18 Ocak 2020

ESKİ MEZOPOTAMYA VE MISIR TARİHİ

Peygamber Enok’un Kitabı

STRES ve Başaçıkma Yolları - Zuhal Baltaş, Acar

DINLER TARIHI

DINLER TARIHI

TÜRK DEVLET KURUCULARI OLARAK BİLGE KAGAN'DAN MUSTAFA KEMAL



TÜRK DEVLET KURUCULARI OLARAK BİLGE KAGAN'DAN MUSTAFA KEMAL

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK - NUTUK



NUTUK - MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

ATATÜRK KRONOLOJİK HAYATI


ATATÜRK KRONOLOJİK HAYATI

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Siyonist Plan; Ortadoğu, Türkiye Ve BOP...

Siyonist Plan; Ortadoğu,
Türkiye Ve BOP... 

Aşağıda sunulan ‘‘Büyük İsrail’’ devletinin oluşturulmasıyla ilgili doküman, Netanyahu hükümeti içindeki güçlü Siyonist hizipler ile Likud partisinin olduğu kadar, İsrail ordusu ve istihbarat teşkilatının da temel politikasıdır. 

20 Kasım 2018 Salı 01:24 “Büyük İsrail”: Orta Doğu için Siyonist Plan Kanlı “Oded Yinon Planı” Tam Metni Yazar: Oded Yinon, Kudüs, Şubat 1982
 Önsöz: Michael Chossudovsky, 6 Eylül 2015 Yayıncı: Khalil Nakhleh, Belmont, Massachusetts, 23 Temmuz 1982 İbranice-İngilizce Çeviri: Israel Shahak, 13 Haziran 1982 İngilizce-Türkçe Çeviri: Ercan Caner, Ankara-Türkiye, 28 Ocak 2017 Önsöz Aşağıda sunulan ‘‘Büyük İsrail’’ devletinin oluşturulmasıyla ilgili doküman, Netanyahu hükümeti içindeki güçlü Siyonist hizipler ile Likud partisinin olduğu kadar, İsrail ordusu ve istihbarat teşkilatının da temel politikasıdır. 

Son zamanlarda meydana gelen gelişmelerde Donald Trump, İsrail tarafından inşa edilen illegal yerleşim yerlerine olan desteğini ve işgal altındaki Batı Şeria’da, İsrail yerleşim birimlerinin yasa dışı olduğunu teyit eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2324 nolu kararına karşı çıktığını doğrulamıştır. Siyonizm’in kurucu babası olan Theodore Herzl’e göre Yahudi Devletinin toprakları; Mısır Nehrinden Fırat Nehrine kadar uzanmaktadır. Rabbi Fischmann’a göre ise ‘‘Vadedilmiş Topraklar’’ Mısır Nehrinden Fırat Nehrine kadar uzanmakta ve bir kısım Suriye ve Lübnan topraklarını da içermektedir. 

Mevcut bağlamda bakıldığında Irak savaşı, 2006 yılı Lübnan savaşı, 2011 yılı Libya savaşı, Suriye ve Irak’ta halen süren savaşlar, Yemen savaşı ve Mısır’daki rejim değişikliğinin nedenleri, Orta Doğu Siyonist Planıyla ilişkilendirilerek okunmalı ve anlaşılmalıdır. Bu plan, İsrail’in yayılmacı projesi kapsamında, komşu Arap ülkelerinin zayıflatılması ve sonunda parçalanmasını öngörmektedir. 

Stephen Lendman’a göre ‘‘Büyük İsrail’’ Nil vadisinden Fırat Nehrine kadar olan topraklardan ibarettir. Yaklaşık bir asır kadar önce, Dünya Siyonist Organizasyonunun Yahudi Devleti için planladığı topraklar aşağıda sunulmuştur: Eski Filistin toprakları, Sayda ve Litani Nehrine kadar olan Güney Lübnan, Suriye’nin Golan Tepeleri, Hauran Platosu ve Dera Kenti ile Dera-Amman arasındaki Hicaz demiryolunun kontrolü, Ürdün ve Akabe Körfezidir. 

Bazı Siyonistler ise daha fazlasını talep etmektedirler; Batıda Nil Nehri ile Doğuda Fırat Nehri arasında kalan ve Filistin, Lübnan, Batı Suriye ve Güney Türkiye’yi de kapsayan toprakları istemektedirler. Siyonist proje, Yahudi yerleşim birimlerinin genişletilmesini desteklemektedir. Daha geniş anlamda, Filistinlileri, Filistin topraklarından sürerek sonunda, Batı Şeria ve Gazze’yi İsrail devletine katmayı öngörmektedir. 

Büyük İsrail birçok ‘‘Uydu Devlet’’ ortaya çıkaracaktır. Lübnan, Ürdün, Suriye ve Sina Yarımadasının yanı sıra Irak ile Suudi Arabistan’ın topraklarının bir kısmını içine alacaktır. Mahdi Darius Nazemroaya’nın 2011 yılında Global Research’de yayımlanan makalesine göre Yinon Planı İngiltere’nin Orta Doğu’yu sömürgeleştiren planının bir devamıdır: Yinon Planı, İsrail’in bölgesel üstünlüğünü garanti altına almayı hedefleyen stratejik bir İsrail planıdır. 

Bu plan, İsrail’in, çevresindeki Arap devletlerini daha küçük ve daha zayıf devletlere bölerek, kendi jeopolitik ortamını yeniden şekillendirmesini dayatmakta ve şart koşmaktadır. İsrailli strateji uzmanları, bir Arap devletinden gelebilecek en büyük stratejik tehdit olarak Irak devletini görmüşlerdir. Irak’ın Orta Doğu ve Arap Dünyasının Balkanlaştırılmasında merkez olarak seçilmesinin nedeni budur. 

İsrailli strateji uzmanları Irak’ta, Yinon Planının konseptleri esas alınarak ülkenin, bir Kürt devleti ile biri Şii Müslüman, diğeri Sünni Müslüman olan iki Arap devletine bölünmesini talep etmişlerdir. Bu amaca ulaşmak için atılan ilk adım, Yinon Planının bahsettiği Irak ile İran arasındaki savaş olmuştur. 

2008 yılında ‘‘The Atlantic’’ dergisi, ABD ordusuna ait ‘‘Armed Forces Journal’’ dergisi de 2006 yılında Yinon Planındakilere çok benzeyen ve ortalıkta dolaşan haritalar yayınlamışlardır. Biden Planının da talep ettiği bölünmüş bir Irak’ın dışında Yinon Planı; Lübnan, Mısır ve Suriye’nin de bölünerek parçalanmalarını içermektedir. İran, Türkiye, Somali ve Pakistan’ın bölünmeleri de bu görüşler ile örtüşmektedir. Yinon Planı aynı zamanda, Kuzey Afrika’nın da dağılmasını talep etmekte ve bu çözülmenin Mısır’dan başlayarak Sudan, Libya ve bölgenin geri kalan kısımlarına yayılmasını öngörmektedir.

 Büyük İsrail, mevcut Arap devletlerinin parçalanarak daha küçük devletlere dönüşmesini gerektirmektedir. Plan, iki ana temel üzerine oturtulmuştur.
 İsrail hayatta kalabilmek için 1) bölgesel bir imparatorluk olmak ve 
2) bütün mevcut Arap devletlerinin dağılarak küçük devletlere dönüşmesi için bütün bölgenin bölünmesini etkilemelidir. Buradaki ‘‘Küçük’’ kelimesi her bir devletin etnik ve mezhepsel kompozisyonuna bağlı olacaktır. Sonuç olarak, Siyonist beklenti; mezhepsel ayrılıkları olan devletlerin, İsrail’in uydusu ve ironik bir şekilde ahlaki meşruiyetinin kaynağı olmalarıdır. 

Bu, ne yeni bir fikirdir, ne de Siyonist stratejik düşünce sisteminde ilk kez ortaya çıkmaktadır. Aslında, bütün Arap devletlerini daha küçük parçalara bölmek yıllardır sürekli yinelenen bir temadır. Bu açıdan bakıldığında Suriye ve Irak savaşları, İsrail’in bölgesel yayılmacılığının bir parçasıdır. Michel Chossudovsky, Global Research, 06 Eylül 2015, 28 Aralık 2016 tarihinde güncellenmiştir. Çevirenin Notları İnternette yaptığım incelemede, 1982 yılında yayımlanan Büyük İsrail – Orta Doğu için Siyonist Plan isimli dokümanın tam Türkçe çevirisine ulaşamadım. 

Yıllardır, Türkiye dâhil, bölgede meydana gelen olaylara bu plan penceresinden de bakılmamasını büyük bir eksiklik olarak gördüğümden, yabancı dil bilmeyen okurlar için planı Türkçeye çevirmeye karar verdim. Planın ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile olan ilgisinin anlaşılabilmesi için özet olarak bu plandan bahsetmenin uygun olacağı kanaatindeyim. 

Türkiye dâhil 22 ülkede sınırların değişmesini öngören Büyük Ortadoğu Projesinin sözde hedefleri; bölgeye demokrasinin getirilmesi, terörün ortadan kaldırılması, ekonomik ilişkilerin artırılması ve bölgede istikrarın sağlanması olarak ilan edilmiştir. Dünyadaki doğal gaz rezervinin % 34’ü, petrol rezervinin ise % 65’i Orta Doğudadır. Mısır, Cezayir, Libya ve Tunus petrol rezervleri de eklendiğinde bu oran neredeyse % 70’e ulaşmaktadır.

 Bu kaynaklara ulaşmak ABD’nin stratejik hedefleri arasındadır. ABD’nin diğer hedefleri ise kendine rakip olabilecek güçlerin oluşmasını engellemek, doğal kaynakların denetimini ele geçirmek, İsrail’i emniyete almak ve rakip olarak gördüğü ülkeleri bölgeden uzak tutmaktır. İsrail 1948 yılında David Ben-Gurion tarafından bağımsızlığı ilan edilen bir devlettir. 

1866-1973 yılları arasında yaşayan Gurion, İsrail’in kurucu babası olarak tanınmaktadır. Gençliğinde sosyalizm ve Siyonizme tutku duyan Gurion 1906 yılında Filistin’e göç etmiştir. 1935 yılında Yahudi Ajansı başkanlığına seçilmiş ve 1948 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür. 1948 yılından, 1950 yılının başlarında kısa bir dönem hariç olmak üzere, emekli olduğu 1963 yılına kadar İsrail başbakanlığı ve savunma bakanlığı görevlerini yürütmüştür. 

Lisan öğrenmede büyük becerisi olan Gurion anadili olan İbranicenin yanı sıra, Türkçe, İngilizce, Rusça, Fransızca, Almanca ve hayatının son dönemlerinde İspanyolca ve antik Yunanca öğrenmiş fakat ironik bir şekilde neredeyse bütün hayatını aralarında geçirdiği Arapların dilini öğrenmemiştir. Filistinliler Gurion’u zalim, duygusuz ve ırkçı bir sima olarak görürlerken birçok Yahudi, Siyonist ve Batı halkı onu Yahudi halkının ‘‘kurtarıcısı’’ olarak görmektedirler. 

Siyonizm, Kudüs’te bulunan ‘‘Zion’’ isimli bir dağdan gelmektedir. Zion kelimesi ‘‘işaret’’ veya ‘‘anma’’ anlamına gelmektedir. ‘‘Shivat Zion’’ İbranicede, Yahudi sürgünlerin Zion’a Dönüşü anlamına gelmektedir. Siyonist düşünce akımları zaman içerisinde evrimleşmiş, Avrupa’da meydana gelen olayların yanı sıra, sosyalizm, milliyetçilik ve sömürgecilik gibi sosyal ve kültürel hareketlerden de etkilenmiştir. Arapların Siyonizme karşı çıkması sadece ekonomik, sosyal ve politik nedenlerden ötürü değildir. Geleneksel Müslüman inancına göre Yahudiler ikinci sınıf insandırlar. 

İkinci Dünya Savaşı sonrasında uygulanma safhasına geçilen Siyonizme büyük katkıları olan Gurion, her zaman Yahudilerin karşı koymadan ve savaşmadan gaz odalarına gitmesinin acısını yaşamış ve kendisini de bir anlamda sorumlu hissetmiştir. Bu gerçek onu kökten değiştirmiş ve zalim, duygusuz, katı, diplomatik olmayan ve özellikle komşu Arap devletlerine bir mesaj vermek istediğinde süratle güç kullanan birisi haline getirmiştir. Günümüz İsrail Devletinin 1099 yılından günümüze kadar olan kronolojisini, İsrail devletinin geçmişinin hatırlanması ve ‘‘Orta Doğu için Siyonist Plan’’ başlıklı stratejik planın daha iyi anlaşılabilmesi için aşağıda sunuyorum: 

YILLAR - OLAYLAR
1099-1291 Haçlı İşgali: 200 Yıl süresince ülke Haçlıların yönetiminde kalmıştır. Temmuz 1099 tarihinde Papanın çağrısıyla beş haftalık bir kuşatma sonrasında Kudüs işgal edilmiştir. Müslüman Selahattin 1187 yılında Haçlıları yenilgiye uğratmış ve Yahudilere, Kudüs’te yaşamak dâhil belirli bir özgürlük vermiştir. Selahattin’in ölümü sonrasında Haçlılar ülkeyi tekrar ele geçirse de, Memlukler 1291 yılında Haçlıları kesin bir yenilgiye uğratmışlardır. 1291-1516 Memluk Dönemi: Ülke Şam’dan yönetilmiş, birçok liman, yeni bir Haçlı işgali korkusu nedeniyle yıkılmıştır. 

Orta Çağın sonlarında kent merkezleri harabeye dönmüş, Kudüs terk edilmiş ve küçük Yahudi toplumu sefalet içerisindedir. 1517-1917 Osmanlı İmparatorluğu Dönemi: 1517 yılında Osmanlı İmparatorluğunun işgali sonrasında ülke dörde bölünerek Şam’a bağlanmış ve İstanbul’dan yönetilmiştir. Bu dönemde 1564 yılında Muhteşem Süleyman, Yahudi göçü için düzenlemeler getirmiştir. 

Bu dönemde Kabbalah (Yahudi Mistizmi) gelişmiş ve Yahudi yasalarının çağdaş sınıflandırması yapılmıştır. 1860 yılında Kudüs duvarları dışında ilk Yahudi yerleşim birimi inşa edilmiştir. 1882-1903 yılları arasında esas olarak Rusya’dan ilk büyük göç dalgası (Aliya) yaşanmıştır. 1887 yılında ABD Başkanı Grover Cleveland, Filistin’in Siyonistler açısından önemini göz önüne alarak, Osmanlı İmparatorluğuna bir Yahudi elçi görevlendirir. Sonraki 30 yıl boyunca demokrat ve cumhuriyetçi başkanlar da aynı uygulamayı sürdürürler. 

1897 yılında ilk Siyonist Kongre Theoder Herzl tarafından İsviçre’de düzenlenmiştir. Kongrede Dünya Yahudi Ajansı kurulmuştur. Ajansın ilk yıl temsil ettiği ajans sayısı 117, sonraki yıl ise 600’dür. Siyonist Kongre sonrasında Viyana’dan iki haham Filistin’e gönderilir. Filistin’in % 96’sı Müslüman ve Hristiyan’dır ve toprağın % 99’nu ellerinde bulundurmaktadırlar. 

Hahamlar yazdıkları mektupta: ‘‘Gelin güzel ama başka bir adamla evlenmiş.’’ diye yazarlar. 1904-1914 yılları arasında Rusya ve Polonya’dan ikinci büyük göç dalgası yaşanmıştır. 1909 yılında, Kinneret Gölü kıyısında Degania’da ilk kibutz (kolektif Yahudi çiftliği) ve tamamen Yahudi olan ilk modern şehir olan Tel Aviv kurulmuştur. 1917 yılında 400 yıllık Osmanlı dönemi, İngilizlerin işgaliyle sona ermiştir.

 1916 Sykes-Picot Antlaşması, 16 Mayıs 1916 tarihli bu antlaşma İsrail devletinin kurulmasındaki önemli kilometre taşlarından bir tanesidir. İngiltere’den Sir Mark Sykes ve Fransa’dan Francois Gorge-Picot, 16 Mayıs 1916 tarihinde, savaş sona erdiğinde Osmanlı İmparatorluğuna ait birçok toprağın İngiltere ve Fransa arasında paylaşılmasını içeren gizli bir antlaşma imzalarlar. Paylaşım planlarına başlangıçta Rusya da katılmaktadır, fakat 1917 devrimi sonrasında Rusya savaştan ve paylaşım planlarından çekilmiştir. 

Antlaşma ile manda yönetimindeki Filistin’in sınırları belirlenmiş, bu antlaşma, Filistin topraklarında bir İsrail devleti kurulmasında önemli bir rol oynamıştır. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması sonrasında, 400 yıllık Osmanlı egemenliğinden kurtulan Filistin derhal İngilizler tarafından işgal edilmiştir. Antlaşmanın imzalanmasından 100 yıl sonra bugün Filistinlilerin hala bağımsız bir devleti yoktur. 1917 Balfour Deklarasyonu, 2 Kasım 1917 tarihinde İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, İngiltere’nin en tanınmış Yahudi vatandaşı olan Baron Lionel Walter Rothschild’e, İngiliz hükümetinin Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasını destekleyeceğini ifade eden bir mektup yazmıştır. 

İngiltere’nin Siyonizm hareketini desteklemesi, Birinci Dünya Savaşı olaylarıyla bağlantılıdır. Fransa ve İngiltere’nin Almanya ile olan Batı Cephesindeki savaşı kilitlenmiş durumdadır, Türkleri Gelibolu’da yenme planı tam bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır ve Doğu Cephesinde Rusya’nın kaderi belirsiz bir durumdadır, Çar III. Nikola devrim ile tahtan indirilmiştir. ABD savaşa girmiş durumdadır fakat henüz yeteri kadar ABD askeri Avrupa’ya gelmemiştir. Bu şartlar altında Başbakan David Lloyd George, İngiltere’de Chaim Weizmann tarafından yürütülen Siyonizm hareketini desteklediğini açıklamaya karar verir. Balfour mektubunda, Yahudi halkı için Filistin’de bir devlet kurulmasını destekleyeceklerini ve bunu hızlandırmak için ellerinden gelen bütün gayreti sarf edeceklerini yazar.

 Savaşın sonunda Versay Antlaşması ile Filistin’in idaresi İngiltere’ye bırakılmıştır. İngiltere hem Araplar hem de Yahudiler adına çalışacaktır. Birçok Arap, Türkiye’ye karşı savaşma karşılığında bekledikleri bağımsız devlet hakkını alamadıkları için öfkelidir. Takip eden yıllarda Filistin’de Yahudi nüfusu dramatik bir hızla artacaktır. 1940 İllegal Yahudi Göçleri: Yahudi Ajansı tarafından organize edilen Avrupa’daki Nazi zulmünden kaçan Yahudilerin kitlesel olarak Filistin’e gemilerle gidişidir. Birçok gemi batar veya İngiltere ve Naziler tarafından yakalanarak geri döndürülür. 

İngiltere Yahudilerin Filistin’e gidişlerine kısıtlama uygulamaktadır. Hayfa Limanında 350 yolcusu ile demirleyen SS Bulgaria gemisinin Bulgaristan’a dönmesi emredilir. Gemi Türk boğazlarında batar ve 280 Yahudi mülteci hayatını kaybeder. Struma gemisi içinde 769 Yahudi mülteciyle İstanbul’a 15 Aralık 1941 günü Sarayburnu açıklarında demirler, motorları ve sızdıran gövdesini tamir etmeye zorlanır. Almanlar gemide salgın hastalık olduğunu ihbar eder ve yolcuların karaya çıkarılmaması yönünde baskı yapar. Türkler Yahudi mültecilere sığınma hakkı vermezler, gemi dokuz hafta boyunca kıyıda bekletilir.

 İngiltere geminin Mauritius’a gitmesine veya Filistin’e girişine izin vermemektedir. 24 Şubat 1942 tarihinde Türkler gemiye limandan çıkmasını emrederler. Bir Sovyet denizaltısı tarafından, Karadeniz’de, İstanbul açıklarında torpido ile vurulan gemide toplam 768 kişi hayatını kaybeder. Yıllar sonra Sovyet arşivlerinden çıkan belgelerde, Struma’nın Shch-213 isimli Sovyet denizaltısı tarafından 1118 metreden atılan bir torpido ile vurulduğu belgelenmiştir. Bu acıklı ve dramatik olay sonrasında dönemin başbakanı Refik Saydam’ın ‘‘Türkiye başkaları tarafından arzu edilmeyen insanlara mekân olamaz’’ dediği iddia edilmiştir. Sturma faciası için Türkiye’de ilk resmi anma, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in hükümet adına katılımı ve taziye konuşması ile 24 Şubat 2015 tarihinde gerçekleşmiştir. 

1947 29 Kasım 1947 tarihli Birleşmiş Milletlerin, Filistin’in % 56.47’sini Yahudi devletine, % 43.53’nü Arap Devletine bırakan Paylaşım Planı genel kurulda kabul edilmiştir. Filistinlilerin reddettiği bu plan hiç uygulanmamıştır. 1918-1948 İngiltere Dönemi: 1948 yılında İsrail Devletinin resmi olarak ilan edilmesine kadar sürmüştür. 1919-1923 yılları arasında üçüncü büyük göç, esas olarak Rusya’dan olmak üzere yaşanmıştır. 1920 yılında Histadrut (Yahudi İşçi Federasyonu) ve Haganah (Yahudi Savunma Organizasyonu) kurulmuş ve Yahudi toplumu tarafından Vaad Leumi (Milli Konsey), işleri düzenlemek maksadıyla oluşturulmuştur. İlk Yahudi çiftçi kooperatifi olan Nahalal 1921 yılında kurulmuştur. 

1922 yılında Milletler Ligi, İngiltere Filistin (İsrail Ülkesi) manda Yönetimini onaylamıştır. 1924 yılında ilk teknoloji enstitüsü olan Technicon Hayfa’da kurulmuştur. 1924-1932 yılları arasında esas olarak Polonya’dan dördüncü büyük göç yaşanmıştır. 1925 yılında Hebrew Üniversitesi açılmıştır. 1929 yılında Hebron Yahudileri Arap militanların toplu katliamına maruz kalmıştır. 1931 yılında Yahudi yeraltı teşkilatı Etzel kurulmuştur. 1933-1939 yılları arasında esas olarak Almanya’dan olmak üzere beşinci büyük göç yaşanmıştır. 1936-1939 yılları arasında, Arap militanlar tarafından kışkırtılan Yahudi karşıtı isyanlar yaşanmıştır. 

1939 yılında İngiltere tarafından hazırlanan bir ‘‘White Paper’’ kapsamında Yahudi göçü, acil durumlar hariç yılda 10.000 rakamı ile ciddi bir şekilde sınırlandırılmıştır. 1939-1945 yıllarında Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı – Büyük Felaket yaşanmıştır. 1941 yılında Lehi yeraltı hareketi oluşmuştur; Haganah’ın Palmach vurucu gücü oluşturulmuştur. 1944 yılında İngiliz kuvvetlerinin parçası olarak Yahudi Tugayı kurulmuştur.   1948 İsrail Devleti: 14 Mayıs 1948 tarihinde İngiliz Mandası sona ermiş ve aynı gün Yahudi Ajansı Başkanı David Ben-Gurion tarafından İsrail Devletinin kurulduğu ilan edilmiştir. 15 Mayıs günü İsrail, beş Arap devleti tarafından işgal edilmiştir. 

Mayıs 1948 – Temmuz 1949 tarihleri arasında Bağımsızlık Savaşı sürmüştür. Savaş sonrasında 1.200.000 nüfuslu Filistin halkının 750.000’i yaşadığı yerlerden ayrılmak zorunda kalmıştır. İsrail Savunma Kuvvetleri kurulmuştur. Kudüs yakınlarında bulunan Deir Yasin köyünde, Siyonist Irgun örgütüne bağlı militanlar tarafından kadınlar, çocuklar ve yaşlılar katledilmiştir. Filistinliler 15 Mayıs gününü Al Nakba (Büyük Felaket) günü olarak ilan etmişlerdir. 1949 Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan ile ateşkes antlaşmaları imzalanmıştır. Kudüs, İsrail ve Ürdün arasında ikiye bölünmüştür. İlk Knesset seçimleri yapılmıştır. İsrail Birleşmiş Milletlere 59. Üye olarak kabul edilmiştir. 

Kudüs, David Ben-Gurion tarafından İsrail devletinin başkenti olarak ilan edilmiştir. 1948-1952 Avrupa ve Arap ülkeleri ve Kuzey Afrika’dan kitlesel göçler yaşanmıştır. Yahudi nüfusu 650.000’den 1.300.000’e yükselmiştir. David Ben-Gurion, Ernst David Bergman başkanlığında İsrail Atom Enerjisi Komisyonunu kurmuştur. 1955 Nükleer bir reaktör satın almak için her fırsatı değerlendiren ve büyük çabalar harcayan David Ben-Gurion’a ABD, araştırma maksatlı bedava küçük bir nükleer reaktör gönderir. Nükleer reaktör Tel Aviv’in 10 mil güneyindeki NahalSorek’e yerleştirilmiştir. 1956 22 Ekim 1956 tarihinde Paris kentinin banliyölerinden Sevres’de bir masanın etrafında üç ülkeden bir düzine adam oturmaktadır. Aralarında iki ünlü İsrailli de bulunmaktadır. 

İsrail başbakanlık ve savunma bakanlığı görevlerini yürüten David Ben-Gurion ve İsrail Savunma Kuvvetleri komutanı General Moshe Dayan. Moshe Dayan tek gözünü 1942 yılında Suriye’de İngilizlerle birlikte Fransızlara karşı savaşırken kaybetmiştir. Gurion’a genç ve hırslı başka bir İsrailli daha eşlik etmektedir: Shimon Peres. Toplantıdaki üçüncü ülke ise İngiltere’dir. Süveyş Kanalı Harekâtı planlanmaktadır. Mısır devlet başkanı tarafından millileştirilen kanalın yeniden İngiliz-Fransız kontrolüne geçmesi, kanalın İsrail gemilerine tekrar açılması, Nasır taraftarlığının önlenmesi ve Nasır’ın iktidardan düşürülmesi savaşın hedefleri arasındadır. Fransa bu toplantının altı ay öncesinde İsrail’e tanklar, savaş uçakları ve mühimmat yardımı yapmaya başlamıştır. İngilizler toplantı sonrası ülkelerine döndüğünde bir gizli toplantı daha yapılır.

 İsrail nükleer bir devlet olmak istemektedir. Hemen anlaşma sağlanmaz fakat toplantının sonunda Peres akıcı Fransızcasıyla ‘‘İsrail’in güvenliğini sonsuza dek sağlamanın şerefine’’ diyerek kadeh kaldırır. 1956 Sina Savaşı: Sekiz gün süren savaşta İsrail ordusu Gazze Şeridini ve bütün Sina yarımadasını ele geçirmiş ve Süveyş Kanalına 16 km kala ileri harekâtını durdurmuştur. İsrail ordusu açısından Sina harekâtı çok büyük bir başarıdır. Yahudi esirlerin 40 yıl dolaştıkları ve Peygamber Musa’nın ‘‘On Emri’’ aldığı Sina yarımadası sadece dört günde tamamen İsrail ordusunun kontrolüne geçmiştir. 

ABD’nin kendi yanlarında olacağını bekleyen üç ülke yanılmış ve Başkan Dwight Eisenhower üç ülkeyi de Süveyş kanalından çekilmeye zorlamıştır. ABD süper güç konumundadır. İsrail kuvvetleri geri çekilmeye başlar ve Mart 1957’de ele geçirilen son topraklar da Mısır’a geri verilir. Birleşmiş Milletler, Mısır-İsrail sınırı boyunca bir Acil durum Kuvveti Gücü (UNEF) oluşturmaya karar vermiştir. Süveyş Kanalı İsrail gemilerine açılmıştır. Mısır, İsrail’in işgal ettiği bölgelerden güvenli bir şekilde aşamalı olarak (Kasım 1956- Mart 1957) geri çekilmesini kabul etmiştir. 1957 İsrail, Negev çölünde bulunan Dimona’da, Fransa’nın yardımları ile büyük bir nükleer reaktör inşasına başlamıştır. Bu İsrail’in resmi olarak ret edilse de 10 yıl sonra başlayacak olan nükleer programının ilk adımıdır. 

1960 İkinci Dünya Savaşı sonrasında kısa süre Almanya ve İtalya’da gizlenen ve 1950 yılında gemi ile Arjantin’e kaçan Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann, İsrailli ajanlar tarafından 20 Mayıs 1960 gecesi bir uçağa bindirilerek Arjantin’den kaçırılır ve yargılanmak üzere 22 Mayıs 1960 tarihinde İsrail’e getirilir. Eichmann, Hitler’in, 6 milyon Yahudi’nin hayatını kaybettiği ‘‘Son Çözümünü’’ yerine getirmekle görevlendirilmiştir. Soykırımdan kurtulan bir Yahudi’nin, kızının flört ettiği çocuğun babasının kimliğinden şüphelenmesiyle başlayan süreç sonunda yakalanan Eichmann, Büyük Felakete katkıları nedeniyle İsrail’de yargılanmış ve 31 Mayıs 1962 tarihinde idam edilmiştir. 

Cesedi yakılarak İsrail karasuları dışında denize atılmıştır. 1964 Milli Su Taşıma Projesi tamamlanmış ve kuzeyde bulunan Kinneret gölünden güneydeki yarı çöl konumundaki topraklara su ulaştırılmıştır. Arap Ligi tarafından Kahire’de Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kurulmuştur. FKÖ hedefini İsrail’i yok etmek ve Akdeniz ile Ürdün Nehri arasında Bağımsız Filistin Devletini yeniden kurmak olarak açıklamıştır. 1967 Altı Gün Savaşı: Altı gün süren savaş sonunda mevcut ateşkes hatları, Judea, Samaria, Gazze, Sina yarımadası ve Golan tepeleri İsrail kontrolünde kalacak şekilde yenileriyle değiştirilmiştir. 

Savaşın sonunda kuzeydeki köyler 19 yıldır aralıksız olarak süren Suriye topçu ateşlerinden kurtarılmış ve 1949 yılından beri İsrail ve Ürdün tarafından yönetilen Kudüs, İsrail otoritesi altında birleştirilmiştir. Mısır’ın güçlü hava kuvvetleri savaşın ilk günü İsrail savaş uçakları tarafından saf dışı bırakılmış, Mısır Hava Kuvvetleri yerde imha edilmiştir. 1968-1970 Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır İsrail Devletine karşı bir yıpratma savaşı sürdürmüştür. 1970 yılında kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden Nasır’ın cenaze törenine milyonlarca Arap katılmış, Arafat ve Kral Hüseyin ağlamış, Kaddafi ise iki kez bayılmıştır. 1972 Filistinli Kara Eylül grubu mensubu teröristler Münih Olimpiyatları’nda İsrail takımını rehin olarak almışlar, atletlerden ikisi teröristler tarafından öldürülmüş, dokuzu da Alman yetkililer tarafından yapılan başarısız kurtarma operasyonu esnasında hayatlarını kaybetmişlerdir.   

1973 Yom Kippur Savaşı: Üç yıldır sınırlarda göreceli olarak sürmekte olan sessizlik, Yahudiler için en kutsal gün olan Kefaret günü, 6 Ekim 1973 tarihinde Mısır ve Suriye’nin İsrail topraklarına koordineli sürpriz saldırısıyla bozulmuştur. Mısır ordusu Süveyş kanalını geçerken aynı anda Suriye ordusu da Golan tepelerine girmiştir. Savaşta 2.222 İsrailli hayatını kaybetmiştir. İsrail-Mısır ve İsrail-Suriye arasında iki yıl süren zor görüşmeler sonunda, İsrail’in savaş esnasında işgal ettiği toprakları terk etmesini öngören barış antlaşmaları imzalanmıştır. Savaşın hemen ardından Suudi Arabistan, İsrail’i destekleyen ülkelere petrol ambargosu uygulamıştır. 1975 İsrail, Avrupa Ortak Pazarı ortak üyesi olmuştur. Birleşmiş Milletler, Siyonizm’i bir tür faşizm olarak nitelendiren bir karar almıştır. 

1976 İsrailli komandolar Uganda Entebbe Havaalanına bir baskın düzenleyerek Alman ve Filistinli silahlı teröristler tarafından rehin tutulmakta olan 100’den fazla, çoğunluğu İsrail vatandaşı olan Yahudi’yi kurtarmıştır. 1977 Knesset seçimleri sonrasında, 30 yıllık Labor Partisi iktidarı devrilmiş ve Likud Partisi hükümeti kurmuştur. Mısır Başkanı Enver Sedat Kudüs’ü ziyaret etmiş ve İsrail’in Sina’dan çekilmesi ve Mısır’ın Camp David antlaşmalarında İsrail’i tanıma sürecini başlatmıştır. 1978 Orta Doğuda kapsamlı bir barış ve Filistin özerk yönetimini öngören Camp David Sözleşmesi imzalanmıştır. 

ABD Başkanı Jimmy Carter gözetiminde gerçekleşen sözleşme altı ay sonra imzalanacak olan barış antlaşmasının temelini oluşturmaktadır. Antlaşmanın en önemli maddelerine göre Mısır, İsrail devletini tanıyacak, Gazze ve Batı Şeria’da yaşayan Filistinlilere özerklik verilecektir. İsrail devletinin ilanında imzası olan ve başbakanlık da yapan Golda Meir, 12 Aralık 1978 tarihinde 80 yaşında, kan kanserinden hayatını kaybetmiştir. Savaş suçlusu olarak aranan Ölüm Meleği lakaplı Joseph Mengele, Arjantin’de denizde yüzerken geçirdiği bir kalp krizi sonucu ölmüştür. 1979 İsrail ile Mısır arasında barış antlaşması imzalanmıştır. İsrail’i ilk tanıyan Arap lider Enver Sedat olmuştur. 

Başbakan Menachem Begin ve Enver Sedat Nobel Barış Ödülüne layık görülmüştür. Norveç Nobel Komitesi Başkanı Aase Lionaes ödül töreninde yaptığı konuşmada barış ödülünün iki lidere verilme nedenini, Orta Doğu barışı için iki çerçeve antlaşmasına olan katkıları ve Camp David Sözleşmesini imzalamaları olarak açıklamıştır. 1980 İsrail 1967 yılından bu yana işgali altında tuttuğu Kudüs’ü başkent olarak ilan etmiştir. 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan Sykes-Picot Antlaşması ile İngiltere’ye bırakılan Filistin’de bir yıl sonra yayınlanan Balfour Deklarasyonu ile bir Yahudi devletinin kurulması öngörülmüştü. 

Birleşmiş Milletlerin çeşitli kararlarına rağmen İsrail Kudüs’ü kurulduğu 1948 yılından itibaren yavaş yavaş işgal etmiştir. 1981 Faaliyete geçmesinin hemen öncesinde, Irak’a ait, Fransızlar tarafından inşa edilen, Bağdat yakınlarındaki Osirak Nükleer Araştırma Merkezi, Menachem Begin’in emriyle, İsrail hava Kuvvetleri tarafından düzenlenen ‘’Operation Opera’’ hava saldırısı ile imha edilmiştir. Bu harekât, bir nükleer santrale düzenlenen ilk saldırıdır. Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, 6 Ekim 1981 günü ‘‘Mısır İslami Cihat’’ örgütü tarafından düzenlenen bir suikast sonucu hayatını kaybetmiştir. 

36 yıl süren evlilikleri sonrasında karısı Ruth Dayan evlilik dışı ilişkileri nedeniyle Moshe Dayan’ı boşamıştır. 1980 yılında kolon kanseri teşhisi koyulan Moshe Dayan Tel Aviv’de hayatını kaybetmiştir. Babanın mirastan mahrum bıraktığı oğlu, yazar Ehud Dayan, babasının ölümü sonrasında onun askerliği, politik yetenekleri ile alay eden, hırslı olmakla suçlayan ve kadın peşinde koşan biri olarak tanımladığı eleştirilerle dolu bir kitap yazmıştır. 1982 Sabra ve Shatilla kamplarında bulunan Filistinliler, Hristiyan Falanjistler tarafından katledilmişlerdir. Hükümet komisyonu bu katliamda, Savunma Bakanı Ariel Sharon’un direkt olmasa da suçlu bulmuş ve bakanlıktan uzaklaştırılmasını tavsiye etmiştir. 

Kamplara düzenlenen saldırıda 2.750 Filistinli yaşamını yitirmiştir. İsrail’in Sina’dan üç aşamalı geri çekilmesi tamamlanmıştır. Düzenlenen Galilee için Barış Operasyonu ile Filistin Kurtuluş Ordusu (FKO) üyesi teröristler Lübnan’dan uzaklaştırılmıştır. Lübnan’a giren İsrail ordusu başkent Beyrut’ta bulunan FKO karargâhını 88 gün süreyle kuşatmış, Arafat ve karargâhı Tunus’a taşınmak zorunda kalmıştır. 1984 Seçimler sonrasında Likud ve Labor partileri tarafından milli beraberlik hükümeti kurulmuştur. Etiyopya’dan Yahudiler İsrail’e göç etmişlerdir. 1985 ABD ile serbest ticaret antlaşması imzalanmıştır. 

İsrail Lübnan’ın çoğundan çekilmiş, fakat sınır boyunca dar bir bölgeyi ‘‘güvenlik sahası’’ olarak işgal etmeyi sürdürmüştür. İsrail, Tunus’ta bulunan FKÖ karargâhına, Arafat’ı öldürmek maksadıyla bir saldırı düzenlenmiş, operasyonda yaklaşık 60 kişi hayatını kaybetmiştir. 1986 Eski nükleer teknisyeni Mordechai Vanunu, İngiliz basınına İsrail nükleer silah programının detaylarını açıklamıştır. Sonrasında İsrail ajanları tarafından kaçırılan Vanunu hayatının 18 yılını hapishanede geçirdikten sonra hareket ve iletişim özgürlükleri elinden alınarak serbest bırakılmıştır. 

1987 İsrail tarafından yönetilen bölgelerde yaygın şiddet (İntifada) hareketi başlamıştır. Müslüman Kardeşler örgütü Gazze’de hızla İsrail’e karşı şiddete dönüşen Hamas hareketini başlatmıştır. 1988 Cezayir’de toplanan Filistin Ulusal Konseyi bağımsız Filistin Devletini ilan etmiştir. Filistin Kurtuluş Örgütü ile 1975 yılından itibaren resmi ilişkilerini sürdüren Türkiye, Filistin Devletini kurulduğu ilk gün tanıyan ülkeler arasındadır. 1989 İsrail tarafından dört maddelik bir barış girişimi önerilmiştir. 

Eski Sovyetler Birliğinden kitlesel Yahudi göçleri başlamıştır. 1990 1971 yılında İsrail’e göç eden aşırı sağcı Rabbi Meir Kahane 58 yaşındayken, 5 Kasım 1990 günü Manhattan’da bulunan Marriot otelde düzenlenen bir saldırıda hayatını kaybetmiştir. Ortodoks Yahudisi kılığına bürünen Mısır asıllı ABD vatandaşı El Sayyid Nosair arkadan yaklaşarak Kahane’yi ensesinden vurmuştur. Kahane’in oğlu Binyemin Ze’ev Kahane ve eşi Talya da 31 Aralık 2000 tarihinde Ofra’da vurularak öldürülmüşlerdir. 1991 Körfez Harbi esnasında İsrail, 39 adet Irak Scud füzesi tarafından vurulmuştur, İsrail, ABD’nin ricasıyla bu saldırılara karşılık vermemiştir. 

ABD ve Rusya sponsorluğunda Orta Doğu barış konferansı Madrid’de başlamış, 1949 yılından beri İsrail, Lübnan, Suriye, Ürdün ve Filistin ilk kez bir araya gelmişlerdir. Etiyopya’dan havayoluyla Yahudiler İsrail’e getirilmiştir. 1992 Çin ve Hindistan ile diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Yitzhak Rabin başkanlığında, yeni Labor Partisi hükümeti kurulmuştur. Menachem Begin geçirdiği kalp krizi sonrasında yoğun bakıma alınmış fakat 9 Mart 1992 günü hayatını kaybetmiştir. 1993 Rabin ve FKO lideri Yaser Arafat, Filistin özerk yönetiminin kurulması ve Birinci İntifadanın sonlandırılması maksadıyla Oslo Bildirisi’ni imzalamışlardır.

 İsrail ve Filistin halkını temsil eden Filistin Kurtuluş Ordusu arasında, Filistinliler için özerk bir yönetimi öngören Geçici Özerk Yönetim Prensipleri Deklarasyonu yayımlanmıştır. 1994 Gazze Şeridi ve Eriha’da Filistin özerk yönetimi uygulaması başlamıştır. Vatikan ile tam diplomatik ilişkiler tesis edilmiştir. İsrail – Ürdün barış antlaşması imzalanmıştır. Rabin, Peres ve Arafat Nobel Barış Ödülüne layık görülmüşlerdir. Aşırılık yanlısı Yahudi Kach örgütü mensubu Dr. Baruch Goldstein, Batı Şeria El Halil yakınlarındaki Başpapazlar Mağarasında dua eden 29 Arap vatandaşını öldürmüştür. Goldstein dövülerek öldürülmüştür. 

Başkan Ezer Weizmann bu katliamı, Siyonizm tarihindeki en kötü olay olarak nitelendirmiştir. İsrail ve Ürdün aralarında 45 yıldır sürmekte olan düşmanlığa son vererek bir barış antlaşması imzalamışlardır. 1995 Batı Şeria ve Gazze Şeridinde genişletilmiş Filistin özerk yönetimi uygulanmaya başlamıştır. Filistin Meclisi seçimleri yapılmıştır. Başbakan Rabin bir barış gösterisi esnasında suikasta kurban gitmiş, Shimon Peres başbakan olmuştur. 1996 İsrail’e karşı köktendinci Arap terörü hız kazanmış, Hizbullah teröristlerinin saldırılarına cevap olarak Gazap Üzümleri operasyonu düzenlenmiştir. 

Umman ve Katar’da ticari temsilcilikler açılmıştır. Umman ticari temsilciliği Tel Aviv’de açılmıştır. Türkiye ile İsrail arasında ortak askeri tatbikat, hava ve deniz kuvvetleri personelinin eğitimi ile İsrail’in Türkiye’ye füze satışını kapsayan bir Askeri İşbirliği Antlaşması imzalamışlardır. Türk Başbakan Süleyman Demirel’in Mart 1996 ayındaki İsrail ziyareti arasında Serbest Ticaret Antlaşması imzalanmıştır. 1997 İsrail ve Filistin Ulusal Yönetimi arasında Hebron (El Halil) Protokolü imzalanmıştır. Bu protokol ile İsrail barış için toprak vermiş, kazanç Yaser Arafat’ın hanesine yazılmıştır. 1998 İsrail 50. kuruluş yıldönümünü kutlamıştır. 

İsrail ve FKO arasında, geçici antlaşmaların uygulanmasını hızlandırmak maksadıyla, Wye Nehri Memorandumu imzalanmıştır. 2000 İsrail, BM 425 nolu kararı gereği, 22 yıl süren işgal sonrasında, ordusunu güney Lübnan’daki güvenlik bölgesinden çekmiştir. Ariel Sharon Yahudiler tarafından Temple Mount, Müslümanlar tarafından ise Al-Haram al-Sharif olarak bilinen Kudüs’teki kutsal yerleri ziyaret etmiştir. İkinci İntifada Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da başlamıştır. 2001 İsrail Turizm Bakanı Rehavam Ze’evi Kudüs Hyatt hotelde, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi mensubu dört Filistinli Arap tarafından öldürülmüştür. 

Gazze Şeridine giren İsrail ordusu Yaser Arafat’ın karargâhını yerle bir etmiş ve Arafat Ramallah’taki karargâhına hapsedilmiştir. Hamas üyesi bir intihar eylemcisi bir gece kulübüne saldırmış 21 İsrailli hayatını kaybetmiş 100 kişi de yaralanmıştır. 2002 İntihar türü bombalama eylemlerinin artması nedeniyle İsrail, Batı Şeria sınırında duvar inşasına başlamıştır. 27 Mart 2002 günü Netanya’da bulunan Park Hotel’de düzenlenen bombalı araç saldırısında 30 İsrailli öldürülmüştür. 2003 Birleşik Devletler, Avrupa Birliği, Rusya ve Birleşmiş Milletler dörtlüsü İsrail-Filistin çatışmasını sonlandırmak için ‘‘Bağımsız Filistin’’ devletini öneren bir yol haritası teklif etmişlerdir. 

İsrail ve Filistin tarafları planı kabul etmişler Batı Şeria’da Yahudi yerleşim birimleri kurulması ve İsrail vatandaşlarına saldırıların durdurulması üzerinde anlaşmaya varılmıştır. 2004 Üç İsrail askerinin naaşları ve Hizbullah tarafından kaçırılan bir İsrail vatandaşı karşılığında, 400 Filistinli Arap, 30 Lübnanlı, Güney Lübnan’daki İsrail mayınlarını gösteren haritalar takas edilmiştir. Uluslararası Adalet Mahkemesi Batı Şeria’da inşa edilen duvarın yasa dışı olduğu yönünde bir tavsiye kararına imza atmıştır. 11 Kasım 2004 tarihinde Filistin direnişinin lideri Yaser Arafat hayatını kaybetmiştir. Hamas’ın kurucularından Şeyh Ahmet Yasin bir İsrail taarruz helikopterinden açılan ateş sonucu 22 Mart günü hayatını kaybetmiştir. 

17 Nisan günü Hamas’ın yeni lideri Abdülaziz El-Rantisi de İsrail güçleri tarafından öldürülmüştür. 2005 İsrail tek taraflı olarak Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da bulunan 25 adet Yahudi yerleşim biriminden çekilmesini tamamlamıştır. İsrail hava sahası, karasuları ve sınır geçişlerinde kontrolleri elinde tutmaya devam etmiştir. 2006 Başbakan Ariel Sharon geçirdiği kalp krizi sonrasında komaya girmiş ve bir daha asla çıkamayarak 2014 yılında ölmüştür, yerine Ehud Olmert vekâlet etmeye başlamıştır. İki İsrail askerinin Hizbullah tarafından kaçırılması nedeniyle bir kurtarma operasyonu olarak başlatılan operasyon İkinci Lübnan Savaşı’na dönüşmüştür. Hamas İslamcı grup Filistin parlamento seçimlerini kazanmış, Gazze’den İsrail’e yapılan roket saldırıları artmıştır. Khaled Meshaal liderliğindeki Hamas heyeti, Filistin parlamento seçimlerini kazanması sonrasında Türkiye’ye bir resmi ziyaret gerçekleştirmiştir. Türkiye, Hamas ile resmi temas kuran Arap olmayan ilk ülkedir. 

2007 İsrail Hava Kuvvetleri, Suriye’nin Deir ez-Zor kentinde, Kuzey Kore’nin yardımları ile inşa edilen nükleer reaktörü imha etmiştir. Saldırı, Suriye hariç hiç bir Arap devleti tarafından kınanmamıştır. Kuzey Kore saldırıyı protesto etmiştir. Saldırıdan iki gün sonra 8 Eylül 2007 tarihinde Türkiye, Suriye sınırı yakınlarındaki Hatay ve Gaziantep kentlerinde, İsrail savaş uçaklarına ait olduğu öne sürülen iki adet harici yakıt tankıyla ilgili İsrail hükümetinden bir açıklama yapmasını talep etmiştir. Mısır’ın arabuluculuğunda Hamas ve El Fetih, aralarındaki çatışmayı sonlandırarak ateşkes ilan etmişlerdir. 

2008 İsrail ordusu, Batı Negev bölgesinden yapılan roket atışlarına misilleme olarak Gazze Şeridine büyük ölçekli bir saldırı düzenlemiş ve bir ay kadar süren operasyonda, roket atıldığını iddia ettiği birçok hedefi imha etmiştir. Mezuniyet töreninin yapıldığı bir polis merkezine düzenlenen saldırıda, aralarında Hamas’ın üst düzey güvenlik görevlilerinin de bulunduğu 140 polis hayatını kaybetmiştir. 2009 İsrail kıyısı açıklarında büyük doğal gaz rezervleri bulunmuştur. Ocak ayında, Dünya Ekonomik Forumunda Davos Krizi patlak vermiştir. Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Shimon Peres’e söylediği ‘‘İş öldürmeye geldiğinde siz öldürmeyi iyi bilirsiniz.’’ sözleriyle tarihe geçer. Tel Aviv kenti 100’üncü kuruluş yıldönümünü kutlar. 

2010 İsrail Deniz Kuvvetleri, Özgür Gazze Hareketi ve Türk İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından Gazze’ye uygulanan İsrail ve Mısır ablukasını kırarak Gazze’ye yardım götürmek isteyen gemilere saldırmış, çıkan çatışma sonucunda dokuz eylemci hayatını kaybetmiştir. İsrail ölümler nedeniyle ancak 2013 yılında özür dilemiştir. 31 Mayıs 2010 günü saldırılan altı adet gemiden İsrail komandolarına karşı çıkan sadece Mavi Marmara gemisindeki yolcular olmuştur. İsrailli komandolar gemiye helikopterle inerken yolcular bıçaklar ve demir sopalarla saldırmışlardır. 

Recep Tayyip Erdoğan saldırıyı ‘‘insanlık dışı devlet terörü’’ olarak nitelendirmiş ve sözlerine ‘‘bugün tarihte bir dönüm noktasıdır, artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak’’ şeklinde devam etmiştir. İsrail tarihindeki en büyük yangın meydana gelmiş ve Damun Hapishanesinden mahkûmları kurtarmaya giden, İsrail Cezaevi Hizmetleri kursunu takip etmekte olan 37 kursiyer ve öğretmenleri dâhil toplam 44 kişi yaşamlarını yitirmiştir. Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugaylarının kurucularından ve komutanlarından Mahmud el-Mebhuh, Dubai’de bir otelde Mossad ajanları tarafından boğularak öldürülmüştür. 

İsrail OECD’ye üye olarak katılmıştır. Türkiye’nin veto etmesi durumunda OECD’ye giremeyecek olan İsrail, Türkiye’nin veto etmemesi nedeniyle OECD ülkeleri arasına girebilmiştir. Ocak ayı içerisinde ‘‘Alçak Koltuk Krizi’’ yaşanmıştır. İsrail Dışişleri Bakan yardımcısı Danny Ayalon Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkolu İsrail Parlamentosu Knesset’e çağırmış ve görüşme öncesinde basın muhabirlerine dönerek ‘‘Bizim yüksek, onun daha alçak bir koltukta oturduğuna, masada yalnızca İsrail bayrağı bulunduğuna ve bizim gülümsemediğimize dikkatinizi çekerim’’ demiştir. 2011 Yaklaşık olarak 3.000 Mısır vatandaşı, Kahire’de bulunan İsrail büyükelçiliğine saldırmıştır. 

İsrail’in sekizinci cumhurbaşkanı Moshe Katsav tecavüz, adaleti engelleme ve cinsel taciz suçlamalarıyla yedi yıl hapis cezasına mahkûm edilmiştir. 2000-2007 yılları arasında görev yapan eski cumhurbaşkanı, bir kadına tecavüz, iki kadına da cinsel taciz ile suçlanmıştır. İddianameye göre; Katsav, turizm bakanlığı görevini yürütürken ofisinde çalışan bir kadını zorla yere yatırarak soymuş ve tecavüz etmiştir. Katsav daha sonra aynı kadını iş bahanesiyle Kudüs’te bir otele çağırarak bu sefer yatakta tecavüz etmiştir. 2012 İsrail ordusu Hamas tarafından yönetilen Gazze Şeridine sekiz günlük bir operasyon düzenlemiş, roket atıldığı iddia edilen düzinelerce hedefi imha etmiştir. 2012 Tel Aviv, Kudüs, Beer Sheva, Ashkelon, Dimona ve Zichron Yaakov’a yapılan roket atışları nedeniyle İsrail Gazze Şeridine operasyon düzenlemiştir. 

1990’lı yılların ortasında yakalandığı Alzheimer hastalığı nedeniyle 2004 yılında sağlığı iyice bozulan ve hayatının son yıllarını bir bakımevinde geçiren Yitzhak Shamir, 30 Haziran 2012 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Ailesi tarafından bakım masraflarının karşılanması yönünde yapılan talep, hükümet tarafından kabul edilmemiştir. 2013 Suriye iç savaşının Golan Tepelerine kadar uzanması nedeniyle İsrail ve Suriye birlikleri karşılıklı ateş açmışlardır. İsrail iyi niyet gösterisi olarak 104 Filistinli mahkûmu serbest bırakmıştır. İsrail, Ürdün ve Filistin arasında Ölü Denizin kurumasını önlemek maksadıyla Kızıl Denizden su pompalanmasını öngören bir antlaşma imzalanmıştır. 

İsrail savaş uçakları Lübnan’da Hizbullah’a silah taşıdıkları şüphesiyle bir Suriye konvoyunu vurmuştur. 2014 Gazze’den yapılan silahlı saldırılara misilleme olarak İsrail havadan ve karadan bir harekât başlatmış ve füze atılan mevziler ve tünelleri imha etmiştir. İsrail Deniz kuvvetlerinden komandolar Kızıl Deniz’de, Gazze’deki Filistinli militan gruplara İran silahlarını taşıyan bir ticaret gemisine el koymuşlardır. 2015 Filistinliler tarafından İsrail vatandaşlarına Kudüs, Batı Şeria ve diğer yerlerde yapılan bıçaklı saldırıların artması gerilimi artırmıştır. 2016 İsrail ve Türkiye Gazze Filosu baskınıyla ilgili anlaşmışlar ve ilişkilerini yeniden normale döndürmüşlerdir. 

26 Haziran 2016 günü varılan mutabakatla İsrail, Mavi Marmara olayına ilişkin olarak Mart 2013’de dilediği özre ilave olarak, saldırıda hayatlarını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödemeyi ve Gazze’deki insani durumu iyileştirmeye yönelik olarak Türkiye ile işbirliğini geliştirmeyi kabul etmiştir. Karşılık olarak Türkiye de, TBMM’de çıkarılan bir yasa ile İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Gabiel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Maron, Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Avishay Levi ve İsrail İstihbarat Başkanı Amos Yadlin hakkında günümüzde ve gelecekte açılan bütün davaları düşürmüştür. ABD on yıl içerisinde İsrail’e ABD tarihinde görülen en büyük askeri yardım paketi olan 38 milyar dolar vereceğini açıklamıştır. 

2018 yılında sona erecek olan antlaşmaya göre ABD’nin İsrail’e yaptığı yardım miktarı yılda 3,1 milyar dolardır. 2017 İsrail, Şam’ın batısında yer alan askeri havaalanına roket saldırısı düzenlemiştir. Kudüs Belediyesi, Doğu Kudüs’te 556 adet yeni evin inşa edilmesini onaylamıştır. Siyonizmin İsrailli liderler tarafından nasıl algılandığını gözler önüne serebilmek için, içlerinden bazılarının sözlerini aşağıda okuyucuların dikkatine sunuyorum. Arapları sürmeli ve topraklarını ellerinden almalıyız. David Ben-Gurion, 1937. İsrail’e ait olan topraklara yerleşmek Siyonizmin ruhudur. Bu topraklara yerleşmeden Siyonizmi gerçekleştiremeyiz. Bu kadar basit. Yitzhak Shamir, Ma’ariv, 21 Şubat 1997. 

Bu ülkede iki halkın birlikte olması için kesinlikle yer yoktur. Araplar bu küçük ülkede kalmaya devam ederlerse hedeflerimizi başaramayacağız. Arapları komşu ülkelere göndermekten başka çaremiz yok – hepsini. Tek bir köy, tek bir kabile kalmamalı. Joseph Weitz, Yahudi Ajansı Kolonileştirme Bölüm Başkanı, 1940. Filistin halkı diye bir şey yoktur. Buraya gelip onları sürgün ederek topraklarını ellerinden almış değiliz. Onlar hiç olmadılar. Golda Meir, The Sunday Times, 15 Haziran 1969. İsrail Yahudi toprağıdır. Bütün sakinleri Arap olduğunda dahi asla Arap toprağı olmamıştır. İsrail, burada doğmamış oldukları gerçeğine rağmen dört milyon Rusya Yahudi’sine aittir. İsrail, gelecekte buraya taşınma planları olmasa da dünyanın her yerinde yaşayan dokuz milyon Yahudinin toprağıdır. 

Dr. Israel Eldad, Times of Israel, 19 Ağustos 1969. Filistinliler iki ayakları üzerinde yürüyen hayvanlardır. Menachem Begin, 25 Haziran 1982. Arapların olduğu bir ülkeye geldik ve burada bir Yahudi devleti kuruyoruz. Arap köylerinin yerlerinde Yahudi köyleri inşa edilmiştir. Bu Arap köylerinin adlarını dahi bilmiyorsunuz ve ben sizi bu nedenle suçlamıyorum, çünkü coğrafya kitapları artık yok. Eski Arap köyleri dışında kurulan tek bir Yahudi yerleşim yeri yoktur. Moshe Dayan, 4 Nisan 1969. Bir milyon Arap bir Yahudi’nin tırnağına değmez. Rabbi Yaacov Perrin, Kudüs, 27 Şubat 1994. Asla teröristlerle uğraşmayın. 

Onları bulun ve öldürün ve daha da önemlisi, teröristlere para, silah, destek sağlayan veya onlara dokunmayarak topraklarını kullanmalarına izin veren devlet ve grupları acımasız bir şekilde cezalandırın. Rabbi Meir Kahane Filistinliler çekirgeler gibi ezilmelidir, kafaları duvarlara ve kayalara vurularak parçalanmalıdır. Yitzhak Shamir, New York Times, 1 Nisan 1988. Filistinliler timsah gibidirler, onlara istediğiniz kadar et verin, hep daha fazlasını isterler. İsrail Başbakanı Ehud Barak, Jerusalem Post 30 Ağustos 2000. İsrail ulusu saftır ve Araplar eşeklerden oluşmuş bir ulustur. Onlar kötü bir felaket, kötü bir şeytan ve iğrenç bir beladırlar. Araplar eşektirler ve hayvandırlar. Kızlarımızı almak istiyorlar. 

Onlar doğuştan gerçek bir pisliktirler. Haham David Batzri, Ha’aretz, 21 Mart 2006. 1948 yılı Dueima katliamı Siyonist İsrail ordusu tarafından gerçekleştirilmiştir. Katliama katılan bir askerin hatıraları resmi İbrani günlük gazetesi Davar’da yayımlanmıştır: … 80-100 kadar Arap erkek, kadın ve çocuğu öldürdüler. Askerler çocukları öldürmek için sopalarla kafalarını kırdılar. Ceset olmayan tek bir ev yoktu. Köyün erkek ve kadınları yiyecek ve su olmaksızın evlerine sokuldular. Sonra sabotajcılar onları dinamitlemek için geldiler. 

Bir komutan askerlerden birine havaya uçurmak üzere olduğu bir eve iki kadını getirmesini emretti. Başka bir asker, Arap kadını vurarak öldürmeden önce nasıl tecavüz ettiğini gururla anlatıyordu. Başka bir Arap kadın yeni doğmuş bebeğiyle birkaç gün ortalığı temizlemekle görevlendirildi ve sonra onu ve bebeğini öldürdüler. ‘‘İyi adamlar’’ olarak nitelendirilen eğitimli ve kibar komutanlar adi katillere dönüşmüşlerdi ve yaptıkları, savaşın fırtınaları arasında gerçekleşen olaylardan ziyade bir sınır dışı etme ve yok etme yöntemiydi. Ne kadar az Arap kalırsa o kadar iyiydi. yuzdeyuzhaber

OKU, YORUMLA ve PAYLAŞ ==>YUZDEYUZHABERhttp://www.haberyuzdeyuz.com/guncel/siyonist-plan-ortadogu-turkiye-ve-bop-h24572.html

yuzdeyuzhaber
ODED YİNON'UN İSRAİL İÇİN BİR STRATEJİ RAPORU NUN DEĞERLENDİRİLMESİ AN EVALUATION OF ODED YINON'S A STRATEGY REPORT FOR ISRAEL '' 
Ünal ACAR * Öz 1980 li yılların başında dünya dengeleri yeniden kurulurken, İsrail Devletinin stratejisini açıklayan raporlar da yayınlanmıştır. Oded Yinon raporu da bunlardan sadece bir tanesidir. Günümüzde yaşanan çatışmaları anlayabilmek için bu raporların önemi büyüktür. Bu nedenle sorun analiz edilirken, tarihi süreç ve küresel aktörlerle birlikte düşünülmelidir. İsrail düşmanlığını ön plana çıkaran Orta Doğu ülkelerinin otoriter rejimleri, hiçbir strateji üretmezken, İsrailli ve batılı birçok düşünür, bölgenin geleceği üzerine strateji üretmiş, bir kısmını da dünya kamuoyu ile paylaşmışlardır. 

Makalemizin konusu olan, Oded Yinon un yazdığı 1980 lerde İsrail için bir strateji raporu; İsrail in Orta Doğu ülkelerini bölme stratejinin en açık ve ayrıntılı anlatımıdır. Ortadoğu ülkelerinde yaşayan Kürt, Şii, Sünni grupların birbirleriyle nasıl savaştırılması gerektiğini anlatan bir rapordur. Raporun önemi, günümüzde yaşanan olaylara etkisinin yanında, önerdiği stratejinin acımasızlığında da gizlidir.

 Anahtar Kelimeler: Oded Yinon, Strateji, Petrol, Küresel Güç, Ortadoğu. Abstract At the beginning of the 1980s, while the world's equilibrium was being reestablished, the State of Israel also printed reports on Yonon and similar strategists to create public opinion in order to achieve its goals. Yinon's report is just one of them. The importance of these reports is great to understand this historical period. When the problem is analyzed for this reason, it should be considered together with the historical process and global actors. While the authoritarian regimes of the Middle Eastern countries, which prevailed the enemy of Israel, did not produce any strategy, many Israeli and westerners produced a strategy for the future of the region and shared some of them with the world public opinion. A report by Oded Yinon, "Our Strategy for Israel in the 1980s" It is the clearest and most detailed account of Israel's strategy of dividing the Middle East countries to date. It is a report about how the Kurdish, Shiite and Sunni groups in the Middle East countries should fight each other. The report's preeminence is hidden in the cruelty of the strategy it offers, as well as its influence on the events that are happening today. Keywords: Oded Yinon, Strategy, Oil, Global Power, Middle East. 

GİRİŞ 
Birçok faktöre bağlı olarak gelişen ulusal ve uluslararası sorunları tek bir nedene bağlayıp, o nedeni ortadan kaldırarak sorunları çözeceğimize inanmak, sorunu daha da çözümsüz hale getirebilir. SSCB nin dağılmasından sonra Orta Asya ve Kafkasya da yaşanan renkli devrimler ve daha sonra Arap ülkelerinde yaşanan Arap Baharı, Arap halkının değişim talepleri ile Batılı ülkelerin Ortadoğu nun haritalarını değiştirme planlarının aynı zamana denk gelmesini tesadüf olarak açıklamanın ne derece isabetli bir analiz olduğunu günümüzde yaşanan olaylar göstermektedir. Amaç ulusal veya bölgesel politikayı anlayabilmek ise, dünyanın bütün değişkenlerini dikkate almak gerekir. 

Çünkü dünya, karşılıklı bağımlılık içinde her ülkenin birbirini etkilediği ve etkilendiği ilişkiler ağından oluşmaktadır. Geleceğin muhtemel olaylarını öngörebilecek bilgiye sahip olmak için de tarihi süreci çok iyi bilmek gerekir. Günümüzü anlamak geçmiş zamanları bilmekle mümkün olur. 

Bu nedenle günümüz olaylarını sağlıklı analiz edebilmek için, güç dengelerini, geçmişi ve günümüzü çok iyi bilmek gerekir. Bunları bilmeden yapılan analizlerin yanıltıcı olma olasılığı çok yüksektir. Soğuk savaşın sona ermesi ve ABD nin Irak ı işgali ile başlayan Orta Doğuyu şekillendirme süreci, 2011 Ocak ayında ekonomik krizi protesto eden bir kişinin Tunus'ta kendini yakma girişimiyle başlayan, insanların aniden sokaklara dökülmesi şeklinde kendini gösteren ve bilgisayar ortamında sosyal paylaşım ağlarıyla genişleyen isyanın sadece Tunus ile sınırlı kalmayıp, Arap ülkeleri içerisinde önemli bir konuma sahip olan Suriye, Mısır ve Libya ya yayılması, Suriye ve Libya da yıllarca sürecek bir iç savaşa dönüşmesine ve bölgenin istikrarsızlaşmasına neden oluyordu. 

Olayların başlamasıyla birlikte, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, barışçı protestoculara ve sivil toplum kuruluşlarının demokratik haklarını kullanmasına izin verilmesini, siyasal ve ekonomik reformlar için derhal harekete geçilmesini vurguluyordu. Barack Obama da, düzenlenen barışçıl protestoculara karşı, şiddet kullanmaktan kaçınılması çağrısında * Dr. İçişleri Bakanlığı ( E ) Daire Bşk,

2 bulunuyordu. ABD nin geçmişten farklı olarak diktatörlerden yana tavır koymama nedeni olarak, ayaklanan ülke halklarının yaşam kalitelerini yükseltmek, daha fazla demokrasi ve daha fazla insan hakları olmadığını, yüzbinlerce sivil masum insanın ölmesinden ve ülkelerini terk etmelerinden sonra anlayabiliyoruz. İsrail Devletinin kurulduğu 1948 yılından günümüze kadar bölgede yaşanan çatışmalarda milyonlarca Müslümanın ölmesi, sakat kalması, yaralanması ve ülkesini terk etmek zorunda kalmasına karşın, sadece İsrail in bu süreçte daha da güçlenmesini tesadüf olarak açıklayamayız. 

Süleyman Demirel günü Körfez sorunu ile ilgili olarak TBMM nin kapalı oturumunda yaptığı konuşmada:. Bush a sorarsanız, demokrasiden insan haklarından, şundan bundan evvel gelir our national interest diyecektir. 

Kuveyt olayında izah etmeye çalıştık ki, Kavga petrol kavgası, dünya petrolünün yüzde 66 sı orada. Bir şey daha var. İsrail den hiç ses çıkıyor mu? Çıkmaz. Demirel in de vurguladığı gibi İsrail sahneye çıkmadan, açıklamak istediği görüşlerini Oded Yinon ve benzerlerinin raporu üzerinden açıklamamayı tercih etmektedir. 

Theodore Herzl in, 1897 yılında topladığı Dünya Siyonist Kongresinden günümüze kadar, İsrail devletinin sınırları, Siyonizm in nihai coğrafyası ve hedefleri çok tartışılmasına rağmen hala gizemini korumaktadır. 

SİYONİZM Siyonizmi, Musevilerin Siyon dedikleri Kudüs e dönerek, Süleyman tapınağını yeniden inşa edip, Eski Ahit in ana prensibini yerine getirme düşüncesi olarak ifade edilir (Sand, 2011, 171). En kısa tanımı ise İsrail milliyetçiliğidir. 

Siyon kelimesi yaklaşık yıldır Kudüs anlamında kullanılmasına rağmen, siyasal bir hareket olarak 19. Yüzyılda ortaya çıkmıştır (Oğan, 1997, 8). Siyasal bilimler literatürüne 1893 yılında Rus Yahudisi Nathan Birnbaum un yayınladığı Kendi Kendine Kurtuluş adlı derginin 1 Nisan 1890 tarihli sayısında yazdığı Die Nationale Wiedergeburt der Juedischen Volkes in seinem Lande als Mittel zur Loesung der Judenfrage (Yahudi Sorunu nun Çözümüne Yönelik Olarak, Yahudi Halkının, Anavatanında Yeniden Doğuşu) isimli broşür ile girmiştir. 

Bu broşürde Siyonizmi, Yahudileri Filistin e yerleştirme amacını güden ve üyelerini Yahudilerin oluşturduğu bir siyasal parti örgütünün kurulması olarak belirtmiştir (Öke, 2002, 23). Birnbaum, Siyonizmin siyasi bir hareket haline gelmesinde çok önemli bir rolü olan Herzl ile bir süre birlikte çalışmıştır. 

Viyanalı bir gazeteci olan Theodore Herzl, Siyonist hareketin siyasi bir örgütlenmeye gitmesine, uluslararası alana taşınmasına ve Yahudilerin bir devlet kurma düşüncesinin oluşmasına öncülük etmiştir yılında yayınladığı Der Judenstaat (Yahudi Devleti) adlı kitabında: Yahudi sorununun, Yahudileri, ülkelerinin bütünlüğünü bozan zararlı bir grup olarak gören antisemitizmin bir sonucu olduğunu ifade etmiştir. 

Herz, Yahudilerin birlikte yaşadığı bütün milletlerin ya gizliden gizliye ya da açıktan açığa antisemitist (Shahak, 2004, 127) olduğunu iddia ederek; Biz bir devlet, hem de örnek bir devlet kuracak kadar güçlüyüz. Bu amaç için gerekli beşeri ve maddi malzemeye sahibiz. Bir ülkenin tüm haklı ihtiyaçlarını tatmin edecek büyüklükte dünya üzerinde bir yerde bize egemenlik verin, gerisini kendimiz tamamlarız (Yılmaz, 2009, 34) diye ifade ediyordu. Ancak, kurulacak devletin yerini ve sınırlarını belirtmiyordu. 

Yahudi sorununun Yahudi Devletinin kurulmasıyla çözülebileceği görüşüne yaygınlık kazandıran Herzl, bu düşüncelerini gerçekleştirmek için, 29 Ağustos 1897 de İsviçre nin Basel kentinde I. Siyonist Kongresini toplamıştır. Siyonizmin, bu kongre ile tarih sahnesine çıktığı düşünülür. Herzl e kadar Siyonizm kültürel ve milli bir hareketi ifade ederken, bu kongre ile birlikte, Yahudilerin de bir devlet kurma hakkı olduğu görüşünü savunan siyasal Siyonizm e dönüşmüştür. 

Bu kongreye kadar Hz. İsa nın Katilleri dedikleri Yahudilere mesafeli davranmayı tercih eden (Kara, 2006: 13) ve Yahudi devletinin varlığına karşı çıkan Avrupa Devletleri, 1897 yılında toplanan I. Siyonist Kongresi ile başlayan Halkı olmayan bir ülkeyi, ülkesi olmayan bir halka devredin... anlayışı ile Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurma sürecini desteklediler. 19. yüzyılda gelişen liberal düşüncelerle birlikte Avrupa nın katı Hıristiyan kimliği de hızlı bir şekilde değişime uğramıştı (Marx, 1997, 8). 

Kilisenin öğretileri etkisini yitirip, yerine seküler düşünce ve ideolojiler hâkim olmuş, Yahudilerin üzerindeki hukuki kısıtlamalar da ortadan kalkmıştı (Kara, 2006, 14). Ayrıca, 19. yüzyılın ikinci yarısı Avusturya-Macaristan, İngiltere ve Rusya nın güç kazandığı, Osmanlı Devleti nin ise zayıflamaya başladığı bir dönemdi. 

Bu dönemin Yahudiler açısından önemli bir sonucu da ulus devlet kavramının güç kazanması olmuştur. Kurulacak Yahudi devleti nerede olacaktı? Baskı altında oldukları Avrupa da bunun mümkün olmadığına inanan Yahudi gençler, kendilerini vaat edilmiş topraklara götürecek modern bir Mesih arayışına girmişlerdi (Soy, 2007, 127). 

Martin Luther ve Calvin'in "Eski Ahit'e yönelme" hareketi, Yahudilere karşı ilgiyi artırarak, "Hristiyan Siyonizmi"nin başlangıç noktası olmuştur. "Yahudi olmayan Siyonizm" (non-jewish zionism) anlamına gelen Evanjelizm, Yahudi olmadıkları halde Filistin'de bir Yahudi devleti kurmayı isteyen

3 Protestanların düşünce yapısını açıklamaktadır. Evanjelizm kavramını ilk kullanan kişi de Reform hareketinin lideri Martin Luther dir. EVANJELİZM Evanjelistlerin ilk temsilcileri, 17. yüzyıl İngiltere'sindeki püriten (tutucu) küçük burjuvaziye kadar gider. 

Martin Luther ve Calvin'in başlattığı Protestan hareketi, püritenlerle birlikte daha radikal bir noktaya geldi ve Eski Ahit'i (Tevrat'ı) inançlarının tek kaynağı haline getirdi. Reformdan önce geçerli olan öğreti, ne Yahudilerin Filistin'e tekrar geri dönme olasılığına, ne herhangi bir seçilmiş millet kavramına, ne de bir Yahudi milletinin varlığına yer vermiyordu. 

Filistin, sadece Hz.İsa'nın "kutsal vatanı" idi. Yahudiler, Tanrı'nın Filistin'e tekrar dönmeyi, kendilerine mukadder kıldığı "seçilmiş millet" olarak görülmüyordu. Reformla birlikte pek çok Hristiyan, Yahudilere karşı olan düşmanlıktan (antisemitizm), Yahudi sempatisine (philosemitizm) yöneldi. Philosemitizm anlayışına göre; Yahudiler, Hristiyanların kurtuluşunda ve Hz.İsa'nın yeniden dünyaya gelmesinde bir rolleri olduğu için "aziz dost idi. 

İlk Siyonist Kongre'nin yapıldığı Basel'de 1985 yılında düzenlenen Birinci Hristiyan Siyonist Kongresinde alınan kararlar arasında; dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Yahudilerin İsrail e göç etmeye teşvik edilmesi, İsrail in işgal ettiği başta Batı Şeria olmak üzere diğer bölgeleri ilhak etmesi de bulunmaktadır. Kongreye katılan Yahudi bir izleyici Bu kararlara Yahudi halkının üçte ikisinin karşı olduğunu ve yumuşatılması gerektiğini söylemiştir. 

Uluslararası Hristiyan Elçiliği Temsilcisi'nin verdiği yanıt ise dikkat çekicidir: " Biz Tanrı'nın ne söylediğine bakarız, İsraillilerin ne düşündüğü önemli değil. Tanrı, o toprakların Yahudilere ait olduğunu söylüyor." Diye cevap veriyordu. Avrupa da Yahudilere olan sempati her geçen gün artarken, İngiltere den ABD ye göç eden Püritenlerde, ABD de çalışmalarını sürdürüyordu. 

EVANJELİZMİN ABD DE GELİŞME SÜRECİ 
17.yüzyılda İngiltere'de baskı gören Püritenlerin büyük bir kısmı Amerika ya göç etmişlerdi. ABD, İkinci Dünya Savaşı'na kadar içe kapalı politikaları benimsediğinden Evanjelistlerin, ABD ve dünya siyasetinde pek fazla etkileri olmadı. Washington eliti çoğunlukla seküler aydınlardan oluştuğu için, siyasetle ve Beyaz Saray yönetimiyle araları genellikle mesafeli idi. 

İkinci Dünya Savaşı sonrası özellikle Nixon döneminde siyaset ile ilgilenmeye başlayan Evanjelistlerin, Jimmy Carter ın Başkan seçilmesiyle siyasete olan ilgileri daha da artmıştı. Carter, 1948 de İsrail Devletinin kurulmasını, Yahudilerin yüzyıllar önce sürgün edildikleri yere tekrar dönüşleri olarak yorumluyor ve bunu İncil in bir mucizesi olarak görüyordu. 

Evanjelistler asıl gelişmeyi ise Carter dan sonra yönetime gelen Ronald Reagan döneminde gerçekleştirdiler (Çetin, 2014, 6). Bill Clinton döneminde güçlerini biraz kaybetseler de, George W. Bush döneminde Neoconlarla birlikte etkilerini artırdılar, adeta ABD yönetimini ele geçirdiler. Bugün Evanjelistlerin, ABD'nin ulusal ve uluslararası politikalarını etkileyecek güçte olduğu tartışılamaz bir gerçektir. 

Neoconların gerçekleştirmek istedikleri Büyük Ortadoğu Projesi, Evanjelistlerin inançlarıyla birebir ilişkili olduğu yaşanan olaylar ve gelişmelerden anlaşılmaktadır. Evanjelistler, dünya çapında güçlü televizyonlardan, gazete yayınlarından, internet sitelerinden, video oyunlarından, sinema sektöründen ve bilim-kurgu romanlarından yararlanarak misyonerlik faaliyetlerini etkili bir biçimde sürdürmeleri sonucu, ABD deki Evanjelist Protestanların sayısında önemli bir artış gözlenmektedir. Evanjelistler, 1987'de Protestan nüfusun yüzde 41'lik bir dilimini oluştururken, 2004'te bu oran yüzde 54'e ulaşmıştır. 

Bu gün ise 327 milyon olan ABD nin nüfusunun yaklaşık %35 ni Evanjelistler oluşturmaktadır. Evanjelik inanca göre; Tanrının bahşettiği nimetler, dünyevi ve uhrevi olmak üzere iki temele dayanır. Dünyevi olanı Yahudiler ile ilgilidir ve Yahudiler vaat edilmiş topraklara sahip olup, Büyük İsrail Devletini kuracak, bütün dünyaya hakim olacak. Uhrevi (öteki dünya) olanı ise Evanjelik Protestanlarla ilgilidir. 

Evanjelikler ise Büyük İsrail in kurulmasına yardım edecekler, mükâfatı bu dünyada değil öteki dünyada alacaklar, cennet ile ödüllendirilecekler. Diğer dinlere mensup insanların ise Tanrı için hiçbir önemi yoktur. Eski Ahit (Tevrat), Yeni Ahit (İncil) ve Tevrat dan oluşan Kitabı Mukaddes'e göre, İsa Mesih'in yeryüzüne yeniden gelebilmesi için, Tanrının, Yahudilere vaat ettiğine inanılan topraklara sahip olması gerekiyor. 

Evanjelistlerin, Yahudilere ve İsrail devletine verdikleri desteğin temelinde bu inanış önemli bir yer tutmaktadır. Evanjelik inanca göre, Mesih geldiğinde Yahudiler ve Evanjelikler bir yanda olacak, bunların haricindeki diğer dinlere mensup insanlar ise karşı tarafta yer alacak, iki taraf arasında yaşanacak Armageddon adı verilen bu savaşı Yahudi-Evanjelist ittifakı kazanacak ve Yahudiler dünya egemenliğini kuracaklardır

Amaç dünya egemenliği olduğu için, 1897 yılından itibaren, İsrail devletinin sınırları, Siyonizm in nihai coğrafyası gizemini korumaktadır. Bu nedenle, İsrail Devleti kurulduğu 1948 yılından itibaren sürekli olarak işgaller ve nüfus yerleştirerek genişliyor. Kendisine tehdit olarak gördüğü ülkeleri, önce istikrarsızlaştırıyor sonra ise parçalanmasına sebep oluyor. Oded Yinon raporu da bu stratejinin kamuoyuna yansıtılan küçük bir parçası olarak önem kazanıyor. 

ODED YİNON UN İSRAİL İÇİN STRATEJİ PAPORU 
İsrail için strateji üreten beyinlerden biri olan Oded Yinon, 1980 lerde İsrail için Milli Strateji başlıklı raporunun amacını:.bugün bizim en yüce ve en temel amacımız başta Ortadoğu olmak üzere Müslüman ülkelerin demografik, stratejik, etnik ve ekonomik bakımından yeni bir dengeye oturtmasını sağlayacak stratejiler geliştirmektir şeklinde ifade ediyordu. İsrail Dışişlerinde uzun süre stratejik değerlendirme uzmanı olarak çalışmış Oded Yinon un, 1982 yılında yazdığı rapor, İsrail in, basına servis ettiği stratejilerinden biriydi. 

Bu rapor; İsrail in, kendi bekası için, başta Ortadoğu daki Müslüman ülkeler olmak üzere bütün Müslüman ülkeleri parçalayarak, sınırları yeniden çizmeyi, bölgeyi ve dünyayı İsrail için güvenli bir konuma getirmeyi, Büyük İsrail i kurmayı hedeflendiğini gösteriyor. Oded Yinon, 1982 yılında Enformasyon Dairesinin İbranice Yayın organı olan Kivunim de yazdığı raporda özetle; Orta doğu bölgesi, her biri birbirine düşman azınlıklardan ve etnik gruplardan oluşturulmuş 19 devlete bölünmüştür. 

Dolayısıyla her Müslüman Arap devleti içten etnik ve mezhepsel bölünme tehdidi altındadır. Sosyolojik anlamda Suriye milleti ya da Irak milleti gibi bir millet olgusu yoktur. Bu devletlerin sınırları içinde farklı dini ve etnik guruplar vardır. Irak Suriye den daha güçlüdür. Yakın gelecekte İsrail için en büyük tehdit Irak ın gücüdür. Bizim için Irak ın bölünmesi, Suriye nin bölünmesinden daha önemlidir. İsrailli stratejist, Irak'ı Orta doğu bölgesini kaosa sürükleyebilecek öncelikli hedef olarak gördükleri için, stratejilerini buna göre geliştirdiler. 

Bu nedenle Irak, Ortadoğu'nun ve Arap Dünyasının Balkanlaştırılması için öncelikli hedefti. Yinon Planı, Irak'ın Kürtler, Şiiler ve Müslümanlar arasında 3 e bölünmesi planlandı. Bugün geldiğimiz nokta Yinon planında öngörülenden farklı değil. Irak ın Suriye den öncelikli hedef olduğuna vurgu yapan Yinon, Irak ın parçalaması, Yahudi Devleti nin önündeki en önemli bir hedef olduğunu ifade ediyor. 

Yinon, 1982 yılında, 1991 deki Körfez Savaşı nın ardından fiili olarak gerçekleşecek olan Irak ın parçalanması senaryosunu şöyle açıklamaktadır: Irak zengin petrol ve doğal gaz kaynakları, etnik ve mezhepsel farklılıklarıyla İsrail için sağlam bir hedef olmaya adaydır. İsrail için Irak ın bölünmesi Suriye nin bölünmesinden çok daha önemlidir. Irak, çoğunluğun Şii, yönetici azınlığın ise Sünni olmasına karşı özde komşularından farklı olmayan bir ülkedir. Nüfusun % 65 nin iktidara hiçbir katılımı yoktur. 

İktidar %20 lik bir seçkin Baas partisinin elindedir. Irak-İran savaşı Irak ı parçalanmaya götürecek güç kayıplarına ve çökmesine sebep olacaktır. Ayrıca Irak ın kuzeyinde büyük bir Kürt nüfusu vardır. Yönetimin ordu üzerindeki hakimiyetini ve petrol gelirini kaybettiği taktirde, Irak ın geleceği Lübnan ın geleceğinden farksız olacaktır. 

İktidar %20 Sünni grubun elindedir. Irak etnik ve mezhepsel olarak parçalanacaktır; kuzeyde bir Kürt Devleti, ortada bir Sünni ve güneyde Şii devleti İktidardaki güçlü askeri rejim dışında Suriye'nin, temelde Lübnan'dan hiçbir farkı yoktur. 

Suriye'nin, kıyısında bir Alevi devleti, Halep bölgesinde bir Sünni devletine bölünmesi kaçınılmazdır (Skakak, 2004:4). Yinon Planı, 1991 Körfez Krizi, 2003 yılında Irak'ın işgali, 2006'da Lübnan savaşı, 2011'de Libya ve Suriye iç savaşı ile yakın bir ilişki içerisindedir. Yinon Planı Orta doğu ülkelerini zayıflatmak ve sonunda ülkeleri parçalama projesidir. 

İsrail'in, halkı Müslüman olan devletleri parçalayarak, küçük ve daha zayıf devletler haline getirmenin yol haritasıdır. İsrail askeri ve istihbarat teşkilatı içindeki etkili Siyonist grupların Yinon Planı kapsamında formüle edilen Büyük İsrail projesinin gerçekleştirmek için yoğun çaba gösterdikleri bilinmektedir. 

ABD Başkanı Donald Trump ın, ABD Büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyıp, işgal altındaki topraklarda İsrail yerleşim yerlerinin genişlemesine izin vermesi, Yinon Planı kapsamında formüle edilen Büyük İsrail projesinin uygulamasına katkı sağlamaktadır. Görüldüğü gibi Orta doğu da yaşanan iç savaş ve bölünmeler tesadüfen değil, uzun süreli taktik ve stratejik planların uygulanması sonucu gerçekleştiğini göstermektedir. 

Başta İsrail olmak üzere bölge üzerinde planları olan devletler, yüzyıl önce oluşmasına katkı sağladıkları etnik ve mezhepsel farklılıkları kullanarak hedeflerine ulaşmışlardır. Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasından sonra, İngiltere ve Fransa, bölgeyi, farklı mezhepsel ve etnik grupları dikkate alarak yapay devletler oluşturmuşlardır (Mackey, 2013, 131). 

Ortadoğu bölgesinin, Fransa ve İngiltere tarafından bilinçli olarak birbirine düşman olan etnik ve mezhepsel grupların, ileride birbirleri ile çatışmasına zemin hazırlayacak şekilde 19 bölgeye ayrılması, günümüzde yaşanan çatışmaların da alt yapısını oluşturmuştur. Bölge etnik, mezhepsel ve sosyal çöküş içerisine girmiştir. Orta Doğu ülkelerinin çoğunda bağımsızlık dış siyasal güçlerin yönlendirmesiyle, görece barış müzakereleri ile

5 kazanılmıştır (Lewis, 2000, 73). Yeni bağımsız olan devletlerde iktidar, batılı güçleri destekleyen egemen ailelere ya da Avrupa da eğitim görmüş seçkinlere verildi. Bu insanlar devlet kurmak için gerekli bilgi ve tecrübeye sahip değillerdi (Hourani, 2000, 466). Suriye de Sünniler çoğunlukta olmasına rağmen, yönetim nüfusun sadece %12 sini oluşturan Şii azınlığın kontrolünde. Irak nüfusunun ise çoğunluğun Şii olmasına rağmen, yönetimdeki azınlık Sünni dir. 

Nüfusun %65 i politik konularda söz sahibi değildir, %20 lik elit bir zümre tüm gücü elinde tutmaktadır. Kuveyt te, Kuveytliler nüfusun sadece %25 ini oluşturmaktadır. Bahreyn de Şii ler çoğunluktadır. Ancak güç onlarda değildir. Birleşik Arap Emirlikleri nde Şii ler yine çoğunlukta olmasına rağmen, Sünni ler yönetimdedir. Amman ve Kuzey Yemen içinde aynı şey geçerlidir. Suudi Arabistan da yönetim Suudi bir azınlık gücün elinde bulunmaktadır. 

Görüldüğü gibi batılı güçler için Sünni veya Şii olmak önemli değildir. Önemli olan istenildiği zaman iç çatışma çıkarmaya olanak verecek idari yapılanmayı kurmaktır. Bunun için bazı ülkelerde Şii azınlığa, bazı ülkelerde ise Sünni azınlığa yönetim teslim edilmiştir. Yönetimin azınlıktaki nüfusun elinde bulunması, büyük bir soruna da neden olabilmektedir. Şöyle ki Suriye ordusu bugün çoğunlukla Sünni dir. 

Ancak subaylar Alevi dir. Irak ordusu ise Sünni kumandanlara sahip Şii bir ordudur. Bu nedenle uzun süre ordunun sadakatini korumak mümkün olmamıştır. Yinon da etnik ve mezhepsel bu bölünmüşlük üzerine analizi kurarak; Ortadoğu'daki devletlerin kolayca parçalanabilecek bir yapıya sahip olduklarını, birbirine düşman azınlıklardan ve etnik gruplardan oluşturulduğunu, bu devletleri hem kendi içinde hem de birbirleriyle çatıştırmanın çok kolay olduğunu vurgulamaktadır. 

Dolayısıyla bugün her Müslüman Arap devleti, içten etnik-mezhepsel-toplumsal çöküntü tehdidi ile karşı karşıya olup etnik ve mezhepsel çatışmalardan kaynaklı iç savaş tehdidi altındadır (Shakak, 2004:5). Bugün bölgede yaşanan çatışmaların aslında 100 yıl öncesi bir İngiliz stratejisi olduğunu biz bugün anlıyoruz. Oysa İstanbul Milletvekili Hüseyin Rauf Bey bölgenin ve Türkiye nin bugün yaşadığı sorunları 100 yıl öncesinden görmüş ve 1923 yılında, Meclisin gizli oturumunda yaptığı konuşmada :..

İngiltere Hükümeti, bir kararı yüz sene için verir ve yüz sene bu kararı husule getirmek için çalışıyor. İngiltere Hükümeti harbi umumide milli mücadelemizde ve sulh müzakeratı esnasında muhtelif kanaatlerle bunu izhar etmiştir. Türkiye Halkı ile İngiltere silahla dokuz sene uğraşmış yenememiştir. Fakat doksan bir sene daha olduğunu kabul etmemiz lazımdır Alem olarak İngiliz diyoruz. Fakat diğerlerini de bu siyasete mürevviç ve taraftar bilelim. 

Efendiler İngilizlerin bu noktada bir kere içimize girdikten ve Türklüğü birbirinden ayırdıktan sonra tahminlerine göre ayrıca Türklük içinde de mezhep ihtilafı çıkararak, Şiilik ve Sunnilik ihtilafı çıkararak Türklüğü içinden ikiye ayıracaktır. Tehlikenin biri, çok mühimi de budur efendiler.. Bolu mebusu Tunalı Hilmi Bey, Namık Kemal in Tuna vilayeti giderse Rumeli gider sözünü hatırlatarak Musul giderse Güneydoğu nun tehlikeye gireceğini. 

Rize Mebusu Dr. Abidin Bey de Musul vilayetinden bir karış arazimiz giderse emin olunuz Anadolu da tehlikededir. Çünkü Musul Anadolu için bir hayat noktasıdır Bursa mebusu Emin Bey; Musul u kaybettiğimizde toprak kayıplarımız devam edecektir. Musul u verdiğimiz gün hudut Erzurum dur (TBMM Gizli Celse Zabıtları,1923, 2-3. Celse) diyerek bugün bile stratejistlerin görmekte zorlandığı tehlikeyi yüzyıl önce görmüşlerdir.

 Musul verildikten bir yıl sonra Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak, 11 Eylül 1927 de Dışişleri Bakanlığına yazdığı yazıda: İngilizler Musul vilayeti dahilinde Asurilere bir yurt ve özerklik vermek için vaatte bulunmuşlar ve çalışmaya başlamışlardır. Musul vilayetinin Umadiye, Zaho, Ukre, Zibar ve iç ilçelerinde Kürtçeyi resmi dil kabul edip, Kürt cemiyetleri oluşturarak Kürtlük propagandası ve Musul vilayetindeki Türklüğü Kürtleştirme çalışmaları yapılmaktadır. 

Kürt ağaların iştirakiyle bir kongre akdedilmiştir Sözleri ile, Musul un verildiği Türkiye, İngiltere ve Irak Hükümetleri Arasında Hudut ve İyi Komşuluk Münasebetleri Anlaşması na aykırı olan bu faaliyetlere karşı gerekli önlemlerin alınmasını istiyordu. Kurtuluş Savaşının kahramanları ve Türkiye Cumhuriyetini kuran insanlar, yaptıkları konuşmalarında, uluslararası ilişkilerde yapılan bir uygulamanın sonuçlarının yüzyıl sonra alınacağına dikkat çekmek istemişler ve bu konuyu vurgulamışlardır. 

Günümüzde ise bugün yapılan bir değişimin sonuçlarını yarın bekliyoruz. Oysa uluslararası ilişkilerde bugün yapılan bir uygulamanın sonuçlarını en az 100 yıl sonra tartışmak gerektiğini cumhuriyeti kuranlar ve tarihi gelişmeler bize öğretiyor yılında yazılmış olan bu raporda geçen "Irak'ın ve Suriye nin bölünmesi" hedefi, bugün gerçekleşmiştir. Ama plan yüz yıl öncesinden yapılmıştır. Raporda Irak'ın kuzeyinde bir Kürt Devleti, ortada Sünni, güneyde ise Şii Devletleri olarak üçe bölüneceği öngörülmektedir. Bugün Irak fiilen bu tarife

6 göre bölünmüş durumdadır. Bu parçalanmanın mimarı ise Ortadoğu politikasını İsrail'e endekslemiş olan süper güç ABD ve İngiltere'dir (Aranson, 1992, 626). Bu raporda dikkat çeken diğer bir nokta ise, İsrail'in siyasi hedefinin Mısır'ı parçalamak olduğunu ifade etmesidir. Oysa İsrail ile Mısır 1978 yılında Camp David barış anlaşmasını imzalamışlar ve sözde dost olmuşlardı. 

Ancak anlaşılıyor ki, İsrail devleti, Mısır'a hiç de dost gözüyle bakmamakta, bu ülkenin parçalanması için sürekli planlar yapmaktadır. Parçalanma ile amaçlanan sonuç; Mısır'ı, 1967 Altı Gün Savaşı sonrasındaki sınırına çekilmeye zorlamak, Sina Yarımadasını yeniden işgal etmek. Başka bir deyişle, Nil'e ulaşmak. 

Bu bize İsrail, Camp David'i gerçekten barış istediği için değil, bazı stratejik hesaplar nedeniyle yaptığını göstermektedir. Camp David, bir barış değil, uzun bir savaşın içindeki geçici bir ateşkestir ve İsrail in, Mısır üzerindeki yayılmacı hedeflerinden vazgeçmediğinin kanıtıdır yılında İsrail Savunma Bakanlığında görevli David Irvi, yaptığı açıklamada: "Camp David bir ateşkesti, savaş ihtimali her zaman gündemdedir" diyerek niyetini saklamamıştır. 

Yinon, raporunda Mısır'ın nasıl bölüneceğini anlatırken, bu olayın gerçekleşmesinin Kuzey Afrika'da bir domino etkisi yaratacağını belirtiyor. Yinon, Mısır hakkındaki bu analizinin ardından, Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn gibi petrol zengini ülkelerin de güçsüz bir yönetime sahip olduklarını, Suudi Arabistan'da nüfusun yarısını Mısırlılar ve Yemenliler gibi yabancıların oluşturduğunu, Suudi azınlığın yönetimi elinde tuttuğunu, Suud ordusunun gerek ülke içerisinden gerek ülke dışından gelecek ciddi bir saldırı karşısında ülkeyi savunamayacağını, 1980 yılında Mekke de gerçekleşen olayın bunun en iyi örneği olduğunu, bu ülkelerin İsrail'in de girişimleriyle kaosa sürüklenebileceklerini ve dolayısıyla İsrail için engel oluşturma gibi bir şanslarının olmadığını ifade ediyor. 

Ralph Schoenman, Siyonizmin Gizli Tarihi adıyla Türkçeye de çevrilen kitabında, Oded Yinon'un raporunu konu edindikten sonra şöyle der: Bu stratejiden çıkan sonuç, Siyonist hareket için her şeyin bir zaman tablosu üzerinde yazılı olduğu, her bölgenin fetih için işaretlendiği ve bir fırsat hedefi olarak kabul edildiği, ancak bu arada uygun güçler dengesi, ani ve yararlı sonuçlar sağlayacak bir savaş durumu beklendiğidir (Schoenmann, 1992:109). Oded Yinon'un raporu basit bir işgal planı değildir. 

Uzun vadeli bir stratejidir. Ortadoğu devletleri, küresel güçler için büyük bir stratejik önem ifade etmektedir. Genel anlamda Ortadoğu nun stratejik önemi, İsrail ve Batılı devletlerin çıkarlarına göre belirlenmektedir (Yıldız,1993, 146). Öncelikle bölgedeki ülkelerin bölünüp parçalanarak güçsüz bir duruma getirilmesi, İsrail in güvenliğini tehdit edebilecek bir güce ulaşmalarını engellemeyi öngörmektedir. 

Bu planının asıl hazırlayıcısının ise, Mossad gibi güçlü bir istihbarat servisi olduğu unutulmamalıdır. Samuel Huntington`ın Medeniyetler Çatışması, Francis Fukuyama nın Devlet İnşası ve Tarihin Sonu tezleri her ne kadar yazarların adıyla anılsalar da, bu görüşlerin Amerika daki istihbarat servisleri ve think-tank kuruluşlarının geleceği planlama projeleri ile paralellik gösterdiği bilinmektedir. O zaman bu yazarlar söylediği için mi medeniyetler çatışması yaşanmıştır, yoksa medeniyetlerin çatışması planlandığı için mi yazarlar bu kitapları yazmıştır? Sorusuna cevap bulmak gerekir. 

Yaşadığımız gelişmelerden, ABD deki istihbarat servisleri ve think thank kuruluşlarının, sadece bir devletin kısa, orta ve uzun vadeli çıkarlarını değil, bir dünya hâkimiyeti oluşturma işlevin de önemli görevler yerine getirdiklerini görüyoruz. Sadece Ortadoğu ile ilgili yayınlanan açık kaynakları dikkate aldığımızda önümüzdeki yıllarda etnik çatışmaların tüm Ortadoğu'yu kaosa sürükleyeceğini görme olasılığımız oldukça yüksektir. 

Yinon, raporunda Türkiye den doğrudan bahsetmemiş sadece, Türkiye nüfusunun %50 sininin Türk Sünni Müslüman, 6 milyon Sunni Kürt, 12 milyon Şii aleviden oluştuğunu ifade etmekle yetinse de, Türkiye'ye de ayrılan özel bir sayfa olduğu ve Ariel Şaron un "Türkiye ilgi alanımız içindedir" şeklindeki açıklaması unutulmamalıdır. 

SONUÇ Oded Yinon'un raporu, Ortadoğu bölgesi ile ilgili yazılmış ne ilk ne de son rapordur. Bu rapor gizli de değildir. Dergilerde, kitaplarda yüzlerce kez kamuoyu oluşturmak üzere yayınlanmış açık bir rapordur. Buna rağmen bize ilginç geliyorsa ve bu gün hala bu rapor üzerinden strateji üretiyor ve tartışıyorsak, hem birey hem de ülke olarak gelişmelerin çok gerisindeyiz demektir. Yaklaşık 40 yıl önce yazılan rapor üzerinden bölgeyi okumak önemli değildir. 

Önemli olan bölge hakkında rapor yazabilecek bilgi birikimi ve tecrübeye sahip olmaktır. İsrail in kamuoyuna sızdırdığı değil, gizli tuttuğu bilgileri deşifre ederek gizli niyetlerini öğrenmektir. İsrail gibi istihbarat servisinin çok etkili olduğu, hatta istihbarat devleti olarak tanımlanan bir devletin, bütün stratejisini kamuoyu ile paylaştığını düşünmek en hafif tabiri ile saflık olur. 

Ortadoğu, bölgesini yakından etkileyen güçlerin sınırları, İngiltere den Rusya ya, Almanya dan Japonya ya, Fransa dan Çin e, İsrail den Amerika ya kadar dünyanın her noktasına uzanır. Bölge ülkelerinin

yukarıda saydığımız küresel güçlerle ilişkileri değişken olduğu gibi, küresel güçlerin kendi aralarında yaşadığı çıkar çatışmaları da son derece karmaşık ve değişkendir. Bu nedenle, Ortadoğu coğrafyası, yüzyılın başından bu yana dünyanın en istikrarsız, en kanlı bölgelerinden biri olmuştur. Savaş, terör, işgal, katliam, baskı, tehcir, göç gibi terimler, Ortadoğu insanı için günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir. 

19 Temmuz 2018 günü İsrail Parlamentosu nda 55 ret oyuna karşılık 62 evet oyuyla kabul edilen Yahudi Ulus Devleti Yasası hakkında konuşan Başbakan Benyamin Netanyahu; "Bu İsrail için bir dönüm noktası. Çok yaşa İsrail Devleti. Bu yasa ile Herzl in 122 yıl önce ortaya koyduğu prensipler çerçevesinde varoluşumuzun esaslarını tamamladık. İsrail, Yahudi halkının ulus devletidir ve Ortadoğu'da sadece İsrail vatandaşlarının haklarına saygılıdır. şeklinde açıklama yapıyordu. 

Yasa ile; Arapça ülkenin resmi dillerinden biri olmaktan çıkarılıyor. İsrail dünyadaki bütün Yahudilerin anavatanı alarak ilan ediliyor, Yahudi yerleşim yerlerinin inşasına devam etmek milli çıkar olarak görülüyor, Filistinlilerin hakları ise yok sayılıyor. Filistinlilere geri dönme hakkını tanımayı ise reddediyordu. Kendi kaderini tayin etme hakkının sadece Yahudilere ait olduğunu, İsrail in etnik ve dini bir devlet olarak dünyadaki bütün Yahudilerin temsilcisi olduğunu ilan ediyor, hukukta bir boşluk olduğunda, Yahudi şeriatının referans alınacağı, Yahudilerin dini günlerinin resmi tatil sayılacağı yasal güvence altına alınıyor. İsrail vatandaşı olan Filistinliler ise yok sayılıyor. 

Orta doğu bölgesinde uzun yıllardır yaşanan çatışmalar sonucu birçok Müslüman ülkede iç savaşlar yaşanmış milyonlarca insan ölmüş, sakat kalmış veya ülkesini terk etmiştir. Yaşanan bu çatışmalardan zarar görmeyen ve hatta güçlenen tek ülke ise İsrail olmuştur. Burada dikkat edilmesi gereken husus, bölgede yaşanan olayları sadece dış etkenlere bağlayıp, ülke sorunlarını dikkate almadan kolaycılığa kaçılmasıdır. 

Çatışmaların nedenlerini sadece dış dinamiklere bağlayarak iç dinamiklerin göz ardı edilmesi kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Bunun birde tersini düşünürsek, Olayları analiz ederken, sadece iç dinamikleri dikkate alıp dış dinamikleri dikkate almamakta başka bir yanlıştır. Bu nedenle iç ve dış faktörler birlikte değerlendirilmelidir. Bunun içinde güçlü bir istihbarat yapılanmasına ihtiyaç vardır. Dünyanın en kaygan stratejik zemini olan Ortadoğu'da dış politika üretmek güçlü bir istihbarat servisini zorunlu kılar.

 Bölgeye şekil veren devlet adamlarının, güçlü istihbarat servislerinin desteğini de alarak ürettikleri stratejilere karşı koyabilmek için, en az onlar kadar bilgili, tecrübeli ve güçlü olunması gerektiği unutulmamalıdır. 
KAYNAKÇA 
Aranson, Geoffrey (1992). Hidden Agenda: Us-Israel Relations and Nuclear Question. The Middle East Journal, Volume 46, Number 4, 626. Çetin, Ensar (2014). Hristiyan Fundamentalizmi Ortadoğu'da Tanrıyı Kıyamete Zorlama Stratejisi,. Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5 (1), s Hourani, Albert (2000). Arap Halkları Tarihi, Çev. Yavuz Alogan, İstanbul: İletişim Yayınları. Kara, İlyam (2006). HAMAS: Bir Direnişin Perde Arkası, İstanbul: RA Yayıncılık. Lewis, Bernard (2000). Ortadoğu nun Çoklu Kimliği. Çev. Mehmet Harmancı, İstanbul: Sabah Kitapları. Mackey, Sandra (2003) Çatışmalar Yüzyılı, Ortadoğuda Tarih ve İnanç. National Geographic Society, Washington Marx, Karl (1997). Yahudi Sorunu. Çev. Niyazi Berkes, Ankara: Sol Yayınları. Oğan, Mustafa (1997). Türkiye-İsrail İlişkilerinin Dünü Bugünü ve Yarını. İstanbul: Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları. Öke, M. Kemal (2002). Siyonizm den Uygarlık Çatışmasına Filistin Sorunu. İstanbul: Ufuk Kitapları. Sand, Şlomo (2011). Yahudi Halkı Nasıl İcat Edildi. Çev. Işık Ergüden, İstanbul: Doğan Kitap. Schoenman, Ralph (1992). Siyonizmin Gizli Tarihi. Çev. Aydın Pesen, İstanbul: Kardelen Yayınları. Shakak, Israel (2004). Yahudi Tarihi ve Yahudi Dini. Çev. Ahmet Emin Dağ, İstanbul: Anka Yayınları. Soy, H. Bayram (2007). Birinci Dünya Savaşı'ndan İkinci Irak Savaşı'na Orta Doğu: Medeniyetler Çatışması mı, Çıkar Mücadelesi mi?. Doğu Batı Düşünce Dergisi, Sayı:41 TBMM Gizli Celse Zabıtları,1923: 2-3. Celse. Yavuz, G. Yıldız (1993). Ortadoğu da Silahlanma ve Militarizm. Ed. Sebahattin Şen, Su Sorunu Türkiye ve Ortadoğu. İstanbul: Bağlam Yayınları. Yılmaz, Türel (2009). Uluslararası Politikada Ortadoğu. Ankara: Barış Platin Yayınevi

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...