğe, uygunsuzluğa karşı) savaş açmamalarını, aynı anda hem zahiri ve hem de batıni Tora'ya bağlı ~almalarını ve son kurtuluşa, Mesih'in ortaya çıkacağı zamana kadar GIzLi YAHUDi CEMAATİ - TÜRKİYE DÖNEMLERİ 225 da hiç bir bakımdan ondan ayrılmamalarım bildirir. O zaman onlar Hayat Ağacı altına konulacaklar ve meleklerden olacaklar". Aym ruhi durum, ."inananları" (croyants) zorla "türban imam"na (İslam'a) sokma yasağında kendini gösterir. Türkler ile karma evlilik, kesinlikle yasaktır. Bu emirlerin daha sonraki tekstleri,burada görülen şiddetli Türk ve anti Müslüman düşünceleri ıIımlaştırdl. Türkiye'nin Avrupa kısmında bulunan Yahudi topluluğu, ilk zamanlarda, İslam'da Mehmed Aziz Efendi ismiyle tamnan Sabbatay Sevi'nin açık veya gizli tataftarı olarak kaldı. Sabatay Sevi'nin ölü- münden sonra Selanik, Dönemlerin önemli merkezi oldu. Ölmeden iki sene önce, Atnavutluk'a sürgün> edildiği sırada, Sabatay Sevi'nin evlenmiş olduğu dul karısının (onun son karısı olup Yahudi ismi Jochebed, Müslüman ismiyle Asya), bir müddet sona, ai1eyi biraraya getirdiği yer Selanik'di. Bu karısının babası J oseph Filosof, en itibarlı iabbinlerden (hahamlardan) biriydi. Joseph Filosof, meşhur bilgin Salomon Florentin ve gençliğinden itibaren tanımış olduğu Sabatay Sevi'nin ilk taraftarlarından biri olan Barzilai,Selanikteki Sababatayist grubun idaresini ellerine alımşlardı. Sabatay Sevi'nin dul kaı'ısı, kardeşi Jacop Qucrido'yu, Sabatay Sevi'niıı ruhunun içinde yeraldığı mistik bir vazo olarak telakki etti. Sahatayizm, 1666 yılındaki hayel kırıklığını nasıl karşıladığını, bu hayel kırıklığını sahte bir ilahiyat kitabiyle nasıl bastırdığım hize açıklayan çok sayıda bilgi ve dökümanlara sahip olduğumuz halde, ondan sonraki yıllarda, özellikle Selanik'te vukubulan çalkantılar konusunda makul bir bilgiye sahip değiliz. 1700'e doğru değişik Sabatayist gruplara ait olan kıymetli dökümanlara, bu gün, kaybolmuş nazarıyla hakmak gerekiyor. Diğer vilayetlerde Sabatayist liderler yatış- tırıcı veya Yahudiliğin tarihi topluluğu sinesinde kalmış olan "İnananları" (croyants) haklı kılıcı görüşleri yaydıkları sırada, Selanik'te hakim olan aşırı eğilim bu idi. Selanikli bazı Sabatayistlerin yaptıkları açıklamalar, Yahudi olarak kalma kararı alımş olan Sahatayistler tarafından, kendilerini yanlış yola sevk eden şeytamn eseri olarak görüldü. Bu açıklamaların etkisi altmda, 1683 yılında (savunulduğu gibi 1687 değil), 200-300 aile civarında hir grup kitle halinde İslam'a döndü. Bunlaı', Joseph Filosof ve Salomon Florentin tarafmdan yönetildi, fakat tavsiye Jaeob Querido'dan geliyordu. Onları topluca din değiş- tirmeye (Müslüman oimaya) götüren şartlar, hu güne kadar, detaylı olarak bilinıniyor. Bununla beraber, peygamber olarak Querido'nun açıklamasından sonra, Sabatay Sevinin durumundaki, din değiştirme- i 226 GERSHOLEM G. SCHOLEM - ABDURRAHMAN KÜÇÜK sindeki (müslüman olmasındaki) gibi, Türk otoritelerinin rol oynadıklarını ve grubu~ önemli liderlerinin bunu Sultan'ın huzurunda ilan ettiklerini biliyoruz. Bu tarihten başlayarak, Seli'mikli Dönmeler ayrı bir grup teşkil etti ve zorunlu temel veeibeler olarak 18 Emre bağlı kaldı. Bu durum açıkça gösteriyor ki onlar Yahudi kimliklerini muhafaza etmek ve dini inanışlarına bağlı kalmak istiyorlardı. Bunlar, derin değişikliklere maruz kalmalarına ve mistik sapıklığa varmış ol. malarına rağmen, gerçekten Yahudi olarak kaldı. Edirne, İstanbul ve başka yerlerdeki daha az sayıdaki gruplar, bu yeni organizasyon merkezi olan Selanik'in yönetimini takip etti. Başlangıçta, Selaniktebile, en önemli Sabatayist grup, Yahıİdi olarak kaldı. Fakat Dönmeler grubu, din değiştirmelerle (dönmeleriyle) ve yabancı ülkelerden gelen Sabatayist ailelerin katılmalarıyla çoğaldı. Zamanla, belki XVIII. Yüzyılın ikinci yarısında, onlara katılmak için Polonya'dan gelen Sabatayistler oldu ve 1915 yılında Selanik'te Lehli, yanı Polonyalı ismiyle bilinen dönme aile grupları vardı. Türk Yetkilileri, İslam'a bu toptan girmelerden memnun olmalarına ve toptan İslam'a girişlerden Türk Yahudileri için büyük neticeler ümitetmelerine rağmen, bunların hiçte kendilerini Türk Milleti içinde erimeye bırakmaya razı olacak samimi dönmeler olmadıklarını çok çabuk anladı. Jacob Querido, 1689-1690'da, ateşli birkaç taraftarıyle beraber, dönüşte yolda öldüğü Mekkeziyareti sırasında, hiç şüphesiz, dönmeler yeni din için kendi büyük isteklerini gösterdi. Fakat kısa zamanda, bu din değiştirenlerin kendi aralarında evlendikleri farkedildi (Dönme ismi, bu din değiştiren -Müslüman olmuş görünen- Yahudilere Selanik Türkleri tarafından verilmişti). Onlar, sadece Yahudi ve Türklerle karma evliliği reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda, niümkün olduğu kadar, sosyal hayatlarında bile kendi grupları dışında kalan (hariçten) insanlarla temas kurmayı da reddediyorlardı. Arzu. ettikleri en samimi ilişkiler, bizzat kendi grupları sinesinde oluyordu. Bununla beraber, Dönmeler, İslam'm mistik çevreleriyle, özelliklikle bazı dervişlerle münasebetlere girişnıişlerdi. Sabatay Sevi, daha o zaman, din değiştirip Müslüman olmasını takip eden yıllarda, İstanbul'u ziyaret ettiği zaman, derviş tekkelerine uğrama alışkanlığı edinmiş ve mutasavvuf şair Mehmet Niyazi ile dostane ilişkiler kurmuştu. Hiç çüphesiz, çok erkenden, Dönmelerle Bektaşi tarikatları arasında gizli bağlar olmuştu. Bektaşi tarikatlarında rahat bir şekilde "takiyye" prensibinin uygulandığı bilinmektedir. Bu prensip, dış dünyada, İslam'ın sapık mistisizm taraftarlarına, tamamen, Sünni camianın dindar bir
GİZLİ YAHUDt CEMiYETİ - TÜRKtYE DÖNEMLERİ 227
fraksiyonu gihi görünme ve işkencelerden kurtulma imkanı verdi.
Bunların hasımlarının, daima, Bektaşilerin ikiyüzlülüklerini ileri sürdükleri
ve bundan dolayı onları kınadıkları bilinmektedir. Genellikle
onlar (sünniler), BektaşileI'in veya en azından onların bazı gruplarının
dini nihilizmin (inkarcılığın) gizliliğinde olduklarından daha da ciddi
olarak bu suçlamayı artırdı. Halbuki "takiyye" teorisi ve pratiği (uygulaması),
burada Yahudi motivasyonlarıyla (motivations) uygunluk
göstermekte ve Dönmelerin davranışlanna tam tamına uymaktaydı.
Bizzat Dönmelerin kendileri de, ögrettiklerinin ve açıkladı.klarının aksine,
tam olarak, bir dış davranış benimsediklerini kabul etmek zorunda
oluyorlardı. l\fistisizme ait sapıklık benzeri bir pozisyon ve hatta sapıklıklar
içinde bir topluluk, iki grup arasında sempatiler ortaya koymak
meeburiyetindeydi.Dönmelerin lideri Baruchya Russo'nun (Müslüman
ismi Osman Baba) mezarının da bulunduğu en radikal Dönme grubunun
mezarlığının Selanik'te Bektaşi tekkesi yanında bulunması tesadüf
değildir. Ayrıca, eğer Dönmelerin rivayetine güvenirsek, Polonya'dan
onlara katılmak i9in gelen birkaç Sabatayist aile yanında, Dönmelere
katılan ve onların alt gruplarından birinin üyesi olan, Yalıudi olmayan
bir miktar aileler de vardı.
Dönmeler, dışa karşı, içinde bulundukları ayrılıklar sayesinde,
kendilerini Yahudi kılan sosyolojik, psikolojik ve biyolojik karakterlerini
(judeite) bütün alanlarda korumayı başardı. Zaten Dönmeler,
Selanik'in ateşli Yahudi çevresinin yakınlığı ve onların da Yalıudi
çevresiyle sürekli münasebette olmaları sebebiyle, kolayca bu ayrılığı
devam ettirebildi. Dönmeler, heretik inançlarına rağmen, özel bir hayat
tarzına sahip olmayı arzuluyorlardı; fakat hiçte rabbinik Yahudiliğin
an' anevi adetlerinden de vaz geçmek istemiyorlardı. Diğer Sabatayistler
gibi onlar, Tora'da farklı iki görünüş bulunduğunu kabul ediyorlardı.
Birincisi yaratılmış dünyanın Tora'sı, Tora Beriah idi. Aşağı alemlerde,
özellikle bu dünyanın tutsaklığından kurtulmamış durumdaki mÜIıasebetin
belirtisini temsil etmektedir, diğer ifadelerle tarihi, Talmudik
ve Rabbinik Yahudiliği, Halakha'yı (temsil et~ektedir). İkincisi manevi
dünyanın Tora'sı, Tora Atzilut (tam anlamıyla intişar dünyasının
Tora'sı) dır. Bu Tora, üst dünyalarda, özellikle kurtuluş dünyasında
rastlanan onun mistik realitesini temsil etmektedir. Mesih, "Yaratıklar
Tora'sı"nın geçerliliğinin yerini "Manevi Tora"nınki ile doldurmak
için gelmektedir. Fakat, ifadelerini kullanmak için, yalnız ve ancak
bir tek Tora vardır. Mesih, ortaya çıktıktan sonra, görevini tamamlayayamadığı
için, bu iki durum şimdilik öylesine birbiri içine giriyor
ve birarada yaşıyor ki dünyanın iki şartı birbirine karışmaktadır.
228 GERSHOLEM G. SCHOLEM - ABDURRAHMAN KÜÇÜK
Sabatayistlere göre mistik ve manevi Tora'nın şimdi yürürlükte olduğu
hayatın bir alanı vardır ve anarşİk hürriyetler oradan, gelmektedir.
Fakat sürgündeki hayata uygun düşen, lıerşeyin geçtiği medeni hayata
ait "Dünya Torası"nın, Mesih'in görünmesine kadar yürürlükte kalacak,
başka bir alanı vardır. Sonuç, en azından Dönmelerin en iç ve en özel
alanda, özellikle bayramlarda ve bu yeni realiteyi dile getiren törenlerle
hem kendileri için düzenlenmiş Tora'yı takip etmeleri, hem de eski geleneksel
adetlerine hağlılıklarını devam ettirmeleri oldu. Hatta din değiş-
tirmelerinden (İslam'ı kabul etmelerinden) sonra Dönmeler, mümkün
oldıiğu kadar, eski örf ve adetlerini muhaf~za etmeye çalıştı. Onların
bilginleri eski eserleri incelemeye devam ediyor ve ilmi tartışmalarda
TaImud'a dayanıyorlardı. Dönmeler iki yüz seneyi aşkın bir süre zarfında
Türk mahkemelerine baş bmmaktan kaçındılar. Aralarında Talmud
bilgisi azaldığında, nesiller boyunca, 1860 yılına kadar, gizliden gizliye
Selanik'in en tanınmış hahamına baş vurdular ve ondan, Talmud'dan
hareketle, kendilerince çözümü zor, şüpheli işlerde karar vermesini
istediler. Biz, "inanmayanlar" cevresinden olan bu Sabbatayist hakimlerden
bir çoğunun ismini biliyoruz. Türk otol'itelerinin bir soruşturması-ki
bunun şüphesiz Türk arşivlerinde izleri bulunuyor-bir ihbar
sonucunda 1858'de (bazıları 1864 diyor) düzenlenmiş olduğundan,
Dönme liderler'o zaman daha itiyatlı olmaya başladılar ve rabbiııik
otoriteleriyle olan gizli müuasebetlerini kesmeye çalıştılar. Fakat,.
1915'deki onların arşivleri TaIınud'a ait hukuk kılavuzlarını ve Dönmeler
tarafından onlara sorulan meseleler üzerinde rabbinlerin yazılı
kararlarını ihtiva etmektedir.
Dönmelerin tarihlerinin ilk elli yıllarında, dini kaynaşma vc Sabbatay
Sevi'nin tenasuhunun heklenmesinin doruk noktaya ulaştığı sırada,
cemaat içinde bölünmeler kendini gösterdi. Dönmeler ciddi olarak birbirbirinden
ayrılmış üç gruba bölündü. Anlatılanlara göre, hu grupların
üyeleri de kendi aralarında karma evlilik yapmıyorlardı; fakat
!iderler, Dönmelerin menfaatini kOl'umak gayesiyle, hir araya gelip ortak
kararlar alıyor ve bu kararların uygulanması konusunda görüşmeler
yapıyorlardı. Bu görüşmeler, Türk yöneticilerinin Dönme cemaatlerinin
esrarıyıa ilgilenmeye başladıklarında, dikkatlerini başka tarafa çevirmeleri
için, Türk yöneticilerinin elde edilmesi (satın alınması) söz konusu
olduğunda yapılıyordu. Bunlarııı durwnIarından endişe etmeye
başlamış olan Selanik yöneticileri, en azından hir iki defa, soruşturma
kararı almışlardı. Sürekli dürüstlük beyanlarına rağmen sürdürmektc
devam ettirdikleri ikiyüzlü hayatları sebebiyle Türkler tarafından kuşku
(güvensizlik) ile bakı1an ve küçümsenen, Selanik Yahudileri tarafından
GiZLi YAHUDi CEMAATİ - TÜRKİYE DÖNEMLERi 22'1
da inançlarından döndükleri için kınanan Dönmeler, tutkuulukıarı
oranında çoğaldı. Nihayet, gizli ayin ve törenleri, gerçek İsrail'i teşkil
etınek için seçilmiş olmaktan dolayı, uzun zaman onları ortak inanç
içinde tuttu.
Bahsettiğimiz bölümnelerin hepsi, onların liderlerinin iddialarından
ile~i geldi. İlk "İnananlar" grubu, Jaeob Querido'nun iddialarını
reddetti. Bölünme bunun neticesi oldu. Querido ve onun haleflerine
bağlı kalan Sahatayistler tarafından oluşturulan "Yakubiler" grubu,
bu bölünmenin neticesinde ortayaçıktı.
Fakat bu bölünme onlaıJll hasım kamplarında da vuku buldu.
1700 yılına doğru, en saygıdeğer, en bilgin dönmelerden birinin oğlu
ve Sabbatay Sevi'nİıı ölümünden az bir zaman sonra doğmuş olan
Baruehyu Russo (Osman Baba), Sabatay Sevi'nin enkamasyonu (ci.
simleşmiş şekli) olduğu ilfm edildi. O zaman, ilk Hristiyanlıkta olduğu
gibi, Sabatayistler, radikal kanatlarının resm.i doktrini olan mistik
bir teolojiyi, Mesih'in şahsında, Tanrı'nın enkarnasyonunun bir kristolojisini
geliştirdikleri görüldü. 1716 yılına doğru, Baruehya Russo'.
nun (Osman Baba) Tanrı'nın enkamasyonu olduğu sonucuna varıldı.
Avrupa Yahndiliğinin en büyük merkezlerinde bu doktrinini yaymak
için Selanik'ten görevliler gitti. Bu doktrin, önemli Yahudi toplulukları
arasında büyük bir isteğin doğmasına yol açtı ve hazı yeı lerrle kök
saldı. Polonya Sabatayistlerinin bazı temsilcileri, Bamehya ile temasa
geçti ve onun enkamasyon teolojisini kabul etti, Onlara eşlik eden Dönmeler
grubu ise, bu iddialara ve nihilizme çok yakın olan hu aşırı akıın.
lara var güçleriyle karşı koydu. Baruehya 1720'de öldüğü zaman, eemaati
onun ilahi bir varlık olma hatırasını muhafaza etti. 1924 mü-
badelcsine kadar onun mezarı, olağanüstü bir hüı met nesnesi oldu.
Onun ölümünden sonra, Fransa ihtilaline kadar yaşamış. olan oğlu (bu
da 1781'de öldü) ve bunun soyundan gelenler, aym espiriyle cemaati
yönetmeğe devam ettiler. Baruehya'nın hasımıarı, Haruehya'mn aptallaştırıeı
bir sara hastalığma yakalandığını ve eski bir sahatayistin
onu robot gibi kullandığım açıkladılar. Onun taraftarları hiç şüphesiz
başka fikirde idiler. Onlara göre o (Bamehya, Osman Baba) "çok bilgili
ve nadir güzelliktc bir adam" dır. Bu grubun mistik eserlerinin
radikal antinomizmi'nin (antinomisme) menşeinin Baruchya'nın şahsi
fikirlerinde olması inanılmayacak gibi değildir. Bununla beraber, bu
konuda asla kesin bir şey söylenemeyeeek, çünkü bu literatürün buyük
bir kısmının bu gün kaybolduğu kabul edilmektedir. Fakat o dönemde
bu literatür, Selanik'ten hcl' tarafa yayıldı. Bu yerler arasından bazıları
230 GERSHOLEM G. SCHOLEM - ABDURRAHMAN KÜÇÜK
- i '
Prag, Francfurt ve Mannheim'dir. Bazı Sabbatayist manüskritleri,
hala Baruchya'nın ismiyle' sunulmuş vecizeleri ihtiva etmektedir.
Daha sonra bunun taraftarları. hasımıarı tarafından, "Onyollular"
olarak adlandırıldı. Onyollular olarak adlandmlmalan, farklı dinlerin
yollarını birleştirmeyi arzu eden senkretikler olarak görülmelerinden
ve yabancı unsurları cenıaatın inançları arasına sokmalarından dolayıdır.
Bununla beraber, yukarıda görülen cnkarn~syon hariç, onların
doktrinleri İslıhn'dan, Hıristiyanlıktan ve Yahudi Kabbala'sından gelmiş
olarak kabul edilebilir. Muhafaza edilmiş olan bu grubu ilgilendiren
bazı dökümanlar, bize, yabancı "tlıcologoumena" etkisinine maruz
kaldıkları kanıtı veriyor.
Bu, Dönmelerin diğer gruplar~ için de geçerlidir. Bütün Sabatayistler
"takiyye"yi uyguladılar, fakat bu husus! bil' senkretizm özelliği
teşkil etmiyor ve orada, BaktaşiIerin sufi tarikatının etkisinin sonucu
olduğu kadar, sufilerinkine parelel bir durum da g9rülebilir. Am.a, on.
ların "Onyollu" adıyla poleriıik olarak adlandırılntalarında bir parça
hakikat payı olması mümkündür.
J acob Querido'yu da Baruclıya' Russo'yu da ,tanımayan Dönme
gruplar, Sabatay Sevi ve onun ilk pcyganıberinin otoritesine bağlı
kaldılar. Bunlar, XVIII. Yüzyılın ikinci çeyreğinde Yakubilere yaklaşma
tcşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlanınca, III. grubu oluşturdular.
Bu farklı gruplar, Selanik'te ve Edirne'de değişik adlar altında belir-
?iler. xıx. Yüzyılın ve XX., Yüzyılın başlangıcİnın ~n eski dökümanları
ızmirliler (Cemaatin ilk taraftarları ve onların düşüncelerini paylaşanlar
söz konusudur) ve ya Kavalieros, Yakubiler ve Koniososlar diye üç
grup altında belirtiyor. Daha yeni dökümanlarda, özerilikle Türkiye'ye
onların transfer edilmelerinden bu tarafa, bu üç grup şöyle adlandırı.
lıyor: ı. Yakubiler, 2. Koniosesler veya Karakaşlar (Baruchya'nın
cemaati), 3. Kapancılar veya Papular. Bu "Papular" terimi "eskiler"
(kıdemliler) anlamına gelir ve her halde Sabatay Sevi'nin eski geleneğine
yeni hiçbir şey katmadan muhafaza etmeği arzu edenleri belirtiyor.
-I '
Eski dökümanlar, dalıa açık ve uygun bir şekilde bu cemaatlerin
her birinin sosyal durumunu gösteriyor. Jacob Querido'nun taraf.
tarları, Selanik'te önemli mevkiler işgal ettiler. Kapancılar ve, diğer
dökümanlara göre, İzmil'1iler büyük veya küçük tü~carlar idiler; daha
sonraki nesilleri Türkiye'nin doktorluk ve hukukculuk gibi serbest
mesleklerini icra ettiler. Başlangıçta,_ bu üç dönme cemaati saçlarını
kesmekle, saç ve sakallarının traş biçimleriyle birbirlerinden ayrıl.
maya önem vermeleri yüzünden Selanik'in bütün beı.berlerini karşı-
GiZLi YAHUDi CEMAATi - TÜRKiYE DÖNEMLERi 231
lıyorlardı. Aşağı sosyal çevre Karakaşlarınkiydi. Küçük zaııaatcılar,
kunduracılar, çorap dokuyucular, gündclikci işciler, kapıcılar vs. Karakaşlardandı.
Bunlar, 1870 - 1920 yılları arasındaki Dönmeleı'in duı'umu
için geçerlidir. Özgürlüklerin artması vecski toplumun bölünmesiyle
sosyal seviyeler de tabii olarak değişti. Nisbeten bölünmeleri daha
çabuk olan ilk iki Dönme grubu, Jön Türk beyin takımma çok sayıda
üye verdi. Karakaşların durumu da düzeldi ve ekscrisi yavaş yavaş
tüccar, özellikle İstanbul'da tekstil tüccarları oldular.
Geçen Yüzyılda Dönmelerin sayısmda ileri sürülen rakamlar
çok farklıdır. Bu konuda en eski döküman 1784 ta~ihli ve Danimarkalı
şarkıyatçı Karsten Niebuhr'a aittir. En eski olan bu döküman, Dönmeleri
600 aile civarında göstermcktedir. Genelde bu ailelerin çok
çocukları olmasından dolayı zamanla durmadan sayıları artmış; fakat
sonraki dönemlerde içerden evlenmelcı'in (endogami) etkileriyle bu
artışta yeniden düşmeler olmuştur, 1850'den 1924 yılına kadar yapılmış
çeşitli tahminler, Dönmelerin sayısını 5.000 ile 10.000 kişi cival'ında
tahmin etmektedir (Bazıları, 1914 yılına doğru, Türkiye'deki Dönmelel'in
toplam sayısını 15.000 olarak göstermektedir). Aşağı yukarı onlar;
sayımlarda, Selanik'te Türk olarak kabul edilenlerin yarısını, Yahudi
ve Yunanlılardan oluşan bu vilayet halkının büyük çoğunluğunu teşkil
ediyorlardı, Yakubiler ve İzmirlilere gelince, bunlar, kendi aralarında
yaygın olan açıklamalara göre, İslam'ı kabul etmelerinin ardmdan
Türk Yönetimi tarafından kendilerine tahsis edilen ayı'ı mahallelerde,
Karakaşlar, hepsi aynı derecede olmaınakla beraber, oldukça kendi
içlerine kapanmış şekilde yaşıyorlardı.
Değişik grupların gizli sinagogları, dönme mahallelerinin ıııerkezinde
kurulmuş evlerin içinde ve tamamen dışarıdan görülmez bir şekilde
yaraluuştı. Bu sinagoglar veya daha doğrusu toplantı yerleri,
sinagoglarda bulunan Tora Sandığı (Ahid Sandığı) ve sıra gibi şeylerden.
hiçbirini ihtiva etmiyordu. Dönmeler, ikametgahıarına yakın eamilerde
İslam tarafından emredilen ibadetlere katılıyorlardı-özellikle
ilk iki grup bu İslami ibadetlere riayette daha titizük gösteriyorlardı-
fakat kendi inançlarına gerçekten uygun düşen ayin ve törenle. sinagoglardaki
idi . .AyiIllerin ve dini kuralların idaresi "Hocalara" veya
İspanyol Yahudileri (sepharade) ayiIl usulünde rahbinleri belirtmek
için kullanılagelt<n bir terim olan "Haklıaınim"lere bırakılmıştı. Dönmeler
Selanik'te yoğunlaştırılmış olarak buluIldukları sürece (1900'-
lere doğru, Türkiye'nin değişik şehirlerine dağılmış Dönmeler, 10.000
Civarındaydı) dışanyla olan münasehetlerinde sadece Türkçe'yi kul.
232 GERSHOLEM G. SCHOLEM - ABDURRAHMAN KÜÇÜK
landılar; fakat yaklaşık olarak lB70'leı'den haşlayarak çoğunluğu
evlerinde de Türkçeyi kullanıy.aya başladı. GÜnlük dilolarak, kendi
aralarında, İspanyol Yahudicesini kullandıkları ve önceki yüzyılda
eserIerini bu dilde yazdıkları bilinmektedir. Dönmeler uzun zaman
İbranice bilgisini muhafaza ettiler. Onların Selanik'in Yahudi öğretmenlerini
evlerine çağırma alışkanlıkları olduğuna göre bu pek şaşırtıcı
olmasa gerektir. Fakat Im İbranice bilgisi zamanla azalmıştır.
XIX. ve XX. Yüzyıla kadar, bozulmuş özel işlek bir üslupta İbrani
yazısu11 muhafaza etmişlerdir.
Halk İbranicenin entclijansıııı (intelligcncc) kaybettiği zaman,
Dönmeler, İspanyol Yahudicesinin fcnomenlerine baş vurarak, fakat
İbrani karakterini muhafaza ederek, dualarını (bu dualar XIX. Yüzyılın
sonuna kadar İbranice olarak kalmıştır) yazdıklarını beliTtmek
enteresan olmalıdır.
Duaların İbranice olarak söylendiği zaman bile anlaşılınaDuş olduğu
ve semitik dilleı'ine ait özelliğiyle İbranicenin geleneksel telafUzunun
artık açık seçik farkedilmediği belirtilebilir. Dönmclerin dua kitapları,
kolayca saklanabilcn, İspanyol Maranlarınkine benzer, alışılmışIIl
dışIIlda küçük bir forma şeklindedir. Her aile, hiç şüphesiz, en
önemli duaları ihtiva eden bu küçük kitabın bir nüshasına sahip oluyordu.
İkiyüz yıldan fazla bir sürede Dönıııder, kendi grupları dışında
kalanların (yabancıların) liturjilerinin metnini tanımalarına engel
olmayı başardılar ve bu sürelcr zarfmdaki tahminlere dayanmak gerekmektedir.
Belli bir oruç gününün başlangıcı ve bitişi ile ilgili iki
kısa dua, tesadüfen, Abraham Danon'un eline geçmiştir.
Dönmeler, pratikleı'inin ve inançlarının kesin tabiatı konusunda
mutlak scssizliği koruyorlardı. Böyleee onlar, bir ölçüde, Selanik Yahudileri
arasında haklarında yayılmış olan kasıtlı söylenti ve hikayelere
yardım etmiş oluyorlardı. 1935 yılından önce dua kitaplarından hiçbir
yazılı metin sızmadı. Bu kitaplardan biri, Selanik'ten gelip İzınir'e
yerleşen ve dönme geçmişiyle -ilgisini kesmeye karar vermiş bir aile
tarafından Kudüs İbrani Üniversitesi Kütüphanesi'ne, bu tarihte, teslim
edildi. Ben Im metni 1942 yılında yayınlarlun. Bu metinde yer
alan dualarm tem.el seksiyonlardan gelcn ve İspanyol Yahudilerine ait
olan ."siddur" ve "mahzor"dan yayılan resmi (authentiques) Yahudi
duaları olduğunu görmek hizim için sürpriz oldu. Bununla bcraber,
Dönmeler Sabatay Sevi'nin mcsihliğinc imanlarınıaçıklamanın bütün
muhtemel sebcplerini ka vraınak amacıyla önemli değişiklikler yap-
ınışlardı. Sabah dualarının sonunda okunan, geleneksel ortodoks Ya-
GIzLi YAHUDİ CEMiYETi - TÜRKiYE DÖNEMLERl zn
hudi kredosu (ümentüsü) olan Maimonide'nin (İbni Meymun) 13 Maddesi
yerine, burada, çok anlamlı Sabatayistlerin kredosu konuldu. An'anevi
dualar veya Mezmurlar'ın ilahi emirlerden bahsettiklerinin her defasında,
her yerinde, bu kelimeyi dualarıııda Dönmeler, kendi "İnanç-
iarı "ndaki kelimeyle değiştirdi. Bu sahatayistler için, inancın mistik
değeri, kabul da edilmeyen geçerli de olmayan dini emirlerin yapılmasının
yerini tutuyordu. Dini düşüncelerden manevi düşüncelere hu
dönüşüm, yine de hu Yahudileri, dualarından milli özellikleri kaldırmaya
götürınedi. Okuyucuya bu dualardan hiçbir şey, bu Dönmelerin
aynı zamanda Müslüman olabileceğini düşüııme imkanı vermiyor.
Bu kredonun (amentü) bir tercümesini vermek ilgi çekiçi olabilir:
Kesin imanla, hakikat Tanrısının gerçek olduğuna, (sephira)
"tipheret"te bulunan İsrail'in Tanrısına' ve "İsrail'in medar-ı iftiharı,
övüncü" ne inanırım. Bu sadece hir olan imanın üç düğümüdür.
Kesin bir imanla, Sabatay Sevi'nin hakiki Kral Mesih olduğuna
inanırım.
Kesin imanla, efendimiz :Musa tarafından bize verilen Tora'nın
aslına uygun Tora olduğuna inanırım. Şöyle yazıldığı gibi: "İşte ~fusa'-
nın İsrailoğullarına sunduğu Tora, işte Musa aracılığıyla Tanrı'nın onlara
verdiği kurallar ve gelenekler". O, iradesiyle kendisine bağlananlar
için Hayat Ağacı' dır ve onun taraftarları mutlu olacaktır... [Bir
çok Tanah (Eski Ahid) cümlesi, Imrada Tora'nın övülmesine örnek
gösterilmiştir l.
Kesin imanla, bu Tora'nın değiştirilmediğine ve başka Tora olmayacağına
inanırım. Yalnız dini emirler yürürlükten kaldırıldı,. fakat
Tora ebediyen ve sonsuza kadar olduğu gibi kalacaktır.
Kesin imanla, Sabatay Sevi'nin hakiki Mesih olduğuna ve dünyanın
dört bir yanına dağılmış İsrail'in sürgünlerini toplayacağına inanırım.
Kesin imanla, ölülerin dirileceğine; ölülerin yaşayacağına ve top.
rağın tozundan kalkacaklarına inanırım.
Kesin imanla, Hakikat Tanrısı'nın, İsrail'in Tanrısı'nıu Süleyman
Mabedi'ni gökten yere, bize kadar, indireceğine inanırım. Şöyle denil.
diği gibi: "Eğer Tantı evi yapmayacaksa, onu yapmak isteyenler bo-
şuna çalışırlar". Yakın zamanınuzda gözlerimiz görsün, kalbimiz neşelensin
ve ruhumuz sevinçle çoşsun. Amin.
Kesin imanla, Hakikat Tanrısı'nın, İsrail'in Tanrısı'nın bizzat
kendisini, "tevel" (diye adlandırılan) bu dünyada göstereceğine inanırım.
2H GERSHOLEM G. seHOLEM - ABDURRAHMAN KÜÇÜK
Şöyle denildiği gihi: "Sion'a döndüklerinde onlar gözleriyle Tann'yı
görecekler". Yine şöyle denilmiştir: "Tanrı'nın zaferi kendini gösterecek
ve her can hu zaferi görecek". Çünkü bu bizzat Tanrı'nın ağzıyla
il~n edilmiştir.
Yalnız üçü bir olan imanın üç düğümünde, "İsrail'in zaferini"
bırakmayacak olan Hakikat Tanrısı, İsrail Tanrısı, Adil, Mesihini,
kurtarıcımız Sabatay Sevi'yi yakında ve günümüzde bize göndermek
hoşuna gitsin. Amin.
Hiç şüphesiz, cemaatin ilk dönemine ait olan bu kredonun yazarının,
ilk Sabatayistler gibi, "imanın üç düğümü", yanı (on sephirot'un)
sudmundan keşfedilmemiş dünyada tanrının üç belirtisi sayılan, Hı-
ristiyan Teslisi ile pek ilgisi bulunmayan teoriyi benim.semiş olduğu
ortaya çıkıyor. Bu yazar, tanrının bu "görünüşleri'nden veya düğümlerinden
birinin Sabatay Sevi'nin şahsında ortaya çıkmış olabileceğini
düşünüyor. Bu teoriyle onun, ilk Sabatayisitlerin, özeııikle Gazze'li
Nathan'ın teolojisine uygun olduğunu zannettigi şey, Mesih'in kıyametten
önce dünyada bin yıllık hakimiyetini kurduğu zaman (Milenium),
Tanrı'nın açıkça kendini göstereceğidir. Bunlar, Yahudiliktc bulunan
S~batayistlerin fikirleridir. Mistik din değiştirme (Müslüman olma),
bu Hturjik <lualarda hiç bir rol oynamamaktadır. Sabatay Sevi'nin
ortaya çıkmasından önce yürürlükte olan ayin ve törenlerle ilgili kural.
ların şimdi yürürlükten kalktığı. kanaati varsa da, bu anlamda bir şeye
rastlanmamaktadır. Bütün bunlar, bu dökümanın orijinal inanç temellerinde
hiç bir değişikliğe müsamaha göstermeyen Kapancılara ait
bir aileden geldiği vakıası ile uyuşmaktadır. Bamchya cemaatinin dua
kitapları tamamen fatklı bir muhtevaya sahiptir. Bu dua kitapları,
İbranice adıyla belirtilmiş olan Bruchya'yı, enkame (cisimleşmiş)
olmuş Tanrı gibi göstermişlerdir. Yukarıda işaret edilen dua kitabında,
yalnızözel bazı .anlardamuhafaza edilmiş derin bir sessizlik,
bu taraftarların gizlice dinı inançlarını icra ettikleri yakıasını göstermektedir.
Eski bir Yahudi duasına şu yakarış ilave edildi: "Senin
İnancın herkes tarafından kabul edildiği zaman'" yani onu şimdi olduğu
gibi gizlilik içinde muhafaza etmene gerek kalmayacak. El yazmalarına
göz atıldığında dualar ve bu grubun benzeri diğer şeylerin o. zaman
İspanyol Yahudicesine tercüme edilmiş olduğu görülecektir.
Son senelerdeki bulgular, Dönmelerin temel literatür dilinin İspanyol
Yahudicesi olduğunu gösteriyor. Salomon Rosanes, 1917'de
Selanikteki büyük yangında, temel üç. dönme gı'uptan biri olan İzmirlilcr'in
arşivlerinin ortadan kalknuş oldllğunu açıkladığı zaman bilhassa,
GiZLi YAHUDİ CEMAATi - TÜRKiYE DÖNEMLERi 2~5
bu literatürün kesin olarak kaybolduğu görüşü sık sık ortaya atıldı.
Fakat, yazılı belgeleri bastırmaya muktedir olamayan ve sahip oldukları
önemJi metinlerin kopyasını saklamak zorunda kalan muhafazakar
gruplarm durumunu gözönünde bulundurmak unutuluyordu. Kanaatime
göre, hiç bir döküman, 1924 yılından önce, hariçten olan insanların eline
geçmemişti. Bu tarihe kad~r, cemaat, kendi içine kapanmış bir halde
kaldı:
1875'lerden itibaren dağılma atımetleri kendini göstermeye başladı.
Bu sırada, Dönme gençlik, baş kaldırdı ve Türk Milleti' ile sıkı ilişkilere
girmeği, o çağda Fransız kültürüne bütün girişlerden önce belirtilmesi
gereken şeyolarak Avrupai eğitimden istifade edebilmcği istedi. Dönmeler,
menşei Selanik'te hulunan Jön Türk Hareketi'nin teşkilatı olan
İttihad ve Terakki Komutesi'nin başlangıç döneminde önemli rol
oynadı. Bu hareketin mensupları arasında, özellikle Dönme cemaati
olan Yahubiler ve İzmirliler'den bağımsız meşhur düşünürler vardı.
Bunlar, eski fanatik inançlarının yıkılmasından" sonra, dini vakıa
karşısında "açık" ve menfi bir durumu benimsemektc başarılı olmuş-
lardı. Fakat, vatanperverlikleririi ve Türk milliyeteiliklerini ütopik
Yahudi mesihcilikleriyle hirleştiren dindar Sabatayistler de vardı. İlk
Jön Türk Hükumeti'nin üç bakanından ve Jön Türk Partisi'nin önemli
liderlerinden biri olan Cavit Bey'in Dönme olduğu, Karkaş Cemaatinin
içinde. büyük bir roloynamış bulunduğu bunun delilidir. Cavit Bey,
Osman Baba diye adlandırıla~, eisimleşmiş Tanrı olarak kabul edilen
Baruchya Russo'nun direkt soyundan gelen Russo ailesinin önemli
bir grubu sayılan Karkaşlar'a mensuptu.
Dönm.e ailelerinin büyük çocunluğ1mun ailevi geleneklerini m.uhafazaya
dikaat ettiğini; resmi Türk isim ve soy isimlerinden başka, gizlice
çocuklarına İbranIce ve İspantol Yahudicesiyle ad ve soy ad verme
alışkanlıkları bulunduğunu da burada belirtmek gerekir. Dönmeler,
bu isimlerİn "Cennetteki" isimleri olacağını kabul ettiklerinden, kendi
aralarında, İbranice ve İspanyol Yahudicesi isimleri kullanırlardı. Son
zamanlarda öyle bir noktaya gelindiki; Dönme aydınlar sınıfının mensupları,
Yahudi ziyareteileriyle özel görüşmelerinde, onları sırlarına
ortak ettiler ve bilgiçce bir eda ile, Türk kart vizitleri üzerine İbranice
isimlerini yazdılar. Fakat başka yere nakledilmelerinden sonra 'Dönmeler,
Türk çevrede asiınile oldulaı' ve Yahudi çeVl'e ilc bağları kesildi.
Bu gün geriye sadece inançlarını sıkı sıkıya muhafaza eden az bir 01'-
todoks Sabatayist grup kaldı: Bu .grup, bilhassa Karakaşlara aittir.
Karakaşlar da modern. hayatın akıntısına son olarak katıldılar. Bu 2~1i GERSHOLEM G. SCHOLEM - ABDURRAHMAN KÜÇÜK grubun hala kendi dini teşkilatlarını devam ettiriryorlarmış gonıntüsü vardır. Diğer iki grup, karma evlilik, ıYl.enfaat sağlayamama ve iradi asimilasyon sebebiyle, hızla dağılmaya doğru yol aldılar. Bununla beraber, bu sonuncular arasında bile halil geleneklerine sadık kalan aileler mevcuttur. Bu durumun bizi şaşırtmaması gerekir. Halkların mü- hadelesi sırasında, Selanik'in Dönme liderleri, Selanik'te kalabilmek gayesiyle, resmen Yahudi olduklanııı açıklayarak, Yunan Hükumeti'nden orada kalma izni almaya çalıştılar. Bu istekleri reddedildikten sonra, Im Dönme ailelerin çoğu, sahip oldukları belgeleri, el yazması dökümanları Yahudi dostlara bıraktılar veya sattılar. Fakat bu Yahudi dostlar, II. Dünya Harbi sırasmda, Almanlartarafmdan girişilen Yunan Yahudiliği kıyımmdan sağ olarak knrtulanlarm bulunduğu kabul edildiğine göre, Dönmelel'in Yahudi dostlan bu el yazısı dökümanları halka mal etmediler. O halde, önemli tarihi dökümanlarm daha -yeni ele geçirilmiş olduğu düşünülebilir. Özellikle İzmirliler grubundan, XiX. yüzyılm çok sayıda Dönme manüshitlerinin İsrail'e ulaşması benzeri şartlarda olmuştur. Bu dökümanlar, genel olarak, şimdi, Kudüs İbrani Üniversitesi Kütüphanesinde ve Üniversiteye bağlı Yakındoğu Yahudi eemaatlel'i üzerinde araştırma yapan Ben-Zvi Enstitüsü'nde bulunuyor. Haıımki biz sadece, Baruchya eemaatinden gelen yalnız bir el yazması döküman biliyorduk. Bu döküman da bundan 15-20 sene önee NewYork'a ulaşmıştır. Bu, İspanyol Yahudicesi ilc yazılmış Kabbalistik bir metin kitabı ve Dönınelerin temel bayramlarmdan biri için Sabatayistlere ait bir kaç vaaz özetidir. Bu dökümanlar arasında ayrıea bir kaç dua ve XVIII. Yüzyılın ortalarmdan kaldığı tesbit edilebilen bir kaç şiir de bulunmaktadır. Bu şiirlerden birisinin yazarı, kendisinin kurtarılmasını istemek gayesi ile, Baruch ya'ya "Mio dio Baruch Yah" diye başvuruyol'. Bu dua XVIII. yüzyılın Yahudi kaynaklı dökümanlannda rastladığımız şekilde Baruchya'ya imanı ifade ediyor. Bir gün, Im ccmaatin diğer metinleri basılacak-İstanbul Karakaş aileleri elinde hiç şüphesiz Jmlıınan-ve bunlarla son Polonya Sabataistleri araımıda mevcut olan ilişkileri daha fazla açıklamaya meydana verecektir. Frankist hareketi olarak adlandırılan akım, Polonya Sabataistlerini kitle halinfle, 1759 yılında, din değiştirmeye, KatoIik olmaya götürdü. Bu hareket, özellikle, Baruehya Podoliens taraftarları arasında bu gruba katılmak için gelen yeni kimselerle karşılaştı. ı791 yılında ölünceye kadar, merkezini Offenbaeh'da koruyan bu lıareketin lideri Jaeob Frank, mensuplarını Selanik'te yakından tanıdığı Baruclıya'nın fikirlerinden istifade etmişti. O, bunu konuşmalarında sık sık belirtiyor ve GİzLi YAHUDi CEMAATİ - TüRKiYE DÖNEMLERi 237 meydana getirdiği cemaat, uzun zaman dış görünüşü itibariyle Katolik olan, dönmelerin ancak radikal bir kolu oldu. Selanik ve Varşova merkezli iki dönme cemaat arasın~aki münasebetler XIX. yüzyılın sonlarına kadar devam etti. Şahsen ben, 1920 den sonra bile, onun var olan bir olayına şahit oldum. Viyana'yı ziyaret eden bir dönme, grubunun görünüşte Katolik olan Varşovalı bazı ailelerle sıkı münasebetler içinde olduğunu bir Yahudi dostuna söylemişti. Fakat Baruchya'- nın doktriniııe bağlı olan taraftarları Kabbala'nın sembolizmini ve mitolojisiııi muhafaza etmiş olmalarına karşılık J acob Frank, bunu / reddetti ve radikal Sahataistlerin antionizminin ve nihilizminin halk dilinde daha kaba öncüsü oldu. 0, Sabatay Sevi ve Baruehya'yı gerçek Tanrı'nın dünyada tanınmasını sağlayacak "ilk iki"ler gibi görüyordu. Tarih içinde Dönmelel'in varlıklarının en önemli sonucu, Jön Türk hareketindeki etkileri dışında, bu Polonya Frankist hareketini doğurması ve ona yol açması oldu. Bu noktada, ütopik ve anarşik mesihi faktörler, bütün geleneğin tamam.en yok olmasına, yeni bir imanın ve yeni bir hürriyetin aranmasına yolaçtı. Şimdi Yitzhak Ben-Zvi, Moshe Attias, Yitzhak R. Molkho, Rivka Shatz ve bizzat ben tarafından yayınlanmış dönme manuskritlerine gelelim. Yukarıda belirttiğim gibi, bu manuskritler günümüzde genellikle Kapaneılar olarak adlandırılan İzmirlilerden gelmiştir. Bu manuskritler özellikle farklı iki edebi türdendir. Manuskritlerin ilk serisi şaıkı- ları ihtiva etmektedir. Bu şarkılar, çok sayıda dinı ilahiler de dahil, toplam beşyüz civarında şarkıdan ibarettir. Attias ve ben, 1948 de, 244 şarkıyı ihtiva eden bu manuskritlerden hirini neşrettik. Söz konusu olan şarkılar bütün dönme gruplarında müşterek olan ilk temel litürjiden -Frankist manuskritlerinde onlar arasından bazılarına rastlamyor! - ve bu grubun önemli şefIerinden biri tarafından kompoze edilmiş şarkılardan meydana geliyor. Önceki şarkıların bir kısmı İbranice ve çok az bir kısmı Türkçe'dir (fakat bu Türkçe olanlar da İbranıeeye ait karakterde yazılmıştır); bu şarkıların muayyen bir kısmı derviş tarikatından gelmedir. Fakat cemaat birinci ve ikinci nesline kadar geriye doğru gidenler de dahil şarkıların en büyük kısmı İspanyol Yahudicesi ile yazılmıştır. Attias, bu şarkılar arasından önenıIi kısmının yazarının kimliğini tesbit edebilmiştir. Bu yazar Judah L:vi Toba'dır. Bu zamana kadar bu isim tamamen meçhuldü. Bu kimse, aynı zamanda, Tora'nın bazı "sidrot"ları üzerine İspanyol Yahudicesi ile yazılmış uzun mistik vaazların yazarıdır. Sidra "Lekh leklıa" (Tekvin, 12-17) üzerindeki sohbetler, vaazlar, 1960 yılında İbranice'ye tercümesi, Molkho ve Madam Shatz tarafmdan yayınlandı. (Sidra "Bereşit" üze- 238 GERSHOLEM G. SCHOLEM - ABDCRRAHMAN KÜÇÜK rine diğer uzun bir manuskrit, İbrani Üniversitesinde buluuan diğer bir manuskrit içerisinde muhafaza edilmektdir). Judah Levi Toba'nm şarkıları gibi, nesil' biçimindeki bu metin, onun yazarının ve grubunun dini düşüncelerini öğrenmek bakımından en önemlilerindendir. Biz onun tarihini doğruya yakın bir tahıninle belirleyebiliriz. Madam Shatz'ın bu metin üzerine saptığı kıymetli incelemesinde belirttiği gibi, yayımcılar, bunun dönmelerin ilk kuşağından geldiği ve 1700'den biraz sonra yazılmış olduğu kanaatindedirIer. JudaIı Levi Toba, XVIII. yüzyılın sonu ve XIX. yüzyılın başında. yaşamış gibi görünınektedir. O, 1783 senesinden İslam için felaketli bil' yılolarak bahsediyor; bu yıl, Osmanlı İmparatorluğunun Kırım'ı kaybettiği bir yıloldU. Kırım'- ın kaybedilmesi Türk gücü için bir dönüm noktası teşkil etti ve bu onun gerilemesinin sebebi oldu. Bu dini konulardaki vaazların çok dikkatli bir tahlili, bunların yazarının DönmeiCl'in önemli bir lideri olduğu ve İzmirlilerin geleneği içinde şimdiye kadar Türk ismi Derviş Efendi olarak bilinen kişi olduğunu açıkla~aya imkan veriyor. Bu, .incelemeyi gerektiren biı' husustur .. Başlangıçtan' itibaren hasımıarı olan Yahudiler, Dönmeleri, gizli toplantılarında, ayinlerinde ve törenlerinde zina vc serbest aşk yapmakla suçlamaktan geri kalmıyorIardı. Bu çeşit suçlamalar, dini polenıiklerde özellikle gnostik ve mistik cemaatlel'e doğru yönelmiş olanlarda alış- kanlık haline gelmiş bulunmasına rağmen, mevcut durumda bu suç- lamanın bir hakikatı yansıttığını düşündürecek birtakım sebeblcr vardır. Dönemin dökümanları bu konuda bize sayısız deliller ve güç vermektedir. Hususi olarak kendilerinin anlattıklarına göre, Dönmeler bizzat kendileri dini hayatlarımn yüksek anları kabul ettikleri bazı bayramlarda, evlerinde zevk ve eğlence içinde geçen ayinlerin yaşadığını belirtiyorlar. 1910 yılında iki Dönme genci, benzeri zevk ve eğ- lence içinde geçen ayinlerin hala yaşadığını kendileri ile beraber eğitim gören Yahudi arkadaşlarına açıklıyorlar. 1942 de İsrail'den gelmiş saygıdeğer bir misafir ile konuşmasında İzmir'e yerleştirilmiş bir dok. tor, Selanikte dedesinin kadın değişme ayinine katılmış olduğunu söylüyor. l800'lerde İzmirliler'in lideri Derviş Efendi yalnız büyük bir Kabbalist değil, aynı zamanda açıkea kadın değişmenin mistik doktrinini ve zina ayinini savunmuş olduğu, 1900'lerde, Dönıneleı' arasında hala söylenmektedir. Hatta o bu uygulamaya Zohar ve Kabbala'da temel buIınaya çalışmış olmalıdır. Neşretırıiş bulunduğumuz manusk. ritler, bize, Derviş Efendi ile ilgili olarak söylenenleri doğrulamak İmkaw vermektedir. Çünkü aynı dönemde cemaatin farlclı iki üyesinin sözkonusu olması az ihtimaldir. Dönmeler, kendi başlarına Yahudi GiZLi YAHUDi CEMAATi - TÜRKiYE DÖNEMLERİ 239 dostları ile konuştuklarından, sohbetlerinde, Türk isimlerini; kuııanı- yorlardı, fakat yazılı şeylerde hemen hemen yalnız İbranice isimlerini kuııanıyorlardı. Dini sohbetlerinde, vaazlarinda Judalı Levi Toba, birçok defa, temize çıkarmak gayesi ilc, Kabbala'nın ifadesini kullanarak bu teorileri ileri sürmüştür. Fakat Toba, kendi niyeti için anlatımlarını kullanarak, onları baştan aşağı tersine çevirdiği ve tamamen çarpıttığı açıktır. Bu, mesihi dönemlerde, dindih Yahudilerin ahlaki kurallarına i aykırı düşen seksi anaı'şinin ve hoş olm.ayan bir şekilde biraraya gelmenin bu teorisini Dönmelerin "eski kitaplara" dayandırmaya çalıştıklarını hize açıklamaktadır. Baruelıya ve haleflerinin Tora'da yer alan malı- remlel' arasındaki zina yapma yasaklarının kaldırıldığım akçıkladıklan hilinmektedir. Bunun için onlar "Atzilut Tora'sı"nın hükümlerine başvuruyorlardı. Bu Tora'da tabiatın bütün yasaklamaları onlar için müsbet durum ifade ediyordu. Toba'nın kuralları bu alanda en aydınlatıeı dökümanlardan birini teşkil etmektedir. Bu kuraııar, bu dökü- manda, Yahudi kaynaklarından başlayarak ve Yahudivari delil getirmenin yard'mı il~ sonunda ilmihal içinde yer alacak noktaya varmak. tadır. Bu,bu gibi yorumların arkasında gizli olan hassas faktörlerin çokluğunu göstermektedir. J udah Levi Toba, bu yeni açıklamayı, bizzat Sabatay Sevi'ye atfetmektedir. 0, daha tince yapılan yorumları altüst eden, "Kanun"un bu yeni okunuşuna kendisini sevkeden şartlar üzerine tamamen yeni bir efsane ilave etmektedir. Toba, ilahiyat ve "inananlar"ın ahlakı için, bahsettiğimiz tarihi ve manevi Tora'nm iki anl~ma gelebilen açıklamalarından bütün neticeleri çıkarmaya çalışmaktadır. O halde peygamber İşaya'nın öldürülmesini emreden kral Manasse5 haklıdır! Zira kral Manassc, ne yasak olan ilc olmayan, ne temiz olan ile olmayan arasında aı.tık ayırım bulunmadığı şeklinde yüksek planda konuşurken, İşaya "Beriah Tora'sı" çerçevesinde konuşmaktadır. Çünkü bu pıanda menfi kuraııar görünmemekte veya zıt kuraııara dönüştürülmektedir. Elişa'nın Sun~mite'ye6 ziyaretinin Tanah'ta (Eski Ahid) anlatımı7 zina ayini için bir misalolmuştur. 5 Rivayete göre tşay~, Menaşe (Manasse)'nin emriyle öldürülmüştür (Nesim Bahar, ıbrani Tarihi, 3. kısım, sf. 99. Çev). 6 Sunamite, Şuııem'in (Shounem) bir köyiidür (La Bible, Paris 198, sf. 386 dipnot b. Çev). 7 Elişa, Şunem'i ziyaret ettiğinde, Şunenıli bir kadınla karşılaşır. Bu kadın onu ekmek yemeğe zorlar. Her geçtiğinde o eve uğrar. Kendisine ayn bir yer yapılır. Oğlu olmayan buka- ılının bir yıl soara çocuğu olacağı söylenir ve çocuk olur (II. Krallar, LV. Bap. Çev). J 240 GERSHOLEM G, SCHOLEM - ABDURRAHMAN KÜÇÜK Epiphane'nin bahsettiği evlenmeye ve çocuk sahibi olmaya karşı olan bu gnostiklcre burada hemen hemen yeniden kavuşulmaktadır. Onlara göre, EJ.iş~ (Elisee) şeytanlarla birleşebilccek ve bu vasıtayla da çocuklar dünyaya getirecektir. Bize ulaşan şarkılar ~rasında besin, sofra, gülün açılışı, "donatmak" ve "yapmak" sembolini kullanan bazıları, hiç şüphesiz, bu çeşit ayinlerin icrası için yapılmaktadıl'. Toba'- nın sofra (masa) şarkılarında: kullandığı Im sembolleI'e, scksı hüviycte sahip nesir yazılarında rastlanmaktadır. Toba, yasak olan ve şimdi kutsal dini bir akt oluşturan şeyin müsaade edilmesini açıkca övmektedir. Bu dini sohbetlerde, şunun gibi formüllere rastlanmaktadıı': "Hürriyet manevi Tora'nın sırndır". Bu prensip, gayr-i ahlaki mistiklerden, Tanrı'nın çocuklarının hürriyetine ait pavlosçuların tezine daha yakındrr; ":[\filitanlar, kaidelerden, kurallardan kurtulmuşlardır"- Bu, Jacob Frank'ın Polonyahlara ait vecizesi içinde yeralan pradoksal talimatıdır. Toba'da rastladığımız şey, Dönmeler'in çok eski talimatının bu olduğunu gösteımektedir. Çünkü Dönmelerin terminolojisinde militan, yok edilmesi ve kendi öz ala'nından kovulması gereken, şeytani ve rezil güç olan "kelipah"a karşı koymakta bizzat öncülük yapan taraftarlarını ifade etmektedir. Vladimir Gordlevsky'e göre, Dönmeler, bu teorilerle, bilhassa "mum söndürme"nin içkili ve eğlenceli ayiniyle, Doğu Yahudiliğinin yer altı akımlarına sahne olmuş Selanik'te rastlanmıştır. Gordlcvsky, bu tcorilerin, 'yüz yıllardan beri ~zli olarak devam etıiıİş olduğunu tahmin etmektedir. Ben, bu faraziyeleI'in doğru olduğunu zaımetmi. yorum. GordIevsky, Kabhala'nın literatürünü bilmiyordu; KabbaIistlerin kutsal kitabı Zohar'dan çıkarıldığını ve Dönmeler'in onu bu kitaptan almış olduklarını ~annediyordu. Sonuna kadar gittiğinde, şiddetli ve radikal mesihi kıpırdanmanın sonuçlarını bize, Yahudiliğin iç cel'eyanlarıııın ortaya çıkması göstermektedir. Onu~ sonucu, felakete yolaçabilmekte, uçuruma götürebilmektedir. Kendiliğinden tuhaf eğilimler ve ahlak dışı davranışlar, bu ortamda alabildiğince yayılmaktadır. Sabatayizmin tarihi, özellikle onun radikal kanadınııı, Dönmelerin Tarili, Dinler Tarihi'nin bütün sahalarında rastlanmakta olan bu sapmayı açıklamaktadır. Buna benzer durumlar eksik olmamıştır. Dönmelerin Lu ikili tutumİarı (iki prensip, din arasındaki çeliş- kileri), 1164'deki büyük mesihi hareketten sonra, İran'da, Alamut'ta (Alamut Kalesi'nde), İsmaililerin radikal kanadıııda gelişmiş bulunan harekete çok benzemektedir. Nasıl Sahatayistlerdc "Mesih" yasak olanın yapılmasına müsaade ettiyse, İsmaililerin radikal kolunda da "İmam", "sizden Şeriat'ın (İslam'ın gelenekçi eerç~vesi) hükümlerinin GIZLI YAHUDI CEMIYETI - TüRKIYE DÖNEMLERİ 241 yükünü kaldırdı ve sizi ,Kıyamet'in (öldükten sonra dirilmenin) statüsü içine dahil etti, soktu" şeklinde açıklanmıştır. "Kıyamet"in bu durumunu açıklayan İsmaililerin Nizarı kolu, ona sizi "kanun"un üzerine çıkaran bir durum gibi bakmıştır. Bu, aşağı yukan, Sabatayistleri "atzilut"un manevi Tora'sı hakkında söyledikleri şeydir. "Kıyamet"in yeni durumu içine dahilolma, Ramazan Orucu'nun sembolik olarak icra edilmesiyle ve şarap içerek yapılmaktadır. Bu iki olayara. sında tarihi hiçbir bağ bulunmamasına rağmen, mantık aynıdır. Gördüğümüz gibi, DönmeICl'in ahlak dışı teorileri, yalnız bir grubun özelliği değildi. Şahsen Toba, durmadan yalnız onları haklı gösterıneye çalıştı; fakat kendi kafasından bir şey ilave etmedi. 21 Adar bayramı, "mum söndü". bayramı, 1750 yılına doğru Baruchya'mn taraf. tarlarıuca Sabatayistlerin bayraınIarı listesinde yeraldı. Bununla beraber, bu tarih, Edirne'den gelen Dönme cemaatin en eski takvimleri içinde belirtilmedi. Fakat böyle olmakla beraber, bu bayram, o sırada, büÜin Dönme cemaatleri tarafından aynı şekilde kutlanmış olmalıdır. Juda Levi Toba tarafından sunulmuş Kabbalistik sistemde ve onun ilahilerinin teşkil ettiği sistemin temelinde, önceki yazarlara nazaran, yeni bir unsur vardır. Sabatayizmin ilk önemli ililhiyatçısı peygamber Gazze'li Nathan'dır ve Balkan Yarımadasında 1680 yılında ölünceye kadarfikirlerini propaganda etmiştir. O, büyük dinden dönmeden (apostasie) üç yıl önce, Üsküp'te ölmüştür. Onun yazdıkları kadar hatıraları da Dönmeler arasında çok büyük şöhrete ulaşmıştır. Bunda bizi şaşırtacak bir şey yoktur. Çünkü o, Yahudi olarak kalmış olmasına ra~men, bu harekete gönül vermiş olanların içinde bulundukları durumdan tedirgin olmamaları için mistik dönmeIiği saVUlımuştur. Hareketin ikinci ilahiyatçısı çok farklıdır. Maran olarak doğmuş olan bu ikinci ilahiyatçı Abraham MigueI eardosu (1626-1706), Nathan'ın tam aksine; mistik dönmeliğin (din değiştirmenin) kararlı bir düşünmam olmuştur. Son senelerinde o, DönmeleI'in şeytan tarafından aI. datıldıklarını aralıksız yazmıştır. Bizzat onun belirttiğine göre, cemaatin üyeleriyle münasebetleri çok gerginleşmiştir. Bundan dolayı cemaat, onu, cemaattcn tard etmiş ve Sabatayistlere ait bu tip özel ilahiyada savaşmasına müsaade etmemiştir. ZamanIa bu polemikler unutulmuştur. Cardoso'nun ölümünden sonra yazdıkları, cemaat arasında dolaşmaya başlamış-ne zamandan itibaren olduğUllU söylemek zordur, belki 1750'. lerden sonradır- ve Cardoso'nun Sabatay Sevi ve ilk DönmeIerIc özel münasebeti olduğu imajı değişmiştir. Toba'nın yazılarında ve şiirlerinde Cardoso, Gazze'li Nathan'dan yana, cemaatin dostu ve ideologu "larak 242 GERSHOLEM G. seHOLEM - ABDURRAHMAN KÜÇÜK görülmektedir. Toha, Gazze'li Nathan ve Abraham Cardoso'dan tatamamen farklı Kabbalistik sistemlerden yar.adanmış ve bu sistemleri birbirine karıştırmıştır. O, hundan, Cardoso'ya tam.amen yabancı, şahsi üslübunun kendisini gösterdiği yepyeni bir sistemi, ahlak dışı unsuru ondan clde etmiştir. Böylece, Sabatay Sevi'ııin din değiştirmesinden (Dönmesinden) yüz sene sonra, başlangıçtaki anlaşmazlıklar tamamen unutulmuştur. Toba'ııın grubu içinde Canloso'nun yazdıkları inec1enmiş, yeniden kopye edilmiş ve hatta kısmen İspanyol Yahudieesine tercüme bile edilmiştir. Cardoso'nun önemli metinleri, Dönmeler tarafından saklanmış olan manüskritler arasında bulunmuştur. Öyle görünüyor ki Judah Lcvi Toba, Dönmelerin son önemli kişi. sidir. Onun zamanında, ortodoks Kabbalistik ve sapık (heretik) Sahbatayist literatür ilc oldukça içli dışlı (haşir neşir) olunmuştur. Dini sohbetlerini dinleyenler, en aundan kısmen, anlaşılmaz ~ikirlerini ~nlaya bilmişlerdir. Sabatayistlere ait mesihi inanışlar, cematin manevi dünyasında, son derece, kök salmıştır. Çelişkili bir bilgi ile verilmiş ve desteklemiş bu inanç, eski Türkiye'nin bütün dönemlerinde varlığını sürdürebilmiştir. Fakat onun bozulması, parçalanması yeni Türkiye ile başlamıştır. Modern hayatın şartları Dönmelerin çoğunu asimile olmaya sevketmiş; o zamandan sonra cemaat varlığını uzun zaman devam ettirmeğe muktedir olamamıştır. Dönmc1eri Yahudi, cemaatine katılmaya ikna etmek için teşebbüsler yapılmıştır. Bazı Dönmeler Yahudi mazilerine bağlılığı ve ilgiyi muhafaza etmiş olmalarına rağ- men, Sabatay Sevi'ye inançlarının yok olmasından sonra bile, denemc1er sonuçsuz kalmıştır. Bununla beraber, inanan Dönmclerin günümüze kadar varlıklarını sürdürd ükleri doğrulanmıştlf. 1960 yılının İlkbaharında, bana bilgi veren Türklerle ilgili meselelerin -bir uzmanı, temas halinde bulunduğu Karakaşlar 6'Tulıunun "Hoca" lakabıyla bilinen dini liderleriyle konuş- mağa muvaffak olmuştur. Bu uzman, Karakaşların dini şefIerinden, Dönmelerin aktüel durumlarını ilgilendiren önemli bilgiler almıştn. Dönmclerin bu lideri, İsrail'de araştırmalar yapmakta olan ve Saba. tayist hareketi Yahudi Tarihinin ve Dinler Tarihi'nin en önemli olaylarmdan biri olarak gören bir Dönme grubun varolduğundan bahscdildiğini duymuştur. Sabatay Sevi'nin gizli taraftarlarından İsrail'de de bulunduğunda hiç şüphe yoktur! Zaten bizim dikkatimizi çcken de sadece bu durumdur, bu espridir. , GiZLi YAHUDi CEMAATİ-TÜRKtYE DÖNEMLERİ BİBLİYOGRAFY A 243 ATTIAS, IIIoshe et SClIOLEM, Gershom G., Sefer shiıoı ve-ıishbahoı s/ıel ha-slıabıaim (Le Line des Cantiqııes et des hymnes dçs Sabhateens), avec ıız{e introdııetion par ltzhak BenZvi, Tel Aviv, 1948. ---.- "Piyyut ıı-tefillah le-siınhat t;ırah meha-payyetan ha-shabtai rabbi Yehuda Levi Toba" (Chant ct priere poıır la fcte de Simhat Torah par le poete sabbateen Judah Levi Toba), dans Sefunoı, Annual for Rescarch orı ılıe Jeıvish Comıııunities in ıhe Easl, tome I, Jcrusalem, 1956, p. 128-140. ---- "Piyyut shabtai bc-ınivta ashkenazi" (Uıı ehaııt sabbatcen, avee la proııonciatioıı en hcbreıı ashkeııaze), daııs Malwercl, Les Calıiers de l' Alliance Israeliıc U1Iiverselle, vol. VII, Jcrı"alem, 1958, p. 176. BEC'iDT, THEODOR, "Dic Dönmes oder Manıin in Saloniehi", dans Ausland, LXI, 1888, p. 186-190 et 206-209. BEN-ZVl,Yitzhak, "The Sabbatcaııs of Saloniea", daııs The Exiletl and ıhe Rcdeemed, Philadelphie, 1957, p. 131-153. ----- "lIa-shabtailıı bi-zcmanenu" (Les Sabbat,'ens d'aujourd'hui), dans j\1e/zııda/ı, VII, Londres, 1954, p. 331-338. ----- "Kuntres be-kubbalah ıne-hugo shel Barıikhya" (Une broehure kabbalistique du eercle de Bamehya), dans Sefııno/, lll-IV, Jecusalem, 1960, p. 349-394. BRAWER, Abmham Jaeolı, "Zur Kenntnis dcr Donmah in Saloniki", dans Archiv für jiı_drsclıe Pamilicriforsclır",.~, II, no 4-6, Vienne, 1916, p. 14-16. CARLEBAClI, Azricl, "Dönmehs", dans E..-oıisclı. Jude1l, Berlin, 1932, p. 154-156. DANOi\', Ahraham, "Une seete judco-musulmane cn Tur'luie", dans la Revııe des Eludes juives, XXXV, 1897, p. 264-231. ---- "Unce seeta jud,'0-mu5ulmaııe en Turqııie", dans Acles du XI. Con,!r,s des Oriemalistes, 3 section, Paris, 1899, p. 57-84. GALANTE, Ahraham, Nouveaux documenıs sur Sabbeloi Sevi: or~a1lisaıiorı cı us el coulume. de ses adepıes, Istanboul, 1935. GORDLEVSKY, Vladimir, "Zur Frag" liber die "Dönme" (Die Rolle der Juden in den Religioııssektcn Vorderasicns)", dans Islamica, II, Leipzig, 1926, p. 200-218. GÜVSA, ıbrahim Al,iettiıı, Sabbaıay Sevi, Istanbol, s.d. (1938 ou 1939). i .. GHAETZ, Heinrich, "Uberbleibsel der Sabbatiaııer in Salonie!ıi", dans jl10naısschrifl für Cesclrich/e ultd ır'isseııclıaft des .iıulemums, XXVI, 1876, p. 130-132. MüLKIlO, Yitzhak R., "Homer Ic-toldot Shabtai Tscvi veha-doıımiıı ~sher iıe-Salonik" (Doeııments pout I'histoire de Salıbıitai Zevi et des Dunmeh de Salonique), dans Rcshumoı, VI, Tel Aviv, 1930, p. 537-543, et supplements dans Zion, XI, Jt'rusalem, 1946, p. 150-151. ----- "Lidmuto ve-zehuto shel Barukhya Husso !ıu Osman Baba" (Caraetere et identite de Barııehya Uusso ou Osman Baba), dans l'vIahberet, Les rahiers de l'Allialtce israelile universelle, vol. II, Jerusa1em, 1953, p. 86 et 97-99. MOLKHO, Yitzhal, R, "Midrash ne'elam al pamshat lekh lekhıı" (Le Midrıısh neelam sur la scetion de la Tora Lekl. leklıa), dans Hamma",e a Abralıam elt l'holtMur d'Abraham Elmakh lı I'occasiolt cIe SOIt soi..-a1l/edixii,me a1l1.iversaire, Jerusalem, 1959, p. 56-65. ____ Y.R., ct SHATZ, Hivka, "Perush lcklı lekha" (Coıunıentaire sur la section de la Tora Lekh lekJı~), dans Sefurwı, III-IV, Jcrusalem, 1960, p. 433-521. 244 GERSHOLEM G. SCHOLEM - ABDURRAHMAN KÜÇÜK NEHAMAH, Josaplı, "Sabbatai Zevi ct les Sabbatcens de Salonique" daııs la 1?evııe de5 eeoles de l'Alliance israe/iıe, Paris, 1902.. p. 289-323. (L'article est sigııe seeulement N. ]Ilai. il a pam egalemeııt, ct cette fois avee le ııom de I'auteur. CiL broehure en judeo.es. pagnol: Sabbetai Zvy 105 Maminim, Saloni'lue, 1932). ROSANES, Solomoıı, Korot ha-yehudim be.Turkia (Hiııstoire des Juifs eLi TUffıuie), yol. IV, Sofia, 1935, p. 462-477. SCHAUFFLER, W., "Shabbathai Zevi and his Followers", dans journal of ıhe American Ori. ental Socieıy, II, 1851, p. 3-26. SCHOLEIIf, Gershoın G.• "Harukhya roslı ha.shabataiı~ be.Saloııiki" (Baruehya, chef des sab. batcen. de Saloni'Juc), dans Zion, VI, 1941. p. 119-147 ct 181-202. ----- "Scdcr tefillot shel ha.Dönmeh mc-ızmir" (Livre des prieres des Dıınmel, dyre Smyrne), daııs Kiryat Sefer, XVIII, .Jerusalem, 1941, p. 298-312 et 394-408, et XIX, p. 58-64. S/ıabtai Zvi veha-tenuah ha •.•hantait biyme hayyav (Sabbatai Zevi ct le mouvement sabbıiteen pendant sa vio), 2 vol., Tel Aviv, 1957. Edition anglaise, revisce et augmentce: Sabbaıai Sevi. Th •• 'fystical Messiah, Prineeton, 1973. SHATZ, Rivka, "Lidmutah shel ahat ha.kittot ha-shabtaiyyot" (Les idees d'uııe seete sabba. teenne), dans Sefunit, III.VI, Jerusalem, 1960, p. 395-431. SLOUSCH, Nahum, "Les Dunmeh, uııe seete judco-mu5ulmaııe de Saloııi'lue", dans Revue dıı monde musulman, VI, 1908, p. 4.83-495. STRUCK, Adolf, "Die verbogenjüdisehe Sekto dcr Dönme İn Salonik", daıı. Globus, LXXXI, 1902, p. 219-221. VON HAHl'i', J.G., "über die Bevülkenıng voil Salonİk und die dortige Sekte der Dönme", Reise dureh die Gebiete des Drin und Wardar, Denksdıriften der kaiserlichen Akadem'i. der Wissenschaften in Wien, Philosophisch.historische Klasse, XVI, 1869, p. 154-155.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...