İğneli Fıçı: Kabalacı Vampir Yahudilerin Vahşi Geleneklerinden Biri
İSA, FERİSİLERE “Sizler babanız olan İblis’tensiniz ve onun ihtiraslarını yerine getirmek istiyorsunuz. O başlangıçtan beri bir katildi ve hakikate inanmadı; çünkü onun için bir hakikat yoktur…”
(Yuhanna 8: 44)
Bu yazıda Yahudilerin asırlardır sürdürdükleri kan içici bir geleneği işleyeceğiz. Yahudilerin kutsal bayramı Hamursuz Bayramı (Nisan’ın 15’i) için gayri Yahudilerin (goyim) -tercihen 5-8 yaş arası çocukların- iğneli fıçılarda kanlarının biriktirilerek bu kanın maya katılmayan ekmek için maya olarak kullanmalarını Avrupa, Amerika, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinden sayısız adli vaka kayıtları ile tüm dünyada asırlardır kayıtlara geçmiş sayısız olaylardan bir kısmını derleyip bu konu hakkında müstakil bir kitap yazan rahmetli General Cevat Rıfat Atilhan’ın İğneli Fıçı adlı eserinden çokça yararlandığımız bu yazıda kitaptan alıntılar yapmakla kalmayıp bu vahşetin kökeni olan muharref Tevrat’tan ve onun hadis-tefsir geleneği olan Talmud’dan bazı ürpetici psödö-ayetlere de yer vereceğiz. Tevrat’ın ve Talmud’un Kabala’ya göre bozulup Kelamullah’ın içine nasıl şeytanın ayetleri (Amon Ra/Elohim/Horus) olan ve kökenini eski Mısır Ezoterizminden alan Kabala ile ilgili gerçekleri başka yazılarda ispatlarıyla inceleyeceğiz.
Yazı boyunca geçecek olan ‘Yahudi’ kavramı ile yazıda konu edilmeyen Musevi kavramlarının ayrımını -bu konulara yabancı okuyucular için- yapalım:
Museviler, sadece Tevrat’a iman eden, eksiğiyle fazlasıyla peygamberlerin yolunu takip etme azminde olan inancında samimi insanlardır.
Yahudiler ise Tevrat’ın yanı sıra Hz. Musa ve diğer elçilerin getirdiklerini Kabala’ya göre (eski Mısır = Firavunlar) uyarlayıp yepyeni ve ırkçı, sapkın, emperyalist bir din yaratan, M. Tevrat + Talmud + Mişna + Zohar + … olarak formüle edebileceğimiz ‘gelen-ek’ler ile Siyonist bir itikadı benimseyen; Musevilerin aksine peygamberlerin değil Firavunların yolundan gidip onları örnek alan bir zihniyetin adıdır. Yani Musevilik dini bir inancı ve bu inancın bağlılarını ifade ederken, Yahudilik ırkçı bir zihniyeti ve bu fikrin militan bağlılarını ifade eder.
Yahudilerin Kutsal Hamursuz (Pesah) Bayramı
Bu bayram, Ben-i İsrail’in Mısır’ı terk etmelerine Firavun’un izin vermesi şerefine kutlanan, diğer adıyla ‘geçiş bayramı’ olarak kutlanır. Nisan ayının 14’üne tekabül eden, aynı zamanda hasat mevsimine denk gelen Hamursuz Bayramı işgal toprakları dışında 8 gün kutlanırken İsrail’de yaşayan Yahudilerce 7 gün olarak kutlanır. Bu bayramın ana teması İsrailoğullarının Mısır’daki Firavun köleliğinden kurtulup vadedilmiş topraklara göç etmesinin sevincidir.
İsrailoğulları Mısır’dan kaçış sırasında ekmeklerini mayalamaya fırsat bulamadıkları için bu bayram süresince mayalı ekmek yemek haramdır Yahudi inancında. Yine bu irrasyonel inanca göre ölüm meleği, o günlerde Mısırlıların yeni doğan çocuklarının hayatlarına son verirken İbrani çocukları korudu. Bundan dolayı Nisan’ın 13’ünde Yahudi ailelerin ilk erkek çocuğu olan herkes oruç tutar. Bu bayramın adetlerinden biri olan ‘seder masası‘ etrafında toplanıp yemek yiyen Yahudi aileye, ailenin büyüğü Musa’nın (as) İsrailoğullarını Mısır’dan kaçırması hikâyesini anlatır.
Gelelim bu bayramın insanlık dışı, pislik boyutlarına:
Yahudilerde göze çarpan iki çeşit kanun sistemi vardır. Bunlardan ilki Eksoterik diye adlandırılan Musa (as) ve diğer elçilerin kanunlarını esas alan sistemdir (Musevilik). Diğeri ise Esoterik (ya da ezoterik) diye adlandırılan gizli büyücülük ve okültizm esaslarına dayanan, Kabalist hahamlar ve rabbiler tarafından uygulanan Kabala kanunlarının tatbik edildiği gizemli sistemdir (Yahudilik ve Siyonizm). İşte İsrailoğullarının bu Ezoterik kanunlara bağlı şeytanla işbirliği yapan kesimi -ki bu halkın çoğunluğu onlardır maalesef- Tevrat’tan ziyade o gizli ve şeytani öğretilerin etkisinde oldukları için kan içme, vahşet, Allah inancındaki sapıklıklar, cinsel rezaletler, vb. ana başlıklarda toplanabilecek türlü türlü insanlık dışı inanç ve davranışları din olarak benimsemişlerdir.
Bu inanç sistemine göre hamursuz bayramı boyunca yenilecek olan mayasız ekmeklere maya yerine katılmak üzere gayri Yahudi çocuğun kanı çeşitli yöntemlerle alınır ve ekmek yapımı sırasında kullanmak üzere biriktirilir. İğneli Fıçı da, Yahudilerin, kaçırdıkları Yahudi olmayan çocukların kanlarını almak için kullandıkları bu yöntemlerden biridir… Kaçırılan çocuk içi iğnelerle kaplı olarak tasarlanmış özel fıçıya atılır. Çocuğu fıçının içine canlı canlı kapatan hahamlar, ardından fıçıyı dakikalarca yuvarlarlar. Daha sonra fıçının dibinde bulunan musluk açılır ve toplanan taze çocuk kanı ayinlerde kullanılmak ya da Mayasız Bayramında yenilen mayasız ekmeklere karıştırılmak üzere alınır.
Yahudilikte, insan kanının ikinci bir kullanım yeri ise Pessah (mayasız) bayramları olmuştur. Pessah bayramında bir hafta boyunca mayasız ekmek yapılır ve yenir. Yahudilerin bazı kollarına göre, bu ekmeklerin en makbul olanları ise içine insan kanı katılanlardır. Bazı tarihçilerin bildirdiklerine göre, Pessah bayramları, Avrupa’da her yıl küçük çocukların kaybolduğu dehşet dönemleri olmuştur.
Kan içme konusunu şimdiye dek en iyi açıklamış kaynaklardan biri, 1803’te Moldavya’lı rahip Neophite’in yazdığı kitaptır. Bir hahamın oğlu olan Neophite, Yahudilikten çıktıktan sonra Hristiyanlığı kabul edip rahip olmuştur. Babasının inancındaki bütün kanla ilgili ayinleri açıklamıştır. Bazı Yahudi tarikatlarının, insan kanı kullandıklarında Yehova katında daha “üstün” olduklarına inandıklarını anlatmıştır.
İşte Yahudilerin bulundukları ülkelerden sürülmelerinin nedenlerinden birisi de bu sapık adettir. Özellikle İspanya’da, kan içme olayları defalarca gündeme gelmiş, bu olaylar halk arasında büyük huzursuzluk meydana getirmiştir. Sayısız çocuk kaybolmuş, cesetlerin bir kısmı tamamen kanı çekilmiş bir durumda bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğuna geldikten sonra da, Yahudilerin bazı kolları, bu sapık adetlerine devam ettiler. Osmanlı zabıtlarında bu konuda gelişmiş pek çok olay vardır. Bunların en önemlileri 1715’te Amasya’da, 1840’ta Şam’da ve Rodos’ta, 1633-1843 ve 1866’da İstanbul’da, 1863-1868 ve 1870’te İzmir’de kayda geçen olaylardır. Bu olaylarda pek çok Yahudi suçlu bulunmuş ve idam edilmiştir. Yahudi tarihçi-yazar Avram Galante, “Histoire Des Juifs de Turquie” isimli kitabında bu konuda gelişmiş olan olayları uzun bir şekilde anlatmaktadır. İstanbul Kadılığı 1715’te (11 Şevval 1128) olan kan içme olayında, Ahmet isminde bir Türk çocuğunu kaçırıp kanını içen Menahim, Sabetay ve Avram isimli üç Yahudiyi idam cezasına çarptırmıştır. Fanatik Yahudiler kan içme adetlerini bugün hala uyguluyorlar. Filistinli pek çok küçük çocuk bu korkunç ibadetin (!) kurbanı olmuştur.
Yıl 2006’nın Mayıs Ayı. Ankara’nın fakir semtlerinden Sincan’da, organları alındıktan sonra çöpe veya duvar diplerine bırakılmış 7-8 yaşlarındaki çocuk cesetlerinin sayısı 13’e ulaşmış. Türkiye’deki organ mafyasının ardında Yahudilerin olduğuna ve bu organların İsrailli hastalara nakledildiğine dikkat eder misiniz?!!! Sadist hahamların uydurduğu bu akıl almaz vahşet, tarih boyunca sayısız masum insanın acımasızca öldürülmesine yol açmıştır.
Yahudiler Tevrat’ta emredilen bütün vahşet türlerini İsrail devleti kurulduktan sonra çok rahat uygulama fırsatı buldular. İşgal ettiği topraklardaki savunmasız halk İsrail’in sapık ibadetlerinin kurbanı oldu. Haber alınamayan binlerce kayıp Filistin’li çocuktan birkaçının cesetleri kanları çekilmiş olarak bulunmuştur. Bugün İsrail hapishanelerine konulan, yüzlercesi kadın ve çocuk olmak üzere on bini aşkın Filistin’linin akibeti bilinmemektedir. Azınlıkta oldukları ülkelerde bile bu korkunç ibadetlerini terketmeyen yahudi fanatiklerinin, tamamen hakim oldukları Filistin’de aynı kan ayinlerini uyguladıklarını tahmin etmek güç değil….. [1]
İğneli Fıçı Cinayetleri
Cevat Rıfat Atilhan’ın İğneli Fıçı adlı kitabında sayfalarına kadar kaynaklarıyla belirttiği sayısız İğneli Fıçı Vakasından, sadece okuyucunun zihninde örnek oluşturması için bu vakalardan sadece iki tanesini vereceğiz:
İngiltere Kralı III. Henry’nin zabıt dosyalarında kayıtlı olan bu vaka Lincoln’da 1255 yılında Hugh adlı erkek bir çocuğun Yahudilerce kaçırılıp işkence edildikten sonra İğneli Fıçıya atılması ve kanının alınması sonrası en son çarmıha gerilip öldürülmesi vakasıdır. (İsa’ya (as) nefretin belirtisi olarak Yahudi vahşetlerinde sıkça uygulanan bir ritüeldir) Uzun araştırmalar sonunda çocuğun cesedi Joppin adlı bir Yahudi’nin bahçesinde bulunur ve yapılan mahkeme neticesinde olaya karışan 18 Yahudi idam edilir. [2]
Fransa’nın Metz kentinin bir köyünde 1670 yılında yaşanmış olay. Bu cinayeti Yahudiler bile inkâr edememiştir bugüne kadar.
Bu korkunç vakada, kuyudan su almaya giden Fransız bir kadının erkek çocuğu yolda kaçırılır. Çocuğun başında ‘kırmızı bir başlık’ bulunduğundan dolayı civardaki tarlalarda çalışan köylülerden bazıları altı tane Yahudi’nin bir çocuğu kaçırdıklarına tanık olurlar. Tahkikat sonucu Rafael Levi adında bir Yahudi’nin bu işi yaptığı ortaya çıkar. Önce çocuğun izine hiçbir yerde rastlanmaz.
Artan tepkilerden korkmaya başlayan Yahudi cemaati çocuğun belki de ‘ormandaki kurtlar tarafından’ parçalanmış olabileceğini öne sürerler. Bunun üzerine ormanda araştırmalar başlar ve bu masum çocuğun başı, boynu, kaburga kemikleri ve kırmızı başlığı ormanda bulunur.
Çocuğun babası da yapılan teşhiste bu kalıntıların oğluna ait olduğunu doğrular. Çok ilginçtir ki, çocuğun elbiselerinde hiçbir yırtığa rastlanmaz (tıpkı Yusuf’a (as) kurdukları komploda olduğu gibi) Sonrasında bazı tanıkların çocuğu Rafael Levi ile gördüklerini beyan etmeleri neticesinde yapılan incelemede çocuğun kemiklerinden bazıları bu vampir Yahudinin evinde bulunur.
Rafael Levi buna rağmen her şeyi inkâr eder.
Ancak evinin mahzenindeki bir testinin içinde insan kanı meydana çıkınca itiraf eder ve Meltz Parlamentosu tarafından idama mahkûm edilip yakılmak suretiyle de cezası infaz edilir. [3]
Irkçı (Siyonist) Yahudi Zulmünün Muharref Tevrat’taki Kökenleri
KİN VE NEFRET
“…Ve onlardan nefret ettim ve dedim: Siz onların topraklarım miras olarak alacaksınız.” (Tevrat, Levinier Bölümü, 20/24)
“
…Rabbin sözü: Çünkü hükmün milletleri toplamaktır, ta ki, ülkeler üzerine gazabımı, kızgın öfkemin hepsini dökmek için onları bir araya getireyim; çünkü bütün dünya kıskançlığımın ateşi ile yutulacaktır.”
(Tevrat, Tsefenya Bölümü,3/8)
Fanatik hahamlar, Tevrat’ı değiştirirken, kendilerinin üstün ırk olduğu düşüncesinin yanı sıra, diğer bütün milletlere karşı kin, nefret ve intikam hislerini de Yahudi dinine sokmuşlardır.
Bu kine dayalı sapık ideoloji, tarih boyunca, Yahudilerin, sayısız katliam ve vahşet eylemi yapmalarına sebep olmuştur.
VAHŞET
“Ve Allah’ın Rab onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman; onları tamamen yok edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin ve onlara acımayacaksın.” (Tevrat Tensiye Bölümü, 7/3)
“Şimdi git… onların her şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten kadına, çocuktan emzikte olana kadar hepsini Öldür.”
(Tevrat, I.Samuel Bölümü, 15/3)
Değiştirilmiş Tevrat’ın içerdiği emirler, bildiğimiz dini kitaplardaki öğretilerden çok farklıdır. Asıl dinin emirleri adalet, sevgi, iyilik ve hoşgörü iken, Tevrat, pek çok sapıklığın övüldüğü ve emredildiği bir vahşet kaynağıdır. Ensest (aile içi cinsel ilişki), tecavüz, insan katliamı, işkence, üstün ırk inancı gibi pek çok sapkın görüş ve emirler Tevrat’ın içeriğini oluşturmaktadır.
Bu, kuşkusuz orijinal Tevrat’ın içinde olmayan fakat sonradan eklenmiş bölümlerden kaynaklanmaktadır.
Tevrat’ın büyük bölümünü yazanlar, Yahudi toplumunu bugün olduğu gibi Hz. Musa’dan sonraki dönemlerde de yönetmekte olan Kabalist hahamlardır.
Yahudilerin üstün ırk oldukları ve onlara ait olan dünyanın diğer milletler tarafından gasp edildiği inançlarının temelini Kabala oluşturmaktadır.
Hahamların, Kabala’nın içerdiği bu sapkın inanışlara olan bağlılığı, Tevrat’ı da bu görüşler doğrultusunda bozmalarına yol açmıştır.
İşte bu tahrifat, vahşeti Yahudi dininin bir gereği haline getirmiştir. Hahamlar fanatik ve sadist görüşlerinin tümünü Tevrat’a ustaca yerleştirmişlerdir.
Bu sayede Yahudi dininin emirleri, asırlardır süren bir kin ve nefreti ve akıl almayacak katliamları içermektedir :
“İşte benden ve miras olarak sana milletleri, mülkün olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim.
Onları demir çomakla kıracaksın; bir çömlekçi kabı gibi onları parçalayacaksın.” (Tevrat, Mezmurlar Bölümü 2/8-9)
“Ve Allah’ın Rabbin sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin, gözün onlara acımayacak. (Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/16)
YAKMA
“Onları ateş yakacak. Alevlerin elinden canlarını kurtaramayacaklar.” (Tevrat, İşaya 47/14)
Tevrat’ın “acıklı ölümlerle ölecekler” (Yeremya Bölümü, 16/4) ifadesinde anlattığı işkencelerden birisi de insanları yakarak öldürmedir.
Tarihte Siyonistler fırsat bulduklarında bu korkunç yöntemi uygulamışlardır.
KAN İÇME
“Et yiyin ve KAN İÇİN yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin KANINI İÇECEKSİNİZ…
SARHOŞ OLUNCAYA KADAR KAN İÇECEKSİNİZ” (Tevrat, Hezekiel Bölümü 39/18-20)
Bu sapık adet asırlardır bir kısım fanatik Siyonistler tarafından uygulanmaktadır.
Bazı bağnaz Yahudi kollan, Tevrat’ın insan kanı içme ve insan boğazlama konusundaki emirleri doğrultusunda, sayısız insanın kanlarını almak için öldürmüşlerdir:
“Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için Onları hazırla.” (Tevrat, Yeremya Bölümü, 12/3)
“Et yeyin ve kan için yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz… sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz.”
(Tevrat, Hezekiel Bölümü, 39/18-19)
MİKROP HARBİ (BİYOLOJİK SAVAŞ)
“Ve onun içine veba ve sokaklarına kan göndereceğim ve çepeçevre onun üzerine gelen kılıçla içindeki yaralılar düşecekler ve bilecekler ki ben Rabbim.” (Tevrat, Hezekiel Bölümü, 28/23)
14. yüzyılda Avrupa’da çok büyük ölümlere sebep olan veba salgınları yaşandı (1. Meydan Larousse, Cilt 12, sf: 551)
Özellikle Almanya’da 1348-1349 yıllan arasında vebadan ölenlerin sayısı oldukça arttı. Bu durum karşısında Papaz Clemens VI. Von Avignon vebanın nereden kaynaklandığını öğrenmek ve hastalığın yayılması karşısında tedbir almak için soruşturma açtı (2. Lexikon Deş Mittelalters, Band 11, sf: 784-785)
Soruşturma sonucu gerçek bir vahşeti ortaya koyuyordu: Milyonlarca insanın ölümüne neden olan vebayı Yahudiler kasıtlı olarak yaymıştı.
(3.Espana Y Los Judios, Federico Ysart, sf: 32, 4. Der Grosse Bildatlas Zur Weltgeschichte, sf:557)
Vebayı yaymak için kuyu sularına veba mikrobu atmışlar ve Yahudi olmayanların evlerinin duvarlarına içinde veba mikrobu bulunan mürekkep sürmüşlerdi (5.Devil Drogs And Doctors, sf: 202-203)
Nitekim bir Alman Yahudisi yine zengin bir Yahudi olan Hanovre’li Salomon’un oğlu Aaron’dan Hanovre şehrinin kıyılarına atılmak üzere 300 tane içinde veba mikrobu bulunan zehir torbası aldığını ve bunlarla hem şehrin kıyısını hem de diğer bazı şehirlerin kıyılarına zehirlediğini itiraf etmişti.
(6.La Mort Noir Chronic Dela Peste, Johannes Jnohl, sf: 218)
Münevver Karabulut Olayı Bir İğneli Fıçı Cinayeti miydi?
Münevver Karabulut Cinayeti ve Yahudinin Kanlı Böreği, İğneli Fıçı Ayinleri [4]
Cem Garipoğlu’nu İsrail’in Mossad’ı saklamış!
Münevver Karabulut cinayeti soruşturmasında yer alan üst düzey bir emniyet yetkilisi, 197 gün boyunca bulunamayan katil zanlısı Cem Garipoğlu’nun İsrail’e kaçırıldığını iddia etti:
“Baba Nida Garipoğlu ve amca Hayyam Garipoğlu, uydu telefonuyla yaptıkları görüşmenin ardından Cem’i 4-5 saatlik uzak bir yere götürdüler.
3 yabancı burada Cem’i teslim alarak Tel Aviv’e uçtu.
Cem’i MOSSAD sakladı”
İstanbul Bahçeşehir’deki villada 17 yaşındaki lise öğrencisi Münevver Karabulut’u hunharca öldürdükten sonra kayıplara karışan ve 197 gün saklandığı yer tespit edilemeyen Cem Garipoğlu’nun kaçış planının ayrıntılarına ulaşıldı.
Üst düzey bir emniyet yetkilisi, Cem Garipoğlu’nun cinayetten hemen sonra İsrail’e kaçırıldığını ve 197 gün boyunca burada saklandığını öne sürdü. Emniyet yetkilisinin iddialarına göre yakalandıktan sonra 24 yıl hapis cezasına çarptırılan Cem Garipoğlu’nun kaçış öyküsü şöyle:
CİNAYETTEN SONRA BEYLİKDÜZÜ’NE GÖTÜRÜLDÜ
3 Mart 2009’da yaşanan cinayet gecesi Cem Garipoğlu, babası Nida Garipoğlu’na “Münevver’i öldürdüm” dedikten sonra baba Garipoğlu, amca Hayyam Garipoğlu ile uydu telefonundan bir görüşme yaptı.
Baba Garipoğlu, bir süre sonra katil zanlısı oğlunu Beylikdüzü’ndeki bir misafirhaneye götürdü.
Oğlunu şoför Ahmet Batur ile şirket müdürleri Mehmet Karakayalı ve Habip Kurt’a teslim ettikten sonra misafirhaneden ayrıldı.
Yerlerinin tespit edilmemesi için uydu telefonu kullanan Hayyam Garipoğlu, iddiaya göre normal cep telefonunu işyerinde bırakarak baba Nida ile buluştu.
Garipoğlu kardeşler, Beylikdüzü’nden Cem’i alıp yola çıktı.
ÜÇ YABANCIYA TESLİM EDİLDİ
Cem Garipoğlu, 4-5 saat sonra başka bir yere götürüldü.
Burası karanlık bir binanın alt katıydı.
Kısa bir süre sonra ise İngilizce konuşan 3 kişi, Garipoğlu’nun saklandığı bodrum katına geldi.
Cem Garipoğlu, tek kelime Türkçe konuşmayan bu 3 kişiye teslim edildi.
ÖZEL BİR UÇAKLA TEL AVİV’E UÇTU
3 yabancı sabaha karşı Cem Garipoğlu’nu özel bir yere götürdü. Garipoğlu’nun götürüldüğü yerde küçük bir uçak bulunuyordu.
Garipoğlu bu küçük uçağa bindirilerek, iddialara göre İsrail’de Tel Aviv’e götürüldü.
BÜTÜN GARİPOĞLU AİLESİ GÖZALTINDA
Cem Garipoğlu için kırmızı bülten çıkarılırken, başta amca Hayyam Garipoğlu olmak üzere tüm aile bireyleri ve işyeri çalışanları gözaltına alındı. Bu sırada baba Nida Garipoğlu’nun şoförü ve 2 çalışanın, Cem Garipoğlu’nu Beylikdüzü’ndeki misafirhanede sakladığı bilgisine ulaşıldı. Baba Garipoğlu’nun şoförü Ahmet Batur’un “Cem’i almaya Hayyam Garipoğlu da gelmişti” demesi üzerine Garipoğlu bir kez daha gözaltına alındı.
ÖZEL BİR EKİP CEM’İ TÜRKİYE’YE GETİRDİ
Baskılar artınca Garipoğlu Ailesi, Cem Garipoğlu’nu teslim etme kararı aldı. İddialara göre istihbaratçılar tarafından yurtdışından getirilen Cem Garipoğlu, büyük bir gizlilikle yürütülen operasyonla, ailenin avukatının elinden Cinayet Büro Amirliği ekiplerine teslim edildi. Cinayet soruşturmasında yer alan emniyet yetkilisi, “Her yeri aradık ancak Cem’in izine rastlamadık. Onu İsrail gizli servisi MOSSAD sakladı” dedi.
MAHKEMEDE DE SAKLANDIĞI YERİ SÖYLEMEDİ
Münevver Karabulut’un katil zanlısı Cem Garipoğlu, “Çocuğu tasarlayarak, canavarca hisle veya eziyet çektirerek kasten öldürmek” suçundan 24 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Mahkeme, “olaydan sonra cesedi parçalayarak bir çöp konteynerine atması, uzun süre yakalanamaması, kaçması, yakalandıktan sonra da 7 aylık zaman diliminde nerede olduğunu açıklamaması” nedeniyle Cem Garipoğlu ile ilgili indirim yapılmadığını vurgulamıştı.
HAYYAM GARİPOĞLU 1.5 AYDIR FİRARDA!
Münevver Karabulut cinayeti davasında 3 yıl hapis cezasına mahkûm edilen ve cezası kesinleşen Cem Garipoğlu’nun amcası işadamı Hayyam Garipoğlu, cinayet hükümlüsü yeğeni gibi firarda.
Amca Garipoğlu hakkında önce yurtdışına kaçtığı haberleri yapıldı. Ancak 6 Haziran’da Çağlayan Adliyesi’nde görüldü.
Garipoğlu ziyaret için adliyeye geldiğini söyleyip, gazetecilere “Kaçmış olsam burda ne işim var” demişti.
Ancak 14 Haziran’da Bakırköy İnfaz Savcılığı Garipoğlu için yakalama kararı çıkarttı.
Polis tarafından arananlar listesinde olan Hayyam Garipoğlu’nun nerede olduğu bilinmiyor.
27 Temmuz 2012
(Habertürk)
****
MÜNEVVER KARABULUT CİNAYETİ SIRADAN ADİ BİR CİNAYET MİYDİ? YOKSA YAHUDİ İNANÇLARINDAN GELEN VE TÜM AİLENİN BİLGİSİ DAHİLİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN SAPIKÇA BİR AYİN CİNAYET MİYDİ?
“Mayasız Bayramı”, “İğneli Fıçı”, “Kanlı Börek” kavramları ile kastedilenler nedir? YAHUDİNİN KANLI BÖREĞİ
Yeteresand kilisesi ruhanilerinden biri söze başlayınca sesler kesilmişti. Papaz, topluluğa Yahudilerin işlediği cinayetlerden örnekler sergilemeye başladı.
Bizans İmparatoru Heraklius zamanında Fars’lıların Kudüs’ü işgali sırasında hıristiyanları köle diye onlardan satın aldıklarını, bu esirler ve Sultan III. Selim döneminde Yunanistanlı bir çocuğu kaçırıp aynı maksatla boğazladıklarını ve kanıyla Kutsal Çörek yaptıklarını anlattı… İĞNELİ FIÇI NEDİR? Biz susalım, tarih konuşsun:
“Osmanlıların son zamanlarına kadar, halk arasında Yahudilerle alâkalı olarak kullanılan bir “İğneli Fıçı” meselesi vardır.
Bu mesele basit tarifi ile, Yahudilerin, Hıristiyan veya Müslüman çocuklarını yakalayıp, gizli odalarda kurban ederek kanlarını mayasız ekmeklerine katarak yedikleridir. Sultan Üçüncü Ahmed Han’a ait fermanlarda, bu “İğneli Fıçı” meselesi ile alâkalı olarak bazı bilgiler mevcuttur.Sultan Üçüncü Ahmet Han’a takdim edilen bir arîzada (dilekçede) şöyle denilmektedir:
“İstanbul’da Ayvansaray kapısı içinde üç Yahudi, Aliağa isminde birisinin küçük yaştaki çocuğu Ahmed’i yakalayıp Yahudihane’ye götürdükleri görülmüştür. Bunu gören iki Müslüman, Yahudihaneye zorla girerek, çocuğu kurtarmış ve keyfiyeti alâkalılara bildirmişlerdir.
Bunun üzerine, Yahudihanede bulunan cemaatbaşı ile hahamlar yakalanıp Eyüp kadısının huzuruna çıkarılmışlardır. Yapılan tahkikat sonunda çocuğu kaçıran üç Yahudinin idamlarına, dört hahamla cemaat kahyasının Sakız Adası’na, suçları hafif görülen yedi Yahudinin de İzmit’e sürülmelerine karar verilmiştir” demektedir.
Arz tezkeresinin baş taraflarında, Sultan Üçüncü Ahmed Han’ın, “Sevab-ı azîmdir
mûcibince amel oluna – (Büyük sevaptır, gereği yapılsın) hattı bulunmaktadır.
Aynı tarihlerdeki diğer bir belgede, Yahudihane önünde idam edilenlerin Menahem, Sabatay, Avram; Sakız’a sürülenlerin haham Avram, haham İlya, kahya Aron, kahya Yako; İzmit’e sürülenlerin de İsak, Yasef, Avram, Hayim, hademe Daniyel, hademe Serya, hademe Selio isimlerinde olduğu yazılıdır.Bu hadiseden sonra da, Yahudilerin tekrar bu hareketlerine devam ettikleri görülür. Yine bunların bu fiillerine devam ettiklerini isbat eden başka bir arz tezkeresi de şöyledir:
“Tophane’de Yenimahalle’de oturan Yeniçeri efradından manav Mustafa Beşe’nin beş altı yaşlarındaki oğlu Süleyman’ı, Hasköylü Arslan adındaki Yahudi, perşembe günü akşam namazına yarım saat kala Cihangir Çeşmesi civarından ayartıp, başına Yahudi serpuşu geçirerek kendi evine götürürken, Lüleci çırağı Abdullah ve Ali, bu Yahudi’nin ara sıra manav Mustafa Beşe’nin dükkânından alışveriş ettiği sırada çocuğa bazı oyuncaklar verdiğini, çocuk Süleyman da Tophane’de akarsu başında oynarken,Yahudinin kendisine dört para akçe ve bir iplik oyuncak verip:
– Sana daha başka şeyler vereceğim, diyerek başına bir Yahudi şapkası, üzerine de bir yazma geçirdiği sırada ağlamaya başladığını, “Ağlama! Öldürürüm seni!” diye korkuttuğunu, o esnada Lüleci çırağı Abdullah ve bozacı Ali’nin kendisini kurtardıklarını ifade etmiştir. Küçük Süleyman’ın annesi de kendisinin Cihangir’de misafirlikte iken, oğlu Süleyman’ın, babasının dükkânı civarında, başına bu işin geldiğini, bu Yahudi’nin mahalle aralarında çerçilik yapan bir adam olduğunu söylemişti.
Sadrazam:
“İşbu takrir, manzur-ı humâyunları buyrulduktan sonra, semâhatlü efendi dâilerine irsal olunmasına irâde-i aliye-i mülûkâneleri buyurulursa, emr-ü ferman efendimizindir” yazısıyla, padişaha arzetmişti. (Yani Sadrazam, “Padişahımız! Bu kararı gördükten sonra, gönderirseniz, emriniz gereği gereken yapılacaktır” diyor.) Sol üst köşesinde:
“Müftü efendiden fetvâ ile müracaat geldiğinde, bu kâğıt irsal oluna (gönderilsin)” diye padişahın hattı vardır.(Yani padişah, gereği için bu kâğıdın gerekli yere gönderilmesini emretmiş.) İlk arz tezkeresinde (dilekçede): “Yahudi tâifesinin, (Yahudilerin) evlâd-i müslimîne (Müslüman çocuklarına) her zaman bu şekilde hıyânet kasdında oldukları (hainlik yapmak istedikleri) bilinmekle ve şahit olunmakla birlikte…” ibâresi vardır ki, Yahudilerin bu fiil-i şenî’i (bu kötü işi) defalarca icrâ etmek istedikleri sabit olmuştur. (*)” Değerli okuyucular,
Ömer Faruk Yılmaz’ın Belgelerle Osmanlı Tarihi’nin 3. cild, Sultan Üçüncü Ahmet
bölümünde, padişahın bu husustaki bir de hattı konulmuş.
Alt yazı şöyle:
“Sultan Üçüncü Ahmed Han devrinde, Yahudilerin, Müslüman çocuklarını kaçırıp öldürdükleri ile alâkalı “İğneli Fıçı” diye bilinen mesele hakkında hatt-ı hümâyunun baş tarafı.” Ayrıca, Cevat Rifat Atilhan’ın da, bu hususta çeşitli bilgiler veren “İğneli Fıçı” isminde müstakil bir eseri var. Bu eserde, birçok “İğneli Fıçı” hadiseleri anlatılmaktadır.Cağaloğlu’ndaki Eser Yayınevi’nin neşrettiği ve şu anda mevcudu bulunmayan, bu kitaba, isteyenler ancak kütaphanelerde ulaşabilirler.(*) Hayat Tarih Mecmuası, sayı 5, Mayıs 1974, sh. 63-64
Önerilen Eserler:
Gizli Dünya Devleti, Garry Allen, Milli Gazete Yayınları, 1969
Şeytanın Ayetleri ve Gizlenen Talmud Yasaları, Hakan Yılmaz Çebi, Emre Yayınları, 2006
İğneli Fıçı, Cevat Rıfat Atilhan, Kit-San Matbaası, 1979
Nil ile Fırat Efsanesi, Aydın Altay, Altay Yayınları, 2014
[1] Sunay Korkmaz
[2] Close Roll of the Realm, Case os St. Huhg, Henry III, 39 m., 27.10.1255
[3] Édouard Drumont, La France Juive
[4] http://selcukcatalkaya.com.tr/genel/1402/munevver-karabulut-cinayeti-ve-yahudinin-kanli-boregiigneli-fici-ayinleri/