11 Haziran 2014

ARŞİV VESİKALARINA GÖRE BATI ANADOLU’DA YUNANLILARA KARŞI KAZANILAN ASKERİ BAŞARILAR KARŞISINDA DUYULAN MEMNUNİYETE DAİR YAZIŞMALAR Taner ASLAN*




ARŞİV VESİKALARINA GÖRE BATI ANADOLU’DA YUNANLILARA KARŞI KAZANILAN ASKERİ BAŞARILAR KARŞISINDA DUYULAN MEMNUNİYETE DAİR YAZIŞMALAR 
Taner ASLAN

GENELKURMAY ASKERÎ TARİH VE STRATEJİK ETÜT (ATASE) DAİRE BAŞKANLIĞI YAYIN KATALOĞU PDF E-KİTAP





GENELKURMAY
ASKERÎ TARİH VE STRATEJİK ETÜT (ATASE)
 DAİRE BAŞKANLIĞI YAYIN KATALOĞU
PDF E-KİTAP

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN TUTANAKLARINDA İÇ İSYANLAR (1920-1934)






TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NİN 
TUTANAKLARINDA
 İÇ İSYANLAR
PDF E-KİTAP
(1920-1934)

TARİH ALANINDA MARAŞ'LA İLGİLİ KAYNAKLAR PDF E-KİTAP





TARİH ALANINDA MARAŞ'LA İLGİLİ KAYNAKLAR 
PDF E-KİTAP

TÜRK BASINININ FRANSIZ İŞGALİ ALTINDAKİ MARAŞ’I İŞLEMESİ (15 EYLÜL 1919-11 ŞUBAT 1920)




TÜRK BASINININ FRANSIZ İŞGALİ ALTINDAKİ 
MARAŞ’I  İŞLEMESİ  (15 EYLÜL 1919-11 ŞUBAT 1920) 

İSTİKLAL SAVAŞINDA UNUTULAN KAHRAMANLAR PDF E-KİTAP





İSTİKLAL SAVAŞINDA UNUTULAN KAHRAMANLAR 
PDF E-KİTAP

İSTİKLAL HARBİ KAHRAMANLARI GENERAL CEMİL KARABEKİR






İSTİKLAL HARBİ KAHRAMANLARI 
GENERAL CEMİL KARABEKİR

BABİL (BABYLON) HAKKINDA TARİHİ BİLGİLER 7 Nemrut (Nemrûd, Naram-Sin)


Nemrut (Nemrûd, Naram-Sin)

Nemrut, Kimdir?

Nemrûd, Keldânî kavmi hükümdârlarına verilen addır.[7] Bunun  böyle biliniyor olmasına, üstelik yer olarak da kimilerince Şanlıurfa, kimilerince de Ninova'nın zikredilmesine karşın, devletin bulunduğu coğrafya kesin olmadığı gibi, ülkenin hükümdarının "Nemrut" olduğuna ilişkin bilgiler de rivayetler halindedir. Çoğu "İsrailiyyat" kökenli efsanevî rivayetleri bir yana bıraktığımızda, "Nemrut"a ilişkin bilgilerimiz kıttır. Ve bunlar da tek sağlam kaynak olan Kurân-ı Kerîm'deki kıssalardan ibarettir.[1]
Gerçekten de, Kurân-ı Kerîm'de, Hz. İbrahim ile ilgili kıssalardan birinde, kendisine "mülk" verilmiş bir kimsenin Hz. İbrahim ile olan tartışması şu şekilde aktarılır:
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَآجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رِبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللّهُ الْمُلْكَ إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّيَ الَّذِي يُحْيِـي وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا أُحْيِـي وَأُمِيتُ قَالَ إِبْرَاهِيمُ فَإِنَّ اللّهَ يَأْتِي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذِي كَفَرَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
«Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.» (el-Bakara, 2/258).[2]
Bu ayette görüldüğü üzere, Nemrut ya da bir başka isim geçmemektedir. Hadis-i Şeriflerde de böyle bir isme rastlanmaz.
Efsanelerden daha farklı kimi ipuçları yakalamak amacıyla peygamber kıssaları ile ilgili oldukça ayrıntılara kaynaklık eden Tevrat'a baktığımızdaysa, Nimrod adına rastlarız: [1]
"Ve Kuş Nimrod'un babası oldu; o, yeryüzünde kudretli adam olmaya başladı. O, Rabbin indinde kudretli aver idi; bundan dolayı: Rabbin indinde Nemrud gibi kudretli avcı, denilir. Ve, onun krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil ve Erek ve Akkad ve Kalne idi. O diyardan Aşura çıktı ve Nineveyi ve Rehobot-iri, Kalah'ı ve Nineve ile Kalah arasında Reseni bina etti; büyük şehir budur" [3]
Olayı bütünleştiren ve Hz. İbrahim'le ilgili olan bir bölüm de de şöyle denir: [1]
"Ve Terah oğlu Abramı, ve Haran'ın oğlu, torunu Lûtu, gelini Sarayı, oğlu Abram'ın karısını, beraber aldı; ve Kenan Diyarına gitmek üzere Kildanîlerin Ur şehrinden onlarla çıktı; ve Haran'a geldiler ve orada oturdular. Ve Terakın günleri ikiyüz beş yıl oldu; ve Terah Haran'da öldü. Ve Rab Abrama dedi: "Memleketinden ve babanın evinden, sana göstereceğim memlekete git" [3]
Tevrat'ın bu cümlelerinden belirleyeceğimiz noktalar şunlardır:

Nimrod, Ham'ın oğullarındandır. Hz. İbrahim ise, Sam'ın neslindendir. Nimrod, Şinar, Babil, Erek, Akkad, Kalne hükümdarıdır; Hz. İbrahim, başlangıçta Kitdanilerin Ur kentinde oturmakta, sonra babasıyla birlikte Haran'a göçmektedir. Amaçları, Kenan illerine gitmektir...

Nimrod ile Ham arasında üç göbek vardır. Yani, Nimrod, Ham'ın oğlunun oğlunun torunudur. Hz. İbrahim ile Sam arasında ise, sekiz göbek vardır.

Ninova, Nimrod zamanında yoktur; kenti Aşura kurmuştur.

Hz. İbrahim'in Haran'da oturduğu anlatılmakta, ardından bir başka bab'a geçildiğinde O'nun göç etmesine ilişkin buyruğu görmekteyiz. Demek ki, ateşe atılma ve çıkış yeri Haran'dır. Haran ise, Nimrod'un kentleri arasında değildir. Bu bilgiler Tevrat'a göredir.

Bütün bu durumları dikkate aldığımızda Nimrod'un Nemrut olmadığı sonucuna varıyoruz. Ola ki, Nimrod'un çok büyük bir ünü olduğundan, ondan yıllar sonra Hz. İbrahim'le tartışan ve O'nu ateşe atan kişinin olayları dilden dile dolaşırken, olay, bu ünü dillerde dolaşan kişiye maledilmiştir.

Tarih kitapları da, kimi efsanelerle doldurulmuş olanlarını bir yana bırakırsak, Nemrut'tan söz etmezler. Ya da, söz edenler, işe, "Nemrut kimdir?"sorusunun yanıtını aramakla başlarlar. Bunlardan bir bölümü, Nemrut'un tanınmış Babil Hükümdarı Hammurabi olduğu görüşündedirler. Kimileri ise, bir Babil hükümdarı olduğuna kesin gözüyle bakmakta; ancak, hangi hükümdar olduğunun belirlenemediğini ifade etmektedirler. Bunlara göre, Nemrut, Firavun gibi, Babil hükümdarlarının ünvanıdır; eski tarihçilerden bir bölümü, Hammurabi'ye ilâveten Sinaharib ve Buhtunnasır adlarını sıralarken; yeni tarihçiler de Şemsiulana ve Buhtunnasır adlarını Hammurabi'yle birlikte saydıklarına göre, "demek ki, Babil hükümdarlarının böyle bir ünvanı yok, her biri adlarıyla anılmakta" düşüncesiyle, "ünvandır" görüşüne iltifat etmemek gerekir.

Bu durumda, verilen tek isim olan Hammurabi'ye bakmak gerekecektir. Ancak aradaki zaman farkı pek olumlu ipucu vermemektedir. Nitekim İsrailoğulları'nın Mısır'a göçtükleri M.Ö.1780 yıllarında Hammurabi 12 yaşındadır. Mısır'a göçenler oğlunun torunu olduğuna göre, 12 yaşındaki bir çocuğun Hz. İbrahim'e yetişmiş olması düşünülemez. Hz. İbrahim'in Milattan 2000 yıl önce doğduğu "rivayet"ini esas aldığımızda ise, bu takdirde Mısır'a göç M.Ö. 1630'larda olmuş olur ki, bu da Hammurabi'nin ölümünden sadece 56 yıl sonradır. Yine, zaman uyumu yoktur. Hele bir de, Hammurabi Kanunları'nın Hz. Mûsâ şeriatından alındığı yolundaki görüşe iltifat edecek olursak, araya giren zaman daha da büyüyecektir.

Öte yandan, Nemrut'a ilişkin rivayetlerde sözü edilen "doğum" ve "ırmak"a bırakılma olayının benzeri bir başka rivayette, Akad devletinin kurucusu Sargon için anlatılır. Sargon, M.Ö. 2350'lerde yaşamıştır. Hz. Mûsâ ile arasında 650 yıl vardır. Bunun 430 yılı Mısır'da geçtiğine göre, geriye kalan yaklaşık 200 yıl, Hz. İbrahim'in torununun oğluna kadar geçen süreye pek uygun düşmektedir. Hz. İbrahim'in M.Ö. 2000'lerde yaşadığı "rivayet"i ile pek bağdaşmasa da, Hz. Musa'nın yaşadığı yıllardan çıkarak yaptığımız hesap, Hz. İbrahim ile Sargon'un çağdaş olabileceğini göstermektedir. Nitekim, yine Nemrut'a ait rivayetlerde anılan "savaşarak devleti ele geçirme" olayı da, Sargon'un tarihsel kişiliğine uymaktadır. Belki ileride Nemrut'un tarihsel kimliği tam olarak belirlenecektir. Ama, şu aşamada Sargon'un Nemrut olma olasılığı, Hammurabi'ye göre, çok daha büyüktür.[1]

Nemrut, Agade'li Sargon'un torunudur. Agade'li Sargon ise muhtemelen bir Kiş rahibinin gayrimeşru çocuğudur. Kiş kralı Urzuba'nın hizmetine girmiş ve kısa zamanda vezirliğe kadar yükselmiştir. Sonra bir saray ayaklanmasıyla tahtı ele geçirip, Kiş kralı unvanını almıştır.

Tevrat'ta da, Kuş(Kiş)'in, Nimrod'un babası olduğu yazılıdır. İbn-i Mesud'dan gelen bir rivayete göre, Nemrut'un atası, Köş(Kiş)'tir. 4000 yıl öncesinden günümüze ulaşan çiviyazısı tabletlerde; "Sümerli Ludingirra", Sargon'la ilgili şunları söylüyor:

Yönetimin, Akad'lılara ilk geçişi nasıl oldu bir bilseniz. Kiş'te, kraliçe Kubau'nun oğlunun sarayında, içki dağıtıcılığı yapan Sargon adında biri varmış. Adam sarayda çalışırken, yalnız içki işiyle vaktini geçirmemiş. Önce içinde çalıştığı sarayı eline geçirmiş, sonra da Sümer şehirlerini birer birer idaresi altına almaya başlamış. Derken etrafındaki uluslara da saldırmaktan kendini alamamış ve kendini kral yaparak Sümer Devleti temelleri üzerine, koca bir Akad Devleti'ni kurmuş. Agade adı altında yepyeni bir başkent kurmuş ve kendine, 'Dört bucağın, Sümer ve Akad Kral'ı unvanını vermiştir. Ben buna ait öyküyü, okul kitaplığımızda bulunan bir tablette okudum. Sargon kendisi hakkında şöyle yazdırtmıştı:

"O, fakir bir kadının oğlu imiş. Babası belli değil. Annesi onu, Fırat kıyısında bir şehirde gizlice doğurmuş ve etrafı ziftle kaplanmış kamış bir sepete koyarak, nehrin sularına bırakmış."
"Herhalde o bir rahibenin çocuğu idi. Daha önce yazdığım gibi rahibelerin çocuğu olmaması gerekir, çünkü onlar tanrının çocuğu sayılır. Annesi onu bu yüzden suya bırakmış olmalı. Hakikaten bir yerde, annesinin rahibe olduğunu da okumuştum."

"Sargon, çok akıllı adammış. Kızını Sümer okullarında okutup, çok iyi öğretmenlerden ders aldırmış ve 'Ay tanrısı'nın tapınağı'na başrahibe yapmış. Böyle yapmakla, hem Sümerliler'in gönlünü almış, hem de onları kendine düşman etmek istememiş. Hakikaten bizden ona başkaldıran olmamış. Ondan sonra, kral kızlarının tapınakta başrahibe olması, bir gelenek haline gelmiş."

Sargon ve takipçilerinin, Mezopotamya tarihi açısından önemi, bilim adamlarınca tartışmasız kabul edilmektedir. Mesela, Babil'in en ünlü hükümdarı Hammurabi'nin imparatorluğu bile, Agade krallarının gücüyle kıyaslanamaz. Ayrıca, Sargon'un sahiplendiği çoğu zafer ve başarılar bilinmektedir. Ancak, Sargon'un, 56 yıllık uzun saltanatı içinde, bunların tam sırası bilinememektedir.
Sargon'dan sonra, onun torunu olan Nemrut (Naram -Sin), imparatorluğu dedesinden daha fazla genişletmiştir. Naram-Sin, hem Halep'i, hem de gelmiş geçmiş hiçbir kralın yıkamadığı Ebla'yı zapt ettiğini ifade eder. Bu zafer, Tel Mardih bulgularıyla doğrulanmıştır. Burada 3. binyılın sonunda, merkezi Ebla'da bulunan büyük bir Sami krallığının varlığına ve Naram-Sin döneminde yıkıldığına ilişkin kanıtlar bulunmuştur.

Bizim de ileride temas edeceğimiz gibi; İbrahim ve İsmail adları, buradan çıkarılan metinlerde geçmektedir. Akad kralı, ayrıca daha önce hiçbir kralın geçmediği yoldan, Anadolu'ya geçmiştir. Daha sonra da, Kapadokyalı tüccarların işlerini kurdukları Talhatum'a gittiklerini söyler. Bugün, Diyarbakır'da bulunan ve üzerinde de kralın figürünü taşıyan dikme taş; Naram-Sin'in, Anadolu'nun güneyinde etkin olduğunu gösteren bir kanıttır.[4]

Kurân-ı Kerîm'de Nemrut adı geçmemekle birlikte, Hz. İbrahim'e karşı çıkan, onu ateşe atan toplumun (ve doğal olarak da yöneticisinin veya yönetici kesimin) yapısı ve eğilimi, tutumu konusunda olduk­ça bilgi vardır. Putlar için tapınaklar bulunmakta, adaklar adanmakta, bunlardan rızık ve şifa beklenmekte, çeşitli büyüklüklerde olan bu putlardan kimilerine yaratıcılık bile izafe edilmektedir. Bu haberler arasında putlara yönelik bir"bağışlanma" eğilimine karşın, "ahiret"i anımsatıcı bir duruma rastlanmamaktadır. Gökcisimleri de bu halk tarafından tanrılaştırılmıştır. Putlarda olduğu gibi, bunlar arasında da bir "hiyerarşi" vardır ve olabilir ki, pullar bu gökcisimlerinin simgesi sayılmaktadır. Hz. İbrahim'in, pullan tanrı saymanın sapıklık olduğunu söylemesi üzerine, halkın gökcisimlerini gündeme getirmesi bunun göstergesi sayılabilir. Tanrı sayılan bu varlıklar için tapınaklar ve sözlü bir edebiyat oluşturulduğu da kesindir. Asıl dikkat çekici nokta, "putlar" vesilesiyle oluşturulan toplumsal kurumlar, bu kurumları ayakta tutucu gelenekler ve eğitim, karşı koyanlara uygulanan baskılar, putların örgütlenme ve dostluklara araç yapılması ve giderek bu temel üzerine kurulan toplum pramidinde tepede bulunan kimsenin rablaşması veya rablaştınlması olayıdır. Tüm bunlara, "put" çevresinde oluşturulan bütün bu kurumlara ve örgüt­lenmeye dayanılarak insanlar üzerinde bir egemenlik kurulmuş ve bu yürütülmüştür. Ki, o toplumun da, yöneticisinin de Nemrutluk'u asıl bu çerçevede değerlendirilme­lidir. Hz. İbrahim'i ateşe attırma gerekçesi de budur.[5]

Kimliği ve tarihsel kişiliği ne olursa olsun, kesin olan bir şey vardır. O da, yaygın bir biçimde "Nemrut" diye anılan bir hükümdarın Hz. İbrahim'e karşı çıktığı ve onu ateşe atarak yok etmek istediğidir. Bu; isim bir yana bırakılırsa, Kurân-ı Kerim'in haberleri ile sabittir.[1]

Birinci Nemrûd, Hz. Nûh'un oğlu Hâm'ın soyundandır. Bâbil şehrini kurdu. Keldânî kavmi ve hükümdârları olan Nemrûdlar, putlara ve yıldızlara tapıyorlardı. Dünyânın meskûn bölgelerine hâkim olan ve ilk taç giyen Nemrud, kibir, gurûr, sefâhat ve câhillik sebebiyle tanrılık dâvâsında bulundu. İnsanların kendisine secde etmelerini istedi ve çok zulmetti. Allah-u teâlâ, Nemrûd ve kavmine doğru yolu göstermek, emir ve yasaklarını bildirmek için Hz. İbrâhim'i peygamber gönderdi.[7]

Nemrut ve Hz. İbrahim

Nemrut'la ilgili olarak anlatılan olaylar çeşitli milletlerin efsanelerinden derlendiği için, kimi bölümleri kendi içinde çelişir ol­duktan başka, oldukça da ayrıntılı birçok çeşitlilik gösterir. Bunları derli toplu bir bi­çimde özetlemek de bu bakımdan imkansızdır. Ancak zoraki bir derleyip toparlama sonucu şöyle bir öykü oluşturmak mümkündür:

Nemrut doğmadan önce babası Kenan bin Kuş, rüyasında doğacak bir çocuğun kendisini öldürüp tahtı alacağını görür ve tüm çocukları öldürtme buyruğu verir. Nemrut doğunca gizlice ırmağa bırakırlar. Bir dişi kaplan (namara) tarafından bulunarak büyütülür. İlk gençlik çağında kurduğu çeteyi geliştirir ve derken babası olduğunu bilmeksizin hükümdarı öldürüp, ülkeye el koyar. İdris Peygamber'in öğrencilerinden yıldız bilgisini, İblis'ten büyücülüğü öğrenir. Yıldızlardan İbrahim Peygamber'in doğacağını öğrenince, onun ortaya çıkışını en­gellemek için doğacak tüm erkek çocukla­rın öldürülmesini buyurur. Hz. İbrahim gizlice bir mağaraya saklanır. Orada büyür. Derken, yurduna döner ve babası Azer tarafından Nemrud'a takdim edilir.[5]

Babil kralı Nemrut çok acımasız biriydi. Halk onun korkusundan İbrahim Peygamberin çağrısına uzak duruyordu. Bir gün Hz. İbrahim, Nemrut'a giderek onu Allah'a inanmaya çağırdı. Nemrut kendini beğenmiş bir tavırla, “Bu ülkenin tanrısı benim. Senin tanrın da kim?” dedi. İbrahim Peygamber “Benim Rabbim Allah'tır. O öldürür ve yeniden diriltir.” dedi. Bunun üzerine Nemrut, ölüm cezasına çarptırılan iki kişiyi çağırttı. Askerlerine, mahkûmların birini öldürün diğerini serbest bırakın diye emretti. Hemen oracıkta askerler mahkûmun birini öldürüp diğerini serbest bıraktılar. Nemrut, Hz. İbrahim'e dönerek “Bak gördün mü? Ben de öldürür ve diriltirim.” dedi. Bunun üzerine Hz. İbrahim “Benim Rabbim güneşi doğudan doğurur. Eğer gücün yetiyorsa sen de güneşi batıdan doğur.” Nemrut bu sözler üzerine ne diyeceğini bilemedi. Ancak yine de Allah'a iman etmedi.
Babil şehrinde putların bulunduğu büyük bir tapınak vardı. Halk buraya gelerek putlara hediyeler sunar ve onlara dileklerini yerine getirmeleri için dua ederdi. Bir gün, İbrahim Peygamber, panayırda herkesin eğlenceye daldığı bir vakitte gizlice tapınağa girdi. Elindeki baltayla büyük heykelin dışındaki bütün putları bir bir kırdı. Sonunda baltayı büyük putun boynuna asarak kimseye görünmeden tapınaktan ayrıldı. Babil halkı eğlence bittikten sonra tapınağa gelince gördükleri manzara karşısında dehşete düştü. Bunu kimin yaptığını düşünmeye başladılar. Hz. İbrahim'in putlara inanmadığını biliyorlardı ve ondan kuşkulandılar. Hemen onu tapınağa çağırdılar ve ona “Putlarımızı sen mi kırdın?” diye sordular. İbrahim, “Şu boynunda balta asılı olan yapmış olmasın? Ona soralım, o belki kimin yaptığını görmüştür.” dedi. Oradakiler bu cevap karşısında şaşırarak bir puta bir de İbrahim'e baktılar. İçlerinden birisi, “İbrahim bizimle alay etme. Sen de bilirsin ki bunlar cansızdır. Ne görür ne de konuşur. O nereden bilsin?”Bunun üzerine Hz. İbrahim, “İyi güzel de görmeyen, konuşmayan, kendilerini bile korumaktan aciz bu putlara ne diye taparsınız? Âlemlerin rabbi olan Yüce Allah'a iman edin.” dedi. İbrahim Peygamberin bu sözleri orada bulunanları derinden etkiledi. Olay halk arasında kulaktan kulağa yayılmaya başladı.[6]
Nemrut'un İbrahim'i ateşe atmak için yaptığı binanın yeri ve bu yeri sembolize eden sütunlar. (Urfa) [4]
Hz. İbrâhim, Nemrûd'u ve Keldânî kavmini Allah-u teâlâya îmân ve ibâdete dâvet etmeye devâm etti. Nemrûd, önce hapsettirerek ateşte yakılmasını emrettiği Hz. İbrâhim'i, kavminin haftalarca topladığı odunu ateşledikten sonra ateşe attırdı. Kendisi için yaptırdığı yüksek kuleden de hâdiseyi seyretti. Allah-u teâlânın korumasıyla Hz. İbrâhim'i ateş yakmadı. Gürül gürül yanan ateşin ortasında Hz. İbrâhim'in yemyeşil bir bahçe içerisinde oturduğunu gören Nemrûd, hayretler içerisinde kaldı. Hz. İbrâhim'le mücâdeleden âciz kaldığını anlayıp, bu işten vazgeçti. Fakat îmân etmedi. Hâdiseyi görenlerden bir kısmı îmân etti. Hz. İbrâhim, Allah-u teâlânın emriyle, kendisine inananlarla birlikte Bâbil'den hicret etti.[7]
Rivayet odur ki; Nemrut, İbrahim peygamberi ateşe atacağı zaman herkesten ateşe odun taşımalarını istemiş. Bundan maksadı da Hz. İbrahim'e düşman olanlarla O'na taraftar olanları tespit etmekmiş. Herkes, olanca gücüyle ateşe odun taşırken; küçük bir karınca, ağzına aldığı bir damla suyla yola koyulmuş. Karıncayı görenler, nereye gittiğini sorduklarında, “İbrahim'in ateşini söndürmeye gidiyorum.” demiş. Etrafındakiler karıncaya alaycı gözlerle bakmışlar ve “Senin gücün o ateşe kadar yürümeye yetmez. Hem ateşe ulaşsan da alevleri gözleri bulan bu ateşi senin bir damla suyun mu söndürecek?” diye sormuşlar. Bahtiyar karınca hepimize ders olacak şu cevabı vermiş: “Bu suyun ateşi söndüremeyeceğini ben de biliyorum. Ama bir Allah dostuna yardım etmenin, böyle bir zamanda  safinı belli etmenin şerefi bana yetmez mi?” [8]

Hz. İbrâhim, Bâbil'den hicret ettikten sonra, Allah-u teâlâ Keldânî kavmi üzerine sürüler hâlinde sivri sinekler gönderdi. Sivrisinekler, onların kanlarını emip, kupkuru bir hâlde bırakarak helâk etti. Sivrisineklerden birisi de Nemrûd'a musallat oldu.[7]

İşte bu şekilde ulûhiyet dava ederek, Cenab-ı Hakk'ın Peygamberini ateşe atacak kadar azgınlaşan Nemrut, şimdi ufacık bir sivrisineğin karşısında ne yapacağını bilemez duruma düşmüştü Nemrut artık sarayda odadan odaya kaçıyor, sivrisinekten kurtulmak için türlü türlü yollara başvuruyordu Fakat sinek bir türlü kendisinden ayrılmıyordu

Bütün hizmetkârları Nemrud'un etrafında pervane olmuşlar, onu sivrisineğe karşı korumaya çalışıyorlardı Fakat bütün tedbirlere rağmen hiç kimsenin aklına gelmeyecek birşey oldu, sivrisinek Nemrud'un burnundan içeri giriverdi Nemrud'un burnundan giren sinek gidebildiği yere kadar gitmiş ve orada dönmeğe başlamıştı O andan itibaren Nemrud'da müthiş bir baş ağrısı başladı Beyninde dolaşan sinek onu müthiş huzursuz ediyordu Son çare olarak başını tokmaklattırmaya başladı "Vurun! vurun!" diyor, sineğin beynine verdiği ızdıraptan tokmağın acısını duymuyordu Başına tokmağın her inişinde o, "daha hızlı vurun! daha hızlı!" diyordu Başından kanlar akmağa başlamıştı, fakat o aldırış etmiyor, başını tokmaklatmaya devam ediyordu Bir yandan da başını duvarlara vuruyordu

Hiç bir şey kâr etmemişti Nemrut, başına yediği tokmaklarla kendinden geçmişti Sivrisinek ise hâlâ beyninde dönüyordu Çok geçmeden çırpma çırpına can verecekti. Ufacık bir sinek, uluhiyet dâvası güden Nemrut'un hayatına son vermeğe sebep olmuştu.[9]

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) buyurdu ki:

«İsmini duyduğunuz kimselerden, yeryüzüne dört kişi mâlik (hâkim) oldu. İkisi mümin, ikisi kâfir idi. Mümin olan iki kişi, Zülkarneyn ile Süleyman (aleyhimesselâm) idi. Kâfir olan ikisi de Nemrûd ile Buhtunnasar idi. Beşinci olarak yeryüzüne benim evlâdımdan biri, yâni Mehdî (aleyhirrahme) mâlik olacaktır.» [7]

Kaynaklar

[1] www.sevde.de/islam_Ans/N/45.htm
[2] www.diyanet.gov.tr/KURAN/meal.asp?page_id=42
[3] Tevrat, Tekvin, 10/8-12.
[4] www.yaklasansaat.com/eski_kavimler/ibrahim/ibrahim.asp
[5] www.enfal.de/sosyalbilimler/n/009.htm
[6] http://www.diyanet.gov.tr/yayin/dok/kitabimi_ogreniyorum.pdf
[7] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Nemrûd" maddesi, İhlas Gazetecilik, İstanbul 1993.
[8] ailem.zaman.com.tr/images/2006/05/20/ailem.pdf
[9] www.forumalev.net/dini-sohbet/8807-sivrisinege-yenilen-nemrut.html
[10] Tevrat, Tekvin, 11/31-32 ve 12/I.

BABİL (BABYLON) HAKKINDA TARİHİ BİLGİLER 6 Hammurabi'nin Toprak Kanunları


Hammurabi'nin Toprak Kanunları

Sümeroloji Doçenti Dr. Mebrure Tosun

Eski Babil Soyunun, on bir kralı içinden en ünlüsünün Hammurabi olduğunu söylersek, mübalağa etmiş sayılmayız. Bu hükme şu iki sebebi gösterebiliriz: [1] Hammürabi, fetihleriyle, Mezopotamya'nın büyük, küçük bir çok şehir devletlerini zapt ederek, Sumer ve Akad ülkelerini bir imperatorluk halinde birleştiren kraldır.[2] Ülkesinde geçer olan kanunlar üzerinde kısmen tadiller yaparak kısmen de yenilikler getirerek bir reform yapmıştır. (bak: Kanunların Giriş ve Sonuç kısmı).
Hammurabi, kısa kronolojiye göre, M. Ö. 1728'den 1686 ya kadar 43 yıl saltanat sürmüştür. Bu yıllarda Babil en parlak devrini yaşamış ve Mezopotamya tarihinin hiç bir devrinde, başşehir olarak, bu derece önemli ve önder bir rol oynamıştır. Hammürabi yalnız merkezi bir devlet değil, ayni zamanda merkezî bir din de ortaya çıkarmıştır.
Ülkesindeki geçer kanunlar üzerindeki reformlarına gelince: 1901-1902 yıllarında, bir Fransız bilim topluluğu, Elam'ın başşehri olan Sus'ta Hammurabi Kanunlarının çivi yazısı ile yazılı bulunduğu bir diorit steli, yaptıkları kazıda bulup, Louvre Müzesine götürdüler. Stelin üst kısmında, Hammurabi'yi Adalet Tanrısı Samas'ın önünde, tazim duruşunda görürüz. Elam'lılar Babil'i istila ettikleri zaman (1207-1171 M. Ö.) bu steli harp hatırası olarak buradan alıp Sus şehrine getirmiş olacaklar. 1901-1902 de bu stel bulununca, elbette ki bilim dünyasının bütün ilgisi, Eski Babil Soyu içinde, özellikle Hammurabi üzerinde toplanıyordu. Fakat bugün biz bu devri aydınlatabilmek için daha başka kaynaklara baş vurabilecek durumdayız. Daha on beş hatta on yıl öncesine kadar Hammurabi tek kanun vazıı zannediliyordu. Bugün artık biliyoruz ki Hammurabi'den en aşağı yüz yıl önce Ur şehrinde Urnammu'nun [2] kanunları, daha sonra Daduşa [3] zamanına ait Eşnunna, ve nihayet İsin kralı Lipit-İştar'ın kanunları vardır.[4]

Fakat bu kanunlar arasında Hammurabi kanunları yine önemini korumaktadır. Çünkü, hem üç yüze yakın paragraf ile hepsinden daha mufassaldır, hem de kendinden evvelki kanunlardan, özellikle ceza kanunu bakımından, çok ayrılıklar göstermektedir.

Hammurabi'nin kanunculuğunun özelliği üzerinde duralım. Acaba ondan evvel gelen hükümdarların kanunları yok muydu?
Kanun ve adalet hükümdarların şanına lâyık müesseselerdi. Nitekim hükümdar ile bu mefhumların, birbirinden ayrılmazlıklarını Hammurabi'den evvel de başka krallarda da görüyoruz.[5]
"kittum"— adalet, meşruluk ve "mesarum"=adâlet, doğruluk, kelimeleri krallarla birlikte anılan kelimelerdir. Her kral kanun uygulamak ister, veya adaleti temin etmeğe çalışırdı. Fakat ülkede geçer olan kanunları yazılı olarak derlemek ve toplamak ancak yukarıda adlarını andığımız krallara nasip olmuştur. En geniş şekilde kendinden evvelki, kanunları derleyen, onlar üzerinde tadiller yapan veya yeni reformlar yapan kral ise Hammurabi'dir. Hammurabi kanunlarını inceleyen ve bu kanunları daha evvelki kanunlarla karşılaştıran Driver ve Miles [6] bu kanunların teknik hukuk terimleri bakımından birbiriyle ayniyet gösterdiğine işaret ederken bu benzerliğin, başka bir deyimle kanunlardaki dil benzerliğinin, yalnız hukuk terimlerinin yıllarca devamlılığını göstermekle kalmadığını, ayni zamanda hukuk müesseselerinin de devamlılığına delil teşkil ettiğini iddia eder. Demek oluyorki, Hammurabi Kanunlarını, daha evvelki memleket kanunları ile, hatta daha sonraki Assur ve hatta İbran kanunları ile karşılaştıracak olursak, göreceğiz ki, bu bölgenin müşterek bir kanun geleneği gerçeği inkâr edilemeyecektir. Driver ve Miles'e [7] iştirak edip bu kanunların Hammurabi'den önce de yazılı bulunduğunu kabul edebiliriz. Fakat acaba Hammurabi kendinden evvel var olan bu kanunlardan ne dereceye kadar faydalanmıştır? Buna şimdilik kesin bir cevap veremeyeceğiz. Çünkü daha önceki gerek Esnunna gerekse İsin (Sumerce yazılmıştır) kanunlarının tam metinleri ele geçmemiştir. Yalnız muhakkak olan nokta şudur ki, bu kanunların hepsi de müşterek, yazılı kanunlardan faydalanmışlardır.[8]Hammurabi devrinin tarih "reconstruction"u için kaynak vazifesini görecek malzeme eksiktir. Hammurabi'nin bizzat kaleme aldırdığı tarih kitabeleri yoktur. Tarih listeleri (Datenlisten) ve Hammurabi ile veziri ve valisi arasında ki alınıp verilen mektuplar başlıca kaynağımızdır. Bu mektupların incelenmesi [9] bize, Hammurabi'nin memleket işlerinin bütün teferruatı ile ne dereceye kadar meşgul olduğunu göstermektedir. Hammurabi, kanunların Sonuçunda [10] kendisinden "halkının öz babası" "la kima abim wâlidim ana nişe" = "halkına öz baba gibi olan" diye bahseder.
Yukarıda andığımız kaynak çeşitlerinden sonra, bu çağın medeniyet tarihini aydınlatmada en güvenilir kaynak, kanunlardır. Bu kanunlar üç bölümden ibarettir:
I - Giriş (Prologue).
II - Kanunlar
III - Sonuç (Epilogue)

Hammurabi kanunları üzerinde yapılan çeşitli incelemelerde, bu kanunlardan Codex Hammurabi diye bahsedilir. Kısaca C H. kısaltması ile gösterilir. Fakat Codex adının yerinde kullanılmadığını iddia eden Driver ve Miles'in [11] fikrine biz de katılmak istiyoruz. Bu kanunlar yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Babil ülkesinde, var ve geçer olan kanunların tadil edilmiş şekilleri ile yeni maddelerden ibarettir. Hartmut Schmökel de [12] her ne kadar "Codex" terimini kullanıyorsa da kanunların daha evvelki kanunlara göre değişik oluşuna, ve ülkenin kanunlarının ancak bir kısmını kapsadığına işaret etmektedir.
Giriş ve Sonuç, arkaik, edebi bir üslup ile yazılmıştır. Bu üslup destan ve ilâhilerin yazıldığı edebî bir diyalektin üslûbudur.[13] Kanun maddeleri ise, arkaizmden tamamen uzak, açık bir dille yazılmıştır. Eserin bütünü Eski Babil yazısı ile yazılmıştır.
İçindekiler bakımından bir tarih kaynağı olarak kullanılabilen "Giriş" "Prologue"ta, Hammurabi, Hammurabi Soyunun baş tanrısı ve ülkede yeni bir tanrı olan Marduk'a övücü sözlerden sonra, Babil şehrini baş şehir olarak tanrılara takdis ettirip, bu şehrin başına onun tarafından getirildiğini söyler. Hammurabi halkına adaleti (mesarum) getirmek için çağrıldığını ve komşu şehirlere barış ve refah getirdiğini söyler. Kanunlara yaptığı bu giriş vesilesiyle, yeni kurduğu veya restore ettiği kült yerlerinden bahs ederken krallığı, içindeki şehirleri de saymış olur. Bu şehirler arasında hatta Assur[14] bile sayılmaktadır. Sayılan bütün bu şehir adları ve Hammuarabi'nin bunlar üzerindeki hakimiyeti bu metnin, Hammuarabi'nin saltanatının 32-33 cü yıllarında yazılmış olduğuna delâlet eder. Hammuarabi'nin tarih listelerinde 2.ci saltanat yılının adı [15] Sümerce olarak NIG. SI. SÂ KALAM-MA IN-GAR=Adâleti memlekette tesbit etti, şeklindedir. Bu ibareye göre kanunların daha 2.ci saltanat yılında yazılı hale konduğu tartışma konusu olmuştur. Fakat bu cümle krallara has tabii bir görevin ifâdesi olarak kabul edilebileceği gibi, adlarını sıraladığı şehirlerin fetihlerini tamamlamadan kanunları uygulayamayacağı da düşünülebilir. Girişin sonunda, Tanrı Marduk'un emriyle, memleket halkını doğru yola sevk için adalet ve doğruluğu (kittu ve mesaru) getirdiğini (Akk. sakânu = koymak fiilini kullanıyor) ve halkı refaha kavuşturduğunu söyleyip, kanun maddelerine geçer.
Sonuç da ise, Hammuarabi kendine uzun bir medhiyeden sonra, şöyle der: "Yer ve göğün büyük hâkimi tanrı Şamaş'ın emriyle, memlekette doğruluk parlasın. Haksızlığa uğramış, şikâyeti olan adam, "doğruluk kralı" (adlı heykelimin (Sum. ALAM = Akk. şalmu) önüne gitsin, taşımın yazısını okutsun, seçkin sözlerimi duysun, taşım (stelim), şikâyetini ona aydınlatsın, hükmünü (şikâyeti ile ilgili kanun hükmünü) görsün. kalbi rahatlasın." Sonucun sonunda da kanunun yazılı bulunduğu anıtı bozan veya her hangi bir şekilde tahrip edenlere lanet ederek sözlerini bitirir.
Giriş ve Sonuç hakkında bir fikir verdikten sonra, kanun maddelerine geçelim: Bu maddelerin incelenmesi bize o devrin sosyal, ve hukuk hayatı hakkında teferruatlı bilgi vermektedir. Biz bu yazımızda, toprak dağıtımı ile ilgili maddeleri ele alıp bu devrin bir az daha fazla aydınlanmasına yardım etmeğe çalışacağız. Hammuarabi kanunlarının Akkad'ca aslından Türkçe'ye tercemesi ilk defa olarak bu yazımla yapılmaktadır. Terceme ana metinden yapılmıştır. Bu çalışmada, gerek Deimel-Pohl-Follet'in Akkad'câ-Latince tercemesinden, gerek Driver-Miles'in çok etraflı İngilizce terceme ve komentarından ve gerekse ritchard'da (ANET) Theophile J. Meek'in yine İngilizce olan tercemesinden faydalanılmıştır. Fakat, Landsberger okulunda yetişmiş bir filolog olarak, bizim tercememizin diğerlerinden ayrıldığı hususlar, ilgililerin dikkat nazarından kaçmayacaktır. Bu yazımızda, bütün tercemeleri karşılaştırıp, lexicalique bir "edition critique" yapmayı amaç edinmedik. Fakat yaptığımız bu ilk Türkçe kanun tercemesi, gerek hukuk tarihi ile gerekse medeniyet tarihi ile uğraşanlarımızı ilgilendirir veya öğrencilerime her hangi bir yardımda bulunabilirse, emeğimin mükâfatını görmüş sayacağım kendimi. 282 maddeden ibaret olan kanunları gerek Deimel-Pohl-Follet [16] gerek Driver-Miles [17] , konuları bakımından guruplara ayırmışlardır. Biz bu maddelerin, yalnız toprak kanunu ile ilgili olanlarını, ana metindeki, ve ondan alınarak yukarıda adlarını verdiğimiz tercemelerdeki sıralara göre inceledik, sonuçlar çıkarmağa çalıştık. Bu maddelerin sıralanışı bugünkü bilim prensiplerine göre sıralanmış olmayabilir.[18] Fakat kendi devrindeki uygulama görüşü açısından bakılmağa çalışıldığı zaman bu sıralama daha iyi anlaşılabilmektedir. 26-41 maddeleri toprakla, toprak dağıtımı ile ilgilidir. Toprağın hangi şartlarla ve kimler tarafından işlendiği hakkındaki prensipleri öğreniyoruz. Hammuarabi Kanunlarının, gelecek yazılarımızda ele alacağımız tarımla ilgili
maddeler konuları bakımından aşağıdaki şekilde ayrılmıştır: [19]

42-48 — Çiftçinin görevleri
49-52 — Çiftçinin borçları
53_ 56 — Sulama ile ilgili suçlar
57-58 — Otlak ile ilgili suçlar
59 — Ağaç kesme suçu
60-65 — Bahçe ve Hurma fidanlıklarının bakımı
24İ-52 — Toprağı işleyen hayvanlarla (başlıcası sığır) ilgili suçlar
253-6 — Tohumluk veya yemle ilgili suçlar
257-58 — Toprak işçisi ve sığırtmaç ücreti
258-60 — Saban ve çapa hırsızlıkları
261 — Çoban ücretleri
262-7 — Çobanların görevleri
268-72 — Mevsim işleri için ırgat kiralama.

Hammuarabi kanunları, mektuplar, iktisâdi vesikalar v. s. gibi çağdaş vesikalarla birlikte bir bütün halinde işlenmelidir. İşte o zaman medeniyet tarihinin başlıca kaynağı olarak değerlendirilmiş olur.
Madde 26 - Transkripsiyon
66 - sum - ma lu AGA. US (= redûm)
67 - ü lu SU. HA (= ba'irum)
68 - sa a - na har - ra - an sar - ri - im
69 - a - la - ak - Su
1 - qa - bu - ü
2 - la il - li - ik
3 - û lu LU. HUN. GÂ (= agram)
4 - i - gur - ma
5 - pu - uh - su
6 - it - ta - ra - ad
7 - lu AGA. US (= redûm)
8 - ü lu SU. HA (= bâ'irum) su - û
9 - id - da - ak
10 - mu - na - ag - gi - ir - Su
11 - E (= bit) - sû
12 - i - tab - ba - al

Madde: 26 — Terceme
Eğer, kralın yoluna (seferine) gitmesi emr dilen, bir ayak eri (Akk. redûm) veya bir avcı (Akk. bâ'irum), gitmez, veya bir bedel kiralayıp, bedelini yollarsa, o er veya avcı öldürülecektir. Kiralık bedeli, ev barkını üzerine alacaktır. Bu maddede "ana harran sarrim alak-su qabû", "kral yoluna (seferine) gidişi emredilmiştir" tabiri var. Kral yoluna gitmek, kralın hizmetine, seferine memur  edilmek anlamına geliyor.[20] Diğer maddelerden de anladığımıza göre, memleket topraklarının bir kısmı krala aitti. İngilizce yayınlarda "crown lands" tabiri kullanılıyor. Kral bu toprakları, hizmetinde bulunan "redûm" ve "bâ'irum" sınıfından olan kimselere hizmetlerine karşılık veriyordu. Bu şekilde hem toprak işlenmiş oluyor, verim artıyor, hem de hizmetindeki kimseler artmış oluyordu. Başka bir deyimle ordusu büyüyordu. Bu topraklardan faydalanan ve böyle bir nimetin karşılığında göreve çağrılan bu kimseler, yerlerine bir bedel gönderemezlerdi. Aksi takdirde ölüm cezasına çarptırılırlardı. Toprağın bir kısmı da mabede aitti. Ayrıca bu devirde ferdî mülkiyet de mevcut olup, toprak sahibi olup ayni zamanda ticaretle de meşgul kimseler vardı. 26-41 sayılı kanun maddeleri, kral topraklarını, bu topraklara sahip olmadan işleyen, kimselerin mükellefiyetlerinden ve bu toprakların dağıtılışı ile ilgili hükümlerden bahsetmektedir.
Saray arazisi aşağıda adları yazılan unvan sahiplerine dağıtılmaktaydı:
Sum. 
AGA. US 
SU. HA 
LÛ. PA. PA 
LA. BANDA

Akk. redûm bâ'irum dikûm labuttum nâsi biltim. redûm - redû fiilinden. Deimel Glossar'da, hinterhergehen; folgen; ziehen; verfolgen; treiben; fliegen; fliessen lassen; opfern; liebiren; befruchten; zeugen; führen; lenken; herbeiführen; geeignet sein. Delitzsch, HW da: gehen, marschieren, I2 , hinter jem. drein gehen, ihm nachsetzen, III 1 gehen lassen. anlamlarına gelir. Bu kelimenin Sum. ideogramı AGA. US dur. Eski okunuşu UKU. US idi. İşaretinin AGA = Taç anlamına gelen okunuşu tercih edilirse kelime daha aydınlanmışı oluyor. US Sum. takipetmek, kovalamak, demektir. AGA. US = taç takip eden, yani kralın arkasından giden. Lugat manalarını yukarıda saydığımız Sum. AGA. US' Akk. redûm kelimesinin hangi sınıf görevliye verildiği pek açık değildir. Kanunun bütün tercemelerinde bu kelime ile daima beraber anılan "Sum. SU. HA Akk. bâ'irum kelimesinin medlullerinin açık olarak anlaşılmadığı kayd edilmektedir. Bu kelimelerin geçtiği yerleri Driver-Miles toplamış bulunmaktadır.[21] Biz buna "emir eri" adını verirsek belki en yakın tercemeyi yapmış oluruz. Bu sınıfta olan kimseler, kralın tayin edeceği her çeşit işi üzerlerine alırlardı.[22] Kralın işleri için, "harran sarrim" = kralın yolu, seferi veya " "dannat sarrim" — kralın kuvveti [23] tabirleri kullanılıyor. Binaenaleyh, "redûm"lar bir asker sınıfına mensup kimselerdi.
İkinci unvan Sum, SU. HA Akk. bâ'irum. Kelimeyi teşkil eden Sum. unsurlar SU = el ve HA = balıktan müteşekkildir. Yani balık avcısı. Belki de Nehir ve kanallarda, nakliye ve ordu ikmâl işleri ile görevli kral hizmetinde bir başka asker sınıfı idil redûm'un üstü olan PA. PA = dikum ve LÂ. BANDA = laputtum kral hizmetinde bulunan bir takım subaylardır. redûm ile bâ'irum, metinlerde daima "lu redûm u lu bâ'irum" olarak müsavi şartlarda olan iki kelimeyi ayıran lu...lu unsurlarıyla ayrılır. Binaenaleyh bu iki asker sınıfı arasında rütbe farkı olmaması lâzımdır. Halbuki dikûm ve laputtum sınıflarının daha üst bir sınıf olduklarını 34. maddede açıkça belirtilmektedir.
Kendilerine kral tarafından toprak verilen nâsi biltim = vergi mükellefi (kelime manası, mahsul kaldıran) sınıfına mensup kimseler toprağı krala bir hizmet borcu karşılığı olarak almazlar, karşılık olarak mahsulün bir kısmını kira olarak krala öderler.
Madde 27 — Transkripsiyon
13 - sum-ma lu AGA. US (=redûm)
14 - ü lu-û SU. HA (=bâ'irum)
15 - sa i-na dan-na-at
16 - sar-ri-im
17 - tu-ûr-[ru]
18 - wa-ar-ki-su
19 - A. SAG (=eqil)-su ü GİS. SAR (=kirâ)-su
20 - a—na sa-ni—im
21 - id-di-nu-ma
22 - i-li-ik-su
23 - it-ta-la-ak
24 - sum-ma it-tu-ra-am-ma
25 - URU (=al)-su ik-ta-âs-dan
2 6 - A. SAG (=eqil)-su û GİS. SAR (=kirâ)-su
27 - û-ta-ar-ru-sum-ma
28 - su-ma i-li-ik-su
29 - i-il-la-ak

Madde 28 — Transkripsiyon
30 - sum-ma lu AGA-US (=redûm)
31 - û lu-û SU. HA (=bâ'irum)
32 - sa i-na dan-na-at
33 - sar-ri-im
34 - tu-ûr-ru
35 - DUMU (=mâr)-su il-kam
36 - a-la-kam i-li-i
37 - A. SAG (=eqlum) û GİS. SAR (=kirûm)
38 - in-na-ad-di-is-su [m]-ma
39 -i-li-i [k a]- bi-su
40 - i—il—[la—] ak

Madde 29 — Transkripsiyon
41 - Sum-ma DUMU (=mâr)-su
42 - şi-ih-ir-ma
43 - i-lı-ık a-bi-su
44 - a-la-kam
45 - la i-li-i
46 - sa-lu-us-ti A. SAG (=eqlim) ü GİS. SAR (=kirim)
47 - a-na um-mi-su
48 - in-na-ad-di-in-ma
49 - um-ma-su
50 - u-ra-ab-ba-su

Madde 27 — Tercemesi:
Eğer bir redûm (ayak eri) veya bir bâ'irum (avcı) kral kuvvetinde iken kaçırılır, sonra tarlası ve bahçesi bir diğer kimseye verilir (iddinu-verdiler), (bu kimse de) mükellefiyetini yerine getirirse (ilik-su ittalak = "he goes a going" Driyer-Miles: "he has looked after his feudal obligations, Th. Meek" (fakat) döner ve şehrine ulaşırsa, tarlasını ve bahçesini ona geri verecekler, (timar mükellefiyetlerini) timarını bizzat işliyecektir (ilka atâku = timar mükellefiyetini yerine getirmek, Lehnspflicht ausüben; Bauer Glossar. Bu görev için alâku -gitmek fiili ve müştakları kullanılmaktadır).
26. Maddeye göre kendilerine toprak verilen redûm ve bâ'irum'lar hizmete çağrıldıkları zaman gitmez, yerlerine bedellerini yollarlarsa, ölüm cezasına çarpılırlar. Fakat 27. maddeye göre, yine bu kimseler, kralın hizmetinde iken esir düşerlerse, toprakları işletilmek üzere bir başkasına verilebilir. Fakat dönüşlerinde toprakları kendilerine geri verilir.
Madde 28 — Tercemesi:
Eğer, kral kuvvetinde iken kaçırılan bir redûm veya bâ'irum'un oğlu timarı (ilku) yürütebilecek (alâkam) kudrette ise tarla ve bahçe kendisine verilip, babasının timarının mükellefiyetlerini yerine getirecektir.
Madde 29 — Tercemesi: Eğer, oğlu küçük olup babasının tımarının mükellefiyetlerini yerine getiremeyecek kudrette ise, tarlanın ve bahçenin üçte biri anasına verilip, anası onu büyütecektir.
28 ve 29. maddelere göre, bir redûm veya bâ'irum, esir iken toprağını oğlu varsa oğlu, fakat oğlunun yaşı küçük ise, toprağın ancak üçte birini karısı işleyecek ve oğlunu büyütecektir.
Madde 30 - Transkripsiyon
51 - sum-ma lu AGA. US (=redûm)
52 - ü lu SU. HA (=bâ'irum)
53 - A. SAG (=eqil)-Su GİS. SAR (=kirâ)-su û E (=bit)-sû
54 - i-na .pa-ni il-ki-im
55 - id-di-ma
56 - ud-da-ap-pi-ir
57 - sa-nu-um
58 - wa-ar-ki-su
59 - A. SAG (=eqil)-su GİS. SAR (=kirâ)-su
60 - ü E (=bit)-sû
61 - iş-ba-at-ma
62 - MU 3 KAM (=salas sanatim)
63 - -i-li-ik-su
64 - it-ta—la-ak
65 - sum-ma it-tu-ra-am-ma
66 - A. SAG (=eqil)-su GİS. SAR (=kirâ)-iu ü E (=bît)-sû
67 — i—ir—ri—is
68 - û-ul in-na-ad-di-is-sum

XI
1 - sa is-sa-ab-tu-ma
2 - i-li-ik-su
3 - it-ta-al-ku
4 - SU-ma i-il-la-ak

Madde 31 - Transkripsiyon
5 - sum-ma sa-at-tam
6 - is-ti-at-ma
7 - ud-da-ap-pi-ir-ma
8 - it-tu-ra-am
9 - A. SAG (=eqil)-su GİS. SAR (=kirû)-su ü E (=bit)-sû
10 - in-na-ad-di-is-sum-ma
11 - su-ma i-li-ik-su
12 - i-il-la-ak

Madde 32 - Transkripsiyon
13 - [sum]-ma lu AGA. US (=redûm)
14 - û lu SU. HA (=bâ'irum)
15 - sa i-na har-ra-an
16 - sar-ri-im
17 - tu-ûr-ru
18 - DAM. KAR (=tamkarrum) ip-tû-ra-as-su-ma
19 - URU (=al)— su us-ta—ak—si-da—as-su
20 - sum-ma i-na bi-ti-su
21 - sa pa-ta-ri-im
22 - i-ba-as-si
23 - su-ma ra-ma-an-su
24 - i-pa-at-ta-ar
25 - sum-ma i-na bi-ti-su
26 - sa pa-ta-ri-su
27 - la i-ba-as-si
28 - i-na E-AN. URU (=bit il âli)-su
29 - ip-pa-at-târ
30 - sum-ma i-na E (=bit)
31 - AN. URU (=il âli)-su
32 - sa pa-ta-ri-su
33 - la i-ba-as-si
34 - E. GAL (=ekallum) i-pa-at-ta-ar (ri !)-su
35 - A. SAG (=eqil)-8u GİS. SAR (kiru)-su
36 - ü E (=bit)-sû
37 - a-na ip-te4 -ri-su
38 - û-ul in-na-ad-di-in

Madde 30 - Tercemesi:
Eğer bir redûm veya bir bâ'irum tarlasını, bahçesini ve evini tımar yüzünden (ina pani ilkim) terk edip, uzaklaşırsa, bir başkası ondan sonra (warki-su) tarlasını, bahçesini ve evini zapt ederse, ve üç yıl tımar mükellefiyetini yerine getirirse, kendisi döner ve tarlasını, bahçesini ve evini (geri) isterse, ona verilmeyecektir. Zapt eden ve timarı yürüten, kimse (bizzat) mükellefiyetleri yerine getirecektir.
Madde 31 - Tercemesi:
Eğer bir yıl uzaklaşıp, dönerse, tarlası, bahçesi ve evi ona verilecektir. Kendisi, timarının mükellefiyetlerim yerine getirecektir.
Timarını terk edip uzaklaşanların tarlası, bahçesi ve evi bakım için bir diğerine verilmektedir. İlk mükellef üç yıl içinde dönmediği takdirde ikinci kimse bu haklara sahip olur. Daha evvel dönerse topraklarını geri alır.
Madde 32 - Tercemesi:
Eğer kral seferinde (iken) bir redûm veya bir bâ'irum esir edilmiş, (ve) bir tüccar onu çözerse (kefaletini öderse) ve şehrine kavuşturursa, eğer evinde fidyesi (sa patarim) mevcutsa, bizzat kendini çözer (kendi fidyesini öder, yani tüccara olan borcunu verir). Şayet evinde çözecek (gümüş veya hububat) karşılığı yoksa, şehrinin mabedi (E. AN. URU) (tarafından) çözülür. Eğer şehrinin mabedinin çözüm karşılığı yoksa, onu saray çözecektir. Tarlası, bahçesi ve evi çözüm karşılığı olarak verilmiyecektir.
Dikkate değer nokta, fidye ödemede takip edilen sıradır. İlk ödev kendisine düşüyor. Fakat bu fidyeyi, tarlasını, bahçesini veya evini karşılık olarak verip ödemeğe izinli değildir. Sonra çözüm, şehir mabedine ve en sonunda da saraya düşüyor. Demek oluyor ki kral seferinde iken esir düşen bir kimsenin kurtuluş fidyesini ödemek vazifesi en son krala, daha doğrusu saraya düşüyor.

Madde 33 - Transkripsiyon

39 - sum-ma lu PA.PA (=dekû)
40 - û lu-û NU. BANDA (=luputtum)
41 - ERIN (=şâb) ni-is-ha-tim
42 - ir-ta-si
43 - ü lu a-na KAS (=harrân)
44 - sar-ri-im
45 - LU. KU. GA (=LU HUN.GA=agram) pu-ha-
46 - im-hu-ur-ma
47 - ir-te-di
48 - lu PA. PA
49 - ü lu NU. BANDA (=luputtam) su-û
50 - id-da-ak

Madde 34 - Transkripsiyon
51 - sum-ma lu PA. PA (=dekûm)
52 - ü lu NU. BANDA (=luputtûm)
53 - nu-ma-at AGA. US (=redem) il—te—qi'
54 - AGA-US (=redâm) ih-ta-ba-al
55 - AGA. US (=redâm) a-na ig-ri-im
56 - it-ta-di-in
57 - AGA. US (=redâm) i-na di-nim
58 - a-na dan-nim is-ta-ra-ak
59 - qı—is—ti sar-ru-um
60 - a-na AGA. US (=redim) id-di-nu
61 - il-te-qi (di!)
62 - lu PA. PA (=deküm)
63 - û lu NU. BANDA (=luputtûm) su-u
64 - id-da-ak

Madde 35 - Transkripsiyon
65 - [s]um-ma a-wi-lum
66 - AB. GUD. Hİ.A (=alpi)
67 - û GANAM 4
LU. HI. A (=şeni)
68 — sa sar-ru-um
69 - a-na AGA. US (=redim)
70 - id-di-nu

XII
1 - i-na qâ-ti AGA. US (=redim)
2 - is-ta-am
3 - i-na KUG. UD (=kû-babbar = kaspi)-su
4 - i-te-el-li

Madde 36 - Transkripsiyon

5 - A. SAGum (=eqlumu m ) GİS. SAR (=kirûm) û fi (=bitum)
6 - sa AGA. US (=redim) SU. HA (=bâ'irim)
7 - û na-si bi-il-tim
8 - a-na KUG. UD (=kü-babbar = kaspim)
9 - ü-ul in (i!)-na-ad-di-in

Madde 37 - Transkripsiyon
10 - sum-ma a-wi-lum
11 - A. SAG (=eqlam) GİS. SAR (=kirâm) ü fi (=bitam)
12 - sa AGA. US (=red m) SU. HA (=bâ'irim)
13 - û na-si GUN (=biltim)
14 - is-ta-am
15 - tup-pa-su
16 - ih-hi-ip-pi'
17 - û i-na KUG. UD (=kaspi)-su
18 - i-te-el-li
19 - A . SAG (=eqlum) GİS. SAR (=kirûm) ü fi (=bitum)
20 - a-na be-lı'-su
21 - i-ta-ar

Madde 38 - Transkripsiyon
22 - AGA. US (=redûm) SU. HA (=bâ'irum)
23 - û na-si GUN (=biltim)
24 - i-na A. SAG (=eqlim) GİS. SAR (=kirim) ü fi (=bitim)
25 — sa il-ki-su
26 — a-na as-sa-ti-su
27 - ü DUMU. SAL (=mârti)-su
28 - û-ul i-sa-at-ta-ar
29 - ü a-na i—il—ti—su
30 - û-ul i-na-ad-di-in

Madde 33 - Tercemesi:
Eğer bir dikum veya luputtum [24] liste dışı bir askeri (şab nishatim) (askere) alır, veya kral seferine kiralık bir bedeli kabul edip, (onu) sevk ederse, o dikum veya luputtum öldürülecektir.
Kralın hizmetine girmek bir imtiyaz sayılıyordu. Bu hizmet karşılığı kraldan toprak alan kimseler, hizmete çağrıldıkları zaman bizzat gitmek zorunda
idiler. Bedel yollamak ölümle cezalandırılıyordu. Bedel kabul eden amir subaylara da ölüm cezası veriliyordu.

Bundan evvel yukarıda terceme ettiğimiz maddeler kral topraklarını işliyen başlıca iki asker sınıfının görevlerini hudutlıyordu. 34. maddede bunların bir üst sınıfa karşı hakları korumaktadır.

Madde 34 - Tercemesi

Eğer bir dikum veya bir luputtum, bir redûm'un eşyasını alırsa, redûm'a, haksızlık ederse, redûm'u kira ile (ana igrim) (başkasına) verirse, redûm'u (bir) davada kuvvetliye (bir büyük kimseye) bırakırsa kralın ona verdiklerini (hediyelerini) (ondan) alırsa, o dikum veya luputtum öldürülecektir.
Bu maddede, üstün, alta karşı korunması, icabında mahkemede, nüfuzlu bir kimseye karşı amir tarafından hakkının müdafaa edilmesi, ve her hangi bir baskı veya menfaat karşılığı terk edilmemesi şart koşuluyor.
Madde 35 - Tercemesi:
Eğer bir awilum (hür insan, bey) bir redûm'un elinden, kralın ona verdiği sığırları veya koyunları satın alırsa, gümüşü yüzünden (parasını kaybeder) zarara uğrar.
Madde 36 - Tercemesi:
Bir redûm'un, bâ'irum'un, nâsi biltim'in (vergi mükellefinin) tarlası, bahçesi veya evi gümüş (para) karşılığı verilmiyecektir (satılmıyacaktır). Bu iki maddeden anlaşıldığına göre, toprak kral tarafından verildiği gibi, hayvanları da kral veriyordu. Hayvanlar da toprak gibi satılmazdı. Bunları satın alanın parası yanıyordu. Satana bir ceza verilmemektedir. Driver-Miles'in ilgili maddeyi aydınlatırken işaret ettiğine göre alacaklının baskısından toprak sahibini korumak için bu maddeler tanzim edilmiştir.
Madde 37 : Tercemesi:
Eğer bir awilum (hür insan, bey) bir redûm'un bir bâ'irum'un veya bir nâsi biltim'in (vergi mükellefinin) tarlasını, bahçesini veya evini satın alırsa, tableti (mukavelesi) kırılacaktır; ve gümüş yüzünden (ödediği parayı) kayb edecektir. Tarla, bahçe ve ev, sahibine dönecektir.
Madde 38 : Tercemesi:
Bir redûm, bâ'irum veya bir nâsi bi tim (vergi mükellefi) ilku'sunun (kralın verdiği timarın) (unsurlarını teşkil eden) tarla bahçe ve evinden (bir kısmını) karısının veya kızının üzerine yazamaz veya borç için veremiyecektir (borç karşılığı verilmez ipotek edilmez).[25]
Madde 39 - Transkripsiyon
31 - i-na A. SAG (=eqlim) GİS. SAR (=kirim) ü E (=bitim)
32 - sa i-sa-am-mu-ma
33 - i-ra-as-su-û
34 — a-na as-sa-ti-su
35 - ü DUMU. SAL (=mârti)-su
36 - i-sa-at-târ
37 - û a-na e-hi-il-ti-su
38 - i-na-ad-di- ni.

Madde 40 - Transkripsiyon
39 - SAL+ME (=lukur = naditum) DAM. KAR (=tamkarrum)
40 - û il-kum a-hu-û-um
41 -A. SAG (=eqil)-su GİS. SAR (=kirâ)-su
42 - ü E (=bit)-sû a-na KUG. UD (=kaspim)
43 - i-na-ad-di-in
44 — sa-a-a-ma-nu-um
45 - i-li-ik A. SAG (=eqlim)
46 - GİS. SAR (=kirim) ü E (=bite'm)
47 - sa i-sa-am-mu
48 - i-il-la-ak

Madde 41 - Transkripsiyon
49 - sum-ma a-wi-lum
50 - A. SAG (=eqlam) GİS. SAR (=kirâm) ü E (=bitam)
51 - sa AGA. US (=redim) SU. HA (=bâ'irim)
52 - ü na-si bi-il-tim
53 - û-pi'-ih
54 - ü ni-ip-la-tim
55 - id-di-in
56 -AGA. US (=redûm) SU. HA (=bâ'irum)
57 — û na-si bi-il-tim
58 - a-na A. SAG (=eqli)-su GİS. SAR (=kiri)-su ü E (=biti)-su
59 - i-ta-ar
60 - ü ni-ip-la-tim
61 - s a in-na-ad-nu-sum
62 - i-tab-ba-al.

Madde 39 - Tercemesi:
Satın alarak sahip olduğu tarlasından bahçesinden ve evinden karısının veya kızının üzerine yaza (bile) cektir. Veya borcu için vere (bile) cektir.
Bu madde bir evvelkinin devamıdır. Yukarda adı geçenleri satın alarak sahip oldukları tarla bahçe veya evi eşlerinin veya kızlarının üzerlerine yazabiliyorlar. Borç karşılığı olarak ta verebiliyorlar. Demek oluyor ki ferdî mülkiyet mevcuttur. Para karşılığı toprak alım satımı oluyordu.
Madde 40 - Tercemesi:
Bir SAL-ME (lukur — naditum) rahibe bir DAM.KAR = (tamkârrum) = tüccar veya diğer bir timar sahibi (ilkum ahum) tarlasını bahçesini veya evini gümüş (para) karşılığı verecektir. Satın alan satın aldığı tarlanın bahçenin veya evin ilku (timar) mükellefiyetlerini yerine getirecektir.
Toprağa gümüş karşılığı satın alarak sahip olanlar da diğer maddelerde belirtilen toprağı işleme veya işletme görevlerini yerine getireceklerdir.
Madde 41 - Tercemesi:
Eğer bir awilum (hür insan bey) bir redûm'un bir bâ'irum'un veya bir nâsi biltim'in (vergi mükellefinin) tarla bahçe veya evini değişme suretiyle alır ve üste bir kıymet (gümüş veya hububat gibi) öderse redâm, bâ'irum veya nâsi billim (vergi mükellefi) tarlasına, bahçesine veya evine döner. Ve ona verilen ilâve kıymeti muhafaza (wabâlu = taşır) eder. (geri vermez).[26]

Kaynaklar ve Dipnotlar

[1] Hammuarabi'nin kesin tarihi hala tartışma konusudur. Yukarıda verdiğimiz tarih, Albright-Cornelius'a göredir. Bu tartışmalar için bak: Parrot, A.: Archeologie mesopotamienne (1953) II, 334 ff.; Tonybee, A., A Study of History X (1954) 171 ff.; Landsberger, B., Journal of Cunaiform Studies, 8 (1954) 31 ff, 47 ff, 106 ff.
[2] Kramer, S. N.: Ur-Nammu Law Code, Orientalia N. S. 23 (1954). S. 40ff.
[3] Goetze, Albrecht: The Laws of Eshnunna, The Annual of the American Schools of Oriental Research, vol. XXXI, 1951-1952.
[4] Falkenstein, Adam und San Nicolo, Marina: Das Gesetzbuch Lipit-İştars von İsin, Orientalia N. S. 19 (19?0), S. 103ff.
[5] Driver, G. R. Miles, J. C: The Babylonian Laws, Vol. 1, S. 5.
[6] Driver, G. R. Miles, J. C.: The Babylonian Laws, Vol. I, S. 8 ff.
[7] İbid, S. 9
[8] Hammuarabi Kanunlarının başlıca kopyaları için bak: İbid. S. 27 ff.
[9] Ungnad, Arthur: Babylonische Briefe, aus der Zeit der Hammuarabpi-Dynastie, VAB VI (1914). King, L. The Letters and İnseriptions of Hammuarabi, 3 vol. London, 1898. Thureau-Dangin, F., La Correspondance de Hammuarabi avec Şamas-hasir, RA, XXI, 1924. Bu makaledeki bütün kısaltmalar Zeitschrift fur Assyriologie'deki listeye uygundur.
[10] Epilogue, Satır R XXV, 20-24.
[11] Driver-Miles, İbid. vol. I. S. 41.
[12] Schmökel, H. Ur, Assur und Babylon, Drei Jahrtausende im Zweistromlandes S. 83, f.
[13] Von Soden, W.: ZA XI ve XLI (1932, 1933).
[14] Prologue, III. S.. 58.
[15] 6 Babil kralları her saltanat yıllarını o, yılın (daha doğrusu bir evvelki) ön önemli bir olayına göre adlandırırlardı. Hammurabi'nin saltanat yılları için bak: Unganad: RLA II, 178-82.
[16] Deimel, A.-Pohl, S. H. A.-Follet, S. H. R. Codex Hammuarabi, Transcriptio et verso latina, ed. tertia, Roma, 1950.
[17] Driver, G. R. -Miles, J. C.: The Babylonian Laws, 2 vols. Oxford, 1956
[18] Schmökel, Hartmut: Ur, Assur und Babylon, S. 84.
[19] Driver-Miles'in tasnifi esas olarak alınmıştır.
[20] Harranum-"way, journey, campaign, ideogr. kaskal Goetze, A—The laws of Eshnuma, glossary. Büyük s harfi basılamadığı için S olarak basılmıştır.
[21] Driver-Miles İbid. vol. I. S, 111 ff.
[22] Bak: İbid. vol. S. 111 v. d. kraldan başka 'redi puhrim' = cemiyetin emir eri, 'redi babtim'
kapının emir eri, hatta özel kişilerin de emir eri olabilirdi.
[23] dannatu: Stârke, (Heeres) macht; Festung; -Not. Bauer, Glossar. gişru = qaşaru fiilinden (bağlamak toplamak) Verbindung, Schar, Haufen, Truppe (Deimel, Glossar). gisru'yu ordu karşılığı kullanıyoruz.
[24] Bak: S. 11.
[25] 1 Bu maddede adı geçmiyen diğer timar sahipleri timarlarını satabilirler. Bak, madde 40. dikum ve laputtum için bk. s. 133.
[26] dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1045/12626.pdf

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...