30 Mart 2012

ETKİSİNDEN KURTULAMIYACAĞINIZ SONU ÖLÜMLE BİTEN BİR AŞK HİKAYESİ


Tamamen Gerçek Hayattan Alıntı Bu Aşk Hikayesini Okurken Çok
Duygulanacak
Hüzünlenecek ve Bu Hikaye\\\'nin Etkisinde Kalacak ve Bu Etkiyi
Üzerinizden Bir
Kaç Gün Boyunca Atamayacaksınız. Hiyakenin Konusu Bir Gençin Sonu
Ölümle
Biten Çocukluk Sevdasını Anlatıyor...

BIZIMKISI BIR ASK HIKAYESI

Sizin için ne derece önemi var bunu bilmiyorum ama ben bu satırları
yazarken gözümden damlalar akıyor klavye üzerine.
Erkekler ağlamaz lafı bana göre değil.  Ağlamaktan hiç utanmadım,duygularım,acılarım beni boğduğu zaman hep ağladım.
Yine ağlıyorum... Sizleri tanımıyorum ama sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Lütfen;bu satırlara bir seven olarak sahip çıkın ve lütfen
yazılı satırlar olarak geçmeyin. Okudukça yeryüzünde insanlar neleri yaşarmış diyeceksiniz buna eminim. Bir memur ailenin en küçük çocuğu olarak babamın tayininin çıktığı bir köye taşındık.Huzursuzdum,okulumu bir köy okulunda okumaktansa ,şehirde medenice okumak istiyordum.kaydımı yaptırdı babam okula.İlkokul 4. sınıftan başladım köy okuluna.Beni bir sınıfa verdiler.Öğretmen köyde yabancı olduğumu biliyordu ve hangi sıraya
oturmak istiyorsan otur dedi bana.Bir kızın yanı boştu sadece oraya
oturdum.Hayatımı adadığım,gidişiyle beni bitiren insanla ilk o zaman tanıştım.İsmi Altınay idi.Çocuk yaşımda bile onun güzelliği beni çok etkilemişti.Masmavi gözleri,gamze yanakları ile arada bir bana dönüp gülüşü,yanlış yazdığım notlarımda kendi silgisiyle defterimdeki hatayı silmesi beni o minik yaşımda ona bağladı.O dönemlerde çocukça bir arkadaşlıktı. Zaman ilerledikçe onsuz tek saniye geçiremiyordum.ya ben onlara gidip ders çalışıyor, yada o bize geliyordu.Mükemmel bir paylaşımcıydı.Yüreğini,sevgisini,dostluğunu daha o yaşta vermişti bana.İlkokulu birlikte okuduk ve aynı sırada bitirdik.Hep
onunla hep ona biraz daha alışarak. Ortaokula geçtiğimizde ailelerimize
rica ettik ve bizi aynı okula yazdırdılar, hatta aynı sınıfa,hatta aynı
sıraya oturmamız için babalarımız öğretmenlere adeta yalvardılar.Başarmıştık.Yine aynı sıradaydık.Geride kalan ilkokul dönemindeki iki yılda anladım ki onsuz hayat bana huzur vermiyordu.Yaşımız olgunlaştıkça o beni,ben onu daha çok
seviyordum.Çocukça başlayan arkadaşlığımız sevgiye aşka dönüşmüştü
ortaokul yıllarımız bitmek üzereyken.Şehir merkezinde.Ailelerimiz liseye
geçtiğimiz sırada ortak bir karar aldılar.Buna göre tek ev kiralayacak ikimiz aynı evde kalacaktık.Annem de bizimle kalacaktı.Allah\\\'ım o karar bize
iletildiğinde dakikalarca sarmaş dolaş kutlamıştık bunu.Ona aşık olmuştum.Aynı duyguları o da paylaşıyordu ve bunu fark eden ailelerimiz okul bittiğinde evlendirelim diye karar almışlardı bile.Ona tapıyordum artık.Haşa Allah\\\'a şirk koşar gibi günah işlercesine seviyordum.İlk elini tuttuğumda sakın bir daha bırakma demiştim. Yanakları kızarmıştı,utanmış ve başını önüne !eğmiş,gülümsemiş ve elimi sıkı sıkı kavramıştı.Artık her gün elele tutuşup okula gidiyor okuldan çıkarken elele dolaşıyor geziyor öyle gidiyorduk evimize.Arada bir elleri terler ve her terleyişte elini elimden kurulamak için çekerdi.Bunu her yaptığında kızar elimi bırakma diye azarlardım,hep tamam tamam diyerek gülümser ve hızla elini avucuma sokuştururdu. Her şey harikaydı,dünya cennet gibiydi gözümüzde.Yıllar akıp gidiyordu mutluluk içinde.Nihayet liseyi de
bitirmek üzereydik.karne dönemi gelmişti.Karnelerimizi aldık hiç
kırığımız yoktu.Sevinçle sarıldık birbirimize elimi tuttu.bunu kutlamak için bir cafeye gidip cola içerek kutlayacaktık.Okulun az ilerisinden geçen bir
çakıl yol vardı.Her zaman toz duman içinde olurdu.çakıllarla kaplıydı.O yolun benim ve ölürcesine sevdiğim insanın ayrılmasında bu kadar rol
oynayacağını bilsem hiç girer miydik o yola.Neler vermezdim o yolu yürümemek için.Eli yine elimdeydi,ansızın elini çekti,terlemişti yine eli.Sanırım dört adım atmıştım.Dönüp yine azarlayacaktım.Çünkü hem elimi bırakmış,hem de geride kalmıştı.Dönüp baktığımda Dünya başıma yıkıldı.Sanki gök kubbenin altında kaldım.yerdeydi ve yüzünden kan fışkırıyordu.ne yapacağımı bilemedim üzerine kapandım yüzüne yapışmış saçlarını kaldırdığımda hayatımı bitiren o görüntüyle karşılaştım.Başı kesilmiş bir tavuk gibi çırpınıyordu.Suratına bir taş parçası bıçak gibi saplanmıştı ve bakmaya doyamadığım mavi gözlerinden biri akmıştı.Suratının yarısı yoktu.Hırlıyordu bana bir şeyler
demek istiyor kanla kaplı diğer gözünü temizleyerek bana bir şeyler
demeye çalışıyordu.Yoldan geçen bir kamyonun tekerinin altından fırlayan bir taş suratına saplanmıştı.Ölürcesine bir aşkı,geleceğimizi kibrit
büyüklüğünde bir taş parçasının bitireceğini bilemezdim.Donuk donuk hiç konuşamadan yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Ellerini tuttum kaldırdım başını göğsüme dayadı ve elimi sıkı sıkı tuttu.Akan kan ellerimize damlıyordu.Yoldan geçen bir araba durmuş bizi seyrediyordu,hastaneye yetiştirelim dediğimde kanlı olduğu için almadı ve kaçtı gitti.Kimse arabaya almıyordu.çevreme bakıp yardım eden demekten,ona dönüp seni seviyorum,beni bırakma,dayan demekten başka bir şey yapamıyordum.İki dakikalık bir çırpınıştan sonra kucağımda öldü.Cennet olan Dünya 5 dakikada cehenneme döndü.Tam dokuz yıl oldu onu yitireli.Kendime olan güvenimi yitirdim.Artık kimseyi sevemem,kimsede beni sevemez korkusundan kurtaramıyorum kendimi.Bitkisel hayatta gibiyim.Tek elimde kalan bu net.bu net aracılığıyla sizinle paylaşmak istedim.Yitiren,ya da ben yitirenle paylaşmak isteyen herkese elleri terlese bile ellerimi bırakmamaları şartıyla elimi uzattım.Dost,kardeş,arkadaş ne olursanız olun ama elimi bırakmayın.Size sesleniyorum, elimi bırakmayın lütfen...Bu yazıyı okurken sizinde eliniz terlediyse o zaman bilin ki sizde sevdiniz….duygulandınız hata ağladınız ama işte kader…
Gerçek hayattan alıntı bir aşkın hikayesi

SENİN İÇİN ÖLÜRÜM ÇOK ACIKLI BİR HİKAYE

SENİN İÇİN ÖLÜRÜM Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.
Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri, hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki...
Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, “bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur” diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... “Senin için ölürüm” derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam; “Hayır, ben senin için ölürüm” diye yanıt verirdi hep...
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, “Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...” Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu; “Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma.” Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten...
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar çok olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı.
Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde satılık levhası asılı olan.
“Ne dersin, bu evi alalım mı?” dedi adama. “Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...”
“Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?” diye cevap verdi adam. “Amerika’daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçiyi... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...”
Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika’ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla…
Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: “Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...”
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama. “Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat” diye dil döktü boş yere...
Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...
Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken; “Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım” diye sözünü kesti arkadaşı: “O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki lokantada genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...”
“Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları” diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı...
Ertesi gün, öğle vakti o lokantanın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının, sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...
Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, “son bir kez kucaklamak isterim seni” diyecek oldu ama kadın, “defol” dedi nefretle...
İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika’ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar kuvvetli bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.
Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü.
“Sen, buraya ne yüzle geliyorsun” diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı.
“Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.” dedi genç kadın.
Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı:
“Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika’daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldğını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika’ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...”
Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta,
“Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem diyordu...”
Sırayla okudu;
“Seni çok sevdim,
Seni sevmekten hiç vazgeçmedim,
Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.
Fakat benim için ölmeni istemedim.
Şimdi bana söz vermeni istiyorum. Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?”
Son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:
“Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni seyrediyor olacağım...”

BENİ SENSİZLİKTEN KURTARIRMISIN

 

Beni Sensizlikten Kurarırmısın ?

Çocuk gibiyim bugünlerde.. herseyden alınıyorum..
Biri, azıcık içime dokunan bi söz söylese ağlayacak gibi oluyorum.
Sanki sonu olmayan kapkaranlık bi yoldayım da cıkış arıyorum.
Gülüşlerim yansımıyor dudaklarıma.
Hep yarım, hep eksik günler yaşıyorum..
Yüreğim agır geliyor bana..
 Hayata karşı bir yenilmişlik, boş vermişlik içindeyim.
Oysa kent uzun zaman sonra güneşe actı kucagını..
Bense nereye gitsem gri bulutları sürüklüyorum peşimden..
 Güneş bir benim için doğmuyor nedense…
Gece yarılarında sıcrayarak uyanıyorum nicedir..
Nicedir huzurla uyumanın ne demek olduğunu unuttum..
Yeni güne dayanılmaz kalp agrılarıyla baslıyorum..
 tatsız,tuzsuz bir hayat işte…
Bu salak, bu saçma, bu delice mutsuzluktan kurtulmak istiyorum!
Ama bir türlü mümkün olmuyor..
Nereye baksam seni görüyorken nasıl yapacagım bunu?
 Bunca zaman sonra gidişinin beni böylesine teslim alacagını bilseydim
“Git” der miydim sana?
Gidişinin ardından her giden gibi bende iz bırakacagını ve sonra yok olacagını düşünüyordum.. Olmadı..
Ben yüreğimden ve beynimden çıkardığımı sanarken seni,
sen saklanmışsın bi yerlere..
Meger hiç çıkmamışsın benden.. Meğer coğalmışsın, kök salmışsın..
Şimdi yeniden çiçek açıyorsun.. ve yayılıyorsun bütün bedenime..
Seni yoksayarken yasamak daha kolaydı..
Kalbimin önüne bi duvar örmüştüm.. aslında ben değil sen örmüştün o duvarı bilmeden.. Acı,özlem,hüzün gibi duygular giremiyordu yüreğime…
Kendimce rahattım..
Bir yol tutturmuş gidiyordum öylesine ve beklentisiz..
“Olmaz” diyordum, “İmkansız bi aşktı” diyordum, avutuyordum kendimi..
Şimdi seninle yasadığım ne varsa resmi geçide çıkmış gibi gözümün önünden geçiyor..
Bu kent, bu sokaklar, köşedeki park, meydandaki simitçi hepsi sanki “o burada” dermişcesine birer birer dikiliyor önüme..
Söyler misin? Bütün bunları yasarken nasıl silebilirim seni?
Nasıl olmadığını varsayabilirim?
Özledim seni sevdiğim… Özleminle basa cıkamıyorum artık..
“Gel” desem gelir misin? kollarını acarak koşar mısın bana?
Bu sevdayı benimle ötelere tasır mısın?
Beni sensizlikten kurtarır mısın?
Berçay YILDIZ

SENİN İÇİN ÖLÜRÜM DERDİN YA HEP..???????


Genç kız sahil kenarındaki küçük ve sevimli cafede tek başına oturuyordu.
Buraya her zaman sevgilisiyle gelirlerdi ve birlikte çok mutlu oldukları anlar geçirirlerdi.
Cafenin sahibi de artık tanıyordu onları ve her geldiklerinde
"Oo kimler gelmiş hoşgeldiniz evlatlarım." diye karşılardı.
Cafenin sahibi yaşlı adam genç kızın saatlerdir tek başına oturduğunu görünce şaşırdı.
Meraklı bir şekilde genç kızın yanına gitti:
-Hoşgeldin kızım.Delikanlıyı göremedim o yokmu?
Yaşlı adam farkında olmadan genç kızın can damarına basmıştı.

Ağlamaklı bir sesle:
-O artık yok ve bir daha hiç gelmeyecek,dedi ve ağlayarak oradan uzaklaştı.
Yaşlı adam genç kızın arkasından ne kadar seslenmiş olsada genç kızı geriye döndüremedi.Bahsedilen delikanlı bir gün önce trafik kazasında ölmüştü.

Genç kız onunla gittikleri yerlerden geçerek o güzel günleri düşünüyordu.
Her zaman buluştukları cafeyede bu yüzden gitmişti.
Cafeden çıktıktan sonra sahil kenarında dolaşmaya başladı.

Deniz kenarına geldi ve şunları söylemeye başladı:
-Nedeen?Neden aldın Allah'ım onu benden neden?

Daha çok erkendi,diyerek ağlamaya başladı.Ağlayarak konuşmasına devam etti:
-Hatırlarmısın sevgilim sana hep senin için ölürüm derdim ya bak işte sadece senin için ölüyorum bekle beni yanına geliyorum,dedi ve kendini boğazın o serin sularına bıraktı.

Çevreden birkaç kişi su atlayıp onu kurtarmak istediler.
Genç kızın cesedi toprağa,ruhu ise çoktan sevdiğine kavuşmuştu...

GECESİ BUZ TUTMUŞ GECELERDE,YİNE DÜŞTÜN AKLIMA




ARTIK GÜCÜM KALMADI SENSİZ OLMAYA

Artık gücüm kalmadı,
Sensiz olmaya.
Cesaretim yok,
Bir daha uyanmaya...

Yandı yüreğim,
Gördü acıyı.
Herşeyimdin.
Herşeyi aldın.

Beklerim birgün,,
Ararda benden halimi sorarsın diye.
İşte o gün,
Yeniden doğarım seninle aşkımmmm...
(NAKARAT)
Yorgun yüreğime bir kor,düşmüş haberini sen sor.
Yalan unuttuğum seni,sevdan bitmedi bitmez,
Gözüm hiçkimseyi görmez yalan unuttuğum seni
(NAKARAT 2 KEZ)
emeği geçenlere teşekkürler,alıntıdır

ASIL OLAN GERÇEKLERİ PAYLAŞMAKTIR


  • 21 mart - 30 mart insanokur.org 'da yayımlanan yazılar ve tanıtılan kitaplar

  • ASIL OLAN GERÇEKLERİ PAYLAŞMAKTIR


    Konu Başlıkları

    Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...