26 Ağustos 2017

KURAN-MEALİ-E-KİTAP



KURAN-MEALİ-E-KİTAP

İslami Reform İçin Manifesto PDF

Kimseye Murit Ve Reaya Olma



Kimseye Murit Ve Reaya Olma 

TİBET’İN ÖLÜLER KİTABI



TİBET’İN ÖLÜLER KİTABI 

HAZRETI ALI • • • SEMPOZYUM BILDIRILERI


HAZRETI ALI • • •  SEMPOZYUM BILDIRILERI

İSLAM TARİHİ BAŞLANGIÇTAN DÖRT HALİFE DEVRİ SONUNA KADAR E-KİTAP PDF


İSLAM TARİHİ BAŞLANGIÇTAN 
DÖRT HALİFE DEVRİ SONUNA KADAR
E-KİTAP PDF

Kuran’ın Eşsiz Koruma Sistemi

Kuran’ın Eşsiz Koruma Sistemi

(Üzerinde 19 Var, Edip Yüksel, 1998-2015, son bölüm)

(انا نحن نزلنا الذكر وانا له لحافظون (٩

“Zikri biz indirdik, onu biz, elbette biz koruyacağız.” (15:9)

Kuran, Allah’ın kullarına indirdiği son kitaptır. Onun kıyamete dek korunması için 15:9’da verilen ilahi sözün hikmeti budur. Kuran’ın Allah sözü olduğu ve kesinlikle korunduğunu kanıtlamak için Allah, Kuran’ı matematiksel bir sistemle kodlamıştır. Tucson Mescidi, Renaissance Institute ve Monotheist Publication tarafından yayımlanan kitaplarda açıkladığımız gibi bu matematiksel sistem insan gücünün çok ötesindedir. Allah’ın son kitabında en ufak bir tahrif bile kuşkusuz büyük bir fitneye yol açar. Kuran’ı koruyan sistem matematik olduğundan, 1 birimlik (1 sure, 1 ayet, 1 kelime, hatta 1 harf) sapma bile sistemi bozar.

Nitekim

1974 yılında Kuran’da fark ettiğimiz matematiksel sistem yeni bir fiziksel deliller çağı açmış ve Kuran’daki her birim o sistemde yer almıştır.
Sonuçta, 9:128-129 nolu ayetlerin Kuran’dan olmadığı ortaya çıkarak:
  1. Kuran’ın matematiksel sisteminin asıl işlevini görme fırsatını bize vermiştir. Kuran’ın korunması, insanlar tarafından müzelerde korunan kitaplar gibi, yahut doğal olarak korunan taş yazıtlar gibi olmayıp hepsinden farklı olarak bizzat sahibi tarafından yerleştirilen kodlama sistemiyle olmuştur ki 15:9 ayeti bunu “beş adet vurgu” ile bildirir: “Biz, elbette Biz Zikri indirdik, ve onu mutlaka Biz koruyacağız.”
  2. Bu açıdan olağanüstü bir mucize oluşturur.
  3. Atalarını taklit ettiklerinden dolayı Kuran’ı kabul edenlerle, Kuran’a bizzat Kuran’dan dolayı iman edenlerin arasında ayırım yapmıştır. Gerçek müminler, Kuran’ın tanıklığını atalarının tanıklığına tercih ederler.
Sahte ayetlerin çevirisi şöyledir:
“Size içinizden sıkıntıya düşmeniz onun gücüne giden, size pek düşkün, mü’minlere şefkatli ve esirgeyici bir peygamber gelmiştir. Onlar yüz çevirirlerse, de ki: ‘Bana Allah yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben O’na tevekkül ettim ve büyük arşın Rabbi O’dur.'”

Fiziksel deliller

  • Beraet (Ültimatom) Suresinin sonunda yer alan 9:128-129 “ayetleri” matematiksel kodun keşfi tarihi olan 1974’ten beri özellikle dikkatlerimizi çekmişti. “Rahim” kelimesinin Allah’tan başkasını tanımlamak için kullanıldığı tek yerdi. Kuran’da 114 (19×6) kez Allah için geçen “Rahim” ismi orada Muhammed Peygamber için kullanılıyordu. Kuran boyunca “Allah” kelimesinin tekrarlanma sayısının 2699 adet çıkması, 112 harfli 9:128-129 üzerinde kırmızı ışıkların yanmasına neden oldu. 2699 sayısı 19’un katından 1 fazlaydı. “Allah isminin 2698 (19×142) kez geçmesi gerektiğini hatırlatan daha birçok parametre mevcuttu.
  • “Allah” ismini bulunduran tüm ayetlerin numaraları toplamı 118123 (19×6217) dir. Beraet suresi sonunda yer alan Allah isminin bulunduğu ayet numarasını yani 129’u eklediğimizde bu sistem bozulur.
  • “Allah” ismi, Kuran’ın başından 9. surenin sonuna dek 1273 kez geçer. 1273=19×67. Eğer 9:129’daki eklenirse bu sayı 1274’e çıkar ve sistem bozulur.
  • İlk başlangıç (2:1’deki A.L.M.) harflerinden son başlangıç (68:1’deki Nun) harfine dek geçen “Allah” isimleri, sahte ayetler hariç 2641’dir. 2641=19×139
  • Beraet suresi başında harf bulunmayan bir suredir. Başlangıç harfi bulundurmayan 85 sureyi incelediğimizde 57 (19×3) tanesinin “Allah” ismini bulundurduğunu görürüz. “Allah” ismini bulunduran ayetlerin toplam sayısı da 1045 olup 19×55’tir. Oysa 9:128-129 eklense “Allah” ismini içeren ayetlerin sayısı 1 adet fazlalaşır.
  • Kayıp Besmele’den (Sure:9) itibaren, ekstra Besmele’ye (Sure:27) kadar “Allah” kelimelerinin 513 ayette geçtiğini görürüz. 513=19×27
  • Beraet suresinin sonunda yani 9:128-129′ da geçen “ilah (tanrı)” kelimesi, bu “ayetler” hariç 95 (19×5) kez geçer. Söz konusu sahte ayetlerle bu denklik bozulur.
  • Tanrı için kullanılan “arş (yönetim)” kelimesi 9:128-129 hariç, Kuran’da 19 kez geçer. (12:100 ve 27:23 ayetlerindeki “arş” kelimesi “taht” için kullanılır.)
  • Kuran, 6234 adet numaralanmış ayet ve 112 numarasız ayet (1:1 ve 27:30 hariç sure başlarındaki Besmeleler) içerir. Böylece Kuran ayetlerinin sayısı 6346 (19×334) olur. 6346 sayısının rakamlarının mutlak değerlerinin toplamı da 6+3+4+6 = 19’dur. Bu iki matematiksel özellik, 9:128-129 eklendiğinde bozulmaktadır.
  • Başlangıç harfleri içermeyen 85 surenin tüm ayetlerinin rakamlarının mutlak değerlerini tek tek topladığımızda sonuç 27075 (19x19x75) olur. Bu özellik 128 ve 129 rakamlarının eklenmesiyle 23 artarak bozulmaktadır.
  • Her bir suredeki toplam ayet sayısını ve yanına tek tek ayet numaralarını (71234567……… 612345) biçiminde yazarsak 12692 basamaklı bir sayı elde ederiz. Birkaç metre uzunluğundaki bu sayı 19’un tam katıdır. Bu muazzam sayının basamak sayısı da 19’un tam katıdır. 12692=19×668. Bu durum, Beraet’in sonundaki ilave iki ayet çıkarılınca gerçekleşmektedir.
  • Kuran’ın başından 9. surenin sonuna kadar başında başlangıç harfi bulundurmayan surelerin toplam ayet sayılarını sure numaralarıyla birlikte topladığımızda 703 (19×37) sayısını elde ederiz. Bu da, 9. sure 127 ayet olduğu taktirde gerçekleşir.
  • “N” harfi ile biten, yani en son ayetinin son harfi “N” olan surelerin numaralarının toplamı 1919 (19×101) dur. Dokuzuncu surenin son ayetini 129 kabul ettiğinizde surenin son harfi “N” yerine “M” olur ve bu denklik bozulur.
  • Son ayeti 9 rakamı ile biten 13 surenin ayet sayılarını topladığımızda 627 (19×33) sayısını elde ederiz. Bu durum, 9. sureyi 129 ayet kabul edince gerçekleşmez.
  • Beraet suresinin numarası olan 9 rakamı ile son ayeti olan 127’nin rakamlarını topladığımızda, 9+1+2+7 = 19 olmakta ve bu özellik, son ayeti 129 kabul edince bozulmaktadır.
  • Misakın elçisini müjdeleyen ayetten üç ayet önceki, 3:78 ayeti, Allah’ın kitabına sözler ekleyen ve o sözlerin Allah’ın ayetleri olduğunu ileri süren yalancıları kınar. Bu ayette geçen “Allah” kelimesinin Kuran’ın başından itibaren 361inci (19×19) ayet olması ilginçtir. Allah’a ayet yakıştıranlardan söz eden bu ayetle Beraet’in son ayeti olan 9:127 arasında “Allah” ismi 912 (19×48) kez geçer.
Bunlara benzer daha birçok örnek verebiliriz. Kısacası, Kuran, 9:128-129’un kendisine ait olmadığına, yabancı olduğuna tanıklık ediyor. Kuran’dan ve Allah’tan daha büyük tanık kim olabilir?

Rivayetlerde Tüten Duman

Muhammed Peygamber’in ölümünden yaklaşık yirmi yıl sonra Halife Osman bin Affan döneminde bir grup yazıcı, başka ülkelere gönderilmek üzere Kuran nüshalarını çoğaltmakla görevlendirildiler. Bu nüshalar, Muhammed’in eliyle yazılmış orijinal Kuran’dan kopya edilecekti. Yazıcılar komitesine Osman b. Affan, Ali b. Ebi Talip, Zeyd b. Sabit, Ubeyy b. Kab, Abdullah b. El-Zubeyr, Said ibnül As ve Abdurrahman b. El-Haris b. Hişam nezaret ediyorlardı. Peygamber, Kuran’ı iniş sırasına göre yazmış, her parçanın doğru yerine yerleştirilmesi için gerekli talimatı da bunlara eklemişti. Medine’de inen son sure 9. sure idi. Yalnızca, üç ayetli 110. sure 9. sureden sonra Mina’da inmişti.

İlk kıvılcım

Yazıcılar komitesi 9. sureye geldiklerinde onu da uygun yerine yerleştirdiler. Ancak Medinelilerden biri, Allah’ın iki ismini peygambere mal eden bir çift ayetin araya eklenmesini önerdi. Yazıcılar bunu önce reddettiler; ancak tartışmalar sonunda kabul ettiler. Ali b. Ebi Talib ve daha birçok inanan buna büyük bir tepki gösterdi. Nitekim Ali, peygamberin vefatından sonra Allah’ın son peygamberi tarafından yazılmış olan Kuran’a ekleme yapmak isteyenlerin varlığından duyduğu endişe yüzünden ilk halifenin seçildiği toplantıya bile katılmamıştı.
Ali’nin bu protestosu birçok kitapta anılır. Burada, Celaleddin es-Suyuti tarafından yazılan El-Itkan fi Ulum-il Kuran isimli klasik bir kaynakta yer alan ve İkrime yoluyla nakledilen aşağıdaki rivayeti alıyorum:
“Ebu Bekir halife seçildikten sonra Ali b. Ebi Talib evine çekildi. Ebu Bekir’e, onun seçilişinden hoşlanmadığı için Ali’nin böyle bir tavır gösterdiği biçiminde yorumlar ulaştı. Bunun üzerine Ebu Bekir Ali’ye birini göndererek durumu soruşturdu: ‘Ebu Bekr’in seçimine mi karşı çıkıyorsun?’ diye sorulunca Ali, ‘Yok vallahi’ diye cevapladı. Ali’ye tekrar soruldu: ‘Neden evinden dışarı çıkmıyorsun?” Cevap verdi: “Görüyorum ki Kuran’a ekleme yapılıyor ve ben Kuran’ı derleyinceye kadar namaz dışında sokak kıyafetlerimi giymemeye yemin ettim.'” (El-Itkan Fi Ulum-il Kuran, El-Ezher yayınları, Kahire, Mısır, H.1318, C. 1, Sayfa 59)
Aynı kitabın 28. sayfasında, Zevaidil Müsned ve İbni Merdiveyh’te yer alan ve Übeyy b.Kab yoluyla nakledilen aşağıdaki rivayette konuyu daha da aydınlatıyor:
Ebu Bekr’in hilafeti zamanında Kuran derleniyordu. Yazım işlemiyle görevli sahabeler Beraet (Ültimatom) suresinin sonuna, 9:127 ayetine gelince, onun son ayet olduğunu sandılar. Bunun üzerine Ubey b. Kab kendilerine, “Peygamber bana iki ayet daha okudu” diyerek 9:128,129 ayetlerini okumaya başladı ve, “Bu iki ayet, Kuran’ın en son inen ayetleridir” diye ekledi.
Aşağıdaki sonuçlara baktığımızda bu suçun korkunç boyutları ortaya çıkmaktadır:
  1. Halife Osman öldürüldü ve Ali dördüncü halife seçildi.
  2. Ali taraftarları ile saltanat taraftarları arasında yıllar süren bir savaş çıktı. Kuran’ın tahrif edilmesiyle ilgili bir sürü söylenti Şiiler arasında abartılarak “takiyye” politikasıyla nesilden nesile gizlice aktarıldı.
  3. Ali şehit edildi.
  4. Muhammed Peygamber’in torunu Hüseyin yetmişin üzerinde inananla birlikte Kerbela’da şehit edildi.
  5. Emevi ve Abbasi sultanlarının çevrede estirdiği terörün sonucu olarak cizye ödemeye mahkum olduktan sonra, cizyeden kurtulmak amacıyla güya İslam’a girenler, hadisler rivayet ederek Kuran’a ortak koştular ve böylece peygamberin tebliğ ettiği İslam dinini tahrif ettiler.
Sonuçta, tahrifçiler savaşı kazandı. Bugüne ulaşan “resmi” tarih, onların fikirlerini yansıtır. Allah düşmanlarının bu görünüşteki zaferi şüphesiz Allah’ın takdirine uygundu. Mekke’nin fethedilmesiyle yenilen müşrikler, peygamberin ölümünden iki yüzyıl geçmeden çok tanrıcılığa geri döndüler. Ne gariptir ki, bu seferki putları Peygamber Muhammed’in kendisiydi. Bu müşrikler, şüphesiz saf Kuran’ı istemezlerdi. Nitekim, Kuran’ı korumak isteyen gerçek müminler şerefli bir biçimde şehit edildiler. Müşrikler görünüşte zafer kazandılar.

Orijinal Mushaf Mervan tarafından yakılıyor

Bu uzun ve yıkıcı savaştan sonraki barış döneminin ilk Halifesi Mervan b. Hakemdi (Ölümü: H 65/M 684). Yaptığı ilk işlerden biri orijinal Kuran’ı yok etmek oldu. Peygamberin kendi eliyle ve özenle yazdığı Kuran’ı “yeni tartışmalara neden olacağından korktuğu” için yaktı. (Nüzülünden Günümüze Kuran-ı Kerim Bilgileri, Osman Keskioğlu, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları, 1987, sa:140; Dr. Suphi es-Salih, Mebahis fi Ulumil Kuran, sa:83 ve Kuran tarihiyle ilgili tüm kitaplara bakılabilir.) Akıl sahibi bir kişi burada şu soruyu sormalı: “Muhammed’in orijinal Kuran’ı o sırada elden ele dolaşan nüshalarla aynı idiyse Mervan b. Hakem onu niye yok etsin??!!!”
İki tanık gücündeki tek tanık!
Eski rivayet kitaplarında, sonradan katılan 9:128-129’dan sürekli şüphelenildiğini öğreniyoruz. Örneğin Buhari’nin ünlü hadis kitabında ve Suyuti’nin El-Itkan’ında Kuran’ın her ayetinin en az iki tanıkla doğrulandığını okuyoruz: “Ancak 9. surenin 128. ve 129. ayetleri müstesna ki onlar yalnız Huzeyme b. Sabit el-Ensari’nin yanında bulunmuşlardı.” Sünnilerin en güvenilir hadis kitabı olan Buhari, Suyuti’nin ünlü eseri El İtkan ve Kuran tarihiyle ilgili birçok kitap, Beraet (Ültimatom) suresinin 127. ayetine varıldığında, derleme ve yazım işlemiyle görevli tüm yazıcıların, o ayetin son ayet olduğuna karar verdiğini rivayet eder ve devamla şunları bildirirler:
Sahabeler, Beraet Suresini 127. ayette noktaladıktan sonra Huzeyme b. Sabit El Ensari adındaki bir Medineli kendisinin yanında iki ayet daha bulunduğunu ileri sürdü. Bu iddiasına bir başka tanık daha getirmesi istendiğinde hiç kimseyi bulamadı. Fakat, arkadaşlarından biri bir hadis rivayet ederek Huzeyme’nin tanıklığının iki kişinin tanıklığına eşit olduğuna tanıklık etti. Bunun üzerine yazıcılar son iki ayeti, yani 9:128, 129 ayetlerini kabul edip 9. surenin sonuna eklediler.
Ne gariptir ki, bu 9:128-129 eklemelerinin, Medine döneminin son günlerinde inmiş Medeni bir surede bulunan Mekki ayetler olduğu iddia edilir.
Konuyla ilgili akla gelebilen birçok soru vardır. Örneğin: Bu Mekki ayetler, çok sonraları müslüman olmuş Medineli birinin yanında, sadece Huzeyme’nin yanında nasıl bulunabilir? Neden dört halife dahil, hiçbir sahabenin tanıklıkları tek başına kabul edilmezken sadece Huzeyme b. Sabit El Ensari’nin tanıklığı iki kişinin tanıklığına denk tutuldu? Huzeyme’nin iki tanığa eşit olduğunu rivayet eden kimdi? Onun bu rivayetine nasıl güvenildi? Yoksa onun da mı tanıklığı iki kişinin tanıklığına eşitti? Beraet Suresinin sonundaki 9:128,129 eklemelerinin, Beraet suresine ‘sonundan başlayarak inen biricik sure’ unvanını kazandırması ilginç değil mi?
Ne var ki bütün bu tutarsızlıklara ve 9:128-129 ile ilgili birçok çelişkiye rağmen, Kerbela katliamından sonra kimse onların doğruluğunu açıktan sorgulamaya cesaret edemedi.

Ne söyleyebiliriz?

Her şeye gücü yeten Bilge Tanrı’nın bize sağladığı fiziksel deliller, mesajının doğruluğu ve korunmuşluğu konusunda kuşku bırakmıyor. Sonuç olarak:
  1. Orijinal Kuran’a herhangi bir tahrif giremez.
  2. Beraet: 128-129 Kuran’dan değildir.
  3. Kuran’daki her birim, insan gücünün ötesinde düzenlenmiş matematiksel bir yapı içinde yerini almıştır.
Şimdi anlıyoruz ki, Yüce Tanrı, 9. sureye bu iki “ayetin” “eklenmesine” özellikle izin vererek:
  1. Kuran’ın kodu olan 19’un ana işlevini gösterir.
  2. Kuran’ın ekleme, çıkarma ve bozmalara karşı bir matematiksel zırhla korunduğunu kanıtlar.
  3. İnananlarla ikiyüzlüleri birbirinden ayıracağına dair verdiği sözü yerine getirir.

Konuyla ilgili tartışmalar

Almanya’daki bir dosta gönderdiğim mektubumun ilgili bölümünü alıntılamak istiyorum:
“Zikri biz, onu biz, elbette biz indirdik ve onu yine biz koruyacağız.” (15:9)
Kuran’ın Allah’ın koruması altında olduğunu beş vurgu ile bildiren ayetin bu vurgulama ile bize neyi anlatmak istediğini düşünün. Dünyada, müzelerde insanların gayreti veya tabiat koşullarının etkisiyle binlerce yıldır korunan kitabeler, kitaplar mevcut… Kuran’ın korunması eğer böyle sıradan, normal bir biçimde olsaydı Alemlerin Rabbinin böyle bir korumayı bir övgü vesilesi yapması ve yoğun vurgulama ile kendisini ön plana çıkarması nasıl açıklanacaktı? İzleyicilerinin gayretiyle 1400 yıl korunduğu iddia edilen bir kitabın ne gibi bir özelliği olurdu? Ayrıca, yukarıdaki ayetin sonradan eklenmiş olduğuna dair bir iddiaya vereceğiniz cevap nedir?
Kuran, ilim sahiplerinin göğsündedir (29:49). O, rakamlanmış bir kitap olup ona ancak dürüst insanlar tanık olmakta (83:9,10, 20,21). Putperestler, kağıtlara yazdıkları Kuran ayetlerinin arasına insan ürünü ifadeler soksalar da, “ilim sahipleri” Allah’ın ayetlerini “bilirler”. Çünkü Kuran, bizzat Allah tarafından harfi harfine, kelimesi kelimesine matematiksel bir sistemle korunmuştur. İnsanlar tahrif etmeye çalışsa da yanlış kopyalar çoğaltsa da, “Kuran” korunmuştur ve korunacaktır.
Şu anda 9:128-129 “ayetlerini” içermeyen Kuran nüshası dünyanın dört bir yanında okunuyor. Bu Kuran nüshasının sizin anlayışınıza göre 15:9 ayetiyle çelişmesi gerekmez mi? Cevabınız “Yok çelişmez, çünkü…” ile başlayacaksa, Muhammed’den sonra putperestlerin Kuran nüshalarına ilave yapması da 15:9 ayeti ile “Çelişmez, çünkü …”
19 kodu, Kuran’a batılın yaklaşamayacağını kesin olarak sergiliyor. Tüm dünyada yaygın olan Kuran nüshalarında 7:69 ayetindeki “Bastatan” kelimesinin بصطة “Basstatan” biçiminde “sad” harfiyle yanlış yazılması ve bu yanlışı destekleyen hadisler uydurulmuş olması ilginçtir. Biz bu imla hatasını Kuran’ın matematiksel kodunun yardımıyla keşfedip düzelttik. Daha sonra eski nüshaları, örneğin Taşkent nüshasını incelediğimizde bu kelimenin Kuran nüshaları ve hadislerin bildirdiğinden farklı yazıldığına tanık olduk.
Süleymaniye Kütüphanesi’nde, Fatih-18 kaydıyla tutulan ve Ali’ye nispet edilen ceylan derisi üzerine Kufi hattıyla yazılmış bir Kuran nüshasını incelediğimde, Beraet suresinin son sayfalarının koparılmış olduğunu gördüm. Kütüphane görevlileri olayı tarihi bir kayıp olarak nitelendirdiler. O birkaç sayfanın koparılmasının sebebi neydi acaba? Umarım, bu bilgiden sonra dini bütün bir meczup kütüphaneye gidip onu kaçırmaya yeltenmez.

Bunlar hep rastlantı mı?

Şia kaynaklarında, Kuran’ın tahrifiyle ilgili mübalağalı iddiaların ve Mehdi’nin asıl Kuran’ı çıkaracağına dair yaygın inancın konumuz açısından hiç mi değeri yok? Mervan’ın orijinal Kuran’ı, “YENİ tartışmalara yol açmasın” bahanesiyle yakıp yok ettiği savı üzerinde hiç mi düşünmeyeceğiz? Matematiksel delillerin yalnızca 9:128,129’da takılması, başında Besmele bulunmayan biricik surenin sonunda bulunmaları, Kuran tarihinde o iki “ayet” üzerinde ilginç tartışmaların ve iddiaların vuku bulması, Ebu Bekir’in halife seçilişinin daha ilk gününde “Kuran’a ilave yapılıyor” diye Ali’nin tedirgin olması gibi nice tarihi olay ile matematiksel sistemin birbirini desteklemesi rastlantı mıdır?
Kuran boyunca 114 yerde sürekli olarak Allah için kullanılan Rahim isminin sadece 9:128’de peygamber için kullanılması size hiçbir işaret vermiyor muş 19 matematiksel sistemi bir yalandan ve uydurmadan mı ibaret? Allah’ın tanıklığı mı, yoksa çevrenizdeki insanların veya atalarınızın tanıklığı mı?

Allah’ın işaret ve desteği

Hayatımın en önemli noktası olan 1 Temmuz 1986 sabahı, dinin biricik kaynağı olarak Kuran’ı kabul ettim. Bu sıralarda Reşad ile sık sık mektuplaşıyordum. Bana gönderdiği Muslim Perspective dergisinin bir sayısında 9. Surenin sonuna iki “ayet” eklenmiş olduğunu ve bunların Kuran’dan olmadığını iddia ediyordu. Doğal olarak tepki gösterdim. Beni şoke eden bu iddiaya karşı olarak yazdığım bir mektupla kendisini yoldan sapmakla, gurur ve kibirden dolayı şeytanın tuzağına düşmekle suçladım, öğütler verdim.
Ne var ki, mektubu gönderdikten kısa bir süre sonra iddiayı incelemeye başladım. Kuran’ın büyük bir matematiksel mucizesi olduğunda zerre kadar kuşkum olmayan 19 sisteminin birkaç önemli parametrede sadece o iki ayette takılıp kırmızı ışık yaktığını ve Kuran tarihiyle ilgili kitaplarda da o iki ayet üzerine ilginç tartışmaların ve rivayetlerin mevcut olduğunu gördüm. şaşırdım. Tereddütlere düştüm. Bir yanda Allah’ın “büyüklerden biri olarak” tanımladığı Kuran’ın matematiksel sisteminin tanıklığı ve onu destekleyen tarihi olaylar ve öte yanda Kuran’ın korunduğunu bildiren açık ayetler… Karar veremez oldum.
O zamanki durumumu kelimelerle açıklayamam. İki hafta boyunca büyük bir stres yaşadım. Eğer Kuran’dan olan iki ayeti inkar ediyorsam sonum felaket, yok eğer Kuran’dan olmayan iki cümleyi Kuran’ın tanıklığına rağmen hala Allah’a yakıştırmaya devam ediyorsam yine sonum felaket… İki hafta boyunca Rabbime hayatımın en ısrarlı duasını yaptım: “Rabbim ne olur bana bir işaret ver.” Beni içinde bulunduğum kararsızlıktan ve tedirginlikten kurtarması için Rabbime tüm içtenliğimle dua ediyordum.
23 Ekim 1986 günü, öğleyin 1:30 suları, İnkilap Yayınevi’nin Cağaloğlundaki ikinci bürosunda tek başımayım… Yine Rabbime aynı istekte bulunuyor, “Rabbim bana bir işaret ver.” diye yalvarıyorum. Birdenbire kalbim hızla çarpmaya başladı. Çok net olarak “Üç kırk bir, Üç kırk bir, Üç kırk bir…” diye tekrarlayan bir ses işittim. Sesi kulağımla işitmiyordum. Tarifi imkansız! Kalbimden gelen harf ve kelimeler halinde yüksek ve net olarak “Üç kırk bir, Üç kırk bir…” diye tekrarlıyordu. Heyecandan donmuş, şoke olmuştum! İlk yaptığım iş Kuran’a uzanmak oldu. Hemen Üçüncü surenin kırk birinci ayetini açıp okudum.
“Rabbim o halde bana bir işaret ver” dedi. (Allah da) dedi ki: “Senin işaretin, insanlarla, üç gün, mimik hariç konuşmamandır. Rabbini çok an, akşam sabah yücelt.” (3:41)
Secdeye vardım. Rabbime hamd ettim. Dokuzuncu surenin sonundaki o iki cümlenin Kuran’dan olmadığına dair kalbimde zerre kadar kuşku kalmadı. O andan itibaren üç gün boyunca hiç kimseyle konuşmayacağıma söz verdim. İki hafta boyunca tekrarlamış bulunduğum duamı olağanüstü bir şekilde, kalbime vahyederek reçetesiyle birlikte Kuran’dan karşıma çıkaran Rabbime şükürler olsun. Rahman, bu ayetle tereddüdümün ve problemimin kaynağını öğretip çıkış yolunu gösterdi.
Ben, tüm Kurani delillere rağmen o iki cümlenin şeytani ekleme olduğunu kabul etmiyordum. Zira bu gerçeği kabul ettiğim an çevremdeki insanların tepki göstereceğini, ailemin ve arkadaşlarımın bana düşman kesileceğini, on binlerce okurumu kaybedeceğimi düşünüyordum. Bu düşünce kafamda net olmamakla birlikte bilinç altında beni rahatsız ediyor ve gerçeği kabul etmemin önünde büyük bir duvar teşkil ediyordu. Alim, Habir ve Hakim olan yüce Tanrı bana acıdı ve benim bu zindanımın duvarını parçaladı: “Çevrendeki o insanlarla üç gün konuşma. Birbirlerini cahilce etkileyen insanları hesaba katma. Sadece beni düşün, beni an.” Kariyerimi, ünümü ve çevremi putlaştırdığım için apaçık bir gerçeği iki hafta boyunca kabul etmemiştim. İnsanların benim için, “Önce hadisleri reddetti, bak şimdi Kuran ayetlerini inkar etmeye başladı” sözlerini söyleyeceklerini zihnimin bir köşesinde bir tehdit olarak taşıyor ve buhranlara giriyordum. O insanların aslında Kuran’a inanmadıklarını, Kuran’ın ayetlerine zıt binlerce hurafeyi din edindiklerini, onların aslında atalarını putlaştıran, düşünme yeteneklerini psikolojik, sosyal ve politik çıkarlarla zayıflatmış bulunan bir kitle olduğunu ve onların Din Gününde bana bir yararı olmayacağını düşünemiyordum.
Kısacası, hiç kimseyle konuşmayarak zikir ve şükürle geçirdiğim üç günün ardından, 9. Surenin sonundaki malum cümlelerin Kuran’dan olmadığını hiç kimseden çekinmeden açıkladım. Daha sonra, hayatımın en önemli noktası olan 1 Temmuz 1986 ile, Rabbimin büyük lütuf ve yardımına ulaştığım 23 Ekim 1986 tarihi arasında kaç gün olduğunu merak ettim. Günlerin sayısı 114 (19×6) olarak, Kuran’ın sure sayılarına ve Rahim isminin Kuran’daki tekrar sayısına denk geliyordu.
Yukarıda anlattıklarımı size kanıtlamam imkansız; zira tümüyle enfüsi (öznel) bir olay. Üç gün konuşmadığım için benimle alay eden akrabalarıma ve dostlarıma bile kanıtlama gereği duymamıştım.
1 Temmuz’da verdiğim hayatımın en büyük kararının yankıları 3:41 ayetinin vahyiyle durmadı. Allah için verdiğim o zor kararımın yıldönümlerinde O’nun olağanüstü yardım ve işaretlerine muhatap olduk. İnşallah onları da 1 Temmuz 1990 doğumlu oğlum Yahya Reşad anlatır.
Bir itiraz: 19 koduyla, Kuran’a eklenen iki cümleyi fazlalık olarak tespit ettiniz. Peki, Kuran’dan çıkarılmış bir (kaç) ayeti nasıl tespit edeceksiniz? Eksik ayetin içeriği bilinmiyorsa ayeti 19’a nasıl uyduracaksınız?
Cevap: Bu itirazın getirdiği kuşkuyu kaldıracak üç nedeni sıralamak istiyorum: 1) Kuran’daki 19 koduna dayalı matematiksel sistem Reşad’dan önce bilinmiyordu. 2) Matematiksel sistemin, Kuran’ın korunmasıyla ilgili olağanüstü fonksiyonunun mevcut örnekleri, korumayı garantileyen Tanrı’nın sözüne olan güven ve inancı artırıyor. 3) Tanrı, bizi gücümüzün yetmediği şeylerden sorumlu tutmaz.
1) Kuran’daki matematiksel sistemden ve onun kodundan habersiz bir kişi Kuran’a ilave ve çıkarmalarda bulunsa matematiksel sistemi bozması kaçınılmazdır. Herhangi bir çıkarma işlemi, matematiksel sistemin iç içe kilitli dokusunu bozacaktı. Sayısız parametreden oluşan mükemmel matematiksel doku böyle bir müdahalenin olmadığını göstermektedir. Buna şu örneği vermek istiyorum: Aruz vezinli, kafiyeli ve kıtalardan oluşan bir şiirden bazı kelimeler veya dizeler kazayla silinip kaybolursa veya şiirden anlamayan biri tarafından çıkarılırsa böyle bir müdahalenin gerçekleştiği, şiirden anlayan uzmanlar tarafından rahatlıkla anlaşılırdı. Ancak, şiirden anlayan uzmanlar ekleme ve çıkarmalarda bulunsalar, bir başka uzmanın onu fark etmesi çok zordur, belki de imkansızdır.
Demek ki 19 kodundan habersiz insanlar Kuran’dan ayetler, kelimeler ve sureler çıkarsalardı farkında olmadan matematiksel sistemi bozacakları için bu sistemi bilen uzmanlar söz konusu bölümleri restore edemeseler bile bir çıkarma işleminin gerçekleştiğini anlayacaklardı. şiirlerdeki kıta sayısı genellikle bir ölçüye bağlı olmadığından, şiirden kıta(lar) çıkarılsa büyük bir olasılıkla anlaşılmaz. Ancak, Kuran’daki surelerin sayısı matematiksel sistemle güçlü delillerle desteklenmiştir. Bu iddiamızı uygulamak gayet kolaydır. 19 Sistemini bilmeyen herhangi bir kişiden Kuran’dan bazı birimleri çıkarmasını iste. Bu tür bir çıkarım işlemi, metnin akışını veya matematiksel yapıyı zedelemiyorsa söz konusu itirazınız haklı çıkmış olur. Bu mucizeden haberli birinin iz bırakmadan bir çıkarım işleminde bulunması ise imkansıza yakın derecede zordur; belki de imkansızdır.
2) 19 Kodunun duyarlılığını ve insan gücünün ötesinde oluşu gerçeğini kavramış bir insan, bu kodun Kuran’daki harfleri, kelimeleri, ayetleri, sureleri ve rakamları mükemmel bir örgüyle dokuyan mucizevi örnekleri gördükten sonra, tüm bu mucizeyi ve amacını anlamsız kılacak bir çıkarma işlemine Tanrı’nın izin vermeyeceğine inanır. Hele Tanrısal bir zamanlamayla, Kuran’ın inişinden tam 1406 (19×74) yıl sonra 1974 yılında keşfedilen bu 19 kodunun gizlendiği 74. surede matematiksel sistemin amacı ve niteliği detaylı olarak bildirildikten sonra ve hele o bildirilenlerin aynen gerçekleştiğini gördükten sonra, Tanrı’nın, kontrol edemediği bir çıkarım işlemine izin vereceğine inanmak olanaksızdır. Kısacası, matematiksel mucize fiziksel bir kanıt olmasının yanı sıra Allah’a olan inanç ve güveni de artırmaktadır. Yani fiziksel kanıtlar inancımızı, inancımız da fiziksel kanıtları desteklemektedir.
3) Tanrı, gücümüzün yetmediği şeylerden bizi sorumlu tutmadığını defalarca tekrarlar. Kuran’ın matematiksel sisteminden habersiz olan geçmiş yüzyıllardaki insanların 9:128,129’a inanmış olması onları sorumlu tutmaz. Zira O’nu eleyebilecek bir güce ve yetkiye sahip değillerdi. Ne var ki, İslam’ın ilk yıllarında, özellikle Muhammed Peygamber’den sonraki 50 yıllık zaman periyodu içinde, Muhammed’i putlaştıranlar 9:128,129’u kabul etmişler ve Ali’nin önderliğindeki inananlara zulmetmişlerdir. Daha sonra gelen ve o zalimleri izleyen nesiller başta Kelime-i şahadet olmak üzere namazı, zekatı, orucu, haccı, ve Kuran’ın yasalarını tümüyle tahrif ederek, ciltlerle rivayeti “vahiydir” diye Kuran’a eş koşarak Tanrı’nın onaylamadığı bir din oluşturmuşlardır (42:21; 9:31; 25:30). Onların 9:128,129’a inanması devede kulak örneğidir.
Bir itiraz daha: Tevbe suresinin son iki ayetinin şeytani bir ekleme olduğu iddiasını “destekleyen tarihsel belgeler”den söz ediyorsun. Ayni tarihsel belgelerin İslam dinini ne hale getirdiğini görmezlikten gelerek… “Herkesin bildiği tarihsel belgelerle” Allah’ın kitabı ve mucizesi Kuran’ı değerlendiremezsin, sağlayamazsın ve bu uyduruk, deli saçması “tarihsel belgelere” dayanarak Kuran’dan Tevbe suresinin son iki ayetini -ki onlar da Yüce Rabbimizin Muhammed’e vahyettiği kitabın ayetlerindendir- ne sen, ne de Reşad Halife atamazsınız. Nasıl oluyor da Reşad ve senin gibi Kuran talebeleri uydurma rivayetlere dayanarak tek kaynakları olan Kuran’dan ayet atma gibi dehşet verici bir hataya düşebilirler.
Cevap: Beraet Suresinin sonuna eklenenlerle ilgili “tarihsel belgeleri” eleştiriyorsunuz. Eleştiriniz tutarlı, ancak adresi yanlış! Her şeyden önce, bilmelisiniz ki, biz o rivayetlere ve tarihsel belgelere dayanarak o sonuca varmadık. Tümüyle Kuran’ın matematiksel sisteminin kanıtlarıyla ortaya çıkan o sonucu bazı tarihsel belgeler de doğruluyorsa neden söz etmeyelim? Zaten, Kuran’a eklemede bulunmak gibi büyük bir fecaatin gerçekleştiği bir dönemle ilgili rivayetlerde, o olayın hiçbir izine rastlanmaması mümkün değildir. Böyle bir olayı örtbas etmek isteyenler ister istemez ondan söz etmek zorundadırlar ve nitekim etmişlerdir de. Tabii ki yalanlar katarak, abartarak. Söz konusu tarih kitaplarında bu konuyla ilgili hiçbir kayda rastlamasaydık, o zaman siz yine itiraz edecek ve o ateşin dumanını bizden soracaktınız. Hadis ve geleneksel tarih kitapları yüzde yüz yanlış içermezler. İçeremezler de. Yalancılar gerçeği yanlış ile karıştırırlar; aksi taktirde hiç kimse onlara inanmazdı.
Kuran’la çelişen bir cümle eklendiğinde bunun ortaya çıkarılacağını, zira Kuran’da çelişki olmadığını ileri sürüyorsunuz! Bu iddianız üç sebepten ötürü geçersizdir: 1) Demek ki Kuran ayetleriyle çelişmeyen eklemelere izin verilmiştir. Bu mantığa göre, örneğin, Rahman suresinde 33 kez tekrarlanan ayete bir ayet daha eklenebilir. 2) Kuran’da çelişki olmadığını bildiren ayete rağmen, Kuran’a inanmayanlar sayısız çelişkiler iddia etmişler, tüm mezhepler, nasih-mansuh inancıyla, Kuran’da çelişkili ayetler olduğunu kabul etmişlerdir. 3) Bir eklemenin Kuran’dan olduğuna nesiller boyu inanıldıktan sonra “çelişki yok” kriteri işlemez. Hatta o ekleme Kuran’ın birçok ayetleriyle çelişse bile! İnananlar çeşitli yorumlarla onun bir çelişki olmadığını kanıtlamaya çalışırlar. Nitekim kilise, tahrif edilmiş Tevrat ve İncil’deki çelişkileri, ilginç yorumlarla uzlaştırmaya çalışır!.. Bizim ulema da uydurma hadisler arasındaki çelişkileri aynı şekilde ortadan kaldırmaya çalışmış ve milyonlarca insan onlara inanmıştır.
Muhammed Peygamber’in dönemindeki inananların, Ali’nin taraftarları ve onları izleyenlerin, Beraet’in sonundaki eklemeden haberli olmadıklarına dair deliliniz nedir? Ayrıca, insanlar ancak kapasiteleri oranında sorumludurlar. Matematiksel mucizeden habersiz oldukları halde sadece Kuran’ı kaynak edinen gerçek muvahhitler (ki 12 yüzyıl boyunca bu nitelikte kaç kişi yaşadı?), o eklemeye ayet diye inanmışsa özürleri vardır. Allah, insanları, onlara verdiği mesaj ve kanıtlardan sorumlu tutar. Ne var ki, Kuran’ın “büyüklerden biri” ve “Zikra (mesaj)” olarak tanımladığı 19 sistemini ve onun getirdiği kanıtları gördüğü halde, yanlışta ısrar edenler sorumludur.
Hadis ve İslam tarih kitaplarını tamamıyla reddeden biri, öte yanda yine onların tanıklığı ve rivayetiyle gelen Kuran’a (15:9 dahil) nasıl tamamıyla inanabilir ve bu inanç için bir başka delil arama zahmetinde bile bulunmaz? Hatta, Kuran’ı yeterli görenlere, hadis ve sünnet izleyicilerinin yönelttiği, “Madem geçmiş müslümanların rivayetine ve hatta tevatür ve icma ile bildirdiklerine güvenmiyorsun, peki neden yine onların bize ilettiği Kuran’a tam olarak güveniyorsun?” biçimindeki eleştirilere karşı bir Tanrısal yardım ve cevap olan Kuran’ın matematiksel sistemine karşı kör davranmak nankörlüğün ta kendisidir!
9:128-129 eklemelerini savunmaya çalışıyor ve onların, anlam olarak Kuran ayetleriyle ters düşmediğini belirtiyorsunuz. Dostum, biz, onların anlamını delil göstererek onları reddetmedik. Reddettikten sonra bir kelimesinin (Rahim) özelliği konusunda bir kanaate vardık! Biri çıkıp, 9. surenin başında Besmele’nin unutulduğunu iddia edip Besmele eklese, sanırım sizin yürüttüğünüz mantık o eklemeyi yapanın işine yarayacaktır. Lütfen 9:128-129’un Tanrı sözü olduğuna dair daha geçerli bir savunma getiriniz!

Kuran soy bir kitaptır!

Kuran 24 ayar altına benzer. Sahtekarlar altına teneke yapıştırsalar da, hatta altın rengine boyasalar da, altının özelliklerini bilen bir sarraf altını tenekeden rahatlıkla ayırabilir. Demek ki soy metal olan altın, kimyasal yapısıyla herhangi bir sahtekarlığa karşı korunmuştur. Aynı şekilde soy ve son kitap olan Kuran, asal bir sayı üzerine kurulu matematiksel bir yapıyla herhangi bir sahtekarlığa karşı korunmuştur. Mesajını böylesine mükemmel ve otomatik bir iç savunma sistemine sahip kılan Tanrı çok yücedir!

Ayetlerin toplam sayısı

Kuran’daki toplam ayetlerin sayısına gelince… Kuran hakkında önemli bir bilgiye sahip olmayan bir müslümana sorarsanız büyük olasılıkla 6666 sayısını cevap olarak alacaksınız. Ne var ki, bu sayı Zamehşeri adında bir hikayecinin uydurduğu hoş bir sayıdan ibarettir. Altılardan oluşan bu sayı kolayca akılda kaldığı için popüler olmuştur. Fakat, elinizdeki Kuran’dan dikkatle sayarsanız, sonucun farklı olduğunu göreceksiniz. Geçmiş “alimler,” her konuda ihtilaf etmeyi rahmetten bildikleri için Kuran ayetlerinin sayısı konusunda da ihtilaf etmeyi marifet bilmişlerdir. Nitekim, bu konuyla ilgili referanslara baktığınızda bir sürü söylentiyle karşılaşacaksınız.
Elinizdeki Kuran çevirilerinin verdiği rakamlardaki matbaa hatalarını hesaba katmanızı ve bu nedenle iyice tatmin olmak için Sure başlarındaki ayet sayılarıyla ilgili kısa bilgilerle karşılaştırmanızı öneririm. Burada sunduğum liste, Tevbe Suresi olarak bilinen Ültimatom (Beraet) suresinin ayetleri hariç, elinizdeki Kuran nüshasıyla uyum içindedir. Dilerseniz bizim verdiğimiz listeyi elinizdeki listeyle karşılaştırıp inceleyiniz.
Tek başınıza yaptığınızda yaklaşık 20 dakikanızı, bir arkadaşınızla birlikte yaptığınızda 10 dakikanızı alacak bu incelemenin sonunda, elinizdeki Kuran nüshalarında 6236 ayet bulunduğuna tanık olacaksınız. Bu sayıya Fatiha Suresinin (İlk Sure) başındaki ve Karınca Suresinin (27. Sure) içinde geçen Besmeleler dahildir. Bağımsız birer ayet olarak numaralanmadıkları halde Kuran’ın yapısına dahil olan Sure başlarındaki diğer 112 Besmele’yi de eklediğinizde bu sayı 6348 olur.
Ültimatom (Beraet) suresinin sonuna eklenen, ancak Kuran’ın koruma sistemi tarafından dışlanan iki “ayeti” bu sayıdan çıkardığımız vakit Kuran’da Besmelelerle birlikte tam 6346 ayet olduğunu görürüz. Bu sayı, Kuran’ın diğer birçok elementi gibi 19’un tam katıdır.
Kısacası, 6234 adet bağımsız ayet içeren Kuran, tekrarlanan Besmelelerle birlikte toplam 6346 ayete sahiptir.

İsrailOğullarından Bir Şahit: Rabi Juda

41:53 ayetinde haber verilen ufuklardaki işaretlerden birini de son zamanlarda fark ettik. 19 sisteminin bir benzerine 11. yüzyılda yaşayan muvahhit bir Yahudi hahamı, Tevrat’ın dualarından birinde şahit olmuş ve bununla enteresan tespitlerde bulunmuştur.
Judah adlı rabinin (baş hahamın) çalışmaları, 1978 yılında California Üniversitesi yayınları arasında yayınlanan “Studies in Jewish Mysticism” adlı bir kitapta incelenmektedir. Joseph Dan’ın makalesinden bir bölümü Türkçe’ye çevirerek aktarmak istiyorum:
Fransa’daki (Yahudi) halk, (sabah ibadetlerinde) ‘ashrei temimei derekh’ (doğru yolda yürüyenler kutsanmıştır) kelimelerini eklemeyi adet haline getirmişlerdir. Kutsanmış bir hafızaya sahip olan bizim Rabi, Allah’ın velisi, Fransız Yahudilerinin tümüyle yanlış olduğunu yazdı. Rabi Juda’ya göre kelimeler eklenmesi büyük bir hatadır. Çünkü (sabah ibadetindeki o duada) Yüce İsim on dokuz kere tekrarlanır… ve benzer biçimde Elohim kelimesini Ve-elleh shemut.. pasajında yine on dokuz kez tekrarlanmış buluruz. Aynı şekilde, İsrail’in “oğullar” diye tam on dokuz kere çağrıldığını buluruz. Bunlar gibi daha nice örnekler mevcuttur. Tüm bu on dokuz grupları karmaşık bir örgü oluşturur. Ayrıca sekiz büyük ciltten daha fazla yer tutacak birçok gizemler ve özel anlamlar içerir. Bundan ötürü her kim ki kalbinde Allah korkusu varsa Ashrei temimei derekh ayetini ilave eden Fransızların sözünü dinlemeyecektir. Onların ilave ettiği bu (Allah’ın kelamı Tevrat’ın yolunu izleyenler kutsanmıştır) ayetiyle birlikte Yüce İsim yirmi kez tekrarlanmış oluyor… Bu, büyük bir hatadır. Daha da ötesi, bu bölümde 152 kelime mevcuttur. Fakat söz konusu kelimeleri ilave ettiğiniz vakit kelimelerin sayısı 158 olur. Bu bir saçmalıktır. Burada 152 [19×8] kelime bulunması gerektiğini kanıtlayan gizli bir sır vardır ki kısa bir makalede açıklanamaz.
Görüldüğü gibi 19 sistemi, orijinal Tevrat’ta da mevcuttur. İlahi bir mühür niteliğindeki bu sistem aracılığıyla, İbranice duaya ilave edilen kelimelerin belirlenip deşifre edilmesi gerçekten ilginçtir. Daha da ilginç olanı, Kuran’daki 19 matematiksel sistemini destekleyen Rabbi Juda’nın bu buluşunun Kuran’da haber verilmesidir.

Yüzyıllar önce haber verildi

Gaybi bir haber olabileceğini kestiremeyen geçmiş Kuran yorumcularının açıklamakta zorluk çektikleri 46:10 ayetinin çevirisi şöyledir:
“De ki: Düşündünüz mü ya o Allah katından ise ve siz de ona karşı çıkmışsanız ve İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini görüp inandığı halde, siz kibirlenip yüz çevirmişseniz?! Allah, zalim bir topluluğu doğru yola iletmez.” (46:10).
Dikkat ederseniz 46:10 ayeti bir tek şahitten söz ediyor. Geleneksel tefsirler burada sözü edilen benzerliğin Kuran ile Tevrat arasında gerçekleştiğini ve şahidin de Musa olduğunu ileri sürerler. Oysa, Tevrat’ı kabul etme açısından Musa tek değildir. Kardeşi Harun Peygamber ve onlarla birlikte inananlar ve daha sonra gelen birçok peygamber de Tevrat’a tanık olmuşlardı.
Bu çelişkiyi gören bazıları ise, ayetin gramatik yapısını zorlama ve sözün bağlamını koparma pahasına da olsa, burada sözü edilen şahitliğin Muhammed’in peygamberliği hakkında olduğu inancındadırlar.
Aşağıdaki ayetler de konumuzla yakından ilgilidir:
Dediler ki: ‘Rabbinden bize bir ayet (mucize) getirmeli değil miydi? Kendilerine, önceki kitaplarda bulunan beyyine (delil) gelmedi mi? şayet onları o beyyineden önce bir azap ile helak etseydik: ‘Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de böyle zelil ve rezil olmadan önce ayetlerine uysaydık’ derlerdi. De ki: Herkes gözlemekte. Siz de gözleyin. İleride düzgün yolun sahipleri kimlerdir, hidayete erişenler kimlerdir bileceksiniz? (20:133-135)
133’üncü ayette geçen “beyyine” (delil) kelimesi tüm Kuran’da 19 kez geçerek anlamsal ilişkiyi destekler.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...