FITRAT KAVRAMI İSLAM FITRATI
Hadislerde “Fıtrat”Kavramı ve “İslam Fıtratı” Söyleminin Tenkidimektir.
2 Ebu’l-Heysem’in belirttiğine göre ise doğurulacak olan varlıkların anne rahminde aldıkları şekildir, modeldir.
Ona göre Rum suresi 30. ayetteki fıtrat kelimesi de buna işaret etmektedir.
Yani Allah’ın insanın tipolojisi-modeli olarak tespit ettiği fıtrat şeklinde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.
Bütün varlıkların yaratılışı sırasında Allah’ın varlık türlerine kazandırdığı bu temel yapıdan dolayı aynı kökten gelen fâtır kelimesi,
Kur’an’da Allah’ın isimlerinden biri olarak zikredilmektedir.
Allah’ın insanoğlunu Hz. Adem’in sulbünden yaratacağı zaman, onun için tespit ettiği tip olarak da tanımlanan fıtrat’ın, insanın daha ana rahminde iken yazılan şakî mi saîd mi olacağına dair durumu için de kullanıldığı belirtilmektedir.
Aynı şekilde fıtrat’ın “islam” anlamına geldiği de vurgulanmaktadır.
İleride üzerinde duracağımız gibi, bizce makul olan da, fıtrat’ın Allah’ın insan için tespit etmiş olduğu model, tipoloji, anatomik yapı anlamında kullanılmasıdır.
İleride üzerinde duracağımız gibi, bizce makul olan da, fıtrat’ın Allah’ın insan için tespit etmiş olduğu model, tipoloji, anatomik yapı anlamında kullanılmasıdır.
Merhum müfessirimiz Elmalılı Hamdi Yazır, Fıtrat kelimesi hakkında şu ifadeleri kullanmaktadır: “Fıtrat, ilk yaratmak demek olan fatr’dan mastar binâ-i nevi olarak yaradılışın ilk tarz ve heyetini ifade eder.
Burada “fatara’n nâse aleyhâ” kaydından da anlaşıldığına göre, maksat her ferdin kendine mahsus olan fıtrat-ı cüzziyyesi değil, bütün insanların insan olmak haysiyetiyle yaradılışların-da esas olan ve hepsinde de müşterek bulunan fıtrat-ı külliyyedir. İnsanın tabiatı asliyyesidir. Mesela insanın fıtratında iki gözü bulunması asıldır. Bununla beraber anadan kör doğanlar da bulunabilir. Fakat bu, umumiyetle insanların üzerine ya-ratıldığı fıtrat-ı asliyye ve tabiatı neviyye değil, ikinci derecede ârızî olarak müla-haza edilecek bir hilkat’i cüziyye ve ferdiyyedir ki, insan hakikati onsuz da tahak-kuk eder.
Diğer taraftan fıtrat, insanın fizîkî bakımdan yaratılıştan sahip olduğu temel özelliklerini ifade ettiğinden, estetik maksatlarla vücudun bazı bölümleri veya organları üzerinde yapılan, aslî yapıyı değiştirecek nitelikteki müdahalelerin, fıt-ratı bozmaya yönelik davranışlar olarak kabul ediliyor olması, 10 günümüzde fıt-rat kavramının taşıdığı anlam hakkında bize ışık tutmaktadır. 2 Bkz: İRum suresi 30. ayette zikredilen “fıtrat” ile “hanîf”lik arasında çok yakın bir ilişkinin hatta bir paralelliğin varlığı açıkça görülmektedir. Bu sebeple, “fıtrat düzenine aykırı gidişlerden yüz çevirip hakiki ve saf olanda sebat edenlere verilen isim” şeklinde tanımlanan11Hanif’liğin, fıtrat ile aynı anlama geldiği söylenebilir. “Kullarımı, hanîf olarak yarattım”12şeklindeki kudsî hadis de bu paralelliği des-teklemektedir. “Fıtrat” kelimesi Kur’anı Kerîm’de bir yerde geçerken13 “fatr” kökünden tü-remiş isim ve fiiller 19 yerde geçmektedir.14 Ayrıca aynı kökten türeyen iki tane de sûre adı bulunmaktadır.15Buna karşılık insanın yaratılışı ile ilgili birçok ayet bulunmaktadır. İnsanın nelerden yaratıldığının ayrı ayrı belirtildiği bu ayetlerden, onun tabiattan ayrı düşünülmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Söz konu-su ayetlerden bazıları şunlardır:16“Allah, insanı yapışkan bir nesneden yarattı”.17“Allah, iki çifti akıtılan bir damla sudan yarattı”.18“Allah insanı, akıtılan bir damla sudan yaratıp onaşekil vermiş”.19“İnsan, akıtılan bir damla su değil miydi?”20“İnsan, belkemikleri ile kaburga kemikleri arasından çıkan bir sudan yara-tılmıştı”.21“Rabbin meleklere “Ben çamurdan bir insan yaratacağım” demişti”.22“Sudan insan yaratarak soy sop veren Allah’tır”.23“Allah sizi topraktan, sonra bir damla sudan yaratmış, sonra da sizi çiftler halinde var etmiştir...”.24 “Andolsun biz insanı düzgün çamurun kuru balçığından yarattık”.25
“Sizi çamurdan yaratan sonra bir süre koyan O’dur”.26“Sizi topraktan, sonra bir damla sıvıdan, sonra yapışkan bir nesneden yara-tıp, sonra ergenlik çağına ulaşmanız, sonra da yaşlanmanız için sizi bebek olarak dünyaya getiren O’dur. Kiminiz daha önce öldürülür, kiminiz de belirtilmiş bir süreye ulaşırsınız. Belki artık aklınızı kullanırsınız”.27“Andolsun ki insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu bir damla su ola-rak sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra bir damla suyu yapışkan bir nesneye çe-virdik, yapışkan nesneden bir çiğnemlik et yarattık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık olarak inşa ettik. Yaratanların en güzeli olan Allah ne uludur. Sizler bütün bunlardan sonra öleceksiniz”.28“Allah, yarattığı her şeyi güzel yapan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu bayağı bir sudan yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen, size kulaklar gözler ve gönüller verendir. Öyleyken pek az şükredi-yorsunuz”.29“Sizi yaratan, sizin için kulaklar, gözler ve kalpler var eden O’dur...”.30“O, insanı pişmiş çamur gibi kuru balçıktan yaratmıştır”.31“Biz insanı katışık bir damladan yarattık; onu deneyeceğiz. Bu yüzden, onun işitmesini ve görmesini sağladık”.32“...Biz sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra yapışkan bir nesneden, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık ki, size (kudretimizi) açıkça gösterelim”.33“O gökleri ve yeri gerektiği gibi yaratmıştır. Size şekil vermiş ve şeklinizi de güzel yapmıştır. Dönüş O’nadır...”34Bu ayetlerde zikredilen ve insanı oluşturan maddeler; alaka, nutfe, nutfe-i emşâc, mâ, mâi mehîn, mâi dâfık, tîn, salsâl, hame-i mesnûn,sülâletin min tîn, mudğa’dan oluşmaktadır. Bu maddelerin insanın yaratılışındaki kullanım sıraları ise; turâb, nutfe, alaka, mudğa şeklindedir.
Öte yandan insanın yaratılışı ile igili bir hadiste de, ayetlerdeki yaratılış saf-haları yaklaşık olarak zikredilmektedir. Abdullah b. Mesûd bu hadisi şu şekilde rivayet etmektedir:” Doğru söyleyen ve kendisine ancak doğru bildirilen Pey-gamber bana haber verdi ve şöyle dedi: Sizden her birinizin yaratılması, başlan-gıçta ana rahminde 40 günde toplanır. Sonra toplanan bu şeyler 40 günde yapış-kan bir nesne (alaka) halini alır. Sonra yine 40 gün içinde bu yapışkan nesne bir çiğnemlik et (mudğa) halini alır. Sonra Allah, mudğa’ya bir melek gönderir ve onun için şu dört hususu yazmasını emreder: Ameli, eceli, bedbaht mı olacağı, mutlu mu olacağı. Bunlar yazıldıktan sonra, ruh üflenir. Yaşamam kendisine bağ-lı olan Allah’a yemin olsun ki, sizden bir kişi iyi amel işler hatta kendisiyle cennet arasında yalnız bir kulaçlık mesafe kalır da bu sırada (meleğin ana rahminde) yazdığı yazının gereği tecelli eder gelir, o kişinin cennet’e girmesine mani olur. Bu sefer o, cehennemliklerin yaptıklarını yapmaya başlar ve neticede cehenneme girer”.36Peygamberin hadislerinin, aynı zamanda Kur’an’daki açıklamalara paralel açıklamalarda bulunduğunun en güzel örneklerinden birini bu hadiste görmekte-yiz. Ayetlerde geçen İnsanın yaratılışındaki nutfe, alaka, mudğa ve akabinde ruh üflenmesi, şeklindeki sıralama bu hadiste de yerini almaktadır. Ayetlerde îma yoluyla belirtilen “insanın aklını kullanarak doğru davranışlar sergilemesinin le-hine olması” durumu ise bu hadiste daha açık belirtilmektedir. Aslında Kur’an ve hadislerde zikredilen cennet ve cehennem, iyi ve kötü’nün sembolü olarak kabul edildiğinde, ayet ve hadislerin sadece müslümanlara değil bütün insanlara hitap ettiği açıkça görülecektir. Bu durumda, ayetlerden ve hadisten çıkarabileceğimiz en önemli sonucun: “Allah’ın müslümanların nasıl yaratıldığına değil, insan türü-nün nasıl yaratıldığına dikkat çekmesi”, temeli üzerine bina edilmesi gerektiği, şeklinde olacağını söyleyebiliriz. Çünkü Allah, insanı yaratırken “Müslüman-müslüman değil” gibi bir ayırım gözetmeksizin, Rahmân sıfatının gereği olarak, tabiatı bütün insanlığın hizmetine sunmuştur. Her türlü inanca ve inançsızlığa sahip insanoğluna, aynı hayatı bahşetmiştir. HADİSLERDE “FITRAT” KAVRAMI Fıtrat kelimesinin yer aldığı yaklaşık 55 hadisi, konuları bakımından, aşağı-daki şekilde gruplandırabiliriz: 1.Grup: “Her doğan fıtrat üzere doğar”Hadisi: Genellikle Ebû Hüreyre’den nakledilen bu gruba dahil hadisleri de kendi ara-larında dört paragraf halinde zikretmemiz mümkündür.
“Her doğan fıtrat üzere doğar, sonra ana-babası onu Yahudi, Nasrani veya Mecusi yapar. Tıpkı (herhangi bir) hayvanın, uzuvları tam bir yavru hayvan do-ğurduğu gibi. Onlarda herhangi bir uzuv noksanlığı görür müsünüz?38 Sonra Ebu Hureyre “isterseniz şu ayeti okuyun” dedi: “...Allah’ın insanları üzerine yarattığı fıtrata. Zira Allah’ın yaratmasında herhangi bir değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur.”39“Her doğan bu fıtrat üzere doğar. Sonra ana-babası onu Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır. Tıpkı develerin, yavrularını kusursuz bir şekilde doğurduğu gibi. Siz hiç onların uzuvlarında herhangi bir eksiklik gördünüz mü? Dediler ki: Ey Allah’ın Rasûlü “küçük yaşta ölenin konumu nedir? Peygamber: “Allah, eğer yaşasalardı, onların yapacakları amelleri en iyi bilendir”40 dedi. “Her insanı annesi fıtrat üzere doğurur, daha sonra ebeveyni onu Yahudi, Hı-ristiyan veya Mecusi yapar. Eğer ebeveyni Müslüman ise o da Müslüman olur. Meryem ve oğlu Hz.İsa hariç her çocuğa, daha annesi doğururken, şeytan yumru-ğu ile onun iki yanını dürter.”41“Her doğan millet üzere doğar, sonra ana babası onu Yahudileştirir, Hıristi-yanlaştırır veya Müşrikleştirir. Denildi ki Ey Allah’ın Rasûlü, daha önce ölenler helak mı oldular? Bunun üzerine Peygamberimiz: onların ne yaptıklarını en iyi Allah bilir.”422.Grup: “Mirac’da Peygamber fıtrata uygun olanı yapmıştır” Hadisi:Ebû Hureyre, İbn Abbâs ve Malik b. Enes’in naklettiklerine göre Hz. Pey-gamber şöyle buyurmaktadır: “Mirac’a çıktığında Hz.Peygambere birinde şarap diğerinde süt olan iki kase getirildi. Onlara baktıktan sonra süt kasesini aldı. Bunun üzerine Cebrail: Seni
fıtrata uygun davrandıran Allah’a hamdolsun. Eğer şarap kasesini almış olsaydın ümmetin azacaktı.”43dedi. “Sidratü’l-münteha’ya yükseldiğimde ikisi açık ikisi gizli dört tane nehir gördüm. Açık olanlar Nil ve Fırat nehirleri idi. Gizli olanlar ise Cennetten iki nehir idi. O esnada içinde süt, bal ve şarap olan üç tane kase getirildi. Süt kasesini aldım ve içtim. Bunun üzerine bana: Fıtrata uygun olanı yaptın, ümmetin de öyle, denildi.”443.Grup: “Uykuda ölen kişi, hangi durumda fıtrata uygun ölür” Hadisi:Berâ b. Âzib’in naklettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Ey insan, yatağına vardığın zaman: Ey Allah’ım nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işlerimi sana havale ettim, sırtımı sana dayadım. Çünkü senden başka sığınılacak yoktur. İndirdiğin kitabına, gönderdiğin peygamberine iman ettim, diyerek yatar ve o şekilde ölürsen fıtrat üzere ölmüş olursun, sabaha çıkarsan da sevap kazanmış olursun”.45 Bu hadise ilaveten kaynaklarda şu ifade-ler de yer almaktadır: “Yatacağın zaman namaz abdesti gibi abdest alır ve sağtarafının üzerine yatıp...”46Abdurrahman b. Ebezî naklediyor: “Peygamber sabah kalktığında şöyle derdi: İslam fıtratı üzere, ihlas kelimesi üzere, Peygamberimiz Muhammed’in dini üzere, babamız İbrahim’in Hanif dini üzere sabahladık.”47 Bir önceki hadiste anlatıldığı şekilde yatıp sabah kalktıktan sonra peygamberimizin bunları söylediği belirtilmektedir. 4.Grup: “Fıtratın gereği olan insanî özellikler” Hadisi:Hz. Aişe ve Ebû Hureyre’nin belirttiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyur-muştur: “5 (veya) 10 şey fıtrattandır: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, tırnakları kes-mek, koltuk altı kıllarını gidermek, bıyıkları kısaltmak, sakalı uzatmak, misvak
kullanmak, buruna su çekmek, parmak aralarını yıkamak, taharetlenmek.”48İmkanlarımız çerçevesinde, ulaşabildiğimiz hadis kaynaklarıyla sınırlı tuttu-ğumuz bu araştırmamızda, ilgili hadisleri dört gruba ayırdıktan sonra, şimdi “fıt-rat” hakkında yapılan bazı değerlendirmelere işaret etmek yapmak istiyoruz. “Fıtrat hadisi” denilince, muhtemelen, akla ilk gelenler, birinci grupta yer alan hadislerdir. Böyle bir araştırma yapmamıza sebep olan hadisler de esasen bu gruptaki hadisler olmuştur. Öncelikle Peygamberimizin bu sözleri niçin söylemişolabileceği konusunu ele alalım: Hadisin Buhari’de vürûd sebebiyle birlikte şu şekilde yer aldığını görüyoruz: “İbn Şihab ez-Zühri, doğumunu müteakip ölen her çocuğun, veled-i zina da olsa, İslam fıtratı üzere doğduğundan, annesi gayri Müs-lim olsa da babası Müslüman olduğunu söylüyorsa ve çocuk ağlayarak canlılık belirtisi taşıdıysa, mutlaka cenaze namazı kılınır. Eğer doğduktan sonra ağlama-dan ölmüş ise, düşük sayılacağından cenaze namazı kılınmaz. Zira bu konuda Ebu Hureyre, Peygamberimizden şu sözleri nakletmiştir: Her doğan fıtrat üzere do-ğar...”49 demektedir. Vürûd sebebiyle ilgili olarak, kaynaklarda şu bilgiler de verilmektedir: “Esved b. Serî’ (öl:42) anlatıyor: “Peygamberle birlikte bir gazve-ye katıldım ve zafer elde ettik. O gün insanlar hatta çocuklar öldürülmüştü. Bu durum Peygambere bildirilince şöyle dedi: İnsanlara ne oluyor da katl konusunda sınırı aşıyorlar. Oradakilerden biri bu durumun normal olduğunu vurgularcasına şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasûlü, öldürülen çocuklar müşriklerin çocuklarıdır. Pey-gamber bu kişiye cevaben: Sizin babalarınız da müşriklerin çocuklarıydı. Zürriyyet’leri kesmeyin, zürriyyet’leri kesmeyin. Her doğan fıtrat üzere do-ğar...”50Fıtrat hakkında, Buhârî şârihi Bedruddîn el-Aynî’nin (öl:855) verdiği bilgile-ri, kelimenin kavramsal çerçevesini tayinde katkı sağlayıcı nitelikte olması bakı-mından, özetlemek istiyoruz: “Burada fıtrat, yaratılanın, Rabb’ini bilebilme kabi-liyetiyle yaratılmış olması, demektir. Zira fıtrat, “fâtır” ve “hâlık” kelimelerinin çağrıştırdığı “hilkat”tir. Yeni doğan bir çocuk, çocukluk döneminde iman veya inkar, kabul veya red edebilme yeteneğine sahip değildir. Hadiste geçen “kemâ tüntecü’l-behîmetü”de olduğu gibi çocuk, her türlü etkiden korunmuş, masum bir yavrudan başka bir şey değildir. İleriki yaşlarında inkar’ı ve redd’i seçecek olur-sa, şeytan da onu destekler ve küfre girer.51 Aynî, konu ile ilgili diğer görüşlerden
bazılarını da şu şekilde dile getirmektedir: “Burada fıtrat’tan maksat İslam’dır. Çünkü selef alimleri, “fıtratallahi fatara’n-nâse aleyhâ”52 ayetinde geçen fıt-rat’tan maksadın İslam Din’i olduğu hakkında görüş birliği içindedirler. Bu gö-rüşlerine delil olarak da Iyâz b. Hammâd’ın53 rivayet ettiği: “ Kullarımı, dosdoğru ve güven ilkesi üzerine kurulu, hanîf olarak yarattım”şeklindeki kudsî hadisi54ileri sürerler. Arapça’da hanîf, sâlim ve müstakîm demektir”.55 Fıtrat’ın “İslam” demek olduğunu kabul edenler-ki Ebû Hureyre (öl:57) ve İbn Şihâb ez-Zührî (öl:124)’de aynı görüştedir-bir de: “Beşşey veya on şey fıtrattandır...”56 hadisini delil olarak ileri sürmüşlerdir. Çünkü onlara göre bu hadiste yer alan “bıyıkları kısaltmak, sünnet olmak” gibi uygulamalar, İslam Dini’nin öngördüğü sünnetler-dendir. Bu görüşe karşı çıkan Ebû Amr57 ise şunları belirtmektedir: “Fıtrat’tan maksadın İslam olması mümkün değildir. Yani içinde İslam Dini’nin tabîî olarak bulunduğu bir fıtrat söz konusu olamaz. Çünkü İslam ve iman; dil ile ikrar, kalp ile tasdik ve beden ile ameldir. Bunlar ise, doğal olarak, bir çocuktan beklen-mez”.58“Fıtrat, Allah’ın insanı ilk yarattığında onun için taktir ettiği yaşama süresi, ölüm vakti, mutlu mu olacağı, bedbaht mı olacağı, bülûğa erdiğinde atalarının dinini seçebileceği gibi özelliklere sahip olması demektir. Bunun için Allah, insa-nın zürriyetinden: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? “ dediğinde, hepsinden de “evet” şeklinde söz (mîsâk) almıştır. Bunun delili de “Göklerde ve yerde kim var ise, ister istemez O’na teslim olmuştur”59 ayetidir.60 Bu görüşü benimseyen İshâk b. Râhaveyh (öl:238), Hz. Aişe’nin şu rivayetini örnek göstermektedir: “Ensâr’dan birinin çocuğu vefat etmişti. Ben: “ Ne mutlu ona, Cennet serçelerin-den bir serçe” dedim. Peygamber ise: “Bırak Yâ Ayşe! Allah, Cenneti yaratmış ve onun için de insanlar yaratmıştır. Cehennemi yaratmış ve orası için de insanlar yaratmıştır” dedi.61 Ebû Amr’a göre İshak b. Râhaveyh’in bu görüşü, zorla varı-lan bir sonuç olduğundan, önde gelen ehl-i sünnet alimlerince kabul görmemiş-tir.62Hadislerin ikinci bölümünde de Peygamberimiz, çocuğun inanç bakımından mutlaka ailesinden etkileneceği ve eğitimde ailenin mutlak rolü olduğu gerçekle-rini dile getirmektedir. Bu gerçeklerden hareketle hiçbir Müslümanın küçük yaşta İslam dinini araştırarak Müslüman olduğunu, aynı şekilde hiçbir Yahudinin ya da Hıristiyanın küçük yaşta bu dinleri araştırarak seçtiğini söylemek mümkün değil-dir. Dolayısıyla bu konuda ana babanın, çevrenin mutlak etkisi tartışılmaz bir gerçektir. Hadislerin üçüncü bölümünde ise yine çok önemli bir konuya işaret edilmek-te ve her türlü hayvanın kendi cinsinin devamı yönünde doğum yaptığı örneklerle anlatılmaktadır. Yani bir devenin yine aynı şekilde hiçbir uzuvdan noksan olmak-sızın, deve yavrusu doğuracağı, bir filin yine filden başka bir şey doğuramayacağı gerçeği dile getirilmekte ve bu deveranın Allah’ın asla değişmeyen sünneti olduğu üzerinde ısrarla durulmaktadır. Bu ise, Allah’ın insana ilk yaratışında vermişolduğu tipoloji ve anatomik yapıda herhangi bir değişmenin söz konusu olmaya-cağı anlamına gelmektedir. Birinci grup hadislerde dikkat çeken konulardan biri de Yahudilik, Hıristi-yanlık, Mecusilik veya Müslümanlıktan önce doğup ölen ve hangi din üzere öl-dükleri sorusu gündeme gelen çocukların durumunun Allah’a havale edilmiş ol-masıdır. İkinci grup hadislerde ele alınan konu, Hz.Peygamberin Mirac’ı esnasında gerçekleşen bir olayı haber vermektedir. Burada peygamberimize, içtiği zaman insanın aklını izale eden yani fıtratına aykırı davranışlar sergilemesine vesile olan şarap ile, içtiği zaman başta akıl olmak üzere insan sağlığına olumlu katkılar sağ-ladığı tıbben de sabit olan süt takdim edilmiş, O da kendisinin ve insanların lehi-ne olan süt’ü seçmiştir. Peygamberliği süresince sağlıklı bir toplum oluşturma çabası içerisinde olan ve sarhoşluk veren her şeye karşı tedrîcî bir şekilde müca-dele eden Hz. Peygamberin, sözlerini bu şekilde örneklendirmesi, onun misyonu-nun bir gereğidir kanaatindeyiz. Üçüncü grup hadislerde peygamberimiz insanın başı boş yaratılmadığını, ya-ratanına karşı bazı ödevleri yerine getirmesi gerektiğini, üstelik böyle yaptığı za-man manevi kazanç sahibi olacağını ifade etmektedir. Peygamberimizin hadisler-de belirttiğine göre insan, yatacağı zaman adeta o günün muhasebesini yaparcası-na yaratanına teşekkür ederek teslim olur ve böyle bir teslimiyetten sonra uykuda eceli gelirse fıtrat üzere ölmüş olur. Şayet ölmeden sabahlarsa yatarken söylemişolduklarından dolayı, sevap kazanmış olur. Hadislerden anlaşılan odur ki insan daima sorumluluğunun bilinci içerisinde olmalı ve her günün sonunda yaratanına teşekkür etmelidir.
Dördüncü grup hadislerde insanı diğer canlılardan farklı kılan dış görünüşler dile getirilmektedir. Burada sayılan ve insanın hem sağlığı hem de temizliği açı-sından önem arz eden hususlar, hayvanlar dikkate alındığında bir kat daha önem kazanmaktadır. Çünkü herhangi bir hayvan, hadislerde zikredilen davranışların tamamını yapamaya muktedir olmadığından potansiyel mikrop taşıyıcısı duru-mundadır. Fıtrat ile İslam Dini’nin aynı anlamda kullanıldığı diğer bir rivayette63 de Müslüman’ın ibadet bilincine vurgu yapılmaktadır. Bu rivayette, ibadetlerini usu-lüne uygun yapmayan bir müslümanın, o ibadeti hiç yapmadığı varsayılmakta ve böyle ibadet etmeye devam ettiği sürece İslam Dini üzere ölmeyeceği belirtilmek-tedir. Bu değerlendirme Huzeyfe el-Yemani’ye ait olduğu için, sadece zikretmek-le yetinip üzerinde durmaya gerek görmüyoruz. “İSLAM FITRATI” SÖYLEMİNİN TENKİDİ“İslam Fıtratı” söyleminin tenkidine geçmeden önce bu söylemin hangi kay-naklarda yer aldığına ve kimlerin ifadesi olduğuna bir göz atalım. Bizim tespitle-rimize göre bu söylemin sırasıyla Hz. Peygamber, İbn Şihâb ez-Zührî (öl: 124) ve Buhârî (öl:256) tarafından kullanıldığı görülmektedir. Hz. Peygamberin ifadesi olarak geçtiği yerler Ahmed b. Hanbel (öl:241)’in Müsned’i, Dârimî (öl:255)’nin Sünen’i ve İbn Hibbân (öl:354)’ın Sahîh’idir64. İbn Şihâb ez-Zührî’nin ifadesi olarak, Buhârî’nin Sahîh’inde, hadisin vürûd sebebinin anlatılması esnasında yer almaktadır.65 Buhârî’nin ifadesi olarak da Kitâbu’t-tefsîr’de tefsîru sûre 30’un birinci bâb’ı olan “lâ tebdîle li halkıllâh-li dînillâh, halku’l-evvelîn: dînu’l-evvelîn, ve’l-fıtratu el-islâmu” adlı bâb başlığında kullanılmaktadır.66 Fakat bu bâb’ın altında sıralanan hadislerde sadece “fıtrat” kelimesi yer almaktadır.67 Bâb başlığından da anlaşıldığı gibi Buhârî, fıtrat’tan maksadın İslam Fıtratı olduğuna işaret etmeye çalışmaktadır. Öte yandan Tirmizî (öl:279)’nin Sünen’inde yer alan bir hadiste de Fıtrat ve İslam kelimelerinin, kimliği belli olmayan bir grup tarafından, “ve” bağlacıyla arka arkaya ( hüm ebnâunâ ellezîne vulidû ale’l-fıtrati ve’l-islâmi) kullanıldığı görülmektedir.68 Bir peygamber sözü olarak “Îslam fıtratı” söyleminin dile geti-rildiği hadislerin sadece Ahmed b.Hanbel’in Müsned’i, Dârimî’nin Sünen’i69 ve İbn Hibbân’ın Sahîh’i70 gibi güvenilirlik bakımından önde gelmeyen hatta zayıf ve uydurma rivayetleri barındıran eserlerde yer alıp, Buharî ve Müslim’in Sa-hih’leri gibi muteber kaynaklarda, hatta Kütüb-i Sitte öncesi eserlerde hiç yer al-maması, İslam fıtratı kavramının Hz. Peygambere aidiyeti konusunda kuşku ya-ratmaktadır. Bu kuşkunun asıl sebebi de ilgili rivayetler hakkında yaptığımız sened tetkikinden kaynaklanmaktadır. Bu rivayetlerin senedleri ile ilgili tespitlerimize geçmeden önce, Buhâ-ri’nin, belirtilen bâb başlığında “fıtrat” kelimesini “İslam” ile izah etmesinde, İbn Şihâb ez-Zührî’nin etkisinin söz konusu olabileceğini belirtmek istiyoruz. Çünkü Buharî, hadisin naklinden önce İbn Şihâb ez-Zührî’nin anlattığı vürûd sebebine yer vermektedir. Aynî’nin bu konuyla ilgili şu değerlendirmesi de dikkatlerden kaçmamaktadır: “İbn Şihâb ez-Zührî’nin Ebû Hureyre’den rivayeti munkatı’dır.Çünkü İbn Şihâb ez-Zührî Ebû Hureyre ile görüşmemiş ve ondan hadis rivayet etmemiştir. Buhârî ise İbn Şihâb ez-Zührî’nin sözünü ihticâc için değil, âlî isnadlı olduğu için zikretmiştir”.71Şimdi, “İslam Fıtratı” söyleminin Hz. Peygambere ait olduğu görülen, Dârimî’nin Sünen’i ile İbn Hibbân’ın Sahîh’indeki hadislerin ravilerinden bazıları hakkında tespit ettiğimiz değerlendirmeleri kısaca arz etmek istiyoruz. İlgili ha-dis’in Darimî’deki senedi72:
Muhammed b. Yusuf el-Firyâbî (öl:212)—Süfyân b. Saîd b. Mesrûk (öl:161)—Seleme b. Kuheyl (öl:121) – Abdullah b. Abdurrahmân b. Ebezî (öl:?)—Abdurrahmân b. Ebezî el-Huzâî (öl?)—Hz. Peygamber şeklindedir. Bu senede göre hadisi Hz. Peygamberden duyduğu anlaşılan Abdurrahmân b. Ebezî el-Huzâî’nin hem sahâbî hem de tâbiûn’dan olduğu şeklinde çelişkili ifadeler bulunmaktadır. Ayrıca ondan hadis alanlar arasında, senedde yer alan oğlu Abdullah b. Abdurrahmân b. Ebezî’nindeğil, diğer oğlu Said b. Abdurrahman b. Ebezî’nin ismi zikredilmektedir.73Senedde yer alan ve Abdurrahmân b. Ebezî el-Huzâî’ninoğlu olan Abdullah b. Abdurrahmân b. Ebezî’nin; babasından hadis rivayet ettiği, kendisinden de Seleme b. Kuheyl ve Mansûr el-Mu’temer’in hadis rivayet ettiği, İbn Hibbân’ın sika kabul ettiği, Ebû Davud’un Sünen’inde bir rivayetinin yer aldığı ve Ahmed b. Hanbel’e göre “hasenu’l-hadîs” olduğu belirtilmektedir.74 Seleme b. Kuheyl’in de tâbiûn’dan ve ittifakla sika olduğu belirtilmektedir.75 Seneddeki diğer ravi Süfyân b. Saîd b. Mesrûk’unda ittifakla sika ve fakîh kabul edildiği belirtilmektedir.76 Son ravi Muhammed b. Yusuf el-Firyâbî hakkında ise Süfyân b. Saîd b. Mesrûk’dan riva-yetlerinin garîb olduğu, sika kabul edilmekle birlikte zapt yönünden kusurlu ol-duğu, ayrıca 150 civarındaki hadiste hata yaptığı belirtilmektedir.77İbn Hibbân’ın Sahîh’inde yer alan hadisin senedi iseşu ravilerden oluşmak-tadır: Fadl b. Habbâb el-Cumehî (öl:?)--Müslim b. İbrahim el-Ezdî (öl:222)--es-Seriyy b.Yahyâ (öl:167)— Hasan el-Basrî (öl:110)--Esved b. Serî’ (öl:42) — Hz. Peygamber: Hadisi’in ilk ravisi olan Esved b. Serî’in Hz. Peygamberle birlikte gazvelere katıldığı ve Cemel Vak’ası esnasında vefat ettiği belirtilmektedir. Bu vak’a’dan sonra kaybolduğu da verilen bilgiler arasında yer almaktadır. Hasan el-Basrî’nin ondan hadis rivayet ettiği görülse de bunun mümkün olmadığı da ayrıca vurgu-lanmaktadır.78Hasan el-Basrî ise tâbiûn’dan olup Esved b. Serî’den hadis alma-dığı belirtilmektedir. Ayrıca, irsal ve tedlis yoluyla rivayetlerde bulunduğu da, 79hadis rivayeti bakımından onun durumunu ortaya koyduğu için, oldukça dikkatçekmektedir. es-Seriyy b.Yahyâ’ya gelince, bir taraftan sika olduğuna dair bilgiler verilirken, diğer taraftan zayıf ve hadislerinin münker olduğu belirtilmektedir.80Son ravi81Müslim b. İbrahim el-Ezdî’ninde genellikle sika kabul edildiği belir-tilmekle birlikte hadis aldığı kişiler arasında es-Seriyy b.Yahyâ’nın ismi zikredil-memektedir.82Hadisin sahâbî ravisi Esved b. Serî’in kaybolduğu, irsâl ve tedlîs yoluyla ri-vayetlerde bulunan Hasan el-Basrî’nin ondan hadis almadığı, ara ravîlerden es-Seriyy b.Yahyâ’nın hem sika hem de zayıf ve münkeru’l-hadîs olduğu şeklindeki çelişkili ifadeler, bu hadise, raviler yoluyla bir ilave yapılabileceği intibaını berta-raf etmemektedir. Darimî’deki rivayetin ilk ravisi ile son ravisi hakkında, güveni-lirliklerini zedeleyecek ifade ve yorumların yer alması da bizi aynı sonuca götür-mektedir. Aynı şekilde üçüncü grupta yer alan hadislere baktığımızda, Hz. Peygambe-rin yatacağı zaman yaptığı duada sadece fıtrat kelimesini kullanırken, sabah kalk-tığında yaptığı duada da sadece fıtrat ifadesini kullanması beklenirdi. Fakat, hadis rivayeti bakımından olumsuz durumlarını az önce gördüğümüz bazı ravilerin is-nadında yer aldığı Dârimî ve İbn Hibbân hadislerindeki “İslam fıtratı” ifadesi, kanaatimizce mecruh ravilerin yaptığı bir ilavedir. Aktardığımız bu bilgiler doğrultusunda, “fıtrat” kelimesinin genellikle tek başına kullanıldığını söyleyebiliriz. Bize göre bu, bütün canlıların Allah’ın takdir ve tayin ettiği kendi anatomik yapılarıyla üremeye devam ettiğinin vurgulanması içindir. Çünkü insanları Müslüman anatomisine sahip, Yahudi anatomisine sahip, Hıristiyan anatomisine sahip diye fiziki bir ayrıma tabi tutmak yanlış bir yaklaşım tarzı olur. Aynı şekilde insanların ten, göz veya saç renklerine göre ya da boyları-nın uzunluğu-kısalığına göre kısacası değişik fiziki yapılarına bakarak dinlerini tespit etmek mümkün değildir. Böyle olduğu takdirde insanlara din seçme veya değiştirme hakkı da ortadan kalkmış olur. Çağı yakalayamamış toplumlarda in-sanları fiziki yapılarına göre Müslüman tipi, Yahudi tipi, ateist tipi gibi tiplere ayırmak belki doğal karşılanabilir. Ama günümüz modern dünyasında, insanlarhakkında bu şekilde yargılara varmak hatadan hâli değildir. Çünkü dinin değil, canlının tipolojisi olur. Bunu hadislerde ifade edilen “Siz hiç bir devenin deve yavrusundan başka bir şey doğurduğunu gördünüz mü?” şeklindeki sözlerden rahatlıkla çıkarabiliriz. Şu halde fıtrat fizîkî/antropolojik yönü ile dikkat çeken evrensel bir kavram, 83İslam ise insanın dînî/psikolojik yönünü yansıtan özel bir kavramdır, diyebiliriz. Eğer “fıtrat”, “İslam” ile aynı anlamda kullanılsaydı, doğal olarak Allah’ın her insanı mutlaka İslam ile şereflendirmesi beklenirdi. Oysa Allah, din seçimi konusunda insanı serbest bırakmıştır. Fıtrat konusunda da serbest bıraksaydı bu-gün yeryüzünde fizîkî yapısından dolayı bunalıma düşen hiç bir insan olmazdı. Bu noktadan hareketle insan için fıtrat’ta serbestîlik yok iken din’de var olduğunu dolayısıyla bu iki kelimenin birlikte kullanılmasının doğru olmayacağını da söy-leyebiliriz. Hadislerdeki ifadelerden, din’in fıtrat’a göre ikincil konumda olduğu da anla-şılmaktadır. Çünkü din, fıtrat’ın gereği olan akla ve zihne, insanın kendi isteğine bağlı olarak yerleşmiş psikolojik bir duygudur. Öte yandan ayetlerde ve hadisler-de dile getirilen insanî özellikler sadece Müslümanları değil, bütün insanları ilgi-lendiren özelliklerdir. Mesela söz konusu hadislerde: “Her doğan Müslüman fıtrat üzere doğar” denmeyip “her doğan canlı, fıtrat üzere doğar” denilmektedir. Aynı şekilde ayette “Müslüman en güzel biçimde yaratılmıştır” denilmeyip, “insan en güzel şekilde yaratılmıştır” denilmektedir.84Şurası muhakkaktır ki, gerek Kur’ân ayetlerinde gerekse Hz. Peygamberin söz ve uygulamalarında, insanın fıtratına aykırı hiçbir husus yoktur. Zira İslam Din’i fıtrata uygun tabiî bir dindir. İslam’ın itikat, ahlak ve sosyal alanlarla ilgili hiçbir hükmü, insanın fıtrat ve tabiatıyla çatışmaz. İslam, insanın ve çağın tüm ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte olduğu gibi, onun hiçbir hükmü de aklın ve tabiatın hükümlerini değiştirmez.85Bu durumda, İslam’ın fıtrata uygun bir din olduğunu söylemek ve kabul etmek pek tabîî iken, fıtrat’ın İslam İle aynı anlama geldiğini söylemek ve kabul etmek mümkün görünmemektedir.Ayrıca yine ayetlerde86 diğer varlıkların insanın emrine verildikleri belirtil-mektedir. Diyelim ki bu varlıklardan maksat insanların günlük hayatta iç içe ya-şadıkları hayvanlar olsun. Bugün acaba hangi hayvan, insanların kendilerine ver-diği yiyeceği dinine dikkat ederek alır veya reddeder. Her hayvan Allah’ın onun için takdir ve tayin etmiş olduğu davranışları yerine getireceğinden, verenine bakmaksızın yiyeceği alacaktır. Allah hayvandan farklı olarak, insana akıl ver-miştir. İnsanın, aklı sayesinde doğruyu veya yanlışı ayırt edebilme yeteneğine sahip olması, fıtratının gereğidir. Din’i de bu ayırıma sadece etken bir konumda-dır. Aynı şekilde, yine insanın emrine amade kılınan ay ve güneş sadece müslümanların değil, bütün insanlığın yararı için yaratılmıştır. Sonuç olarak söyleyeceğimiz şunlardır: Yüce Allah insanların hangi dine mensup olduklarının bilinebilmesi için değişik dinlere göre anatomik yapı, model tayin etmemiştir. Bütün insanları aynı anatomik yapıda yaratmış ve yaratmaya devam etmektedir. Onun değişmeyen sünneti de bu olsa gerektir. İslam ve fıtrat kelimelerinin, sadece tali kaynaklarda birbirlerinin muzâf-muzâfun ileyh’i olarak kullanılması, buna mukabil fıtrat kelimesinin kâhir çoğunlukla tek başına kulla-nılması, “İslam fıtratı” söyleminin doğru bir söylem olacağı sonucunu ortaya koymamaktadır. Hadislerin senedinde yer alan bazı raviler hakkındaki olumsuz bilgiler de bu fikri destekleyen diğer bir delildir. Öte yandan İslam Fıtratı söyle-mi’nin Kur’an mantığına da ters düştüğü belirtilmekte ve her doğan çocuğun İs-lam veya Tevhîd fıtratı üzere doğduğuna dair bir rivayetin hadis kitaplarında zik-redilmiş olmasının, mantıkî tutarsızlığın hangi boyutlara vardığının ve bu durum karşısında en küçük bir rahatsızlık bile duyulmadığının hayret verici olduğu belir-tilmektedir.87Diğer taraftan, üçüncü gruptaki Buhârî, Müslim ve Tirmizî tarafından nakle-dilen hadislere baktığımızda, Hz. Peygamberin yatacağı zaman yaptığı dua’da sadece fıtrat kelimesini kullandığını, buna karşılık Dârimî, Ahmed b. Hanbel ve İbn Hibbân’ın rivayet ettiği hadislerde, sabah kalktığında yaptığı dua’da İslam fıtratı ifadesini kullandığını görmekteyiz. Halbuki Peygamberin, tutarlılık ilke-sinden hareketle düşündüğümüzde, sabah duasında da aynı ifadeyi kullanması uygun olurdu. Bize göre de Peygamberimiz sabah da sadece fıtrat kelimesini kul-lanmıştır. Fakat, zabt yönünden mecrûh ravilerin yaptığı bir hata sonucu, Hz. Peygamberin ifadesinde değişiklik yapılmıştır. Ebû Amr’ın da belirttiği gibi, fıt-rat’tan maksadın İslam olması mümkün değildir. Yani içinde İslam Dini’nin tabîî olarak bulunduğu bir fıtrat söz konusu olamaz. Çünkü İslam ve iman; dil ile ikrar, kalp ile tasdik ve beden ile ameldir. Bunlar ise, doğal olarak, bir çocuktan bek-lenmeyen davranışlardır. BİBLİYOGRAFYA
el-ASKALÂNÎ, Şihâbuddîn Ebü’l-Fadl Ahmed b. Ali b. Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, Beyrut 1993, I-VI.ATEŞ, Ali Osman, Hadis Temelli Kalıp Yargılarda Kadın, Beyan Yayınları, İstanbul 2000. el-AYNÎ, Bedrüddin Ebû Muhammed Mahmud b. Ahmed, Umdetu’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, nşr: Muhammed Mahmud el-Halebî, Basım yeri yok, 1972, I-XX. 87 M. Hayri Kırbaşoğlu, Alternatif Hadis Metodolojisi, Kitâbiyât yay., Ankara 2002, s. 205.
A.Kadir EVGİN Yıl: 1Sayı:1Ocak-Haziran 2003 /109BUHÂRÎ, Muhammed b. İsmail, es-Sahîh, Çağrı Yay. İstanbul 1992, I-VIII. el-BÜSTÎ, Muhammed b. Hibbân b. Ahmed Ebû Hâtim, es-Sahîh, thk: Şuayb el-Arnavût, Dâru’n-Neşr, Beyrut 1993. D. B. Macdonald, “Fıtrat” maddesi, M.E.B. İslam Ansiklopedisi, Eskişehir 1997, IV, 627. DÂRİMÎ, Ebû Abdillah b. Abdirrahmân et-Temîmî, es-Sünen, Çağrı Yay. İs-tanbul 1992, I-II. EBÛ DÂVUD, Süleyman b. Eşas es-Sicistânî, es-Sünen, Çağrı Yay. İstanbul 1992, I-V. GÜNDÜZ, Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara 1998. FR., Buhl, “Hanîf” maddesi, m.E.B. İslam Ansiklopedisi, Eskişehir 1997, V/1, 215HÖKELEKLİ, Hayati, “Fıtrat” md., T.D.V.İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1996, XIII, 47-48. İBN HANBEL, Ahmed b.Muhammed, el-Müsned, Çağrı Yay. İstanbul 1992, I-VI. İBN HAMZA, ed-Dımeşkî, el-Beyân ve’t-Ta’rîf fî Esbab-ı Vürûdi’l-Hadîsi’ş-Şerîf, Beyrut 1982, I-III. İBN MÂCE, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd, es-Sünen, Çağrı Yay. İs-tanbul 1992, I-II. İBN MANZÛR, Ebu’l-Fadl Cemalüddin Muhammed b. Mükerrem, Lisânü’l-Arab, Beyrut 1994, I-XV KASTALLÂNÎ, Ahmed b. Muhammed el-Hatîb, İrşâdü’s-Sâri li Şerhi Sahîhi’l-Buhari, Beyrut 1304, I-X KIRBAŞOĞLU, M. Hayri, Alternatif Hadis Metodolojisi, Kitâbiyât yay., Ankara 2002._____, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu Yay., Ankara 1999. Kur’an-ı Kerîm ve Açıklamalı Meali, (Komisyon), T.D.V.Yay., Ankara 1993. MALİK b. ENES, el-Muvatta’, Çağrı Yay. İstanbul 1992. MÜSLİM, Ebu’l-Hüseyn Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî, es-Sahîh, Çağrı Yay. İstanbul 1992, I-III.
10/ Hadislerde “Fıtrat”Kavramıve “İslam Fıtratı” Söyleminin Tenkidien-NESÂÎ, Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şuayb, es-Sünen, Çağrı Yay., İstan-bul 1992, I-VIII. ÖZSOY, Ömer-GÜLER, İlhami, Konularına Göre Kur’an Sistematik Kur’an Fihristi, Fecr Yay., Ankara 2001. TEZCAN, Mahmut, Kültürel Antropoloji, T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Anka-ra 1997. et-TİRMÎZÎ, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ, es-Sünen, Çağrı Yay. İstanbul 1992, I-V. YAZIR, Elmalılı M.Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1971, I-X.ez-ZEBÎDÎ, Muhammed Murtaza, Tâcü’l-Arûs, Beyrut 1994, I-XX. ZEYVELİ, Hikmet, Kur’an ve Sünnet Üzerine Makaleler, Ankara 1996.