23 Ekim 2019

Islamiyet Gerçekler

HAZRETİ YÛSUF

HAZRETİ YÛSUF 

 Hz. Ya‘kūb’un oğlu, 

İsrâiloğulları’na gönderilen bir peygamber.

Yûsuf kelimesinin aslı İbrânîce Yosef’tir. 

Bu ismin, uzun süre çocuğu olmayan Rahel’in (Tekvîn,29/31; 30/1) Yûsuf’un doğumu ile anne olamamanın utancından kurtulduğuna işaret etmek üzere“ortadan kaldırmak” anlamındaki asaf kökünden geldiği (Tekvîn, 30/23; Tora, I, 229) veya Rahel’in,doğan çocuğuna daha sonra bir çocuğunun daha olması için “arttırmak, ilâve etmek” anlamındakiyasaf kökünden, “Tanrı arttıracak, bir tane daha verecek” anlamında Yosef adını verdiği (DB, III/2, s.1655; IDB, II, 981), Yûsuf’tan sonra da ikinci çocuğu Bünyâmin’in doğduğu (Tekvîn, 30/24; 35/17,18) belirtilmektedir. 

İslâmî kaynaklarda ise bu adın Yûsuf, Yûsef, Yûsif şeklinde üç farklı okunuşusöz konusudur (Lisânü’l-ǾArab, “esf” md.; Tâcü’l-Ǿarûs, “esf” md.) ve menşei tartışmalıdır.Kelimenin Arapça olup “üzülmek” anlamındaki eseften türediği, ayrılığı ile babasını üzen Yûsuf’a“üzen” anlamında Yûsif, kardeşleri onu babalarından ayırarak kendisini üzdükleri için “üzülen”anlamında Yûsef denildiği ileri sürülmekteyse de (Fîrûzâbâdî, VI, 46) ismin Arapça asıllı olmadığıkabul edilmektedir (Sa‘lebî, s. 82-83; Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī, s. 355; Jeffery, s. 295).

Tevrat’a göre Yûsuf, İbrâhim’in oğlu İshak’ın oğlu Ya‘kūb’un diğer hanımlarından olan on oğlundansonra doğan on birinci oğlu olup Rahel’den doğan ilk çocuğudur (Tekvîn, 30/24; 32/9). Rahel,Ya‘kūb’un dayısı Laban’ın kızıdır (Tekvîn, 29/28). Kur’an’a göre de Ya‘kūb’un on iki oğlu vardır veYûsuf ile Bünyâmin öz kardeştir (Yûsuf 12/4, 59).Yûsuf kıssası Tevrat’ta ve Kur’an’da ayrıntılı biçimde anlatılmakta, bu iki anlatım arasında büyük ölçüde benzerlik bulunmaktadır. 

Kur’ân-ı Kerîm’de diğer peygamberlere ait kıssalar farklı sûrelerdeyer aldığı halde Yûsuf kıssası “ahsenü’l-kasas” nitelemesiyle tek bir sûrede nakledilmektedir.Tevrat’a göre Yûsuf, Paddan-Aram’da (Mezopotamya) babası Ya‘kūb’un Ken‘an diyarınadönüşünden altı yıl önce, Ya‘kūb 90 veya 91, dedesi İshak 151 yaşında iken doğmuştur (NDB, s. 413;Tora, I, 290). Çocukluğu hakkında Tevrat’ta bilgi verilmemekte, on yedi yaşında iken kardeşleriyle birlikte çobanlık yaptığı ve bütün kardeşlerin babalarının sürülerini Hebron ve Şekem dolaylarındaotlattığı belirtilmektedir (Tekvîn, 37/29). Ya‘kūb, Yûsuf’u diğer oğullarından daha çok seviyordu,çünkü o yaşlılığında doğmuştu (Tekvîn, 37/3). 

Ayrıca bu sevginin Rahel’in Ya‘kūb’un ilk evlendiğikadın olmasından kaynaklandığı, diğer taraftan asıl sebebin Yûsuf’taki mânevî ve zihnî üstünlük olduğu, Ya‘kūb’un, dayısı Laban’ın yanına gitmeden önce, Sam ve Eberin mektebinde (yeşiva) ondört yıl boyunca öğrendiklerini Yûsuf’a öğrettiği ifade edilmektedir. Rivayete göre Yûsuf on yediyaşına kadar “bet ha-midraş”a devam etmiş ve dinî konularda kardeşlerine yardım edecek kadar bilgiedinmiştir. 

Bundan dolayı babası Yûsuf için liderliğe ya da asalete işaret eden bir giysi olan uzun verenkli bir pelerin yapmıştı (Tekvîn, 37/3; Tora, I, 293; Ginzberg, III, 8).Kardeşleri Yûsuf’a konuşmaları sırasında söyledikleri kötü sözleri babalarına aktardığı için öfkeduyuyor, ayrıca babalarının sevgisinden dolayı onu kıskanıyorlardı. Yûsuf’un kardeşlerine anlattığıiki rüya onların öfkesini daha da arttırmıştı. Rüyalardan birine göre kardeşleriyle birlikte tarladademet bağlayan Yûsuf’un demeti kalkıp dikilmiş, kardeşlerinin demetleri ise onun demetinin etrafınıkuşatıp önünde eğilmiş, ikinci rüyada ise güneş, ay ve on bir yıldız Yûsuf’un önünde secde etmiştir (Tekvîn, 37/2-9). 

Babası bu rüyalarını kendisine de anlatan Yûsuf’u azarlayarak, “Gerçekten ben,annen ve kardeşlerin senin karşında eğilecek miyiz?” diyerek bu sözleriyle kardeşlerini yatıştırmak isterse de kardeşleri onu ortadan kaldırmaya karar verirler (Tekvîn, 37/10-18; DB, III/2, s. 1656).Sürüyü otlatmaya götürdükleri bir gün Ya‘kūb, Yûsuf’u kardeşlerinin yanına gönderir. 

Onu öldürüp bir kuyuya atmayı düşünen kardeşlerin içinden Ruben, Yûsuf’u kurtarmak amacıyla onu öldürmeyip bir kuyuya atmalarını önerir ve Yûsuf pelerini çıkarılarak içinde su bulunmayan bir kuyuya atılır.Daha sonra yemek yedikleri bir sırada İsmâilî bir kervanın gelmekte olduğunu görünce Yahuda’nınteklifiyle Yûsuf kuyudan çıkarılarak 20 gümüş karşılığında İsmâilîler’e (Midyânîler) satılır (Tekvîn,37/28). 

Bu olay ayrıntılı biçimde yahudi rivayetlerinde de yer almaktadır (Ginzberg, III, 12-21).Tevrat’ta bu hadise anlatılırken Yûsuf’un satıldığı kervan İsmâilî (Tekvîn, 37/25, 27; 39/1), Midyânîve İsmâilî (37/28), Medânî (37/36) olarak gösterilir (Tora, I, 301). Medânîler’le Midyânîler’in veİsmâilîler’in aynı topluluk olduğu kaydedilmekte, öte yandan bu isimlerin farklı toplulukları ifadeettiği ve Yûsuf’un birkaç defa satıldığı, kuyudan çıkarılınca önce İsmâilîler’e, İsmâilîler tarafındanMidyânîler’e, daha sonra Mısır’da tekrar İsmâilîler’e satıldığı ileri sürülmektedir (a.g.e., I, 301,305). 

Diğer iki rivayetten birine göre Yûsuf’u ölümden kurtaran Ruben’dir ve Yûsuf Midyânîler’e satılmıştır (Tekvîn, 37/18-24). Öbürüne göre ise onu koruyup satılmasını öneren Yahuda’dır veYûsuf İsmâilîler’e satılmıştır (Tekvîn, 37/25-27). Tekvîn’de (37/28) bu iki rivayet birbirinekarıştırılmış ve İsmâilîler’le Midyânîler aynı topluluk kabul edilmiştir (The Torah, s. 246; IDB, III,375). Yûsuf’u sattıktan sonra kardeşleri kestikleri bir keçinin kanını onun pelerinine sürerler.

İçlerinden Neftali pelerini babasına götürerek bunu dönüş yolunda bulduklarını ve Yûsuf’a ait olupolmadığına bakmasını ister. Ya‘kūb pelerini görür görmez Yûsuf’a ait olduğunu anlar ve acı içindeyere yığılır; diğer kardeşler de Yûsuf’u vahşi bir hayvanın parçalamış olabileceğini söyler ve kendiyanından ayrıldıktan sonra onu bir daha görmediklerini iddia ederler. Rivayete göre Ya‘kūb,Yûsuf’un ölüm haberini yedinci ay olan tişri ayının onuncu gününde aldığından bu gündeİsrâiloğulları’ndan hüzünlü olmaları istenmiştir (Tekvîn, 37/19-35; Ginzberg, III, 22-23).Öte yandan İsmâilîler, Yûsuf’u Mısır’a götürerek Firavun’un muhafızlarının reisi ve harem ağası Potifar’a satarlar (IDB, III, 845). 

Yûsuf kısa zamanda Potifar’ın güvenini kazanır ve Rab, Yûsuf’tan dolayı Potifar’ın evini mübarek kılar ve bereketini arttırır (Tekvîn, 39/1-6). Rivayete göre Yûsuf’u Mısır’a götüren tüccarlar kendiaralarında anlaşamayınca onu bir süre için bir dükkân sahibinin yanına bırakırlar. Dükkân sahibi deYûsuf orada kaldığı müddet zarfında çok para kazanır. O sırada Memfis’ten gelen Potifar’ın karısıdükkânda Yûsuf’u görünce kocasından onu satın almasını ister ve Yûsuf 80 altın karşılığındaPotifar’a satılır. Yahudi dinî literatüründe yer alan bir rivayette Yûsuf’un efendisi Potifar’la ileridekayınpederi olacak Potifera aynı kişi olarak gösterilir. 

Potifar, Yûsuf’un dürüst ve dindar bir kişiolduğunu görünce evinin bütün sorumluluğunu ona bırakır. Yûsuf’u bir köle gibi değil evin bir ferdigibi kabul edip yetişmesini sağlar. Bundan dolayı Tanrı’ya şükreden Yûsuf’a Tanrı, “Sen nimetiçinde yaşarken baban matem tutuyor, bu sebeple evin hanımını senin üzerine salacağım ve senşaşıracaksın” der. Böylece Yûsuf’un, atalarında da görüldüğü gibi iğvâ baskısı altında dindarlığınıispat etme arzusu gerçekleşmiş olur (Ginzberg, III, 34-35, 281). 

Potifar kelimesi Mısır dilinde “Pa-di-pa-re” şeklindedir ve “Tanrı Re’nin bahşettiği kişi” anlamına gelir. Tevrat’ta Potifar, İbrânîce“harem ağası” anlamında “saris” ve “muhafızlar reisi” anlamında “şar hattabbahim” unvanlarıylazikredilir. Ancak Potifar evlidir ve Mısır’da harem ağalığı yoktur; dolayısıyla Mezopotamya’da bulunan bir unvan “saray görevlisi” anlamında Mısır’daki unvanla aynı sayılmıştır (Testament, s.103). 

Yûsuf’un Mısır’a götürülüşü Hiksoslar dönemine, XV. hânedan zamanına rastlar. Hiksoslar, Mısır’ın yerlisi olmayıp Asya kökenli göçebe topluluklardı; Orta Bronz çağında (m.ö. 1800-1550)XV ve XVI. hânedanlıklar döneminde Mısır’a gelmişler ve XVIII. hânedana mensup Ahmose tarafından milâttan önce 1570-1545 yıllarında bu ülkeden çıkarılmışlardır (IDB, II, 667). 

Yûsuf Mısır’a geldiği sırada Kral Aphophis (Mısır kaynaklarında Apopi) hüküm sürüyordu.Potifar’ın karısı -bazı kaynaklarda adı Zuleika (Züleyha) şeklinde geçer (The Torah, s. 257, 1704)-çok yakışıklı olan Yûsuf’a karşı arzu duyar ve ona beraber olmayı teklif eder. Ancak Yûsuf evinikendisine emanet eden efendisine ihanet edemeyeceğini, ayrıca Tanrı’ya karşı günah işlemektenkorktuğunu söyleyerek bunu kabul etmez. Kadın ısrar ederse de Yûsuf her defasında onu geri çevirir.Bir gün Potifar’ın karısı Yûsuf’u gömleğinden yakalamak isteyince, Yûsuf gömleğini çıkarıp dışarıyakaçar. Bunun üzerine kadın, hizmetçilerini çağırarak Yûsuf’un kendisine saldırdığını ve bağırınca dagömleğini bırakıp kaçtığını söyler. Kocası gelince durumu ona da anlatır, Potifar da Yûsuf’u zindana attırır. 

Rabb’in inayetiyle Yûsuf zindancı başının güvenini kazanır ve mahkûmların başına getirilir (Tekvîn, 39/7-23). Rivayete göre Potifar, Yûsuf’un suçsuz olduğunu anlamıştı, fakat onucezalandırmadığı takdirde karısı hakkında dedikodu yapılacağını düşünerek Yûsuf’u hapse attırmıştır (Tora, I, 319).Yûsuf ve Züleyha kıssası Kutsal Kitap dışı yahudi dinî literatüründe geniş yer tutar. Buna göre Yûsuf da annesi gibi çok güzeldi ve efendisinin hanımı ona karşı şiddetli bir arzu duyuyordu. Öte yandan müneccimler Züleyha’ya Yûsuf’tan zürriyetinin olacağını haber vermiş, ancak Züleyha bunu yanlış anlamıştı; çünkü Yûsuf, ileride Züleyha’nın kızı Asenat ile evlenecek ve ondan çocukları olacaktır.

Züleyha önceleri Yûsuf’a yaklaşmaya çalışır, oğlu olmadığı için onu evlât edinmek istediğini söyler;Yûsuf Allah’a dua eder ve Züleyha’nın bir oğlu doğar. Züleyha yine isteğinden vazgeçmez, bu defaYûsuf’u tehdit eder, ancak yine de muradına eremez. Zira Yûsuf her seferinde Allah’tan kendisini bu belâdan kurtarmasını ister. Bir başka gün Züleyha, Yûsuf’a isteğine karşılık verdiği takdirde putperestliği bırakacağını vaad eder; fakat Yûsuf, “Allah kendisinden korkanların kötülük yapmasınımurat etmez ve zinayı yasaklar” diyerek yine teklifi geri çevirir. 

Ardından Züleyha kocasını öldüreceğini ileri sürer, kocasına büyü yapılmış yiyecekler yedirir, ancak bir sonuç alamaz. Neticede muradına eremeyince hastalanır, kendisini ziyarete gelen kadınlar bu hastalığa bir sebep bulamazlar. Bunun üzerine Züleyha evinde bir ziyafet vererek şehirdeki kadınları davet eder ve portakal soymaları için sofralara bıçak koydurur. Ardından Yûsuf’a en güzel elbisesini giyerek misafirlerin karşısına çıkmasını emreder. Yûsuf’u gören kadınlar hayranlıklarından portakal yerine ellerinikeserler (Ginzberg, III, 36-40).Bir yıl boyunca sürdürdüğü ısrarlarından bir netice alamayan Züleyha, Nil’in taşması üzerine herkesin nehrin kenarına gittiği bir gün bütün güzelliğiyle Yûsuf’un karşısına çıkar. Yûsuf bir an onuncazibesine kapılırsa da aynı anda annesinin, teyzesinin ve babasının hayalini görür. 

Babası kendisini uyarınca Yûsuf hemen vazgeçer ve evden uzaklaşır, fakat arzusu depreşince geri döner. Bu defa kendisine Tanrı görünür ve kadına dokunduğu takdirde dünyanın yıkılacağını bildirir. ArdındanZüleyha elindeki kılıçla Yûsuf’u tehdit eder ve Yûsuf kaçarken gömleğinin bir kısmı Züleyha’nınelinde kalır. Daha sonra evine gelen kadınların da önerisiyle Yûsuf’a iftirada bulunur ve onu kendisine saldırmakla suçlar. Potifar, Yûsuf’un suçsuzluğunu bildiği halde onu hapse attırır (a.g.e.,III, 35-46).

Mısır kralının başsâkîsi ile ekmekçisi hapse girer ve hapiste rüya görürler. Başsâkî rüyasındatomurcuklanıp üzüm veren üç dallı bir asmanın olgun üzümlerini Firavun’un kâsesine sıkarak onasunar. Yûsuf rüyayı yorumlayıp üç gün sonra serbest bırakılarak tekrar Firavun’a sâkîlik yapacağınısöyler ve ondan hükümdarın yanında kendisini anmasını ister. Ekmekçi ise rüyasında başınınüzerinde üç sepet ekmek taşıdığını ve kuşların bu ekmeklerden yediğini görür. Yûsuf ona da üç gün sonra asılacağını ve etinden kuşların yiyeceğini bildirir. Rüyalar Yûsuf’un dediği gibi çıkar (Tekvîn,40/1-22). İki yıl sonra da Firavun iki rüya görür. Rüyasında yedi cılız inek yedi semiz ineği, yedicılız başak da yedi dolgun başağı yemektedir. 

Mısır’ın bilge kişileri bu rüyaları yorumlayamaz(Tekvîn, 41/1-8). Tevrat dışı rivayetlere göre ise Firavun iki yıl boyunca her gece aynı rüyalarıgörürse de sabah olunca bunları hatırlayamaz. Nihayet Yûsuf’un hapisten çıkacağı gün rüyasını hatırlar. Mısır’ın bilge kişileri bunun için farklı yorumlar yapar: Yedi semiz inek Firavun’un doğacak yedi kızına, yedi zayıf inek de onların öleceğine; yedi dolgun başak yedi memleketin fethedileceğine, yedi zayıf başak da yedi eyalette isyan çıkacağına işarettir. Diğer bir yoruma göre ise yedi dolgun başak inşa edilecek yedi şehri, yedi zayıf başak da bu şehirlerin yıkılacağını ifade eder. Kral bu yorumların hiçbirini kabul etmez. Bu sırada baş sâkî Yûsuf’u hatırlar ve krala ondan bahseder. 

Yûsuf zindandan çıkarılarak kralın yanına getirilir ve onun rüyalarını tabir eder. Kral onun tabirinden deşüphe edince Yûsuf kendisine hamile olan karısının bir oğul doğuracağını ve tam buna sevinirken ikiyaşındaki büyük oğlunun öleceğini bildirir. Gerçekten olay bu şekilde cereyan eder. Bunun üzerine kral Yûsuf’a inanır ve onu ülkesini yönetmekle görevlendirir (Ginzberg, III, 49-55). Diğer bir rivayete göre ise baş sâkî Yûsuf’u hatırlayınca durumunu Firavun’a anlatır. Hapisten çıkarılanYûsuf’un saçları kesilir, elbisesi değiştirilir ve Firavun’un huzurunaçıkarılır. Yûsuf yedi semiz inekle yedi dolgun başağın yedi bolluk yılına, yedi cılız inekle yediyanmış başağın da yedi kıtlık yılına işaret ettiğini belirtir. Firavun, Yûsuf’u Mısır’da kendisinden sonra ikinci adam konumuna yükseltir; mührünü ona teslim eder, özel elbise giydirir, boynuna altınzincir takar. 

Adını da Zafenat-paneah olarak değiştirir ve kendisini On (Heliopolis) şehrinin kâhiniPotifera’nın kızı Asenat ile evlendirir (Tekvîn, 41/1-45).Zafenat-paneah, Yûsuf’un Mısır dilindeki isminin İbrânîce karşılığıdır ve “sırları açığa çıkaran”demektir; ayrıca ismin, “Hayat tanrısı konuşuyor” mânasına geldiği de ifade edilir (Tora, I, 335).Yûsuf’un evlendiği Asenat, Ya‘kūb’un karısı Lea’dan olan kızı Dina’nın Şekem’den doğan kızıdır.Asenat’ın Potifera tarafından evlât edinildiği ileri sürüldüğü gibi Asenat kelimesinin eski Mısır dilinde “Neth’e ait” anlamına geldiği ve onun Mısırlı olduğu da (a.g.e., I, 334) kaydedilir (Talmud,Sota 13a; IDB, III, 845). Yûsuf’un Asenat’tan Efraim ve Manasse adlı iki oğlu olur, bunlar daha sonraİsrâiloğulları’nın on iki kabilesinden ikisini teşkil eder. 

Yahudi kaynaklarına göre Tanrı, Yûsuf’unhapiste on yıl kalmasını takdir etmiştir. Bu süre, kendisi hakkında babalarına kötü haber veren onkardeşinden her biri için bir yıl olarak belirlenmiş, ardından bu süreye Tanrı’ya güvenmek yerine başsâkîye ümit bağladığı için iki yıl daha eklenmiştir (Tora, I, 318). Mısır’da iş başına geçtiği sıradaotuz yaşında olan Yûsuf bütün ülkeyi dolaşarak tedbir alır ve yedi bolluk yılında buğdayı depolar,sonraki yedi kıtlık yılında ise bunu dağıtır (Tekvîn, 41/46-57).Öte yandan Ya‘kūb, Filistin’de meydana gelen kıtlık yüzünden oğullarını erzak satın almaları içinMısır’a gönderir. Yûsuf’un huzuruna çıkan kardeşlerini kendisi tanır, fakat onlar Yûsuf’u tanıyamaz.Yûsuf içlerinden Şimeon’u rehin alır, diğerlerine de Bünyâmin’i getirmeleri şartıyla buğday verir ve

 paralarını da iade eder. Kardeşler Filistin’e dönünce durumu babalarına anlatırlar ve ikinci seferdeBünyâmin’i de Mısır’a götürürler. Yûsuf onlara ikramda bulunur ve erzak yüklerini hazırlatır, buarada Bünyâmin’in yüküne kendi gümüş kâsesini koydurur. Ardından yapılan arama sırasında kâse Bünyâmin’in yükünden çıkınca hırsızlık suçlamasıyla onu alıkoymak ister. Kardeşleri babalarının durumunu anlatıp Bünyâmin’i geri götürmedikleri takdirde onun çok üzüleceğini ifade ederler. Bunun üzerine Yûsuf kendini tanıtır ve babalarını Mısır’a getirmelerini ister (Tekvîn, 42/1-45/28). Daha sonra Ya‘kūb ile birlikte bütün zürriyeti toplam yetmiş kişi olarak sürüleri ve diğer mallarıyla beraber Mısır’a gelirler, verimli Goşen vilâyetine yerleşirler. 

Bu sırada 130 yaşında olan Ya‘kūb147 yaşında Mısır’da vefat eder (Tekvîn, 47/9,28; 49. bab). Yûsuf babasının vasiyetine uyarak onuKen‘an diyarına götürür ve Makpela arazisindeki mağaraya defnedip geri döner. Kendisi deöldüğünde kemiklerinin Mısır’dan vaad edilmiş topraklara götürülmesini vasiyet eder; 110 yaşındavefat edince naaşı mumyalanıp bir tabuta konulur (Tekvîn, 50/22-26).Yahudi rivayetlerine göre Yûsuf ölümü sırasında kardeşlerine Mısır’dan ayrılırken naaşını da birlikte götürmelerini vasiyet eder. Vefatı üzerine bütün İsrâil ve Mısır halkı yas tutar. Yûsuf’unvasiyetini bizzat Mûsâ yerine getirmek ister. Fakat Mısır’dan çıkmadan önce üç gün üç gece Yûsuf’untabutunu arar. 

Nihayet Aşer’in kızı Serah, Mısırlılar’ca hazırlanan kurşun tabutun nehre gömüldüğünüsöyleyince Mûsâ tabutu nehirden çıkarır. Kırk yıllık çöl hayatı boyunca Yûsuf’un tabutuİsrâiloğulları’nın yanında kalır. İsrâiloğulları kutsal topraklara varınca Yûsuf’un kemikleri Şekem’edefnedilir; çünkü Tanrı, İsrâiloğulları’na, “Onu Şekem’de iken kaçırmıştınız, Şekem’e gerigetireceksiniz” demişti (Ginzberg, III, 133-135). İslâmî kaynaklara göre ise Yûsuf’un naaşı mermer  bir sandukaya yerleştirilip Nil kıyısına defnedilmiştir (Taberî, Târîħ, I, 364, 386). Mûsâ,İsrâiloğulları’nı Mısır’dan çıkarınca Yûsuf’un kemiklerini de beraberinde götürür. 

Yûsuf, Yeşû’nunölümünden sonra Şekem yakınlarında Ya‘kūb’un kuyusu civarına defnedilir (Yeşû, 24/32). Yûsuf’unkabri Halîl’dedir. İbrânîce metindeki bilgilerin kronolojisine bakılırsa Yûsuf kıssası milâttan önce1871’lere doğru XII. sülâle döneminde cereyan etmiştir. Hiksoslar’ın Mısır’daki hâkimiyeti isemilâttan önce 1730-1555 dönemine rastlar. Tevrat’a göre Yûsuf’u tanımayan (Çıkış, 1/8) veİsrâiloğulları’na eziyet eden firavun bu yeni imparatorluğun kralıydı (NDB, s. 413). İsrâiloğulları,Mısır’da Hiksoslar’ın başşehrine yakın Tsoan kırsalında yerleşmişlerdi (Mezmûr, 78/12, 43).Tevrat’taki Yûsuf kıssasının gerçekliği bazı arkeolojik bulgularla desteklenmektedir. Yûsuf kıssasında geçen Mısır âdetlerine dair belgeler ve papirüsler bulunmuştur. 

Potifera, Zafenat-paneah(Tsafnath-Paeneach), Asnath, Potifar, On gibi Mısır isimleri (Tekvîn, 39/1; 41/45, tür.yer.),görevlilerin unvanları (Tekvîn, 39/1; 40/2-3) ve Mısır’daki kıtlık (41. bab) bunlar arasındazikredilebilir. Milâttan önce 100 yılına ait bir kitâbede, milâttan önce 2700 yıllarına doğru III.sülâleye mensup Firavun Zoser döneminde yedi yıllık bir kıtlıktan söz edilmektedir. Milâttan önce1900’lere doğru bir grup Sâmî’nin Mısır’a göç ettiğine dair bir tasvir vardır. Tevrat’a göre (Tekvîn,41/14) Firavun, Yûsuf’u çağırınca hapisten çıkarılan Yûsuf hemen tıraş edilir ve elbisesi değiştirilir.Zira Mısırlılar sakal bırakmamaktadır ve dinî merasimler din adamlarının tıraş olmasını zorunlu kılmaktadır. 

Eski anıtlar ve papirüsler önemli mevkilere tayinlerde aynı prosedürün izlendiğinigöstermektedir. Mühür olarak kullanılan yüzük, ipek elbise ve kolye de bu bağlamda sayılabilir.Mısır kurallarına göre Yûsuf’a, kardeşlerine ve Mısırlı misafirlere ayrı ayrıhizmet ediliyordu (Tekvîn, 43/32), çünkü Yûsuf konumundan dolayı tek başına yemek yiyordu. Din adamları sınıfına mensup kişiler de diğerleriyle beraber yemek yiyemezlerdi; bu sebeple Mısırlılar’a ayrı sofra açılmıştı. Mısırlılar hayvan bakıcılığını ve çobanlığı asaletleriyle bağdaştıramıyordu(Tekvîn, 46/34). Bundan dolayı Yûsuf, babasını ve kardeşlerini İbrânîler’in Mısırlılar’la irtibatkurmadıkları Goşen vilâyetine yerleştirmişti (a.g.e., s. 414).Yahudi kutsal kitabı dışındaki dinî literatüre göre Ya‘kūb ile Yûsuf arasında benzerlikler vardır.Ya‘kūb’un annesi Rebeka’nın evlendikten sonra uzun süre çocuğu olmadığı gibi Yûsuf’un annesininde aynı şekilde çocuğu olmamıştı. Rebeka, Ya‘kūb’u büyük acılarla dünyaya getirmişti; Rahel deYûsuf’u doğururken çok acı çekmişti. 

Ya‘kūb’un annesinin iki çocuğu vardı, Rahel’in de iki çocuğuolmuş ve ikisi de sünnetli doğmuştu. Ya‘kūb’un babası gibi Yûsuf’un babası da çobandı. İkisi de büyük kardeşlerinden ilk oğulluk hakkını almıştı. Kardeşinin Ya‘kūb’u kıskanması gibi Yûsuf’unkardeşleri de onu kıskanıyordu. Her ikisi de yabancı bir ülkede oturmuş, baba gibi oğul da bir efendiye hizmet etmişti. İkisi de kutsal toprakların dışında evlenmiş ve kendilerine rüyada önemlişeyler bildirilmişti. Her ikisi de Mısır’da vefat etmiş ve çocuklarından kutsal topraklardadefnedilmelerini istemişti. Babanın cesedi gibi oğulun cesedi de mumyalanmıştı. Yûsuf İsrâil’de babasının yanında on yedi yıl kaldığı gibi Ya‘kūb da Mısır’da oğlunun yanında on yedi yıl kalmıştı(Ginzberg, III, 7-8). Yahudi rivayetlerinde Yûsuf’un Mısır’ı yönetmesi, kardeşleriyle karşılaşması, babasını ve kardeşlerini Mısır’a getirtmesi, babasının vefatı ve onu Filistin’e götürüp defnetmesiyleilgili ayrıntılı bilgiler vardır (a.g.e., III, 56-132).

Kur’ân-ı Kerîm’de Yûsuf adı yirmi beşi Yûsuf sûresinde, ikisi diğer sûrelerde (el-En‘âm 6/84; el-Mü’min 40/34) olmak üzere yirmi yedi defa geçmektedir. Yûsuf kıssası Kur’an’da aynı adı taşıyansûrede bir bütünlük içinde verilmekte (bk. YÛSUF SÛRESİ), yine Kur’an’da İsrâiloğulları’nınYûsuf’un söylediklerini şüpheyle karşıladıkları bildirilmektedir: “Yûsuf da size daha önce gerçeğin bütün kanıtlarıyla gelmişti, fakat size getirdiğine karşı şüphe duymakta tereddüt etmediniz, sonundaYûsuf ölünce de, ‘Allah ondan başka hiçbir elçi göndermeyecek’ dediniz” (el-Mü’min 40/34). Yûsuf kıssasında Tevrat’la Kur’an arasında bazı farklılıklar görülür. Kur’an’da bu kıssa Yûsuf’un rüyasıyla başlarken Tevrat’ta Yûsuf’un on yedi yaşında iken kardeşleriyle birlikte sürü otlatmaya gitmesiyle başlar. 

Ayrıca Tevrat’a göre Yûsuf kardeşlerinin kötü sözlerini babalarına aktarmaktadır. Kur’an’daYûsuf’un bir rüyasından bahsedilir, Tevrat’ta ise iki rüya söz konusudur. Yûsuf rüyasını babasınaanlattığında Kur’an’a göre Ya‘kūb ona, “Yavrum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Rabb’in seni seçecek ve sana rüyaların yorumunu öğretecek. Daha önce ataların İbrâhim’eve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya‘kūb soyuna da nimetini tamamlayacak” demişti(Yûsuf 12/5-6). Tevrat’a göre ise Yûsuf gördüğü iki rüyayı kardeşlerine anlatınca kardeşleri ona,“Üzerimize kral mı olacaksın, üzerimizde hüküm mü süreceksin?” der; babasına anlatınca da babası,“Gerçekten ben ve annen ve kardeşlerin karşında yere kadar eğilmek için mi senin yanına geleceğiz?”sözleriyle onu azarlar (Tekvîn, 37/5-10). Yûsuf’un öldürülmesi veya bir yere atılması konusunda Kur’an’a göre kardeşleri bu kötü işi yaptıktan sonra tövbe edip iyi kullar olacaklarını vaad ederler,Tevrat’ta ise böyle bir ifade yer almaz. 

Tevrat’a göre Yûsuf’u öldürmeyip bir kuyuya atmayı teklif eden Ruben’dir, Kur’an’da ise belli bir isim verilmez, kardeşlerden birinin böyle bir teklifte bulunduğu anlatılır. Kur’an’a göre Yûsuf’un kardeşleri babalarından Yûsuf’u kendileriyle birliktegöndermesini isterler, Tevrat’a göre ise Ya‘kūb, Yûsuf’u bizzat kendisi kardeşlerinin yanına yollar.Yûsuf’u Mısır’da satın alan kişi Tevrat’a göre Potifar’dır, Kur’an’da ise bu kişi “aziz” diyenitelenmektedir. Tevrat’a göre Potifar’ın karısı Yûsuf’un peşinden koşarken gömleğini arkadan tutar ve evin hizmetçilerini çağırarak ona iftirada bulunur. Kur’an’a göre de Yûsuf kaçarken Potifar’ınkarısı gömleğini arkadan yırtar, ancak kapıda kocası ile karşılaşırlar. 

Gömleğin önden veya arkadan yırtık olmasının suçlunun tesbitinde delil sayılması hususu ve azizin karısının, dedikodusunu yapankadınları davet edip onlara Yûsuf’u göstermesi kıssası Tevrat’ta değil diğer yahudi rivayetlerinde yer alır. Kur’an’da Yûsuf’la birlikte iki gencin zindana girdiği belirtilirken Tevrat’ta onların daha sonrazindana konduğu ifade edilir. Yûsuf’un bu iki gence dinî nasihatte bulunması hususuna Tevrat’tatemas edilmez. Tevrat’a göre Yûsuf’un annesi Rahel, Bünyâmin’i doğurduktan sonra ölmüş ve Efrat(Beytülahim) yolunda defnedilmiştir (Tekvîn, 35/19). Yûsuf, Mısır’da iken babası ile kardeşlerini Mısır’a getirtir (Tekvîn, 46/6-7). Kur’an’a göre ise Yûsuf bütün ailesini Mısır’a getirttiği zamanannesiyle babasını tahtına oturtur (Yûsuf 12/100). 

Tevrat’ta Yûsuf’un bazı kötü huylarından sözedilir, Kur’an’da ise Yûsuf dürüstlük ve güvenilirlik bakımından övülür.Hadislerde Yûsuf’la ilgili çok az bilgi vardır ve Yûsuf sadece bazı özellikleriyle anılır. Büyük dedesi İbrâhim, dedesi İshak, babası Ya‘kūb ve kendisi olmak üzere peygamberlikte peş peşegelmeleri sebebiyle Yûsuf “Kerîm oğlu kerîm oğlu kerîm oğlu kerîm, İbrâhim oğlu İshak oğlu Ya‘kūboğlu Yûsuf” şeklinde nitelenir ve insanların en kerimi olduğu belirtilir. Hz. Peygamber mi‘racdaonunla üçüncü kat semada karşılaştığını bildirmiştir (Müsned, II, 96, 416; III, 148; Buhârî, “Bedǿü’l-alķ”, 6, “Enbiyâǿ”, 8, 14, 19; Tecrid Tercemesi, IX, 213). 

Tefsirlerde, tarih kitaplarında ve kısas-ıenbiyâlarda, Yûsuf ve Züleyha mesnevilerinde Hz. Yûsuf’la ilgili geniş bilgi yer alır. Yûsuf’ungüzelliği darbımesel haline gelmiştir. Bir hadiste Resûlullah mi‘racda onu ayın on dördü gibigördüğünü ifade eder (Sa‘lebî, s. 83). Yûsuf’a nisbet edilen bir kavuk türü ile Mısır’ın fethinde elegeçirilen mukaddes emanetler arasında ona izâfe olunan bir sarık ve bıçaktan da söz edilmektedir (Evliya Çelebi, X, 122-124). Tevrat ve Kur’an dışında Yûsuf kıssasının bir benzerine Bellerophon’un Illiade hikâyesiyle Eski Mısır’a ait “İki Erkek Kardeşin Hikâyesi”nde rastlanmaktadır. Öte yandan Züleyha’nın kıssası bütün dünyada halk edebiyatlarının temelkonularından biridir (EI2 [Fr.], XI, 383).

BİBLİYOGRAFYA

 Müsned, II, 96, 416; III, 148; Taberî, CâmiǾu’l-beyân, XII, 149-238; XIII, 1-91; a.mlf., Târîħ (Ebü’l-Fazl), I, 364, 386; Sa‘lebî, ǾArâǿisü’l-mecâlis, s. 82-108; Zemahşerî, Keşşâf, Beyrut 1403/1983, II,300-348; Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī, el-MuǾarreb (nşr. Ahmed M. Şâkir), Tahran 1966, s. 355;Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, XVII, 83-229; İbn Kesîr, Ķıśaśü’l-enbiyâǿ, I, 317-366;Fîrûzâbâdî, Beśâǿiru źevi’t-temyîz (nşr. Abdülalîm et-Tahâvî), Beyrut, ts. (Mektebetü’l-ilmiyye), VI,46-50; Tecrid Tercemesi, IX, 213; Süyûtî, ed-Dürrü’l-menŝûr, Beyrut 1403/1983, IV, 587-588;Evliya Çelebi, Seyahatnâme, X, 122-124; Sırrı Paşa, Ahsenü’l-kasas, İstanbul 1309; V. Ermoni,“Joseph”, DB, III/2, s. 1655-1669; A. Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qur’ān, Baroda 1938, s.295; Elmalılı, Hak Dini, IV, 2841-2939; NDB, s. 413-414; Ahmed İzzeddin Abdullah Halefullah,Yûsuf b. YaǾķūb, Kahire 1398/1978; Ancien Testament, s. 103; The Torah: A Modern Commentary(ed. W. G. Plaut), New York 1981, s. 246, 247, 257, 1704; Zâhiye Râgıb ed-Deccânî, Yûsuf fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm ve’t-Tevrât, Beyrut 1415/1994; L. Ginzberg, Les légendes des juifs, Paris 2001, III,7-135, 281; Tora: Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla Tora ve Aftara (trc. Moşe Farsi), İstanbul 2002, I, 229, 290, 293, 301, 305, 318-319; Mustafa Asım Köksal, Peygamberler Tarihi,

Ankara 2004, I, 271-301; İsmail Yiğit, Kur’ân-ı Kerim ve Hadis Kaynakları Işığında Peygamberler Tarihi, İstanbul 2004, s. 306-355; Yaşar Kurt, Hz. Yusuf’un Tarihsel Hayatı: Mukayese veDeğerlendirme, Ankara 2005; Kadir Polater, “Kur’an ve Kitabı Mukaddese Göre Yusuf Kıssası”,Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII/3 (2007), s. 9-50; T. O. Lambdin, “Hyksos”, IDB, II,667; O. S. Wintermute, “Joseph son of Jacob”, a.e., II, 981-986; a.mlf., “Potiphar”, a.e., III, 845;a.mlf., “Potifera”, a.e., III, 845; G. M. Landes, “Midian”, a.e., III, 375; N. M. Sarna, “Joseph”, EJd.,X, 202-209; M. Aberbach, “Joseph (in the Aggadah)”, a.e., X, 209-212; Celal Kırca, “Ahsenü’l-kasas”, DİA, II, 178; R. Firestone, “Yūsuf”, EI² (Fr.), XI, 382-385.Ömer Faruk Harman

YÛSUF b. ABDÜLMÜ’MİN
( ا ﻋ  ﯾ )es-Sultânü’l-kebîr Ebû Ya‘kūb Yûsuf b. Abdilmü’min b. Alî el-Kaysî el-Kûmî(ö. 580/1184)Muvahhidler Devleti hükümdarı (1163-1184).Receb 533’te (Mart 1139) Tinmellel’de doğdu. Muvahhidler Devleti’nin kurucusu Abdülmü’min el-Kûmî’nin oğludur. İyi bir dinî eğitim aldı; Buhârî’nin el-CâmiǾu’s-śaĥîĥ’ini ezberlediği rivayetedilir. Bir Berberî muhitinde yetişmesine rağmen Arap dili ve edebiyatına vâkıftı. Hikmet vefelsefeye diğer ilimlerden daha çok ilgisi vardı. Tıp ilmiyle de meşgul oldu. Babası, Yûsuf’u on yediyaşında iken İşbîliye (Sevilla) valiliğine tayin etti. Valiliğinin başlarında Portekiz’in güneyindeki el-Garb (Algarve) Valisi Ali el-Vüheybî’nin isyanıyla karşılaşınca şehri karadan ve denizden kuşatarak isyanı bastırdı. Ertesi yıl İşbîliye’ye saldırmayı planlayan hıristiyanlara karşı çıktığı seferdeyenilgiye uğradı ve canını zor kurtardı. 

554’te (1159) Doğu Endülüs’ün bağımsız hâkimi İbnMerdenîş (Rey Lobo), Ceyyân’ı (Jean) ele geçirerek Kurtuba’yı (Cordoba) kuşattı, ardından bukuşatmayı kaldırıp İşbîliye’ye saldırdı, fakat Yûsuf’un direnişi karşısında geri çekilmek zorundakaldı. Âsi lider İbn Hamuşk’un yahudi ve hıristiyan halkın desteğiyle Gırnata’yı (Granada) kontrolaltına alması üzerine Halife Abdülmü’min oğlunun kumandasındaki büyük bir orduyu Gırnata’yagönderdi. Yûsuf çevredeki bazı kaleleri zaptettikten sonra Gırnata’ya girdi (557/1162). Bu zaferinardından Kurtuba’ya döndü ve buradan İşbîliye’ye geçti. Kısa bir süre şehirde kaldıktan sonra babasını ziyaret amacıyla Merakeş’e hareket etti. 

Merakeş’te sarf, nahiv ve Kur’an üzerineçalışmalarıyla tanınan âlimlerle buluştu.Yûsuf’un halifeliğe seçilişiyle ilgili kaynaklarda iki rivayet nakledilir. Bunlardan birine göre babasıAbdülmü’min hastalanıp vefat edeceğini anlayınca 549 (1154) veya 551’de (1156) veliaht tayin ettiğioğlu Muhammed’i veliahtlıktan azledip Yûsuf’u tayin etmiş, o da babasının vefatı üzerine halifeseçilmiştir. İkinci rivayete göre Abdülmü’min hastalığı sırasında Muhammed’in adının hutbelerdeokunmamasını emretmiş, yönetimle ilgili işleri kendisine havale ettiği oğlu Ömer’e de öz kardeşiYûsuf’u tavsiye etmiştir. Ancak öldüğünde hâlâ resmî veliaht olan Muhammed’e biat edilmekle birlikte ürkek bir mizaca sahip bulunan ve içkiye düşkünlüğüyle bilinen Muhammed kırk beş günsonra halifelik makamını terketmek zorunda kalmıştı. 

Devlet adamları hilâfete şehzadelerden Ömer veya Yûsuf’un geçmesini istiyorlardı. Ömer bu göreve tâlip olmayınca Ebû Ya‘kūb Yûsuf’a biatedildi. Bazı Muvahhid ileri gelenleri hilâfetin saltanata dönüştürüldüğü gerekçesiyle,Abdülmü’min’in diğer oğulları da kendilerini dışlanmış saydıkları için Ebû Ya‘kūb’a biat etmediler.Bu davranışlar başlangıçta halifelik konusunda bir ihtilâfın yaşanabileceği tereddüdünü doğursa daAbdülmü’min’in Endülüs’te bağımsız hareket etme gücüne sahip bulunan diğer oğlu Ebû Saîd Osman’ın Yûsuf’a biat etmesiyle mesele çözüldü.Yûsuf b. Abdülmü’min iş başına geldiğinde Muvahhid kuvvetleri Endülüs’ün orta ve batı bölgelerinehâkim durumdaydı. 

Ancak ülkenin doğusu mahallî lider İbn Merdenîş’in kontrolü altındaydı. Kuzeyde de Kastilya ve Leon krallıkları Endülüs aleyhine genişlemeye çalışıyordu. Endülüs’ün batısındakitopraklarda yeni bir krallık olarak Portekizliler ortaya çıkmıştı. Öte yandan Mağrib’de özellikleGumâre bölgesinde merkezî yönetimden kopmayı amaçlayan yerel direnişler söz konusuydu. Dahaönce valilik yaptığı Endülüs’ün kritik durumunu yakından bilen Yûsuf b. Abdülmü’min, ilk iş olarak  bölgenin hıristiyan saldırılarına karşı savunulması ve İbn Merdenîş’in hâkimiyetine son verilmesikonularını ele almayı kararlaştırdı. Bu maksatla Endülüs’teki Muvahhid birliklerini takviye etti.

Endûcer, Belc Kalesi ve Lûrka’yı (Lorca) zaptederek Mürsiye’ye (Murcia) giren Muvahhid ordusuİbn Merdenîş’e karşı bazı mevzii başarılar elde etti. Gırnata civarı, bölgeyi yağmalayıp tahrip edenİbn Merdenîş’in paralı hıristiyan askerlerinden temizlendi. Bu sırada İbn Merdenîş’in yakın müttefikive kayınpederi İbn Hamuşk Muvahhidler’e katılınca Yûsuf b. Abdülmü’min onu törenle karşıladı.Muvahhid ordusu bir taraftan Doğu Endülüs’te İbn Merdenîş ile uğraşırken diğer taraftan Portekiz’inBatı Endülüs’e (el-Garb) yaptığı saldırıları püskürtmeye çalışıyordu. Muvahhid kuvvetlerinin ikicephede birden savaşmasını fırsat bilen Kastilya birlikleri 565 (1170) yılında Endülüs topraklarına büyük bir sefer düzenledi. 

Bu gelişme Muvahhidler’in daha güçlü bir orduyla mücadele etmesinigerekli kılınca Yûsuf b. Abdülmü’min kardeşi Ebû Hafs Ömer kumandasındaki bir orduyu Endülüs’egönderdi (Zilhicce 565/Ağustos 1170). Endülüs’teki Muvahhid ordusunun bir bölümü yeni gelenaskerlerin desteğiyle İbn Merdenîş’i ortadan kaldırmak için Receb 566’da (Mart 1171) DoğuEndülüs’e girdi. Lûrka, Hısnülferec, Basta ve Meriye (Almeria) gibi önemli mevzileri elegeçirdikten sonra İbn Merdenîş’in merkezi Mürsiye’ye ulaştı. İbn Merdenîş ölünce (567/1172) baştaEbü’l-Kamer Hilâl olmak üzere oğulları ve ailenin diğer mensupları Mürsiye’yi Muvahhidler’eteslim ettiler ve Yûsuf b. Abdülmü’min’in otoritesini tanıdıklarını bildirdiler.

Doğu Endülüs’te bu başarılar gerçekleşirken Yûsuf b. Abdülmü’min, daha önce başlattığı cihadhazırlıkları çerçevesinde Mağrib’de büyük bir ordu meydana getirdi. Orduda devletin temel dayanağıolan Berberî kökenli Muvahhid kabilelerinin yanı sıra Benî Rebâh, Benî Hilâl ve Benî Süleym gibi bedevî Arap kabilelerinden savaşçılar da yer almaktaydı. Yûsuf, babasının izinden giderek İfrîkıye’de yaptıkları talan ve yağmalarla ciddi bir sorun teşkil eden bu kabileleri Endülüs’te cihadasevk etmek suretiyle hem yol açtıkları kargaşadan kurtulmayı hem de yeni bir savaş gücünekavuşmayı amaçlıyordu. Şair İbn Tufeyl ve İbn Ayyâş’ın kasideleriyle yapılan cihad çağrısı bedevîlerce olumlu karşılandı. Merakeş’te düzenlenen büyük bir törende Arap savaşçıları adınakabile reisleri Yûsuf’a biat ettiler. 

Sefere katılacak Muvahhid süvarilerine 10’ar, Arap süvarilerine25’er dinar dağıtıldı. Halife Yûsuf b. Abdülmü’min’in sevk ve idaresinde Receb 566’da 
(Mart 1171)Merakeş’ten hareket eden ordu bir ay sonra İşbîliye’ye, oradan da Kurtuba’ya ulaştı (7 Şevval566/13 Haziran 1171). Kont Nuño de Lara’nın Endülüs içlerine düzenlediği sefere karşılık olarak Kastilya üzerine gönderilen ordu görevini başarıyla tamamlayıp İşbîliye’ye döndü. Halife kendisine biat etmek için gelen Hilâl b.Merdenîş başkanlığındaki heyeti törenle karşıladı; İbn Merdenîş’in ailesinden ve yakın adamlarından birkaçını Doğu Endülüs’teki bazı kale ve şehirlerin yöneticiliğine tayin etti.

Ebû Ya‘kūb Yûsuf, Hilâl b. Merdenîş ve çevresindekilerin telkinleriyle Kastilya topraklarına büyük  bir sefer düzenlemek için 11 Şevval 567’de (6 Haziran 1172) İşbîliye’den ayrıldı. Savunma zafiyetiiçerisindeki Vebze (Huete) muhasara altına alınınca hıristiyanlar şehri antlaşma ile teslim etmeyiönerdiler, ancak halife buna razı olmadı. Çok kısa bir süre sonra çıkan şiddetli rüzgâr ve yağmur Muvahhid ordusunu felce uğrattı. Bunu şehrin yardımına gelen Kastilya kuvvetlerinin âni saldırısı

izledi. Muvahhid ordusu perişan bir vaziyette kuşatmayı kaldırıp Kûnke’ye (Cuenca) gitmek üzeregeri çekilmek zorunda kaldı. Yûsuf, Kûnke’de hıristiyan saldırıları yüzünden harap olmuş bir şehir ve perişan bir halkla karşılaştı. Orduya ait erzakın bir kısmını halka dağıttı; Kastilya kuvvetleritarafından takip edildikleri haberini alınca Kûnke’den ayrıldı. Belensiye, Mürsiye ve Gırnataüzerinden İşbîliye’ye döndü. Muvahhid ordusu Mürsiye’de bulunduğu sırada Endülüs’ün batısındaki Bâce şehri Portekiz kuvvetlerince istilâ edildi (1172). 

Portekizliler, yakıp yıkarak harabeye çevirdikleri şehirden bol miktarda ganimet ve esir alarak beş ay sonra ayrıldı. Kastilyalı Kont Jimenoertesi yıl Tarîf (Tarifa) ve Cezîretülhadrâ’ya (Algeciras), buradan da İstice’ye (Ecija) kadar geldi.Muvahhid ordusu onu ordusuyla birlikte imha etti. Bu zaferi Talabîre (Talavera) ve Tuleytula(Toledo) üzerine düzenlenen iki başarılı sefer takip etti. Kastilya ve Portekiz kralları Yûsuf b.Abdülmü’min’e elçi göndererek barış teklifinde bulununca tekliflerine olumlu cevap verildi. Barışortamında Bâce (Beja) onarıldı ve yeniden eski canlılığına kavuşturuldu. 

1174’te León Krallığı ciddi bir gerekçe olmaksızın Endülüs topraklarına saldırdı. Aslında bu krallık, 1169 yılından beri bilhassaPortekiz’in Batalyevs’e (Badajoz) ve Bâce’ye saldırıları karşısında Halife Yûsuf’la iş birliğiyapmıştı. Beklenmeyen bu saldırı karşısında hemen bir karşı sefer düzenlendi. Muvahhid ordusuLeón’un başşehri Ciudad Rodrigo’ya ulaştı ve ardından bol miktarda ganimetle geri döndü.Yûsuf b. Abdülmü’min, Endülüs’te beş yıl kaldıktan sonra Merakeş’e gitmek üzere İşbîliye’denayrıldı (571/1176). 

Merakeş’e vardıktan birkaç hafta sonra şehirde çıkan veba salgını saraya dageçti; ölenler arasında dört şehzade vardı. 575’te (1180) Kafsa’da Benî Rund ailesinin çıkardığıisyan üzerine bizzat halife büyük bir ordunun başında sefere çıktı; Kafsa’da yeniden hâkimiyetkuruldu, civardaki Arap kabilelerinin devlete bağlılığı teyit edildi. Yûsuf b. Abdülmü’min’inMağrib’e dönmesinin ardından Endülüs’te hıristiyan krallıklar yeniden saldırılara başladılar.

Portekizliler Bâce ve İşbîliye’ye karşı giriştikleri yıpratma hücumları yanında Şeltiş (Saltes) adasınıistilâ ettiler. Kastilya Kralı VIII. Alfonso 573’te (1177), müslümanlar tarafından kurulmuş olanKûnke’yi dokuz aylık bir kuşatmanın ardından ele geçirdi; merkez camisini kiliseye çevirerek şehri piskoposluk merkezi haline getirdi. Bunu Kurtuba, Mâleka (Malaga), Rûnde (Ronda) ve Gırnata’yayapılan saldırılar izledi. León kralı da İşbîliye çevresini hedef aldı. 

Endülüs’teki Muvahhidkuvvetleri bu saldırılara karşı 571-578 (1175-1182) yıllarında zaman zaman başarılar elde ettilersede müslümanların aleyhine olan güç dengesi Halife Yûsuf’un bir defa daha Endülüs’e geçmesinigerekli kıldı. Berberî ve Arap kabilelerinden meydana gelen büyük bir ordu 13 Safer 580’de (26Mayıs 1184) İşbîliye’ye ulaştı. Halife orduyu Portekiz saldırılarının ana üslerinden biri olanŞenterîn’e (Santarem) yöneltti. Portekizliler, 1147’ye kadar bir Endülüs şehri olan Şenterîn’i elegeçirdikten sonra çok müstahkem bir savunma merkezine dönüştürmüşlerdi. 

27 Haziran 1184’te şehrikuşatan Muvahhid ordusu savunma kademelerinin sağlamlığı yüzünden beklenen başarıyı eldeedemedi. Kuşatmanın devam ettiği bir sırada halife âniden kuşatmanın kaldırılması emrini verdi.Yûsuf b. Abdülmü’min’in, bu kararı Portekizliler’in León kralına yardıma gelmekte olduğu haberiüzerine aldığı ileri sürülmektedir. Kuşatmanın kaldırılması büyük bir kargaşaya yol açtı. Durumunfarkına varan II. Ferdinand kumandasındaki Portekiz kuvvetleri Muvahhidler’in en geride konumlananseçkin birliklerine saldırdı ve halifenin çadırına kadar ulaştı. Ağır biçimde yaralanan Halife Yûsuf  bu yaranın etkisiyle İşbîliye’ye dönüş yolunda, İbn İzârî’nin rivayetine göre 18 Rebîülâhir 580’de (29Temmuz 1184) Yâbüre (Évora) yakınlarında öldü. 

İbn Hallikân, onun Şenterîn Kalesi’ni muhasaraederken hastalandığını ve Rebîülevvel 580’de (Haziran 1184) burada vefat ettiğini, cenazesininİşbîliye’ye nakledildiğini yazar (Vefeyât, VII, 132). Daha sonra da Mısır beytülmâl nâzırı İmâd b.Cibrîl’in MecmûǾa’sından, onun İşbîliye’den babasının medfun bulunduğu Tinmellel’e

götürüldüğünü ve orada toprağa verildiğini öğrendiğini kaydeder (a.g.e., VII, 136). Ölüm tarihini 2Rebîülâhir (13 Temmuz) ve 7 Receb (14 Ekim) olarak gösteren rivayetler de vardır. Meşhur edip veşair Ebû Bekir Yahyâ b. Mücbir halife için bir mersiye kaleme almıştır. Yerine oğlu Ebû Yûsuf Ya‘kūb geçti (a.g.e., VII, 133).Ebû Ya‘kūb Yûsuf zamanında İbn Merdenîş’in bertaraf edilmesiyle Endülüs’te siyasî birlik sağlanmış, vergiler düzenli hale gelmiştir. ed-Denânîrü’l-Yûsufiyye el-Mağribiyye adıyla anılandinarlar bastırılmıştır (a.g.e., VII, 131). Halife bayındırlık alanında da büyük işlere öncülük etmiş,İşbîliye Ulucamii’nin inşaatını başlatmış (567/1171), dönemin ünlü mimarı Ahmed b. Basu’nunemrinde yürütülen cami inşaatını bizzat denetlemiştir. 

Günümüzde Sevilla’nın sembollerinden olanve Giralda (Melviye) adıyla ün kazanan minarenin inşası da Halife Yûsuf tarafından başlatılmıştır.Halifenin bir diğer mimari faaliyeti Buhayre köşklerinin yapımının başlatılmasıdır. Bu kapsamdaBâbücehver’in dışında halife ve devlet ricâli için köşkler inşa edilmiş, bunların çevresinde çiçek,meyve ağacı ve şifalı bitkilerin yetiştirildiği bahçeler yapılmıştır. Kanallar vasıtasıyla şehre sugetirilmiş, Vâdilkebîr (Guadalquivir) üzerinde İşbîliye ile Turyâne’yi birbirine bağlayan büyük Turyâne köprüsü inşa edilmiş, Mürsiye’deki kaleler elden geçirilmiştir. Heskûre ve Sanhâce’yemensup aşiretlerin Merakeş’e akın etmesi ve şehrin yeni gelenleri barındırmakta yetersiz kalmasıüzerine Yûsuf b. Abdülmü’min kıble yönünde şehrin genişletilmesi için çalışma başlatmış, Endülüsve Mağrib mimarisinin sentezi kabul edilen saltanat şehri Sâliha bu şekilde ortaya çıkmıştır.

Muvahhidler Devleti’nin kurucusu, dinî ve fikrî lideri İbn Tûmert’in cihad ve tevhid akîdesine sadık kalan Yûsuf b. Abdülmü’min’in sefere çıkarken ordunun önünde İbn Tûmert’e ait mushafı taşıtması bu bağlılığın sembolik bir ifadesidir. Yûsuf, İslâm felsefesinin büyük temsilcilerinden İbn Tufeyl veİbn Rüşd başta olmak üzere âlim ve düşünürleri himaye etmiş, kitaba olan merakı ve bu uğurdamasraftan kaçınmaması sayesinde büyük bir kütüphane kurulmuştur. O dinî ve felsefî tartışmalarıdinler ve tartışmalara katılırdı. Vebze kuşatması sırasında çadırında dinî tartışmaya daldığı rivayetedilir. Kitap yazımını teşvik eden Ebû Ya‘kūb Yûsuf’un kendisi de birkaç kitap yazmıştır.

Bunlardan Risâletü’l-cihâd İbn Tûmert’in Kitâbü EǾazzi mâ yuŧlabadlı eserinin ekinde yayımlanmıştır (nşr. Goldziher, Cezayir 1903; nşr. Ammâr Tâlibî, Cezayir 1985;nşr. Abdülganî Ebü’l-Azm, Merakeş 1997). Ebû Ya‘kūb Yûsuf adalet mekanizmasının iyiçalışmasına çok önem verirdi. İdarecilere gönderdiği fermanlarda adaletin yerine getirilmesikonusunda özen gösterilmesini vurgulamış, ölüm cezası uygulanırken acele davranılmamasını vecezaların kendisi tarafından incelenmeden infaz edilmemesini istemiştir. Yûsuf b. Abdülmü’min buicraatlarıyla, oğlu Ebû Yûsuf Ya‘kūb el-Mansûr zamanında Muvahhidler medeniyetinin en olgunürünlerini vermesine zemin hazırlamıştır.
BİBLİYOGRAFYA
 İbn Sâhibüssalât, el-Men bi’l-imâme (nşr. Abdülhâdî et-Tâzî), Beyrut 1987, s. 237 vd.; Abdülvâhidel-Merrâküşî, el-MuǾcib fî telħîśi aħbâri’l-Maġrib (nşr. M. Saîd el-Iryân-M. el-Arabî), Dârülbeyzâ1978, s. 345 vd.; İbnü’l-Kerdebûs, Târîħu’l-Endelüs (nşr. Ahmed Muhtâr el-Abbâdî), Madrid 1971,

s. 125; İbn Hallikân, Vefeyât, VII, 130-138; İbn İzârî, el-Beyânü’l-muġrib (Kettânî), s. 78-167; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb (nşr. Mustafa Ebû Dayf Ahmed), Dârülbeyzâ, ts. (Dârü’n-neşri’l-Mağribiyye), s. 418-419, 430-434; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXI, 98-103; el-Ĥulelü’l-mevşiyyefî źikri’l-aħbâri’l-Merrâküşiyye (nşr. Y. S. Allûş), Rabat 1936, s. 157-158; İbn Haldûn, el-Ǿİber,Beyrut 1413/1992, VI, 282-285; Makkarî, Nefĥu’ŧ-ŧîb, VIII, İndex; M. Abdullah İnân, ǾAśrü’l-Murâbıŧîn ve’l-Muvaĥĥidîn fi’l-Maġrib ve’l-Endelüs, Kahire 1384/1964, II, 10-138; Abdullah AliAllâm, ed-Devletü’l-Muvaĥĥidiyye bi’l-Maġrib fî Ǿahdi ǾAbdilmüǿmin b. ǾAlî, Kahire 1971,tür.yer.; Seyyid Abdülazîz Sâlim, Târîħu’l-Maġrib fi’l-Ǿaśri’l-İslâmî, İskenderiye, ts. (Müessesetüşebâbi’l-câmia), s. 711-715; J. F. O’Callaghan, A History of Medieval Spain, New York 1983, s.239-241; C. Sánchez-Albornoz, España Musulmana, Madrid 1986, II, 280 vd.; Jamil M. Abun-Nasr,A History of the Maghrib in the Islamic Period, Cambridge 1987, s. 95-97; Hüseyin Mûnis, Târîħu’l-Maġrib ve ĥađâratüh, Beyrut 1412/1992, s. 102-105; M. J. Viguera Molíns, Los reinos de taifas y lasinvasiones magrebíes, Madrid 1992, s. 249-282; Yûsuf Eşbâh, Târîħu’l-Endelüs fî Ǿahdi’l-Murâbıŧînve’l-Muvaĥĥidîn (trc. M. Abdullah İnân), Kahire 1417/1996, II, 64-76; H. Kennedy, Muslim Spainand Portugal, London 1996, s. 216-236; Ali Muhammed Muhammed es-Sallâbî, Devletü’l-Muvaĥĥidîn, Amman 1998, s. 140-157; Lütfi Şeyban, Reconquista: Endülüste Müslüman-Hristiyanİlişkileri, İstanbul 2003, s. 229 vd.; A. Huici Miranda, et-Târîħu’s-siyâsî li’l-imbaratûriyyeti’l-Muvaĥĥidiyye (trc. Abdülvâhid Ekmîr), Dârülbeyzâ 2004, s. 198 vd.; Los Almohades, problemas y perspectivas (ed. P. Cressier v.dğr.), Madrid 2005, I-II; Allen Fromherz, “Abū YaǾqūb Yūsuf b.ǾAbd al-Muǿmin”, The Encyclopaedia of Islam Three, Leiden 2008, fas. 2, s. 25-28; EnayatollahFatehi-Nezhad, “Abū YaǾqūb”, Encyclopaedia Islamica, London 2009, II, 720-728. Mehmet Özdemir

KUR'AN-I KERİM 6666 AYET



KUR'AN-I KERİM 6666 AYET

İSLAM ANSİKLOPEDİSİ CİLT 44



İSLAM ANSİKLOPEDİSİ CİLT 44

İSLAM ANSİKLOPEDİSİ CİLT 43



İSLAM ANSİKLOPEDİSİ CİLT 43

İSLAM ANSİKLOPEDİSİ CİLT 42


İSLAM ANSİKLOPEDİSİ CİLT 42

İSLAM ANSİKLOPEDİSİ CİLT 41


İSLAM ANSİKLOPEDİSİ CİLT 41

İSLAM ANSİKLOPEDİSİ CİLT 40


İSLAM ANSİKLOPEDİSİ CİLT 40

Islam Ansiklopedisi Cilt 39

Islam Ansiklopedisi Cilt 38.

Islam Ansiklopedisi Cilt 37...

Islam Ansiklopedisi Cilt 36

Islam Ansiklopedisi Cilt 35..

Islam Ansiklopedisi Cilt 34...

Islam Ansiklopedisi Cilt 33.

Islam Ansiklopedisi Cilt 32

Islam Ansiklopedisi Cilt 31...

Islam Ansiklopedisi Cilt 30...

Islam Ansiklopedisi Cilt 29...

Islam Ansiklopedisi Cilt 28...

Islam Ansiklopedisi Cilt 27

Islam Ansiklopedisi Cilt 26

Islam Ansiklopedisi Cilt 25..

Islam Ansiklopedisi Cilt 24...

Islam Ansiklopedisi Cilt 23...

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...