29 Şubat 2012

Kadere iman, imanın şartı mıdır?


Kadere iman, imanın bir şartı mıdır? Yani bir kimse kadere iman etmese ve onu inkâr etse, iman dairesinden çıkar mı? Böyle bir soruya verilecek tek cevap “evet”tir. Kadere iman, imanın bir şartıdır ve kaderi inkâr eden iman dairesinden çıkar. Zira kitabımız olan Kur’an-ı Kerim, birçok ayetiyle kadere imanı ders vermekte ve ezelde her şeyin Allah tarafından bilindiğini haber vermektedir. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:
“Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. Herşeyi Biz belirli bir kaderle (miktarla) indiririz.” (Hicr, 15/21)
“Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır. Onları ancak Allah bilir. Onun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki bir tane, yaş ve kuru her şey levh-i mahfuzdadır.” (Enam, 6/59)
“De ki, bize, Allah’ın yazdığından başkası asla erişmez. O bizim mevlamızdır.” (Tevbe, 9/51)
“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, onu daha yaratmadan önce, bir kitapta yazmış olmasın. Şüphesiz ki bu Allah’a çok kolaydır.” (Hadid, 57/22)
“Biz her şeyi apaçık bir kitapta sayıp yazmışızdır.” (Yasin, 36/12)
“Allah her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik neyi ziyade edeceğini bilir. Onun katında her şey ölçü iledir.” (Ra’d,13/8)
“Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir. Bu, bir kitapta mevcuttur. Ve bu biliş Allah için çok kolaydır.” (Hac, 22/76)
Bu ayetler ve bunlar gibi birçok ayetler, eşyanın daha yaratılmadan önce, Allah’ın ilminde var olduğunu bildirmektedir. Zaten bunun akside düşünülemez. Zira Allah’ın ilmi her şeyi, her zamanı ve her mekânı kuşatmıştır. Bunu kabul etmemek; Allah’a cehaleti isnat etmek demektir ki, Allah, bütün kusur ve eksikliklerden münezzehtir.
Eğer insan için bir kader olmasa ve Allah, insanın yapacaklarını yaptıktan sonra bilseydi, Allah’ın ilmine bir nihayet ve sınır gelirdi. Ve ilim sıfatında artma, eksilme ve değişiklik söz konusun olurdu ki, bütün bunlar Allah hakkında düşünülemez.
Ezeliyet bahsinde de işleyeceğimiz gibi, Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır. Yani bütün mevcudat, geçmiş, hâl ve gelecek, evvel, ahir, zahir, batın, gizli ve açık her şey, her an onun şuhûd dairesindedir; ondan gizlenemez ve ilminden saklanamaz. Dolayısıyla “İnsan için bir kader yoktur.” demek, Allah’ın yarını bilmemesi manasına gelir. Zira yarını bilirse, -kader, ilahi ilmin bir unvanı olduğundan- elbette herkes için bir kader olacaktır ve vardır.
Kader meselesini iyi anlayabilmek için şu iki noktanın çok iyi bilinmesi gerekir. Bunlardan bir tanesi Allah’ın ezeli oluşu, yani “ezeliyet” bahsi ve diğeri de “ilmin maluma tabi olduğu” kaidesidir. Bu iki mesele izah edildiğinde ve anlaşıldığında, kader hakkındaki bütün sorular cevaplarını bulacaktır. Şimdi bu iki meselenin izahına geçiyoruz:

Kader, kaza ve cüz-i irade

Kader, kaza ve cüz-i irade

Kader: “Cenab-ı Kakk’ın, kâinatta olmuş ve olacak her şeyi, bütün vasıflarıyla, bütün halleriyle ezelde bilmesi ve daha onu yaratmadan önce, her şeyiyle, levh-i mahfuz denilen kader levhasında yazmış olmasıdır.
Kaza: “Allah’ın bu ezeli yazıyı ve takdiri, zamanı ve şartları uygun olduğunda icad etmesi ve yaratmasıdır.”
Demek ki, kader; Allah’ın ilminin bir neticesi, kaza ise; Allah’ın kudretinin bir tecellisidir. Yani Allah, ilmiyle yazmış, kudretiyle de yaratmıştır. Yazı, kaderdir; yaratmak, kazadır.
Mesela; bir insanın ne zaman doğacağı ve ne zaman öleceği önceden takdir edilmiştir. İşte bu takdir; kaderdir. O insanın vakti geldiğinde doğması ve vakti geldiğinde ölmesi, yani doğum ve ölüm hadiselerinin yaratılması ise kazadır.
Cüz’i İrade: “Allah tarafından insana verilen, dilediği gibi hareket edebilme yeteneği ve seçme serbestliğidir.
Biraz daha bu kavramı açarsak; Allah insana okuma, yazma, koşma, yemek yeme, içme, oturma gibi birçok kabiliyetler vermiştir. Bu kabiliyetlerin her birine “külli irade” denilir. Burada geçen “külli irade” tabirini, Allah’ın “külli irade”siyle karıştırmamak gerekir.
Allah’ın “külli iradesi”: “Allah’ın dilediği her şeyi yapabilmesi ve emrinin önüne hiçbir şeyin geçememesidir.
İnsanın “külli iradesi”: Kendisine verilen yeteneklerdir. İşte insan, o yeteneklerden bir tanesi ile bir işe yöneldiğinde o “külli irade” artık cüz’ileşmiş olur. Buradaki “cüz’i” ifadesi “ufaklık” manasında olmayıp, “belirlilik” manasındadır. Yani yapabileceğimiz yüzlerce alternatiften bir anda sadece bir şeyi seçebilmemizdir.
Mesela, insanda yemek yeme kabiliyeti vardır. Bu “külli iradedir.” İnsan bu kabiliyeti ile simit yemeğe başladığında artık bu kabiliyeti cüz’ileşmiş olur. Artık insan kendindeki külli iradeyi belli bir yönde kullanmış ve simit yemeğe başlamıştır. İşte buna “cüz’i irade” denilir. İnsan burada serbesttir. Simit yiyebileceği gibi bir haramı yemeyi de tercih edebilir. Zaten onu mesul eden, ona bu tercih yetkisinin verilmesidir.

Kader hakkında konuşmak doğru mu?


Peygamber Efendimiz (asv) hadislerinde şöyle buyurmuştur:
“Kader hakkında konuşmayın, zira kader Allah’ın sırrıdır. Allah’ın sırrını açıklamaya kalkmayın.”1
“Kader hakkında fazla konuşmayın, çünkü sizden evvelkilerin çoğu ondan kaybetmiştir.”2
Ancak bu gibi hadis-i şerifler bizi kader meselesini konuşmaktan ve bu meseleyi anlamaya çalışmaktan men etmemektedir. Zira bu hadiste anlatılmak istenen farklı bir şeydir. Şöyle ki; kader ikiye ayrılır:
1. İnsanın kendi iradesiyle ilgili olan kısım,
2. İnsanın iradesinin karışmadığı, onun irade ve kuvveti dışında meydana gelen hadiseler… Bir insanın erkek veya kadın olması, dünyaya geldiği zaman dilimi, doğduğu ve yaşadığı belde, anne ve babasının kim olacağı, güzel veya çirkin olması gibi hususlar, bu ikinci kısma misal olarak verilebilir. Bu ve benzeri meselelerdeki ilahi takdirin sırrını anlamaya çalışmak,
“Niçin Allah bunu böyle yapmış?” diye düşünmek; insan için hem manasız bir kayıptır, hem de onu helake götürebilecek bir sebeptir. Zira bunun neticesinde, kadere yani ilahi takdire, ilahi hikmet ve rahmete isyan gelebilir. Bu sırlar ahirette, adalet gününde bütün incelikleri ile görünecektir. İşte Peygamber Efendimiz (asv)’in
“Kader hakkında konuşmayın, zira kader Allah’ın sırrıdır. Allah’ın sırrını açıklamaya kalkmayın.”
hadisiyle bizi uğraşmaktan menettiği kader; insan iradesinin karışmadığı bu kısım kaderdir. Yoksa kaderin birinci kısmı üzerinde ehil olanların düşünce ve fikirleri hem güzeldir hem de tefekkürî bir ibadettir. Akaid âlimleri de kaderin bu kısmına büyük mesai sarfetmişler ve eserler yazmışlardır.
1 Alâuddin Aliyyül’l İbn-i Hüsameddin el-Hindi, Kenzü’l Ummâl, 1.cilt, s,132
2 Tirmizî, Kader, 1

KADERE İMAN İZLEYİN VE DİNLEYİN

Asrımızın en büyük hastalığı; imansızlık ve iman hakikatlerine gereken önemin verilmemesidir. Hâlbuki iman, amelden önde gelir. Zira Allah’ın fazlının gözüktüğü kimseler için, amelsiz cennete girmek mümkün olabilir. Ama imansız cennete kimse giremeyecektir. İman cennetin “olmazsa olmaz” anahtarıdır. Belki ameldeki bir kusur, Allah tarafından af edilebilir, ancak imandaki ufacık bir kusur af edilmediği gibi, yer ve gök arası kadar sâlih amelin mahvına da sebep olabilir. Öyleyse imanı çok iyi anlamak ve iman hakikatlerini delilleriyle bilmek zorundayız.
Kadere iman, birçok insanın kavrayamadığı bir meseledir. Hemen hemen herkesin kafasında şu sorular vardır:
“Kader değişir mi? Allah benim kaderime günah işleyeceğimi yazmışsa benim suçum ne? Evlilik de kader midir? Madem kaderinde ölecek yazılmış, o halde onu öldüren niçin katil ve suçlu oluyor? Katil öldürmeseydi yaşayacak mıydı? Madem kaderimizde cennete veya cehenneme gideceğimiz yazılı, o halde bu imtihan niçin? Ben kaderimi değiştirebilir miyim?..”
Bu ve bunlar gibi onlarca soru…
Kader meselesinin anlaşılamamasının altında yatan en büyük sebep; Allah’ı tanıma yani marifetullah bilgisinin azlığıdır. Zira kader, Allah’ın ilmi ve ezeliyeti ile alakadardır. Bu mesele ile yaralanmış bir kimseye sorsak; “Allah ezeli midir?” Cevap olarak “evet”i alırız. Ve tekrar soracak olsak; “Ezeli olmak ne demektir?” Bu soruya alacağımız cevap ise şudur: “Ezeli olması; Allah’ın başlangıcının olmamasıdır.” İşte bu cevaptaki eksiklik, yani Allah’ın ezeli oluşunun ne manaya geldiğinin tam bilinmemesi, bu konunun anlaşılamamasına sebep olmuştur. Buradaki kusur, Allah’ı hakkıyla tanımayan, hatta tanımaya bile çalışmayan kişiye aittir. O, bu kusurunun cezasını, cevap veremediği soruların sıkıntısıyla öder. Hatta bazen Allah’ı tanımaya karşı gösterdiği lakayıtlığa ceza olarak, iman ve İslam nimetini kaybedebilir.
Maksadımız; kader meselesiyle yaralanan gönüllere ve akıllara bir abıhayat sunarak, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bu eserde kader hakkında merak ettiğiniz bütün soruların cevaplarını bulacaksınız. Yardım ve inayet Allah’tandır.

İBRAHİM a.s'mın KIYAMET GÜNÜ MÜŞRİK ATA'ya MAĞFİRET DİLEMESİ..

Fasil : AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ`S-SALÂTÜ VE`S-SELÂM BAHSİ
Konu : İbrâhim (A.S);Kıyâmet günü;Müşrik ataya mağrifet dilememek
Ravi : Ebû Hüreyre
Baslik : HAZRET-İ İBRÂHÎM VE BABASI ÂZER
Hadis : Rivâyete göre Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kıyâmet gününde İbrâhîm, babası Âzer ile -Âzer`in yüzü simsiyah toz, toprak içinde- karşılaşacaktır. İbrâhîm babasına: - Ben sana (dünyâda) bana âsî olma! demedim mi? diyecek. Babası da ona: - İşte bugün sana âsî olmayacağım, diye cevap verecek. Bunun üzerin İbrâhîm: Yâ Rab! Sen bana insanlar ba`s olunduğ gün beni zelîl ve rüsvây etmeyeceğini va`detmiştin. Şimdi Allah`ın rahmetinden çok uzak olan babamın vaziyetinden daha çok âr ve hayâyı mûcib hangi rüsvaylık olabilir, diyecektir. Allahu Zü`l-Celâl de: - Yâ İbrâhîm, ben Cennetimi kâfirlere haram kılmışımdır! diyecek. Bundan sonra Hak Teâlâ tarafından: Yâ İbrâhim, şu iki ayağının altındaki nedir? denilecek. İbrâhim bakınca bir de nö görsün ayakları altında kana bulanmış bir sırtlan (ki, İbrâhîm`in babası bu fenâ sûrete mesh edilmişti). Bu çirkin manzara üzerine onun ayaklarından yakalanıp Cehennem`e atılacaktır. ''
Hadis No : 1375

Resim

Fasil : AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ`S-SALÂTÜ VE`S-SELÂM BAHSİ
Konu : İbrâhim (A.S);Melekler
Ravi : Semüre b. Cündeb
Baslik : İNSANLARIN FAZÎLET MİKYÂSI TAKVÂ OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ
Hadis : Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Bu gece bana (rü`yamda) her zaman gelen iki Melek (Cibrîl ile Mîkâil) geldi. Bunlarla berâber gittik, nihâyet uzun boylu bir kişinin yanına vardık. (Semâya doğru yücelen) boynunun uzunluğundan onun başını görmeyeyazdım. O uzun boylu zât İbrâhîm (Halîl) salla`llahu aleyhi ve sellem`dir.''
HadisNo : 1377

Resim


Fasil : AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ`S-SALÂTÜ VE`S-SELÂM BAHSİ
Konu : İbrâhim (A.S);Sünnet olmak
Ravi : Ebû Hüreyre
Baslik : HİTÂNIN İBRÂHÎM`İN SÜNNETİ OLDUĞU HADÎSİ
Hadis : Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem`in: "İbrâhîm aleyhi`s-selâm seksen yaşında olduğu halde (Şam mülhakatından) Kaddum köyünde sünnet oldu" dediği rivâyet olunmuştur. Yine Ebû Hüreyre`den gelen bir rivâyette (Kaddum yerinde) muhaffet olarak Kadum vârid olmuştur (ki, marangoz âleti olan keserle sünnet oldu demektir).
Hadis No : 1379

Resim


Fasil : AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ`S-SALÂTÜ VE`S-SELÂM BAHSİ
Konu : İbrâhim (A.S)`ın ölülerin diriltilmesine dair aklî istidlâli;Lût (A.S);Yûsuf (A.S)
Ravi : Ebû Hüreyre
Baslik : İBRÂHÎM, LÛT, YÛSÜF PEYGAMBERLERE ÂİT ÜÇ VÂKIA
Hadis : Rivâyet olunduğuna göre Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem (tevâzu` ederek) şöyle buyurmuştur: (ölen bir zî-hayâtın diriltilmesinden şüphelenmeğe) biz İbrâhîm`den daha haklıyız. İbrâhîm Cenâb-ı Hakk`a: - Yâ Rab, ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster! diye niyâz ettiği zaman İbrâhîm`e Rabb`ı: - Yoksa bu işe inanmıyor musun? demişti. İbrâhîm: - Hayır, inanıyorum yâ Rabbî! Şu kadar ki, nasıl diriltildiğine gönlüm iyice kansın, yatışsın istiyorum, demiştir. Allah, Lût Peygambere de rahmet etsin! O da (Allah`a ilticâ edip dururken) kavmine: [Benim size karşı bir kuvvetim olsaydı, yâhut çok sarp bir kaleye sığınabilseydim. (misâfirlerimi şerrinizden sıyânet ederdim) demiştir]. (Sonra) Resûlullah: [Eğer ben zindanda Yûsuf`un kaldığı gibi uzun zaman mahpus kalsaydım (onu) mahbesten çağırmağa gelen kişinin o da`vetine hemen icâbet ederdim (de: haydi efendine git de tahkîkat yapsın!) demezdim] buyurmuştur.
HadisNo : 1385
Resim


Resim

Fasil : KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ
Konu : Şefaat Hakkında
Ravi : Ebu Hureyre
Hadis : Biz bir davette Resulullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(ndan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve: "Ben kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım): "Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükle toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar: "içinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine: "Babanız Adem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. [Bütün isimleri sana öğretti]. Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. [Allah katında itibarın, makamın var.] Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Adem aleyhisselam da: "Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. [Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter]. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. Nuh aleyhisselam`a gidin!" diyecek. İnsanlar Nuh aleyhisselam`a gelecekler: "Ey Nuh! sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şeküra) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek: "Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam`a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam`a gelecekler: "Ey İbrahim! Sen Allah`ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin. Bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara: "Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek: "Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam`a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam`a gelecekler ve: "Ey Musa! Sen Allah`ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Hz. Musa da: "Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce böylesine öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesi ile emrolunmadığım bir cana kıydım. [...Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.] Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Hz. İsa aleyhisselam`a gidin!" diyecek. İnsanlar Hz. İsa`ya gelecekler ve: "Ey İsa, sen Allah`ın peygamberisin ve Meryem`e attığı bir kelamısın ve kendinden bir ruhsun. Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler! Hz. İsa aleyhisselam da: "Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenmeyecek!" diyecek. -Hz. İsa şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- ( Bir başka rivayette): ["Beni, Allah`tan ayrı bir ilah edindiler. Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter."] Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed aleyhissalatı vesselam`a gidin!" diyecek. İnsanlar Muhammed (sav)`e gelecekler, bir diğer rivayette: "Bana gelirler!" denmiştir- ve: "Ey Muhammed! Sen Allah`ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş, gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Bunun üzerine ben Arş`ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım. Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh u senaları benim için açacak [Ben onlarla Rabbime medh u senalarda bulunacağım]. Sonra: "Ey Muhammed başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek! Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek!" denilecek. Ben de başımı kaldıracağım ve: "Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim!" diyeceğim. Bunun üzerine: "Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!" denilecek." Resulullah sonra şöyle buyurdular: "Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal`e yemin olsun. Cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesafe Mekke ile Hacer arasındaki veya Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır." Hz. İbrahim aleyhisselam`ın kıssasıyla ilgili bir rivayette şu ziyade var: [Hz. İbrahim, (insanlar, şefaat etmesi için kendine geldikleri zaman, Allah`a şefaat talebinde bulunmasına mani olan üç günahı olarak yıldızlar hakkında sarfettiği "İşte bu Rabbim" (En`am 76) sözünü, atalarının putları hakkında sarfettiği "Belki de bu (putları kırma) işini onların en büyüğü yapmıştır" (Enbiya 63) sözünü ve bir de: "Ben gerçekten hastayım" (Saffat 89) sözünü zikretti."]
Hadis No : 5092

Resim


Fasil : PEYGAMBERLİK BÖLÜMÜ
Konu : İsra Hakkında
Ravi : Enes
Hadis : Enes (ra) Malik İbnu Sa`saa (ra)`dan naklen anlatıyor: "Resulullah (sav) onlara, Mirac`a götürüldüğü geceden anlatarak demiştir ki, "Ben Ka`be`nin avlusundan Hatim kısınında -belki de Hıcr`da demişti- yatıyordum, -bir rivayette şu ziyade var: Uyku ile uyanıklık arasında idim- Derken bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı kasdetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla [ve hikmetle] dolu, altından bir kap getirildi. Kalbim [çıkarılıp su ve zemzem ile] yıkandı. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak`tı. Ön ayağını gözünün gittiği en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril aleyhisselam beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi. "Gelen kim?" denildi. "Cibril!" dedi. "Beraberindeki kim?" denildi. "Muhammed (sav)!" dedi. "O`na Miraç daveti gönderildi mi?" denildi. "Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!" denildi. Derken kapı açıldı. Kapıdan geçince, orada Hz. Adem aleyhiselam`ı gördüm. "Bu babanız Adem`dir! Selam ver O`na!" dendi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra bana: "Salih evlad hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!" dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. "Bu gelen kim?" denildi. "Ben Cibril`im!" dedi. "Beraberindeki kim?" denildi. "Muhammed!" dedi. "O`na Miraç daveti gönderildi mi?" denildi. "Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" dediler. Derken bize kapı açıldı. İçeri girince, Hz. Yahya ve Hz. İsa aleyhimasselam ile karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı. Hz.Cebrail: "Bunlar Hz. Yahya ve Hz. İsa`dırlar, onlara selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Onlar da selamıma mukabelede bulundular. Sonra: "Hoş geldin salih kardeş, hoş geldin salih peygamber" dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. "Bu gelen kim ?" denildi. "Cibril`im!" dedi. "Yanındaki kim?" denildi. "Muhammed`dir!" dedi. "O`na Miraç daveti gitti mi?" denildi. "Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" denildi. Kapı bize açıldı. İçeri girince Hz. Yusuf aleyhiselam`la karşılaştık. Cebrail: "Bu Yusuf tur! O`na selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra: "Salih kardeş hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!" dedi. Sonra Cebrail beni dördüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. "Bu gelen kim ?" denildi. "Cibril`im!" dedi. "Beraberindeki kim?" denildi. "Muhammed!" dedi. "Ona Miraç davetiyesi indi mi?" denildi. "Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" dediler. Kapı açıldı, içeri girdiğimizde, Hz. İdris aleyhisselam ile karşılaştık. Hz. Cebrail: "Bu İdris`tir, O`na selam ver!" dedi. Ben selam verdim. O da selamma mukabele etti. Sonra bana: "Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!" dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti. Beşinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. "Kim bu gelen ?" denildi. "Ben Cibril`im!" dedi. "Beraberindeki kim ?" denildi. "Muhammed!" dedi. "O`na Miraç daveti indirildi mi?" denildi. "Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" denildi. Kapı açıldı, içeri girince, Harun aleyhisselam ile karşılaştık. Cebrail aleyhisselam: "Bu Harun aleyhisselam`dır. O`na selam veri" dedi. Ben selam verdim, o da selamıma mukabelede bulundu ve: "Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!" dedi. Sonra Cebrail beni yükseltti ve altıncı semaya geldik. Kapıyı çaldı. "Bu gelen kim?" denildi. "Ben Cibril!" dedi. "Beraberindeki kim?" denildi. "Muhammed!" dedi. "O`na Miraç daveti indirildi mi?" denildi. "Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" denildi, içeri girince, Hz. İbrahim aleyhisselam ile karşılaştık. Cebrail: "Bu baban İbrahim`dir, O`na selam ver!" dedi. Ben selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra: "Salih oğlum hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!" dedi. Sonra Sidretü`l-Münteha`ya çıkarıldım. Bunun meyveleri (Yemen`in) hecer testileri gibi iri idi, yaprakları da fil kulakları gibiydi. Cebrail aleyhisselam bana: "İşte bu Sidretü`l-Münteha`dır!" dedi. Burada dört nehir vardır: İkisi batıni nehir, ikisi zahiri nehir. "Bunlar nedir, ey Cibril?" diye sordum. Hz. Cebrail: "Şu iki batıni nehir cennetin iki nehridir. Zahiri olanların biri Nil, diğeri Fırat`tır!" dedi. Sonra bana el-Beytü`l-Ma`mur yükseltildi. Sonra bana bir kapta şarap, bir kapta süt, bir kapta da bal getirildi. Ben süt aldım. Cebrail aleyhisselam: "Bu (aldığın), fıtrat(a uygun olan)dır, sen ve ümmetin bu fıtrat (yaratılış) üzeresiniz!" dedi. Resulullah devamla dedi ki: "Sonra bana, her günde elli vakit olmak üzere namaz farz kılındı. Oradan geri döndüm. Hz. Musa aleyhisselam`a uğradım. Bana: "Ne ile emrolundun?" dedi. "Gece ve gündüzde elli vakit namazla!" dedim. "Ümmetin, her gün elli vakit namaza muktedir olamaz. Vallahi ben, senden önce insanları tecrübe ettim. Beni İsrail`e muamelelerin en şiddetlisini uyguladım (muvaffak olamadım). Sen çabuk Rabbine dön, bunda ümmetine hafifletme talep et!" dedi. Ben de hemen döndüm (hafifletme istedim, Rabbim) benden on vakit namaz indirdi. Musa aleyhisselam`a tekrar uğradım. Yine: "Ne ile emrolundum ?" dedi. "Benden on vakit namazı kaldırdı!" dedim. "Rabbine dön! Ümmetin için daha da azaltmasını iste!" dedi. Ben döndüm. Rabbim benden on vakit daha kaldırdı. Dönüşte yine Musa aleyhisselam`a uğradım. Aynı şeyi söyledi. Ben, beş vakitle emrolunmama kadar bu şekilde Hz. Musa ile Rabbim arasında gidip gelmeye devam ettim. Bu sonuncu defa da Hz. Musa`ya uğradım. Yine: "Ne ile emredildin ?" dedi. "Her gün beş vakit namazla!" dedim. "Senin ümmetin her gün beş vakit namaza da takat getiremez. Rabbine dön, hafifletme talep et!" dedi. "Rabbimden çok istedim. Artık utanıyorum, daha da hafifletmesini isteyemem! Ben beş vakte razıyım. Allah`ın emrine teslim oluyorum!" dedim. Musa aleyhisselam`ı geçer geçmez bir münadi (Allah adına) nida etti: "Farzını kesinleştirdim, kullarımdan hafiflettim de!" [Bir rivayette şu ziyade geldi: "Namazlar (günde) beştir. Ve onlar ellidir de. İndimde hüküm değişmez artık!"]
Hadis No : 5568

Resim

Fasil : KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ
Konu : Şefaat Hakkında
Ravi : Enes
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kıyamet gününde, insanlar birbirlerine girecekler. Hz. Adem aleyhisselam`a gelip: "Evlatlarına şefaat et!" diye talepte bulunacaklar. O ise: "Benim şefaat yetkim yok. Siz İbrahim aleyhisselam`a gidin! Çünkü o Halilullah`tır" diyecek. İnsanlar Hz. İbrahim`e gidecekler. Ancak o da: "Ben yetkili değilim! Ancak Hz. İsa`ya gidin. Çünkü o Ruhullah`tır ve O`nun kelamıdır!" diyecek. Bunun üzerine O`na gidecekler. O da: "Ben buna yetkili değilim. Lakin Muhammed (sav)`e gidin!" diyecek. Böylece bana gelecekler. Ben onlara: "Ben şefaate yetkiliyim!" diyeceğim. Gidip Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde durup, Allah`ın ilham edeceği ve şu anda muktedir olamayacağım hamdlerle Allah`a medh u senada bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım. Rabb Teala: "Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine gelecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!" buyuracak. Ben de: "Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum!" diyeceğim. Rab Teala: "(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa denesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!" diyecek. Ben de gidip bunu yapacağım! Sonra Rabbime dönüp, önceki hamd u senalarla hamd ve senalarda bulunacağım, secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek. Ben de: "Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine: "Var, kimlerin kalbinde hardal danesi kadar iman varsa onları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanına döneceğim. Önceki yaptığım gibi yapacağım. Bana, evvelki gibi: "Başını kaldır!" denilecek. Ben de kaldırıp: "Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine: "Var, kalbinde hardal danesinden daha az miktarda imanı olanları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, o hamdlerle hamd u senada bulunacağım, sonra secdeye kapanacağım. Bana: "Ey Muhammedi Başını kaldır ve (dilediğini) söyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir!" denilecek. Ben de: "Ey Rabbim! Bana Lailahe illallah diyenlere şefaat etmem için izin ver!" diyeceğim. Rabb Teala: "Bu hususta yetkin yok! -veya: Bu hususta sana izin yok!- Lakin izzetim, celalim, kibriyam ve azametim hakkı için lailahe illallah diyenleri de ateşten çıkaracağım!" buyuracak."
Hadis No : 5091

Resim


Fasil : KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ
Konu : Kıyamet Ahvali - Haşr
Ravi : İbnu Mes`ud
Hadis : Resulullah (sav) va`z etmek üzere aramızda doğruldu ve dedi ki: "Ey insanlar! Sizler (kıyamet günü) Allah`ın yanında yalınayak, çıplak ve kabuklu olarak toplanacaksınız. [Sonra şu ayeti okudu:] "İlk yaratışa nasıl başladı isek, üzerimizde hak bir vaad olarak yine onu iade edeceğiz..." (Enbiya 104). Haberiniz olsun! Kıyamet günü mahlukattan ilk giydirilecek İbrahim aleyhisselam`dır. Haberiniz olsun, o gün ümmetimden bazı kimseler getirilir ve sol tarafa alınırlar. Bunun üzerine ben: "Ey Rabbim! Bunlar ashabımdır!" derim. Bana: "Sen bilmiyorsun, bunlar senden sonra neler yaptılar" denilir. Ben salih kul (İsa)`nın dediği gibi diyeceğim: "Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat vakta ki sen beni (içlerinden) aldın, üstlerinde nigehban yalnız sen oldun. (Zaten) sen (her zaman) her şeye hakkıyla şahidsin. Eğer kendilerine azab edersen şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları affedersen mutlak galib ve yegane hüküm ve hikmet sahibi olan da hakikaten sensin sen." [Maide (117-118).] Resulullah (sav) devamla dedi ki: "Bunun üzerine bana: "Onlar, sen aralarından ayrıldığın günden beri, dinden yüz çevirmeye hiç ara vermediler!" denilecek." Bir rivayette şu ziyade var: "Ben: "Rahmetten uzak olsunlar, rahmetten uzak olsunlar!" derim."
Hadis No : 5059

Resim


Fasil : YALAN BÖLÜMÜ
Konu : Yalanın Mübah Olduğu Yerler
Ravi : Ebu Hureyre
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "İbrahim aleyhisselam sadece üç yalan söylemiştir: Bunlardan ikisi Allah`ın zatıyla ilgili; biri ... sözüdür; diğeri de ... sözüdür. Bir tanesi de zevce-i pakleri Sare Hatun hakkındadır. Hz. İbrahim zalim birinin diyarına (Mısır`a) beraberinde Sare de olduğu halde gelmişti. Sare güzel bir kadındı. Sare`ye: "Bu cebbar herif, bilirse ki sen karımsın, senin için bana galebe çalar. Eğer sana soracak olursa, kızkardeşin olduğunu söyle! Çünkü sen, zaten İslam yönünden kardeşimsin, din kardeşiyiz. Ben yeryüzünde senden ve benden başka bir Müslüman bilmiyorum" dedi. Bunlar zalim kralın memleketine girince, adamlarından biri bunları gördü. Hemen gidip: "Senin memleketine öyle güzel bir kadın girdi ki, sizden başkasının olması münasib değildir" dedi. Kral derhal adamlar gönderip, Sare`yi yanına getirtti. Hz. İbrahim namaza durdu. Sare adamın yanına girince, kral (onu ayakta karşıladı, fakat) elini ona uzatamadı. Eli şiddetli şekilde tutuldu. Sare`ye: "Elimi salması için Allah`a dua et! Sana zarar vermeyeceğim!" dedi. Sare de dediğini yaptı. Ama kral tekrar Sare`ye sataşmak istedi. Eli, öncekinden daha şiddetli tutulup kaldı. Sare`ye aynı şekilde ricada bulundu. O da kabul etti. (Adam normal hale dönünce tekrar) sataşmak istedi. Eli önceki iki seferden daha şiddetli şekilde tutuldu. Sare`ye yine: "Allah`a dua et, elimi salsın, sana zarar vermeyeceğim!" diye rica etti. Sare dua etti, adamın elleri açıldı. Kral kadını getiren adamı çağırdı ve ona: "Sen bana ihsan değil bir şeytan getirmişsin. Bunu diyarımdan çıkar!" dedi. Sare`ye Hacer`i bağış olarak verdi. Sare yürüyerek geldi, İbrahim onu görünce: "Nasılsın, ne haber?" dedi. Sare: "Hayır var! Allah cebbarın elini tuttu ve (bana) bir hadim verdi!" dedi." Hz. Ebu Hureyre (ra) der ki: "Ey sema suyunun oğulları! Bu kadın (Hacer) sizin annenizdir."
Hadis No : 5212

Resim


_________________
Resim

KABE VE KABE'NİN TARİHÇESİ

Kabe Ve Kabe'nin Tarihçesi:
Kabe: Müslümanların kıblesi olan Beytullâh'ın ismidir.
Bu isim, ona, ya Mik'ab, Murabba (dört köşeli) olduğu, yahud, Mekke'de ilk kurulan bina olması itibarı ile, çevresinden tepe gibi yüksekçe bulunduğu için, verilmiştir.
ABEEsasen, Araplarca, her yüksek eve, Kabe denilir. [519] Kabe; çeşitli tarihlerde, müteaddid defalar yapılmıştır:
1) Rivayete göre: Yüce Allah; gök halkının, Beyt-i Mâmûr'u, Tavaf ettikleri gi­bi, yeryüzü halkının da, tavaf ve ziyaret etmeleri için, Beyt-i Mâmûr'un, yer­de bir misâli olmak üzre, Melekler gönderip ilk Kâbeyi inşa ettirmiştir. [520]
2) Kabe'nin ikinci yapılışı, Âdem Aleyhisselâm tarafındandır.[521]
3) Âdem Aleyhisselâmın vefatından sonra, oğulları, Kabe'yi, taş ve çamurla, yeniden yaptılar.
Bu yapı, Tûfan'a kadar kaldı. Tûfan'da yıkıldı ve belirsiz oldu. [522]
Kabe'yi, Âdem Aleyhisselâmdan sonra, oğlu Şis Aleyhisselâm, ilk kez, taş­la ve çamurla yapmıştır. [523]
Nuh Aleyhisselâm ile İbrahim Aleyhisselâm arasındaki çağda ise, Kabe'nin yeri; sellerin aşamayacağı, kırmızı kesekli bir tepecik halinde idi.
İnsanlar; Kabe'nin yerinin orada bulunduğunu, bilmekte ve fakat, tam yeri­ni, tâyin edememekte idiler.
Bununla beraber, her taraftan mazlumlar, oraya gelir ve sığınırlardı. Sıkıntıya uğrayanlar, orada dua ederler, duaları, kabul olunurdu.
Kabe'nin yeri; Yüce Allah tarafından, İbrahim Aleyhisselâma bildirilinceye kadar, insanlar, orayı, ziyaret ederlerdi. [524]
4) Kabe'yi, dördüncü defa, İbrahim Aleyhisselâm, oğlu İsmail Aleyhisselâmla birlikte yapmışlardır. [525]
5) Üzerinden zaman geçip yıkılınca, Kabe'yi beşinci defa Amâlikalar;
6) Üzerinden zaman geçip yıkılınca, Kabe'yi, altıncı defa Cürhümîler[526];
7) Kabe'yi, yedinci defa Kusayy b.Kilab [527];
8 ) Üzerinden zaman geçip yıkılınca, Kabe'yi, sekizinci defa, Kureyşîler [528];
9) Kabe'yi, dokuzuncu defa (Hicrî: 61) Abdullah b.Zübeyr;
10) Kabe'yi, onuncu defa, Haccac b.Yûsüfüssakafî yaptı. [529]
11) Kabe'nin on birinci ve son yapılışı; Osmanlı Pâdişâhlarından Sultan Ahmed'in onarımından sonra, oğlu dördüncü Sultan Murad b. Sultan Ahmed tarafındandır ve şöyle olmuştur:Esedî'nin bildirdiğine göre: Hicrî on birinci asrın başlarında Kâbenin şark tara­fındaki duvarda bir çatlama olmuştu.
Hicrî bin on dokuz yılında bu çatlaklık, daha da, arttı:
Mekke'de, o tarihte şiddetli bir yağmur yağdı.
Yağmurun arkasından sel geldi.
Sel suları, Mescid-i Haram'ın içine kadar girdi.
Kabe'nin, şark ve garp duvarları ile Hacerülesved'in bitişiğindeki duvar çatladı.
Sultan Mehmed'in oğlu Sultan Ahmed, Beytullâh'ı, yıktırarak bu iki duvardan birinin taşlarını altun, diğerininkini de, gümüş kaplatıp yaptırmak istedi.
Fakat, İlim Adamları, kendisine, mâni oldular.
Bu çatlağın, bir kuşakla giderilerek duvarın yıkılmaktan korunması mümkün olduğunu söylediler.
Bunun üzerine, Sultan Ahmed, sarı bakırdan altun kaplamalı bir kuşak yaptırdı.
Bunun, Kabe'ye bağlanması, bin yirmi yılının sonu ile bin yirmi bir yılının ba­şında idi.
Sultan Ahmed, bu iş için, seksen bin Dinar (altın) harcadı.
Hicrî bin otuz dokuz yılı şaban ayının on dokuzunda çarşamba günü sabahı saat ikide Mekke'ye ve havalisine benzeri görülmedik şiddetli bir yağmur yağdı.
ikindi ile akşam arası Vâdi-i İbrahim tarafından sel suları akmağa başladı.
Sel suları; önünde bulunan ev, dükkân, odun, ahşap, taş, toprak, ne varsa, nepsini sürükleyip getirdi.
Önüne kattığı süprüntüleri, Harem-i şerîfe, Beytullâh'ın içine soktu.
Sel, yatsıya yakın bir zamana kadar devam etti.
Harem-i şerif içinde su, tavaf sahasının etrafındaki direkler üzerindeki kandil­lerin asıldığı halkalara kadar yükseldi! Kabe'nin içine de, anahtar deliğinden iki metre yükseklikte su girdi.
Suyun boşalması için, Harem-i şerifin kapılarından olan Bâb-ı İbrahim açıla­rak, sular, oradan, Mekke'nin aşağısına doğru akıtıldı.
Selde ölenlerin sayısı bin kadardı.
Sel geldiği gün, ikindi vakti, Kabe'nin Şam tarafındaki duvarı, iki cephesiyle, iki tarafa doğru yıkıldı.
Şark duvarının şark kapısına kadar olan kısmını da, beraberinde götürdü. On­dan başka bir duvar kalmadı.
Kapının Kıvamı, kalan duvarın üzerinde idi.
Garp tarafındaki duvardan da, her iki yönden altıda birini götürdü.
Yalnız, bu görünen yüzden ki, Şam duvarının bitişiği olan kısmıdır üçte iki kadar kısmını ve tavanın da, iç kısmını, beraberinde çekip götürdü.
Şam tarafından yıkılan duvar, Haccac b. Yûsüfüssakafînin yaptırdığı duvardı. Durum; Mısır yoluyla İstanbula arzedildi.
Haber, dış memleketlere erişince -Hacc Mevsiminin yaklaşmış bulunması dolayısı ile- son derecede heyecan uyandırdı.
Mısır Valisi, Arnavud Mehmed Ali Paşa, Pâdişâhın gelecek emrini bekleme­den, Rıdvan Ağayı, kendi tarafından, hemen Mekke'ye gönderdi.
Ona, müstacel tedbirler alması için tam yetki verdi. Rıdvan Ağa, aynı yılın yirmi altı şevvalinde Mekke'ye vardı. Yirmi dokuz şevval salı günü, vazifeye başladı.
Önce; Beytullâh'ın, Mescid'in içinde toplanan sel birikintilerinden temizlenmesi için, müzakerelerde bulunmak üzre, bir Meclis kurdu.
Müzakere sırasında çıkan görüş ayrılığını, ilim adamlarından aldığı Fetvalarla halletti.
Cidde, Medine ve Kanfede'de bulunan nakil vâsıtaları, Mekke'ye getirilerek Harem-i şerif ve tavaf yolları, üzerlerini kaplayan çamurlardan temizlendi.
Haremin içine tepeler gibi çamur ve pislikler yığılmıştı.
Temizleme işi, zilkade ay'ının on dokuzuncu salı günü sona erinceye kadar, günde otuz kırk bin yük çamur taşındı.
Bundan sonra, sellerin tahrip ettiği yollar, havuzlar, su gözeleri ve Mina girişi onarılmağa başlanıp rebîulâhır ay'ının dokuzuncu perşembe günü bitirildi.
Kabe'nin tamiri için, Mısırdan gerekli malzemeler de geldi.
Pâdişah'ın gönderdiği zat ta, Mekke'ye gelip Rıdvan Ağa ile birlikte işe başladı.
Yirmi dokuz rebîulâhir çarşamba günü; Seyyid Muhammed Nazır, Rıdvan Ağa, Harem Şeyhi Şemsüddinül'attâkîve Mühendis Ali b. Şemsüddin Efendiler tara­fından Kâbenin inşâat keşfi ve planı yapıldı.
Binanın inşâat işine: Mühendislerden, Devlet Mühendisi Ali b.Şemsüddi-nülmekkî,
Mühendis Muhammed b.Zeynülmekkî,
Kardeşi Muallim Abdurrahman ve Muallim Süleymanussahrâviyyülmısrî Efen­diler tayin edildiler.
Süleymanüssahrâvî, Baş marangozdu. Ustalardan da:
Fâtih Ebüsseyyidüttabatıbiyyülmekkî, Selîmülkureşî, Muallim Süleyman b.Mu-nammedülbeca, Ibn. Hatim ve Nûrüddin adındaki ustalar tayin edildiler.
Bunların son dördü Mısırlı idiler.
Yirmi üç cemaziyelâhir pazar günü, Kabe'nin duvarları örülmeğe başlandı.
Yirmi üç şaban günü, yirmi beşinci sıra taşları dizildi.
Kabe'ye ve çevresine aid bütün işler, iki zilhicce gününe kadar tamamlanıp Bayramlarda ve Hilal zamanlarında ateş yakılacak yerlerin yapımı ile inşâat ve tâmirat sona erdirildi.[530]
Osmanlı Tarihçilerinden Naîmâ (1065-1128) da, Tarih'inde bu hâdiseleri oriji­nal üslubuyla anlatır. [531]
Halebî (975-1044) de, bunlardan, kısaca bahseder. [532]

İbrahim Aleyhisselâmın Hz. Hâcer Ve Hz. Sâre'den Doğan Oğulları:
İbrahim Aleyhisselâmın, ilk ve büyük oğlu, İsmail Aleyhisselâm olup, ikinci zev­cesi Hz.Hâcer'den doğmuştu. [597]
O zaman, İbrahim Aleyhisselâm, seksen altı yaşında bulunuyordu. [598]
İbrahim Aleyhisselâmın ikinci oğlu olan İshak Aleyhisselâm ise, ilk zevcesi Hz.Sâre'den doğmuş olup [599] o zaman, İbrahim Aleyhisselâm, yüz yaşında idi. [600]

Hz. Sâre'nin Vefatı:
Hz. Sâre, yüz yirmi yedi yasında iken, Ken'an topraklarında Zorbaların kariyesi olan Habrun'da vefat etti. [601]
Vâdilkurâ ile Şam arasında bulunan Habra veya Habrun [602], Beytülmakdis Kudüs) kariyelerinden olup Halîlürrahman diye anılırdır.
Hz. Sâre vefat edince, İbrahim Aleyhisselâm, onu, gömmek üzere bir yer arar­ken, Habra nahiyesinde oturan kendi dininde bulunan Safvan adındaki bir adamla karşılaştı ve ondan, elli dirheme -ki, o asırda bir dirhem, beş dirhemdi- satın aldı­ğı yere Hz. Sâre'yi. gömdü.
Vefat ettiği zaman, kendisi de, oraya gömüldü.
İbrahim Aleyhisselâmın oğlu İshak Aleyhisselâmın zevcesi de, sonra, İshak Aıeyhisselâm da, İshak Aleyhisselâmın oğlu Yâkub Aleyhisselâm da, Yâkub Aley­hi sselâmın zevcesi İlya da, oraya gömüldüler. [603]
İbrahim Aleyhisselâmın Katura Ve Haccunla Evlenmesi Ve Bunlardan Doğan Çocukları: Hz. Sâre'nin vefatından sonra, İbrahim Aleyhisselâm, Katura (veya Kantura) binti Yaktan'ul ken'ânî ve Haccun ile evlendi. [604]
İbrahim Aleyhisselâmın, Katuradan dört, Haccun adındaki hanımından da, 3 çocuğu doğup çocuklarının sayısı on üçü buldu. [605]
Başka rivayete göre: Katura veya Kantura'dan altı, [606], Haccun veya Haccuna'dan beş oğlu doğdu. [607]

Katuradan Doğan Çocuklar:
1) Zimran,
2) Yokşan,
3) Medan,
4) Medyan,
5) Yeşbak,
6) Şuah [608]

Haccun Veya Haccura'dan Doğan Çocuklar:
1) Keysan veya Keyşan
2) Feruh (Şeruh veya Süreç),
3) Ümeym (veya Üheym),
4) Lutan,
5) Nâfes[609]

İbrahim Aleyhisselâmın Vefatı:
İbrahim Aleyhisselâm, Ken'an ilinde [616] hastalanıp [617] yüzyetmişbeş[618] veya ikiyüz yaşında bulunduğu sırada vefat etti. [619]
Habrun tarlalarından satın alıp Hz. Sâre'yi gömmüş olduğu yere, kendisi­ de [620], oğulları İsmail ve İshak Aleyhisselamlar tarafından gömüldü. [621]
Ona ve âline ve gönderilen bütün Peygamberlere Selâm Olsun!
Halilurrahman diye anılan bu yerle Kudüs arasındaki uzaklık, bir Merhaleye akındır. [622]
İbrahim Aleyhisselâmın vefatında, İsmail Aleyhisselâm, seksen dokuz yaşında idi. [623]

İbrahim Aleyhisselâma İndirilen İlâhî Sahifeler:
Yüce Allah tarafından İbrahim Aleyhisselâma indirilmiş olan On Sahife [624] Ramazanın ilk gecesinde indirilmişti. [625]
Bunların içindekiler, Emsal (kıssalar, ibretli sözler) ile Sübhânallâh diyerek Yüce Allâhı Teşbih ve tenzih, Lâ ilahe illallah diyerek tevhid, Elhamdü lillâh diyerek Ona şükür etmekten ibaretti. [626]
Eshâb-ı kiramdan Ebû Zerrülgıfârî der ki:(Yâ Resûlallâh! İbrahim'in Sahifelerinde neler vardı?) diye sordum.
(Hepsi, meseller (ibretli sözler) idi. Şöyle ki:Ey saltanat verilen, sınanan, aldanan kıral!
Ben, seni; dünyayı, birbiri üzerine yığasın diye göndermedim.
Fakat, mazlumun duasını, benden geri çeviresin (Mazlumu, bana yalvarmak zorunda bırakmayasın) diye gönderdim.
Çünkü, ben, mazlumun duasını -kâfir de, olsa- geri çevirmem!
Onda, şöyle meseleler de, vardı:Aklına, mağlub olmadıkça, akıl sahibinin belli saatleri olmak:
1) Bir saatini, Rabb'ına dua ve münâcâta,
2) Bir saatini, Yüce Allâhın sanat ve kudreti üzerinde durup düşünmeğe,
3) Bir saatini, geçmişte işlediklerinden ve gelecekte işleyeceklerinden kendisini sor­guya çekmeye,
4) Bir saatini de, helâlından yeme içme ihtiyacını karşılamağa ayırmak gerekirdir.[627]
Yine akıl sahibine gerekir ki; üç şey için:
1) Âhirete hazırlanmak,
2) Geçimini düzene koymak,
3)Haram olmayan şeylerden yararlanmak için olmadıkça, bir yerden, başka bir yere göç edip gitmemektir. [628]
Yine akıl sahibine yaraşan:
1) Zamanına, basiretle, ibret gözüyle bakıcı,
2) İşini, önüne katıcı,
3) Dilini, koruyup tutucu, kelâmını, azaltıcı olmaktır. [629]
Meğer ki, mâlâyanisi (açıklaması) hakkında olsun. buyurdu." [630]
Yâ Resûlallâh! İbrahim ve Musa'nın Sahifelerinde bulunan şeylerden, Yüce Allâhın, Sana indirdiği bir şey var mıdır? diye sordum.
Ey Ebûzer! Okusana!:Hakîkaten iyi temizlenen ve Rabbinin ismini zikredip de, namaz kılan kimse, umduğuna erişmiştir.
Belki, siz, dünya hayatını, Âhiretten üstün tutarsınızdır.
Hiç şüphesiz, bunlar, önceki Sahifelerde, İbrahim ile Musa'nın Sahifelerinde de, vardır. (Âlâ: u-19) buyurdu.[631]

İbrahim Aleyhisselâmın Bazı Faziletleri:
1) İbrahim Aleyhisselâma, buluğ çağından önce, rüşd'ü verilmişti. [632]
2) İbrahim Aleyhisselâm, Tevhid Ehli olanların İmamı idi. Dili, Tevhidde hüccet kılınmıştı.
Küçüğünden, büyüğüne kadar bütün halkı, hüccet dili ile Hakka davet etmişti. [633]
Kendisi, Yüce Allah'ın Hanîf bir Müslüman olarak andığı ilk Zât idi.
Hakkında:"İbrahim; ne bir Yahudi, ne de, bir Hıristiyandı.
Fakat, o, Allah'ı, bir tanıyan dosdoğru bir Müslümandı. Müşriklerden de, değildi o!" buyrulmuştur. [634]
3) İbrahim Aleyhisselâm, Allâhın nimetlerine şükereden bir Zat'tı. Yüce Allah, onu, beğenip seçmiş, doğru bir yola iletmişti. [635]
4) İbrahim Aleyhisselâm, başlı başına bir Ümmet'ti. Allah'a, itaatkârdı. Bâtıl din­lerden uzak ve Muvahhid bir Müslümandı.
O, hiç bir zaman, müşriklerden olmamıştır. [636]
5) İbrahim Aleyhisselâma, Allah tarafından, dünyada bir güzellik (İyi hal ve mevki) verilmiş ve hakkında:"Hiç şüphesiz, o, Âhirette de, mutlaka Salihlerdendir." buyrulmuştur. [637]
6) İbrahim Aleyhisselâm; yumuşak huylu, yufka yürekli, kendisini, tamam ile Al­lah'a vermiş bir Zat'tı. [638]
7) Yüce Allah, onu, Halil (Dost) edinmişti. [639]
8) Peygamberlik, Kitab, Hikmet, büyük bir Mülkü saltanat, İbrahim Aleyhisselâmın Hanedanına, soyundan gelenlere verilmiştir. [640]
9) İbrahim Aleyhisselâm: "Benden sonrakiler içinde, benim için bir lisan-ı sıdk ver! (Dünyada, Kıyamete kadar baki kalacak bir yâd-ı cemîl, zikr-i cemîl ver! İsmi­mi, hep iyilikle andır!) diyerek dua etmiş [641] bu güne kadar kendisine sevgi ve saygı beslemeyen hiç bir millet ferdi görülmemiştir. [642]
10) İbrahim Aleyhisselâm, bütün insanlara İmam, kendisinin Makamı da, Müstumanlara Musalla (Namazgah) kılınmıştır. [643]
11) Peygamberimiz Aleyhisselâm'a, İbrahim Aleyhisselâmın dinine uyması, em­redilmiştir! [644]
12) İbrahim Aleyhisselâm, Rabb'i tarafından bir takım Kelimeler (emirler)le im­tihan olunmuş, onları, tamamıyla yerine getirmiş, başarmıştır. [645]
13) İbrahim Aleyhisselâm, Allah yolunda ateşe atılanların, Allah yolunda Hic­ret edenlerin ilki idi. [646]
14) Kıyamet gününde insanlar, yalın ayak ve çıplak hasrolunacaklar, O gün, insanların, ilk giydirileni, İbrahim Aleyhisselâm olacaktır. [647]
15) İbrahim Aleyhiselâm, konuk konuklayan insanların ilki idi. [648] Kendisi, sabah, akşam yemeğini, misafirsiz yemezdi.
Misafir, bulabilmek için, iki mil ve hattâ daha da, çok yürüdüğü olurdu. [649] Kendisi, Misafirler (Konuklar) Babası diye anılırdı. [650]
16) İbrahim Aleyhisselâm; ilk kez, bıyığını kırpıp kısaltan,
17) İlk kez, koltuk altı ve etek temizliği yapan [651],
18) İlk kez, tırnaklarını, kesen,
19) İlk kez, Misvak tutunup dişlerini temizleyen,
20) İlk kez, ağzını, su ile çalkalayan,
21) İlk kez, su çekip burun temizliği yapan,
22) İlk kez, edeb yerlerini su ile temizleyen,
23) İlk kez, saçlarını, tarayan [652],
24) İlk kez, bacağına don (kilot) giyen [653],
25) İlk kez, ayaklarına, ayakkabı giyen,
26) İlk kez, Musâfaha yapan,
27) İlk kez, kucaklaşan,
28) İlk kez, iki göz arası, Secde mahalli olan alından öpen [654],
29) İlk kez, kendi kendini sünnet eden [655] ve ilk kez yüz elli yaşında bulundu­ğu sırada [656], saç ve sakalının ağarmağa başladığını gören insandı. [657]
Saç ve sakalında gördüğü aklığın, ne olduğunu: Yâ Rab! nedir bu?" diye sorduğu zaman [658]:Hayır'dır!" buyrulmuş, sabaha çıkınca, başındaki saçların üçte ikisi, ağarmış [659]:Yâ Rab! Nedir bu?" diye sorunca da [660]
Bu, dünyada ibret, Âhirette de, Nurdur! [661] Vakar'dır! Ey İbrahim!" buyrulmuş.
Bunun üzerine, İbrahim Aleyhisselâm: Öyle ise, yâ Rab! Vakarımı, artır!" demiş [662], Sabaha çıkınca, saçı, sakalı, papatya çiçeği gbi bembeyaz olmuştur. [663]
30) Cebrail Aleyhisselâmın gösterdiği yerlere Mekke Harem Sınırı taşlarını da, ik defa İbrahim Aleyhisselâm dikmişti. [664]

Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâmın Mîrac Gecesinde Atası İbrahim Aleyhisselâmla Karşılaşıp Selamlaşması:
Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm, Mîrac gecesinde Cebrail Aleyhisselâmla birlikte yedinci kat göğe yükseldiler.
Cebrail Aleyhisselâm, göğün kapısını çaldı.
"Sen, kim'sin?" denildi.
Cebrail Aleyhisselâm:"Cebrail'im!" dedi.
"Yanında kim var?" diye soruldu.
Cebrail Aleyhisselâm:"Muhammed (Aleyhisselâm) var!" dedi.
"O (Mîrac için) gönderildi mi?" diye soruldu.
Cebrail Aleyhisselâm: "Gönderildi." dedi.
Göğün kapısı açılınca, orada, İbrahim Aleyhisselâmla karşılaştılar ki, kendisi, sırtı­nı, Beytülmâmûr'a dayamış [665], Beytülmâmûr'un kapısının önündeki bir Kürsü üze­rinde oturuyordu. [666]
Cebrail Aleyhisselâm:"Selâm ver ona!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselâm selam verdi.
O da, Peygamberimizin selâmına mukabele ettikten sonra:"Hoş geldin! Safa geldin? Salih oğlum! Salih Peygamber!" dedi. [667]
Kendisi, çok yaşlı, Ulu ve Heybetli bir Zat idi. [668]
Peygamberimiz, Cebrail Aleyhisselâma:"Ey Cebrail! Kim bu?" diye sordu. [669]
Cebrail Aleyhisselâm:"Bu, Atan İbrahim Aleyhisselâm'dır." dedi. [670]
İbrahim Aleyhisselâm, Peygamberimiz Aleyhisselâma:"Ümmetine [671], benden, selâm söyle! [672] Onlara, emret! [673] Haber ver de [674], Cennet'e, fidan dikmeyi, çoğaltsınlar! [675]
Çünkü, Cennet'in toprağı, güzel [676], suyu, tatlı [677], arzı, geniş [678] ve düzlüktür!" dedi. [679]
Peygamberimiz Aleyhisselâm:"Cennet'e dikilecek Fidan, nedir?" diye sordu [680] İbrahim Aleyhisselâm:"Cennet'e dikilecek fidan: Sübhânallâhi velhamdü lillâhi velâ ilahe illallâhü vallâhü ekber [681], Lâ havle velâ kuvvete illâ billah'dır!" dedi. [682]
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[519] Fîrûzâbâdî-Kamûsulmuhîtc.1,s.129, Yâkut-Mûcemülbüldan c.4,s.465, Nevevî-Tehzîbülesmâvellugat c.1,s.116.
[520] Ezrakî-Ahbaru Mekke d.s.34.[521] Âdem Aleyhisselâm bahsine bakınız!
[522] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.36-51.
[523] İbn.Kuteybe-Maarif s.10, Taberî-Tarih c.1,s.162, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.54
[524] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.52-53.
[525] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1 ,s.53, Mâverdî-Ahkâmussultaniye s.159, Ebüttayyib-lkdüssimîn c.1 ,s.47, Diyar.Bekrî-Hamîs C.1.S.117.
[526] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.62,86,101, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.329, Zehebî-Tarihulislam c.2,s.34, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.244, Ebüttayyib-lkdüssimîn c.1,s.47, Diyar.Bekrî-Hamîs c.1,s.117.
[527] Yâkubî-Tarih c.1,s.24O, Mâverdî-Ahkâmussultaniye s.160, Ebüttayib-lkdüssımîn c.1,s.47, Diyar.Bekri-Hamîs C.1.S.117.
[528] İbn.İshak, İbn.Hişam-Sîre c.1,s.201-211, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.145-148, Belazürî-Ensabüleşraf c.1,s.99-100, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.329, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.244 Diyar.Bekrî-Hamîs c.1,s.117
[529] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.201-216, Ebüttayyib-lkdüssimin c.1,s.47, Diyar.Bekrî-Hamîs c.1,s.117.
[530] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.355-371 (Ek Bölüm).[531] Naimâ-tarih c.2,s.90-91, C.3.S.41-42.
[532] Halebî-insanülayûn c.1,s.279.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/208-211.
[597] Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.47, Sâlebî-Arais s.97
598] ibn.Kuteybe-Maarif s.16, Yâkubî-Tarih c.1,s.25.
[599] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.47, Taberî-Tarih c.1,s.16O.
[600] İbn.Kuteybe-Maarif s.16.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/221.
[601] ibn.Kuteybe-Maarif s.16, Sâlebî-Arais s.97, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.123, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.174.
[602] Zürkanî-Mevahibülledünniye Şerhi c.3,s.358.
[603] Yâkut-Mûcemülbüldan c.2,s.212.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/221.
[604] ibn.Sa'd-Tabakat C.1.S.48, İbn.Kuteybe-Maarif s.16, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.123, Ebülfida-Elbidaye vennihayeC.1,S.175.
[605] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.48, ibn.Kuteybe-Maarif s.16.
[606] Sâlebî-Arais s.97, İbn.Esîr-Kâmil c.1 ,s.123, Süheylî-Ravdlünüf c.1,s.84, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.175.
[607] Sâlebî-Arais s.97, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.175..
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/221.
[608] Şâlebî-Arais s.97, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.174, 175.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/222.
[609] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.48, Sâlebî-Arais s.97, Ebülfida-Elbidaye vennihaye. c.1,s. 175.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/222.
[610] Katura hanımdan dolayı Katura oğullan diye anılan bir cemaat te, Mekke'de ismail Aleyhısselâmla birlikte otur­muşlardır. (İbn.Hazm-Cemhere c.2,s.51O).
[611] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.47-48, Taberî-Tarih c.1,s.16O, Sâlebî-Arais s.97.
[612] İbn.Sa'd-Tabakat c.1, s.48, ibn.Habib-Muhabber s.394, Taberî-Tarih c.1,s.16O.
[613] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.47-48, Taberî-Tarih c.1,s.16O.[614] ibn.Habib-Muhabber s.394.
[615] Nevevî-Tehzibülesma vellugat c.1,s.lO2.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/222-223.
[616] ibn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.39.
[617] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.174.
[618] ibn.Kuteybe-Maarif s.16, Taberî-Tarih c.1,s. 160-161, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.124, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.174.
[619] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.48, İbn. Kuteybe Maarif s.16, Taberî-Tarih c.1,s.16O.
[620] ibn.Kuteybe-Maarif s.16, Sâlebî-Arais s.98, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.174.
[621] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.174.
[622] Nevevî-Tehzîbülesmâ vellugat c.1,s.99.
[623] Diyar.Bekrî-Hamîs c.1,s.145.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/223.
[624] Taberî-Tarih c.1,s.161, İbnüneddîm-Fihrist s.39, Zemahşerî-Keşşaf c.4,s.245, Kurtubî-Tkefsir c.20,s.25.
[625] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.1O7.
[626] Mes'ûdî-Ahbaruzzaman s.80.
[627] Taberî-Tarihc.1,s.161, Ebû Nuaym-Hilyetülevliya c.1,s.167, Zemahşerî-Keşşaf c.4,s.245, Sâlebî-Arais s.100, ibn.Asakir-Tarih c.6,s.357, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.1O8, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.124, Kurtubî.Tefsir c.20,s,25, Aliyyülmüttakî-KenzüPummal c.16,s.132-133.
[628] Taberî-Tarih c.1,s.161, Ebû Nuaym-Hilyetülevliya c.1,s.167, Sâlebî-Arais s.100, Kurtubî-Tefsir c.20,s.25,
Aliyyülmüttakî-Kenzül'ummal c.16,s. 132-133.
[629] Taberî-Tarih c.1,s.161, Ebû Nuaym-Hilyetülevliya c.1 ,s.167, Zemahşerî-Keşşaf c.4,s.245, Sâlebî-Arais s.100, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.1O8, İbn.Asakir-Tarih c.6,s.357, Fahrurrazi-Tefsir c.31,s.15O, Kurtubî-Tefsir c.20,s.25, Nesefî-Medarik c.4,s.35O, Süyûtî-Dürrülmensur c.6,s.341, Aliyyülmüttakî-Kenzül'ummal c.16,s.133.
[630] Taberî-Tarih c.1,s.161, Ebû Nuaym-Hilye c.1,8.167, Sâlebî-Arais s.100, Ebülferec İbn.Cevzi-Tabsıra c.1,s.1O8, İbn.Asakir-Tarih c.6,s.357, Kurtubî-Tefsir c.20,s.25, Kenzül'ummal c.16,s.133.
[631] Ebû Nuaym-Hilyetülevliya c.1,s.169, İbn.Esîr-Câmiul'usül c.2,s.505, Kurtubî-Tefsir c.20,s.25, Hâzin-Tefsir
c.4,s.371, Süyûtî-Dürrülmensur c.6,s.341, Aliyyülmüttakî-Kenzül'ummal c.16,s.133.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/223-224.
[632] Enbiyâ: 51. [633] En'am: 83.[634] ÂI-i imran: 67.[635] Nahl: 121.[636] Nahl: 120. [637] Nahl: 122.[638] Hûd: 75.[639] Nisa: 123.[640] Hadîd: 26, Nisa: 54.[641] Şuarâ: 84.
[642] Nevevi-Tehzîbülesmâ vellugat c.1,s.99.
[643] Bakare: 124-125. [644] Nahl: 123.[645] Bakare: 124, Necm: 37.
[646] Sâlebî-Arais s.99
[647] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11.S.518, Ahmed b.Hanbel-Müsned 1950. Hadîs, Buharî-Sahih c.7,s.195, Müslim-Sahih c.4,s.2195, Nesaî-Sünen c.4,s.114,117, Sâlebî-Arais s.99.
[648] Mâlik-Muvatta' c.2,s.922, İbn.Sa'd-Tabakat c.1 ,s.47, İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11 ,s.522, ibn.Kuteybe-Maarif s.15, Sâlebî-Arais s.99, Deylemî-Firdevs c.1,s.28, İbn.Asâkir-Tarih C.2.S.157, Nevevî-Tehzîbülesmâ vellugat c.1,s.100.
[649] Şâlebî-Arais s.99, İbn.lyas-Bedâyiüzzühur s.87.
[650] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.47, Sâlebî-Arais s.98, Nevevî-Tehzîbülesmâ vellugat c.1,s.100.
[651] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.522, İbn.Kuteybe-Maarif s.15, Taberî-Tarih c.1,s.144, Sâlebî-Arais s.99.
[652] İbn.Kuteybe-Maarif s.15, Taberî-Tarih c.1,s.144, Sâlebî-Arais s.99.
[653] Sâlebî-Arais s.99, Diyar.Bekrî-Hamîs c.1,s.13O
[654] Diyar.Bekrî-Hamîs c.1,s.13O.
[655] Abdurrezzak-Musannef c.2,s.175, ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.522, Buharî Edebülmüfred s.322.
[656] ibn.Kuteybe-Maarif s. 15.
[657] Mâlik-Muvatta' c.2,s.922, İbn.Sa'd-Tabakat c.1 ,s.47, İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11 ,s.522, ibn.Kuteybe-Maarif s.15, ibn.Abd.Rabbih-ıkdülferid c.3,s.52, Sâlebî-Arais s.99.
[658] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.47, İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.522
[659] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.47, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.157.
[660] Mâlik-Muvatta' c.2,s.922, İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s,47, İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11.S.522, Nevevî-Tehzîbülesmâ vellugat c.1,s. 100.
[661] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.47, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.157.
[662] Mâlik-Muvatta' c.2,s.922, İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11.S.522, İbn.Abd.Rabbih-Ikdülferîd C.3.S.52, Deylemî-Firdevs c.1,s.29, Sâlebî-Arais s.99, Nevevî-Tehzîbülesma vellugat c.1,s.100 .
[663] Deylemî-Firdevs c.1,s.29.
[664] Abdurrezzak-Musannef c.5,s.25, Vâkıdî-Megazi c.2,s.842, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s. 127-128.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/225-227.
[665] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.14,s.303-304, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.3,s. 148-149, Müslim-Sahih c.1,s.146,147, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.2,s.130-131, Begavi-Mesâbihussünnec.2,s.179, Kadı lyaz Şifâ c.1,s.137, İbn.Esîr-Câmiul'usûl c.12,s.53-54, İbn.Seyid-Uyunüleser c.1,s.144.
[666] İbn.ishak, ibn.Hişam-Sire c.2,s.48-49.
[667] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1,s.2O9, Buharî-Sahih c.1,s.92, Taberî-Tefsir c.27,s.53.
[668] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1,s.2O9.
[669] İbn.ishak, İbn.Hişam-Sîre c.2,s.46, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1,s.257, Buharî-Sahih c.1,s.92, Müslim-Sahih c.1,s.149..
[670] İbn.ishak, İbn.Hisam-Sîre c.2,s.49, A.b.Hanbel-Müsned c.1 ,s.257, Buharî-Sahih c.4,s.249, Taberî-tefsir c.27,s.53.
[671] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.418, Tirmizî-Sünnen c.5,s.510, Taberî Tefsir c.3,s.86, Süyûtî-Hasâilsülkübrâ C.1.S.414.
[672] Tirmizî-Sünen c.5,s.51O, Taberânî-Mûcemüssagîr c.1,s.196, Kurtubî-Tefsir c.10,s.415, Halebî-İnsanüluyun c.2,s.123.
[673] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.418, Taberî-Tefsir c.15,s.255, Ebülfida Tefsir c.3,s.86, Süyûtî-Hasaisülkübrâ c.1,s.414, Halebî-insünaluyûn c.2,s.123.
[674] Tirmizî-Sünen c.5,s.51O, Taberânî-Mûcemüssagîr c.2,s.196, Kurtubî-Tefsir c.10,s.415.
[675] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.418, Taberî-Tefsir c.15,s.255, Ebülfida-Tefsir c.3,s.86, Süyûtî-Hasâisülkübrâ c.1,s.414, Halebî-İnsanüluyûn c.2,s.123.
[676] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.418, Tirmizî-Sünen c.5,s.51O, Taberî-Tefsir c.15,s.255, Taberânî-Mûcemüssagîr c.2,s.196, Kurtubî-Tefsir c.10,s.415, Ebülfida-Tefsir c.3,s.86, Süyûtî-Hasâisülkübrâ c.1,s.414, Halebî-İnsanüluyun c.2,s.123.
[677] Tirmizî-Sünen c.5,s.51O, Taberânî-Mûcemüssagîr c.2,s.196, Kurtubî-Tefsir c.10,s.418.
[678] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.418, Taberî-Tefsir c.15,s.255, Ebülfida-Tefsir c.3,s.86, Süyûtî-Hasâisülkübrâ C.1.S.414.
[679] Tirmizî-Sünen c.5,s.51O, Taberânî-Mûcemüssâggir c.2,s.196, Kurtubî Tefsir c.10,s.415.
[680] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.418, Taberî-Tefsir c.15,s.255, Ebülfida-Tefsir c.3,s.86, Süyûtî-Hasaisülkübra c.1,s.414, Halebî-lnsanüluyun c.2,s.123
[681] Tirmizî-Sünen c.5,s.51O, Taberânî-Mûcemüssagîr c.2,s.196.
[682] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.5,s.418, Taberânî-Mûcemüssagîr c.2,s.196, Ebülfida-Tefsir c.3,s.86, Süyûtî-Hasâis C.1.S.414, Halebi C.2.S.123.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/227-229.



Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İyi kötü herkes (Cehennem üzerine kurulmuş Sırât`tan) geçer. Yalnız mü’mine, serin ve selâmet olur. İbrahim Aleyhisselam`a ateşin serin olduğu gibi. Öyle ki mü’minlerin soğukluğundan Cehennem: “mü’minin nuru narımı söndürüyor!” diye bağırır. Bundan sonra Allahü Teâlâ, takva ehlini kurtarır; zalimleri ise orada yüzüstü bırakır!”
(İbni Mâce)

_________________
Resim

İBRAHİM a.s.İle İSMAİL a.s.'mın KABE'Yİ İNŞA ETMELERİ

İbrahim Aleyhisselâmın, İsmail Aleyhisselâmla Birlikte Kabe'yi İnşa Etmeleri:
İbrahim Aleyhisselâm; Yüce Allah'ın, dilediği kadar Şam'da kaldıktan sonra, Mekke'ye geldi [466], İsmail Aleyhisselâmı, buldu. [467]
O zaman, İsmail Aleyhisselâm, otuz yaşında bulunuyordu. [469]
İsmail Aleyhisselâm, Zemzem kuyusunun arka tarafında büyük bir ağacın al­ında okunu yontup düzeltmekte idi.
İsmail Aleyhisselâm, Babasını, görünce, ayağa kalkıp ona doğru vardı.
Bir babanın, oğluna, oğlunun da, babasına yaptığı gibi, birbirlerine iştiyakla sarıldılar, kucaklaştılar, öpüştüler. [470]
İkisi de, sevinçlerinden, öyle ağladılar ki, onların ağıtına, kuşlar bile katıldılar. [471]
İbrahim Aleyhisselâm:"Ey İsmail! Yüce Allah, bana, önemli bir iş emretti." dedi. İsmail Aleyhisselâm:"Rabb'ın, sana, ne emretti ise, onu, hemen yerine getir!" dedi. İbrahim Aleyhisselâm:"Sen, bana, bu işte yardım edeceksin." dedi. İsmail Aleyhisseiâm: "Ben, sana, yardım ederim." dedi. İbrahim Aleyhisselâm:"Yüce Allah, orada [472], Kendisi için [473], bir Beyt yapmamı, bana emr etti." dedi. [474]
İsmail Aleyhisselâm: "Nerede?" diye sordu. [475]
İbrahim Aleyhisselâm; çevresinden yüksekçe bulunan [476], gelen sellerin basamadığı, üzeri ufak taşlı[477] bir tümseğe işaret etti: "İşte, orada!" dedi. [478]
İkisi birlikte Kabe'nin temellerini kazmağa başladılar. Âdem Aleyhisselâmın yapısının temeline kadar indiler.
Temelde, her birini, ancak, otuz adamın kaldırabileceği veya kaldıramayacağı büyüklükte ve ağırlıkta taşlara rastladılar. Kabe'yi, o temel üzerinde yapmağa başladılar. [479]
İsmail Aleyhisselâm, taş taşıyor, İbrahim Aleyhisselâm da, duvarları, örmeğe devam ediyordu. [480]
Duvarlar, yükselince, İbrahim Aleyhisselâmın, uzanıp yerden taş alması ve onu, duvara kaldırması, güçleşti. [481]
Bunun üzerine, İsmail Aleyhisselâm, bu gün (Makam-ı İbrahim) diye anılan ta­şı getirip İbrahim Aleyhisselâmın ayağının altına (iskele gibi) koydu.
İbrahim Aleyhisselâm da, onun üzerine dikilerek yapı işine devam etti. [482] Beytullâh'ın yapısı sona erinceye kadar bu taş, köşelerde dolaştırıldı, durdu.
İbrahim Aleyhisselâm, bu taşın üzerinde durmuş olduğu içindir ki, ona (Makam-ı İbrahim) ismi verildi. [483] İbrahim Aleyhisselâm, yapar, İsmail Aleyhisselâm da, ona, taş sunarken [484]
"Ey Rabb'imiz! Tarafımızdan (kulluk armağanı olarak sunulan) şu hizmeti, ka­bul buyur!
Şüphe yok ki, her şeyi, hakkıyle bilen Sen'sin Sen!" diyerek dua ederlerdi. [485]
İbrahim Aleyhisselâm, yapı işini ilerletip bugün, Hacerülesved'in bulunduğu yere yaklaştığı zaman, İsmail Aleyhisselâma:"Bana, bir Taş getir ki, insanların, Kabe'yi, oradan tavafa başlamalarına bir alâmet ve nişan olsun!" dedi.
İsmail Aleyhisselâm, bir taş bulup getirdi.
Fakat, İbrahim Aleyhisselâm, onu, beğenmedi. [486]
Cebrail Aleyhisselâm, Hacerülesved'i getirdi ki, Yüce Allah, Tûfan'da onu, Ebû Kubeys dağında muhafaza etmişti. [487]
İsmail Aleyhisselâm, onu, görünce:"Babacığım! Sana, nereden geldi bu?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:"Cebrail, getirdi!" dedi.
Hacerülesved'i, duvardaki yerine, Cebrail Aleyhisselâm, yerleştirdi. [488]
Rivayete göre: Âdem Aleyhisselâm, Cennetten çıkarken, Hacerülesvedi yanında getirmiş, onu, Mekke'de yapacağı Beyt'e yerleştirmesi, Allah tarafından, kendi­sine emredilmişti. [489]
Hacerülesved; Cennetten çıktığı zaman, kardan daha ak olduğu halde Âdem oğullarının müşrik olanları, onu, günahları ile karartmışlar [490], Cahiliyet ve İslâmiyet devrinde birbiri ardınca vuku bulan yangınlar da, onu, daha kara bir hale getirmiştir. [491]
Hacerülesved; Kıyamet gününde, iki görür göz ve konuşur dil haline gelip dün­yada kendisini İstilâm edenler lehinde şehadette bulunacaktır.'[492]
İbrahim Aleyhisselâmla İsmail Aleyhisselâm, Kabe'yi yaparlarken, Cürhüm D.Âbir b.Sebe', b.Yaktan'ın çocuklarından yardım istemişler, onlar da yardım et­mişlerdir [493]
İbrahim Aleyhisselâm; Kabe'nin yüksekliğini: dokuz arşın;
Uzunluğunu cephede: Hacerülesved Rüknünden Hatîm'in yanındaki Şam Rük­nüne kadar otuz iki arşın;
Enini: Şam Rüknü ile Garb Rüknü arasında yirmi iki arşın;
Arka taraftan, Garb Rüknü ile Yemen Rüknü arasını otuz bir arşın;
Yemen tarafındaki cephenin enini: Hacerülesved Rüknünden Yemen Rüknü­ne kadar Yirmi arşın yaptı.
Dört köşeli olduğu için, Beytullâh'a: Kabe denildi.
Âdem Aleyhisselâm in yaptığı Kabe'nin temeli de, aynen böyle idi.
İbrahim Aleyhisselâm, Kabe'ye, yer seviyesinde bir kapı yeri bırakmıştı.
Tübbaulhımyerî gelip kilidli ve halkalı bir kapı taktırıncaya kadar, Kabe, kapı­sız kaldı.
Tübba' Kabe'ye, tam bir örtü de, örttürdü ve Kâbenin yanında kurban da, kesti [494]
İbrahim Aleyhisselâm, Kabe'ye ne tavan yaptı, ne de, Kabe'nin inşasında ça­mur kullandı.
Sâdece, taşları, birbiri üzerine dizdi [495]

İbrahim Aleyhisselâmla Oğlunun İlk Haccı Ve İnsanların Hacca Çağrılışı:
Kabe yapılıp tamamlanınca, Cebrail Aleyhisselâm, geldi, İbrahim Aleyhisselâma: "Onu tavaf et!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâmla İsmail Aleyhisselâm, her tavafta Hacerül Esved'i, İsti­lâm etmek suretiyle Kabe'yi, yedi kerre tavaf ettiler.
Makam-ı İbrahim'in arkasında ikişer rekât namaz kıldılar.
Cebrail Aleyhisselâm; Safa ile Merve, Mina, Müzdelife ve Arafatta yapılacak Hacc amellerinin hepsini onlara gösterdi, ve öğretti.
Akabe Cemresine vardıkları zaman, orada, Şeytan göründü.
Cebrail Aleyhisselâm, İbrahim Aleyhisselâma:"Tekbir getir ve taş at ona!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm, birer birer yedi kerre tekbir getirerek taş attı.
Şeytan, kayboldu.
Şeytan, orta Cemre'de de, göründü.
Cebrail Aleyhisselâm, yine:"Tekbir getir ve taş at ona!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm, yine yedi kere, birer birer Tekbir getirerek taş attı. Şey­tan, kayboldu.
Şeytan, en son Cemre'de de, tekrar göründü.
Cebrail Aleyhisselâm, İbrahim Aleyhisselâma:"Tekbir getir ve taş at ona!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm, yedi Tekbirle ona yedi taş daha attı.
Şeytan kayboldu.[496]
Bundan sonra, İbrahim Aleyhisselâm, Cebrail Aleyhisselâmla birlikte Meş'ar-ı Haram'a, daha sonra da, Arafat'a gitti.
Cebrail Aleyhisselâm, orada, İbrahim Aleyhisselâma:"Gösterdiğim Hacc amellerini öğrendin mi?" diye üç kere sordu.
İbrahim Aleyhisselâm da, her soruşunda "Evet!" dedi.
Bunun için, oraya Arafat denildi.[497]
Cebrail Aleyhisselâm, İbrahim Aleyhisselâma:"Haccı, insanlara seslenerek bildir!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm: "Ne diyerek bildireyim?" diye sordu.
Cebrail Aleyhisselâm:"Ey insanlar! Rabb'inizin dâvetine icabet ediniz! diye seslenerek bildir!" dedi ve bunu, üç kere tekrarladı.[498]
İbrahim Aleyhisselâm, Yüce Allâha:"Yâ Rab! Benim sesim, insanlara nasıl yetişebilir?" diye sordu.
Yüce Allah:'Sen, seslen! Onu, insanlara eriştirmek, bana düşer!" buyurdu.''[499] İbrahim Aleyhisselâm, Makam-ı İbrahim diye anılan İskele taşının üzerine âkildi. [500]
Taş, yüksele yüksele, dağlardan uzun ve boylu oldu. [501]
O zaman; ovası, dağı, karası, denizi, insanı ve cinni ile bütün yeryüzü daraldı, sürüldü, derlenip toplandı,
İbrahim Aleyhisselâm da, parmaklarını, kulaklarına tıkadı. Sağa, sola, doğuya ve batıya doğru yönelip [502]"Ey insanlar! Rabb'iniz, bir Beyt, edindi ve onu, Hacc etmenizi, size, emrediyor! [503]
Ey insanlar! Atîk Beyt'e (Kabe'ye), Hacc etmeniz, size Farz kılındı. [504] Ey Allah'ın kulları! Allah'a itaat ediniz!
Ey Allah'ın kulları! Allah'ın [505], Rabb'inizin [506] dâvetine icabet ediniz!" [507] di­kerek seslendi. [508]
İbrahim Aleyhisselâmın sesini işiten her şeyden, taştan, ağaçtan, tepeden, topraktan [509], her taraftan [510]
"Lebbeyk! Allah'ım Buyur! Emrine amadeyiz? Sana, itaat ediyoruz Allah'ım!" sesleri yükseldi. [511]
İbrahim Aleyhisselâmın dâvetine, insanlardan, ilk icabet edenler, Cürhümîler
oldu.[512]
İbrahim Aleyhisselâmla oğlu İsmail Aleyhisselâm, o zaman Mekke'de bulunan Cûrhümî halkıyla birlikte Haccettiler.
İbrahim Aleyhisselâm; Mina'da: öğle, ikindi, Akşam ve yatsı namazlarını, kıldırdı.
Geceyi, orada geçirdi.
Sabah namazını da, orada kıldırdıktan sonra hep birlikte Nemire'ye gittiler.
Arafat'ta, bu gün (İbrahim Mescidi)nin bulunduğu yerde, öğle vaktinde, öğle ile ikindi namazını bir arada kıldırdı.
Sonra, halkı, Arafat'taki Vakfe yerine götürüp Vakfe yaptırdı.
Güneş, batarken, onları, hep birlikte Müzdelife'ye getirdi.
Orada, akşamla yatsı namazını, yatsı vaktinde kıldırdı ve orada kalındı.
Sabah namazını, erkence kıldırdıktan ve Müzdelife Vakfesini de, yaptırdıktan sonra, halkı, Mina'ya getirdi.
Cemrelerin, nasıl atılacağını, onlara, gösterip öğretti.
Bütün Hacc amellerini yaptırdıktan sonra, kendisi, dönüp Şam'a gitti.
İbrahim Aleyhisselâm; her yıl, Mekke'ye gelir, Hacc ederdi.
İbrahim Aleyhisselâmın zevcesi Hz. Sâre ile oğlu İshak Aleyhisselâm da, Şam'­dan gelip Hacc Farîzasını yerine getirmişlerdir.
İbrahim Aleyhisselâmdan sonraki Peygamber ve mü'min olan ümmetleri de, Mekke'ye gelip Hacc etmişlerdir.
Ümmetleri helak olan Peygamberler, Mekke'ye gelirler, ömürlerinin sonuna ka­dar, orada, Allah'a ibâdet ve tâatla meşgul olurlardı.
Böylelikle Hacca gelip vefat eden Peygamberlerden doksan dokuzunun, Makam-ı İbrahim ile Zemzem arasındaki yerde gömülü bulunduğu ve yetmiş Pey­gamberin, Mina'daki Mescid'de namaz kıldıkları da, rivayet edilir.[513]

Hacc Emirliği:
Mes'ûdî (vefatı 346 Hicrî); Hicret'in sekizinci yılından, üç yüz otuz altıncı yılına kadar Hacc Emiri olarak, halka, kimler tarafından Hacc yaptırılmış olduğunu, sı­rası ile kayd eder. [514]

Kur'ân-I Kerimin Kabe Hakkındaki Açıklaması:
Kabe, Kabe'nin yapılışı, İbrahim ve İsmail Aleyhisselâmların, Yüce Allâh'dan dilekleri ve Hacc'ın, insanlara ilânı... Kur'ân-ı Kerim'de şöyle açıklanır:"Şüphe yok ki: insanlar için, te'sis edilmiş olan ilk Beyt, Bekke'deki o çok mü­barek ve âlemler için hidâyet olan (Beyt)dir.
Onda, açık alâmetler, Makam-ı İbrahim vardır. Kim, oraya girerse, (taarruzdan) emîn olur.
Ona, bir yol bulabilenlerin, Beyt'i, Hacc ve Ziyaret etmesi, Allâhın, insanlar üze­rinde bir hakkıdır.
Kim, bu hakkı, inkâr eder, tanımazsa, şüphe yok ki, Allah, bütün âlemlerden ga­nî ve müstağnidir. [515]"Hani, İbrahim, o Beyt'in (Kabe'nin) temellerini, duvarlarını, İsmail ile birlikte yük­seltiyordu da, her ikisi, şöyle dua ediyordu:(Ey Rabb'imiz! Tarafımızdan, Sana sunulan şu hizmeti, kabul buyur! Şüphe yok ki, her şeyi, hakkıyle işiten, hakkıyle bilen Sen'sin Sen! Ey Rabb'imiz! Bizi, Sana teslimiyette sabit kıl!
Soyumuzdan da, yalnız sana boyun eğen Müslüman bir ümmet yetiştir! İbâdet edeceğimiz yerleri, Hacc amellerini, bize göster, öğret! Tevbemizi, kabul buyur!
Çünkü, tevbeleri, en çok kabul buyuran ve Mü'minleri, hakkıyle esirgeyen Sen'sın Sen
Ey Rabb'imiz! Onların, o soyumuzun içinden, onlara, Senin âyetlerini okuyacak, onlara, Kitabı, hikmeti öğretecek, kendilerini, (şirkten, kötülüklerden) iyice temizle­yecek bir Peygamber de, gönder!
Şüphe yok ki, kudretiyle her şeye üstün gelen, hikmetiyle herşeyi yerli yerince yapan, Sen'sin Sen!" [516]
"Bizim, Beyt'i (Kabe'yi), insanlar için, bir toplanma, sevap alma, emniyet ve selâmet bulma yeri yapmış olduğumuzu hatırlayınız!
Makam-ı İbrahim'i, namazgah edininiz! İbrahim ile İsmail'e:
Beytimi; Tavaf edenler, ibâdet maksadı ile orada kalanlar, rükû ve sücud edenler için, titizlikle temizleyiniz! diye emretmiştik.
İbrahim:Yâ Rab! Burasını, emniyetli bir şehir yap ve ehâlisinden, Allâha ve Âhiret günü­ne inananları, mahsullerle rızıklandır! diye dua etmişti.
Allah da:Kâfir olanı da, kısa bir zaman için, yararlandıracağım. Sonra, onu, Cehennem azabına zorlayacağım! Ne kötü varılacak yerdir orası! buyurmuştu. [517]
"İnsanlara, Hacc'ı, ilân et! Gerek yaya olarak, gerek her uzak yoldan, zayıfla­mış develer üzerinde, sana, gelsinler!" [518]
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[466] Buharî-Sahih c.4 s.115, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.59, Beyhakı-Delaılunnubuvve c.1,s.325.
[467] EztaW-Ahbatu Mekke c.1,s.59, Taberî-Tarih c.1,s.l33.
[468] İbn Haldun-Tarih, c. 2, ks.1, s,37.
[469] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.52.
[470] Buharî-Sahih C.4.S.116, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.59-60, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.326.
[471] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.6O, Beyhakî-Delâil c.1,s.326.
[472] Buharî-Sahih c.4,s.116, Ezrakî c.İ,s.59, Beyhakî c.1,s.326.
[473] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.59.
[474] Buharî c.4,s.116, Ezrakî c.1,s.59, Beyhakî c.1,s.326.
[475] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.59.
[476] Buharî c.4,s.116, Ezrakî c.1,s.59.
[477] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.59.
[478] Buharî-Sahih c.4,s.116, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.59.

[479] Ezrakî-Ahbaru Mekke d, s.60,62,63,64.
[480] Buharî c.4,s.116, Ezrakî c.1,s.59, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.326.
[481] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.59, Beyhakî-Delâil c.1,s.326.
[482] Buharî-Sahih c.4,s.116, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.326.
[483] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.59.
[484] Buharî-Sahih c.4,s.116, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.326.
[485] Buharî c.4,s.116, Ezrakî c.1,s.59, Beyhakî-Delâil c.1,s.326.
[486] Ezrakî c.1,s.63, Beyhakî c.1,s.327, Halebî-lnsanüluyun c.1,s.256.
[487] Ezrâkı-Ahbaru Mekke c.1,s.65, Halebî-İnsanüluyun c.1,s.256.
[488] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.65, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.327.
[489] Yâkubî-Tarih c.1,s.6.
[490] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1,s.3O7, Tirmizî-Sünen c.3,s.294, Dârimî-Sünen c.1,s.372, ibn.Mâce-Sünen c.2,s.982.
[491] Ezrakî-Ahbaru Mekke C.1.S.65-66.
[492] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1,s.3O7, Tirmizî-Sünen c.3,s.294, Dârimî-Sünen c.1,s.372, ibn.Mâce-Sünen c.2,s.982.
[493] Belâzürî-Ensabüleşraf c.1,s.8.
[494] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.64.
[495] İbn.İshak, ibn.Hişam-Sire c.1,s.2O5, Ezraki-Ahbaru Mekke c.1,s.66.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/200-203.
[496] Hz.Aîşe'nin bildirdiğine göre: Peygamberimiz Aleyhisselâm: "Kabe'yi Tavaf, Safa ile Merve arasında Say et­mek ve Cemreleri atmak, ancak, Zikrullâhı ikame ve tesbit için teşri' kılınmıştır." buyurmuştur. (Ahmed b.Hanbel-Müsned c.6,s.75,139.
[497] Arafâta, Arafat denilmesinin, Âdem Aleyhisselamın, Hz.Havva ile orada buluşmalarından ve birbirlerini orada tanımalarından ileri geldiği de, rivayet edilir. (ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.4O. Taberî-Tarih c.1,s.6O, Sâlebî-Arais s.34, Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.37.
[498] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.66-67, Halebî-insanüluyun c.1,s.258-259.
[499] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.518, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.67, Halebî-İnsanüluyun c.1,s.258.
[500] Abdurrezzak-Musannef c.5,s.97, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.67,68.
[501] Abdurrezzak-Musannef c.5,s.97, Ezrakî c.1,s.67, Halebî c.1,s.258.
[502] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.67, Halebî-İnsanüluyun c.1,s.258-259.
[503] Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.327, İbn.Asâkir-Tarih c.2,s.150-151. Halebî-İnsanüluyun c.1,s.26O.
[504] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.518, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.67, İbn.Asâkir-Tarih c.2,s.15O, Halebî-İnsanüluyun c.1,s.258.
[505] Abdurrezzak-Musannef c.5,s.97.
[506] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.521, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.67, İbn.Asâkir-Tarih c.2,s.15O, Halebî-İnsanüluyun C.1.S.258.
[507] Abdurrezzak-Musannef c.5,s.97, İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11 ,s,521, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1 ,s.67, İbn.Asâkir-Tarih c.2,s.15O, Halebî-İnsanüluyun c.1,s.258.
[508] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.521, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.67, İbn.Asâkir-Tarih c.2,s.151.
[509] Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.327, İbn.Asâkir-Tarih c.2,s.151, Halebî-İnsanüluyun c.1,s.26O.
[510] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.521, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.67, İbn.Asâkir-Tarih c.2,s.151.
[511] Abdurrezzak-Musannef c.5,s.97-98, Ezrakî-Ahbaru Mekke C.1.S.67, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.327.
[512] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.48, İbn.Asâkir-Tarih c.2,s.16O.
[513] Ezrakî-Ahbaru Mekke C.1.S.68-74.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/203-206.
[514] Mes'ûdî-Murûcuzzeheb c.4,s.396-408.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/206.
[515] Âl-i imran: 96-97.

[516] Bakare: 127-129.
* Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm, bir Hadis-i şeriflerinde: "Ben, Atam İbrahim'in düâsı. İsâ b.Meryem' in müjdesi ve Annemin rü'yâsıyım ki. Annem, bana hâmile iken, rü'yâsında, Şam köşklerini kendisine aydınlatan bir Nûr'un, kendisinden çıktığını görmüştü. Zâten, Peygamberlerin Anneleri, böyle rü'yâ görürlerdir!" buyurarak bu­nu açıklamışlardır. (Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.149, Ahrned b.Hanbel-Müsned c.4,s.128, Taberî-Tefsir c.1,s.556, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.69. 71, Ebülferec İbn.Cevzî-Elvefa c.1,s.36, Zehebî-Tarihulislam c.2,s.16, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.3O7, Heysemî-Mecmuazzevaid c.8,s.223)
ibrahim ve İsmail Aleyhisselâmların dualarında, soylarından gönderilmesini diledikleri ve vazifesini açıkladık­ları Peygamber'in Muhammed Aleyhisselâm olduğu da, yine Kur'ân-ı Kerimde şöyle açıklanır: "Nitekim, içinizde, kendinizden bir Peygamber gönderdik ki, o, size, âyetlerimizi okuyor, sizi, tertemiz yapıyor, size, Kitabı, hikmeti öğretiyor, bilmediğiniz şeyleri öğretiyordur." (Bakare: 151)
[517] Bakare: 125-126 [518] Hacc: 27.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/206-208.


Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...