22 Şubat 2019

OSMANLILARDAN ÖNCE TÜRKLER


HAYAT ÜZERİNE KUR’AN SAHİPSİZ Mİ?


 HAYAT ÜZERİNE
“BEN YORULDUM HAYAT”(!) YORULMADIM SANA İNAT SEN MUHYÎ’DEN GELEN TAT MEŞHERGÂHTA İLAHÎ SANAT UYÛNU SÂHİREYE NÜZHETGÂH VESİLE-İ TEKEMMÜL TALİMGÂH NEFİSLERE CENNET TİCÂRETGÂH EZELDEN EBEDE TEK GÜZERGÂH HILKAT-İ KÂİNÂTIN BİLİNCİ NEBÎLER Kİ DERTTE BİRİNCİ GÖKTEN DÜŞEN YEKTÂ İNCİ EBEDE PEY BAYRAM SEVİNCİ HAYATTAN EN ÇOK ŞİKAYET EDENLER KENDİLERİNE AİT SORUMLULUKLARI HAYATA YÜKLEYEN VE HEP ONDAN BEKLENTİYE GİRENLER. HAYATTA BİR ŞEKİLDE ÇEKEN KÜSEN VE HEP ACI HEP KAHIR DİYENLER HAYATIN KENDİLERİNE PEŞİN KARŞILIKSIZ VERDİKLERİNİ, DERTLERİN HİKMETLERİNİ VE EBEDEN VERECEKLERİNİ GÖRMEYENLER. HAYATTAN HER ŞEKİLDE FÜTÛRSUZCA KÂM ALAN DİĞERGÂMLIK BİLMEYEN ÇAKIRKEYİF TENPERVERLER EBEDİ HAYATLARINI BURADA TÜKETENLER 
KUR’AN SAHİPSİZ Mİ?
 BİZ KUR’AN’A SAHİP ÇIKAMADIK, 
 KİMSESİZ BIRAKTIK. 
 O’NUN ZATEN KİMSE’Sİ VARDI; 
 BİZ KİMSESİZ KALDIK! 
 Kur’an’ı değiştirin! diyenler… Kur’an sahipli…
 إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ 
 Ayet: “Kur’an’ı biz indirdik elbette onu yine biz koruyacağız.” Hicr/9 
 وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا 
 Ayet: 
“Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı bir kenara bırakıp unuttu yabancılaştı büsbütün terkettiler sahipsiz bıraktılar.” Furkan/30 
 Hadis: 
“Kıyamet gününde havuz başında sizden yanıma gelenleri bekleyeceğim. Ancak bazı kimseler bana gelmekten alıkonulacaktır.” 
Ben; 
“Ey Rabbim! Bunlar bendendir, benim ümmetimdendir.” diyeceğim. (o zaman melekler tarafından) 
“Onların senden sonra neler yaptıklarını biliyor musun? 
Vallahi onlar gerisin geriye dinden döndüler” denilecektir.”(Buharî, Rikak,53; Müslim, Fezail,28) 
 Ortaçağ boyunca engizisyonlarıyla insanlara zulüm yapan, kilise otoritesini ve elleriyle tahrif ettikleri İncili, Fransız ihtilaliyle hayattan uzaklaştıran Avrupalılar, kendilerinin ürettikleri ve adına İslamî terörizm diyerek referans, aslında hedef gösterdikleri Kur’an’a karşı menfur niyetlerini yönelterek; “Değiştirin şu ayetleri!” diyebiliyorlar! 
 İki soru? 
 1-Kendi güçlerinden mi cesaret alıyorlar? 
 2-Kur’an’ı anlayıp yaşayarak temsil edemeyen ve evren kitabındaki İlahi sanatın dilleri bilimleri en az onlar kadar kavrayıp sa’y etmeyen ve de onca Nebi ile çizilen o vahdette buluşamayan Müslüman milletlerin zaafiyetlerinden mi cür’etleniyorlar? 
 Diğer bir süâl: 
 “Allah Kur’an’ı nasılsa koruyacak (Hicr/9) nurunu inanmayanlara rağmen tamamlayacak! (Saf/8) İnananları üstün kılacak!” (Ali İmran/139) 
Endişe duymaya gerek mi var?” 
 Var!.. 
Çünkü, Allah koruyacak tamamlayacak üstün tutacak; tutacak ama bunu “Ricâl ve Nisânın hasbî gayreti” üzerine yapacak. Derviş: “Dede himmet!” demiş. O da dönüp ona: “Evlat gayret!” demiş! Çünkü bakın! O Kur’an ne diyor:
 اللّهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ ذَلِكَ بِأَنَّ اللّهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِّعْمَةً أَنْعَمَهَا عَلَى قَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنفُسِهِمْ وَأَنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ 
 “(Eski toplumlardaki, ayetlerden yüz çevirmeleri ve günahları sebebiyle zelil olmuş milletler gibi) Hiç bir toplum yoktur ki nefislerinde olanı değiştirmedikçe Allah onlara olan muamelesini (Galibiyet veya mağlubiyet hükmünü, verdiği nimetleri üstünlüğü, ya da zillet içindeki hallerini) değiştirmez” 
Ra’d/11, Enfal/53 
 وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ فَأَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ إِنَّا جَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِن تَدْعُهُمْ إِلَى الْهُدَى فَلَن يَهْتَدُوا إِذًا أَبَدًا 
 Ayet: “Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da ona sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim kim vardır! Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik. 
Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete eremeyeceklerdir.” Kehf/57 
 Kur’anı evimize koyduk okumadık. 
Okuduk ama derinliğine ruhumuzda hissedip kalbimizde ve zihnimizde derinleşemedik, hayatımıza davranışlarımıza yansıtamadık. 
Bireysel ve kitleler halinde temsil edemedik. 
Evimize koyduk kapalı tuttuk içine giremedik gönlümüze koyamadık. 
Okumadık okuduk anlamadık, anladık nefsimize göre yorumladık, yorumladığımızı da muhlisane yaşamadık, onu ruhuyla tebliğ edemedik. 
Ona saygıyı başımıza bir örtü bir takke koyarak dinleyerek merasimler yaparak göstermekle sınırlı tuttuk. 
Biz onu yaşatamadık o da bizi varis olarak yaşatmadı. 
 Gönlümüze indiremediğimiz ve hayat olarak yaşayamadığımız için onu, onun gibi evrenselleştiremedik, beşere, ruhuna uygun hayat olarak sunamadık. 
 Biz ona makamına uygun sahip çıkamadık, onu kimsesiz bıraktık. O’nun zaten Kimse’si vardı; biz kimsesiz kaldık! 
Hz.Ömer okuyunca içindeki buzlar erimiş boşalan o içini topyekün Kur’an’ın adalet ve doğruluk mesajları doldurmuştu. “Ömer’li Hayat!” da bir başka temsilli hayat olmuştu. 
Osmanlı, Saadet Asrı’na bulunduğu uzaklıktaki konumuna mütenasip mümessilliğini el-Hak nisbeten gösterebilmişti. 
 Cinler de Kur’an’la tanışınca “Ne müstesna bir kelam işittik iman ettik!” demiş kendi çevrelerine onu taşımışlardı. 
 “Ey Muhammed! Hani biz cinlerden bir grubu Kur’ân’ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. 
Onlar Kur’ân’ı dinlemek için hazır bulundukları zaman birbirlerine “susun” dediler. 
Kur’ân’ın okunması bitince de birer uyarıcı olarak kavimlerine döndüler.” Ahkaf/29 
 Ve ayet, dünyada Kur’an’a sahip çıkanlara Sahib-i Kur’an orada sahip çıkacak, Kur’an’sız kalanlar unutulacak diyor.
وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى 
 “Kim benim Kitab’ımdan (Kuran’dan) yüz çevirirse, şüphesiz onun için sıkıntıyla dolu bir hayat vardır, kıyamet günü de onu kör olarak meydana çıkarırız. 
 O der ki: “Rabbim, beni neden kör dirilttin, ben gören biri idim?” Allah buyurur: “Ayetlerimiz sana geldiğinde sen böyle unutmuştun; bugün de sen aynı şekilde unutuluyorsun.” 
Taha, 124-126 
 Bir de Kur’an, kendini ortada bırakmayan sahiplenen milletleri, milletler içindeki kitleleri tanımlarken bakın nasıl portreler çiziyor: 
 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ . 
 “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda mücadele ederler ve hiç bir kınayanın kınamasından korkmazlar. 
Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur. 
Allah’ın lütfu ve ilmi geniştir.” Maide/54 
 Anlaşılıyor ki Kur’an, kendindeki vasıflara sahip çıkıp temsil edecek mümessillerini intizar etmekte!..zihinden kalbe 
 HAYAT ÜZERİNE
“BEN YORULDUM HAYAT”(!) YORULMADIM SANA İNAT SEN MUHYÎ’DEN GELEN TAT MEŞHERGÂHTA İLAHÎ SANAT UYÛNU SÂHİREYE NÜZHETGÂH VESİLE-İ TEKEMMÜL TALİMGÂH NEFİSLERE CENNET TİCÂRETGÂH EZELDEN EBEDE TEK GÜZERGÂH HILKAT-İ KÂİNÂTIN BİLİNCİ NEBÎLER Kİ DERTTE BİRİNCİ GÖKTEN DÜŞEN YEKTÂ İNCİ EBEDE PEY BAYRAM SEVİNCİ HAYATTAN EN ÇOK ŞİKAYET EDENLER KENDİLERİNE AİT SORUMLULUKLARI HAYATA YÜKLEYEN VE HEP ONDAN BEKLENTİYE GİRENLER. HAYATTA BİR ŞEKİLDE ÇEKEN KÜSEN VE HEP ACI HEP KAHIR DİYENLER HAYATIN KENDİLERİNE PEŞİN KARŞILIKSIZ VERDİKLERİNİ, DERTLERİN HİKMETLERİNİ VE EBEDEN VERECEKLERİNİ GÖRMEYENLER. HAYATTAN HER ŞEKİLDE FÜTÛRSUZCA KÂM ALAN DİĞERGÂMLIK BİLMEYEN ÇAKIRKEYİF TENPERVERLER EBEDİ HAYATLARINI BURADA TÜKETENLER 

 يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اسْتَجٖيبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيٖيكُمْ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهٖ وَاَنَّهُ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 

Ayet: 
“Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” 
Enfal/24 
 الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ 
 Ayet: “O ki, hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” Mülk/2
 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 
 Ayet: “Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı!” Ankebut/64 
 “HAYAT” 
Allah’ın subûtî sıfatıdır. 
 Yani zâtî; (Vücûd Kıdem Bekâ Vahdâniyet Muhâlefetün lil-Havâdis ve Kıyâm binefsihi gibi) kendisinden başkasında örneği bulunmayanlardan değil. 
 Kuşkusuz biz “Hayat” dan şikayet ederken 
“Hayy” ve Hayatın sahibi olan Allah’tan şikayet etme niyetiyle yapmıyoruz bunu. 
Nitekim bir valiye kızmış olsak bile Allah’ın 
“VÂLΔ ismine kızmayı düşünmüş olmuyoruz. 
 Bunun gibi “MÜMÎT” kavramını kullanarak O’nu hatta Azrail’i hedef almıyor aradaki zahirî perde sebeplere yoğunlaşıyor iradeleri ve ihmalleri sorguluyoruz. 
 Sonunda vade dolmuş takdir böyleymiş demeyi de ihmal etmiyor sonra da hayatın akışına uymaya çalışıyoruz.. 
 Böyle bir konu açmamıza sebep olan şey aslında her insanın paydası ortak noktası olan bir şey! 
Bedenimizden ruhumuzdan çevremizden, ekonomik ve sosyal olaylardan olumsuz etkilendiğimiz konulardan, bizi aşan konularda doğanın seyrinden zaman zaman rahatsızlığımızı ifade etmiş oluyoruz. 
 Bazen şikayete vardırabiliyor kimi zaman da hem kendimize hem de çevremize zarar verebilecek boyutlara ulaşabiliyoruz. 
Psikolojiler alt üst yuvalar paramparça huzurlar tepe taklak olabiliyor. 
 Memleket içi ve yakın çevresinde iki üç asırdır yaşadıklarımızı düşünelim. 
 Bu coğrafyada ve kültürde kavlanmış harlanmaya hazır kuşağın insanlarıyız. 
Arabesk akımlar ve söylemler de tuz biber olunca 
“Ben yoruldum hayat” lar hemen bir damarı yakalayıveriyor; hemen her bireyde canlanmaya hazır pusmuş bekleyen o melankolik damarı… 
 Kur’an eczahanesinde olmaz mıydı hiç damardan yananlara verilecek bir reçete? 
Derken… diye düşünürken bu şarkı sözü dilde tebellür etti, gitmiyordu inat etti… 
Bel bükük içte hicran yük… 
Ben yoruldum artık dedi dil, sus dedi oradan gönül! 
Ya Hayy de! İnşirahla inşirahlan! 
Bu gerek! Elem neşrah leke sadrek! 
Dedi mürde gönüllere gülerek!.. 
 Peygamberlerin hepsi insan ve hayat için birer hayat kaynağıdır. Hepsi hayat mürşid ve muallimi. 
 Hz.Yakup nasıl da hayat ve evlat hasret ateşiyle yanmış yıllarca. Hasta haliyle Hz.Eyüp. 950 yıllık çileli hayatıyla Nuh’un örneği yok. 
Hayata hiç bir zaman ben yoruldum diye şikayet etmemiş, o son damlada acil yardım talebinde bulunmuş o damla tufana denk düşmüş. 
 Hz.İbrahim hayatın yakan ateşini zaten çöllerde yaşamış yudumlamış hep yanmış. 
 Yanmışa ateş ne yapmış. 
Mevlası ateşi serin selamet kılmış. 
 İbrahim hep hem yanmış hem koşmuş!  
İbrahim oraya git! İbrahim buraya gel! 
 İbrahim eşini bebeğini çöle bırak! 
 İbrahim arkana bakmadan vazifene bak! 
 İbrahim çöle dön bina yap! 
 İbrahim oğlunu kurban et!  
İbrahim putperestlikle mücadele et! 
 İbrahim hadi ateşe gir! 
 Biz hayatın hayat sunan Peygamberlerini hiç okuyup içselleştirmiyoruz gerçek hayattan ebedi hayattan uzak başımıza ördüğümüz kendi hayatımızdan yakınıyoruz. 
 Peygamberimizin bu konudaki tutumu etüd edimeli modellenmeli. 
O Makâm-ı Mahmûd’da bir Habîb-i Mahbûb olduğu halde 23 yıllık Nübüvvet hayatında çekmediği çile kalmamış gibidir. 
Mekke’de müşrikler Ebû Cehil Ebû Lehepler, 
Medine’de münafık ve yahudiler, ittifak halinde hepsinden boykot kumpas ve hücumlar… 
 Aile, dost ve arkadaş çevresinden, toplumundan gelen problemler. 
Hicret gibi çetin sorunlar. 
Her alanda uzman gibi; Nübüvvetin konuları dini tebliğler, liderlik, devlet başkanlığı, komutanlık ordu işleri, hakimlik, ekonomik konular, toplum alanları ihtiyaçları ve sorunları baş danışmanlık, ülkeler kabileler arası diplomasi, din temsilcileriyle meşguliyetler… 
 Ailevi uğraşlar, yakınlarından vefatlar, 
Ümmetin derdiyle gece namazda sabahlamalar, bir küçük hücrede yarı aç tam aç günler, bir kilim bir döşek bir kaç kap kacak hayatında hastalık çekerek ebede göç etmeler. 
 Sadece şu ardı ardına yaşanan 3 olay kafi gelecektir. 
 3 yıl Boykot yılında Müslümanlar her haktan mahrum bırakılmış yarı açık hapishane hayatı yaşadılar ve bazen yerde buldukları bir deri parçasıyla hayata tutunmaya çalışıyorlardı. 
Hayat acılarının toplumsallaştığı bir aşamaydı. 
 Hüzün senesinde Efendimiz, içerdeki dinamiği hayat sütunu eşi Hz.Haticeyi dışardaki payandası ve tek müdafii amcası Ebu Talib’i kaybediyordu. 
Hayat acılarının aileyi vurduğu kalbi yakıp kavurduğu aşamaydı. Taif yolundaki hayat!. 
Hayatta ne olursa olsun, kulluk görevi de Nübüvvet misyonu da, hayatın nefes zincirinin son halkasına gelinceye, hayat ışığı tahtaya dayanıncaya kadar sürdürülmeliydi. 
 Işık Taif’e taşındı sunuldu, hüsn-ü kabul görmedi. 
Hakaret etti kovdular, yetmedi çocukları ve ayak takımını kullanıp yollarına gül dökülesi ayaklarını taşladılar. 
Hayat acılarından ve kendinden geçmenin hayat sahibine yönelip hayatı acılaştıranlar için dua etmenin ibretli aşamasıydı. 
Hayattan ve mücrimlerden değil, istiğfarla halinden şikayette bulundu; içlerinde kalıp dayansa anlatsa mıydım demek istiyordu. 
Bir de melek gelip emret cezalandırayım teklifinde bulununca: “İstemem! Arkalarından inançlı ibadetli nesillerin gelmesini isterim” demişti. 
 Hayatımın en zor günüydü demişti her zora dayanan Nebi. 
Hayat unutmaz bir gün yaptığın iyiliğin karşılığını verir derler. En zor günlerin atiyyesi de o derece büyük olur. 
İkram-ı İlahi üst üste gelmişti. 
Yusuf memleketlisi Addas onu tanımış hayatı nurlanmıştı. 
Bazen hayatta bir insana iman taşımak için taşlanmak bile gerekebilirdi. 
Yolda Nusaybin cinleri Nebiyi dinlemiş onlar da iman sahibi olmuşlardı. 
 Döndüğü Mekke’de Taif’ten farksız hayat çileleri yine onu bekliyordu. 
Ama bir şey daha vardı; Hicret öncesi yerde çekilen bu hayat acılarına karşı adeta gökte ödül töreni düzenlenecekti. 
Nasıl alkış tutacaktı melekler kim bilir? 
Muhammed’e (S.A.V.) hoş-âmedî خوش آمدی edeceklerdi. Cemalullah ile müşerref olacaktı. 
 Acılar diyarı yeryüzünde olduğu gibi ödüller diyarı göklerde de Ümmetini düşünecek; Amenerrasulü ile başlayan ayetleri, namazı, affı, cennete girmeyi; semadan ayrı bir hayat nefesi ihyâ soluğu taşıyacak ve sunacaktı vefalı Nebi. 
 Hayattan şikayet etme, eza edenlere ve kadere küsme, çekilip acılarını yaşama hatta hayatına kastedenlere dönüp hesap sorma gibi davranışlar O’ndan uzaktı. 
(Zatına yapılanları affeder hukukullaha ve hukuku ıbadullaha giren konularda “Kızım Fatıma da yapsa!” duruşunu sergilerdi.) 
O “Hesab” insanı değil “Belağ” insanıydı. (Ra’d/40) 
Ne hayat rahatlığı ne de intikam hesapları içinde oldu. 
Kur’an O’na bunu söylemişti. 
O Kur’an’ı hayat olarak yaşayandı. 
Hiç O hayatından şikayet mi ederdi? 
Hayatta ise insan, kalbi hayatı da sönmemişse, hayatta olanlara -bırakın hayatları söndürmeyi- hayat taşımak zorundaydı. 
 HAYAT 
şu 3 yönüyle sevilmeli kıymeti bilinmeli 
 1-Allah’ın güzel isimlerinin tecellisine en saf parlak şeffaf kirsiz tertemiz ayna. (Çirkin acı görülen her şeyde çok iyi güzel semereli yüz vardır. Ayrıca hayatı kirleten kötü hayat yaşayanlardır. Acı görülenler ebedi hayat yatırımlarıdır. 
 2-Hayat, ahiretin tarlası ticaret pazarı eğitim alanı. Kısacık ömürde iman ibadet ve iyiliklerle, hayatta başa gelecek sıkıntılara sabır ve vazifelerle sonsuz cenneti kazanma fırsatı. 
 3-Hayattaki kötülükler acılar dertler zulümler vb. olumsuzu olumluya çirkinliği güzelliğe kötülüğü iyiliğe çevirme mücadelesi verme insanı en cevval aktif hale getirme adına avantaj ve fırsatlardır. 
Şeytan ondan kaçıp Rahman’a sığınma, günah iradenin kavgasını verip sevaplara yönelme bulaşınca tövbe ile arınma, açlık nimetin hastalık sıhhatin başarısızlık başarı için çalışmanın değerini anlama vb… işlevini görürler. 
Günahlar kötülükler konusunda baş mazeret olarak baş vurulan nefis bile enfes bir hayır kaynağı olabilir aslında. 
 Herkesin kendinde gördüğü veya başkasının gördüğü kötü bir karakteri iyi anlaşılsa yöntemince yaklaşılsa nasıl olumlu potansiyel olabileceği görülür. 
Bu yüzden çocuklarda görülen çoğu olumsuz davranışlar uzmanına müracaat edilerek zamanla olumluya çevrilebildiği rahatlıkla gözlenir. 
Hayatın bunca zorlukları acıları olmasaydı bunca bilim dalları ve de teknoloji gelişir miydi? 
 Hayatta zulüm kötülük acılar ağır basıyorsa öbür kefesinde iyiler ya yok ya da iyi çalışmıyorlar demektir. 
 İnşirah sayfasına bakınız. 
Hayatın zorluklarıyla nasıl baş edilebileceği ve yüklerinin insanın sırtından nasıl kaldırılıp ruha huzur ve genişlik verileceğinin ipuçlarını yakalamaya ve uygulamaya çalışınız. 
 Son ayette dendiği gibi, hep Sohbet-i Canan’da, iş üzerine iş takibinde, arada boşluk bırakmamacasına, “Ben yoruldum hayat!” demeye fırsat bulamadan, 
“Hel min mezîd” kuşağında, “Meğer ben ölmüşüm!” dediğinizin farkına varabilecek şekilde, 
Hak yolunda faal olma mesajını çıkarınız.

ASTROLOJİ VE TANRISAL DÜZEN





ASTROLOJİ VE TANRISAL DÜZEN

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...