SONSUZ YURT; AHİRET
Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi. (Ankebut Suresi, 64)
İnsanın dünyadaki imtihanının sonunda ya mükafat ya da ceza vardır. İyi davranışlarda bulunanlar, Allah'a iman edenler, Allah'ın hoşnutluğunu kazanarak sonsuz cennetle ödüllendirilirler; kötü olanlar, Allah'ı inkar edenler ve Allah'ın koyduğu sınırları çiğneyenler ise sonsuz azabı yaşayacakları cehenneme müstahak olurlar.
İnsan için yok olmak diye birşey yoktur. Sonsuz hayat yaratıldığımız andan itibaren başlamış durumdadır. Şu anda sonsuz yaşamın içindeyiz. Denenme süremizin sonunda, ölüm dediğimiz geçiş anından sonra, yeni bir inşa ile sonsuzluğun içinde yaşamaya devam edeceğiz. İnsanın bu yaşamının azapla mı, nimetler içinde mi geçeceği ise, dünya hayatında, Allah'ın sözü olan Kuran'a bağlılığı ile, Allah'ın hoşnutluğunu gözetmesine bağlıdır. Bütün bu sistem, kainat, dünya, insan ve insana yönelik yaratılan herşeyin sebebi, sonsuz yaşam olan ahirete yöneliktir. Allah, insanı bir amaçla yarattığını, bu dünyadaki kısa yaşamından sonra da ahirette Kendisine hesap vereceğini şöyle bildirmektedir:
Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız? (Müminun Suresi, 115)
Allah'ın, ortalama altmış veya yetmiş sene gibi, sonsuzluğun yanında bir 'an'dan farksız olan kısacık dünya hayatına karşılık sonsuz yaşamı vaat etmesi, çok büyük bir nimettir.
İman ve Allah'ın hoşnutluğunu aramak gibi, insanın yaratılışına en uygun, en çok huzur içinde yaşayabileceği yapıya sahip olmanın karşılığında, Allah'ın sonsuz iyi bir yaşam olan cenneti vermesi O'nun lütfundandır:
İman edip salih amellerde bulunanlar; onları, içinde ebedi kalıcılar olarak, altından ırmaklar akan cennetin yüksek köşklerine muhakkak yerleştireceğiz. Salih amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. (Ankebut Suresi, 58)
Ahiret hayatı, Allah'ın sonsuz nimetlerinin sergilenmesi yanında, O'nun sonsuz adaletinin tecelli etmesi bakımından da önemlidir. İnsanların dünyada yaptıkları herşeyin karşılığının verildiği yer, adaletin eksiksiz olarak uygulandığı, merhametin de misliyle tecelli ettiği yer, ahiret olacaktır. Bir ayette, ahirette tecelli edecek olan bu mutlak adalet şöyle ifade edilir:
... De ki: "Dünyanın metaı azdır, ahiret ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız... (Nisa Suresi, 77)
Gördüğümüz herşeyi yaratmaya kadir olduğuna şahit olduğumuz Allah, elbette ki ahireti yaratmaya kadirdir:
Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmaya kadir değil mi? Elbette (öyledir); O, yaratandır, bilendir. (Yasin Suresi, 81)
Gerçek şu ki, kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir, onda şüphe yoktur. Gerçekten Allah kabirlerde olanları diriltecektir. (Hac Suresi, 7)
Kıyamet günü, Allah'ın kainat için takdir ettiği ömrün bittiği gündür. O gün insanların imtihanı sona erecek ve imtihan yeri olan dünyayı, herşeyle birlikte, Allah darmadağın edip yok edecektir. Bu, Allah'ın Kuran'da vadettiği bir sondur. Kainatın fiziksel ömrünün biteceği, bilim adamlarının da gözlem ve tespitler sonucunda kanaatine vardıkları ve beklenti halinde oldukları bilimsel bir gerçek halini almıştır.
Kuran'da kıyameti tasvir eden bazı ayetler şöyledir:
Artık Sur'a tek bir üfürülüşle üfürüleceği.
Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman.
İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vuku bulmuş(gerçekleşmiş)tur.
Gök yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır. (Hakka Suresi, 13-16)
Kıyamet günü, ölmüş olan tüm insanları Allah diriltecektir:
Sonra siz gerçekten kıyamet günü diriltileceksiniz. (Müminun Suresi, 16)
Allah, dirilttiği tüm insanları o gün biraraya toplayacaktır:
Allah; O'ndan başka İlah yoktur. Kendisinde hiçbir şüphe olmayan kıyamet gününde sizleri muhakkak toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kimdir? (Nisa Suresi, 87)
Kıyamet günü, hepimizin teker teker Allah'ın huzuruna çıkacağı ve dünyada yaptığımız herşeyin ortaya konacağı zamandır:
Siz o gün arz olunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz. (Hakka Suresi, 18)
O gün, herkes yaptığının karşılığını tam olarak alacak, Allah'ın sonsuz adaleti tecelli edecektir:
Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak Biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)
Kıyamet günü, Allah'ın; kainatın, dünyanın ve herşeyin biyolojik sonunu getireceği zamandır. O an tüm fizik kanunlarını o kanunları koyan Allah işlemez hale getirecek ve afet tabir ettiğimiz olayların kat kat üstünde gelişen bir dizi felaketler zinciri başlayacaktır.
Şu anda üzerinde yaşadığımız dünya, zaten çok hassas dengelerle varlığını devam ettirmektedir. Dünya'nın Güneş'e olan açısı ve uzaklığı tam olması gereken düzeyde ayarlanmış, yerçekimi sabitlenmiş, gökyüzünde dünyayı çarpıp yok etmesi çok muhtemel göktaşlarından korumak için, atmosfere adeta kalkan gibi koruyucu bir tavan yapılmış ve bunun gibi daha başka hassas kanunlar yaratılmıştır. Tüm bunları yaratan, henüz insan dünyada yok iken tüm bu dengeleri insanın yaşamına uygun olarak düzenleyen, alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Allah'ın kainatı her an kudreti altında tuttuğu şöyle haber verilmektedir:
Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, Kendisinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim'dir, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 41)
Allah'ın, bu hassas dengelerin işleyişini bozduğu an, herşey yok olmaya gidecektir. İşte o an, Allah'ın vadettiği kıyamet günüdür.
Kıyamet günü Allah'ın meydana getireceklerini görüp yaşayan insanlar, olayların dehşetinden şoka girecektir:
Ey insanlar, Rabbinizden korkup-sakının, çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir.
Onu gördüğünüz gün, her emzikli kendi emzirdiğini unutup geçecek ve her gebe kendi yükünü düşürecektir. İnsanları da sarhoş olmuş görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah'ın azabı pek şiddetlidir. (Hac Suresi, 1-2)
Eğer inkâr edecek olursanız, çocukların saçlarını ağartan bir günde kendinizi nasıl koruyacaksınız? (Müzemmil Suresi, 17)
Kıyamet günü başka nelerin olacağını Allah bize Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Güneş, köreltildiği zaman,
Yıldızlar, bulanıklaşıp-döküldüğü zaman,
Dağlar, yürütüldüğü zaman,
Gebe develer, kendi başına terk edildiği zaman,
Vahşi-hayvanlar, toplandığı zaman,
Denizler, tutuşturulduğu zaman,
Nefisler, birleştiği zaman,
Ve 'diri diri toprağa gömülen kızcağıza' sorulduğu zaman:
"Hangi suçtan dolayı öldürüldü?"
Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman,
Gök, sıyrılıp-yüzüldüğü zaman,
Cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman,
Cennet de yakınlaştırıldığı zaman,
(Artık her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir. (Tekvir Suresi, 1-14)
DİRİLİŞ
Kendi yaratılışını unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş? De ki: "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir. (Yasin Suresi, 78-79)
Diriliş, ölümden sonra yeniden yaratılıştır. Ölüm yok olmak demek değildir. Allah, dünyayı insanı denemek için yaratmıştır ve bu imtihan ortamında insanın sonsuz hayatını nasıl geçireceği belirlenecektir. Her insan ölümüyle birlikte ahiret hayatına adım atacak, Allah onu yeni bir bedenle yaratıp dünyadaki işlerine göre cennete veya cehenneme koyacaktır. İnsanların diriltilmesi Allah için çok kolaydır. Bir ayette kıyamet günü insanların topluca diriltilecekleri şöyle anlatılır:
Gerçek şu ki, dirilten ve öldüren Biziz, Biz. Ve dönüş de Bizedir. O gün yer, onlardan çatlayıp-ayrılır da (onlar) hızla koşarlar. İşte bu, Bize göre oldukça-kolay olan bir haşirdir. (Kaf Suresi, 43-44)
Bazı insanlar Allah'ın ölüleri nasıl dirilteceğini sorar ve bu gerçekten kuşku duyarlar. Oysa insanı ilk kez o henüz hiçbir şey değilken yaratmışolan Allah'tır ve şüphesiz Allah ilk başta yoktan yaratmış olduğu insanı yeniden diriltmeye güç yetirendir. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle haber verir:
Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.
İşte böyle; şüphesiz Allah, hakkın Kendisi'dir ve şüphesiz ölüleri diriltir ve gerçekten herşeye güç yetirendir. (Hac Suresi, 5-6)
Allah, insanları nasıl dirilteceğine bir örnek teşkil etmesi açısından, hepimizi şahit tuttuğu bir doğa olayını nasıl yarattığına dikkat çeker. Allah, kuruluktan ölmüş, verimsiz, artık ürün yetişemez olmuş bir toprağı, yağmur yağdırarak diriltip canlandırmakta ve ürün verdirtmektedir. İşte insanları ölümlerinden sonra diriltmek de Allah için bu şekilde kolaydır:
Rahmetinin önünde rüzgarları bir müjde olarak gönderen O'dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız. İşte Biz, ölüleri de böyle diriltip-çıkarırız. Ki ibret alasınız. (Araf Suresi, 57)
Allah için herşey kolaydır. Bütün insanların yaratılması ve diriltilmesinin, tek bir insanınki gibi olduğu Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz yalnızca tek bir kişi(yi yaratıp sonra diriltmek) gibidir. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir. (Lokman Suresi, 28)
Hesap ve ceza (din) günü ne zaman?" diye sorarlar. (Zariyat Suresi, 12)
Size va'dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur.
Şüphesiz din (hesap ve ceza) da mutlaka gerçekleşecektir. (Zariyat Suresi, 5-6)
Allah, insanları yaptıklarından sorumlu tutmaktadır. İmtihan olan insan, hesap günü, dünyada işledikleriyle sorgulanacaktır. Hiçbir yaptığının gizli kalmadığını, hesap günü tüm işledikleri ortaya döküldüğünde görecektir:
O gün, orta yere çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar:) "Bugün mülk kimindir? Bir olan, Kahhar olan Allah'ındır." Bugün her bir nefis, kendi kazandığıyla karşılık görür. Bugün zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı seri görendir. (Mümin Suresi, 16-17)
Dünyada insanların her zaman hak ettiklerinin tam karşılığını almadığını görürüz. Allah, kimi insanlara dünyada süre vermekte ve onların yaptıkları kötülüklerin karşılığını ahirette eksiksiz olarak vereceğini bildirmektedir. Dünyada gayrimeşru işler işleyenlerin kimi zaman fark edilememeleri, kimi zaman da kanundan kaçabilmeleri nedeniyle, cezadan kurtulduklarını zannetmeleri büyük bir gaflettir. Bu kişiler, hesap günü insanın hayatı boyunca tüm yaptığı işleri Allah'tan gizleyemediğini göreceklerdir. Allah, Hafız (herşeyi hafızasına alan) sıfatıyla, insanların her davranışını bilmekte ve meleklerine kaydettirmektedir. Kuran'da bu gerçek şöyle bildirilmektedir:
Onun sağında ve solunda oturan iki yazıcı kaydederlerken,
O, söz olarak söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır. (Kaf Suresi, 17-18)
Herşeyi en ince ayrıntısına kadar bilen, insanın söz olarak söylediklerine de söylemeyip kalbinden geçirdiklerine de her an şahit olan Allah, hesap günü, sonsuz adalet sahibi olarak insanları en ufak haksızlığa uğratmadan yargılayacaktır:
Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak Biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)
Allah, sonsuz adalet sahibi olduğu gibi, sonsuz merhamet ve lütuf sahibidir. İyi davranışta bulunanlara kat kat güzellikle karşılık vaat etmekte, kötülük işleyenlere de hak etmiş olduklarıyla cezalandırılacaklarını bildirmektedir:
Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır, kim bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Enam Suresi, 160)
Hesap anında insanlar, dünyada işlediklerini gösteren kitaplarının kendilerine veriliş şekline göre, cennet veya cehenneme gireceklerdir:
Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse,
O, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya çekilecek,
Ve kendi yakınlarına sevinç içinde dönmüş olacaktır.
Kimin de kitabı ardından verilirse,
O da, helak (yok olmay)ı çağıracak,
Çılgın alevli ateşe girecek.
Çünkü o, (dünyada) kendi yakınları arasında sevinçliydi.
Doğrusu o, (Rabbine) bir daha dönmeyeceğini sanmıştı.
Hayır; gerçekten Rabbi, kendisini çok iyi görendi. (İnşikak Suresi, 7-15)
Ateş halkı ile cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı 'umduklarına kavuşup mutluluk içinde olanlardır. (Haşr Suresi, 20)
Allah, ilk insan olan Hz. Adem'i ve eşini yarattığında, onları cennete yerleştirmiştir. Ancak Kuran'da bildirildiği gibi Hz. Adem ve eşi, şeytanın da kandırmasıyla, Allah'ın kendilerine koyduğu yasağı çiğnemiştir.
Bu olayda insan şunu düşünmelidir: İnsan, güzel olan bir şeyin güzelliğini ve kıymetini çirkini gördüğünde; iyi olanı da kötüyü bildiğinde anlayabilmektedir. Herşeyin değeri ancak zıttıyla kıyas edildiğinde tam olarak anlaşılabilmektedir. Allah Hz. Adem'i ve eşini doğrudan cennete yerleştirdiğinden, bu farkı anlayabilecek kıyas ortamında bulunmamışlardır. Bundan dolayı, cennetin nimetlerini ve mükemmelliğini anlayamamış olan insanlar, herşeyin zıttıyla yaratıldığı dünyada yaşatılmaya başlanarak, onlara kıyas imkanı verilmiştir.
Burada imtihan olarak, kötüyü ve çirkini görerek, iyinin ve güzelin kıymetini anlayacak olan insanlar, cennetin kıymetini tam olarak anlayacak olgunluğa gelmiş olacaklardır.
Allah, hesap günü insanları dirilttiğinde, tüm insanları cehennemin çevresine toplayacak ve kendi sınırlarını korumada titizlik göstermiş iman edenleri kurtaracaktır. Cehennemi bizzat gören biri, elbette ki cennetin büyük bir kurtuluş ve büyük bir nimet olduğunu yaşayarak ve hissederek anlamış olacaktır. Bu konuyu haber veren ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
Andolsun Rabbine, Biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.
Sonra, her bir gruptan Rahmana karşı azgınlık göstermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız.
Sonra Biz ona girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi biliriz.
Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır.
Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulmedenleri diz üstü çökmüş olarak bırakıveririz. (Meryem Suresi, 68-72)
Dünyada, bu kıymeti anlayabilecek olan insanlara Allah, nimetlerle donatılmış sonsuz güzellikte bir hayat olan cenneti vaat etmiştir:
İman edip salih amellerde bulunanlar, Biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah'ın gerçek olan va'didir. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır? (Nisa Suresi, 122)
Bu dünyada kendisine doğru yol gösterilmiş ve uyarılmış iken, kötü yol olan inkar yolunu seçen insanlar da, sonsuz bir azabın yaşanacağı cehenneme konulacaklardır. Kuşkusuz böyle olması Allah'ın sonsuz adaletinin de bir tecellisidir:
İnkâr edenler, cehenneme bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: "Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" Onlar: "Evet" dediler. Ancak azap kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu. (Zümer Suresi, 71)
İnsan, Allah'ın Kuran'da tarif ettiği ve beğendiği mümin modeline uygun bir yaratılışta var edilmiştir. İyi ve kötü kendisine açıkça tarif edilmiştir. Ayrıca kendisine, bunları fark edebileceği göz, kulak ve kalp; kavrayabileceği akıl ve muhakeme özellikleri de verilmiştir. Allah'ın varlığını, büyüklüğünü bu özellikleriyle rahatlıkla anlayabilecek ve iman edebilecekken, inkar etmiş olanların elbette ki iman edenlerle bir olamayacağı ve aynı yerde bulunmayı hak etmedikleri de kesindir. Allah bu iki grubun ahirette nasıl ayrılacağını şöyle haber verir:
Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir. Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 25-27)
Allah, iman eden ve Allah rızası için dünyada iyi işler yapanlara vaat ettiği cennet hayatını, Kuran'da detaylarına kadar tarif etmektedir. Bununla müminler müjdelenmektedir:
İşte onlar, yakınlaştırılmış(mukarreb) olanlardır.
Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde;
Birçoğu geçmiş(ümmet)lerden, Birazı da sonrakilerden. 'Özenle işlenmiş mücevher' tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı yaslanmışlardır.
Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır; Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,
Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
Arzulayıp-seçecekleri meyveler,
Canlarının çektiği kuşeti.
Ve iri gözlü huriler,
Sanki saklı inciler gibi;
Y
aptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur); Orada, ne 'saçma ve boşbir söz' işitirler, ne günaha sokma.
Yalnızca bir söz (işitirler:) "Selam, selam."
"Ashab-ı Yemin", ne (kutludur o) "Ashab-ı Yemin." Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları),
Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları,
Yayılıp-uzanmış gölgeler,
Durmaksızın akan su(lar);
Ve (daha) birçok meyveler arasında,
Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler).
Yükseklere-kurulmuş döşekler (sedirler).
Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. Onları hep bakireler olarak kıldık, Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,
"Ashab-ı Yemin" olanlar için.
(Bunların) Birçoğu geçmiş(ümmet)lerden,
Birçoğu da sonrakilerdendir. (Vakıa Suresi, 11-40)
Allah, kurtuluş, mutluluk ve esenlik yeri olan cennetin bu sonsuz nimetleriyle müminleri müjdelerken, aynı zamanda inkar edenleri de cehennemle müjdelemektedir. Sonsuz azap yeri olan cehennemin de ne şekilde azaplarla dolu bir yer olduğu Kuran'da şöyle tarif edilmektedir:
"Ashab-ı şimal", ne (mutsuzdur o) "Ashab-ı şimal." Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su, Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler. Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim).
Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı. Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı. Ve derlerdi ki: "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?" "Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?" De ki: "Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de." "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır." Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalanlayıcılar, şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz. Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız. Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz. Üstelik 'içtikçe susayan hasta develerin' içişi gibi içeceksiniz. İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir. (Vakıa Suresi, 41-56)
kaynak.Harun Yahya