19 Mayıs 2019

OSMANLI'DA GIZLI TARIKAT IZLERI

OSMANLI'DA GIZLI TARIKAT IZLERI
Osmanlı'da Dünyayı Yöneten Gizli Güçler veya Tarikatların İzleri;




Piri Reis

Piri Reis birincisini 1513'de Yavuz Selim döneminde diğerini de 1528'de Kanuni Süleyman döneminde olmak üzere iki dünya haritası çizmiştir.

Kanuni kendisine sunulan haritayı eline alınca "-Dünya ne küçükmüş!" diyerek haritayı yırtmış ve "-Doğusu bize ait" demiş.

Bu iddia bana,Evliya Çelebi Seyahatnamesinde geçen II.Bayezit'in dünyanın etrafında uçarak gezen dervişlerle keşiflerin ona önerilmesi olayını hatırlattı.

Bu gün de Rotschıld Yahudi Ailesinin 500 yıldır dünyayı yönettiği iddiası var ya,ona aynen de uymakta olan bu olay,Evliya'nın anlattığına göre şöyle olmuştur;

Bu iki derviş,"-Kafirler,yeni yerler keşfedecekler ve büyük topraklar kazanacaklar.Onların çok kıyım yapacaklarından korktuğumuz için siz bu keşifleri yapın da biz de yardım edelim" demişlerdir.Ancak,Beyazıd-ı Veli yani II.Beyazıt bunu istememiştir.

Mehmet Soylu adlı araştırmacı yazarın,"Piri Reis'in Şifresi" adlı kitabı ile ilgili olarak yayınlanan bir söyleşsindePiri Reis'in kaleminden yaptığı şu tespitler ilginçitir.Pusula dahil bütün haritacılık eğitimi her şey kendisine öğretilmiştir;


HARİTANIN BEYANI
Artık pusulanın ne olduğunu bildin,
Şimdi de haritanın durumunu dinle!
Hem pusulayı hem de haritayı gerçekten bil,
Çünkü Onu Süleyman Peygamber gerçekleştirdi.
(Ta Sûleymanu’n-nebî ıtdi tasih)
Zira ona, insanlar, cinler, vahşi hayvanlar,
Kuşlar ve karıncalar tabi olmuştu.
Bu Hakk’ın emridir, bu sözü yabana atma.
Şüphesiz, deniz ilmi de ötekiler gibi onun emrinde idi.
Denizler ona mil mil ma’lum oldu
Ve şimdi bu hayrın ondan kaldığı söylenir.
Zira harita, irtifa almakla ve mum aramakla çizilemez.
İrtifalar haritadaki, sığları ve taşları göstermez;
Mühendisler bundan hiç yararlanamazlar.
…………………. Kitab-ı Bahriyesi’nde I.cilt sayfa:79

Mason Sembolü "7" Işıklı Dünya-"6gen",Gönye-Pergel,Güneş



Son olarak Piri Reis Bahriye Kitabı’nda Cil-1 Sayfa:82’de şöyle der:
……………
Tam onaltı kısma böldüler inan,
Merkez onun tam orta yerine düşer.
Bu onaltının birinden öbürüne
Ki çekerler çizi hep yerli yerine
Biz çizginin iki başına adip hesap
İkişerli olur otuziki cevap,
Dinle şimdi bu harita ilmini,
Ta bilesin halini ahvalini….


Sanki Kuran ayetlerinin vahiyle gelişi gibi ilahi dille yapılan bu anlatımda,haritayı Piri Reis'in yanında bir takım varlıklar göstere göstere çizmişler ve nedenini,niçinini öğretmişlerdir.
Hz.Süleyman'ın Mührü-Mason
İsrail NUR Mason Locası





Örnek olarak,"Artık pusulanın ne olduğunu bildin" ifadesinde geçen "bilme" Adem'in Havva'yı "bilmesi" anlamındaki kadar "derinlemesine,içine girerek ayrıntılarıyla bilme" anlamında kullanılmıştır.

Piri Reis de gemiciliği ve korsanlığı "dini-mistik değerlerle" amcası Kemal Reis'ten öğrenmiştir.O zaman kadar mevcut olmayan bir haritayı çizmesini açıklamak için de mistisizm en mantıklı yoldur.Bu anlatma tarzı zaten vardır.

Bu yüzden ortaçağın her şeyi dinle açıklayan mantığı içinde reisin anlatım şeklini tuhaf karşılamamak gerekir.

Sanatkarların bile çıraklıktan kalfalığa kadar olan yükselme sınavlarında,"acemili dönemleri 35 yıl gibi zaman aldığından,soruların mesleki olmaktan çok mesleğin pirleri,meslekteki mucizevi halleri ve mesleklerin piri kabul edilen peygamber veya melek kabul edilen kişilikler hakkında bilgiler sorulurdu.



Barbaros Hayretin'in Sancağı-Mason
(Masonların 12.yy.da çıkmasından önce bu semboller hep vardı)

Piri Reis'in aşırı mistik ifadelerini günümüz mantığıyla düşündüğümüzde "peygamber veya meleklerce ya da uzaylılarca eğitilimiş" bir kişilik olarak yorumlamak olasıdır.O zamanın şartlarında ise her şey "dini terminoloji" ile izah edilmekteydi. Bunun göz önüne alınmasında fayda vardır diyorum.

Diğer yandan Evliya Çelebi'nin II.Bayezit'i "Veli" olarak anlattığı ilginç,mistik abartılı bir olayı gene Seyahatnamesinin I.Cildinde dile getirmiştir.Olay şöyledir;


Tatih ve II.Bayezid dönemi Haritası 
(Anadolu'daki Beyazlar-Beylikler)

Bir gün II.Bayezid nefsi ile kavga etmeye başlar ve nefsinin onu ele geçirmesinden kurtulmak için,vezirlerinin önünde ; 

"-Ey nefis içimden çık" der ve ağzından küçük bir yaratık çıkarak yere düşer.Vezirlerine,"- Hemen onu çiğneyerek öldürün" diyerek nefsini öldürtür.

Bu düşünce tarzına sahip bir padişahın "dünyayı yönetmesi" düşünülemez.Olsa olsa Sinoplu Diyojen gibi filozof olur.

Büyük keşiflerin onun saltanatı döneminde tamamlanması,Osmanlı'nın ve Müslüman dünyasının uyuya kalmasının "dünya malına minnet etmeyen,kanaatkar Müslüman" tasavvufi felsefesi ile açıklanması o zaman için muhteşemdir.

Eğer böyle "güç dağıtan" bir tarikat ya da göksel kripto kişilikler gerçekse oğlu Yavuz Selim'in onun gibi düşünmediğini ve "Bizans Haritasına" razı olmak zorunda kaldığı anlamı da çıkarılabilir.

Piri Reis'in anlatım tarzına uygun olarak düşünüldüğüne,Evliya Çelebi'nin iddiası doğruluk kazanmaktadır ve II.Bayezit bu davranışı ile bir "Cihan İmparatorluğunu" ret etmiştir,resmen tepmiştir.Tahtı babasını öldürerek alan Yavuz'da gelen Piri Reis haritasını "atı alanın Üsküdarı geçmesi" yüzünden işleme koymamıştır.Kanuni ise yırtmış veya yırtılmasına engel olmamıştır.



Roma'nın bölünmesi ile Bizans olan Mor bölge

Yani Yavuz tahta geçtiğinde Müslüman "II.Bizans Saltanatına" razı olmuştur.Oldukça mesnetsiz ve bu yazıya yakışmayan bir tespit olsa da bu konunun yazılması gereğini düşündüm.

İncil'e göre,Yuhanna'ya Vahiyler bölümünde şeytanın sayısı "6"dır.Allah'ın da sayısı "6"dır.İsa'nın da "6"dır.İnanmayan Zebur'un Süleyman Mabedi bölümünü okusunlar.Allah'a yapılan mabedin ölçülerinden Süleyman'a getirilen altınların miktarı hep "6" ve katları şeklindedir.
Hürrem Sultan'ın 1506 doğumlu olması da ilginçtir;

((1+5=6;-0+6=6) Yanyana "66",toplam "12" bölündüğünde iki adet "6".Bu sonuçtan İncil'e göre "Şeytan" anlamını çıkarırsak ki o da Allah katında bir melektir ve sayısı doğal olarak "6"dır.



Osmanlı Kuruluştan 1683'e kadar 
gelişimi-Bizans benzerliği
Haritanın yırtılması,parçalanması olayı ise Hürrem'den başkasının işi olamaz.450 kadının bulunduğu,12 kadar eşi,gözdesi,ikbali ve hiç bir kadına bağlanması da söz konusu olmayan bir padişahı hipnoz etmişçesine kendisine bağlayan resimlerine bakılırsa pek de göze de hoş gelmeyen bu kadın tam bir "çocuk casustur".


Olaydan yaklaşık 500 yıl sonra 09.11.1929'da Topkapı Sarayı Harem bölümünde,Hürem Sultanın odasında  haritanın bulunması ise bu iddiayı güçlendirmektedir.İddialara göre,Piri Reis'in amcası Kemal Reis'in korsanlık günlerinde,papaz kızı Hürrem-Roksana cariye edilerek Kırım'dan Kemal Reis'in gemisiyle getirildiğinden,Piri Reis'e gıcığı büyüktür.

Eğer,dini açıdan kendi soyunu yeryüzüne hakim kılmak isteyen bir "şeytan"  veya şeytanın hizmekarı  ise (!) o zaman da gıcıklıktan ziyade devleti yüceltecek bütün kadroyu imha ettiğini düşünmek daha da mantıklı olabilir. :))
Gizemli Rus Rahibi kızı Roksana-Hürrem
Dünya hakimiyetinden Türkleri uzak tutmak için gelmiş bir Şeytan=Roksana-Hürrem.Bu kadın Kanuni'nin gözünü boyuyor,evlatlarını,en kıymetli vezirlerini öldürtüyor ama padişah "bir delik uğruna ne güneşler batıyor" haberdar olmuyor,düşünmüyor.Sonunda esrarlı bir şekilde askerlerinin ihaneti ve Zigetvar'da acayip bir ölüm ile son bulan yaşamı,ardından çuvallayan bir Osmanlı.

Beyazıd-ı Veli yani II.Beyazıt'ın "nefis mücadelesi" de "nefis=şeytana uymamak ve tanrısına sadık kalmak" ilkesiyle de izah edilebilir.Bu gün,Sümer'in Enki'si olan Şeytan'ın Adem ve Havva'dan  ve soyu Nuh'un Sam'ının nesillerinden yarattığı "Semitik" kavimlerin dünyayı yönetmesi, yer tanrısı şeytan Enki'nin dünyayı sahiplenme ve kökleri önceden var olan göklerden gelmiş kavimleri de silme mücadelesi midir?

Bu gün de "Yezidi (Şeytana tapan)  Kürtlerin" İlluminatici (Nurcu) dönme Ermeni ve Sabilerin Vehhabilik-Bahailik (Nurculuk)- Nurculuk siaysetleri ile,devleti ele geçirmeleri,"sıfır sorunlu dış siyaset" derken devleti iki kez Rus ve İsrail savaşının eşiğinden döndürmeleri de acaba bu şeytanın son darbe eylemleri midir?


Dünyayı 500 yıldır yönettiğini iddia 
eden yapılanma-tarikatlar

Küresel Sermayenin kitabı şeytana dayalı İbrani dinlerin kitapları olunca,olayları dini açıdan yorumlamak da gerekli oluyor.Bilimsel olarak bu kavramları her ne kadar ret etsek de,"sinsi hesaplar yapan mistik tarikatlaırn" faaliyetlerini engelleyecek bir çaba Fransız,Rus ve Çin devrimlerinden beri görülmemektedir.Bu tarikatlar yeryüzünün idaresini üstlenmişlerdir.


Bu nedenle bu şeytanları "yok" saymak onların palazlanmasına yaramakta olduğundan varlıklarını kabul ederek "mücadele etme" yolunu seçmek,bunda mistisizm gerekiyorsa onunla ne gerekiyorsa "fikri-ideolojik" ciddi bir mücadele yapılmalıdır.

TÜRKLÜK BİLİNCİNİN GELİŞİMİNİN ENGELLENMESİ TÜRKİYEDE TÜRK ÇOK TÜRKLÜK BİLİNCİ YOK.



TÜRKLÜK BİLİNCİNİN GELİŞİMİNİN ENGELLENMESİ
TÜRKİYEDE TÜRK ÇOK TÜRKLÜK BİLİNCİ YOK. 

 Herkes, Arap dinleri içinde erimiş. 
Buna rağmen, Rum anadan olma Fatih'ten (1432-1481) beri devlet içinde Türk yer almamıştır. 

Sadece savaşlarda kıyılmak için en önde gönderilmiştir. 
 Osmanlı çöküş dönemi 1768'de imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması ile azınlıklar önce Rus, sonra Haçlı İttifak ülkeleri anlaşmaları gereğince sırasıyla tüm Avrupalı Haçlı ülkelerinin himayelerine girerek askerlikten kurtulmuşlardır. 

Bu çağda Türklerden askeri rütbeliler görülmeye başlanmış ve Cumhuriyeti kuran kadro bunlardan çıkmıştır. 

 İlk Türkçülük araştırmaları, ilk batı tarzı Osmanlı Anayasası olan Mecelleyi de yapan Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895)tarafından yazılmıştır. 
 AKP ile her yıl gelenek haline getirilen "bedelli askerlik" ile Osmanlı azınlık muafiyetine geri dönülmüştür. 

Millyetçilik Akımının Kısa Tarihçesi; 15. yüzyılda Papa 5. Clement (Ö-1314) ve Fransa kralı 4.Filip’in ortak yürüttükleri Tapınak Şövalyeleri operasyonuyla soykırıma uğratılan bu cemaatin üyeleri tüm Avrupa’ya dağılarak yayılmışlar, önemli beyinleri de İskoçya’ya göçmüş, Gül Haç Kilisesini kurmuş ve “Duvar ustası” anlamında Mason adlarını almışlardır. 

 Amerika kıtasının keşfi ile ABD’ye göçen Mason cemaatleri, 18. yy. da İngiliz mandası haline gelen Amerika’ya göçmüşler ve ardından Amerikan Bağımsızlık hareketini başlatarak 1776’da ABD devletini kurmuşlardır. 

Bu devletin ilanı gerçekleşmeden önce, 1318’lerde Fransa kralı 4. Filip’in Paris Sen nehrindeki bir adanın zindanlarında işkence ile öldürülen Tapınak Şövalyeleri başrahibi Jack De Molay’ın(1292-1314) ,“yeryüzündeki tüm feodalleri kaldırın” vasiyeti gereği “Milliyetçilik Akımını” başlatmışlardır. 

 Bu akımı da ilk önce intikam alacakları ülke olan Kral 4. Filip’in ülkesi Fransa’yı seçmişler ve 1789 Fransız Devrimine neden olmuşlardır. 

Tapınakçıların yemini şöyleydi; ”Tarikatta 30. Derece olarak kurulan Siyah-Beyaz Kartal Şövalyesi (Knight of the Black and White Eagle) seviyesinin anlamının da Jack De Mole’un intikamını almak, Katolik Fransız Monarşisini ve bütün monarşileri yok etmek olduğu söylenir.” 

 Bu yemini bildiğinden tehlikeyi gören son Fransa kralı II. Leopold, hazinesindeki son altınları da İngilizlere karşı bağımsızlık savaşı veren Mason örgütlerine gönderdiğinden, öldürülmüş olsa da özrü kabul görmüş ve Fransız devrimi kısa sürede Napolyon üzerinden krallığa döndürülmüştür. 

Fransız devrimini takiben Avrupa feodallerini devirmek için “milliyetçi isyanlar” arttırılmış, Osmanlı da bunlardan nasibini almıştır. 

 Müslüman Türklerin Balkanlardan çıkartılması projesinin en büyük destekçisi olan Rus Çarlığınca özellikle Balkanlarda milliyetçilik körüklenmiş ve yavaş yavaş Balkanlarda kurulan yeni devletlerle Türkler Balkanlardan çıkartılmıştır. 

Osmanlı padişahları geçmişten beri Türklere “Müslümanım” diyeceksin şartlamasında bulunduğundan Türklük benlikleri gelişmemiş olan Türklere, gelişen Milliyetçilik akımlarından dolayı bölünmeyi önlemek amacıyla halife emirleriyle “TÜRK’üm” demek tekrar yasaklanmıştı. 

 Bu dini ve kültürel baskı yanında, imparatorluğun güneyinde “Türkler, Mecüc soyudur, halifelik edemezler, Hilafet onlardan alınmalıdır, bunun için de savaşılmalıdır” diyen Yemame’li Beni Temim Yahudilerinden Suud kabilesi İngiliz silah ve paralarıyla Osmanlı’nın Arabistan, Irak, Suriye’de hakimiyetini kırmaya başlamıştı. 

Kafkaslar zaten 1805’de elden çıkmış, Balkanlarda ilk bağımsızlığını kurtaran da Yunanistan (1827) olmuştu. Yunanistan’ın devlet olmasını, ötekileri takip etmiş, Balkanlar Osmanlı’dan 1914’lere gelindiğinde çıkmıştı. 

Ermenilerde Milliyetçilik Akımını Başlatanlar; Bu gelişmeler olurken, Ermenileri uzun zamandır Osmanlı’ya karşı kullanmaya alışan Rus Çarlığı’nın Saint Petersburg şehrine Kafkas Ermenistan bölgesinden giderek lise eğitimini tamamlamış, Mariam Vardanian, Avetis Nazarbekyan, Gevork Garacyan, Ruben Han Azat, Kristofer Ohanyan, Gabriyel Kafyan, Manuel Mauelyan 1887’de İsviçre’den aldıkları faşist eğitimi tamamladıktan sonra gelerek Sosyal Demokrat Hınçak partisini kurmuşlardır. 

 Bunu 1890’da Taşnak partisi ve Liberal Ramgavar partileri takip etmiştir. İngiliz ve Avrupa misyonerleri arasında pek yer bulamayan Amerikan ABCFM Protestan Hareketi örgütü 1815’de Beyrut’ta üs kurmuş, Araplar arasında yer edememiştir. 

 Misyonerlerinin gezi tecrübelerini değerlendirerek Anadolu Ermenilere yönelen ABCFM misyonerleri ilgi görmüşler ve Ermenileri ayrılıkçılık temelinde desteklemişler, teşvik etmişlerdir. 

Çökmekte olan Osmanlı’nın “Bebek İmparatorluk” ABD’ye dayanarak kendini kurtarma düşüncesi ile kurulan ABD-Osmanlı ilişkileri de misyoner faaliyetlerine serbestlik kazandırmış, Anadolu’da açtıkları 426, misyonerlik merkezleriyle 450 kadar okulda, İsa’nın şifacılığından esinlenilerek sağlık hizmeti ile minnettar edip dine çevirme siyaseti amacıyla kurulmuş “9” hastanede Türk Düşmanlığı, Ermeni ırkçılığı ve Protestan Hristiyanlık öğretilmiş, seçtikleri zeki çocukları ABD’ye götürerek eğitip, geri göndererek isyanlar çıkartmışlar, kendi yazıp verdikleri “taraflı tarihleri” de onların adlarıyla yayınlamışlardır. 

 Özellikle Bitlis, Merzifon, Erzurum, Trabzon okullarında yetiştirdikleri öğrenciler Pontus Rum devleti ve Büyük Ermenistan hayallerinin gazlarıyla, misyoner derneklerinden gelen kilise bağışları, silah, cephane ve siyasi koruma sağlanmasıyla erkeksiz kalmış yaşlı, sakat gazi ve çocukların yaşadığı Müslüman köylerinde rahatça soykırım, yağma, talan, köleleştirmeler yapmışlardır. 

 Osmanlı 1865 ile başlayan isyanların 1815 sonrası hız almasıyla 1864 yılına kadar Suriye’den güneye, iç ve doğu Anadolu’ya giremez olmuştur. 

Mısır ise zaten 1802’den beri İngiliz idaresine geçtiğinden ne Mısır’a ne de kuzey Afrika ülkelerine karadan gitmesi mümkün değildi. 

Sadece İngilizlerin tanıdığı bir hak ile Mısır valisini tayin etme, vergi asker isteme hakları varsa da İngiliz onayıyla olduğundan buralarda etkisi yoktu. 

 Sünni Osmanlı Müslümanlarını ve Türk kökenli Müslüm-Gayrimüslüm halkı da “emperyalist/sömürgeci” gören ayrılıkçı milliyetçi akımların cirit attığı ülkede Türkler sürekli “Biz Türk değil, Müslümanız, kardeşiz” teraneleri söyletiliyorsa da işe yarmıyordu. 

Bu emperyalist baskılar, savaşlarda sadece Türklerin harcanılması, Türklerin ekonomik ve kültürle gelişmişliklerinin yok olmasına, yeni ortaya çıkan devletlerce ve isyancı asilerce yağmalanmasına, toplu soykırımlara uğramalarına engel olunamadığından Türk bilinci oluşturulamamıştı. 

 Fransız annesinin aracılığıyla Fransa’dan aldığı yardımla 1864’de Abdülaziz Anadolu’ya girebilmiş ve isyancı Ermenileri önce Mersin sonra Kıbrıs ve ötesine sürmüştü. 

Bunun faturasını da askeri darbe ile tahttan indirildikten sonra Feriye sarayında bilekleri kesilerek intihar süsü verilerek öldürülerek ödemişti. 

 Ondan sonra II.Abdülhamit 1892’de benzeri Ermeni sürgünü gerçekleştirmişse de devlet siyasetini İngiltere’den, Almanya’ya değiştirmesi yüzünden tahttan indirilip Selanik’e sürülerek, Selanik elden çıkınca getirildiği Beylerbeyi sarayında boğularak öldürülerek ödeyecekti. 

 Onu takiben tamamen kukla padişahlar getirilerek devlet 1917 Süveyş Kanal yenilgisi ile çökertilmiş, 30 Ekim 1918’de Mondros Teslim anlaşmasıyla da devlet son bulmuştu. 

 1919 yılında Amerikan başkanı Woodrow Wilson’un isteğiyle batı Anadolu’da Yunanistan, Doğu Anadolu ile Karadeniz bölgesinde Ermenistan kurulması amacıyla İzmir Yunan ordularına işgal ettirilip, Ermeni isyanları körüklenince 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Atatürk kurtuluş hareketini başlatmak için Samsun’a çıkmıştı. 

Büyük mücadeleler sonunda kurmayı başardığı Türkiye Cumhuriyeti, İngiliz, Fransız destekli 1925 Şeyh Sait, Rize Pontus Rum, 1936-37-38 Dersim isyanlarının yanında toplam 26 isyan, 41 suikast teşebbüsü ile yıkılmak istenilmiş, 10 Kasım 1938 darbesi ile ölümü sağlanmış ve İngiliz istaihbaratına yakınlığı ile bilinen Bitlis Ermeni’si, İnönü’nün getirilmesiyle isyanlar bıçak gibi kesilmiş, devlet içinde Türk ve Müslüman bırakılmamıştır.  
Bundan sonraki devlet idarecileri daima, özellikle II.Viyana kulşatması öncesi Lehistan, Litvanya seferlerini engellemek için zamanın Haçlı İttifak ülkelerinin destekleriyle çıkarttıkları 1680 Hemşin Ermeni isyanıyla başlayan ve 1768-1915 arası çıkartılan Ermeni isyanlarının bastırılmalarının ardından sürgüne gönderilmekten kurtulmak için gönüllü devşirme Ermeniler ile Hınçak, Taşnak solcuları ve liberalleri devlet idaresine geçmişlerdir. 

 Atatürk’ün ölümüyle Türkçülük bilinci aşılanması terk edilmiş, 1946’larda Sünni İslam şeriatı devleti telkinleri yapan ABD ve İngiltere’nin istekleri doğrultusunda, Süryani Hristiyanlığı ve onun mezhepleri olan Nasturilik, Yezidilik harmanı, olması umulan Kürdistan’ın dini olarak İngiliz rahip ajanı Mr. Frew ve ABCFM ve Bitlis’teki “5” misyoner okulunda hazırlanmış İslam maskeli Hristiyanlık olan Nurculuk tarikatı 1950 sonrası Adnan Menderes’in DP hükumetince başta ordu olmak üzere devletin her yerinde örgütlendirilmiştir. 

Gereçk tarihi ve Osmanlı Hanefi İslam kültünü bilen insanlar sayesinde Nurculuk 12 Eylül 1980 darbesine kadar orduda derin yapılarını oluşturmuşsa da halk arasında yayılamamıştır. 

 Kenan Evren cuntası ve ABD memuru Turgut Özal döneminde devlet tamamen bu Nur cemaatine teslim edilmiş, yapılan çeşitli kitle algı operasyonlarıyla yine “Müslüman” veya MHP ve benzeri partilerce de “Müslüman Türk” kimliği oluşturulmuştur. 

 Bu kimlik öyle kemikleştirilmiş ki, dış Türklerin Yahudi, Hristiyan, Budist olduklarını yazdığımda ağır hakaretlerle karşılaşmam bu günlere kadar sürmüştür. 

Bu olgu bile “Türk Kimliği” gerçeğinin anlaşılmasını engellemiştir. Daha iki gün önce facebook arkadaşlarımdan birisi “Türk Yahudi olmuşsa benden sayılmaz, onu Türk sayamam” demiştir. 

Bu mantıkta hem “Türk ırkçılığı” yapılıyor ama çelişkiye bakın ki, dini ayrı olan Türkler ise düşman, kafir görülüyordu. 

 Tüm bunların sorumlusu ise, 1864’de Kıbrıs’a sürülmüş Ermenilerden olup, Fevzi Çakmak paşa’nın torpili ile Harp okuluna alınmış, sonradan sekiz yıl ABD Harp okulunda eğitim alıp ülkemize döndüğünde Amerikancı 1960 darbesini gerçekleştirmiş, darbeyi bitirince, Amerikan elçiliğine tankını dayayarak “darbe parası” istemiş olan Hüseyin Feyzullah, namı diğer 

Alpaslan Türkeş takma adlı Gregoryen Hristiyan olan Kayseri Pınarbaşı Ermeni’sidir. Onun tabutla terk ettiği MHP koltuğunu da Urfa Siverek Ermenilerinden olan ve “çileci rahip geleneği” gereği evlenmemiş, CIA memuru çileci Fetullah Gülen’in yardımcı rahibi olarak gördüğüm, tamamen ABD idaresinde bulunan MİT ajanı olduğu belgelenmiş Devlet Bahçeli geçmiştir. 

 AKP döneminde 2013 yılına kadar 11 yıl Atatürk ve Türk milletine açılım siyasetleri bahanesiyle küfür edilmiş, Amerikan CIA memuru Siverek Ermeni’si Devlet Bahçeli, bağırıp çağırarak gaz almış, sonunda AKP'YE lastik kaynağı olmuştur. 

Çünkü o da Atatürk sonrası devleti ele geçiren Hınçak, Taşnak, Pontus Rum, Arnavut, Çerkez dinci-kinci, nasyonal sosyalist (faşist), liberal Ramgavar Parisi ihanet koalisyonunun maskeli memurlarındandır. Bu gizli gerçekler yüzünden Türklük bilinci oluşturulmadı, olanlar da ABD çıkarlarına göre kullanıldılar. 

 "TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR" adıyla ilk blog açıp Türklüğü savunan, Türk Solcusu olan benim ve benimle üç beş Nihal Atsızcı arkadaş dışında kimse yoktu. 

 Şimdi herkes Türkçü, Turancı Gök Tengrici oldu. AKP bile. Bunların hepsi, Ortadoğu Araplarının işgali bittiğinden terk edilen Kürt seviciliği siyasetinin yerini, batının Rusya, Çin, İran blogunu bitirmekte Asya Türklerini kullanma projesine göre üretilen siyasetlerdir. 

 Asılsız Uygur Türk katliam haberleri bunların başıdır. Yabancı dil bilmeyen, dünya siyaset gündemini takip edemeyen sözde yazar ve fikir adamları samimi de olsa CIA projelerine hizmet etmektedirler. 

 Bu ülkede Türklük bilinci olsaydı eğer, MGK ve Bakanlar kurulu toplantılarında masanın boşluğuna konulan tabuta, Akit'in verdiği ölüm ilanına, yıllardır hakaret edilen Türklüğe, tasfiye edilen Atatürk cumhuriyetine tepki veren örgütlü, icabında silahlı bir yapılanma, bürokrasi, ordu içinde olurdu. Bunu göremedik. 

 Emperyalizm, seçimlerden önce, Suriye'ye iki top atıp tekrar girmiş, Menbiç'e üs kurmuş, kara ordum dediği Hınçak, Taşnak, Pontus, Asala ardılı terör örgütüne hamilik etmiştir. 

 Korkudan "nerde kaldınız" yalamalığını görünce, Nato Gnl Sekreteri, Stoltenberg, ABD dış işleri bakanı Tillerson zıplayıp gelmiş, ülkemize 5000 kişilik NATO üssü kurulmasını, komutanın TSK'da olmasını, bu ordunun Rusya dahil komşu ve Kafkasya bölgesi ülkelerine operasyon yapması gerektiğini emretmişlerdir. 

 Bunun için güven tazeleme gerekçesi ile erken seçim kararı alınarak, proje biraz ertelenmiş ve olayın tartışılması seçim gümbürtüsüne gitmiştir. İşte artırılan Türkçü ve Turancı zihniyetin arka planı Rus, Çin, İran blogunun tasfiyesinde Türklerin koloni askeri olarak kullanılması vardır. 

 Türk ırkçılığı pompalayanların kaynakları her ne kadar Rusya Yahudi Tatarlarınca kurulmuş olsa da Masonlar, Tatarları ve Moğolları “Sami Soyu” kabul ettiğinden Samilik ve Davut peygamberin kabilesi Yahuda soyundan, onların toplanacakları Turu Sina/Zion/Sion dağından adını alan Bagratuni Ermeni, Gürcüleri içeren Siyonizm akımının parçası olduklarından, ben şahsen verdikleri tarihi bilgileri kuşkulu bulmaktayım. 

 Bilgileri doğru olsa bile, Asya’nın işgali projelerinde Türkleri kıyıma uğratacak Amerikan Mason Sermayesi planlarına hizmet ettiklerinden uzak durulmasını önermekteyim. 

 Türkler bilinen, M.Ö 200’lerdeki Hun İmparatorluğu ile başlayan tarihlerinde, kendilerine ait dinleri (Oğuz Kağan, Karahan, Tengrizm.. efsaneleri) olsa da İran Mitracılığı, Zerdüştlük, Mecusilik, Budizm, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi dinlere girerek kültürel kimliklerini yitirmiş, özellikle halka okuryazarlığı yasaklayan Zerdüştlük, Mecusilik dinleri yüzünden de tarih tutamamışlardır. 

Tutmuş oldukları kayıtlar da 7. Yüzyılda İslam Arap orduları işgalinde “putperestlik” sayılarak yakılıp, yok edilmiştir. 20. yüzyılda Rus arkeologların verdiği Tengrizm dini bile, “İslam değil” diye sadece Nihal Atsız’cı Türkler dışında yayılamamıştır. 

 Yunan işgal orduları komutanı Hacı Anesti’nin dediği gibi “başında sarığı, ayağında çarığı kalmamış Türkleri yenmeye ne var” ifadesinde sefillikleri açıkça görülen “emperyalist(!) Türkler” dışında tüm azınlıklar “milli kimliklerini” oluştururken, adı Türkiye Cumhuriyeti olan ülkede Türklük, yazdığım tarihi gerçekler yüzünden gelişememiştir. 

 Mhp ve diğer sözde Türkçü oluşumların verdikleri Türkçülük ise, siyasal şartlara göre “İslam Türk ırkçılığı”, “Ulusalcı Türk ırkçılığı” şeklinde değişebilirken, sadece “Ben Türk’üm ve insanlık ailesinin onurlu üyesiyim, diğer milletler ile kardeşçe yaşarım” şeklinde bir Türkçülük ise adı anılan bir şey değildir. 

 Oysa, bu gün, Atatürk’ün ölümü sonrası tamamen devleti ele geçirmiş ve bu yüzyıl başında kendilerine vaat edilen, Batı Ermenistan, Pontus Rum ve Ermenistan, Kürdistan devletlerini kurmak için örgütlü siyasal iktidarlar daha 1919’larda devleti “Darül Harp=Yağmalanacak savaş alanı” ilan etmiştir. 

 2007 yılında, Ergenekon kumpaslarını kurmak için kripto Ermeni Nur Cemaatinin önderi Fetullah Gülen çetesince öldürülen gazeteci Hirant Dink’in; “Pis Türk kanlarıyla kirlenmiş, Anadolu toprakları, temiz Ermeni kanıyla yıkanarak temizlenecektir” sözlerinin benzeri yakında Fetö Çete operasyonu ile tutuklanan ve kısa süre önce serbest bırakılan kripto Ermeni yazar Ahmet Altan’ın, “Anadolu halkları, Rum ve Ermeni milletlerinin nesillerinden oluşur” benzeri sözleri, devleti Darül Harp ilen etmiş Bitlis Nors köylüsü Saidi- Kürdi’nin projesi üzerine görsel ve yazılı basın yoluyla AKP karşıtlarını ölümle tehdit eden Hemşin Ermenilerinden Şevki Yılmaz, Sedat Peker, Ahmet Maranki tiplerinin düşmanlıklarını kusmalarındaki rahatlıkları, devleti ele geçirmiş olmalarının rahatlığından değilse nedir? 

Kürt kimliğinde gizlenmiş, dinci, kinci, solcu, Hınçak, Taşnak, Boşnak, Pontus, Çerkez, Yahudi Nasturi, Yezidi ve Süryani Hristiyan örgütlerinin ortak adı olan, ASALA’nın devamı PKK ve yan örgütlerinin ortak yapacakları Türk ve Müslüman soykırımı tehditleri ortada iken, yapılan Türk Irkçılığı Türklerin sadece duyulan kini arttırmalarından, yok edilmelerinden başka işe yaramayacaktır. 

 Ana Muhalefet partisi CHP’nin, 1936-37 Seyit Rıza isyanına katılan çetelere mensup ailelerden olduğu, partide nek kadar Ulusalcı, gerçek solcu, Atatürkçü varsa temizlediği, asla iktidara oynamayıp 
“DİNCİ-KİNCİ AKP HÜKUMETİNE TEKER” 
olarak Soros sermayesinin kurduğu TESEV örgütünce getirilmiş bir kişi, Atatürk’e “kefere “diyen Mehmet Bekaroğlu, CIA ajan numarasıyla basında yer alan ve bu gün TBMM başkan adaylığına önerilen Erdoğan TOPRAK, İstanbul CHP il başkanı, eski Hemşin Ermeni Sürgünlerinden, PKK sevicisi Canan Kaftancıoğlu benzeri kimselerce işgal edildiği, Türk ve Müslüman kökenlileri soykırıma uğratacak, “sağlı-sollu” örgütlenmeyi deşifre etmeden durmak kimsenin tasarrufunda değildir. 

Asırlar boyu Horasan’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan Balkanlara Türklerle aynı coğrafya, din ve devlet içinde yaşamış Ermeniler, kendi yazdıkları tarihlerine göre şimdiki Ermenistan coğrafyasına eşli İran devletlerince “uç beyliği” olarak yerleştirilmiş görünmektedirler. 

 Ne Grek İskender ne Sasani-Roma çağlarında ikisince de düşman ilan edilmiş, en azından 2500 yıldır sürekli savaşlarla, Grek ve Roma soykırımlarıyla eritilmişlerdir. 

Buna Arnavutlar da dahildir. Çünkü anavatanları şimdiki Ermenistan-Gürcistan topraklarıdır. 

 Ermeniler, Ortodoks Yahudiler, Süryaniler, Nasturiler en büyük refah çağlarını Emevi-Abbasi dönemlerinde “Ermeniler ve komşuları için Kuran yazılması” amacıyla Arap harflerine üstün, esire eklenerek Arap harflerinin düzenlenmesini anlatan tarihi metinlerde geçmesinden, 

İran Hristiyanlığı olan Mecusilik temelli Hristiyan mezhebinde olduklarından, Selçuklu, Cengiz, Timur akınlarıyla gelen Türkler ve Moğolların da Mecusi ya da Mecusi temelli İran Sünnileri olmaları sayesinde insan yerine konulmuşlardır. 

 Rusların 19. Yüzyılda, kendi topraklarındaki fakir Ermenileri kullanarak başlattığı Ermeni isyanları, Osmanlıyı yıkmak isteyen Haçlı koalisyonları ve ABD misyonerlerince de desteklenerek, gerek para gerek milliyetçi fikirlerle, gerekse de bu çetelerin öldürme, mallarını yağmalama gibi tehditleriyle yayılmıştır. 

 Böylece, Türklerin en güvendikleri azınlık olduğundan “Tebayı Sadıka” sanı verilmiş Ermeniler, yüz yılda Türklerin en büyük düşmanı olarak dönüştürülmüşlerdir. 

 Bu ihanetleri, haksız düşmanlıkları da onların Türklere teşekkürleri(!) olarak algılanabilir. Bunca nankörlük, düşmanlık temeli üzerinde ele geçirilmiş devlet yapılanması apaçık ortadayken, hiçbir siyasi, ekonomik, kültürel oluşumu olmayanların “TÜRK IRKÇILIKLARI” saçmalıktan öte, kendine karşı suçtur. 

Bunu da zaten kripto Ermeniler teşvikleriyle sürdürmektedir. Yabancı ülkelerin yaptıkları araştırmalara göre, Türkiye Cumhuriyeti halkının büyük çoğunluğunun ana dili Türkçe’dir ya da tümünün dillerinde %50 veya üzerinde Türkçe kelimeler vardır. 

 Ama, Türkler, İslam ve öteki Arap dinleri içinde, kutsal feodal ve din adamlarınca verilmiş telkinler ile kendilerini unutmuşlar, millet olmayı akıllarına getirmemişlerdir. Bu şartlarda yapılan olan Türk Irkçılığı değil, asırlardır kripto(gizli) yaşamış azınlıkların yaptıkları gibi kriptoya yatıp arazi olmaktır veya cesaretin varsa kendini, insanlık ailesinin şerefli bir üyesi olarak ispat edersin. 

 Bu yazıdan sonra isteyen Türk Irkçılığı yapabilir, tercihini yaşar ve başkalarına da yaşatır, kimseye gücüm yetmez. Asırlardır uyumuş, aldatılmış, kendine ait hiçbir örgütü bırak Türklük bilinci gelişmemiş bir milletin uyandırılması ise mümkün değildir. 

 Uyuyanımız dinde, uyanığımız ırkçılıkta boğulup gidiyoruz. Bazen Türkçülük, bazen İslamcılık ile haçlıların “koloni askeri” olarak Kore, Afganistan, Kızıldeniz, Nijer, Somali ve diğer yerlerde ölmeye devam eder. Kölelik alışınca bırakılacak gibi değildir, devam edin gitsin. 

 Sokma akıldan akıl olmaz. Irkçılık yapanlar, ne haliniz varsa görün, sanki bana zerre kadar faydanız var da. Olan olmuş, ölen ölmüş, olacak olan da olacaktır, kaçınılmaz. 

 En iyisi uyuyun gitsin, uykuda ölümü belki hissetmezsiniz. Takdir sizindir. AlaeddinYavuz/Alaeddin Yavuz wordpress keykubat/adilyargic Gönderen Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez zaman: 21:00:00

BU SON ŞANSINDIR EY MİLLET



BU SON ŞANSINDIR EY MİLLET

Dün öğle vakti bir uçağımızın kaybolduğu ve muhtemelen Suriye’de düştüğü haberi medyayı da halkı da bir anda geriverdi. Önce iki taraf arasında uçağı birlikte aramak için ekip kurulduğuna dair haberler de ortaya düştü.
Aylardır Amerikan başkanı Obama ve ekibi ile işbirlikçileri olan batılı ülkeler, Libya’ya yaptıkları baskıyı aynen Suriye konusunda da sürdürmektedirler.

03 Kasım 2002 seçimleriyle başa gelen AKP hükümeti o zamanlar Saddam Hüseyin ile can ciğer kuzu sarması oldu, petrol, ticaret, sınır güvenliği, teröre karşı işbirliği antlaşmalarını imzaladı ama birkaç ay içinde ANTO orduları bizim üzerimizden Saddam ve Irak halkını bombalarıyla yer ile yeksan ederken AKP kurmayları aslanlar gibi bıyık altından bir tebessümle olayı seyrettiler. (1. Mart  2003 Teskeresine katkıları olanlar hariç.) Bunu Kızıldeniz’e Somali’li korsanlar bahanesiyle donanma gönderme, Mısır, Tunus, Libya Fas Arap Baharı (Bence Arap İntiharıdır.) takip etti. Bu baharın en zalim hali ise hiç hesapta olmayan Libya’nın işgalinde Türkiye’nin AKP hükümetinin sergilediği acizlik tiyatrosudur. Kıbrıs çıkarmamız sırasında Libya ordusunun ve devletinin bütün olanaklarını bizlere sunan Kaddafi’ye açıkça ihanet edildi. Kaddafi rezilce bir şekilde onca yaşına rağmen mabadına demir sokularak, işkence edilerek aşağılanarak öldürüldü bizler de seyrettik. NATO’nun bu zalimane davranışlarının, işgallerinin ardında kendisine rakip olarak gördüğü Rusya, Çin, İran üçgenini etkisizleştirmek olduğundan başta bu ülkeler sıranın Suriye’ye geldiğinde kafalarını dikip NATO eşkıyalarına meydan okumaya başladılar. Müslüman dünyasında da NATO’nun işgalleri, eski ABD başkanı yavru Bush (Buş) tarafından 11 Eylül 2001 “İkiz Kule Düzmecesinin” ardından başlattığı “Haçlı Seferi/ CRUSADE”  ilanı da hatırlanınca ABD karşıtlığı birden hızlandı. Her şeye rağmen Rusya, Çin, İran üçgenine karşı bir sempati başlayınca, güya NATO “Haçlı Seferi” pozunda olmadığını göstermek için Suriye konusunu Türkiye’nin üstüne yıkıverdi. Başbakan daha dün Meksika taraflarında ABD başkanı Obama, Rusya devlet başkanı Vladimir Putin ve öteki dünya önderleriyle bu konuyu konuşuyordu. Görüşmelerden Suriye’nin işgali konusuna “Yeşil Işık” yandığını ima eden haberler muhtelif yandaş basında yer aldı.
12 Eylül 1980 darbesinde hapishanelere doldurulan “Solcu Kürtler” işkencelerle devlete ve Türk milletine düşman edildiler ve APO’ya kurdurulan mera ağılına da sözde AB uyum yasaları bahanesiyle serbest bırakılmışlar dümeniyle salınıp dağlara sürüldüler.
Bu dümen PKK örgütünü meydana getirmişti.
Başbakan RE.T.E’nin “Sır küpüm, yargılatmam” dediği M.İ.T başkanı muhtereme yakın zamanda kurdurulan “KCK terör yapılanması” biden tasfiye edilmeye başlanıldı ve toplanılan sözde örgüt üyeleri de hapishanelere dolduruldu(!). “Suriye’ye askeri müdahalede bulunmayacağız, başka şekilde halledeceğiz” Diyen başbakan RE.T.E’nin de KCK’lı gençleri aynen PKK ve “Mavi Marmara” düzmecelerinde olduğu gibi hapishane yerine Suriye’ye göndermiş olmasın? Hatta PKK’lıları beraber. Suriye’nin ele geçirdiği sözde “Arap Baharcı” T.C. vatandaşı Kürtlerin sayılarını artık hatırlamıyorum.
Suriye’ye son bir yıl içinde giren yabancı eylemci sayısının bir milyona yaklaştığı kanaatindeyim. Beşer Esad’ın yaklaşık bir yıldır üstüne gönderilen “yabancı Suriyeliler”(!) ile başarılı mücadelesi, bu itlerin kimliklerini de tespit edip deşifre etmesiyle NATO eşkıyalarının ellerine yarayacak koz vermemekte başarılı olması başta başbakanımız RE.T.E ve Obama’yı aşırı huzursuz etmektedir. İşte bu bağlamda Suriyeli Beşer Esad’a iktidarını NATO haçlı ordusuna terk etmesi için göz dağ vermek maksatlı bir uçağın Suriye’ye gönderildiğini de fark idrak etmeyen de kalmamıştır eminim.
Ancak işin iğrenç yanı devlet adamlarımızın yaptıkları yetmezmiş gibi bir de halkı mal yerine koyan açıklamalarıdır.
Şimdi dünkü Genel Kurmay açıklamasına bakalım;
TARIH   : 22 Haziran 2012 SAAT    : 14:45 NO        : BN - 47 / 12
1.   22 Haziran 2012 tarihinde görev uçuşu için saat 10.30'da Malatya/Erhaç Meydanından kalkış yapan bir uçağımız ile saat 11.58'de Hatay ili güneybatısında deniz üzerinde radar ve telsiz teması kesilmiştir.
2.   Arama kurtarma çalışmalarına derhal başlanmıştır. Kamuoyuna saygı ile duyurulur. Türk Silahlı Kuvvetleri/ Turkish Armed Forces (Kynk TSK Net’i)
Şimdi de gelişmeleri okuyalım; Suriye Türk kesif uçağını düşürdü - Taraf - 23.06.2012  “Zirveden açıklama gece yarısı geldi: Uçağımız Suriye tarafından düşürüldü. Gerekli, nihai adımlar atılacak.Şam: Uçak 1 kilometre topraklarımıza girdi ve düşürüldü. Türkiye dün F-4E tipi bir keşif uçağının düşmesi haberine kilitlendi. Öğlen saatlerinde TSK’dan “Malatya Erhaç Meydanı’ndan kalkış yapan bir uçağımız ile bugün (dün) saat 11.58’de Hatay ili güneybatısında deniz üzerinde radar ve telsiz teması kesilmiştir” diye bir açıklama geldi. Düşen keşif uçağını aramak için Malatya Erhaç’taki 7’nci Ana Jet Üs Komutanlığı ile Ankara Etimesgut Askeri Havaalanı’ndan kalkan askeri uçaklar bölgeye sevk edildi. Arama kurtarma çalışmaları sürerken, Adana İncirlik’ten de askeri helikopterler destek için bölgeye gitti.
Ankara’da sıcak saatler
"Üç beş çocuk yapın, kürtaja, sezeryana yasak!" diyen başbakanı mı gerçekleri mi göreceğiz? Şehidinin oğlunu ortada bırakan da, vakıflara terk eden de bu sözleri söyleyen de aynı hükumet. Gelişmeler Ankara’da sıcak gelişmelerin yaşanmasına neden oldu. Brezilya ve Meksika ziyaretlerinin ardından yurda dönen Başbakan Erdoğan’ın İstanbul’da inmesi beklenen uçağı önce rotayı Ankara’ya çevirdi. Sonra İstanbul’a dönüp Başbakan’a eşlik eden gazetecileri bıraktıktan sonra yeniden Başkent’e havalandı. Erdoğan, Esenboğa Havaalanı’nda ayağının tozuyla düzenlediği basın toplantısında uçağın Lazkiye yakınlarında düştüğünü belirtti. Erdoğan, kayıp iki pilotun arama çalışmalarının devam ettiğini belirterek, aramalara Suriye’nin de destek verdiğini bildirdi. Erdoğan, “uçağın o bölgede ne işinin olduğu” sorusunu ise yanıtsız bıraktı…..”Benzer haberleri bütün basında bulmak mümkün. Bu haberi AKP’ye yandaş olduğu için bu gazeteden aldım.
Bu güne kadar hiçbir AKP yetkilisi demedi ama onların yerine ben diyeyim;
“-Ey millet, niye muhalefet edip duruyorsunuz? I. Dünya savaşında bize savaş ilan edilmediyse de “paylaşım savaşının” hedeflerinden biri de Osmanlı’ydı mecburen biz de Almanların yanında savaşa girdik ve yenildik. Osmanlı talan oldu, milyonlarla evladını, koskoca topraklarını yitirdi, bitti.
Güç bela ardından Türkiye Cumhuriyeti yarım yamalak ortaya çıkarılabildi. Atatürk dönemi isyanlarla geçti, onun ölümünü ikinci dünya savaşı hazırlıkları takip etti. Bizi savaş dışı bıraktılarsa da biz 12 Mayıs 1939 İngiltere/ Türkiye kredi antlaşmasıyla İngiliz mandası olduk ve kendimiz teslim olduk, korunma istedik. Bu yanlış ise de 1950’de Celal Bayar ve Adnan Menderes hükumeti bu yanlışın üstüne tüy dikti. 27 Mayıs 1960 darbesi de her ne kadar batı karşıtı görünse de NATO’da kaldı ve ABD siyasetlerine alet olduk ve bu güne kadar her yapılan ABD emriyle yapılmıştır. 12 Eylül 1980 darbesini de biz yapmadık, bizim iktidarımızı hazırlayan şartlar bu darbe hükumeti ve ardından gelenlerce hazırlanmıştır. Biz bu göreve mecburen talip olduk. Öte yandan bu o kadar da kötü değil! Bütün Müslüman ülkeler işgallere uğrarken, Avrupa ülkeleri ekonomik krizlerle parçalanır, memurlarının maaşlarını bile ödeyemezken, bu gün bizde “zam için” grevler yapılıyor. Allah’a şükür bu bile sevindiricidir.
Avrasya Blogu denilen Rusya- Çin-Hindistan-İran tarafına geçsek bizi NATO işgalinden bu saatte kim kurtarır?
 19 Haziran Dağlıca Şehitleri 1939’dan bu yana izlediğimiz bunca teslimiyetçi, kaypak siyasetten sonra kim bize arka çıkar? “Şu anki halimiz, güçlünün yanında durmanın getirisidir!” Niye bağırıp duruyorsunuz da bize yol yordam göstermiyorsunuz? Hadi yol yordam göstermenizden geçtik hiç olmazsa gereksiz çırpınışlarınızla kafamızı bari boş yere yormayın bizim!
Diyebilirler. Bu söze kaç kişi doğru, ikna edici bir cevap verebilir? Gerçekten ne diyebilirsiniz? Vatandaşın da AKP’yi desteklemesinin arkasında işte bu sorulara verilemeyen veya verilse de “ikna edici olmayan”  cevaplar ve ona muhalif olan partilerin de 70 yıldır asla “iktidara talip olmamaları yatmıyor mu? İşte AKP’nin her seçimde güçlenmesinin sırrı burada yatmaktadır.
Bu şartlar elbette AKP’yi, “halkın içinden çıkmış Türk ve Müslüman iktidarı” olarak gören halkımız için bu böyledir. Gerçekten AKP halkın içinden çıkmış, Türk ve Müslüman olan bir iktidar mıdır? Değildir. Çünkü hepsine baktığımızda, Başbakan 1915-1917 arasında Enver paşa ve Yıldırım Orduları komutanı Mustafa Kemal’in gazabına uğramaktan korktukları için Gürcistan Batum’a (Bagata kasabasına) sığınmış Süryanilerdendir. Bunun belgelerini kendi ifadeleriyle kıyaslayarak vermiştim. Cumhurbaşkanımız Sayın (!) Abdullah Gül, bütün ağırbaşlı, yumuşak karakterine rağmen, Siirt’li Yezidi Arap’tır.  Annelerinin adı da Adeviye’dir ve Şeytan Tavus’tan ürediklerine inanan, namaz kılıp oruç tutan, Yezid, Yezdan, Ezd, Ezda adlarıyla andıkları şeytan Tavus’a tapınan Yezidi Kürtler, namaz kıldıkları için Osmanlı bunları “Sünni İlâm Tarikatı” saymış ve “Adeviye Tarikatı” olarak anmıştır.

Ama onlar kendilerini asla Müslüman saymadılar. Osmanlı’nın eline geçtikleri 1516’dan 1918’de çöküşüne kadar daima Vatikan ile işbirliği içinde isyan ettiler. Atatürk’e 26 Kürt isyanı ve “Müslüman takiyesi”  sayesinde en az bir o kadar da gerici dinci isyanların içinde yer aldılar. Atatürk’ün ölümünde yer aldılar ve ardından iktidarı ele geçirip İngiliz- Amerikan- Vatikan koalisyonuna teslim ettiler. Bu güne kadar kendi nüfuslarını da “devletin parası ve olanaklarıyla” arttırıp güçlendiler. Şimdi umutla emperyalist devletlerin onlara kuracağı, Yezidi Kürdistan, Suryani/Sabi Edesa, Klikya, Pontus ve batı Anadolu’da “Büyük Helen İmparatorluğu” kuracak Rumlarla birlikte hareket etmektedirler. Sebebine gelince,  M.Ö. 325’lerde Grek (Yunan) kralı Büyük İskender’in özellikle Siirt, Bitlis, Hakkâri, Mardin, Urfa ve kuzey Irak bölgeleri, Basra, Kuveyt, Dakar, Bahreyn, Yemen, Necd, Hicaz Arapları da bu gün “Arap ve Yahudi” değil “Grek, Yunan” soylu olduklarına inandıkları içindir ki “Müslüman kısvesi” içinde Nurculuk, Arap Baharı dümenlerinde gönüllü yer almaktadırlar. Çok sayıda tarihçi de bu halkların Greklerin “avam tabakasından olduklarını” yazmaktadırlar.
Bunların şeytana tapınmaları, Yezidilikleri, Greklerin Zeus şeytanın tapınmaları aynı “Mağara İbadetine” dayalı, İran Mitra/ Mihri dininden bozma,  Grek Mitra Dini Kültünden gelir. Bu yüzden Yahudilerin Siyonist sapkın tarikatlarından türeme Mason dinlerine giren Yahudi ve öteki milletlerden insanların inanç birlikleri de bu dinlere dayanmaktadır.
Yani bunlar Grek’tir (Yunan). Alaeddin Keykubat’ın Isparta’da elde ettiği Miryakefalon savaşı ile Anadolu’nun Türkleşmesinden bu yana geçen 800 yılın ardından bu topraklarda Roma- Bizans saltanatını kurmak için göreve gelmiş “Kripto Grek, Ermeni, Yezidi Kürt, Sabi ve Hıristiyan Süryaniler, Grekler, Rumlardan”  oluşmuş bir “Tasfiye Hükumeti” olduklarını bilmesem, bütün yazılarımda bu konuya ağırlık vermesem ben bile;
“-Araplar bizi nasıl sattıysa biz de onları biraz satsak kıyamet mi kopar?” diyebilirdim belki de! Ama bu ifade bana değil, olaylarla “televizyon ve gazete başlıkları” derecesinde değer veren kişiler için bu söz yakışabilir.


Ey Türk milleti, asırlardır bu dönmeleri “döndüler, Müslüman oldular” deyip başına başvezir, vezir, Şeyhülislâm, kadı, Subaşı v.b. ettin onlar da senin soyunu kırdırmak için sinsi savaşlar çıkarttılar ve seni de devletini de tarihe gömdüler. En yakın örnek, Kore, Kıbrıs savaşlarıdır. Şebinkarahisar kökenli bir Ermeni Kıbrıs’a çıkarma yaptı, çok sayıda insan öldü, geçen “40” yılda bu devleti kimse tanımadı. Daha dün Avrupa Birliğinin Toprağı” ilân edildi. Kore zaten hiç mantıklı tarafı olmayan bir saçmalıktır.

PKK terör örgütü TRT’de 1985 ve sonrasında yapılan tartışma programlarında “21. Yüzyılın savaş taktiği olan Gerilla tarzı savaşta Türk ordusuna eğitim verecek yapılanma” olarak, İhsan Doğramacı, Orhan Aldıkaçtı, Toktamış Ateş gibi kişiliklerce planlanıp Çemişkezek Yezidi Turgut Özal hükümetince kuruldu. Bu gün kuzey Irak’ta Kürdistan diye bir devlet ortaya çıktıysa, devletimiz “36” parçaya bölünecek diyen bir başbakan hükumetin başındaysa bunlar uyanmak için yeterli deliller değil midir? Ha gelelim şu AKP’nin “Sanal Refah” ortamına. Evet, bize henüz savaş uğramadı ama çok büyük bir savaşın içine halen girmediysek bunu da Rusya devlet başkanı Viladimir Putin’in aldığı tavra borçluyuz. Malum, 19 Haziran’da verdiğimiz “8” sekiz şehidin arkasından Yahudi Kürdi Barzani’nin başlattığı “silahla sorun çözme devri bitti” ifadesinin ardında, PKK’lıları Suriye’ye sürme ve “anti emperyalist PKK’lıları da “sindirme” amaçları güdülürken yüzyılların Türk düşmanı Barzani’nin de  “şirinleştirilme” siyasetleri olmasın? Malum Ortadoğu B.O.P eş başkanlığında “ TSK ile birlikte Haçlı İşgal Ordusu” olarak eş güdümlü görev biçildiği için onlara devlet kurduruldu ya orada. Haçlılar Müslümanları köleleştirecek ve biz de onlara Said- Kürdi nasihatı vereceğiz. Bu da, “Kıpraşmayın ey cemaati Müslüm’in, emperyalistçikleri işlerini görsünler, yoksa sizi korumayız ha!”  diyerek başlarında silahla nöbet tutacağız demektir.

Buna rağmen Suriye’de uçağımız düşürüldüyse,  her gün şehitlerimizin sayısı artıp memurlarımız vatandaşlarımız terör örgütünce dağlara kaçırılıyorsa, kendi terörümüzle baş edemezken Suriye’ye ABD- AB baskısıyla posta koyuyorsak bunlar yakında başımıza gökten yağacak Nemrut ateşlerine, uykuda üstümüze çökecek olan evlerimize, 25 yılda yetiştirip “tabutlarını” kucakladığımız yavrularımızın sayılarının sayılamayacak kadar artacağına, bol miktarda şiddetli depremlerle sarsılacağımıza, sellerde boğulacağımıza, toprak kaymalarında evlerimizi, arazilerimizi yitireceğimize işarettir.

Emperyalizm “muhtar” olamayacak adamdan bir başbakan, başbakan da “başçavuş” olamayacak adamdan bir “genelkurmay başkanı” yarattı. Yaratan yaratana gidiyor ama tüm planlar ve projeler oylarınla başına getirdiklerinin, vergilerinle beslediklerinin “işbirlikçilikleri” ile binlerce yıldır seni yeryüzünden kazımak isteyen şer odaklarınca senin ve soyunun geleceği üzerine yapılmaktadır. Sinsi planlar asırlar öncesinden yapılmıştır.

Sorarım sizlere;
Anadolu, 1071 Malazgir Meydan Muharebesiyle Selçuklu İmparatorluğu tarafından Türkleştirilmeye başlanınca, 1096’dan 1150’lere kadar Anadolu’ya yapılan saldırılar neydi?
HAÇLI SEFERİ
1344, 1388 I. Ve II. Kosova Savaşları neydi?
HAÇLI SEFERİ
Osmanlı’ya yapılan bütün saldırılar neydi?
HAÇLI SEFERİ
I.Dünya Savaşı neydi?
HAÇLI SEFERİ
Peki bizim ordumuz ne ordusu?
NATO ordusu!
NATO ne demek?
North Atlantic Trade Organization (Kuzey Atlantik Ticaret Organizasyonu) Yani ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Almanya gibi Atlantik okyanusunun kuzeyindeki Hristiyan devletlerinin olası SSCB işgaline karşı kurdukları ortak savunma ve ticaret örgütü. Hepsi Haçlı ordularının en güçlüleri olan devletler. Peki, kuzey Atlantik ile Türkiye’nin ne alakası var? Hiçbir alakası yok, 1939’da İsmet paşa İngiliz sömürgesi yapınca İngiltere emir verdi biz de girdik, NATO üyesi olduk. Bu NATO ne ordusu? “Haçlı Ordusu!” TSK da mecburen bir Haçlı NATO ordusudur.
Beklediği gerçekten memleketi mi?
Bir Kızılderili efsanesi der ki (Jikarilla Apaçilerinin “Kara Haksin Destanı” Bloglarımda vardır);-“Göklerde yardımınıza koşacak bir tanrı yoktur. 
Ancak sıkıştığınızda ölmüş atalarınızın ruhlarından yardım isteyin, onlar sizlere yardım eder!” Der.
Memleket bekleyenin cenazesi kamyonetle, teröristin cesedi belediye ambulansıyla taşınıyor. Karar veriniz' Binlerce yıldır atalarımızın can düşmanı olan, esir aldıklarında diri diri yakan, çoluk çocuk demeden camilere, evlere doldurup yakan Haçlıların emrinde, asırlardır işbirlikçilik yapanların soylarından gelen, kendilerini Türk ve Müslüman gösteren dönmelerden oluşmuş siyasi hükumet, üniversite, basın ve iş dünyasının emirleriyle hareket eden bir NATO ordusuna vereceğiniz çocuklarınızın Türk Müslüman topraklarında atacakları her adım, sıkacakları her kurşunda atalarımızın laneti üzerimize olacaktır. Atalarının lanetine uğrayan bir millet iflah olmaz!
Manisa'ya Dersim isyanlarından sonra sürülmüş Çemişkezek Yezidisi AKP'li başbakan yardımcısı Bülent Arınç gibiler devletin başındadır. Çocuklarını ezeli düşmanının askeri yaparsan belki karnın doyar ama sana bir şey kazandırmazlar, çünkü onlara göre bizler “sömürge askeriyiz.” Siz nasıl değerlendirirseniz değerlendiriniz? Bu da "Sol" Dersimli. Hani Trükiye nerede? Bu son şansındır uyandın uyandın uyanmadın sen bilirsin! Bir gece ansızın, her an her şey olabilir! Türk ve Müslüman olmak ne zaman Haçlı Askeri olmak la aynı anlama gelir oldu? Kore harbiyle mi? Uyan! Atalarının ruhu da yardım etmez, varsa tanrın da etmez bu yanlışta kimse yanında olmaz lanetlenirsin! Takdir okuyucunun dur!

Küresel sermayenin asırlardır işbirlikçisi olan, Süryani, Yezidi, Hıristiyan Ara, Kürt, Ermenilerden 1915-17 arasında Gürcitan'a sığınmış Süryanilerden olan, Batum Süryanisi RE.T.E, Kripto Yahudi A.Davutoğlu, ve bunlardan oluşan cemaatler hizmetinde bulundukları, Şeytana tapan Yecüc-Yahudi, Mason Küresel Sermayenin Ortadoğu, B.O.P ve Yeni Dünya Düzeni siyasetlerinin iç yüzü budur! Alaeddin Yavuz keykubat /adilyargic/ adilyargicc  Gürcistan Azınlık Raporunda Süryaniler ve Yezidi Kürtler OKU DA CAHİL KALMA!;http://keykubat.blogspot.com/2011/09/gurcistan-azinlik-raporunda-yezit.html#axzz1yikFd1zQ Gönderen Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez zaman: 21:09:00 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...