25 Mart 2018

Yahudiler ve Hiristiyanlar, Hakkındaki âyetlerden bazıları şunlardır:

Yahudiler ve Hiristiyanlar, 
Hakkındaki âyetlerden bazıları şunlardır:
1- Tevrat’ı değiştirdiler. (Bekara 79) 

2- Peygamberleri öldürdüler. (Âl-i İmran 183) 

3- Hazret-i İsa’yı öldüremediler. (Nisa 157)

4- Fesat çıkardılar. Allaha cimri dediler. (Maida 64) 
5- Hazret-i Meryem’e iftira ettiler. (Nisa 156)
6- İman edenlere en şiddetli düşmanlık edenler Yahudi ve müşriklerdir. (Maida 82)
7- Dediler ki,Uzayr allahın oğludur .(Tevbe 30)
8- Kıskançlık ve maddi çıkar yüzünden Kur’ana inanmadılar. (Bekara 146) 

9- Çoğu iman etmeyecektir. (Bekara 100; Nisa 155)

10- Allah’ı inkârlarından dolayı lanete uğradılar. (Bekara 88-89)



Kur’ana göre Hıristiyanlar:

1- Meryem oğlu Mesihe, Allah diyenler, kâfir olmuştur. (Maida 72)

2- Allah üç ilahtan biridir diyenler kâfir olmuştur. (Maida 73)
3- Meryem oğlu Mesih bir Peygamber, anası da sadık bir kadındır. (Maida 75)
4- İsa Mesihe Allah’ın oğlu dediler. ( Tevbe 30 )
5- Yahudilere göre, Hıristiyanlar Müslümanlara daha yakındır. (Maida 82)



Yahudi ve Hıristiyanların ortak yönleri:

1- Bilginlerini, rahiplerini Rabler edindiler. (Tevbe 31)

2- Yahudi bilginleri ve Hıristiyan rahipleri halkın mallarını yediler. (Tevbe 34)
3- Allah’ın oğullarıyız dediler. (Maida 18)
4- Bile bile hakkı gizlediler. (Âl-i İmran 71)
5- Allah çocuk edindi diye iftira ettiler. (Bekara 116)
6- Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler. (Âl-i İmran 70)
7- Allah’a iftira ettiler. (Âl-i İmran 78)
8- Yahudi ve Hıristiyanlar, birbirinin dostlarıdır. (Maida 51)
9- Allahın nabisi, dinlerine girmedikçe, Yahudi ve Hıristiyanlar ondan razı olmazlar. (Bekara 120)
10- Dinlerinde aşırı gittiler. (Nisa 171)
11- Kitaplarındaki bilgileri gizlediler. (Maida 15)
12- Ehl-i kitap, “Cennete ancak Yahudi ve Hıristiyanlar girecek” dediler. (Bekara 111)
13- Ehl-i kitap ve müşriklerden olan inkârcılar, Cehennem ateşinde ebedi olarak kalırlar. Onlar, halkın en şerlileridir. (Beyyine 6)

Bu ayetden açıkça anlaşılıyor ki, Yahudiler Tevratı değiştirdiler. Musa’(a.s)nın dini değişince Allahü taala, İncil ile Hazret-i İsa(a.s)’yı gönderdi. İsa’nın dini de bozulunca, İncil, İnciller haline gelince, Allahü taala, Son DİN olarak İslamiyet’i göndermiştir. Muhammed (a.s.)Son Peygamberdir.


Bediüzzaman Diyorki

”Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâm’ın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum.,, (Şuâlar, s. 427),,
TBMM-İSRAİL DOSTLUK GRUPLARI 
mehmet selim polat

İşte Düşman yetiştirilen.(İSKENDER)

Sahtekar iskender ali evrenesoğlu,
Kendini Mehdi ve Resul (Peygamber9 İlan ediyor.
Bunu kim görevlendirdi?.
Lingi Tıkla.
Veya Detayı İçin Tıkla...
104-Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve Peygamber’e gelin” denildiğinde onlar, “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize yeter” derler. Peki ya babaları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?.
105-Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah size yaptıklarınızı haber verecektir. 
İsrail'i.,Müslüman Geçinen,Devletlerin Liderleri Vuruyor. Dost kara günde belli olur,Filistin Halkına karşı İsraili koruyan sadık dostlar.AKP ve Bir okadarda CHP millet vekili vardır.7 tanede ANAP dan,Diğerlerindende birer tane katılmış,eh ne diyeyim,sağlık olsun.İşte Yahudi ve HIristiyanları yaşatanlar.Herhalde diyaloktan yola çıkmışlardır.Öyleya. İSRAİL DOSTLUK GRUBU
  • ANAVATAN,Partisi'nin,Türk-İsrail Dostluk grubu.
  • CHP-İsrail Doslk Grubu
  • SHP ve BAĞIMSIZ ,Türk,İsrail Grubu.

  • HRİSTİYANLIK


  • Yahudilik
  • Telefonla Günah Çıkartmak
  • Ermenilerin Bayburttaki Zulmü
  • Ermeni Mezalimi İle PKK arasında Hiçbir Fark Yoktur
  • Ermeni Mezalimi,Resim Tablosu
  • Ermeni Katiller
  • Ermeniler ve Zulümleri
  • Ermeni Terörü
  • Ermeni Mezalimi-Slayt
  • NE KADAR FARKLI OLSALARDA TÜM İNKÂRCILAR TEK MİLLETTİR
  • ŞİRK BÜYÜK ZULÜMDÜR
  • VEKİLLERE İNANMADIMKİ-şiir
  •  Vekillere İnanmadımki-şiir
  • Vuran İnsan Değil / Şiir
  • ŞİA'NIN EHL-İ SÜNNET'E MUHALEFETİ
  • ŞİİLER SADECE TEFERRUATTA DEĞİL , TEMELDE MÜSLÜMANLARA MUHALEFET ETMEKTEDiRLER!
  • http://www.bilgininefendisi.net/forum/index.php
  • İlahi Dinlemek İçin
    Tıkla >>Gaflet Uykusu Tıkla >>Annem



    Tıkla >>Ses Klibi

    Altta ki,Lingi Tıkla


    Şeytanın özellikleri,Kimde Var?.









    İNGİLİZLERİN ZULÜM ve FİTNELİĞİ


    İNGİLİZLERİN ZULÜM ve FİTNELİĞİ 

     1. Dünya Savaşı sonunda Arabistan cephesinde 150 bin Türk askeri esir düştü. -15 bin Türk askeri Mısır’da Esir Kampında “cerasol”banyosuna sokuldu, gözleri kör edildi. -Yahudi kadın casus Sara AAranson, 25 bin Türk askerinin başını yaktı -Filistin topraklarında 50 bin Türk askerinin toplu mezar belgeleri bulundu. Filistin topraklarında (şimdiki İsrail denetimindedir) Türk askerlerinin toplu mezarı ve başındaki İngilizler 

     1970’Lİ YILLARDA BAŞLADIĞIM Kadirli Tarihi araştırmaları için yıllar süren bilgi ve belge derleme çalışmaları yaptım. Kadirli Askerlik Şubesinin deposunda bulunan Osmanlı döneminden kalan Seferberlik Sevkiyat (Kur’a) Defterlerinden o dönemde çok sayıda askerin savaşmak üzere cephelere gitmesi ve yaşanan olaylarla ilgili açıklayıcı notlar bulunan bilgilere ulaştım. Askerlerin Filistin cephesinde karşılaştıkları olaylar çok düşündürücü idi. Yıllar süren araştırmalar için Osmanlı Arşivi, İngiltere ve İsrail Gizli Servis arşiv belgelerini de inceledim. 

     İngiltere Savaş Arşivi F0 Box-10521. Tallahasse, FL 32302-0521 numaralı dosyadan Filistin savaşları esnasında İngiltere adına casusluk yapan Osmanlı Yahudisi Sara AARANSON’un fotoğrafı ve eylemleri hakkında bilgilere ulaştım. Anadolu’dan uzak diyarlar güneydeki Suriye ve daha güneydeki Filistin bölgesi…

    Kutsal kent Kudüs burada. Akdeniz sahilindeki Hayfa’da son zamanlarda Yahudi göçmenlerin sayısı giderek artmış, bahçeli villalar yapılmış… Bölgenin görüntüsü hızla değişiyor. Osmanlı yönetimi 1917 yılı başlarında Filistin’in güney sırını olarak kabul edilen Gazze-Birüssebi hattını korumakla meşgul. Buraya asker sevkiyatı yapılması, cephe tutulması, silah ve cephane ile takviye edilmesi gerekiyor. Anadolu’dan yaya veya at sırtında Halep’e ulaşan askerler, trenle Kudüs ve Gazze’ye sevk ediliyor. Birüssebi yakınlarında Osmanlı’nın askeri tesisleri var. Sabah kalk borusu çaldığında askerlerin kumandan karşısında sıraya dizilişi, yapılan konuşmalar ve sonra savaş eğitimine başlama… 

    Yakıcı güneşin altında terleyerek sürünerek yapılan savaş eğitimleri oldukça önemli. Düşman ile savaş gerçekleştiğinde cesaret kadar savaş bilgisine de ihtiyaç var. Eğitim esnasında askerlerin hücum marşı çalmaları ile birlikte “Allah Allah” sesleri ile ileri atılan yiğitlerin hedefi düşmanı en kısa sürede yok etmek. Deve en önemli taşıma aracı olarak kullanılıyor. Silahlar, yiyecek malzemesi hatta çöl toprağında günler ve haftalar süren yolculuklarda deveye ihtiyaç var. Eğitime ara verildiğinde askerlerin silah çatmaları ve oturarak önlerine uzatılan çorba sahanına kaşık sallamalarının verdiği arkadaşlık duyguları fotoğraflara da yansımış. 

     Askeri kamp içinde bulunan sağlık merkezine sık sık gitmemek gerekiyor. Asker hasta olmaz, asker aç kalmaz, asker ölmez diyorlar. Bir gün Cemal Paşa’nın, bir başka gün Enver paşa’nın, Alman kumandan Falkenhayn’ın cepheyi ziyareti kısa süre de olsa şenliklere vesile oluyor. O günlerde yemekler daha takviyeli çıkıyor. Tarihler Aralık 1917 ortalarını gösterdiğinde Filistin’de yüzyıllar beri hakimiyet kuran ama son büyük harpte de savaşlar sonucu korunmaya çalışılan Filistin toprakları büyük ölçüde düşmanın eline geçmişti. 

     Alman kumandan Falkenhayn, özellikle Türk ordusunun Kudüs içinde savaş yapmasını istemiyordu. İngiliz kumandan ve askerler 11 Aralık günü Kudüs’e girdiklerinde İslam dünyasının kalbi sayılan kutsal kent artık Türklerin ve Müslümanların elinde değildi. Yaşanan önemli olayların fotoğrafları siyah beyaz olarak kare kare çekildi. Baskıları yapıldı. Alt yazıları da yazıldı. Albüme yerleştirildi. İngiliz İstihbarat belgelerinin yer aldığı Foreiğn Office (Dış İlişkiler) Arşivine kondu. Aslında çekilen fotoğraflar Anadolu gençlerinin Filistin coğrafyasında yaşadıkları, ihanetler ve gözyaşları içinde o bölgeden geri çekilmenin belgeleri idi. 

     O günlerde hayatta kalanların ağızlarından çıkan tek bir söz vardı: “Allah kısmet eder de Anadolu’ya evime yurduma varırsam. Orada sizinle görüşürüm. Ahdim var unutmayacağım yaşadıklarımı, ihanetleri ve de gördüklerimi!”… Elde ettiğim bilgiler şaşırtıcı olduğu kadar da ürkütücü ve düşündürücü idi. Genç ve güzel olduğu kadar insanları bakışlarıyla etkileme gücüne sahip Sara, yakın aile çevresinde bulunan çoğunluğu kadınlardan oluşan NILI adında casusluk teşkilatı kurmuştu. 

    Osmanlı Ordu Merkezine sık sık ziyaretler yapmalar , cinsel cazibelerini kullanarak subaylardan bilgi sızdırmalar ve özellikle savaşın devam ettiği Gazze-Birüssebi cephesinin coğrafi ve askeri durumunu yansıtan ayrıntılara ulaşarak elde ettikleri bilgileri Mısır’daki İngiltere karargahına ulaştırıyorlardı. Ve İngiliz ordusu 31 Ekim 1917 günü çöl arazisinden ansızın Birüssebi’ye saldırdı. Üçüncü Gazze savaşı olarak bilinen kısa sürede cephenin çökmesini sonucu 25 bin Türk askerinin saf dışı edildiği olay yaşandı. Askerlerden 13.000 ölü ,12.000’i de esir düşmüştü. Savaşın başladığı gün, Hayfa kenti yakınlarındaki evinden gökyüzüne uçurulan güvercin Türk karargah binasına kondu ve yakalandı. Kanatlarının altından düşman tarafına ulaştırılmak istenen mesaj yazılı kağıt bulundu. Olay izlendi. Sara Aaranson ailesinin evine baskın yapıldı. 

    Normal şartlarda Osmanlı Kumandanı Cemal Paşa’nın karargahına kadar girebilen SARA’nın NILI casusluk örgütünün lideri olduğu anlaşıldı. Sorgulama sürerken SARA sırları ile birlikte 10 Kasım 1917 günü tabancasını ateşleyerek intihar etti. SARA ile ilgili bilgiler arşivlerin gizli dosyalarında özenle korundu. Ancak Üçüncü Gazze-Birüssebi savaşı sonucu ve daha sonra Osmanlı ordusunun bozulması ile birlikte Mısır’daki esir kamplarına gönderilen 15.000 TÜRK ASKERİNİN “cerasol” katkılı su tanklarında zorla banyo yaptırılarak gözlerinin kör edilmesi olayı ile ilgili Arşiv bilgilerine ulaştım. Dünya tarihinde eşi görülmemiş “savaş suçu” olayı olarak görülmesi gereken Gazze-Birüssebi’de yaşanan olayların sorumlusu casus SARA AARANSON’dur. 

    25.000 Türk askerinin “başını yakan” ve sonra tüyler ürperten Esir kamplarında gözleri kör etme olayları ile ilgili İngiltere Askeri Tarih Arşivlerindeki SARA ve casusluk çalışmaları belgelerinin bütün ayrıntıları ile açıklanması gerekir. Türk ordusunun 1. Dünya Savaşı esnasında Arabistan cephesinde yaşadığı olayların perde arkasını aydınlatan tarihin tanık olduğu en ünlü kadın casus İngiliz asıllı Gertrude BELL’in , Newcastle Üniversitesi tarafından yayınlanan 7 bin kare siyah beyaz fotoğrafları inceleyerek başladım. 

    Bell, aynı zamanda ünlü casus Lawrence’nin de hocası idi. Fotoğrafcı, gezgin ve arkeolog olarak Anadolu’yu 1890-1914 yılları arasında defalarca dolaşmıştı. Gertrude Bell’in 1. Dünya savaşında Filistin cephesinde yaşanan olaylarla ilgili istihbarat raporlarını da gördüm. Doğu Anadolu ve Irak’ın kuzeyinde “Kürdistan yaratılması” projesinin de alt yapısını Gertrude Bell hazırlamış, Türk-Iran sınırının çizimi haritasını da arızalı araziler üzerinden geçirerek cetvelle çizmiş SEVR anlaşmasına ek belgeler olarak koymuştu. Avustralya ANZAC savaş arşivinde bulunan fotoğraflar, İngiliz Foreiğn Office istihbarat belgeleri ve Türk ordusunun Gazze-Birüssebi hattından Şam’a çekilmesi, yenilgi ve bozgun olaylarını yerinde fotoğraflarla görüntüleyen ABD’nin Kudüs Kolonisi elemanlarının çektiği fotoğraflar bir araya geldiğinde Osmanlı/Türk ordusunun içten ve dıştan uğradığı ihanetlerin acı sonuçlarını gördüm. 

     1917 ve 1918 yıllarında Kudüs ve civarında yenilgi ve bozgun sonrası 50 bin Türk askeri hayatını kaybetmişti. Türk askerlerin cesetleri toplu mezar olarak açılan çukurlara kondu ve ABD ve İngiltere istihbaratı tarafından fotoğrafları çekildi. Günümüzde İsrail devletinin kontrol ettiği topraklarda şehit düşen Türk askerleri ile ilgili olarak yüzlerce toplu mezar var. Diğer yandan savaşlar boyunca 150 bin Tür askeri esir düşmüş, bunlar da Mısır’da bulunan kamplara gönderilmişti. Sidi Beşir ve Heliopolis esir kamplarında görevli Ermeni doktorlar’ın “cerasol “katkılı su tanklarında esirlere banyo yaptırmaları sonucu 15 bin kadar Türk askerin de gözleri kör olmuştu. Ürdün nehri kıyısında Türklerden kalan askeri melzemeler. Bu Türk askerlerinin toplu mezarı başında hatıra fotoğrafı çektiriliyor. 

    Bu fotoğrafı Kudüs'teki ABD kolonisi fotoğrafcıları çekmiştir. Bölgede 50 bin Türk askerine ait yüzlerce toplu mezar vardır. Bunlar için şehitlikler yaptırılması gerekir. Esir kamplarında görmekte zorlanan Türk askerleri Adana istasyonundan askerler Arabistan cephesine gidiyor Osmanlıdan kalan hükümet konağına İngiliz bayrağı çekiliyor Ürdün vadisinde esir düşen 10 bini aşkın Türk esirin toplanma yerindeku durumu Kudüs yakınlarında Yahudi İbrani Üniversitesinin temelleri atılıyor, 1925 Türk esirleri Zehirli Suda banyo yaptırılıyor Ve Türk esirler "cerasol" katılan su tankında çıplak vaziyette banyo yaptırılıyor. 

    Bu banyolarda gözleri açık girenler kısa sürede kör oluyor Esirlerin çadır kamplara getirilmesi TBMM başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın huzurunda gerçekleşen mısırdaki esir kamplarında cerasol banyosu ile gözleri kör edilen 15 bin Türk ile ilgili gündem tartışma tutanağı. Aslı Türk Tarih kurumu Kütüphanesinde bulunmaktadır. 

     Esir askerin kimlik belgeleri Mısır'daki esir kampında Türk askerler İngiliz General allenbi, yürüyerek Kudüs kapısından şehre giriş yapıyor. Kapının üzerinde Türk bayrağı şekli var, 11 Aralık 1917 Kudüs yakınlarında hayatlarını kaybeden Türk askerler Arap isyancı Şerif Hüaseyin'in oğlu Emir Faysal ile Yahudi-Siyonistlerin örgüt lideri Haim Weizmann, Osmanlı ordusunun yenilgisini kutlamak üzere Şam'da bir araya geldi, 1918 Caminin harabe hali Ve olayların hatırası Mısır'daki esir kamplarında Türk esirlerin gözlerini kör etme anını belgeleyen bu fotoğraf çekiliyor. 

     İngiliz Çörçil, Geleceğin İsrail Devleti'nin kurulması için Yahudi Üniversitesine temel atıyor , 1925 Bu Türk askerlerinin toplu mezarı başında hatıra fotoğrafı çektiriliyor. Bu fotoğrafı Kudüs'teki ABD kolonisi fotoğrafcıları çekmiştir. 

    Bölgede 50 bin Türk askerine ait yüzlerce toplu mezar vardır. Bunlar için şehitlikler yaptırılması gerekir. Casus Lawrence ve yanında Emir Abdullah ve İngiliz askeri şefler bir arada hatıra fotoğrafı çektiriyor Ve Kudüs'teki Araplar, İngilizlerin Yahudi devletini kurma amaçlarının fadrkına varıyor, evlerine siyah bayrak çekiyor, 1925 Türk esirlerin Basra şehrinde yürütülmesi, 1916 http://cezmiyurtsever.com/index.php?option=com_content&task=view&id=204&Itemid=3

    Esir kamplarında görmekte zorlanan Türk askerleri
    Adana istasyonundan askerler 
    Arabistan cephesine gidiyor
    Osmanlıdan kalan hükümet konağına 
    İngiliz bayrağı çekiliyor
    Ürdün vadisinde esir düşen 
    10 bini aşkın Türk esirin toplanma yerindeku durumu
    Kudüs yakınlarında Yahudi 
    İbrani Üniversitesinin temelleri atılıyor, 1925
    Türk esirleri Zehirli Suda banyo yaptırılıyor
    Ve Türk esirler "cerasol" katılan su tankında 
    çıplak vaziyette banyo yaptırılıyor. 
    Bu banyolarda gözleri açık girenler kısa sürede kör oluyor
    Esirlerin çadır kamplara getirilmesi
    TBMM başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın huzurunda 
    gerçekleşen mısırdaki esir kamplarında 
    cerasol banyosu ile gözleri kör edilen 
    15 bin Türk ile ilgili gündem tartışma tutanağı. 
    Aslı Türk Tarih kurumu Kütüphanesinde bulunmaktadır.
    Esir askerin kimlik belgeleri
    Mısır'daki esir kampında Türk askerler
    İngiliz General allenbi, 
    yürüyerek Kudüs kapısından şehre giriş yapıyor. 
    Kapının üzerinde Türk bayrağı şekli var, 
    11 Aralık 1917
    Kudüs yakınlarında hayatlarını kaybeden Türk askerler
    Arap isyancı Şerif Hüaseyin'in oğlu 
    Emir Faysal ile Yahudi-Siyonistlerin örgüt lideri 
    Haim Weizmann, 
    Osmanlı ordusunun yenilgisini 
    kutlamak üzere Şam'da bir araya geldi, 1918
    Caminin harabe hali
    Ve olayların hatırası 
    Mısır'daki esir kamplarında 
    Türk esirlerin gözlerini kör etme anını 
    belgeleyen bu fotoğraf çekiliyor.
    İngiliz Çörçil,
    Geleceğin İsrail Devleti'nin kurulması için
    Yahudi Üniversitesine temel atıyor , 1925
    Bu Türk askerlerinin toplu mezarı başında 
    hatıra fotoğrafı çektiriliyor. 
    Bu fotoğrafı Kudüs'teki ABD kolonisi fotoğrafcıları çekmiştir. 
    Bölgede 50 bin Türk askerine ait yüzlerce toplu mezar vardır. 
    Bunlar için şehitlikler yaptırılması gerekir.
    Casus Lawrence ve yanında Emir Abdullah 
    ve İngiliz askeri şefler 
    bir arada hatıra fotoğrafı çektiriyor
     
    Ve Kudüs'teki Araplar, 
    İngilizlerin Yahudi devletini 
    kurma amaçlarının farkına varıyor, 
    evlerine siyah bayrak çekiyor, 1925
    Türk esirlerin Basra şehrinde yürütülmesi, 1916

    Ürdün nehri kıyısında  
    Türklerden kalan askeri melzemeler.
    Bu Türk askerlerinin toplu mezarı başında 
    hatıra fotoğrafı çektiriliyor. 
    Bu fotoğrafı Kudüs'teki 
    ABD kolonisi fotoğrafcıları çekmiştir. 
    Bölgede 50 bin Türk askerine ait 
    yüzlerce toplu mezar vardır. 
    Bunlar için şehitlikler yaptırılması gerekir.

    Bir Hazin Coğrafya: İskenderun Sancağı ( Hatay)


    Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. 
    Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur. Ya istiklal, ya ölüm!
    Bir Hazin Coğrafya: İskenderun Sancağı ( Hatay) ile ilgili görsel sonucu

    Bir Hazin Coğrafya: 
    İskenderun Sancağı ( Hatay)


    Hoşgörü, dinler ve mezhepler arası dialog, misafirperverlik âbidesi ve uygarlıklar beşiği 'İskenderun Sancağı' Türkiyenin en çok cezalandırılan ve bedel ödeyen vilâyetlerinden... Ortadoğu'nun en stratejik körfezi... Türkiyenin en uzun kum sahili...
    Kasyus (Kel), Antakya ve Amanos dağlarıyla, coğrafyamızın en eski uygarlıkları: Sami (Türko), Kenan, Finikya, Amur, Hitit, Mısır, Asur, Fars, Mekedon, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, Osmanlı, Fransız ve en nihayet Türk'e ev sahipligi, Apollo, Zeus, Aristo, Agenor, Asya, Afrika, Avrupa, Büyük İskender, Selefkos, Antiochus, Hz. Musa ve Hz. Hızır, Hz. İsa’nın en önemli müritleri Butros ve Paulus, Libanius, Cleopatra, Defne, Zennubya, Eyüb El-Ansâri, Yusuf El-Hekim, Habib El-Nejjar, Beyazıd'ı,
    Bestami , filozof Zeki El-Arsuzi, gazeteci Muhammed Ali Zarka, Suphi Zahhur, edebiyatçı Hanna Mina, şair Süleyman İsa ve İskenderun Sancağı için “40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz” diyen Mustafa Kemâl ile nice meçhul kahramanın hayran kaldığı vatan ve istisnasız bütün siyasi liderler tarafından her anlamda “örnek” alınmasi gereken vilayetimiz diye takdim edilen İskenderun Sancağı...

    Seyyah Evliya Çelebinin deyimiyle: “ Gezip gördüğüm yerlerin en farklısı, en müthişi ve müşahade ettigim en görkemli surlarına sahip” "Hatay"ımız... Antakyalı Libanius’un: “Birgün ilâhlar tekrar yeryüzüne inmeye karar verirlerse Antakya’ya inerler” dediği kent... Verimli toprakları, bol su kaynakları, ormanları, dağları, denizi, nehirleri, gölleri ve zengin tarihe haiz 'İskenderun Sancağı' yorgun, hüzünlü, öfkeli ve fırtına öncesi sessizlik misali...

    Hatay'ın verimli topraklarına rağmen ezici bir çoğunluk topraksız veya az topraklı çiftçidir. Hatay, Adana, Mersin Alevilerine boşuna “fellah” yani “çiftçi” denilmedi. Binlerce yıldır bu topraklarla haşır neşir olmuşlar adeta bir tek vücut hâline gelmişlerdir. Amik ve Çukurova da pamuk toplamaya ve çapaya gitmek zorunda kalan binlerce insan, yakıcı güneşin altında en zor koşullarda ve “tarım işçisi” statüsünden mahrum olarak hayatını kazanmaya zorlanırken, 12 eylul 1980’de iktidara el koyan “Amerikanın yerli conileri” her zaman olduğu gibi yerliden çok “yabancıya” ne kadar önem verdiklerini ispatlamak için ta Afganistandan yüzlerce 'Afganlı'yı alıp getirdiler ve Amik Ovası'na yerleştirdiler. Getirmekle yetinmediler, tapulu toprak, ev, ahır, traktör, maddi yardım, hayvan, ve nice kolaylıklar sağladılar. Bu kadar “kerim” davrananlar bu nadide toprağın kızılderililerine faşizmi, işkenceyi, terörü, yasakları, hukuksuzluğu mübah gördüler. “Yabancı” misafirlere melek olanlar, tek suçu “öteki” olan yerlilere vahşice saldırdılar, horladılar, tu-ka ka dediler. Bunun ardından toprak, ev, aş ihtiyacı olan her “ırktan” muhtaç getirildi. Bir tek yerli muhtaçlar hep muhtaç bırakıldı.

    Türkiye'nin tek Ermeni köyü 'İskenderun Sancağı'na bağlı Samandağı (Selukya) ilçesindedir. Toplam sayıları bugün 200 kişiyi geçmez. Halbuki 1938’de kurulan İskenderun Sancağı Cumhuriyeti Devleti (Hatay devleti) döneminde Arap ve Türk Alevileri, Sünnileri, Süryanileri , Hiristiyanları ezici çoğunluktayken, halkin %10 nu da Ermeni kardeşlerimiz teşkil ediyorlardı. Amanos dağlarının bu yerlileri bahçecilik ve tarım kültürü ile taş ev mimarisinin temsilcileriydi. Bu yerlilerin yerine getirilen göçer-konar “yabanci misafirler” bu taş evleri, bahçeleri, bağları önce tükettiler sonra betonlaştırdılar. Bugün Belen kasabasından, Amanoslara, Amik Ovasından Yayladağı (Ordi) ilçesine kadar yayılan coğrafyaya baktığımızda sadece çirkin bir betonlaşma ve tüketilen, tahrip edilen bir doğa vardır artık. Dağdan gelip bağdakini kovan bu “toplama yeniler” dağa taşa Türk bayrağı ve kurt resimleri asarak her türlü estetikten uzak İslam tevazusundan yoksun”füze” misali minareler diktiler. Bu vatanın öz be öz Türklerine “Türkçülük” dersi verme küstahlığında da bulundular. Mustafa Kemali’in “4000 senedir Türk yurdu” dediği bu vatanın yerli evlatlarına “yabancı” muamelesi yapma cüretkârlığını gösterdiler. Türkü, Orta Asyalı, çekik gözlü, yuvarlak suratlı, basık kafalı “Çinli-Moğol-Hun“ asıllı sanan bu zevatlar, Hz.Nuhun oğlu, Saminin oğlu, Yasef'in oğlu Türk'ü hiç duymadılar, ve Türkün soyundan gelen İskenderun Sancağı kızılderililerin neden Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e derin bir Peygamber, Hz.Ali ve Mevlâna sevgisine haiz olduklarını idrak edemediler. Mütevazi hayat tarzlarını ve hoşgörü kültürlerini zayıflık ve korkaklık olarak telakki ettiler. Hâlbuki çok güçlü olduklarından mutevaziydiler ama “dışarıdan müdahil olanlar“ bunu anlayacak vicdan ve akıl muhakemesinden yoksundular. 

    Zengin ve ehemmiyeti yüksek bir maziyi barındıran Hatay’ın surları onarılmadı, doğası, tarihi eserleri korunmadı, Amik gölü kurutuldu ve bu nadide tarihi göl artık sadece hatıralarda ve bazı eski haritalarda kaldı. Nehirleri artık akmıyor. Niçin?
    Bilen yok, ilgilenen yok. Samandağı ve İskenderun körfezinden Türkiye pazarlarına ve dünyanin farklı ülkelerine ipek, sedir kereste, küçük-büyük baş hayvan, bugün türleri bile bilinmeyen her türlü sebze - meyvelerin ihracatını yapan Sancak, Türkiye'nin bu sektörlerde yasadığı hazin öyküyü paylaşıyor. 

    Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerine en çok göç veren vilayetimizdir Hatay... İstisnasız her evin bir evlâdı bu ülkelerde çile çekmektedir. Bu göçün Türkiye ekonomisine yaptığı katkılar bir yana, getirdigi ayrılıklar, aile dramları, ahlaki çöküntü, ve nice sorunlar yetmezmiş gibi, devlet özel bir uygulamayla sanki burası başka bir devlet ve bu insanlar vatandaşlarımız değilmiş gibi 1980’li yıllarda Suudu Arabistana çalışmaya gitmek isteyen İskenderun Sancağı yerlilerine vize uyguluyor ve Türkiye tarihinde kendi öz evlatlarına yurtdışına çıkabilmeleri için özel vize uygulayan ilk devlet olma ayrıcalığını kazanıyor. Bu insanlar düşmanmış gibi, devleti Suudi Arabistana özel mesajlar göndererek bu bölge insanın “Alevi” olduğunu ispiyonluyor ve alınmaması yönünde telkinlerde bulunuyor. Bu yerlileri aç kalmaya mahkum etmek isteyen zihniyet, bunlara ne yapsak halen ayaktalar diye hiddetleniyor, kin kusuyor. Bu olanları kaç kişi hatırlıyor? Bugüne kadar bunun hesabı niçin sorulmadı? Demokratik açılım kahramanları bu ayıbın sorumlusu Özal ve şürakalarından hesap sormayı bir yana bırakın onları ve İslâmın ve onun mihenk taşı konumunda olan Alevi İslam anlayışının en büyük düşmanlarından, "Ebu Suud Efendi" yi övmekte bir utanma görmemektedirler!..

    Eğitim olanakları bulamayan Hatay gençleri bu fırsatı komşumuz Suriye'de yakalıyor; ama gelin görün ki bizim resmi olarak tanıdığımız Suriye üniversitelerinden mezun olan gençlerimize, YÖK denklik vermiyor. Suriye ile en kavgalı olduğumuz, savaşın eşiğine geldiğimiz dönemlerde bu üniversitelerden mezun olan gençlerimizin diplomalarını tanıyan devletimiz, iki sene öncesine kadar her alanda örnek bir ilişki yaşamaya başladığımız ülkenin diplomalarını artık tanımıyorum diyor ve yaman çelişkinin, mantıksızlığın daniskasını sergiliyor. Bu gençlerin tek suçu İskenderun Sancağı’nın yerlisi olmak. Alevi, Arap, Çerkez, Süryani, Kürt, Sünni, Ermeni ve daha nice açılımlarla toplumu allak bullak eden hükümet ve canı gibi koruduğu 12 eylül faşizminin temsilcisi YÖK, İskenderun Sancağı diplomalarına tahammül edemiyor. Mahkeme kararlarına ve bu kadar süren ayıba boyun eğmek zorunda kalan YÖK , mezun olan yerlileri türlü şartlarla bezdirmeye devam ediyor. Amma velâkin herhangi bir Suriyeli'nin üniversitelerimize kayıtsız şartsız kabul edilmeleri sağlanıyor. Ve hiç kimse bu olay nedir diye sormuyor, olanı sorgulamıyor!..

    Dünyanın en bağnaz en cani ve en hoşgörüsüz mahluklarını toplayıp İskenderun sancağına musallat ettiler. “Allah-u Ekber” nidalarıyla Suriye’ye Maraş katliamını, Sivas kahpeliğini, Madımak caniliğini İskenderun Sancağı üzerinden ihraç ediyorlar. Türkiye’de terör ve katliamdan mahkumiyet almış “mücahitleri”, gemilerimizi kaçırıp yolcuları rehin alan “Çeçenleri”, Kosova’da ruhlarını NATO’ya teslim etmiş mafya ve uyuşturucu kaçakçıları, Libya’da boğaz kesen linç eden terrör estiren paralı askerleri, İslam düşmanı Vahhabizmin temsilcileri sapıkları ve nice garip mahlukları “demokrasi ve özgürlük savaşçıları(!)” diye kucaklıyorlar. Yağma, talan tahribat aleni yapılıyor. Barış, kardeşlik ve huzur coğrafyası İskenderun Sancağına , bomba üreten-patlatan, silah sevkiyatı yapan, dini'darlık yayan, etnik ve mezhepsel çatışmaları körükleyen, yağmalanan Suriye buğdayını, ununu, arabasını, makinesini ve umudunu malıymış gibi pazarlayan ve Suriyeli çiftçi, sanayici, esnaf ve memur kardeşinin kanı üzerinden zenginlik avına çıkmış vicdansız ruhsuz bir karanlık kitleyi musallat ettiler. 

    İskenderun Sancağı rahmetlidir, hoşgörülüdür, kerimdir, Peygamberler diyarıdır.. 'Mevlana'ya uygun yaşar ve 'kim olursan ol gel' der, kucaklar sonsuz sevgisinde eritir. Bu tamam da, bence devlet ve Hataya dahil olan “yeni” yerliler artık takdir etmeyi öğrenip “eski” yerlilerin derin hoşgörüsünü daha fazla istismar etmemelidirler. Aslında en çok feryat etme, şikayet etme ve isyan etme hakkına sahip olan İskenderun Sancağımızın huzura acilen ihtiyacı var. Ey halkından ziyade yabancıyı ve maslahatını sevenler, baştacı edenler, kamplarınızı da, demokrasi havarilerinizi de hurilerinizi de vahhabilerinizi de alın ve konaklarınızda, makamlarınızda misafir edin. Gayri İskenderun Sancağının takatı kalmadı.

    Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...