18 Temmuz 2018

YÜZDEKİ BENLER VE MANALARI

İlmi Sima nedir nasıl bir ilimdir nasıl öğrenilir? ile ilgili görsel sonucu

YÜZDEKİ BENLER VE MANALARI

Bir inanışa göre insanın yüzünde şurasında burasındaki benlerin buralarda oluşumu tesadüfi değilmiş. Onların yerleri insanın ahlâkındaki özellikleri ve başına gelecek birtakım şeyleri işaret edermiş.

El çizgileri gibi yüzdeki benlerin de bin türlü anlamları varmış ve bunların anlamını bilenler için bir adamın yüzündeki benlerden onun istikbâlini ve ahlâkını okuması oldukça kolaymış.

Bu inanışa göre koyduğumuz resimlerdeki numaralar ben yerlerini aşağıda bu numaralar hizâsında izahat de anlamlarını göstermektedir.

erkeklerin yüzündeki benlerin anlamları ile ilgili görsel sonucu


Erkeklerin Yüzündeki Benlerin Anlamları
1. Çok havaidir.

2. Çok mükemmel bir koca olur.

3. Zengin olamaz.

4. Devâmlı âşıktır.

5. Bir âlim olabilir.

6. Saadet.

7. Sadâkatsizlik
8. Saadet
9. Saadet
10. Yüksek bir memur olacak.
11. Subay olacak.
12. İçmesini sever.
13. Emniyet telkin etmez (güven vermez.)
14. Çok yolculuk edecektir.
15. En az 3 kere evlenecek.
16. Sporcudur.
17. Bekâr kalacaktır.
18. Bahtiyâr olacaktır.
19. Hiç dostu yoktur.
20. İflâs edecektir.
21. Kumarbâzdır.
22. Hayatta dâima tâlihsizliklerle karşılaşacaktır.
23. Ünlü bir adam olacaktır.
24. Çok ihtiyârlamadan ölecektir.
25. Muhalefeti sever.
26. Tembelin biridir.
27. Alçak ve korkaktır.
28. Hiçbir şeyde zarâfet göstermez. (Kabadır)
29. İyi kalplidir.
30. Daima keyifli ve neşelidir.
31. İyi bir servet biriktirebilecektir.
32. Şişmanlamaya yatkındır.
33. Çok ateşli ve heyecânlı bir erkektir.
34. İyi bir baba iyi bir kocadır.
35. Doğru bir insan değildir.
36. Melankoliye istidâdı vardır.
37. Hiçbir zaman cebinde 5 para bulunmaz.
38. Borç bulmak için dehâ sahibidir.
39. Zamanın adamıdır.
40. Hiç oğlu olmayacaktır.
41. Zengin bir dul kadınla evlenecektir.
42. Ayyaştır.
43. Çok kibâr tavırları vardır.
44. Namuslu ve dürüst bir insandır.
45. Sarışın kadınlardan korunmalıdır.
46. Çok iyi bir evlâddır.
47. Hiç çocuğu olmayacaktır.
48. Yalancıdır.
49. Kabadır.
50. Hayvanları sever.
51. Şairdir.
52. Bokstan hoşlanır.
53. Bir kâşif ya da mucit olmak istidâdı vardır.
54. Hayalperest ve hassastır.
55. Aktör olmaya istidâdı vardır.
56. Münzevi yaşar.
57. İntizamsızdır.
58. Deniz seyahatlerine bayılır.
59. Ağzının tadını bilir.
60. Sevince çok şiddetli sever.
61. Yalnızca koyu renk saçlı kadınları sever.
62. Mantığı yoktur.
63. Bir kadın gibi mağrur ve kendini beğenmiştir.
64. Mantıksızdır.
65. Pek çok yaşayacaktır.
66. Çok mühim bir şey keşfedecektir.
67. Sabahları gâyet güç uyanır.
68. Geceleri evine dönmek istemez.
69. Durmadan içer.
70. Soğukkanlıdır.
71. Çok beceriklidir.
72. Saadet
73. Saadet
74. Kurnazlık
75. Budalalık
76. Budalalık
77. Çok merhametlidir.
78. Başındaki saçtan fazla borcu vardır


anlamları, benlerin, kadınların, yüzündeki


Kadınların Yüzündeki Benlerin Anlamları
1. Çabuk hiddetlenen bir kocaya varacak.
2. Kıskançtır.
3. Çok yolculuk yapacak.
4. Dört kere evlenecek.
5. Boşanacak
6. Her ne yaparsa ters yapar.
7. Sadık kalamaz.
8. Gayet genç yaşında ebeveyninin evinden çıkacak.
9. Altı çocuğu olacak.
10. Ünlü bir adamla evlenecek.
11. Yabancı memleketlerde yaşayacak.
12. Serveti olursa hepsini kaybedecek.
13. Çok uzun ömrü olacak.
14. Gayet zor ve geç koca bulacak.
15. Sâdık ve fedâkârdır.
16. Köpekleri sever.
17. Zengin olacak.
18. Papağanlardan korunmalıdır.
19. Nazlı ve nâziktir.
20. İyi bir ev kadınıdır.
21. Otomobil kullanmamalıdır.
22. Gezmesini çok sever.
23. Çok hassas ve hâyalperverdir.
24. Bahtiyâr olacak.
25. Uçmayı sever hostes olacak.
26. Çocuğu olmayacak.
27. Dâima geç kalır.
28. Değişiklikleri sever.
29. Çok dedikoduya uğrayacak.
30. Müstâkil ve hür olmasını sever.
31. Çok içmesini sever.
32. Çok mağrurdur.
33. Senin benim tanımaz.
34. Oburdur.
35. Çocuk sever.
36. Kocasının sâdık bir iş arkadaşı olacak.
37. Kocasına preştij edecek.
38. Dünyayı 4 dönecek.
39. Boşboğaz ve dedikoducudur.
40. Musikiye istidâdı (yeteneği) vardır.
41. İkiz çocuğu olacak.
42. Sudan kendini muhafaza etmelidir.
43. Çok ateşli bir tabiatı vardır.
44. Kendine hayatı zehir eder.
45. Yaşamasını sever.
46. Zengin olmayacak.
47. Yenemediği bir mahcubiyeti vardır.
48. Şişman olmaya istidâdı vardır.
49. Tembeldir.
50. İyi bir evlâddır.
51. Ne istediğini kendi de bilmez.
52. İhtiyatlı ve kurnazdır.
İlm-i Simâ ve Kıyafet-nâme
Bu ilmi iyi bilen bir adam, dostunu düşmanını daha kolay tanır. Zirâ insanın alacası içinde olduğundan zâhir görünüşe çabucak aldanılmamalıdır. Görüştüğümüz insanlar hangi kıyafette hangi tabiattadırlar? Örneğin başı küçük, burnu büyük, yüzü yuvarlak, boyu uzun ya da kısa, saçı sarı ya da siyah, el parmakları ince ya da kalın, gözleri siyah ya da yeşil, ya da gök mavisi olan bir adam, nasıl bir ahlâk sahibidir, ne karakterdedir? 
Bunları bilmek büsbütün lüzumsuz sayılmaz.
Kimi insanlar görüyoruz ki pek zeki oluyor. Kimi kimseler de daha doğarken "zihn-i evvel"; hatta birer dâhi olarak dünyaya geliyorlar. Yaradılışında sanatkâr, hünerli, her işe elverişli, "hezâr-ı fenn" denilen şekilde fevkâlâde yetenekli oluyorlar. Bu, neden ileri geliyor?
Kimi yüzler ve bakışlar da var ki, hakikaten ruhsuz, sevimsiz ve korkunçtur. Ne tarafından baksanız dehşet verir. Böyle ruh sıkıcı ve korkutucu adamlar, çok defa canavar bakışlı ve korkutucu olabiliyorlar. Böyleleri, içinden düşmanlık besler, kin güder. İnsan, bunlarla pek görüşmek istemez. Yüzlerini bile görmeye katlanamaz. 
İnsanın gözü kararır. Haklı olarak:
"Yüzüne bakanın işi rast gitmez."
"Yüzüne bakan, yüz on para zarar eder."
"Yüzünün Rabb-i yesir'i silinmiş..."
"Yüzünün astarı kalmamış."
"Suratında meymenet yok."
"Soğuk nevâ, soğuk nevâle, suratsız adam..."
"Yıldızım onunla barışmadı."

deriz.
Bu şekilde ruhun hoşlanmaması, nefret ve istiğnanın bu derecesi acaba neden dolayıdır? Neyin etkisi altındadır?
Buna karşılık birçok yüzler de vardır ki gâyetle tatlı, sıcak, sevimli ve alımlıdır. 
O derecede güzel ve çekicidirler ki, insan gözünün sanki hayatta (görüp) görebileceği en güzel yüz, bu insan yüzü; en güzel göz, bu inşâ gözüdür. Böyleleri için de;
"Ne sıcak kanlı, ne hoş adam, insan görünce içi açılıyor."
"Yıldızım barıştı." ya da "Perim hoşlandı." deriz. Zaten ona karşı beslediğimiz teveccüh ve temâyüller, her hâliyle onu söyler onu gösterir. Bu kan kaynaşmasının, bu gönül kaptırmanın nedeni ve hikmeti nedir ve nelerdir acaba?
"Sıcak kanlı, kanı sıcak, kanım kaynadı, ruhum sevdi..." Bunlar ne demektir? nedne her insanda bu tecelli olmuyor? İşte bunlara benzer şaşılacak ve düşündüren yüzlerce soru, yüzlerce garâb ve esrârlı hâl ve tezâhürler vardır ki neden ve mâhiyetleri kesin olarak bilinemiyor, bulunamıyor.
Böyle olmakla beraber bu konuda pek eski zamanlardan beri mufassal, muhtasar hayli kitap yazılmış, hayli fikir ve müteâlâlar ileri sürülmüştür.
Devamlı araştırma ve denemeler neticesi olarak simâ ve kıyafet-nâmeyle tabiatı keşif ve tâyin etmek, hususi bir ilim hâline getirilmiştir.
Bu konuda dikkat ve tetkike şâyan bir nokta daha var: Kimi nesil ve milletlerin yalnız renk ve ırk cihetiyle değil, şekil itibariyle de simâları ve hâlleri birbirine benzemez. Örneğin kimi yüzler vardır ki, yaratılışından çirkin, soğuk ve sevimsizdir. Alınları sert ve geniş, burun genellikle kısa ve basık, delikleri yayvan, ufacık kırpık gözleri -tıpkı Japonlar gibi- içeriye batmış, elmacık kemikleri çıkık, saçlar kırık; çene, ince, uzun ve ileriye uzamıştır. Bir kısmında bakışlar haşin ve serttir. Gülmez, konuşmaz. Kısaca devamlı somurtma, ekşimiş, seyrek sakallı bir surat...
Yine mesela Kuzey halkı hemen genellikle yassı ve geniş yüzlüdür. Elmacık kemikleri kabarık olur. Dudakları şişkin, saçlar kumral, yumuşak ve siyahtır.
Finlandiyalılar dar bir alına, etlize yarık bir ağza sahip olup burunları adeta arkaya kaçmış olan alınlarına varır.
Kazakların da Kırım Tatarları, Kazan Türkleri gibi elmacık kemikleri kabarıktır. 
Yüzleri hafifçe geniş ve birçoğunun burunları hafifçe gaga şeklindedir.
Millet farklılıklarında görülen ayrılışlar gibi eski âdet ve inanışlar arasında yüzyıllardır kuvvet ve tesirini kaybetmemiş, hatta bir kısmı "bilgi" hâline gelmiş öyle sözler vardır ki, canlı misalleriyle doludur. Bunlardan el, ayak, göğüs, karın, diz ve oyluklar için söylenenler kitaplara da geçmiştir.

Havas ilmi Nedir kenzul forum sitemizin en önemli konularındandan olan havas ilmi nedir

Havas ilmi Nedir ile ilgili görsel sonucu

Havas ilmi Nedir kenzul forum sitemizin en önemli konularındandan olan havas ilmi nedir buradan öğrenebilirsiniz arkadaşlar,birkaç farklı kaynektan derleme bilgileri sizlere aktarıyorum bunları okuyarak havas hakkında önemli bilgilere sahip olabilirsiniz..

Havas ilmi son yıllarda çok merak edilen ve öğrenilmek istenen bir ilim.Kişilerin çağımızın verdiği bazı ruhi bunalımlardan kurtulmak,yada belli sebeblerden maruz kaldığı manevi ve ruhi probleri halletmek için başvurulan bir ilimdir.Ama maalesef ülkemizde herşeyin kötüye kullanılması adeti bu ilimdede ortaya çıkmıştır,kendini bilmeyen şarlatanlar,insanların manevi duygularını sömürenler ve bunu bir kazanç kapısı olarak kullananlara çoğumuz rastgelmişizdir.Birde piyasaya sürülen bu ilimle ilgili 

Türkçe kitaplar var.İnsanların yoğun ilgisini çeken bu ilim için kitaplar yazılmış ve piyasaya çıkarılmıştır.Şunu üzülerek belirtmek isterim ki piyasaya sürülen havas kitaplarının %90 ı hatalı ve eksiktir.Çünki çeviren yada çevirttiren kişilerin havasla uzaktan yakından ilgisi yoktur.Buda çok tehlikelidir,çünki havas ilminde verilen bir duayı veya ayeti yanlış okumak çok büyük manevi sıkıntılarıda yanında getirecektir.Çünki bu ilim oyuncak değildir.Çok dikkatli olunması gereken bir ilimdir çünki ruhani bir kapı açıyorsunuz ve o kapıdan iyi varlıklar çıkacağına kötüleri çıkar.Buda size ve çevrenize büyük zararlar demektir.


Havas ilmini yapacak olan kişide şu özellikler olmazsa olmazdır;
1-İslami yaşantısına dikkat etmeli ve şartlarını yerine getirmelidir.
2-Osmanlıca ve arapçayı çok iyi derecede okuyabilmeli ve yazabilmelidir.
3-Elinde bu ilimle ilgili arapça ve osmanlıca yeteri kaynak bulunmalıdır.
4-Bu ilimle ilgili bir hocadan belli bir süre eğitim almış olmalı ve bu eğitimin sonunda diploma niteliğindeki icazeti almış olmalıdır.İcazet bir nevi halk arasında el vermek ve bu ilimi yapmak için destur almaktır.
5-Kendisi belli bir zikir cetveli belirlemeli ve bunlara devam etmelidir.
6-Bu ilmi yapabilecek ruhaniyete sahip olmalıdır.

Havass sözü son birkaç yıla kadar bilinmezdi. Tabi ki bilinmezdi derken bu konuyla ilgilenen araştıran ya da uygulayan kişiler kastedilmemektedir. Halk arasında bilinmeyen unutulmuş bir sözdü. Son birkaç yıl içerisinde ise az biraz kullanılmaya konuşma dilinde geçmeye başladı.bunu sebebi belki insnaların yeni bir şey zannederek konuya karşı merak duymaları belki de medyanın yeni ve farklı bir şey ararken böyle bişeyde varmış diye bu konunun üzerinde durmasından kaynakli olabilir. Tabi ki bu ilgi bir isme duyulan ilgidir. 
Çünkü havass zaten bilinmekte ama ismi bilinmemekteydi.

Havasın anlamları çeşitli şekilde söyle incelenebilir.
HAVASS: bu zaman zaman havas şeklinde aksansız, son yıllarda tv spikeri olan Türkçe bilmeyen cahillerin okuduğu gibi yani dublaj Türkçesi ile okuduğumuz kelimenin aslında ikinci harfi aksanlı harfidir. Eski yazı ile iki farklı yazılışı ve farklı anlamları vardır.

1. Havass :
Hı ( 600 değerindeki h) , vav, elif ve sad harfler iile yazılır.
Anlamları:
a) Hass - hassa - haslar - keyfiyetler - hususlar
b) Dindarlık ve doğruluğu ile ilmiyle alim olup maneviyat mertebesinde yükselmekle makbul ve muteber olan zatlar - Zenginler sınıfı - evliyaullah - (günümüze çevirirsek elit tabaka gibi bir anlama geliyor)
c) Manevi teshir için okunan dualar.
2. Havas:
Ha ( 8 değerindeki h) vav elif ve sad harfler iile yazılır.
Anlamları:
a) Duygular
b) Havas-ı zahire: Zahiri beş duygu. Görmek tatmak koklamak gibi..
Havas-ı batına: Kalbe bağlı beş duygu.
Hiss-i müşterek: Hayal kuvveti.
Müdrike: akıl
Vehim: Vahime
Mutasarrıfa: Meydana getirici hayal kuvveti.
3. Havass
Hass, hassa.
a) Nitelikler, keyfiyetler.
b) ilerlemiş ileri kimseler.
c) Okumuşlar bilginler.
d) Padişaha ayrılmış gelir kaynakları.
e) Harflerden ve bazı başka şeylerden ahkam çıkartma ustalığı.
f) Havas ü avan: İleri gelenler ve halk ( kısaca herkes).
g) Ehli havass: Büyücüler.

Yukarıda havass'ın kelime anlamlarını gördük fakat bizi ilgilendiren yanı havass kelimesinin bizim için farklı bir anlamı olduğudur. Bize göre havass İslami Majikal Sistem demektir.

Havas ilmi genel kanıdaki düşüncelere rağmen sadece harflerin ve sayıların, esmaların veya ayetlerin sırlarından, hikmetlerinden faydalanılarak çeşitli etkiler elde etmek için esmanın veya ayetin kendisi ya da vefki ve bunlara bağlı harf ve sayılar ile tılsımlar kullanılarak ve bu sistem üzerine kurulmuş basit bir ilim veya ilmin metodu değildir. Bu ilimlerin kendisine has özellikleri ve konuları vardır, bu ilmin kendisi ve lisanı evrenseldir. Bu ilimler ruh ve madde ile canlı ve cansız ile harfler ve rakamlar ile yıldız ve burçlar ile nebulalar ve galaksiler ile ses ve renk dalgaları ile kısaca kainatta daha genişi evrende her şeyle bağlantılıdır.

Bu ilim asırlardır gelmiş geçmiş alimlerin ve ulemanın bir sır gibi gizlediği ve açıkça öğretmediği ve öğretmekten de çekindiği vebal altında kalmaktan korktuğu ilimlerdendir. Bu ilimler de başarılı olmanın ve zarar görmeden ilerlemenin bazı şart ve usulleri vardır. Havas ilmini bilmek ve öğrenmek için önceden bilinmesi gereken kurallar ve önemli noktaları sırası gelince özet olarak anlatmağa çalışacağız, ama bundan önce bilinmesi gereken bu ilim yıldızlar ilminden bilinen veya bilinmeyen sırlarla alemi semalardan gelmiştir. Bu ilim insanlardan önce yani arz oluşmazdan evvel ruhani alemlerde mele küt ve cinler aleminde bilinen ve kullanılan birçok gizlilikleri, esrarı ve acayipliği içinde gizlemiştir.

Yaşamış olduğumuz bu maddi alemin yasaları ve fiziksel oluşumları manevi alemlerin etki ve yasalarıyla meydana gelmektedir. Bu ilmin kullanılışı melekler ve cinlerden sonra çok eski kavimler ve uygarlıklar tarafından kullanılmıştır bu manevi yasaları öğrenip etkilerine göre gerektiği şekilde uygulamışlardır. İnsanlar bu bilgileri çok çeşitli yollardan elde etmişlerdir. Hatta kimilerine göre mana aleminden gelen varlık veya varlıklar bazı insanlara bu ilmi ve kullanma metodunu öğretmişlerdir. Bu anlattığıma örnek; Bakara süresi 102. ayetinde olan Harut ve Marut isimli iki meleği örnek olarak verebiliriz.

Gerek ruhani varlıklar veya cinlerin bildiği kelamlar, bizzat insanlar için indirilmiş kutsal kelamları veya esmaları gizlemek ya da rumuzlamak amacıyla çeşitli şekiller, çizgiler veya tılsımlardan oluşan birtakım sayılarla sembolleşen vefkler ve tılsımlar oluşturulmuştur. Bazen de sırf sayılar kullanılarak bu ilim de çok çeşitliliklerle beraber çelişkiler de görülmektedir. Zıtlık veya yanlışlıklar ise bu ilimler kaynağından öğrenilmeyip kolaycılık (Kopyacılık) yolu seçilmiştir. Günümüzdeki kitaplar da görülen veya kullanılan tılsımlar yanlış zaman veya yanlış mekanlar da şart ve kaidelerine riayet edilmeden yazılıp hazırlandığından yapılan bir işin çoğu zaman neticeye ulaşmadığını görürüz. 

Bir de işi karıştıran esas mesele bu tılsım, sembol veya yazıların ilahi isimler ve semboller olmayıp cinler, periler veya ruhani varlık isimlerinden olduğu ibarettir. Veya çok daha iyisi melek üt aleminden bir melek ismi olduğudur. 

Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de şudur: Tılsım yazarken eskilerin kullandıkları diller ve yazılar çok eski kavimlerin dillerine göre yazıldığı için günümüze gelene kadar bir çoğu unutulmuş bir çokları da tahribatlara uğratılmıştır. 

Bu uygarlıklara ve dillere örnek olarak Mu uygarlığı Atlantis kavimleri ve eski kipti ırkı ile eski İbranice,eski Süryanice ve eski Arapça'nın bazı lehçeleri ve eski Mısır yazıları, lehçeleri ve alfabeleri ki; bugün bunların bir çoğu unutulmuştur. Ve daha sonra esma ve ayetlerin manevi etkisini kullanma halidir ki; bu da bazı şartlara bağlıdır... 


Bunlar da özet olarak esma ve ayetlerin anlam ve etkilerinin kudretini bilmektir. Bu halde kendi içinde gruplamaktır. Bunları da şöyle özetleyelim; esma veya ayetin bilinen anlamının yanında bir de batını (gizli) anlamları vardır. Bunlar etki olarak farklı sonuçlar verirler ve sen bilmelisin ki; Kur’an –ı Kerim’in anlamının anahtarını yüce Allah (c.c.) peygamberleri ve onun evliya kullarına ve rahmani olan meleklere lütfetmiştir.  Şimdi bunu sana biraz daha açayım şöyle ki; sözleri ruhsuz bedenler olarak düşün yani cansız cesetlerin hali olarak işte bu cesetlere ruh vermek sözlerin insan dilinden kelam olarak çıkmasıdır.


 Ama bu çıkışın mertebeleri ve kudretleri farklı farklıdır. Buna da kelam ilmi derler. Eğer sen hakkıyla dilden çıkan sözlere ruh yüklersen bu durum mecazi anlamdadır. Bu yükleyişle onu kudretlendirebilirsen o kelamla amaçladığın etkiyi hemen elde edersin. Çünkü kudretlenmiş ruhlar yani yüklenmiş sözler etki sahibidirler ve etkileyici olmasının yanında etkileyicileri de harekete geçirendirler.

Bu sırları sana biraz daha açayım bilmiş ol ki; bunların şekli ise iç içe girmiş daireler gibidirler. Yani dairelerden maksat sırların sırlarla örtülü olduğunu anlatmak istedim. Bir sır kapısını geçmekle mana alemine geçtiğini zannetme araladığın her sır kapısının ardından yeni bir sır kapısı karşına çıkacaktır. Bu sırlar aleminden geçiş süresince karşına çıkacak olan bir sürü engeller olacaktır. Bunları aşmanın yolu başta ihlas olmakla beraber kuvvetli bir iman yapısı irade ve teslimiyet gerektirmektedir. Bu geçeceğin sır kapılarını her araladığın da başka bir zaman ve boyuta geçeceksin. Tabi ki; sırları çözmekle bitiremezsin. Bu böylece devam eder gider. Bilmen gereken bilgi sorumluluk yükler ve gizli sırlar insana her zaman mutluluk vermez. Bu hal vefk ilminde görülür. 

Şöyle ki; nasıl harf üzere tertip olan vefkler nesneye ve cesede, sayı ile tertip olan vefkler ise ruha ve ervaha, karma olanlar ise her ikisine de etki ederse bu daireler de iç içe her hali kapsar ve halden hale geçirtir. Hal diliyle sana sırları tabir eyler her ilimden birer nebze tattırır. Bilmiş ol ki; rakamların, vefklerin ve çizgilerin ya da tılsımların ki; bunlar da harf ve rakamdır. 

Bunların da kendilerine özgü incelikleri ve hassaları vardır.
Bunların da cümlesinin sırları sırlarla gizlidir. Yani özün özünden gelir. Bunların ve cümlesinin şifa, sevgi, nefret, hikmet ve kahriye v.s. ile ilgisi bu türden etkilerledir. 

İşte sana anlatılan bu havas ilminin özü dediğimiz halin de hali dediğimiz sırlarla örtülü sırlar dediğimiz hikmet ve ilim ve marifet ile ervahın ve büyük zatların öğrenilen ve öğretilen esma ve ayetlerle harflerin, sayıların, burçların, yıldızların, maddelerin, bitkilerin, hayvanların, canlı ve cansız nesneler üzerinde etkileriyle insanlar üzerinde dahi nebat ve hayvanata karşı şifa ve sevgi, nefret ile hassalarını inceler ve ayrıca öz olan ilim de; mevsimlerin belli mekanların, kara parçalarının, denizlerin ve ruhani alemlerdeki varlıkların, cinlerin, perilerin ve meleklerin etkili güçlerini ve ilahi bazı güç ve kudretlerin rica yada minnet edilerek şifa, sevgi ve nefret etkisi ile ve bunun dışında kalan halleri elde etmek için öğrenilen hallerdir.

Bu ilimler de bir de ebced ile başlayıp cifir ile devam eden ve ismi harf ilmi olarak bilinen ledün ilmi ve hal ilmi ile birleşen ve bunların tamamının özünü kapsayan özün özü dediğimiz sözün sırrı gelir. Ehli isen dinle marifetten hikmet eyle velâkin bu anlatacaklarım öyle kişiler içindir ki; onlar anlatacaklarımızı anlar ve de hakkıyla uygular. Bu yazdıklarımızı kavramaya çalış basit bir ilimmiş gibi yırtıp atma anlatacağım şeyleri anlatmam tabi ki olanaksız. 

Çünkü boynumuzda vebal olur,anlayan olur anlamayan olur, nasihate uyan olur uymayan olur, ehli olana kapalı kapı yoktur, kalbi sâim olana rumuza gerek yoktur. Bu anlatacağımız olayların gerçekleşmesi ile değil olayların olacağı zamanların yaklaşmasıyla anlayacaksınız. Biz bu imajları ve manaları sisle kaplı bir vadiye dağıttık ama bu gerçekleri ruhsal saflığa ve hikmete ve marifete ulaşmış mütevâzı insanlardan saklamadık hatta açıkça anlattık. Hele nur yüzlü insanlardan hiç saklamadık. 


Yüzünde nur olanın kalbinde hikmet pınarları vardır.Kalbe akan ilhamlar beyinde inkişaf eder, ruhunda ilim deryasına dönüşür. Sen o derya da bir gemi aklın ve vicdanın da kaptanın olur ve bunlar ruhun da ve ruhun da Ruh’u Sultan’da son bulur. Kendine kaptan yaparsan nefsini yolculuğun ve seyrin Şeytan ile birlikte yok olur.
Bu ilmin şartları Ulemaların temel kaideleri üzerine kurulmuş olup, bu şartlara uyulmazsa yapılan ameller gerçekleşmez. 

İlk olarak şunu kesinlikle belirtelim ki; 
İSLAM'A VE KURAN-I KERİM'E VE PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED'E (s.a.v) İMAN NURUNDAN, İRFANDAN UZAKLAŞMIŞ, ALLAH C.C DOSTLARININ ÖNEMİNİ BİLMEYEN TASAVVUFU BİR FELSEFE OLARAK GÖREN, HER ŞEYİ MADDE PLANINDA GÖRÜP ONA GÖRE ÖLÇÜP BİÇMEYE ÇALIŞAN DOĞULU VE BATILI MÜSTEŞRİKLERİN VE FELSEFECİ METAFİZİKÇİLERİN KENDİ KIT ANLAYIŞLARINA GÖRE UYDURDUKLARI TANIM VE KURALLARA TABİİ OLMUŞ KİŞİLERİN HAVAS İLMİNDEN YANA HİÇ BİR NASİPLERİ YOKTUR VE OLAMAZDA...BU KİŞİLER OLSA OLSA İSTİDRAC KAPISINDAN İÇERİ GİRMİŞ KENDİNİ BİLMEZ ZAVALLILARDIR... 
Allah Teala'nın sırlarından önemli bir kısmı ; harflerinde, isimlerinde ve Ayeti Kerimelerinde olup, bu sırları da Salih kullarına ihsan eder. Nitekim Allah c.c. Kuran-ı Kerimde mümin Suresinin 60. Ayeti Kerime sinde şöyle buyurur: 
Bismillâhirrahmânirrahîm. Udûnî istecib leküm. (Bana ibadet ve dua edin ki, karşılığını vereyim). 
Bu Havas ilmiyle amel etmenin bazı şartları olup, bu şartlar yerine getirilmediği sürece yapılan bir amel asla gerçekleşmez.En az 7 şartın yerine getirilmesi lazımdır...! Bu mübarek ilmin şartları da şöyledir: 1. Kesin kararYapacağın bir amelden hiçbir zaman şüphe etmemek. Çünkü şüphe yapılan bir ameli bozar.
 Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: 
Üdullâhe ve entüm mûkinûne bil icâbeh. (Allah'a c.c dua ederken kabul olacağına inanarak dua ediniz).
Bu hadisi şerife uyarak, imanı kamil ile amele başlamak ve kalben inanarak Allah'a (Celle Celalüh) yönelmelidir.2. Sabır etmekBıkmadan, yorulmadan, usanmadan, tam sabır ve rabıta ile başlamış olduğun işin muvaffakiyetle neticelenmesine kadar devam etmelidir. Allah Teala hazretleri Kuran-ı Kerimde şöyle buyurmuştur: 

Yâ eyyühellezîne âmenus birû ve sâbirû ve râbitû vette kullâhe lealleküm tüflihûn. (Ey İman edenler! Sabredin ve sabırlı olma yarışında ileri geçin ve bütün varlığınızla Allah c.c. a bağlanınız. Ve Allah'tan korkun ki, kurtuluşa erişesiniz. Sure-i Al-i İmran, Ayet 200).
Çünkü çalışan amacına ulaşır ve her çalışanında bir nasibi vardır. Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
Men sabera zafera. (Sabır eden zafer bulur).3. Sır saklamakNe yapacağını ne okuduğunu veya üzerinde çalıştığın bir işi hiç kimseye söylememek ve sezdirmemek lazımdır. Hazreti Muhammed (s.a.v.) efendimiz şöyle buyurmuştur: 

İsteînû alâ kadâi havâyiciküm bil kitmân. (Hacetlerinizin husule gelmesi için, sırrınızı saklamakla yardımcı olunuz).
Ameli tenha ve kimsenin görmediği bir mahalde yapmak. Hiç kimseyede şöyle böyle yaptım yahut da şunları bunları yaparım deme! Hazreti Ömer r.a. efendimizin; "Sırrını saklayan kendinden emin olur" sözü meşhurdur.4. Müttaki olmakElden geldiğince Manevi yolda yükselmek ve başarıya ulaşmak takva ile olur ki, Cenab-ı Hak, Taha Suresi'nin 132. Ayeti Kerimesinde: 

Vel âkibetü littakvâ. (Güzel akıbet takva ile elde edilir).
diye buyurmuştur. Bunlarda haram yememek, helal yiyip içmek, gıybetten kaçınmak ve gıybet etmemek, yalan söylememek, sıdka ve nasihate önem vermek, kötü gözle bakmamak, insanlara eziyet etmemek ve eziyete dayanmak, insanlara şefkat ve merhametle bakmaktır.5. Acele etmemekYapacağın bir ameli acele etmeden huzuru kalp ile yapmak, zihnindeki bütün düşüncelerden (Aile, mal, sevinç, korku, üzüntü vb.) uzak olup, kuvvetini himmetini, iradeni ve arzunu bir noktada topla ki, muradın hasıl olsun. Yaptığın işi severek ve isteyerek yap.

 Alelade baştan savma yapılan işlerden hayır gelmez.6. Temiz olmakDevamlı taharet üzere olmalı, bedenin, elbisen ve olduğun yer, hele hele kalbinin temizliğine çok dikkat et.7. İcazetli OlmakBu işi yapan kişinin gerçek bir evliyadan, ilmi ledünde tasarruf sahibi bir Allah c.c dostundan icazetli (İzinli) olması şarttır 

(MEDYUM, BABA OCAĞI, CİNCİLERDEN vs... İCAZET ALINAMAZ; ÇÜNKÜ ONLARIN KENDİLERİNE HAYRI YOKTUR). 
İcazetsiz kişi babasız çocuk gibidir. Yani manevi devletin arkanda olması şarttır yoksa 
HEM YAPTIĞIN İŞ NETİCELENMEZ HEM DE İBLİSLERİN ELİNE DÜŞER YEM OLURSUN NEUZUBİLLAH, ALLAH C.C KORUSUN
8. Teşhis etmekBir kimseye şeriat edepleri dahilinde muhabbet, celp, tefrik, taslit, irsali hatif, davet, hastalandırmak (ZULÜM İÇİN DEĞİL ZALİME HADDİNİ BİLDİRMEK İÇİNDİR AKSİ HALDE YAPANA AĞIR DİYET ÖDETİRLER), hastayı iyileştirmek veya buna benzer ameller yapmak istediğin zaman o kişinin rengini, suretini, boyunun uzunluğu ve kısalığını yaşlı veya genç olduğunu teşhis (Tanımak) edersin. Şayet bunları bilmiyorsan, o kişinin annesi ismiyle yazarsın. Annesinin ismini de bilmiyorsan Havva olarak kabul eder ve yazarsın. Teşhis isim vermekten daha tesirli olup, daha da tesirlisi teşhis ve isimleri beraber kullanmaktır.
9. Riyazetli olmak, 

GEREKİRSE ORUÇLU OLMAK Hayvan eti ve hayvandan çıkan süt, bal, yumurta ayrıca soğan, sarımsak veya bunlara benzer kokusu kötü olan gıdalar yememek, midenin de boş veyahut da gereğinden fazla tıka basa tok olmaması lazımdır.
10. Himmetli olmakYüce şeyleri sefil işler için alet etme! Zira Hak Teala hazretleri Bakara Suresi'nin 41. Ayeti Kerimesinde şöyle buyurmuştur: 

Velâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ. (Benim Ayetlerimi az bir bahaya satmayın).
Allah Teala'nın Ayetlerini kötü işlerde ve kötü niyetlerde kullanmayınız!11. Amel zamanını bilmekYapılacak amelin gününü ve saatini iyi tayin edip, gezegenlerin özelliklerine göre yapmak, gerekli tütsü ve drogları. Ayrıca amel günü menkut (Noktalanmış) gün olmamalıdır. Her Arabi ayın, 3. 5. 13. 16. 21 . 24. ve 25. günleri menkut günlerdir. Hayırlı amellerini bu menkut olan günlerde yapma! Hayırlı ameller Kamerin nurunun ziyade olduğu günlerde, şer ameller ise Kamerin muhaka olduğu (Her Arabi ayın son üç gecesi) günlerde yapılır.12. Kıbleye yönelmekBir amel yaparken kıbleye doğru yönelerek yazmak. Yazıları aslına göre düzenlemek ve yerine koymak. 

Yazılan isim veya Ayeti Kerime ise geride olan bir kelimeyi veyahut da harfi öne, önde olan bir kelimeyi veya harfi de geriye almamalıdır. Ayrıca yazınında çok güzel olması lazımdır. Yazılan vefk ise vefkin hane sırasına göre rakam veya harfleri yerine koymak, rakamları veya harfleri güzel yazmak ve vefkin hanelerini eşit olarak çizmek lazımdır.13. Salavat-ı şerife getirmekHer amelden önce ve sonra Hazreti Muhammed (s.a.v.) e Salavat-ı şerife getirmek. Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuştur: 

Edduâ beynes salâteyni aleyye lâ yüraddü. (İki salavat arasında yapılan dua geri çevrilmez).
Şu mübarek Salavat-ı şerife çok faziletlidir: 

Allâhümme salli alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammed in nebiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim. Adede halkıke ve ridâe nefsike vezinete arşike ve midâde kelimâtik.14. İstihareHer amelden önce İstihare yaparsan, yapacağın işte basiretli olursun. İstiharenin yapılışı şöyledir: İki rekat namaz kılarsın. Birinci rekatta Fatiha ile Kafurun suresini, ikinci rekatta Fatiha ile İhlas suresini okuyup, selam verdikten sonra, şu İstihare duasını 3, 5, veya 7 defa okursun. Okunacak İstihare duası budur: 

Allâhümme innî estehîrüke bi ilmike ve estakdirüke bi kudretike ve eselüke min fadlikel azîm. En tübeyyene lî âkibeti emrî (fişşey-i el fülani ve yezküru haceti) Parantez içindeki yazılı ibarede hacet her ne ise içinden geçirirsin. Fein kâne hayran fe eşrahlehü sadrî ve veffiknî li amelihi ve in kâne şerran fasrifhü annî vasrifnî anhü inneke alâ külli şeyin kadîr. 

Kalbinde ferahlık ve huzur bulursan yapacağın ameli başaracağına ve de muradına ereceğine inanarak yaparsın. Şayet ruhun daralırsa bırakırsın. Israr edersen senin zararına olur. İstihare tam uyanık bir şekilde ve kalpten Allah Teala'nın kudretine inanarak olmalıdır. Çünkü gerçekleri ve akibeti bilen yalnız O'dur.15. Ruhanileri hakir (AŞAĞILIK) işlerde kullanmamakRuhanileri hakir ameller için kullanmak istersen, onlara hakaret etmiş ve aşağılamış olursun. Ruhaniler şeriata göre hareket ettiklerinden dolayı şüpheli olan hiçbir ameli yapmazlar. 

Onları şeriata aykırı olan işlerde sakın kullanmaya kalkma YOKSA MADDİ VE MANEVİ AĞIR DİYET ÖDETİRLER! Ayrıca istenen her olur olmaz haceti de Ruhanilere sorma!16. Azimetleri ezberlemekRuhaniyetlere okuyacağın Azimetleri de çok iyi ezberlemeli ve okurken orijinal Kuran Diliyle okumalıdır aksi halde anlamları ve manevi etkisi tersine döner ve zarardan, şeytanları başınıza toplayıp kendinize, ailenize musallat etmekten başka bir şey elde edemezsiniz... 


Azimeti kitaptan veya levha üzerinden okumak yeterli değildir. Çünkü kalbin yazı ile iştigal olup, gerekli olan huşu gider. Buda erkanların en gereklisi olan teveccühü ortadan kaldırır.17. Amelin yapılışıYapacağın bir amelde levha üzerine yazman gerekirse, yazıyı demirden bir mil ile levha üzerine nakşedersin. Kağıt veya deri üzerine ise kamış ile yazarsın. Kamışın ucunu yontacağın zaman üç defa:
Âhin, deyip Talak Suresi'nin 3. Ayeti Kerimesi olan şu Ayeti Kerime'yi: 

Ve men yetevekkel alellâhi fe hüve hasbühü innallâhe bâliğu emrihi kad cealallâhü li külli şeyin kadrâ.
okursun. Kamışın ucunu kestikten sonra kamışı eline alıp: 

Kataatü kalemî li ecli ameli kezâ ve kezâ.
dersin. Maksadın her ne ise onu söylersin. Bu şartlardan sonra Ebced hesabını, yirmi sekiz 28 harfin anasırını, harflerin nurani ve zülmanisini, anasırın tabiatlarını, birbirine dost ve düşmanlığını, gezegenlerin özelliklerini, dost ve düşmanlığını, harflerini, buhurlarını, ayrıca said ile nahıslığını, sonra burçların özelliklerini, dost ve düşmanlığını, kamerin menzillerini, kamerin hangi burçta bulunduğunu, güneşin hangi burçta olduğunu bilmelisin ki vakitlerin sırları zuhur etsin. İnşallah kafidir vesselam... 

Ek bölüm olarak...HAVAS İLMİ'NDE ŞER’İ TEVESSÜLÜN ŞARTLARI

Havas ilminde; Peygamberleri a.s, Allah c.c dostlarını r.a istenilen şey için vesile kılarken ve ruhanileri çağırıp onlardan bir şey isterken aşağıdaki şartlar dahilinde olması şarttır.Okunan dua veya azimetin manasının bilinmesi bu açıdan çok önemlidir yoksa bilmeden kaş yapayım derken göz çıkarılması an meselesidir aman dikkat... 

“İnsanların çoğu tevessülün hakikatini anlamakta hata etmektedirler. Bu nedenle doğru bir tevessülün anlaşılması gereken şeklini açıklayacağız. Bu konuya girmeden bu doğruları belirtelim; 

Birincisi; 
Niyetin mutlaka edep dışı bir şey olmamasıdır ve Muhakkak ki tevessül duanın yollarından sadece biridir, Allah Sübhanehu ve Teala’ya yönelmenin / teveccühün kapılarından bir kapıdır. Hakiki ve asıl maksat sadece Allah Sübhanehü ve Teala’dır. Kendisi vesile yapılan kişi sadece Allah Sübhanehu ve Teala’ ya yaklaşmak için vasıta ve vesiledir. Kim bunun dışında bir şekilde inanırsa şirk koşmuş olur. 

İkincisi; 
Bu vasıta ile tevessül yapan kişi tevessülü ona olan muhabbeti ve onu Allah Sübhanehü ve Teala’nın o vasıtayı (aracıyı) sevdiğine inandığı içindir. Şayet bunun zıttı o kişide ortaya çıksa tevessül yapan kişi o vasıtadan en uzak olan olanı ve onun bu hallerini çirkin görmekle insanların ona karşı en şiddetlisi kesilir. 

Üçüncüsü; 
Şayet tevessül yapan kişi / mütevessil, kendisini Allah Teala’ya vesile kıldığı kişinin Allah Teala gibi veya ondan düşük bir durumda kendi başına fayda ve zarar vereceğine inansa şirke girer.

Dördüncüsü; 
Tevessül (dini açıdan illa da) lazım /gerekli ve zaruri bir emir değildir. Duaya olan icabet de tevessüle bağlı değildir. Asıl olan Allah Teala’ya mutlak duadır. Allah Teala şöyle buyurmaktadır; “ Kullarım benden sana sorduklarında; ben onlara çok yakınım” “ Deki; İster Allah diye ister Rahman diye dua edin her ne ile dua ederseniz, güzel isimler onun içindir.” 

Beşincisi ; 
Ruhanileri çağırıp onlardan bir şey istemeden önce mutlaka yukarıdaki adaba uymalı ve onları da yaratanın ve o özellikleri kendilerine verenin Allah-u Teala c.c olduğunu asla unutmamalıdır. Bunun için azimet gibi bir şey okunacağı zaman evvela Fatiha, İhlas, Salavatı usulüne göre okuyup Cenab-ı Allah'a c.c maruzatımız neyse duamızı etmeli ve o ruhanilerin bize bir vesile olarak yardımcı olmalarını da istemeliyiz çünkü bize ulaşan her nimet mutlaka bir vesileler, sebepler dairesinde Allah'ın c.c izni ve inayetiyle ulaşır. Günlük hayatımızda da resmi yada gayri resmi bir işimiz olduğu zaman aynı edebi gözetmemiz şarttır. 

MESELA ; 
Nasıl resmi makamdaki bir görevliyle işimiz olduğunda ona müracaat edip işimizin yapılması için talepte bulunuyorsak RUHANİLERLE olan irtibat sebebi de bunun gibidir.Bunu şirkle karıştıranlar eğer dünya işlerinde de Allah'a c.c dua etmeden işleri için bir görüşme yapmaya gidip o işin yapılabilmesi için gerekli kişilerle görüşüp yalnız onlardan medet umuyorlarsa yani ;yukarıdaki TEVESSÜL şartlarına uymazlarsa asıl onların kendileri kendi iddialarına göre yine şirktedirler de haberleri yoktur...
Havas-ı selima hakkında 
Çevre ve nesnelerden gelen uyarıları doğru algılayan duygular. Havâs-ı hamse (beş duyu) ve Havâs-ı hamse-i zâhire (beş dış duyu) da denir. Havâs; müdrike (anlama, algılama yetisi) anlamına gelen hasse kelimesinin çoğuludur.
İslâm kelâmcıları ile filozoflarına göre belli başlı beş dış duyu vardır. Bunlar samîa (duyma), basîra (görme), şamme (koklama), zâika (tatma) ve lâmise (dokunma) duyularıdır. Bu duyular kulak, göz, burun, dil ve deriden oluşan beş duyu organı vasıtasıyla alınır. İnsan, havâs-ı hamse vasıtasıyla sesleri, renkleri, biçimleri, miktarları, hareketleri, güzellik ve çirkinlikleri, kokuları, tadları, nesnelerin sertlik ve yumuşaklık, soğukluk ve sıcaklık gibi niteliklerini algılar. Beş duyu, insanın üç temel bilgi vasıtasından birini oluşturur. Diğer iki bilgi vasıtası haber-i sâdık (doğru bilgi) ve akıldır. Beş duyu vasıtasıyla edinilen bilgiye ilm-i zarûrî (zorunlu bilgi) denir. İlm-i zarûrî, aklın doğruluğuna kesin biçimde hükmettiği bilgidir. İlmi zarûrî, aklın doğruluğuna kesin biçimde hükmettiği bilgidir. İlm-i zarûrînin zıddı, akıl yürütmeler yoluyla elde edilen ilm-i istidlali (çıkarımlara dayalı bilgi)dir.

Havâs-ı selime, İslâm filozoflarının nefs kuramları içinde önemli bir yer tutar. Buna göre havâs-ı hamse-i zâhire nefs-i hayvanînin (hayvansal nefs) idrak etme, bilme güçlerinden bir bölümünü oluşturur. Fakat asıl idrak, bilme işlemi havâs-ı bâtıninin (iç idrak güçleri) devreye girmesiyle tamamlanır. Havâs-ı bâtıni de hiss-i müşterek (ortak duyu), mütehayyile (hayal gücü), vahime (vehim gücü), hâfıza (hatırlama gücü ve mutasarrıfa (tasarruf gücü) olmak üzere beştir. Dış duyu organlarının algıladığı duyumlar (ihsas) hissi müşterek tarafından toplanır, idrak edilir ve anlamlandırılır.

Duyu organlarının iki görevi vardır: Çevreden gelen bilgileri tespit etmek; bu bilgileri merkezî sinir sistemine aktarmak. Beynin, büyük bir kısmı duyu organlarından gelen (beş duyu) etkileri değerlendirmekle görevlidir. Bunları bazen elektriksel, bazen kimyasal tepkiler şeklinde toplar. Tahminen beynin üçte birlik bir bölümü bu işle görevlidir. Yine beynin 1/3'ü de hareket ve denge işleriyle görevlidir.

Duyu organları, görevlerini Allah'ın kendilerine verdiği hassas ölçülere göre yerine getirir. Bu ölçülerde zerre kadar şaşma olmaz. Her duyu organı kendi görev alanı içinde, çevreden gelen değişik etkileri duyarlı alıcıları vasıtasıyla algılar ve gerekli tepkiyi gösterir: Eğer bir duyu organı çevredeki yalnızca büyük çaplı değişmelere tepki göstermiş olsaydı hiçbiri de pek faydalı olmayacaktı. Öte yandan her hareket halindeki elektronları ya da molekülleri duyacak derecede fazla duyarlı olsaydı, sinir sistemine âktarılan bilgi yalnızca bir gürültüden ibaret kalacaktı

Akıl ve kalp birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki kuvvettir. İslâm âlimlerinin yorumuna göre kalp, bedende organların kendisine manevî olarak bağlı olduğu bir merkezdir. Kalp manevî bakımdan sağlıklı olursa beden ve organlar da sağlıklı olur. Yani kalpte gerçek iman yerleşmişse kişi o imanın gereği olan iyi işleri yapar. Resûlullah şöyle buyurur: Haberiniz olsun ki bedende bir et parçası vardın. O sağlıklı olursa bütün beden sağlıklı olur. O bozuk olursa bütün beden bozuk olur. Dikkat edin o kalptir (Buhârî, İmân, 39; Müslim, Müsakat, 107):Kalb, iman ve küfür veya münâfıklığı barındıran iç dünyadır. Onun için bir kimsenin mü'min, kâfü veya münâfık olduğu ancak onun işlerinden anlaşılır. Kalbinde imanı olan kimse o imanının gereği olan iyi işleri (amel-i salih) yapar, organlarını haramlardan korur, ibadet eder. Kalbinde küfür ve nifâk bulunan kimseler de, eliyle diliyle ve diğer azalarıyla kötülük yolunda faaliyet gösterirler.
"Sakın kendisine verdiğin kıymeti sana vermeyenle arkadaş olma."
Hz. Muhammed s.a.v

“10 NUMARA İNSAN OLMAK…”


“10 NUMARA İNSAN OLMAK…” ile ilgili görsel sonucu


“10 NUMARA İNSAN OLMAK…”

10 numara insan olmanın 10 kuralı! Uzmanlar, psikolojik açıdan sağlıklı bir insan olmanın 10 altın kuralını açıkladı Narsisistik yapının son dönemlerde sık görülen bir ruhsal sorun olduğuna ve toplumu tehdit ettiğine vurgu yapan uzmanlara göre “10 numara insan” olmak kişinin bunu içinde hissetmesine bağlı. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Genel Başkanı Dr. Cem Keçe, narsisistik vakaların son dönemlerde tehlikeli bir artış gösterdiğine dikkat çekti. Özellikle erkeklerde daha çok görülen bu psikolojik sorunun çözümünün de mümkün olduğunu kaydeden 
Dr. Keçe şunları kaydetti: 
 “10 NUMARA İNSAN OLMAK…” 
 “10 numara insan olmak… Bunu hastamdan duydum. Diyor ki: ‘Ben 10 numara insan olmak istiyorum.’ Peki, nasıl olmak istiyor? Giydiği kıyafetleriyle, bindiği arabasıyla, makamıyla mevkisiyle, birlikte olmayı tercih ettiği karşı cinsin özellikleriyle, koluna taktığı pahalı saatiyle veya insanların onun için sarf ettiği hayranlık ve takdir dolu sözlerle 10 numara insan olmaya çabalıyor. Ama 10 numara insan olmayı içinde hissedemeyip dışarıda aradığı için de hiçbir şekilde bunu gerçek manada başaramıyor. Sahte ve ‘mış’ gibi bir tablo ortaya çıkıyor. Ama gerçekten 10 numara insan olmak demek bunu içimizde hissetmek demek.”
 “NARSİSİSTİK YAPI TOPLUMSAL BİR SORUN”
 “Altın çamurun içinde de değerlidir, kuyumcu vitrininde de… Gerçekten 10 numara insan olmayı içimizde hissetmek budur. Bu nedenle 10 numara olmayı başkalarının gözünde, sözünde veya davranışlarında değil içimizde hissetmemiz gerekir. İşte bunu yapabilenler sağlıklı narsisisizm, bunu hissedemeyip dışarıdan, başkalarından arayanlar ise narsisistik yapı dediğimiz patolojik narsisisizmin pençesinde kıvranıp duruyorlar. Hiçbir zaman mutlu olamıyorlar iç çatışma yaşıyorlar ve 10 numara insan olmadıklarını hissettirecek herhangi bir eleştiri, davranış ve olay karşısında da büyük bir çökkünlük yaşıyorlar. Ve sonrasında da genellikle öfkeyle tepki veriyorlar. Bu durum toplumun ruh sağlığını, huzurunu ve ilişkilerimizi tehdit ediyor. Sağlıklı bir iletişim kurmamızı engellerken, sahte ve yapmacık bir toplum yaratıyor. Kişinin kendini olduğu gibi değil başkalarının istediği şekilde davranması da suni bir ilişkiler yumağı meydana getiriyor.” 
 10 ALTIN KURAL
 Dr. Keçe’ye göre psikolojik açıdan sağlık bir insan olmak mümkün. İşte '10 numara' insan olmanın 
10 altın kuralı: 
1- Kendinizi olduğunuz gibi kabul edin, sevin ve kimseyle mukayese etmeyin. 
2- Değerliliği karşı tarafın bakışlarında ve sözlerinde değil kendi içinizde arayın. 
3- Buğdaylar gibi büyüdükçe başınızı yere eğin ve alçak gönüllü olun. 
4- Eleştiriye karşı hoşgörülü olun. 
5- Her olayda suçlamak yerine sorumluluk alın. 
6- Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu aklınızdan çıkarmayın. 
7- Karşınızdakini değil önce kendinizi değiştirmeye çalışın. 
8- Anlamanın ve dinlemenin konuşup üste çıkmaktan daha önemli olduğunu unutmayın. 
9- Haklı olmak yerine mutlu olmaya çalışın. 
10- Alabileceğin en büyük intikam; affetmektir ve bazen karşınızdakine verilebileceğiniz en güzel cevap; gülüp geçmektir.
 “KENDİNİZİ ÖLÇÜYÜ KAÇIRMADAN SEVİN” 
 Dr. Keçe, büyük bir tehlike haline gelen narsisistik yapıya yönelik tüm bu tespitlerine, önerilerine ve normal sağlıklı bir insan olmanın tüm ipuçlarına, son kitabı “Sevemez Kimse Beni Benim Sevdiğim Kadar”da yer verdi. “Narsisizm özsevi, özsevgi, özsaygı, özdeğer, ego saygısı, kendilik değeridir” diyen Dr. Keçe, insanın kendi değeri ve değerliliği konusunda hissettiklerini ‘güzel duygular’ olarak tanımlıyor. 
Dr. Keçe, bu durumun patolojik olmadığına vurgu yaparken, kendini değerli hissetmenin insanda olması gereken, olağan ve doğal bir yapı olması gerektiğinin de altını çiziyor. 
 Dr. Keçe şunları kaydetti: “Kişinin uyumlu yaşayabilmesi için, kendini ölçüyü kaçırmadan sevmesi gerekir, bu sevgiye narsisizm denir. Ancak narsisizm toplumda bir aşağılama gibi algılanır. ‘Pis narsist, kendini beğenmiş, bencil’ gibi kullanımlar yaygındır. Bu kullanımlar bizce doğru değil. Narsisizm yemek yemek veya su içmek gibi normal ve doğal bir ihtiyaçtır. İnsanlar, narsisizmi sağlıklı bir şekilde oluşturamadıklarında veya abartıp patolojik hale getirdiklerinde sıkıntı yaşarlar ve narsisistik yapıyı geliştirirler. 
 İPUÇLARI DİZİ KAHRAMANLARINDAN… 
 Hızla toplumsal bir sorun haline gelen narsisistik yapıya karşı insanlara çözümün anahtarını sunan Dr. Keçe, kitabında tedavilerini yürüttüğü hastalarına, kimlik bilgilerini ve hayat hikâyelerini deşifre etmemek için etik ve ahlaki nedenlerden dolayı milyonlar tarafından izlenen dizi filmlerdeki karakterlerin isimlerini verdi. Tedavilerinden kesitler sunan Dr. Keçe, onların patolojik narsisizmleri ile normal sağlıklı narsisizm arasındaki farkları karşılaştırıyor. Dr. Keçe, patolojik narsisizmi olanların kendilerini nasıl geliştirip normalleştirebileceklerinin de ipuçlarını veriyor. Dr. Keçe’nin tespiti oldukça çarpıcı:
 “FACEBOOK VE TWITTER’DAN MEDET ARANIYOR” 
 “Birçoğumuz içimizdeki değersizliği yok etmek, kendini ispatlamak ve başkaları tarafından takdir görmek adına Facebook veya Twitter gibi sosyal paylaşım ağların başından ayrılmıyor ve adeta buralarda medet arıyor. İnsanların değeri borsadaki hisse senetleri gibi artıp azalmaz. Başkalarının yaptığı hiçbir şey kendi değerimizi azaltmaz veya arttırmaz. Değerlilik duygusu içten hissedilen bir duygudur ve kişi ancak kendine yatırım yaparsa, kişisel gelişimle kendi değerini kendi arttırabilir. O da içten hissedilebilir ve asla dışarıdan edinilebilecek bir duygu değildir. Hepimiz dizilerdeki ünlü karakterler gibi, bir Ezel ya da Polat olmaya çabalıyoruz. Behlül, Kuzey veya Güney olmak için uğraşıyoruz. Kendi içimizde hissedemediğimiz değerliliği onlarla özdeşim kurarak veya başkalarının gözlerinde arıyoruz ama bu beyhude bir çırpınıştır. Aslında hepimizin içinde bir cevher yatmaktadır. Bu cevheri dışarıda aramak yerine içimizdekini çözüp olgunlaştırmamız ve kendi iyiliğimizi düşünmemiz gerekli. Ayrıca kendi iyiliğimizle birlikte başkalarının iyiliğini düşünmeyi de öğrenirsek, herkesin etrafımızda döndüğü güneş olma sevdasından vazgeçebilir, kendi başımıza ışıldayan bir yıldız olabiliriz. Ve böyle bir yıldız olarak diğer yıldızların varlığına da izin verebiliriz.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...