06 Temmuz 2018

HASAN BASRI'NİN KADER HAKKINDA HALiFE ABDÜLMELİK B. MERVAN'A MEKTUBU



HASAN BASRI'NİN KADER HAKKINDA HALiFE ABDÜLMELİK B. MERVAN'A MEKTUBU 

Çevirenler : LÜTFİ DOGAN - YAŞAR KUTLUAY Abdülmelik b. Mervan'ın Hasan Basri'ye mektubu: 
----------------------- 
Emirül Müminın Abdülmelikb. Mervan'dan Hasan Basri'ye: Sana selam olsun, Zatından başka ilah olmayan Tanrıya hamdü sena e,derim. Bundan sonra: Daha önce geçen alimlerden hiç birinde duyulmamış bir tarzda kader meselesini izah etmekte olduğun Emirel Müminıne ulaştı; Emirel Müminın, zamanına kadar yaşayan sahabeden hiç birinin bu konuyu senin izah ettiğin gibi anladığını ve hakkında fikir yürüttüğünü bilmiyordu; Halbuki senin salahi halini, dinindeki faziletini, ilme karşı olan anlayış, istek ve titizliğini biliyordu; Bütün bunlardan sonra, Emirel Müminın senden nakledilen bu sözü beğenmedi. Bu meseledeki fikrini O'na yaz. Bu iddiada nereye dayanıyorsun? Resulullahı~ ashabından birinin rivayetine mi, yoksa. kendi fikrine mi, yahutta Kur'an'ın tasdik ettiği bir hükme mi? Biz bu mesele hakkında senden önce münakaşa etmiş veya sÖz söylemiş bir kimse işitmedik, bu husustaki görüşünü Emirel Müminıne bildir ve açıkla. Tanrının selam, rahmet ve iyiliği sana olsun.
 --------------------- 
Hasan BasrZ'nin -Allah ona rahmet etsin- cevabı: Hasan Basri'den Allahın kulu Abdülme1ik'e : Ey Emirel Müminın! sana selam olsun ve Allahın rahmeti üzerine olsun. Zatından başka ilah olmayan Allaha hamdü sena ederim. Bundan sonra; Allah, Emirül Mümin:ın'i salaha erdirsin ve onu, taatile amel ve rızasını talep eden, emrettiği şeylere uymakta sürat gösteren velilerden eylesin. 
Emürel Müminın -Allah onu salaha erdirsin- geçip giden birçok iyi insanların birkaçı arasındadır. Sayısı az olan iyilik ehli örnek ittihaz edilir, kendilerine itimat edilir ve işlerinde onlara uyulur. Allahın emrile amel eden, O'nun hikmetini güden ve Hazreti Resulullah'ın sünnetine uyan, seleften birçoklarına ulaştık. Onlar hakkı inkar etmezler, batılı hak göstermezler, Allahın kendi nefsine isnat ettiğinden başka eşyleri O'na isnat etmezler ve Allahın mahlükatına karşı kitabında gösterdiği hüccetlerdert başka bir hüccet getirmezlerdi. Allah~ Teala şöyle buyuruyor: "İnsanları ve cinleri
 LÜTFİ DOGAN-YAŞAR KUTLUAY 
dininde keyfi fikirlere yer yoktur. Allahu Teala şöyle buyuruyor: "Ne sizin boş arzularınız, ne de ehli kitabın boş kuruntuları ile (Allahın vadettiği sevap) elde edilemez.
 ----------------------- 
4/1 22" Hcl' kim bir fenalık yaparsa onun cezasını bulur. Allahın kitabından delil getiremiyen her söz muhakkak ki sapıklıktır. Allahu Teala, "Gerçek söylüyorsanız, haydi davanıza isbat getirin. 2/III ve 28/75" yani hevave hevesinizle uydurduğunuz ve bana nisbet ettiğiniz hususlarda delil gösteriniz ve "Onlar, o zaman hakkın Allaha ait olduğunu bilip anlar ve uydurdukları putlar da onlardan ayrılıp nihan olurlar. 28/75" demektedir. Ey Emirel Müminin! Allahın hÜkmünü ve kazasını bilmeyenIerin boş lafını bırak da kitabın sana söylediğine kulak ver: Allah bir kavme ihsan ettiği nimeti onlar kendileri değiştirmedikçe üzerlerinden eksik etmiyeceğini söylemektedir. O halde nimetin başı Allahu Tealadan ve bu nimetin değiştirilmesi -onlara emrettiği şeylere muhalefetlerinden dolayı- kullardandır. Allahın, "Allahın nimetini küfre çevirip değiştirenleri ve kavimlerini cehennem olan helak yurduna sokanları görmüyor musun? 14/27-28" ayetinde buyurduğu gibi, nimet Allahtandır, onu tebdil etmek de kullardandİr. Çünkü onlar Allahın emrettiklerini terkedip nehyettiklerini işlediler. Allah, " ... Kötülüğün gizlisine de aşikarına da yaklaşmayın. .. 6/ i5" diyor. Allahın nehyettiği kendinden de,i:i:ildir;zira O, hoş görmediğine razı olmaz ve razı olduğuna da hoşnutsuzluk göstermez. Nitekim Allah şöyle buyurmaktadır: "Küfrederseniz, şüphe yok ki Hak Teala sizden müstağnidir.
 -----------------------
 (Her ihtiyacını fevkindedir), kullarının küfretmesine razı olmaz, şükrederseniz (sizin şükredici olmanızdan) hoşnut olur. 39/7" Küfür Allahın kaza ve kaderinden olsaydı, Allah da yaptığından (küfürden) hoşnut olurdu. AllahuTeala kaza ettiği bir şeyden sonradan hoşnutsuzluk duymaz. Eziyet ve zulüm, Allahın kazasından değildir. Onun kazası, maruf'u, adl'i, ihsan'ı ve akrabalara yardımı emir, fuhuş, fenalık ve azgınlığı nehyetmektir. Allah şöyle buyuruyor; "Tanrın irade buyurdu ki, Ondan başkasına tapmayın, ana ve babanıza iyilik edin. 17/23" Ey Emirel Müminin! işte Allahın Kitabı konuşuyor, Allahtan daha güzel kim söyleyebilir? "Her şeyi bir ölçüye göre yapan, sonra ona (hedefini) gösteren ... 87/3" buyurmuş, bu ayette her şeyi bir ölçüye göre yapıp sonra onu sapıtır dememiştir. Allah kullarına yol göstermiştir. Onların dinlerinde ve işlerinde şüphe içinde bırakmamıştır. Hatta Allah hidayetin verilmesini kendinden, yanılmanın peygamberinden olduğuna hükmediyor. Ve diyor ki: "De ki (Peygambere hitaben), ben yanılırsam yanılmamın vebali bana aittir. Doğru yola gidersem bu da Tanrımın bana olan vahyi sayesindedir. 34/50" Peygamber yanıldığı vakit yamlmanın vebalinin kendinden .olmasını sen (Emirel. Müminin) kabul edip; yanlışlığın bizden olabileceğini kabul etmez misin? Allahu Teala "yolu göstermek bize düşer. .. 92/ 
--------------------------------- 
1 2" buyuruyor, yanıItmak bize düşer, demiyor. Allahın Kitabına hakkını ver, sakın Onu tahrif ve olmıyacak şekilde ve olmıyacak şekilde tevil etme, Allah bir şeyi kullarına açıkça nehyettikten sonra, cahil gafillerin dedikleri gibi, onların gizlice yapmalarına muktedir kılmaz. Böyle olmuş olsaydı, "Dilediğinizi işleyin. 4 1 /40 " yerine, "Üzerinize takdir ettiklerini işleyin" der, "Dileyen insansın, dileyen (inkar etsin) kafir olsun. 18/29" demeyip, bunun yerine "İstediğim kimse iman etsin, istediğim kimse de kafir olsun" derdi. Allah buyuruyor ki. .. "Allahın emri olup bitmiş katı bir fermandır. 33/38" Onun emri kaderi, kaderi de meridir. O, fuhşu ve fena olan şeyleri emretmez, etmretmiş olduğunu iddia eden bir takım insanları Allah şu sözü ]e ayıplıyor: "Onlar bir hayasızlık yaptıkları zaman, "babalarımızı bu hal .üzre bulduk, Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: Hak Teala hayazsızlığı asla emretmez, siz bilmediğinizi mi Allaha isnat ediyorsunuz? 7/27". Allahın kitabı karanlıkta nur ve ölüm vaktinde de hayattır. Allah kullarına kitap 
------------------------------ 
 HASAN BASRİ'NİN HALİFE ABDÜLMELİ'KE MEKTUBU 77 ve Peygamberlerinden başka bir hüccet vermemiştir, " ... Ta ki helak olacak olan kimse bile bile helak olsun, diri kalacak olan da bilerek diri kalsın. 8j42" buyuruyor. Ey Emirel Müminın! AllahuTealanın "İçinizden ileri geçmek veya geri kalmak isteyenler. ,. 74/37" sözü üzerinde düşün. Muhakkak ki Allah iyilik, yapıp ileri geçenlere cenneti hak etmeleri, fenalık yapıp geri kalanlara da cehennemi hak etmeleri için kudret vermiştir. Eğer hakikat batıl itikat sahiplerinin iddia ettikleri gibi olsaydı, ne ileri gidebilmeleri ne de geri kalmaları mümkün olurdu. Ne ileri giden yaptığı işten dolayı övülür ve ne de geri kalan azarlanırdI. Böylece iddialarına göre, bu (kudret) onlardan da değildir, onlara verilmiş de değildir. Onların işlemiş oldukları bir şeyolduğuna göre de Allah bu konuda söz söylemiş ve cezalarının, yaptıklarının karşılığı olarak onlara yazıldığını şöyle .ifade etmiştir: "Bunlar işlediklerinin karşılığıdır. 56/24"
 ------------------- 
Ey Emirel Müminın! insanlar AllahınKitabına itiraz ederek onu tahrif ettiler. Allahın sözlerinin bazısı, diğer bazılarına yalanlamaz, O ancak bazısı bazısına benzeyen beliğ şekilde söylenmiş bir Kitaptır. Onun ayetleri birbirine zıt değildir. Zira O (kitap) "Her işi çeviren, her mahluk tarafından övülen Allahın vahyidir. 41/42 Sonra, ey Emiral Müminın! Allahın, "Ruha ve ruhun kemaline (dikkat et), ona hak yoldan uzak kalmamayı, kötülükten sakınmayı ilham ile öğretti. 91/7-8" sözünü düşün. Allah, Adem oğlunun tabiatına ilhamla iyiliği kötülükten ayırma (kudretini) vermiştir. Sonra Allahu Teala diyor ki: "Kim öz canını tertemiz tutarsa felah bulur, kim öz canını kirletirse hüsrana ağrar. 91/9-10" Eğer onun öz canın kirleten Allah olsaydı hüsrana uğramaması gerekirdi.
 ----------------------------- 
Ey Emirel Müminın! Allahın, "Onlar yine, Tanrımız, diyecekler, kim bizim bu hale uğramamıza sebeb oldu ise, onun ateş içindeki azabını kat kat arttır. 38/61" ayetini düşün. Onların o hale uğramasına sebep olan Allah olsaydı. .. [*] Fakat Allah onların bu hale uğramasına ve sapıtmalarına kimin sebep olduğunu söylüyor ve diyor ki: "Onlar, Tanrımız, diyecekler, biz büyüklerimize, ileri gelenlerimize uyduk, onlar da bizi (sapıttılar) yolumuzu şaşırttılar33/67". O "büyükler" ve "ileri gelenler" onların küfre sapmalarına ve yollarını şaşırmalarına sebep olmuşlardır. Ey Emirel Müminın! Allahın "kafir olanlar: Tanrımız! Cinden, insandan, bizi baştan çıkarıp sapıklığa götürenleri bize göster ayaklarımızın altına alalım ki aşağılard.a bulunanlardan olsunla~, diyecekler 41/29" sözünü düşün.
 ------------------ 
Yine Allah "biz insana yolu gösterdik, o da şükredici olur veya nankörlük eder. .. 76/3" ayetinde şöyle söylüyor: Biz kulo. doğru yolu gösterdik, ya şükreder, onu mükafatlandırırız, yahut da küfreder, küfrüne karşılık olarak cezalandırırız. " ... Kim şükrederse kendi öz canı için şükretmiş olur, kim küfrederse bilsin ki Hak Teala müstağnidir (şükre muhtaç olmadığı halde) hamdü senaya layık olan O'dur 31/12'. Yine Allahu azze ve celle, " ... Zaten Firavun kavmini saptırmış ve doğru yola götürmemişti 20/79" diyor. Ey Emirel Müminın! Allalun dediği gibi sen dede ki, "kavmini sapıtan Firavundur" . Allahın sözüne muhalefet etm~, Allahın nefsi için' razı olduğundan başkasnil Allaha isnat etme. O şöyle söylemiştir: "Yolu göstermek bize düşer, sonraki hayat da, önceki hayat da bizimdir. 92/12-13" O halde yolu göstermek Allahtan, sapıtma kullardandır. Ey Emirel Müminın! Allahın şu sözünü düşün: "Bizi ancak günahkarlar saptırmışlardır 26/99" ve "Samiri onları baştan çıkardı 20/85" ve "Şeytan insana apaşikar bir düşmandır 17/53", "Semud'a gelince, onlara dosdoğru yolu göstermeştik, fakat körlüğü hidayete tercih ettiler, onları işleyip kazandıkları yüzünden kör edici [*] Burası metinde eksiktir, cümle tamamlanmıyar.
 ------------------------
 LÜTFİ DOGAN-YAŞAR KUTLUAY azabın yıldırımı tuttu 41/17". Yol gösterme işi Allahtan başlamış ve onların körlüğü hak kazanmaları. heva ve heveslerine uymalariyle olmuştur. Ey Emirel Müminın! mektubum ve sözüm sana uzun gelmesin, çünkü mektubumda, zulmü Allaha nisbet edip, kendilerini bundan uzak tutanlara karşı açık deliller vardır. Rabbına ası olduğu zaman "Tanrımız! kendi nefsimize zulmettik, sen bizi yargılagamayı esirgersen, muhakkak ki ziyan edenlerden oluruz. 7/23" dediğinden dolayı kendisine uyulması en doğru olan babımız Ademi misal gösteriyorum. Adem Rabbına "bu başıma gelen senin kaza ve kaderindir" dememişti. Yine Musa da bir adam öldürünce: "Bu iş şeytan işidir, dedi, şeytan apaşikar ve baştan çıkarıcı bir düşmandır. Musa, "Ulu Tanrım, dedi. Ben öz nefsimi ziyana uğrattım beni affet (Hak Teala da) onu affetti 28/15-16" buyurmuştur. Musa, bu iş şeytandandır, cahil ise, bu Rahman'ın işidir, der. Allahın bize kitabında kıssasını anlattıklan kimselerin hepsi bunu kabul etmişlerdir. Allah şöyle buyurmuştur: "(Kabil dinlemiyerek) nefsine uydu ve nefsi ona kardeşini öldürmeyi kolaylaştırdı, o. da kar deşiniöldürdü ve hüsrana uğrayanlardan oldu 5/33" İnsanlar arasında "Sen zalimsin, kötülüklerin sebebi sensin" sözünü kabul edecek kimse yoktur. Hoşlanmadıklarını Allaha, hoşlandıklarını kendi nefislerine nisbet ederler. "Kalplerinde eğrilik bulunup (başkalarını) saptırmak maksadiyla müteşabih ayetlere tabi olan ... 3/7" kavim, bu işte ancak helak olmuştur. Bunları münakaşa ederler ve Allahu Teala :"Allah istediğini saptırır, istediğini de doğru yola götürür. 13/27" demiştir, derler. Fakat ayetin öncesine ve sonuna bakmazlar. Ayetlerin öncesinin ve sonunun delalet ettiği manayı düşünseler, dalalete düşmezler.
 ------------------------------- 
Allah şöyle buyurmuştur: "Hak Teala iman edenleri bu dünya hayatında da, ahirette de sağlam sözlerle temkinleştirir. Zalimleri sapıklıkta bırakır ve Allah dilediğini yapar 14/27". Yani, iman edenleri imanlarıyla ve iyilikleriyle yollarında temkinli kılar, zalimleri de Allahı inkar ve Ona düşmanlıkları ile saptırır, işte Allahın iradesi budur. Allah şöyle buyurmuştur: "Vaktaki onlar döndüler, Allah da onların kalplerini döndürdü 61/45". O halde onlar dönünce, Allah onların kalplerini döndürmüştür. Yine Allah şöyle buyuruyor: " ... Bir çoklarını dalalette bırakır, bir çoklarına da hidayet nasib eder. Dalalette kalanlar ancak fasıklardır. Bu fasıklar, Allah ile müebbed bir surette akdolunan misakı bozarlar. Allahın bitişmesini emrettiği şeyi parçalarlar, yer yüzünde fesat çıkarırlar. İşte asıl öz canlarına zarar verenler bunlardır. 2/26-27". Yine Allahın "azap. hükmünü giyecek olan kimseyi ateşten kurtarmak senin elinde midir? 39/1 9" sözlerinde münazaaederler. Allah şu sözü ile de kimin azaba layık olduğunu mahlukatına beyan ediyor: "Böylece kafir olanların cehennemlik oldukları hakkındaki söz ve hüküm yerini buldu. ro/33".  
------------------- 
O halde onların cehennemlik oldukları hakkındaki söz ancak fıskı işlemelerinden sonradır. Allahın şu sözü de üzerinde münakaşa edilenlerdendir: "Hiçbir kimse Allahın izni olmaksızın iman getiremez. io/i 00" Buradaki izin kelimesi, serbest bırakma manasınadır. O halde Allah herkesi iman karşısında serbest bırakmış ve iman edebilmeye muktedir kılmıştır. Allah diyor ki: "Gönderdiğimiz. her peygamberi ona Allahın izniyle itaat olunsun diye göndeririz 4/63". O halde Allahtan itaat edilmesi için bir peygamber gönderip sonra onunla, halkı ve taatı arasına girmek istemez. Bu Allahın sıfat ,adalet ve hikmetinden ne kadar uzaktır. " ... İçinizden ileri geçmek veya geri kalmak isteyenler... 74/37" ayeti ile "İçinizden isteyen doğru yola gider, bütün alemlerin Tanrısı olan Allah bir şeyi dilemeden siz onu dileyemezsiniz. 81/38" ayeti üzerinde münazaa vardır. Allah doğru söyle,miştir. O hayır dilediği zaman bizim için diler. Mesela, biz dilemeden bizim için dilemiş olduğu hayırlardan birisi bizi iyiliğe yöneltip onu bize göstermesidir.
 ------------------------------------ 
HASAN BASRİ'NİN HALİFE ABDÜLMELİK'E MEKTUBU 79 Şöyle buyuruyor: "Allah size kolaylık ister, zorluk değiL. 4/26", "Allah size herşeyi belli etmeyi, sizi sizden evvelkilerin yollarına iletmeyi, tevbenizi kabul etmeyi ister. Allah her şeyi bilir ve iyi düşünür. Hakteala sizin tevbelerinizi kabul etmeyi ister. 4/26". Allah bizim tevbe etmemizi isteyip, sonra ondan bjzi menetmez ve menetmemiştir. Gayrı meşru çocukları ve bu gibilerini yaratmış olduğundan dolayı, Ona itiraz ederler. Allah zani'ye çocuktan dolayı değil, emrine karşı gelmiş olmasından dolayı azap eder. Bu karşı gelme çocuktan ayrı bir şeyolan zina işidir. Meşru olmıyan yere nutfeyi koyan zani, kendisinin olmıyan yere tohum eken çiftçi gibidir. İstediğini yetiştirir istemediğini yetiştirmez.
 -------------------------------- 
Allahın şu sözü üzerinde de çekişiyorlar : "Yeryüzünde veya kendi öz canınızda uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki yaratılmadan evvel Kitapta bulunmasın. 57/22". Bunu kendi görüşleriyle küfür ve iman, taat ve masıyetle tevil ediyorlar. Halbuki bu böyle değildir. Bu musibetler ancak mallarda, nefislerde ve yapılan işlerin neticelerindedir. Allah. bize böylece bildirmiştir. Bu dünyanın metaile şımarık kimselerin yaptıkları gibi sevinmememiz ve ele geçiremediğimiz şeylere müteessir olmamamız için bizi zenginlik ve fakirliğe, zorluk ve kolaylığa müptela kılmıştır. Sonra bize sabredenleri beyanla diyor ki: " ... Fakat sen sabredenleri müjdele, onlar ki bir musibete uğradıkları zaman 'biz Allahınız ve Allaha dönücüyüz' derler. Bunlar onlardır ki tanrıları tarafından yarlıganırlar, bağışlanırlar. Doğru yel üzerinde olanlar da onlardır. 2/156-157". Eğer bu iman ve küfürde olmuş olsaydı, Allah, "Ta ki elinizden çıkana tasalanmayınız ve Allahın size verdiği ile sevinip şımarmayınız ... 57/23" buyurmaz, bilakis "ta ki imanınız ı kaybettiğinize tasalanmayınız ve (Allahın) size ondan verdiği ile sevinip şımarmayasınız" derdi. O halde insan dininden çıkan şeye müteessir olmaz da neye olur? Allahu Teala buyuruyor ki: "De ki: Allahın inayeti ile, rahmeti ile ve yalnız bunlarla sevinsinler, bu onların bütün toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır. 10/58". Uyanık olan kimseler için hakikat açıktır, lakin birçokları bunu farketmezler. 
---------------------------------- 
Ey Emirel Müminin! Allah bir kulu kör edip sonra "gör, yoksa sana azabederim" veya sağır edip sonra "işit, yoksa sana azap ederim" yahut dilsiz edip "konuş, yoksa sana azap ederim" demiyecek kadar insaflı ve adildir. Ey Emirel Müminin! bu akıl sahipleri için gizlenmiyecek bir hakikattır. Allahın, "onların (insanların) bir kısmı bedbaht, bir kısmı da bahtiyar olacaktır. II /106" sözünde münazaa ve bu ayeti şöyle tevil ettiler: Allah Teala kullarını annelerinin karnında bedbaht ve bahtiyar olarak yaratmıştır. Bedbaht yarattığının bahtiyarlığa ve bahtiyar yarattığının da bedbahtlığa çevrilmesine imkan yoktur. Eğer hakikat tevil ettikleri gibi olmuş olsaydı, Allahın, kitap ve peygamberlerinin bir manası kalmadığı gibi, peygamberlerin onları takvaya davetleri ve salaha teşviklerinin de fayda ve manası kalmazdı. Gerçekte bu ayetin tevili onların iddia ettikleri gibi değildir. Allah şöyle buyurmuştur: "O gün (ahiret günü) bütün insanlarin bir araya toplanacakları bir gündür. O gün ana baba günüdür. i i /103" sonra şöyle devam ediyor: "Allahın emri yerine geldiği gün hiç kimse, O'nun izni olmaksızın bir söz söyleyemez. Ö gün, onların (inasanların) bir kısmı bedb ahi:, bir kısmı bahtiyar olacaktır. II /105". O günün bahtiyarı, bugün Allahın emrine uyup o şekilde amel eden ve o günün bedbahtı, Allahın dinini istihfaf ederek emirlerini hiçe sayan kimsedir. Ey Emirel Müminin! bil ki, Allahın emir kitap ve adaletine muhalefet edenkr. dinlerinde çok ifrata gitmiş olanlar ve cehaletlerinden dolayı her şeyi kadere yüklemiş olanlardır. Dünya işinde ise, bununla yetinmeyip bu gibi işlerde azimli ve tedbirli
 ------------------------------- 
LÜTFİDOGAN-YAŞAR KUTLUAY davranırlar. Bu, hakikatin ağır, batılın hafif olmasından ileri gelmektedir *. Onlardan birine, dine ait bir emir verecek olsan: "Kalemler kurumuş (iş işten geçmiştir) ve alınlara "bahtiyar" veya "bedbalıt" yazılmıştır, cevabını verir. Birisine "dünya yolunda nefsini yorma, sıcak veya soğukta kendini işe koşma ve canını yolculukta tehlikelere atma, nasılolsa rızkın hazırlanmıştır" desen kabul etmez. Yine "koyunlarının başına çoban bırakma, kurtların yiyeceği ve hırsızların çalacakları, ölecek ve kaybolacak. olanlar takdir edilmiştir, sen onları korumaya muktedir olamazsın; Allahın muhafaza edilmesini takdir ettiğ"ihiçbir şey zayi olmaz" desen kabu,l etmez. Yine, "atını ve deveni kaçacak diye iple bağlama, ne takdir edilmişse o olur, bağlasanda bir bağlamasan da" desen kabul etmez. Yine, "sakın dükkanını ve evinin kapısını -malının ve eşyanın kaybolmasından korkarak- kapama, zira senin kapıyı kapaman, Allahın takdirini değiştirmez" desen, bunu da kabul etmez. Dünyaya ait herhangi bir, işinde, bütün ihtiyat tedbirlerini alarak sağlamlaştırmaksızın hareket etmez. Eğer böyle yapmamasını söylersen bilgisizliğini ileri sürer, sonra da söyleneni kabul etmez. Bütün bunlara rağmen din meselelerini kadere terkeder. Bunlar hakkın ağır, batılın hafif olmasından ileri gelir.
 ------------------------------------------ 
Allahın şu sözünde münazaa ederler: "Allah dileseydi, hepsini hidayet üzere toplardı, öyleyse sakın cahillerden olma 6/35". Bu müşriklerin müslüman olmamalarından dolayı müteessir olduğu için Allahu Tealanın peygamberine ettiği sitemdir. Bir ayetinde de buyuruyor ki: "Sen onların bu söze (Kuran'a) inanmayıp; yanından çİkıp gitmeleri yüzünden üzüle üzüle kendini öldürecek misin? 18/6". Allahu TeaIa bu ayetinde Peygamberine kudretinden. haber veriyor ve Allah onları itaate icbar etseydi, muhakkak ki buna gücü yeterdi. Bu O'nu aciz kılmazdı. Fakat O, herkesi kendi ameline göre mükafatlandırınak için onların bu şekilde hareket etmelerini irade etti. Buyuruyor ki: "Tanrın dileseydi yeryüzündeki (insanların) hepsi de toptan iman ederlerdi. Öyleyse sen, ne için insanları mürnin olsunlar diye zorlamak istiyorsun? 10/99". 
----------------------------- 
Allahın şu sözü de münazaa ettiklerindendir: "Biz cehennem için İns ve Cin'den (öyle kimseler) yarattık ki kalpleri vardır, ,bu kalplerle idrak etmezler, gözleri vardır, onlarla görmezler, kulakları vardır, onlarla duymazlar. Bunlar dört ayaklı hayvan gibidirler. Belki daha da sersemdirler. Gafil olanlar bunlardır. 7i 178". Bu ayeti şöyle tevil ettiler: Allah yaratma işine başladığı vakit bazı kimseleri cehennemlik kıldı. Bunlar Allahın istediği taati yerine, getirmeğe muktedir değillerdirler. Diğer bazı kimseleri de cennetlik yaratmıştır. Bunlar da Allah'ın istemediği masiyeti işlemekten acizdirler. Nitekim (Allah) kısayıuzamaya kudreti ve siyahı da beyazlanmaya kab iliyeti olmaksızın yaratmıştır. Cehennemlik olanları mümin olmaları için azaba duçar etmiştir. Böylece Allahı en çirkin sıfatlarla tavsif ettiler. Halbuki Allah şu sözü ile onların kötü işleri ve şüphelerinden dolayı cehenneme gideceklerini bildiriyor: "Kalplerivardır, bu kalplerle idrak etmezler; gözleri vardır, onlarla görmezler 7i 178".- Nitekim Allah şu ayetinde şöyle demişti: "Firavun hanedanı, sonradan kendine düşman kesilecek ve onların üzülmelerine sebep olacak olan Musa'yı aldılar. 28/8". Halbuki onlar Musa'yı kendilerini neşelendirmesi için almışlardı. Yine Allah: "Onlara mühlet vermemiz günahlarını arttırmaları içindir. 3/177". ayetileAllah onların ibadeti terketmelerile günahlarının çoğaldığını bildiriyor. Allah arapların aşina ol.. duleları dille konuşuyor. Mesela, bir Arap şairi şöyle söylemiştir: Zamanın harap etmesi ifin bina yapılması gibi, Anneler de yavrularını ölüm ifin beslerler. * Metinde bu cümle Jlot:JI••.•.•.~rr.l" .;L.IJ..ö:lşeklinde yazılmıştır. Doğrusunun Jı.~\ ili ~.;ıIJ.ijj olması gerektir. 
------------------------------- 
HASAN BASRI'NİN HALİFE ABDÜLMEUk'E MEKTUBU  Burada şair, çocukların sonunun ölüm, binaların sonunun da harabiyet olduğunu bildiriyor. Halbuki yavrular, ölüm için değil, beka için beslenirler; meskenler de harap olmaları için değil, mamur kalmaları için yapılırlar. Ey Emirel Müminın! Kuran da arapça bir kitaptır ve Allah onu Araplara kendilerin:n bildikleri dille indirerek, onlara alışık oldukları bir dille hitap etmiştir. Allahın ilmi konusunda da münakaşa ederek, "Bir kavmin küfrÜnü Allah bilir, bunlar iman edemezler. Zira. mani olan Allahın ilmidir" derler. O halde onların iddiaları şöyle oluyor: Allah kullarına kaldıramıyacakları ve terkedemiyecekleri şeyleri yüklüyor. Allah şu ayetle onları yalanlar: "Allah bir kimseye gücünün yetmiyeceğini yüklemez. 2/286". Ancak onların küfür ihtiyar etmelerinin kendi heva ve hevesleri ile olduğunu bilir. Onlar bu bilgiyi Allahın, dışına çıkamıyacakları renk, suret, uzunluk ve kısalık gibi alacakları şekili bilmesine benzetirler. Hakikat dedikleri gibi değildir. Zira uzunluk, kısalık, suret ve renkler Allahın fiilleridir. Bunlarda onların seçmek ve deiiştirmek kudretIeri yoktur. Allah onların küfrü kendi hevalarına uymakla ihtiyar ettiklerini bilir. İman ve adalet hususunda onları tecrübe etmek gayesile, kendilerine verdiği kudretle bunu y~pmağa muktedirdirle_r. Yine Allah, onların istemediklerini bırakacaklarını bilir. Nitekim Hızır'ın kusurlandırdıgı gemi de böyledir. Eğer bugemi sağlam olarak kıralın yanına uğrasaydı, onu gasbedeceğini ve Hızır onu kusurlandırınca almıyacağını; yine Hızır'ın öldürdüğü çocuğun, yaşadığı takdirde, ebeveynine küfür ve azgınlıkla yildıracağını; 'öldürürse, ebeveyninin küfür 've azgınlığından kurtulacağını; yine Hızır'ın tamir ettiği duvar; duvar. tamir edilmemiş olsa, altındaki hazinenin kayholacağını, yapıldığı takdirde ise duvarın altındaki hazinenin kalıp iki çocuğun yetişerek Allahın fazlı keremiyle hazinelerini çıkaracaklarını bilir. Sonra Musa'ya (Hızır) şöyle der: "Ben bunları kendi reyimle yapmadım 18/83" zira bunu, bana Allah öğretti. Nitekim Allah da şöyle buyurmuştur: "Ona kendimizden ilim öğrettik".
 --------------------------------------- 
ResuluHalı (S. A)ı. yol uzun ve meşakkatli olduğu için terkeden münafıkların durumunu bilir. "Kazanç kolay yol yakın olsaydı, arkasından gideceklerini bilir. Fakat mesafe onlara uzak geldi. Onlar Allah namın~ 'yemin edecekler: 'gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber çıkardık' diyecekler. Bunlar kendi öz canlarını helak ediyorlar. Allah onların yalancı olduklarını bilir 9/43" ı Zira onlar isteselerdi sefere iştirak edebilirlerdi. . Allahın 'şu ayetleri üzerinde de ihtilM ederler: "(Ey insan) sana gelenher iyilik Allahtandır. Sana gelen her fenalık ise kendindendir 4/79". "Deki : Hepsi de Allahtandır. Fakat bu adamlara ne oluyor kendilerine anlatılanı anlamağa yanaşmıyorlar? 4/78". Bunu kendilerine göre taat ve masiyetle tefsir.ediyorlar ve küfür, fısk, isyan, zulüm) cevr, bühtan ve bütün kötülüklerin Allahtan geldiğini iddia ediyorlar. Hakikat böyle değildir. Fakat münafıklar, Allah kendilerine geçim ve sağlık hususunda bir lutufta bulunursa 'bu Allahtandır' ve geçim darlığı, hastalık, çoraklık, kıtlık ve kısırlıkgibi hoşlanmadıkları bir şeye Allah onları duçar ederse 'bu Hz. Muhammed (A. S.)dendır' derler. Allah "De ki: Hepsi Allahtandır" diyor. Yani hepsini Allah yapıyor. Nuh kıssasındaki Allahın şu sözü üzerinde münakaşa ederler: "Hak Teala sizin hel:1kiniziistese, benim size öğüt vermem, hayırhahlıkta bulunmam size hiçbir fayda vermez. Tanrınız Odur. Dönüşünüz Onadır 11/34". Bunu bilgisizliklerinden şöyle tevil ediyorlar: Nuh (A. S.) kavmi arasında 95° sene kaldı, Allah yoluna davet edip nasihatta bulundu. Halbuki O, kavminin kendine icabeti ve nasihatlerini kabul 1 Tebük seferinden kaçan munafıkları kastediyor. 
 ------------------------------------- 
LüTFİ DOGAN-YAŞAR KUTLUAY .etmesının kendilerine bir faydası dokunacak mı dokunmıyacak mı bilmediği gibi, Allah onlara bu nasihatleri kabul ettirecek mi, ettirmiyecek mi, onu da bilmiyordu. Hakikat onların tevil ettikleri gibi değildir. Nuh, kavmi usanıncaya kadar onlarla niünakaşa etti. Sonunda Ona şöyle dediler: "Ey Nuh! Bizimle çok uğraştın, çekişin (artık yeter, davanda) gerçek isen, haydi bizi ne ile tehdit ediyorsan onu getir, Nuh onlara dedi ki: 'Onu size dilediği takdirde ancak Allah getirir ve siz ondan kaçıp kurtulamazsınız II /32". Yani getirdiği vakit azabından kurtulamaz ve ondan korunamazsınız. Size azabın hululünde "size nasihat etmek 'istesem" o vakit "nasihat lerim fayda vermez 11/34". Nuh (A. S.) azab inip de onlar tarafından görüldükten sonniki imanın 'onlara bir fayda vermiyeceğini biliyordu. Allah şu sözüle helak ettiği milletleri beyan ediyor: "Onların, ceza ve azabımızı görünce, böylece iman etmeleri onlara bir fayda vermedi. Allahın kulları arasında ötedenberi kanunu, hükmü budur. Kafirler işte o zaman ziyana uğrayacaklardır 40/85". Bu Allahın sünnetidir. Azab müşahede edildiği vakit artık tevbeyi kabul etmez. Allahın şu sözüne gelince: "Hak Teala, sizin sapmanızı istese benim size öğüt vermem, hayırhahlıkta bulunmam bir fayda vermez. Tanrınız Odur, dönüşünüz Onadır 11/34". Esasında sapmak manasına 'olan gaydan munid Allahın şu sözünde olduğu gibi azabıdır: "Onlardan sonra (öyle) nesiller geldi ki namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Bunlar azgınlıklarının karşılığında elim azaba (gay) tutulacaklardır 19/59". Araplar, filanc~ bugün gay'e . .(azaba) atıldı" derler, bu "filancayı emir şiddetle dövdü, yahut, büyük bir cezaya .çarptırdı" demektir. . 
----------------------------- 
Allahın şu sözü de üzerinde münakaşa ettiklerindendir: "Hak Teala her kimi doğru yola iletmek isterse, onun gönlünü İslamiyeti (kabul için) açar. Her kimi sapıklıkta bırakmak dilerse, onun gönlünü darlaştırır, sıkıştırır ve bu adam zorla göğe çıkıyormuş gibi olur. Hak Teala böylece, iman etmeyenleri belaya ve horluğa uğratır 6/125" ;Bu ayeti bilgisizlikleri yüzünden şöyle tevil ettiler: Allahu Teala salih amel işlemeden, bazı kullarının gönüllerini İslamiyete açmış, . bazı kullarının da küfür, fısk ve sapıklığı olmadıkları halde gönüllerini darlaştırmış, ve sıkıştırmıştır. Halbuki bu kimseletin Allahın kendilerini mükellef kıldığı taatı yapmaları imkanı olabilirdi., Banlar ebediyen cehennemde kalacaklardır. Ey Emirel Müminın! hakikat cahillerin iddia, ettikleri gibi değildir. Rabbımız kullarına bunları yapmıyacak. Çünkü O rahim, adil ve kerimdir. O buyuruyor ki: "Allah birkimseye gücünün yetmiyeceğini yüklemez. Her kesin kazandığı iyilik kendine, işlediği fenalık yine kendinedir 2/286". İnsanlar ve cinler Allaha ibadet etmeleri için yaratılmışlardır.Allah onlara teklif ettiği ibadetlerin birkaç katını yapabilecek kudrette işitmek, görmek ve sezrnek kabiliyeti vermiştir., Eğer emredilenleri yapıp, nehyedilenleri yapmamaya kudreti varsa; Allah, emredilenleri yapan kimsenin, taatlerinin karşılığı olarak bu dünyada gönlünü İslamiyete açar, iyiişleri kolay kılar, küfür, fısk ve isyanı zor1uyuruyorki "Allaha karşı yalan uydurmayın 20/61", ve "Öksüzün' malına sinni rüşde varıncaya kadar en güzel bir tarzdan başka bir surette. yaklaşmayın 6/152 ve ı7/34", "Zinaya yaklaşmayın 17/32", "Allahın öldürülmesini haranİ kıldığı hiçbir c'anı öl- . dürmeyin, meğer ki hak ile ola I7/33", "Ayetlerimi hasisbir menfaat mukabilinde vermeyin 2/41". Cahiller Kuranı Kerimdekibunlara benzer bütün ayetlerden, Allah 
-------------- 
LÜTFİ DOGAN-YAŞAR KUTLUAY kaza ve kaderind-en kullarını nehyetti manasını çıkarıyorlar. _Yine "Allah peygamberine helal kıldığı bir şeyi haram kıldıktan sonra kazasile amel etmesinden dolayı onu azarlamıştır" diyorlar, Allah şöyle buyurmuştur: "Ey Peygamber! Allahın sana helal ettiği şeyleri nefsine niçin haram ediyorsun? 6i /ı". Cahiller diyorlar ki, "Allah Peygamberine bir kaza ediyor, sonra ona iz:n veriyor, sonra da yaptığı .işten dolayı onu azarlıyor". 
Allah buyuruyor ki: "Allah seni affetsin... niye çmlara izin verdin? /43". Her. nebi hata işlediği takdirde bunu Rabbına değil, kendi nefsine nisbet eder. Allahın konuşturduğu Hüdhüd diyor ki: "Kendisini de, kavmini de AIlahı bırakıp güneşe secde eder gördüm. Şeytan onların işlediklerini gözlerine boyamış, onları doğru yoldan alıkoymuş 27/24". Bu şekilde Kur'anı Kerimde pek çok ayetler vardır. Ey Emirel Müminın! işte cev~plandırılmasını "istediğin sualleri. böylece izah ve beyan ettim. Bu mektup üzerinde dur, iyi düşün, zira "Okalplere şifadır 10/57". Risale tamam oldu .

İSLAM’DA KADER İNANCI (VAR MI ?)



İSLAM’DA KADER İNANCI (VAR MI ?)


 İSLAM’DA KADER İNANCI (VAR MI ?)
Bu yazı, kader hakkında ayrıntılı ve yeterli bir değerlendirme olmayıp; yapılan yanlış ve yersiz bir değerlendirmeye çok kısa bir reddiye mahiyetindedir.
Temellerin sarsılmasına neden olan önemli konulardan biri de; dini konuların, yerli yersiz, uluorta tartışılmasıdır. Dikkat edilirse tartışılmasıdır ifadesi kullanılmıştır. Kastettiğimiz müzakere ya da dini konuların açıklanması değildir. Ve asıl ihtiyaç duyulan şey, dini konuların ehil kişilerce müzakeresi, dini konuların açıklanması ve öğrenilmesidir. Çok önemli gördüğümüz bu konuyu, şimdi fazla uzatmadan, bir konu üzerinde kısaca duracağız. Üzerinde duracağımız konu kader konusudur.

KADER HAKKINDA KONUŞMALAR

Kader ve onun bir parçası durumunda olan kaza konusu, hakkında çok konuşulan bir konu olmuştur. Bu konuyla ilgili bilgileri ve insanların meraklarını giderecek açıklamaları Kur’an-ı Kerim vermiş, peygamberimiz açıklamalarda bulunmuş, ehl-i sünnet âlimleri de bu iki kaynaktan hareketle insanları bilgilendirmişlerdir.
Bu kısa araştırmayı hazırlamamızın nedeni, birilerinin kader hakkındaki cesaretli(!) hitabesidir. Konu, kişilik meselesi olmadığı için, birileri hakkında konuşacak değiliz.
Birilerinin kader hakkındaki hitabesinden dikkat çeken önemli noktaları kısaca maddeler halinde sıralarsak şunlar öne çıkmaktadır:

1.İslam’da kader inancı yoktur.
2. Kur’an’da, iman esaslarının sayıldığı ayetlerde kader geçmemektedir.
3.Kaderin geçtiği hadisler ahad (zayıf) hadisler olup iman konusunda ahad hadisler delil olarak kullanılamazlar.
4.İman esaslarının sayıldığı hadislerde lafızlar tutmamaktadır. Bunlardan hangisini esas alacağız; bunlardan hangisi doğrudur; sözgelimi a açıklaması mı, b açıklaması mı?
5.Hadisin farklı bir tarikinde (varyantında) farklı ifadeler kullanılmıştır. Şimdi hangi tarikin rivayetini esas alacağız?

İddiaların temeli kısaca bunlar. Konuyu uzatmamak ve magazine etmemek için özetlemeye çalıştık.
BATILA REDDİYE
Amacımız, kader konusunu anlatmak değildir. Burada kısaca yukarıdaki iddiaları cevaplandırdıktan sonra Kur’an’da iman ve kaderle ilgili ayetlerden örnekler vererek konuyu sonlandıracağız.

Cevaplar:
1.İslam’da kaza ve kader inancı vardır. Bununla ilgili ayetler ve hadisler vardır. Buradan hareketle âlimlerimiz; ehl-i sünnet fukahası ve müçtehitler (Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbelî; Maturidi, Eş’ari, müntesibi kalmamış diğer mezhepler) kaza ve kadere iman konusunda ittifak halindedirler. Sadece tanım konusunda farklı yaklaşımlar vardır. Mesela Maturidi’nin kader tanımını Eş’ari kaza için, kaza tanımını da kader için kullanmaktadır.

İmanın temel kabulleri hakkında Şia’nın da farklı bir yaklaşımı bulunmamaktadır.
Aslında Kaderiyye diye de bilinen Mutezile mezhebinin dahi kader inancı vardır; ancak bu inanç, ehl-i sünnet yaklaşımından farklı ve problemlidir. (Cebriyye ve Mutezile, konuyu, birbirlerine zıt istikamette zorlamışlardır.)

2.Kur’an-ı Kerim, bir ders kitabı veya bir ansiklopedi değildir. Kur’an-ı Kerim, her yönüyle orijinal, kendine has yegâne kitaptır. Kur’an’ın üslubu ve muhtevası, kitaplık çapta bir konudur. Kur’an-ı Kerim, ele aldığı konuları, topluca bir arada istisnai olarak verir. Zekât verilecek kimseler, bu istisnaya bir örnek olarak verilebilir. Zekatın verileceği yerler topluca bir ayette belirtilmiştir; Tevbe 9/60. Abdestin farzları da bir ayette topluca ifade edilmiştir; 5:6. Bu tip olanlar vardır. Ama büyük çoğunluk, Kur’an’ın çeşitli yerlerine dağılmış durumdadır. Peygamber kıssaları böyledir; bir yerde bir peygamberle ilgili bir açıklama, başka bir yerde başka bir açıklama, bir başka yerde de aynı açıklamanın değişik bir vesileyle tekrarını görmek mümkündür. İman ile ilgili açıklamalar da böyledir. Yenilmesi ve içilmesi haram olan nesnelerle ilgili açıklamalar da tek bir ayette toplanmış değildir.

Kur’an’da kader ile ilgili ayetler de vardır. Bu yazının sonunda bu verilecektir. Örnek olması bakımından bir tanesini belirtmemiz gerekirse Kamer 54/49. ayete bakılabilir.

3.Doğrudur; imana taalluk eden konularda tek başına ahad hadisle ihticac edilemez. Ancak, tek başına ahad hadis delil kabul edilmiş değildir. İman esaslarından hiç birisi de ayet olmaksızın hadise müstenid olarak kabul edilmiş değildir. Hatta ahad hadisi bırakın, meşhur mütevatir bir sahih hadis dahi ayet olmaksızın iman konusunda delil olarak kullanılmış değildir. O nedenle, siz, iman ile ilgili ayeti görmeyerek hadisle ihticac edildiğini söylerseniz, burada suç, görmeyen gözdedir.

Burada belirtilmesi gereken bir nokta da, hadisler hakkında uluorta yapılan değerlendirmelerin, en hafif ifade ile edep sınırlarını zorlaması sorunudur. Kitaplık çaptaki bu konuyu burada anlatmak mümkün değildir. Ancak bir fikir vermesi bakımından burada bir hususu arzedetmek isterim.
Burada, ahad hadisi anlamak için özel haberi örnek olarak verebiliriz. Hadis literatüründeki bütün değerlendirme ve kriterler geçerli olmakla beraber ahad hadis, adeta özel haber gibidir. Özel haber, sadece, haberin özel olması niteliğinden dolayı zayıf veya geçersiz sayılamaz. Burada en önemli özellik, haberin doğru olup olmamasıdır.
Bir örnek olması bakımından İstanbul’un fethi ile ilgili meşhur hadisi ele alalım. Bu hadis, kütübü sitede yer almamaktadır. Kütübü siteye göre ikinci derecede sayılabilecek bir hadis mecmuasında yer almaktadır (Ahmed İbn Hanbel’in Müsned’inde). Ve bu hadis, hadis kriteri açısından ahad hadistir (zayıf). Bu hadis, hadis kriterlerine uygunluk açısından değerlendirildiğinde üst sıralarda yer almamaktadır. Ama mü’minler bilmekte ve inanmaktadırlar ki; bu hadis, yalan (mevzu) değil, sahih (gerçek)tir. Yirmidokuz kumandan, bilahare meşhur olan bu ahad hadisin müjdesine mazhar olmak için yollara düşmüştür.Ve tarih ve kader, bütün olumsuzluklara rağmen bu muhteşem hadisi tashih etmiştir.
Hadisler hakkındaki uluorta konuşmaların hedefinde, bizleri, yeni fetihlerden ve fetih idealinden mahrum bırakmak isteyen bir ruh ve kafa yapısının mevcudiyetini anlamak için inkirazı görmek şart mı?! (Burada kastettiğimizin, usulüne uygun hadis müzakereleri ve etüdleri olmadığını özellikle belirtiyorum. İlim haysiyetine uygun bir değerlendirmenin başımızın üstünde yerinin olduğunu ve buna ihtiyacımızın olduğunu ifade etmek isterim.)

4.Hadislerde lafızların tutması diye bir şart yoktur. Lafızların tutması bir artıdır, ama tutmaması mümkündür. Hadis, ayet değildir. Lafızların tutmaması, hadis bazında, müdakkik hadis âlimlerince değerlendirilmiştir. Anlaşılması bakımından; mesela, Peygamberimizin, peygamberlerden bahseden bir hadisini düşünelim. Bir ravi, bizim “peygamber” dediğimiz kelimeyi rasül kelimesi ile naklederken bir başka ravi onun yerine nebi kelimesini kullandığı zaman bu, bir lafız ihtilafıdır. Kimi raviler, rivayet ettikleri hadisin özüne bağlı kalma hassasiyetlerinin bir sonucu olarak bunu açıkça ifade yoluna da gitmişlerdir. Rasül ve nebi kelimelerini örnek alacak olursak “rasül ev nebi” şeklinde “rasül veya nebi” şeklinde ifade etmekten kaçınmamışlardır.

Esasen kimi hadislerin ancak muhtelif lafızlarla ifade edilmesi kaçınılmazdır. Onların tek bir lafızla ifade edilmelerini beklemek, ayakların yere basmaması demektir.120 binden fazla sahabenin şahit olduğu veda hutbesini, hadis mecmualarında tek bir lafız halinde görmeyi beklemek, ne kadar hayali bir beklentidir. Birbirini tamamlayan parça parça anlatımları hadis kitaplarında görüyoruz ve bu durum, bir masa başı haberi beklemeyen bizler için hiçbir sıkıntı kaynağı olmuyor, belki, şairin dediği gibi “dalına konan bir kuş da ben olsaydım.” ruh hali içimizi kaplayan bir atmosfer oluyor.
Aslında yer yer farklı lafızların kullanılmasının bir zenginlik olduğunun idrakine varmak gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim ve diğer ilahi kitaplar; Kur’an-ı Kerim’de isim olarak yer aldığı gibi, “kitaplara” (Bakara 2/177), “kitaplarına” (Bakara 2/285), “peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba” (Nisa 4/136), “ayetlerimize iman” (Rum 30/53), “indirdiğimiz o nur” (Teğabün 64/8) şeklinde de geçmektedir. Bunların hepsi, Amentü’deki “kütübihi” (Allah’ın kitaplarına) iman ile ilgili değil midir?

5.Bir varyanta bir ifade, başka bir varyantta başka bir ifade var. Hangisini alacağız?

Öncelikle belirtmeliyiz ki; bu, bir ilkokul öğrencisine hitap tarzıdır. O nedenle, bu sorunun cevabını, ilkokul öğrencisinin anlayacağı şekilde verelim: İster başkent de, ister başşehir; ister büyükşehir de, ister anakent, ister ana-baba de, ister ebeveyn…
İkinci olarak, hatip, hadisin birden çok varyantından bahsediyorsa, bu hadisin ahadlıktan daha yukarılarda bir yerlerde olduğunu, farkında olmadan ifade etmiş oluyor.
Üçüncü olarak, her bilim dalı için bir literatür söz konusu iken din bilimleri, ya da burada hadis bilimleri için literatür yok mu, var da sizin desteksiz atışlarınıza imkan vermediği için yok mu sayıyorsunuz?! Müdakkik âlimler, hadis şarihleri; hadis bazında problemi ele almışlar ve gerekli açıklamayı yapmışlardır. Varsa bir sorun, bunu, dinleyiciye sormak yerine, ilgili değerlendirmelerden yararlanarak dinleyiciyi aydınlatmak zor olmasa gerek.
Bir fikir vermesi bakımından; salat’ül-havf (korku namazı) ile ilgili olarak Peygamberimizin savaşta cemate namaz kıldırması ile ilgili 14 farklı rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetler hadis kitaplarında bulunmaktadır. Bu durumdan iki sonuç çıkarılabilir:
1.Korku namazı ihtilaflı bir konudur. Bundan kaçınmak gerekir. (Hâlbuki ihtilaflı olan, namazın kılınması değildir. Burada verilen mesaj, namazın, farklı şekillerde de olsa mutlaka kılındığıdır. Tek cümleyle söylemek gerekirse; farklı şekillerde de olsa namaz, korku namazı, savaşta namaz; mutlaka kılınmıştır. )
2.Her halükarda namaz kılınmalıdır. Rasülullah’ın uygulamalarında bunun farklı uygulamalarını görüyoruz. Kesin olan husus şudur: Rasülullah, en zor şartlarda dahi namazı terk etmemiştir.
KUR’AN’DA İMAN KONULARI
İman esaslarının her biri Kur’an’da geçmektedir. Kimi yerde biri, kimi yerde ikisi, kimi yerde üçü, kimi yerde dördü, kimi yerde beşi zikredilmektedir. Altısı topluca bir arada zikredilmemiştir. (İslam’ın şartlarının her biri de Kur’an’da zikredilmiş, ama hepsi bir arada topluca zikredilmemiştir.) Ama her biri çeşitli şekillerde zikredilmiştir.
Şimdi, bir fikir vermesi bakımından Kur’an’dan iman ile ilgili ayetlerden örnekler sunalım.
Bakara Suresindeki şu ayet-i kerimede imandan söz edilmekte, ama imanın ayrıntılarına girilmemektedir:
Bakara 2/218.” İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah′ın rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.”
Aşağıda meallerini verdiğimiz ayetlerde imanın sadece bir rüknü söz konusu edilmektedir:
Tevbe 9/61.” (Yine o münafıklardan:) O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek peygamberi incitenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah′a inanır, müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah′ın Resûlüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.”
Teğabün 64/9. “Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o zarar günüdür. (Ancak) kim Allah′a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter, onu (ve benzerlerini), içinde ebedî kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.”
Hadid 57/28. “Ey iman edenler! Allah′tan korkun ve Peygamberine inanın ki O, size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nûr lütfetsin; sizi bağışlasın. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir”.
Rum30/53. “Körleri de sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru yola iletemezsin. Ancak teslimiyet göstererek âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.”
Şimdi meallerini vereceğimiz ayetlerde imanın şartlarından ikisi zikredilmektedir:
Nisa 4/152. “Allâh’a ve Peygamberlerine iman eden ve Peygamberleri’nden hiç birinin arasını ayırmayan kimselere gelince işte bunların yarın kendilerine ecirlerini vereceğiz, ve Allâh gafur, rahîm bulunuyor.”
Nur 24/62. “Müminler, ancak Allah′a ve Resûlüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar, o Peygamber ile ortak bir iş üzerindeyken ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. (Resûlüm!) Şu senden izin isteyenler, hakikaten Allah′a ve Resûlüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah′tan bağış dile; Allah mağfiret edicidir, merhametlidir.”
Hucurat 49/15. “Müminler ancak Allah′a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.”
Hadid 57/19. “Allah′a ve peygamberlerine iman edenler, (evet) işte onlar, Rableri yanında sözü özü doğru olanlar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükâfatları ve nûrları vardır. İnkâr edip de âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennemin adamlarıdır.
Sebe’ 34/21. Hâlbuki şeytanın onlar üzerinde hiçbir nüfuzu yoktu. Ancak ahirete inananı,şüphe içinde kalandan ayırdedip bilelim diye (ona bu fırsatı verdik). Rabbin gerçekten her şeyi koruyandır.”
Al-i İmran 3/114. “Allâh’a inanırlar, Ahiret gününe inanırlar, ma′rufu emrederler, münkerden nehyederler, hayırlara koşuşurlar ve işte bunlar salihîndendirler.”
A’raf 7/158 – “De ki: Ey insanlar ben sizin hepinize Allah tarafından gönderilen Peygamberim. O ki, göklerin ve yerin hâkimiyeti Ona aittir. Ondan başka ilah yoktur. Hayatı veren de, ölümü yaratan da Odur. Öyleyse siz de Allaha ve Onun bütün kelimelerine iman eden Nebiyy-i Ümmi olan o Resûlüne inanın. Ona tabi olun ki doğru yolu bulasınız.”
İman esaslarından üçü söz konusu edilen ayetler de vardır:
Teğabün 64/8. Onun için Allah′a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nûra (Kur′an′a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
Şu ayet-i kerimede iman esaslarından dördü geçmektedir:
Bakara 2/285. “Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. “Allah′ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler.”
Bakara Suresindeki ve Nisa Suresindeki ayetlerde iman esaslarından beşi sayılmıştır:
Bakara 2/177. “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah′a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah′ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!”
Nisa 4/136. “Ey iman edenler! Allah′a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab′a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah′ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyle sapıtmıştır.”
KUR’AN’DA KADER YOK MU?
Cevabı merak edilen soru şudur: Kur’an’da kader yok mu?Cevap: Kur’an’da kader vardır. Kur’an-ı Kerim’de kader ile ilgili pek çok ayet-i kerime bulunmakla birlikte bu sorunun en net cevabı Kamer Suresinde verilmiştir:
(اِنَّا كُلَّ شَىْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ)
Kamer 54/49. “Haberiniz olsun ki biz her şeyi bir kaderle yaratmışızdır.”
-Elmalı
Burada birilerinin kader kelimesine başka bir anlam yüklemesi, yükleyenin kendisi ile ilgili bir konudur. Ancak, kimi meal yazarları kader yerine ölçü kelimesini kullanmışlardır ki; bu, sonuç itibariyle Türkçeleştirme gayretinden başka bir şey değildir. Aslında kader, zaten ölçüdür; ilahi ölçü.
Allah’ın her şeyi bir kaderle yarattığını ifade eden ayetlerden bir kaçının mealini örnek olması bakımından veriyoruz:
Ahzab 33/38. “Allah′ın, kendisine helâl kıldığı şeyde Peygamber′e herhangi bir vebâl yoktur. Önce gelip geçenler arasında da Allah′ın âdeti böyle idi. Allah′ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir.”
Hicr 15/21.” Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.”
Talak 65/3.”Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah′a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.”
A’la 87/3.” O Rabbin ki takdir etti de hidayet buyurdu.”
-ElmalıKamer Suresi 49. ayetin mealini, bir fikir vermesi açısından, Elmalı, Suat Yıldırım ve Diyanet’in mealleriyle veriyorum: Kamer 54/49. “Haberiniz olsun ki biz her şeyi bir kaderle yaratmışızdır.”
-Elmalı Kamer 54/49 – “Muhakkak ki Biz her şeyi bir kaderle, bir ölçü ile yarattık.” S. Yıldırım
Kamer 54/49. “Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.
-Diyanet Buradaki “bikaderin” ifadesine Hamdi Döndüren, Diyanet Vakfı Meali ve Kur’an Yolu “bir ölçüye göre”, Hasan Basri Çantay ve Celaleyn “bir takdir ile”, Mahmut Toptaş “bir kaderle (ölçüyle)”, Muhammed Esed “gerekli ölçü ve nisbette” anlamlarını vermişlerdir. Esasen kaza ve kaderin tanımı çok net bir biçimde Kur’an-ı Kerim’de verilmiştir. İşte kaderin tanımı ve bunun sebebini açıklayan peşpeşe iki ayet-i kerime:
Hadid 57/22. “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah′a göre kolaydır.”
Hadid 57/ 23.” (Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah′ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.”
Şu ayet-i kerime ise kazanın tanımını ve nedenini açıklamaktadır:
Tevbe 9/51.” De ki hiç bir zaman bize Allâh’ın bizim için yazdığından başka bir şey isâbet etmez. O bizim mevlâmızdır ve mü′minler onun için yalnız Allâh’a mütevekkil olsunlar.”
Esasen mü’minlerin kaza ve kader dedikleri, inandıkları da bundan başkası değildir.
HADİSTE KADER
Ülkemizin yetiştirdiği hadis mütehassıslarından merhum Prof. İbrahim Canan’ın hazırladığı Kütüb-i Sitte’nin ikinci cildindeki İman ve İslam bölümünden Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın naklettiği Cibril hadisini, Abdullah (RA)’in, hadisi nakletmesine sebep olan girizgâhla birlikte aktarıyoruz:
Yahya İbnu Ya′mur haber veriyor: “Basra′da kader üzerine ilk söz eden kimse Ma′bed el-Cühenî idi. Ben ve Humeyd İbnu Abdirrahmân el-Himyerî, hac veya umre vesîlesiyle beraberce yola çıktık. Aramızda konuşarak, Ashab′tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik. Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı. Cenâb-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevî′nin içinde Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)′la karşılaşmayı nasib etti. Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere ikimiz de Abdullah (radıyallahu anh)′a sokuldu. Arkadaşımın sözü bana bıraktığını tahmîn ederek, konuşmaya başladım: “Ey Ebu Abdirrahmân, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti. Bunlar Kur′ân-ı Kerîm′i okuyorlar. Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya çalışıyorlar.” Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilâve ettim: “Bunlar, “kader yoktur, herşey hâdistir ve Allah önceden bunları bilmez” iddiasındalar.” Abdullah (radıyallahu anh): “Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan berîyim, onlar da benden berîdirler.” Abdullah İbnu Ömer sözünü yeminle de te′kîd ederek şöyle tamamladı: “Allah′a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkça, Allah onun hayrını kabul etmez.”
Sonra Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnu′l-Hattâb (radıyallahu anh) bana şunu anlattı: “Ben Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)′in yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Üzerinde, yolculuğa delalet eder hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)′in önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı: Ey Muhammed! Bana İslâm hakkında bilgi ver! Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) açıkladı: “İslâm, Allah′tan başka ilâh olmadığına, Muhammed′in O′nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmen, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah′a haccetmendir.” Yabancı:
“- Doğru söyledin” diye tasdîk etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine hayret ettik.
Sonra tekrar sordu: “Bana iman hakkında bilgi ver?”
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) açıkladı: “Allah′a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah′tan olduğuna da inanmandır.” Yabancı yine: “Doğru söyledin!” diye tasdik etti? Sonra tekrar sordu: “Bana ihsan hakkında bilgi ver?”
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) açıkladı: “İhsan Allah′ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah′a ibadet etmendir. Sen O′nu görmesen de O seni görüyor.”
Adam tekrar sordu: “Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı) hakkında bilgi ver?”
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bu sefer: “Kıyamet hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla birşey bilmiyor!” karşılığını verdi.
Yabancı: “Öyleyse kıyametin alâmetinden haber ver!” dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu açıklamayı yaptı:
“Köle kadınların efendilerini doğurmaları, yalın ayak, üstü çıplak, fakir -Müslim′in rivayetinde fakir kelimesi yoktur- davar çobanlarının yüksek binalar yapmada yarıştıklarını görmendir.”
Bu söz üzerine yabancı çıktı gitti. Ben epeyce bir müddet kaldım. -Bu ifade Müslim′deki rivayete uygundur. Diğer kitaplarda “Ben üç gece sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)′la karşılaştım” şeklindedir- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Ey Ömer, sual soran bu zatın kim olduğunu biliyor musun? dedi. Ben: “Allah ve Resûlü daha iyi bilir”deyince şu açıklamayı yaptı: “Bu, Cebrail aleyhisselâmdı. Size dininizi öğretmeye geldi.”
Merhum Canan, hadisin sonunda şu kaynakları kaydetmektedir: Müslim, İman 1, (8); Nesâî, İman 6, (8, 101); Ebu Dâvud, Sünnet 17, (4695); Tirmizî, İman 4, (2613).
Görüldüğü üzere Cibril hadisi, sadece Müslim’le sınırlı kalmamaktadır. O kadar ki; İmam Muhyiddin Nevevi’nin 40 Hadis mecmuasında Ahmed Naim tarafından yapılan çeviride Cibril hadisine şu not düşülmüştür: “Bu Hadis-i Şerif hemen bütün kütüb-i ehadisde muhtelif tariklerle müteaddit surette tahriç edilmiş olmağla manen müştehir olan ihbar-ı Nebeviyye’den ma’dud olabilir.”
Konuyu daha fazla uzatmadan sözü, Kur’ani bir dua ile bitiriyoruz: (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.
Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil! (Fatiha 1/5,6,7.)
Âmin. 
Esasen kaza ve kaderin tanımı çok net bir biçimde Kur’an-ı Kerim’de verilmiştir. İşte kaderin tanımı ve bunun sebebini açıklayan peş peşe iki ayet-i kerime:
Hadid 57/22. “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah′a göre kolaydır.”
Hadid 57/23.” (Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah′ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.”
Şu ayet-i kerime ise kazanın tanımını ve nedenini açıklamaktadır:
Tevbe 9/51.” De ki hiç bir zaman bize Allâh’ın bizim için yazdığından başka bir şey isâbet etmez. O bizim mevlâmızdır ve mü′minler onun için yalnız Allâh’a mütevekkil olsunlar.”
Esasen mü’minlerin kaza ve kader dedikleri, inandıkları da bundan başkası değildir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...