13 Ocak 2020

YÜZYILIN İTİRAFLARI DAVİD ROCKFELLER


YÜZYILIN İTİRAFLARI DAVİD ROCKFELLER

ATATÜRK YÜZÜNDEN PLANLARIMIZI 
YARIM YÜZYIL ERTELEMEK ZORUNDA KALDIK 
Amerikan kapitalizminin simge isimlerinden milyarder 
David Rockefeller 101 yaşında öldü. 
New York Times ta yer alan habere göre, aile sözcüsü Fraser P. Seitel, 
Rockefeller in Pocantio Hills teki evinde kronik kalp yetmezliğinden öldüğünü duyurdu. 
Standard Oil Company şirketinin kurucusu John D. Rockefeller in büyük oğlu olan David Rockefeller, uzun yıllar Chase Bank ın başkanlığı görevini yürütmüştü. 
Uluslararası alanda kurduğu ilişkiler ve Yeni dünya düzeni gibi söylemleri sebebiyle ismi birçok komplo teorisiyle birlikte anılan Rockefeller, dünya çapında ülkelerle ve devlet başkanlarıyla olan ilişkisi sebebiyle İş büyükelçisi olarak biliniyordu. *** Değerli okur, Yazı uzundur ama Türkiye miz üzerinde şimdinin stratejik müttefikimiz! ABD tarafından yakın tarihte kurgulanmış olan politikaları ve tuzakları anlatması bakımından önemlidir. sabırla okumanızı ve okutmanızı dilerim. 
David Rockefeller Atatürk yüzünden, planlarımızı yarım yüzyıl ertelemek zorunda kaldık. *** Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk Türkiye Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye den başlamalıyız. Bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler.
David Rockefeller konuşuyor ; 
TÜRKİYE YE ADNAN MENDERES ZAMANINDA 
MARSHALL YARDIMI İLE EL ATTIK 
Mesela Türkiye yi ele alalım. Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır lerde ülke yönetimine bize desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşmaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece Celal Bayar kurtuldu, çünkü bir masondu ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.
1980 DARBESİ BİZİM İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI 
Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı. 

BİNLERCE TÜRK GENCİ UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA CAN VERDİ
En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir kurtarıcı sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir. 
ÖZAL, İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI 
Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80 li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar.
TÜRKİYE DE PARA İTİBAR GÖRDÜ, ARKADAŞ, 
DOST, AİLE GİBİ KAVRAMLAR UNUTULDU 
Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu. 
KÜRT DEVLETİ PROJESİNİ HAYATA GEÇİRMEK İÇİN ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK 
Beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki Özal ın çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek kaygılanmaya başlamıştık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya maloldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimiz geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda kalacak. 
TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ SU KAYNAKLARININ ÖNEMLİ BİR KISMI BURADA 
Rockefeller de sözü devralarak başlıyor; Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine gelince: Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye ye aittir. İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye den başlamalıyız. Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır. Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya daki diğer Türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar.
EN ÖNEMLİSİ, TÜRKLER MEDENİYETİN BEŞİĞİDİR 
VE KÖKENLERİ SÜMERLERE KADAR DAYANIR 
Dördüncüsü, ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek. Beşincisi ve belki de en önemli olanı Türkler medeniyetin beşiğidir. Türkler, Milattan Önce lerde Orta Asya da yaşayan büyük bir felaketten sonra yaşadıkları yerleri terk edip, Mezopotamya ya ve Rusya üzerinden Avrupa ya gelen Aryanlar, yani dünyadaki en medeni olarak kabul ettiğimiz Ari Irk tandırlar ve Avrupa daki Finliler, Macarlar gibi bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca Anadolu da büyük uygarlıklar kuran Hititler ve Asurlular ın da Türk kökenli olma ihtimali yüksektir. Milattan Önce yıllarında Mezopotamya da yaşamış olan Sümerler ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplaya, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyetinin başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına göre Türk kökenli insanlardır. Çünkü Sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler; yani göçebedirler ve tarihçilerimizin araştırmalarına göre kız manasına gelen kır kelimesi, öküz manasına gelen ökür kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000 civarında Sümerce kelime ve Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi erimek gibi yüzlerce atasözü bugün Türkçe de kullanılmaktadır. Sümerlerin Ay Tanrısı nın simgesi olan Yarımay, bugün Türk bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan medeniyetleri Sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki süslemeleri ve Tanrıları Sümer tapınaklarından gelir. Fakat biz bunu örtbas etmek için, Milattan Önce yıllarında, yani Sümerlerden yıl sonra başlamış olmasına ve Yunan medeniyetini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya tanıttık. Daha da ilginç olanı, Yunanlılardan önce Mısır Medeniyeti başlamıştır; ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra piramitlerini yapabilecek uygarlıkdüzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve İknalar; Sümerlerden 2000 sene sonra ziguratlarını aynı biçimde yapmışlardır. 
MEDENİYETİN BEŞİĞİ OLARAK TÜRKLERİ KABUL EDEMEZDİK, 
BU MİRASA EL KOYMALIYDIK 
Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları Urukagina ve Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına öncü olurlarken, bugün tek tanrılı bir toplum olan Türkiye de bizim çalışmalarımız sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı düzeylerdir. Aslında insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak çok zor gelir. Ben de o ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Duydukları hiç hoşuma gitmeyince konuyu değiştirmek istedim. 
OSMANLI YI YIKMAK ZOR OLMADI 
Dünya ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz? diye sordum. Rothschild kendimden emin bir tavırla konuşmayı sürdürdü. Rothschild: Sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğu nu parçalayarak Ortadoğu daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat padişah bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı İmparatorluğu nu yıkmak çok zor olmadı. Çünkü padişahlar genellikle Türk kadınları yerine, fethettikleri ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyorlardı. Tabii Hürem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. Bu da Osmanlı nın çöküş devrini başlattı. Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. Hazine plansız harcamalarla tüketildi. Savaş sonunda hedefimize ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii ki sonuçta bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar. I. Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm i yani sentezi oluşturdu. 
HİTLER, BİZİM TARAFIMIZDAN GETİRİLDİ, 
ÇÜNKÜ BURADAKİ YAHUDİLER İSRAİL DEVLETİNİ KURMAYA YARDIMCI OLMADILAR 
İkinci Dünya Savaşı nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli neden ise Diaspora nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudilerin, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeleriydi. Hitler in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen ın mali yardımları ve Thule Örgütü nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudilerden nefret ediyordu. Sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne kucağında bir bebek ile, yani Hitler in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, Yahudilere kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryoları üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır. Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır. 
ATOM BOMBASI, YAHUDİLERİN YAŞADIĞI ALMANYA YA ATILAMAZDI, 
BU NEDENLE JAPONYA KIŞKIRTILDI 
Almanlar dan nefret eden o zaman ki Siyonist başkanımız Einstein ın Amerikan Başkanı Roosevelt e bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan Projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. Ama bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için Amerika nın halkın desteğiyle savaşa girmesi gerekiyordu. Ayrıca Alman şehirlerinde çok sayıda Yahudi yaşıyordu; bu ülkeye atom bombası atılamazdı. Japonlar kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen, halkın duygularıyla oynanarak desteğinin kazanabilmesi için yüzlerce Amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu. 
İSRAİL DEVLETİ, ROTSCHILD AİLESİ NİN CÖMERT MALİ DESTEĞİ İLE KURULDU 
Ve böylece Büyük İsrail İmparatorluğu nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild Ailesi nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu. 
SOVYETLER BİRLİĞİ NE YETERİ KADAR ÜLKE TAHSİS EDİLMİŞ, MALİ DESTEK VERİLMİŞTİ
 Sovyetler Birliği, Hegel Diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için, Amerikan International Barnsdall Corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine Amerikan W.A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali desteklerle petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi. Bu arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar; Sovyetler Birliği ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti. 
ÇİN, HENÜZ KONTROL EDEMEDİĞİMİZ BİR ÜLKE AMA ABD EKONOMİSİNE KATKISI BÜYÜK 
Çin ise Amerikan Bechtel Corporation ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi. Bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan ekonomisine büyük katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu. 
VİETNAM, KORE, KAMBOÇYA, TAYLAND, ENDONEZYA, AFGANİSTAN, İRAN-IRAK, YUGOSLAVYA SAVAŞ ENDÜSTRİSİ NİN DENEME VE GELİŞMESİNE YARADI 
Size dünyadan kısa örnekler vererek konuşmamıza devam edeceğim; Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri kullanarak elden çıkarmıştı. Agent Orange adlı kimyasal silah ile bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi. Kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeleri yapıldı. Kamboçya da Amerika ile ticaret yapmayı reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve yerlerine ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler geçirildi. Tayland da yine ülke yönetimi devrilerek yerine diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi yıllarca bize çalıştı. Endonezya devlet başkanı Suharto yıllarında Amerika Birleşik Devletleri nin verdiği silahlarla Doğu Timor u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü. Afganistan savaşı Ruslara silah sanayisini geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen silahların etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganistan yönetimi şu anda tamamen bizim kontrolümüz altındadır. İran-Irak savaşı Saddam a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini iflas ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. Bu de yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu. Saddam dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı, ile ırak ekonomisi bir kez daha çökertildi; Kuveyt i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar Yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorlar. Rotthschild konuşmasına Bu ülkelerin şimdi tamamen bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe gerek yok diyerek ara verdi. Onun kaldığı yerden Rockefeller devam etti. 
ZAİRE, ÇAD, YEMEN, GUATEMALA, ŞİLİ, BREZİLYA, DOMİNİK, SOMALİ, PANAMA, EL SALVADOR, BOLİVYA, EKVATOR, PERU, URUGUAY, ANGOLA DAKİ SAVAŞLAR VE DARBELER BİZİM PLANLARIMIZDI 
Zaire devletinin başına CIA destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen Mobutu, George Bush un deyimiyle Afrika daki en iyi adamımız oldu. Çad Hükümeti 1982 yılında bir darbe ile devrildi ve yerine diktatör Hissen Harbe geçirildi. Bu geçiş sırasında on binlerce insan öldü. Yemen 1990 yılına kadar iki ayrı devlet halinde uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Bizim şirketlerimiz zenginleşmeye devam ettiler. Guatemala da hükümet, komünist rejim tehlikesi bahane edilerek CIA yardımıyla 1953 yılında devrildi ve bugüne kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir kargaşa içinde yönetilmektedir. Şili de General Pinochet, 1973 yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkeyi yönetti. Amerika Birleşik Devletleri ne aktardığı milyarlarca dolarla ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. Ülke insanları sefalet içinde yüzerken, bizler daha zengin olduk. Brezilya da komünizmden kurtarılan bir diğer ülkeydi. Ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe ile devrildi, ülke Amerika Birleşik Devletleri nin Güney Amerika daki en güvenilir müttefiklerinden biri oldu. Dominik Cumhuriyeti, aynı şekilde 1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz yöneticilere kavuştu. Ülkenin serveti bizlere aktı lı yıllarda Kolombiya da uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında ülke yönetimi ele geçirildi. CIA bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın çeşitli ülkelerindeki operasyonlarını finanse ediyor. Fiji, Grenada, Panama, Somali, El Salvador işgal edildi. Sarin, hardal gazı gibi sinir gazları halk üzerinde denendi. Yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor. Bolivya, Gana, Ekvator, Haiti, Filipinler, Peru, Uruguay, Angola, Seyşel adaları gibi üçüncü dünya ülkelerinde yapılan darbeler ve karışıklıklar hep bizim planlarımızın bir parçasıydı. 
BÜTÜN ÜLKE YÖNETİMLERİNİ KONTROL ALTINDA TUTUYORUZ, AKSİ HALDE TERÖR OLAYLARINI DEVREYE SOKUYORUZ 
Avrupa ülkelerinde kurulan İtalya Gladio su benzeri istihbarat örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutmaktayız. İstanbul daki sinagoglara yapılan saldırılar ve Madrid deki tren bombalama olayları, bu ülkelere bizim isteklerimizi görmezden geldiklerini hatırlatmak için yaptırıldı. New York İkiz Kuleler, Pentagon saldırıları, Kenya ve Suudi Arabistan daki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız doğrultusunda icra edildiler. Ben dünyada el atmadıkları başka ülke kaldı mı acaba diye düşünüyordum. Rockefeller böyle beni şaşkınlığa uğratmanın zevkiyle içkisini bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı; 
DÜNYADA HİÇBİR YERDE MAFYA VE KAÇAKÇILIK OLAYLARI BİZİM İZNİMİZ OLMADAN YAPILAMAZ 
Bu arada, bütün organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. Onların kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. Yapılması için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. Bu işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur. Dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu alanlardadır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla birlikte masum görünüşlü vakıflarımızın desteğiyle bütün bu faaliyetlerimiz finanse edilir ve buna işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dahildir. 
NEDEN KUZEY AMERİKA VE BATI AVRUPA VARLIKLI BİR YAŞAM SÜRER DÜNYADAKİ 5 MİLYAR İNSAN, BİZİM 1 MİLYAR İNSANIMIZ İÇİN ÇALIŞIR 
Bu örnekler inanın bana sadece buzdağının dışarıdan görünen başı. Gördüğünüz gibi dünyanın her noktası kontrolümüz altında. Hegel Diyalektiği nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz. Hiç düşündünüz mü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 5 milyar insanı bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize akıtılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakaları bizim emirlerimizi bekliyorlar. Bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler. İlk önce bütün bu anlatılanları çok büyük hayaller olarak görmüştüm; ama diğer ülkelerin durumu aklıma gelince gerçekleşme olasılıklarının olduğunu hesapladım. Gerçekten de çok az televizyon seyretmeme rağmen savaş ve ayaklanma haberleri gözüme çarpıyor, açlıktan ve sefaletten sürünen insanları seyrettiğimi hatırlıyorum. Ama ben medya adamıydım ve bütün bunların sebeplerini araştıracak zamanım yoktu [status draft] [nogallery] [geotag on] [publicize off twitter facebook] [category araştırma] [tags ANALİZ, David Rockefeller, ATATÜRK, PLAN]

DÜNYADA OLAN BİTENLERE DAİR?


DÜNYADA OLAN BİTENLERE DAİR? 

Aşağıda okuyacağınız röportaj, bu filmlere paralel bir temayı işliyor... Kişiler ise Murdoch, Rockefeller, Rothschild aileleri ki, 100 yılı aşkın bir süredir dünyaya yön veren şirketlerin ve örgütlerin başındaki gerçek kişiler ve niyetlerini düne kadar başarıyla saklayabiliyorlardı... Fakat "güneş balçıkla sıvanmaz" misali, farklı ülkerdeki bir avuç gazeteci, araştırmacı ve yazar ile bürokrat, bilim adamı ve politikacı, yaptıklarından, alet olduğundan utanç duyarak insafa gelen itirafçıların şahit olduğu entrikalar, olaylar, artık medyaya haber ve cilt cilt kitaplara konu oldu... En önemlisi de İnternet'e aktarılarak hızla yayılmaya başladı... 

DÜNYAYI YÖNETEN AİLELERİN ANLATIMIYLA 
Illuminati nin çekirdek üyesi ve Amerikan Medya imparatoru Rupert Murdoch şöyle anlatıyor:
Trokya Toplantısı, Illuminati nin yemek buluşmasıydı. David Rockefeller, Baron de Guy Rothschild ve Yale, Harvard, Princeton ve MIT üniversitelerinin yöneticileri ile buluşmuştuk. Yemekten sonra Rockefeller ve Rothschild dışındaki konuklar okullarına dönmüş, üçümüz özel bir odada baş başa kalmıştık. Onlarla geçtiğimiz sohbetlerimizin hepsini vermiyorum ama sizin merak ettiğiniz ve bilmeniz isteyeceğimiz şeyleri de söyleyebilirim. 

KRALİÇE VE KİLİSEYİ GÖZDEN DÜŞÜRDÜK 
Rockefeller: Fransız İhtilali öncesinde Kraliyet ve Kilise mensuplarını halkın gözünden düşürmek için şöyle bir oyun oynandı. Kraliçe Marie Antoniette adına devrin ünlü bir kuyumcusuna iri elmaslardan oluşan bir gerdanlık siparişi verildi. Kuyumcu bu siparişi hazırlayıp Kraliçe ye götürdü; ama Kraliçe doğal olarak gerdanlığı kabul etmedi ve para ödemedi. Fakat bu olay kraliçenin parayı çarçur ettiği şeklinde bütün basında yer aldı. Devrin kardinaline, durumu izah etmek isteyen Kraliçe adına; adamlarımız tarafından genelev olarak işletilen şehrin bir otelinde randevu verildi. Otele gelen Kardinale bir fahişe Kraliçe olarak tanıtıldı ve fahişe ile Kardinal bütün basında yer aldı. Böylece hem Kraliyet Ailesi, hem de en yüksek kilise makamı yıpratılmış oluyordu. Eski başkanlardan Nixon bizim yolumuzdan çıkınca, Watergate Skandalı ile bir anda gözden düşürülüp istifa etmek zorunda bırakılmıştır. 

KENNEDY VE MARILY MONROE NEDEN ÖLDÜLER 
John F. Kennedy suikastı bir diğer güzel örnektir. Aslında yaramaz çocuk Kennedy tam bizim isteklerimiz doğrultusunda hareket ediyordu; fakat vücudunu bitkin düşüren rahatsızlıkları vardı. Devlet başkanlığı yapmak çok yorucu bir iş olduğu için uyarıcı ilaçlar kullanıyordu. Fakat son zamanlarda özellikle seks yaşamını sürdürebilmesi için bu ilaçların dozunu arttırmaya başlamıştı ve ilaçlar içkiyle karışınca ağzından çıkanların farkına varmıyordu. Marily Monroe ile yakın ilişkisi vardı ve biz bir gün yatak odasını dinlemeye aldırdık ve bize karşı çıkararak o sıralarda sürmekte olan Vietnam Savaşı nı sona erdirmeyi planladığını öğrendik. Bizler ise bu savaşın çıkması için çok büyük paralar harcamış; ama henüz hedeflediğimiz cirolara ulaşamamıştık. Sonucu biliyorsunuz, her ikisi de dünyaya erken veda etmek zorunda kaldılar. 

AMAÇ, DÜNYADA TEK DEVLET, TEK DİN 
Bizim amacımız yeryüzündeki bütün devletleri birleştirip, tek bir dini olan tek bir dünya devleti kurmaktır. Bütün dünya tek bir merkezden yönetilecek, ve başkenti de Kudüs olacak. Böylece savaşlar, acılar, açlık gibi kavramları ortadan kaldıracağız. Ben de burada konuşmaya girmek isteyip Peki bu dünya devletinin yönetim biçimi ne olacak, Hegel Diyalektiği konusunda neler söyleyeceksiniz, merak ediyorum. Yoksa komünizm geri mi geliyor? diye sordum. 

VATANDAŞ DEVLETİ TANRI GİBİ GÖRMELİ VE KENDİNİ FEDA EDEBİLMELİ Rockefeller cevap veriyor; Komünizmin kurucuları Marx ve Engel, Haham, Moritz Moses Hess in öğrencileriydiler ve Hegel e fikir babalığı yapmışlardır. Hegel diyalektiği kısaca tez ile anti-tezden bir sentez oluşacağını söyler. Bu sentez daha sonra yine tez olur ve karşısına yine bir anti-tez çıkarak yeni bir sentez oluştururlar. Bu böylece devam eder. Hegel in diyalektiğine göre iki zıt gücü kontrol eden, yeni dünyanın da efendisi olur. Hegel in politik sisteminde devlet aynı zamanda Tanrı dır; köle olarak görülen vatandaşın tek görevi bu devlete hizmet etmesidir ve bu hizmeti Tanrı ya tapmak olarak algılamasıdır. Vatandaş kendini ülkesi için feda etmeye her an hazır olmalıdır. İkiz Kuleler saldırısında ölen onbinlerce Amerikalı buna güzel bir örnektir. 

SEÇİMLER, TAMAMEN BİR ALDATMACA... AMAÇ; YENİ DÜNYA DÜZENİ 
Seçimler tamamen bir aldatmaca olup, vatandaşın düşüncesine bir değer veriliyormuş gibi gösterilmektedir. Seçimlerde aday bol bol vaatlerde bulunarak seçmenin gururunu okşar ve seçmene sorunlarının farkında olduğu izlenimi verir. Seçmen için ise birisinin sorunlarını bilmesi yeterlidir, vaatlerin yerine getirilmesi onun için ikinci planda kalır. Hiçbir zaman da seçim öncesinde verilen sözler tutulmaz ve bir süre sonra da tamamen unutulur, gelecek seçimlere kadar. Seçimden sonra devlet yine Tanrı rolünü oynamaya devam edecektir. Zamanımızda, Amerika Birleşik Devletleri nin kapitalizmi tez, Rusya nın komünizmi anti-tez olmuştur ve sentezi dünya Küreselleşme olarak sunduğumuz Yeni Dünya Düzeni olacaktır. Bu yeni rejime faşizm diyebiliriz; çünkü otoriter bir devlet yönetimi, bizim anlayışımıza göre, dünyayı yönetebilmek için en ideal rejimdir. Böylece kişilerin yaşamı polis denetimiyle mutlak kontrol altına alınacak, varlıklarına devlet her an el koyabilecek, toplumlar bizim istediğimiz şekilde yönlendirilecek. Bu yeni düzende fakir yaşlı ve hastalara yer yoktur ve onların hemen yok edilmeleri gerekmektedir.

KAPİTALİZM-KOMÜNİZM-SOSYALİZM... 
FARK ETMEZ, HEPSİ BİZİM ESERİMİZ 
İkinci sorunuza gelirsek, yukarıda bahsettiğim gibi bir ülkenin Komünizm, Kapitalizm veya Sosyalizm i benimsemesi hiç fark etmez. Hepsi sonuçta bizim eserimiz olan aynı şeyler. Başta akıllı ve zengin, yönetici bir avuç insan, geride hiçbir değeri olmayan ve istenildiği gibi yönlendirilen bir köle sürüsü. Fransız İhtilali neden yapıldı sanıyorsunuz, Fransız halkı çok fakirdi de açlıktan mı ölüyordu, ya da burjuvazi gerçekten çok mu zengindi? Hayır, hayır, sınıf farkı tarih boyunca hep olmuştur, bugün de böyledir. Asıl sebep Masonluğun en büyük kahramanlarından Jacques De Molay ve diğer Tapınak Şövalyeleri nin, 1314 yılında o devrin Fransa kralı IV. Philip tarafından Tapınakçıların hazinesini kendisine vermediği için yakılarak öldürülmeleridir. Bu ihtilalin Masonlar tarafından kışkırtıldığını biliyorsunuz. 

Devrim sonunda XVI. Louis giyotinle idam edildiği zaman, bir devrimcinin; Molay, intikamın alındı. Diye haykırdığı bilinen bir gerçektir. Rus Devrimi başta bir sebepten dolayı yapılmıştır. O zaman ki Illuminati yöneticileri, Hegel Diyalektiği gereği Amerika Birleşik Devletleri nde oluşan kapitalist sisteme bir karşı sistem oluşturarak dünya yönetimini ellerine geçirmenin planlarını yapıyorlardı. Çünkü istediğiniz gibi yönlendirebilmek için bir şekilde insanları avuçlarınızın içinde devamlı baskı altında tutmanız ve korkutmanız gerekir. Rotschild ailesinin özel desteğiyle Rusya da devrim gerçekleştirildi ve Komünizm ilan edildi. Amerikan Kapitalist sistemine karşı, Rusların Komünizm sistemi. Burada Hegel Diyalektik yönetimi gereği, Marksist yönetim antitez olarak yani Kapitalist yönetimin karşısına çıkarılıyordu. Bu iki zıt gücün sentezinden, Amerikan Bir Doları nın arka yüzündeki piramitin altında yazdığı gibi, Yeni Dünya Düzeni ortaya çıkıyordu. 

MEDYA VE SİNEMA ENDÜSTRİSİNİN ROLÜ ÇOK ÖNEMLİ 
Böylece dünya ülkelerinin Komünist rejime dahil olmayan yarısı, Komünizm tehlikesine karşı devamlı korkutuldu. Bu sistem içindeki insanlar sahip oldukları mal ve mevkilerin Komünizm gelirse ellerinden gideceği korkusu içinde, devlet yönetimine sonsuz destek verdiler. Öte yandan eski Sovyetler Birliği ve Komünist sistemde yaşayan diğer insanlara ise Kapitalizmin ne kadar öcü olduğu anlatılıyordu. Onlar da yaşadıkları yaşam şartlarının en iyisi olduğuna inandırılmış, bunun da Komünist sistem sayesinde olduğunu düşünüyorlardı. Böylece insanlar devamlı baskı altında tutuluyor ve istediğimiz gibi yönlendirilebiliyorlardı. Tabii burada medyaya ve sinema endüstrisine büyük görevler düşmüştür. 

NÜKLEER SAVAŞ TEHDİDİ EN BÜYÜK BLÖFTÜ 
Nükleer savaş tehdidi en büyük blöf olarak tarihe geçmiştir. Ama doğal olarak insanları öyle ya da böyle bir şekilde ömür boyu aldatmak imkansızdır. Bu yüzden Komünist rejimin sonunun gelmesine karar verdik, daha da önemlisi komünist ülkelerin serbest piyasa ekonomisine geçip Kapitalizme yönelmeleri gerektiği için sizin de bildiğiniz gibi birkaç günde durup dururken ve hiç kan dökülmeden o çok korkulan Sovyetler Birliği dağılıverdi; meşhur Berlin duvarı yıkıldı ve öcü komünizm balonu söndürüldü. 

GEREKTİĞİNDE ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE PROVOKASYONLAR ÇIKARDIK 
Rotschild ben hayretten faltaşı gibi açılan gözlerimize bakarak sözü devraldı. Rotschild: Bu arada, dünyanın çeşitli ülkelerinde karışıklıklar çıkarılıyor, ülkeler provokasyonlar sonucu bir hiç yüzünden kanlı savaşlara giriyorlardı. Doğal olarak bütün paralarını bizlerden silah almak için harcıyorlar, daha sonra savaşta kaybedilen silahlarını yerine koymak ve savaşta harap olan şehirlerini yeniden inşa edebilmek için yine bizlerden borç alarak ömür boyu bize bağlı bir duruma düşüyorlardı. Eğer, bir ülke yöneticisi bizimle işbirliği yapmayı kabul etmezse, o ülkede hemen bir darbe ya da ayaklanma çıkarılıyor, daha önceden ayarlanmış ve istediklerimizi harfiyen yapacak bir kişi yönetime getiriliyordu. 

TÜRKİYE'YE ADNAN MENDERES ZAMANINDA 
"MARSHALL YARDIMI" İLE EL ATTIK 
Mesela Türkiye yi ele alalım. Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır lerde ülke yönetimine bize desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece Celal Bayar kurtuldu, çünkü bir Masondu ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan ın baskısıyla onu idamdan kurtardı 

DARBESİ BİZİM İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI
 Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı. 

BİNLERCE TÜRK GENCİ UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA CAN VERDİ 
En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir kurtarıcı sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir. 

ÖZAL, İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI 
Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80 li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar. 

TÜRKİYE'DE PARA İTİBAR GÖRDÜ, ARKADAŞ, DOST, AİLE GİBİ KAVRAMLAR UNUTULDU 
Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu. 

"KÜRT DEVLETİ PROJESİNİ" HAYATA GEÇİRMEK İÇİN ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK 
Beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki Özal ın çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek kaygılanmaya başlamıştık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya maloldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu'ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimiz geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda kalacak. 

TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ... SU KAYNAKLARININ ÖNEMLİ BİR KISMI BURADA 
Rockefeller de sözü devralarak başlıyor; Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine gelince: Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye ye aittir. İkincisi, Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye den başlamalıyız. Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır. Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya daki diğer Türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar. 

EN ÖNEMLİSİ, TÜRKLER MEDENİYETİN BEŞİĞİDİR 
VE KÖKENLERİ SÜMERLERE KADAR DAYANIR 
Dördüncüsü, ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek. Beşincisi ve belki de en önemli olanı Türkler medeniyetin beşiğidir. Türkler, Milattan Önce lerde Orta Asya da yaşayan büyük bir felaketten sonra yaşadıkları yerleri terk edip, Mezopotamya ya ve Rusya üzerinden Avrupa ya gelen Aryanlar, yani dünyadaki en medeni olarak kabul ettiğimiz Ari Irk tandırlar ve Avrupa daki Finliler, Macarlar gibi bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca Anadolu da büyük uygarlıklar kuran Hititler ve Asurlular ın da Türk kökenli olma ihtimali yüksektir. Milattan Önce yıllarında Mezopotamya da yaşamış olan Sümerler ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplaya, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyetinin başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına göre Türk kökenli insanlardır. 

Çünkü Sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler; yani göçebedirler ve tarihçilerimizin araştırmalarına göre kız manasına gelen kır kelimesi, öküz manasına gelen ökür kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000 civarında Sümerce kelime ve Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi erimek gibi yüzlerce atasözü bugün Türkçe de kullanılmaktadır. Sümerlerin Ay Tanrısı nın simgesi olan Yarımay, bugün Türk bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan medeniyetleri Sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki süslemeleri ve Tanrıları Sümer tapınaklarından gelir. Fakat biz bunu örtbas etmek için, Milattan Önce yıllarında, yani Sümerlerden yıl sonra başlamış olmasına ve Yunan medeniyetini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya tanıttık. Daha da ilginç olanı, Yunanlılardan önce Mısır Medeniyeti başlamıştır; ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra piramitlerini yapabilecek uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve İknalar; Sümerlerden 2000 sene sonra ziguratlarını aynı biçimde yapmışlardır. 

MEDENİYETİN BEŞİĞİ OLARAK TÜRKLERİ KABUL EDEMEZDİK, BU MİRASA EL KOYMALIYDIK 
Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları Urukagina ve Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına öncü olurlarken, bugün tek tanrılı bir toplum olan Türkiye de bizim çalışmalarımız sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı düzeylerdir. Aslında insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak çok zor gelir.
Ben de o ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Duydukları hiç hoşuma gitmeyince konuyu değiştirmek istedim. 

OSMANLI'YI YIKMAK ZOR OLMADI 
Dünya ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz? diye sordum. Rothschild kendimden emin bir tavırla konuşmayı sürdürdü. Rothschild: Sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğu nu parçalayarak Ortadoğu daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat padişah bize karşı çıktı. 

Bizim için Osmanlı İmparatorluğu nu yıkmak çok zor olmadı. 
Çünkü padişahlar genellikle Türk kadınları yerine, fethettikleri ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyorlardı. 
Tabii Hürem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. 
Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. 
Bu da Osmanlı nın çöküş devrini başlattı.mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. 
Hazine plansız harcamalarla tüketildi. 

HİTLER, BİZİM TARAFIMIZDAN GETİRİLDİ, ÇÜNKÜ BURADAKİ YAHUDİLER İSRAİL DEVLETİNİ KURMAYA YARDIMCI OLMADILAR 
İkinci Dünya Savaşı nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli neden ise Diaspora nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudilerin, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeleriydi. Hitler in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen ın mali yardımları ve Thule Örgütü nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. 

Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudilerden nefret ediyordu. Sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne kucağında bir bebek ile, yani Hitler in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, Yahudilere kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryoları üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır. Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır. 

ATOM BOMBASI, YAHUDİLERİN YAŞADIĞI ALMANYA'YA ATILAMAZDI, 
BU NEDENLE JAPONYA KIŞKIRTILDI 
Almanlar dan nefret eden o zaman ki Siyonist başkanımız Einstein ın Amerikan Başkanı Roosevelt e bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan Projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. Ama bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için Amerika nın halkın desteğiyle savaşa girmesi gerekiyordu. Ayrıca Alman şehirlerinde çok sayıda Yahudi yaşıyordu; bu ülkeye atom bombası atılamazdı. Japonlar kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen, halkın duygularıyla oynanarak desteğinin kazanabilmesi için yüzlerce Amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu. 

İSRAİL DEVLETİ, ROTSCHILD AİLESİ'NİN CÖMERT MALİ DESTEĞİ İLE KURULDU 
Ve böylece Büyük İsrail İmparatorluğu nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild Ailesi nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu. 

SOVYETLER BİRLİĞİ'NE YETERİ KADAR ÜLKE TAHSİS EDİLMİŞ, 
MALİ DESTEK VERİLMİŞTİ 
Sovyetler Birliği, Hegel Diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için, Amerikan International Barnsdall Corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine Amerikan W.A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali desteklerle petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi. Bu arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar; Sovyetler Birliği ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti. 

ÇİN, HENÜZ KONTROL EDEMEDİĞİMİZ BİR ÜLKE 
AMA ABD EKONOMİSİNE KATKISI BÜYÜK 
Çin ise Amerikan Bechtel Corporation ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi. Bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan ekonomisine büyük katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu. 

VİETNAM, KORE, KAMBOÇYA, TAYLAND, ENDONEZYA, AFGANİSTAN, İRAN-IRAK, YUGOSLAVYA SAVAŞ ENDÜSTRİSİ'NİN DENEME VE GELİŞMESİNE YARADI 
Size dünyadan kısa örnekler vererek konuşmamıza devam edeceğim; Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri kullanarak elden çıkarmıştı. Agent Orange adlı kimyasal silah ile bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi. Kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeleri yapıldı. Kamboçya da Amerika ile ticaret yapmayı reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve yerlerine ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler geçirildi. 

Tayland da yine ülke yönetimi devrilerek yerine diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi yıllarca bize çalıştı. Endonezya devlet başkanı Suharto yıllarında Amerika Birleşik Devletleri nin verdiği silahlarla Doğu Timor u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü. Afganistan savaşı Ruslara silah sanayisini geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen silahların etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganistan yönetimi şu anda tamamen bizim kontrolümüz altındadır. İran-Irak savaşı Saddam a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini iflas ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. 

Bu de yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu. Saddam dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı, ile ırak ekonomisi bir kez daha çökertildi; Kuveyt i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar Yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorlar. Rotthschild konuşmasına Bu ülkelerin şimdi tamamen bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe gerek yok diyerek ara verdi. Onun kaldığı yerden Rockefeller devam etti.

 ZAİRE, ÇAD, YEMEN, GUATEMALA, ŞİLİ, BREZİLYA, DOMİNİK, SOMALİ, PANAMA, EL SALVADOR, BOLİVYA, EKVATOR, PERU, URUGUAY, ANGOLA'DAKİ SAVAŞLAR VE DARBELER BİZİM PLANLARIMIZDI 
Zaire devletinin başına CIA destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen Mobutu, George Bush un deyimiyle Afrika daki en iyi adamımız oldu. Çad Hükümeti 1982 yılında bir darbe ile devrildi ve yerine diktatör Hissen Harbe geçirildi. Bu geçiş sırasında on binlerce insan öldü. Yemen 1990 yılına kadar iki ayrı devlet halinde uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Bizim şirketlerimiz zenginleşmeye devam ettiler. Guatemala da hükümet, komünist rejim tehlikesi bahane edilerek CIA yardımıyla 1953 yılında devrildi ve bugüne kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir kargaşa içinde yönetilmektedir. Şili de General Pinochet, 1973 yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkeyi yönetti. Amerika Birleşik Devletleri ne aktardığı milyarlarca dolarla ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. Ülke insanları sefalet içinde yüzerken, bizler daha zengin olduk.

Brezilya da komünizmden kurtarılan bir diğer ülkeydi. Ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe ile devrildi, ülke Amerika Birleşik Devletleri nin Güney Amerika daki en güvenilir müttefiklerinden biri oldu. Dominik Cumhuriyeti, aynı şekilde 1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz yöneticilere kavuştu. Ülkenin serveti bizlere aktı lı yıllarda Kolombiya da uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında ülke yönetimi ele geçirildi. CIA bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın çeşitli ülkelerindeki operasyonlarını finanse ediyor. Fiji, Grenada, Panama, Somali, El Salvador işgal edildi. Sarin, hardal gazı gibi sinir gazları halk üzerinde denendi. Yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor. Bolivya, Gana, Ekvator, Haiti, Filipinler, Peru, Uruguay, Angola, Seyşel adaları gibi üçüncü dünya ülkelerinde yapılan darbeler ve karışıklıklar hep bizim planlarımızın bir parçasıydı. 

BÜTÜN ÜLKE YÖNETİMLERİNİ KONTROL ALTINDA TUTUYORUZ, AKSİ HALDE TERÖR OLAYLARINI DEVREYE SOKUYORUZ A
vrupa ülkelerinde kurulan İtalya Gladio su benzeri istihbarat örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutmaktayız. İstanbul daki sinagoglara yapılan saldırılar ve Madrid deki tren bombalama olayları, bu ülkelere bizim isteklerimizi görmezden geldiklerini hatırlatmak için yaptırıldı. New York İkiz Kuleler, Pentagon saldırıları, Kenya ve Suudi Arabistan daki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız doğrultusunda icra edildiler. Ben dünyada el atmadıkları başka ülke kaldı mı acaba diye düşünüyordum. Rockefeller böyle beni şaşkınlığa uğratmanın zevkiyle içkisini bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı; 

DÜNYADA HİÇBİR YERDE MAFYA VE KAÇAKÇILIK OLAYLARI BİZİM İZNİMİZ OLMADAN YAPILAMAZ 
Bu arada, bütün organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. Onların kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. Yapılması için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. Bu işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur. Dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu alanlardadır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla birlikte masum görünüşlü vakıflarımızın desteğiyle bütün bu faaliyetlerimiz finanse edilir ve buna işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dahildir. 

NEDEN KUZEY AMERİKA VE BATI AVRUPA VARLIKLI BİR YAŞAM SÜRER
DÜNYADAKİ 5 MİLYAR İNSAN, BİZİM 1 MİLYAR İNSANIMIZ İÇİN ÇALIŞIR 
Bu örnekler inanın bana sadece buzdağının dışarıdan görünen başı. Gördüğünüz gibi dünyanın her noktası kontrolümüz altında. Hegel Diyalektiği nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz. Hiç düşündünüz mü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 5 milyar insanı bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize atkılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları bizim emirlerimizi bekliyorlar. 

Bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler. İlk önce bütün bu anlatılanları çok büyük hayaller olarak görmüştüm; ama diğer ülkelerin durumu aklıma gelince gerçekleşme olasılıklarının olduğunu hesapladım. Gerçekten de çok az televizyon seyretmeme rağmen savaş ve ayaklanma haberleri gözüme çarpıyor, açlıktan ve sefaletten sürünen insanları seyrettiğimi hatırlıyorum. Ama ben medya adamıydım ve bütün bunların sebeplerini araştıracak zamanım yoktu...

From: Esin Ayral Date: Sat Mar 19, :36 pm Subject: Arap Coğrafyasındaki İsyanlar, Emperyalizm ve Teslimiyetçilik *** ALİ ERALP Arap Coğrafyasındaki İsyanlar, Emperyalizm ve Teslimiyetçilik ALİ ERALP Arap coğrafyası, 2011 yılına isyanlarla girdi. İlk isyan Tunus ta görüldü. Daha sonra Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn gibi ülkelere sıçradı. Yüzyıllardır ezilen, sömürülen, horlanan Ortadoğu ve Kuzey Afrika nihayet silkindi, ayağa kalktı. Bu isyanlar Arap coğrafyasında etkili olduğu kadar tüm dünyada da etkili olacak, yeni bir dönemin kapısını aralayacaktır. 

Tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine adım adım yayılacak, başta Cezayir, Fas, Ürdün, Irak, Suudi Arabistan, Suriye olmak üzere tüm devletlerin kapısını çalacak, onlara yön verecektir. Arap coğrafyasındaki korku imparatorluğu yıkılmıştır artık. Uyuyan dev uyanmıştır. Tunus ve Mısır da ayaklanan halklar öteki mazlum ülkeler için bir örnektir şimdi, öncüdür. Onlar haksızlığa, hukuksuzluğa başkaldırmanın, cesaretin, direncin öncüsüdürler. Korku zincirlerinin kırılmasında önemli adımlar attılar. Bundan sonra öteki İslam ülkelerinde de hareketler, direnişler görülecektir. Çünkü yüzyıllardan bu yana emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin ayakları altında çiğnenen, ezilen halkların zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri kalmamıştır ABD nin ve uluslar arası sermayenin acentesi gibi hareket eden, kendi ulusuna yabancılaşan kralların, sultanların, başkanların, şeyhlerin tahtları sallanmaya başlamıştır. Hiçbirisi yarınından emin değildir. Ortadoğu da, Kuzey Afrika da, Asya da her an, her şey gerçekleşebilir. Çünkü özgürlüğe, adalete, demokrasiye, insan haklarına açılan kapı aralanmıştır bir kez. Bundan böyle hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. 

Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve Tunus Devlet Başkanı Bin Ali, yıllar sonra ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar. Mısır Devlet Başkanının oğlu Cemal Mübarek, Amerika nın en büyük bankacılık kuruluşu olan Bank Of America Corporation ın temsilciliğini artık yapamayacaktır. Tunus eski Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali, ABD ve Fransa nın, IMF nin ekonomik çıkarlarına hizmet edemeyecektir. Halkı yoksullaşırken, aç biilaç yaşarken kendisi varsıllaşan Başkan altınlarını da alıp kaçmıştır çünkü. Ama şu gerçeği de ifade edelim, Tunus u ve Mısır ı bir ahtapotun kolları gibi saran küresel emperyalizmden kurtulmak o kadar kolay bir iş değildir. Bunun için örgütlenmeye, ulusalcı, devrimci bir programa ve ideolojiye gerek vardır. İşte Arap dünyasındaki kalkışmalarda en büyük eksiklik de budur zaten. Kitleler siyasal hedeflerini dar bir alanla sınırlamışlardır. Örgütsüzdürler. Ama pratiğin ve mücadelenin ateşinde çelikleşerek, önünde sonunda bunu da başaracaklar ve Amerikan Coni lerine ve yerli ortaklarına bu dünyayı dar edeceklerdir. Ne var ki günümüzde ABD, AB, IMF, Dünya Bankası, bu ülkelerdeki acenteleri ve adamları aracılığı ile hâlâ egemenliklerini sürdürmektedir. Ama onlar da Arap coğrafyasının yöneticileri gibi şaşkınlık içerisindedirler ve bir an önce yeni düzene yön vermek, yeni oluşumlarda söz sahibi olmak için ellerinden gelen çabayı ortaya koymaktadırlar. Yeni oyunların, yeni tertiplerin peşindedir onlar şimdi. 

Bunu söylemekle, bazılarının ileri sürdüğü gibi, bu isyanların Amerika tarafından hazırlandığını, planlandığını, eski yöneticilerden ve yönetimlerden kurtulup, onun, yeni ve daha güçlü işbirlikçi yönetimlerle yoluna devam edeceğini vurgulamak istemiyoruz.Tunus taki, Mısır daki isyanlar ne Soroscu-Amerikancı isyanlardır ne de CFR, yani ABD nin Dış İlişkiler Konseyi tarafından hazırlanmıştır. Tam tersine, Arap coğrafyasında ortaya çıkan bu ayaklanmalar yüzyıllardan beri kendilerine reva görülen baskıya, sömürüye bir baş kaldırma hareketidir. Korku imparatorlukları ve faşist baskı yöntemleriyle sindirilen halk, etrafını çeviren korku duvarlarını da aşarak canları pahasına hak arama savaşına girmiştir. İşte asıl gerçek budur. Hangi Soroscu tertip, hangi Amerikan Dış ilişkiler Konseyi, insanları mermilerin, gazların, copların, tankların önüne atabilir? Hangi Yasemin Devrimi ya da Turuncu Devrim, kendilerine çevrilen namlulara çıplak bedenlerini çekinmeden, korkmadan siper edecek kadar büyük bir öfke ve kin seline sebep olabilir? Bu, mümkün müdür? Arap coğrafyasındaki isyanları Soroscu diye nitelendirenlere sormak gerekir şimdi, ABD emperyalizmi dünyanın tek hâkimi midir? 

Onun gücü tüm halkların, ulusların üstünde midir? Yeryüzünde her şeye hükmeden, yön veren tek güç Amerika mıdır? Ulusal kurtuluş mücadelelerinde ulusların hiç mi rolü yoktur? Mustafa Kemal Atatürk ün önderliğinde, Türk ulusunun yedi düvele karşı verdiği Kurtuluş Savaşı içi boş bir masal mıydı? Vietnam da, Ortadoğu da, Latin Amerika da yenilen o değil miydi? Yeri gelmişken şunu açıkça vurgulayalım: Yığınları, yığınların gücünü küçümseyerek, ABD yi, AKP yi yenilmez, baş edilmez üstün kuvvetler gibi topluma tanıtmak teslimiyetçilik tir. Sorumsuzluktur. Günümüzde güç yitirenler, kan kaybedenler, uluslar, halklar değil, Amerika Birleşik Devletleridir. Hem kendi ülkesinde hem dünyada boğazına kadar borca saplanmıştır. Batağa saplanmıştır. Güney Amerika da, Kuzey Afrika da, Ortadoğu da, Asya da ateş çemberine alınmıştır. Ateşten gömlek giymiştir. Venezülla lar, Küba lar, Bolivya lar, Ortadoğu halkları tarafından kuşatılmıştır. 

Sarılmıştır. Kendileri de bocalamaktadır, ortakları da Şimdiden çoğu tahtını, tacını bırakıp kaçmaya, canını malını kurtarmaya çalışmaktadır. Sonra Arap coğrafyasında görülen isyanlar üç günlük, beş günlük isyanlar da değildir. Neoliberal aydınların ileri sürdüğü gibi öyle başıbozuk, çapulcu isyanlar hiç değildir. Meydanlara çıkanların arasına karışan binlerce işçi özgürlük, demokrasi, iş, ekmek sloganları ile inletmiştir yeri göğü Bu isyanların temeli, kökeni Enver Sedat a karşı yapılan 1977 Ekmek Ayaklanmaları na değin uzanır. Bu direnişler bir zamanlar CIA, Pentagon, MOSSAD, ordu ve polis dayanışması ile bastırılmıştı. Ondan sonra gelen Hüsnü Mübarek de aynı yolu izleyerek, kitleler üzerinde şiddet, terör, baskı yöntemleri uyguladı. Ama yine de direnişler, grevler, mitingler hiç eksik olmadı li yıllardan sonra yükselen işçi hareketleri Mübarek rejimini sarsmaya başladı arasındaki direnişlerde, köylü hareketlerinde hükümet güçleri ile köylüler arasında çok şiddetli çatışmalar oldu. 910 a yakın kişi yaşamını yitirdi, Yüzlerce kişi yaralandı, tutuklandı. 

Yani son isyanlar gökten zembille inmedi. Şanlı bir emekçi geçmişine sahiptir. Günümüzde bile, Mısır da İsyan hareketleri sürerken binlerce işçi kötü çalışma koşullarını ve aldıkları düşük ücretleri protesto etmek için greve gitmişti. 62 bin şoför, talepleri karşılanana dek kontak kapatacağını duyurmuştu. Bu isyanlar görüldüğü gibi çok da başıboş isyanlar değildir. Üstelik son direnişlerde, Bahreyn de halk, Amerikan Büyükelçiliğine yürüdü ve Amerika evine dön (Go Home) sloganını atarak antiemperyalist bir tutum sergiledi. Önümüzdeki yıllarda, bu ABD karşıtı eylemler giderek tüm Ortadoğu ya, Afrika ya da yayılacak, sömürgeciler ve ortakları çok zor günler yaşayacaktır. AKP nin akıbeti de aynı olacaktır. Çünkü haksızlık, zulüm, baskı rejimleri kimseye yar olmamıştır, hayır getirmemiştir. Amerikan karşıtlığı yüzde 80 lere varan bir Türkiye de, Recep Tayyip ler, Abdullah Gül ler ABD ortaklığını nereye kadar götüreceklerdir? 

Halk sonsuza dek AKP nin ve ABD nin egemenliği altında mı yaşayacaktır? Zulüm, baskı, mapusaneler nereye kadar bu talanı, sömürüyü devam ettirecektir? David Rockfeller, "Atatürk yüzünden planlarımızı yarım yüzyıl ertelemek zorunda kaldık. Şu an yine uyguluyoruz." "Sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğu nu parçalayarak Ortadoğu daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat padişah bize karşı çıktı. 
Bizim için Osmanlı İmparatorluğu nu yıkmak çok zor olmadı. Çünkü padişahlar genellikle Türk kadınları yerine, fethettikleri ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyorlardı. Tabii Hürem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve sefaya dalmışlardı. Bu da Osmanlı nın çöküş devrini başlattı. Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. Hazine plansız harcamalarla tüketildi. Savaş sonunda hedefimize ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii ki sonuçta bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar. I. Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm i yani sentezi oluşturdu.

İNGİLTERE MERKEZ BANKASI KİMİN

ingiltere merkez bankası kimin ile ilgili görsel sonucu"
DÜNYAYI YÖNETEN AİLE: ROTSCHILD AİLESİ

Çoğu kişi Rotschild ailesinin adını bile bilmez..
Bu ailenin adı ne Forbes dergisinin düzenlediği ''Yılın Zenginleri'' bölümünde yer alır nede dünya jet-sosyetesinin partilerinde adları geçer..
Ancak birçok ülkenin diplomatı bu ailenin adını duydukları zaman beş dakika durmak zorundadır.Çünkü bu aile dünya tarihi sahnesinde 1590 yılından beri vardır ve dünya bu yahudi ailesinin çok gizli faaliyetleri neticesinde bugünkü şeklini almıştır..
Çoğu kişi dünyada hiçbir ailenin böylesine bir gücü elinde tutabileceğine inanamaz..Çünkü bir ailenin böylesine siyasi ve ekonomik bir gücü nasıl elde ettiğini anlayamaz..Öncelikle şunu belirtmeliyim ki aile derken üç-beş kişilik çekirdek bir aileden bahsetmiyorum.. 
Rotschild ailesinin bugün 1000-1500 civarında ferdi olduğu bilinmektedir.
Bu aile fertlerinin her biri dünyanın gelişmiş olan yada gelişecek olan ekonomilerine sahip olan ülkelerinde çok derin faaliyetler sürdürmek üzere dağılmışlardır. Dünyada olan her siyasi ve ekonomik olan gelişmeyi İsrail devletinin çıkarlarına uygun düşecek şekilde düzenlemek en kutsal görevleridir..
Ailenin geçmişi 16.yüzyıla dayanıyor..Aile İngiliz Kraliyet Saraylarında kralın yaverliğini yapan bir aile olarak ortaya çıkıyor önceleri..
Kralın stratejik ve ekonomik danışmanlıklarını,izlemesi gereken siyasi tutumlarını ve dış politika stratejilerini bu aile belirliyor..
Sadece bununla da yetinmeyip kraliyet saraylarındaki tüm ihaleleri kazanarak bu ihaleleri başarıyla sonuçlandırıp hatırı sayılır bir servetin de sahibi oluyorlar..
Bu ticari faaliyetlerin yanı sıra yaptıkları her ticari ve siyasi faaliyetten yüklü komisyonlar da almayı ihmal etmiyorlar..

İngiliz saraylarındaki kariyerleri sayesinde kolayca kazandıkları astronomik paralarla tarihin ilk bankacılık faaliyetini gerçekleştirip,İngiliz çiftçilerine de astronomik faizlerle tarım kredisi vermeye başlıyorlar ve 50 sene geçmeden neredeyse İngiltere devletinden daha zengin bir hale geliyorlar..

Faaliyet alanını iyice geliştirip, derinleştiren Rotschild ailesi Avrupa’daki tüm imparatorlukların saraylarında söz sahibi olur hale geliyorlar..
Sadece İngiltere'de değil Avrupa'nın dört bir yanında tarımla uğraşan insanlara yüksek faizle kredi vererek,altın ve gümüş komisyonculuğu yaparak servetlerini iyice katlıyorlar..
Ekonomik gücü aklın ve mantığın sınırlarını zorlamaya başlayan Rotschild ailesi daha da karanlık ve karlı bir işe girişiyorlar..
İşin adı ''Savaşa giren devletlere faizle borç vermek''..
Bu işin ilk icraatını ""İngiltere-Fransa"" savaşında gerçekleştiriyorlar..
İngiltere'ye savaşa girmesi için sermaye olarak 35 ton altını faizle borç olarak veriyorlar..
İngiltere,Fransa karşısında yeniliyor ve Rotschild ailesine olan borcunu ödeyemiyor..
Bunun karşısında borcun oluşturduğu mükellefiyetten dolayı 
İngiliz Merkez Bankası yani Bank of England ödenemeyen borç karşılığında 
Rotschild ailesine devrediliyor..
Rotschild ailesi İngiliz devletinin bu devir etme işlemini bir şartla kabul ediyor: '' İngiliz sterlinini kendilerinin basması şartı ile..''.
İngiliz hükümeti bu şartı o dönemde kabul etmek zorunda kalıyor ve İngiliz sterlinini basma yetkisi bir yahudi ailesine veriliyor..
Görünüşte ekonomi hakkında pek bilgisi olmayan arkadaşlar için bu durum pek bir şey ifade etmeyebilir..
Para basma yetkisini başka bir kuruluşa yada şirkete vermek demek aynı zamanda ülkenin bağımsızlığını da bu kuruluşa satmak demektir..Çünkü bir ülkenin bankası o ülkenin parasını basarken bastığı para karşılığında o ülkenin hazinesine değerli maden koymak zorundadır..Örneğin Türkiye Merkez Bankası, devlet matbaasında 20 YTL basıyorsa eğer devlet hazinesinde 20 YTL değerindeki altını,elması yada petrolü koymak zorundadır.Aksi halde basılan para kağıt parçasından başka bir şey olmaz..İşte Rotschild ailesinin de yaptığı şey budur..İngiliz sterlinini basarak İngiliz hükümetine faizle borç olarak vermiş ve karşılığında altın ve elmas almıştır..Bu şekilde bir yılda 12,000 ton altın kar ettiği ekonomi tarihçileri tarafından bilinmekteydi. .Rotschild ailesinin en büyük girişimi ise İngiltere ile Amerika'daki kolonilerin savaşı olmuştur..Savaş sırasında Rotschild ailesi çok gizli bir biçimde Amerikan kolonilerini desteklemişlerdir..

Amerika'nın İngiltere'ye karşı direnişini yöneten kişilere yüklü miktarda silah yardımı yapılmış,İngiltere'nin bu savaşta yenilmesinin sağlanacağı garanti edilmiş ve karşılığında kurulacak olan Amerika devletinin resmi para birimini basma yetkisi istenmiştir..İngiltere ile savaş konusunda çok umutsuz olan başkan Washington ve ekibi bu karlı teklifi hiç düşünmeden kabul edilmiştir ve böylece günümüzde tüm dünyada çok popüler olan Amerikan dolarını basma yetkisini alarak bir hayli karlı bir işe imza atmışlardır..

Savaşı Amerikan kolonileri kazanmış ve İngiltere Amerika'dan elini ayağını çekmek zorunda kalmıştır..İngiltere-Amerika savaşından yenik çıkan İngiltere bu sefer Amerika'ya yardım ettiğini düşünerek Fransa'ya saldırmıştır..İngiltere, Rotschild ailesinin kendilerine finansal destekte bulunacağına güvenerek bu savaşa girdiyse de Rotschild ailesinden umdukları desteği bulamamışlardır..

Rotschild ailesi el altından Fransa'yı destekleyerek Amerikan kolonilerinin bağımsızlığını garanti etmek istemiştir..Bir taraftan da bu aile İngiliz borsası üzerinde spekülasyona girişmiştir..İngiltere-Fransa savaşı sırasında borsada müthiş bir hareketlenme olmuş ve borsaya oynayan halk İngilizlerin savaşı kazanacağını düşünerek girişimlerini arttırmışlardır..Bunu fırsat bilen Rotschild ailesi ''İngilizlerin savaşı kazandığı'' iddiasını ortaya atarak İngiliz halkının her şeyini borsaya oynamasını sağlamıştır..Ancak generaller ve ordudan geriye kalanlar İngiltere'ye döndüğünde gerçekler ortaya çıkmış ve İngiltere'nin savaşta kaybettiği ortaya çıkmıştır..

Borsa nominal seviyesi,herkesin malını kurtarmaya çalışıp mal hisselerini geri almaya çalışmasından dolayı anormal derecede yükselmiş ve böylece kağıtları elinde tutan Rotschild ailesi bu ticaretten en karlı çıkan isim olmuştur..İngiliz tarihçilerin ''Kara eylül'' diye nitelendirdiği i bu olay ile Rotschild ailesi adeta İngiltere devletinin mülkiyetini ele geçirmiştir..Bu ekonomik faaliyetleri sonucu iyice gelişen Rotschild ailesi,Kenan diyarında Tanrı'nın kendilerine vaat ettiği kutsal İsrail devletini kurmak için gerekli olan şablonu hazırlamaya başlamıştır..Osmanlı devletinin parçalanması için gerekli olan her şeyi yapmışlardır..Osmanlı devletine komşu olan ülkeleri sürekli olarak finanse ederek Osmanlı'ya karşı savaşmaları için kışkırtmışlardır..Böylelikle sudan bahanelerle Osmanlıya saldıran Rusya,Avusturya ve diğer komşu devletler, Osmanlının askeri ve ekonomik güç bakımından iyice yıpranarak azınlıkların ayaklanmasını sağlamışlardır..

Osmanlı devleti nereye koşacağını şaşırmış ve neticede azınlıkların ayaklanarak ayrı ayrı devletler kurmasına engel olamamışlardır..Osmanlının en çok dış borcu Rotschild ailesinin sahibi olduğu Bank Of England bankasınadır..Osmanlı Devleti,Rotschild ailesine olan borcunu ödeyecek durumda olmadığından Rotschild ailesi bunu fırsat bilmiş Osmanlıya iğrenç bir teklifte bulunmuşlardır..Sultan 2. Abdulhamid ile görüşen Lord Baron Rotschild ''Kudüs şehrinin,Filistin'in,Suriye'nin ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin yeni kurulacak olan yahudi devletine verilmesi karşılığında Osmanlı devletinin tüm dış borcunu silme ve balkanlarda,Afrika’da kaybettikleri toprakları geri verme'' teklifinde bulunmuş ancak Abdulhamid teklifi şiddetle reddetmiştir..Abdulhamid,dinen böyle bir tutum sergileyerek büyük bir sevaba girmişse de Osmanlı devletinin yıkılma sürecini hızlandırmıştır..Daha sonraları Enver Paşa,Abdulhamid'in bu tutumunu tarihi bir hata olarak değerlendirmiştir..

Enver Paşa'ya göre Kudüs şehri ve Kenan diyarı yahudilere geçici olarak verilmeli ve Osmanlı tekrar eski gücüne kavuştuktan sonra bu topraklar geri alınmalıydı..Ulu önder Atatürk'e göre ise Osmanlı devleti böyle birşey yapmış bile olsaydı yıkılmaktan kurtulamazdı çünkü Osmanlı üzerine korkunç oyunlar oynanıyordu üstelik devlet her kademesi ile adeta kokuşmuş bir haldeydi.Özetleyerek anlattığım bu süreçlerden sonra Rotschild ailesi 1.Dünya savaşının çıkmasında çok aktif bir şekilde rol almış ve savaşın çıkması için gerekli olan tüm tezgahı sağlamıştır..Rotschild ailesinin hesaplarına göre 1.Dünya savaşı ve Arabistanlı Lawrence’ın faaliyetleri Arapların birçok parçaya bölünmesi İsrail devletinin kurulması için yeterliydi..Savaş gerçekleşmiş,Almanların önderliğindeki İttifak devletleri grubu savaşı kaybetmişlerdi..

Rotschild ailesinin tüm hesapları tutmuş ve İsrail devletinin resmi kuruluşunun ilan edilmesinden başka bir şey kalmamıştı ortada..Ancak tarihi rüyaya çeyrek kala Rotschild ailesi ayrıntılarda küçük bir hesaplama hatası yaptığını fark edememişti..İsrail devleti kurulmaya hazırdı tamam ama dağ ve ovalardan ibaret olan İsrail topraklarında kim yaşayacaktı?? Sürekli olarak gelişmiş Avrupa kentlerinde yaşamış olan yahudiler İsrail'de yaşamaya nasıl ikna edilecekti?? Esas sorun buydu..Bu sorunun giderilmesi için Rotschild ailesi radikal kararlar aldı ve yeni bir savaş için gerekli olan ortam hazırlanmaya başlandı..

KUKLA DİKTATÖR HİTLER'İN ORTAYA ÇIKIŞI VE 2.DÜNYA SAVAŞI

Almanya devleti Birinci Dünya savaşından adeta bir enkaz halinde oldukça demoralize bir biçimde çıkmıştı..Devlet tüm ekonomik ve askeri gücünü savaş sonrasında kaybetmişti..Ve tüm bunlara ilave olarak birde çok ağır yaptırımlar içeren savaş tazminatı anlaşmalarına imza atmışlardı...Ancak Almanya'nın borçlu olduğu ülkelerin merkez bankalarının %85'i Rotschild ailesine ait olduğundan Almanya sadece yahudi Rotschild ailesine borçluydu..Rotschild ailesi Almanların bu yüklü borcun onda birini dahi ödeyemeyeceklerini adı gibi biliyordu.. Rotschild ailesi enkaz halindeki Almanya'ya Alman merkez bankasının kendilerine devredilmesi karşılığında dış borçlarının silinmesini teklif ediyordu ve Almanlar borcu ödeyemeyeceklerini bildikleri için teklifi kabul etmek zorunda kalıyorlardı..

Aslında bu durum sonun başlangıcıydı..Bırakın savaşacak parayı ve silahı,savaşta asker olarak kullanılacak erkek vatandaşı bile kalmayan Alman devleti enkaz haldeyken tekrar sivrilerek tüm dünyaya kafa tutacak gücü nereden ve nasıl bulabilirdi?? Bunun için ancak Tanrının yardımı gerekirdi..

Ancak onlar intikam için plan yapmadan Rotschild ailesi onlar için çok gizli bir plan yapmıştı bile..Bu plana göre sahte ama çok inandırıcı bir faşizm rüzgarı Avrupa'da esecek ve yahudilere en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir şekilde şiddet ve baskı uygulanarak İsrail'e göç etmeye mecbur bırakılacaklardı..Bu planın ilk parçası Almanya'nın ekonomisinin ayağa kaldırılması ve Almanya'nın hızla silahlanmasının sağlanmasıydı..Almanya yıllar boyu A'dan Z'ye her konuda finanse edilmiş,

2.dünya savaşında savaşmak üzere neredeyse çocukluktan askerler yetiştirilmiştir.. Muazzam bir ekonomik ve askeri güce kavuşan Almanya'nın başına ise 1.Dünya savaşında er olarak savaşan fanatik milliyetçi Hitler getirilmiştir..İtalya ise Almanya'da başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan ve adına faşizm denilen rüzgarın etkisi altında kalmış ve iktidara Mussolini gelmiştir..Mussolini'nin iktidara gelmesi Rotschild ailesinin bir planı değil kendiliğinden gelişmiş bir olaydı ama bu durum Rotschild ailesinin ekmeğine yağ sürmüştü..

Hitler iktidara gelir gelmez müthiş hitap yeteneği ve ürkütücü karizması ile Alman halkını yediden yemişe peşinden koşturmuştur..Hitler'in konuşmalarında ve toplantılarında ise şaşırtıcı bir biçimde ana hedef yahudilerdir..Hitler'in iktidara gelmesinden önce kardeş gibi bir arada yaşayan Alman ve yahudi halkları birbirlerine hiçbir zararlarının dokunmamasına rağmen oluşturulan yapay kaos ortamı yüzünden birbirleri ile kanlı bıçaklı hale gelmişlerdir..Savaştan önce yahudi işadamlarına Nazi gençlerinin düzenlediği saldırılar,ev kundaklamalar ve cinayetler ortamı iyice germiştir..Zengin olan yahudiler bir yolunu bulup Almanya'yı terk etseler de fakir olan zararsız yahudiler bir yere gidecek paraları olmadığından oldukları yerde kalakalmışlardı ..

O dönemler savaş dönemleri olduğundan Almanya'nın dışına çıkmak için büyük paralar ve bazı önemli bağlantılar şarttı..Fazla gereksiz detaya girmeden Hitler savaşı başlatmış ve Almanya'nın sahte intikam harekatı başlamıştı..Almanya savaşın ilk yıllarında anormal bir başarı göstermiş ve Fransa,Yugoslavya,Çekoslovakya,Avusturya ve Belçika gibi ülkelerin tamamını çok kısa sürede ele geçirerek Nazi ordularının gücünü ortaya koymuştur..Özellikle Paris kentine 2 saatte giren Nazi orduları İngiltere ve İspanya'nın iyice ürkmesine neden olmuştur..İngiltere'yi hava saldırıları ile darmadağın eden Nazi orduları bir taraftan da sözde yahudi soykırımı yapmaya başlamıştır..

Yahudiler bir bir katledilmiş ve imha fırınlarında yakılmıştır..Ortada öyle korkunç bir ortam vardır ki savaştan sonra bölgeyi teftişe gelen Amerikalı generaller bile uçaklarından iner inmez havadaki pis kokudan dolayı hava alanına kusmuşlardır..Havadaki pis kokunun nedeni ise sürekli olarak yakılan insan cesetleri ve çürümüş cesetlerdir..Savaştan sonra tam bir korku ülkesine dönen Almanya'da ortaya atılan iddialara göre neredeyse hiç yahudi bırakılmamıştır.. Ancak Sovyet araştırmacılar durumun hiç de öyle olmadığını savaşta katledilenlerin sadece %15'in yahudi olduğunu net ve çarpıcı belgelerle kanıtlamışlardır..

Bu belgelere göre savaşta öldürülenlerin çoğu çingene ve Polonyalılardı..Geriye kalan zengin yahudiler Rotschild ailesinin kurduğu paravan şirketler aracılığı ile Amerikan askerleri denetiminde gizlice Amerika'ya değil İsrail'e kaçırılmışlardır.. İsrail'e getirildikleri dönemden İsrail devleti kuruluncaya kadar olan süreçte tabiri caizse Allah'ın dağında prefabrik usulü yapılmış evlerde kalmışlar ve büyük zorluk çekmişlerdi.. Kaçmak için girişimlerde bulunanlar ise Tevrat'ın emrettiği bir biçimde idam edilmişlerdir..Neticede yaratılan sahte milliyetçi bir hava ile sözde yahudi soykırımı yapılmış,tüm dünyada yahudilere yönelik şiddet eylemlerine girişilmiş ve yahudiler İsrail'e göç etmek zorunda bırakılmışlardır. .Yani Rotschild ailesi 1.Dünya savaşında yarım bıraktığı işi 2.Dünya savaşında tamamlayabilmiştir..Aşırı dindar bir aile olan Rotschild ailesi kendilerine göre Tanrı'ya olan sözünü yerine getirmişlerdir..

BAŞKAN KENNEDY'NİN ORTADAN KALDIRILMASI

2.Dünya savaşından sonra kurulan İsrail devleti’nde her şey 1960 yılında John Fitzgerald Kennedy'nin Amerikan başkanı olmasından sonra değişmiştir..Kennedy Amerikan tarihinin en genç başkanıdır ve aynı zamanda Amerikan başkanı olmuş ilk Katolik kişiydi..Kennedy'den önce Amerika'da Katolik bir başkan hiçbir zaman olmamıştır..John F Kennedy'nin babası olan Joseph Kennedy de politikacı olup aynı zamanda İngiltere büyükelçiliği yapmış olan Katolik bir büyükelçiydi..Ne babası, ne de başkan Kennedy yahudilerle iyi geçinemiyorlardı.. Babası büyükelçilik yaptığı dönemde Londra'da yahudilerin boy hedefi haline gelmiş ve çeşitli saldırılara maruz kalmıştır..Kennedy de Amerika'da başkan seçilmeden önce Sigmund Rotschild'in kendisine yapmış olduğu ''başkan seçildiğinde orta doğuda İsrail tarafını tutan bir politika izlemesi karşılığında milyonlarca doları bulan seçim kampanyası masraflarını karşılayacaklarını belirtmiştir..'' Ancak Kennedy böyle bir teklifin bir daha kendisine yapılmamasını rica etmiş ve kendisini hakarete uğramış gibi hissettiğini belirttirmiştir..Kennedy İsrail lobisinin Amerikan devleti üzerindeki faaliyetlerinden anormal derecede rahatsız bir politikacıydı..Kennedy’e göre lobilerin Amerika’daki faaliyetleri Amerikan bağımsızlığına vurulmuş bir darbeydi..

KENNEDY İLE İSRAİL BAŞKANI BEN GURİON'UN NÜKLLEER KAVGASI

İsrail kurulduğu günden beri orta doğuda hep bir süper güç olma hayali ile hareket etmiştir..Bu yüzden İsrail Devleti orta doğuda hızlı bir ''nükleer silahlanma programı'' izlemeye başlamıştır..İsrail'in Dimona çölünde kurduğu nükleer santralinde peynir-ekmek gibi atom bombası ve nükleer başlıklı füzeler üretmesi özellikle başkan Kennedy'yi anormal derecede rahatsız etmiştir..İsrail'in nükleer füzelerinin Ankara, İstanbul, Şam, Tahran, Bağdat ve Riyad gibi şehirleri vuracak kapasitede ve menzilde olması Kennedy yönetimini önlem almaya mecbur bırakmıştır..Kennedy, Ben Gurion'a yazdığı sert bir uyarı mektubunda ''İsrail'in nükleer programını durdurmaması durumunda Amerikan yönetiminin yaptırım uygulamaktan kaçınmayacağını belirtmiştir''..Ben Gurion'da cevap olarak gönderdiği mektupta Kennedy'e ''genç adam'' diye hitap etmiş ve bazı ağır ithamlarda bulunmuştur..Bu mektuplaşmalar iyice çığırından çıkmış ve hakaretleşmeye dönüşmüştür..Bu durum üzerine tepki olarak Ben Gurion istifa etmiştir..Ünlü yahudi politikacı Henry Kissinger ''İsrail'in nükleer programına son vermesi İsrail'e büyük zarar verir'' diyerek Kennedy'i ikna etmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır..

Kennedy bununla da yetinmemiş 4 Haziran 1963'te Amerikan temsilciler meclisine danışarak çıkarttığı 11110 sayılı kanunla Amerikan dolarını basma yetkisini Rotschild ailesine ait olan Federal Reserve Bank'ın elinden alarak Amerikan Merkez Bankası'na vermiş ve ''bir ülkenin parasının denetimin şahısların elinde olmasının büyük bir sorun olduğunu'' belirterek kendi sonunu hazırlamıştır.. Federal Reserve Bank ve dolar İsrail'in en büyük gelir kaynağıdır tabiri caizse şah damarıdır..Kennedy, doları basma yetkisini Federal Reserve Bank'ın elinden alarak adeta İsrail'in şah damarını kesmiştir..Neticede İsrail için Kennedy'nin etkisiz hale getirilmesi farz olmuştur..Kennedy'nin seçimleri kaybetmesini beklemek boş bir umuttu çünkü Kennedy halktan büyük destek görüyordu..  Kennedy'e seçimler kaybettirilse bile sonradan kazanması yüksek ihtimaldi..Üstelik Kennedy'nin kardeşi de gelecek vaat eden bir politikacıydı..
Dünyada hiçbir aile böylesine politik bir gücü elinde tutmayı başaramamıştı..
Tek bir çare gözüküyordu..
O da suikasttı..Kennedy bir şekilde öldürülürse Amerikan yasaları gereği yerine yardımcısı getirilecekti..Kennedy'nin yardımcısı Lyndon Johnson'du.. Johnson tam bir İsrail taraftarıydı..Kendi politik hırsları yüzünden İsrail'e gözünü kırpmadan yardım edebilirdi..Üstelik Kennedy ile hiç iyi geçinemiyordu, söylentilere göre Kennedy kendisini kovmaya çalış

İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney’in yerini kim alacak?

Borsamerkezi.com – Bu gönderi, küresel merkez bankalarının kilit işlevlerinden biridir. İngiltere sadece orta ölçekli bir ekonomidir, ancak İngiltere Merkez Bankası valisi, dünyanın önde gelen finans merkezlerinden biri olan Londra’daki bankaların ve diğer şirketlerin düzenlemelerinin denetlenmesinin yanı sıra faiz oranlarının belirlenmesinde lider rol oynamaktadır.
Bay Carney’in başarılı olacağı açık bir aday yok, ancak hükümetin Çarşamba günü aramaya başlamasından sonra İngiltere Merkez Bankası’nın bir sonraki valisi olmak için ciddi rakipleri olan altı kişi var.
1 * Andrew Bailey, 60 yaşında
Mali İcra Kurulu Başkanı
Uzun zamandır İngiltere Merkez Bankası valiliği görevine hak kazanan Andrew Bailey, Bankanın en üst rollerinin çoğunu üstlendi ve 2016 yılında FCA başkanlığına geçti. Bankacılık denetiminde geniş bir deneyime ve küresel üne sahip. Finansal istikrar Bununla birlikte, para politikası konusundaki derin deneyime sahip değildir ve hükümeti faiz oranlarının belirlenmesinde iktidara gelebileceğine ikna etmesi gerekecektir.
2 * Ben Broadbent, 54 yaşında
İngiltere Merkez Bankası Para Politikası İçin Vali
Parasal konularda saygın bir ekonomist ve düşünür olan Ben Broadbent, İngiltere Merkezinin makroekonomik danışmanıdır. Kariyerine Hazine’de başladı ve ardından Goldman Sachs’ta Avrupalı ​​bir ekonomist olarak uluslararası bir ün kazandı. Görevi, İngiltere ekonomisini menopoz olarak nitelendirdiği, sonradan özür dilediği bir yorumda olduğu gibi, iletişim hataları yapmadan büyük bir kurumu yönetme yeteneğine sahip olduğunu göstermek olacaktır.
3.John Conlev, 65 yaşında
Finansal İstikrar İçin İngiltere Bankası Valisi
John Conlev, daha önce uluslararası ilişkiler konusunda uzmanlaşmış ve İngiltere’nin Brüksel’de Avrupa Birliği’nde temsil edilmesine öncülük eden kıdemli bir Hazine görevlisi olarak görev yapmış ve 2013 yılında İngiltere Merkez Bankası’na vali yardımcısı olarak katılmıştır. Şu anki konumunda, Sir John Bankanın ana politika komitelerinde oturarak bankanın işinin her alanında uzmanlığını kazanmıştır. Uzun zamandır bir yönetici olarak, kilit rolleri olmuştur ve zorluğu İngiltere Merkez Bankası’na başkanlık etme yeteneğini göstermek olacaktır.
4) Rajuram Rajan, 56 yaşında
Chicago Booth İşletme Fakültesi’nde Profesör
Uluslararası Para Fonu’nun eski baş ekonomisti ve Hindistan Merkez Bankası’nın eski valisi olan Rajuram Rajan, bu zorlukla başa çıkmak istiyorsa İngiltere Merkez Bankası valisinin rolü konusunda niteliklidir. Ayrıca, değişken siyasi durumla başa çıkmada Merkez Bankası Valisi olarak deneyime sahiptir. Ayrıca, dünya ekonomisinin dünyanın önde gelen düşünürlerinden biri olarak bilinir ve parlak olmaya devam eder ve bu rol için başka bir yabancı isteyip istemediğine karar verirse hükümet tarafından aday gösterilmelidir. Profesör Rajan her zaman Chicago’da iyi bir iş çıkardığını ve orada mutlu olduğunu söyler.
5 * Manouche Shafiq, 57 yaşındayım
Londra Ekonomi Okulu Direktörü
Manouche Shafiq, Ağustos 2014 ile Şubat 2017 arasında İngiltere Merkez Bankası’ndaki banka ve piyasaların vali yardımcısıydı, ancak Mark Carney ile zor bir ilişkisi vardı. Eski bir devlet memuru ve Uluslararası Para Fonu’nun genel müdür yardımcısı olarak, iyi bir yönetici ve personel ile iyi bir ilişki olduğu bilinmektedir. Vali adayı olarak, İngiltere Merkez Bankası’nın çalışmalarını genişletme kapasitesine sahip olduğunu ve bankanın kararlarını ve politikalarını halka etkin bir şekilde iletebileceğini göstermeniz gerekecektir.
6 Shriiti Vadira, 56 yaşındayım
2015’ten bu yana İngiliz Santander örgütünün başkanı Shrieti Vadira, özel sektörde uzun bir kariyere sahipti ve aynı zamanda Gordon Brown’ın iş bakanı da dahil olmak üzere bir dizi resmi rol aldı. Kısa süre önce Londra’nın İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkışına tepkisine önderlik etmesine yardımcı oldu ve Başbakan, İşçi Partisi’ndeki rolünü seçime engel olarak görmüyor. Diğer ülkelerdeki meslektaşları ile birlikte Britanya’nın finansal krize cevabında önemli bir rol oynadığı için uluslararası kabul görmüştür. Zorluğumuz, İngiltere Merkez Bankası’na uyacak doğru yönetim deneyimi ve tarz karışımına sahip olduklarını kanıtlamak olacaktır.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...