21 Şubat 2014

DİNİNE GÖNÜLDEN BAĞLI BİR LİDER

Dinine Gönülden Bağlı Bir Lider

"Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum." -Mustafa Kemal Atatürk-
Atatürk, İslam ahlakını ve dinimizin vecibelerini daha aile ocağındayken öğrenmiş, tahsil yaşamı boyunca da bu bilgilerini pekiştirerek geliştirmiştir. "Ilımlı-modern-dindar" yapının, en güzel örneği ve en başarılı uygulayıcısı, laik Cumhuriyetimiz'in kurucusu Büyük Önder Atatürk'tür. Ulu Önder, her zaman gericilikle mücadele ederken İslam'ı yüceltmiş; dolayısıyla bu ikisi arasındaki ayrımı en doğru biçimde yapmıştır. Tekke, türbe ve zaviyeler onun döneminde kapanmış, ama ilk Türkçe Kuran meali de yine onun döneminde yayınlanmıştır. Türk insanının ihtiyaçlarını ve özelliklerini çok iyi bilen, gericiliğe, yobazlığa her zaman karşı olan Atatürk, Türk Milleti'ni dinin özüne yöneltmeyi amaçlamış ve bugün milletçe ulaşmayı hedeflediğimiz yapıyı her yönüyle tecelli ettirmiştir.
Şüphesiz ki din, Büyük Önder’in de dikkat çektiği gibi demokrasinin ve milli bütünlüğümüzün vazgeçilmez bir ihtiyacıdır. Bir milletin fertlerini birarada tutan en güçlü bağ olan din, aile, ahlak ve devlet müesseselerinin de devamını sağlayan en önemli unsurdur.
Dinin var olmadığı veya dini değerlerin ortadan kalktığı bir toplumda, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak aile, ahlak ve devlet kavramları da geçerliliğini yitirecek ve kısa süre içinde ortadan kalkacaktır. Böyle bir gelişme ayrıca, tarihi ve kültürü ne kadar eskiye dayanırsa dayansın bir milleti birbirine bağlayan milli ve manevi tüm bağların parçalanmasını, anarşinin hortlamasını ve toplumun bölünmesini kaçınılmaz hale getirecektir.
İşte bütün bu nedenlerden ötürü, toplum dokusunun vazgeçilmez parçası niteliği taşıyan din müessesesinin devamını sağlayamayan bir ulusun sosyolojik ve bilimsel açıdan ayakta durması mümkün değildir. Gerek kişi, gerekse toplum açısından dinin lüzumlu bir müessese olduğunu belirten, siyasi alanda yaptığı sayısız reformla bu sağlıklı bakış açısını geniş kitlelere yaymayı hedefleyen Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti’nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini
"Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur"; "Din vardır ve lazımdır." (Yakınlarından Hatıralar, Asaf İlbay, s. 102)
sözleriyle teşvik etmiştir. Milletini, batıl inanışlardan arındırıp, gerçek dine yöneltmeyi amaçlamıştır. Bunun için de Kuran'ın kolay bir şekilde okunup anlaşılmasını sağlamak amacıyla Türkçeye çevrilmesi emrini vermiştir:
"Sonra Kuran'ın tercüme ettirilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed'in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim." (Atatürk'ün Temel Görüşleri, Fethi Naci, s.55)
Kuran'ın Türkçeye çevirilmesi emrini verirken, Atatürk'ün isteği Müslüman milletinin imanının güçlenmesidir. Bunu ifade ettiği sözleri şöyledir:
"Camilerin mukaddes mimberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 225)
Büyük Önder, gerçek dinin temelini ve Müslümanların konuyu hangi kıstaslara göre değerlendirmeleri gerektiğini 7 Şubat 1923 tarihinde, Balıkesir’deki Paşa Camii’nde verdiği hutbede kendisini dinleyenlere şöyle ifade etmiştir:
"Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran'daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)
Atatürk, İslam dininin tamamen ilme ve mantığa uygun bir din olduğunu bir başka sözünde de şöyle ifade etmiştir:
"Bizim dinimiz en makul ve en doğal bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, tekniğe, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. ... İslam'ın sosyal hayatı içinde hiç kimsenin, bir özel sınıf halinde varlığını sürdürme hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini kurallara uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz" (Atatürk"ün  Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s. 90)
Büyük Önder Atatürk, Türk Milleti’nin dindar olmasını ve dini değerlerini muhafaza etmesini de, sıklıkla vurgulamıştır. Ayrıca,  Atatürk'ün Osmanlı Devleti'nin çöküşünü dine bağlayan, Türk düşmanlarına yanıtı ise kesin bir şekilde olmuştur:
"Düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla itham ediyor, duraklamamızı ve çöküşümüzü buna bağlıyorlar; bu bir hatadır. Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların, erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah'ın emrettiği şey, Müslüman erkekle, Müslüman kadının beraberce din öğrenerek eğitilmesidir. Kadın ve erkek bu ilim ve eğitimi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak zorundadır. İslam ve Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kuralla bağlanmış zannettiğimiz şey yoktur. Türk sosyal yaşantısında kadınlar bilimsel yönden eğitim ve öğretim görmekte ve diğer konularda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileri gitmişlerdir." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s.86)
Dini meseleler hakkındaki görüşlerini öğrenmek isteyen Fransız gazeteci Maurice Perno'ya Atatürk yine kesin bir şekilde şu cevapları vermiştir:
M. Perno: Şu halde yeni Türkiye'nin siyasetinde dine aykırı hiçbir temayül ve mahiyet olmayacak demek?
Atatürk: "Siyasetimiz dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz."
M. Perno: Zat-ı asilaneleri, düşündüklerini bendenize daha iyi izah buyururlar mı?
Atatürk: "Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum.Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye istiklalini veren bu Asya milleti içinde daha karışık, sun'i, batıl inanışlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Eğer ışığa yaklaşamazlarsa kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız." (Atatürk ve Din Eğitimi, Ahmet Gürbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.32)
Atatürk her yönüyle olduğu gibi dindarlığıyla da milletine en güzel örnek olmuştur. Ulu Önder, dindar kişiliğinin bir göstergesi olarak din adamlarına karşı her zaman samimi bir şekilde hürmetkar olmuş ve saygı duymuştur.
Cumhuriyet'in ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, Atatürk'ün kendisine duyduğu saygı ve hürmeti şöyle anlatmıştır:
"Ata'nın huzuruna girdiğimde beni ayakta karşılardı. Utanır, ezilir, büzülür, "Paşam beni mahcup ediyorsunuz" dediğim zaman "Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır." buyururlardı. Atatürk, şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi." (Atatürk ve Din Eğitimi - Ahmet Gürtaş - Diyanet İşleri Bakanları Yayınları s.12)
Atatürk Kuran okutulmasına da son derece önem vermiştir. Hafız Zeki Çağlarman Atatürk'ün bu yönünü şöyle anlatmıştır:
"Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Hanım'la uzun yıllar komşuluk yaptık. Her yıl Ramazan ayı yaklaşınca Atatürk kız kardeşine; "Makbule, Ramazan geliyor, annemize hatim okutmayı ihmal etme"der ve hatim okuyacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içerisinde para verirdi." (Din Toplum ve Kemal Atatürk, Ercüment Demirer, s.10)

Atatürk'ün Peygamber Efendimize duyduğu hayranlık

Atatürk'ün Kuran-ı Kerim'e duyduğu derin sevgi ve saygısı, İslam dininin en saf şekliyle yaşanmasına olan inancı onun dindar yönünü her dönemde ortaya çıkarmıştır. Her zaman gerçek din ile batıl inançlarla dolu gericiliği net biçimde ayıran Atatürk, birçok konuşmasında, samimi ve içten bir şekilde Allah'tan, İslam'dan, Kuran'dan saygı ve bağlılıkla bahsetmiştir. Hz. Peygamberimizi övmüş ve Türk Milleti'ne, gerçek dine sarılmayı ve daha dindar olmayı tavsiye etmiş. Allah'a yönelmede Hz. Muhammed'i rehber göstermiştir:
"Bütün dünyanın Müslümanları Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed'in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler." (Atatürk, Nedim Senbai, A.Ü. Dil, Tarih, Coğrafya Yay., s. 102, 1979)
Hz. Muhammed'i överek O'nu kendisine örnek alan Atatürk, Hz. Muhammed'in peygamberliğine kesin olarak iman etmişti. Hz. Muhammed'e duyduğu hayranlığı ve O'nun peygamberliğini heyecanla anlattığı bir sırada yanında bulunan M. Şemseddin Günaltay, Ata'nın o anki halini şöyle anlatmıştır:
"... Atatürk'ün denizlerden renk alıp renk veren gözleri, masanın üzerinde serili haritaya dikildi ve beni kolumdan tutarak masanın başına çekip parmağını bir noktaya dikti. Bu, kendi elleriyle çizdikleri bir askeri harita idi ve Hz. Muhammed'in büyük Bedir Cengi'ni adım adım gösteriyordu.  Hz. Muhammed'e ve O'nun peygamberliğine kadar, büyük askeri dehasına hayran olan eşsiz Sakarya Galibi, Bedir Galibi'ni göklere çıkarırken, "O'nun Hak Peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar" diye heyecanlandı.
Ata'nın son sözü şu olmuştu:
- Hz. Muhammed'in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fani insanların karı değildir, O'nun Peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır. (Atatürk ve Din Eğitimi, Ahmet Gürbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.28)
Atatürk"ün Hz. Muhammed'e duyulacak sevgiyi tarif ettiği sözleri ise şöyledir:
"Büyük bir inkılap yaratan Hazreti Muhammed’e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir." (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, s. 4)
Atatürk, dinimizin tam anlamıyla ve aslına uygun olarak yaşanmasını ve milletimize doğru, modern, hurafelerden arındırılmış bir din anlayışını benimsetmeyi hedeflemiştir. Hiçbir aşırılığa kaçmadan, Kuran'ın modern bir dünyayı tarif ettiğini çok net biçimde özümsemiştir.
Açıkça anlaşılmaktadır ki, gerçek manada dindarlık, heyecanlı fanatiklerin, tutucu, kapalı görüşlü kimselerinkinde değil; Atatürk'ün tarif ettiği ılımlı, insancıl, modern yapıda kendini göstermektedir.
Büyük Atatürk’ün, İslam dinini, Kuran-ı Kerim’i, Hz. Peygamberi ve dini müesseseleri öven tüm bu sözleri, O’nun dinimize olan içten bağlılığını gösteren somut ve tartışılmaz belgelerdir.
Büyük Millet Meclisi'nin Açilişi
Atatürk yalnızca zorluk anlarında Allah’a yönelen bir kul değil, gerçek ve samimi bir dindardı. Allah’a ve dine sarsılmaz bir inancı vardı. Öyle ki Büyük Millet Meclisi'nin açılışından önce bütün milletvekillerinin Hacı Bayram Camii'nde topluca namaz kılmalarını sağlamış ve bunun nedenini "Kuran ve namazın nurlarından faydalanmak" olarak açıklamıştı. Ayrıca Meclis'e girilmeden önce dua okutturulmuş ve kurban kestirilmiştir. Bu gerçekler Mustafa Kemal’in Büyük Millet Meclisi'nin 23 Nisan 1920 Cuma günü açılmasına karar verdikten sonra, kolordulara, il, bağımsız mutasarrıflık, Müdafaa-i Hukuk Heyeti Merkeziyeleri ve belediye başkanlarına özel olarak bir genelge göndermiştir. Büyük Millet Meclisi'nin açılışını bildiren genelge şöyledir:
1- Allah'ın inayetiyle Nisan'ın 23'üncü günü Cuma namazının ardından Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
2- Vatanın bağımsızlığı, yüce Halifelik ve Saltanatın kurtarılması gibi en büyük ve hayati görevleri yapacak olan Büyük Millet Meclisinin açılış günü Cumaya rastlatılmakla, o günün kutluluğundan yararlanılacak ve açılıştan önce bütün Milletvekilleri ile Hacı Bayram Camii'nde kılınacak Cuma namazında okunacak selat ve Kuran nurunda feyz alınacaktır. Namazdan sonra Peygamberimizin sakalı ve sancağı el üstünde olduğu halde Meclis binasına gidilecektir. Orada Kolordu komutanı gerekli önlemleri alacaktır.
3- O günün kutsallığını güçlendirmek için bugünden başlayarak valilikler, vali beyefendisinin düzenlemesiyle hatim indirilecek, mahayiri şerif okunacaktır. Hatmin son kısımları Cuma namazından sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır.
4- Kutsal ve yaralı vatanımzın her köşesinde aynı biçimde bugünden başlayarak muhari ve hatmi şerif okutularak Cuma günü ezandan önce minarelerden selavat verilecek ve hutbede halife padişahımızın adı söylenirken, padişahımızın ve topraklarımızın bir an önce kurtuluşu ve mutluluğa erişmesi için dua edilecektir. Cuma namazı kılındıktan sonra hatim duası yapılarak yüce halifelik ve saltanat makamının ve bütün yurdun kurtulması uğrundaki milli çalışmaların kutsallığı ve milletin her bireyinin kendi temsilcilerinden oluşan Büyük Millet Meclisi'nin vereceği vatan görevlerini yerine getirmesine ilişkin vaazlar verilecektir. Sonunda halife ve padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu mutluluğu ve bağımsızlığı için dua edilecektir. Bu dini ve vatani törenin arkasından camilerden çıkıldıktan sonra bütün yurtta hükümet konaklarına gelinerek Meclisin açılmasından dolayı kutlama yapılacaktır. Her tarafta Cuma namazından önce Mevlid-i Şerif okunacaktır.
5- Ulu Tanrı'dan tam başarı dileriz.

Atatürk materyalist değildir

Buraya kadar anlattığımız gibi Atatürk Allah ve ahiret inancına sahip, dindar bir insandır. Bazı çevreler, bize bu cennet vatanı ve Cumhuriyet'i emanet eden, "Gerçeğe nasıl inanıyorsam, dinime de öyle inanıyorum" diyen Atatürk'ü din düşmanı olarak gösterme gayretindedirler. Kendi siyasi görüşlerine destek sağlamak ve Türk Milleti’nin Atatürk’e bağlılığını sarsmak amacıyla, Atatürk hakkında asılsız dedikodular yaymaya çalışmakta, üstelik yalanlarını milyonlara aktarmaya çalışmaktadırlar.
Ancak, Atatürk herhangi bir şahıs değildir. Sözleri, fikirleri, tavsiyeleri, milyonlarca insana rehberlik eden, yol gösteren tarihi bir şahsiyettir. Bu gerçeği göz ardı ederek, Atatürk hakkında asılsız bilgiler veren ve yorumlara yeltelenenler genelde materyalist dünya görüşüne sahip çevrelerdir. Bunlar, Atatürk’ü kendilerince din düşmanı gibi tanıtıp kendi materyalist ve Marksist ideolojilerine pay çıkarmaya çalışan kişilerdir.
Bu çevrelerin inandıkları, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan ve tamamen gerçek dışı uydurmalardan ibarettir. Aslında bu çevreler nasıl bir çıkmaz içinde olduklarının farkındadırlar. Ancak bu uydurma ideolojiden vazgeçmek yerine, tam aksi bir tutum izlemektedirler. Atatürk gibi fikirlerine herkesin değer verdiği örnek bir kişinin adını kullanarak, ideolojilerini güçlendirmeye çalışmaktadırlar.
Bunların unuttukları bir şey vardır; dindarlık, milliyetçilik, milli ahlak inancı, millet ve bayrak sevgisi gibi üstün kişilik özellikleri, ancak ve ancak milli ve manevi değerlere derin bir bağlılıktan kaynaklanır. Bu derece milliyetçi duygular taşıyan, son derece dindar, mukaddesata bu kadar yürekten bağlı olan, vatanı ve bayrağı uğruna tüm hayatını ortaya koyan, yaşamı boyunca milletinin mutluluğu için çalışan, aile kurumunun kutsiyetini savunan bir kişinin materyalist olamayacağı ortadadır.
Şüphesiz ki materyalistler, vatanlarına, bayraklarına ve milletlerine değil, kendi şahsi menfaatlerine bağlıdırlar. Milliyetçi değil enternasyonalisttirler. Aile kurumunu korumayı değil yıkmayı hedeflerler. Milletlerinin mutluluğu için değil kendi kişisel mutlulukları için çalışırlar.
Sadece bu dahi, Ulu Önderimiz'in, ateist ve materyalist olmadığını, mukaddesatına yürekten bağlı olduğunu göstermeye yetmektedir.
KAYNAK HARUN YAHYA

ATATÜRK’ÜN FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ






ATATÜRK’ÜN  FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ

SİYONİZM NEDİR SİYONİZM VE YAHUDİLİĞİ BİRBİRİNDEN AYIRMAK


SİYONİZM NEDİR 

SİYONİZM VE YAHUDİLİĞİ BİRBİRİNDEN AYIRMAK 

Yahudiler MS 70 yılında Kudüs'ten sürüldükten sonra, 
dünyanın farklı bölgelerine yayılmaya başladılar. 19.yüzyıla kadar süren bu "diaspora" döneminde Yahudilerin ezici çoğunluğu kendilerini dini bir grup olarak görüyorlardı. Çoğu Yahudi zamanla içinde yaşadığı ülkenin dilini benimsedi. 

Örneğin

 Almanya'daki Yahudiler Almanca,
 İngiltere'deki Yahudiler İngilizce konuşmaya başladılar. 
İbranice sadece dualarda ve dini metinlerde kullanılan kutsal bir dil olarak kaldı. 

19. yüzyılda Avrupa ülkelerinde bulunan 

Yahudilerin üzerlerindeki bazı sosyal kısıtlamalar da kaldırılınca, 
Yahudiler içinde yaşadıkları toplumlarla kaynaşmaya başladılar. 
19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, 
Yahudilerin çoğunluğu kendilerini 
bir "ırk" veya "millet" olarak değil, "dini cemaat" olarak görüyorlardı. 

Kendilerini "Musevi Almanlar", 
"Musevi İngilizler" veya "Musevi Amerikalılar" olarak tanımlıyorlardı. 

Ancak 19. yüzyıl ırkçılığın büyük ilgi gördüğü bir dönemdi. 

Özellikle Darwin'in evrim teorisinin etkisiyle ırkçı fikirler çığ gibi büyüdü 
ve Batı toplumlarında çok sayıda taraftar buldu. 
İşte bu ırkçı furyanın Yahudiler arasındaki etkisi ise, "Siyonizm" oldu. 

Siyonizmin temeli Musevilik değildir Siyonizmin fikri öncülüğünü yapan Yahudiler, 

dini inançları çok zayıf kimselerdi. 

Hatta çoğu ateistti. Yahudiliği bir inanç birliği olarak değil, 

bir ırkın ismi olarak kabul ediyorlardı. 

Yahudilerin Avrupalı milletlerden ayrı bir ırk olduğu, 

onlarla birlikte yaşamalarının mümkün olmadığı, 
mutlaka kendilerine has ayrı bir yurt edinmelerinin şart olduğu iddiasıyla ortaya çıktılar. 

Bu yurdun neresi olması gerektiğine karar verirken de,

dini düşüncelerle hareket etmediler. 
Siyonizmin kurucusu olan Theodor Herzl, 
bir ara Uganda'yı düşünmüşve bu düşüncesi 
"Uganda Planı" olarak ünlenmişti. 
Siyonistler daha sonra Filistin'de karar kıldılar. 
Bunun nedeni ise, Filistin'in Yahudiler için taşıdığı dini manadan çok, 
"Yahudi ırkının tarihsel vatanı" olarak görülmesiydi.

Siyonistler, bu din dışı ideolojiyi diğer Yahudilere kabul ettirebilmek için büyük bir çaba harcadılar. Nitekim bu amaçla kurulan Dünya Siyonist Örgütü, Yahudilerin yaşadığı her ülkede yoğun bir propaganda çalışmasına girişti. 

Örgüt, Yahudilerin diğer milletlerle huzur içinde yaşaması mümkün olmayan ayrı bir "ırk"olduklarını, bu nedenle mutlaka Filistin'e giderek oraya yerleşmeleri gerektiğini telkin ediyordu. Yahudi kitlelerinin çoğu bu çağrıları yanıtsız bıraktı. Böylece Siyonizm, Yahudilerin diğer milletlerle birarada yaşamaması gerektiğini savunan ırkçı bir ideoloji olarak dünya siyasetine girdi. 
Bu yanlış düşünce, önce diasporada yaşayan Yahudilere sıkıntı ve baskılar yaşattı. Sonra da İsrail'in işgal ve ilhak politikası Ortadoğu'daki milyonlarca Müslümana kan, ölüm sefalet ve korku getirdi.Bugün pek çok Yahudi, bu Siyonist ideolojiyi eleştirmektedir.
 Dindar Yahudilerin önde gelen isimlerinden biri olan Haham Hirsch, "Siyonizm, Yahudi halkını milli bir antite (varlık) olarak tanımlamak ister... 
Bu, dinen bir sapmadır" demiştir. 
(Washington Post, October 3, 1978)Ünlü Müslüman Fransız düşünür Roger Garaudy de bu konuda şunları yazmıştır:
"Peygamberlerden miras olan Yahudi inancının en büyük düşmanı, 
Siyonizm'in ırkçı ve sömürgeci mantığıdır ki, 19. yüzyıl Avrupası'nın ırkçılığından ve sömürgeciliğinden doğmuştur. Bu mantık, Batı'nın tümsömürgeciliklerine ve farklı milliyetçilikler arasındaki savaşlara ilham kaynağı olmuştur… İsrail, Siyonizm'den uzaklaşmadıkça ve Hz. İbrahim'in inancına geri dönmedikçe, İsrail için bir güvenlik ve gelecek yoktur ve Ortadoğu'da da barış olmayacaktır. Hz. İbrahim'in o inancı ki, vahyedilmiş her üç din arasında ruhsal bir kardeşlik bağı ve ortak bir mirastır." 
(Roger Garaudy, "Right to Reply: Reply to the Media Lynching of Abbb Pierre and Roger Garaudy", Samizdat, June1996)

İşte bu nedenle, Yahudilik ile Siyonizmi birbirinden ayırmak gerekmektedir. 

Dünya üzerindeki her Yahudi Siyonist değildir. Gerçekte Siyonistler, dünya üzerindeki Yahudilerin azınlığını oluşturmaktadırlar. Dahası,Siyonizmin insanlık suçlarına karşı çıkan, bunları kıyasıya eleştiren, İsrail'in tüm işgal ettiği topraklardan derhal çekilmesini savunan, 
İsrail'in ırkçı bir "Yahudi devleti" değil, her türlü milletin ve kimliğin birarada veeşit olarak yaşayabileceği özgür bir devlet olmasını savunan pek çok Yahudi vardır.Müslümanların İsrail'e ve Siyonizme haklı olarak karşı çıkarken, bu gerçekleri de göz önünde bulundurmaları,sorunun Yahudiler değil, Siyonizm olduğunu çok iyi bilmeleri gerekmektedir. Dolayısıyla da bir Müslümanın eleştirmesi gereken kavramlar Yahudi dini veya Yahudi milleti değil, Siyonizmdir. Nasıl bir insan Nazilere karşı olduğu için Alman milletine karşı bir husumet besleyemezse, aynı şekilde Siyonizme karşı olduğu için de Yahudi milletine bir husumet besleyemez. Kuran'da kitap ehli Yahudiler ve Hıristiyanlar kitap ehlidirler, yani Allah'ın indirmiş olduğu bir kitaba tabi olmuşlardır. Doğru-yanlış, haram-helal kavramlarına sahiptirler. 
Allah'a hesap vereceklerini bilmekte, O'nun peygamberlerini sevip-saymaktadırlar. 
Bunun için Kuran'da, kitap ehlinden kimselerin pişirdiği bir yemek, Müslümanlar için helal kılınmıştır. Aynı şekilde Müslüman erkeklere kitap ehlinden kadınlarla evlenme izni verilmiştir. 
Bunlar Müslümanların ehl-i kitap ile kolaylıkla birarada yaşayabileceklerini gösterir.
Bir Müslümanın dünyaya bakışında temel kıstas imandır, güzel ahlaktır. 
Müslüman güzel ahlakıngereklerinden biri olan adalete bu nedenle sıkı sıkıya bağlıdır. 
Her kime karşı olursa olsun adalettenayrılmamak, duygularla değil, akıl ve vicdanla düşünmek, fanatizmden, bağnazlıktan uzak ve temiz birmuhakeme ile karar vermek gerekir.

Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi.İlber Ortaylı



Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi.
İlber Ortaylı

BOSTAN VE GÜLİSTAN




BOSTAN VE GÜLİSTAN 

VAH'Y VE CEBRAİL



VAH'Y VE CEBRAİL
TÜRK TARİHİNDE MESELELER

VEHHABİLİK



VEHHABİLİK

ATATÜRK’ÜN FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ Prof. Dr. UTKAN KOCATÜRK




ATATÜRK’ÜN FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ
Prof. Dr. UTKAN KOCATÜRK

İŞBİRLİKCİLER İLHAMİ SOYSAL




İŞBİRLİKCİLER 
İLHAMİ SOYSAL

150'LİKLER




150'LİKLER

LAİKLİK NEDİR




LAİKLİK NEDİR

DAMAT FERİT PAŞA HÜKÜMETLERİNİN MİLLÎ MÜCADELE KARŞITI KARŞITI POLİTİKALARI


DAMAT FERİT PAŞA HÜKÜMETLERİNİN
MİLLÎ MÜCADELE KARŞITI POLİTİKALAR

LEYLÂ ve MECNÛN FUZULİ




LEYLÂ ve MECNÛN
FUZULİ

AKİFNAME (MEHMED AKİF ERSOY)



AKİFNAME 
(MEHMED AKİF ERSOY)

HÜRREM SULTAN




HÜRREM SULTAN

" ME‘ÂNÎ İLMİ AÇISINDAN KUR’ÂN-I KERİM’DEKİ EMİR’LERİN MÂNALARI ”




" ME‘ÂNÎ İLMİ AÇISINDAN KUR’ÂN-I KERİM’DEKİ  EMİR’LERİN MÂNALARI ”

Ahmed Cevdet Paşa ve Mecelle Sevdamız İlahiyat Yolumuz Hakikat



Ahmed Cevdet Paşa ve Mecelle
Sevdamız İlahiyat 
Yolumuz Hakikat

Türk-Moğol Şamanizminin Tasavvufi İslam Tarikatlari Üzerindeki Tesiri (Köprülüzade-M. Fuad)




Türk-Moğol Şamanizminin 
Tasavvufi İslam Tarikatlari Üzerindeki Tesiri 
(Köprülüzade-M. Fuad) 

ATSIZ MAKALELER 4 BÖLÜM BAŞVEKİL ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU'NA AÇIK MEKTUP






ATSIZ MAKALELER 

4 BÖLÜM

BAŞVEKİL ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU'NA AÇIK MEKTUP




ATSIZ MAKALELER 3 BÖLÜM- BÖLÜM 1:TÜRKÇÜLÜK ‐ TURANCILIK -TÜRKÇÜLÜK




ATSIZ MAKALELER 3 BÖLÜM- 
BÖLÜM 1:
TÜRKÇÜLÜK ‐ TURANCILIK -TÜRKÇÜLÜK

ATSIZ MAKALELER 2 BÖLÜM - BÖLÜM 1:BÜYÜK ADAMLAR BÜYÜK ADAM


ATSIZ MAKALELER 2 BÖLÜM 
BÖLÜM 1:
BÜYÜK ADAMLAR BÜYÜK ADAM

ATSIZ MAKALELER 1 BÖLÜM 1: TÜRKLER-KURTARILMAMIŞ TÜRKLER



ATSIZ MAKALELER 1 
BÖLÜM 1: 
TÜRKLER-KURTARILMAMIŞ TÜRKLER

MUMIN VE FEDEKARLIK




MUMIN VE FEDEKARLIK

TÜRK DEVLETINIİ TEKAMÜLÜ-ZİYA GÖKALP



TÜRK DEVLETINIİ TEKAMÜLÜ
ZİYA GÖKALP

Turkculuğun-Esasları.Ziya-Gokalp



Türkcülüğün Esasları
Ziya-Gokalp

TÜRK TÖRESİ ZİYA GÖKALP



TÜRK TÖRESİ ZİYA GÖKALP

Ziya Gökalp - Makaleler II

Ziya Gökalp - Makaleler II

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...