|
BERAT KANDİLİ..
Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin proğramı nev'inden olması cihetiyle Leyle-i Kadr'in kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadir'de otuzbin olduğu gibi, bu Leyle-i Berat'ta herbir amel-i sâlihin ve herbir harf-i Kur'anın sevabı yirmibine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhur-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyali-i meşhurede onbinler, yirmibin veya otuzbinlere çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur'anla ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır. ( Said Nursî Şualar: 505) Açıklaması .
Hadislerle Berat Kandili Konu Bilgisi :
- Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuşlardı: "Recep, Allah'ın ayıdır. Şaban, benim ayımdır. Ramazan, ümmetimin ayıdır". Mübarek Recep ayının ardından gelen Şaban ayı Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ayıdır. Bu mübarek ayın değerini bilerek, ibadetlerimizi yapmalı, alemlerin Rabbinden af dilemeliyiz.
Şaban ayının
önemli özelliklerinden biri Beraat gecesi gibi müstesna bir gecenin
bu ayın içinde bulunmasıdır.
Ebu Hüreyre
Radıyallahu And'dan rivayet edildiğine göre: Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuştur:
-"Şaban ayının on beşinci gecesinin ilk vaktinde Cebrail (a.s) bana geldi; şöyle dedi: -"Ya Muhammed, başını semaya kaldır. Sordum. -"Bu gece nasıl bir gecedir? Şöyle anlattı: -"Bu gece, Allah-u Teala, rahmet kapılarından üç yüz tanesini açar. Kendisine şirk koşmayanların hemen herkesi bağışlar. Meğer ki, bağışlayacağı kimseler büyücü, kahin, devamlı şarap içen, faizciliğe ve zinaya devam eden kimselerden olsun. Bu kimseler tövbe edinceye kadar, Allah-u Teala onları bağışlamaz.
Gecenin dörtte
biri geçtikten sonra, Cebrail yine geldi ve şöyle dedi: "Ya Muhammed
başını kaldır. Bir de baktım ki, cennet kapıları açılmış.
Cennetin birinci kapısında dahi bir melek durmuş şöyle sesleniyor: "Ne mutlu bu gece rüku edenlere. İkinci kapıdan dahi bir melek durmuş şöyle sesleniyordu: "Bu gece secde edenlere ne mutlu". Üçüncü kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu: "Bu gece dua edenlere ne mutlu." Dördüncü kapıda duran melek dahi şöyle sesleniyordu: -"Bu gece, Allah'ı zikredenlere ne mutlu". Beşinci kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu: "Bu gece Allah korkusundan ağlayan kimselere ne mutlu." Altıncı kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu: "Bu gece Müslümanlara ne mutlu." Yedinci kapıda da bir melek durmuş şöyle sesleniyordu: "Günahının bağışlanmasını dileyen yok mu ki, günahları bağışlansın. Bunları gördükten sonra, Cebrail'e sordum: "Bu kapılar ne zamana kadar açık kalacak? Şöyle dedi: "Ya Muhammed, Allah-u Teala, bu gece, Kelp kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısı kadar kimseyi cehennemden azat eder."
- Hz. Ayşe
Radıyallahu Anha anlatıyor: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri, Nıfs-u Şa'ban gecesinde
dünya semasına iner ve Kelb kabilesinin koyunlarının tüyünün
adedinden daha çok sayıda günahı affeder."
Berat Gecesinin Mahiyeti ve Önemi Hakkında Bilgi :
Yıllık bir program çerçevesinde yürütülen ticari faaliyetler yıl sonunda o program esaslarına göre kontrol) ve teftiş edilir. Kâr zarar hesapları yapılır. Kesin hesabın tespitinden sonra da gelecek yılın programı hazırlanarak şeklini alır. Her yıl tekrar edilen bu kontrol ve tespit işlemleri sayesinde ekonomik hayatta istikrarlı ve sağlam bir ilerlemenin temini mümkün olur. Bu misalin ışığında manevi hayatımıza ve faaliyetlerimize bakalım. Dünya, âhiret hayatının kazanılması için yaratılmış bir manevi ticaret yeri olduğuna göre, o ticaretle ilgili faaliyetlerin de yıllık muhasebeye tabi olması gayet tabiidir. Bu muhasebenin vakti üç ayların içindedir. Berat Kandili ile başlayıp Kadir Gecesiyle biten devreye rastlar. Duhan Sûresinin 2., 3. ve 4. âyetlerinin Berat Gecesinden bahsettiği bildirilmektedir. Âyetlerin meali şöyle: "O apaçık kitaba and olsun ki, biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız. Bütün hikmetli işler o gecede tefrik olunur." Bu âyetler hakkında iki görüş vardır. Çoğu tefsir bilginlerinin görüşüne göre, bu mübarek gece Kadir Gecesidir. İkrime bin Ebi Cehil'in de dahil olduğu bir grup alim ise; bu gecenin Berat Gecesi olduğunu söylemişlerdir. Her iki tefsiri birleştiren diğer bir görüşe göre de, hikmetli işlerin ayırımının yapılmasına Berat Gecesinde başlanmakta ve bu işlem Kadir Gecesine kadar devam etmektedir. Bu hikmetli işler nelerdir ve âyetin mânası nedir?
Yıllık kader programı
İbni Abbas'tan rivayet edildiğine göre, hikmetli işlerin birbirinden ayırd edilmesi şu şekilde cereyan etmektedir: Bu seneden gelecek seneye kadar meydana gelecek olayların hepsi ayrı ayrı melekler tarafından defterlere yazılır. Rızıklar, eceller, zenginlik, fakirlik, ölümler, doğumlar hep bu esnada kaydedilir. O yılki hacıların sayısı bile bu devrede takdir olunur. Herkesin ve her-şeyin o sene içindeki mukadderatı kaydedilir. Rızıkla alakalı defterler Mikail Aleyhisselâma verilir. Savaşlarla ilgili defterler Cebrail Aleyhissalama verilir. Ameller nüshası dünya semasında görevli melek olan İsrafil'e verilir ki bu büyük bir melektir. Ölüm ve musibetlerle ilgili defter de Azrail Aleyhisselâma teslim edilir. Fahreddin er-Râzî"nin açıklamasına göre bu defterlerin düzenlenmesi Berat Gecesinde başlar, Kadir Gecesinde tamamlanarak her defter sahibine teslim edilir.1 Berat Kandilinin "bütün senede bir kudsi çekirdek hükmünde ve beşer mukadderatının programı nev'inden olması cihetiyle Leyle-i Kadrin kudsiyetinde" olması bu manalara dayanmaktadır.2 Kur'ân'ın bu gecede indirilmesi meselesine ise şöyle bir açıklama getirilmektedir: Berat gecesi, Kuran-ı Kerimin Levh-i Mahfuzdan dünya semasına toptan indirildiği gecedir. Buna inzal denir. Kadir gecesinde ise Peygamberimize ilk kez ve parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denir.
Berat Gecesinin özellikleri
Nelerdir Hakkında Bilgi ;
Tefsirlerde bu gece ile ilgili olarak şu şekilde izahlar yer almaktadır: Vergi ödendiği zaman nasıl ki vergi borçlusuna borcundan kurtulduğunu gösteren bir belge veriliyorsa, Allah Azze ve Celle de Berat Gecesinde mü'min kullarına berat yazar. Zaten bu gecenin dört adı vardır: "Mübarek Gece", "Berae Gecesi", "Sakk Gecesi. Belge ve senet. (Allah Teala bu gece mü'min kullarına beraet yazar)", "Rahmet Gecesi." "Berat, beraet" kelimesi "el-berâe" kelimesinin Türkçedeki kullanılış şeklidir. Beri olmak, aklanmak, temiz ve suçsuz çıkmak demektir. "Berâet" iki şey arasında ilişki olmaması, kişinin bir yükümlülükten kurtulması veya yükümlülüğünün bulunmaması anlamına gelmektedir. Mü'minlerin bu gece günah yüklerinden kurtulup İlâhî bağışa ermeleri umulduğu için de Berat Gecesi denmiştir. Bir kısım âlimlerin, kıblenin Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'dan Mekke'deki Kabe istikametine çevrilmesinin Hicretin ikinci yılında Berat Gecesinde gerçekleştiğini kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmaktadır.3 Berat Gecesinin beş ayrı özelliği vardır. 1. Bütün hikmetli işlerin ayırımına başlanması. 2. Bu gecede yapılacak ibadetlerin diğer vakitlere nispetle kat kat sevaplı olması. 3. İlâhi rahmetin bütün âlemi kuşatması. 4. Allah'ın af ve bağışlamasının coşması. 5. Peygamberimize tam bir şefaat yetkisinin verilmiş olması. Bir rivayette bildirildiğine göre Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam Şâban'ın onüçüncü gecesi ümmeti hakkında şefaat niyaz etti, üçte biri verildi. Ondördüncü gecesi niyaz etti üçte ikisi verildi. Onbeşinci gecesi niyaz etti, hepsi verildi. Ancak Allah'tan devenin kaçması gibi kaçanlar başka... Zemzem kuyusunun bu gecede açık bir şekilde coşup çoğalması da bu manaları kuvvetlendiren kutsal bir işaret olarak yorumlanmaktadır.4 Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde Berat Gecesinin feyiz ve bereketini çeşitli şekillerde nazara vermektedir. "Şâban'ın 15. gecesi geldiğinde geceyi uyanık ibadetle, gündüzü de oruçlu olarak geçirin. O gece güneş battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle seslenir: "İstiğfar eden yok mu, affedeyim ve bağışlayayım. "Rızık isteyen yok mu, hemen rızık vereyim. "Başına bir musibet gelen yok mu, hemen sağlık ve afiyet vereyim. "Böylece tan yerinin ağarmasına kadar bu şekilde devam eder."s Çünkü o gece İlâhi rahmet coşmuştur. Berat Gecesi beşer mukadderatının programı çizilirken insanlara verilen eşsiz bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirip günahlarını affettirebilen, gönlünden geçirdiklerini bütün samimiyetiyle Cenab-ı Hakka iletip isteklerini Ondan talep eden ve belalardan Ona sığınan bir insan ne kadar bahtiyardır. Buna karşılık, her tarafı kuşatan rahmet tecellisinden istifade edemeyen bir insan ne kadar bedbahttır.
Bu gece af dışı kalanlar
Peygamber Efendimiz bu gecede af dışı kalanları şu hadisleri ile bildirmektedir: "Muhakkak ki, Allah Azze ve Celle Şâban'ın onbeşinci gecesinde rahmetiyle yetişip herşeyi kuşatır. Bütün mahlukatına mağfiret eder. Yalnızca müşrikler ve kalbleri düşmanlık hissiyle dolu olup insanlarla zıtlaşmaktan başka bir şey düşünmeyenler müstesna."6 "Yüce Allah bu gece bütün Müslümanlara mağfiret buyurur, ancak kâhin, sihirbaz yahut müşahin (çok kin güden) veya içkiye düşkün olan veya ana babasını inciten yahut zinaya ısrarla devam eden müstesna."7 "Allah Teâlâ Şâban'ın onbeşinci gecesi tecelli eder ve ana-babasına asi olanlarla Allah'a ortak koşanlar dışında kalan bütün kullarını bağışlar."8 Üç aylara ayrı bir ruh ve mâna içinde giren Peygamber Efendimiz özellikle Şaban ayına özel bir özen gösterir, başka zamanlarda görülmemiş bir derecede ibadete ve âhiret işlerine yönelirdi. Bu ayın çoğu günlerini oruçlu geçirirken, geceleri de diğer gecelerden çok farklı bir şekilde ihya ederdi Bir Berat Gecesinde uyanıp da Resulullah Aleyhissalâtü Vesselamı yanında bulamayan Hz. Âişe kalkarak Efendimizi aramaya başladı. Sonunda Peygamberimizi Cennetü'1-Bakî mezarlığında başını semaya kaldırmış halde buldu. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam mübarek hanımına Berat Gecesinin faziletini şöyle anlattı: "Muhakkak ki, Allah Teâlâ Şâban'ın onbeşinci gecesinde dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve Benî Kelb Kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca insanları mağfiret eder."5
Bütün
mahlukatına mağfiret eder. Yalnızca müşrikler ve kalbleri düşmanlık
hissiyle dolu olup insanlarla zıtlaşmaktan başka bir şey
düşünmeyenler müstesna."6 "Yüce Allah bu gece bütün Müslümanlara
mağfiret buyurur, ancak kâhin, sihirbaz yahut müşahin (çok kin
güden) veya içkiye düşkün olan veya ana babasını inciten yahut
zinaya ısrarla devam eden müstesna."7
"Allah Teâlâ Şâban'ın onbeşinci gecesi tecelli eder ve ana-babasına asi olanlarla Allah'a ortak koşanlar dışında kalan bütün kullarını bağışlar."8 Üç aylara ayrı bir ruh ve mâna içinde giren Peygamber Efendimiz özellikle Şaban ayına özel bir özen gösterir, başka zamanlarda görülmemiş bir derecede ibadete ve âhiret işlerine yönelirdi. Bu ayın çoğu günlerini oruçlu geçirirken, geceleri de diğer gecelerden çok farklı bir şekilde ihya ederdi Bir Berat Gecesinde uyanıp da Resulullah Aleyhis-salâtü Vesselamı yanında bulamayan Hz. Âişe kalkarak Efendimizi aramaya başladı. Sonunda Peygamberimizi Cennetü'1-Bakî mezarlığında başını semaya kaldırmış halde buldu. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam mübarek hanımına Berat Gecesinin faziletini şöyle anlattı: "Muhakkak ki, Allah Teâlâ Şâban'ın onbeşinci gecesinde dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve Benî Kelb Kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca insanları mağfiret eder."9
İşlenen sevaplı
amellerin değeri başka zamanlarda on ise, Berat Kandilinde yirmi
bindir. Meselâ başka zamanlarda okuduğumuz bir tek Kur'ân harfine on
sevap veriliyorsa, bu gecede her bir harfine yirmi bin sevap
verilmektedir.
Bu bakımdan tam
bir ihlâsla çalışıp ihyasına gayret gösterebildiğimiz takdirde Berat
Kandili elli bin senelik bir ibadet hayatının sevabını bir gece
içinde bize kazandırabilir.
"Onun için elden geldiği kadar Kur'ân ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır."10
Tek kişinin
çalışma ve kazanma gücü maddi hayatta olduğu gibi manevi hayatta da
sınırlıdır diyorsak, bunun çaresi vardır. Aynı gayeyi paylaşan ve
dünyada aynı maksatla yaşayan mü'min kardeşlerimizle birlikte teşkil
ettiğimiz manevi şirket; bize hesabından âciz kalacağımız sonsuz bir
manevi serveti kazandırabilir. Üstelik maddi kazançlarda kâr,
ortaklar arasında bölünerek küçüldüğü halde mânevi kârda böyle bir
şey kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü manevi faaliyetler
nurludur. Nur ise maddi eşya gibi küçülmez ve bölünmez.
Berat Gecesi ibadeti
Gecenin manevi değeri dolayısıyla namaz, Kur'ân tilaveti, zikir, teşbih ve istiğfarla geçirilmesi, bu gece vesilesiyle muhtaçlara yardım ve benzeri hayırlı amellere özel bir önem verilmesi müstehaptır.
İşlenen sevaplı
amellerin değeri başka zamanlarda on ise, Berat Kandilinde yirmi
bindir. Meselâ başka zamanlarda okuduğumuz bir tek Kur'ân harfine on
sevap veriliyorsa, bu gecede her bir harfine yirmi bin sevap
verilmektedir
Bu bakımdan tam
bir ihlâsla çalışıp ihyasına gayret gösterebildiğimiz takdirde Berat
Kandili elli bin senelik bir ibadet hayatının sevabını bir gece
içinde bize kazandırabilir.
"Onun için elden geldiği kadar Kur'ân ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır."10
Tek kişinin
çalışma ve kazanma gücü maddi hayatta olduğu gibi manevi hayatta da
sınırlıdır diyorsak, bunun çaresi vardır. Aynı gayeyi paylaşan ve
dünyada aynı maksatla yaşayan mü'min kardeşlerimizle birlikte teşkil
ettiğimiz manevi şirket; bize hesabından âciz kalacağımız sonsuz bir
manevi serveti kazandırabilir. Üstelik maddi kazançlarda kâr,
ortaklar arasında bölünerek küçüldüğü halde mânevi kârda böyle bir
şey kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü manevi faaliyetler
nurludur. Nur ise maddi eşya gibi küçülmez ve bölünmez.
İmam-ı Gazali
Hazretleri el-İhyâ'da, Berat Gecesinde yüz rekât namaz kılınması
hakkında bir rivayete yer verse de, hadis âlimleri bu namazın
sünnette yerinin olmadığını, böyle bir namazın Hicretten 400 sene
sonra Kudüs'te kılınmış olduğu tesbitinde bulunurlar. Hatta İmam
Nevevi böyle bir namazın sünnette bulunmadığı için bid'at bile
olduğunu ifade eder.
Bunun yerine
kaza namazının kılınması daha isabetli olacaktır. Bununla beraber
kılındığı takdirde de sevabının olmadığı anlamına gelmez.
Çünkü ibadet alışkanlıklarının iyice azaldığı zamanımızda insanların bu vesileyle namaza yönelmelerini hoşgörü ile karşılamak faydalı olacaktır.
Berat Kandili Duası :
Peygamber
Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bu gece Rabbine şöyle dua etmiştir:
"Allahım, azabından affına, gazabından rızana sığınırım, Senden yine Sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamd etmekten âcizim. Sen Kendini sena ettiğin gibi yücesin."11
Berat Duası
Bazı mâna büyüklerinin de şöyle bir duası vardır: "Allahım, şayet ismimi saîdler defterine yazdıysan, orada sabit kıl. Şayet ismimi şakiler defterine yazdıysan oradan sil. Çünkü Sen buyurdun ki, 'Allah dilediğini siler yok eder, dilediğini de sabit bırakır, Levh-i Mahfuz Onun katındadır."12 Bu idrak ve şuur içinde ihya edeceğimiz Berat Gecesinin hepimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Haktan niyaz edelim.
Berat Gecesi Namazı -I
Şaban ayının on beşinci gecesi kılınacak olan namaz ; yüz rekattır. Bu namazın her rekatında, Fatihadan sonra on kere ihlas süresi okunur. Yüz rekat kılan kişi bin defa ihlas süresini okumuş olur. Bu namaza hayır namazı da denmiştir. Geçmiş büyükler bu namazı toplu halde cemaatle de kılmışlardır. Bu namazın çok fazileti olduğu gibi, hesaplanama-yacak kadarda çok sevabı vardır.
Hasan-ı Basri
Rahmetullahı Aleyh'den gelen rivayete göre:
"Otuz sahabeden dinledim, bu namaz için şöyle dediler: "Her kim bu namazı, berat gecesi kılar ise. Allah-u Teala'nın yetmiş rahmet nazarı ona ulaşır. Her nazarda, kendisinin yetmiş ihtiyacı yerine gelir. Bunların en küçüğü, Allah-u Teala'nın mağfiretidir. Berat Gecesi Namazı -II Berat gecesi kılınan namazlardan biride iki rekat olarak kılınır. Birinci rekatta Fatiha okunduktan sonra kısa bir sure okunarak rükuya gidilir. Rükudan doğrulur ve secdeye gidilir. Secdede uzun sure kalınır, bu konuda belli bir tahdit yoktur, ne kadar dayanabilirsen. İkinci rekatta da aynı şekilde Fatihadan sonra kısa bir sure okunur. İlk rekatta olduğu gibi secdeye gidildiğinde yine uzun sure secdede kalınır. Gücünüzün yettiği kadar. Secdeden kalkılır tahiyatta okunacaklar okunur ve selam verilir. Selam ile birlikte eller dua için alemlerin Rabbine kalkar... Bu namaz hakkında Hz. Aişe Radıyallahu An-hum'a validemiz, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir. -"Ya Aişe, bu gecenin nasıl bir gece olduğunu bilir misin? Bende -"En iyisini, Allah ve Resulü bilir." Dedim. Şöyle buyurdu: -"Bu gece şaban ayının yarısıdır. Dünya işleri ve kulların işleri bu gece Yüce Hakka arz edilir. Bu gece cehennemden azat edilenlerin sayısı; kelb kabilesinin koyunları sayısı kadardır. Bu gece bana izin verir misin"? -"Olur" dedim. Kalkıp namaza durdu. Ayakta durması hafif oldu. Fatiha suresini okudu; sonra da küçük bir sure okudu. Gecenin yarısına kadar secdede kaldı. Daha sonra ikinci rekata kaktı. Ayakta iken, birinci rekatta okuduğu kadar bir şey okudu. Sonra yine secdeye vardı. Bu secdede dahi, tan yeri ağarıncaya kadar kaldı. Secdede o kadar kaldı ki, bunun için Yüce Allah ruhunu aldı sandım. Bana gelmesi uzayınca, kendisine yaklaştım. Hatta ayaklarına elimi sürdüm. Hareket ettiğini görünce rahatladım. Secdesinde şöyle dediğini işittim: "Azabından affına sığınırım. Dargınlığından rızana sığınırım. Senden sana sığınırım. Şanın yücedir. Sen kendi zatını övdüğün gibi, seni övemem..." Sonra kendisine sordum: "Ya resulullah, bu gece secdende bir şeyler okuduğunu duydum. Bunları daha önce okuduğunu hiç duymamıştım. Böyle demem üzerine, bana sordu: "Sen onları öğrenebildin mi"? Bu sorusuna karşılık: "Evet" deyince, şöyle buyurdu: "Onları hem sen öğren, hem de başkalarına öğret."
Kaynaklar
1 Hülâsâtü'l-Beyân. 13:5251. 2 Şualar, s,426. 3 TDİ."Berat" maddesi. 4 Hak Dini Kur an Dili, 5:4295 5 İbni Mâce, İkame, 191. 7 et-Tergîb ve't-Terhib, 2:118. 8 İbni Mace, İkametü's-Salât, 191; Tirmizî, Savm, 38. 9 Tirmizî, Savm:39. 10 Şualar, s.426. 11 et-Tergib ve't-Terhîb, 2:.119, 120. 12 Ra'd Suresi, 39; Mecmuatü'l-Ahzab, 1:597.
Allah'ım bu gecede yaptıgımız duaları kabul
eyle ve bizlere birdahaki mübarek kandil gecelerine kavuşmayı nasip
et. Amin
|
04 Temmuz 2012
BÜTÜN MÜSLÜMAN ALEMİNİN BERAT KANDİLİ KUTLU OLSUN
RAHMET SAĞANAĞI ÜÇ AYLAR
Üç ayların eşiğindeyiz. Receb, şaban ve
ramazan aylarının kendine has bir hazzı ve neşvesi vardır. Yüce Allah’ın
müminlere ikram ettiği faziletli ve feyizli bir zaman dilimidir üç aylar.
Yapılan duaların, isteklerin huzur-i ilahîye hemen ulaştığı, dökülen pişmanlık
gözyaşlarının günahları silip yok ettiği kandiller
geçididir.
Üç ayların müminler için değeri çok büyüktür. Nitekim Efendimiz s.a.v. receb-i şerif girdiğinde şöyle dua etmiştir:
“Allahım, receb ve şabanı hakkımızda hayırlı ve mübarek kıl, bizi ramazana ulaştır” (Ahmed b. Hanbel)
Üç ayların gelişi bizlere, mukaddes bir zaman dilimine girişimizi hatırlattığı gibi ömür yapraklarının da bir bir döküldüğünün habercisidir. Evet, hayat su gibi akıp gidiyor. Dün, hatası ve sevabı ile geçmiştir. Gelecek günleri yaşayacağımıza dair bir garantimiz de yok. İmam Gazâlî rh.a.’in buyurduğu gibi, “Ömür dediğin üç gündür. Dün geçmiştir, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür.” Bir günlük ömrün kıymetini bilmek, yaratılış gayemize uygun olarak sadece Allah’a itaat etmek ve O’nun rızasını kazanmakla mümkündür.
Kandillerle aydınlanan geceler
Mevlid-i Nebî hariç diğer kandillerin hepsi mübarek üç aylar içindedir: Regâib, berat, mirac ve kadir.
“Kuraklıktan çatlamış topraklar için su ne ise, amelsizlikten kurumuş kalpler için de kandil geceleri odur.” der büyükler. Kandiller gönül evlerimizi aydınlatan ışıklardır. Mübarek gecelere kandil isminin verilmesi, bugün artık kalmasa bile o gecelerde selâtîn camiler başta olmak üzere mescidlerin, tekkelerin, dergâhların sabaha kadar kandillerle aydınlatılmasından gelmekte…
Nasıl ki yakılan kandil etrafını, camiyi, mescidi aydınlatıyorsa, müminler de evrad ü ezkâr, ibadet, dua ve istiğfarla kendi ruhunu aydınlatmalıdır bu mübarek aylarda, mukaddes gecelerde. Kur’an-ı Kerim’deki benzetme ile Allah’ın nurunun bir kandil içinde yanması gibi (Nur Suresi, 35) kandil gecelerinde de ilahî nurlar ve feyzler mescidlerin, ibadet yerlerinin kubbelerinden, pencerelerinden içeri yağar, içinde yanar. Rasulullah s.a.v Efendimiz’in ifadeleriyle cemaatin üzerine ilahî bir sekine iner, Allah’ın rahmeti onları kuşatır, melekler kanatlarını onların altına serer ve Allah katındakilere onlardan bahseder. O gece Allah’ı ihlâsla ananlar, zikir meclislerinden affolunmuş olarak kalkarlar.
Üç aylara “çok sevaplı ibadet ayları” diyen Bediüzzaman Said-i Nursî k.s, onların kazandırdıkları sevap ve mükâfatlar bakımından, müminlerin önünde nasıl bir kademeli yükseliş vesilesi olduklarına şöyle işaret etmiştir: “Her bir hasenenin (iyiliğin ve ibadetin) sevabı başka vakitte on ise, receb-i şerifte yüzden geçer, şaban-ı muazzamada üç yüzden ziyade ve ramazan-ı mübarekte bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve leyle-i kadirde (kadir gecesinde) otuz bine çıkar.” (Şualar, 114. Şua)
Mesela başka zamanlarda okunan her bir Kur’an harfi için on sevap yazılmaktadır. Receb ayında bu sevap yüz olarak yazılır, şabanda üç yüzü aşar, ramazanda bine çıkar. Cuma gecelerinde binleri bulur. Kadir gecesinde de otuz bine ulaştığını düşünürsek, üç aylardaki mübarek vakitlerin ahiret sermayesi bakımından ne kadar kıymetli bir fırsat olduğunu anlayabiliriz.
Bereketli zamanlar
Üç ayların başlangıcı olan receb ayı, ramazan-ı şerifin müjdeleyicisidir. Regâib ve mirac geceleri receb ayı içindedir.
Regaib, çok değerli hediye, bağış, içten gelerek ve yoğun bir şekilde arzu edilen şey anlamlarına gelir. Cenab-ı Hakk’ın, ilahî ihsan ve manevi hediyelerinin diğer zamanlardan daha çok tecelli etmesi ve samimi kalple Allah’a yönelenlerin affedilme ümitleri dolayısıyla, müminler tarafından heyecanla beklendiği ve gönülden arzulandığı için receb ayının ilk cuma gecesine “regâib kandili” denmiştir.
Receb ayındaki bir diğer mübarek gece de mirac kandilidir. Mirac, “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamına gelir. Peygamber Efendimiz s.a.v.’in göğe yükselerek Cenab-ı Mevlâ’nın huzuruna kabul edildiği için bu geceye mirac gecesi denmiştir. Hz. Peygamber s.a.v. hicretten bir buçuk yıl kadar önce receb ayının yirmi yedinci gecesi, Cebrail a.s. vasıtasıyla Mekke’den alınmış, oradan Kudüs’deki Mescid-i Aksa’ya getirilmiş, burada peygamberlere imam olup namaz kıldırdıktan sonra Rabbü’l-Alemin’in huzuruna çıkarılmış ve pek çok ilahî ihsanla aynı gece geri dönmüştür.
Şaban ayı ise receb ile ramazan ayı arasında kalan, on bir ayın sultanının habercisi diğer mübarek bir aydır. Hayrın, iyiliklerin çokça görülmesi sebebiyle bu aya şaban denilmiştir. Şaban ayının on beşinci gecesi berat kandilidir. Bu geceye, bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle “mübarek gece”, günahların affı ve temize çıkarılma sebebiyle “kurtuluş gecesi” ve kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle de “rahmet gecesi” gibi adlar da verilmiştir.
Üç ayların sonuncusu ise mübarek ramazan ayıdır. Bu mübarek ay teravih namazlarıyla, iftar ve sahurlarıyla, mukabeleleriyle, sahur öncesi teheccüdlerle, kadir gecesiyle, hayır ve hasenatıyla, fitre ve zekâtıyla, bayramıyla sarar dünyamızı.
Alimlerimizin anlattığına göre Sahabe-i Kiram, altı ay boyunca Allah Tealâ’ya, kendilerini ramazan ayına ulaştırması için dua ederler, yılın diğer altı ayında ise oruçlarının kabul edilmesi için Cenab-ı Hakk’a yalvarırlardı.
Üç ayların son kandili de ramazan-ı şerif içindeki kadir gecesidir. Kur’an-ı Kerim’de, Allah Tealâ bu ayın bin aydan daha faziletli olduğunu bildirmiştir.
Yeni bir fırsat
Üç aylar ve bu aylarda yer alan bu mübarek geceler, duaların Allah’a arz edilmesi, pişmanlık gözyaşlarıyla günahların silinmesi, yapılan ibadetlere verilen sevabın katlanması bakımından büyük fırsattır.
Peki, bu büyük fırsatı nasıl değerlendirmeliyiz?
Öncelikle böyle zamanlarda kulluğumuzu gözden geçirerek, eksik ve hatalarımızı ele almalı ve bunları düzeltebilmenin yollarını aramalıyız. Yani hesaba çekilmeden önce burada kendimizi hesaba çekmeliyiz ki ahiretteki hesabımız kolay olsun.
Üç ayları günahlarımızın affı için bir fırsat bilmeli ve bol bol tövbe ve istiğfarda bulunmalıyız. Özellikle müslümanların içinde bulunduğu sıkıntıları düşünerek dua edip Allah’a yalvarmalıyız.
Eğer kaza namazlarımız varsa bunları kılmalı, kaza namazımız yoksa bile, çokça nafile namaz kılmaya çalışmalı ve özellikle geceleri iyi değerlendirmeliyiz.
İmkanımız nispetinde çokça Kur’an-ı Kerim okumalıyız.
Akrabalarla, komşu ve dostlarımızla olan yakınlığımızı bir kat daha arttırmalı ve yapacağımız ziyaretlerle onların gönlünü almalıyız.
Etrafımızdaki fakir fukaraya yardım etmeli, imkanımız ölçüsünde sadaka vermeliyiz. Çünkü bu zaman dilimlerinde vereceğimiz sadakalar veya zekât bize kat kat sevap getirecektir.
Üç aylar ve mübarek geceler, öncelikle Rabbimize, ailemize, akrabalarımıza ve ülkemize karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalı, hatalarımızdan ve günahlarımızdan tövbe etmemize vesile olmalıdır. Nitekim yüce Allah, engin rahmetine sığınıp tövbe etmemizle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
“(Ey Muhammed!) De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 39)
Üç ayların müminler için değeri çok büyüktür. Nitekim Efendimiz s.a.v. receb-i şerif girdiğinde şöyle dua etmiştir:
“Allahım, receb ve şabanı hakkımızda hayırlı ve mübarek kıl, bizi ramazana ulaştır” (Ahmed b. Hanbel)
Üç ayların gelişi bizlere, mukaddes bir zaman dilimine girişimizi hatırlattığı gibi ömür yapraklarının da bir bir döküldüğünün habercisidir. Evet, hayat su gibi akıp gidiyor. Dün, hatası ve sevabı ile geçmiştir. Gelecek günleri yaşayacağımıza dair bir garantimiz de yok. İmam Gazâlî rh.a.’in buyurduğu gibi, “Ömür dediğin üç gündür. Dün geçmiştir, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür.” Bir günlük ömrün kıymetini bilmek, yaratılış gayemize uygun olarak sadece Allah’a itaat etmek ve O’nun rızasını kazanmakla mümkündür.
Kandillerle aydınlanan geceler
Mevlid-i Nebî hariç diğer kandillerin hepsi mübarek üç aylar içindedir: Regâib, berat, mirac ve kadir.
“Kuraklıktan çatlamış topraklar için su ne ise, amelsizlikten kurumuş kalpler için de kandil geceleri odur.” der büyükler. Kandiller gönül evlerimizi aydınlatan ışıklardır. Mübarek gecelere kandil isminin verilmesi, bugün artık kalmasa bile o gecelerde selâtîn camiler başta olmak üzere mescidlerin, tekkelerin, dergâhların sabaha kadar kandillerle aydınlatılmasından gelmekte…
Nasıl ki yakılan kandil etrafını, camiyi, mescidi aydınlatıyorsa, müminler de evrad ü ezkâr, ibadet, dua ve istiğfarla kendi ruhunu aydınlatmalıdır bu mübarek aylarda, mukaddes gecelerde. Kur’an-ı Kerim’deki benzetme ile Allah’ın nurunun bir kandil içinde yanması gibi (Nur Suresi, 35) kandil gecelerinde de ilahî nurlar ve feyzler mescidlerin, ibadet yerlerinin kubbelerinden, pencerelerinden içeri yağar, içinde yanar. Rasulullah s.a.v Efendimiz’in ifadeleriyle cemaatin üzerine ilahî bir sekine iner, Allah’ın rahmeti onları kuşatır, melekler kanatlarını onların altına serer ve Allah katındakilere onlardan bahseder. O gece Allah’ı ihlâsla ananlar, zikir meclislerinden affolunmuş olarak kalkarlar.
Üç aylara “çok sevaplı ibadet ayları” diyen Bediüzzaman Said-i Nursî k.s, onların kazandırdıkları sevap ve mükâfatlar bakımından, müminlerin önünde nasıl bir kademeli yükseliş vesilesi olduklarına şöyle işaret etmiştir: “Her bir hasenenin (iyiliğin ve ibadetin) sevabı başka vakitte on ise, receb-i şerifte yüzden geçer, şaban-ı muazzamada üç yüzden ziyade ve ramazan-ı mübarekte bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve leyle-i kadirde (kadir gecesinde) otuz bine çıkar.” (Şualar, 114. Şua)
Mesela başka zamanlarda okunan her bir Kur’an harfi için on sevap yazılmaktadır. Receb ayında bu sevap yüz olarak yazılır, şabanda üç yüzü aşar, ramazanda bine çıkar. Cuma gecelerinde binleri bulur. Kadir gecesinde de otuz bine ulaştığını düşünürsek, üç aylardaki mübarek vakitlerin ahiret sermayesi bakımından ne kadar kıymetli bir fırsat olduğunu anlayabiliriz.
Bereketli zamanlar
Üç ayların başlangıcı olan receb ayı, ramazan-ı şerifin müjdeleyicisidir. Regâib ve mirac geceleri receb ayı içindedir.
Regaib, çok değerli hediye, bağış, içten gelerek ve yoğun bir şekilde arzu edilen şey anlamlarına gelir. Cenab-ı Hakk’ın, ilahî ihsan ve manevi hediyelerinin diğer zamanlardan daha çok tecelli etmesi ve samimi kalple Allah’a yönelenlerin affedilme ümitleri dolayısıyla, müminler tarafından heyecanla beklendiği ve gönülden arzulandığı için receb ayının ilk cuma gecesine “regâib kandili” denmiştir.
Receb ayındaki bir diğer mübarek gece de mirac kandilidir. Mirac, “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamına gelir. Peygamber Efendimiz s.a.v.’in göğe yükselerek Cenab-ı Mevlâ’nın huzuruna kabul edildiği için bu geceye mirac gecesi denmiştir. Hz. Peygamber s.a.v. hicretten bir buçuk yıl kadar önce receb ayının yirmi yedinci gecesi, Cebrail a.s. vasıtasıyla Mekke’den alınmış, oradan Kudüs’deki Mescid-i Aksa’ya getirilmiş, burada peygamberlere imam olup namaz kıldırdıktan sonra Rabbü’l-Alemin’in huzuruna çıkarılmış ve pek çok ilahî ihsanla aynı gece geri dönmüştür.
Şaban ayı ise receb ile ramazan ayı arasında kalan, on bir ayın sultanının habercisi diğer mübarek bir aydır. Hayrın, iyiliklerin çokça görülmesi sebebiyle bu aya şaban denilmiştir. Şaban ayının on beşinci gecesi berat kandilidir. Bu geceye, bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle “mübarek gece”, günahların affı ve temize çıkarılma sebebiyle “kurtuluş gecesi” ve kulların ihsana kavuşmaları nedeniyle de “rahmet gecesi” gibi adlar da verilmiştir.
Üç ayların sonuncusu ise mübarek ramazan ayıdır. Bu mübarek ay teravih namazlarıyla, iftar ve sahurlarıyla, mukabeleleriyle, sahur öncesi teheccüdlerle, kadir gecesiyle, hayır ve hasenatıyla, fitre ve zekâtıyla, bayramıyla sarar dünyamızı.
Alimlerimizin anlattığına göre Sahabe-i Kiram, altı ay boyunca Allah Tealâ’ya, kendilerini ramazan ayına ulaştırması için dua ederler, yılın diğer altı ayında ise oruçlarının kabul edilmesi için Cenab-ı Hakk’a yalvarırlardı.
Üç ayların son kandili de ramazan-ı şerif içindeki kadir gecesidir. Kur’an-ı Kerim’de, Allah Tealâ bu ayın bin aydan daha faziletli olduğunu bildirmiştir.
Yeni bir fırsat
Üç aylar ve bu aylarda yer alan bu mübarek geceler, duaların Allah’a arz edilmesi, pişmanlık gözyaşlarıyla günahların silinmesi, yapılan ibadetlere verilen sevabın katlanması bakımından büyük fırsattır.
Peki, bu büyük fırsatı nasıl değerlendirmeliyiz?
Öncelikle böyle zamanlarda kulluğumuzu gözden geçirerek, eksik ve hatalarımızı ele almalı ve bunları düzeltebilmenin yollarını aramalıyız. Yani hesaba çekilmeden önce burada kendimizi hesaba çekmeliyiz ki ahiretteki hesabımız kolay olsun.
Üç ayları günahlarımızın affı için bir fırsat bilmeli ve bol bol tövbe ve istiğfarda bulunmalıyız. Özellikle müslümanların içinde bulunduğu sıkıntıları düşünerek dua edip Allah’a yalvarmalıyız.
Eğer kaza namazlarımız varsa bunları kılmalı, kaza namazımız yoksa bile, çokça nafile namaz kılmaya çalışmalı ve özellikle geceleri iyi değerlendirmeliyiz.
İmkanımız nispetinde çokça Kur’an-ı Kerim okumalıyız.
Akrabalarla, komşu ve dostlarımızla olan yakınlığımızı bir kat daha arttırmalı ve yapacağımız ziyaretlerle onların gönlünü almalıyız.
Etrafımızdaki fakir fukaraya yardım etmeli, imkanımız ölçüsünde sadaka vermeliyiz. Çünkü bu zaman dilimlerinde vereceğimiz sadakalar veya zekât bize kat kat sevap getirecektir.
Üç aylar ve mübarek geceler, öncelikle Rabbimize, ailemize, akrabalarımıza ve ülkemize karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalı, hatalarımızdan ve günahlarımızdan tövbe etmemize vesile olmalıdır. Nitekim yüce Allah, engin rahmetine sığınıp tövbe etmemizle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
“(Ey Muhammed!) De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 39)
ANA BABA HAKKI
Hiç bir çocuk babasının hakkını layıkı ile ödeyemez, Meğer ki baba başkasının kölesi olup da onu satın alarak azad etmiş olsun
RiyazûS-Salihin, 1/273.
Bir adam yoktur ki anasının,
babasının yüzüne merhamet nazarı ile baksında
kendisine makbul ve
mebrur bir hac sevabı yazılmasın.
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Bir kimse ana-babasını hoşnut ederse Allahı hoşnut etmiş olur ve
ana babasını kızdırırsa Allahı kızdırmış olur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Allah'a kul olun. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın.
Ve ana-babaya, akrabaya, yetimlere, miskinlere,
yakın komşuya, uzak komşuya,
yanınızdaki arkadaşa (eşlere), yolda kalmışa ve
elinizin altında sahip olduklarınıza
(köleye, cariyeye, işçilere) ihsanla davranın.
Muhakkak ki Allah, kibirli olan ve övünen kimseleri sevmez.
Nisa Sûresi;36
Ravi: Hz. İbni Abbas (r.anhüma)
Bir kimse ana-babasını hoşnut ederse Allahı hoşnut etmiş olur ve
ana babasını kızdırırsa Allahı kızdırmış olur.
Ravi: Hz. Enes (r.a.)
Allah'a kul olun. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın.
Ve ana-babaya, akrabaya, yetimlere, miskinlere,
yakın komşuya, uzak komşuya,
yanınızdaki arkadaşa (eşlere), yolda kalmışa ve
elinizin altında sahip olduklarınıza
(köleye, cariyeye, işçilere) ihsanla davranın.
Muhakkak ki Allah, kibirli olan ve övünen kimseleri sevmez.
Nisa Sûresi;36
ŞEYTANIN MUSALLAT OLMASI SOHBET
ŞEYTANIN MUSALLAT OLMASI SOHBET
Biz Ümmet-i Muhammed’in imanını kurtarmak için elimizden geleni yapıyoruz.
İnsana en lazım olan şey imandır.
En mühim olan husus imandır ve insanın en mühim
meselesi de sekeratta imanla gidebilmesidir.
İnsan imanla gittikten sonra
ahirette işi kolaydır.
Çünkü Cenab-ı Hakk’ın yüz merhameti vardır.
Dünyaya bir
rahmetini, ahirete doksan dokuzunu saklamıştır.
Bu dünyadaki rahmetini tüm
kullarına vermiştir.
Mümin, fasık, kafir hatta onu inkar edene de vermiş ama
doksan dokuz rahmetini mümin kullarına saklamıştır.
İnsan mümin olarak imanla göçerse orada işi kolaydır.
Takva imanı korur ameli
salih de onu kuvvetlendirir.
Sekerat zordur.
Ölüm anında tülbent nasıl dikenler üzerinden alınmak
istendiğinde nasıl onu gerer onu parçalarsa aynen öyle de ruh vücuttan çıkarken
insana ızdırap verir acı çeker, sıkıntı duyar.
Bu da yetmiyormuş gibi şeytan son
nefeste o insana musallat olur.
En sevdiğinin kılığında gelir.
Vefat etmiş olan
yakınlarından birinin suretiyle gelerek telkinde bulunur.
Der ki;
-”Bak seni nasıl sevdiğimi biliyorsun .Ben senden önce gittim orada gördüm.
Orada geçerli din yahudilik dinidir.
Gel sen o dine geç perişan olma.” diyerek
onu kandırmaya çalışır.
İkna edemezse hıristiyanlığı teklif eder.
Eğer yinede
kandıramazsa elinde bir bardak su ile sekerattaki o acı çeken insana o suyu
gösterir. O insan şeytandan “bana su ver” diye talep ettiğinde “veririm ama
başınla bana bir secde et” diye onu imansız götürmeye çalışır.
Neuzibillah, bu sıkıntı ve şeytanın musallat olduğu esnada insan kalbinde
iman hakikatleri ile ilgili bir nebze şüpheye düşse ,
tereddüte düşse ,inkara
düşse bu hal üzere ölürse imansız gider.
Bütün hayatı boşa gider.
Bu tasavvuf, bu sadatı kiramın en büyük faydası son nefestedir.
Sadatı
kiramın ervahı Cenab-ı Hak’kın izniyle sekerat halindeki mevtanın başına gelir.
Sadat’ın ervahı gelince şeytan orayı terkeder kaçar ve insan iman üzere ölür.
Cenabı hakkın huzuruna varır.
Kim o sadatın elini tutarsa ,sekiz şartı yaparsa
ilahi noterde bu zatlara vekalet vermiş oluyor. İlahi noterde o sadata
vekaletname veriyor .
Son nefeste ölürken imanla ölme vekaletnamesi,
şeytana
karşı yardım vekaletnamasi,
kabirde sual melekleri gelince yardım vekaletnamesi,
mahşerde şefaat vekaletnemesi, sırattan geçerken yardım vekaletnamesi…
O vekaletnameyle o zat gelir şeytan kaçar.
Melekler “neden geldin” dediğinde
de Allah(c.c);
-”Onun vekaleti var ,ben kabul ettim ona karışmayın” der.
O şekilde gerek son nefeste,gerek kabirde, gerek mahşerde,
gerek sıratta o
vekaletnameyle gelirler.
Ümmet-i Muhammed’e yardım ederler.
-”Bunlar bir sürüdür. Bu sürünün sahibi Peygamberimiz dir.
Biz de acizane bu
sürünün çobanıyız.
Biz de hiçbirinin zayi olmaması için elimizden geleni
yapıyoruz.
Yorulursak sırtımızda taşırız,
o hasta olursa ilaç verir
iyileştiririz.
İlla ölecekse mundar gitmesin diye keseriz.
Çok şükür bu posta
oturduğumuzdan beri kimseyi kurda kaptırmadık.
İmansız göndermedik.”
SEN YOKTUN SULTANIM SESLİ VİDEO
Sen yoktun sultanım,
Hazreti Adem’deydi nurun,
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin,
Adem nuruna affedildi,
Arafat bu affa şahitti.
***
Sen yoktun,
Nuhun gemisindeydi nurun,
Dalgalar yeryüzünü boğarken,
Taprağın bağrındaki su,
Gökyüzüyle buluşurken,
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple,
Tufan nurunu selamladı edeple.
***
Sen yoktun,
Hazreti İsmail’in alnındaydı nurun,
İbrahimi bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden,
“Rabbimiz” dedi,
Onlara kendi içlerinden,
Senin ayetlerini okuyacak,
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin alem,
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak,
Amin dedi İsmail,
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı,
Medine’den adı Uhut olan bir amin yankılandı Sevr dağında.
***
Sen yoktun sultanım,
Hazreti İsa, Ahmed diye muştuladı seni,
Alemlerin efendisi diye sana seslendi,
Artık ben sizinle çok söyleşmem dedi havarilerine,
Çünkü bu alemin reisi geliyor,
Bekleyin Ahmed geliyor,
Kainata rahmet geliyor,
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun,
Ama sen yoktun,
***
Sen yoktun,
Hazreti Abdullah’ın alnındaydı nurun,
Başı eğik gezerdi mazlum,
Kuteyle göklerden seni sorardı,
Varaka seni arardı semada,
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler,
Ağlayarak süslediler ölüme,
Ağlayarak “hadi dayına gidiyorsun” dediler,
Sen yokken sultanım,
Canlı, canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek,
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi,
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi,
En son çocuk atılırken çukura,
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu,
Ve tebessüm ederek Hira Nur dağını gösterdi,
Melekler süslüyordu Hira’yı,
Efendisine hazırlanıyordu Cebel-i Nur,
Efendisine hazırlanıyordu Mekke,
Alem efendisine hazırlanıyordu,
Kainatın gözü Hazreti Amine’deydi,
Toprak yalvarıyordu Rabb’ine,
Gel diye ağlıyordu mazlumlar gözleri semada,
Ve bir gelişin vardı Ya Rasulallah !
Bir inişin vardı yer yüzüne !
Önünde cebrail !
Ardında yalın kılıç melekler !
Bir inişin vardı yer yüzüne,
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de,
Öksüzler annelerine sarıldı doya, doya.
***
Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini,
Herşey sus pus olmuştu,
Hadi diyordu yıldızlar, hadi diyordu ay,
Kainat bir isim duymak istiyordu,
Ve bir ses yükseldi Amine’nin evinden;
Muhammed !
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini,
Muhammed !
Melekler öptü o nurdan ellerini,
Muhammed !
Seni yaratan Allah’a kurbanız ey dürri yekta !
Sana o adı veren Rahman’a kurbanız,
Artık sen vardın,
Susuz topraklara rahmet indi seninle,
Annenden sonra, anne Halime sevindi seninle,
Yağmura mı ihtiyaç var ?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah,
Yeterki sen iste,
Sen iste Ya Rasulallah,
Deki ben kimim ?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulallah desin,
***
Sen vardın,
Bedir kardı,
Uhut dardı,
Hendek yardı,
Yiğitlerin vardı,
Ölmek için yarışan yiğitlerin,
Hele bir Enes’in vardı Ya Rasulallah !
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
“Niye burada oturuyorsunuz ?” diye sormuştu,
Onlar da;
“Allah’ın Rasulü öldürülmüş” deyince,
“Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız ?”
“Kalkın ve onun gibi ölün!” demişti,
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü,
Hem de ne şehit ey nebi !
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu,
Musab Bin Umeyr’in vardı senin,
Uhut’ta sancağını taşıyan,
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki,
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi,
Ebu Hureyren vardı,
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı,
Sen anlardın,
“Ya Ebâhir gel !” derdin,
***
Ve sen gittin,
Bir gidişle gittin,
Ardında hüznün kaldı,
Hasretin kaldı göklerde,
Bilal ezan okuyamaz oldu,
Ne zaman teşebbüs etse,
Muhammed Rasulullah demeye,
Dizleri üstüne çöker kendinden geçerdi,
Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu,
Ve asırlar oldu,
Sensizliğe açtık gözlerimizi,
Ama sen bırakmazsın bizi,
Sen varsın ey şehitlerin sultanı,
Sen varsın !
Bir şehit bile ölmezken,
Sana nasıl yok deriz,
Ebu Talip Şam’a giderken devesinin önüne geçip,
“Beni burda kime bırakıp gidiyorsun ?” demiştin,
“Ne anam var ne babam ?”
Ebu Talip bırakmamıştı bu yüzden,
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah ?
Bırakma bizi ki;
Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor,
Bırakma bizi !
Hayatı seninle öğretti Rahman,
Kulluğu seninle tanıdık,
Duayı senden öğrendik sevgili !
Hazreti Ömer Umre için senden izin isteyince,
“Kardeşcik” dedin ona,
“Kardeşcik duanda bana da yer ayırır mısın ?”
Bizler Ömer değiliz ama,
Bütün dualarımız senin için,
***
Ey Rabbimiz !
Rasulünü anışımızdan haberdar et !
Ona binler salat, binler selam !
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver,
Ona vesileyi lutfet,
Onu refik-i Ala’ya yükselt,
Bizi de affet,
Onun hatrına affet,
Zatının hatrına affet.
Ne olur affet bizi,
Bizi affet.
Hazreti Adem’deydi nurun,
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin,
Adem nuruna affedildi,
Arafat bu affa şahitti.
***
Sen yoktun,
Nuhun gemisindeydi nurun,
Dalgalar yeryüzünü boğarken,
Taprağın bağrındaki su,
Gökyüzüyle buluşurken,
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple,
Tufan nurunu selamladı edeple.
***
Sen yoktun,
Hazreti İsmail’in alnındaydı nurun,
İbrahimi bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden,
“Rabbimiz” dedi,
Onlara kendi içlerinden,
Senin ayetlerini okuyacak,
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin alem,
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak,
Amin dedi İsmail,
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı,
Medine’den adı Uhut olan bir amin yankılandı Sevr dağında.
***
Sen yoktun sultanım,
Hazreti İsa, Ahmed diye muştuladı seni,
Alemlerin efendisi diye sana seslendi,
Artık ben sizinle çok söyleşmem dedi havarilerine,
Çünkü bu alemin reisi geliyor,
Bekleyin Ahmed geliyor,
Kainata rahmet geliyor,
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun,
Ama sen yoktun,
***
Sen yoktun,
Hazreti Abdullah’ın alnındaydı nurun,
Başı eğik gezerdi mazlum,
Kuteyle göklerden seni sorardı,
Varaka seni arardı semada,
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler,
Ağlayarak süslediler ölüme,
Ağlayarak “hadi dayına gidiyorsun” dediler,
Sen yokken sultanım,
Canlı, canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek,
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi,
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi,
En son çocuk atılırken çukura,
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu,
Ve tebessüm ederek Hira Nur dağını gösterdi,
Melekler süslüyordu Hira’yı,
Efendisine hazırlanıyordu Cebel-i Nur,
Efendisine hazırlanıyordu Mekke,
Alem efendisine hazırlanıyordu,
Kainatın gözü Hazreti Amine’deydi,
Toprak yalvarıyordu Rabb’ine,
Gel diye ağlıyordu mazlumlar gözleri semada,
Ve bir gelişin vardı Ya Rasulallah !
Bir inişin vardı yer yüzüne !
Önünde cebrail !
Ardında yalın kılıç melekler !
Bir inişin vardı yer yüzüne,
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de,
Öksüzler annelerine sarıldı doya, doya.
***
Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini,
Herşey sus pus olmuştu,
Hadi diyordu yıldızlar, hadi diyordu ay,
Kainat bir isim duymak istiyordu,
Ve bir ses yükseldi Amine’nin evinden;
Muhammed !
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini,
Muhammed !
Melekler öptü o nurdan ellerini,
Muhammed !
Seni yaratan Allah’a kurbanız ey dürri yekta !
Sana o adı veren Rahman’a kurbanız,
Artık sen vardın,
Susuz topraklara rahmet indi seninle,
Annenden sonra, anne Halime sevindi seninle,
Yağmura mı ihtiyaç var ?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah,
Yeterki sen iste,
Sen iste Ya Rasulallah,
Deki ben kimim ?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulallah desin,
***
Sen vardın,
Bedir kardı,
Uhut dardı,
Hendek yardı,
Yiğitlerin vardı,
Ölmek için yarışan yiğitlerin,
Hele bir Enes’in vardı Ya Rasulallah !
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
“Niye burada oturuyorsunuz ?” diye sormuştu,
Onlar da;
“Allah’ın Rasulü öldürülmüş” deyince,
“Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız ?”
“Kalkın ve onun gibi ölün!” demişti,
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü,
Hem de ne şehit ey nebi !
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu,
Musab Bin Umeyr’in vardı senin,
Uhut’ta sancağını taşıyan,
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki,
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi,
Ebu Hureyren vardı,
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı,
Sen anlardın,
“Ya Ebâhir gel !” derdin,
***
Ve sen gittin,
Bir gidişle gittin,
Ardında hüznün kaldı,
Hasretin kaldı göklerde,
Bilal ezan okuyamaz oldu,
Ne zaman teşebbüs etse,
Muhammed Rasulullah demeye,
Dizleri üstüne çöker kendinden geçerdi,
Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu,
Ve asırlar oldu,
Sensizliğe açtık gözlerimizi,
Ama sen bırakmazsın bizi,
Sen varsın ey şehitlerin sultanı,
Sen varsın !
Bir şehit bile ölmezken,
Sana nasıl yok deriz,
Ebu Talip Şam’a giderken devesinin önüne geçip,
“Beni burda kime bırakıp gidiyorsun ?” demiştin,
“Ne anam var ne babam ?”
Ebu Talip bırakmamıştı bu yüzden,
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah ?
Bırakma bizi ki;
Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor,
Bırakma bizi !
Hayatı seninle öğretti Rahman,
Kulluğu seninle tanıdık,
Duayı senden öğrendik sevgili !
Hazreti Ömer Umre için senden izin isteyince,
“Kardeşcik” dedin ona,
“Kardeşcik duanda bana da yer ayırır mısın ?”
Bizler Ömer değiliz ama,
Bütün dualarımız senin için,
***
Ey Rabbimiz !
Rasulünü anışımızdan haberdar et !
Ona binler salat, binler selam !
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver,
Ona vesileyi lutfet,
Onu refik-i Ala’ya yükselt,
Bizi de affet,
Onun hatrına affet,
Zatının hatrına affet.
Ne olur affet bizi,
Bizi affet.
Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...
-
Online Yıldızname Burcu Hesaplama 1. Yol: Arapça Harflerle Ebced Yöntemi Öncelikle "cinsiyet"inizi seçin ve aşağıdaki ...
-
Harflerin Enerjileri A-Z Alfabedeki bütün harflerin enerjileri ve anlamları. İsminizde bulunan, isminizin başladığı harflere göre ka...
-
1 / 24 1 AMAL'İ MÜCERREB-1 2 Bilinmeyen Yönleriyle Satanizm - Bulent Kısa 307 say...