04 Mart 2016

TARİH BOYUNCA TÜRKLER




TARİH BOYUNCA TÜRKLER
TARİH BOYUNCA TÜRKLER
Tarihin tanıdığı en eski ve en köklü milletlerden biri olan Türkler, muhtelif zamanlarda, muhtelif adlar altında ve muhtelif coğrafyalarda yaşamışlardır. Buna rağmen Türk toplulukları arasında, daima dil ve kültür birliği mevcut olmuştur. Fakat birkaç istisna durum dışında Türk topluluklarının hepsi hiçbir zaman aynı ad altında anılmamıştır. Onlar, tarihin belirli dönemlerinde “Saka (İskit), Hun, Avar, Tabgaç, Türk, Türgiş, Uygur, Kırgız, Sabar (Sabir / Sibir), Bulgar, Hazar, Oğuz (Türkmen), Karluk, Kimek, Kıpçak (Kuman), Peçenek, Halaç, Yakut (Saha / Saka), Çuvaş, Türkmen, Azeri, Kazak, Özbek, Başkurt ve Tatar” gibi çok çeşitli adlar taşımışlardır.
Bunlardan sadece “Hun ve Türk” adları, Hun ve Göktürk devletlerini meydana getiren Türk topluluklarının siyasi adı olarak, yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Öte yandan, “Kırgız, Uygur, Yakut ve Çuvaş Türkleri” de kendi topluluk adlarını hiçbir zaman terk etmeyerek, günümüze kadar koruyup gelmişlerdir.
Tarihin hemen hemen her devrinde büyük Türk hükümdarlarının başlıca gayesi, Türk soyundan olan ve Türkçe konuşan toplulukları bir devlet çatısı altında toplamak olmuştur.
Tarihi kayıtlara göre, bu büyük gaye, ilk defa büyük Hun hükümdarı Mete (Bagatır / Batur, M.Ö. 209-174) tarafından büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Başka bir ifade ile söylemek gerekirse, Türkçe konuşan ve Türk soyundan olan topluluklara ilk defa milli kimliklerini sezdiren ve onlara büyük bir millet olduklarını öğreten lider, Mete’dir. Mete, komşu devletleri birer birer yenip baskı altına aldıktan sonra, bütün güç ve enerjisini Hun siyasi birliğini kurma faaliyeti üzerinde toplamıştır.
Bunun için 25 yıl mücadele eden Mete, 26 kadar büyüklü küçüklü devleti ortadan kaldırmak suretiyle bunları Hun Devleti çatısı altında birleştirmiş, yani Hun siyasi birliğini kurmuştur. Mete, M.Ö. 176 tarihli bir belgede, bu faaliyetinin sonucunu, amacına ulaşmış bir liderin mutluluğu içinde “Ok ve yay gerebilen bütün toplulukları bir aile gibi birleştirdim; şimdi onlar Hun oldu.” şeklinde bir ifade ile açıklamıştır. Görüldüğü gibi, Mete, Türk siyasi birliğini kurmakla kalmamış, bir devlet çatısı altında birleştirdiği topluluklara “Hun olma bilinci”, yani “millet olma bilinci” de kazandırmıştır. “Hun olma bilinci”, Mete’den sonra gelen hükümdarların Hun siyasi birliğini koruyamamaları yüzünden gittikçe zayıflamış, yerini yavaş yavaş “kabile (boy) bilinci” almaya başlamıştır. Aynı şekilde Hun adı da Hun Devletinin yıkılmasından sonra bütün Türk topluluklarının siyasi adı olmaktan çıkmış, yerini kabile adlarına bırakmıştır.
Türk soyundan olan ve Türkçe konuşan topluluklar ikinci defa “Türk” siyasi adı ile Göktürk Devleti çatısı altında bir araya getirilmiştir. Fakat, Türk adı, Hun adında olduğu gibi Göktürk Devletinin yıkılmasından sonra silinip gitmemiştir. Aksine, Türk adı, Göktürklerin Türk dünyası üzerindeki derin ve kalıcı siyasi, askeri ve kültürel etkileri sayesinde gittikçe yaygınlık kazanarak, Türk soyundan olan, Türkçe konuşan ve Türk kültürünü temsil eden toplulukların genel adı olarak kullanılmaya ve yerleşmeye başlamıştır. Bu gelişmenin sonunda Türk topluluklarının büyük bir kısmı kendi boy ve soyadlarını bırakarak, Göktürkler yoluyla Türk adını almışlardır.

Türk Adının Aslı ve Anlamı

Türk sözü, ilk defa Göktürk Devleti’ni kuran topluluğun adı olarak Göktürk Yazıtları’nda görülmektedir. Bu yazıtlarda Türk adı bazen “Türük” şeklinde çift heceli, bazen de “Türk” şeklinde tek heceli olarak yazılmıştır. Bu söz, aynı yazıtların sadece bir yerinde özel bir ifade olarak, “Kök Türük” (Göktürk = Semavi Türk) şeklinde geçmektedir.
Türk sözünün aslına ve anlamına dair Çin ve Arap kaynaklarında bazı açıklamalar yapılmıştır. Hemen belirtelim ki bu açıklamaların hepsi uydurma halk etimolojilerine dayanmaktadır. Bundan dolayı, hiçbir ilmî değeri olmayan bu açıklamaları, burada tekrar etmeyi lüzumlu ve faydalı bulmuyoruz.
Türk sözünün ilk defa ilmi izahını yapan Macar bilim adamı H. Vambéry’dir. Vambéry’ye göre, “Türk” sözü, Türkçe “törü-mek” fiilinden çıkmış bir isimdir. Nasıl “yörü-mek” fiilinden “yörük=yürük, “börü-mek” fiilinden “börük=börk” kelimelerinin çıktığı gibi, “törü-mek” fiilinden de “törük” sözü çıkmıştır. “Törük” sözündeki “ö” sesi kısa sürede “ü”ye dönüşerek, kelime “türük” şeklini almıştır.“Türük” sözündeki ikinci sesli harf, yani “ü” sesi de zamanla düşerek, geriye “Türk” kelimesi kalmıştır. Zira Türk dilinin gelişmesine paralel olarak kelime yapısında da zaman zaman ses değişmesi ve düşmesi meydana gelmektedir. Mesela, “erk” (güç, kuvvet), “ark” (su kanalı) ve “börk” (kalpak) gibi kelimeler, başlangıçta iki heceli, yani “erik”, “arık” ve “börük” şeklindeydi. Ancak, “i”, “ı” ve “ü” sesli harflerinin düşmesinden sonra bu kelimeler “erk, ark ve börk” şekline dönüşmüşlerdir.
Bu açıklamadan sonra burada şu hükme varıyoruz: Türk sözü, “törümek” (törü-mek=törük=türük=türk) fiilinden çıkmış bir isimdir. Öyleyse bu söz, “türemiş, yaratılmış, doğmuş, yaratık, adam” gibi anlamlara gelmektedir.
Türk sözü, Uygur belgelerinde de müstakil bir kelime olarak geçmektedir. Bu metinlerde Türk sözü, Türkçe “güç, kuvvet” anlamına gelen “erk” kelimesiyle birlikte “erk türk” şeklinde eş anlamlı (sinonim) bir kelime olarak kullanılmıştır.
Bu duruma göre, Türk sözü, tıpkı “erk” gibi “güç, kuvvet, kudret, güçlü, kuvvetli, kudretli” anlamlarını ifade eden bir kelimedir.
Bu açıklamayı destekleyen daha başka deliller de vardır. Mesela, batı kaynaklarının birinde, Türk topluluklarından birinin adı “Türk – Hun” şeklinde zikredilmiştir. Buradaki, “Türk” kelimesi, Hun adının önünde “güçlü, kuvvetli, kudretli” anlamında kullanılmış bir sıfattır. Bundan da anlaşılıyor ki bu Türk topluluğunun adı “güçlü, kuvvetli, kudretli Hun” şeklinde belirtilmiştir.
Aynı şekilde, Türk kelimesi Uygur belgelerinde de “yiğit” kelimesiyle birlikte sıfat olarak kullanılmıştır. Uygur belgelerinde “Türk yiğit” şeklinde geçen bu söz, “güçlü, kuvvetli, kudretli yiğit” anlamına gelmektedir.
Alman Bilgini Le Coq, Uygur belgelerinde görülen Türk kelimesinin, Göktürk Devleti’ni kuran topluluğun adı olan “Türk” sözü ile anlam bakımından aynı olduğunu ileri sürmüştür. Göktürk Yazıtları’nı çözen Danimarkalı büyük Türkolog W. Thomsen de Le Coq’un bu isabetli görüşünü hiç tereddüt etmeden kabul etmiştir.
Macar Bilgini Gy. Németh ise, “Türk” adının “güç, kuvvet, kudret” anlamına geldiğini, bazı Türk topluluklarının da benzer anlamda adlar aldıklarını (mesela Kayı, Kangar, Karan, Kınık) göstermek suretiyle ispat etmeye çalışmıştır.
Buraya kadar verdiğimiz bilgiden çıkan sonucu şu şekilde özetlemek mümkündür: “Türk” sözü, Türkçe “törümek” fiilinden çıkmış bir isimdir. Kelimenin ilk şekli “Törük” olmalıdır. Fakat Türk kelimesinin bu şekilde yazılmış haline Türkçe kaynakların hiçbirinde rast gelinmemiştir. Bilindiği gibi, bu kelime önce “Türük” şekline dönüşmüş, sonra da “Türk” halini almıştır. Bu duruma göre, Türk kelimesinin ilk anlamı “türemiş, yaratılmış, yaratık, insan” demektir. Türk dil bilgisi kurallarına uygun olarak yapılan bu açıklamayı, destani ve tarihi olaylar da desteklemektedir. Fakat kelimenin anlamı bu şekilde kalmamıştır. Kelimenin ses yapısında olduğu gibi zamanla anlamında da bir değişme ve gelişme meydana gelmiştir. Bu değişme ve gelişme sonucunda Türk sözü “güç, kuvvet, kudret, güçlü, kuvvetli, kudretli” gibi yeni bir anlam kazanmıştır. Kanaatimizce, kelimenin ses yapısı ile anlamındaki bu gelişme, Göktürk devrinde tamamlanmıştır. Artık, bundan böyle Türk adı, bütün kaynaklarda “güç, kuvvet, kudret” anlamında bir kelime olarak zikredilmiştir.
Prof.Dr. Salim Koca
Hocamızın açıklamasından sonra devam etmek gerekirse, gururla söylemek gerekir ki Türk milletinin tarihi en az insanlık tarihi kadar eskidir. Bu gerçeklerin bilincinde olan sözüm ona batı medeniyetleri Türklerden ne derece etkilendiklerini gizleme çabasına girerek öz kültürümüzü, tarihimizi saptırma ve gizleme yolunu gitmiştir. Bu bağlamda batı medeniyeti biz Türklerin tarihini -220 den başlatarak kaleme almış. İslamiyet öncesi var olmuş Türk Uygarlığını, kültürünü ve tarihini görmemezlikten gelmiş, Türklerin uygarlıktan nasibini alamamış topluluklar gibi göstermiştir.
Sözde medeniyetin sahibi olduklarını iddia eden batının hakkımızdaki görüşleri ve tarihimizi kaleme almalarına kısaca baktığımızda, Türkleri birer Göçebe sürüsü olarak göstermeye çalıştıkları, son anavatan topraklarımız olan Anadolu’ya sözüm ona 1071 de geldiğimizi, İstanbul’u 1453 de fetih ettiğimizi vs. yazarlar.
Ancak bunların tamamı yanlış ve yanlıdır. Sürekli yanlı ve yanlış bilgilendirmelerle insanların kafalarına sanki Türkler bunlardan ibaretmiş gibi yerleştirilmeye çalışılmış ve refleks haline getirilmiştir.
Belli başlı yanlı, ana saptamalarına, su götürmez belgelere dayanarak bilimsel gerçekleri açıklamak gerekmektedir.
  • Türkler ”Göçebe” değil “Göçmen” idiler.
  • 1071 Doğu Anadolu’ya Türkün ilk değil son göçünün tarihidir.
  • 1453 Tarihi İstanbul’un fethi değil “istirdadı” yani geri alınışıdır.
  • Türk, tarihi başlatan kültürün sahibidir.
  • Türk, Evrensel Uygarlıkların kökenini oluşturandır.
  • Türk, evrende İlk’leri vermiş kişidir.
  • Türk Uygarlığı, Ögül-Uqus denen ileri seviyede düşünce sahibi Türk kişilerinin tarihi başlattıkları ilk uygarlıktır.
  • Orta Asya’da tarih öncesi, kayalara yaptıkları yüz binlerce resimlerden esinlenerek “düşünceyi taşa vurmayı” akıl edip “Yazıyı” icat etmişler.
  • Dilleri, imek/olmak fiiliyle, kökeni şimdiye kadar bulunamamış ve kuramsal seviyede kalmış olan Hint-Avrupa dillerinin belkemiğini oluşturarak onun terk edilmesi gereğini ortaya yazılı belgelerle çıkarmış ve de “İlk Dil” olma şerefine sahip olmuş.
  • Tanrı’dan geliş, O’na dönüş konuları ve varlık-yokluk tartışmaları ile “Felsefe”nin çekirdeğini oluşturmuşlar.
  • Ateş Kültü gereği, “Tiyatro ve Müziğe” ilk adımlarını atmışlar, “Kayalara, Mağaralara” yaptıkları resimler ve yontu sanatının ilk örneklerini olan “Dikili Taşlara” evrensel sanat tarihine en büyük adımları atmışlar.
  • Tarihte ilk kez “Ordu” teşkilatını kurmuşlar, komutanlar arasından “İlk Tarihçileri” vermişler.
  • Yazı sahibi “Göçmenler (göçebe değil) olarak gittikleri yerlerin “Dip Kültürünü” teşkil etmişler onları yazılarının içerikleriyle ışıklandırmışlar.
  • Evrensel uygarlıkların kökenini oluşturmuşlardır.
İşte, zaman ve mekanda, BİLİNMEK İSTENMEYEN ya da BİLİNMEYEN TÜRK TARİHİ‘ni ve KÜLTÜRÜNÜ inkar etmesi beklenen, insanlık dışına itilmesi için uluslar arası çaba sarf edilen TÜRK budur.
Derleme ve Eklemeler
Mete Biricik
2015 Haziran, İstanbul

HAKASYA CUMHURİYETİ



HAKASYA CUMHURİYETİ

Hakas Cumhuriyeti Tarihçesi
1- Hakas CumhuriyetiYüzölçümü 62 bin km kare olan Hakas Cumhuriyeti; Kuzey ve Doğusunda Rusya Federasyonun Krasnoyark, Batısında Kemerova Bölgeleri, Güneyinde Dağlık Altay Cumhuriyeti ve Tuva Cumhuriyetiyle sınırlıdır. Cumhuriyet Büyük Yenisey (Kim suu) ırmağına katışan; Uybat, Uyuş (<Üüs<Ögüs), Erba, Askiz, Abakan nehirleri ve bunların çeşitli derelerinin bulunduğu su bakımından zengin bir bölge üzerindedir. Ülkenin Güneyi, Sayan (Soyon, Soyan) dağlarıyla çevrilidir. Bu dağların adı eski Türk abidelerinde Kögmen olarak geçiyordu. Hakaslar bu dağların güneyinde yaşayan Tuvalılara Soyan diyorlardı. Bu ad da buradan gelmektedir.' Hakasların nüfusu 1896'da 40 bin (yaklaşık), 1914 yılında 40 bin, 1917 yılında 46,8 bin, 1926 yılında 44,2 bin, 1959'da 57 bin, 1979'da 69,247, 1982'de 71 bin kişidir. Hakas Cumhuriyetinde yaklaşık % 80 oranında Rus olmak üzere kırka yakın milletten insanlar yaşamaktadır.2 1989 sayımlarına göre ise sayıları 80328 kişidir. 

 Hakasların Hakas Cumhuriyeti içindeki toplam nüfusa oranı %11,5' tir.3 Bu sayılar çeşitli kaynaklarda farklı gösterilse de bu farklılıklar sadece Hakasya Cumhuriyetindeki Hakaslarısayının içine almak veya Rusya Federasyonundaki tüm Hakasları hesaplamaktan kaynaklanmaktadır. Butanayev' in verdiği sayı bütün Rusya Federasyonu içerisindeki Hakasları içine almaktadır. Mesela, sadece Tuva Cumhuriyetinde 3 bine yakın Hakas yaşamaktadır. Yaklaşık yüz yıllık bir nüfus artış oranı dikkate alındığında Hakasların nasıl asimilasyona uğradığı açık bir şekilde görülmektedir. Hakasya'nın 2/3'si dağlık ve ormanlık alanlardan oluşmaktadır. Topraklarında verimli Minsu bölgesi başta olmak üzere, ülkenin pek çok yerinde ziraatçılık yapıla-bilmektedir. Rusya'nın en büyük vagon üretme fabrikalarından biri Hakasya'da bulunmaktadır. Ülkenin en büyük yerleşim merkezleri başkent Abakan ve Minusinsk şehirleridir. 

Başkent Abakan'ın yaklaşık 150 bin nüfusu vardır. Hakas Cumhuriyeti içerisinde Hakasların en yoğun olduğu bölge Askiz ve çevresidir. Hakaslar atalarından kalan ve Sovyetler Birliği zamanında kutlayamadıkları millî bayramlarını 9O'lıyılların başından itibaren yeniden kutlamaya başlamıştır. Haziran ayında yapılan "Tun Payramı"na herkes millî kıyafetlerini giyerek katılır. Bayramda, atalarının yaptığıgibi, güreş, at yarışları, atıcılık yarışları, halk türküleriyle atışma gibi pek çok etkinlikte bulunurlar. 2 - HakaslarÇin kaynakları eski Kırgızlardan bahsederken Hakas, Hyagas, Hagas, Syatszyasi, Syagesi, Hegesi, Hehe, Hyakya vb... şekillerinde transkribe edilen kelimeler kullanmıştır.4 1920'li yılların başında Sovyet ideolojisinin bir sonucu olarak bu terim yeniden diriltilmiş ve Minsu Ovasında, Yenisey'in Abakan kolu çevresinde yaşayan Türk boylarını birleştirmek amacıyla genel bir ad olarak verilmiştir. Ne tarihin herhangi bir devrinde, ne de günümüzde, kendilerine "Hakas" adı verilen Türk boyları, bu adı kendi kimliklerini açıklayan bir kelime olarak kullanmıştır. Sovyetler Birliği zamanında burada bir kimlik oluşturmaya çalışan ideolojik çabaları bunun dışında tutmak gerekir. Bu konu, "Hooray Devleti" bölümünde V.Butaneyev'den yaptığımız geniş alıntıda, sebepleriyle birlikte açıklanmaktadır. Bugün "Hakas" olarak adlandırılan Türk boylan kendilerini "Tadar" kelimesiyle tanıtıyorlar ki, bu kelime de onlara Ruslar tarafından takılan bir addır ve genel kabul görmüştür. 

1Butanayev, Viktor.HakasıMoskva, 1995,s.6 2Kızlasov, Leonid .R .(Redaktör) İstoriya Hakasii Moskva, 1993, s.3 3Butaneyev, Viktor. Age, 1995, s.5 4Kızlasov,Leonid.R.VzaimootnoşeniyeTerminov "Hakas" i "Kırgız" vPibmennıh İstoçnikah VI-XII Vekov.UçeniyeZapiski,XIII, 1969,s.5-20 Gerek Avrupa gerekse Rus Türkoloji çevrelerinde (Özellikle 1920'li yıllardan sonra yapılan araştırmalarda), Hakaslardan bahsederken (diğer Türk boylarından olduğu gibi) "Türk Dilli" (Tyurkoyazıçnıy) tabiri kul-lanılmaktadır. Bu tabir ilk bakışta bize masum görünse de, gerçekte bölücü bir yânı vardır. Çünkü bu terim "dilleri Türk ama." Anlamına gelmektedir. Buradaki "ama" bilim adamlarının ideolojisine göre anlam kazanmıştır. Yazıyıkullanma tarihleri milattan öncesine kadar götürülebilen bu Türk boylarının "Türklüğü" "medenî" dünyanın içine sin-memiştir. Eğer bu boylar Tür değillerse, neden o mensup oldukları boyların yazıları bu bölgelerde bulunmamıştır? Eğer bu boylar Türk'ten başka ise, kökleri 2 bin yıldan öteye götürülen destanlar neden Türkçedir de başka bir dil-den değildir? Yüzlercesi bulunan yazılı taşlar neden başka bir dilde yazılmamıştır da Türklerin alfabesiyle, Türkçe yazılmıştır. Türkler (Türk boylarından başka?!), hangi mil-letleri Türkleştirmişlerdir? Bu boyların sonradan Türkleştiğini iddia eden "bilimsel kafalar" bu sorulara cevap vermeliler. Peki bu boylar Türk ise neden yüzyıllarca birbirleriyle savaşmışlardır. A.B.Ercilasun hocam "Türk tarihinin özeti, Türklerin birbirleriyle yaptığı mücadeleden ibaret." -deyip Köktürklerin Uygurlarla, Uygurların Kırgızlarla, 

 ----------------- 
Anadolu'daki Beyliklerin Osmanlı'yla mücadelelerinden örnekler vermişti. Cevap budur herhalde. Köktürk metinleri çözülene kadar, hep yazının başka milletleri ait olabileceği önyargısıyla hareket edilmiştir. Yazılar çözüldükten sonra bölgede yaşayan boylardan bir müddet "Türk boyları" (Radloff, Katanov...vb...) olarak bahsedilmiştir. Sovyet ideolojisiyle birlikte "Türk dilli" kandırmacası ortaya atılmış, yeni yeni milletler ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Gerek Sovyet ideolojisine bağlıyabancı bilim adamlarının, gerekse bu boyların kendi içlerinden çıkan yüzlerce bilim adamının, binlerce "bilimsel çalışması" bu boyların kendi tarihlerinin eskiliğini, sınıfsal ayrımın asırlar öncesinden ortaya çıktığını ispata çalışmaktadır. Günümüzde 20'nin üzerinde "yazı dili" olan Türk boyu bulunduğundan hareketle bu çalışmaların son derece "başarılı" olduğu söylenebilir. Bu bölmenin bizce bir de olumlu yanı vardır: Hakaslar, Tuvalar, Altaylar gibi sayıları az Türk boyları, kendilerine ait bir yazı dili oluşturulmasaydı, muhtemelen bugün kendi dillerini bütünüyle unutmuş olacaklardı. Günümüzde "Hakas" genel adıyla tanıdığımız birlik çeşitli boylardan müteşekkildir: Kaçin (Haaş, Haas), Sagay, Kızıl, Koybal, Beltir, Şor vb... boyların başta gelenleridir. Bütün tarihçilerin üzerinde hemfikir olduğu bir görüşvardır. Bugünkü Hakasların ataları eski Kırgızlardır. 

Bugünkü Kırgızistan'da yaşayan Kırgızların bu topraklara göçleri konusunda, çeşitli görüşler olmakla beraber, yoğun olarak X. asırda olduğu kabul edilmektedir. Tarih ne zaman olursa olsun, gerçek şudur ki bugünkü Kırgızistan'da yaşayan Kırgızlar, Bugünkü Hakasların yaşadığı topraklardan göç etmişlerdir. Göç etmeden yurtlarında kalan Kırgızların torunları bugünkü Hakaslardır. 3 - Hakasların DiliHakas dili Türkçenin Oğuz-Uygur grubuna dayanmaktadır. Hakasçaya en yakın dil Çin'deki SarıUygurların ve Fuyü Kırgızlarınm konuştuğu dildir. Yüzyıllardır komşu olmalarından dolayı Altay ve Tuva Türklerinin dilleriyle de Hakasçanın benzerlikleri vardır. Kelimelerdeki ünlü daralmasından (daha çok e>i değişikliği) dolayı da Tatar Türkçesiyle benzerlikler gösterir. "20 asrın başlarında Hakasların %95'in den fazlasıkendi dillerini konuşuyordu. Ekim devriminden sonra komünist rejimin Ruslaştırma süreci neticesinde 1989'da %76'ya düşmüştür."5 Butaneyev her ne kadar Hakasların %76'sının Hakasçayı konuştuğunu yazsa da, özellikle şehirlerde, Hakas nüfusunun Rus nüfusa göre azlığı, çarşıpazarda kendi dillerini konuşma imkanlarının olmaması, Hakasçanın yok olmak üzere olan diller grubuna girmesine yol açmıştır. 

Müslüman olan Türk boylarına göre Arapça ve Farsçanın etkisi Hakas Türkçesinde yok denecek kadar azdır. Buna karşılık uzun bir zamana dayanan (dört asır) Ruslarla birlikte yaşama ve özellikle yazı dilini kullananların Rusçayı çok iyi bilmeleri ve ondan etkilenmelerinden kaynaklanan Rusça etkisi diğer Türk lehçelerine göre daha yoğundur. Bu yoğunluk o dereceye varmıştır ki, en son etkilenmesi gereken cümle yapıları bile Rusçadan bazı etkiler gösterir. Hakasların ataları (Kırgızlar) yazılı dile (Türkçe) sahip en eski Türk boylarındandır. Çeşitli araştırmalar göstermiştir ki, Yenisey havzasında bulunan yazılar, Orhun'da bulunan yazılardan daha eski bir tarihe dayanmaktadır. Bu bölgede bulunan yazının, Orhun bölgesinde bulunanlara göre daha iptidai oluşu araştırıcıları bu fikre götürmüştür. Ancak bazıaraştırıcıların bu bölgede bulunan yazıların Türklere ait olduğu, dolayısıyla Kırgızların (Hakasların) bu yazıyı(Türk dilini) sonradan öğrendiği şeklindeki fikirlerine biz katılmıyoruz. Bugünkü Hakas veya Tuva bilim adamlarının çoğu da Orhun-Yenisey yazılı taşlarınıkendilerinin kabul etmektedirler ki bizce bu doğrudur. "Bugünkü Hakasya bulunan bölgelerde VII-XII. Asırlarda eski Hakas (Kırgız) devleti vardı. Bu bölgelerde bulunan yazıların çokluğundan, o zamanlar sadece hanların, beylerin değil, sıradan halk arasında da yazıyıbilenlerin çok olduğu anlaşılmaktadır... Altı asırdan fazla yazıyı kullanan bir halkın şüphesiz, bu yazıyı öğretecek okulları, öğretmenleri ve de edebî gelenekleri de vardı. 5 Butaneyev, V. Hakası, Moskva, 1995, s .6 

---------------------- 
Mesela Haya-Pazı adlı kayada IX yüzyıl ortalarında yazılan "Hepiniz dinleyin,insanlar,Kara Sengir'in elçisini" şeklindeki hitap, bir kişinin değil, pek çok insanın okumasıiçin yazılmış olduğunu gösteriyor. Yazıyı okuyanlar, kendi damgalarını kayaya vurmuşlar.619. asra gelindiğinde Hakasya'da okuma yazma oranın yok denecek kadar az olduğunu, çeşitli araştırma ekiplerinin haberlerinden anlıyoruz. Okur yazarlık ancak çeşitli papaz okullarında ve Rusçayı öğrenmek yoluyla oluyordu. Nitekim Hakasların yetiştirdiği en büyük bilim adamı N.F.Katanov da öğrenimine böyle bir okulda başlamıştır. Bugün Hakas olarak adlandırılan çeşitli Türk boylarından folklor derlemeleri Kastern, Radlov ve Katanov tarafından yapılmıştır. Bu derlemeler Radlov Probenlerinin II. ve IX. Ciltlerinde yayınlanmıştır. 1920'li yıllardan itibaren Hakasya'da alfabe yapma çalışmalarının başladığını görüyoruz. Hakaslar 1924 -1929 yıllarında Kiril temelli bir alfabe kullanıyorlar. 1929-1939 yıllarında ise Latin temelli bir alfabeye geçiyorlar. 1939 yılında yeniden Kiril kökenli alfabeye dönüyorlar. 1946 yılında alfabeye iki harf (c, ğ), 1962 yılında "n" harfleri ekleniyor. 

 Bugün de bu alfabe kullanılıyor. Hakas Türkçesi bilimsel araştırmalarda "azah" şivesi (veya dili, lehçesi) olarak adlandırılmıştır. Buradaki azah kelimesi Eski Türkçede "adak" (ayak) olan kelimenin çeşitli Türk lehçelerinde aldığışekilden hareketle verilen bir adlandırmadır. "Hakas Türkçesinin Sagay (Askiz, Taştıp Bölgesinin Kuzeyi) Beltir (Üst-Kindırla, Üst-Sos, Arbat köyü) Kaçin (Üst-Abakan, Altay, Şirin Bölgelerinde), Koybal (Kaçin ağzı içerisinde kaybolmuştur.), Kızıl (Şirin Bölgesi, Ak ve Kara Üüs ırmakları boyu), Şor (Hakasya'nın Taştıp Bölgesinde) ağızları vardır. Bu ağızlardan Beltir Sağay ağzı içerisinde erimiştir. Koybal ağzı Kaçin (kendilerince Haas) ağzı içerisinde erimiştir."7Şorların çoğunluğu (Bütün Şorların nüfusu 20 bin kadardır.) Hakas Cumhuriyeti dışındaki bölgelerde yaşadığı için, günümüz Hakas yazı dilinin "Şorca"nın özelliklerini yansıtmadığı ve "Şorca"nın farklı bir dil olduğu iddiasındadır. Sovyet Türkolojisinde de çoğunlukla "Şorca" Hakasçadan ayrımütalaa edilmektedir. Böylece günümüz Hakas yazı dilini oluşturan dört ağız kalmaktadır. Bu ağızlardan ikisi (Sağay, Kaçin) temel alınarak günümüz Hakas yazı dili oluşturulmuştur. Dille ilgili yaptığımız çalışmalarda Hakas yazı dilinde temel alınmayan diğer ağızların da genel Türkçenin pek çok özelliğini içinde barındırdığını gördük. Bu yüzden bugünkü Hakas yazı diline bakarak, Hakasların bütünün konuştuğu dilin genel Türkçeden çok farklıolduğu şeklinde bir yargıya varmak doğru olmayacaktır. Aslında bu hüküm diğer Türk lehçeleri için de geçerli olmak gerekir. Oysa bütün ağızlar göz önüne alınırsa Hakas Türkçesinin Eski Türkçeye en yakın Türk lehçelerinden biri olduğu kolayca görülecektir. 

Genel Türkçeye göre Hakas Türkçesinin belli başlıses, farklılıklarını, antolojideki metinleri okuyanlara faydası olacağından hareketle, buraya almak istiyoruz. Eski Türkçe> Hakas Türkçesi (ET>Hak.) Kelimenin ilk hecesindeki e sesleri i olmuştur: er>ir, etek>idek, eri->iri-, ertoirte, kel->kil-, keıt->kirt-, kes->kis-. ET'deki "i" sesi daha kısa bir "i" sesine dönüşmüştür. ET'deki -d- sesi -z- >-s- olmuştur: adak>azah(ayak), adgır>ashır(aygır), eder>izer(eyer), ıd->ıs-(göndermek) İlk heceden sonraki bütün yuvarlak ünlüler düzleşmiştir.Kalın sırandan bütün "k" sesleri, gırtlaksı bir "h"sesine dönüşmüştür: kan>han, kaya>haya, kır>hır, kızıl>hızıl, kon-> hon-, kuş>hus. Kelime başındaki b- sesleri p- olmuştur: baş>pas, balık>palıh, bat>pat-, bay>pay, bil>pil-, boğ->poğ-. Kelime başında y-sesleri çoğunlukla ç-, bazı kelimelerde n- olmuştur: yağ->çağ-, yazı>çazı, yer>çir, yol>çol, yük>çük, yüz->çüs, yağmur>nanmır, yan->nan-, yemiş>nimis. Kelime başındaki ç- sesleri s- olmuştur: çık->sıh-, çak->sah-, çap->sap-, çöz->sis-. Son yıllarda Hakas milliyetçileri arasında Köktürk kökenli alfabeye dönme tartışmalarının olduğunu da burada belirtmeliyiz. 4 - Hakasların DiniHakaslar tabii olarak diğer Türk boyları gibi "Göktanrı" inancına sahip idiler. "Hakas inanışlarına göre kainat üç bölümden oluşmaktadır. Üstte "çağan çiri"(Tanrı yeri) denilen dokuz katlı gök bulunmaktadır.

 En üstte "Akçağan" veya Ha-kasların diğer ifadeleriyle "Huday Çağan" oturmaktadır. "Akçağan" bütün Çağan Çiri'nin tek hakimidir. Diğer kat-larda ise iyiliği temsil eden ve her biri değişik görevler üstlenmiş Akçağan'ın yardımcıları ulunmaktadır. Bunlar toprak, bitkiler, hayvanlar ve diğer tabiat olaylarıyla meşgul olmaktadırlar. Bu yardımcıların en meşhurlarıUmay, verimlilik ve çocuk ruhlarıyla, Ayzık, namuslu kadın ve temiz erkeklerin yardımlarıyla, Çaltırah Çayıçı, şimşek çaktırarak kötülüklerin yeryüzünden temizlenmesi ile meşguldürler. Şaman ise altıncı katta oturmakta ve yeryüzündeki samanlara yardımcı olmaktadır. Dağlarla il-gilenen dağ iyesi Hubay Han, nehir iyesi Sugday Han, rüzgâr iyesi Çildey Han, soğuk iyesi Humduzak, ateş iyesi Ot İney vb.. Akçağan'ın diğer yardımcılarıdır."8Bu inançları Ruslarla karşılaşmalarına kadar devam etmiştir. Ruslarla karşılaştıktan sonra Hıristiyanlaştırma çabalarının yoğun bir şekilde yapıldığını görüyoruz. Bu çabaların nasıl olduğunu bir Hakas tarihçinin kaleminden, yaşanmış bir olayı vererek aktarmak daha doğru olacaktır: "1886 yılının 15 Temmuzunda Hakasya'ya büyük bir 6Kızlasov, Leonid ,R Ortın Çüs Çıllardağı Hakastarnın Literaturazınanar Paza Folklorınaiiar, s.34-36 7Baskakov, N.A.(Baş redaktör) Grammmatika Hakasskogo Yazıka, Moskva, 1975, s.3-8 8Deliömeroğlu, Y.Hakaslar ve Hakasya, Yeni Türkiye, S. 16,Temmuz Ağustos 1997, Türk Dünyası Özel Sayısı,s. 1579-1580 

----------------------
 haber yayıldı. Bu tarihte 3003 kişiyi Askiz ırmağında zorla Hıristiyanlaştırdılar. Bu olayı bütün gerçekliğiyle anlatayım. Halkı Hıristiyanlaştırma çabaları çok olmuş. Bunun başlıca sebebi halkı, kilisenin baskısıyla Tanrıya inandırıp, hanın politikasına uygun hale getirmek imiş. Halkı Hıristiyanlaştırmak için Kızılyar'da yaşayan Kim vilayetinin başpapazı gelecek olmuş. Onun bir adı da "arhiyerev" imiş. Papazın gelmesi için Askiz dumasının (meclisinin) yöneticileri nasıl hazırlanmışlar: Askiz meclisinde 12 boydan üyeler bulunuyormuş. Meclisin baş yöneticisi bu 12 boyun temsilcisi de oluyormuş. Bu kişi boyların başı olarak adlandırılıyormuş. Bu meclisin başkanı en bilgili kişi kabul edilirmiş. Bu kişilere Knez (prens, boy beyi) adı da veriliyormuş. Obaların yöneticileri bu knezlerin yardımcılığına getirilirmiş. Vergi toplayan memurlara ise "Tazol" (Esaul) denirmiş. 12 boyun obaları, bugünkü Askiz, Taştıp, Pii, Altay Bölgeleri içinde kalan yerlerde imiş. Meclis yöneticileri, boy başlarını toplayıp, konuşarak, halkın 10 Temmuzda Askiz'de toplanmasını istemişler. Meclisin emriyle, boy beyleri genç yaşlı, çoluk çocuk kim varsa toplayıp Askiz'e getirmişler. 

 Toplanan bu insanlar Askiz ırmağının iki yakasında başpapazı beklemeye başlamış. Başpapaz Askiz'e zamanında ulaşamamış, ancak 14 Temmuzda gelebilmiş. 15 Temmuz 1876'da da halkıvaftiz etmişler. O 5-6 gün içinde bu geniş halk yığınıboyların yöneticileri tarafından kaçmasınlar diye beklenmiş. Toplanan halkı E.S.Katanov kendi mal varlığıve yiyecekleriyle beslemiş. Ona meclisin başkan yardımcısı olan A.M.Kızlasov ve Beltirler boyunun temsilcisi İ.A.Asaçakov yardım etmişler. Onların parasıyla şeritli haçlar satın alınmış. Yine E.S.Ktanov'un yönetiminde Askiz nehri üzerinde köprü yapılmış. Irmağın kıyısında papazların oturacakları platformlar inşa edilmiş. Halkı vaftiz etmeye (Hıristiyanlaştırmaya) başpapaz Antoniy, onun yardımcısı A.Ugryumov, gelmiş. Minsu, Pii, Askiz, Taştıp ve Abakan'daki kiliselerin papazlarıonlara yardımcı olmuşlar. Başpapaz Antoniy'i ve konuk papazları Meclis yöneticileriyle birlikte, altın madenlerini işleten tüccar P.İ.Kuznetsov karşılamış. Kuznets misafirleri kendi evinde ağırlamış. Vaftiz günü, halkı sabah erkenden toplayıp, erkekleri ve kadınları (çocuklarla birlikte) ayırmışlar. Yine onlarıyüzerli gruplara ayırmışlar. Karşılarında duran platforma Antoniy çıkıp dua okumuş, duaları E.S.Katanov Hakas diline aktarmış. Dua bittikten sonra halka suya girmeleri emredilmiş. Her kişinin üç kez suya dalması gerekiyormuş. Bunu gören halk, uğuldayıp bağırışmış. Birbirleriyle konuşmuyor, bağrışıyorlarmış. Sudan çıkanların boyunlarına şeritli haçlar takılmış. Bu şekilde sadece bir günde 3003 kişiyi vaftiz etmişler. 

 Bu 3003 kişinin 612'si Kam imiş. Bu kadar çok insana nereden ad bulunacak. Bu yüzden erkeklerin hepsine Vladimir, kadınların hepsine de Mariya adını vermişler. Halkı vaftiz etmeye yardım ettikleri için meclisin önde gelenleri ödüllendirilmiş.9Üç yüz yıllık Hıristiyanlaştırma çabalarından sonra. Ekim devrimi gelmiş ve ateistleştirme çabalan başlamıştır. Modern Hakas yazarlarının edebî eserlerinde; "Kam'ların halkı nasıl dolandırdığı, hastaları mal karşılığında tedavi ederek zengin olduğu, halkın malını, yiyeceğini elinden aldığı temalarının işlendiğine sıkça rastlıyoruz. Bu dinsizleştirme çabalarından sadece kamların nasibini aldığını söylemek doğru olmaz. Papazlar da bu kampanyadan, kamlar kadar olmasa da, nasibini almıştır. Günümüzde Hakasların çoğunluğu Hıristiyan olarak bilinse de, eski inançları (Kamlık) hakkında yoğun bir ilgiye sahipler. 5-Hakas TarihiArkeoloji araştırmaları bugünkü Hakasların yaşadığıbölgelerde M.Ö. 35 bin yılından önce insanların yaşadığınıortaya koymuştur. Yine bu araştırmalardan M.Ö. 7-3 bin yıllarında bölgede hayvancılık ve ziraatla uğraşıldığıanlaşılmıştır. MÖ. 4,5-4 bin yıllarında "Afanasyev" olarak adlandırılan kültürden günümüze çeşitli süs eşyaları ve kap kaçak ulaşmıştır. Bilinen tarihinden XIX asrın sonuna kadar bugünkü Hakasya topraklarında olanları kronolojik sırayla "İstoriya Hakasii"10 den alarak veriyoruz. Arkeoloji araştırıcıları bu bölgedeki kültürleri tarihin çeşitli dönemlerine göre adlandırmışlardır. 

 Bölgeye M.Ö. 3 bin yılının başında Tazmin, ortasına Afanasyev, sonunda Okunev kültürü adıverilmiştir. M.Ö. 2 bin yılının başlan ve ortası Andronov, MÖ. XIII-VIII. Asırlar Karasuk, VII-III.Asırlar Tagar kültürleri olarak adlandırılmaktadır. MÖ. III. Asırdan itibaren bu bölgenin Hunların idaresine girdiğini görüyoruz. V. Asrın sonu VI. Asrın başlarında Kırgız devletinin kuruluşu. VII. Asırda Yenisey civarında yazının kullanılması. IX-XII. Asırlarda Kırgız hükümranlığının güçlenmesi. 711 yılında Kıgızların yaşadığı bölgeler Köktürklerin eline geçiyor. 745 Türk kağanlığının yıkılışı. 758-840 Kırgızların Uygurlara karşı mücadeleleri. 1207 Moğolların Kırgız yurduna girişi. 1218, 1254, 1275-1293 yıllarında Kırgızlar Moğolllara karşı ayaklanmalarda bulunuyorlar. 1293 Kubilay önderliğindeki Moğol ordularının Kırgız devletini bütünüyle ortadan kaldırması. 1368 Moğol imparatorluğunun yıkılışı. XV-XVI. Asırlarda Kırgız yurdunda Altışar, Altır, Tubin, Ezer beylikleri dönemi. XVI. Asrın sonu Yenisey boyundaki Kırgız oymakları Moğolların egemenliğine giriyor. 1628 Krasnoyarsk kalesi Ruslar tarafından kuruluyor. 1667 Kırgız toprakları Cungarların egemenliğine giriyor. 1703 Cungarlar Kırgızları (Hakasları) sürgüne götürüyor. 1708 LPetro Sibirya bölgesinde reformlar yapma kararı alıyor. XVIII. asrın başı Hakaslar Ruslar tarafından Hıris- 9Pataçakov,K.M.Sablığ Kizilemin Çurtazi, Ah Tashıl,Abakan,1983,S.31, 10 133-134 10 Çebodayev, Pyotr, İ. İstoriya Hakasii, Abakan, 1992

 ----------------
 tiyanlaştırılmaya başlıyor. 1722-1723 D.G.Messerşimid'in Hakasya'ya araştırma gezisi. 1733-1743 İkinci grubun (G.F.Miller, İ.G.Gmelin ve İ.E.Fişer'in) araştırma gezisi. 1738-1740 ilk maden ocaklarının kuruluşu.'1772-1773 P.S.Pallas ve İ.G.Georgi'nin araştırma gezileri. M.M. Spe-ransk'ın bölgedeki yönetim reformu.. 183O'lu yıllar Ha-kasya'da altın çıkarılmaca başlanması. 1864 Ust Ab-akan'da Hakasya'da ilk okulun açılışı. 1866 Abakan'da ilk demir işleme fabrikasının kuruluşu. 1877 Minusinsk'te Bölge müzesinin kuruluşu. "Çin tarihlerine ait yıllıklarda Kırgızlar M.Ö.2. yüzyılda Hunlar zamanındaki olaylar anlatılırken karşımıza çıkmakta ve Kırgız Türklerinin bilinen ilk dev-letlerini M.Ö. II. yüzyılda kurdukları söylenmektedir."11F.Budak'ın bahsettiği bu Kırgız hükümranlığıhakkında fazla malumatımız olmamakla beraber, Kırgızların Sayanların Kuzeyinde, Abakan ırmağıYenisey'in bir kolu) boyunda ve Binsu ovasında millattan önceki yıllardan beri yaşadıkları söylenebilir. "Kögmeni aşarak Kırgız ülkesine kadar ordu sevk ettik...", "...Kögmenin yeri suyu sahipsiz kalmasın diye Az, Kırgız kavmini düzene sokup geldik. Savaştık... ilini geri verdik..", "Kül Tigin yirmi altı yaşında iken Kırgıza doğru ordu sevk ettik. 

Mızrak batımı karı söküp, Kögmen ormanını aşarak yürüyüp Kırgız kavmini uykuda bastık. Kağanı ile Songa ormanında savaştık. Kül Tigin, Bayırkunun ak aygırına binip atılarak hücum etti. Bireri ok ile vurdu, iki eri kovalayıp takip ederek mızrakladı. O hücum ettiğinde, Bayırkunun ak aygırını, uyluğunu kırarak, vurdular. Kırgız kağanını öldürdük, ilini aldık..."12Köktürk metinlerinde hakanların Kögmen (Sayan)'i aşarak Kırgız ülkesini basmalarından, hakanlarınıöldürmelerinden, açık bir şekilde bölgede Kırgız varlığın ve bu varlığın güçlü olduğu anlıyoruz. Köktürk hakimiyetinden sonra da bu Kırgız varlığıgüçlenerek devam etmiştir. 745'te Köktürk hakimiyetine Uygurlar tarafından son verilmiştir 745-848 yıllarıarasında hüküm süren Uygurlar da, Köktürkler gibi Kuzeylerindeki Kırgız varlığıyla mücadele etmiştir. "840 yılında Kırgızlar, Uygurlara galip geldiler. Uygurlar Doğu Türkistan'a ve Çin'e kaçtılar. Kırgızlar, Uygurların peşinden Amur'a kadar gittiler."]3IX. asırda Kırgız Devletinin sınırları Batıda Iıtiş, Kuzey ve doğuda Angara ve Selenga ırmaklarına, güneyde Gobi çölüne kadar ulaşmıştır.14X-XII. asırlarda Kırgız Hükümdarlığı tüm güney Sibirya'yı içine alıyordu. XIII. Asrın başından itibaren Moğollar Kırgız Hükümranlığının içlerine kadar girdiler. 1218 Moğol hükümranlığını kabul etmeyen Kırgızlar, onlarla yaptıkları savaşta yenildiler. 1273'teki ayaklanmada başarılı oldular ve 20 yıl kadar kendi kendilerini idare ettiler.

 1293'tek son yenilgilerinde şehirleri yıkıldı, ülkedeki insanlar sürgün edildi. Sürgün edilenlerin yerlerine Moğol boylan yerleştirildi.15XIV. asrın sonlarında Moğol İmparatorluğu çöktüğünde, bölgedeki halklar yeniden kendi kendilerini yönetmeye başladılar. Fakat XVII. asırda bile yerli halkla Moğollların birbirlerine saldırdıklarını görüyoruz. Bu asırda Ruslar da artık Hakas sınırlarına ulaşmıştı. Ruslar 1604 yılında Tom, 1618 yılında Kuznets, 1628 yılında Krasnolyarsk kalelerini kurdular ve bölgedeki yerli halktan vergi toplamaya başladılar. 1707 yılında Abakan kalesi bölgedeki Rusların merkezi hâline getirildi. 1718'de Ruslar Sayan dağlarında merkez kurdular. 1756 yılında dağlık Altay Bölgesi Rusya'ya bağlandı.'6Kırgız Devletinin çöküşünden sonra ve Rusya'nın bölgeye tam hakim oluncaya kadarki zaman içerisinde bugünkü Hakasların yurdu olan bölgede neler olduğu konusunda kaynaklarda yeterli bilgiler yok. Günümüzde Hakas tarihi, etnografyası, antropolojisi hakkında en çok araştırma yapanlardan biri olan V.Butanayev ve eşinin ortak bir eserinden geniş bir alıntı yaparak bu dönem hakkında bilgi vermek istiyoruz: "Bizim halk bana dönüp soruyor -nereden çıktı"Hooray" sözü? Burada ben halkımla gurur duyuyorum. Onlar biz duymadık, bilmiyoruz Hooray kelimesini, bu yüzden o yoktur demiyorlar. 

Niçin bizim halkın eski adı Hooray olmuş? Bu halka açık bir şekilde anlatılmalı. 1923 yılında Tatar bölgesi temellendirilmiş.İşte o sırada bizim halkı "Hakasa" döndürüp, yazıya geçmişler. "Hakas" kelimesini öğrenimli kişiler (N.Kozmin, S .Moynagaşev) Çin yazmalarında bulmuşlar. Tan sülalesi zamanından kalan kaynaklarda (IX-X yüzyıllarda) bizim yurdumuzdaki Kırgız Hanlığından bahsedilmektedir. Çinliler "Kırgıs" kelimesini doğru şekilde telaffuz edemeyerek "hyagas", "syatsyası" demişler. Gerçekten de efsanelerde Kem ırmağı boyunda Kırgızların uzun zaman yaşadıklarından bahsedilmektedir. Abakan civarındaki eski su yolları "Hırgız arığlan" (Kırgız arkları, kanalları), "Hırgıs çolı" (Kırgız yolu) diye adlandırılıyor. Töö civarında demir madeni çıkan yerler "Kırgızların yaptığı yerler" oluyor.Tabat kavşağında "Hırgıs oramnarı" (Kırgız hendekleri) denen yer var. Orada Moğollarla savaşmışlar. Üüs ırmağı kıyısındaki düzlüklere "Hırgıs tarlağları" (Kırgız Tarlaları) diyorlar. Taşla yapılan mezarları "Hırgıs söökteri" (Kırgız mezarları) diye adlandırıyorlar. Aynışekilde "Kırgız Mezarları" Töö 11Budak,Feyzullah. Kırgızistan Dünü. Bugünü, Yarını Yeni Türkiye 16Türk Dünyası Özel Sayısı.Temmuz-Ağustos 1997, s. 1254 12 Ergin,Muharrem. Orhun Abideleri. 24.baskı,İstanbul, 1999, s. 17-23 13 Kızlasov.Leonid.R.Drevnyaya i Srednevekovaya İstoriya Yujniy Sibiri. Abakan.1991 ,s.47 14 Kızlasov,Leonid.R.age. 1991.S.47 15 Kızlasov,Leonid.R.age. 1991.S.52 16 Kızlasov,Leonid.R.age.l991,s.52-53

 ------------------ 
civarında, Polit köyü yanında, Üüs kıyısındaki Hozanah denen yerde, Taar bey dağının eteğinde, Çul'daki köyün yanında ve başka yerlerde de var. Fakat "Hakas" tarlaları, kanalları, hendekleri, yapılı yollarıyla hiç karşılaşmıyoruz. "Hakas" Çin kelimesi. Bizim büyüklerimiz bu kelimeyi doğru da telaffuz edemiyorlar. "Hahas" diyorlar. Bu anlaşılabilir, başka milletin kelimesini telaffuz etmek güç. Fakat o zaman halka kendi adı çok gerekli idi. îster o Çinceden alınmış olsun, isterse telaffuz etmek zor olsun. Çinceden alınan söz bizim halkımızı tarihine döndürmüştür. Burada yaşayan halkı birleştirmiş. Kendi adını yitirmiş, baskı altında yaşayan halka bu büyük bir güç kazandırmış. Bu yüzden "Hakas" adını geri almak, o za-manda büyük bir başarı olmuş. Şimdi, herkesin "Hakas" sözünün nereden çıktığını bildiğini düşünüyorum. Biz Çin kelimesiyle adlandırılmışız, "Hakas" kelimesinin Hakasçadaki karşılığı "Kırgız"dır.

 Bu yüzden biz Hakas-Kırgız oluyoruz. 1207 yılında Cengiz Han, bütün Moğol oymaklarını birleştirip, gücü kendi eline almış. Böylece, bütün Moğolların başı olmuş. Adını anmak, kutuna dokunmak korkunç olmuş. Cengiz Hanın dünyayı talan edip, titrettiğini herkes biliyor. Bizim yurdumuz ise Cengiz Hanın en yakın komşusu. Kırgız devletiyle savaşmak için Cengiz Han büyük oğlu, ToçıHanı göndermiş. Böylece XIII. Asırda Moğollar, Kırgız hanıyla savaşıp, devleti parçalamışlar. Bağımsız Kırgız halkı Moğol hâkimiyetine girmiş. 1293 yılında Kubilay Han (Cengiz Hanın torunu) Kırgızların yarısını, Mançurya'ya sürgüne götürmüş. Kalanlar Moğol hanının bir bölgesi olmuşlar. XV-XVII. yüzyıllarda Kırgızlar, yeniden güçlenip, Kem kıyısındaki oymakları yeniden birleştirmişler. Böylece onlarının yönetimiyle Hongoray-Hooray adında yeni bir devlet oluşmuştur. Buna XVII-XVIII. yüzyıllardaki belgeler tanıklık etmekteler. F.İ. Stra-lenberg'in yaptığı Sibirya haritasında Yenisey civarı "Hon-goray" yeri diye adlandırılıyor. Buradaki Moğol hak-imiyeti bittikten sonra XV-XVI. Asırlarda, Hongoray-Hooray bütünlüğü yeniden kurulmuştur. Bu birleşen halkıKırgız soyundan beylerin yönettiği açık. O zamanki belge-lerde bizim yurdumuz bazen "Kırgız yeri" bazen "Hooray yeri" diye adlandırılıyor. XVII. asırda ilk Rus elçileri Kırgız yerinin başını ""Kırgız Hanı" diye adlandırıyor.

 Ab-akan şehrinin kurulması hakkında şöyle yazıyorlar: "Hon-goray yerinin ortasında Rus kişiler şehir kurmuşlar." XIX. asrın başında büyük Fin bilim adamı A.Kastren "Hızılçarzar (Krasnoyarsk)'ta vergi ödeyen Tatarlar Hon-goray kelimesiyle anlatılıyor." şeklinde yazıyor. Fakat onlar yeni birleşen toplumu Kırgız diye adlandırmıyor? Bu eski Kırgız devleti olmadığından herhalde. Bu yeniden birleşen, yeniden kurulan bir devlet. Onu yiğit Kırgızlar da birleştirmiş olsa Kırgız adınıvermemişler. Moğol Hanı, Çin Hanı, Rus Hanı belgelerinde Ha-kasyayı "Hongor" veya "Hongoray" diye adlandırmışlar. Günümüz Hakas dilinde "Hongoray" yerine "Hooray" den-mekte. Bizim dilimizde -ğ-, -fi- seslerinin bazen düştüğü herkesçe biliniyor. Örnek verecek olursak Mongol> Mool, tanah>taah (Kızıl ağzında), oğlı>ool, ahsı>aas. Hooray, Hakas kelimesi. Buna benzer kelimelerle Türk boylarının adlarında çok karşılaşıyoruz: Uygur, Hungar, Bulgar, Kurıkan vb... Şimdi komşu boylara dönelim, biliyor mu onlar bizim Hooray adımızı? Soyan (Tuva)lardan başlayalım: 1840'lıyıllarda A.Çihaçev Altay dağlarına gittiğinde, Soyanlar Hakas kelimesini bilmiyorlarmış, fakat "Soyan dağlarınıaşıp, kuzeye doğru gidersen Honru (Honğaray) adlı halkın yaşadığı yere ulaşırsın." Böylece onların bizim Hooray adımızı önceden bildiği görülüyor. Tilegler (Altaylar) bizi "Hoñıray-Sağay" diye adlandırıyorlar. Honıray'la Tileg (Altay) eskiden bir boy imiş, derler. Çıstañastarın efsanelerinde bizim boy Kırgız-Hooray oluyor. Bu yüzden komşu boylar "Hooray" adımızı biliyorlarmış. 

"Hooray" kelimesi hakkında bilgi verenlerin adlarınıyazayım: Çebodayev Pilen ihtiyar(Ashıs), Tyukpeyev Öski ihtiyar (İs Piltiri), Yangulov Meyespek (Hara Höl), Ulçugaçev İ. (Hogaylar köyü), Çebodayev Kazonay ( (Matkiçig), Burnakov Toyban (Kindirlig), Solomaçev İlya (Hızıl Has), Kızlasova Abdakin nine (Hoyza), Bıtotov F.G. (Üs Çul), Şuşanaçev İ.V. (Ağban), Sunçugaşev Silke (Ç Ashıs), Kongarov Sohan (Salgınnar köyü), Tugujekova Mayra (Ağban) vb... Çebodayev Kazonay, sağlığında, bana "Hooray" hakkındaki efsaneyi anlattı. -Hooray ne demektir? -diye sordum. Kazanoy ihtiyar şaşırdı: -"Yavrum sen nasıl bilmezsin? Tadarların (Hakasların) eski adı Hooray imiş!" Daha sonra başkalarından da çok sordum: Ne idi Hooray? Seektig'de yaşayan Ulçugaçeva Manu nine dedi: TolıHooray halkı, Hakas halkı imiş! Kindirlig'deki Sagalakov Taars ihtiyar "Hooray, biz oluyoruz" dedi. Sonra da buna ekledi:"Soyan dağlan bizim dilimizde Sabına sıradağlarıoluyor. Güney tarafı Soyan Sabınazı diye adlandırılır, Han Tiğir suyundan berisi ise Hooray Sabınazı." Şarkılarda rastlıyoruz: "Hooray'ın yaşadığı yerde, acıçekmeyen boy yoktur.", "Düğmelerini çözmekten korkuyorsun, Peserey, Hooray halkım geldiğinde, niçin korktun,Peserey." Peserey şarkısını Kuybışev sovhozunda yaşayan Çaptıkova P.P. söylemiş. (OğullarıŞaşa, İvan Abakan'da yaşıyorlar.) Hooray kelimesi şarkılardan başka, ağıtlarda, bilmecelerde, efsanelerde, kahramanlık destanlarında 

--------------------
 karşımıza çıkıyor. Burada hepsini yazamayız. Birkaç örnek verelim: "Al Hooray (Bütün Hakasya) sesli, Kazan boylu (bilmece- guguk) Tutatçikova Marfa nineden dinledim. O Arsan köyünde Tutatçikov İbden ihtiyarın karısı imiş. "Dokuz köşe Toh Hoorayda bir şey olmamış." (Burnakov Simonka'nın karısından dinlediği söz, Oot Piltiri), "Toh Hooray'a söz^)lmayın." (Sunçugaşev Silke,Ç Ashıs) ve başkaları... Kahramanlık destanlarında: "Toydaki halk kaynaşıyor, Toh Hooray devamlı gülüyor. (Altın Çüs, s.80) Toy düğün bitiyor, Toh Hooray dağılıyor. (Altın Çüs, s.56) "Dünyayı bütünüyle görüyor, Tile Hooray'ın çevresine bakıyor. (Destancı Sırgaşev K. Hızıl Suğ). Yiğit cesur alplar için söyle konuşuyorlar: Uzun boylu, yoğun tokmak belikli, Toh Hooray yüzlü, doğan gözlü" (Kulagaşev Obdo) ve başkaları. Kamların alkışlarında "Çit dibini gözlüyorsun, Tile Hooray'a dağılırsın" (Katanov, N.F., s583). Kam kişi bir kişinin öleceğini veya sağlıklı olacağını söylerken:"Köy halkını deneyin, Toh Hooray'ı çevreleyin!" (Nerbışev Tikper, Kiçig Nonıp).. Hooray hakkında bilinenleri burada bütünüyle veremesek de görüldüğü gibi pek çok var. Dilde kalan tanıkları ne yapacağız? Dönelim Kırgız hanlığından sonra kurulan Hooray Hanlığına. Bilim adamları Hooray hanının feodal devlet olarak görüyor. Burada bize şaşırtıcı gelen nedir? Niçin "Hooray" sözü unutulmuştur. (Bu sözü S.D.Moynagaşev bilmiyor olmalı). Niçin biz Çinlilere ait bir kelimeyle anlatılmışız. 

Peki bizim kendi gerçek adımız, bizi niçin böyle ürkütüyor? XVII. asırda Asya'nın göbeğinde Moğolların Altın Hanı, Oyrat Hanı (Çungarya) güçlü hanlar imiş. Kuzeyden Rus Hanı sıkıştırıyor. Hooray'ın etrafına şehirler kuruyor: Tom (1604), Aba (1618), Kızılyar (1628) Kanskay (1636) Açıh şehri... Moğol Hanı, Çungarya Hanı, Rus Hanı, hepsi de Hoo-rayların zengin yurduna dişini batırırdı, Ala doğan kuşu gibi, kapıp alırdı. Bu kargaşa zamanında Kırgız-Hooray'a biriyle birlik olmak, yardımlaşmak ihtiyacı doğmuş. Hoo-raylar Çungarya Hanıyla yardımlaşmış. Böylece Moğollarla, Çungarya savaştığında Çungaryanın (Oyrat Moğol!arı-Kalmuklar) yanında yer almış. Ruslarla, Hoo-raylar savaştığında Çungarlar (Oyratlar) Hoorayların yanında yer almış. Fakat 1703 yılında felâket gelmiş. O yıl, Kırgız-Hoorayların çoğunu Oyrat hanı Altayların ardınca sürgüne götürmüş. Kırgız-Hooray beyleri, bazen kendileri razıolmuş Oyrat yerine gitmeye, bazılarını zorla götürmüşler. Bunu doğru şekilde ortaya koyan belgeler henüz ortaya çıkmadı. Benim hesabıma göre Kırgız-Hoorayların yüzde yetmişi sürgüne gitmiş. Sonra yansı, tekrar yurduna dönse de, o sürgün bizim halkımız için büyük bir felâket olmuştur. O sürgüne gidenlerin nesilleri günümüzde bile Çin'de yaşıyor. Korkunç 1703 yılından başlamış bizim halkın acıgünleri. 

 Ruslara karşı koyacak alplar kalmamış. Rusların tahakkümü altına girdikten sonra, Rus belgelerinde "Kırgız Yeri", "Hooray Yeri", Kırgız-Hooraylar kayboluyor, onun yerine "Minsuğİnorodetstri" (Binsu Yerlileri), Yasaçnay Tatarin" (Yerli Tatarlar) adları ortaya çıkıyor. Gerçekte sahibi nasıl isterse, öyle adlandırır kendi kölelerini. Şimdi biz "Tadar" kelimesine geldik. Biz hâlâ da kendimizi "Tadar" kelimesiyle adlandırıyoruz. Peki nereden çıkmış bu "Tadar" sözü? Biz, Ruslar geldikten sonra bizim "Hooray" devletimizin dağıldığını, gözü güzel "Hooray halkının" adını yitirdiğini gördük. Onları Ruslar Abakan Tatarları, Üüs Tatarları diye adlandırmışlar. Zaman içerisinde bu söz içimize sinmiş. Halk da tahakküm altında, kendi adını unutup, kendini Tatar olarak adlandırmaya başlamış. Fakat burada halkın suçu yok. Zor günleri görünce, hayatta kalma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Az da olsa, Kırgız-Hooray halkı susup oturursa, yanlış olur. Kendi yurdu için ne yiğitler, cesurlar hayatlarınıkaybetmişler. Şimdi biz kendimizi "Tadar" diye adlandırıyoruz. Rus'un verdiği adla yaşıyoruz. "Hakas" ise bizim dilimizde Kırgız demek. "Hooray" ise, Kırgızlardan sonra bizim yurdumuzda kurulan devletin ve onun halkının adı. Bu yüzden "Hooray" bizim son adımız oluyor. Şimdi halkın fikri kölelikten kurtuluyor. Halk bilmek istiyor: O kim oluyor, nereden çıkmış, nasıl onun tarihi. Şimdi biz görüyoruz ki Çin kelimesini (Yani "Hakas." E.A) sindiremedik. "Hakas" kelimesi kendi ömrünü doldurdu. 

Onun zamanı artık geçti. Şimdi ne olacak! "Kırgız" diye ad alsak, bu adla kardeş boy var, cumhuriyet de var. Bu yüzden uygun değil. Kırgız devleti parçalandıktan sonra, yeniden kurulan "Toh Hooray" en uygun ad diye düşünüyorum. Burada atalarımızın sözüne dönelim: "...Tadar (Hakas) halkından önceki boyu Hooray imiş. Dokuz kardeş Kırgız'dan dokuz bin Tola Hooray halk çıkmıştır. Çungarya'dan (Oyrat'tan) savaş çıkıp bu halkı Altay'm arkasına sürmüştür. Yolda giderken büyükler gençlere vasiyet ediyorlar: "Bu yolu, bu dağları unutmayın! Bir gün, Ata Hooray yurduna döneceksiniz. Büyük yurdumuz YazıHooray öksüz kalmasın! Hooray boyumuz kesilmesin!" Büyüklerin sözünü dinleyip, gençler, Oyrat'tan kaçıp, Hooray yurduna dönüyorlar. Buraya geldiklerinde hiçbir şey bulamıyorlar. Her şey savaşta talan edilmiş. Yeniden yurt tutup, ekin yetiştirip, mal besleyip, sönen ocağıyakıyorlar. Buğday yetiştirdiklerinde, değirmenleri yokmuş. Düz taş arasında ezip, o buğdayı un ediyorlar..." Bakın, ne güç! Hayata nasıl sarılıyorlar! Kimsesiz yerde yeniden yurt tutuyorlar! Her şey yeniden! Şimdi biz, onlardan kalan torunlar, niçin ailede söylenen "Hooray" adımızdan utanalım? Çin kelimesinden -

--------------- 
daha aşağı değil. B u söze saygı gösterip, almak gerek! Hooray bizim halk tarihimizin tanığı. Biz gördük, Rusların eline girmeden önce, bütün farklı boylar bir ad altında birleşmişler. Güzel gelse de, kötü gelse de o, boylarımızın gerçek adı. Onlar böyle adlandırılmış, onlar seçmiş bu adı. Biz onları yargılayacak değiliz. Onu unutmamalıyız. Atalarımızın vasiyetini bizden önceki nesiller nasıl yerine getirdiyse, biz de öyle yerine getiririz. Uyan, alp Hooray halkım! Seninle birlikte Kırgız-Hoorayların güçlü kanı. 

 Bitmeyecek Tolı Hooray olsun! Tükenmeyecek Tümen Hooray olsun!17XX. asrın başına gelindiğinde bütün Rusya'da olduğu gibi, Hakas topraklarında da iç siyasî çekişmeler başlamıştı. 1917 yılında Bolşevikler "Barış, toprak, ekmek!", "Bütün halklar birleşin!" sloganlarıyla, çeşitli bölgelerde heyetler, meclisler teşkil etmeye başlamışlardı. 1918 yılının 25 Nisanında "Minusinsk Meclisinde" tüzük hazırlandı. 1923 yılında Hakasya'nın bölgenin kazası, 1925 yılında ise bölge (Okrug) olması kararı verildi. "1930 yılı başında Hakasya'nın 63,8 bin km kare toprağı vardı. Bölge Askiz, Bograd, Taştıp, Çarkov, Çebakov olmak üzere beş kazaya (rayon) ayrılmıştı. Bölgedeki 112200 insanın %53 Hakas idi. 20 Ekim 1930 tarihinde Hakas Bölgesinin "Hakas Otonom Bölgesi" olmasına karar verildi."'81927 yılında "Hızıl aal" (Kızıl köy) sonradan "Lenin Çoh (Lenin Yolı) adıyla çıkmaya başladı. 20 Ocak 1931 tarihinde Ust-Abakan otonom bölgenin merkezi ilan edildi. Özellikle otuzlu yıllarda olmak üzere Hakasya Stalin soykırımından da fazlasıyla nasibini aldı. 

 "1934 yılında ortaya çıkarılan Turancı Teşkilatın soruşturmaları ondan sonraki yıllarda da sürdürülmüş 1937 yılına gelindiğinde on binlerce Hakas yargılanmıştı. Üç yıl boyunca süren operasyonlarda milliyetçilerin komünist parti ve devlet üst düzey görevlilerin de arasına girdikleri ortaya çıkmıştır. 1937 yılı Hakasya Komünist Partisi Kongresinde 3 vilayet başkanı, 6 icra komitesi üyesi, 15 ilçe parti başkanı, 19 fabrika müdürü, 5 gazeteci, 8 hakimin de içinde yer aldığıbinden fazla kişi milliyetçi oldukları gerekçesiyle tutuklanmıştı. Tutuklananlara çok ağır cezalar veriliyordu. Örneğin Hakasya'da yalnızca 27 Kasım 1937 günü, yani bir gün içinde 137 kişi yargılanmış ve bunların 107'si idam edilmiş, kalanları on yıl ağır hapisle cezalandırılmışlardı... Hakasya'da toplam kaç kişi yargılandı? Bunun kesin bir cevabı hala yoktur. Fakat Hakasya'da Sovyet baskılarından zarar görmeyen aile yok gibidir. Sene 1990'dan 1994'e kadar daha önce hüküm giymiş Uç bin kişi, Moskova mahkemeleri tarafından haksız yere hüküm giydikleri kabul edilerek tazminat aldılar. Kolhozlaştırma süresinde Hakasya'da toplam iki bin aile sürgüne gönderildi. Bu yaklaşık on bin kişi demektir. Sürgün edilen Hakasların yerine sürgün edilen Almanlar, Kalmuklar, Çeçenler, İnguşlar, Polonyalılar ve Rus Kazaklar gelip yerleştiler Bu baskı ve yok ediş tarihi Türk yurdu Hakasya'da Hakasları bugün % 11 oranına indirdi" w "Hakasya'da modern millî hareket çalışmaları (Eski Sovyetler Birliğinde "yeniden kurma" dönemi nedeniyle) 1988 yılında Hakas siyasî organizasyonu "Tun"un (Öncü) kurulmasıyla başladı. 10-11 Ağustos 1990 tarihinde Tun'un teşebbüsüyle Hakas Halk kongresi toplandı. Hakasların hayatını sürdürmeleri, zora girdiğinden kongre yapılmıştır. (Kim kendi topraklarında artık "misafir" olmuştur.")... 

 Kongrede Hakas Özerk Bölgesinin Hakas Özerk Cumhuriyeti yapılması kararı alındı. Bir yıl sonra 3 Temmuz 1991 tarihinde Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Hakasya'nın Özerk Cumhuriyet statüsünü onayladı... Ekim devriminden önce Hakasya'da sadece dokuz köyde "yabancı" okulları vardı. Bu okullarda eğitim Rusça verilirdi... Bugün var olan 270 okulun 69'unda Hakasça dersleri sadece orta okula kadar verilmektedir."20İki bin yıldan fazla bir tarihe, kültüre, dile sahip, Türklerin en eski boylarından biri olan, Kırgızların torunları Hakaslar, bugün kendi ülkelerinde %11'lik bir azınlık durumundalar. Şehirleşme arttıkça, yeni nesiller kendi dillerini unutmakta, kültürlerine yabancıkalmaktalar. Sovyetlerin çöküşüyle birlikte diğer Türk boyları gibi Hakaslar da umutlandılar. Kültürlerini diriltmek, en azından yaşatmak için "Tun" gibi teşkilatlar kurdular. Ancak köylerde hayat şartlan zorlaştıkça, şehirlere göçmekteler, bu da Rus çoğunluk içinde kendi kültürlerinin gittikçe erimesine sebep olmaktadır. En önemlisi de dillerini kullanma alanları daralmaktadır. Buna rağmen, Katanov gibi bir dilciyi, Kızlasov gibi bir tarihçiyi, Maynogaşeva gibi bir folklorcuyu aralarından çıkaran Hakaslar, Kurbijekov ve Kadışev gibi hayaların torunlarıHakaslar gelecekte de kültürlerini, dillerini, kimliklerini korumak için gerekli çabayı göstereceklerdir. 17 Butanayev Viktor.Y. Butaneyeva, t.İ. Hooray Çonnıfi Törelden, Abığan, 1996, s.3-11 18Tugujekova.V.N.İzlstoniHakasiiSovetskiyPeriodl917-1991gg.Abakan, 1993, s.29 19 Deliömeroğlu.Yakup.agm. s. 1577-1578 20 Butaneyev. Viktor. age 1995, s .35

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...