Big Bang teorisinden
rahatsız olanların başında dünyaca ünlü İngiliz
astronom Sir Fred Hoyle geliyordu. Hoyle, bu yüzyılın
ortalarında "steady-state" (sabit durum) adında,
19. yüzyıldaki sonsuz evren fikrinin bir devamı
olan yeni bir evren modeli ortaya attı. Hoyle
evrenin genişlediğini kabul etmekle birlikte,
evrenin boyut ve zaman açısından sonsuz olduğunu
iddia ediyordu. Bu modele göre, evren genişledikçe
madde, gerektiği miktarda, birdenbire, kendi kendine
var olmaya başlıyordu. Tek görünür amacı materyalist
felsefenin temeli olan "sonsuzdan beri var olan
madde" dogmasını desteklemek olan bu teori, evrenin
başlangıcı olduğunu savunan Big Bang kuramıyla
taban tabana zıttı.
Sabit durum
teorisini savunanlar uzunca bir süre Big Bang'e
karşı direndiler. Ama bilim aleyhlerine işliyordu.
1948 yılında
George Gamov, Georges Lemaitre'in hesaplamalarını
geliştirdi ve Big Bang'e bağlı olarak yeni bir
tez ortaya sürdü. Buna göre evrenin büyük patlama
ile oluşması durumunda, evrende bu patlamadan
arta kalan belirli oranda bir radyasyonun olması
gerekiyordu. Üstelik bu radyasyon evrenin her
yanında eşit olmalıydı.
Ünlü astronom Sir Arthur Eddington, “evrenin birdenbire başladığı düşüncesi felsefi olarak itici” sözüyle, materyalislerin Big Bang’den duydukları rahatsızlığı ifade ediyordu. | Penzias ve Wilson’ın keşfettiği Kozmik Fon Radyasyonu, Big Bang’in kesin bir delili olarak bilim tarihine geçti. |
"Olması gereken" bu kanıt çok geçmeden bulundu. 1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson adlı iki araştırmacı bu dalgaları bir rastlantı sonucunda keşfettiler. "Kozmik Fon Radyasyonu" adı verilen bu radyasyon uzayın belli bir tarafından gelen radyasyondan farklıydı. Olağanüstü bir eşyönlülük sergiliyordu. Başka bir ifade ile yerel kökenli değildi, yani belirli bir kaynağı yoktu, evrenin tümüne dağılmış bir radyasyondu. Böylece uzun süredir evrenin her yerinden eşit ölçüde alınan ısı dalgasının, Big Bang'in ilk dönemlerinden kalma olduğu ortaya çıktı. Üstelik bu rakam bilimadamlarının önceden öngördükleri rakama çok yakındı. Penzias ve Wilson, Big Bang'in bu ispatını deneysel olarak ilk gösteren kişiler oldukları için Nobel Ödülü kazandılar.
1989
yılına gelindiğinde ise, George Smoot ve onun
Nasa Ekibi, Kozmik Geriplan Işıma Kaşifi Uydusu'nu
(COBE) uzaya gönderdiler. Bu gelişmiş uyduya yerleştirilen
hassas tarayıcıların, Penzias ve Wilson'ın ölçümlerini
doğrulaması yalnızca sekiz dakika sürdü. Sonuçlar,
tarayıcıların kesinlikle evrenin başlangıcındaki
büyük patlamanın sıcak, yoğun konumunun kalıntılarını
gösterdiğini kanıtladı. Çoğu bilimadamı COBE'nin
başarısını Big Bang'in olağanüstü bir şekilde
onaylanması olarak yorumladı.
Big Bang'in
bir diğer önemli delili ise, uzaydaki hidrojen
ve helyum gazlarının miktarı oldu. Günümüzde yapılan
ölçümlerde anlaşıldı ki, evrendeki hidrojen-helyum
gazlarının oranı, Big Bang'den arta kalan hidrojen-helyum
oranının teorik hesaplanmasıyla uyuşuyordu. Eğer
evren, bir başlangıcı olmadan, sonsuzdan
geliyor olsaydı, evrendeki hidrojen tamamen yanarak
helyuma dönüşmüş olurdu.
Tüm bunlarla
birlikte Big Bang bilim dünyasında kesin bir kabul
gördü. Scientific American dergisinin Ekim 1994
sayısındaki bir makaleye göre, evren sürekli,
düzenli olarak genişliyordu ve Big Bang modeli
yüzyılımızın kabul görmüş tek modeliydi.
Fred Hoyle
ile birlikte uzun yıllar sabit durum teorisini
savunan Dennis Sciama, ardı ardına gelen ve Big
Bang'i ispatlayan tüm bu deliller karşısında içine
düştükleri durumu şöyle anlatır:
Sabit durum teorisini savunanlarla onu test eden ve bence onu çürütmeyi uman gözlemciler arasında, bir dönem çok sert çekişme vardı. Bu dönem içinde ben de bir rol üstlenmiştim. Çünkü gerçekliğine inandığım için değil, gerçek olmasını istediğim için 'sabit durum' teorisini savunuyordum. Teorinin geçersizliğini savunan kanıtlar ortaya çıkmaya başladıkça Fred Hoyle bu kanıtları karşılamada lider rol üstlenmişti. Ben de yanında yer almış, bu düşmanca kanıtlara nasıl cevap verilebileceği konusunda fikir yürütüyordum. Ama kanıtlar biriktikçe artık oyunun bittiği ve sabit durum teorisinin bir kenara bırakılması gerçeği ortaya çıkıyordu.(2)
Dipnotlar |
1.S. Jaki, Cosmos and Creator, Regnery
Gateway, Chicago, 1980, s. 54 2Stephen Hawking, Evreni Kucaklayan Karınca, Alkım Kitapçılık ve Yayıncılık, 1993, s. 62-63 |