12 Şubat 2012

Masal Bitmişse ve Unutulmuşsan


 
 Masal Bitmişse ve Unutulmuşsan 


Gece başlamışsa ve uyumak için acele etmiyorsa yüreğin; hala düşünecek hala yapılacak bir sürü işin ve bir sürü planın olduğunu söylüyorsa beynin; buna karşılık günün bütün yorgunluğunu belki de hiçbir şey yapmamana rağmen sana hissettiriyorsa bedenin; konuşmak istiyorsa bir şeylere ulaşmak istiyorsa kalbin ama sadece yalnızlığın o ağır o derin sesiyse hissettiğin…

Üşüyorsan ama soğuktan değil. Susuyorsan ama korkundan değil. Gidiyorsan ama istediğin için değil ve arıyorsan ama bulmak için değil. Her dakika daha ağır geçiyorsa ve geçen her dakika seni daha fazla yoruyorsa... Gelecek seni güldürmüyorsa aksine geçmiş özletiyorsa kendini. En masum anında lanetlenmişse bedenin ve yanıyorsa ateşler içinde belki de kutuplarda yürürken. Ve sadece yalnızlığın sesiyse duyabildiğin…

Vazgeçmek istemediklerinin senden kaçarcasına uzaklaştığını görüyorsan ama koşamıyorsan artık ve her bağırmak istediğinde düğümleniyorsa sözcükler boğazına ve canını acıtıyorsa içinde kalan her bir harf. En çok yardıma ihtiyacın olduğu anda aslında kimsenin sana yardım edemeyeceğini biliyorsan buna rağmen medet umuyorsan sana yabancı gözlerden. Yaptıkların hep yapman gerekenlerden farklı oluyorsa ve bunu anlayamıyorsan bir türlü...

Her sabah uyandığında uyumak istiyorsan, geceyi istemiyorsan yalnızlığın sesini ve yine bitmeyecek bir geceyi. Buna rağmen günler hep kısalıyorsa sana inat ve geceler alay edermiş gibi üşütüyorsa seni. Buna rağmen yanıyorsan o soğukta ve anlıyorsan kimsenin bunu bilmediğini. Özlüyorsan her geçen saniye bir önceki geceyi. Ve yalnızlıksa tek duyabildiğin...

Eski fotoğrafları gördüğün zaman tesadüfen; içini garip bir mutluluk kaplıyorsa. Ve son resim elinden düşerken anlıyorsan ne kadar özlediğini ve çözemiyorsan bir türlü neden her şeyin değiştiğini. Susuyorsan... Ve yalnızlığın sesiyse tek duyabildiğin…

Eski şarkılar daha çok dokunur olduysa bedenine ve en çok yardıma ihtiyacın olduğu halde anlamaya başlamışsan yalnızlığını ve gece hala ilerlemiyorsa bu gürültüde. Ve uyuyamıyorsan bir türlü. Her şey bir telefon kadar yakınsa ama korkudan ayrı bir şeyse seni uzaklaştıran ve anlatamıyorsan bir türlü anlayamadıklarını. Binlerce defa anlatılan bir masalı. Ve yüzü aklından hiç çıkmıyor olsa da çıkaramıyorsan adını. O müthiş masal kahramanını...

Hiçbir çıkış yoksa ve yapayalnızsa bedenin. Bembeyaz duvarlar içinde. Bir resim. Siyah beyaz… İçin yanıyorsa ve su içmek bile gereksiz geliyorsa. Sigaranın dumanı içindeki ateşi belli ediyorsa dışarıya. Ama anlamıyorlarsa. Söndürmeye bile çalışmıyorlarsa. Sormuyorlarsa. Yoldan geçen herkesi tanıdığını düşünüyorsan ve belki de yanında yürüyeni bile bilmiyorken selam veriyorsa herkes sana sırf sen onları tanıdığını düşünüyorsun diye. Ve oysa tek bir yüz görüyorsan her zaman ama adını hatırlayamıyorsan bir türlü...

Sokaklarda insanlar azalıyorsa birer birer. Aklındaki düşünceler gibi. Yürüyorsan yine de yapayalnızsan senin onları tanıdıklarını sananların arasında. Ve dumanın hiç sönmüyorsa...

Aynı masalda ne yapacağını bilmeyensen. Isırılmış elma gibi düşüvermişsen yere. Masal devam ediyorsa ve kimse seni düşünmüyorsa artık...

Yirmi senedir üzerinde uyuduğun yastıkları bir bir atıyorsan yataktan ve bulamıyorsan kafanı rahatlatacak hiçbir şey o karanlıkta. Işıkları açmak dağınıklığı görmek kadar dayanılmazsa…

Uyuyamıyorsan ve katlanamıyorsan yalnızlığa. Kendinle beraber yaşayamıyorsan yalnız kalamıyorsan kendi başınayken. Sayfalar sıra sıra bitiyorsa; kitaplar devriliyorsa raflardan ve sen okurken dakikalar geçmiyorsa hayatından; yaşadığın bir masalsa artık ve başkalarının uyumaları için yazılmışsa bütün bunlar…

Gökten düşen üç elmadan biriysen başkalarının mutluluğu için. Masal bitmişse ve unutulmuşsan bir köşede

Bir çığ gibi geliyor demektir "AYRILIK"…

Masal bitti… Kaç… Kurtar kendini…

Sonsuz Sevgiyle..

Sonsuz Sevgiyle..

Seni ezberlemeye çalışıyorum..
Kendini bana bırak, senden alabileceğim hiç bir şey yok, hele senin haberin olmadan asla.. 
Gözlerine dokunmak için ne kadar uzun zamandır bekliyorum, biliyor musun? Ya saçlarını koklamak için.
Yasemin gibi kokuyorlar… Belki de daha güzel.
“Böyle kokmayı nasıl başarıyorsun?” derdim hep, sen de bana, “Sen koklamayı biliyorsun derdin”.. 
Siyah saçların, yeşil çayırlarları anımsatan göz bebeklerinle buluşunca, ne kadar romantik duruyorlar..
Öyle ezberlemek istiyorum ki seni, unutmak denen şey bile kıskansın. 
Kirpiklerine baktıkça rimel olup bulaşmak geliyor içimden. 
Bir fırça kadar bile şanslı bulmuyorum kendimi. 
Ya da bir çorap kadar, bir ruj olmak bile düşmüyor payıma. 
Dudaklarına yaslanmak ne güzel olurdu.
Ne güzel olurdu onlara pervasızca dokunmak…
Seni ezberlemek istiyorum.

Ellerinde kimsede olmayan bir hüzün var, yüzünde yaşayan her
duygu ellerine de bulaşmış sanki, incinmekten hiç korkmazdın sen.. 
Ojelerin silinmiş, yarın onları yeniden süreceğim.
Kırçiçeklerini çok seversin, sana tazelerini toplamalıyım…
Daha çok şey var söylemek istediğim, ama dilime mühür vurdum sen konuş deyinceye kadar. 
Sadece yüreğimle konuşuyorum.
Sadece yüreğimle…
Bilmem ki kitap okumamı ister misin? En sevdiğin şey, boleroyu dinlerken kitap okumaktı…

Küpelerini çıkarmışlar, aradım ama komedin de değiller, yüzüğünde yok, yer yarıldı içine girdi sanki. 
Oysa ne kadar sevinmiştin sana evlenme teklif ettiğim o akşam, hiç çıkarmayacağına da söz vermiştin.
Sana sitem etmiyorum. 
Bırak hiç değilse kendimle konuşayım.. Sen beni yokmuş say..
Ne tuhaf, o kadar güzel görünüyorsun ki, sanki başka bir yerdeymişiz hissine kapılıyorum..
Beni azarlamak için neler vermezdin şimdi… Keşke azarlasan. 
Gözlerini çevire çevire bakıp “Gene mi alışverişi eksik yaptın” demeni ne kadar sevdiğimi bilmiyorsun.
Ya da ne zaman futbol seyretsem, yüzünde beliren kıskanç ifadeye ne kadar hayran olduğumu. 
Sana ait bir eşya gibi yanından hiç ayrılmasam ne kadar sevinirdin kim bilir. 
Çok tatlısın..çok…

İş çıkışı yine geleceğim.
Daha ne kadar idare ederler ki…Neyse sen bos ver bunları.
Keşke hiçbir sorumluluğum olmasaydı, her saniyeyi seninle geçirmek çok keyifli olurdu. 
Ama işteyken hep seni hayal edeceğim bunu bil.
Tatlı tatlı sarkı söyleyişini, yaramaz çocuklar gibi gizlice çaldığın ıslıkları, kızdığında söylediğim muzur sözleri…

Ayakların daha sıcak şimdi.Yastığını da düzelttik mi tamam… 
Burnundan öpmek istiyorum seni, ne kadar zarif bir duruşu var, hiç bu kadar düzgün olduğunu fark etmemiştim. 
Garip, şu son birkaç aydır, seninle ilgili neler kaçırdığımı daha iyi anlıyorum. 
Hemşire gelmek üzeredir canımın içi, birazdan annemler de gelecek, beni merak etme, ben seninim, hep senindim zaten. 
Sesimi duyduğunu düşünüyorum. 
Gözlerin kapalı olsa da gördüğünü…Ellerin ezberlediklerini anımsıyor olmalı…

Karanlıktan korkmana gerek yok. Işık hep yanık kalacak.
Doktorlar bu gün olmasa da, bir gün komadan çıkabileceğini söylüyor. 
Onlar seni tanımıyorlar ki.. Ne kadar inatçı olduğunu, birbirimizi ne kadar sevdiğimizi, bir ay sonra kutlayacağımız evlilik yıldönümünü bilmiyorlar. 
Onlara da hak vermeliyiz.
Burnundan öpüldün, dudaklarına değmeye kıyamadım yine…

-Eşi bitkisel hayata giren bir erkeğin mektubu-

Haydi git sevgili…

Haydi git sevgili…

Rüzgara karşı savaşmayı bırak… 
Haydi git… 
Dağlar devrilmişken omuzlarıma, yalnızlık düşmüşken sokaklarıma git… 
Git diyorum sana… 
Kapıyı biraz arala ve git… 
Bana verdiğin ne varsa her şeyi topla ve git…



Haydi git sevgili…

Bekletme seni bekleyenleri… 
Bekletme kapımda beni sonsuzluğa gömecek yetim kelebekleri… 
Haydi git.. 
Her harfine ölümler beğendiğim adımı dudaklarımdan sökerek git…

Bana çıkan tüm sokakları sil adres defterlerinden… Yaşayıp da kendi yüreğine bile ispat edemediğin bu sevdayı mutluluk bakiyelerden düş artık… 
Gözlerime demir pervazlardan ölüm göz kırpıyorken durma git …

Haydi git sevgili... 
Adınla başlayıp adınla bitiremediğim cümleler kadar yalnız bırak beni… 
Durma karanlıklarımda, durma hatıralarıma… 
Git sadece… 
Bırak hayat boyu sensizlik yerine ölümler diz çöksün ayak dibime… 
Bırak günahların dökülsün soğuk ellerinin gezindiği küçük avuç içlerime…

Haydi git…
Biz seninle rüya olmaktan öteye geçemedik… 
Hiçbir zaman acıyı sırtlanıp mutluluğa gülümsemedik… 


Haydi git… 
Dudaklarında daha fazla kanamasın pişmanlıkların… Daha fazla ağlamasın hatıraların… 
Haydi git …

Haydi git sevgili... 
Haydi git… 
Çıktığın kapıdan ölüm gelsin ayak uçlarıma… 
Bırak gözlerin mahpusluğum, yüreğin sonsuzluğum olsun… 
Haydi git… 
Durma sabahı olmayan karanlıklarımda… 
Daha fazla üşütme ellerini karı, boranı eksik olmayan kışlarımda... Daha fazla bekleme yamalı cümlelerimde. Git diyorum sana…


Haydi git sevgili... 
Git… 
Beni bana bırak… 
Haydi kapıyı arala ve git… 
Kapat tüm ışıkları… 
Ve git haydi…
Çıktığın kapının ardından ölüm gelsin…

Şimdi git… 
Unut ismimi… 
Unut yeminlerini…. 
Seni hiç sevmediğimi farz et… 
Bu sevdayı hiç yaşanmamış kabul et… 
Demir kapımı ölüme arala ve sessice git…

Haydi git sevgili... 
Git diyorum…
Sadece git…
Ardından ölüm gelsin ayak uçlarıma..
Sana kavuşmayı bilmese de ,
Seni severken ölmenin gururunu yaşasın bu yürek…

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...