27 Şubat 2012

TÜRKMEN, YÜRÜK, KÜRT BOY, OYMAK VE AŞİRETLERİ



TÜRKMEN, YÜRÜK, KÜRT BOY, OYMAK VE AŞİRETLERİ

Yapıları, yaşayışları, meşgaleleri, mutfakları ve çadır döşeyişleri bakımından TÜRKMEN aşîretleri ile Kürt aşîretleri arasında ayırt edici bir fark görülmemektedir.
Bu bakımdan "Kürt kimliğini tanıyoruz" diyenlerin bu "kimlik" ile ne gibi farklılıkları kastettiklerini açıkça belirtmeleri gerekir. (BU LÂFI İLK DEFA 1991 SEÇİMLERİNDEN ÖNCE SÜLEYMAN DEMİREL ETMİŞTİ!.. )
Böyle bir liste çıkarabilmelerinin imkânı yoktur. Çünkü TÜRKMEN ve Kürt aşiretleri aynı kökten gelmektedir. Bizim beyanımız kuru bir iddia değildir. Aşağıdaki açıklamalar, tesbit edebildiğimiz Kürt ve TÜRKMEN aşîretlerine aittir ve aradaki soy birliğini yeterince ispatlar niteliktedir.
OSMANLILAR şehir dışında yaşıyan, bilhassa göçebe olan aşiret ve oymaklara TÜRK-TÜRKMEN demiş, bunların düzlük, ovalık yerlerde yaşıyanlarına YÜRÜK, dağda yaşıyanlarına da KÜRT tabirini kullanmıştır. Tahrir Defterleri'ndeki ifadeleri bu anlayışla değerlendirmek gerekir.
Burada hemen ekliyelim ki, "OSMANLI'nın TÜRK ve TÜRKMEN'i küçük görürdü, aşağılardı" iddiası doğru değildir. Kendi de TÜRKMEN olan OSMANLILAR'ın böyle bir şey yapması saçma olurdu.
Ne var ki, ta 900'lü yıllardan itibaren gelen bir değişim vardır. O tarihlerde MÜSLÜMAN olan OĞUZLAR'ı diğerlerinden ayırmak için kendilerine TÜRKMEN tabir edilmeye başlanmıştır. TÜRK-MEN, "TÜRK'ün iyisi, hası" anlamına gelir. Güçlendirme takısıdır.
Bu MÜSLÜMAN (OĞUZ) TÜRKMENLER daha sonra MÜSLÜMAN olmayan OĞUZLAR ile savaşmışlar, dönemin İSLAM DEVLETİ ve yeni kurulan TÜRK devletlerinde makbul addedilmişlerdir.
Sonra SELÇUKLU DEVLETİ kurulmuş, bir kısım TÜRKMEN yerleşik şehir hayatına geçmiş ve SELÇUK adını almış, bu sefer göçebe TÜRKMEN boyları ile yerleşik SELÇUKLULAR arasında bazı sürtüşmeler olmuştur.
Arkadan gelen TÜRKMEN boyları bu sefer OSMANLI DEVLETİ'ni kurmuş, yerleşik hayata geçenler OSMANLI adını almış, göçebeler ise TÜRK-TÜRKMEN-YÜRÜK-KÜRT diye anılmaya başlamıştır... KÜRT adı SELÇUKLU'da geçmez.
Bu şehirli-göçebe sürtüşmesi, zamanımızdaki şehirli-gecekondulu farkının ve sürtüşmenin tamamen aynıdır. İkincilerin uyumsuzluğu, kurallara uymaması düzenin sağlanmasında elbetteki problem yaratmıştır.
Nasıl ki, bugün gecekonduluyu makbul görmeyen bir zihniyet var ise, ama bunu bir IRK MESELESİ - IRKI HAKİR GÖRME olarak yorumlamak mümkün değilse; geçmişteki SELÇUKLU-TÜRKMEN, OSMANLI-TÜRK, hatta şimdiki TÜRK-KÜRT sürtüşmesi de aynı uyumsuzluktan kaynaklanmaktadır. Şehirleşen insanın "kürtlüğü" ortadan kalkınca, sürtüşme de kaybolmaktadır.
Aşağıdaki aşiretleri bu anlayışla incelemek gerekir.
- ABDALLI / ABDALÂN AŞİRETİ: Afganistan'dan gelerek Anadolu'da muhtelif yerlere yerleşen ABDALLAR, HAPTAL / EFTALİT Türkmenleri'ndendirler.
Adapazarı, Orta Anadolu, Toroslar, Silifke (İçel) ve Antalya bölgelerinde yaşayanları Türkçe konuşurlar... Tunceli, Erzincan ve Tercan taraflarına yerleşerek Abdallı adını yaşatanlar ise Kürtçe konuşmaktadırlar...
Anadolu'da Abdallı (Ankara, Sivas) ve Abdalân (Bingöl) gibi köy adlarına rastlanması onların Türklüğünün delilidir. Ayrıca Grek tarihçilerin TÜRKLER'e HEFTALİT dedikleri de unutulmamalıdır.
- AKKEÇİLİ OYMAĞI: MİLLİ Aşîreti'ne mensûp olan Akkeçililer, Osmanlı Tahrîr Defterleri'nde "YÖRÜKAN TÂİFESİ'nden" gösterilmişlerdir... Herkesin bildiği gibi YÖRÜK-YÜRÜKLER ANADOLU'da göçebe TÜRK oymaklarına verilen addır. YÜRÜMEK'ten gelir.
- ALANLI AŞİRETİ: Hazar Denizi'nin kuzeyinde, Dağıstan'da ve Kırım'da yaşayan İran menşeli, Türk!eşmiş ALANLAR'ın bir koludur... Özelliklerinden dolayı ALANLAR'ı TÜRK sayan tarihçiler de az değildir.
Çok geniş bir sahaya yayılan kadim ALANLAR'ın Anadolu'da bıraktıkları izler bilinmektedir... Bu cümleden olarak, Anadolu'da birçok Alan isimli köyler yanında Alanbaşı (Artvin), Alancık (Diyarbakır), Alanyazı (Tunceli), Alanlı (Mardin) gibi sayısız köy isimleri de mevcûttur.
Anadolu'da TÜRKÇE konuşan ALANLAR'dan başka, bugün Kürtler arasında Kurmançça konuşan bir Alanlı aşîretinin Tunceli'de yaşadığı bilinmektedir... Aradaki tek fark bu "ağız" farkıdır.
- ANTARLI / ANTERLİ AŞİRETİ: Urfa ve Mardin bölgesinde yaşayanları Kurmanç olup AKKOYUNLU oymaklarındandırlar.
ANTARLILAR, Osmanlı Tahrîr Defterlerinde "Konar-Göçer TÜRKMÂN TAİFESİ'nden" gösterilmişlerdir.
- ARTUŞİ / ERTUŞİ / HERTUŞİ AŞİRETİ: OĞUZLAR'ın bütün husûsiyetlerini yaşatan ve bir bölümü Suriye ile Irak'ta yaşayan bu boy, Anadolu'da Hakkâri, Van ve Cizre (Mardin) bölgelerine dağılmıştır.
Kalabalık olan Artuşîler 12 oymaklı bir Kurmanç topluluğudur.
- ATMA / ATMALI AŞİRETİ: TÜRKMEN ve 12 oymaklı Kürt boyuna ayrılan Atmalar, Sünnî ve Alevî'dirler... İlk kez 1560 yılına ait Malatya tahrir defterinde rastlanmaktadır. Buna göre, birkaç neferden oluşan “Atmalu” cemaati, bir başka cemaatle birlikte, 1560 yılında Malatya’nın ‘Keder Beyt’ nahiyesinde meskundu. En eski ikinci kayıt ise, 1563 yılında Maraş topraklarında Alma Kuşağı Mezraı’nda başkalarıyla birlikte tarımla uğraştıklarını göstermektedir. Üçüncü olarak, Arapgir sancağına ait 1643 tarihli avârız-hâne defterinde Atma adlı köyün, Arapgir sancağının en büyük ya da kalabalık köyü olduğu görülmektedir. Boylar topluluğundan mürekkep bir konfederasyon olduğu anlaşılan Rişvav kabîlesine bağlı olan Atmalar Kurmançca konuşurlar. OKURLARLA SOHBET - ATMALI AŞİRETİ sayfasında daha geniş bilgi vardır.
Konfederasyon içerisinde yer alan ve TÜRKÇE adlar taşıyan 12 boyu şunlardır:
1- TİLKİLER, 2- KIZIRLI, 3- HAYDARLI, 4- KETİLER, 5- SADAKALAR, 6- KIZKAPANLI, 7- KARAHASANLAR,
8- KARALAR, 9- AĞCALAR, 10- TURUÇLU, 11- KABALAR, 12- MAHKÂNLI
- AVCILAR AŞİRETİ: Osmanlı Tahrîr Defterlerinde "TÜRKMÂN YÖRÜKÂNI TÂİFESİ'nden" gösterilmişlerdir... Bu ifade "TÜRKMENLER'in düzlükte yaşayıp yaylalara göç edeni" anlamına gelir.
- AVŞAR / AFŞAR AŞİRETİ: 24 OĞUZ boyundandırlar... Tarihte ehemmiyetli rol oynayan Avşarlar geniş bir alana yayılmışlar ve 16. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya gelmişlerdir.
Bunlardan büyük bir küme, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar göçebe hayatını sürdürdükten sonra Kayseri'nin Pınarbaşı, Sarız ve Tomarza kazaları ile Kars'ın Ardahan ve Hoçuvan kazalarında yerleştiler.
- AYDINLI AŞİRETİ: Osmanlı Tahrîr Defterlerinde "TÜRKMÂN YÖRÜKÂNI TAİFESİ'nden" gösterilmişlerdir. Büyük bir ihtimalle Yavuz Sultan Selim'in Aydın yöresinden bu tarafa göçerttiği öz-be-öz bir TÜRK aşiretidir.
- BADILLI / BADİLİ / BEDİLİ AŞİRETİ: 24 OĞUZ boyundan biri olan BEĞ-DİLİ'ne mensûpturlar, Osmanlı Tahrîr Defterlerinde "Konar-Göçer Türk Türkmân Ekrâdı Tâifesinden" gösterilmişlerdir... Bu ifade öz-be-öz OĞUZ TÜRKÜ ve BEĞDİLİ boyundan olan bu aşireti, "TÜRK soylu göçebelerin dağda gezeni" diye tanımlamaktadır.
Anadolu'ya geldikleri zaman Digor (Kars), Pasinler (Erzurum), Urfa ve Siverek (Urfa) bölgelerinde yerleşmişlerdir.
- BALABANLI / BALABANLU / BALABANLAR AŞİRETİ: Horasan (İran) ve Dimetoka'dan (Rumeli) geldikleri yolunda kayıtlar vardır... Osmanlı arşiv vesîkaları da bunları "İran Ekrâdı Tâifesinden ve Yörükân Tâifesinden" göstermektedir. Bu ifade "İran'dan gelerin dağda gezeni ve Türkler'in ovada gezeni" anlamına gelir. Balaban TÜRKÇE bir kelime olduğu için "İran dolaylarından gelen TÜRKLER" olarak anlaşılması gerekir.
Konar-Göçer'dirler. Anadolu'da ve Rumeli'de yerleşmişlerdir... Rumeli'de "kürt" olmaması bu aşiretin Türklüğünün bir başka delilidir.
- BANUKLU / BANUKİ AŞİRETİ: Kurmançlar'ın Milân koluna bağlıdırlar. Kars'ın Aralık kazasında yerleşiktirler... MİLANLAR hakkında ilerde bilgi vereceğiz.
- BELBAS / BİLBASLI / MİLBASİ AŞİRETİ: Osmanlı Tahrîr Defterlerinde "Konar-Göçer tâifesinden" gösterilmişlerdir.
- BEHRAMKİ / BEHRANKİ AŞİRETİ: BEHRAMKİLER Akkeçililer'dendirler...
AKKEÇİLİ-KARAKEÇİLİ, tıpkı AKKOYUNLU-KARAKOYUNLU gibi iki TÜRKMEN boyudur. AKKOYUNLULAR, KARAKOYUNLULAR 14. asırda devlet kurdukları gibi, KARAKEÇİLİLER de OSMANLI devletinin kuruluşunda önemli rol oynamışlardır.
BEHRAMKİLER Osmanlı arşiv vesîkalarında "Ekrâd tâifesinden" gösterilmişlerdir... AKKEÇİLİLER boyundan olan bu aşiret için kullanılmış olan bu ifade "TÜRKLER'in dağda gezeni" anlamına gelir.
- BAZİKÎ / BAZUKİ / BAZUKLU / BAZİKLİ AŞİRETİ: Osmanlı Tahrîr Defterlerinde "Ekrâd tâifesinden" gösterilmişlerdir.
- BAYAT / BAYADÎ / BAYATLI AŞİRETİ: 24 Oğuz boyundan biri olan Bayatlar, tarihimizde ünlü kişiler yetiştirmişlerdir. Oğuzların devlet ve din adamı DEDE KORKUT ile Şâir FUZULİ bu boya mensûpturlar 16. yüzyıldaki Osmanlı Tahrîr Defterlerinde, Bayatlar'a ait orta ve batı Anadolu'da 42 yer adı geçmekte, "Türkmen Ekrâdı Tâifesinden" gösterilmişlerdir. Bu "Türkmenlerin dağda yaşıyanları" anlamına gelir.
Kerkük. Musul, Kuzey Suriye ve Anadolu Bayatlar'ı Türkçe konuşurlar. Türk musikîsindeki BAYÂTÎ makamı, onlardan alınmıştır.
- BERİTANLI / BERDAN AŞİRETİ: İslâmlıktan önce TÜRKİSTAN'da bulunan Beritanlılar Türkçe konuşurlardı. İçel'de Berdan (Tarsus) çayına adlarını vermişlerdir.
Yer adlarının "yabancı" addedilerek değiştirilmesi, bizim Ortaasya ile ve kadim Türk toplulukları ile bağımızın kopmasına sebep olmuştur. Berdan Çayı buna en iyi örneklerden biridir.
Bingöl'deki Beritanlılar Kurmançça, Elâzığ'dakiler Zazaca konuşurlar… Göçebedirler.
- BİRİMLÜ / BİRİMAN AŞİRETİ: Akkoyunlu boylarındandırlar. Öz-be-öz Türk'türler.
- BOKHTİ / BOKHTAN / BOTÎ / BOTAN BOYU: Dicle Kürtleri (Kurmançlar)'nin iki ana kolundan biridir.
Son 300-350 yıldan beri Bokhtular "ZİLAN" (OVALILAR) adı ile anılmaktadırlar. Bunlar, Dede Korkut Oğuznâmeleri'nde 24 Oğuzlar'ın Üç-Ok'lar kolundan Boğdüz soyundan gösterilirler. Yani öz-be-öz Türk'türler. Kurmançça konuşurlar. Ağrı, Doğubeyazıt, Eleşkirt'te yerleşiktirler. ZİLAN kelimesini ilerde açıklıyacağız.
Botiler (Boğdiler) 12 oymağa ayrılmışlardır:
1- Zili (Zilân), 2- Bıriki, 3- Deliki / Deluki, 4- Pirekhali, 5- Sevidi, 6- Ritki / Radikân, 7- Gelturi,
8- Kurdiki / Kurdikân, 9- Cemaldini, 10- Dilhiri / DiIiri / Diliki / Dilikân, 11- Mamzidi, 12- Celâli.
- BECENEVÎ / BEÇENELİ / BEŞENEVİYYE / PEÇENE / PEÇENEK BOYU: Dicle Kürtleri'nin (Kurmançlar) iki ana kolundan diğeridir. Bunların adları da, diğer kol olan Bokhti gibi değişmiş, "MİLAN" (Bel / Dağbelliler / DAĞLILAR) demek âdet olmuştur. Yani OĞUZLAR'ın BOĞDÜZ (BOTAN) BOYU, Kürtler'in ZİLAN diye bilinen grubunu; yine OĞUZLAR'ın BEÇENE PEÇENEK) BOYU da Kürtler'in MİLAN diye bilinen grubunu meydana getirmiştir. Bu gerçeği her TÜRK ve her KÜRT bilmelidir!
Burada biraz durup ZİLAN ve MİLAN tabirlerini ele almak istiyoruz…
Biz baştan beri bu yörede yaşıyan insanların OVALI ve DAĞLI diye iki kısma ayrıldığını, ovalılara YÜRÜK, dağlılara ise KÜRT dendiğini anlatmaya çalıştık. Bunların hemen hepsinin TÜRKMEN olduğu dile getirdik... Bu gerçekte de böyle , OSMANLI kayıtlarında da!..
Ancak şimdi görüyoruz ki, bu aşiretler kendileri de böyle bir ayırım yapıyorlar. Kendi aralarında ovalılara ZİLAN, dağlılara MİLAN diyorlar. Yani OĞUZLAR'ın BOĞDÜZ BOYU daha çok OVALAR'da, BEÇENE BOYU ise daha çok DAĞLAR'da göçebe olarak dolaşmış!
Beçeneviler Kurmançça konuşurlar. Osmanlı arşiv vesîkalarında "Göçer Ekrâd-Ulus Tâifesinden" ve"Türkmân Ekrâdı-Ulus Tâifesinden" şeklinde gösterilmişlerdir. Bu ifadeler dağda göçebe Türkmen ulusu anlamına gelir.
Burada da bu ULUS kelimesi üzerinde durmak gerekir. OSMANLILAR Beçenevilerden başkası için bu ifadeyi kullanmamıştır… Acaba niye?
Çünkü 9. Asırdan itibaren Bizanslılar, Arapların karşısına Balkanlar'dan getirdikleri KUMAN, UZ ve PEÇENEK TÜRKLERİ'ni yerleştirdiler.
Bizanslılar 1071'de Alparslan'ın karşısına da UZ ve PEÇENEK askerleri ile çıkmış, ancak bunlar karşıda TÜRK bayrak ve tuğlarını görünce Alparslan'ın safına geçmişlerdir.
Selçukluların Anadolu'da karşılaştığı hıristiyan halk işte bu ULUS (MİLLET) denecek kalabalıkta ve insicamda PEÇENEK TÜRKLERİ ile UZ ve KUMAN TÜRKLERİ'nden oluşuyordu.
O dönemde hıristiyan olan bu Türkler, sonradan müslümanlığı kabul ettiler ve zamanla bugünün kürtlerini meydana getirdiler.
Yine daha önce belirttik ki, asıl Kürtler OĞUZ boyunun BOĞDÜZ ve BEÇENE kolundan gelir.
UZ, GUZ kelimeleri OĞUZ anlamına geldiği gibi, UZ da OĞUZ'un ve BOĞDÜZ'ün kısaltılmış halidir.
Ayrıca ZİLAN kelimesinin UZ-AN ile bağlantısı da dikkatten kaçmamalıdır. UZ-AN, TUR-AN, GUR-AN gibi çoğul ifade eder.
BEÇENE de PEÇENEK TÜRKLERİ'nin bağlı olduğu OĞUZ koludur.
Bütün bunlar Bokhtan / Boti / Boğdiler gibi Peçene / Beçenevilerin de TÜRK olduğunu gösterir.
Dediğimiz gibi, UZ-BOĞDÜZ TÜRKLERİ ile PEÇENEK TÜRKLERİ farklı karakter gösterdiklerinden, biri ovalarda yerleşmeyi tercih etmiş ZİLAN olmuş, diğeri dağlarda yaşamayı tercih etmiş, MİLAN olmuştur.
Benzer tarzda farklılık KIRGIZLAR ile KAZAKLAR arasında bugün dahi sürer. KIRGIZLAR dağ göçebesi, KAZAKLAR ova göçebesidir. ÖZBEKLER ile KIRGIZLAR arasında da YERLEŞİK ŞEHİRLİ ve GÖÇEBE olma şeklinde bir farklılık görülür. AZERİLER ile TÜRKMENLER de bu şekilde değerlendirilebilir.
Bir de KURMANÇÇA meselesi var... Bölgedeki bazı aşiretlerin KURMANÇÇA konuşması, onların TÜRK olmadığını göstermez. KURMANÇLAR bahsinde konu üzerinde duracağız. Ayrıca bu dilde "kürtçe" diye belirtilen kelimelerin çoğunun TÜRKÇE'den bozma veya çok eski TÜRKÇE olduğunu ilerde göstereceğiz.
Beçeneviler de 12 oymağa ayrılmışlardır:
1- Berezav / Barzan / Berazi / Barzi / Barzini / Barzikâni / Baririsan / Barshan (Pars-Han)/ Barsan, 2- Cibranlı,
3- Karakeçili, 4- Hasenanlı, 5- Zirkan, 6- Sipkan / Sipki / Sibiki / Sibikan, 7- Karabaş, 8- Şeyhan / Şıhan / Şeyhlu,
9- Sidanlı / Şidanlı / Seydanlı, 10- Huytu, 11- Biriti, 12- Şigo / Şekki / Şilcak .
Burada da BARZAN, .BARSHAN, KARABAŞ kelimeleri göze çarpıyor. .. BARSHAN'ın PARS-HAN olduğu çok açık... Ortaasya'da parsa BARS denir, hâlâ isim olarak kullanılır.
BARZAN oymağı ise Irak Kürtleri'nin lideri Mesut Barzani'nin aşiretidir. Bu aşiret aslında Güneydoğu Anadolu'da ve TÜRK kökenli olmasına rağmen, sonradan nasıl olmuşsa aralarına göçebe yahudiler katılmış ve Sabatayistler gibi bir nevi "dönme" aşireti halini almıştır. Hikâyesini başka bir sayfada anlatacağımız şekilde Nakşibendilik taslamasına rağmen, bölge halkı tarafından dışlanmış ve Irak'a sürülmüştür. 1970'li yıllarda aşiretin reisi Mustafa Barzani Amerikan kuklası olarak Irak'ta Kürt isyanı çıkartmış, sonra da Amerika'ya kaçmak zorunda kalmıştı. Halen oğlu Mesut Barzani Yahudiler'le ve İsrail'le sıkı işbirliği içindedir ve Talabani ile birlikte Amerikan uşaklığını sürdürmektedir.
Aslında Irak, tarihi boyunca Türk olmuştur. Türklerin Irak'a yerleşmesi Anadolu'dan öncedir. Ülkenin adı bile Türkçe'dir. (IRAK-UZAK)
Ancak biz BARZAN kelimesinin de PARS-HAN'dan bozma olduğuna inanıyoruz. Yani Beçenevilerin bu iki oymağının PARS-HAN liderliğindeki tek bir oymaktan ayrılma ile meydana geldiğini düşünüyoruz. Farklılık telaffuzdan ibarettir.
- BORLU / BORAN AŞİRETİ: Yörükân Tâifesinden'dirler. İç Anadolu Bölgesinde "Ulu-Borlu" ve "Kîçi-Borlu" (Keçiborlu) adlarını taşıyanlar Türkçe konuşurlardı. Öz-be-öz Türk'türler.
- BUCAK / BUCAKLU AŞİRETİ: Osmanlı arşiv vesîkalarında "Yörükân Tâifesinden" gösterilmişlerdir. Yani Türk'türler. Bu yüzdendir ki, PKK ile mücadelede DEVLET'in yanında yer almışlardır. Yarı göçebedirler. Siverek (Urfa) ve köylerinde yerleşmişlerdir. Zazaca konuşurlar.

TERÖR TEDBİRLERİ ve SONUÇ



TERÖR TEDBİRLERİ
Herkes Kürt ayırımcılara DIŞ ÜLKELERİN DESTEĞİ'nden söz ediyor!..
Doğrudur!.. Yıllarca Hıristiyan Batı bölgedeki petrole hâkim olmak için, İran yöreyi şiileştirip kontrolüne almak için, Irak su için, Suriye Hatay için Kürtler'i kışkırtıp kışkırtıp üzerimize saldı!.. Hâlâ Avrupa Birliği ülkeleri ile A.B.D. bu yöndeki faaliyetlerine devam ediyor.
Önce bu gerçeği tabii sayarak kabullenmek gerekir!...
Uluslararası siyasette her ülke eline geçen kozu kullanır!.. Biz ise bütün fırsatları kaçırdığımız bir yana, İngiltere'nin, Almanya'nın, hatta Yunanistan'ın böyle davrandığını duyduğumuzda, sanki "bir dostumuzdan kazık yemiş gibi" hayret ediyoruz!.. e
Bu saflıktan vazgeçmeli, hasımlarımızın niyetlerini iyi anlamalı,davranışlarını dikkatle takip etmeliyiz!..
Sonra da misliyle karşılık vermeliyiz!..
Mesela Fransa Kürtler'i mi destekliyor?.. Biz de KORSİKA AYIRIMCILARI'nı destekleriz!..
Bayan Mitterant Güneydoğu'yu "teftiş"e mi gelmek istiyor?.. Biz daha büyük bir heyeti, ondan önce Korsika'ya gönderip, ada halkına "çektikleri sıkıntının en kısa zamanda son bulması için onların yanında olduğumuzu" belirtir; üstelik "Korsika'daki İnsan Hakları İhlalleri" ile ilgili uzun bir rapor yayınlayabiliriz!..
Adada sürekli "gözlemci" bulundururuz!.. Bunlar orada kuş uçsa bize haber verirler.
ALLAH aşkına bir ülkenin DIŞİŞLERİ TEŞKİLATI, İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ, SİYASİ DANIŞMANLARI, hatta POLİTİKA YAZARLARI bundan başka ne işe yarar ki?..
Mesela ABD Türkiye'ye Cyrus Vence, Abramoviç gibi CIA ajanlarını "Büyük Elçi" diye atayıp, casuslarını "tarihi araştırmalar" yapmak üzere bizim Güneydoğu'ya mı gönderiyor?..
Biz de önce onları tuvalete kadar takibe alır, bölgeye sokmaz; sonra da "Amerikan tarihine meraklı ve kızılderili hayranı" elemanlarımızı ABD'nin dört bir tarafına yollayıp zencisi, İspanyolu, kızılderilisi, ABD hükümeti hakkında ne gibi "iyiniyetler" besliyor öğrenebiliriz!...
Mesela İngiltere Arabistan üzerindeki etkisini devam ettirebilmek için Şeyh Said, Ağrı, Dersim isyanlarından sonra Şırnak'ı mı kışkırtıyor?..
Biz de İrlandalı katoliklerin ne büyük sıkıntılar yaşadığını dünyaya ilan ettiğimiz gibi, Kaddafi misali "insanî" yardımlar ile bu yarayı kaşıyabiliriz!.. İrlanda'ya NGO (Sivil Toplum Kuruluşları" göndeririz!..
Almanya dünyaya 50 yıl önce çektirdiklerini unutup, süper devlet olmaya özenirken TÜRKLER'i harcama hevesine mi kapılmış?..
Almanya'daki 2 milyon TÜRK'ün bütün müslüman yabancıların önderliğini üstlenmesini sağlar, Almanlara kan kusturabiliriz.
Doğu Almanlar'ı Batı, Batı Almanlar'ı da Doğu Almanlar üzerine kışkırtırız!...
Yakıp yıkan nazileri yalnız bırakmaz, hatta onlardan fazlasını yapabilecek çetelerin "ihtiyacı"nı karşılıyabiliriz!..
Almanya'ya çok bağımlı ihracatımızı başka yönlere çevirdikten sonra, ithalatımızı kısabiliriz.
İtalya Artin Apo'yu geri vermiyor, üstelik serbest bırakmaya mı kalkıyor? Onu idamdan kurtardılar, şimdi kurtarmaya hapisten mi kurtarmaya çalışıyorlar?
Biz de onların mallarına boykot uygularız!.. Kuzey İtalya'daki onların bölücüleri irtibata geçer, kendilerini desteklediğimizi söyleriz!..
Maalesef bunları hükümet yapmıyor!.. Ama halk bir seferinde ne güzel boykot uyguladı!.. İtalyanlar'ı tir tir titretti!..
Birleşmiş Milletler, Avrupa Parlamentosu, AB gibi uluslararası arenalarda kürsüye çıkıp ta aleyhimize laf etmeye kalkan her ülke için geçmişte Afrikalılar'a, Kızılderililer'e, Cezayirliler'e, zencilere, Çinliler'e, müslümanlara, hatta kendi halklarına neler yaptıkları hakkında dosya tutup, gerektiğinde fazlasıyla mukabele edebilmeliyiz!..
Avrupa Birliği'nin en kıytırık ülkeleri bile r bize vize mi uyguluyor?.. A.b.D. bizim kırmızı pasahortlu Bakanlarımızı bile sınır kapılarında mı süründürüyor?.. Biz de onların bütün temsilcilerini donlarına kadar arar, saatlerce kuyrukta bekletir, sonra da girdikleri tuvalete kadar kamera koyar, takip ederiz!..
Profumo'dan farkı olmıyan HER ülke politikacılarını izler, metreslerini, homoseksüel ilişkilerini, rüşvet alış-verişlerini tespit edip, fazla konuştukları takdirde siyasi hayatlarını söndürecek "malzeme"yi arada bir kendilerine gösterebilmeliyiz!...
Dünyada siyaset böyle yürüyor!... Biz de öğrenmeliyiz!..
Irak'ta Kürtler bizim arzumuz dışında palazlanıyorsa, biz de TÜRKMENLER'i daha güçlendiririz!..
Elin gavuru ta Almanya'dan teröristlere "sıhhi malzeme" diye roketler, füzeler gönderirken, ABD çekiç gücü "yanlışlıkla" PKK'a yiyecek-giyecek paketleri atarken, bizim burnumuzun dibindeki TÜRKMEN kardeşlerimizi yalnız bırakmamız, ancak gaflet ile vasıflandırılabilir!..
Hele o kendine toprak bulamamış, paçalarını bile toparlamayı beceremiyen Filistinliler, eskiden yaptıkları gibi, Kürt ayırımcıları bir desteklemeye kalksınlar!..
Hiç bir toplantıda bir tek oy bile alamıyacaklarını, TÜRKİYE'de "temsilcilik" ne kelime, vizeyle bile bulunamıyacaklarını, lider bozuntularının kulaklarını çekerek hatırlatırız!...
Burada hemen belirtelim: Bizim beceriksiz politikacılarımız Talabani, Barzani ile resmi ilişkilere girirken, Yaser Arafat'ı "Devlet Reisi" protokolü ile ağırlarken; daha dünün devleti ÖZBEKİSTAN, bu fare suratlı herifi sadece "Filistin Kurtuluş Örgütü'nün başkanı" olarak kabul etmiş, ve bir Dışişleri "memuru" ile karşılamıştır!.. (1994)
İsrail'e gelince, politikasından çok şey öğrenebileceğimiz bu ülke, bir şey almadan karşılığını vermez!..
İsrail'in PKK'yı ve Kuzey Irak'taki Kürt devletini desteklediği kesindir. Çünkü İsrail'de 150.000'den fazla Yahudi Kürdü vardır. Bunların arasından bakanlar bile çıkmıştır. Barzani aslında bir Yahudi Kürdü'dür. Peşmergelerini israil ajanları eğitir... Bu ajanlar zaman zaman TÜRKMEN liderlere suikatler düzenlerler. Ayrıca Irak bir daha güçlenip te İsrail'e saldırmasın diye 2003 Amerikan işgâlinden sonra 150'den fazla pilot, 200'den fazla profesör ve 150 kadar dinî lider öldürmüşlerdir!.. Yahudiler gerçekten çok zalim insanlardır!..
Ancak gerektiğinde zalimler, mazlumlardan daha çok işe yarar. İsrail'e TÜRKİYE ile dost olmanın Kürtler'le birlik olmaktan daha çok işlerine yarayacağını, tersine Kürt bölücülere yakınlaşmalarının onları TÜRKİYE'nin dostluğunu kaybettireceğini hissettirirsek, değil desteklemek, liderlerini vurmayı bile üstlenebilirler!..
Nitekim Artin Apo'nun yakalanmasında CIA ve Mossad'ın en azından bilgi desteği olduğu anlaşılmıştır!
Unutmamak gerekir ki, İsrail politikası dünyanın en tutarlı, MOSSAD da dünyanın en güçlü istihbarat örgütüdür.
İsrail zaten bu sayede sadece 100 milyon Arab'a, 1 milyar müslümana değil; bütün dünyaya kafa tutabilmektedir... Ama onun da derdi "Arab'a karşı destek"tir!..
Ülkenin güvenliği için, gerekirse o destek dahi verilebilir!..
Son zamanlarda İsrail ile yakınlaşma, bu belirtiğimiz açıdan olmak yerine, Amerikan çıkarlarına, Kürt bölücülüğüne hizmet edecek tarzda olmuştur. Yine de lehimize çevirmek kaabildir.
Velhasıl herkesin bir zayıf noktasını bulup oraya bir dokunmakla, pek çok şeyi halledebiliriz.
Ama bu son derece planlı ve devamlı bir çalışmayı, çok iyi bir tarih ve siyaset eğitimini gerektirir.
PKK lideri Artin Apo'nun yakalanmış olması bizi gevşetmemelidir!.. Bu durum meseleyi çözmek yerine, bizi daha zora sokabilir. Nitekim soktu da!.. Bir defa idam ne kelime, herifi zengin turist gibi 5 yıldızlı otel tarzı bir binada koca bir adayı boşaltarak ağırlamak durumunda kaldık!. Ayrıca Batılılar, "İşte istediğiniz APO'yu verdik. Eh, şimdi siz de Kürtler'e toprak verin!" diye kapımıza dayandılar!
Sadece Kürtler'e mi?.. Kıbrıs'tan sonra, Ermeniler'e Doğu Anadolu'yu, Rumlar'a Doğu Karadeniz'i, ve patrik bozuntusu Bartalameos'a da İstanbul'u vermeye, verdirmeye hazırlanıyorlar!..
Bu da yetmiyormuş gibi, terörü tekrar hızlandırmak için çeşitli baskılarla olağanüstü hal uygulamasını kaldırdılar, terör timlerini dağıttılar, hatta bunların öndegelenlerinin tutuklanmasını sağladılar.
Arkasından af üstüne af çıkarttılar. Ceza ve infaz yasalarını değiştirtiler. Pişmanlık yasası ile içrde olan teröristleri sokağa sandılar. Bunları sadece Avrupa Birliği'Rne girmek için vatanı bile satmaya hazır Tayyip Erdoğan gibi politikacılar değil; Ecevit, Bahçeli sözde sosyalist ve milliyetçi politikacılar yaptılar.
Neticede ne oldu?.. 2005 yılında terör tekrar hortladı. Mayınlar patladı, yollar kesildi ve yüzden fazla güvenlik mensubu şehit oldu.
Bu konuda uyanık ve hazırlık olmak gerekir!.. Asla gevşememek, taviz vermemek şarttır! Türkiye artık her türlü haksız talebe HAYIR demeyi öğrenmelidir!
Öte yandan yurt içinde yapılacak işler de vardır ve bunlar oldukça basittir.
İlk önce terörün tek kaynağının PKK olmadığı bilinmeli, THKP-C başta olmak üzere bütün diğer Kürt bölücü örgütler ile kıyasıya mücadele edilmeli, bunların hapishanelerdeki lider kadrosu mutlaka bertaraf edilmelidir!
Bunun için yasalar tersyüz edilmeli, eskisinden daha da ağır hale getirilmelidir. A.B.D. ve Avrupa'da yeni terör yasaları çıkartılırken, uçaklara çakmak bile sokmak yasaklanırken, bizlerin böyle zıpır yasalarla halkımızı huzur sağlamamız mümkün değildir!.
Şu kaatil APO sür'atle ve adam öldürmüş bütün idam mahkûmu diğer teröristlerle birlikte asılmalıdır!
Türkiye Batı âlemine ve dünyaya güçlü olduğunu ancak böyle kanıtlıyabilir. Bu konuda hiç bir baskı kabul edilmemelidir!
TERÖR "CAN KAYBI" DEMEKTİR!.. DÜZENİN BOZULMASI, HUZURUN KAÇMASI, HERKESİ KORKU SARMASI DEMEKTİR!..
EĞER CAN KAYBEDİLECEKSE, BU MUHAKKAK TERÖRİSTİN CANI OLMALIDIR!..
HALK EVİNİ TERKEDECEĞİNE, TERÖR YANDAŞLARI SÜRGÜN EDİLMELİDİR!...
HALK KORKUSUNDAN SESİNİ KISACAĞINA; TERÖRÜ DESTEKLİYEN YAZAR, ÇİZER, POLİTİKACININ SESİ KESİLMELİDİR!...
BİRİ HAKLARINDAN MAHRUM KALACAKSA; BU, VATANDAŞ DEĞİL, TERÖRİST OLMALIDIR!..
VE NİHAYET SİLAH TAŞIYANLAR TERÖRİSTLER DEĞİL; ASKER, POLİS, DEVLET MEMURU VE KORUCULAR OLMALIDIR!.. HAKİME, SAVCIYA, ÖĞRETMENE, DOĞUDA İŞ YAPAN MÜTEAHHİDE SİLAHI DEVLET VERMELİDİR!.. HEM DE PARASIZ!..
SAKIN OLA Kİ, "NASIL?" DEMESİNLER!.. BUNCA YAKALANAN SİLAH, DEPOLARDA ÇÜRÜYECEĞİNE, MASUMLARIN CANINI KORUMAK İÇİN DAĞITILMALI, TERÖRÜ DESTEKLİYENE TIRNAK ÇAKISI BİLE TAŞITILMAMALIDIR!..
NE 1 MAYISLARDA, NE DE NEVRUZ GÜNLERİNDE ORTALIKTA ÜNİFORMA İLE DOLAŞAN, DÜKKANLARI, OTOMOBİLLERİ TAHRİP EDEN KİMSE KALMAMALIDIR!..
BÖLÜCÜLER DEĞİL İNSANLARA SALDIRMAK: YÜKSEK SESLE KONUŞMAYA BİLE CESARET EDEMEZ HALE GETİRİLMELİDİRLER!
Bu sıraladığımız tedbirlerin 1984-2001 yılları arasında alınması gerekirdi.. Alınmadı!.. Sonuç malum!.. 30.000 yakın insanımız öldü. 100.000 insanımız yaralı, ve ruhen rahatsız bir şekilde olaylardan etkilendi, 1.000.000 insan evinden barkından, işinden aşından oldu. Milyarlarca dolar milli gelir terör uğruna harcandı.
Bunları, ve buna benzer tedbirleri, güneydoğuda yapılan hataları Binbaşı Ahmet Cem Ersever, Tümgeneral Osman Pamukoğlu defalarca dile getirmelerine rağmen politikacılara, hatta kendi üstlerine dinletemediler!..
Hiç değilse bundan sonra gerekenler yapılsın!... Yasalar düzeltilsin...
Ve EĞİTİM!.. Gerçek TARİH, DİL ve SOSYOLOJİ eğitimi!
Yazımızın sonunda KÜRT SOY, BOY, OYMAK ve AŞİRETLER'ini gösteren bir liste vardır.
Bu listede "TÜRKMAN" ve "YÖRÜKAN" olarak yer almış olanlar, her bakımdan TÜRK'türler!.. İhmalden ve coğrafi özelliklerden kürtleşmişlerdir. Bu kişileri kazanmak çok kolaydır.
Aynı şekilde listede olsun olmasın, her türlü DERSİMLİ, ZAZA ve GURMANÇLAR da TÜRK'türler!.. Onlara benliklerini yeniden kazandırmak gerekir. Bunu sağlamak ise o kadar zor değildir.
TÜRK TARİH KURUMU Başkana Prof. Dr. YUSUF HALAÇOĞLU'nun açıklamasına göre, 50 binden fazla aşiretten sadece 2300'ü Kürt, geri kalanı TÜRKMEN aşireti çıkmıştır!.. Bu aşiretler en kısa zamanda açıklanmalı ve herkes gerçek kimliğine kavuşmalı, "kürt" propogandası yapan kişilerin ağzının payı verilmelidir!
Osmanlıca, Türkçe, Sosyoloji, Tarih bölümlerinden mezun olmuş üniversiteli gençlerden hevesli olanları, özel eğitime tabi tutularak 4-5 kişilik ekipler halinde Doğu ve Güneydoğu'ya gönderilmelidirler!..
Bu ekiplerin her biri bir boy veya aşiret üzerinde uzmanlaşmalı; o aşiretin nereden, hangi şartlar altında Doğu'ya gelip yerleştiğini, bütün tarihini, geçmişteki önderlerini, soy-sop ilişkilerini iyice öğrenmelidirler!.. Bu bilgileri o aşiretin içinde yaşıyarak, aşiret mensuplarına sabırla aktarmalı ve inandırmalıdırlar.
Sonra onlara TÜRKÇE eğitim vermelidirler.
Böylece son 500 yılda kürtleşmiş bu insanlar, belki önümüzdeki 50 yıl içinde tekrar Türklüklerini hatırlayıp ayırımcıların hedefi olmaktan kurtulacaklardır!.. Bugün delikanlı olanların torunları dahi kendilerinin TÜRK olduğunu şüphe götürmez bir biçimde öğrenecekler ve bir daha unutmıyacaklardır!
Sabırla, yılmadan, bıkmadan uğraşmak şarttır.
Elbetteki bu 50 yıl içinde ekipler değişecek, yenileri görevlerine daha inançla, daha tecrübeli olarak sarılacaklardır.
Bu gibi konularda "silahsız muhataplar" ile sağlanacak "çözüm" işte ancak böyle olur!..
Yoksa başkalarının silahla almak istedikleri hakkı onlara çarpışmadan vermek, "siyasi çözüm" falan değildir!.. O kişileri daha arsız, daha saldırgan, daha küstah yapar!..
Osmanlı Devleti her isteneni verdiği halde batmaktan kurtulamamıştır. Bundan ders almak gerekir!..
BU KONUDA DEMOKRASİ SÖKMEZ!.. ELİNE TABANCA ALMIŞ BİRİNE, FİKİRLE LAFLA KARŞI KOYAMAZSIN!..
SENİN SİLAHIN MUTLAKA ONUNKİNDEN GÜÇLÜ OLMALI, VE MUTLAKA ONUNKİNDEN ÖNCE PATLAMALIDIR!..
SENİN OYUNUN ONUNKİNDEN BASKIN ÇIKMALIDIR!..
GÜÇLÜ DEVLET ÖYLE YAPAR!.. TERÖRÜ DE ANCAK GÜÇLÜ DEVLET ÖNLER!..
GERİSİ LÂF-U GÜZAFTIR!..

SONUÇ
Batılılar ve bölücüler doğuda Kürtler'e toprak vermemizi, onların devlet kurmasını istiyorlar!..
Bu devletin topraklarını kuzeyde Kars'a, Erzurum'a; güneyde Adana'ya kadar uzatıyorlar!... İran, Suriye ve Irak'tan alacakları topraklar ile neredeyse Türkiye'den büyük bir Kürdistan hayal ediyorlar!..
Bu Kürdistan denize açılmış, Musul ve Kerkük petrollerine sahip Fırat ve Dicle'nin hakimi bir Kürdistan!.. Ve tabii Batı Avrupa'nın, Amerika'nın kuklası!..
Böyle bir şeye asla izin verilemez!..
Ama şöyle bir durup düşünelim... Eğer verseydik, sonuçları ne olurdu!...
Eğer doğu ve güneydoğu Anadolu'daki illeri (ALLAH korusun!) verip te böyle bir Kürt devleti kurdursak; Doğu'da yaşıyan halkın çoğunluğunun böyle bir uygulamadan yarar görmiyeceği aşikârdır!
Önümüzde Kuzey Irak örneği vardır... Millet değil aşiret devri yaşıyan Kürtler, orada hâlâ birbirlerini boğazlamakla meşguller!... 1996'da bile durum böyleydi. TÜRKİYE araya girdi de, biraz toparlandılar. Ancak 21 Mart 2007'da (Nevruz) BBC televizyonunda konuşan Freşta Raper adlı Halepçeli bir Kürt kadını, tüylerimizi diken diken eden olaylar anlattı. Kuzey Irak'taki sözde Kürt yönetimi bölgesinde her işin Barzani ve Talabani'nin akrabaları, yakınları tarafından yürütüldüğünü, rüşvetsiz iş görülmediğini, zulüm ve tecavüz olaylarının alabildiğine yaygın olduğunu söyledi. İngliiz sunucu, "Yanlış anlamıyorum, değil mi? Saddam döneminden söz etmiyorsunuz, huzur ve barış içinde olduğuna inandığımız Kürt bölgesinden bahsediyorsunuz, değil mi?" diye sordu. Kadın "Evet," dedi. Sunucu yine inanmayarak, "Yani Kürtler, Kürtler'e mi eziyet ediyor?" deyince, kadın, "maalesef, durum çok kötü, neredeyse Saddam'ınki kadar kötü," dedi!..
Eğitimsiz ve devlet idaresinde tecrübesiz insanların, üstelik te eşkiya ruhlu bu insanlara devlet kurdurmak; önce Kürt halkının sefaletiyle sonuçlanacak, sonra TÜRKLER'e, Araplar'a, Farslar'a felâket getirecektir. Bölgenin, TÜRKİYE'nin ve dünyanın başına belâ olacaktır!..
Kaldı ki, "Kürdistan" dedikleri Irak ve TÜRKİYE'deki bölgelerde yaşıyanların çoğu gene TÜRK'tür!.. Orayı "kürdistan" yapmak, onlara haksızlık olacaktır!..
Üstelik böyle bir durumda, bugüne kadar kimsenin ses çıkartmadığı Güneydoğu Anadolu'dan batıya göç, artık ayrı bir devletleri olduğu için mümkün olmayacaktır.
Yani bugün bölücülerin tabiri ile "kürdistan"da yaşıyanların bulunduğu ülkeye İstanbul, İzmir, Denizli, Antalya, Mersin, Adana, Trabzon, Samsun, Marmaris, Bodrum dahil!.. Kürtler oralara rahatça gidip gezebiliyorlar, oralarda yaşıyorlar.
Halbuki bir Kürdistan kurulursa, bu ancak Hakkâri, Batman, Şırnak, Bitlis ile sınırlı kalacak... Urfa, Gaziantep, Van, Diyarbakır'ı alabileceklerini sanıyorlarsa, aldanıyorlar!
Üstelik böyle bir devlet kurabilmek için önce Türkiye'deki Kürtler'in gerçek sayısını, nerede yaşadıklarını ve gerçekten "kürdistan" isteyip istemediklerini tesbit etmek gerekir... Yani Türkiye'deki bütün Kürtler, İstanbul-İzmir-Adana-Ankara gibi yerlerde yaşıyanlar da dahil olmak üzere belirlenecektir...
Sonra da onlara "İstemiyor muydunuz?.. Alın size bir Kürt devleti kurduk... Hadi bakalım, şimdi hepiniz oraya!" denilecektir!
Yani "kürdistan" ancak "batıya yerleşmiş Kürtler'in doğuya geri gönderilmesi"yle gerçekleşebilir ki, bunu da en başta Kürtler'in istemiyeceği muhakkaktır. Yeni bir devlet tartışması; Kürt olmayı, bu vatandaşlarımız için bir sıkıntı haline getirecektir.
Yani, böyle bir gelişmeyi TÜRKLER'in kanları pahasına önleyecekleri bir yana, Kürtlerin büyük çoğunluğu da karşı çıkacaklardır!..
Nitekim 1991 seçimleri'nde, Erdal İnönü'nün DEP'le ittifak yapmasına ve bütün propogandaya rağmen bölge halkının %70'i "AYIRIMCILIĞA HAYIR" demişti!.. Ondan sonraki hiç bir seçimde de durum farklı olmadı!... Hatta bölücü oylar düştü!.. %4 seviyesine indi!
Ne zamanki Avrupa Birliği Türkiye'nin tek amacı gibi gösterilmeye başladı, ne zamanki Mesut Yılmaz gibileri "Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" dedi, ve ondan Hıristiyan Batılı misyonerlere, ajanlara adeta Güneydoğu'da mesken sağladı, HEP-DEP-DEHAP bölücü partisinin oyları 5-7 civarına çıktı. Ama yine de %10 barajını aşamadı!.
Bu sonuç şaşırtıcı gelmemelidir... Çünkü Güneydoğu Anadolu'nun nüfusunun büyük kısmı TÜRK'tür!.. Bölünmeye asla izin vermiyecektir!
Artık herkesce bilinmeli ki, son 500 yıldır "KÜRT" KAVRAMI, BİR MİLLETİ DEĞİL; DAĞINIK (DAĞLI) GÖÇEBELİK ÖZELLİĞİNİ GÖSTERİR.
DAĞINIK GÖÇEBELİĞİN, yani KONAR-GÖÇERLİĞİN İSE DEVLETİ DE, EDEBİYATI DA OLMAZ!..
Eğer GÖÇEBE TÜRKMENLERİN DEVLETİ, EDEBİYATI ve KÜLTÜRÜ var ise; bu, toplu ova göçebesi olmalarından, yerleşik düzene geçmelerinden, on kadar büyük devlet kurmalarından dolayıdır ki; bunlar arasında SELÇUKLU, OSMANLI, AKKOYUNLU, KARAKOYUNLU ve SAFEVİ devletleri vardır. (28)
Bugün Kürt diye anılan kimseleri ayrı ve tek bir millet olarak düşünmek çok yanlıştır. Zira KÜRTLER, aralarına başka milletlerden karışma olmasına rağmen, BİR ÇOK TÜRK OYMAĞININ BİNLERCE YILDAN BERİ BİRBİRİ ÜZERİNE YIĞILARAK KAYNAŞMASINDAN ORTAYA GELMİŞ BİR TOPLULUKTUR.
KÜRTLER ARASINDA TÜRKLERİN HER BOYUNDAN, HER OYMAĞINDAN BİR PARÇA BULMAK MÜMKÜNDÜR!..
URARTU döneminden sonra, AKKOYUNLULAR ve KARAKOYUNLULAR dönemine kadar bu bölgede bağımsız ayrı bir devlet kurulmamıştır. Bölgede yaşıyan insanların çok sarp ve dağlık bir arazide, birbirinden kopuk olarak yaşamaları ve yeni gelenlere karşı varlıklarını korumaya çalışmaları yüzlerce küçük oba meydana getirmiş, zamanla bunlar arasında dil ve din açısından da farklılıklar doğmuştur.
Ancak inkâr edilemez bir gerçek vardır. Bu küçük gruplar daima SELÇUKLU, AKKOYUNLU, KARAKOYUNLU, OSMANLI, ve SAFEVİ gibi TÜRK devletlerinin bünyesinde ve huzur içinde yaşamışlardır.
Kürt ayırımcıların iddialarının aksine, bu aşiretlerin kendilerine has ortak bir devlet-millet-edebiyat-tarih geçmişleri olmadığı için; "milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı"ndan söz eden Lenin, yüzbinlik topluluklara bile özerk bölgeler tanırken; Kürtler'e bu hakkı vermemiştir.
" Nasıl edeyim de Türkleri bin parçaya böleyim?" diye düşünen Stalin bile, böyle bir yaklaşıma girmemiştir.
Kürt asıllı vatandaşlarımız, dağlık bölgelerde yaşıyan diğer topluluklar gibi sert mizaçlı, kendi içinde çok bölünmüş, birbirleriyle dahi sürtüşen; ama başka milletlerden daha çok, bize benziyen insanlardır.
Kendilerine has özellikleri ise, bütün dağlık bölgelerde yaşıyan halklarda görüyoruz. 3 milyon nüfuslu Arnavutluk, birbirine hasım 16 aşiretten meydana gelir. Bazen kendilerinden daha çok, biz Türkler'e yakındırlar. Kafkasya'da ise 10 kadar ayrı grup görülmektedir. Dağıstanlı, Çeçen, Çerkez, Abaza, Gürcü, Azeri, Mesket (Ahıska) ve daha niceleri hep dağlık çoğrafyanın ürünüdür.
Bu insanları birleştiren tek isim de TÜRK'tür.
SAMİ olmadığını bildiğimiz Kürtler'i, ayırımcılar hem Aryan ilan etmekte, hem de FARS olmadıklarını söylemektedirler!..(29)
Milattan 500 yıl öncesine kadar Mezopotamya bölgesinde SAMÎ ve TURANÎ kavimlerden başkasının olmadığını gördük. M.Ö. 2000'lerde gelen Aryanlar'ın, Kafkaslar'dan Anadolu'ya girip Hurriler içinde eridiklerini biliyoruz.
İran'daki ilk yerleşen ELÂMLAR'ın TÜRK kökenli olduğunu belirttik. Bölgede tek Hint-Avrupaî kavim, sonradan ortaya çıkan FARSLAR'dır. Rıza Pehlevi 2500 yıllık İran Farisi İmparatorluğu'nun tacını giymiş, kısa bir süre sonra da ülkesinden kaçmak zorunda kalmıştı. Unuttuğu husus, bu devrenin büyük bir kısmının TÜRK devletlerine ait olduğu idi, ama davranışı İran (Aryan) tarihinin ancak milattan 500 yıl önceye gidebildiğini itiraf ediyordu.
Kürtler haklı olarak "Biz FARS değiliz," diyorlar... Biz de o kanaattayız. Belki İran'da bir kaç Fars kökenli aşiret vardır, ama o kadar.
Ancak bunu derken, Hint-Avrupaî olmadıklarını da kabullendiklerinin farkında değiller!.. Çünkü bölgede FARS'tan başka Hint-Avrupaî kavim yok!..
Eğer ayırımcılar, "Biz başka daldan ARYAN bir kavmiz," derlerse; bu, gerçekçi olmaz.
Çünkü MEZOPOTAMYA gibi medeniyetin beşiği bir bölgede hem (kendi iddialarına göre) 5000 yıldır var olacaksın; hem de doğru dürüst bir dilin, bir medeniyetin, bir edebiyatın, en önemlisi bir devletin olmayacak... Bu mümkün değildir!..
"Bizden" dediğin devletlerden de sana yansıyan bir kültür yoksa, o devlet nasıl senin olur ki?..
Bugün TEORİ, YENİ ÜLKE, ÖZGÜR GÜNDEM, 2000'E DOĞRU, GERÇEK gibi pek çok ayırımcı dergi bir KÜRT EDEBİYAT TARİHİ yaratmak için tefrikalar yayınlıyor... Biliyorlar ki, edebiyatı olmayan bu halka Lenin bile "milletlerin kendi kaderini tayin hakkı"ndan yararlanma imkanı vermedi.
Bu olay, Kürt ayırımcılar için bir yüzkarası teşkil ettiğinden, kendilerine bir edebiyat yaratma çabasına girdiler.
Ama bir hususun unutulmaması gerekir. Son 1000 yıldır, 1993 yılı da dahil olmak üzere, Kürt şair ve edebiyatçıları tarafından yazılmış olanlar, bir KEMAL TAHİR KÜLLİYATI'ndan azdır!..
Aynı şekilde AZİZ NESİN, ÖMER SEYFETTİN, PEYAMİ SAFA KÜLLİYATI tek başlarına tüm KÜRT EDEBİYATI'na bedeldir!..
Yani Lenin haklı idi!.. Bir Kürt Edebiyatı yoktur!..
Denilebilir ki, "Kürtler TÜRK boylarından ise, nasıl olmuş ta, dilleri böyle ayrı düşmüş?" ...
Bu sorunun cevabı açıktır. Bizim Girit ve Kıbrıs'taki soydaşlarımız sadece 100-150 yıl bizden ayrı ve Yunanlar ile birlikte olunca dilleri ne derece bozulmuş, görüyoruz. Dilimizi konuşamıyan Kürt vatandaşlarımız dağlık bölgenin ve İran'a, Irak'a yakın olmanın etkisiyle 1520'den bu yana Anadolu Türkçesi'den uzaklaşmışlardır.
Ama, bu onların TÜRK kökenli olmadığını göstermez.
Kürt asıllı vatandaşlarımızın kullandığı dil, bizden çok Orta Asya Türkçesi'ne yakındır. Vurgusuyla, telaffuzuyla, kelimeleri, takılarıyla mesela Özbek şivesini çok andırır. "Özümüz Türki, dilimiz Farisi" diyen Tacikler'in diline çok benzer.
Fırsat buldukça kendilerini Avrupa'ya atan ayırımcı Kürtler, bir de Orta Asya'ya uzansalar, kendilerini aravatanlarında hissedecekler, belki de iddialarından vazgeçeceklerdir.
Öte yandan 1520 yılı önemlidir... Çünkü İran Şiiliğini kontrol altında tutmak istiyen Yavuz Sultan Selim, Ege, Akdeniz ve Orta Anadolu bölgesinden pek çok Türkmen aşiretini getirip Doğu Anadolu'ya yerleştirmiş, ancak bu kişiler Kanuni Sultan Süleyman dönemiyle başlıyan ekonomik bunalım sebebiyle ihmal edilmişler; hem medeniyetten hem de dillerinden uzaklaşmışlardır.
Yani aslında yüzyıllardır ihmal edilen Kürtler değil; nice ümitler ile o bölgeye yerleştirilen TÜRKLER'dir!..
Bu kişiler ihmal sonucu bugünün Kürtlerini meydana getirmişlerdir.
Bunu ayırımcılar bile kabul eder.
Öyleyse yapılacak iş, beyhude yere binbir aşireti, binbir lehçeyi KÜRT adı etrafında toplamaya çalışmak yerine; binlerce yıl olduğu gibi TÜRKLER ile birlikte, ayırım yapmadan yaşamaya devam etmektir.
Nasıl ki şimdinin Türkleri; Yürük, Osmanlı, Selçuklu kavramlarına dönmeye çalışırlarsa, kaybederler. Hem Asya'daki, hem Avrupa'daki kardeşleri ile bütünleşemezler...
Aynı şekilde Güneydoğu'daki insanlarımız da geçmişte kalmış olan KÜRT kavramına sarılırlarsa, ilerliyemezler.
İlerliyenlerin ayakları altında ezilirler!..
Kürt kelimesini MİLLET ADI olarak ortaya atanlar, artniyetli batılılardır, bunun da tarihi 100 yıl bile değildir!..
Çünkü KÜRT adı ta Abbasiler zamanından beri GÖÇEBE DAĞLI KABİLELER'e verilmiş ortak lakabdır... Osmanlı Döneminde yaygınlaşmış, tamamen o anlamda kullanılmıştır.
Firdevsi'nin Kürtler'e nasıl bir tanım yaptığını ilerde vereceğiz. (Bakınız:TAHİR TÜRKKAN'IN TARİH NOTLARI- 3. BÖLÜM: DÜNYA MEDENİYETİNDE TÜRKLERİN PAYI)
Kürt kelimesi, biraz küçümseme taşıyan bir kelime olduğu için de, halk tarafından asla benimsenmemiştir... Halk kendine "Gurmanç, Zaza, Dersimli" der.
Kürtlük, göçebeliğe bağlı olduğu için, tıpkı Yürüklük gibi kaybolmaya mahkûmdur. Bundan da üzüntü değil, sevinç duymak gerekir.
Kürtlüğün kaybolacağına delil mi istersiniz?..
Dağlardan inip tek kelime Türkçe bilmeden İstanbul'a, İzmir'e, Ankara'ya göçüp yerleşenler; daha ikinci nesilde Kürtlükten sıyrılmaktadırlar!..
Bugün "bütün Kürtlerin oraya taşınması şartıyla" Doğu'da bağımsız bir Kürt Devleti kuracağınızı söyleseniz, hiç biri gitmez!...
Eğer zorlarsanız, hiç biri Kürt olduğunu kabul etmez!.
Çünkü onlar artık gerçekten Kürt değildir. O özellik, şehre yerleşmesi ile kaybolmuştur.
Yerleşik şehir hayatı benimsiyenler için Kürtlük ancak yemeklerde, düğünlerde, türkülerde, yani folklörde yaşayabilir!..
Yalnız burada üzerinde durulması gereken bir husus var!...
Büyük şehirlere göçedenler, gecekondularda kendi hemşehrileri ile birlikte, yani Kürtler'in arasında bir klan hayatı yaşamakta; herhangi bir olayda sopayı kapıp grup halinde karşılarına çıkanlara saldırmaktadırlar.
Artık buna izin verilmeyeceği Malkara, Urla, İzmir, Aydın gibi yerlerde cereyan eden olaylarla ortaya çıkmıştır. (1993) Daha büyükleri Trabzon, Seferihisar'da yaşandı. (2003-2005) Ayrıca bazı Kürtler'in de yeraltı dünyası ile ilişkiye girmeleri, nakliyecilik, pazarcılık, kapıcılık, özellikle sendikacılık gibi meslek dallarına el atıp; kumarcılık, pavyonculuk, esrar ve kadın satıcılığı yapmaları, ve zorbalıkla, haraçla iş görmeleri tepki uyandırmaktadır.
Hem büyük şehirde olup, "Ben Kürdüm" diye halka kafa tutmak, hem de onlardan iş, ev ve anlayış beklemek mümkün değildir!..
Bu ülke hepimizindir ama, insanca yaşamak ve ayırım yapmamak kaydıyla!..
Gecekondudan ve yeraltı dünyasından kurtulan Kürtler, bunun farkında olduklarından; ve "Kürt" kavramı artık büyük şehirlerde bu uygunsuzlukları temsil ettiğinden; Kürtlükten sıyrılmak için büyük çaba içindedirler. Bu olay Güneydoğu'da dahi böyledir. 1992 baharında bir ayaklanmaya girişen ayırımcıları en çok şaşırtan şey, "Başkent" dedikleri Diyarbakır'da hiç bir olay çıkmamasıydı!.. (30)
Gaziantep, Urfa, hatta Hakkari'de bile sokağa dökülen olmadı.
Esas olaylar, aslında "bir kasaba niteliğine bile ulaşamamış" Şırnak ilinde idi... Şehirleşen kişinin Devlet'le alıp veremediği yoktu.
2007 Nevruz Bayramı'nda da Kürt bölücüler 1-2 yıl öncesi topladıklarının beşte birini bile toplayamadılar. Güneydoğu'da değil, İstanbul'un gecekondu semtlerinde olay çıkardılar. İşte bu "Nevruz Ayaklanması" teşebbüsü bile bizi doğrulamaktadır.
Irak'ta 1992 Kürt seçimlerinde binbir hile ile "eşit" sonuç çıkartılması; bir tarafın daha çok oy alması halinde, çıkacak çatışmalardan korktukları içindi.
Seçim yapıldı, sözde bir hükümet kuruldu ama, hiç bir şey değişmedi... Köroğlu bile, dağlarda bu Kürt hükümetinden daha düzenli bir hayat tarzı sağlamıştı!..
Daha önce de dedik, göçebenin aşiret düzeni olur, devleti olmaz!..
Patikası olur, yolu olmaz!..
Eşeği olur; treni, uçağı olmaz!..
Şeyhi, şıhı olur; okulu, üniversitesi olmaz!..
Kaçakçısı olur, ihracatcısı olmaz. Saracı olur, sanayicisi olmaz!..
Eşkiyası olur, ordusu olmaz!...
Onun içindir ki, Iraklı Kürtler, Amerika'nın, hatta bütün Batı Avrupa'nın desteğine rağmen hâlâ düzenli ordu kuramadılar!... Üstelik sık sık aşiretler birbirinin gırtlağına sarılıyorlar!..
Çünkü Barzani'nin Kürtleri ile Talabani'nin Kürtleri birbirinden farklıdır!... Bir araya gelmeleri Türkler ile bir araya gelmelerinden daha zordur! Übtelik Barzani'nin aşiretinin Yahudi kökenli olduğu bilinmektedir. Ayrıca sadece Irak'ta 30 ayrı Kürt aşireti vardır. Barzani ve Talabani'yi A.B.D., Batı Avrupa, İsrail desteklemese, Özal gibi kendini bilmez Türk politikacılar onları adam yerine koymasa, adları bile duyulmazdı!..
Bölücü Kürtler'in kaderi Rumlar'a, Ermeniler'e benzer. Hayatları boyunca Batılı emperyalistlere uşak olmaya mahkûmdurlar. Yunanistan, Ermenistan gibi bir devlet kursalar bile!..
Bütün bunlardan ders alıp şehirli toplum düzenine ayak uyduran "Kürt" vatandaşlarımızın, bir eziklik duymasına sebep olmadığı gibi; bu kişilerden bizim de korkumuz yoktur!.
Yeter ki, bir "devlet kurma" iddiasıyla silaha sarılanları desteklemesinler!... Gazi olayları (1996) gibi ayaklanmalara katılmasınlar!.. Yabancı ülkelerin onları daha kolay yutmalarını sağlıyacak bir bölünmeye hizmet etmesinler!.. Gafil politikacılar yüzünden bölgeyi sarmış olan misyonerlere, ayjanlara kanmasınlar!
Ve bilsinler ki, bizim "Kürt" vatandaşlarımızı öldürenler TÜRK değil, "onları kurtaracağını" öne süren yabancı maşası KÜRT AYIRIMCILAR'dır!..
Herkes PKK'yı biliyor... Ama bakın, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün sitesinde DHKP/C, TKP/ML-TİKKO ve MLKP gibi diğer Kürt bölücü terör örgütlerinde yaşanan bazı olaylar nasıl sıralanıyor:
- Yaptıkları en ufak harcamalardan dahi militanlarından hesap soran örgütün üst düzey sorumlularının yurt dışında zevk-ü sefa içinde yaşadıklarını,
- Örgütün üst düzey elemanları arasında her türlü ilişkinin serbest olmasına rağmen, alt düzey elemanlar arasında duygusal ilişkilerin büyük cezalara sebep olduğunu, itiraz dahi edemediklerini,
- Yaptıklarının boş olduğunu ve kendilerinin kullanıldığını anlayarak örgütten ayrılmaya karar veren örgüt mensuplarının 'iş birlikçi, hain ve şerefsiz' olarak suçlandığını, öldürülme korkusuyla bu zor şartlara katlandığını, (Bu ve benzer konular KURTLAR VADİSİ PUSU ve TERÖR dizilerinde çok güzel işlenmişti.)
- Gençleri, sözde uyuşturucudan koruma propagandaları yapan Dev-Sol örgütünün, bizzat gelir temin etmek amacıyla 1980 yılı ilkbaharında örgüt liderlerinden P. G., E. C. ve A. T. vasıtasıyla yurt dışına 4 kilogram eroin sevkıyatı yaptığını,
- Dev-Sol örgütü üst düzey yöneticilerinden P.G'nin, örgüte maddi destek sağlamak için uyuşturucu madde ticaretinden elde edilen örgüte ait 400 bin frangı çaldığı gerekçesiyle terör örgütü elebaşı tarafından 11 Temmuz 1991 tarihinde Paris'te öldürtüldüğünü,
- Dev-Sol terör örgütü liderinin Fransa'daki cezaevinden tahliyesi sonrasında uyuşturucu trafiğinin hızlandığını, uyuşturucu trafiği ve mafya ilişkilerinin örgütün diğer kadrolarından gizlendiğini,
- Dev-Sol terör örgütüne yönelik 27 Temmuz 1993 tarihinde yapılan operasyonda yakalanan S.Ö'in ikametinde 2 bin 65 gram esrarın yakalandığını,
- DHKP/C'ye yönelik 12-25 Eylül 1995 tarihlerinde İstanbul'da yapılan operasyonlarda yakalanan 6 şahısla birlikte 500 gram esrarın ele geçirildiğini,
- DHKP/C'ye yönelik 18 Nisan 1995 tarihinde İstanbul'da yapılan operasyonda R.T'nin 10 kilogram eroin ile yakalandığını, R.T. ve C.T'nin, terör örgütü liderinin talimatları doğrultusunda yurt dışına uyuşturucu madde götürdüklerini, elde edilen para ile örgüte silah alındığını,
- DHKP/C terör örgütü içerisindeki faaliyetlerinden dolayı İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nce 3 Aralık 1997 tarihinde yakalanan S.Y'nin ifadesine göre, örgütsel eyleme çıktıklarında ve örgüt adına para toplamaya giderken örgüt mensuplarının devamlı olarak uyuşturucu madde kullandıklarını,
- İstanbul Sabancı Center'da 9 Ocak 1996 tarihinde Özdemir Sabancı ve iki kişiyi öldüren DHKP/C örgüt mensuplarından İ.A'nın 5 ay süreyle saklandığı evde, ev sahibinin baldızına tecavüz ettiğini,
- 28 Mayıs 1998 günü yakalanan DHKP/C örgüt mensubu E.G'nin birlikte kaldığı hücre evinde içki alemi yapan örgüt mensuplarının kendisine tecavüz etmek istemeleri üzerine evden kaçtığını,
- Tokat kırsal alanında faaliyet yürüten TKP/ML terör örgütü mensuplarından 15 yaşındaki terörist kıza, örgüt içerisinde tecavüz edildiğini,
- Sivas-Tokat kırsal alanında faaliyet gösteren DHKP/C terör örgütü mensubu S. G'nin kırsal hayata dayanamayıp, şehre dönmek istemesi sonucu örgüt tarafından öldürüldüğünü, örgüt yayını Kurtuluş gazetesinde 'düşmanla çatışmanın şiddetli olduğu bir esnada, düşman saflarına geçmek istediği için öldürüldü' şeklinde yalan haber yazıldığını,
- 1996 yılı sonu ve 1997 yılı başlarında, Sivas-Tokat kırsalında faaliyet gösteren 31 DHKP/C terör örgütü mensubundan 9'unun örgütten firar ettiğini,
- Kışı Karadeniz kırsal alanında sığınakta geçiren örgüt mensuplarından M.Y'nin ayaklarının donması üzerine sağ ayağının 4, sol ayağının ise 1 parmağının DHKP/C sözde grup komutanı S.Y. tarafından demir testeresi ile kesildiğini,
- Tunceli kırsal alanında faaliyet yürüten DHKP/C örgüt mensuplarından S. B'nin örgütten ayrılmak istemesi üzerine hainlikle suçlanarak cezalandırılmak amacıyla çizmelerinin içine kar doldurulduğunu, ayaklarının soğuk suda bekletilerek dondurulduğunu ve tuvalet ihtiyacını gidermeme cezası verildiğini; bunun üzerine soğuktan donan ayak parmaklarının dışkı içerisinde uzun süre kalmasından dolayı çürüdüğünü, çürüyen parmaklarının da makasla kesildiğini,
- MLKP terör örgütü mensuplarının, A.A. ve T.A. isimli örgüt mensubu arkadaşlarını, İstanbul yakınlarında ormanlık alanda iki gün süresince işkence ederek sorguladıklarını ve silahla öldürdüklerini,
- Tunceli kırsal alanında faaliyet yürüten TKP/ML-TİKKO'nun 10 mensubunun, örgüt mensubu arkadaşları tarafından işkence yapılarak sorgulandığını, bazılarının işkenceye dayanamayarak öldüğünü, bazılarının da işkence sonrası silahla öldürüldüğünü,
- TKP/ML terör örgütü Merkez Komitesinin almış olduğu infaz kararı doğrultusunda, Tunceli ili Mazgirt ilçesi Aşağıoyumca köyünde 8 yaşındaki S.K. isimli çocuğun örgüt mensupları tarafından öldürüldüğünü,
- 1999 yılında TKP/ML-TİKKO'ya katılan 'Savaş' kod isimli örgüt mensubunun örgüt içinde huzursuzluk çıkardığı gerekçesiyle ajanlıkla suçlandığını, örgüt mensupları tarafından 2 gün sorgulandığını ve 3 örgüt mensubu tarafından öldürüldüğünü,
ve çoğunlukla ERMENİ kökenli Kürt bölücülerden oluşan TİKKO örgütünün benzer faaliyetlere devam ettiğini biliyor muydunuz?
Aslında bu ülkede yaşayan herkes için, hasmımız müşterektir ve onlardır. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, terörle bu ülkenin insanını birbirinden koparamıyacaklardır!..
BU TERÖR MUTLAKA ÖNLENECEKTİR!..
Şemdin Sakık'ın, Abdullah Öcalan'ın yakalanması, gerek TİKKO, gerekse PKK mensuplarının öldürülmesi, bunun en büyük göstergesidir!
Diyorlar ki, "Mücadele 30 yıldır sürüyor, bitmedi." Bitmedi, ve bitmez!.. Çünkü emperyalist hıristiyan Batı'nın TÜRKİYE üzerindeki emelleri bitmedi! Onlar, TÜRKİYE'yi istedikleri kadar küçültünceye dek her türlü ayırımcı faaliyeti destekleyeceklerdir. Terörün devam etmesi, ayırımcı Kürtler'in haklı olmasından, PKK veya TİKKO'nun başarısından değil; dışardan gelen desteğin sürekli olmasındandır. Dağdaki PKK'lıya Irak'tan gelen Amerikan uçağı yardım attıkça, terör bitmez! Ama başarıya da ulaşmaz!
Bir defa unutulmamalıdır ki, ister İran'da 2. Dünya Savaşı sırasında kurulmuş olan kukla Mahabat Cumhuriyeti olsum, ister ABD-İran destekli Molla Mustafa Barzani ayaklanması olsun; yabancı uşaklığı ile "bağımsızlık" sevdası olmıyacağını tarih göstermiştir.
Bunların her ikisi de arkalarındaki destek çekilince kâğıttan kule gibi yıkılıvermişlerdir. Bugün tek süper güç olan A.B.D.'nin Kuzey Irak'ta kurmaya çalıştığı devletin akıbeti de budur!.. Ama yine de kurdurmamak için her türlü çaba gösterilmelidir!.. Çünkü ezeli düşmanımız A.B.D.'nin esas amacı TÜRKİYE'nin doğusunu da bölüp orada büyük kukla bir kürt devleti oluşturmak, buna mukabil TÜRKİYE'yi küçültüp zararsız hale getirmektir.
Yıllardır TÜRKİYE'nin atılımlarını önlemek için PKK'nın sırtını sıvazlıyan, esrarını alıp kendi halkını zehirliyen, sonra da karşılığında silah veren Batılılar, sıkıyı görünce Öcalan'ı da, onun etrafındakileri de kirli mendil gibi bir kenara atıvermişlerdir.
Artık hangi aklı kıt inanır ki, kurduğu 200-300 kişilik çeteler ile, 8-10 roketatar, 3-5 havantopu ile; 700.000 mevcutlu F-16'lı, Kobra'lı, bilgisayarlarla donatılmış tankları, topları olan TÜRK ORDUSU'nu alt edebilirler?.. Dağdan inenler, bağdakini kovabilir mi?..
8 yıl İran'la savaşmış, ABD tarafından 2. Dünya Harbi'nde atılandan daha fazla bomba ile yıpratılmış Irak, Batılıların kışkırttığı Kürtler'i işgal ettikleri şehirlerden bir haftada çıkardı, ta sınıra kadar da kovaladı. Üstelik güneyde Şii isyancılarla uğraşırken!..
TÜRK ORDUSU elbette ki çok daha iyisini yapmaya muktedirdir.
Karşısındaki çete de artık bırakın şehir işgal etmeyi, korucu köyü basacak güçte bile değil!..
Zaten eskiden de nerede savunmasız ev var, karakol var onu basıyor; otobüs, kamyon yolu kesiyordu. Şimdi onu bile yapamıyor, sadece yollara mayın döşeyip saklanıyorlar. Karakollara uzaktan roket atıp kaçıyorlar.
Yıllardır "ordulaşma"dan, "50.000'lik militan güç"ten söz edenler, hiç bir seferde aynı yere 200 silahlı kişi bile toplıyamadılar!.. Toplıyamazlar da!.
Bütün saldırılar 20-50, taş çatlasa 100-150 kişilik gruplar ile yapılabilmekteydi!...
Buna rağmen bizim sözde yetkililerimiz hep 10.000-15.000'e varan rakamlar vererek milletimizin moralini bozdular... Hiç öyle olsa, PKK'lılar 14 yıldır kuş uçmaz, kervan geçmez dağ başlarında dolaşırlar mıydı? Salak yetkililerimiz bugünlerde 6000 militandan söz ediyor, onlar da hemen kabul ediyorlar!.. Demek ki, çok daha azlar!.. Bizim tahminimiz Irak'ta 1000 kadar silahlı militan var. TÜRKİYE'de şehir ve köylerde de 1000 kadar sempatizan-militan var, bunlar öyle silahlı değil, ama eline tabanca verirsen, gidip kovboyculuk oynar gibi sağa sola ateş edebiliyor.
O yüzdendir ki, hiç bir zaman şöyle muntazam bir birlikle çarpışma cesaretini gösteremediler!
Şimdi ise kolları, kanatları kırılmış, perişan durumu düşmüşlerdir.
Kaldı ki, bir tek TÜRK köyü ezkaza elden çıksa, düşmanın eline geçse; bütün ANADOLU TÜRKÜ kadını-erkeği, genci-ihtiyarı nacak, orak, satır, balta ne bulursa kapar, o köyü kurtarmaya koşardı!..
Başımızdaki beceriksiz politikacıların, cibilliyetsiz aydınların, ve para için vatanını bile satmaya hazır işadamlarının bilmediği işte budur!..
Zaman zaman aralarından "Canım, hiç Hakkâri'ye gittiğimiz mi var?.. Verelim, gitsin!.. Şu terör de bitsin!" diyenler çıktı!... Tıpkı Kıbrıs'a yaptıkları gibi!..
Bu kansızların farkında olmadığı husus, böyle vermekle kurtulmanın mümkün olmadığıdır!.. Vermek, tabiri mazur görün, tecavüze uğramış zavallı bir kadının haline benzer!.. Bir kere verdiniz mi, gelen ister, giden ister!.. Bir daha yakanızı kurtaramazsınız!..
Biz bir kere toprak vermişiz, sonra 300 yıl hep toprak vermişiz!.. Hiç yakamızı bırakmamışlar!... "Şimdi Kıbrıs'ı ve Güneydoğu'yu istiyorlar" derken... bir de gördük ki, Fener Rum Patriği çıkmış İstanbul'un göbeğinde Vatikan tarzı bir bağımsız Rum Ortodoks devleti istiyor!
O da yetmedi, İstanbul ile birlikte Trakya ve Marmara bölgesini içine alan bir özerk eyalet isteniyor... Rahmi Koç ta bunun başını çekiyor!..
O da yetmedi, gene Rum papazlar Trabzon'a baskın verip orada Rum Pontus devleti ilan etmeye kalktılar!.. A, bir de baktık ki, gene başlarında Rum Patrik ile Rahmi Koç var!..
Sonra Tokat , Amasya taraflarında DHKP-C militanlarının faaliyeti ortaya çıktı. Amaç ülkeyi Ordu'dan Adana'ya inen bir hatla ikiye bölmek!... Yani Türkleri sadece İç Anadolu kalacak!..
Aslında bu hainlerin hepsini Abdullah Öcalan ile birlikte aynı hücreye koymak, sonra da aynı sehpada sallandırmak gerek!..
Ama biz esas tehlikeye dikkat çekelim.
Şimdi Avrupa ve A.B.D. "Size APO'yu verdik.. Artık siz de Kürtler'e bağımsızlık verin, Ermeni soykırımını, Patrik bozuntusunun ekümenliğini tanıyın, sizi Avrupa Birliği'ne alalım," diye karşımıza çıkacak, ve bizi hem diplomatik yoldan, hem de ekonomik yönden sıkıştıracaklardır!.. Sıkıştırmaya başladılar bile!.
KİMSEYE BİR TEK VİRÂNE KÖY BİLE BAĞIŞLANMAZ! DEĞİL KÖY, ÇAKIL TAŞI BİLE BAĞIŞLANMAZ!.. BAĞIŞLAMAYA KALKANIN LEŞİNİ YERLERDE SÜRÜKLERİZ!
BU BÖYLE BİLİNE!..
____________________
(28)- Hatırlanacağı üzre İRAN Hükümdarı ŞAH İSMAİL öz-be-öz Türk'tü! Türkçe yazardı, HATAYİ mahlasını kullanırdı:
Hatayi hal çağında
HAK gönül alçağında
Bin KÂBE'den yeğrektir
Bir gönül al, çağında
Hatayi işin düşer
Gelip gidişin düşer
Dişleme çiğ lokmayı
Yerine dişin düşer!
 
tarzındaki şiirleri hâlâ Anadolu'da gönülleri titretir...
Zaten İran Perslerden, Sasanilerden sonra; Şah Rıza Pehlevi'nin babası Rıza Şah'a kadar hep TÜRKLER tarafından idare edilmişti.
(29)- Dr. Kasımlo'nun "İran Kürdistanı Demokrat Partisi Tarihinden Kısa Bir Özet" adlı yazısında Şah Rıza Pehlevi'nin Reşit Yasemi adlı kişiye "Kürtlerin Fars olduğu"na dair kitap yazdırdığını alaylı bir dille belirtmektedir. (Deng Dergisi, Sayı 16, 1991)
(30)-Kürt ayırımcılardan biri, 1992 Nevruz ayaklanmasının diğer illere yayılmamasına şöyle hayıflanıyor:
"Şimdi Botan'da (Türkler tarafından) katliam yapılıyor!.."
"Kuzey Kürdistan'ın diğer illerindeki tepkiler yetersiz!... Diyarbakır, Gaziantep, Elazığ suskun!.." (Newroz Dergisi, sayı 6, 1992, sf. 16)
Tabii suskun!.. Biz ne dedik?.. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun çoğu TÜRK'tür!.. Kürt olan da bölünmek, ayrılmak istemez!..

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...