CAHİT SIKTI TARANCI OTUZ BEŞ YAŞ VARLIK YAYINLARI
Mart, 1982 Cahit Sıtkı ve Otuz Beş Yaş, birbirine karışmış iki ad...
Birini anınca, ötekini hatırlamamak olanaksız. Bu kitap günümüz edebiyatının en çok tutulan, en çok sevilen yapıtlarından biri oldu. Değerinden bir şey yitirmeden yarına kalacağına da inanıyoruz.
Otuz Beş Yaş'ın birinci baskısı 1946'da Varlık Yayınları'nın ilk kitabı olarak çıkmıştı. Şimdi ondördüncü baskısını yaparken ne yazık ki, büyük şair artık aramızda yaşamıyor. Ama Türk ulusu durdukça anısının ölmeyeceğine inanıyoruz.
İÇİNDEKİLER
GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN
Ne doğan güne hükmüm geçer, Ne halden anlayan bulunur; Ah aklımdan ölümüm geçer; Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur. Ve gönül Tanrısına der ki: - Pervam yok verdiğin elemden; Her mihnet kabulüm, yeter ki Gün eksilmesin penceremden!
KULAK VER Kİ..
Kulak ver ki havasında bahçemizin, Gök maviliğinden, dal yeşilliğinden Bir türkü söylenmede kendiliğinden; Nasıl dinlersen öyle, sen veya hazin. Kulak ver, dolaşan ruhumuzu tel tel; Dallardaki tomurcukları ürperten Bir türkü söylenmede kendiliğinden; Dinlenmedikçe ömrün artar, öyle güzel!
GÜNDÜZ
Ey sakin suları karıştıran el, Balıklara huzur vermiyen dalgıç, Ey zenginle fakir, çirkinle güzel Arasında keskin parlayan kılıç. Gündüz, ey sızlayan kalb, ağrıyan diş, Ey yaşamaktaki tükenmez tasa, Git sor niçin sana düşman kesilmiş, Geceden geceye uçan yarasa.
MADEM Kİ VAKİT AKŞAM
Madem ki vakit akşam, Madem ne evim barkım, Ne de bir tek aşinam, Açılsın gizli sofram, Gelsin kadehte rakım, Dostum, neşem ve şarkım! Madem ki vakit akşam!
DENİZ
Bu akşam vakti deniz, O bütün hasretimiz, Sanki gelmiş de dile, Nedametin sesiyle, Çarparak kayalara, Yetmez mi, diyor deniz, Karada çektiğiniz? PERİŞAN SOFRA
Öldü; ne rüzgârlar girdi içeri, Ne bir kuş havalandı pencereden. Öldü; kimse görmedi melekleri; Sorma nasıl habersiz gitti giden. Bir uzun sefere çıktı, diyorlar; Gemiyi gören var mı? hani deniz? Sen gittin, soframız oldu tarumar; Doğan günü yadırgıyor hâlimiz.
MEZARLIK
Ve şehrin şenliğine karşılık Susar servileriyle mezarlık. Susar ve hatırlar: - Bu kırık Aynadaki hazin perişanlık Sizindir, siz gafil, siz bihaber İnsanlar bilseydiniz ne bekler Bir gün açmak için bu çiçekler; Ölülerin sükûnu çiçekler SAYIKLAYAN AĞAÇ
Güzü duymıyagörsün ağaç, Artık her günü bir işkence; Bir hayale dalar her gece, Başında gök ürperen bir taç. Göz kırparken ona yıldızlar, Baharında sanıp kendini Çağırır eski bülbüllerini Ağaç pırıl pırıl sayıklar.
SANATKARIN ÖLÜMÜ
Gitti gelmez bahar yeli; Şarkılar yarıda kaldı. Bütün bahçeler kilitli; Anahtar Tanrıda kaldı. Geldi çattı en son ölmek. Ne bir yemiş, ne bir çiçek; Yanıyor güneşte petek; Bütün bal arıda kaldı.
SERENAD
Kimdir bana gülümsiyen yeşillik balkonundan Demek gecelerden sonra nihayet gün doğuyor. Bir gülüşündür gençliğimi döndürdü yolundan; Yanan şu alnım elinin gölgesiyle soğuyor. Güzelsin ya, ne olursan ol, girdin hikâyeme; Çok değil evi barkı terkedip sana uyduğum, Ancak sen tâzelikte gül yaraşır pencereme; Uykusuz gecelerimde kokusunu duyduğum. Eğil bak suya, ordadır güzelliğin, gençliğim. Sen gel beni dinle, günlerimiz heba olmasın. Yorgun başımı göğsünde emniyette bileyim; Artık taslarımız ayrı çeşmelerden dolmasın.
KORKTUĞUM ŞEY
Gün çekildi pencerelerden; Aynalar baştan başa tenha. Ses gelmez oldu bahçelerden; Gök kubbesi döndü siyaha. Sular kesildi çeşmelerden; Nerden dolacak bu taş nerden, Nergislerin açtığı yerden Ey kuş uçurtmıyan ejderha? Ne yardan geçilir, ne serden; Korkuyoruum bu gecelerden. Bel bağladığım tepelerden Gün doğmıyabilir bir daha.
MEMLEKET İSTERİM
Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun. Memleket isterim Ne başta dert ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. Memleket isterim Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun. Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikayet ölümden olsun.
ŞAŞIRDIM KALDIM
Şaşırdım kaldım nasıl atsam adım; Gün kasvet gece kasvet. Bulutlar, sisler içinde bunaldım; Gök mavisine hasret. Olmuyor seni düşünmemek Tanrım, Ummamak senden medet. Suyun dibine vardı ayaklarım; Suyun dibinde zulmet. Kalmadı ümidin soluk ve cılız Işığında bereket. Ve ölüm, kapımda kişner, sabırsız Bir at oldu nihayet.
ÖLÜM
Sözünde durmadı mavi gökler; Gün kararıyor gitgide ölüm. Akşam yeli nedameti söyler; Nedamet yer etti bende ölüm. Ne yapsam, gün doğmuyor gönlümce; Sudur akar kendi bildiğince, Hangi pencereye koşsam gece; Gitmiyor bu can bu tende ölüm. Ne vefasız geçmişten hayır var, Ne gelecekler imdada koşar, Çoktandır tekneyi aldı sular; Çoktandır ümitler sende ölüm. ŞUBAT GÜNÜ
Kim ne bilsin neydi beni uyutan? Uyanmadığım o sabah uykudan. Henüz yaşıyordum yeniden yeni Bir şubat gününün güzelliğini. Türkü kalmasın diye söylenmedik, Bendim o yağan kar, asude şenlik, Dağlara, ovalara, şehirlere; Sevgilinin hülyalarına göre.
HER GÜNKÜ ŞARKIM
Şehirde bir kasvet, Rüzgârda bu dâvet, Enginde hürriyet, Serde gençlik varken, Beyaz açılırken Bu mavi sularda Her gün binbir yelken, Ani bir kararda, Edip şehre veda, Niçin acep niçin Sen de bir geminin Yolcusu değilsin? Şehirde bu kasvet, Rüzgârda bu dâvet, Enginde hürriyet, Serde gençlik varken.
HATIRALAR
Bilmem ki hâtıralar, Ne istersiniz benden, Gelir gelmez sonbahar? Bu kanad çırpış neden? Cama vuracak ne var Ey eski hâtıralar Sanmayın güller açar, Bülbül değildir öten; Bu rüzgâr başka rüzgâr. Ne istersiniz benden, Bilmem ki hâtıralar, Gelir gelmez sonbahar?
GENÇLİK BÖYLEDİR İŞTE
İçimi titreten bir sestir her gün. Saat her çalışında tekrar eder: «Ne yaptın tarlanı, nerede hasadın? Elin boş mu gireceksin geceye? Bir düşünsen yarıyı buldu ömrün. Gençlik böyledir işte, gelir gider; Ve kırılır sonra kolun kanadın; Koşarsın pencereden pencereye.» Ah o kadrini bilmediğim günler, Koklamadan attığım gül demeti, Suyunu sebil ettiğim o çeşme, Eserken yelken açmadığım rüzgâr Sel gör ki, sular batıya meyleder, Ağaçta bülbülün sesi değişti, Gölgeler yerleşiyor pencereme; Çağınız başlıyor ey hâtıralar. ÖLÜMDEN SONRA
Öldük, ölümden bir şeyler umarak. Bir büyük boşlukta bozuldu büyü Nasıl hatırlamasın o türküyü, Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü, Alıştığımız bir şeydi yaşamak. Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok; Yok bizi arayan, soran kimsemiz. Öylesine karanlık ki gecemiz, Ha olmuş ha olmamış penceremiz; Akarsuda aks'imizden eser yok.
GECE ŞARKISI
Âlemde gündüz gönlüme işkencedir; Bence bayram ufukta gün bitincedir. Günün geçit vermez karlı dağlarını Sanki sihirbaz bir el eritincedir. Bütün gün beklediğim bahar ki gece, Gökte yıldızların da ümidincedir. Yollar, yollarda nihayet içime denk, Sonsuzlaşarak başı boş gidincedir. Ben ister güleyim, ister ağlayayım , Sesimi yalnız kendim işitincedir. Âlemde gündüz gönlüme işkencedir; Bence bayram ufukta gün bitincedir.
ALLAH'I ARARKEN
Bilirim ne yapsam hata, Yanlış attığım her adım; Ellerim elma dalında; Adem'le Havva ecdadım. Belli ne birdir ne iki; Günahım başımdan aşkın. Yarab sen de bilirsin ki Bir sen varsın bana yakın. Yaşaran gözlerime bak, Ben yalan söylemek bilmem, Her şeyim güneşte çıplak; Nedamet bende cehennem. Ben ne geceleyin yıldız, Ne kelebeğim gündüzün. Bana ben gibi riyasız Yüzün gerek Yarab yüzün. Boş değil ettiğim niyaz Halden bilmiyor kimseler, Dost mu düşman mı tanınmaz, Suda oynıyan çehreler. Gitmekle bitmiyor umman; Sular azgın, tekne delik. Ah hu dağlar, ah bu duman! Yolunu şaşırdı geyik. Gün yoktur geçsin tasasız; Geceler dersen Kerbelâ. Sanırım her düşen yıldız Göğsümden kopan vaveyla Merhem tutmuyor yarada; Kırıldı kolum kanadım. Gençliğim gitti arada. Ah. neden sonra anladım. Ben de, senden gayri hasret Değmez gözyaşı dökmeğe, Medet büyük Allah medet, Kulunu saran geceye.
BİR UYKUSUZLUK GECESİ
Yalnız geçen ömrün bir uykusuzluk gecesi, Çekmişken aynalar beni müthiş bir sorguya. Birdenbire kalbi titreten bir bülbül sesi, Dağ ardında doğan mehtap gibi vurdu suya. Mehtabın izinde gemiler geldi açıktan, Aşina sallanan mendillere koştum; yer yer Gür çemenler gibi fışkırıyor karanlıktan, Kökleri kurumuş sandığım, o güzel günler
DESEM Kİ
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır, Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor, Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim, Senden kopardım çiçeklerin en solmazını, Toprakların en bereketlisini sende sürdüm, Sende tattım yemişlerin cümlesini. Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensin, nimettensin! Desem ki... İnan bana sevgilim inan, Evimde şenliksin, bahçemde bahar; Ve soframda en eski şarap. Ben sende yaşıyorum, Sen bende hüküm sürmektesin. Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber. Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi farkedemezsen, Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme, müsterih ol; Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini, Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede, Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum. SULH BİR HATIRA OLDU
Böyle ini gelecektin Eylül? Farkında mısın, Ne başka bir sonbahara verdin bahçemizi. Neler savrulmadı busun yapraklardan, evvel! Bu sefer ne olduysa biz insanlara oldu. Daha doymamıştık son yemişlerine yazın: Kuşlardı, çiçeklerdi besi iyen. neşemizi. Gün sakindi, gece yıldızlı, yaşamak güzel! Geçen yaz, mevsimiyle sulh bir hâtıra oldu.
ÇİLİNGİR SOFRASI
Otur ki sandalye hatırlasın Sandalye olduğunu. Masa da unutur masalığını Elini komasan üstüne. Bakışlarım ayırmağa gelmez, Sürahi boşalır sonra suyundan. Kadehim kadehim dediğin şey. Dudağını değdirmedikçe kadeh değildir. Mezeler de bilmez renklerini, lezzetlerini, Çatalını dokundurmazsan. Fakat farkında mısın ki?..
BİR HARİTAM VARDI BENİM...
Karalı ve denizli ve renk renk memleketli, Mektep hatırası bir haritam vardı benim. İnsanları şen, bacaları âsude tüter, Ne güzel bir dünyam vardı, tanıyamaz oldum. Karalı ve denizli ve renk renk memleketli. Ağla gözüm ağla, haritamız kan içinde. Kabil'in akıttığı kanmış, durdurulamazmış; Dünyamıza karanlık bir vahdet getiriliyor; Cümlemize, cümlemize minnet getiriyor. Ağla gözüm ağla, haritamız kan içinde.
İMKANSIZ DOSTLUK
Değil kardeşim, dal yeşil değil,gök mavi değil, Bilsen! Ben hangi âlemdeyim, sen hangi alemde! Aklından geçer mi dersin aklımdan geçen şeyler? Sanmam! Yıldız ve rüzgâr payımız müsavi değil; S en kendi gecende gidersin, ben kendi gecemde; Vazgeç kardeşim, ayrıdır bindiğimiz gemiler!
KUŞLAR
Kuşlar gelir konar pencereme, Penceremden kuşlar uçar gider, Bu kanat sesleri, bu hengâme, Kâh müjde olur kâh kara haber. Tüylerinin renginden bilirim Hangi kuş hangi iklimden gelir; Aşkımı kuşlara sor sevgilim; Öleceğim günü kuşlar bilir.
BU SABAH HAVA BERRAK
Bu sabah hava berrak; Bu sabah her şey billurdan gibi. Gök masmavi bu sabah, Güzel şeyler düşünelim diye. Yemyeşil oluvermiş ağaçlar, Bulutlara hayretinden. Işıldıyor kanat seslerinde kuşların İlk uçtukları günün altın sevinci. Karlı dağlardır sefere çıkmış, Vadideki suyun şırıltısında. Ben gülüm, ben karanfil, ben de yasemin diyor, Renk renk kokularla çiçekler, Sahiplerinden memnun evlerin bahçelerinde. Boy boy insan gölgeleri kımıldar Güneşi içmiş kaldırımlarda. Belli adım atışlarından, İçlerinden geçen şey. Bütün erkekler delikanlı, Bütün kadınlar genç kız, Fakirinde refah, Hastasında sağlık. Sorulsa çocuk bahçesi derim, Karşı bayırdaki mezarlık. Bu sabah hava berrak, Bu sabah her şey billurdan gibi.
BİR DE BAKMIŞIM Kİ ÖLMÜŞÜM
Bir de bakmışım ki ölmüşüm! Dünya sönmüş başucumda; Bir türlü gözümden gitmez Ne gurbetlere düşmüşüm! İsterdim ki avuçlarımda!... Kimse halim sual etmez Sorma nelerden olmuşum. Nelere etmişim veda; Böceklere gücüm yetmez
BİZ NERDEYİZ SEVGİLİM
Gecesi benden, mehtabı senden Bir bahçesi var ki aşkımızın, Mevsimlerdir dolaşırız, bitmez. Kim demiş ki zamanla gül solar? Bülbül hiç yorulur mu türküden? Dilbersin işte, delikanlıyım. Ne hikmettir bu Yarab, ne güzel! Herhalde yeryüzünde değiliz; Sahiden biz nerdeyiz sevgilim?
İNSANOĞLU
Âdem'le Havva'dan geldiğim doğru; Vuruldum bir kere elma dalına Hala aklımda o Tufan yağmuru; Şükür çıktığıma Nuh'un salına. Ölmek varsa günün birinde gayri, Göz nuru, el emeği, alın teri Yaşadığım iyi kötü günleri Değişmem hiçbir cennet masalına.
NÜ
Uykusuz gecemde bir kadın! Sözlerinin ay ışığında Vücudu kar beyazlığında; Saçları bir hazine altın. Ne ateşimden haberi var, Ne bilir çıplak olduğunu; Varlığını ve yokluğunu Duymadan güzel ve bahtiyar!
ROBENSON
Robenson, akıllı Robenson'um, Ne imreniyorum sana bilsen! Göstersen adana giden yolu; Başımı dinlemek istiyorum, Ben gemi olurum, sen kaptan ol; Yelken açarız bir sabah vakti. Güneşte gölgemiz olur deniz, Yolculuk ! derken adamızdayız. İsterdim tercümanım olasın, Tanıtasın beni balıklara, Vahşi kuşlara ve çiçeklere Bizdendir diyesin benim için. Ağaca çıkmasını bilirim, Tanırım meyvenin olmuşunu; Taş kırmak da gelir elimizden, Ateş yakmak da, aş pişirmek de. Robenson, halden bilir Robenson, Adan hâlâ batmadıysa eğer, Alıp götürsen beni oraya, Deniz yolu kapanmadan evvel!
HASTAHANEDE ZİYARET GÜNÜ
Hastanede ziyaret günü, Aşina çehreler beliriyor Koğuşun kapısında, Anne telâşı, yâr heyecanı, dost tehalükü; Çiçekler ve şeker kutuları. Hangi hastanın yüzünü aydınlatırsan aydınlat, Selâm sana. Dışarıdan müjdeler getiren ışık demeti! Cümlemizi sevindiriyorsun.
YANLIŞ BİLMESİNLER BENİ
Bahçem ağaçlardan, çiçeklerdendir. Evim taştan yapılmış. Annem kardeşim gibi severim Ağaçları, taşları, çiçekleri. Hepsine dair hâtıralarım var, Kimi acı kimi tatlı hâtıralar. Bu ağaç servi olmadan, Bu taşa kitâbem yazılmadan, Bu çiçek kabrime çelenk diye getirilmeden, Söyleseniz beni onlara kuşlar, Yanlış bilmesinler beni.
SILA
Gün bitti;, Akşam seriniiğiyle başlıyor memleketim. Doğduğum köy göründü; Sâkin yıldızlariyle gittikçe yakınlaşan sema, Dört nala kalktı atım sevincinden; Uçarak gidiyorum sılaya. Çocukluğumda uçurttuğum uçurtmalar olacak Bacalara takılan kuş beyaz bulutlar; Belki de rüzgârda namaz bezidir. Yüzüne hasret kaldığım anacığımın! Herhalde beni bekleyenler var.
ÇOCUK BAHÇESİNDE GEZERKEN
Kırıldığını bildiğim halde Ne diye çemberimi ararım? Kursam işlemez oyuncaklarım: El çocuğu uyur beşiğimde. Ah yeniden başlamak hayata; Çocukluğa, aşka ve sanata!
ÖYLE DALMIŞIM Kİ
Öyle dalmışım ki bu akşam üstü, Komşu arsadır gözümde gökyüzü. Ben dünyadan bihaber bir çocuğum; Kayıp zıpzıplarımı arıyorum. Koşun çocuklar, koşun komşu kızlar, Avuçlarıma sığmıyor yıldızlar.
BİR ÖLÜNÜN ARDINDAN
Kabrime çiçek getirenlere gülerim; Gafil kişilermiş şu insanlar vesselam; Bilmezler ki bu kabirle yoktur alâkam; B en o çiçeklerdeyim, ben bu çiçeklerim.
BUGÜN HAVA GÜZEL
Bugün hava güzel, İçim içime sığmıyor. Annemden mektup aldım, Memlekette gibiyim. Allaha şükür karnım tok; Elimi uzatsam kahve fincanı dudaklarımdadır. Kuşlar kaçmıyor benden; Bir güvercin kanadında okşuyorum Göklerin maviliğini. Serçelerin cıvıltısıyla siniyor içime Ağaçların yeşilliği. Bulutların ipek gölgesi Çocukların yüzünde hışırdıyor. Çember çeviriyorum çocuklarla beraber Elime çember almadan. Düşüncelerimi nura garkeden güneşe sor, Bu Nisan rüzgârı da şahadet eder, Bütün insanları kardeş biliyorum, Cümlenin sağlığına duacıyım. Şayet ölürsem, Helâlleşmeye vakit kalmadan, Hatırdan çıkarmayın beni; Dünyaya benden selam olsun. Her nefes alıp verişiniz.
AJANS DİNLERKEN
Vaktiyle gölgesinde dinlendiğimiz çınar, Eski mahalle, vakıf çeşme, bakımsız cami, Sakın zannetmeyin sizi garipsediğimi, Bir güvercin hüznünde susan geçmiş zamanlar! Affedin beni daldığım oluyorsa eğer, Neyleyim gönlümce değil bu olup bitenler.
İLK CEMRE
Kar eriyivermiş, buz kırılmış; Kuşlar gibi azâdolmuş sular, Toprağa düşer düşmez ilk cemre. Arzın bağrında bin yol açılmış, Aktıkça akmış, şâdolmuş sular, Dağ ballarından tâ denizlere.
YALAN
Ne var ki sanki park olduysa eski mezarlık? Yalandır, yıllar falan geçmemiş aradan; Sen bermutat ondört yaşında, ben yirmi bir; Süzelsen, âşıksam, alışmalısın artık. Bahar geldi işte, düğünümüz ne zaman? Ubeydullah efendi daha ölmemiştir.
GÜNDÜZ OLSUN
Bana doğruyu söyle deniz, Bir kasdın olacak şüphesiz, Kış yaz bu sahile çarpmaktan. Balıklarının başı için Nedir alıp veremediğin Bu güzel, bu yosma topraktan? Uğrunda serden geçtiğimiz; Ne ateşlerden geçtiğimiz! Bunca yıl bunca asır, Eksilmedi sesindeki sır, Ey deniz! Ne demek istersin? Bırak muamma konuşmayı, Çıkar ağzındaki baklayı, Bahtımız aydınlanıversin! Gündüz olsun hilkatte gündüz! Ne halimiz varsa görürüz. ÖLÜM TEHLİKESİ
Hızla geç kalabalık caddeden; Şoför milletine güven olmaz. Çabucak sapı ver sokağına; Akşam karanlığı tekin değil. Durma çal evinin kapısını, Taş düşebilir komşu duvardan. Ben geliyorum demez ki ölüm Kaza belâ adım başınadır Kişi evde gerek akşamları; Ölürse helâlleşerek ölür.
BUGÜN
Bugün masal değil, Masaldan daha güzel, gerçek; Bugün yeryüzünde olduğum gün! Ayaktayım işte; Asfalta amut, Akasyaya muvazi, İnsanlarla omuz omuza, Kurtla kuşla aynı kaderde, Gülden lâleden farksız, Fâniliğinde ömrün; Herkes gibi dertli, Ümitli herkes kadar; Ne de olsa memnun yaşamaktan. Bak nasıl adım atıyorum, Rakı içercesine, Yâri öpercesine, Sarhoş öylesine. Kim bana söyleyebilir, Bulutlar mı geçiyor başımın üstünden, Ben mi gidiyorum bulutlar altında?
AFFET BİZİ LAMBA
Öyle sarmaş dolaş olduk, O kadar geçtik kendimizden Lâmbayı söndürmeyi unutmuşuz, Perdeleri çekmeyi de. Meğersem sabah olmuş; Gün pencereden bizi gözetler. Cânım geceye veda etmek lazım: Günün gösterdiği yoldan gitmek lazım. Affet bizi lâmba, Seni buralara kadar sürükledikse, Geceki sarhoşluğumuza bağışla. Vakitken dönsen memleketine; Tutsak biz de her günkü yolumuzu. Haydi uğurlar olsun. Gecemiz sana emanet.
BUGÜN CUMA
Bugün cuma; Büyükannemi hatırlıyorum, Dolayısiyle çocukluğumu, Uzun olaydı o günler! Yere düşen ekmek parçasını Öpüp başıma götürdüğüm günler! O zaman inandığım gibi, Sahiden bir öbür dünya varsa eğer, Orada da cumaysa bugün, Başında bulutlardan beyaz örtüsü, Büyükannem namaz kılmaktadır, Namahrem eli değmez seccadesinde; Mekkei Mükerremeden getirilmiş. Dilerim duasında unutmasın beni; Günahkâr olduğumu hatırlayarak.
BÜTÜN BİR YAZ
Şehit bahriyeliye fâtiha, Dünyaya barış duası, Balıklara selâm oldu, Deniz kızlarına serenad, Minnet ve şükran güneşe, Bütün bir yaz, Edremit körfezinde gölgemiz.
BAHAR YELİ
Nihayet damlarda leylekler göründü, Upuzun gagalarını takırdatan. Vefasız sandığımız turnalar döndü; Geçen yıl gittikleri meçhul diyardan. Çiçek açmış ağaçlara bak ne güzel; Gel bizim olsun serçelerin neşesi! Gel seninle kırlara açılalım gel! Neler vadetmiyor akar suyun sesi Şu yeşilliğin ta sonuna gideriz, N e olduğumuzu unutuncaya dek, İstersen havadan sudan bahsederiz, Yalnız adımlarımızla sevişerek. Uzamağa başladı günler sahiden; Güneşin batmak istemediği belli. Eteğini havalandırarak esen Kış boyunca düşündüğüm bahar yeli.
UÇTU UÇTU
Uçtu uçtu leylek uçtu, Uçtu uçtu masa uçtu, Uçtu uçtu Semahat uçtu, Uçtu uçtu ... ? Ne uçtu sanırsınız çocuklar? Uçtu uçtu gençliğim uçtu.
PAYDOS
Paydos bundan böyle çılgınlıklara; Sert konuşmağa başladı aynalar. Yetişir koştum aşkın peşi sıra; Bitirdi beni bu içki, bu kumar. Ne saklayayım gaflet ettiğimi? Elimle batırmışım gençliğimi; Binip bineceğim en güzel gemi! Aldığını geri vermez dalgalar. Meyhaneler, sabahçı kahveleri, Cümle eş dost, şair, ressam, serseri, Artık cümbüşte yoksam geceleri, Sanmayın tarafımdan ihanet var. Yaş ilerliyor... Artık geçti bizden; Kişi ev bark edinmeli vakitken, Gün gelince biz değil miyiz ölen? Cenazemiz yerde kalmasın dostlar!
ABBAS
Haydi Abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalp ağrısı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenarında havuzun. Aya haber sal çıksın bu gece; Görünsün şöyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katıp tozu dumana, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
AŞK
Açınca baharın dişi gülleri, Bir başka rüzgâr eser bahçelerde. Dinle çılgınca öten bülbülleri; Sarına niçin düştüğünü bu derde. De ki: - Aşktır şâdeden gönülleri; Perişan, berbat eden gönülleri. Aşk söyletir en yanık türküleri, Ay buluta girdiği gecelerde.
DALGIN ÖLÜ
Dün güzel bir kadın geçti Kabrimin yakınından. Doya doya seyrettim Gün hazinesi bacaklarını, Gecemi altüst eden. Söylesem inanmazsınız, Kalkıp verecek oldum Düşürünce mendilini; Öldüğümü unutmuşum.
BEN AŞK ADAMIYIM
Dolaştığım denizlerce düşünüyorum, Bineceğim son gemi değil midir Hayır sahibi omuzlarda giden tabut Herkes gibi teselliye muhtaç olsaydım eğer Derdim ki: «Elbet bir ağlıyanım olur benim de; Ramazan geceleri Yasin okuyanım, Baharda kabrime menekşe getirenim de.» Fakat bütün bunlar olmasa da olur, Yine tasa etmem, Yine kırılmam kimseye. Ben aşk adamıyım, Sevmeğe geldim insanları, Gönlümle, elimle, kafamla sevmeğe; Hesapsız, karşılıksız, Ayrılık gayrılık gözetmeden, Gün gelip gidersem şayet, Öyle severekten gideceğim ki, Karanlık kıyılardan bile olsa, Candan selâmlarım Civarımdan geçecek gemileri; Güneşli gemileri; Şarkılı gemileri; İçlerinde kendim varmışım gibi!
SU SESİ
Nasıl kızayım Uykumu kaçırdığına, Değirmene akan su! Sesin öyle güzel ki, Duymak isterdim Öldükten sonra bile.
AKIBET
Selâ verildiğine göre, Camiikebir minaresinde, Günlerden cuma olmadığı halde, Muhakkak ölü var mahallede. İşte! Olup olacağımız bu cenaze; Geçiyor caddeden vakur ve sâde, Dalgalar misâli omuzlar üzerinde.
İLK AŞK
Felek ne kadar kahretse kalbimize, Zaman zaman hatırladığımız olur, Hangi dilber ilk aşkı tattırdı bize; Bir hâtırayla yaşadığımız olur. Ah o yaz gecesi, o mehtap, o havuz! Balkonundan gül atan cömert sevgili! Aşkınla deli divâne olduğumuz, Sarmaşığa tırmandığımızdan belli. Belki bugün bu yaşta tekrar olunmaz, İ lk aşk gecesinin masum yeminleri, Fakat nerde ilk öpüşün verdiği haz? Saadet bilmiyorum o hazdan gayri.
BAHAR GELİYOR
Damlardaki kar, saçaklardaki buz, Kanı kaynayan suya dar geliyor. Haberin var mı? Oluklardan sonsuz Akan su sesinde bahar geliyor. Duy güneyden estiğini rüzgârın; Göreceksin neler olacak yarın. Yuvada çırpınan yavru kuşların Uçmak hevesinde bahar geliyor. Sabret komşu kızı, yakındır o gün; Bakarsın ansızın belirmiş göğsün. Cıvıl cıvıl söylediğin türkünün Oynak nağmesinde bahar geliyor.
ANACIĞIM
Bir gün sılaya geldiğimde, Bir şeyler sezersen hâlimde, Hiç şaşmayasın anacığım. Başımı koyup dizlerine, Uzun uzun ağlayacağım Bütün insanların yerine.
KIRKINCI ODA
Kırkıncı odanın kapısındayım; Ne varsa bu kapı arkasındadır. Açsam ya açmasam kaygısındayım; Aklım iki cihan arasındadır. Kim bilir neler oluyor içerde! Yarab! İnsan bahtım hangi ellerde? Ha ben ha masaldaki o şehzade; Gönlüm bir güzelin sevdasındadır.
HAREKET
Müzeden hoşlanmam, Mezarlıkta işim olmaz, Çarşı pazar dururken, Nerde hareket ben orda. Yolda olmalıyım yolda! Yeni bir zafer attığım her adım. Vapur mu tren mi kalkmalı Ben biner binmez. Es rüzgâr es! Dönsün yeldeğirmeni! Yelken rüzgarda yelken olur; Bahar gelse gelse rüzgârla gelir. Kadın raksederken güzeldir, Bayrak dalgalandıkça, Deniz köpürdüğü zaman, İnsan ihtirasla yaşarken.
ÇARESİZ
Civcivli yerine düştüğüm halde Bir kerre olsun olta atamadım. Pul pul balıklarım kaldı hayalde; Yaz geçti, çipuradan tadamadım. Ne güler yüz kâr etti ne tatlı dil: Çaresiz bıraktı beni bu sahil; Karım kardeşim anam babam dâhil, Hiç kimselere dert anlatamadım.
NEDENDİR YARAB
Açtığımız her bahçede baharmış; doğru. Hangi dala el atsak yemiş varmış; doğru. Doğrudur en güzel dünyada olduğumuz; Sanki şeytan tüyü var dağında taşında. Fakat nedendir Yarab bu susuzluğumuz, Suyu gürül gürül akan çeşme başında.
ÇOCUKLUK
Affan dedeye para saydım, Sattı bana çocukluğumu. Artık ne yaşım var ne de adım; Bilmiyorum kim olduğumu. Hiç bir şey sorulmasın benden; Haberim yok olan bitenden. Bu bahar havası, bu bahçe; Havuzda su şırıl şırıldır. Uçurtmam bulutlardan yüce, Zıpzıplarım pırıl pırıldır. Ne güzel dönüyor çemberim; Hiç bitmese horoz şekerim!
İNSAN HIÇKIRIKLARI
Geceyle bir durgunluk oldu suda; Balıklar yosunlar gibi uykuda. Dallarda rüzgâr hışırtısı dindi; Bütün kuşlar yuvalarında şimdi. Kokusuyla başbaşa kaldı çiçek, Artık emniyette hem fil hem böcek. Yarab! Semada yıldız, yerde kabir, Her şey bahtınca huzur içindedir. Ürperten bu sâkin karanlıkları, Baştan başa insan hıçkırıkları.
HEPİMİZE DAİR
Yalnız kendi başın mı dertli sanırsın, Gölgesi yeryüzünde âvâre insan? Taş da istemezdi yosun tuttuğunu; Solmakta her çiçek kokusu uçunca. Tasadır ağaca rüzgârda yaprağı; Her kuş yanar az çok ölen yavrusuna; Sivrisinek de halinden memnun değil; Vızıltısı şikâyet makamındadır.
YAZ GECESİ
Ne çok yıldızın var, saymakla bitmiyor Meltemi cana can katan yaz gecesi! Olsa olsa şükran duası olacak Saksıda sardunyanın kokusu kadar Dalda ishak kuşunun türküleri de. İnanırım güzel gece inanırım. İbadet gibi bir şey teneffüs etmek.
MİSAFİR
Bir gece misafirim olsan yeter, Dolar odama lavanta kokusu; Soğur sevincinden sürahide su. Ay pencerede durup durup güler. Havva kızlarının en dilberini Görsün diye aya karşı soyunsan! Okşasam, öpsem, koklasam bir zaman, Vücudunun ürperen her yerini. Teneffüs eder gibi seviştikçe, Doğacak çocuğum aklıma gelir; Şiir söylerim saadete dair, Odama misafir olduğun gece.
YOLDAŞLAR
Atımla beraber yatar kalkarım, Müsavidir doğan günden payımız. Köpeğimle gülüştüğümüz olur. Ekin tarlasından kalkınca tavşan. Kış günü kedimle soba başında. Hülyalarımız karşılıklı açık Selâmlaşırız bahçeden bahçeye Bana kardeşlerimden daha yakındır, Bir cami avlusunda bahar günü, Önüne yem serptiğim güvercinler. Hep mihnet günümün yoldaşlarıdır, Nuh'un salındaki filler, tırtıllar.
BİR SAADET
Ne bir kelime konuştuk, Ne işaret çektik birbirimize, Fakat gerçektir seviştiğimiz Vapur kalkıncaya dek, Gözgöze gelmekle sade. Bir saadet gibi hatırlıyorum, Yasemin kokusu ondan, Teneffüsü benden, Bir yaz akşamı, Kandilli iskelesinde!
BEN DE BİR İNSANIM
Şaşacak ne var bunda bilmem, Pijamayla başka adamsam, Elbiseyle başka birisi, Tıraş da beni değiştirir, Ayakkabı boyası bile. Ya hava, ya günün saati; Ya kahvesini içtiğim dost? Hepsinin hakkı yok mu bende, Geçen kadının gülüşünden, Elimdeki mektuba kadar? İcabetmez mi hoş görünmek Üsküdar'daki akrabaya, Ayda yılda bir uğradığım. Ben de bir insanım nihayet.
BAHAR SARHOŞLUĞU
İlk sevgilimin gülüşüne benzer Bir Nisan havası değil mi esen? Zincirlere, kelepçelere inat, Kanatlarımı açmak zamanıdır; Allahaısmarladık kaldırımlar. Giyenler düşünsün dar elbiseyi; Ölçülü sözü, hesaplı adımı. Ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan; Saltanat sürer gibi uçuyorum, Erik ağacı, gelin olduğu gün. Hayranım bu şehrin bacalarına. Nasıl derinden gökyüzüne doğru İrili ufaklı, hep bir ağızdan, Bir türkü söylüyorlar öyle sessiz! Dumanın daim olsun güzel baca! Yuvası saçakta kalan kılangıç Yavrusu dallara emanet serçe, Derken camiler üstünde güvercin. Minareler katından geçiyorum; Gökyüzü mahallesi İstanbul'un. Süt beyaz bir martıyım açıklarda, Gemilere ben yol gösteriyorum, Buğday ve ilâç yüklü gemilere. Bir kanat vuruşta bulutlardayım; Bir süzülüşte vatanım dalgalar!
HEPSİNDEN BETER
Kimi insan derbeder, Ömrünü heba edip gider. Kimisi maişet derdine düşmüş, Rahattan bîhaber. Olmayacak işler peşinde, Kimisi taban teper. Kimisi dul, kimisi öksüzdür, Alınyazısı kahreder. Aklından zoru var kiminin; Merhamet ister, Ben sevda çekerim, Hepsinden beter.
NEDİM'E DAİR
Mevsimin tam lâle zamanı, Seçtim bir akşam Sâdâbat'tan, Koltuğumda Nedim divanı. Sorma ne kalmış o hayattan? Ne def-i gam eyIiyen şarap, Ne mesti-naz ... Sâdâbat harap. Sâdâbat değil, Kâğıthane; Çingenenin fal baktığı yer; Lâle devri ancak efsane. Koca Nedim? N'oldu o günler? Dilde lezzet bunca mısraın Söylemiyor nerde mezarın.
SEVDALI
Sönül sende, göz yolda kaldı; Ne postacı semtime uğrar, Ne turnalar selam getirir; Vefasız çıktın Beşiktaşlım Katlanmaksa katlanıyorum, Kimselere belli etmeden. İyi kötü bir iş tutmuşum; Acısı tatlısı hep bir. Ha Ankara, ha Çemişkezek; Senden uzak olduktan sonra. Nerde olsa yaşıyor insan; Nerde olsa bir gün ölmek var. Sen ilk aşkım, ilk gözağrımsın; Dünyalara değişmem seni, Keyfimden uçtuğum oluyor, Rüyama girdiğin geceler. Bayram sabahı bile olsa, Sensiz doğan günü neyleyim!
PEYZAJ I
Gökyüzüne ağaç desen türkülerinde, Ağaca gökyüzü, Bir şey değişmiş olmaz Pencereden baktığın zaman. Ne kuşlar şaşırır dallarını, Ne yıldızları koparmak mümkün olur. Eksilmez etrafta yeşillik; Bu kubbenin maviliği devam eder.
PEYZAJ II
Çocuklar taş atmasın, Gemiler geçmesin üzerinden, Hiç kıpırdamasın balıklar, Rüzgâr da esmeyiversin, Suların durulduğu bir saat olsun; Gör denizin güzelliğini! Hele mehtap da varsa, Üstünde at koşturacağın gelir. PEYZAJ III
Leylekler gagalarını ne çok takırdatır; Duyamazsın başka bir saz bahar geceleri, Leylekler bana yalnızlığımı hatırlatır; Ay ışığından uyunmaz bahar geceleri. Çift olmak, sevişmek lâzım böyle gecelerde! Bacalara yuva kurmuş sevdalı leylekler. Gagalarını takırdatarak perde perde Ay ışığı devam ettikçe sevişecekler.
PEYZAJ IV
Akşam oldu diye yakma lâmbayı; Böyle gölge severim manzarayı. Sen yalnız türkünü söylemeğe bak, Karanlıkta çıkan ses daha berrak. Karanlıkta söylediğin müddetçe Sesinden semaya akseden bahçe, Sâkin güllerini açtıkça bir bir, Bunalmış ruhların tesellisidir.
CAN YOLDAŞI
Ne işim var benim bu dağ başında Kartallara ısınamadım gitti, Bulutlara doydum desem doğrudur. Hazret-i Musa olmak kolay değil. Denizin yakınlığı ayrı bir dert, Diyelim üç; beş gün balığa çıktın; Sonra beklemek lâzım vapurları. Anlaşılan çok çekmiş Napoleon. Neyleyim böylesine ıssız; yerde? Can yoldaşı olmadı mı neylersin En güzel tabiat manzarasını? Cennet bile olsa orda yaşanmaz.
TESELLİ TARAFI
Kemal Uluser'in ruhuna ithaf Korkacak ne var bunda, Bir parça metin olmak yeter. Kısmetimiz kalkmış diyerek buralardan, Bir gurbet yolculuğu niyetine, Eşe dosta veda edersin, Beni unutmayın dersin. Hatırdan çıkarmayın beni; Mektup yollamak vadinde bulunursun, Elin değip yazabilirsen. Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur! Sen de avunursun, Biz de avunuruz. Ölüm bahsinde ümit insanlara mahsustur.
YAŞIM İLERLEDİKÇE
Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum Ne büyük nimet olduğunu ah ey güzel gün! Boş yere üzülmekte mânâ yok, anlıyorum, Kadrini bilmek lâzım artık her açan gülün; Şükretmek türküsüne daldaki her bülbülün! Yanmak da olsa artık aşk ile yaşıyorum.
GÜN OLUR Kİ
Gün olur ki ne gökyüzü para eder, Ne deniz kenarı, ne bağlar bahçeler. Gün olur ki ne kız, ne rakı, ne şiir, Hiçbir şey insanı sarmaz, kandıramaz; Her çeşmeden boş döner, elindeki tas. Gün olur ki çıldırmak işten değildir.
BİR AŞK HATIRASI
Yalnız o yaşta âşıklara mahsus Şeffaf mı şeffaf yaz akşamlarında, Çok zaman kaçamak buluştuğumuz, Gün görmüş, emektar çamlar altında. Neydi o rüzgâr ılgıt, ılgıt esen? Neydin güzelim, ne türlü dilberdin! Hani ya bir gülüşünle istesen, Dünyayı gözümden azâdederdin. Sevdalı kolumun çizdiği kavis, Sararken her sefer ince belinden, Sanırdım kavsikuzahlarla ikiz, İkiz çıkmıştır o Tanrı elinden.
MİSAFİR ADAM
Bir kere misafire çıkmış adın; İstesen istemesen gideceksin. Mihnet payı da olsa bu hayatın, Güler yüzle katlanmayıp neylersin. Ötede ne var ne yok belli değil; Kimse bilmiyor nedir karşı kıyı. Günün kadrini kıymetini bil; Balını almadan salma arıyı. Bir gül açabilir her nefesinde; İstersen teneffüs etmekle mest ol. Hele sevgi hele iyilik bahsinde, Baharda tabiat gibi cömert ol.
TEREKE
Ben ölürsem ölürüm bir şey değil; Ne olursa garip eşyama olur. Bir hayır sahibi çıkar mı dersin, Mektuplarımı iade edecek? Ya kitaplarım, ya şiir defterim? Yanarım bakkal eline düşerse, Kim bilir bu döşekte kimler yatar, Hangi rüyaları örter bu yorgan! El sırtında böyle zarif duramaz, Ismarlamadır elbisem, pardesüm; Her ayağa göre değil kunduram; Bu kravat ben bağladıkça güzeldir; Bu şapkayı kimse böyle giyemez.
POSTACI
Boşuna çalıyorsun Postacı, Boşuna çalıyorsun kapımı. Artık benim değildir, Üstünde ismim adresim yazılı mektuplar. Git başkalarını sevindir, Git başkalarını mahzun et, Bana hükmün geçmez artık. Bir aşkım varsa bugün Bahçemdeki çiçeklerdir, İnsanlara değil, Boşuna çalıyorsun kapımı, Postacı, Boşuna çalıyorsun.
TREN
Nereye bu gece vakti, Güzel tren, garip tren? Düdüğün pek acı geldi, Hatıra neler getiren. Çok mudur mendil sallamam, Her yolcu az çok aşinam. Haydi, yolun açık olsun; Geçtiğin köprüler sağlam, Tüneller aydınlık olsun. ŞAŞIRTMACA İşte Birsen, o cilveli kız; Saçları yüzüne dökülen, Gözgöze geldik, a Mübeccel! Güldü, meğersem Semiha'ymış! Konuşunca tanıdım, Türkân! Oturdu, baktım Nazmiye'dir. Müjgân oluvermiş öperken! Soyundu, gördüm ki o değil. Sahiden sen kimsin güzelim?
DAVET
Boş ver diyordu uykumda ölüler, Boş ver kardeşim dünya işlerine, Değer mi sevincine, kederine; Hatırladıkça güldüğümüz şeyler. Duymak istemez misin daha derin Gül bahçesinde bülbül sesini; Ebedî kılmak vuslat, gecesini; Saymak saçlarını tel tel o yârin. Gel diyordu uykumda ölüler Ne hayâl ettinse kavuşmak mümkün. Suyun, ateşin ötesinde sütün Bir şey var ki, hayattan daha güzel!
HEP YAŞADIĞIMA DAİR
Bu gölge yer pazar günü, Bu şehir, bu tren sesi, Gök bildiğim bu mavilik, Yeşil dallardan süzülen. Oturduğum rahat koltuk, Beyaz örtüsü masanın, Sigaram, kahvem, gazetem, Elimin çizdiği kavis, Kovmak için sinekleri; Kolumda işleyen saat Ve esnemem arada bir, Hep yaşadığıma dair.
İNSAN HALİ
Bana ela yolculuk göründüğü gün, Bulunmasına bulunur sanırım Tabutumu taşıyacak üç beş dost; Arkamdan ağlıyacak bir kızcağız. Fakat zamanla dostlar unuturlar; Sevgiliyi bir başkası avutur. İstemem o dehşet gün gelip çatsın; Bana kimseler anam kadar yanmaz,.
GARİP KİŞİ
Bir akşam ilk olarak ağladım, Bekâr odamın penceresinde. Hani ev bark? Hani çoluk çocuk? Ne geçti elime bu hayatın Meyhanesinde, kerhanesinde? Yatağım her gece böyle soğuk. Saadet bu ömrün neresinde?
CEM Besbelli bu kadeh senden yadigâr ey Cem; Etimizde garip garip parıldar ey Cem, Vermiyor amma sana verdiği neş'eyi; Nerde senin dem sürdüğün zamanlar ey Cem?
HERKESİN GECESİ
Tut kendini, belli etme kardeşim, Ğörmiyeyim gözyaşını valide, Ne dalarsın öyle güzel daktilo, Beni rahat bırak küçük satıcı, Ne gelir ki elimden sizin için? Benini de dertlerim, bitmez söylesem! O kadar çok ki etrafta karanlık. Herkesin gecesi kendine yeter.
ADA'YA DAVET
Bana sor güzelim, üzme kendini. Ben şairim, Elbette bilirim Bu yağmurun ne zaman dineceğini; Ne. zaman açacağını havanın; Adaya kaçta vapur var. Çamlarda nasıl sevişir âşıklar. Tadını, lezzetini o sevdanın. Şöyle bir gülümseyiver, Derhal dinecek yağmur. Haydi bizi bekliyor vapur: Bu tramvay Köprüye gider.
YARIN PAZAR DEĞİL
Ben mi öylesine sevdalıyım, Sen mi sahiden bunca dilbersin! Herhalde sevişmek hârika şey; Kolların boynumdan çözülmesin. Yarın pazar değil kancığım; İşe gitmek var, takdir edersin. Keşke hiç bitmeseydi bu gece. Daha, daha çok sevişmek için.
FERMAN SENDEDİR
Nedim'in gözünden ırak olan o dilber, O dilbersin ki hüsnüan sendedir. Rüyada görülen bahara benzer, Bülbülleri mest gülistan sendedir. Saç bir yana, dünya bir yana düşer; O gözlere dalan ummana düşer. Hâlim nakleylemek yârâna düşer; Yarayı ben aldım, dermen sendedir. Emreyle at koşturam deryalarda; Semi vapur yürütem sahralarda; Kuş olam, kanat çırpam semalarda; Emreyle güzelim, ferman sendedir
KARASEVDA
Bir kere sevdaya tutulmaya gör; Ateşlere yandığının resmidir. Aşık dediğin, Mecnun misali kör; Ne bilsin alemde ne mevsimidir. Dünya bir yana, o hayal bir yana; Bir meşaledir pervaneyim ona. Altında bir ömür dönedolana Ağladığım yer penceresi midir? Bir köşeye mahzun çekilen için, Yemekten içmekten kesilen için, Sensiz uykuyu haram bilen için, Ayrılık ölümün diğer ismidir
YALNIZLIĞA DAİR
Can yoldaşın olmazsa olmasın, Yalnızım diye hayıflanmayasın. Eğilmiş üstüne gökyüzü masmavi; Bir anne şefkatine müsavi; Üç adım ötede deniz; Dosttur, ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz. Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara; Ağaç yaprak verir, sır vermez rüzgâra. Ve kış yaz Dalda kuş eksik olmaz. Dağ başında duman. Yalnızlık nedir göreceksin öldüğün zaman. HAYAL ETTİĞİM ŞEY
Gök mavi mavi gülümsüyordu, Yeşil yeşil dallar arasından. Altın sesi birdenbire sordu : «Ne haber eski aşk yarasından!» «Kapandı, dedim, bitti karanlık; Vuslatla sona erdi o çile; Bu huzur şelâlesi aydınlık Yeni bir çığdır baslar seninle. Mevsim bahar devamlı bir yazdı; Okşamak devresindeydi rüzgâr; Yukarıda bulutlar bembeyaz, Gelinlik elbisesi bulutlar. Nihayet, bahtiyar başımızı Bir yastığa attığımız günden, Aşkın hayata verdiği hazzı Neden sonra tattığımız günden Bir ömür sürüyoruz, bihaber, Günün beyhude dağdağasından, Gök hâlâ mavi ve gülümser, Yeşil yeşil dallar arasından. YALNIZLIĞIMIZ
Koskoca Tanrı gökler ardında, Beyler, paşalar saltanatında, Birçokları sefalet katında, Mecnun'u, Leylâ'sı vuslatında, Kim yalnız değil ki hayatında? Ya ölüler serviler altında?
ŞİİR
Kızoğlan kız güzelliğinde şiir; Hem sevgili hem dost, hem anne yüzü, Hâlâ beni mest ettiği gecedir Sanırım hem yeryüzü hem gökyüzü. Mecnun'unr Şikâyet etmem Leylâ'dan; Başıma ne dertler açtığı halde. Ne mümkün vazgeçsin bu sevdadan? Bir kerre karar kıldık bu hayalde.
OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Sözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Benim mi Allahım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar? Neden böyle düşman görünürsünüz, Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? Zamanla nasıl değişiyor insan! Hangi resmime baksam ben değilim. Nerde o günler, o şevk, o heyecan? Bu güler yüzlü adam ben değilim; Yalandır kaygısız olduğum yalan. Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; Hatırası bile yabancı gelir. Hayata beraber başladığımız, Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; Gittikçe artıyor yalnızlığımız. Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç farkettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış. Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediğim. Ne dönüp duruyor havada kuşlar? Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim? Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar? Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında.