24 Temmuz 2018

FUSUSUL_HIKEM-3_CILT MUHYİDDİYN.İBN ARABİ A.AVNİ KONUK

FUSUSUL_HIKEM-2_CILT MUHYİDDİYN.İBN ARABİ A.AVNİ KONUK

FUSUSUL_HIKEM-1_CILT -MUHYİDDİYN.İBN ARABİ / A.AVNİ KONUK





YENİ BİR İNSANIN OLUŞUMU

insan, insanın yaratılışı, genberation of human, islam, kuran, ayet

YENİ BİR İNSANIN OLUŞUMU 
Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Herşeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi? (Fussilet Suresi, 53) Buluğ çağı ile birlikte erkek bedeninde yaşanan gelişmelerin bir benzeri de kadınlarda yaşanır. 

Dişi üreme hücresi olan yumurta ile birlikte kadın üreme sistemi de erkek üreme sistemine uygun, onu tamamlayıcı olacak şekilde hazırlanır. 
Kadınlarda da -tıpkı erkeklerde olduğu gibi- buluğ çağına gelindiğinde hipotalamus zamanın geldiğini adeta anlar ve hipofiz bezine yumurta hücrelerinin olgunlaşmasını sağlayacak hormonlar üretmesi için emirler gönderir. 

Hipofiz bezi kendisine ulaşan bu emirlere hemen itaat ederek gereken hormonları üretmeye başlar. 
Üreme hücrelerinin üretimi kadınlarda, erkeklerde olduğu gibi sürekli değildir. 
Bu üretim belli dönemlerde gerçekleşir. 

Bu dönemleri tesbit etme görevi de hipofiz bezine aittir. 
Hipofiz bezi, belirli dönemlerde yumurtalıktaki ana yumurta hücrelerinin olgunlaşmasını sağlayacak bir hormon salgılar. Bu hormon etki edeceği yeri çok iyi bilir ve doğruca yumurtalığa giderek yumurta olgunlaştırma vaktinin geldiğini haber verir. Bunun üzerine yumurtalık hücreleri bu emri hemen anlar ve yumurtanın olgunlaşması için yumurtalığın içinde yoğun bir faaliyet başlatırlar. Şimdi bu bilgileri biraz daha derinlemesine inceleyelim. Hipotalamus dediğimiz küçücük salgı bezi zamanı nasıl tesbit etmektedir? Üstelik bugüne kadar yaşamış olan ve halen yaşamakta olan milyarlarca kadında tam gereken zamanda, hiç şaşırmadan bu süreyi nasıl hesaplamaktadır? 

Hipotalamus beynin orta bölgesinde yer alan, zamanı tespit edebilecek bir mekanizması olmayan, 
üstelik dış dünyayla hiçbir şekilde muhatap olmayan, hücrelerden oluşmuş bir et parçasıdır. 

Bu et parçasının zaman ayarı yapması elbette insanın sıradan bir olay gibi üzerinden geçip gidebileceği bir konu değildir. 

Ancak bu küçücük ayrıntı, insan vücudunda durmaksızın meydana gelen mucizevi olaylardan sadece bir tanesidir. 

Bu tür insanı hayrete düşüren olaylar insan bedeninin her milimetrekaresinde, her an, hiç durmaksızın devam etmektedir. 

Örneğin hipotalamusun yolladığı emri okuyup anlayabilen, bu anladığı emre göre karar alıp, bu karar doğrultusunda üretim yapabilen ve ürettiği maddeleri kendisinden çok uzakta, hiç görmediği bir yere hatasız olarak ulaştırabilen hipofiz bezinde de hayranlık uyandıran bir mucize gerçekleşmektedir. 
Hipofiz bezi de yine bir hücre topluluğudur. 

Bu hücrelerin biraraya gelip, şuurlu bir şekilde kendilerine ulaşan emirleri "anlamaları" 
ve bu anladıkları emre uymaları başlı başına olağanüstü bir durumdur. 

Bu hücreler topluluğunun "anlama", "kavrama", "sonuç çıkarma", "karara varma", "kararı uygulama" 
gibi özellikleri hangi şuurla mümkün olmaktadır? 

İnsan vücudu ışığın girmediği, 
karanlık, pek çok sıvının damarlar içinde büyük bir hızla hareket ettiği, 
son derece yoğun bir trafiğin olduğu karmaşık bir ortamdır. 

Bu ortamda kendi boyutuna kıyasla devasa maddelerle karşılaşan bir molekül yığınının istediği yere zarar görmeden 
ve kaybolmadan ulaşması, hatta bazı aracılarla gerekli yerlere birtakım maddeler yollaması hiçbir evrimci izahla açıklanamaz. 

Çünkü evrimcilerin bu tip mucizevi yaratış delilleri karşısında tek sığınakları olan tesadüflere 
-diğer hiçbir canlıda olmadığı gibi- insan vücudunun kompleks yapısı içinde de yer yoktur. 

Bir kez daha hatırlatmalıyız ki, tüm bu olaylar esnasında karşımıza çıkan akıl ve şuur bu hücrelerin hiçbirine ait değildir. 
Hücre dediğimiz varlıkların birbirlerini görecek gözleri, konuşup anlaşabilecek dilleri, duyabilecek kulakları yoktur. 

Bu varlıklar yalnızca kendilerini yaratmış olan Allah'ın emirlerini uygulamakta, 
her an O'nun ilhamı ile kendilerinden asla beklenmeyecek mucizevi olayların gerçekleşmesine vesile olmaktadırlar. 

Yumurta Hücreleri Gelişmeye Başlıyor... 
Üstte rahmin iç yapısı görülüyor. 

Yumurtanın üretilmesi ve yolculuğunu tamamlaması için kadın bedeninde her türlü önlem alınmış ve özel bir sistem yaratılmıştır. 

Örneğin fallop tüpünün içinde bulunan milyarlarca hücre yumurtayı rahme ulaştırmakla görevlendirilmişlerdir. 
Yanda olgunlaşan yumurtanın içine atıldığı fallop tüpünün resmi görülüyor. 

Yumurta, yumurtalık adı verilen ve her detayıyla bu iş için özel tasarlanmış bir organda üretilir. 
Her kadında sağda ve solda birer tane olan yumurtalıkların içinde sinirlerin, kan ve lenf damarlarının girip çıkacağı kadar bir boşluk vardır. 

Boşluğun içinde kan bakımından oldukça zengin lif dokuları da bulunur. 
Yumurta hücrelerinin güvenli bir şekilde oluşmaları, beslenmeleri ve korunmaları bu dokular sayesinde sağlanır. 

Bu korunaklı yapının içinde çeşitli boylarda ve çok sayıda kesecikler (foliküller) vardır. 
Her kesecikte bir tane yumurta ana hücresi bulunur. 

Her ay bu keseciklerden bir tanesindeki yumurta hücresi olgunlaşarak 
döllenmenin gerçekleşebilmesi için yumurtalığın dışına bırakılır. 

Yukarıda temsili resmi görülen ve büyüklüğü bir tuz taneciğinden küçük olan yumurta hücresi 
bir insanın oluşumundaki en önemli parçalardan biridir. 

Bu tek hücrenin oluşması için gerekli olan sistem dünya üzerinde 
şu anda yaşayan ve şimdiye kadar yaşamış olan bütün kadınlarda mevcuttur. 

Bu, Allah'ın kusursuz yaratışıdır. 
Ancak bu üretim tek aşamalı bir üretim değildir; bir yumurta hücresinin olgunlaşması 
birçok aşamanın ard arda gerçekleşmesi ile mümkün olur. 

Yumurta ana hücresinin olgunlaşması ve bir üreme hücresi haline gelebilmesi için 
öncelikle bir mitoz ve iki mayoz olmak üzere bölünmeler gerçekleşir. 

Ancak belli bir sıralamada olan bu bölünmelerde hiçbir şaşma olmaması gerekmektedir. 

Çünkü bölünmeler sonucunda hücredeki kromozom sayılarında değişiklikler meydana gelir 
ve farklı hücre tipleri oluşur. 
Tıpkı erkek üreme hücresinde olduğu gibi kadınlarda da ana yumurta hücrelerinde 
46 olan kromozom sayısı, bu bölünmeler sonucunda 23'e iner. 

Yumurta hücresinde meydana gelen mitoz ve mayoz bölünmeler sonucunda 
üç adet küçük hücre ve bir adet büyük hücre (ootid) meydana gelir. 

Küçük olan hücreler besin yetersizliğinden ölürken, 
büyük olan hücre bazı değişiklikler geçirerek yumurtayı meydana getirir. 

Eğer oluşan hücrelerin hepsi aynı büyüklüğe sahip olsalardı, döllenme sonucu oluşan 
zigotun gelişmesi için gerekli olan besin yetersiz kalırdı. 

Ancak hücrelerden birinin daha fazla besine sahip olması ve diğerlerinin küçük olmasıyla 
böyle bir sorunun meydana gelmesi daha en baştan engellenmiştir. 

Yukarıda temsili resmi görülen ve büyüklüğü bir tuz taneciğinden küçük olan 
yumurta hücresi bir insanın oluşumundaki en önemli parçalardan biridir. 

Bu tek hücrenin oluşması için gerekli olan sistem dünya üzerinde şu anda yaşayan ve şimdiye kadar yaşamış olan bütün kadınlarda mevcuttur. 

Bu, Allah'ın kusursuz yaratışıdır. 
Yumurtanın olgunlaşması kendi kendine gerçekleşen bir olay değildir. 
Başta da belirttiğimiz gibi bu gelişimi şekillendiren, 
erkek üreme sisteminde olduğu gibi, beynin altına yerleştirilmiş olan hipofiz bezinin salgıladığı hormonlardır. 

Yumurtanın oluşum aşamalarını ve bu aşamalarda etkili olan hormonları şöyle özetlemek mümkündür: 

1-Foliküler evre: Yumurta hücresinin oluşmaya başladığı dönemdir. 

Yumurta ana hücresi, biraz önce de belirttiğimiz gibi "folikül" adı verilen keseciklerin içinde bulunur. 
Folikül oluşumu yaklaşık olarak 14 gün devam eder. 

Bir hipofiz hormonu olan FSH (folikül uyarıcı hormon) kan yoluyla yumurtalıklara gelir. 
Bu hormonun yumurtalıklarda folikülün oluşumu, 
gelişimi ve folikül içindeki ana hücreden yumurtanın meydana gelmesini sağlamak gibi görevleri vardır. 

Bu hormon aynı zamanda olgun folikülden östrojen hormonunun salgılanmasına da neden olur. 
Östrojen özellikle rahmin yapısını etkileyen bir hormondur. 

Rahimdeki hücrelerin mitoz bölünmesini hızlandırarak bu bölgenin kalınlaşmasını 
dolayısıyla döllenme işleminden bir süre sonra buraya bağlanacak olan embriyonun yumuşak bir zemine tutunmasını sağlar. 

Ayrıca döl yatağına fazla miktarda kan ve doku sıvısı gelmesini sağlar. 
Her ay bu hazırlıklar gerçekleştirilir. 

Eğer yumurta döllenirse özel hazırlanmış bu dokuya yerleşerek beslenecek ve gelişmesini sürdürecektir. 
İnsanın yaratılışının her aşamasında olduğu gibi burada da mucizevi bir olay gerçekleşmektedir. 

Kadının üreme sistemindeki hücreler, ileride misafir edecekleri embriyonun ihtiyaçlarını önceden tespit etmekte, 
bu ihtiyaçlara yönelik hazırlıklar yapmakta, gelişecek olan cenin için gereken en uygun ortamı oluşturmaya çalışmaktadırlar. 

Bir hücreler topluluğu böylesine şuur ve akıl gerektiren işlemleri nasıl gerçekleştirebilir? 
Elbette hücrelerin böyle bir akıl ve şuura sahip olduklarını söylemek imkansızdır. 

Ama kadının üreme sistemindeki (hatta hipofiz bezindekiler) 
hücreler imkansız olarak nitelendirdiğimiz bu olayı gerçekleştirmekte, 
hiç tanımadıkları embriyonun ihtiyaçlarına en uygun ortamı önceden hazırlamaktadırlar. 

Kuşkusuz bunları hücrelerin kendi akılları ve iradeleriyle yaptığını iddia etmek akıl ve mantık sahibi hiçbir insan için mümkün değildir. 

Kendi şuuru ve iradesiyle başarması mümkün olmayan bir şeyi, 
şuursuz atomlardan oluşan hücrelerin başardığını iddia eden insan elbette büyük bir mantık bozukluğu içinde demektir. 

O halde karşımıza çıkan gerçek apaçıktır: 
Bir insanın yaratılışında rol oynayan tüm hücreler, 
kendilerine Yaratıcılarının ilham ettiği görevleri yerine getirmekte, 
böylece yeryüzünde her dünyaya gelen insanla birlikte bir mucizenin gerçekleşmesine vesile olmaktadırlar. 
Rahim ve yumurtalıktaki hormonal etkilerin özeti. 
Yumurtanın olgunlaşması kendi kendine gerçekleşen bir olay değildir. 
Yumurtanın gelişim evreleri beynin altındaki hipofiz bezinin salgıladığı hormonlarla yönlendirilir. 
Karmaşık ve birbirine bağlı işlemler sonucunda döllenmeye hazır, canlıyla ilgili bütün bilgileri taşıyan yumurta hücresi oluşur. 

2-Luteal evre (Yumurtlama evresi): Bu evrede yumurtayı taşıyan kesecik (folikül) çatlar ve yumurta serbest hale geçer.
 Ancak yumurtalıklardan boşluğa bırakılan yumurta hücresini yakalayacak bir yardımcıya ihtiyaç vardır. 
Aksi takdirde yumurta hücresi spermle buluşacağı yere doğru ilerleyemeyecek ve hiçbir şekilde spermle karşılaşamayacaktır. 
İşte bu noktada yumurtalık ve rahim arasındaki tüp şeklinde yapılar olan "fallop tüpleri" devreye girer. 

Yumurtalıklardan boşluğa bırakılan yumurta hücresi, bir ahtapot gibi dev kollara sahip olan fallop tüpü tarafından yakalanır. Döllenme işleminin gerçekleştiği yer olan fallop tüpünde sperm olup olmamasına göre daha sonraki aşamalar şekillenir. Yumurta hücreleri yumurtalıktaki folikül denilen yapıların içinde gelişir. Bu şemada tek bir yumurta hücresinin gelişim aşamaları ve folikülden çıkışı görülmektedir. 

Bu evrelerin tümü belli bir dönem boyunca, bütün kadınlarda sürekli tekrarlanır. Her ay yeni yumurta hücreleri oluşur, aynı hormonlar aynı dönemlerde tekrar tekrar salgılanır, kadın vücudu sanki döllenme olacakmış gibi hazırlanır. Ancak son aşamada spermin olmasına ya da olmamasına göre vücuttaki hazırlıkların yönü değişir. Bu, açık bir yaratılış mucizesidir. Bütün bu işlemlerin denetimini sağlayan ise hipofiz bezinden salgılanan luteinleştirici hormon (LH)'dur. Bu hormonla ilgili önemli bir noktaya daha dikkat çekmekte yarar vardır. Olgunlaşmış yumurta hücresinin içinde bulunduğu keseciğin (folikül) çatlaması ve böylece yumurtanın spermle buluşacağı yere ilerlemesinde LH hormonu mutlaka gereklidir. Bu hormonun olmaması demek -diğer hormonlar eksiksiz salgılansa da- folikülün yumurtlama evresine kadar gelişememesi demektir. Ancak böyle bir aksaklık olmaz ve yumurtlama döneminden yaklaşık 2 gün önce bilim adamlarının açıklayamadığı, henüz tam bilinmeyen nedenlerle, ön hipofiz bezinin LH hormonu salgılamasında artış görülür. 

Aynı dönemde FSH isimli hormonda da artış belirir ve iki hormonun etkisiyle her ay düzenli olarak yumurtlama işlemi gerçekleşir. Yani hipofiz bezi burada da şaşmaz bir vakit hesabı yapmakta, tam gereken vakitte gereken hormonları, gerektiği miktarda salgılamaya başlamaktadır. Elbette bu şuurlu davranışı hipofiz bezinin kendinden, bu bezi oluşturan hücrelerden beklemek mümkün değildir. Eğer ortada açıkça görülen yüksek bir akıl ve irade varsa, bu aklın ve iradenin de bir sahibi vardır. İnsanın yaratılış aşamalarındaki tüm bu mucizevi olaylarda tecelli eden akıl ve irade sonsuz kudret sahibi olan Allah'a aittir. 3-Korpus luteum (sarı cisim) evresi: Yumurtanın çıkmasından sonra boş kalan keseciğin (folikül) içi kanla dolar. 

Bu keseciklerin bulunduğu boşluğu çevreleyen 
"granüloza" ve "teka" isimli özel hücreler çoğalarak kesecik içindeki pıhtılaşmış kanın yerini alırlar. 
Bu hücreler lipidce zengin, sarı renkli hücrelerdir. 

Böylece yumurtanın ayrıldığı folikül, içine dolan sıvılarla genişleyerek 
"korpus luteum" (sarı cisim) adı verilen aktif bir yapı meydana getirmiş olur. 
Korpus luteum denen bu yapı rahmin (uterus) embriyo için hazırlanması 
ve gebeliğin sağlıklı şekilde sürdürülmesi üzerinde çok önemli bir rol oynar. 

Bu yapının en önemli özelliği LH (luteinleştirici hormonun)'un da etkisiyle 
progesteron adlı hormonu salgılamasıdır. 
Son derece önemli fonksiyonları olan progesteron hormonu rahim duvarını uyarır. 

Rahimdeki en önemli değişim mukoza tabakasında oluşur. 
Östrojen ve progesteron hormonlarının etkisiyle mukoza kalınlaşmaya başlar. 

Bezler ve kılcal damarlar yüzeye kadar ulaşır, rahim duvarı kıvrımlı bir yapı alır. 
Bezlerin salgı faaliyetleri artar. 
Bu değişimlerdeki amaç, döllenmeden sonra embriyonun yerleşmesi için uygun bir ortam hazırlamaktır. 
Ayrıca rahim kaslarını dinlenmeye zorlayarak gebeliğin devamını sağlar. 
Bundan başka progesteron süt bezlerinin gelişmesine de etki eder. 

Yumurtanın folikülden çıkmasıyla birlikte oluşan korpus luteum, 
progestoren ve östrojen hormonlarını salgılamaya başlar. Progesteron hormonu rahim duvarını uyarır. 

Bu hormonların etkisiyle rahim duvarında değişimler başlar. 
Bu değişimlerdeki amaç, döllenmeden sonra embriyonun yerleşmesi için uygun bir ortam hazırlamaktır. 

Bu işlemlerin tümü bütün kadınlarda aynı sırayla aynı mükemmellikte gerçekleşir. 
Bu işlemler de çok açık bir plan ve tasarımın ürünüdürler. 
Bir hormonun diğerinin üzerinde etki oluşturması, 
üstelik bunu tam gereken zamanlarda yapabilecek bir sezgiye sahip olması tesadüflerle açıklanması mümkün olmayan bir durumdur. 

Bu durumda akla sorular gelmektedir. 
Şuursuz atomların birleşimiyle oluşan bir molekül nasıl olup ta 
böylesine hassas bir sezgi gücüne sahip olmakta ve insiyatif kullanarak 
insanın en rahat edeceği şekilde vücuttaki işlemleri düzenlemektedir? 
Hormonları oluşturan moleküllerin akla ve şuura sahip olamayacağı açıktır. 

Bu durum, sistemin çok üstün bir güç tarafından birbirini tamamlayıcı özelliklerle birlikte var edildiğini bize gösterir. 
Hormonları oluşturan moleküllere, 
bu molekülleri oluşturan atomlara şuurlu davranışlarda bulunmalarını ilham eden, göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'tır. 

Korpus luteum devresi 12-14 gün sürer. 
Bu sürenin sonunda eğer döllenme meydana gelmezse korpus luteum bozulur ve aynı evreler tekrarlanır. 
Korpus luteum'un bozulmasıyla birlikte östrojen, progesteron ve diğer hormonlar da artık salgılanmaz, 
yani görev yine hipofiz bezindedir. 
Hipofiz bezinde tekrar FSH ve LH hormonları salgılanmaya başlanır. 

Bu da yeni foliküllerin büyümesini başlatır. 
Ancak bu foliküller yeterince gelişme gösteremezler, 
çünkü östrojen ve progesteron yokluğu rahimde yeni bir dönemin (menstrüasyon) başlamasına neden olur. 

4-Menstrüasyon evresi: Döllenmemiş yumurtanın vücuttan atıldığı devredir. 
Döllenme gerçekleşmediği için, daha önce hazırlanmış olan rahim duvarı gerilir, 
kılcal damarların kopması ile birlikte yumurta dışarı atılır. 

Bu dönemden sonra vücut bütün bu işlemleri tekrar yapmak için hazırlıklara başlayacaktır. 
O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "ol" dediği gün (herşey) oluverir, O'nun sözü haktır. 

Sur'a üfürüldüğü gün, mülk O'nundur. 
O, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır. 
(En'am Suresi, 73) 
Bu evrelerin tümü belli bir dönem boyunca, bütün kadınlarda sürekli tekrarlanır. 

Her ay yeni yumurta hücreleri oluşur, aynı hormonlar aynı dönemlerde tekrar tekrar salgılanır, 
kadın vücudu sanki döllenme olacakmış gibi hazırlanır. 
Ancak son aşamada spermin olmasına ya da olmamasına göre vücuttaki hazırlıkların yönü değişir. 

Şehzade Mustafa'nın hayatı ve öldürülmesinin gerçek hikayesi

Şehzade Mustafa'nın hayatı ve öldürülmesinin gerçek hikayesi

İşte Kanuni Sultan Süleyman'ın büyük oğlu Şehzade Mustafa'nın öldürülmesinin gerçek hikayesi. ve Şehzade Mustafa'nın hayatı.
Şehzade Mustafa, Kanuni Sultan Süleyman ile eşi Mahidevran Sultan'ın oğlu. Saruhan, Amasya, Konya sancak beyliklerinde bulunmuştur.
  • Doğum tarihi: 1515, Manisa, Osmanlı İmparatorluğu
  • Ölüm tarihi ve yeri: 6 Ekim 1553, Ereğli, Konya, Osmanlı İmparatorluğu
  • Eş: Rumeysa Sultan
  • Babası: I. Süleyman (Kanunî Sultan Süleyman)
  • Annesi: Mahidevran Sultan
  • Çocuklar: Nergisşah Sultan, Şehzade Mehmed, Şehzade Orhan, Mihrişah Sultan
  • Kardeşleri: Şehzade Mahmud, Şehzade Murad, Şehzade Mehmed, Mihrimah Sultan, Şehzade Abdullah, Raziye Sultan, Şehzade Ahmed, II. Selim, Şehzade Bayezid, Şehzade Cihangir
  • Defin tarihi ve yeri: Muradiye Külliyesi, Bursa
  • Dini: İslam
  • Hanedan: Osmanlı Hanedanı
  • Hüküm süresi: Şubat 1534 – 16 Haziran 1541
  • Hüküm Yeri: Saruhan Sancağı Beyi

Şehzade Mustafa (d. 1515, Manisa - ö. 6 Ekim 1553, Konya), (Osmanlıca adı: شهزاده مصطفى) Kanuni Sultan Süleyman ile eşi Mahidevran Sultan'ın oğlu.

Saruhan, Amasya, Konya sancak beyliklerinde bulunmuştur. Babasına karşı isyan etmekten dolayı yargılanmıştır; Nahcıvan seferi'ne giden Osmanlı ordusunun Konya’da konakladığı sırada, padişahın otağında boğdurulmuştur. Katli, devlete isyan suçundan dolayıdır; ancak deliller ve şahitler konusunda tartışma bulunmaktadır. Bazı tarihçiler Hürrem Sultan'ın tahta kendi oğullarından birini geçirmek için Şehzade Mustafa'ya tuzak kurduğu ve ölümünü hazırladığını iddia etmektedir. Ayrıca 2005 yılında Amasya Valiliği minyatürlerden esinlenerek Şehzade Mustafa balmumu heykel yaptırmıştır. Bu heykelden dünyada sadece Amasya'daki Şehzade Müzesinde bulunmaktadır.Bazı tarihçiler suçsuz olduğunu savunmaktadır.
İÇİNDEKİLER
  1. Şehzade Mustafa'nın Yaşamı
  2. Şehzade Mustafa'nın Kişiliği
  3. Şehzade Mustafa'nın Ailesi
  4. Şehzade Mustafa'nın Ölümü ve sonrası
  5. Şehzade Mustafa'nın Popüler kültürdeki yeri
  6. Şehzade Mustafa'nın Edebiyattaki yeri
  7. İlber Ortaylı'nın Şehzade Mustafa’nın idamı hakkındaki yorumu
  8. Kaynakça
ŞEHZADE MUSTAFA'NIN YAŞAMI
1515 yılında babası Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadeliği sırasında Manisa’da dünyaya geldi. Yavuz Sultan Selim’in 1520’de hayatını kaybetmesi üzerine Osmanlı tahtına oturmak üzere İstanbul’a giden babasının yanında başkente gitti.

Hürrem Sultan’ın babasının sarayına girmesinden sonra annesi Mahidevran Sultan ile Kanuni’ye dört şehzade daha doğuran Hürrem Sultan arasında, Kanuni’den sonra kendi oğullarının tahta çıkmasını sağlamak için büyük bir mücadele yaşandı. Şehzade Mustafa, 1534 -1541 arasında Saruhan Sancakbeyi (Aydın sancağı ilavesiyle) olarak görev yaptı. Saruhan (Manisa), padişah adayının görev yaptığı yer kabul edilirdi, dolayısıyla Şehzade Mustafa dönemin veliaht şehzadesiydi. 16 Haziran 1541'de Amasya Sancakbeyliğine atandı; Saruhan Sancakbeyliğine ise kardeşi Şehzade Mehmed getirildi. Halk ve askerler bu duruma tepki gösterdi, bunun üzerine I.Süleyman doğu topraklarının güvenliği için şehzadenin Amasya'ya gönderildiğini ve veliahtlığının sürdüğünü açıkladı. Ardından, Mehmet’in beklenmedik şekilde 1543’te ölümünden sonra Saruhan Sancakbeyliğine Şehzade Selim getirilirken; Şehzade Mustafa ise 1549 yılında Konya Sancakbeyliğine atandı.
Şehzade Mustafa'nın şahsına dair önemli verilerden biri de Bernardo Navagero adlı İtalyan elçinin yazdığı bir mektupta hakkında verdiği bilgilerdir.
Diğer bir veri ise Guillaume Postel'in Osmanlı gelenek-göreneklerini ve siyasi durumunu anlattığı kitapta bulunmaktadır. 1536'da, Fransız kralı I. François, Kanuni Sultan Süleyman'la bir sözleşme imzaladı ve ardından resmî tercümanı ve tarihçisi Guillaume Postel'i yardımcı olarak Fransız elçisi olan Jean de La Forêt'in yanına, İstanbul'a gönderdi. Fransız tarihçi Guillaume Postel, "De la République des Turcs" (Türklerin Cumhuriyeti) adlı kitabında Şehzade Mustafa’nın iktidarı devralabilecek yaşa ve olgunluğa ulaştığını, tedbirli ve son derece iyi eğitimli bir şehzade olduğunu yazmaktadır.
ŞEHZADE MUSTAFA'NIN KİŞİLİĞİ

Mustafa, şair (Mahlası Muhlisî) ve hattattır (El yazısı: Viyana, Şark yazmaları, No: 998 de nesh ile yazılmış Süleyman-name). Irakeyn ve Korfu seferinde (1534, 1536, 1537) ve Boğdan seferinde Anadolu muhafızı, 9. seferde (1541) İstanbul muhafızı oldu. Manisa Bozdağ'da, cami, saray, türbe, çeşmeler yaptırdı. Görüntüsü ve tavırlarıyla dedesi Yavuz Sultan Selim'e çok benziyordu.
Şehzade Mustafa'nın bilhassa Amasya'dayken ilim meclislerinde bolca bulunduğu,devrin önemli müderrislerinden dersler aldığı ifade edilir. Celalzade Salih Çelebi, Manisalı Senai Mehmed Çelebi, Hayreddin Hızır Efendi, Şems Efendi, Şair Lali Çelebi, Karaçelebizade Hicri Mehmed Muhyiddin Efendi, İstanbul kadısı, şair Muhyiddin Mehmed Hüseyni efendi gibi âlimlerden dersler aldı. Şehzadenin hocalarından olan Mustafa Sürûrî Efendi, Bahrü'l- Maarif ve Zahiretü'l Müluk yazıp şehzadeye sunmuştur. Şehzadenin katli üzerine de Kanuni ile alakasını kesip bir daha görüşmemiş ve kendisine verilmek istenen bütün resmi vazifeleri de reddetmiştir. Kanuni Sultan Süleyman'a yazdığı bir mektupta şu ifadeler geçmektedir.

“.....Cihan padişahı babası gibi adil, atası Sultan Selim gibi yavuz ve korkusuz, büyük atası Sultan Mehmet gibi zeki.
Devlet-i Aliye'nin gördüğü en parlak şehzade.....„
ŞEHZADE MUSTAFA'NIN AİLESİ
Zevcesinin ismi bilinmemekle birlikte, 1525, Kırım doğumludur. Şehzade Mustafa'nın ölümünden sonra 1555 de, Pertev Mustafa Paşa ile evlendirilmiştir.
ÇOCUKLARI:
  1. Nergisşah Sultan: 1536 yılında Manisa'da doğdu. Damat Cenabi Ahmet Paşa (şair, tarihçi, Enderuni ve çeşnigirbaşı, 20 yıl kadar Anadolu Beylerbeyi) ile evlenmiştir.
  2. Şehzade Mehmed: 1547'da Amasya'da doğdu.Ölümü; 1553, Bursa.(Şehzade Mustafa'nın ölümünden bir süre sonra taht için tehlike doğuracağı nedeniyle Dedesi Kanuni Sultan Süleyman tarafından boğdurulmuştur. Mezarı babasının yanındadır.)
  3. Şehzade Orhan: Ölümü; 1552, Konya.
  4. Şah Sultan: 1547 yılında Konya'da doğdu. 2 Ekim 1577'de öldü. Zevci Damat Abdülkerim Ağa.
ŞEHZADE MUSTAFA'NIN ÖLÜMÜ VE SONRASI

Taht yarışında Şehzade Mustafa'nın bertaraf edebilmek için Sadrazam Damat Rüstem Paşa tarafından sahte mektuplar üretildiği düşünülür. Bu mektuplar, Şehzade Mustafa’nın babası hayatta iken onun tahtına göz diktiğini ve isyan hareketlerine destekte bulunduğunu gösterir niteliktedir. Başlangıçta iddialara inanmayan Kanuni kendisine bu tür şeyler ile gelmemelerini ister. Lakin Şehzade Mustafa da kendi yakınlarındaki devlet adamları tarafından kandırılmıştır. Devlet adamları Şehzadeye '' Hünkarımız tahtı size bırakacak lakin Rüstem Paşa buna engel oluyor. Siz en iyisi sakal bırakın ve tuğ dikin ki babanız niyetinizin olduğu anlasın ve tahtı size bıraksın'' gibi sözlerle kandırmaya çalışmışlardır. Şehzade Mustafa bu laflara inanıp dedikleri şeyi yapmıştır. Sakal bırakıp tuğunu dikmiştir. Sakal bırakmak şehzadelere yasaktır. Çünkü sakal padişah alametidir. Tuğ dikmek de padişah alametidir. Bu iki alametleri yerine getiren şehzade tahtta gözü olduğunu dile getirmiş demektir. Minyatürlerde de görüldüğü gibi Şehzade Mustafa'nın sakalları vardır. Şehzade Mustafa'nın bu oyuna kolay kanmasının sebebi ise geçmişteki örneği dedesi Yavuz Sultan Selim'dir. Sultan Selim de babası ile bir zaman savaştıktan sonra babasının isteği ile tahta çıkmıştır. Bunları öğrenen Sultan Süleyman en güvendiği din alimlerinden tavsiye istedi. Güvenilen bir kölenin efendisinin parasını irtikap ettiğine ve ona karşı bir tuzak kurduğuna ilişkin hayali bir hikayeyle buna karşı ne yapılması gerektiğini sordu. O dönemin alimlerinden olan Mehmet Ebussuud Efendi Süleyman'a şu cevabı vermiştir; “bu durumda köleye ölünceye kadar işkence yapılması uygundur". Bu ifade şeriata göre Şehzade Mustafa'nın devletin nizamı için katledilmesi münasiptir demektir.

1553 yılında Veziriazam Damat Rüstem Paşa İran seferi için hareketinden sonra Aksaray taraflarına gelince, orduyu durdurdu ve yeniçerilerin Şehzade Mustafa'ya yatkınlığı olduğunu ve askerin, ihtiyarlığı sebebiyle sefere çıkamayan padişahın Dimetoka'da oturmasını, Mustafa'nın hükümdar olmasını istedikleri dedikodusunun yayılmakta olduğunu bildirmek için, sipahiler ağası olan, Kızıl Ahmedliler'den Şemsi Ağa'yı (Şemsi Paşa) İstanbul'a yolladı ve padişahın bizzat askerin başında sefere çıkmasını arz ederek, Aksaray'dan ileri gitmeyip bekledi.
Padişah bunu haber alınca Rüstem Paşa'yı geri çağırdı ve 1553 Ağustos sonlarında kendisi İran seferine çıktı. Kütahya sancakbeyi Şehzade Bayezid'i Rumeli muhafazasında bulunmak üzere Edirne'ye gönderdi. 21 Eylül tarihinde Bolvadin'e varan orduyu Saruhan sancakbeyi Şehzade Selim askerleriyle karşıladı, ertesi gün padişahın huzuruna çıkıp el öptü ve kendisinin de sefere iştirak etmesi emredildi. 5 Ekimde Konya-Ereğli yakınındaki Akhüyük köyüne varıldığında Şehzade Mustafa orada tüm mahiyetiyle birlikte çadır kurmuş halde orduyu karşıladı. Ertesi gün bütün devlet erkanı şehzadeye gelerek el öptüler, hepsine hil'atler giydirildi.
Oradan şehzade ata binerek padişahın makamına geldi, divanhanesine yakın bir yerde atından inerek yürüdü. Vezirler önüne düşerek Padişahın çadırı önünde onu selamladılar. Şehzade Mustafa babasının elini öpmek üzere otağ-ı hümayuna girdiğinde karşısında yedi dilsiz cellat onu karşıladı ve hemen üstüne atılarak boğmak istedilerse de Mustafa bunların elinden kurtulup kaçarken, dönemin güçlü güreşçilerinden biri olan ve saray hademeliği de yapan Zal Mahmud ağa yetişerek şehzadeyi yere düşürüp boğmuştur. Bazı rivayetlerde padişahın da bu sırada çadırda olup oğlunun katline nezaret ettiği, bir perdenin arkasında bulunduğu, veya oğlu ile konuştuğunu ifade edilir.
Şehzade Mustafa'nın katlinin hemen sonrasında mirahuru ile bir ağası daha götürülerek boyunları vurduruldu. Aynı sıralarda Kapıcılar Kethüdası gelerek Rüstem Paşa'dan Mühr-ü Hümayun'u aldı ve vezir Haydar Paşa'ya da azlini haber verdi. Bundan sonra mührü ikinci vezir Ahmet Paşa'ya vererek sadareti ni müjdeledi. Daha sonra Kazaskerlere eşlik eden ulemaya Şehzede'nin cenaze namazını kılmaları için Ereğli'ye gitmeleri tembih edildi, namazdan sonra da cenazesi alınarak Bursa'ya götürüldü. Şehzade'nin ordu yerindeki şahsi hazinesi, çadırları, hayvanları da devlet hazinesi tarafından el konulmuş, mahiyetindeki adamların çoğuna da tımar ve zeametler verilmiştir.
Şehzade Mustafa’nın ölümü askerler ve halk arasında büyük tepki yarattı. Yeniçeriler, olaydan sorumlu gördükleri Rüstem Paşa’nın çadırına saldırdılar ancak onu bulamadılar. Matem göstergesi olarak öğlen yemeği yemediler ve Rüstem Paşa’nın azlini istediler. Kanuninin aynı gün içinde Rüstem Paşa’yı görevden alıp yerine Kara Ahmet Paşa’yı atamak zorunda kalmasının sebebi de bu baskı olarak görülmektedir. Yeniçeriler ayaklanıp kaç kere Rüstem Paşa'yı öldürmek istese de ya Şehzade Beyazıt tarafından ya da Sultan Süleyman'ın askerleri tarafından durdurulmuştur, Rüstem Paşa ise gizlice ordugahı terk edip İstanbul'a dönmüştür. Şehzade Mustafa ya çok düşkün olan Şehzade Cihangir de Sultan Süleyman ile sefere gitmiştir. Ağabeyinin ölüm haberini alınca çok üzülmüştür ve hasta olmuştur. Daha fazla dayanamamıştır ve Halep' de vefat etmiştir.
Şehzade Mustafa'nın katlinden sonra Konya'da olan annesi Mahidevran Sultan ve ailesi (eşleri, kızları ve oğlu Şehzade Mehmed) Bursa'ya gönderildi. Lakin Şehzade Mustafa'nın ölümünden sonra askerler arasında çıkan "Şehzade Mustafa öldüyse oğlu var, tahta o geçer!"dedikodularını işiten Kanuni torununun da boğdurulmasını emretti ve 7 yaşındaki Şehzade Mehmed babasının ölümünden bir süre sonra boğularak katledilip Şehzade Mustafa'nın yanına defnedildi. 
Şehzade Mustafa’nın türbesi 1555 veya 1556'da kardeşi II. Selim tarafından yaptırılmış olup, türbedeki kitabede, "Şah Selim bin ilan Süleyman emr edüp oldı hoş bu ravzâ-i cennet-nümâ /Dedi tarihin Edâyî bendesi merkad-i gülzâr-ı Sultan Mustafa" dizeleri bulunmaktadır.
ŞEHZADE MUSTAFA'NIN POPÜLER KÜLTÜRDEKİ YERİ
2003 yılında yayınlanan Hürrem Sultan adlı Türk televizyon dizisinde Şehzade Mustafa'yı Ercü Turan canlandırdı. 2011 yılından itibaren yayınlanan Muhteşem Yüzyıl adlı Türk dizisinde ise Şehzade Mustafa'yı Mehmet Günsür canlandırmıştır.
ŞEHZADE MUSTAFA'NIN EDEBİYATTAKİ YERİ
Şehzade Mustafa’nın ölümü üzerine Fünûnî, Rahmî, Edirneli Nazmî, Muînî, Mustafa, Müdâmî, Sâmî, Kara Fazlî, Nisâyî , Şeyh Ahmed Efendi, Selîmî, Kâdirî gibi şairler mersiyeler yazdılar. Hakkında yazılmış en tanınmış mersiye, Taşlıcalı Yahya Bey tarafından yazılmış olandır. Şehzade Mustafa, sultan olmadan kendisi bu denli fazla mersiye yazılan tek şehzadedir.
Taşlıcalı Yahya Bey'in Şehzade Mustafa için yazdığı mersiye'nin bir bölümü:
İLBER ORTAYLI'NIN ŞEHZADE MUSTAFA'NIN İDAMI HAKKINDAKİ YORUMU
Şehzade Mustafa’nın idamı
Şehzade Mustafa olayını dün de bugün de Türkiye halkı büyük hassasiyetle hatırlar. Benim gençliğimde imparatorluğun çöküşü bu idama bağlanırdı
Muhteşem Yüzyıl” dizisinde cellatların Mehmet Günsür’ün canlandırdığı Şehzade Mustafa’yı boğduğu sahne.
Önce 1540’lar ve 50’ler dünyası üzerine bir muhasebe yapalım: İspanya keşiflerini adeta tamamlamış Habsburg Hanedanı’nın elinde. Genç yaşta tahta oturan V. Karl, Flamanca biliyordu, Avusturya Grandükü Maximilian’ın torunuydu. Babası Güzel Philippe ise Avusturya’yı üzerine aldığı gibi İspanya kral ve kraliçesinin kızları Deli Juana ile evlendiği için İspanya varidatına da sahip oldu. Karl yeminle İspanya kralı oldu. Bir müddet sonra da Alman imparatoru tacını giydi.
İmparatorun iki rakibi vardı. Birincisi Fransa krallığıydı. Bourbonlar İspanya için hayati bir sorun değildi. Gene tepedeki Tudorlar İngiltere’si ve
VIII. Henry de Avrupa devletler sistemi ve diplomasisinin kendi rekabet ağı ve çekişmeleri içinde İmparator V. Karl’ı ve İspanya’sını ürkütecek değildi. Güney Amerika’dan yağan altın ve gümüşün İspanya’nın kıt üretimiyle karşılaşmasından doğacak enflasyon henüz İspanya için bir sorun değil gibiydi. Sorun daha çok doğudaki Türklerdi. Macar krallığını ortadan kaldıran, 1529’da Viyana’yı kuşatan ve Habsburgların Avusturya tarafıyla mücadele ettikleri bir yana Cezayir ve Tunus denizciliğini ele geçirdikten sonra İspanya tarafıyla da mücadeleye başlayan Muhteşem Süleyman.
Osmanlı tarihinde her zaman şehzadelerin partizanları olurdu
Muhteşem Süleyman’ın ülkesinde iç sorunlar her yerde olduğu kadar çoktu. Dünya devletinin getirdiği ihtişam ve zenginlikten nasibini alan zümreler, kasabalar, Rumeli’nin canlanan ticaretinden büyüyen Drina, Vşigrad, Filibe gibi şehirler; Bosna gibi, Arnavutluk İşkodrası ve Berat gibi sancaklar; Şam’la Halep’e bağlanıp zenginleşen Yukarı Mezopotamya kasabaları gibi yerler yanında gayrımemnun Orta Anadolu kasabaları, birtakım köylüler ve dirliklerinde işine bakan sipahiler yanında, tımarını kaybedenler veya alamayanlar çok değil yakın bir gelecekte Anadolu’nun içini de kaynatacaklardı.
İran ise çözümlenmeyen, devamlı barışın sağlanamadığı bir memleketti. Sultan Süleyman Han’ın Bağdat’ı onların elinden almasından sonra
bu sefer de gene Nahçıvan seferini yapmak gerekmişti. Bu sefer için serdar olarak görevlendirilen Veziriazam Rüstem Paşa orduda huzursuzluğun arttığını, hünkarın ihtiyarladığından bahseden müfsidlerin çoğaldığını ileri sürdü.
Huzursuzluk çıkaranların sözü bu kadar da değildi. Şehzade Mustafa’nın tahta çıkması da konuşuluyordu. Bazıları Mustafa Han demeye başlamıştı. Kapıkulu ocaklarının ve özellikle bunların içinde yeniçerilerin bir şehzadenin etrafında toplanıp hünkarı devirmesi ilk defa olmuyordu. Babası Yavuz Selim Han, dedesi
II. Bayezid’i tahtından böyle etmişti. Bu Sultan Süleyman Han’ın kendi çocukluğundaki anısıydı. Nitekim Yavuz Selim Han’la kardeşi şehzadeler Ahmet ve Korkut arasında bir esaslı çatışma silsilesi daha doğmuştu.
Şartlar bugünün insanının yufka yüreklilikle değerlendireceği gibi değildi. Devletlüler arasında her zaman şehzade takımının kendi partizanları olurdu. Şehzadeler Bayezid ve Cem Sultan arasındaki taraftar kavgası bir kıyamet örneğidir. Koskoca Fatih Sultan Mehmed Han’ın cenazesi dahi neredeyse bir hafta açıkta bekledi. Sultan Süleyman Han’ın önündeki örnekler çok feciydi. Veziriazam Rüstem’in ve Hürrem’in entrikası ne kadar etkili belli değil, Kanuni’nin taht adayı gözde Şehzadesi Mehmed’di. 1543’te Macaristan seferinden şan-ı şeref ve satvetle dönerken de ölüm haberi ulaşmış, dünyası yıkılmıştı. Kendi camii için ayrılan yere onun adını taşıyacak camii ve türbeyi ısmarladı. Mimar Sinan’ın elinden bir dünya şaheseri, Şehzade Mehmed Camii ortaya çıktı.
Tereddüt edilmedi, Şehzade Mustafa’nın oğlu da katledildi

Şehzade Mustafa katledildiğinde yani 1553 yılında 38 yaşındaydı. Taht için sabırsızlandığı açıktı ama onun
iç dünyasının ne olduğundan çok etraftaki söylentiler ve gruplaşmalar mühimdi. Osmanlı tarihinde ilk defa ulema, ümera ve asker bir kişinin ismi etrafında ittifak yapmıştır. Ne var ki ittifakın karşısında olan gruplar da vardı. Dünya imparatorluğu garptaki ve şarktaki düşmanlarının ortasında böyle bir çatışmaya niçin girmeliydi ki? Vekayinameler olayı hüzünle tasvir eder. Hakikaten kanı akıtılması caiz olmadığı için Şehzade’yi boğmakla görevli dinsizlerin yanında bu idama katılan Zal Mahmud Paşa’dan da söz ederler. Zal Mahmud Paşa padişahın hep koruduğu, güçlü ve damat olan bir devletlüdür. Eyüp’te en göze batan camii onun adını taşır ve Mimar Sinan eseridir.
Hüzünlü olaydan sonra Şehzade’nin ölüsü çadırın önünde açıkta teşhir edildi. Ordunun isyanı böylesine yatıştırılmak ve gözdağı verilmek istendi. Naaşı Bursa’ya Sultan Murad Türbesi’ne nakledildi. “Ulu Şehzademiz Mustafa Hanımız gittiyse oğlu gelsin” diyenler oldu. Tereddüt edilmedi, o da katledildi. Talihsiz haseki Mahidevran da Bursa’ya yerleşti. Hüzünlü, matemli uzun bir hayat yaşadı.
Aynanın bu tarafından bakarsak başka bir Sultan Süleyman Han, öbür tarafından bakarsak daha başka bir Sultan Süleyman Han var. Benzer olay bir müddet sonra Şehzade Bayezid’in etrafında yaşandı. İmparatorluğun düşmanları çoktu ve içteki dengeleri de çok hassastı. Şehzade Mustafa olayını dün de bugün de Türkiye   halkı büyük hassasiyetle hatırlar. Benim gençliğimde tarih meraklılarının sohbetlerinde hatta yazdıklarında imparatorluğun çöküşü bu idama bağlanırdı. Sonra iktisat tarihçileri enflasyon teorisini, bazıları da rüşvet kurumunu ortaya çıkardılar. Sorunlar da karmaşık, Şehzade Mustafa’nın encamını değerlendirmek de sandığımızdan daha zor. “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin bu sahnesinin çok etkili olduğunu belirtmekle yetinelim. Son günlerde Bursa’da Şehzade Mustafa’nın defnedildiği Sultan Murat türbesini ziyaret edenler binleri buldu. Zaten Türkiye halkının unutamadığı idamın (siyaseten katlin) kamu vicdanını devamlı meşgul ettiği açıktır.
Hazırlayan: PiramitHaber / Mehmet BERKE
KAYNAKÇA
^ TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 31, sayfa: 290
^ Afyoncu, Erhan (Nisan 2012). "Şehzade Mustafa". Atlas Tarih.
^ a b c Afyoncu, Erhan (2012). Kanuni ve Şehzade Mustafa.
^ Postel, Guillaume (1539). De la République des Turcs.
^ Bağdatlı Ahdî, Gülşen-i Şu'arâ(Ahdî Tezkiresi)
^ a b c d Yılmaz Öztuna, Kanuni Sultan Süleyman (Sayfa: 174-189), Babıali Kültür Yayınları, 2006
^ Barber, Noel (1967). The Lords Of The Golden Horn.
^ a b c İbrahim Peçevi, Peçevi Tarihi (Sayfa: 162), Neşriyat Yurdu, 1968
^ http://www.milliyet.com.tr/sehzade-mustafa-nin-idami/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/16.02.2014/1837388/default.htm
^ Akgündüz, Ahmet (2000). OSAV.
^ http://www.turknostalji.com/haber/topkapi-sarayi-cinayetleri-3-gulfem-hatun-677.html
^ http://www.ekrembugraekinci.com/makale.asp?id=314
^ İ.H. Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, 2. cilt, Şehzadeler Vakası, sayfa 401-403
^ TarihNotları.com sitesi, Ağlayanlarla Beraber Ağlıyoruz, Erişim tarihi:03.01.2012
^ "Mustafa-i Cedid Türbesi". bgc.org.tr. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Temmuz 2014.
^ "Şehzade Mustafa Mersiyesi". siirparkı.com. 7 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Şubat2013.
Güncelleme Tarihi: 27 Mart 2018, 01:47

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...