"O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır..."
(Şura Suresi, 11)
EVRENİ YOKTAN KİM
VAR ETTİ?
|
|
Big Bang'in bu zaferi ile birlikte, materyalist
dogmanın temeli olan "sonsuz evren" kavramı da
tarihe karışmış oluyordu. Peki o zaman Big Bang'den
önce ne vardı ve "yok" olan evreni büyük bir
patlama ile "var" hale getiren güç neydi?
Elbette ki
bu soru, Arthur Eddington gibi diğer materyalistlerin
de hoşuna gitmeyen gerçeği, yani Yaratıcı'nın
varlığını göstermektedir. Ünlü ateist felsefeci
Anthony Flew, bu konuda şunları söyler:
İtiraflarda bulunmanın insan ruhuna iyi
geldiğini söylerler. Ben de bir itirafta bulunacağım:
Big Bang modeli, bir ateist açısından oldukça
sıkıntı vericidir. Çünkü bilim, dini kaynaklar
tarafından savunulan bir iddiayı ispat etmiştir:
Evrenin bir başlangıcı olduğu iddiasını. Ben hala
ateizme inanıyorum, ama bunu Big Bang karşısında
savunmanın pek kolay ve rahat bir durum olmadığını
itiraf etmeliyim.(1)
Kendisini ateist olmak için körü körüne
şartlandırmayan pek çok bilimadamı ise, bugün evrenin
yaratılışında sonsuz güç sahibi bir Yaratıcı'nın,
yani Allah'ın varlığını kabul etmiş
durumdadır. Örneğin ünlü Amerikalı astrofizikçi
Hugh Ross evrenin Yaratıcı'sının tüm boyutların
üzerinde olduğunu şöyle açıklar:
Zaman, olayların
meydana geldiği boyuttur. Eğer madde, patlamayla
birlikte ortaya çıkmışsa, o zaman evreni meydana
getiren nedenin evrendeki zaman ve mekandan
tamamen bağımsız olması gerekir. Bu bize Yaratıcı'nın
evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu gösterir.
Aynı zamanda Yaratıcı'nın bazılarının savunduğu
gibi evrenin kendisi olmadığını ve evreni kapladığını,
sadece evrenin içindeki bir güç olmadığını kanıtlar.
(2)
Bu noktaya kadar incelediğimiz gibi, Big
Bang'in evrenin yoktan var edilişi anlamına geldiği,
yani yaratılışı ispatladığı açıktır. Bu nedenle
de materyalist felsefeyi benimsemiş olan astronom
ve fizikçiler, bu gerçeğe karşı koyabilmek için
bazı alternatif açıklamalar getirmeye çalışmışlardır.
Bunlardan biri olan "sabit durum" teorisine önceki
sayfalarda değinmiş ve bu teorinin aslında "evrenin
yaratılması fikrinden felsefi olarak rahatsızlık
duyan" birtakım bilim adamlarının umutsuz bir çabası
olduğunu belirtmiştik.
Materyalistlerin
getirmeye çalıştıkları diğer iki alternatif ise,
Big Bang'i kabul eden, ama Big Bang'i yaratılış
dışında yorumlamaya çalışan modellerdir. Bunların
birincisi "açılır-kapanır evren modeli", ikincisi
ise "kuantum evren modeli"dir. Şimdi sırasıyla
bu teorileri ve neden geçersiz olduklarını inceleyelim.
Açılır-kapanır
evren modeli, Big Bang'i evrenin başlangıcı olarak
kabul etmeyi bir türlü hazmedemeyen astronomlar
tarafından ortaya atılmıştır. Bu modelde, evrenin
Big Bang'den sonra tekrar kendi içine çökerek
tek bir noktaya toplanacağı, sonra yeniden patlayıp
açılacağı, tekrar kapanacağı ve bu döngünün sonsuza
kadar devam edeceği öne sürülür. Yine bu modele
göre Big Bang'den önce de sonsuz kez evren patlayıp
büzülmüştür. Yani iddiaya göre evren ve madde
sonsuzdan beri vardır, ama belirli zaman aralıklarında
patlamalar ve sonra içine çökmeler yaşanmaktadır.
Şu an içinde yaşadığımız evren ise bu kısır döngünün
içinde yer alan sonsuz sayıdaki evrenden bir tanesidir.
Bu modeli
ortaya atanların yaptıkları şey, sadece oturup
"Big Bang'i nasıl sonsuz evren fikrine uyarlayabiliriz"
şeklinde düşünmek ve bir senaryo yazmaktan başka
bir şey değildir. Ama bu bilim dışı bir senaryodur,
çünkü son 15-20 yılın araştırmaları, açılır-kapanır
bir evren modelinin mümkün olmadığını ortaya
koymuştur. Çünkü, evren kendi içine çökecek
olsa bile, bilinen hiçbir fizik kanununun böyle
bir Büyük Çökme'yi geri çevirmesi ve evreni
yeni bir Büyük Patlama ile yeniden oluşturması
mümkün değildir. (3)
Bu modeli geçersizliğe
uğratan en önemli faktör ise, eğer gerçekten evren
sürekli kapanıp-açılıyor olsa bile, bu çevrimin
sonsuza kadar süremeyecek oluşudur. Çünkü hesaplamalar,
çevrimsel evrenlerin birbirlerine entropi aktaracaklarını
göstermektedir. Yani enerji her evrende biraz
daha yararsız hale gelecek ve her yeni "açılan"
evren biraz daha yavaş açılıp biraz daha geniş
bir çapa sahip olacaktır. Bu ise zamanda geri
gidildiğinde giderek daha küçük evrenler olmasını
gerektirecek ve yine bir "ilk evren"de kilitlenecektir.
Yani eğer sürekli kapanıp-açılan evrenler olsa
bile, bunların ilk başta yine yokluktan var olmaları
gerekecektir.
Kısacası "açılır-kapanır"
sonsuz evren modeli, gerçekleşmesi fiziksel olarak
imkansız bir fanteziden başka bir şey değildir.
Big Bang'i
yaratılış dışında açıklayabilmek için öne sürülmüş
olan ikinci model ise, başta belirttiğimiz gibi
"kuantum evren modeli"dir. Bu teoriyi savunanlar,
kuantum (atom altı) fiziğinde yapılan bir gözleme
dayanarak bir senaryo üretmişlerdir. Kuantum fiziğinde,
atom altı parçacıkların, boşluk (vakum) içinde
aniden oluştukları ve yok oldukları gözlemlenmektedir.
Bu gözlemi, "madde kuantum düzeyinde yoktan var
olabilmektedir, bu maddenin kendine ait bir özelliktir"
diye yorumlayan bazı fizikçiler, evrenin yaratılışı
sırasında maddenin yoktan var olmasını da "maddenin
kendine ait bir özellik" olarak tanımlamaya ve
doğa kanunlarının bir parçası gibi göstermeye
çalışmaktadırlar. Bu kuantum modeli içinde, bizim
yaşadığımız evren, çok daha dev bir evrenin bir
atom altı parçacığı gibi yorumlanmaktadır.
Oysa kuantum
fiziğine yapılan benzetme, kesinlikle ilgisizdir
ve evrenin yaratılışını açıklamaktan uzaktır.
Big Bang, Theism and Atheism (Büyük Patlama,
Tektanrıcılık ve Ateizm) kitabının yazarı
olan William Lane Craig, bu konuyu şöyle açıklar:
İçinde parçacıkların
dalgalandığı (bir belirip bir yok olduğu) mekanik
kuantum vakumu, aslında gerçek bir "vakum",
yani "yokluk" kavramından çok uzaktır. Bir kuantum
modelinde sürekli olarak oluşup yok olan parçacıklar,
var oldukları kısa süre için etraflarında bulunan
enerjiden çalarlar. Bu "yokluk" değildir ve
dolayısıyla madde parçacıkları da yoktan var
hale gelmemektedirler.(4)
Yani kuantum fiziğinde de aslında madde
"yoktan var" hale gelmemektedir. Sadece ortamda
var olan enerji, ani bir biçimde maddeye dönüşmekte,
sonra bu madde dağılarak tekrar enerji şeklini almaktadır.
Kısaca, "kendiliğinden yoktan var olma" gibi bir
durum söz konusu değildir.
Ancak,
bütün bilim dallarında olduğu gibi fizik alanında
da, ateist bilim adamları çeşitli kritik noktaları
ve detayları gözardı ederek, gerçekleri materyalist
bakış açısına göre saptırmaktan çekinmemektedirler.
Çünkü onlar için materyalizmin, dolayısıyla ateizmin
ayakta tutulması bilimsel gerçeklerin ortaya çıkartılmasından
ve açıklanmasından çok daha hayati bir önem taşır.
Üstte anlattığımız
gerçeğin anlaşılması, kuantum evren modelinin
çoğu bilimadamı tarafından reddedilmesine yol
açmıştır; ünlü fizikçi C. J. Isham'ın ifadesiyle
"teorinin önüne çıkan ölümcül zorluklar nedeniyle,
kuantum evren modeli yaygın kabul görmemiştir".
(5)
Öyle ki bu
model, bugün onu ilk kez ortaya atan R. Brout
ve Ph. Spindel gibi fizikçiler tarafından bile
terk edilmiş durumdadır.
Stephen
Hawking de, Big Bang’e
yaratılış dışında bir açıklama
getirmeye çabalayan diğer
materyalist bilim adamları
gibi, hayali birtakım kavramlara
dayanmakta ve çelişkiler
sergilemektedir. |
|
|
Big Bang
öncesinde zaman olmadığı gerçeği karşısında
ise, "hayali zaman" gibi birtakım
kavramlar türetmiştir. Hawking'e göre
Big Bang'in 10-43 saniyesine kadar
sadece "hayali zaman" vardır ve gerçek
zaman bu andan sonra ortaya çıkmıştır.
|
Hawking'in umudu, bu "hayali zaman"
kavramı ile Big Bang'den önce sadece
"zamansızlık" olduğu gerçeğini reddedebilmektir.
Kuantum modelinin son yıllarda ün
kazanmış bir versiyonu ise, dünyaca
ünlü fizikçi Stephen Hawking'den gelmektedir.
Hawking, Zamanın Kısa Tarihi
adlı kitabıyla ilgi toplayan modelinde,
Big Bang'in "yokluktan var olma" anlamına
gelmediğini iddia etmektedir. |
|
Oysa "hayali zaman",
"bir odadaki hayali insanların sayısı" ya da "bir
yoldaki hayali arabaların toplamı" gibi gerçekte
sıfıra, yokluğa karşılık gelen bir kavramdır. Hawking
bununla sadece bir kelime oyunu yapmaktadır. Hayali
zamanla kurduğu matematiksel denklemlerin doğru
olduğunu öne sürmektedir, ama bunun hiçbir manası
yoktur. Gerçekte var olmayan şeylerin matematikte
doğru gibi gösterilebilmesinin mümkün olduğunu,
ünlü matematikçi Sir Herbet Dingle şöyle açıklar:
Matematiğin
lisanı içinde, biz doğrular kadar yalanlar da
söyleyebiliriz. Ve matematiğin sınırları içinde,
bunların birini diğerinden ayırma şansı yoktur.
Bu ayrımı ancak deneyle ya da matematik dışında
kalan bir akıl yürütme ile yapabiliriz; matematiksel
çözüm ile onun fiziksel karşılığı arasındaki muhtemel
ilişkiyi inceleyerek (6)
Kısaca, matematikte
soyut, teorik olarak varılan bir sonuç, bunun
gerçek bir karşılığının olmasını gerektirmez.
İşte Hawking matematiğin bu soyut özelliğini
kullanmakta ve hiçbir gerçekliğe karşılık gelmeyen
varsayımlar üretmektedir. Peki acaba bu çabasının
nedeni ne olabilir? Cevabı kendi sözlerinde
bulmak mümkündür. Hawking, Big Bang'e alternatif
olarak öne sürülen evren modellerinin çoğunlukla
Big Bang'in "İlahi yaratılışı çağrıştırması
nedeniyle" ortaya atıldığını kabul etmektedir.(7)
Tüm bunlar göstermektedir ki, Big Bang'e
alternatif olarak öne sürülen; sabit durum teorisi,
açılır-kapanır evren modeli, kuantum evren modelleri
ve Hawking modeli gibi arayışlar, gerçekte sadece
materyalistlerin felsefi ön yargılarından kaynaklanmaktadır.
Bilimsel bulgular açıkça Big Bang'in doğru olduğunu
ve "yokluktan var olma" anlamına geldiğini göstermektedir.
Ve evrenin yoktan var edilmiş olması, Allah tarafından
yaratılmış olduğunun kesin göstergesidir, ancak
materyalistler bunu kabul edemezler.
Big Bang'e
yönelik bu materyalist tepkinin bir örneği,
materyalist bilim dergilerinin en ünlülerinden
biri olan Nature'ın editörü John Maddox'un 1989
yılında yazdığı bir makalede ifade edilmiştir.
Maddox, "Kahrolsun Big Bang" (Down with the
Big Bang) başlığıyla yazdığı makalede "Big Bang'in
felsefi olarak kabul edilemez olduğunu" çünkü
"Big Bang ile birlikte teologların yaratılış
fikrine güçlü bir destek bulduklarını" belirtmiş
ve "Big Bang önümüzdeki on yılı çıkaramayacak"
kehanetinde bulunmuştur.(8)
Oysa Maddox'un
bu ümit dolu beklentisine rağmen, Big Bang o günden
bu yana geçen 10 yıl içinde çok daha güçlenmiş,
evrenin yaratılışını ispatlayan daha pek çok bulgu
elde edilmiştir.
Bazı materyalistler
ise bu konuda biraz daha "sağduyulu" davranmaktadırlar.
Örneğin İngiliz materyalist fizikçi H. P. Lipson,
yaratılışın bilimsel bir gerçek olduğunu "istemeden
de olsa" şöyle kabul eder:
Bence,
bu noktadan daha da ileri gitmek ve tek kabul
edilebilir açıklamanın yaratılış olduğunu onaylamak
zorundayız. Bunun ben dahil çoğu fizikçi için
son derece itici olduğunun farkındayım, ama eğer
deneysel kanıtlar bir teoriyi destekliyorsa, bu
teoriyi sırf hoşumuza gitmediği için reddetmemeliyiz(9)
Sonuçta modern bilimin ulaştığı gerçek şudur:
Madde ve zaman, her ikisinden de bağımsız olan,
sonsuz güç sahibi bir Yaratıcı tarafından var
edilmiştir. İçinde yaşadığımız evreni var eden,
sonsuz güç, bilgi ve akıl sahibi olan Allah'tır.
Dipnotlar |
|
1 Henry Margenau, Roy Abraham Vargesse.
Cosmos, Bios, Theos. La Salle IL: Open Court
Publishing, 1992, s. 241
2 Hugh Ross, The Creator and the
Cosmos: How Greatest Scientific Discoveries
of The Century Reveal God, Colorado: NavPress,
revised edition, 1995, s. 76
3 William Lane Craig, Cosmos and
Creator, Origins & Design, Spring 1996,
vol. 17, s. 19
4 William Lane Craig, Cosmos and
Creator, Origins & Design, Spring 1996,
vol. 17, s. 19
5William Lane Craig, Cosmos and
Creator, Origins & Design, Spring 1996,
vol. 17, s. 19
6 Christopher Isham, "Space, Time
and Quantum Cosmology", paper presented
at the conference "God, Time and Modern
Physics", March 1990, Origins & Design,
Spring 1996, vol. 17, s. 27
7. Herbert Dingle, Science at the
Crossroads, London: Martin Brian & O'Keefe,
1972, s. 31-32
8. John Maddox, "Down with the
Big Bang", Nature, vol. 340, 1989, s. 378)
9. H. P. Lipson, "A Physicist
Looks at Evolution", Physics Bulletin, vol.
138, 1980, s. 138) |