20 Ocak 2019

TANRIM BİZİ TÜRKLERDEN KORU





TANRIM BİZİ TÜRKLERDEN KORU

ATATÜRK HAKKINDA HATIRALAR VE BELGELER AFET İNAN




ATATÜRK HAKKINDA HATIRALAR VE BELGELER AFET İNAN

Fıtrat Ayeti

Fıtrat Ayeti

Fıtrat Ayeti (Arapçaآیة الفطرة); Rum suresinin 30. ayetidir. İlahi hilkat ve insanların yaratılış şeklini konu edinmiş olan bu ayeti kerime, insanın Allah’a ve dine olan eğilimini de fıtri bilmektedir.

Ayetin Metni

 فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَتَ اللَّهِ الَّتىِ فَطَرَ النَّاسَ عَلَيهَْا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَالِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَ لَكِنَّ أَكْثرََ النَّاسِ لَا يَعْلَمُون
Tercüme: “Yüzünü hakka yönelmiş olarak dine çevir; Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu yaratışına. Allah'ın yaratışında bir değişiklik olmaz. İşte sağlam din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum Suresi 30)

Ayetin Anahtar Kelimeleri

  1. Vech (وجه); yüz manasına gelmektedir, ama bu ayeti kerimede yüzden kasıt batıni ve gönül yüzüdür. Dolayısıyla maksat sadece yüz ile değil, belki bütün varlığıyla ve benliğiyle yönelmektir; zira yüz bedenin en önemli organ ve simgesidir.[1] “Yüzünü hakka yönelmiş olarak dine çevirmek” cümlesi ise dine yönelme ve dine teveccüh etmek anlamındadır. Birinin sağa sola dönmeksizin bir şeye yönelmesi ve bütün dikkatini ona vermesi gibi.[2]
  2. Hanif (حنیف); “Henefe” maddesinden olup batıldan hakka ve sapkınlıktan doğruluğa temayül ve eğilim manasına gelmektedir.[3]
  3. Fıtrat (فطرت) “Fetere” kökünden türemiş olup yarmak ve bir şeyi açmak anlamına gelmektedir. Yaratılış yokluk karanlığının perdesini açmak ve ikiye ayırmak mesabesinde olduğundan, bu kelime Allah’ın insanı yarattığı üzere yaratılış ve hilkat manasında kullanılmıştır.[4][5]

Ayetin Tefsiri

Kur’an-ı Kerim, Rum suresinde Allah’ın varlığı ve meadın zarureti için getirdiği istidlallerden sonra, Allah’ı ve dini maarifleri tanımanın fıtri olduğuna işaret ederek, Allah’ı tanımak için şuhudi (batıni) ve sezgisel yolu tavsiye etmekte ve şöyle demektedir: “Yüzünü Allah’ın pak ve halis olan dinine çevir! Zira bu din Allah'ın insanları yarattığı fıtrat üzerinedir ve Allah'ın yaratışında bir değişiklik olmaz.”

Nükteler

  1. Sadece Allah’ı tanıma değil, genel manada din ve dini ayinleri tanıma da fıtridir. Şeriatta geçen her şeyin insanın fıtratında kökü vardır.[6]
  2. Din saf ve halis şekliyle insanın özünde vardır ve inhiraf ve sapmalar ise arızidir. Dolayısıyla peygamberlerin görevi, insanın asli fıtratının gelişmesine imkân sağlamak için bu arızi işleri (engelleri) ortadan kaldırmaktır.[7]
  3. İnsanın fıtratı sabittir, payidardır ve değişiklik kabul etmez. “Allah'ın yaratışında bir değişiklik olmaz.”[8]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. Yukarı git Mekarim Şirazi, Tefsiri Numune, c. 16, s. 417.
  2. Yukarı git Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabai, Tefsiru’l Mizan, c. 16, s. 267.
  3. Yukarı git Seyyid Muhammed Hüseyin TabatabaiEl-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 16, s. 183.
  4. Yukarı git Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabai, El-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 16, s. 183.
  5. Yukarı git Cevad Amuli, Fıtrat der Kur’an, s. 23.
  6. Yukarı git Mekarim Şirazi, Tefsiri Numune, c. 16, s. 418.
  7. Yukarı git Mekarim Şirazi, Tefsiri Numune, c. 16, s. 419.
  8. Yukarı git Cevad Amuli, Fıtrat der Kur’an, s. 155.

Bibliyografi

  1. Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, Müessesetü’l A’lemi li’l Matbuat, Lübnan, 1417.
  2. Mekarim Şirazi, Nasır, ve Hemkaran, Tefsiri Numune, Daru’l Kutubu’l İslamiyye, Tahran, 1374.
  3. Cevad Amuli, Abdullah, Tefsiri Movzuiyi Kur’an-ı Kerim, Fıtrat der Kur’an, İsra, 1379, çapı dovvum.

Bu sayfayı geliştirmeye yardımcı olun

Aradığınızı bulabildiniz mi?

FITRAT KAVRAMI İSLAM FITRATI

FITRAT KAVRAMI İSLAM FITRATI

Hadislerde “Fıtrat”Kavramı ve “İslam Fıtratı” Söyleminin Tenkidimektir.
2 Ebu’l-Heysem’in belirttiğine göre ise doğurulacak olan varlıkların anne rahminde  aldıkları şekildir,  modeldir.  
Ona  göre  Rum  suresi  30.  ayetteki fıtrat kelimesi  de  buna  işaret  etmektedir.  
Yani  Allah’ın  insanın  tipolojisi-modeli  olarak tespit ettiği fıtrat şeklinde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.
Bütün varlıkların  yaratılışı  sırasında  Allah’ın  varlık  türlerine  kazandırdığı  bu  temel yapıdan dolayı aynı kökten gelen fâtır kelimesi, 
Kur’an’da Allah’ın isimlerinden biri olarak zikredilmektedir.
Allah’ın  insanoğlunu  Hz.  Adem’in  sulbünden  yaratacağı  zaman,  onun  için tespit  ettiği  tip  olarak  da  tanımlanan fıtrat’ın,  insanın  daha  ana  rahminde  iken yazılan şakî mi  saîd mi  olacağına  dair durumu için  de kullanıldığı  belirtilmektedir.
Aynı şekilde fıtrat’ın “islam” anlamına geldiği de vurgulanmaktadır.
İleride üzerinde duracağımız gibi, bizce makul olan da, fıtrat’ın Allah’ın insan için tespit etmiş olduğu model, tipoloji, anatomik yapı anlamında kullanılmasıdır.   
Merhum  müfessirimiz  Elmalılı  Hamdi  Yazır,  Fıtrat  kelimesi  hakkında şu ifadeleri kullanmaktadır:  “Fıtrat, ilk  yaratmak demek  olan  fatr’dan  mastar  binâ-i nevi  olarak  yaradılışın  ilk  tarz  ve  heyetini  ifade  eder.  
Burada  “fatara’n  nâse aleyhâ” kaydından da anlaşıldığına göre,  maksat her ferdin kendine mahsus olan fıtrat-ı cüzziyyesi değil, bütün insanların insan  olmak haysiyetiyle yaradılışların-da  esas olan  ve hepsinde de müşterek  bulunan fıtrat-ı külliyyedir. İnsanın  tabiatı asliyyesidir. Mesela insanın fıtratında iki gözü bulunması asıldır. Bununla beraber anadan kör doğanlar da bulunabilir. Fakat bu, umumiyetle insanların üzerine ya-ratıldığı fıtrat-ı asliyye ve tabiatı neviyye değil, ikinci derecede ârızî olarak müla-haza edilecek bir hilkat’i cüziyye ve ferdiyyedir ki, insan hakikati onsuz da tahak-kuk eder.
Diğer taraftan  fıtrat,  insanın  fizîkî bakımdan  yaratılıştan  sahip  olduğu  temel özelliklerini  ifade  ettiğinden,  estetik  maksatlarla  vücudun  bazı  bölümleri  veya organları üzerinde  yapılan, aslî  yapıyı değiştirecek  nitelikteki müdahalelerin,  fıt-ratı bozmaya yönelik davranışlar  olarak kabul ediliyor olması, 10 günümüzde  fıt-rat kavramının taşıdığı anlam hakkında bize ışık tutmaktadır.  2 Bkz: İRum suresi 30. ayette zikredilen “fıtrat” ile “hanîf”lik arasında çok yakın bir ilişkinin  hatta  bir  paralelliğin  varlığı  açıkça  görülmektedir.  Bu  sebeple,  “fıtrat düzenine aykırı gidişlerden yüz çevirip hakiki ve saf olanda sebat edenlere verilen isim” şeklinde tanımlanan11Hanif’liğin, fıtrat ile aynı anlama geldiği söylenebilir. “Kullarımı, hanîf olarak yarattım”12şeklindeki kudsî hadis de bu paralelliği des-teklemektedir.    “Fıtrat” kelimesi Kur’anı Kerîm’de bir yerde geçerken13 “fatr” kökünden tü-remiş isim ve  fiiller 19 yerde geçmektedir.14 Ayrıca aynı kökten türeyen iki tane de  sûre  adı  bulunmaktadır.15Buna  karşılık  insanın  yaratılışı  ile  ilgili  birçok  ayet bulunmaktadır. İnsanın nelerden yaratıldığının ayrı ayrı belirtildiği bu ayetlerden, onun tabiattan ayrı düşünülmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Söz konu-su ayetlerden bazıları şunlardır:16“Allah, insanı yapışkan bir nesneden yarattı”.17“Allah, iki çifti akıtılan bir damla sudan yarattı”.18“Allah insanı, akıtılan bir damla sudan yaratıp onaşekil vermiş”.19“İnsan, akıtılan bir damla su değil miydi?”20“İnsan,  belkemikleri  ile  kaburga  kemikleri  arasından çıkan  bir  sudan  yara-tılmıştı”.21“Rabbin meleklere “Ben çamurdan bir insan yaratacağım” demişti”.22“Sudan insan yaratarak soy sop veren Allah’tır”.23“Allah  sizi  topraktan,  sonra  bir  damla  sudan  yaratmış,  sonra  da  sizi  çiftler halinde var etmiştir...”.24 “Andolsun biz insanı düzgün çamurun kuru balçığından yarattık”.25

“Sizi çamurdan yaratan sonra bir süre koyan O’dur”.26“Sizi topraktan, sonra bir damla sıvıdan, sonra yapışkan bir nesneden yara-tıp, sonra ergenlik çağına ulaşmanız, sonra da yaşlanmanız için sizi bebek olarak dünyaya  getiren  O’dur.  Kiminiz  daha  önce  öldürülür,  kiminiz  de  belirtilmiş  bir süreye ulaşırsınız. Belki artık aklınızı kullanırsınız”.27“Andolsun ki insanı süzme  çamurdan yarattık. Sonra onu  bir damla  su  ola-rak  sağlam  bir  yere  yerleştirdik.  Sonra  bir  damla  suyu  yapışkan  bir  nesneye  çe-virdik,  yapışkan  nesneden  bir  çiğnemlik  et  yarattık,  bir  çiğnemlik  etten  kemikler yarattık,  kemiklere  de  et  giydirdik.  Sonra  onu  bambaşka  bir  yaratık  olarak  inşa ettik. Yaratanların en güzeli olan Allah ne  uludur. Sizler  bütün bunlardan sonra öleceksiniz”.28“Allah, yarattığı her şeyi güzel yapan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra  onun  soyunu  bayağı  bir  sudan  yapan,  sonra  onu şekillendirip  ruhundan ona  üfleyen,  size  kulaklar  gözler  ve  gönüller  verendir.  Öyleyken  pek  az şükredi-yorsunuz”.29“Sizi yaratan, sizin için kulaklar, gözler ve kalpler var eden O’dur...”.30“O, insanı pişmiş çamur gibi kuru balçıktan yaratmıştır”.31“Biz insanı katışık bir damladan yarattık; onu deneyeceğiz. Bu yüzden, onun işitmesini ve görmesini sağladık”.32“...Biz  sizi  topraktan,  sonra  bir  damla  sudan,  sonra  yapışkan  bir  nesneden, sonra  da  yaratılışı  belli  belirsiz  bir  çiğnem  etten  yarattık  ki,  size  (kudretimizi) açıkça gösterelim”.33“O gökleri ve yeri gerektiği gibi yaratmıştır. Size şekil vermiş ve şeklinizi de güzel yapmıştır. Dönüş O’nadır...”34Bu  ayetlerde  zikredilen  ve  insanı  oluşturan  maddeler; alaka, nutfe,  nutfe-i emşâc, mâ, mâi  mehîn, mâi  dâfık, tîn,  salsâl, hame-i  mesnûn,sülâletin  min  tîn, mudğa’dan oluşmaktadır. Bu maddelerin insanın yaratılışındaki kullanım sıraları ise; turâb, nutfe, alaka, mudğa şeklindedir.  

Öte yandan insanın yaratılışı ile igili bir hadiste de, ayetlerdeki yaratılış saf-haları  yaklaşık  olarak  zikredilmektedir.  Abdullah  b.  Mesûd  bu  hadisi şu şekilde rivayet  etmektedir:”  Doğru  söyleyen  ve  kendisine  ancak  doğru  bildirilen  Pey-gamber bana haber verdi ve şöyle dedi: Sizden her birinizin yaratılması, başlan-gıçta ana rahminde 40 günde toplanır. Sonra toplanan bu şeyler 40 günde yapış-kan bir nesne (alaka) halini alır. Sonra yine 40 gün içinde bu yapışkan nesne bir çiğnemlik  et  (mudğa)  halini  alır.  Sonra  Allah,  mudğa’ya  bir  melek  gönderir  ve onun  için şu  dört  hususu  yazmasını  emreder:  Ameli,  eceli,  bedbaht  mı  olacağı, mutlu mu olacağı. Bunlar yazıldıktan sonra, ruh üflenir. Yaşamam kendisine bağ-lı olan Allah’a yemin olsun ki, sizden bir kişi iyi amel işler hatta kendisiyle cennet arasında  yalnız  bir  kulaçlık  mesafe  kalır  da  bu  sırada  (meleğin  ana  rahminde) yazdığı  yazının  gereği  tecelli  eder  gelir,  o  kişinin  cennet’e  girmesine  mani  olur. Bu sefer o, cehennemliklerin yaptıklarını yapmaya başlar ve neticede cehenneme girer”.36Peygamberin  hadislerinin,  aynı  zamanda  Kur’an’daki açıklamalara  paralel açıklamalarda  bulunduğunun  en  güzel  örneklerinden  birini  bu  hadiste  görmekte-yiz. Ayetlerde geçen İnsanın yaratılışındaki nutfe, alaka, mudğa ve akabinde ruh üflenmesi, şeklindeki  sıralama  bu  hadiste  de  yerini  almaktadır.  Ayetlerde  îma yoluyla  belirtilen  “insanın  aklını  kullanarak  doğru  davranışlar  sergilemesinin  le-hine olması” durumu ise bu hadiste daha açık belirtilmektedir. Aslında Kur’an ve hadislerde zikredilen cennet ve  cehennem, iyi ve kötü’nün sembolü  olarak kabul edildiğinde,  ayet  ve  hadislerin  sadece  müslümanlara  değil  bütün  insanlara  hitap ettiği  açıkça  görülecektir.  Bu  durumda,  ayetlerden  ve  hadisten  çıkarabileceğimiz en önemli sonucun: “Allah’ın müslümanların nasıl yaratıldığına değil, insan türü-nün  nasıl  yaratıldığına  dikkat  çekmesi”,  temeli  üzerine  bina  edilmesi  gerektiği, şeklinde  olacağını  söyleyebiliriz.  Çünkü  Allah,  insanı  yaratırken “Müslüman-müslüman  değil”  gibi  bir  ayırım  gözetmeksizin, Rahmân  sıfatının  gereği  olarak, tabiatı  bütün  insanlığın  hizmetine  sunmuştur.  Her  türlü  inanca  ve  inançsızlığa sahip insanoğluna, aynı hayatı bahşetmiştir. HADİSLERDE “FITRAT” KAVRAMI Fıtrat kelimesinin yer aldığı yaklaşık 55 hadisi, konuları bakımından, aşağı-daki şekilde gruplandırabiliriz: 1.Grup: “Her doğan fıtrat üzere doğar”Hadisi: Genellikle Ebû Hüreyre’den nakledilen bu gruba dahil hadisleri de kendi ara-larında dört paragraf halinde zikretmemiz mümkündür.  

“Her doğan  fıtrat üzere  doğar,  sonra ana-babası  onu Yahudi,  Nasrani  veya Mecusi  yapar.  Tıpkı  (herhangi  bir)  hayvanın,  uzuvları  tam  bir  yavru  hayvan  do-ğurduğu gibi. Onlarda herhangi bir uzuv noksanlığı görür müsünüz?38 Sonra Ebu Hureyre “isterseniz şu ayeti okuyun” dedi: “...Allah’ın insanları üzerine yarattığı fıtrata. Zira Allah’ın yaratmasında herhangi bir değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur.”39“Her  doğan  bu  fıtrat  üzere  doğar.  Sonra  ana-babası  onu  Yahudileştirir  veya Hıristiyanlaştırır.  Tıpkı  develerin,  yavrularını  kusursuz  bir şekilde  doğurduğu gibi. Siz hiç  onların  uzuvlarında herhangi bir eksiklik  gördünüz mü? Dediler  ki: Ey Allah’ın Rasûlü “küçük yaşta ölenin konumu nedir? Peygamber: “Allah, eğer yaşasalardı, onların yapacakları amelleri en iyi bilendir”40 dedi. “Her insanı annesi fıtrat üzere doğurur, daha sonra ebeveyni onu Yahudi, Hı-ristiyan  veya  Mecusi  yapar.  Eğer  ebeveyni  Müslüman  ise  o  da  Müslüman  olur. Meryem ve oğlu Hz.İsa hariç her çocuğa, daha annesi doğururken, şeytan yumru-ğu ile onun iki yanını dürter.”41“Her doğan  millet  üzere  doğar,  sonra ana  babası  onu  Yahudileştirir,  Hıristi-yanlaştırır  veya  Müşrikleştirir.  Denildi  ki  Ey  Allah’ın  Rasûlü,  daha  önce  ölenler helak  mı  oldular?  Bunun  üzerine  Peygamberimiz:  onların  ne  yaptıklarını  en  iyi Allah bilir.”422.Grup: “Mirac’da Peygamber fıtrata uygun olanı yapmıştır” Hadisi:Ebû  Hureyre, İbn  Abbâs  ve  Malik  b.  Enes’in  naklettiklerine  göre  Hz.  Pey-gamber şöyle buyurmaktadır: “Mirac’a çıktığında Hz.Peygambere birinde şarap diğerinde süt olan iki kase getirildi.  Onlara  baktıktan  sonra  süt  kasesini  aldı.  Bunun  üzerine  Cebrail:  Seni 

fıtrata uygun davrandıran Allah’a hamdolsun. Eğer şarap kasesini almış olsaydın ümmetin azacaktı.”43dedi. “Sidratü’l-münteha’ya  yükseldiğimde  ikisi  açık  ikisi  gizli  dört  tane  nehir gördüm.  Açık  olanlar  Nil  ve  Fırat  nehirleri  idi.  Gizli  olanlar  ise  Cennetten  iki nehir idi. O esnada içinde süt, bal ve şarap olan üç tane kase getirildi. Süt kasesini aldım ve içtim. Bunun üzerine bana: Fıtrata uygun olanı yaptın, ümmetin de öyle, denildi.”443.Grup: “Uykuda ölen kişi, hangi durumda fıtrata uygun ölür” Hadisi:Berâ b. Âzib’in naklettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Ey insan,  yatağına  vardığın  zaman:  Ey  Allah’ım  nefsimi  sana  teslim  ettim, yüzümü  sana  çevirdim,  işlerimi  sana  havale  ettim,  sırtımı  sana  dayadım.  Çünkü senden  başka  sığınılacak  yoktur. İndirdiğin  kitabına,  gönderdiğin  peygamberine iman ettim, diyerek yatar ve o şekilde ölürsen fıtrat üzere ölmüş olursun, sabaha çıkarsan  da  sevap  kazanmış olursun”.45  Bu hadise ilaveten  kaynaklarda şu  ifade-ler  de  yer  almaktadır:  “Yatacağın  zaman  namaz  abdesti  gibi  abdest  alır  ve  sağtarafının üzerine yatıp...”46Abdurrahman b. Ebezî naklediyor: “Peygamber sabah kalktığında şöyle derdi: İslam fıtratı üzere, ihlas kelimesi üzere,  Peygamberimiz  Muhammed’in  dini  üzere,  babamız İbrahim’in  Hanif  dini üzere  sabahladık.”47  Bir  önceki  hadiste  anlatıldığı şekilde  yatıp  sabah  kalktıktan sonra peygamberimizin bunları söylediği belirtilmektedir. 4.Grup: “Fıtratın gereği olan insanî özellikler” Hadisi:Hz.  Aişe  ve  Ebû  Hureyre’nin  belirttiğine  göre  Hz.  Peygamber şöyle  buyur-muştur: “5 (veya) 10 şey fıtrattandır: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, tırnakları kes-mek,  koltuk  altı  kıllarını  gidermek,  bıyıkları  kısaltmak,  sakalı  uzatmak,  misvak 

kullanmak, buruna su çekmek, parmak aralarını yıkamak, taharetlenmek.”48İmkanlarımız  çerçevesinde,  ulaşabildiğimiz  hadis  kaynaklarıyla  sınırlı  tuttu-ğumuz bu araştırmamızda, ilgili hadisleri dört gruba ayırdıktan sonra, şimdi “fıt-rat” hakkında yapılan bazı değerlendirmelere işaret etmek yapmak istiyoruz. “Fıtrat  hadisi”  denilince,  muhtemelen,  akla  ilk  gelenler,  birinci  grupta  yer alan hadislerdir. Böyle bir araştırma yapmamıza sebep olan hadisler de esasen bu gruptaki hadisler olmuştur. Öncelikle Peygamberimizin bu sözleri niçin söylemişolabileceği  konusunu  ele  alalım:  Hadisin  Buhari’de  vürûd  sebebiyle  birlikte şu şekilde yer aldığını görüyoruz: “İbn Şihab ez-Zühri, doğumunu müteakip ölen her çocuğun, veled-i zina da olsa, İslam fıtratı üzere doğduğundan, annesi gayri Müs-lim  olsa  da  babası  Müslüman  olduğunu  söylüyorsa  ve  çocuk  ağlayarak  canlılık belirtisi  taşıdıysa,  mutlaka  cenaze  namazı  kılınır.  Eğer  doğduktan  sonra  ağlama-dan ölmüş ise, düşük sayılacağından cenaze namazı kılınmaz. Zira bu konuda Ebu Hureyre,  Peygamberimizden şu  sözleri  nakletmiştir: Her  doğan  fıtrat  üzere  do-ğar...”49  demektedir.  Vürûd  sebebiyle  ilgili  olarak,  kaynaklarda şu  bilgiler  de verilmektedir: “Esved b. Serî’ (öl:42) anlatıyor: “Peygamberle birlikte bir gazve-ye  katıldım  ve  zafer  elde  ettik.  O  gün  insanlar  hatta  çocuklar  öldürülmüştü.  Bu durum Peygambere bildirilince şöyle dedi: İnsanlara ne oluyor da katl konusunda sınırı aşıyorlar. Oradakilerden biri bu durumun normal olduğunu vurgularcasına şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasûlü, öldürülen çocuklar müşriklerin çocuklarıdır. Pey-gamber   bu   kişiye   cevaben: Sizin   babalarınız   da   müşriklerin   çocuklarıydı. Zürriyyet’leri  kesmeyin,  zürriyyet’leri  kesmeyin.  Her  doğan  fıtrat  üzere  do-ğar...”50Fıtrat hakkında, Buhârî şârihi Bedruddîn el-Aynî’nin (öl:855) verdiği bilgile-ri, kelimenin kavramsal çerçevesini  tayinde  katkı sağlayıcı  nitelikte  olması  bakı-mından, özetlemek istiyoruz: “Burada fıtrat, yaratılanın, Rabb’ini bilebilme kabi-liyetiyle  yaratılmış  olması,  demektir.  Zira  fıtrat,  “fâtır”  ve  “hâlık” kelimelerinin çağrıştırdığı  “hilkat”tir.  Yeni  doğan  bir  çocuk,  çocukluk  döneminde  iman  veya inkar,  kabul  veya  red  edebilme  yeteneğine  sahip  değildir.  Hadiste  geçen  “kemâ tüntecü’l-behîmetü”de olduğu gibi çocuk, her türlü etkiden korunmuş, masum bir yavrudan başka bir şey değildir. İleriki yaşlarında inkar’ı ve redd’i seçecek  olur-sa, şeytan da onu destekler ve küfre girer.51 Aynî, konu ile ilgili diğer görüşlerden 

bazılarını  da şu şekilde  dile  getirmektedir:  “Burada  fıtrat’tan  maksat İslam’dır. Çünkü  selef  alimleri,  “fıtratallahi  fatara’n-nâse  aleyhâ”52  ayetinde  geçen  fıt-rat’tan  maksadın İslam  Din’i  olduğu  hakkında  görüş  birliği  içindedirler.  Bu  gö-rüşlerine delil olarak da Iyâz b. Hammâd’ın53 rivayet ettiği: “ Kullarımı, dosdoğru ve  güven  ilkesi  üzerine  kurulu,  hanîf  olarak  yarattım”şeklindeki  kudsî  hadisi54ileri  sürerler.  Arapça’da hanîf, sâlim  ve  müstakîm  demektir”.55  Fıtrat’ın  “İslam” demek  olduğunu  kabul  edenler-ki  Ebû  Hureyre  (öl:57)  ve İbn Şihâb  ez-Zührî (öl:124)’de aynı görüştedir-bir de: “Beşşey veya on şey fıtrattandır...”56 hadisini delil  olarak  ileri  sürmüşlerdir.  Çünkü  onlara  göre  bu  hadiste  yer  alan  “bıyıkları kısaltmak, sünnet olmak” gibi uygulamalar, İslam Dini’nin öngördüğü sünnetler-dendir.  Bu  görüşe  karşı  çıkan  Ebû  Amr57  ise şunları  belirtmektedir:  “Fıtrat’tan maksadın İslam olması mümkün değildir. Yani içinde İslam Dini’nin tabîî olarak bulunduğu bir fıtrat söz konusu olamaz. Çünkü İslam ve iman; dil ile ikrar, kalp ile  tasdik  ve  beden  ile  ameldir.  Bunlar  ise,  doğal  olarak,  bir  çocuktan  beklen-mez”.58“Fıtrat,  Allah’ın  insanı  ilk  yarattığında  onun  için  taktir  ettiği  yaşama  süresi, ölüm  vakti,  mutlu  mu  olacağı,  bedbaht  mı  olacağı,  bülûğa  erdiğinde  atalarının dinini seçebileceği gibi özelliklere sahip olması demektir. Bunun için Allah, insa-nın  zürriyetinden:  “Ben  sizin  Rabbiniz  değil  miyim?  “  dediğinde,  hepsinden  de “evet” şeklinde söz (mîsâk) almıştır. Bunun delili de “Göklerde ve yerde kim var ise, ister istemez O’na teslim olmuştur”59 ayetidir.60 Bu görüşü benimseyen İshâk b.   Râhaveyh   (öl:238),   Hz.   Aişe’nin şu   rivayetini   örnek   göstermektedir: “Ensâr’dan birinin çocuğu vefat etmişti. Ben: “ Ne mutlu ona, Cennet serçelerin-den bir serçe” dedim. Peygamber ise: “Bırak Yâ Ayşe! Allah, Cenneti yaratmış ve onun için  de  insanlar  yaratmıştır.  Cehennemi yaratmış  ve  orası  için  de  insanlar yaratmıştır” dedi.61 Ebû Amr’a göre İshak b. Râhaveyh’in bu görüşü, zorla varı-lan  bir  sonuç  olduğundan,  önde  gelen  ehl-i  sünnet  alimlerince  kabul  görmemiş-tir.62Hadislerin  ikinci  bölümünde  de  Peygamberimiz,  çocuğun  inanç  bakımından mutlaka ailesinden etkileneceği ve eğitimde ailenin mutlak rolü olduğu gerçekle-rini dile getirmektedir. Bu gerçeklerden hareketle hiçbir Müslümanın küçük yaşta İslam dinini araştırarak Müslüman olduğunu, aynı şekilde hiçbir Yahudinin ya da Hıristiyanın küçük yaşta bu dinleri araştırarak seçtiğini söylemek mümkün değil-dir.  Dolayısıyla  bu  konuda  ana  babanın,  çevrenin  mutlak  etkisi  tartışılmaz  bir gerçektir.  Hadislerin üçüncü bölümünde ise yine çok önemli bir konuya işaret edilmek-te ve her türlü hayvanın kendi cinsinin devamı yönünde doğum yaptığı örneklerle anlatılmaktadır. Yani bir devenin yine aynı şekilde hiçbir uzuvdan noksan olmak-sızın, deve yavrusu doğuracağı, bir filin yine filden başka bir şey doğuramayacağı gerçeği dile getirilmekte ve bu deveranın Allah’ın asla değişmeyen sünneti olduğu  üzerinde  ısrarla  durulmaktadır.  Bu  ise,  Allah’ın insana  ilk  yaratışında  vermişolduğu tipoloji ve anatomik yapıda herhangi bir değişmenin söz konusu olmaya-cağı anlamına gelmektedir.  Birinci  grup  hadislerde  dikkat  çeken  konulardan  biri  de  Yahudilik,  Hıristi-yanlık,  Mecusilik  veya  Müslümanlıktan  önce  doğup  ölen  ve  hangi  din  üzere  öl-dükleri  sorusu  gündeme  gelen  çocukların  durumunun  Allah’a  havale  edilmiş  ol-masıdır. İkinci  grup  hadislerde  ele  alınan  konu,  Hz.Peygamberin  Mirac’ı  esnasında gerçekleşen  bir  olayı  haber  vermektedir.  Burada  peygamberimize,  içtiği  zaman insanın aklını izale eden yani fıtratına aykırı davranışlar sergilemesine vesile olan şarap ile, içtiği zaman başta akıl olmak üzere insan sağlığına olumlu katkılar sağ-ladığı tıbben de sabit olan süt takdim edilmiş, O da kendisinin ve insanların lehi-ne  olan  süt’ü  seçmiştir.  Peygamberliği  süresince  sağlıklı  bir  toplum  oluşturma çabası içerisinde olan ve sarhoşluk veren her şeye karşı tedrîcî bir şekilde  müca-dele eden Hz. Peygamberin, sözlerini bu şekilde örneklendirmesi, onun misyonu-nun bir gereğidir kanaatindeyiz.  Üçüncü grup hadislerde peygamberimiz insanın başı boş yaratılmadığını, ya-ratanına karşı bazı ödevleri yerine getirmesi gerektiğini, üstelik böyle yaptığı za-man manevi kazanç sahibi olacağını ifade etmektedir. Peygamberimizin hadisler-de belirttiğine göre insan, yatacağı zaman adeta o günün muhasebesini yaparcası-na yaratanına teşekkür ederek teslim olur ve böyle bir teslimiyetten sonra uykuda eceli gelirse fıtrat üzere ölmüş olur. Şayet ölmeden sabahlarsa yatarken söylemişolduklarından  dolayı,  sevap  kazanmış  olur.  Hadislerden  anlaşılan  odur  ki  insan daima sorumluluğunun bilinci içerisinde olmalı ve her günün sonunda yaratanına teşekkür etmelidir. 

Dördüncü grup hadislerde insanı diğer canlılardan farklı kılan dış görünüşler dile getirilmektedir.  Burada sayılan ve insanın hem sağlığı  hem de temizliği açı-sından önem  arz eden hususlar,  hayvanlar dikkate alındığında bir kat daha önem kazanmaktadır.  Çünkü  herhangi  bir  hayvan,  hadislerde  zikredilen  davranışların tamamını  yapamaya  muktedir  olmadığından  potansiyel  mikrop  taşıyıcısı  duru-mundadır.  Fıtrat  ile İslam  Dini’nin  aynı  anlamda  kullanıldığı  diğer  bir  rivayette63  de Müslüman’ın ibadet bilincine vurgu yapılmaktadır. Bu rivayette, ibadetlerini usu-lüne uygun yapmayan bir müslümanın, o ibadeti hiç yapmadığı varsayılmakta ve böyle ibadet etmeye devam ettiği sürece İslam Dini üzere ölmeyeceği belirtilmek-tedir. Bu değerlendirme Huzeyfe el-Yemani’ye ait olduğu için, sadece zikretmek-le yetinip üzerinde durmaya gerek görmüyoruz.  “İSLAM FITRATI” SÖYLEMİNİN TENKİDİ“İslam Fıtratı” söyleminin tenkidine geçmeden önce bu söylemin hangi kay-naklarda yer aldığına ve kimlerin ifadesi olduğuna bir göz atalım. Bizim tespitle-rimize göre bu söylemin sırasıyla Hz. Peygamber, İbn Şihâb ez-Zührî (öl: 124) ve Buhârî  (öl:256)  tarafından  kullanıldığı  görülmektedir.  Hz.  Peygamberin  ifadesi olarak geçtiği yerler Ahmed b. Hanbel (öl:241)’in Müsned’i, Dârimî (öl:255)’nin Sünen’i  ve İbn  Hibbân  (öl:354)’ın  Sahîh’idir64. İbn Şihâb  ez-Zührî’nin  ifadesi olarak, Buhârî’nin Sahîh’inde, hadisin vürûd sebebinin anlatılması esnasında yer almaktadır.65  Buhârî’nin  ifadesi  olarak  da  Kitâbu’t-tefsîr’de tefsîru  sûre  30’un birinci  bâb’ı  olan  “lâ  tebdîle  li  halkıllâh-li  dînillâh,  halku’l-evvelîn:  dînu’l-evvelîn,  ve’l-fıtratu  el-islâmu”  adlı bâb başlığında  kullanılmaktadır.66  Fakat  bu bâb’ın altında sıralanan hadislerde sadece “fıtrat” kelimesi yer almaktadır.67  Bâb başlığından da anlaşıldığı gibi Buhârî, fıtrat’tan maksadın İslam Fıtratı olduğuna işaret etmeye çalışmaktadır. Öte yandan Tirmizî (öl:279)’nin Sünen’inde yer alan bir hadiste de Fıtrat ve İslam  kelimelerinin,  kimliği  belli  olmayan  bir  grup  tarafından,  “ve”  bağlacıyla arka  arkaya  ( hüm  ebnâunâ  ellezîne  vulidû  ale’l-fıtrati  ve’l-islâmi)  kullanıldığı görülmektedir.68  Bir  peygamber  sözü  olarak  “Îslam  fıtratı”  söyleminin  dile  geti-rildiği  hadislerin  sadece  Ahmed  b.Hanbel’in  Müsned’i,  Dârimî’nin  Sünen’i69  ve İbn  Hibbân’ın  Sahîh’i70  gibi  güvenilirlik  bakımından  önde  gelmeyen  hatta  zayıf ve  uydurma  rivayetleri  barındıran  eserlerde  yer  alıp,  Buharî  ve  Müslim’in  Sa-hih’leri gibi muteber kaynaklarda, hatta Kütüb-i Sitte öncesi eserlerde hiç yer al-maması, İslam  fıtratı  kavramının  Hz.  Peygambere  aidiyeti  konusunda  kuşku  ya-ratmaktadır.  Bu  kuşkunun  asıl  sebebi  de  ilgili  rivayetler  hakkında  yaptığımız sened tetkikinden kaynaklanmaktadır.  Bu rivayetlerin senedleri ile ilgili tespitlerimize geçmeden önce, Buhâ-ri’nin, belirtilen bâb başlığında “fıtrat” kelimesini “İslam” ile izah etmesinde, İbn Şihâb ez-Zührî’nin   etkisinin   söz   konusu   olabileceğini   belirtmek   istiyoruz.   Çünkü Buharî,  hadisin  naklinden  önce İbn Şihâb  ez-Zührî’nin  anlattığı  vürûd  sebebine yer  vermektedir.  Aynî’nin  bu  konuyla  ilgili şu  değerlendirmesi  de  dikkatlerden kaçmamaktadır: “İbn Şihâb ez-Zührî’nin Ebû Hureyre’den rivayeti munkatı’dır.Çünkü İbn Şihâb  ez-Zührî  Ebû  Hureyre  ile  görüşmemiş  ve  ondan hadis  rivayet  etmemiştir.  Buhârî  ise İbn Şihâb  ez-Zührî’nin  sözünü  ihticâc  için değil, âlî isnadlı olduğu için zikretmiştir”.71Şimdi,  “İslam   Fıtratı”  söyleminin  Hz.  Peygambere  ait   olduğu  görülen, Dârimî’nin Sünen’i ile İbn Hibbân’ın Sahîh’indeki hadislerin ravilerinden bazıları hakkında  tespit  ettiğimiz  değerlendirmeleri  kısaca  arz  etmek  istiyoruz. İlgili  ha-dis’in Darimî’deki senedi72: 

Muhammed   b.   Yusuf   el-Firyâbî   (öl:212)—Süfyân   b.   Saîd   b.   Mesrûk (öl:161)—Seleme  b.  Kuheyl  (öl:121)  –  Abdullah  b.  Abdurrahmân  b.  Ebezî (öl:?)—Abdurrahmân b. Ebezî el-Huzâî (öl?)—Hz. Peygamber şeklindedir. Bu  senede  göre  hadisi  Hz.  Peygamberden  duyduğu  anlaşılan Abdurrahmân b.  Ebezî  el-Huzâî’nin  hem  sahâbî  hem  de  tâbiûn’dan  olduğu şeklinde  çelişkili ifadeler  bulunmaktadır.  Ayrıca  ondan  hadis  alanlar arasında,  senedde  yer  alan oğlu Abdullah   b.   Abdurrahmân   b.   Ebezî’nindeğil,   diğer   oğlu   Said   b. Abdurrahman   b.   Ebezî’nin   ismi   zikredilmektedir.73Senedde   yer   alan   ve Abdurrahmân  b.  Ebezî  el-Huzâî’ninoğlu  olan Abdullah  b.  Abdurrahmân  b. Ebezî’nin;  babasından  hadis  rivayet  ettiği,  kendisinden  de  Seleme  b.  Kuheyl  ve Mansûr el-Mu’temer’in hadis  rivayet ettiği, İbn Hibbân’ın sika  kabul ettiği,  Ebû Davud’un  Sünen’inde  bir  rivayetinin  yer  aldığı  ve  Ahmed  b.  Hanbel’e  göre “hasenu’l-hadîs” olduğu belirtilmektedir.74 Seleme b. Kuheyl’in de tâbiûn’dan ve ittifakla  sika  olduğu  belirtilmektedir.75  Seneddeki  diğer  ravi Süfyân  b.  Saîd  b. Mesrûk’unda  ittifakla  sika  ve  fakîh  kabul  edildiği  belirtilmektedir.76  Son  ravi Muhammed b. Yusuf el-Firyâbî hakkında ise Süfyân b. Saîd  b.  Mesrûk’dan riva-yetlerinin garîb olduğu,  sika  kabul  edilmekle  birlikte zapt yönünden  kusurlu  ol-duğu, ayrıca 150 civarındaki hadiste hata yaptığı belirtilmektedir.77İbn Hibbân’ın Sahîh’inde yer alan hadisin  senedi iseşu ravilerden oluşmak-tadır: Fadl  b.  Habbâb  el-Cumehî  (öl:?)--Müslim  b. İbrahim  el-Ezdî  (öl:222)--es-Seriyy b.Yahyâ (öl:167)— Hasan el-Basrî (öl:110)--Esved b. Serî’ (öl:42) — Hz. Peygamber: Hadisi’in ilk ravisi olan Esved b. Serî’in Hz. Peygamberle birlikte gazvelere katıldığı  ve  Cemel  Vak’ası  esnasında  vefat  ettiği  belirtilmektedir.  Bu  vak’a’dan sonra kaybolduğu da verilen bilgiler arasında yer almaktadır. Hasan el-Basrî’nin ondan  hadis  rivayet  ettiği  görülse  de  bunun  mümkün  olmadığı  da  ayrıca  vurgu-lanmaktadır.78Hasan el-Basrî ise  tâbiûn’dan  olup Esved  b. Serî’den hadis  alma-dığı belirtilmektedir. Ayrıca, irsal ve tedlis yoluyla rivayetlerde bulunduğu da, 79hadis  rivayeti  bakımından  onun  durumunu  ortaya  koyduğu  için,  oldukça  dikkatçekmektedir. es-Seriyy b.Yahyâ’ya gelince, bir taraftan sika olduğuna dair bilgiler verilirken,  diğer  taraftan  zayıf  ve  hadislerinin  münker  olduğu  belirtilmektedir.80Son ravi81Müslim  b. İbrahim  el-Ezdî’ninde  genellikle  sika  kabul  edildiği  belir-tilmekle birlikte hadis aldığı kişiler arasında es-Seriyy b.Yahyâ’nın ismi zikredil-memektedir.82Hadisin sahâbî ravisi Esved b. Serî’in kaybolduğu, irsâl ve tedlîs yoluyla ri-vayetlerde  bulunan  Hasan  el-Basrî’nin  ondan  hadis  almadığı,  ara  ravîlerden  es-Seriyy b.Yahyâ’nın hem sika hem de zayıf ve münkeru’l-hadîs olduğu şeklindeki çelişkili ifadeler, bu hadise, raviler yoluyla bir ilave yapılabileceği intibaını berta-raf etmemektedir. Darimî’deki rivayetin ilk ravisi ile son ravisi hakkında, güveni-lirliklerini zedeleyecek ifade ve yorumların yer alması da bizi aynı sonuca götür-mektedir.  Aynı şekilde  üçüncü grupta yer alan hadislere baktığımızda, Hz.  Peygambe-rin yatacağı zaman yaptığı duada sadece fıtrat kelimesini kullanırken, sabah kalk-tığında yaptığı duada da sadece fıtrat ifadesini kullanması beklenirdi. Fakat, hadis rivayeti  bakımından  olumsuz  durumlarını  az  önce  gördüğümüz  bazı  ravilerin  is-nadında  yer  aldığı  Dârimî  ve İbn  Hibbân  hadislerindeki  “İslam  fıtratı”  ifadesi, kanaatimizce mecruh ravilerin yaptığı bir ilavedir. Aktardığımız  bu  bilgiler  doğrultusunda,  “fıtrat”  kelimesinin  genellikle  tek başına kullanıldığını söyleyebiliriz. Bize göre bu, bütün canlıların Allah’ın takdir ve tayin ettiği kendi anatomik yapılarıyla üremeye devam ettiğinin vurgulanması içindir. Çünkü insanları Müslüman anatomisine sahip, Yahudi anatomisine sahip, Hıristiyan anatomisine sahip diye fiziki bir ayrıma tabi tutmak yanlış bir yaklaşım tarzı olur. Aynı şekilde insanların ten, göz veya saç renklerine göre ya da boyları-nın  uzunluğu-kısalığına  göre  kısacası  değişik  fiziki  yapılarına  bakarak  dinlerini tespit  etmek  mümkün  değildir.  Böyle  olduğu  takdirde  insanlara  din  seçme  veya değiştirme  hakkı  da  ortadan  kalkmış  olur.  Çağı  yakalayamamış  toplumlarda  in-sanları  fiziki  yapılarına  göre  Müslüman  tipi,  Yahudi  tipi,  ateist  tipi  gibi  tiplere ayırmak  belki  doğal  karşılanabilir.  Ama  günümüz  modern  dünyasında,  insanlarhakkında  bu şekilde  yargılara  varmak  hatadan  hâli  değildir.  Çünkü  dinin  değil, canlının  tipolojisi  olur.  Bunu  hadislerde  ifade  edilen  “Siz  hiç  bir  devenin  deve yavrusundan  başka  bir şey  doğurduğunu  gördünüz  mü?” şeklindeki  sözlerden rahatlıkla  çıkarabiliriz. Şu  halde  fıtrat  fizîkî/antropolojik  yönü  ile  dikkat çeken evrensel bir kavram, 83İslam ise insanın dînî/psikolojik yönünü yansıtan özel bir kavramdır, diyebiliriz. Eğer  “fıtrat”,  “İslam”  ile  aynı  anlamda  kullanılsaydı,  doğal  olarak  Allah’ın her  insanı  mutlaka İslam  ile şereflendirmesi  beklenirdi.  Oysa  Allah,  din  seçimi konusunda insanı  serbest  bırakmıştır.  Fıtrat  konusunda  da  serbest  bıraksaydı  bu-gün  yeryüzünde  fizîkî  yapısından  dolayı  bunalıma  düşen  hiç  bir  insan  olmazdı. Bu noktadan hareketle insan için fıtrat’ta serbestîlik yok iken din’de var olduğunu dolayısıyla bu  iki kelimenin birlikte kullanılmasının doğru  olmayacağını da söy-leyebiliriz. Hadislerdeki ifadelerden, din’in fıtrat’a göre ikincil konumda olduğu da anla-şılmaktadır. Çünkü din, fıtrat’ın gereği olan akla ve zihne, insanın kendi isteğine bağlı olarak yerleşmiş psikolojik bir duygudur. Öte yandan ayetlerde ve hadisler-de dile getirilen insanî özellikler sadece Müslümanları değil, bütün insanları ilgi-lendiren özelliklerdir. Mesela söz konusu hadislerde: “Her doğan Müslüman fıtrat üzere doğar” denmeyip “her doğan canlı, fıtrat üzere doğar” denilmektedir. Aynı şekilde  ayette  “Müslüman  en  güzel  biçimde  yaratılmıştır”  denilmeyip,  “insan  en güzel şekilde yaratılmıştır” denilmektedir.84Şurası  muhakkaktır  ki,  gerek  Kur’ân  ayetlerinde  gerekse  Hz.  Peygamberin söz  ve  uygulamalarında,  insanın  fıtratına  aykırı  hiçbir  husus  yoktur.  Zira İslam Din’i fıtrata uygun tabiî bir dindir. İslam’ın itikat, ahlak ve sosyal alanlarla ilgili hiçbir  hükmü,  insanın  fıtrat  ve  tabiatıyla  çatışmaz. İslam,  insanın  ve  çağın  tüm ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte olduğu gibi, onun hiçbir hükmü de aklın ve tabiatın hükümlerini değiştirmez.85Bu durumda, İslam’ın fıtrata uygun bir din olduğunu söylemek ve kabul etmek pek tabîî iken, fıtrat’ın İslam İle aynı anlama geldiğini söylemek ve kabul etmek mümkün görünmemektedir.Ayrıca  yine  ayetlerde86  diğer  varlıkların  insanın  emrine  verildikleri  belirtil-mektedir. Diyelim ki bu  varlıklardan maksat insanların günlük hayatta iç içe  ya-şadıkları hayvanlar olsun. Bugün acaba hangi hayvan, insanların kendilerine ver-diği yiyeceği dinine dikkat  ederek alır veya reddeder.  Her hayvan Allah’ın  onun için  takdir  ve  tayin  etmiş  olduğu  davranışları  yerine  getireceğinden,  verenine bakmaksızın  yiyeceği  alacaktır.  Allah  hayvandan  farklı  olarak,  insana akıl  ver-miştir. İnsanın,  aklı  sayesinde  doğruyu  veya  yanlışı  ayırt  edebilme  yeteneğine sahip olması, fıtratının gereğidir. Din’i de bu ayırıma sadece etken bir konumda-dır.  Aynı şekilde,  yine  insanın  emrine  amade  kılınan  ay  ve  güneş  sadece müslümanların değil, bütün insanlığın yararı için yaratılmıştır. Sonuç  olarak  söyleyeceğimiz şunlardır:  Yüce  Allah  insanların  hangi  dine mensup olduklarının bilinebilmesi için değişik dinlere göre anatomik yapı, model tayin  etmemiştir.  Bütün  insanları  aynı  anatomik  yapıda  yaratmış  ve  yaratmaya devam  etmektedir.  Onun  değişmeyen  sünneti  de  bu  olsa  gerektir. İslam  ve  fıtrat kelimelerinin, sadece tali kaynaklarda birbirlerinin muzâf-muzâfun ileyh’i olarak kullanılması,  buna  mukabil  fıtrat  kelimesinin  kâhir  çoğunlukla  tek  başına  kulla-nılması,  “İslam  fıtratı”  söyleminin  doğru  bir  söylem  olacağı  sonucunu  ortaya koymamaktadır.  Hadislerin  senedinde  yer  alan  bazı  raviler  hakkındaki  olumsuz bilgiler de bu fikri destekleyen diğer bir delildir. Öte yandan İslam Fıtratı söyle-mi’nin Kur’an  mantığına da  ters düştüğü belirtilmekte ve  her doğan çocuğun İs-lam veya Tevhîd fıtratı üzere doğduğuna dair bir rivayetin hadis kitaplarında zik-redilmiş olmasının, mantıkî tutarsızlığın hangi boyutlara vardığının ve bu durum karşısında en küçük bir rahatsızlık bile duyulmadığının hayret verici olduğu belir-tilmektedir.87Diğer taraftan, üçüncü gruptaki Buhârî, Müslim ve Tirmizî tarafından nakle-dilen  hadislere  baktığımızda,  Hz.  Peygamberin  yatacağı  zaman  yaptığı  dua’da sadece fıtrat  kelimesini  kullandığını,  buna  karşılık  Dârimî,  Ahmed  b.  Hanbel  ve İbn  Hibbân’ın  rivayet  ettiği  hadislerde,  sabah  kalktığında  yaptığı  dua’da İslam fıtratı  ifadesini  kullandığını  görmekteyiz.  Halbuki  Peygamberin,  tutarlılık  ilke-sinden  hareketle  düşündüğümüzde,  sabah  duasında  da  aynı  ifadeyi  kullanması uygun olurdu. Bize göre de Peygamberimiz sabah da sadece fıtrat kelimesini kul-lanmıştır.  Fakat,  zabt  yönünden  mecrûh  ravilerin  yaptığı  bir  hata  sonucu,  Hz. Peygamberin ifadesinde  değişiklik yapılmıştır. Ebû Amr’ın da belirttiği gibi, fıt-rat’tan maksadın İslam olması mümkün değildir. Yani içinde İslam Dini’nin tabîî olarak bulunduğu bir fıtrat söz konusu olamaz. Çünkü İslam ve iman; dil ile ikrar, kalp  ile  tasdik  ve  beden  ile  ameldir.  Bunlar  ise,  doğal  olarak,  bir  çocuktan  bek-lenmeyen davranışlardır. BİBLİYOGRAFYA 
el-ASKALÂNÎ, Şihâbuddîn  Ebü’l-Fadl  Ahmed  b.  Ali  b.  Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, Beyrut 1993, I-VI.ATEŞ, Ali Osman, Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, Beyan Yayınları, İstanbul 2000. el-AYNÎ,  Bedrüddin  Ebû  Muhammed  Mahmud  b.  Ahmed, Umdetu’l-Kârî Şerhu  Sahîhi’l-Buhârî,  nşr:  Muhammed  Mahmud  el-Halebî,  Basım  yeri  yok, 1972, I-XX. 87 M. Hayri Kırbaşoğlu, Alternatif Hadis Metodolojisi, Kitâbiyât yay., Ankara 2002, s. 205.  
A.Kadir EVGİN               Yıl: 1Sayı:1Ocak-Haziran 2003  /109BUHÂRÎ, Muhammed b. İsmail, es-Sahîh, Çağrı Yay. İstanbul 1992, I-VIII. el-BÜSTÎ, Muhammed b. Hibbân b. Ahmed Ebû Hâtim, es-Sahîh, thk: Şuayb el-Arnavût, Dâru’n-Neşr, Beyrut 1993. D.  B.  Macdonald,  “Fıtrat”  maddesi,  M.E.B. İslam  Ansiklopedisi,  Eskişehir 1997, IV, 627. DÂRİMÎ, Ebû Abdillah b. Abdirrahmân et-Temîmî, es-Sünen, Çağrı Yay. İs-tanbul 1992, I-II. EBÛ DÂVUD, Süleyman b. Eşas es-Sicistânî, es-Sünen, Çağrı Yay. İstanbul 1992, I-V. GÜNDÜZ, Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara 1998. FR.,  Buhl,  “Hanîf”  maddesi,  m.E.B. İslam  Ansiklopedisi, Eskişehir  1997, V/1, 215HÖKELEKLİ,  Hayati,  “Fıtrat”  md.,  T.D.V.İslam  Ansiklopedisi, İstanbul 1996, XIII, 47-48. İBN HANBEL, Ahmed b.Muhammed, el-Müsned, Çağrı Yay. İstanbul 1992, I-VI. İBN   HAMZA,   ed-Dımeşkî, el-Beyân   ve’t-Ta’rîf   fî   Esbab-ı   Vürûdi’l-Hadîsi’ş-Şerîf, Beyrut 1982, I-III. İBN  MÂCE,  Ebû  Abdillah  Muhammed  b.  Yezîd,  es-Sünen,  Çağrı  Yay. İs-tanbul 1992, I-II. İBN MANZÛR, Ebu’l-Fadl Cemalüddin Muhammed b. Mükerrem, Lisânü’l-Arab, Beyrut 1994, I-XV KASTALLÂNÎ,  Ahmed   b.   Muhammed   el-Hatîb, İrşâdü’s-Sâri   li Şerhi Sahîhi’l-Buhari, Beyrut 1304, I-X KIRBAŞOĞLU,  M.  Hayri, Alternatif  Hadis  Metodolojisi,  Kitâbiyât  yay., Ankara 2002._____, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu Yay., Ankara 1999. Kur’an-ı Kerîm ve Açıklamalı Meali, (Komisyon), T.D.V.Yay., Ankara 1993. MALİK b. ENES, el-Muvatta’, Çağrı Yay. İstanbul 1992. MÜSLİM, Ebu’l-Hüseyn Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî, es-Sahîh, Çağrı Yay. İstanbul 1992, I-III. 

10/ Hadislerde “Fıtrat”Kavramıve “İslam Fıtratı” Söyleminin Tenkidien-NESÂÎ, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb, es-Sünen, Çağrı Yay., İstan-bul 1992, I-VIII. ÖZSOY, Ömer-GÜLER, İlhami, Konularına Göre Kur’an Sistematik Kur’an Fihristi, Fecr Yay., Ankara 2001. TEZCAN, Mahmut, Kültürel Antropoloji, T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Anka-ra 1997. et-TİRMÎZÎ, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ, es-Sünen, Çağrı Yay. İstanbul 1992, I-V. YAZIR,  Elmalılı  M.Hamdi,  Hak  Dini  Kur’an  Dili,  Eser  Neşriyat, İstanbul 1971, I-X.ez-ZEBÎDÎ, Muhammed Murtaza, Tâcü’l-Arûs, Beyrut 1994, I-XX. ZEYVELİ, Hikmet, Kur’an ve Sünnet Üzerine Makaleler, Ankara 1996.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...