09 Ekim 2017

21 Yaşında Bir Çocuk Fatih Sultan Mehmet pdf e-kitap



HİZMET VERDİĞİMİZ SERVİSİMİZ PAYLAŞIM GÖSTERDİĞİMİZ HİZMETLER



ŞANAL MOTORLU ARAÇLAR 


HİZMET VERDİĞİMİZ SERVİSİMİZ 
PAYLAŞIM GÖSTERDİĞİMİZ HİZMETLER
OTOMOBİL TÜM YEDEK PARÇALARI 
OTOMOBİL EKSPERTİZ RAPORU 
KAPORTA 
KLİMA GAZI 
FREN TESTİ 
PRAFÖSÖR USATALARIMIZ NEZARETİNDE 
BÜTÜN OTOMOBİLLERİN FUL BAKIMI
VE TAMİR İŞLERİ YAPIYORUZ
OĞUZHAN ŞANAL
ŞANAL MOTORLU ARAÇLAR 

Şeytan Kimdir ve Nasıl Tanınır?


fussilet 36, ayet

Şeytan Kimdir ve Nasıl Tanınır?

Konuya giriş yapmadan önce insan anotomisinden bahsetmemiz gerekir. İnsan hissi denilen şey; ruh, nefis ve şeytandan oluşmaktadır. İnsanoglu ne kadar zavallı ki dünyadaki her şeyi bilmek istemekte, araştırmakta; ama coğu kere kendini tanıyamadan ölüp gitmektedir. Bir hadis-i şerifte: “Nefsini bilen, Rabbini bilir.” denmiştir.

Şeytan (Allahın laneti onun üzerine olsun), bilindiği üzere meleklerin hocasıydı ve cin taifesindendir. İnsanların onu melek sanması dogru degildir. Ateşten yaratılmıştır ve Hz. Adem’e secde etmemiştir:

Ve o zaman meleklere: “Âdem’e secde edin!” dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu. (Bakara 349)
Şeytan, insanoğluna üstünlük tasladı ve haset etti. Nasıl ki biz insanlar, birini kıskandıgımız zaman ve bu hasede dönüştügü zaman onun başına bir iyilik gelmesini istemeyiz; hatta bana zarar gelsin ama ona iyilik gelmesin der, hatta ve hatta işin ucu öyle bir noktaya gider ki onu öldüreyim sonra kendimi öldüreyim düşüncesine kapılırız; şeytanda da aynen bu duygu vardır. Ben yandım, onlar da yansın der. Bize düşmanlıgı ordan gelmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerin sebebi, zaten İblis’in ta kendisidir. Yüce Allah, Zuhruf sûresinde “Şeytan, sizi dogru yoldan saptırmasın. O, sizin apaçık düşmanınızdır.” buyurmaktadır ve Şeytan, kıyamet sabahına kadar mühlet istemiştir. İstediği yetki ve mühlet, kendisine verilmiştir; fakat Yüce Allah, “Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca, Allah’ı anarlar ve hemen gerçeği görürler.” (Araf 201) demiştir ve muttakiler, bu vesvesenin hemen şeytandan geldiğini anlarlar; çünkü şeytanı tanımışlardır. Velilik yolunda şeytan, gözle görülür gibi tanınmak zorundadır.

Şimdi şeytanın kendisinden bahsedelim... Biraz da İblis, şu an oyunlarını deşifre edecegimizden korkuyordur, çünkü çok korkaktır. Şunu da hatırlatmadan geçmeyelim: Biliyormusunuz, şeytan ve cinler ne konuştugumuzu, ne yazdıgımızı bilmemektedir. Fakat ne düşündüğümüzü bilmektedirler. Yani aklımızı okumaktadırlar. Çünkü onlar, Türkçe-İngilizce ya da Çince falan bilmemektedir. Onlar, düşünceyi okumaktadır. Düşüncenin de dili yoktur. Zaten Çinli de Japon da Türk de hemen hemen aynı şeyleri düşünüyor. Bu yüzden insanların ekseriyeti derler ki: Öfkeleniyorum, besmele çekiyorum, daha çok kızmaya başlıyorum. Çünkü senin ne dedigini anlamıyor, aval aval yüzüne bakıyor. Onu düşündügün zaman anlayabiliyor. Yani bunu söylerken manasını düşün, Rabbine sığın. O zaman hemen kaçar.

Şeytan’ın insanoğluna karşı gücü, sadece kaygı ve vesvesedir. Yani bizim kolumuzu bacagımızı oynatamaz. Bize görünemez. Ona öyle bir yetki verilmemiştir. Düşünsenize bize görünüyor, televizyona falan çıkıyor. Rabbim, ona o yetkiyi vermedi. Çünkü alimler, ona cevap vermekte çok güçlük çekerdi. Çünkü alim, "Yine mi bu geliyor? Degişik degişik sorular soruyor ve kafamızı karıştırıyor." derdi.

Onun yetki alanı, düşünce sadece. Sürekli düşünceye fikir atar. Her an "Şunu şöle yap, bunu böyle yap!" ve emir kipinde konuşur. Çünkü Bakara suresinde "Şeytan, size kötülügü emreder." diyor. Rica etmez; "vur!", "kır!", "yap!" gibi. Mesela birinle kavga edeceğin zaman şeytanın hemen fısıldar: "İlk sen vur kavgada, ilk vuran kazanır, hatırlatıyım." der. Öfkelendigin zaman öfkeni arttıracak şeyler söyler, şehvetlendigin zaman da şehvetini arttıracak şeyler. Çünkü bu iki durumda şeytan, çok kuvvetlidir. Yani boyut değistirirsin, başka bir boyuta geçersin ve akıl devredışı kalmaya başlar. Karşı koymak çok güçtür.
Burda nefis de devreye girer. Nefsi zaten şeytan yönlendirir; ama burası şimdilik konumuzun dışında. Biz, sadece olayın şeytana bakan cephesine bakalım. Diğerini de başka bir zaman inşallah...
Şeytan, karı ve kocanın arasını açmakta vesveseleri çok kullanır. Çünkü şeytanların bir adamı küfre soktuktan sonra en çok makam kazandıkları yer, karı-koca arasını açmaktır. Birbirlerini tebrik ederler ve şöhretleri artar kendi toplumlarında.
Mesela karı-koca sofraya otururlar. Erkek, der ki: "Hanım, bu sofraya su koy!" Kadın, "Tamam." der getirir. Ertesi gün yine unutur. Adam bakar ki yine su yok; şeytan, hemen adama fısıldar, vesvese verir: "Bak, seni dinlemiyor." Adam, tekrar eder şeytanın dediğini: "Sen benim sözümü dinlemiyor musun?" Kadının şeytanı devreye girer, ikisi anlaşmalıdır zaten. Kadına der ki: "İtaat etme! Bak seni köle gibi kullanıyor. Bir şey unuttun, nasıl hemen üstüne geldi." Kadın der ki: "İyi ki unuttum. Ben senin kölen miyim?" Şeytan, kadına sürekli itaat etmemesini söyler. "Kendini ezdirme." der. Adama der: "Bak, sen çalıyosun, bakıyosun onlara; onlar seni dinlemiyor." Adam, tekrar eder.
Yani aslında şeytanlar konuşur, insanlar sadece söyler. Adama en sonunda der ki İblis, "Allah belasını versin suyunun, kalk kendin al." Adam da tekrar eder. Bir su meselesini nerelere getirdi İblis... Hemen "Euzu besmele" çekmemiz gerekir manasını düşünerek.
Hz. Ömer zamanında vuku bulmuş bir olay var, bunu da anlatmamız gerekir. Bir genç var Hz. Ömer zamanında, çok takvalı, her daim mescidde. O genci birgün kadının bir tanesi yoldan cevirir. Daha doğrusu belli bir zaman ugrastıktan sonra bir gün kandırır zina etmesi için. Tabii böyle durumlarda akıl gider, tamamen şeytanın tesiri başlar. Genç, kadının peşine takılmış gider. Tam evine girecekken kapıda genç vefat eder. Genci hemen o gece gömerler. Çünkü duyulmasından utanırlar. Hz. Ömer’in belli bir zaman sonra dikkatini çeker. Konuşmamış; ama dikkatini çekmiş hep mescitte o genç. "Buraya sürekli bir genç geliyordu, o nerde?" der. Mescitte bilenler olayı anlatırlar. "O kadını çağırın bana." der Hz. Ömer. Kadın, gelir ve der ki: "Kapıda durdu ve sürekli şu ayeti söyledi: Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca, Allah’ı anarlar ve hemen gerçeği görürler (Araf 201)." Hz. Ömer, gencin kabrine gitti ve "Rabbinden sakınanlara iki cennet vardır, dilediginden içeri gir." dedi. Kabirden ses geldi, "Rabbim, senin dediğinin iki katını bana verdi ya Emirel Müminin."
Ayette: "O Allahı ananlar, şeytandan vesvese geldigi zaman farkederler bunun şeytandan oldugunu." diyordu. Tanımak, bunun için mühimdir ve İblis’i yanlız onunla mücadele edenler onu tanımakta büyük bir marifet kazanırlar.

İnsanların büyük bir kısmı, şeytanın oyuncakları olmuştur. Bir de insanları kategorilere ayırmıştır şeytan. Mesela namaz kılan müslümanlara ayrı vesvese verir, kılmayanlara ayrı. Namaz kılan birisi, hemen başlar "Üç mü kıldım dört mü?", "yanlış mı oldu acaba?" gibi vesveseleri. Afrika’daki bir Müslüman’a sorun, ona da aynı vesveseleri veriyordur.

Şeytanın oyunları klasiktir. Namaz kılmaya çalışan bir Müslüman’a "Namaz kılma!" demez. Çünkü biliyor ki o Müslüman saf değil. "Sonra kılarsın." der ve ona namazı erteletir. Ya da "Şu işini hallet, öyle kılarsın der." ve sonra da uykusunu getirtmeye çalışır. Doğrudan "Namaz kılma." demez. Biliyor, çünkü seni tanıyor.
Efendimiz (s.a.v) buyuruyor: Şeytan, size "Göğü kim yarattı?" der ve cevabı yine kendisi verir: "Allah!". "Peki yeri kim yarattı?" der ve cevabı yine kendisi verir: "Allah". En sonunda "Peki Allah’ı kim yarattı?" der. Birinize böyle vesvese gelirse, "Ben, Allah ve Resulüne iman ettim." desin.
Şeytan, virajı geniş almayı sever. Direk gelmez. Her zaman "Git zina et!" demez. Önce seni o ortama sokmaya çalışır. "Elini tut, bir şey olmaz." der. Sonra "sarıl" der, "öp" der. Sen kendini zaten olayın içinde bulursun. Bu yüzden İslam, önünü almıştır: sana en başını caiz görmez.

Panik atak, depresyon, hatta şizofreni hastalıklarının temeli kaygıdır. Hatta askeri bir doktorun şizofreni hastalığının şeytanlardan kaynaklandıgına dair hazırlamış olduğu tezi  internette bulunmaktadır. Panik atakta olan ölüm kaygısı da şeytanların eseridir. İnsanları umutsuzluğa düşürmek istemektedirler. Kaygının tek ilacı, nur ve feyizdir. Belirli zikirler sayesinde gelen feyiz, kaygıları ve iblisleri mahveder. Şeytanlar, kaygıları kullanırlar; çünkü kaygı, insanın ruhsal dünyasını mahveder ve insanı umutsuzluğa düşürür.

Şu an yazımız buna yetmeyeceğinden bir sonraki yazımız, kurtulma yolları, nefis ve kademeleri, psikanalizin kurucusu Freud’un tespitleri olacak inşşallah, Rabbim bizleri şeytanlardan ve şeytanlaşmış insanlardan muhafaza buyursun.

Muhsin Hafi.

BUNALIM DA OLANLARIN OKUYACAĞI DUA



BUNALIM DA OLANLARIN OKUYACAĞI DUA"

Aşağıdaki tertip uygulanmadan önce 100 defa istiğfar, 7 defa Fatiha suresi ve 11 defa İhlâs suresi okunur ve Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ve Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin ruhuna bağışlanır.

KAYBOLAN BİR ŞEYİN BULUNMASI



KAYBOLAN BİR ŞEYİN BULUNMASI
kaybolan eşyanın bulunması

Seçtiğiniz Anahtar Karakterinizi ve Mantığınızın Nasıl İşlediğini Söylüyor!


Seçtiğiniz Anahtar Karakterinizi ve Mantığınızın Nasıl İşlediğini Söylüyor!

anahtar-testi-filoji[1] 
Anahtarlardan birini seçin ve açıklamalarını dikkatlice okuyun…
İlk bakışta bunlar sıradan bir takım anahtarlar gibi gözükebilir. 
Ancak işin doğrusu bu anahtarların herbirisi belli sanatsal akımlara yatkınlık gösterecek şekilde tasarlanmıştır. Eğilim gösterdiğimiz akımlarla, seçtiğimiz renk ve desenlerin bilinçaltı düzeyde psikolojimiz hakkında birçok ipucu verdiği ise kabul gören bir gerçektir. 
Psychology Today’den, Dr. Abigail Brenner’a göre örneğin gotik akıma ilgi duyan kimselerin yalnızlıktan veya kapalı havalardan keyif aldığı basit bir çıkarımla öngörülebilir.
Göstergebilimsel ve psikolojik izdüşümlerinden yola çıkarak hazırlanan bu test, sizin seçtiğiniz anahtar türüne göre size kişiliğiniz hakkında ipuçları vermeyi amaçlıyor. Yapmanız gereken şey ise çok basit; önünüzde sizi çok değer verdiğiniz birine kavuşturacak bir kapı var ancak hangi anahtarın kapıyı açtığını bilmiyorsunuz. Aşağıdaki tabloda yer alan anahtarlardan ilk olarak hangisini seçerdiniz? Size en cezbedici gelen anahtar hangisi? Sonuç ne çıkarsa çıksın, bu testin öncelikli olarak eğlence amaçlı olduğunu lütfen unutmayın!
Aşağıdaki tablodan size en cezbedici gelen anahtarı seçiniz;

1 Numaralı Anahtar;
Diğer farklı anahtar türlerinin aksine, en bilinen ve sık rastlanılan bu anahtarı seçtiniz. Burada dikkat edilmesi gereken nokta bu anahtarın sık rastlanmasının yanı sıra, kapı açma konusunda en etkili, en doğru ve güvenilir anahtar cinsi olmasıdır. Bu bağlamda, sizin karakter olarak tutarlı, mantıklı ve karşılaşılan problemler konusunda en doğru çözümü bulan kişi olduğunuzu söylemek gayet yerinde bir tahmin olur. Sakin ve mantıkçı tavrınızdan dolayı bazı durumlarda akıl danışılan kişi olarak kendinizi bulabilirsiniz.

2 Numaralı Anahtar;

Baş kısmında aşırıya kaçmayan belli dereceye kadar işlemelere sahip ve gövde-kilit kısmı oldukça kalın ve sağlam olan bu anahtarı seçtiniz. Bu, belli derecede duygusal bir yapıya sahip olsanız bile, konu kafanıza koyduğunuz şeyler olduğunda, gayet kararlı ve sağlam bir karakter olduğunuzu gösterir. Hem belli derecede sert, hem de belli derecede duygusal yapıda olanlar genellikle bu anahtara yönelmektedir. Duygusal kısmınızı diğer insanların görmesini istemeyerek dışarıya güçlü imajı vermeye çabalarken, kendinizi gereğinden fazla sıkmayın.

3 Numaralı Anahtar;

Yuvarlak hatlara sahip ancak kilit kısmı oldukça yoğun işlemeli ve ince gözüken bu anahtarı seçtiniz. Bu her durumda bir şekilde doğru yolu bulacağınıza ve kendi iç benliğinize güvendiğinizin göstergesidir. Diğer insanların denemeye, söylemeye cesaret edemediği şeyleri dile getirmekten çekinmiyorsunuz. Bir şeyin yanlış olduğunu bile bile ona göz yummayı kabullenemiyor, haksızlıktan hoşlanmıyorsunuz. Ayrıca farklı fikirlere ve diğer insanların görüşlerine saygı duyuyor bunu yapamayan insanlardan hazetmiyorsunuz.

4 Numaralı Anahtar;

Bir yonca yaprağına benzeyen sapı olan ve kilit kısmı kırılgan gözüken bu anahtarı seçtiniz. Bu, insanlarda sürekli olarak iyiyi görmek istediğiniz, arkadaşlarınıza ve çevrenize karşı sevgi dolu ve duyarlı bir insan olduğunuz anlamına gelmektedir. Ancak diğer insanların sizin bu sevecen ve düşünceli halinizi suistimal ederek sizi kullanmaya kalkmaları gayet olasıdır. Bazı durumlarda öncelikli olarak kendinizi düşünün. Sürekli olarak fedakarlık yapan kişi siz olamazsınız.

5 Numaralı Anahtar;

Tüm anahtarlar arasında üzerinde en çok işleme ve desen bulunan bu anahtarı seçtiniz. Bu sizin yüksek yaratıcılığa sahip, hayal gücü yoğun bir kişi olduğunuzu gösterir. Sanatsal algınız gayet yüksektir. Yaratıcılık gerektiren konularda başarılı olma ihtimaliniz bir hayli fazladır. Yazarlık, şairlik veya resim çizmek gibi konulara ilgi gösterirseniz başarı elde etme ihtimaliniz yüksektir. Ayrıca bir ortama girdiğinizde veya bir sohbet esnasında diğer insanların dikkatini mutlaka çekersiniz.

6 Numaralı Anahtar;

Gayet düz ve klasik görünümlü bu anahtarı seçmeniz mantıklı ve karşılaştığı tüm olayları düşünce süzgecinden geçirmeyi seven bir insan olduğunuz anlamına geliyor. Ayrıca size karşı iyi davranan insanlara sizde daima aynı şekilde karşılık veriyor, dürüstlüğe ve sadakate büyük önem veriyorsunuz. Odaklandığınız zaman yapmanız gereken işleri çok kısa sürede bitirebiliyorsunuz. Ne var ki, çoğu zaman sizi farklı ve fikir danışılan biri kılan mantığınızın zamanla sizi kendisine bağlayarak katılaşmanıza yol açabilir. Bu sebepten ötürü hayal gücüne, eğlenceye ya da mantıksız gibi gözüken bazı şeyleri de tölere etmeyi öğrenmelisiniz.

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU



TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU

Geçtiğimiz günlerde Ankara'da yapılacak olan 'Emek, Barış, Demokrasi' mitinginde büyük bir patlama yaşanmıştı. Bu olay Türkiye tarihine en büyük terör eylemi olarak geçti.  90'a yakın kişi yaşamını yitirirken, 200'e yakın kişi yaralanarak tedavi altına alındı. Önemli miktarda maddi hasar meydana geldi.  Bununla da kalmayarak Ankara'da yaşanan bu olay pek çok insanı doğrudan veya dolaylı olarak etkileyerek, toplum ruh sağlığı açısından olumsuz sonuçlar ortaya çıkardı, hepimizi derinden sarstı.
Terörizm gibi insan eliyle istemli olarak yaratılan travmatik olaylar ya da geniş kitleleri etkileyen şiddet eylemleri yarattıkları korku ve güven kaybı gibi nedenlerle etkiledikleri toplumlarda önemli ruhsal sorunlara yol açmaktadırlar. Travmatik olayın özellikleri kısa ve uzun dönemde çeşitli psikolojik sorunlara yol açabilmektedir. Travmayla doğrudan karşılaşanlarda daha fazla olmak üzere, olaydan dolaylı olarak etkilenenlerin önemli bir bölümünde de travmatik stres ve ilişkili sorunlar ortaya çıkmaktadır. Travmatik stres sorunlarının önemli oranda yeti yitimi ve işlev kaybına yol açtığı da bilinmektedir.
Bu tür terör olaylarına bağlı psikiyatrik sorunlar önemli toplum ruh sağlığı önceliklerindendir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu en sık karşılaşılan sorunlardır.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) nedir?
Kişinin aşırı bir travmatik stresle karşılaşmasından, yaşamasından ya da duymasından sonra ortaya çıkan bir sendromdur. Kişi bu yaşantı karşısında korku ve çaresizlikle tepki verir, aynı olayı sürekli olarak yeniden yaşar ve travmayı hatırlamaktan kaçınmaya çalışır. Örneğin çok ağır bir trafik kazası geçirdikten sonra kişi olayı sanki o an yaşıyormuşcasına hisseder ancak hatırlamaktan kaçınır. Bu belirtiler en az bir ay devam ederse ve kişinin günlük yaşantısını olumsuz yönde etkileyen bir kaçınma hali almaya başlarsa travma sonrası stres bozukluğu teşhisi konulur.
Kadınlar erkeklere kıyasla daha fazla yakalanırlar ve özellikle de genç erişkenlerde daha yaygındır. Tarihsel olarak erkeklerdeki travma şekli en fazla savaşlarla ilgili kadınlarda ise tecavüzle ilgilidir. Bozukluk en çok bekar, boşanmış, kocası veya karısı ölmüş ve düşük sosyo-ekonomik düzeydeki kişilerde görülür.
Akut Stres Bozukluğu (ASB) nedir?
Travma sonrası stres bozukluğundan en büyük farkı belirtilerin travmatik olaydan sonraki 4 hafta içinde ortaya çıkması ve bozukluğun en az 2 gün en fazla 4 hafta sürmesidir. Kisaca iki bozukluk arasındaki en önemli fark zamanlamadır.
TSSB ve ASB'nun nedenleri nelerdir?
Stres yaratan durum
Stres yaratan durum hem akut stres bozukluğunun hem de travma sonrası stres bozukluğunun nedenlerinden biridir. Ancak her stres yaratan durumu yaşayan kişi bu bozoukluklara sahip olmaz. Kişide önceden var olan biyolojik ve psikososyal etkenler ile travmadan önce ve sonra gelen olaylar da bu iki bozukluğun ortaya çıkmasında etkendir.
Biyolojik etkenler
Yapılan çalışmalar göstermektedir ki travma sonrası stres bozukluğu saptanan kişilerde beyindeki bazı nörotransmiterler ve salgılar farklı çalışmaktadır. Bunların başında hipotalamus-hipofiz-adrenalin arasındaki aktivite ve noradrenalin salgısındaki değişiklikler gelmektedir.
Psikodinamik etkenler
Psikoanalitik modele göre önceden çocuklukta yaşanmış ve çözülmemeiş bir olay daha ileri yaşlarda yaşanan travmatik bir olaya tepkiyi tetiklemektedir. Çocukluk çağındaki travmanın yeniden canlanması baskılama, inkar ve reaksiyon geliştirme gibi savunma mekanızmalarının kullanılmasıyla sonuçlanır.
Bilişsel-davranışsal etkenler:
Bilişsel model, bu bozukluktan etkilenen insanların bozukluğu ortaya çıkaran travmayıişleyelemediklerini ve rasyonalize edemediklerini ileri sürmektedir. Bu kişiler stresi yaşamaya devam ederler ve kaçınma tekniklerine başvurarakolayı tekrar yaşamaktan kaçınmaya çalışırlar.
Davranışsal modele göre travma klasik koşullanma vasıtasıyla koşullu bir uyaranla (örneğin olay anında ortamdaki koku, ses, renkler, vs.) eşleşmiştir.
TSSB'nin tanısı nasıl konur?
Kişi ağır bir travma yaşamış veya tanık olmuştur
Kişi aşırı korku, çaresizlik ya da dehşet yaşamıştır
Travmaya eşlik etmiş olan uyaranlardan sürekli kaçınma ve genel tepki gösterme düzeyinde azalma
Artmış uyarılmışlık belirtilerinin sürekli olması
Travmatik olayın sürekli yaşanması
Olayı sık sık rüyada görme
Olayı çağrıştıran uyaranlarla karşılaşınca sıkıntı duyma
Travmayla ilgili konuşmaktan kaçınma
Travmayla ilgili yerlerden kişilerden kaçma
Travmanın önemli bir yönünü anımsayamama
İnsanlardan uzaklaşma
Bir geleceği kalmadığı duygusunu yaşama
Uyku zorluğu
Öfke patlamaları
Konsantrasyon eksikliği
Aşırı irkilme tepkisi
1 aydan fazla sürmesi
Sosyal hayatın etkilenmesi örneğin ise gidememe
ASB'nun tanısı nasıl konur
Kişi ağır bir travma yaşamış veya tanık olmuştur.
Kişi aşırı korku, çaresizlik ya da dehşet yaşamıştır
Hissizlik, dalgınlık, duygusuzluk
Çevreyle ilgili farkındalıkta azalma
Gerçeklikten uzaklaşma
Travmayla ilgili önemli anların hatırlanamaması
Travmatik olayı yeniden yaşama (rüyalar, düşünceler, illüzyonlar, vs)
Travmaları hatırlatan uyaranlardan kaçma
Belirgin anksiyete
Sosyal hayatın etkilenmesi örneğin ise gidememe
Bozukluk en az 2 gün en fazla 4 hafta sürer ve olaydan sonraki 4 hafta içinde ortaya çıkar.
Tedaviler
Travma sonrası stres hastalığının tedavisinde hem ilaçların hem de psikolojik tedavilerin etkili olduğu gösterilmiştir. Travmatik olaydan herkesin aynı oranda etkilenmediği açıktır. Travmayla ilgili az sayıda ruhsal belirtisi olsa da hayatı çok fazla etkilenmemiş birçok insan vardır. Bazı kişiler için ise travmatik stres belirtileri iş ve sosyal hayatı çok ciddi biçimde engelliyor olabilir. Bu nedenle travmanın etkilerinin giderilmesi için herkesin ihtiyacına göre farklı tedavi yaklaşımları planlanmalıdır:
Rahatsızlığın tedavisinin olduğunun bilinmemesi ve kişilerin travmayı hatırlamak istememesi yardım almayı geciktiriyor.
Travmadan az etkilenmiş, hayatını eskisi gibi sürdürebilen kişilere => bilgilendirme
Travmadan daha çok etkilenmiş, ciddi belirtiler yaşayan, ancak işini gücünü sürdürebilenlere => danışmanlık veya kısa psikolojik tedavi yaklaşımları
Hayatı ciddi derecede etkilenmiş, ağır belirtileri olanlara => yoğun psikolojik tedaviler, ilaç tedavileri veya hastaneye yatış.
Travma sonrası stres hastalığı depresyonla birlikte ise çoğu kez ilaç tedavisi eklenmelidir.
İlaç Tedavileri
TSSH tedavisinde antidepresan ilaçlar birçok hastalık belirtisini yatıştırmakta yararlı oluyor. Özellikle depresyonla birlikte görüldüğünde TSSB tedavisinde antidepresanlar kullanılması gerekir. Tedaviler doktor kontrolünde sürdürülmeli, doktorun önerdiği tedavinin etkili olabilmesi için önerilen süre ve dozlara uyulmalıdır.
Psikolojik Tedaviler:
Psikolojik tedaviler arasında etkili olduğu gösterilen tedavi türleri EMDR ve bilişsel-davranışçı terapi adı verilen yöntemlerdir. Bu tedavide kişinin belirtilerinin sürmesine neden olan hatalı düşüncelerinin sağlıklı düşüncelerle değiştirilmesi amaçlanır. Ayrıca korku nedeniyle kaçındığı durumların üstüne gitmesi sağlanarak bu durumlarda yaşadığı korkunun azaltılması sağlanır. Psikolojik tedaviler bu konuda eğitim ve deneyimi olan psikiyatr ve psikologlar tarafından uygulanır.
Travma Sonrası Stres Hastalığı, kişiye ve ailesine büyük sıkıntı veren, ancak tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. Travmalardan etkilenmiş birçok kişi:
1. yaşadıklarının bir ruhsal rahatsızlık olduğunu bilmediği veya belirtileri kendi güçsüzlüğüne-eksikliğine bağladığı için,
2. sorunların tedavi edilebileceğini bilmediği için,
3. tedavi imkanlarına nasıl ulaşacağını bilmediği için,
4. maddi imkanları olmadığı için
5. sorunlarını konuşmaya utanıp sıkıldığı için veya rahatsız olduğu için....
tedaviye başvurmuyor olabilir
Oysa ki bu sorunların hem psikolojik açıdan hem de ilaçla başarılı biçimde tedavisi mümkündür. 
Ayrıca pek çok kişi, yardım kitapçıklarını okuyarak veya sorunu yaşamış başkalarından yardım alarak bazı sorunlarının üstesinden gelebilir.
İyileşme önündeki en temel engeller olan:
 o            yardım aramaya çekinme,
o             umutsuzluk,
o             olayı hatırlamaktan kaçınma
o             insanlara güvenini kaybetme
aynı zamanda hastalığın da temel belirtileridi.
Kitlesel bir travma yaşayan kişilerle yapılan çalışmaların kısıtlılıklarına rağmen önemli bulgulara ulaşıldığı söylenebilir. Bu tür terör olaylarının kısa ve uzun vadede yol açabileceği ruhsal sorunlarla ilgili geniş kitlelere yönelik bilgilendirme ve eğitim çalışmalarının yapılması farkındalığı artırarak kişilerin yardım arama davranışlarını kolaylaştırabilecektir. Terör olayları sonrasında kapsamlı ve hızlı değerlendirmeler yaparken hizmet vermeye çalışmak kadar bu tip olaylar öncesinde gerekli bilgilendirmeleri yapmak ve koruyucu ruh sağlığı hizmetlerini yaygınlaştırarak geniş kitlelere ulaştırmaya çalışmakta oldukça önemlidir.

TAHİR TÜRKKAN'IN TARİH NOTLARI

TAHİR TÜRKKAN'IN TARİH NOTLARI

BEŞİNCİ BÖLÜM
BÜYÜK ARAŞTIRMACI KÂZIM MİRŞAN'IN TESBİTLERİ
ESKİ TÜRKLERDE İLİM

ORTA ASYA VE GÖÇLER

KÂZIM MİRŞAN, DÜNYA TARİHİ’ni ORTA ASYA ile, ORTA ASYA TARİHİ’ni şimdiki TÜRK BOYLARI’nın atası saydığı ORTA ASYA İNSANI ile başlatır.
Onun bu düşüncesi, Vadim A. RANOV’un 1993 tarihinde yayınladığı eserle ORTA ASYA’da YERLEŞİK KÜLTÜR MERKEZLERİ’nin PALEOLİTİK ÇAĞ’dan beri varolduklarını belirtmesiyle, daha net bir ifade ile 850.000 yıl önce ortaya çıktıklarını söylemesiyle kesinlik kazanmıştır.
Yani TÜRKLER’in atası ORTA ASYA İNSANI, zamanımızdan 850.000 yıl önce YERLEŞİK HAYAT’a geçmişti... TÜRKLER için öne sürülen "göçebe kavim" bu açıdan baştan tutarsızdır.
Bu YERLEŞİK ORTA ASYA İNSANI yaşadığı mağaralarda duvar resimleri (PİKTOGRAM) yapmış, (M.Ö. 30.000) , sonra M.Ö. 15.000’lerde bu resimleri sembol şekillere, yazı türünde resimlere (PİKTOGLİF) dönüştürmüştür. TÜRKLER bu sembollere TAMĞA adını vermişler, zamanla bu ORTA ASYA TAŞ DEVRİ RESİM YAZISI, bugünkü TÜRKÇE’nin temelini teşkil eden PROTO-TÜRKÇE’nin ALFABESİ’ni oluşturmuştur.
Zamanımızdan 130-60 milyon yıl önce OZU-OGİZ nehri (Dinyeper), KAZAN kenti ve YENİSEY yakınlarındaki Krasnoiarsk şehri arasında büyük bir İÇ-DENİZ vardı... Yine bundan 15.000 yıl kadar önce bu İÇ-DENİZ parçalandı, ve 5 küçük iç deniz ile bir çok bataklık haline geldi.
Bu iç denizler şunlardır: UÇAĞIY KÖL, OĞ-UR, OBİL-UÇİ, OM-OĞ ve UÇUĞILTIR KÖL... Ayrıca UÇUĞILTIR KÖL’ü KARADENİZ’e bağlıyan KARA KÖL (Azak Denizi) ve bugünkü SİBİRYA’yı kaplıyan OB-OL bataklığı vardı. SUB-OĞ, ANT-URUĞ, ÜR-APA, AT-OĞI BOLIK, KAJGAR, AKSU, KUÇA, EB-IS BOLIK, OMİĞİ-KURGAN, AT-OM ESİG adındaki şehirler o zaman birer liman şehri idi.
HARİTA'da görülen bu iç denizler şimdi KARA-KUM, KIZIL-KUM, SARI-KUM, TAKLAMAKAN gibi çöllerin bulunduğu mıntıkalardır.
Buraların deniz olduğunu çöllerde bulunan deniz hayvanları fosillerinden anlıyoruz. Yukarda saydığımız deniz ve şehir adlarını da ALP ERİN, ÖNRE-BİNBAŞI, YOLUĞ TİĞİN gibi ülkemizde pek tanınmayan Asyalı Türk tarihçilerden ve PROTO-TÜRKÇE yazıtlardan öğreniyoruz.
Bu çölleri ayıran çatlaklarda IDUG-AT ÖGÜZ (Bereketli Nehir, sonraki Farsça adı Amu-derya) ve İYİNÇU ÖGÜZ (Tarıma Faydalı Nehir, Farsça adı Siri-Derya) oluştu. OM-OĞ iç denizi de kuruyunca geriye İKİN ERİS (Aral Gölü) kaldı. UÇUĞILTIR iç denizi kuruyunca ortaya TURGİ AYIRGÜN KÖL (Türk’ü Ayıran Göl) oluştu. M.Ö. 3000’lerde HAZAR TÜRKLERİ’nden dolayı HAZAR DENİZİ adını aldı. Batılılar bu denize Mer Cassepienne derler ki, KASSİLER Denizi anlamına gelir.
Bölgede bulunan yazıtlarda, metinlerde OK, KARA, TAU, TAĞ, KUL gibi kelimeler geçer ki, hepsi TÜRKÇE’dir ve KOZMOZ’la ilgilidir. Ancak ecnebi araştırmacılar bu kelimeleri TÜRKÇE hariç bütün dillerde aradıkları için, anlamını bulamazlar.
OK kelimesi, PROTO-TÜRKLER’in büyük bir bölümünün kendilerine yakıştırdıkları addır. KOZMOZ’dan "ateş halinde döne döne gelip yeryüzüne indiklerinden" dolayıdır. OK-ONİM OĞ (devlet), OK-OMİĞ (kent), OK-AT (yer), OK-OZ ULİG KÖL (deniz) gibi pek çok kelime vardır.
PROTO-TÜRKLER, bu iç denizlere OK-ONGUNUS adını vermişlerdir. Bu kelime "OK halkının Çevrelediği Deniz" anlamına gelir. Yani TÜRKLER bu denizlerin etrafında yaşamakta idiler… Bundan binlerce yıl sonra bu kelime Eski Yunanca’ya OKEANUS olarak geçmiş, ondan da OKYANUS kelimesi doğmuştur.
KARA kelime OK-ARA kelimelerinin sıkışmasından oluşmuştur. "OK halkı arası", yani "Ok halklarının kendi içinde, onların yaşadığı yer" anlamına gelir. KARA-TAU, KARA-TEPE, KARA-KÖL, KARA-SU şeklinde karşımıza çıkar ki, meselâ KARA-SU aslında siyah su değil; "OK TÜRKLERİ’nin etrafında yaşadığı su" demektir.
TAU, Anadolu’da kullanılan DAĞ kelimesidir… Batılılar kelimeyi Sanskritçe kabul ederler. Aslında TAU (TAĞ), "gökyüzüne tag’ılı (takılı), bitişik, oradan sarkan" anlamınadır. Yüksek olmayana TAĞ denmez, TEPE denir. Çünkü gökyüzüne değmez. KARA-TAU, "OK TÜRKLERİ’nin yaşadığı dağ" demektir.
TAG-TAU kelimelerinin KOZMOZ’la ilgisini TOROS DAĞLARI’nda da görürüz. Batılılar bunun TAURUS kelimesinden geldiğini söylerler ama nasıl ortaya çıktığını açıklıyamazlar. TAURUS kelimesi TAU-ER-US’un sıkışmasından oluşmuştur. ER (erme, erişme), US (yüce, gök) demektir. Bu durumda TAU-ER-US, "göğe erişen dağ" anlamına gelir ki, bu dağları bundan daha iyi tanımlayan bir ifade olamaz.
Bu tahlillerin GÜNEŞ DİL teorisine uygunluğuna da dikkatinizi çekmek isteriz.
Bahsettiğimiz iç denizlerin bulunduğu bölgede sırayla:
- BİR-OY BİL KONFEDERASYONU (M.Ö. 9000-M.Ö.1517)
- AT-OY BİL KON FEDERASYONU (M.Ö.1517-M.Ö.879) (Bir adı da AT-UKUS BİL)
- TÜRÜK BİL FEDERASYONU (M.Ö.879-M.S.580)
devletleri kurulmuştur.
BİR-OY BİL (BİR= bir, 1, tek, birleşmiş ... OY= düşünce, oy, kanaat, kanıt, sistem…. BİL=belde, egemenlik, hükümranlık) aslında "TEK SİSTEM BELDESİ, TEK DEVLET HÜKÜMRANLIĞI, KONFEDERASYON" demektir.
Bu KONFEDERASYON’a ON-UYUL, OK-ONİM OĞ, ALTUN UYUŞ, ve İSUB-URA BİL devletleri dahildi... Böylece KONFEDERASYON’un etkisi OZU-ÖGİZ’den (Dinyeper) ÇİN hududuna, güneyde MEZOPOTAMYA’ya kadar yayılmıştı. BİR-OY BİL’in ilk başkenti bilinmemektedir. İkinci başkenti ise, SUB-OĞ’dur. SUB-SU, OĞ-KUTSAL demek olduğuna göre, bu şehir KUTSAL SU adını taşıyordu. Başkent M.Ö.4241’de AT-OGI BOLIK’a taşındı. Bu şehir Ruslar tarafından işgale kadar SARAY, Sonra ÇARİÇİN, VOLGAGRAD, sonra da STALİNGRAD olmuştur. Şimdi yine VOLGAGRAD deniyor.
Bu devletlerin halkı olarak yaşıyan TÜRKLER, M.Ö. 30.000’de DUVAR RESİMLERİ’ni yapan, M.Ö. 15.000’de RESİM YAZI’yı kullanan insanlardır. BİR-OY BİL KONFEDERASYONU döneminde TÜRKLER ilk yazıyı kullanmışlardır. (M.Ö. 7000) Bu yazı örnekleri ASYA’daki TAMGALI- TALAS-ISSIK üçgeninde bulunmuştur. Bu kültürü iç denizlerin kuruması ile gittikleri yerlere taşımışlardır
Bölgede yaşiyan insanlar tabiat şartlarındaki değişikliklere uyarak batıya, doğuya, güneye, kuzeye yayıldılar. Aslında bu tarz göçler zamanımızdan 30-40.000 yıl önce başlamıştı… TÜRKLER’in ORTA ASYA’dan göçlerini, bu göçlerin yollarını, insanların gittikleri yerlere kendi kültürlerini taşımalarından, mağara ve duvar resimlerinden, dikili taşlardan tesbit etmek mümkündür... Bu duvar resimlerini, resim yazıları, ancak TÜRK TAMGALARI’nı tanıyarak deşifre edebilmekteyiz.
Aslında GÖÇ ETMEK ile GÖÇEBE olmak arasındaki farkı da iyi anlamak gerekir... ORTA ASYA İNSANI ve onun soyundan gelen TÜRKLER göç ederler ama çoğu YERLEŞİK hayatı tercih edip DEVLET kurar. Sürekli göçebe TÜRK aşiretleri vardır ama, TÜRKLER’in çoğu bunlardan ayrılıp yerleşmeyi tercih etmişlerdir.
Bu GÖÇ YOLLARI şöyledir:
- OK diye bilinen PROTO-TÜRKLER, ilk TEK TANRI inancı ile; TANRI BELDESİ, KOZMOZ kavramları ile; ATEŞ KÜLTÜ, GÜNEŞ KÜLTÜ ile , ve kutsal YILAN-BOĞA, KURT-İT, LEOPAR, DAĞ KEÇİSİ inanışları ile HİMALAYALAR’a ulaşmışlar, TİBET yaylasına varmışlar, HİNDİSTAN’a inmişlerdir... Bölgedeki BUDİZM’in temelini teşkil eden ilk din kitabı ALTI YARIK TİGİN oralara giden TÜRKLER’e aittir.
- DOĞU ANADOLU’ya ISUB-URA BİL devletinin devamı olan SUBAR ve SABİRLER ile girmişlerdir... İlk göç edenler KAFKASYA-URMİYE GÖLÜ-KUZEY MEZOPOTAMYA’ya yerleşmişlerdir... Bu yerleşme M.Ö.15.000’lerde başlamış, daha sonra ORTA ANADOLU ve BATI ANADOLU’ya yayılmıştır.
- İKİN-ERİS (Aral Gölü) kıyılarından hareket eden ESEN TÜRKLERİ, ORTADOĞU’ya inmişlerdir... Burada SUBARLAR’ın yazısı SÜMER, FENİKE yazısı olarak ortaya çıkmış, sonradan GREK, BİZANS, LÂTİN ve SLAV alfebelerine temel teşkil etmiştir.
ORTA FIRAT’ta (İDUK-AT) bulunan M.Ö. 5500’lere ait TELL ES SAWWAN seramiklerinde OK, UÇ, ONÇ gibi PROTO-TÜRKÇE tamgalar görülmektedir.
SÜMER yazısında tam 18 adet PROTO-TÜRKÇE tamga vardır... UR, URUK kelimeleri "kent" demek olduğu gibi, GİR-SU da "yer-su" anlamı verir. İDUK-AT "Fırat"tır, AŞ-UR ise hem bir devlet adı, hem de "Dicle"dir. Bu ikinci kelime "aş vurulan yer, toprakları bereketli kılan nehir" demektir. AŞ-UR’un başkenti ANT-UB UÇUĞ’dur. "Yüce Antlaşma Liderliği" anlamına gelir ki, bir federasyonu simgeler.
- OK veya ON diye anılan bu PROTO-TÜRKLER’in bir bölümü de KUT-YAK olarak adlandırdıkları AVRUPA’ya göçmüşlerdir.
HERODOT’un SKOLAT diye okuduğu, bizim İSKİTLER dediğimiz millet te OK TÜRKLERİ’nin soyundandır. Bunlar OK-OZ ULİG KÖL’in (Karadeniz) kuzeyinden UÇ-ESİG EL-AT adını verdikleri ROMANYA’yı da içine alan sahada yaşıyan ve kendi OK-UŞUY devletleriyle M.Ö. 2000’lerde TÜRÜK BİL federasyonuna katılmışlardır... Burada ekleyelim ki, bizce OĞUZ kelimesi aslında OK-OZ’dan, UZ kelimesi de OZ’dan gelir. Her ikisi de OĞUZ (GUR, GUZ, UZ) demektir... Böylece OĞUZLAR’ın M.S. 700’lerde ortaya çıkmış bir kavim olmadığı, binlerce yıl öncesine, OK TÜRKLERİ’ne dayandığı da ortaya çıkar.
HEREDOT, onların kullandığı UÇ-USİG EL-AT ifadesini SKOLAT diye okumuş, bu GREKLER’de SKİT olmuş, Fransızca’ya SCYTHE (Sit) diye girmiştir.
Peki, UÇ-USİG EL-AT ne demektir?.. PROTO-TÜRKÇE’de bu (UÇ=lider; ESİG=etik, edilmiş; EL= halk, il; AT=ad, bilinen) "OK’lardan oluşan ve lider olarak tanınan halkın devleti" anlamına gelir.
- Bir kol da İSİ-YİR adını verdikleri TUNA havzasına inmişler, su yollarını takip ederek yüksek vadilere yerleşmişlerdir.
- Bunlar AVUSTURYA ALPLERİ, İSVİÇRE ALPLERİ, İTALYA ALPLERİ’ne ulaşmışlardır. Bir kısmı yollarına devam ederek FRANSA’ya girmişler, PİRENELER’den geçerek İSPANYA’ya varmışlardır. Oradan PORTEKİZ’e ulaşmışlardır. Bugün FRANSA ve İSPANYA’da yaşıyan BASKLAR işte bu HERODOT’un SKOLAT dediği, kendilerine EU-SCO diyen İSKİT TÜRKLERİ’nin bir koludur.
Bir kol da FRANSA'dan İNGİLTERE'ye geçmişler ve adanın kuzeyine yerleşmişlerdir. Bugün İSKOÇ diye bilinen bu halkın atası İSKİT TÜRKLERİ'dir. (İngilizcesi SCOT-SCIT) Bunu kendileri de kabul ederler.
- Büyük bir OK grubu ise, M.Ö.2500’lerde ALPLER’den İTALYA’ya inerek oraya yerleşmiştir. Bunlar da İSKİTLER’in ETRÜSK diye bilinen koludur.
- TUNA’dan güneye inenler BALKANLAR’a yerleşmiştir. ARNAVUTLUK, MAKEDONYA, TRAKYA’ya yerleşmişlerdir.
- M.Ö.3000’lerde YUNANİSTAN’a ulaşan kol ise PELASK olarak bilinir. Onlar da İSKİT TÜRKLERİ’ndendir.

- Kuzeyden ve doğudan Anadolu’ya girenler EGE bölgesine, daha sonra da ADALAR’a yayılmışlardır.

P. KRETSCHMER, "M.Ö. 5000 yıllarında Anadolu’da kaybettiği ESİ-EM kelimesinin adalarda karşısına çıktığını" belirtmektedir. Ancak bu bilim adamı, bahsettiği kelimenin TÜRKÇE’de "imek-olmak (to be)" fiili olduğunu bilmemektedir.

Bu göçleri göz önünde tutunca, PROTO-TÜRKÇE’de "deniz, akarsu, su örtüsü" anlamına gelen ÖG-ÜZ kelimesinin Greklerce AEGEUS (EGE) haline getirildiğini düşünmek yanlış olmaz.
- PROTO-TÜRKLER’den bir kol da MEZOPOTAMYA’dan yollarına devam ederek OT-OĞ adını verdikleri MISIR’a yerleşmişlerdir. Bunu, MISIR YAZITLARI’ndaki TÜRK TAMĞALARI’ndan tesbit ediyoruz.
- Öte yandan, iç denizlerin kurumasına rağmen ASYA’da kalan OK TÜRKLERİ’nden AT-ATA-UR’lar (TATAR) kuzeyde MOĞOLİSTAN’da ÖTİGİN İRİŞ devletini kurmuşlardır.
- M.Ö. 3000’lerde BÜYÜK OKYANUS’a kadar ulaşan TÜRKLER, bugünkü ÇİN’in kuzeyinde OD-URUGİN YİŞ devletini, ÇİN’in güneyinde ise UŞUNTUNG UYUZ devletini kurmuşlardır. PEKİN’in ilk adı UŞUNTUNG BOLİK idi. BALIK kelimesi eski TÜRKÇE’de şehir anlamına gelir. TÜRK asıllı HAN sülâlesi sırasında HAN–BALIK oldu, yani HAN ŞEHRİ (başkent)...
KORE DENİZİ’nin eski TÜRKÇE’deki adı TALUY’dur. SARI NEHİR’in ilk adı gene TÜRKÇE’dir: TALUY OGİZ… Diğer nehirler de şöyle bilinir: NANKİN-ATATA BUV, HANTUNG-ANTUNG, HUANG-HO=UYUSU-OGİZdir. PROTO-TÜRKLER’in TABGAÇ-BARBAR dedikleri ÇİNLİLER ise ORDOS bölgesinde yaşarlar. ÇİN ALFABESİ’nde tam 41 TÜRK TAMGASI şekil olarak bulunur, anlamları ise değişmiştir.
- PROTO-TÜRKLER’in bir kolu SİBİRYA’ya yayılırken, bir kolu da BERİNG BOĞAZI’nı aşarak ALASKA’ya ulaşmış, oranın ESKİMOLAR’ını meydana getirmiş, bir kolu da KANADA ve AMERİKA’ya inerek KIZILDERİLİ diye bilinen halkları oluşturmuştur.
- Bir başka kol RUSYA’nın kuzeyine yayılarak o bölgenin ESKİMOLAR’ını, bir başka kol da FİNLANDİYA’daki SAMOYETLER’i meydana getirmiştir. Sadece SAMOYETLER değil, FİN-OGUR halkı da TÜRKLER’le akrabadır.
- ÇİN’den güneye inen bir başka kol da PASİFİK ADALARI’na yayılmıştır.... Oralarda bulunan ve okunamıyan pek çok yazıt, meseleye PROTO-TÜRKÇE ile eğilecek bilim adamlarını beklemektedir.
_____________________________
KÂZIM MİRŞAN’ın eserleri:
İNGİLİZCE YAYINLAR VE TÜRKÇESİ
1- Univerzum bir çerçeve gibi Statik bir sistemidir? 1986
- Is the Universe a Statical System Like a Frame? , 1986
2- Anadoludan Piktogrammlar, Petroglifler, ISUB-ÖG ve UW-ON yazıtları , 1992
3- Prototürk Bilginlere göre Kozmik invariansların Manipülasyonu , 1992
4- Fiillerin İsim ve Mastar Halleri ile Sıfat-Fiil ve Zarf-Fiil alanlarında BUGÜNKÜ AVRUPA DİLLERİNDE ETRÜSKÇE İZLERİ (kitap özeti) , 1996
5- Avrupa,Sibir ve Orta Asyadaki En Eski Yazıtlara Dayanılarak Deşifre Edilen PRA-MISIR HIEROGLİFLERİ , 2000
- Pictogramms, Petroglyphs, Isub-Ög and Uw-On Inscriptions from Anatolia and On Qut Qolunç, Ancient Texts Related to Physics and Astronomy, from the Region Turfan (W. China) , 1992
6- Eski Türk Bilginlerine göre Fizik ve Astrofizik Bilimi
- The Science of Physics and Astrophysics According Old Tukish Scholars , 2002
7- Erken Türklerin Skandinavya Yazıtları , 2003
8- Erken Türklerin Anadolu Yazıtları , 2003
ALMANCA YAYINLAR VE TÜRKÇESİ
9- Hiperstatik Sistemlerin Eşdeğer Yükler ile Hesabı , 1968
- Berechnung der staticsh unbestimmten Tragverke mit Erzatzlasten, 1968
10- Proto-Grekçe Yazıtların Deşifre Edilmesi , 1973
- Dechiffrierung der Protogriechischen Inschriften , 1973
11- Alfabetik Yazı Başlangıcı ve Glozel Yazıtları , 1993
12- Prototürkçe Gramer , 1993
- Prototürkische Grammatik , 1993
13- Pro-Portekiz Yazıtları , 1996
14-Türlü Dillerde Proto-Türkçe İzleri , 1996
15- Etrüsk Yazıtları , 1997
TÜRKÇE YAYINLAR
16 - Türk Metriği ,1966
17 - Proto-Türkçe Yazıtlar , 1970
18 - Altı Yarıq Tigin . 1978
19 - Proto-Türkçe’den Bugünkü Kürtçe’ye , 1983
20 - Urqun-Selene Yazıtları İçin Kabul Olunan Tarih Tesbitlerinin Yeniden Gözden Geçirilmesi , 1983
21 - Anadolu Proto-Türkleri , 1985
22- Prototürk Bilginlerine Göre Astrofizik , 1990
23- BOLBOLLAR , 1991
24- Prototürkçe Yazıtlar Hakkında Konferans , 1993
25- Yazı İşretleri , 1993
26- Alfabetik Yazı Başlangıcı ve Glozel Yazıtları , 1993
27- Alfabetik Yazı Başlangıcı , 1994
28- Tatarcanın Türk Alfabesi İle Yazılması , 1992
29- Side Bitigtaşları , 1995
30- Öztürkçe "-sal" eki , 1995
31- Pre-Portekiz Bitigtaşları , 1996
32- Barış Yolunda Eğitim , 1996
33- Bugünkü Avrupa Dillerinde Prototürkçe İzleri . 1997
34- Fiillerin İsim Ve Mastar Halleri İle Sıfat-Fiil ve Zarf-Fiil Alanlarında BUGÜNKÜ AVRUPA DİLLERİNDE ETRÜSKÇE İZLERİ , 1996
35- DİNLERİN GELİŞİMİ, Erken Türk Dininden Doğan Dinler, Side, Pre-Portekiz, Glozel, Pre-Mısır, Etrüsk, Protogrek ve Hinduizm, Tevrat, İncil, İslam , 1998
36- Etrüskler, Tarihleri, Yazıları ve Dilleri , 1998
37- Türk Takvimi, 1999
38- Erken Türk Devletleri ve TÜRÜK BİL , 1999
39- Sölgentaş Mağarası , 2000
40- BİLGE ATUN UQUQ: Türük Bilge Qağan Nine Bitig , 2000
41- Moğulstandaki Kısa Yazıtlar , 2000
42- Hieroglifler , 2000
43- Avrupa,Sibir ve Orta Asyadaki En Eski Yazıtlara Dayanılarak Deşifre Edilen PRA-MISIR HİEROGLİFLERİ , 2000
44- Makaleler , 2001
45- Erken Türklerin Skandinavya Yazıtları , 2003
NOT: Büyük araştırmacı Kâzım Mirşan, bu eserlerinde tam 121 Proto-Türkçe yazıtın okunuşunu vermektedir.

*****
ÖNEMLİ SAYFALAR

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...