19 Nisan 2014

SEN YOKTUN


SEN YOKTUN
Günler güz yaprakları gibi birer birer dökülürken ayaklarımın dibine, ben her gece karanlığa dikip gözlerimi senin aydınlığını bekledim.
Binlerce adım attım bu kentin sokaklarında, her köseyi her parkı her ağacı ezberledim. Sevdaya bulanmış her kaldırım taşında senin adını aradım.


Evlerin duvarları birer birer üzerime yıkıldı, her bir hücremin acısını ta yüreğimde hissederken beni enkazın altından çekip alabilecek elini aradım.


Özlem şarkılarını ezberledim. Kimini bağıra çağıra, kimini fısıltıyla söyledim. Karanlığa haykırdım hasretini sesimi duyacaksın diye bekledim.


Senden gelecek tek bir haberi bekledim, saatler asır gibi geldi geçmedi. Çalan her telefonu yüreğimin deli gibi çağlayana dönen atışlarıyla açtım. Senden başka duyduğum her seste hep aynı hayal kırıklığını yaşadım. Onlar beni duymak istiyordu. Ben ise seni.


Seni aramaktan yorgun düşmüş bedenimi karanlığın kucağına uzattım her gece. Bir an önce sabah olsun diye uykunun beni çekip almasını istedim, olmadı. Kaç gece sabahı ettim gözlerimi kapamadan, kaç gece merdivendeki ayak seslerini dinledim gelen sensindir diye.


Her yağmurla birlikte hüzünde yağdı bu kentin üzerine. Bulutlar yalnızlığın işaretiydi benim için. Beni ıslatan yağmur olmadı. Ben senin özleminle sırılsıklamdım her mevsim. Hayat bana merhaba dedi. Uzun kıştan sonra gelmez dediğim göçmen kuşların dönüşünü gördüm. 


Denizin sonsuz maviliğine umut bağladım, kıyılarda fark ettim bekleyişlerimi. Hep sensiz gemiler geçti limandan. Ben gemicilerin hasret türkülerine eşlik ettim.


Gözümden tek bir yaş akmadı. Onlar sana aitti. Sana kalmalıydı. Kimselere söyleyemedim acılarımı, bekleyişimin öyküsünü kimselere anlatamadım. Nice fırtınalar koptu yüreğimde dalgalar dövdü hayallerimi. Sığınacak bir liman yaslanacak bir omuz aradım.

Mecnun Değilsen Sus.




Mecnun Değilsen Sus.


Göğe asılı bıraktığın bu sağnak, nice gönül tarlalarından "hû" filizlendirdi.
Kâinat vecde durdu. Ve... dünya elifle dönüyor, yürekler elife dönüyor.
Aşk vesile...
Dünyaya alıştım alışalı, denizi çakıl taşlarından tanıdım.
İçimde ney seslerini büyüttüm.
Belli ki yine bu ıssız limanda fırtına kopacaktı.
Bir muammalı vakitti oysa ki yalnızlıklar.
Aşkın tarifini sordum göçen kuşlara.
Dediler göç...
Dediler yanmaktır yaklaştıkça...
Onun kaynağından tadan divanedir, sonra...
Sonra bir şair kesti yolumu...
"En yüce bir düştür benim aşkım.
Görmeye değmez ki küçük düşleri" dedi ve ekledi:
"Mecnun değilsen sus!..."

Bense güneşin kol gezdiği ufuklar hayal ederdim alkımlı dünyamda, aşka dair...
Düşlerim en kudsi duygularla bezenmişti oysa.
Meğer küçük düşlerle avunmuşum...
Muhayyel sevdalar bürüyor yüreğimin pencerelerini.
Herbiri tül, herbiri hür.
Hiç dokunulmamış, hiç yaşanmamış.
Hikâyelerine hayal meyal tanıklık ettiğim...
Bu efsane hikâyeler sürüldü masama.
Bense özgün sözlerin tadına alışıktım.
Benim taatim, tahiyyatimdi Rab'le...

Dünyanın perdesini şöyle bir aralayınca, aşka dair birçok şeyin öylesine ortalığa savrulmuş
olduğunu hissettim ki; tanınmayacak haldeydi.
Kadın olmuştu, para, makam, nefs, hırs, menfaat, sömürü olmuştu.
O kutsalı aralarından arındırmak öylesine zordu...
Kalan son sevgi sözlerini topladım avucuma... doldurmuyor bile!
Dilden çıkıp, ancak kulağa kadar varabiliyordu; yüreğe değil...
Aşka belki bir adım, belki asırlar vardı ama,sevgiyi diri tutmaktı, yaşatabilmekti esas olan.
Ucuzcular pazarından kurtulup, sultanlar sofrasına hizmetli olabilmekti...
İflah olmaz aşk kisvesini giyebilmekti.
Gönülde maya tutup aşka, onu göklere armağan edebilmekti.... uçurtmalara...

Celal-i Didar'a yâr olabilmekti benim en gerçek düşüm...
Sen ezelî ve ebedî, arzsız, arşsız, cennet ve cehennemsiz
öylesine bir sevdasın ki diyebilmekti...
Mevlânaca bir tavır koyabilmekti.
Naz makamına ulaşmayı gönül hedefinin tam ortasına yerleştirebilmekti...
Ruhum firdevslere kayarken, dünyanın sahte makyajı bulaşıyor yüreğime.
Her renk bir adım daha ulaşılmaz kılıyor seni.
Kalbimde bir dünya kurup, binbirinin yıkılışını venüs bardağından seyretmek gibi bir şey
sanırım ulaşılmazlığın..


Ey ulaşılmaz Matlubum!...
"Mecnun değilsen sus!..."

HÜRREM SULTAN




AŞKTAN HASAR ALMIŞ YÜREK YARALARI ZOR KAPANIR




AŞKTAN HASAR ALMIŞ YÜREK YARALARI ZOR KAPANIR
Aşktan Hasar Almış Yürekler!
Aşktan hasar almış yüreklerin yaraları zor kapanır. Kendine kanar rengi solmuş kalpler. Bir çare arar sessizce, kimseye anlatamaz derdini.

Ayrılığın en zoru üçüncü gecedir. İlk akşam farkına varmaz kalp olanların. Gözyaşı aksa da, gerçekliğinin farkında değildir yürek; kabullenmez yalnızlığını.

İkinci geceye de umudun kokusu yayılır. Ya ararsa, ya gelirse diye dikilir göz telefona, döner belki köşeden diye yolun kenarına.

Üçüncü gece, duvara çarpmış gibi kendine gelir yürek. Anlar ki sevdiği gitmiştir. Karanlığın arkadaşlığına sığınır. Ancak o zaman başlar panik olmaya!

Aşktan hasar almış yürekler yargılayamaz önce. Ölüm gibi, kederi sonradan çöreklenir kalbin orta yerine. Vakit geçtikçe anlaşılır boşluk, yaralı kalpler o zaman sürünerek savrulur.

Aşktan hasar almış yürekler isyan eder bir gün. Hayata karşı mağlup ve alacaklıdır. Hesabını kesmek ister yaşamla, sıkı bir pazarlık başlar.

Dualara karışır isyan; küfürle temenni arasına sıkışıp kalır acılı kalpler. Kaderin ağına, yazgısının bahtsızlığına, sevdiğinin vicdansızlığına bir “ah” çekerek; yapayalnız kalır sokağın ortasında kırgın bir yürek!

Aşktan hasar almış yürekler sorgulamayı öğrenir. Kendi mahkemesini kurar salonun ortasına. Suçluyu, suçsuzu arar, aradıkça daha çok boğulur, kendi içinde batar.

Güneş doğar, akşam olur, gün batar, gece döner ama zamanı bir türlü geçmez aşktan hasar almış yüreklerin. Her sabah aynı tatsız güne uyanır. Bir filmin orta yerinde, bir dostun acı kahvesinde ağlar. Ağladıkça silinecek gibi duran acısını atmaya çalışır.
Aşktan hasar almış yüreklere doktor da çare olamaz, falcı da! Vakit geçtikçe kendi yarasını sarar kalp. Takvim yaprakları düşer durur, gönlün içi zamanı süpürge eder. Sonra bir sabah uyanıp bakar ki; güneş yine parlamakta gökyüzünde. Tebessüm eder onca günün ardında ilk defa. Yaşamın mucizesi kendi içinde saklı durur. Bir adım atar dışarıya, gözlerine vurur gerçekler. Aşktan hasar alan yürekler, bir gün bir yerlerde yeniden sevmeyi becerirler, ceplerinde duran inançsızlıklarıyla…

YÜREĞİMİ SENİNLE MÜHÜRLEDİM





YÜREĞİMİ SENİNLE MÜHÜRLEDİM 
 Aradığım sendin güle dönerken şafaklar küllenirken akşamlar… Gül kızıllığında müjdeler aradım ebrulî bulutlardan hüzme hüzme süzülürken ışıklar. Çöl benim içimde, acı benim içimde. Mecnun’un geceler ve gündüzler boyu Leylî iniltilerini bir ney gibi dinleyen kum taneleri ayaklarımın altında ateş ateş çoğalırken geceyi özlüyorum. Gecelerde dolunaylar gibi doğasın diye ufkumda yâr! Çölün sessizliğine düşerken yıldızlar yüreğimin kuytularına serinlikler insin cennet cennet ne olur! Bir aslan avcısının çölün hür ufuklarında geceyi yorumlayıp da “Ebedi ve ezeli Sevgilinin dört duvar arasına sıkıştırılamayacağını anladım.” deyişi gibi ben de gönül semalarımda yıldız yıldız beliren mühürlerine bakıp seni yaşamak istiyorum içimde ey sevgili! Benim için her gül yaprağında sen her yağmurda sen her rüzgârda sen… Varlığım seninle… Zamana senin adınla mühür vuruyorum. O mühürler ki zamanın sonsuza uzandığı yerde ancak yine senin adınla açılır yine senin adınla okunur Gönlümün gaflet çölünde perişan düştüğü demlerde hasretimi affıma ferman say da ne olur ötelerin tütsüsüyle yeni mühürler vur yüreğime. Zaman ırmağının donduğu ötelerde de açılacak sonsuza uzanan yeni mühürler. Yüreğim seninle mühürlensin. Adım adınla bilinsin yâr! Adımlarım ne yana dönse sana olsun. Ki sen her yanımdasın. Biliyorum şah damarımda akan kan daha yakın değil bana senden.Yakınlığın gül tadında yanmaksa eğer uğruna ne olur beni de yak yaprak yaprak aşkınla. Bin kerre bozduğum tövbelerden sonra yeni baştan yazılsın gecenin en mahrem saatlerinde aşk kitabım. Kitaplar kitabından nasibime ilkin nasıl adın düşmüşse yine öyle adınla başlasın satırlar. Nice gönlü bin parçaya bölen Züleyha bakışlı güzellerin aşk sayfaları rafa kaldırılsın Yusuf kanatlarıyla.Titreyen dudaklarımdaki son mühür son isim son çağrı son tat adın olsun…Bunu affıma ferman bilirim.Sen varsan yâr her şey bana yâr!Vücut zindanında sana müştak gönlüm nice baharlar yaşar adınla yağmur yağmur demet demet.Mısır’a sultan olmak değil mi ki ışığa hasret köhne zindanlardan geçiyor beni de nefsin zindanında esarete mahkûm bir Yusuf say da arındır ve sonra da kavuştur özgürlüğüme yâr! Bilirsin özgürlüğüm sana tutsaklığımdır.Arzuların kör kuyusuna benim de atılmışlığım vardır. Ne olur beni de Yusuf’lardan say yolla ümit kervanlarını sal rahmet kovanı. Ufkum senin rahmetinle şenlensin. Göz sahillerimde dalgalar senin adınla coşsun.Tesellim; hasretimdir gözyaşımdır umudumdur…Bulut bulut dolan yüreğimden sana akıtıyorum gözyaşlarımı yâr! Önce adın sonra adımlarım… Ben bir gelirken sen iki gelensin. Benim için bana benden daha çok yönelensin.Çağları aşan çağrılarınla günü beş parçaya bölerken ne olur her parça benim için bir altın dilim olsun secde secde sana yönelişlerimle…

NUH TUFANI



NUH TUFANI

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...