20 Kasım 2019

OSMANLI PADİŞAHLARIN ANNELERİ KİMLERDİR

osmanlı padişahların anneleri ile ilgili görsel sonucu"

OSMANLI PADİŞAHLARIN ANNELERİ KİMLERDİR
ANNELERİNİN İÇERİSİNDE TÜRK OLANLAR AZINLIKTA
osmanlı padişahların anneleri ile ilgili görsel sonucu"

BU ÜLKEDE TAKİYYE NASIL YAPILIR


BU ÜLKEDE TAKİYYE NASIL YAPILIR
Bu ülkede Takiyye şöyle yapılır: Sabetayist Darrüşafaka Hürriyet Gazetesine ilan verir ve sanki Müslümanlikla alakalari varmis gibi, kesilen Kurbanlarin derilerinin kendilerine verilmelerini ister.
Türk Arap Bankasi gibi buram buram Müslümanlik kokan isim altinda Türkiye Sabetayistleri, Kuzey Afrika'da yasayan sermayeder Faslı vb. Sabetayistlerle iliskiler kurar. 
Perde arkasinda işler çevrilir.

T.C. Merkez Bankasi çoktan elden gitmiş kimin umurunda?

Bu Serdengeçti'ler, Dinçmen'ler, Alkin'ler, Mortan'lar, Toktamış'lar, Ateş'ler, Birsel'ler, Kirca'lar, Feyman'lar, Berkman'lar, Berkarda'lar, Müftüoğlu'lari, Bilgin'ler, Karahasanoğlu'lari, Kefeli'ler, Oral'lar, Kökmen'ler, Baysal'lar, İlkin'ler, Bumin'ler, Çiller'ler, Somersan'lar, Şerif'ler, Coşkun'lar, Dilber'ler, Ulusoy'lar, Tevfik'ler, Gürman'lar, Dinçel'ler, Koluman'lar, Erktin'ler, Eralp'ler, Okay'lar, Atabekler, Edes'ler, Akgün'ler, Tezel'ler, Toker'ler, Işık'lar, Girgin'ler, Aksoy'lar, Telci'ler, Onur'lar, Birsen'ler, Kan'lar, Berksoy'lar, Akyüz'ler, Bilgili'ler, Barutçu'lar, Gürüz'ler....
Bu insanlarin hayatlarini calan, sömüren, engelleyen, kendilerinden olmayanlara hic bir hak ve değer vermeyen Sabetayist sistem bu ülkede daha ne kadar sürecek?

BU ÜLKEYİ ANCAK UZAYLILAR KURTARABİLİR
Ben artik bizi bu bencil Sabetayistlerin elinden yakinda elbirligi ile önlem almaz biseyler yapmazsak, sadece Uzaylılar kurtarabilir diye düşünmeye başladim. Tek umudum onlar! Biraz daha sıklıkta uçuş gösterileri yapsalar çok sevinicem. Şaka bir yana, durum epeyi karmaşık gözüküyor. 
Bir yanda Faziletliler, diger yanda MHPliler, ve diğerleri ki zaten onlar Sabetayistlerin elinde, CHP, DSP, DYP. Yani, sizin anlayacağınız bu ülkeyi Sabetayistlerin elinden kurtaracak sadece iki parti var. Ama, onların ne seçmenleri ne de üyeleri ne de onları destekleyen sokaktaki insan Sabetayistlerin farkında değil. Bu insanlar, laik gördükleri temiz pak iyi kıyafetli insanlara da karşı. Anında damgalıyorlar. Onların da kafalarında kategorik insanlar oluşturulmuş. Onlara gerçekler öğretilmeden bu ülkede hiçbir iyileşme, hiçbir eşitlik olmayacaktır. Gerçekler saklanarak hiçbir yere gelinmez. Hastanelerdeki üniversitelerdeki şirketlerdeki Sabetayist tekelciliğini diğer yazilarimda anlattim. 
Bu tekelcilik yikilmadan bu ülkedeki insanlar arasinda hiçbir eşitlik asla ve asla sağlanamaz.

Bakın herkes bu ülkede ayaklar baş, başlar ayak oldu diyor Sabetayist-Mafya ilişkisinden ötürü. Bu kokuşmuşluk Özal’la başladı diyorlar. Özal’la birlikte Sabetayistler gerçek yüzlerini göstermeye başladilar, mafya hortladi. 
Semra Özal’i düşünün, Sabetayistlerle ortak olmasalar, şimdi ki servetleri nereden gelsin bunlarin? Sabetayist kanallarda neden reklamlari yapilsin neden çikarilsin orda burda devamli? Yazdiklarimi biraz düşünün. Bu ülke ne kadar daha böyle gidebilir? 
Oral demiş ki, yurtdışına çıkışlarda ihracatçilardan 50 dolar almayalim. 
Böyle bir şey olur mu? İhracatçilardan almayacaksiniz da asil kimlerden alacaksiniz? Emeklilerden, işportacilardan, öğrencilerden, memurlardan mi alacaksiniz? Yöneten kesimden değil de, ezilen kesimden almak, bunun Türkçesi nedir? 
Bu ülkede çoğunluğunu Sabetayistlerin oluşturduğu ihracatçi kesimden 50 dolar almamak demek, düpedüz milyarlari trilyonlari olan Sabetayistleri korumaktir. 
Sabetayistler fakirler mi, 50 dolara mi muhtaçlar? Hayir, bunun ismi düpedüz Yahudi cibiliyetsizliğidir.
Gelelim Sabetayist dünyada neler oluyor ona bir bakalim. Kenan Işık, bu ülkede bu işin eğitimini almiş bir çok evladimiz varken, kendisine çok getirisi olan bir yarışma programı sunuyor, tamam ama bu yetmiyor biri show’da diğeri atv’de iki dizi de birden oynuyor. Bu da yetmiyor, firsattan istifade bir zamanda aslen bir Sabetayist kizimiz ile birlikte ona bir şiir kasedi de çıkartiyorlar. Çok çok kolay oluyor bunlar. Gerçekten çok kabiliyetli çok yönlü süper bir insan ya. Doğrusu, Sabetayist bağlantilarla birden çok işte çalişan ve diğer evlatlarimizin ekmek kapilarini bloke eden Sabetayistlerden tiksiniyorum. Bunlarin tek amaci daha çok para daha çok para, cemaatleri için daha çok para.

Size daha evvel futboldaki Sabetayist kandırmacalarını, düzenlerini ve nasil örgütlendiklerinden bahsetmiştim. Sizi bu kadar futbola bağlıyorlar demiştim, futbolu hayatinizin en önemli parçasi yapiyorlar demiştim, sizi gaza getiriyorlar demiştim, sizin zaaflarinizi kullaniyorlar ve sizden para almaya çalişiyorlar, maçlari evinizde seyredebilmeniz için size Cine5, Teleon, Digitürk üyelikleri satin almayi zorunlu kiliyorlar demiştim. Bunlarin hepsi soyguncu. Futbol Federasyonu Başkani Ulusoy bir Sabetayisttir ve kadrosunda birçok Sabetayist var. Digitürkün başindaki Ertan Özerdem de Sabetayist. Uzan’lari söylemeye gerek var mi bilmem. Gözlerinizi açın biraz. Ben çok iyi biliyorum, CINE 5 ilk baladiginda Sabetayistlere bedavadan dağittilar, oturduklari yerdeki diğer insanlari gaza getirsinler diye. Sabetayist düzen böyle işliyor. Artik farkina varin bazi şeylerin. Spor sunan spikerlerin Bilgin’lerin, Gökberk'lerin, Ugan’larin, Onay’larin, Aktan’lar, Özgen’lerin farkına varın. Bunlar spor programlarini da sunmayi kasten kimseye birakmiyorlar. Bu kurgulu bir düzendir, ismi de Sabetayist düzendir
HASTANELER SABETAYİSTLERİN ELİNDEDİR.
Hastanelerimiz de ayni üniversitelerimiz, müzelerimiz, tiyatrolarimiz gibi Sabetayistlerin tekelindedir! Hastanelerdeki sefaletlerin bu boyutlara ulasmasinin sebebi Sabetayistlerdir. Sabetayistler arasinda sayilamayacak kadar cok doktor var. Bunlar, başta üniversitelerin tıp fakültelerinde kürsü sahibi olmakla birlikte başlıca hastanelerde, özellikle Yeşilköy International’da, Nişantaşı Amerikan’da, Cerrahpaşa’da, Çapa’da, Haydarpaşa Numune’de halka göya hizmet ediyorlar. Bu ülkedeki saglik sistemi neden işlemiyor, neden binlerce insan hastane köşelerinde perişan ediliyor, neden o doktordan diger doktora kosusturtuluyor, neden herbir hastaya yüklü meblalar tutan gerekli gereksiz türlü türlü testler yapiliyor, neden birsürü insan ameliyat şart denilerek kandiriliyor. Sebebi Saglik sistemini yozlastirarak cökerten ve halki mahvedip kendi dinlerince sevap kazanmaya çalisan Sabetayist doktorlardir. Aralarinda cok önemli hastanelerde ve tip üniversitelerinde başhekimlikler, kürsü başkanliklari, hastanelerde satin alim müdürlükleri gibi sayisiz kilit mevki de bulunanlar vardir. Bülent Berkarda ve Osman Müftüoğlu bunlardan sadece ikisidir. Daha kimler kimler var bir bilseniz. Bunlarin tümü aralarinda kumpas kurup cetelesmisler ve bu halkin sagligiyla ugrasiyorlar, hipokrat yeminlerinden cok Sabetay’a baglilar, işlerini hiçe sayiyorlar, mevkilerini kullanip halki perişan ediyorlar. Bu yetmiyormus gibi, tibbi makine satan uluslararasi sirketlerinden yüklü miktarlar da rusvet yiyorlar. Bunlarin arasinda Musevi doktorlarda var. Saglik sistemindeki düzen, ayni üniversitelerde kurulmus ve gecenlerde bahsettigim düzen gibi isliyor. Cok kilit noktalarda ve genele oranla cogunlukta Sabetayistler var ve aralarindaki kumpasla Sabetayist olmayan doktorlari eritiyorlar, onlara karsi herzaman güclüler. Sabetayist doktorlarin paralari, yarattiklari bu halk-karsiti ve maneviyati hice sayan sistemden dolayi ziyadesiyle var, bunlar da hortumluyorlar. Medical Channel’a cikip da sanki halka ve islerine cok saygi duyuyormus gibi bilim konusarak bilimin arkasina gizlenmek onlara hic yakismiyor. Bilimin arkasina da ayni Atatürk’ün arkasina gizlendikleri nasil onu kullandiklari gibi gizlenip kullaniyorlar. Olan halka oldugu kadar, yine aralarinda az maaşla barinmaya ugrasan ve sabahtan aksama kadar köle gibi Çalisan Türk doktorlara oluyor ve zavallilar islerini kaybetmemek icin giklarini dahi cikartamiyorlar. Korkuyorlar ve korktuklari icin Sabetayist düzen hala işliyor. Buna bir dur diyecek olan yok mu? 
Sabbeteans Tüm Hiristiyalari kendi dinine geçirmek Sabetay Sevi’nin amaclari icindeydi. Onlara kendini İsa olarak tanitiyor ve inançlarina göre dünyaya geri gelecek olan mesihin kendisi oldugunu söylüyordu. Onlari inandiramazsa, onlarin sürülmesini ya da yokedilmesini emrediyordu. 
Bu Sabetaycilarin kendi içlerinde dolaştirdiklari kitaplarinda yaziyor. Bu konuyu Abraham Galante’nin Türkçeye çevrilmiş Sabetaycilarin Gelenekleri kitabinin 6. bölümünde bulabilirsiniz.
Yahudilerin kimseyi kendi dinlerine almadigi şartlandirmasina kanmayin. Eger dediginiz gibi olsaydi, onlari İspanyadan kabul edip Osmanli topraklarina getiren Yildirim Beyazit’a bu konuyla ilgili bazi sözler vermezlerdi. Bir şey vardi ki, padişah söz verdirtti.
Yahudiler, yaptiklari belli olmasin diye kendilerini göstermek istemedikleri tüm üstü kapali işlerini kendilerine taraftar toplayarak ve bu taraftarlari hayatlarinda köşelere kistirarak yaparlar. Köşeye kistirilanlar da korkar ve kimseye konu hakkinda asla konuşamaz. Böylece herşey gizli kalir, Yahudiler melek olur. Türkiye de kaç yüzbin tane böyle susmuş insan vardir merak ediyorum. Belki de milyonlarca! Onlar konuşmadikça, bu ülke daha kötüye gidecek ve çökecek. Böyle giderse, torunlari bu ülkede yaşayamayacak hale gelecekler bunu bilsinler.
Ugur Dündar’i bilmiyorum, kendisinin Ali Şen gibi Yugoslavya’dan oldugu söyleniyor. 
Ancak Yugoslavyadan, örnegin Bosnali ve Üsküplü Sabetaycilarin varligindan herkes haberdar. Ugur Dündar hakkinda sadece yeterli rüsveti almadan hickimse hakkinda program yapmadigini biliyorum. Hollanda’da da Sabetaycilarin oldugunu ve Hristiyan görünümlü oldugunu eklemek isterim. Zira Hollanda da epeyi de bir Musevi cemaati var. Amerikali oldugunu yazdiginiz kişinin ismi Musevi ismi, ayrica bu Türkiye prodüksiyonlardaki isimleri kaydettim ve bir internet sitesinden baktim ve gördüm ki çoğu Sabetayci. Sunuculari da dahil.
Türklere vaadedilen sözlerden halkin haberi var miydi? 1923ten sonra kaç sene geçti hala da haberimiz yok. Birkaç azinlik haline getirilmiş Müslüman kökenli Türk devlet adaminin haberi olmasi bir anlama gelmez. Halk, bilmeyerek Yahudi oyunlarina getirilmiştir ve hala da Yahudiler Türklerin üstüne atiyorlar soykirimi. Hala uyanamiyoruz. Lafi degistireyim ama siz anlayin - Geniş cahil ve görmemiş kitleleri peşlerinden koşturanlarin hepsi ama hepsi, insanlar veya firmalar olsun, onlari yalanlarla veya ihtivasini bilmedikleri şeylerle kandirarak bunu yaparlar. Bu yalanlar, üstü örtülmüş oladabilir, imaj halini almişta olabilir. Bu yalanlarla halki çaresizliklerini avantaj kullanip peşine takan ve galeyana getirenler de belki zor da birakildiklari icin bunu yapmislardir. Köseye sikistirildiklari icin yapmak zorunda kalmislardir. Kat be kat insan, para ve silah gücüne ve ortaklarina sahip birileri tarafindan ortadan kaldirilma riskini alamamis olabilirler. Hele bir de, ‘bu böyle olacak ama tarihinize şöyle yazariz’ sözünü almislarsa....
(son paragraftaki halki dumur edici harf devrimi gibi zorlamalar bazi çevrelerce yaptirilmis olabilir, sebebi sonda yaziyor, bu devrim digerleri gibi ayni amacla yapilmamisa benziyor, hakimiyeti ve herşeyin dizginini tamamen Sabetayistlere ve Musevilere geçiriyor ve onlari yöneten kesim haline getiriyor) ama lütfen şunlari da bir okuyun:
Ermeni soykirimini yapsinlar diye Türklere ve Kürtlere o zaman vaadler verilmişse neden son 20 senedir Kürtler Avrupaya devamli iltica ediyor? Avrupadakiler de her gecen gün neden geri kalan akrabalarini oraya almaya çalisiyorlar? Bakin vaad falan yok, tekrar düsünün. Bilmiyorum, Türkler anlattiklarimi ne zaman idrak edecekler? Belki yavaş yavaş diğerlerinin başlarina gelenler onlarinbaşina gelipte bu topraklardan sürüldükten sonra herhalde...

Gecen gün yazdiklarim hakkinda izninizle biraz daha devam etmek istiyorum:
Bu düzen Misak-i Milli sinirlari icindeki her yerde yerlesmeliydi. Dogu-Bati’yi strateji acisindan bir bütün olarak görüyorlardi. Zira, İran’da da Sabetaycilar mevcuttu. Aslen, Yahudilerin bir kismi binlerce sene evvel Firat nehrinin boylarinda ve mezopotamya’da yerlesik oldugundan, Tevrat’ta emredilen sekilde kurulacak İsrail bu topraklari da icine aliyordu.
Turkiyede ekonomi Sabetaycilarin elindedir. Merkez Bankasi ve borsanin onlarin elinde oldugunu söyleyen yazilar var internette. Bakiniz, Türkiyede herseyi cikarlari üzerine kurup, halka alternatifsiz ürünler satarak soyup sogana cevirmis ve devamli cemaatleri icindeki biraderlerinden hammaddelerini saglamis birsürü zengin isadamlari da var. Burada, amaclanan Yahudi sermayesinin giderek büyümesini saglamaktir. Bu yüzden de Sabetayist, Musevi ve kendilerinden baska birilerinden çok zorda kalmadikca birsey satin almazlar. Bu tipki Musevilerin başka havayollarina para geçmemesi için her yere El-Al havayollariyla gitmesi gibi ayni mantikla yapilan bir tutum.
Türkiye’de, Türk ve Kürtlerin maaslarini Sabetayistler veriyor. Varoş gözüyle bakilacak oldugunda zengin zengindir, farklari yoktur. Ancak, Sabetayci zenginleri Türk ve Kürt zenginleriyle karsilastirmak bile mümkün degildir. Hem sayica, hem de sahip olduklari miktarca. Düsünün, bi de sanki cok paraya ihtiyaclari varmis gibi, Türk genclerine de verilmesi gereken burslara da göz koyuyorlar ve hepsine hileleyle yüzsüzce sahip cikiyorlar. Her zaman açgözlüler ve doymazlar. Ayni toplumda yaşadiklari digerlerine hiçbir hak tanimazlar. Sizler bilipte korktugunuz ve konuşmadiginiz için de durmayacaklardir. İşte bu yüzden de Türkiyedeki bu durum her zaman sürecektir, hayatlariniz sizlerden çalinacaktir.
Bu aslinda suna benziyor. Ataturk Kultur Merkezi’ndeki biletlerin tümünün günler evvelsinden Sabetaycilar tarafindan kapatilmasina. Sahne aciliyor, sahneden bir bakiyorsunuz, seyirciler meydan da yok. Halbuki disarida bilet almak icin beklesen halk yer yok kalmadi, biletler cok onceden satildi deniyor ve AKM bombos sahne aliyor. Yapmak istediginiz basit kolay hiçbirşeyi yapmamak, hayal kirikliklari, geri çevirildikten sonra yapmak istediginizi bir daha yapamamak ve bezdirilmek! Ha ancak futbol izletirler size, tribünlere doldururlar sizi, çünkü kendinizi geliştirebileceginiz hicbirseye izin, geçit yok. Engellemeler, engellemeler, engellemeler…
Boyle yuzlerce binlerce milyonlarca engelleme her alanda herkesin hayatinda yasaniyor ama kimse kafasini kaldirip dusunmuyor. Yanyana koymuyor. Bakin, olaylari ve kisileri yanyana koyarsaniz benzerlik ve farkliliklarini anlayabilirsiniz. Aksi takdirde, her Çinli’nin surati size ayni gelir. Demek istedigimi anliyor musunuz?
Sabetaycilari tarafindan Sartlandirilmis bir toplumun bireyleriyiz. Kendisi Sabetayist olan bir gazete sahibi, kendini ve cemaatinin amaclarini gizlemek icin Turkiye Turklerindir diyor, amenna ediyoruz. Laik kesmi, İslami diye Sabetayistlerin ad taktiklari kesmi Ataturk dusmani olarak sartlandiriyorlar, eyvallah diyoruz. Bir Yarisma programini, Sabetayist sunucusunun her defasinda tekrar tekrar ‘dünyanin en cok seyredilen ve en cok odul veren yarisma programi’ dedigi icin izliyoruz. Ha bu yetmiyor, diger oyuncularinin büyük bir cogunlugunun da Sabetayist oldugu dizisini de izliyoruz. Tekrar tekrar, içimiz bayilana dek. Dadilar, Hababam Siniflari, Kemal Sunal filmleri, Marialar, Manuellalar, Eduardolar, Semra Özal’in meyhanelerdeki görüntülerini, Ahmet Mete İsikara’nin ne kadar harika bir depremci ve seksi erkek oldugunu, televoleleri, paparazzileri, futbol yorumcularini - kim gelmis nereden gelmis gidiyormu nereye gidiyor gelsinmi kalsinmi ne demis ne yapmis nereye çiş yapmis neresini açmiş vesaire…
Öte yandan, Alevileri sizler aydin insanlarsiniz Sunniler size düşman diyerek şartlandiriyorlar ama nasil oluyorsa bu aydin insanlar yüzyillarca evvel yaşandi mi belirsiz bir Kerbela olayini dahi aşamiyorlar!
Yav harbi Size bu kadar futbolu seyrettirtiyorlar, hayatinizda en önemli şey haline getirdiler, peki sizi aralarina aliyorlar mi? Sizler, büyük istanbul ve izmir takimlarina üye olabiliyormusunuz? Olamazsiniz, engellenirsiniz, ne kadar istesenizde olamazsiniz, izin verilmez, mutlaka bir kilif bulurlar, çünkü kadrolar çoktan kapilmiş, sizin üye olmak istemenize asla izin yok! Bunu görmüyor musunuz? Kendileri toplantilara bile katilmazlar ama onlar üyedir! Aaaa hiç olur mu, onlar her zaman doğrudur ve katilmasalar da katilmişlardir. Hatta ödül bile alirlar hem de her dakika. Yahudisel imaj ve şov dünyasi, yalan dolan ve düzemece...
Bu ülkede neden vergi sistemi doğru olarak uygulanamiyor? Bunca ekonomist ve muhasebeci var ülkede, bu kadar kolay birşeyi senelerdir neden uygulamaya koyamiyorlar? Zor bir şeymiş gibi gösteriyorlar. Çünkü bu ekonomistlerin çoğu Sabetayist. Medyada boy gösteriyorlar ve medyada bolbol çiktilar diye cahil milletin güvenini kazaniyorlar. Tvye çiktilar meşhurlar iyi giyiniyorlar ha o zaman iyi insandirlar hep halkin hakkini ararlar, zaten bunlarin Türk isimleri vardir bunlar Türktür! Düşünün lütfen, bu ülkede vergiyi kaçiranlar, vergiyi doğru ödemeyenler, bu ülkenin zenginlerinin çoğu kim, serbest meslek sahiplerinin çoğu kim? Onlarda Sabetayist. İki tarafta ayni takimdan. Peki Sabetayistlerin şirketlerinde yilsonu bilançolarinda türlü düzmecelerle ne kadar az kar gösterebilirlerse o kadar yüksek maaşlar alan Serbest Muhasebecilerin çoğu kim? Onlarda Sabetayist. Neden? Çünkü Sabetayist kurum ve şirketlerde belli bir seviyenin üstündeki kadro Sabetayistlerden oluşur. Herşey cemaat içinde kalsin diye. Hele bir de buna Türklerin bu alanlarda eğitim görmeleri ve yükselmeleri engellenirse tam amaçlarina ulaşmiş olurlar. Zira böyle oluyor, bunu herkes biliyor. 
Peki bu ülkede vergiyi veren kim? Zengin olsun fakir olsun Türkler ve geri kalanlar. Sabetayist düzen sadece Sabetayist olmayanlardan çatir çatir vergi aliyor, kendilerinden olanlara dokunmuyor. Yahudi sermayesi her koldan gittikçe artiyor.
Garip olan bu milletin toplum içinde saygi ve sevgi kurallari içinde yaşamamizi sağlayan kurallarin en ufağina bile uymamasi aninda itiraz etmesi laf dalaşina girmesi ama Sabetayist şartlandirmalara gelince aninda intibak etmesi. Bakin, her yeri çarpik ve herkesin ama herkesin hakli oldugu her yapilanin normal sayildigi bu toplum sistemi kimin işine geliyor olabilir? Tabiki Sabetayistlerin ve Musevilerin. Onlar bu sistemi kuranlar ve bu sistemi düzeltmek icin killarini bile kipirdatmazlar çünkü bütün çikarlari bu yönde. Bu sistemde sadece güçlüler ve paralilar kazanir, onlardan başkada güçlü ve parali olmadigina göre de onlar ne kadar haksiz olsalar da daima kendilerini hakli cikarirlar ve kazanirlar. Böylece her işleri oluyor her geçen gün daha zenginleşiyorlar, bizler ise her geçen gün daha çok beyni yikanmiş şartlanmiş hayatimizin manasini kaybetmis debelenip duruyoruz, önümüze durmadan hak etmedigimiz engeller cikiyor, hicbir zaman ayni kulvarda olamiyoruz, egitimimiz ne olursa olsun hep ikinci sinif vatandas olmaya mahkum ediliyoruz. Hayatimizin sinirlarini ufak çerçeve içine alanlar yani Sabetayistler ve Museviler ise kendi içlerinde bizlerle alay ediyor çünkü bizi kullaniyorlar. Bizim hala farkedemedigimiz aptalliklarimizdan faydalanmaya devam ediyorlar. Gelecek nesillerine yedi cedlerine sinirsiz mal mülk birakirken, bizler göya kendi ülkemizde yaşan bizler, sahip olmamiza izin verilen en fazla en fazla bir ev ve bir araba sahibi olabiliyoruz. Şansliysak, bir de yazlik ev. Yaşlilikta ise sürünmek. Ne daha fazlasi ne daha eksigi. Bogazda motor sefamiz yatlarimiz katlarimiz hanlarimiz hamamlarimiz neden olamiyor sizce? Mademki Osmanli yikildi Türkiye kuruldu, kimlerin eline neler geçti? Bize geçen ne ki bu ülkeye bizim diyoruz acaba?
Acaba Osman Durmuş şu Babuna hakkinda hakli olabilir mi? Öldü, ölüyor, yardim ediyor denilen Babuna turp gibi ayakta. Hem de ilik nakli falanda olmadi. Saçlarini kazitmasi bile bu halka yetti, imaj yaratip milyonlarca halkin (ki bunlarin içinde Sabetayistler yok) genetik bilgisini alip gitti. Zaten hali hazirda Sabetayist doktorlar, kendi disindakilere antibiyotikleri dayayip, bütün bakterilerin bizim genetik yapimiza karsi giderek direnç kazanmasini sagliyorlardi senelerdir. Bir de bu çikti...
Aslinda tek tarafli düsünmeye güdümlenmis birer körüz hepimiz ve kafamizin icinde hersey o kadar defalarca yankilanmis ki kendi benligimizi kaybetmisiz...

Merakimi celbeden başka bir husus da, şu çok merak ettiğim lüks galeri sahiplerinin nasil bu kadar zenginleştiği? Hakikaten, iki üç araba satmakla bu kadar para kazanilir saltanat sürülür mü? Yoksa başka birşeyler mi var bunun içinde? Hani, şu bi dizi de vardi, esrar ticareti ile ilgili şeyler dönüyordu.
Bu ülkedeki oteller, tatil köylerinin sahipleri kim hiç düşündünüz mü? Kaç tanesinin sahipleri ayni hiç düşündünüz mü? Bir otel kaç para eder sahipleri nasil ayni olabiliyor diye hiç düsündünüz mü? Çiller ve Ali Şen haricinde Ege ve Akdeniz kumsallarini kapatan kimbilir böyle kaç tanesi vardir varin da siz düşünün. Siz en iyisi mi hala gikinizi çikarmayin...
Esrar kaçakçisi işinden Sabetayistlerin ortaklarindan biri şu trilyonluk sünnet dügünü yaptiran Siirtli aşiret reisi, hani 150 köyü ve Sabetayistlerin en gözde yerleşim mekanlarindan biri Nişantaşi’nda nasil 200 daire sahibi oluyor? İstanbul’da toplam 2000 gayri menkulü varmiş. İçlerinde Sabetayist bazi şarkicilarda bulundugu 20-30 şarkici neden bu sünnet dügününde şarki söylüyor acaba? Hani bu milletin hepsi ülkenin ekonomik durumundan dolayi kan agliyorlardi? Nerde hani? Adam birde hapisteymiş te izinli çikmiş düğün için? Hapisten hapisten diyorum duyuyormusunuz? Daha kimbilir kaç trilyonu var ve triyonlari hala cebinde. Bu yargi bu devlet satilmamis da nedir?
Yahu, sokaklarda bazi Kürt vatandaşlarimizi görüyorum. İşportada ya porno kaset ya da cep telefonu satiyorlar, hep ayni hep ayni. Türkleri görüyorum, işportada pil, mendil satiyorlar. Nedir bu? Askerleri görüyorum, ya ter kokuyorlar ya da pislik içindeler. Kendileri isteyerek böyle değiller belli. Nerde bu devletin bu ordunun hani çok söylenen vatandaş sevgisi? Vatandaşlarin görevi belli, devletlerine aşiklar, tapiyorlar. Peki devlet ve ordunun görevleri ne? Nerde bunun geri dönümü nerde devletin ordunun kucaklamasi? Hani? İmajlar,imajlar, imajlar! Geçen depremde üstlerinin öldüğü haberi gelince, onlarin yerine geçecekleri için göbek atan beyaz üniformali bu zavallilar mi sevgi besliyorlar, vatandaşi düsünüyorlar şaşarim! Ayrica, yeri gelmişken söyleyeyim, içlerinden bazilari emekli olunca aninda nasil fabrika sahibi oluyor hala anlayabilmiş değilim! Devlet ve ordu halk için mi çalişiyor, yoksa kendileri için mi?
Bir web sayfasinda okumuştum - şu hani deprem yaralarini sarmak için çikartilan 28 günlük parali askerlik var ya, işte o askerlik, askere gitmekten korkan ve senelerdir askerlikten öyle ya da böyle kaytarabilmiş Sabetayist gençlerin çok işlerine yaramiş. Zaten Sabetayistler böyle bir firsati kolluyorlarmiş. Hepsi bir güzel parayi bastirip halletmişler işlerini. Görüldüğü gibi, herşey kilifina uygun. Kimse iç yüzünün farkinda degil. Hatta normalde en son 1972 doğumlularin yararlanabildigi sözde askerlikten, 1976li Sabetayist gençler bile yararlandirtilmiş. Kimse bilmiyoruz sanmasin.
Sabetayistler, hakimlerle vb. gizli kapakli işlerini kişin adada buluşarak hallederlermiş. Şimdi ise, şimdilerde aralarinda pek bir moda olan Bodrum’da hallediyorlarmiş. Kulağimiza geldi, söylemeden geçmeyelim.
Bu ülkede köşeyi dönmeyen gümrükçü yok, neden acaba? Düşünün birkere, kimlerin kuklasi bunlar. Bazi gazeteci köşe yazarlari neden bu kadar zengin, nasil zengin oluyorlar, nasil bogazda villa satin alabiliyorlar, en pahali arabalara binebiliyorlar, çocuklarini yurtdisinda sinirsiz paralarla okutabiliyorlar, nasil oluyor bunlar? Ne yaziyorlar da bu kadar para ediyor? Yoksa başka birşeyler mi dönüyor? Nereden pay aliyorlar? Unutmadan söyleyelim, hani bu Hürriyet ve Sabah’in bu ülkede psikolojik savaş başlattiklarindan beri yani senelerdir Pazar günleri ekinde verdigi şöyle şimarik, zengin ve zübbelerin oldugu dergiler var ya. Bu dergilerdeki Sabetayist köşe yazarlari bir yana, bu orasi burasi dekolte, alt alta üst üste fotoğraflari bilakis çektirenlerin onlarin yüzde 90’i da Sabetayist ve Musevi. Boyali basin diyip önemsemeden geçmeyin, biraz amaçlari nedir diye düşünün. Bati zihniyeti böyle degil, bunlarin amaçlari farkli. Kapana kistirmasalar da paraniz olsa yurtdisina cikip görseniz Amerika böyle mi Avrupa böyle mi diye. O zaman o kadar basitleşecek ki Türkiyedeki dönenleri görmeniz, imajlari farketmeniz, hangi insanlara ve kavramlara hangi yanlis isimler takilmis, hangi ananelerimizi kaybetmisiz ve bu ülke nereye gidiyor, yaklaşan sonun neresindeyiz?
Sabetaycilarin birçok tekelinden biri olan reklamcilik ve show dünyasinin yeni buluşuyla Erol Derviş daha da mi popülerleştirilecek? Netbul.com’a reklam hazirlayan bazi Sabetayistler, Erol’un aksaniyla Türkçe konuşmaya çalişan biriyle göya hem D.J. Erol’un imajini yüceltecek içi kof ama erişilmez nebula insani yaratacaklar hem de böylelikle Netbul’un müşterisi artacak. Bir taşla iki kuş! Yemek isteyen varmi?
Artik bunlari yemiyoruz. Star’da Savaş Kalafat’in programinda her hafta yaptigi tarzda psikolojik oyunlara karnimiz artik tok. Daha fazla popularite daha fazla para uğruna çirkefçe boşanma numaralarina yatip sonra barişip cici insan imajina sokulan çok insan gördük. Yahudi triplerine karnimiz tok artik. Haa bi de, şu Senin Anan Güzel mi kazulet suratli Demet Akalin ile pek medyatik basketçi İbrahim Kutluay ilişkisi ne gibi gözüküyor sizlere? Bana öyle geliyor ki, bu sesi rezalet Demet’te, ses kalitesi benzer Hüner Coşkuner ablasina benziyor.
Sabetaycilar, Rumeli Derneklerine girer, çikarlari için adam kullanmak ve iş bitirmek için diger Rumelilere hemşerim derler gözlerini boyarlar. Ama diger yandan Musevilerle can ciger kuzu sarmasi olurlar. Bilmiyoruz sanmasinlar çünkü Gözümüzden kaçmiyor.
Sabetayistler bu ülkedeki Ermenileri, Türkleri ve fakir olan Kürtleri öyle iyi pasifleştirmişler ki. Önce Ermeniler eritildi, sonra Kürtler ve şimdi de Türkler. Bu ülkedeki Türk Halk Müziğine alerjisi olan insanlar, neden ayni zamanda da Araplardan nefret edenler hiç düşündünüz mü? Ayrica ayni insanlarin dinleri olduğunu iddia ettikleri İslamin şartlarinin kaçta kaçini yerine getirirler. Laikleştirilen gözdeli perdeli Türkler ve Sabetayistler. Bu laikleştirilen Türkler kelimesini biryerde okumuştum çok hoşuma gitmişti. Onlar, benliklerini ve şahsiyetlerini ne yazikki kaybetmişlerdir, suçlari yoktur çünkü farkinda değillerdir. Dileğimiz, artik neyin ne oldugunu farketmeleri ve kukla olmaktan vazgeçmeleridir.
Size söyliyim mi, ben bu ekonomik krizin bize söylenen sebeplerine inanmiyorum. Bu ülkedeki paranin büyük bir kismi Sabetayistlerin eline geçti ve dahasini istiyorlar, bunun için de devlet yurtdisindan borc aliyor - uyariyorum: Bu paralari da Yahudi Sabetayistler cukkaliycak. Nasil ki Ermeni Mezalimi, Türklerin üstüne itildi, bu borçlarda bu milletin üstüne itilicek. Onlara yine bir şey olmayacak. Sizler Sabetayist Dr. Mehmet Öz’ün haftada 4 kere seks yapin tavsiyesini uygularken mali götüren yine onlar olacak! Bir baska hususta, Dervis neden Telekom’u istiyor saniyorsunuz? Perde arkasinda gerçekte neler dönüyor bize söyleniyor mu saniyorsunuz? Bir şey var ki çekişme var...
Siz tüm bunlari bir düşünün lütfen. Bi de neden tarih kitaplarinda özellikle cumhuriyetten sonraki tarihin es geçildiğini bir düşünün lütfen. Türkiye’nin Osmanlinin bir devami olmadigini söyleyen kişiler Sabetayistlerdir çünkü onlar Osmanli padişahi 4. Mehmet Sabetay Seviyi Müslüman olmaya zorladigi icin Osmanli’dan her zaman nefret ederler. Kendi kurumlari olan Türk Tarihi Kurumu Türklerin tarihlerini Mogolistan’a dayandirarak yalan söylemektedirler. Çin Seddi’nin yapilisinin Türklerle bir ilgisi yok boşuna yalan tarihle övünmeyin- bizim bu yalan tarihimizi Mogollar yalanliyorlar. Bizlere böyle ögretildigini duyunca katila katila bize gülüyorlar. Başka bir şey daha söylemek istiyorum: Lütfen, Bi de harf devrimiyle, bu ülkede kimlerin okur-yazarliklarinin aninda ellerinden alinip, kimlerin aninda okur yazar hale getirildiklerini de bir düşünün. (Ladino, yüzyillardir Sabetayistlerin ve Musevilerin anadilidir ve Latince harflerle okunup yazilir). Ben ne zaman ki bunu düşündüm, anladim ki kendi ülkemde kandiriliyorum ve asla bu düzenin bana ögretildigi şeylerle (her manada ne kadar mükemmel yetiştirilmiş olsak dahi bile) bir yerlere gelmemin imkani yok. Hiç birimizin yok! Bu bir aldatici düzen ve işte bu yüzden Sizleri yani kardeşlerimi yani canlarimi artik biraz olsun bahsettigim konular hakkinda düşünmeye davet ediyorum.

Bilgi Sabetayistlerin bizlere şartlanmamiz için söylediği gibi kendimize saklamakla değil, birbirimiz ile paylaştigimiz zaman çoğalir. Kendi içimizde bize yaptirilan rekabetler hep onlarin işine gelir, bizi birbirimize düşürür ve bu hep onlarin kazanmasini sağlar. Bunu hiç unutmayin.
Türkiye’de olanlara devamBu Futbol Birinci Ligi ne oldu da ismi ‘Süper Birinci Futbol Ligi’ oldu? Bunun bir de ‘Normal Birinci Ligi’ var da biz mi bilmiyoruz? Bu düpedüz bir şartlandırmadır, insanların beyinlerinin içine girmedir, yıkamadır. Aynı, safkan Rum spikerin size yaptığı şartlandırma gibi, sizin ‘en sevdiğiniz’ ‘büyük’ haber bülteninden bu gece de iyi akşamlar. Bunlar şartlandırmadır.
Geçen gün gol diye bir futbol dergisi çıkacakmış, Sabetayist Levent Tüzemen reklamlarda bir tarafını yırtarcasına gol diye bağırıyor, ama ne içten ne şartlandırıcı bağırıyor, tam görülmelik. Dönenleri farkedin. Bir sürü spor spikeri de Sabetayist. CNN Türk'te de varlar. 
Onlar her akşam futbolla, göğüs dekolteleriyle, İbrahim Tatlıses’le, Hülya Avşar’la, Gülben Ergen’le sizlerin hayatını ablukaya alırken, perde arkasından evinizin dışında neler götürüyorlar bir bilseniz.
Başkalarının yazılarında okudum. En son Olağanüstü Bölge ve daha sonradan İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun Sabetayist oldukları açıklanmış. Bakalım daha kimler Sabetayist Yahudiymiş? Ne kadar da körmüşüz meğer? Hala da körüz. Ama artık uyanmanın vakti geldi.

IMF başkanı Fisher de bir Musevidir. IMF ve Dünya Bankası Yahudi bir kuruluştur, çalışanlarının yüzde 90’ından fazlası Yahudidir, Amerikan değildir. Amerika ile perde arkasında ortak haraket etmelerinin sebepleri Amerikada birinci çok olan Yahudilerdir.
Sabetayistlerin Islamci ismini taktigi kesim: Insanlari Inançli bir insan/ Inançsiz bir insan diye ayirmaktan VAZGEÇİN. Varoşlarda oturanlar: Insanlari zengin/fakir olarak ayirmaktan ve onlara o gözle bakmaktan VAZGEÇİN. 

Zenginler: Zengin olduklarini sanan vatandaşlar: Sizin zenginliginiz hava civadir. Aranizda içinizde sizlerle ayni yerlerde yaşayan ve calisan ancak cok cabuk yükselen, gizlice birbirini kayiran, banka hesaplarinda trilyonlari olan Sabetayistleri FARKEDİNİZ. 

Sabetayistlerin beyninizi daha fazla yikamalarina, fakirlerle aranizi acmalarina, manevi degerlerinizi para'ya satmanizi saglamalarina, size hic bir zaman yerine getirmedikleri umutlara bel baglamanizi saglamalarina HAYIR deyin.

Sabetayistlerin Sağcı ismini taktiklari insanlar: Sağci/Solcu ayirimindan VAZGEÇİN.
Sabetayistlerin Solcu ismini taktiklari insanlar: Solcu/Sağci ayirimindan VAZGEÇİN.
Alevi vatandaşlar: Insanlara Alevi/Sünni olarak bakmaktan VAZGEÇİN.
Sunni vatandaşlar: Insanlara Sunni/Alevi olarak bakmaktan VAZGEÇİN.


Masonluk, Rotaryanlik içine giren varandaşlar: Ele başlariniz ve sizi işlerinde çıkarları için kullananları FARKEDİNİZ. Onlar Sabetayisttir. Size verdiklerini sandiklariniz geçicidir, devede kulaktir. Yaşlandiginizda terkedildiginizde posanizi cikaris olduklarinda birkenara atildiginizda bunu farkedeceksiniz. Oyunlarina alet OLMAYIN.
Emekli vatandaşlarimiz: Artik FARKINA varın, emeklilikleri bir türlü geldirilmeyenler, televizyonlarda spor ve politika yorumlayan yaşlılar Sabetayisttir. Onlar yaşlandiklarinda dahi sefa içinde yaşarlar. Sizler ne kadar bu ülkeye senelerce emek vermis olursaniz olun sizi duyan olmaz. Sansliysaniz bir eviniz bir arabaniz vardir. Daha fazlasi yoktur. Boşu boşuna Amerika, Kanada, Almanya gibi ülkelerde yaşlılar şöyle iyi bakiliyor onlara şöyle önem veriliyor diyip dert yanmayin, sizi duyan olmaz. FARKINA VARIN. Bu düzen Sabetayisttir, bu düzende sadece onlar adam gibi yaşarlar. 

Bu düzende diğerlerinin değeri yoktur. Sabetayistler, hicbirinizle gerçek dost degildir. Onlar, Yahudidir. Musevilerle dosttur. Bu ülkenin sahibi olmuslardir. 
ARTIK GERÇEKLERİN FARKINA VARIN. BUNA BİR DUR DEYİN.
Gençlere birkaç çağrım olacak:
İyi şirketler olarak onlara ögretilen uluslararasi şirketlere girmek için çabalasınlar, evet, ama red cevabı gelince kendilerinde bir kusur arayip üzülmesinler. çünku, Turkiyedeki Uluslararasi şirketler Sabetayistlerin elindedir ve Masonik çikar baglariyla birbirine baglidir. Price Waterhouse, Arthur Anderson, Mercedes, Ford, Siemens, Procter & Gamble, Henkel, Coca Cola, Pfizer, Hoechst, Phillips, Nobel, Roche ve borsa şirketlerine Sabetayistlerin cocuklari alinir. Aslinda mülakatlar, sinavlar hepsi palavradir. Bu şirketlerde orta ve üst düzey yöneticilikler de onlara aittir. 

Tipki tüm Koç Holding şirket ve bankalarinda oldugu gibi. Eger, Sabetayistlerden veya Mafyadan cok büyük torpiliniz varsa bir ihtimal işe alinirsiniz. Ancak, göreceksiniz ki köle gibi çalişacaksiniz ama yine de size iyi davranmayacaklardir. Bu şirketlerdeki diger calisanlar sizin on da biriniz kadar da calismasalar dahi, onlar hep iyi muamele görecektir cünkü onlar da Sabetayist ailelerden gelmektedirler. Siz, ola ki, aylarca buna dayanmis ama bu durumu daha fazla görmemezlikten gelemeyeceginizi hisseder ve Müdürünüze giderseniz (ki o da Sabetayisttir ve bunu Rotaryan ilişkilerinden de anlayabilirsiniz), müdür sizi haksiz cikaracaktir cünkü her ne sart altinda olursa olsun tembel Sabetayist calisanlarini size karsi koruyacaktir, onlara laf söyletmeyecektir, ve siz de durumu anlayamayacaksiniz. Bunu yasayan bircok insan vardir, bunu aklinizin bir kösesine koyun.

Unutmayin ki - bu ülkedeki tüm Mafya avukatlari Sabetayistlerden ve kaçakçılıktan anlayan Kürtlerden oluşmaktadir. Bu avukatlar, toplum içinde cevresindekilere karsi ali kiran baş kesen kesilmektedirler. Bunlarin kafasi ezilmelidir. Ha bu arada, bir diger hortumcu Sabetayist Ali Balkaner de serbest. Bakalim bunun altinda ne gibi gizli anlaşmalar var. Yoksa rüşvet mi var, belli cevrelere verilen tavizler ve ortaklik mi var? Yakinda ortaya cikar.
Televole programinin sunuculari senelerdir neden ayni, bunlar kimler ki, kimler tarafindan korunuyor, her yere davet ediliyorlar, ulu insan muamelesi görülüyorlar, bunlar oraya nasil getirilmiştir? Örnegin, show-tv’deki sabetayist ürünü halkin psikolojisine kasteden dokun bana’nin da sunuculugunu aldi birisi. Gariptir, Sabetayistlere bir iste calismak paralari götürmek yetmiyor, baskalarinin calismasini engellemeyi adet haline getiriyorlar. Hiçbir işi edepleri ve adaplariyla ve dogru düzgün yapamayan insanlar nasil oluyor da birden fazla işi alabiliyor ve halka mütiş insan olarak lanse edilebiliyorlar?

Bir de şu var, bu televole sunuculari o gece programda ne göstereceklerini daha evvel hiç izlemiyorlar mi? Neden her replikten önce ve sonra pişmiş kelle gibi gülüyorlar? Gülben Ergen reklamda ‘kendim kadar mükemmel bir dergi hazirladim’ diyecek kadar egoyu nereden buluyor?
Gecen gün Fatih Altaylinin programina mankenleri ve ajansini cagirmislar. Biri daha deginmis internette, bu Sabetayistlerin manken-show-reklam bahanesiyle halki nasil da uyuttuguna. Erkan Özerman ve Ugurkan Erez basta olmak üzere, ajans sahipleri, katilan bazi kizlar, bu güzellik yarismalarina sponsorluk eden firmalar, yayinlayan ve reklamini hazirlayanlar ve yapanlar, davet edilen bazi sanatcilar, hepsi birer Sabetayist ağ. Güzellik yarismalarina karsi degilim. Ancak, o kadar cogaldi ki bu yarismalar ve o kadar da abartiliyor ki. Bu bir döngü. Güzellik falan bahane, bu yarismalardan sadece televoleye malzeme cikiyor. Amac bu.
Cep telefonlarina gelince. Ilkokula giden cocuga bile cep telefonu almanin kimleri zengin ettigini biliyor musunuz? Bunun yarari nedir? Buna ileride cepecevre deginecegim. Ancak, daha onemli bir konu var.
Selim Edes ve sarkici Dogus. Sabetayist Selim Edes’i salivermek icin, nasil Dogus’u serbest biraktilar, ona deginecegim. Hatirlanacagi gibi, Edes’İn devlete yüklü borcu vardi, o da biyerleri hortumlamisti ve Amerika’ya kacti. Birkac sene Amerika’da yasadi. Af yasasi cikti, geri geldi, hortumlama suçu affedildi ve serbest kaldi. Peki, devletin yargisindan onca sene yurtdisina kacmak suç degil miydi? Suçtu elbet ve aslen bundan hüküm giymeliydi. Ama noldu? Medya, Dogus’un serbest birakilmasini ayyuka cikardi, harika sanatci, muhtesem bak pazulara, Almanyada yapmis, sarkilarla geliyor dedi ve halki uyuttu, Edes ile Dogus’u ikisini birlikte halkin gözünde suçlarin benzerliginden dolayi ayni kefeye koydurtup saliverdirtti ve bir manada Dogus saliverildigi icin Edes de saliverildi. Bunda yanlislik nerede di mi hak yerini buldu yani? Nerde bu devletin yargisi?
Osman Durmuş’un başına gelenler hakkinda da birşeyler yazacam. Düşünüyorum da, Osman Durmuş hastanelerini ziyaret ettiklerinde yerlerinden kalkmayan, onu karsilamayan bashekimler kimlerdi, kimlerin adamiydi? Bu insanlarin devlete saygisi nedir? Devletin saglikta kendisini temsil etmek icin atadigi bu adami hic yerine koyup, cirkeflikler yapanlar acaba devletten daha üstün bir mekanizmaya mi üyeler? Devlete degilde, bu gizli daha üst cemiyete mi saygi duyuyorlar, onlarin mi kölesiydiler?
Acikcasi sudur: Sabetayistler, Osman Durmus’u sevmiyorlar. Cünkü, Babuna olayinda kendilerine karsi geldi ve halki uyardi. Her ne kadar iş işten geçmiş ve Türk halkinin genetik bilgileri dişari gitmiş olsa dahi. Osman Durmusun hangi anlamda ne söyledigi artik medya tarafindan yazilmiyor, medya artik uydurup uydurup yaziyor. Cünkü Yahudiler, kendilerinin foyalarini ortaya döken insanlari yoketmek için ilk önce onu yasadigi cevrede ve bu da yetmezse halk gözünde rezil ederler. Bunu da, o insanin etmedigi laflari sanki etmis gibi lanse ederek, laflari cevirerek yaparlar. Bunu tekrar tekrar yaparlar ve sonunda medyanin bu propagandasiyla da saf halk medyaya inanir ve bir daha o insanin hicbir dedigine inanmaz, halk gözünde yalanci veya zavalli durumuna düsürülmüstür artik. Dikkat ederseniz bu çifitlar, bunu sinsice yaparlar, ilk önce o insan hakkinda türlü kuşkular uyandirirlar ve yavaş yavaş halki kendilerine çekerek o insani karşi safta ve yanliz birakirlar. Bakin, size bir Yahudi oyunu daha anlatayim, tüm dünyada nasil da birbirlerini tutarlar onu anlatayim. Osman Durmuş, Amerikada bir seks dergisinde kapak kimler tarafindan edildi biliyormusunuz? Sabetayistlerin ortagi Yahudiler tarafindan. Bunu kendi içlerinde ayarladilar ve Hürriyet’te sanki hic Sabetayistlerin Amerikadaki Yahudilerle tanisikliklari ortakliklari yokmus, tüm dünyada ortak amac icin calismazlarmis birbirlerini tutmazlarmis gibi anlatti. Amacladiklari, Yahudilerin cevirdikleri oyunu halka ifşa eden Osman Durmus'u halkin gözünde rezil etmekti. Bakin, ne kadar da güzel psikoloji oyunlari biliyorlar, ve ülkeyi nasil yozlaştirmişlar, ülke nasil da elden gitmiş...

Atatürk, Mason localarini kapatmişsa; Türkiye’de bugün neden Mason Localari açik? Bu Atatürkçülük müdür? Bence ülkemizdeki bu Sabetayist düzen, devletten üstündür ve kesinlikle Atatürkçü değildir. İslami kesim diye adlandirdiklari kesim ile laiklestirilmis diger kesimin arasindaki tansiyonu ellerinde kullanmak amaciyla Atatürkü kullaniyorlar. Devlettekiler de buna izin veriyor. Allah hangilerinin cezasini versin seçemiyorum!
Hindistan’da olanlar (Sabatayist Yahudilerin Hindistan’daki oyunları)Bizlerin gözlerine örtü örtülmüş, bize başka ülkelerde neler oluyor yeteri kadar anlatılmıyor bu memlekette. Haber programları doğru dürüst değil ki. 4 tanesi Sabetayistlerin elinde, bi tane de Rum var. Hani o sizin en sevdiğiniz haber programını sunuyormuş diye sizi şartlandırıyor. Bir adam gibi haber programı yapıpta dünyada olup bitenleri anlatan yok. Hindistana gittiğimde biraz bir gariplikler hissetmiştim ama bana Hindistan hakkında Türkiyede öğretilenler yüzünden Hindistan’da döer programını sunuyormuş diye sizi şartlandırıyor. Bir adam gibi haber programı yapıpta dünyada olup bitenleri anlatan yok. Hindistana gittiğimde biraz bir gariplikler hissetmiştim ama bana Hindistan hakkında Türkiyede öğretilenler yüzünden Hindistan’da döer programını sunuyormuş diye sizi şartlandırıyor. Birızı duruyordu. Merak ettim sordum, Hritnik aynı bizim Tarkan gibi, Hindistandaki Televizyonlar ve gazeteler tarafından ilah ilan edilmiş, tüm gençlik onun peşinde ordan oraya koşuyor, üstlerini başlarını yırtıyor, onu görebilince krizler geçiriyormuş. Bu beyaz tenli Hintliyi merak ettim, bende internetten girdim sitesine http://www.hritnik.net

Şaşalı evlilik fotoğrafları, limusinler, son derece lüks saray yavrusu evler, hepsi onunmuş. Evlilik fotoğraflarında evlendiği kıza bakıyorum bembeyaz, Hritnik’in ailesinde bakıyorum, onlarda bembeyaz ve şaşılacak derecede Amerikalı bir Yahudi aktöre benziyor Hritnik. Ertesi gün, tekrar turist arkadaşla buluşunca şaşırtıcı benzerliği soruyorum, bana onların Hristiyan olduklarını, onlar gibi Hindistanda çok sayıda insan bulunduğunu, bu insanların özellikle Hint film Endüstrisinde, üniversitelerde profesörlük, hastanelerde doktorluk, gazete ve tv sahipliği ve programcılığı ve reklamcılık yaptıklarını, çok çok zengin olduklarını, az sayıda zengin Hintli’nin işverenleri olduklarını, bu insanların 1490lı yıllarda Portekizden geldiklerini anlattı. Beynimden vurulmuşa döndüm. Eve geldim, internete girdim, verdiğim isimlere baktım. Meğer bu Hindistanda zevk-ü sefa içinde yaşayanlar 1492de İspanyada din değiştirip Hristiyan olmaya zorlanan ve sonra da çeşitli ülkelere göç eden Yahudilerdenmiş, Marranolardanmış. Hala, Yahudiliklerini koruyorlarmış. Alfabelerine baktım ayrı bir alfabe ve bana küçük harflerle yazılmış İbraniceyi hatırlattı. Bu insanlar, Hindistandaki kast sistemi sayesinde hala kendi aralarında evlenerek saf kalabilmişler, yani saf Yahudiler. Aralarında, Amerikada ve İngilterede doktorluk ve profesörlük ve ticaret yapanları varmış. Bu ülkelere gidince, biz aslen Yahudiyiz, biz Marranoyuz diyorlar ve Museviliğer dönüyorlar, Yahudi cemaatinin gücünü arkasına alarak çok iyi işlere yerleştiriliyorlarmış. 

Demek, gizli-Yahudi düzen sadece Türkiyede, Meksikada, Arjantinde, Brezilyada, Porto Rikoda, Kolombiyada aynı değil, bi de Hindistan boyutu da var. Nasıl ki Türkiyede Sabetayistler film endüstrisinde, üniversitelerde, hastanelerde, gazete ve tvlerde ve reklamcılıkta tekeller, demekki aynı oyunu taa Hindistanda da oynuyorlar, halk açlıktan sefalet içinde sürünürken ve hiçbirşeyden haberleri yokken, bunlar aralarına beyinlerini yıkayarak aldıkları ve içlerine karıştıkları az sayıda o ülkenin has insanları içinde ülkeyi sömürürken, diğer yanda o ülkenin diğer tüm insanlarını aynen bir köle yapıyorlar, istedikleri gibi galeyana getiriyorlar, birbirleriyle kavgalaştırıyorlar ve resmen oynuyorlar onlarla.

Sırf bu kadar da değil, Hindistan’daki bu Marranoların ayrı bir özelliği daha var. Bunlar Hindistan ordusunda da çok kuvvetliler, Hindistan Savunma Bakanı Fernandes bir Marrano Yahudisi. Neredeyse tüm yüksek rütbeler Marranolara ait. Bana bu neyi hatırlattı biliyor musunuz? Ermenileri öldürme ve sürdürme emrini veren bizim bu yüzyıl başlarındaki üst rütbeli bazı Sabetayist komutanlarımızı. Hani Atatürk’le birlikte onunla Filistin’i teslim almaya giden bu komutanların Sabetayist olduklarını bildikleri için, Filistinlilerin Filistin topraklarını Sabetayist Yahudilerin eline geçmesin diye Türkiye’ye değil de, İngilizlere vermesini yeğlemelerini hatırlattı bana.
Marranolar bu kadarla kalsa iyi. Bunlar, ordu da o kadar egemenler ki. Kurtuluş Savaşında aynı bizde olduğu gibi askerler Türk, komutanların çoğu Sabetayist. Hindistanda da aynı durum var, askerler Hintli. Bakın çok önemli bir nokta. Hindistan’la Pakistan arasındaki düşmanlığın oluşturucuları Marranolar. Hala bir gerginlik var o bölgede. Peki sebep ne olabilir? Sebep basit. Pakistan Müslüman bir ülke. Marranolar Yahudi, ellerinde döndürdükleri, yüzmilyonlarca insanı köle yaptıkları koskoca Hindistan var. Müslüman Pakistan’ı da ertimeye çalışıyorlar. Toprak istiyorlar, Hintlileri savaştırıyorlar, savaşta Hintliler ölürse de zaten önemli değil, nasıl olsa Marranolar ölmüyor savaşta. Hintliler de sanıyor ki, Marranolar vatanperver, onların iyiliklerini istiyor. Marranolar Hintlilere bunu aşılamış bunu öğretmişler. Aynı Türkiye’deki gibi. Gözlerini kör etmişler herkesin. Pop yıldızları, sinema aktörleri halkın sevgilisi. Medya, TV orada da beyin yıkıyor.
Unutmadan, IMFde hani Hintli olduğu söylenen Türkiye’ye gelip giden kişi de Marrano Yahudisidir. Bunlar gerçeklerdir. Bunların hiçbiri nedense bizim TVlerde gösterilmiyor. Neden acaba? Yoksa dünyadaki başka ülkelerde olanlarla paralellikler bulucaz, durumu çakozluycaz diye mi? Dünyanın bu gerçekleri tüm Yahudi gençlere öğretiliyor, sizin ne eksiğiniz var da size öğretilmiyor? Artık sizlerin de öğrenmenizin vakti geldi.

Sabetay Sevi Unutulmuş Bir Etnik Cemaat: Türkiye'li Sabetaycılar..... Yazan: Ilgaz Zorlu

Sabetay Sevi Unutulmuş Bir Etnik Cemaat:Sabetaycılar..... Yazan: Ilgaz ZorluTarihte yaşanmış bazı öyle olaylar vardır ki etkileri sadece yaşandıkları dönemle sınırlı kalmamış çok uzunca bir süre devam ederek pek çok başka olaya da kaynaklık etmiştir. Sabetaycılık veya bilimsel literatürde genel olarak kullanılan şekliyle "Dönmelik" hareketi de bunlardan biridir. Fakat bu hareket ne yazık ki o kadar fazla etkili olmuştur ki, yaşandığı dönem sonrasından günümüze kadar süren etkileri modern Türkiye'nin tarihinde belirleyici olmuştur. Belki de sırf bu sebeple araştırılmaması konusunda daima baskılar olmuş, kapatılması ve konuşulmaması için özel bir çaba sarfedilmiştir. Konuyu araştıran kişiler daima engellenmiş, Türkiye tarihini araştıran şöhret sahibi bilimadamları dahi savundukları bilimsel araştırma ilkelerinin dışına çıkarak konuyu görmezden gelmişlerdir. Bu yazı Türkiye'nin bu çok önemli hareketini ve bu harekete bağlı olarak doğan ve hala devam eden cemaatlerin tarihini konu edinmiştir.

Yahudi dinsel sistemi iki ana düşünce üzerinde gelişmiştir. İlki "Torah-Talmud" ekolü, ikincisi ise "Torah-Kabbala" ekolüdür. Musa'ya (Moşe) Sina'da indiğine inanılan ve Türkçe'de Tevrat olarak bilinen kutsal metinlerin aslında Musa'ya verilen kısmı beş tanedir ve buna "Torah" denmektedir. Fakat daha sonra gelen peygamberlerin yorumlamalarına dayalı olan diğer kitaplar da vardır ki, bunlar "Neviim" ve "Ketuvim" olarak tanınırlar ve Torah ile beraber bunlara "Tanah" (Tevrat=Ahd-i Atik) denilmektedir. Bu kutsal metinlerin yorumlanmaları ve günlük hayata geçirilmeleri konusu daima bazı tartışmalara yolaçmıştır. İşte bu dönemde "Talmud" ortaya çıkar. Talmud hahamların Tevrat yorumlarıdır ve ortodoks Yahudiliğin temelini teşkil eden bir kaynaktır. Oysa daha sonraları İspanya Diasporası'nda (altın çağ) ortaya çıkan bir diğer anonim kaynak daha vardır ki bu da "Kabbala"dır. Kabbala tamamen mistik Yahudiliğin bir kaynağıdır ve kaynakları konusunda hala tartışmalar vardır, dini pratiklerdeki yeri konusu da çok açık değildir. Yahudiler genel olarak Kabbala'nın gizemli ve çekici dünyasından etkilenmişlerse de genelde korkuyla yaklaştıkları da bir gerçektir. Bugünkü İsrail dinî otoritelerinin de Kabbalizme karşı çok sempati taşıdıkları söylenemez.
Talmud'un ve Kabbala'nın Torah'a karşı bakışları çok farklı olmuştur. Talmudist yaklaşım Torah'ı bir yasaklamalar bütünü olarak ele alıp, Tanrının insanları cezalandıran kurallar koyan bir güç olduğundan hareket etmektedir. Talmudistler Tanah'a dayanarak çıkardıkları "Mitzvotlar" (uyulması gerekli kurallar) yoluyla insan hayatını sınırlandırmaktadırlar. Onlara göre insan bu dünyaya bir sınav vermek için gelmiştir ve tamamen Tanrının gücü karşısında olduğunu bilerek hareket etmelidir. Bu görüş ve sıkı kurallar altında beş bin yıl boyunca ezilen Yahudi bireyi gettosunda tamamen dış dünyaya kapalı ve gizlilik içinde yaşamaya başlamıştır. Oysa Kabbala Talmud'dan bu yönüyle ayrılmaktadır. Kabbala Tanrıyı bir enerji olarak algılar ve insanın yaptığı eylemlerin negatif veya pozitif enerjinin bir parçası olduğuna inanır. Kabbalist, Tanrıyı ceza veren ve kurallar koyan biri olarak değil, aksine insanı özgür bırakan fakat kötülüklere karşı ona "tavsiyelerde" bulunan bir koruyucu olarak algılamaktadır. İnsanın Tanrıya yakarışları (dua) Talmudçulukta olduğu gibi bir ödev değil, aksine insanı rahatlatan bir eylem olarak benimsenir. Tanrıdan korkan insan O'nu nasıl sever sorusunu "arkadaşını kendin gibi sev" felsefesiyle özdeş kılan Kabbalistler Tanrıya ulaşmaya, "Adam Kadmon" (üstün insan) olmaya gayret etmektedirler. Talmud'un sınırcı ve kuralcı yaklaşımına karşı Kabbala tamamen serbest bırakmaktadır bireyi.
İşte bin yıllar boyunca ortodokslar ile Kabbalistler arasındaki temel sorun burada yatmıştır. Fakat Yahudiliğin kendine özgü dekoru içinde bu iki zıt düşünce çatışmamaya gayret etmiş, birbirini dışlamamaya çalışmış, Talmudistler Kabbalistleri daima ihtiyatla fakat reddetmeden izlemişlerdir. Ancak çoğu kez yorumlarında da Kabbala'daki kelime-sayı bağlantılarını kullanmaktan da kaçınmamışlardır. Bu iki düşüncenin belki de en temel ortak noktalarından biri mesih inancı olmuştur. Talmudistler direkt olarak Torah'ta olmamasına karşın, ayetlere verilen birtakım anlamlar ile Kabbala kaynaklı olan mesihî düşünceyi kabul etmişlerdir. Kabbala ise kurtuluşu tamamaen mesih üzerine odaklamıştır. Luria'nın teorileri ile mesihçilik adeta bir öngörü haline gelmiştir. O kadar ki, sayısal hesaplamalar ve yöntemler hep mesihin geliş tarihi üzerine yoğunlaşmıştır. Daniel ve İşaya'daki ayetler gizemli bir yöntemle sorgulanmış ve kurtuluş tarihi belirginleştirmeye çalışılmıştır. Fakat bu çabalar ortodoksların katı kurallarına karşı illegal olarak yapılagelmiştir. Kabbala her zaman gizlidir, gerek sözlü olan kısım ve gerekse "Zohar"a ve "Sefer Yetzirah"a dayalı olan bölümler her zaman gizli bir atmosferde incelenmiştir. Kabbalist, Tanrısal gücü keşfetmek için dinsel kurallara uymak gerekliliğine inanmakta ve eğer bunları yapmadan Kabbala yaparsa felâketler yaşanacağına inanmaktadır. Bu o kadar büyük bir gizdir ki halâ binlerce yıllık metinler sadece sözlü olarak Zfat'ta veya Galil'de (İsrail) tarikat üyeleri arasında dış dünyaya kapalı olarak tartışılmaktadır. Talmud ve Kabbala'nın rekabeti XVI. yüz yıl sonrasında doruğa çıkar. Zfat'a Polonya'dan gelen Rav İzak Luria Aşkenazi bu kentte kurduğu Kabalistik eğitim veren kolejiyle bir akımın başlatıcısı olur. "Zfat Aslanları" olarak kendilerini tanıtan bu grup mesihî kurtuluş doktrinini temel alarak dini bir takım sonuçlara ulaşırlar. "Tzimzum" (büzülme), "Tikun" (tamirat, kurtuluş) kavramları burada önem kazanmaktadır. Luria yaratılışı bir kırılma teorisi ile özetlemektedir ve tamirat ancak mesihin gelişiyle olacaktır demektedir. Bu bekleyiş tüm Yahudi cemaatlerinde hızla yayılır, birbiri ardınca gelen katliamlar ve baskılar mesihî dönemin adeta habercisi olarak kabul edilir. Luria'nın ölümü sonrasında da bu ümit devam etmektedir, 1600'lü yıllara gelindiğinde ise had safhaya ulaşır.
Sabetay Sevi (Zwi=Sebi) 1622 yılında o dönemin en önemli Yahudi cemaatlerinden birinin yaşadığı İzmir'de doğar. Küçük yaşlardan itibaren dinî bir atmosferde büyür ve ailesinin isteklerinin tersine dinî bir eğitim alır. Bu dinî eğitim onu zamanla Kabbala'nın içine doğru iter. Kendi ruhî yapısının da elverişli olmasından dolayı genç yaşta mistik bir hayat tarzını benimsemiştir. Sevi'nin Zohar ile tanışması ve ardından da Luria'nın fikirlerini öğrenmesine paralel olarak gelişen düşünceleri başlarda pek fazla dikkate alınmaz. O İsrail ulusunun dünyanın her tarafında yaşadığı sıkıntılı ve acılarla dolu yaşantısını kendisine mal etmektedir. Ona göre mesihî kurtuluşun gerçekleşmesine az bir zaman vardır. Genç Sabetay mesih olduğu iddiasıyla sinagoglarda vaazlar vermeye başlar. Tamamen Zohar'a dayanan bazı yorumlar yapar, geleneksel olan dinî kuralları hiçe sayarak yeni düzenlemeler getirir, doğal olarak Yahudi cemaati onu dışlar. Yalnız özellikle Orta Avrupa'da meydana gelen Yahudi kıyımlarının yarattığı gerginlik ve korku da halkın mesih beklentisini kuvvetlendirmektedir. Sabetay Sevi'nin hayatındaki dönüm noktası Gazze'li teolog Nathan Levi ile tanışması sonrasında olacaktır. Nathan, Sabetay Sevi'nin beklenen mesih olduğuna inanmaktadır ve Sevi'yi de buna inandırmıştır. Nathan, tüm Yahudi cemaatlerine mektuplar yazarak mesihin geldiğini ve mesihî dönemin başladığını belirtmektedir. Bu dönemde tüm kurallar ortadan kaldırılacaktır ve mesih, yeni tanrısal kurallar koyacaktır. Bunun ortodoks Yahudilerce kabul edilemez olduğu muhakkaktı ve kısa sürede cemaatler ikiye ayrıldı; Sevi'yi mesih kabul eden bazı cemaatler olmuşsa da genel olarak İzmir ve İstanbul cemaatleri ona karşıydılar. Fakat Sevi'nin hareketi beklenmedik bir hızla yayılmaya başladı, o kadar ki Amsterdam'dan Hamburg'a, Lugano'dan Kudüs'e Yahudiler gruplar halınde Osmanlı topraklarına gelmeye başladılar. Bu durum karşısında otoritelerini kaybetme korkusu içine giren Yahudi liderleri Sevi'yi öldürmeyi de başaramayınca, çareyi onu saraya ihbar etmekte buldular. O zamana kadar saraydan herhangibir hareket gelmemesine karşılık bir anda kalabalıkların akını karşısında idareciler önlem almak durumunda kaldılar. Sevi tutuklanarak hapsedildi. Ancak bu müritlerini korkutacağına daha da güçlendirdi, hücresi bir kralınki gibiydi ve ziyaretçilerle dolup taşıyordu. Bu sıralarda siyasi ortam Osmanlı ülkesinde de karışıktı. Mehdi olduğu iddiasıyla ortaya çıkan bazı kişiler vardı ve Sevi'nin hareketi onlara göre Deccal'in işaretiydi, çünkü İslâm inancında Mehdi'nin gelişinden evvel Deccal'in geleceği rivayet olunmaktadır. Bu sıralarda, Sevi'nin çağdaşı olan Niyazi Mısri isminde bir şairi de dönemin önemli aktörlerinden biri olarak görmekteyiz. Mısri, Mehdi olduğu iddiasıyla ortaya çıkmıştı ve daha sonraları kaderi de tıpkı Sevi'ninki gibi olacaktı. Bazı kaynaklar bu iki din adamının İstanbul'da bir araya geldiğini yazmaktadırlar. 16 Eylül 1666'da Sevi divana çıkartılarak ölümü ve yaşamı arasında bir tercih yapmaya zorlanacaktır; ya müslüman olacaktır, ya da öldürülecektir. Sevi, İslâm dinini seçer. Sevi'nin din değiştirerek müslüman olması konusu oldukça tartışmalara açık bir meseledir. Tarihçiler bunu korkuya bağlı olarak algılamışlar ve Sevi'nin hareketinin düşünsel yapısını görmezden gelerek bunu basit bir sahte mesihlik hareketi olarak yorumlamışlardır. Sabetaycı kaynaklar bu konuda olabildiğince sessiz kalmışlardır, bunun nedeni Sevi'nin emirlerine dayanmaktadır. Sabetaycılığın daha sonra değinilecek dinî yapısında da görüleceği gibi inancın temelleri daima gizliliğe dayanmaktadır. Yalnız Zohar'da varolan bir inanca göre "mesih kendi cemaati tarafından kabul edilmeyeceği için bir başka dine geçecektir" ibaresi Sabetaycı tefsirlerinde anlatılmaktadır. İsa da yine aynı şekilde Yahudiler tarafından mesihliği kabul edilmeyerek ölüme mahkum ettirilmişti. Fakat Hıristiyan inancı onun öldüğünü kabul etmemiştir. Sevi, bizzat Nathan'ın yazdığı bir mektuba göre Yahudi cemaatinin yok edilmesini önlemek için bir din değişikliği yapmıştır. Fakat bu asla kalben yapılmamıştır ve daha sonraları Sevi'nin kayboluşundan evvel yaklaşmakta olan "Kipur" bayramı için Yugoslavya Yahudi Cemaatinden bir dua kitabı istemiş olması da bunun en önemli kanıtıdır. Ben daha evvelki makalelerimde de Sabetay Sevi'nin hayatı konusunda ayrıntılı bilgiler verdiğimden burada konuyu daha kısa tutmak istiyorum. Ancak meraklıları için Gershom Scholem'in "The Mystical Messiah:Sabbatai Şevi" isimli devasa çalışması bu konudaki başyapıttır. Sonuçta Sevi kendisine verilen bir paye ile devlet hizmetine alınır (kapıcıbaşı). Fakat zamanla Sevi'nin bu dini gerçekte benimsemediği anlaşılacaktır ve kendisi Arnavutluk'a sürgün edilecektir. Onun Arnavutluk'a gitmesi sonrasında dinî prensiplerine inanan bir topluluk ortaya çıkmıştır. Bu topluluk onunla beraber değil onun kayboluşu sonrasında İslâm dinine toplu olarak geçmişlerdir ve Sabetay Sevi'nin mesih olduğuna inanan ve Kabbalizmin ışığında yepyeni bir Yahudi düşüncesini benimseyen Sabetaycılar tarih sahnesine çıkmışlardır. Sevi'nin Arnavutluk'ta bir mağarada kaybolduğu inancı vardır. Bu sebeple her sabah Sabetaycıların deniz kıyılarına giderek mesihi beklemeleri buna dayanmaktadır. Sevi'nin öldüğüne inanmayan müritleri onun tekrar geleceğini kabul etmektedirler.
Sevi'den sonra Yakov Qerido (kayınbiraderidir) cemaat yönetimine geçer. Fakat zamanla cemaat arasında bazı dinî konularda tartışmalar yaşanacaktır. Cemaat önce Yakov Qerido'nun Sevi'nin halifesi olduğunu benimseyen "Yakubîler" daha sonra da Sevi'ye bağlı kalanların oluşturduğu "Kapancılar" ve Baruhya Ruso isimli bir hahamın Sevi'nin halifesi olduğuna inanan "Karakaşlar" olarak üç gruba ayrılır. Bu gruplar zamanla kendi içlerinde yeni bir takım Kabbalistik yorumlar getirmişlerdir ve her birinin dinî inançları arasında farklılıklar olmuştur. Fakat Sevi'ye en bağlı olan grup Kapancılar olmuştur. Bu cemaatler 1924 yılına kadar Selânik'te birbiriyle ilişki kurmadan yaşamışlardır. Fakat özellikle XIX. yüz yıl sonrasında toplumsal hayata girmeye başlamışlardır.
Sabetaycıların dinî inançlarını tahlil ederken gözönüne alınması gereken nokta her cemaatin farklı özellikler taşımasıdır. Genel olarak bu cemaatlere bakıldığında bunlar içte Yahudi, dışta tamamen Müslüman bir kimlik içinde olmuşlardır. Benzet-benzeme prensibini esas alan Sabetaycılar Selânik'te kendilerine ait dinî mekânlarda dua ederlerdi ve bunlar dışarıdan farkedilemeyecek kadar gizli evlerdi. "Khal" veya "Ortaevi" denilen bu dinî merkezlerde "Hoca" (Kapancı), "Ogan" (Karakaş), "Peytan" (Yakubî) gibi sıfatlarla adlandırılan din adamları görev yapmaktaydılar. Bu din adamları cemaatin kendi okullarında eğitim görmekteydiler.
Kapancılar XX. yüz yılın ortalarına kadar süren aktif dinî yaşamlarında, Khal denilen dinî merkezleri kullandılar. Hoca veya "Sakallı" denilen din adamları belirli zamanlarda yapılan merasimleri yönetirdi. Dualar tamamen Yahudilerinki ile aynı olmakla beraber Sabetay Sevi için okunan şiirler mevcuttu ve bunların yanısıra "Mezmurlar" (Tehilim) denilen Tanah bölümü hergün okunmaktaydı. Cemaat bir organizasyon olarak birbirine bağlıydı, zenginlerden fakirlere doğru işleyen bir yardım mekanizması vardı. Zengin kişiler fakir olanlara yardım ederlerdi. Bu yardımlaşma o kadar ileri gitmişti ki Selânik'ten Türkiye'ye gelinirken her Sabetaycının gemi ücretini o dönemin en zengin kişilerinden olan tütüncü Kâzım Emin Efendi ödemişti. Kapancılar, dinî geleneklerinde Yahudiliğe en bağlı olan gruptu.
Karakaşlar, Sabetay Sevi'nin halifesi olarak kabul ettikleri Osman Baba' ya (ya da dede) inanırlardı. Baruhya Ruso isimli bu kişi zamanının önemli Kabbalistlerinden biri olarak kabul edilmekteydi. Onun soyundan gelen kişilerde bir kudsiyet olduğuna inanılmaktadır. Bugün halâ dinî yapılarını muhafaza eden Karakaşlar, Sabetay Sevi'nin prensiplerinden giderek uzaklaşmışlardır. Daha ziyade İspanyolca duaların ağırlıklı olduğu dinî sistemlerinde Osman Baba'ya kudsiyet yükleyen ifadeler mevcuttur. Bu grubun kendine ait din adamlarına "Ogan" denilmekle beraber "Hoca" lâkabı da kullanılmaktadır. Cemaat üyeleri arasında bir yardımlaşma genelde vardır. Din adamları bugün halâ mevcudiyetini koruyan "Yeşivalar"da eğitim almaktadırlar. Hoca olabilmek için kişinin anne ve babasının Karakaşlardan olması ve evli olunması koşulu vardır. Genel inanç, mesihin tekrar kendi gruplarından çıkacak biri olacağıdır.
Yakubîler ilk olarak ana cemaatten ayrılan gruptur ve bunlar genellikle İslâm inancına en yakın grup olmuştur. Özellikle dışa en fazla açılan grup olarak ailelerde önemli ölçüde Avrupa'lılarla evlenmeler olmuştur. Yakov Qerido'yu mesih olarak bekleyen Yakubîlerde dinî yapı bozulmuş olmakla beraber özellikle İzmir'de çok önemli bir toplulukları olduğunu bilmekteyiz. Türk siyasi hayatındaki çok önemli kişiler bu cemaat kökenliydi. XIX. Yüx yılın sonundan itibaren Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşanan kargaşalık Sabetaycıları da yakından etkilemiştir. O döneme kadar tamamen gizli olarak sürdürdükleri dinî yaşantılarına paralel olarak asla entegre olmadıkları devlet sistemine karşı bu tarihten itibaren bir yakınlaşma hissetmeye başlamışlardır. Bunun en önemli nedeni belki de Sabetaycıların da milliyetçilik fikirlerinden etkilenmelerinde aranmalıdır. O yıllarda herkesin kendi kaderini tayin etme zorunluğunun ortaya çıktığını farkeden cemaatler, ellerinde bulundurdukları servetleri sayesinde politik roller üstlenmeye başlamışlardır. Özellikle Selânik'in merkezden uzak ve kozmopolit yapısı içinde İttihat ve Terakki, Masonluk ve Osmanlı tarikatlerinde etkili oldukları söylenebilir. O kadar ki bu kurumların içindeki önemli noktalarda Sabetaycıları görmekteyiz.
1924'de Türkiye'ye yaptıkları zorunlu göç sonrasında Sabetaycıların ilk anlarda büyük bir boşluk yaşadıkları farkedilebilir. O dönemdeki siyasi baskılar sebebiyle giderek dini yapılarda çözülmeler başlamıştır. Artan dış evlilikler yoluyla kapancılar ve yakubiler genel olarak asimile olma sürecine girmişlerdir. Siyasi hayatta etkinlik kazanan bazı kişilerin Sabetaycı kökenleri konusunun Türk basınında tartışma konusu yapılmasına paralel olarak Sabetaycılık giderek artan bir şekilde hedef alınmaya başlanmıştır. Savaş sonrasının yarattığı milliyetçi ortamda Sabetaycılar "dönme" lâkabıyla aşağılanmışlar, bu kökenden gelen kişilere karşı hakarete varan ifadeler kullanılmıştır. Giderek Almanya'daki nasyonel sosyalizme paralel gelişen şovenizm Dönme-Mason-Yahudi üçgeni saplantısına kapılarak olayların arkasında bu sebepleri aramıştır. Selânik'teki serbest ve birleşik yaşam sonrasında yaşanılan dağılma cemaatleri derinden sarsmıştır. Baskı ve korkular dinî ritüellerin yapılmasını azaltmış, cemaat üyeleri genel olarak kimliklerini gizleme yolunu seçmiştir. Bu sıralarda aslını sormadan "Kendini Türk kabul eden herkes Türktür" felsefesine dayalı Kemalist milliyetçilik anlayışı Sabetaycıların sıkı sıkıya sarıldıkları bir ideoloji haline gelmiştir. Kaybettikleri menevî oratamı da Masonluğun ritüelleriyle ikame yoluna gitmişler böylelikle Türkiye halkının üstüne Modern-Atatürkçü-Batıcı bir anlayışla egemen olmuşlardır. Bugün halâ Atatürkçü Düşünce Dernekleri üyeleri arasında Sabetaycı kökenli kişilerin olması bunun bir kanıtıdır.
Sabetaycı kimlik konusu ise oldukça muallakta kalmıştır. Yaptığım incelemeler genel olarak Sabetaycıların özellikle ilk iki kuşağında kimliğin tamamen gizlenmesi ve Selânik'li olduğunu söylememe şeklinde görülmektedir. Ancak üçüncü kuşağın kökenini öğrendiğinde, ailesi ve kendisiyle bir mücadeleye girdiği görülüyor. Bazı genç Sabetaycılar kendilerini Yahudi olarak görmekte, bazıları bu konunun kapanması gerektiğine inanmakta, bazıları ise Sabetaycı inançlarından bir kimlik oluşturmaktadırlar. Bu konuda hehangi bir kesin yargıya şu an için ulaşılamadığı açıktır. Fakat Sabetaycı gençlerin bazı kurumsal hareketleri olduğu da bilinmektedir. Kuşkusuz zamanla Sabetaycılığın daha fazla araştırılması ile en azından insanların Sabetaycı kökenlerinden utanmamayı öğrenebileceklerini tahmin etmek herhalde çok yanlış olmayacaktır. Başta Türkiye Yahudi Cemaati olmak üzere hiçbir Yahudi cemaati ve İsrail Sefarad ve Aşkenaz hahambaşılıkları Sabetaycılığı Yahudi dininin ve kültürünün bir parçası olarak görmemektedirler. Sabetaycıların 1917, 1991 ve 1996 da Yahudi dinine geçiş istekleri reddedilmiştir özellikle son iki çaba İsrail'de politik olarak algılanmıştır. Bugünün Türkiye'sinde özellikle devlet ve siyasi hayatta topluma yön veren önemli kişlerin Sabetaycı kökenli olmaları ve bunların Kemalist bir düşünceyi benimsemeleri toplumun bazı kesimlerinden tepkilere neden olmaktadır. Bu durumda alınacak bir dinİ kararın Türkiye Yahudi Cemaati içinde bir tehlike yaratılacağına inanılmaktadır. Fakat 1996'da İsrail "Giyur" (din değiştirme) hahambaşılığının verdiği bir karar dikkat çekicidir. Buna göre Diaspora'da yaşayan bir cemaatin Yahudiliği meselesinin İsrail'de önemli olmadığı belirtilmektedir. Halbuki "Falaşalar" (Etiyopyalı Yahudiler) de ülkelerinde yaşadıkları dönemde Yahudilikleri meselesi tartışılmıştı. Görülüyor ki, bu konudaki kararlar tamamen politik olmaktadır. Ayrıca Türkiye Hahambaşılığı da iki güncel olay sırasında (Halil Bezmen'in A. B. D deki demeçleri ve İsrail gazetelerinde Sabetaycılıkla ilgili yayımlanan yazılar sonrasında) konuyla ilgili sorular yöneten basın mensuplarına Sabetaycıların Yahudilikle ilgisi olmadığını ısrarla belirtmişlerdir. Fakat Sabetaycılar kültür olarak Sefarad kültürünün bir parçasıdırlar. Gelenekler ve kültürü oluşturan diğer unsurlar (yemekler, müzik, yaşam biçimi gibi) açısından Sefarad Yahudileri ile aynı kültür evrenini paylaşmaktadırlar. Bu sebepledir ki, gündelik hayatta bu cemaatle ilişkileri olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla bu dışlanma sunî olarak ortada bulunmaktadır. Zaten giderek Sabetaycı-Yahudi evliliklerinde de son dönemlerde bir artış olduğu gözlenmektedir. Üstelik özellikle A. B. D ve Batı Avrupa'da Sabetaycıların Yahudi topluluklarına karıştıkları da bilinmektedir. Sabetaycılar bugün genel olarak dinsel aktivitelerini kaybetmişlerse de, halen her üç topluluk içinde de varolan ve geleneksel yapıyı muhafaza eden aileler olduğu da bir gerçektir. Özellikle, Karakaşların cemaatçi yapıyı korudukları bilinmektedir.
Sabetaycı kökenli ailelerden gelen kişilerin bugünkü Türkiye'de ekonomik ve toplumsal yönden önemli roller üslenmiş oldukları gözardı edilemez. Her ne kadar bu kişilerin genelde Sabetaycılığa yaklaşımları kendilerini gizleme ve konuyu unutturma şeklinde olmaktaysa da, unutulmamalıdır ki bu kişileri sahip oldukları sosyal statüye ulaştıran etkenlerin başında Batılı bir eğitim anlayışında gelişen ve Sabetaycı kültürün özelliklerine dayalı olan aile yapılarının geleneksel Müslüman-Türk aile yapısından farklı olması gelmektedir. Nitekim gerek toplumda milli gelirden aldıkları pay açısından, gerek Türkiye'nin genel eğitim seviyesinin üst sınırında yeralmalarından dolayı Sabetaycılar kolaylıkla gündelik yaşamda bir takım avantajlar elde etmişlerdir. Kimliklerini gizlemelerinin de en önemli nedeni sahip oldukları ekonomik üstünlükleri kaybetme korkusuna dayanmaktadır. Özellikle varlık vergisi sırasında devletin cemaat mensuplarına karşı takındığı olumsuz tavır ve ayrımcılık böyle bir endişenin nedeni olarak algılanabilir. Benim yapmış olduğum araştırmalarda, ailelerin ellerinde halen çok önemli ilk el kaynaklar olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak anlamadıkları bir lisanda (İbranice ve Ladino) yazılmış olan bu aile yadigârları maalesef bu korkular nedeniyle gün yüzüne çıkartılmamaktadır. Bu arada yine bana gelen bilgiler doğrultusunda, sanıldığının aksine Sabetaycıların sadece büyük kentlerde yaşamadıkları 1924 mübadelesi sonrasında Bergama, Uşak, Dikili, Soma gibi Ege'deki önemli merkezlere de yerleştiklerini tespit ettim. Bu merkezlerin özellikle günümüz de Türkiye ekonomisinde taşıdıkları değer düşünülürse araştırmaların ne kadar yetersiz kaldığı ortaya çıkmaktadır. Sonuçta bugün bütün karşı çıkışlara ve reddetmelere rağmen bir Sabetaycı cemaatin varolduğu açıktır. Bu cemaat üyelerinin üç farklı bakış açısını bir kez daha belirlemek gerekiyor. Genel olarak ilk iki kuşak Sabetaycılığın unutularak tarihe mal olması arzusundadır. Üçüncü kuşakta da bu fikri destekleyenler olduğu gibi kendini Sabetaycı inancın içinde gören ve geleneksel yapıyı muhafaza etmek isteyenlerin yanısıra tamamen Yahudi olduğuna inananlar da mevcuttur. Dolayısıyla Türkiye'de yaşayan bu gizli ve önemli cemaatin tarihinin bir an evvel antropologlar, sosyologlar ve özellikle de tarihçiler tarafından ele alınması gerektiğine inanıyorum.

BİR KİTAP VE GİZLİ BİR CEMAAT (SABETAYCILAR)

Ali Rıza SAKLI

Selanik Dönmeleri veya Sabetaycılar üzerine yazılmış başka kitap ve yazıların aksine bu defa yazar kendisi bir Sabetaycı... Ilgaz Zorlu'dan bahsediyorum... "Evet Ben Selanikliyim, Türkiye Sabetaycılığı" kitabı onun çeşitli zamanlarda yayınladığı makalelerden oluşuyor. İlginç olan, Sabetaycılığa karşı önyargılı olma ihtimali bulunmayan bir kimsenin; içlerinden birinin bilgi vermesi...

1626 Yılında İzmir'de Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Sabetay Sevi (Zorlu'nun yazışıyla Zwi), 1665 yılında kendisinin Tevrat'ta beyan edilen ve dünyaya gelip "vadedilen topraklar" da Yahudiliği tekrar hakim kılacak olan Mesih (İsa) olduğunu iddia etti. Bir din adamı olan Sevi'yi başka Yahudi din adamları da kabul edip destekleyince büyük bir Yahudi kitlesi onun arkasına takıldı ve devletlerinin de olmamasının acısıyla bu amaca giden yolda ve Siyonizmi ortaya çıkaracak süreçte onu desteklediler.

Kudüs'teki Yahudi önde gelenleri Sevi'yi desteklemedikleri gibi, onu dinlerini bozan bir düzenbaz olarak gördüler ve Osmanlı Sarayına şikayet ettiler. Çoğulcu yapısı sebebiyle, o zamana kadar bu işin üzerinde durmayan Osmanlı Devleti, tebası olan bir büyük din mensuplarının dinlerinin korunması talepleri karşısında kayıtsız kalamadı. Sevi'yi Saraya çağıran Sadrazam hayatı ile iddiaları arasında bir seçim yapmasını ister. Sevi hayatı yönünde seçim yapmakla kalmaz, Müslüman olur ve Aziz Mehmet adıyla maaşa bağlanır.

Ancak bu, görünüşteki bir Müslümanlıktır. Taraftarlarına göre "bu can bu bedenden çıkmadıkça" Müslüman olan Sevi, kapıdan dışarı çıkar çıkmaz, bedeninden bir kuşun uçup gitmesiyle verdiği sözden azade olur. "Can bedenden çıktığı" için artık bu söze sadık kalması gerekmez. Böylece Sevi ve onun peşinden giderek Selanik'e yerleşen 200 kadar aile, dış görünüşte Müslüman, kendi aralarında ise Sabetaycı Yahudi kalmaya devam ederler. Gizliliği devam ettirmek için sadece kendi aralarında evlenen bu cemaat, bir çok önemli tarihi olayın içinde bulunmuşlar ve yazara göre (ve yazarın hiç hoşuna gitmese de); Cumhuriyet döneminde "asimile olmaya" karar vermişlerdir.

Selanik'teki Mason Locasında ve İttihat Terakki içinde etkili bir role sahip olan Sabetaycılar, tamamen Müslüman ismi almakta ve kendilerini her bakımdan "şüphe edilmeyecek ölçüde" Müslüman göstermektedirler. İttihat Terakki'nin dayandığı üç grup olan Mason Locası, Tarikatlar ve Ordu içinde en etkili olanlardan Masonlar arasında Sabetaycılar çoğunluktaydı. (İttihatçı Maliye Bakanı Cavid Bey önde gelen bir Sabetaycıydı.) Bugüne atıf yapan yazar "nitekim bugün bile Hür ve Kabul Edilmiş Mason Locası'nın Grand Comandörleri de yine Kapancılar (bir Sabetaycı kabile - A.R.Saklı) koluna mensup bir aileden gelmesi de şaşırtıcı olmamalıdır" demektedir.

1924 ahali mübadelesinde Türkiye'ye gelen cemaat içinde meydana gelen bir menfaat anlaşmazlığında Karakaş Rüştü adlı Sabetaycı, TBMM ve Atatürk'e hitaben mektuplar yazarak cemaatin içyüzünü açıklamıştır. Bundan sonra cemaat asimile olmaya karar vermiştir. Ilgaz Zorlu'ya göre "Cemaatin Yahudiliğe yeniden geri dönme istekleri de iki kez reddedildiği için Türkiye toplumuna karışma tek sonuç olarak kalmıştır." Bir dönem İsrail Cumhurbaşkanı olan İzak Ben Zwi'nin Sabetaycı kökenli olması onları İsrail vatandaşı olmaya özendirdiyse de kabul edilmemişlerdir.
Karakaş Rüştü olayından sonra siyasi baskı altında kalan Sabetaycılar, 1942 yılında uygulanan varlık Vergisi uygulamasında "D" grubu adı altında vergiye tabi tutuldular. Bezmenler, Atabekler, Dilberler gibi aileler bu vergiyi ödemek zorunda bırakılmışlardır. Yazara göre 6-7 Eylül olayları da Sabetaycıları olumsuz etkiledi.

Benim daha önce hiç duymadığım bir konu olan Sabetaycıların "21-22 Mart (Nevruz) gecesi mumsöndü yaptıkları" iddiası yazar tarafından ele alınmakta ve "şurası bir gerçektir ki Sabetaycı dua kitaplarının özellikle bugün İsrail'de bulunan nüshalarında serbest seksin Tanah'a dayandırılan ayetlerle desteklendiği bilinmektedir" denilmektedir. Bununla birlikte "mumsöndü" iddiası reddedilmektedir.

Marksistler arasında Sabetaycılar önemli bir yer tutarlar. İlk sosyalistlerden Dr. Şefik Hüsnü bir Sabetaycı olduğu gibi Sabiha ve Yıldız Serteller de aynıdır.

Üç büyük Sabetaycı ekolden: Yakubiler arasından Ahmet Emin Yalman, Dr. Şefik Hüsnü; Karakaşlar arasından Maliye Nazırı Cavid Bey, Faik Nüzhet Bey, Abdi İpekçi ve İsmail Cem (İpekçi - Dışişleri Bakanı); Kapancılar arasından da Bezmenler ve Atabekler gibi tanınmış aileler çıkmışlardır. Atatürk'ün ilkokulu okuduğu Şemsi Efendi Mektebi'nin kurucusu ve sahibi (Şemsi Efendi) de Sabetaycıdır.

İsmini gizli tuttuğu ve önde gelen Sabetaycı ailelerden birine mensup bir işadamı ile yapıldığı söylenen ve bir bölümü gizli bırakılarak yayınlanan mülakatta verilen bir cevap: "Modern Selanikli ailelerde (zayıflık ve korkaklık) giderek ortadan kalkmaktadır, bunun en önemli nedeni de asimilasyondur ve bunu Atatürk sağlamıştır. Laiklikle beraber karışma ortaya çıkmıştır, Selanikliliği kurtaran Atatürk'tür. O halaskârdır, çünkü gizlilikten kurtarmıştır. Birkaç jenerasyon sonra asimilasyon tamamlanacaktır. Bizim en büyük şanssızlığımız çifte dinli olmamızdan kaynaklanmaktaydı, her şeyin ayarını bozan bu olmuştur. Nesin? Yahudi misin? Hayır. Müslüman mısın? Hayır. Nesin o zaman? Fakat artık bu ritueller yapılmıyor, çok küçük bir azınlıkta kaldı bu..."

Cumhuriyet sonrası ortaya çıkan laik ortam elbette Sabetaycılar açısından faydalı olmuş ve kendilerine rahat hareket edebilecekleri bir ahval oluşturmuştur. Bu ortamda önde gelen Sabetaycı ailelerden Bilgin ailesi (Dinç Bilgin) Türkiye'nin iki büyük basın grubundan birine sahiptir. (Yazar Zorlu'ya göre; Türkmen Parlak tarafından yazılan "Yeni Asrın Selanik Yılları" adlı kitapta tarihi gerçek çarpıtılarak Bilgin ailesinin Anadolu kökenli olduğu yazılmıştır.) Bitlis'li Kâmran İnan'ın eşi yabancı olduğu için Dışişleri Bakanı olma şansı yoktur, ama İsmail Cem olabilmiştir.

Hatta daha ileri giderek söylersek, bugün Fethullah Gülen Hocaefendi'nin taraftarlarınca açılan okuldan mezun olan veya dershanesine giden gençler harp okullarına alınmazlar. Babası hatta dedesi imam olan gençler önemli mevkilere gelemezler. İmam-Hatip mezunu olanlar yine subay olamazlar. Fakat Sabetaycılara her taraf açık...

Peki biz onlara karşı mıyız? Hayır. Kendileri adına hak ve özgürlük talep eden herkese saygılı olmak lazımdır. Başkalarının haklarını kısıtlamaya kalkanlara ise elbette karşı olmak gerekir. Yukarıdaki engelleri Sabetaycılar getirmediği ve savunmadığı sürece onlar bakımından sorun yoktur. Ama Sabetaycı Coşkun Kırca gibi; İmam-Hatiplere Arapça hazırlık sınıfı konulması talebi karşısında, "hayır, ilkokul dördüncü sınıftan itibaren İngilizce konulacak, ama Arapça asla.." diye karşılık verirseniz elbette eleştiri alacaksınız. Çünkü görünüşte Müslüman gerçekte Sabetaycı-Yahudi bir kökeniniz var ise, Müslümanların çocuklarına hangi dini eğitimin verileceği konusunda fazla ahkam kesmemelisiniz. Karşı tarafın, hem de büyük çoğunluğun önüne engel ve yasak koyma gayretine girişmemelisiniz.

Bütün bunları ele almakla insanları etnik kökenlerine göre ayırmak ve suçlamak gayesi gütmediğimizi ifade etmek istiyorum. Ancak bizzat bu grubun bir mensubunu yazdıklarından toplumun haberdar olmasında fayda olacağı kanaati ile bu konuya değindim. Bu arada, Türkiye'de rejimin milliyetçilik anlayışı etnik kökeni ön plana aldığı için, kendisini Türk etnik kimliğinin dışında hisseden herkes bir başka etnik kimlik peşine takılmış ve zararlı olmuştur. Bu süreçte Ilgaz Zorlu'da kendi etnik kimliklerinin Yahudi olduğunu öne sürerek, bir taraftan Sabetaycılara seslenirken diğer taraftan kendilerini kabul etmeyen İsrail'e ve Yahudilere kızmaktadır.

Konu hakkında Prof. Abdurrahman Küçük'ün "Dönmeler ve Dönmelik Tarihi" adlı bir kitabi vardır ve burada Sabetaycıların olumsuz rollerini şöyle anlatmaktadır: "Türk milletinin inanç, örf, adet ve ahlaki değerlerini zayıflatma yolunda bir tavır sergilemeleri, jön-Türkler hareketinde İttihat ve Terakki içinde, 31 Mart vakasında ve Sultan Abdulhamid'in Hal'inde önemli roller üstlenmeleri bu kimselerin kimliklerinin ortaya çıkarılmasını sağlayan amillerdendir. I.Dünya Harbi'nin ve gelişmelerin Türkler'in aleyhine neticelenmesinden sonra bazı insanların Türkler'e pamuk ipliğiyle bağlı bulunduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. 
O güne kadar, Türkler kendilerinden uzaklaştırmamak üzere azami gayret gösterdikleri dönmeleri yakinen tanıma fırsatı bulmuş ve bu vesileyle onları imtihandan geçirmiştir." Mısralarını veren yazar ne hikmetse öldürülecek olan "klipalar"ın kimler olduğunu açıklama gereği duymamıştır.
12 Eylül sonrasında "Türk-İslam Sentezi komedisi içinde devlet kadroları MHP-MSP militanları ile doldurulmuş, garip bir tiyatro oynanagelmiştir" demek suretiyle kaygılarını dile getiren yazar, "öldürülecek olan klipalar"ın kimler olduğunu açıklayarak belki bizleri de kaygıdan kurtarabilir. Kitaptaki "işte klipaların kötülükler aleminden (dünyadan) kurtularak tekrar ana kaynağa dönmeleri için bir kurtarıcının gelmesi gerekmektedir, bu kurtarıcı Maşiah'tır" ifadeleri de klipaların kimler olduğu konusunda açık bilgiye ihtiyaç duymamıza sebep olmuştur. Ancak yazar bu konularda ayrıntıya girmediğinden bilgi alınamamıştır.
Dikkatimizi çeken bir başka nokta ise yazarın bilinen bazı Sabetaycıların ve belki bir iki yenisinin ismini vermesi, ama var olduğunu söylediği Sabah grubundaki bazı Sabetaycı köşe yazarlarını bir türlü açıklamamasıdır. Yazarın Sabetaycıların asimile olmalarına karşı çıkan etnik kimlikçi tavrını dikkate alırsak, kendi düşüncelerine hizmet edenleri gizlediği, ama kızdıklarını deşifre ettiği ihtimalini göz ardı etmemeliyiz.
 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...