AKIL HASTALARININ İÇ DÜNYASI
01 Ekim 2019
BİR PSİKİYATRİSTİN GİZLİ DEFTERİ..BÖLÜM İKİ
242 242/411 yaşıyor olsun, hastalarımın çoğu benzeri sorunlarla mücadele ediyordu. Son birkaç yıldır kariyerimin büyük bölümünü, sadece Alzheimer hastalığı olan yaşı ileri hastalarda değil, aynı zamanda artan unutkanlıktan dolayı kaygı duyan orta yaşlı insanlardaki bellek sorunlarına odaklamaya başlamıştım. Araştırmalarım ayrıca bunamanın ve yaşla bağlantılı bellek zayıflamasının erken tespitini de içeriyordu. Ayrıca bir tanı aracı olarak beyin görüntülemeyi de geliştiriyordum. Gigi elinde bir torba CD ile döndü ve Hadi arabaya gidelim dedi. Neyse ki arabayı nereye park ettiğimizi o hatırladı. Sonraki Pazartesi ofisime erken geldim ve her zamanki gibi telesekreterimi kontrol ettim. UCLA akıl hocalarımdan Dr Larry Klein dan bir mesaj vardı. Dr Klein benden hafızasından şikâyet eden VIP film stüdyosu yöneticisi Greg Wiley i görmemi istiyordu. İsmi hatırladım, LA Times ın iş dünyası sayfasında daha yeni onunla ilgili bir şeyler okumuştum. Önde gelen film stüdyolarından birinde prodüksiyonun başına getirilmişti. Greg karşımda bacak bacak üstüne attığında, timsah derisinden ayakkabıları gözüme çarptı; muhtemelen benim aylık ev taksitimden pahalıydı. Acaba az para mı alıyordum bu adamdan? Ancak bu düşünce aklımdan geçer geçmez hemen hastamdan gözüm korktu da bu duyguya karşı savunma olarak kendi kendime espriler mi yapıyorum acaba diye düşündüm. Ofise yeni bir kahve makinesi almıştım. Kendime kahve koymak için makinenin başına gittim, Greg e de isteyip
243 243/411 istemediğini sordum. Greg ikramı geri çevirerek çantasından bir Evian (mineralli su) şişesi çıkardı. Larry Klein bana sizin kendi alanınızda önde gelen isimlerden biri olduğunuzu söyledi. Buraya yeni gelmiş biri olarak çok kısa sürede adınızı duyurdunuz. Larry biraz abartmayı sever. Kahvemi yudumladım. Mütevazı dekorlu hastane ofisimi işaret ederek, O halde ben sizi bu ihtişamdan koparıp özel olarak kendime tutayım dedi alaycı bir tavırla. Gülümsedim ve Larry bana hafızanda bazı değişiklikler fark ettiğini söyledi dedim. Greg aniden ciddileşerek öne doğru eğildi. Bakın, bunlar kesinlikle aramızda kalıyor, tamam mı? Elbette dedim. Bunu kimseye söylemedim, karıma bile, ama bazı anlar oluyor ki aklımın eskisi kadar keskin olmadığını hissediyorum. Özellikle de günün ilerleyen saatlerinde ve akşamları kötülüyor. Sence nedir sebebi? dedim. Aşırı çalışma veya stres olabilir, bilemiyorum. Suyundan bir yudum aldı. Neler yaşadığını biraz daha anlatır mısın? Hafızam değil aslında mesele. Hatta hafızam genelde gayet iyi. Ama bazı anlar oluyor ki... Kafa karışıklığı denemez tam olarak ama, beynim ağır çekimde düşünmeye başlıyor sanki. Hani gece yoğun siste araba sürersiniz ya? İşte öyle bir his. Beyin sisi gibi mi? dedim.
244 244/411 Aynen dedi, biraz daha su içerek. Bakalım doğru anlamış mıyım? dedim. Günün sonuna doğru yaşadığınız bu episodlarda düşünüşünüz yavaşlıyor ve düşünceler netliğini kaybediyor. Denebilir Söyleyeceklerimi toparlamam daha uzun sürüyor, sanırım hatırlamakta da zorlanıyorum. Ne sıklıkta oluyor bu? dedim. Haftada birkaç defa Belki iki günde bir. Aklımdan hemen Greg in gün sonunda ortaya çıkan beyin sisiyle ilgili olasılıklar listesi geldi. Listenin en başında hipoglisemi geliyordu. Tabii geçici iskemik ataklar, GİA, yani kalıcı beyin hasarına yol açmayan mini-inmeler de olabilirdi. Ama Greg e beslenme şeklini ve tıbbi geçmişini sorduğumda bunların hiçbiri olası görünmedi. Hatta Greg daha kısa bir süre önce baştan sona tıbbi bir check-up yaptırmıştı ve tansiyonu, kolesterol seviyesi, glikoz toleransı normal çıkmıştı. Ancak ailesinde Alzheimer hastalığı vardı. Eskiden bunama derdik adına dedi. Büyükannem tamamen dünyadan kopmuştu, erkek kardeşi de öyle. Şimdi amcamın da kafası gitti, doktoru Alzheimer diyor. Sizinle görüşmek istememin bir nedeni de buydu. Belki bende de bir yatkınlık vardır ve şimdiden başlıyordur. İlk belirtiler ortaya çıktığında akrabalarınız kaç yaşlarındaydı? dedim. 70 lerin sonunda veya 80 lerin başında. Muhtemelen sizin şimdi hissettiğiniz şey, daha farklı bir şeydir. Alzheimer aileden geliyorsa genelde o kişilerle aynı
245 245/411 yaşlarda başlar, dolayısıyla 56 yaş sizin için henüz çok erken dedim. Greg in Alzheimer a yakalanma kaygısı, ailesinde bu hastalık olan insanlarda sıkça karşılaşılan bir durumdu. Yaş ilerledikçe hepimiz hafızamızda küçük değişiklikler hissederiz; isimleri ya da bir kelimeyi hatırlamamız veya gözlüğümüzü, anahtarımızı bulmamız eskiye kıyasla daha uzun sürebilir. İnsan bu basit zihinsel hataların sevdiği birinde zamanla nasıl ilerlediğine ilk elden tanıklık ederse kendi unutkanlığından çok korkabilir ve kendisinin de mutfak dolaplarına etiket yapıştırması gerekeceğinden endişe edebilir. Bu hastalığa yakalanmış yakın akrabası olanların, hastalığa yakalanma riskinin iki katına çıktığını biliyoruz ama bu mutlak bir risk faktörü değil. Yapılan çalışmalar genlerin Alzheimer hastalığında riskin sadece üçte birini oluşturduğunu ortaya koydu. Dolayısıyla genetik olmayan faktörler, özellikle de yaşam tarzı tercihleri, çoğu insanın farkına vardığından çok daha önemli bir rol oynuyor. Geçen yıllar içinde bu tür konular bana UCLA da yürüttüğüm araştırma ve klinik programları için esin kaynağı oldu. Grubumuz PET taraması teknolojisiyle çok sayıda araştırma yürüttü ve Alzheimer hastalığının, yaşayan insanlardaki fiziksel kanıtını görüntülemenin bir yolunu keşfetti. Bu buluş sayesinde nihayetinde bu hastalığın beyinde, belirtiler henüz kendini göstermeden önce, aşamalı, hatta genelde dereceli olarak başladığını bulduk. Gözlemlerimiz bizi risk altındaki insanları hedef alan ve sinirsel hasarın oluşumdan sonra
246 246/411 giderilmesindense sağlıklı beyinleri korumayı amaçlayan bir ilaç ve önleyici yaşam tarzı programı geliştirmeye itti. İyi de şu benim beyin sisi Alzheimer ın ilk safhalarının belirtisi olamaz mı? dedi Greg. Olabilir ama yüksek bir olasılık değil dedim. Aslında biz yeni bir tür beyin tarama yöntemi olan PET le, yani pozitron emisyon tomografisiyle bir çalışma yürütüyoruz. Bu yöntem sayesinde gerçek belirtilerin ortaya çıkmasından yıllar önce kişinin Alzeheimer a yakalanıp yakalanmayacağını öğrenebileceğimizi düşünüyoruz. Greg heyecanlanmış gibiydi. Çalışmalarınız için fona ihtiyacınız var mı? Küçük bir aile fonunu idare ediyorum ben, katılmak isterim. Potansiyel bir bağışçıya çek defterini -şimdilikkaldırmasını söylemek beni kahretse de Cömertliğin için teşekkürler Greg ama sanırım ben seni fonsuz da bu çalışmaya dâhil edebilirim dedim. Bak işte bu bir ilk Biri bir çeki geri çeviriyor. Etkilendim doğrusu. Pekâlâ, başka ne anlatabilirim size doktor? Sorunun stres kaynaklı olabileceğinden söz etmiştin. Bunu biraz açar mısın? Greg güldü. Benim işim baştan sona stres. Üstelik mesele sadece filmin bütçesini aşmamak, primadonna aktörlerle başetmeye çalışmak da değil. Yerime geçmek için birbiriyle rekabet eden ve basamakları tırmalarcasına tırmanan altımdaki yöneticilerle de uğraşmam gerekiyor. Gösteri dünyası her gün yeniden yaşanan koca bir parti gibi. Hafızanla ilgili durum işini hiç etkiledi mi?
247 247/411 Şimdilik hayır, ama eninde sonunda etkileyecek diye endişeleniyorum. Ne de olsa akşamları gösterimler, yemekler oluyor. İnsanlarla muhabbet etmem gerekiyor ama eskisi kadar formda hissetmiyorum kendimi. Suyundan bir yudum aldıktan sonra devam etti. Şunu da söyleyeyim, sözünü ettiğim, yüzüme gülüp yerime göz diken genç kurtlardan da çok var. Ayrıca stüdyo şefini de memnun etmem gerekiyor ki filmlerim para yapsın. Benim işimde mesele ne yaptığın değil, son zamanlarda ne yaptığındır. Bir an durup kendi işimi düşündüm ve aklıma eski bir fıkra geldi: Akademi dünyasının politikaları neden vahşidir? Kaybedilecek çok az şey olduğu için. Bu sıralar ben de doçent doktorluk için dosyamı hazırlamakla meşguldüm. Kadrolu hayata doğru büyük bir adımdı bu. Yıllarımı almıştı ama artık çok yaklaşmıştım. Meslektaşlarım işimi değerlendirecek, gizli oylamayla karar verecekti. Eski akademik geleneklerden biri Komitede sizin pozisyonunuz için rekabet eden ve sizi bastırmaya çalışan biri olup olmadığını asla bilemiyordunuz. Dolayısıyla Greg in kendi çıkarlarını kollamayı seçen meslektaşlarına karşı güvensizliğini anlayabiliyordum. Bakış açımı bulandırıp yardım kabiliyetimi engellememesi için hastamla bu paralel meselemize karşı duyarlı olmam gerekiyordu. İş yerinde güvenebileceğin dostların var mı? dedim. Stüdyoda güvenebileceğime inandığım, raketbol oynadığımız birkaç yakın arkadaşım var. Ayrıca patronumla da haftada bir oynarız. Gerçek bir dosttur. Sanırım kendisinden sonra yerini almaya hazırlıyor beni. Greg yaka düğmesini
248 248/411 açıp kravatını gevşetti. Ama sahada onunla rekabet etmek zor oluyor bazen. Neden? Eh, yaşı benden büyük. Müthiş bir oyuncu olsa da birkaç defa onu yenebilecek gibiydim ama yenmedim Korktum herhalde. Neden korktun? Dostum olabilir ama aynı zamanda da patronum. Tepesini attırırsam karşı saldırıya geçebilir. Beni işimden alabilir. Ama biliyor musunuz, kazandığı bazı zamanlarda adeta hüsrana uğruyor. Sanki cesaretimi toplayıp adam gibi onu yenmemi bekliyor. Demek bu stüdyo şefi senin dostun ve seni kendi işine hazırlıyor ve sen onu raketbolda yenip yenmemekte kararsızsın? Evet, öyleyim galiba. Ama alt tarafı bir oyun işte. Hem bu rekabete dayalı sporlar hep kafamı boşaltır, stres atmamı sağlar benim. Eskiden basketbol oynardım ama şimdiki yoğun tempoma onu sığdırmam zor. Seansın geri kalanında Greg in geçmişiyle ilgili konuşmaya devam ettik. Greg okulda çok başarılı bir öğrenciydi, işinde de hemen başarıya ulaşmış ve ilk evliliği sonlansa da sonradan eski film yıldızı, muhteşem bir kadınla evlenmişti. Şimdi ergenlik çağında iki çocuğu Batı Los Angeles ın en iyi özel okullarına gidiyordu. Ancak tüm bu başarıların bir bedeli vardı. Sürekli formda olması ve bunca zorlukla elde ettiklerini kimsenin elinden almaması için sırtını kollaması gerekiyordu.
249 249/411 O gün Greg in çocukluğunu yeterince inceleyecek vaktimiz olmadı ama ben küçüklüğündeki hangi deneyimlerin ondaki ömürboyu süren başarı ve kontrol arayışını, kazanılanları kaybetme yönündeki baskılayıcı korkuyu şekillendirdiğini merak etmekten kendimi alamadım. Alzheimer dan korkması da şaşırtıcı değildi. Kontrolü yitirmenin uç noktası Alzheimer dı sonuçta ve onu alt etmenin yolu yoktu. Hastalığı erken tespit etmeye, yavaşlatmaya hatta muhtemelen ilaçlar ve yaşam tarzı ayarlamalarıyla bertaraf etmeye çalışabilirdik ama Alzheimer a yakalanırsa nihayetinde hastalık zihnini kalıcı olarak ele geçirecekti. Greg in genç yönetici kurtlar hakkındaki kaygısının normal Hollywood rekabetinden öte bir şey olup olmadığını düşünmeye başladım. Onda gerçekten beyinsel bir tür bozukluk varsa episodik zihinsel kaymalardan da fazlasını yaşıyor olabilirdi. Paranoid düşünceleri vardı belki. Bazı Alzheimer başlangıç vakalarında bellek kaybı yerine psikiyatrik semptomlara rastlandığını önceden görmüştüm. Örneğin, bir kadın hasta aniden ortaya çıkan obsesif kompulsif eğilimlerden söz etmişti. Bir adam ani panik atak başlangıcı yüzünden bana yönlendirilmişti. Bunların her ikisinde de Alzheimer hastalığı ortaya çıkmıştı, anksiyete belirtileri ise arka planda yatan zihinsel yetilerdeki nöral bozulmanın ilk işaretleriydi. Greg e bir PET taraması ayarlayacağımı söyledim. Ayrıca bir sonraki randevumuzdan önce iç hastalıkları doktorunun bana hasta kayıtlarını göndermesini istedim. Günün ilerleyen saatlerinde doçentlik dosyam konusunda bana yardımcı olması için Larry Klein ile toplantı yaptım. İlk
250 250/411 inceleme komitesi çalışmalarımın yeterince odaklı olup olmadığını sorgulamıştı. O güne dek kitle histerisini, psikosomatik hastalıkları, beyin taramasını ve geriatrik demansı araştırmıştım. Komite ise bir çalışmanın diğerinin önünü nasıl açtığını gösteren tematik bir yol haritası istiyordu. Ayrıca araştırmacı olarak akıl hocamdan bağımsızlaştığımdan da emin olmak istiyorlardı. Doğal olarak ben de tavsiye için hemen akıl hocama döndüm. Zaman zaman ofisinin dinlendiğinden şüphelenen Larry nin konsültasyonları ve gözetim seanslarını Batı Los Angeles Veterans Affairs Tıp Merkezi Kampüsü ndeki yürüyüşlerde yapmak gibi bir alışkanlığı vardı. Burası UCLA ya bağlı hastane binalarından biriydi ve 405 Otoyolu nun hemen batısındaydı. Eski binalar uçsuz bucaksız yeşilliklere serpiştirilmişti, kampüsün kuzey yakasında ise Larry nin en sevdiği, gözlerden uzak iş idare alanı, yani dokuz delikli golf sahası vardı. Paranoyak mı dersiniz? Biraz. Ama herkesin kendince tuhaflıkları vardır. Otoparktan çıkıp dokuzuncu fairway e doğru ilerlediğimiz sırada Larry doğrudan konuya girdi. Kariyerin boyunca mükemmel araştırmalar yaptın. Olay şimdi sadece bir kılıf bulma meselesi. Dokuzuncu deliğin etrafından dolaştık. Brentwood Okulu nda bahçede oynayan çocukları görebiliyordum. Kılıf mı? Nasıl yani? dedim. Resmin tamamına bak Gary. Eklektik bir adamsın sen, problemleri çözmek için de metodik bir yol izliyorsun. İster resitalde bayılan bir avuç histerik öğrenciyi ister Alzheimer da
251 251/411 beyin hasarına neyin yol açtığını araştırıyor ol, bunların hepsi çalışmalarında kendini gösteriyor. Tek yapman gereken komiteye kariyerin boyunca yanıtladığın her sorunun bir sonrakinin önünü nasıl açtığını ve bundan sonra seni nereye götüreceğini göstermen. Larry eğildi, bir golf topu seçti ve onu sekizinci green e gönderdi. Neredeyse tek vuruşta sayı yapıyordu. Harika atış dedim, söylediklerini düşünürken. E, Wiley le nasıl gidiyor? Gizli senaryonu verdin mi adama? dedi. Güldüm. Los Angeles ta masasının altına gizli bir senaryo sıkıştırmamış tek insan benim herhalde. Bir golf topu bularak bir sonraki deliğe fırlattım ve yeşili 20 yardayla kaçırdım. Henüz emin değilim. Hafıza sorunları ve karışıklık episodları yaşıyor. Alzheimer başlangıcı, geçici iskemik atak ya da başka tıbbi bir sorun olabilir, bilemiyorum. Belki de psikolojiktir ya da sadece strestendir. Ne olduğunu bulacağından eminim Gary. Tıpkı komitenin sorularını çözeceğinden emin olduğum gibi. Unutma, en basit olasılıklar asla göz ardı edilmemeli. Anlıyorum dediğini Larry, çok teşekkür ederim. Ama bazen vaka sıradışı veya komplike olduğunda ben kendime senin bana güvendiğin kadar güvenemiyorum. Gary, iyi bir psikiyatrist olmak hayattaki bankacılık, öğretmenlik vs gibi herhangi bir role alışmaktan farklı değildir. Kızını ilk kucağına aldığın anı düşün. Üstüne beyaz gömleği geçirdiğin ilk günden çok daha tuhaf hissetmişsindir kendini. Herkes ara sıra kendini rol yapıyormuş gibi hisseder. İşin
252 252/411 anahtarı yoluna devam etmen ve o anda alabileceğin en doğru kararı almandır. Hata yapmaktan korkma. Benim en çok öğrendiğim zamanlar, hata yaptığım ve hatalarımdan döndüğüm zamanlardır. Ofisime dönüşte Larry nin tavsiyesini düşündüm. Resmin tamamını görmeye çalışmalı, en bariz ya da belki en basit açıklamayı gözden kaçırmamalıydım; hem hazırladığım dosyada hem de Wiley vakasında. Greg in yerine göz dikmiş meslektaşları hakkında paranoid görünmesi ilginçti. Klein ın kişiliğinde paranoid bir yan vardı. Ben de meslektaşlarımın terfimi sabote etmelerinden endişe duyuyordum. Acaba şüphecilik ve paranoid düşünce hangi noktada bizi gerçek tehlikelerden korumaktan çıkarak, hayatlarımızı ele geçirmeye, işlevselliğimizi yitirmemize neden oluyordu? Wiley adına bu sorunun cevabını en kısa sürede bulabilmeyi ümit ediyordum. Klein söz konusu olduğunda asla bulamayacağımı düşünüyordum. Kendime gelince; eminim o serseriler beni bastırmak için ellerinden geleni artlarına koymayacaklardı. BİRKAÇ GÜN SONRA GREG İN hasta kayıtları elime ulaştı. Hemen oturup ayrıntısına dek incelemeye koyuldum. Ancak herhangi bir anormalliğe rastlamadım, öyle ki sırtında şüpheli bir ben bile yoktu. PET taraması da tamamen normal çıkınca -Alzheimer ya da demansa (bunama) dair hiçbir bulgu yoktu- iyi haberi vermek üzere onu aradım. E, neyim varmış, söylesenize doktor? dedi Greg. Henüz emin değilim ama olasılıkları Çarşamba günü tartışabiliriz.
253 253/411 Ha evet dedi, yalnız beni o gün daha sonraki bir saate almanız mümkün mü? Beş buçuğa mesela? Raketbol maçım öğlene alındı da Takvimimi kontrol ettim. Tamam, benim için uygun. Görüşürüz o zaman. Telefonu kapadım ve Greg teki zihinsel kaymaların olası nedenleri üzerine düşünmeye başladım. Alzheimer şimdilik devre dışıydı ama normal PET taraması kişinin ileride bu hastalığa yakalanmayacağını göstermiyordu. Tabii bu ayrıntıları telefonda anlatmam mümkün değildi. Aslında PET taraması anormal çıksaydı bu haberi de yüz yüze vermeyi beklerdim. O akşam saat 10:30 da elimde bir yığın dergiyle yatağa girdim. Gigi uçan ekmek kızartıcıları desenli pijamasıyla banyodan çıktığında niyetim dergileri okumaktı. E, iş nasıl gidiyor? dedi Gigi. Bildiğin gibi işte, değişik bir şey yok. Doçentlik alma korkusu, komite toplantıları, deli insanlar. Yo yo, ciddiyim ben dedi. İlginç vakalar var mı? Bir hasta var aslında. Prodüksiyon dünyasının kodamanlarından. Öğleden sonraları ve akşamları zihni bulanıyor. Gigi nin yüzü aydınlandı. Ah, ciddi misin? Acaba bir sabah, hani bulanıklık başlamadan önce, ona şu benim senaryolardan birini versen olur mu? Güldüm. Hayır. Vakayı dinlemek istiyor musun, istemiyor musun, onu söyle. Gigi yatağa oturup bir yandan vücut losyonunu sürerken bir yandan da beklentiyle yüzüme baktı. Ne olduğunu tam olarak çözebilmiş değilim. Alzheimer değil, küçük inmeler de söz konusu değil dedim.
254 254/411 Belki depresyondadır. Evli mi? Ha ha, çok komik. Evet, ikinci evliliğini yapmış, kendinden çok daha genç bir kadınla. Ona göre yani, uyarmadı deme! Gigi yastıkla kafama vurdu, yorganın altına girdi ve romanını okumaya başladı. Gigi nin sorusu bana Greg de depresyon olup olmadığını ciddi ciddi düşündürmeye başladı. Talepkâr bir stüdyo yöneticisi olarak dışarıdan sert görünmek zorundaydı ama depresyonunu, kırılganlığını gizliyor olabilirdi. Klinik depresyonu olan kişilerde semptomlar diurnal, yani gündüzsel bir döngü seyredebilir. Sadece geceleri ya da sabah erken saatlerde düşüncelere dalıp gittiğini söyleyen hastalar vardır. Ancak bu örnekte depresyona uymayan şey, Greg de uyku bozukluğu veya kilo değişiminin olmamasıydı. Diurnal döngü genelde psikiyatrik tanıya işaret eder ama bunun mutlaka depresyon olması gerekmez. Örneğin, anksiyetesi olan insanlar uykuya dalmakta zorluk çekerken, depresyonu olanlar geceleri uyanır ve yeniden uyumakta zorlanırlar. Hepimiz yapı itibarıyla diurnalızdır, yani gündüzleri geceye kıyasla daha aktifizdir. Bunun da ötesinde çoğumuz kendimizi ya sabah insanı ya da gece insanı olarak tanımlarız. Gün içindeki uyanıklık seviyemizi belirleyen şey, biyolojik güdümlü günlük ritmimizdir. Günlük ritmimizin yansımasını 24 saatlik periyot döngüsüne sahip hormon seviyelerindeki iniş ve çıkışlarda, ayrıca uyku düzeni, beslenme, egzersiz ve ilaç kullanımı da dâhil çeşitli gündelik alışkanlıklarımızda görebiliriz.
255 255/411 Greg in semptomları gün sonunda ortaya çıkıyordu ki bu da belirgin bir diurnal yapıydı. Günün ilerleyen saatlerinde bu semptomları fizyolojik bir rahatsızlığın başlatıyor olabileceği aklıma geldi. Belki 24 saatlik bir kalp holter monitörü, beyne kan akışında azalmaya neden olan bir aritmiyi ortaya çıkarabilirdi. Fakat zihinsel yorgunluğu tetikleyenin harici bir olayın olması ihtimalini de göz önüne almam gerekiyordu. Greg in işteki rekabetten kaynaklanan kaygısı seanslarımızda artık bir temaya dönüşmüştü. Belki günlük stresli bir durum, iş arkadaşlarından biriyle arasındaki bir çatışma, kendine bağlı yöneticilerden biriyle, hatta belki patronla yapılan belli bir toplantı, öğleden sonra ve akşamları zihinsel bulanıklığı tetikliyordu. Çarşamba gelip çattığında ben hâlâ Greg in ayırıcı tanısına kafa yormakla meşguldüm. Greg in asistanı Tracey aradı ve hastamın geç saatte bir toplantısı olduğunu, beş buçuktaki görüşmemiz için beni arabayla aldırtıp stüdyoya getirtmelerinin mümkün olup olmadığını sordu. Tabii kaybedeceğim vakit de fazlasıyla telafi edilecekti. Aklıma hemen Greg i doğal yaşam alanında görmenin avantajları geldi. Bu sayede strese neden olan şeye dair ipuçları elde edebilirdim. Ayrıca bir limuzinle stüdyoya gidip film yıldızlarıyla bir arada olma fikrinin cazip geldiğini de itiraf etmeliyim. Baktım ki eve dönüp üstüme havalı bir şeyler geçirmeyi düşünmeye başlamışım, hemen kendimi toparlayarak Tracey e cevap verdim. Olabilir ama saat beşi çeyrek geçeye kadar doluyum.
256 256/411 Çoğu insan ünlülerin ve diğer önemli insanların yanında heyecana kapılır. Psikiyatristler de bu konuda istisna değildir. Zengin ve ünlülere hizmet vermenin zorluklarını ilk defa 1964 te bir psikiyatri dergisi VIP sendromu üstüne yazılmış bir makaleyle tanımladı. VIP ler -rock yıldızları, politikacılar veya diğer nüfuzlu insanlar- tıbbi yardım almaya kalktıklarında her zaman en iyi yardımla karşılaşmazlar. Hatta aldıkları yardım genelde standart altıdır. Önemli hastalar hekimlerini idare etmeye çalışabilirler, bazı doktorlar da hastaya karşı çıkamayacak kadar şöhretli insan hayranı olabilir. VIP lerin gereğinden fazla ilaç yazan, eksik tanı koyan, hatta hastalarının sosyal hayatına kapılan doktorları olmuştur. Kariyerimin bu noktasında onlara verdiğim duygusal tepkileri bilecek ve tarafsızlığı, profesyonelliği korumanın önemini anlayacak kadar VIP tanımış durumdaydım. Her ne kadar bazı VIP ler beni etkilemiş olsa da -sonuçta ben de insanım- o duyguların hastamla arama girmesine asla izin vermiyordum. Saat 17:45 te beni alan araba stüdyo kapısına yanaştı. Şoför kapıdaki görevliye şöyle bir el salladıktan sonra ana binaya doğru ilerledi ve binanın önüne park etti. Ana ofislerin ilerisine devasa sesli çekim stüdyoları serpiştirilmişti ve sağda solda koşuşturup duran insanlar vardı. Şoför Bay Wiley nin ofisinin üçüncü katta olduğunu ve kendisinin geri döndüğümde beni bekleyeceğini söyledi. Binaya girdiğimde sessizlikle karşılaştım. Asansörle üçüncü kata çıktım. Kapı birkaç kanepenin, üstü dolu koltukların ve sektör dergileriyle dolu sehpaların bulunduğu geniş bir
257 257/411 oturma alanına açıldı. Tracey beni karşılamak için ayağa fırladı ve kahve, çay ya da su almak isteyip istemediğimi sordu. Su istedim. Tracey bir bardak soğuk su getirdi, Bay Wiley nin az sonra geleceğini söyledi. Hollywood Reporter a göz attığımda Gerçeğe Çağrı filminin hâlâ büyük gişe hâsılatı yaptığını gördüm. Az sonra asansörün kapısı açıldı ve Greg raketbol giysileriyle dışarı çıktı. Kan ter içinde Evian şişesinden son yudumunu içti. Bana peşinden gelmemi işaret ettikten sonra boş şişeyi çöpe fırlattı. Tracey arkamızdan kapıyı kapadı. Ofise şöyle bir bakınca büyüklüğünden ve Art Deco dekorundan etkilendim. Greg bardaki buzdolabından bir şişe su daha aldı ve beni kanepeye oturttu. Kendisi de karşımdaki kanepeye geçti. Buraya kadar geldiğiniz için çok teşekkür ederim. Durup bir havluyla yüzünü ve boynunu sildi, biraz daha su içti. Son anda haber verdiğim için kusura bakmayın ama çok çılgın bir gün geçirdim. Sorun değil Greg. İnanılmaz bir oyun çıkardım bugün biliyor musunuz? Montajdan iki adama dersini verdim. Öne doğru eğilerek sessizce konuştu. Fakat bugün kortta yaşadığım tuhaf duyguyu anlatmam gerek size. Ne tür bir tuhaf duygu? dedim. Hani bazen patronumu yenebileceğimi hissettiğimi ama yenmediğimi söylemiştim ya? Başımı salladım, devam etti. İşte bugün de montajdaki bu serserilerin benim kazanmama izin verdikleri hissine kapıldım. Birkaç basit atış vardı,
258 258/411 karşılamadılar. Ne dersiniz, beni yerimden etmeye mi çalışıyorlar acaba? Greg in şüpheciliği paranoyaya mı dönüşüyordu? Aklıma başkaları tarafından dinlenmekten şüphelendiği için Larry Klein ile golf sahası etrafında yürüyüşümüz geldi. Ancak Greg in korkuları büyük bir hızla yoğunlaşıyor gibiydi. Durumu kötülüyor muydu acaba? Bak, gösteri dünyasını bilmem ben Greg ama montajdan birinin senin en tepedeki pozisyonun için bir şansı olduğunu sanmıyorum. Onu gerçekle yüzleştirmeye çalışıyordum ama o lıkır lıkır suyunu içerken beni duymuyormuş gibiydi. Bir kez daha kurulanarak dolaba doğru gitti ve neredeyse orada olduğumu unutmuş gibi tişörtünü değiştirdi. Sonra yerine oturup Neden bahsediyorduk? dedi. Senin raketbol karşılaşmandan. Öyle mi? Neyse unutun gitsin dedi. Biliyor musunuz, örneğin şu an kendimi biraz yavaşlamış gibi hissediyorum. Sizce nedir bu zihinsel bulanıklığın nedeni? Akşamüstleri sinirini bozan ve episodlarını tetikleyebilecek biriyle toplantı yapıyor olabilir misin? Ne zamandır iş yerindeki stresten ve rekabetten söz ediyorsun. Zihinsel kaymaların da hep günün ilerleyen saatlerinde ortaya çıkıyor. Greg bir an durup düşündü. Pardon, doktor, şu beyin bulanıklığı yavaşlatıyor beni. Duraksadı, sonra devam etti. Aslında stresli olan sabah toplantılarımdır benim. O toplantılarda sayılara bakar, filmlerin performansını değerlendiririz. En kötüsü de Pazartesileridir, haftasonunun hemen ertesi. Üç günlük tatilse de Salıları Aslında ikindi saatleri en az
259 259/411 stresli olduğum saatler. Raketbol oynuyorum o saatlerde. Greg şişeyi kafasına dikip bitirdi. Boş şişeyi sehpaya koyduğu sırada birden aklıma bir şey geldi. Bunlardan günde kaç tane içiyorsun? dedim. Greg in yüzünde anlamsız bir ifade belirdi ve bana hiçbir karşılık vermedi. Greg, Greg, duyuyor musun beni? Endişelenmiştim. Konuşmamıza odaklanmakta güçlük çekiyordu. Greg? Resmen bağırmak zorunda kaldım. Ne var? dedi. Günde kaç şişe su içiyorsun diyorum? Bilmem diye cevap verdi sonunda. Spor yaptığımda çok içiyorum. Domuz gibi terliyorum çünkü. Greg bir şişe daha almak için bara doğru giderken benim Greg deki zihinsel kaymalara ilişkin birincil tanısal teorim iş stresinden, zorlantılı su içme diye de bilinen polidipsiye dönüştü. Nispeten ender rastlanan bu rahatsızlık su intoksikasyonuna ya da zehirlenmesine yol açabilir. Hastanın sindirdiği suyun miktarı böbreklerin atabileceği miktarı aşar. Sonuç olarak vücuttaki sodyum düzeyi düşer ve bu da karışıklık, yönelim bozukluğu ve psikotik davranış da dâhil çeşitli semptomlara yol açabilir. Tedavi edilmezse zihinsel semptomlar ilerleyerek hezeyana, uyku sersemliğine, hatta komaya dönüşebilir. Hastalık şiddetliyse ölümcül olabilir. Boston daki ihtisasım sırasında psikojenik polidipsisi olan bir kronik şizofreni hastasını tedavi etmiştim. Gizlice su içip nöbet geçirmemesi için hastayı sürekli gözetim altında tutmak zorunda kalmıştık.
260 260/411 Greg in su intoksikasyonu farklıydı ve aşırı eforla, ısı stresiyle bağlantılıydı. Bazı atletler su zehirlenmesi riski altındadır ama genelde antrenman ve karşılaşmalarda normal su yerine ilave elektrolitler içeren spor içecekleri tüketerek bundan kaçınırlar. Serebral ödeme, diğer bir deyişle beyinsel şişmeye neden olabilen şiddetli hiponatremiyi, yani kandaki sodyum düşmesini önlemek için rahatsızlığın en kısa sürede belirlenmesi büyük önem taşır. Greg in içinde bulunduğu potansiyel tehlikenin farkına vardığım anda hızla harekete geçmem gerektiğini anladım. Peşinden bara giderek, Dur Greg dedim. İçme o suyu. Sanırım sendeki beyin sisine neyin sebep olduğunu buldum. Greg elinde yeni bir şişe suyla durdu ve Harika, hemen anlatın, dinliyorum dedi. Birazcık daha içmem gerek ama. Deli gibi susadım. Şişeyi kaldırdı ama tam içeceği sırada uzanıp şişeyi almaya çalıştım ve elinden düşürdüm. Her yere sular saçıldı. Greg geri adım attı. Derdin ne senin adam? Mesele su dedim. O kadar çok su içiyorsun ki beynini zehirliyor. Greg kuru bir havluya uzanırken kahkaha attı. Ömrümde böyle saçmalık duymadım. Su insanın içebileceği en sağlıklı şeydir. Burada bir kliniğiniz ya da reviriniz var mı? dedim. Tabii ki. Bir kliniğimiz var. Tamam, gel o halde yanıldığımı kanıtla. Sana hemen bir kan testi yapalım, kanında sodyum düzeyi düşük mü, bakalım.
261 261/411 Greg telefona uzandı. Tracey, hemşireyi hemen buraya çağır. Kan testi yapılacak bana, derhal. Telefonu kapatıp gülümsedi. Hep bu lafı söylemek istemişimdir... Biliyor musun, şu an üstüme bir yorgunluk geldi Gary. Birkaç dakika kanepeye uzansam iyi olacak galiba. Halsizlik düşük sodyumun bir diğer göstergesi olduğundan Greg in halsizliği beni daha da endişelendirdi. Kan aldıktan sonra sana hemen sodyum vermeliyiz. Kapıyı açtım ve Tracey den bize büfeden cips, tuzlu çubuk ve sporcu içeceği getirmesini söyledim. Hemşireyi beklediğimiz sırada Greg kanepede gözleri açık ama konuşmadan, sersemlemiş halde uzandı. Bana çok daha uzun gelen beş dakikalık bir sürenin sonunda Tracey nihayet yanında kan testi seti taşıyan hemşireyle çıkageldi. Hemşireye Greg i işaret ettim. Hemşire hemen Greg in üst koluna bir damar sıkacı bağladı ve tüpe 10 santimetreküp kan çekti. Ona kartımı verdim ve Greg in elektrolit sonuçları çıkar çıkmaz, muhtemelen birkaç saat içinde, beni aramalarını söyledim. Tracey sehpanın üstüne bir sepet dolusu cips, kraker ve tuzlu çubuk ile dört şişe sporcu içeceği koyduktan sonra hemşireyle birlikte dışarı çıktı. Bense hemen tuzlulardan bir paket açıp Greg e uzattım. Greg bir paket krakeri mideye indirdikten sonra doğrulup çubuklardan aldı. Poşetin yarısına geldiğinde Gary, hatırladığım en berbat nöbetlerden biriydi bu dedi. Sen seans için bunca yolu geldin, ben tamamen kendimden geçtim. Sporcu içeceğinden bir yudum aldıktan sonra suratını buruşturdu.
262 262/411 Onun sisten kurtulduğuna memnun olmuştum. Hızla düzelmesi de beni teşhisimin doğru olduğuna ikna etmişti ama emin olmak için kan testlerinin sonucunu beklememiz gerekiyordu. Saat iyice ilerlemişti, evime gitmek istiyordum. Greg e şimdilik su içmeye ve raketbola ara vermesini söyledim. O akşam çağrı cihazıma laboratuardan sonuçlar geldi. Greg in kanındaki sodyum düzeyi tahmin ettiğim gibi anormal derecede düşüktü. Önceki hasta kayıtlarında bir anormallik görülmemişti çünkü o testler Greg in aşırı su içtiği maç sonrası saatlerde yapılmamıştı. Kendimi zafer kazanmış gibi hissediyordum; hastanın zihinsel kaymalarının nedenini nihayet çözmüştüm. Aslında ipuçları baştan beri ortadaydı ama ben Greg i spor sonrası görene kadar ipuçlarını birleştirememiştim. Doğru açıklamayı bulup harekete geçebilmem için hastamı ölümcül olabilecek bir su zehirlenmesi yaşarken görmem gerekmişti. Acaba tıbbi bir neden araştırmam gerekirken, kişiler arası ilişkilerde akla gelmedik bir tetikleyiciyle, işle ilgili bir stresle fazlaca mı ilgilenmiştim? Kariyerimin başlangıç dönemlerinde olsa Greg deki polidipsiyi keşfetmemin bu kadar uzun sürmesinden dolayı kendime muhtemelen epey yüklenirdim. Ancak yıllar içinde elde ettiğim tecrübe bana artık bir perspektif kazandırmıştı. Greg gibi vakaların karmaşık olduğunu biliyordum. Bunları hiç çözemediğimiz zamanlar olabiliyordu. Olayın sonucunu Larry Klein a anlattığımda sırtımı sıvazladı ve tanı konusunda bir kahramanmışım gibi beni övdü. Doğrusu hoşuma gitti.
263 263/411 GREG BİRKAÇ HAFTA SONRA kontrol için ofisime geldi. Üstünde raketbol kıyafeti, elinde spor çantası vardı ve ışıl ışıl bakışlarla seansın başlamasını hevesle bekliyordu. Gary, ister inan ister inanma ama sayende oyunum iyileşti dedi. Harika. Az önce karşılaşmadan çıktığın düşünülürse dikkatin bayağı yerinde görünüyor. Beyin sisi belirtilerinden hiç kaldı mı geriye? dedim. Hayır, çok teşekkür ederim sana. Hani patronumla da oynuyorum demiştim ya? Az önce onu yendim. Çok da hoşuna gitti. Karşılaşmadan sonra sarıldı bana. Demek sahiden dostunmuş dedim. Altında çalışan yöneticilerle durum nasıl? Artık umurumda bile değil. Kimse işimi benim gibi yapamaz. Stüdyo şefi olduğum zaman içlerinden biri yerime geçecek elbet Ki o kişiye bol şans diliyorum çünkü dünyanın yükünü sırtlanacak. Greg çantasından bir havlu çıkarıp terli kaşını sildi. Of, susuzluktan ölüyorum. Eğilip çantasına uzandığını görünce su içme sorununun nüksettiğini düşünerek tedirginleştim ama o sporcu içeceği çıkararak bir yudum aldı ve İnsan zamanla benimsiyor şu şeyi dedi. O akşam Coldwater Canyon trafiğinde sıkışıp kalınca Perşembe akşamı yemeğimize geç kalacağımı haber vermek için Gigi yi aramaya çalıştım. Ancak her zamanki gibi kanyonda telefonun çekmediğini fark ettim. Tipik Los Angeles işte En pahalı, en seçkin semtler kapsama alanının en kötü olduğu semtlerdi. Bundan 20 dakika sonra La Loggia ya vardığımda
264 264/411 Gigi bana bir bardak cabernet ısmarlamıştı, ekmek sepetindekiler ise silinip süpürülmüştü. Paltomu çıkarıp oturdum. Gel kadeh kaldıralım. Kadehlerimizi tokuşturduk. Neye kadeh kaldırıyoruz Dr Small? Doçent Doktor Small desek daha doğru olacak dedim, koca bir sırıtışla. Gigi ayağa kalktı, kollarını boynuma doladı ve beni öptü. Garsonlar da alkış tuttular. Biliyor musun dedi Gigi, şu doçentlik ünvanı sende pek seksi durdu. Acaba pizzayı paket yaptırıp eve mi gitsek? İçkilerimizi bitirip pizzayı beklediğimiz sırada Gigi ye komitenin sorduğu her soruya nasıl cevap verdiğimi anlattım ve zaferimin her ayrıntısını doya doya baştan yaşadım. Larry Klein ın tavsiyesi -en basit olasılıklar asla göz ardı edilmemeli- doçentliği almamda işime yaramıştı. Bu tavsiye aynı zamanda hastamın su içme sorununu tespit etmeme de yardımcı olmuştu. Geçen yıllar içinde bu basit mantrayı hiç aklımdan çıkarmadım ve daima da faydasını gördüm.
265 ON BİRİNCİ BÖLÜM RÜYALARDAKİ DÜĞÜN 1997 Baharı
266 266/411 LA DA KIŞ YAĞIŞSIZ GEÇMİŞTİ ama Mart sonunda nihayet biraz yağmur gördük. Güney California sürücüleri her zamanki gibi gökten ilk damlanın düşmesiyle birlikte çıldırdılar. Bunu takiben 134 Otoyolu ndaki küçük trafik kazası yüzünden Pasadena da verdiğim konferans dönüşünde trafikte sıkışıp kaldım. Günboyu bir şey yememiştim ve yeni hastam 13:00 de gelmeden önce ofise yetişmeyi ümit ediyordum. Arabamı UCLA da her zamanki park yerime çektiğim gibi şemsiyeyi alarak dışarı fırladım. Şemsiye açıldığı anda rüzgârdan ters döndü ve kırıldı. Ben de kırık şemsiyeyi çöpe atıp tabana kuvvet binaya koşmaya başladım. Kafeteryanın yanından geçerken saatime baktım ve bir sandviç alıp ondan sonra ofise gitmeye karar verdim. Sonunda ofisimden içeri girdim, sırılsıklam yağmurluğumu kapının arkasına astım. Doçent olup kadroya alındıktan sonra daha büyük bir ofise geçmiştim. Artık daha geniş pencerelerim, daha bol ışığım, bir kanepe ve üç koltuklu bir oturma alanım vardı, çocuklarımın resimleri de duvarlarımı süslüyordu. Ayrıca telefonlarıma cevap veren asistanımın oturduğu bir dış ofisim de vardı. Sandviçimi mideye indirmek için hâlâ birkaç dakikam vardı, ben de üstüne biraz hardal ekleyeyim dedim ama hardalı doğruca kravatıma bulaştırdım. Bir elimle peynirli hindili sandviçimi tutup koca bir ısırık alırken, diğer elimle kravatımı çözmeye koyuldum. O sırada telefonum çaldı ve asistanım, elbette ki tam vaktinde gelen yeni hastamı haber verdi. Hastayı içeri almasını söyledim.
267 267/411 Hastam Beverly Hills in saygın estetik cerrahlarından Dr Bruce Rifkin di. Bir hafta önce yaptığımız kısa telefon konuşmasından uyku sorunu yaşadığı için görüşmek istediğini öğrenmiştim. Ayrıca 48 yaşında olduğunu, hiç evlenmediğini ve şimdi nişanlı olduğunu da söylemişti. Merhaba Gary. Böyle kısa sürede bir araya gelebilmemize sevindim. Benim programım çok yoğun, eminim seninki de öyledir. El sıkıştık, kanepeyi işaret ettim. Otur lütfen Bruce. Bruce şık yağmurluğunu koltuklardan birine yerleştirdikten sonra yerine oturdu. İnce ve uzun boyluydu. Üstünde ince çizgili bir takım elbise, kolunda kol düğmeleri vardı. Açık mavi bir gömlek giymiş, cebine ona uygun bir mendil yerleştirmişti. GQ dergisinden fırlamış gibi bir hali vardı. Dâhiliye doktorum bana psikofarmakolojide senin üstüne kimse olmadığını söyledi. Anladığım kadarıyla geriatri hekimliği de yapıyormuşsun. Estetik cerrah olarak benim de uzmanlık alanlarımdan biri sayılır. Gülümsedim. Şimdiye kadar hiç psikiyatriste gitmiş miydin? Hayır dedi, ama ailem öyle üşütüktür ki yıllarca gitsem yeriydi. Öyle mi, biraz dinlemek isterim onları senden. Bruce gibi espri anlayışı olan hastalarla çalışmak her zamanki gibi hoşuma gidiyordu ama bunun ne kadarı Bruce un benimle görüşmekten doğan kaygısıyla ilgiliydi, merak ettim. Aslında şu an sadece uykusuzluk için yardımına ihtiyacım var. Geceler geçmek bilmiyor.
268 268/411 Uyumakta mı zorlanıyorsun, uykuyu sürdürmekte mi? dedim. Klinik depresyonu olan insanlar tipik olarak gecenin bir yarısında uyanır, tekrar uyumakta zorlanırlar. Anksiyete bozukluğu olan insanlarsa yattıklarında sakinleşmekte zorlanırlar. Gayet rahat uykuya dalıyorum. Asıl sorunum uykumu devam ettirmekte. Gördüğüm rüyalar yüzünden uyanıyorum, ertesi gün kendimi yorgun hissediyorum. Özellikle de uzun ameliyatlar sırasında. Bir an durup yüzünü ve gözlerini ovuşturduktan sonra savunmaya geçercesine Bak, işimi etkilemiyor çok şükür dedi. Ama daha kötüleşmeden halletmek istiyorum şunu. Kendime Dalmane veya Valium yazabilirdim ama prensip olarak insanın kendine ilaç yazmasının yanlış olduğunu düşünüyorum. Bruce un kendine ilaç yazma konusundaki yorumu ahlaklı biri olduğuna ve doğruyla yanlışı ayırt ettiğine işaret ediyordu. Öte yandan, gereğinden fazla direnç gösteriyor, ilaç bağımlılığını gizliyor olabilirdi. Pek çok doktor kolaylığı yüzünden kendisine ve aile üyelerine ilaç yazar. Ancak uzmanlık alanı dışındaki rahatsızlıklar için yanlış ilaçları veya dozajları verirlerse başları derde girebilir. Bu ayrıca reçeteli ilaç bağlılığın ve bağımlılığın da ilk adımı olabilir. Doktorlar grup olarak kokain ya da eroin gibi yasadışı ilaçları kullanmaya daha az; uyuşturucular ve sakinleştiriciler gibi reçeteli ilaç istismarına daha çok yatkındırlar. Estetik cerrahlar, anestezistler ve diş hekimleri ofislerinde ağrı kesici ve yatıştırıcı depolarlar ve bu kolay erişilebilirlik kendi kendine ilaç kullanımını ve bağımlılık riskini arttırır. Bruce un tıbbi
269 269/411 geçmiş kayıtlarını ayrıntısıyla incelemeyi kafamın bir köşesine yazdım. Ancak şu an için en iyisi onun esas şikâyetine odaklanmaktı. Bana rüyalarından söz eder misin Bruce? Gerek var mı gerçekten? Bana en uygun ilaçlı uyku tedavisini tartışırız diye düşünmüştüm. Mahmurluk yapan ya da yan etkisi olan ilaçlar istemiyorum. Seansımız bitmeden ona da geleceğiz ama bazen bizi uyandıran şeyin ne olduğunu bulmak daha iyi uyumamıza yardımcı olabiliyor. Rüyalarım hakkında konuşmak uyumama nasıl yardımcı olacak anlayamadım. Hem çok karmaşık benim rüyalarım. 50 dakikaya sığmaz. Ayağa kalktı, ceketini çıkardı, yanına koydu ve yeniden oturdu. Bol bol vaktimiz var dedim. Bir deneyelim istersen. Neyi bilmek istiyorsun? İlk ne zaman başladın bu rüyaları görmeye? Sanırım çocukluğumdan beri ara ara görüyorum. Ama nişanlımla tanıştığımdan beri daha bir arttı. Rüyalarının nişanlınla bir ilgisi var mı? dedim. Eh, enteresan bir saplantısı vardır kendisinin. Sahi mi? dedim, aklımdan onlarca sıradışı olasılığı geçirerek. Biraz açar mısın? Bak, Christina harika bir kadın aslında. Ailem benim evleneceğimden ümidi kesmişti neredeyse. Ama onunla tanıştıklarında, benim için doğru insan olduğunu hemen anladılar; Yahudi olmadığı halde. Christina güzel, alımlı, akıllı biri
270 270/411 İnanılmaz da bir enerjisi var. Birlikte çok eğleniyoruz. Seyahat ediyoruz, golf oynuyoruz, tiyatroya gidiyoruz. Harika birine benziyor ama rüyalarla ne ilgisi var? Bruce kollarını kavuşturdu, kamburunu çıkardı. Küçük bir acayipliği var, sinirimi bozmaya başladı. Peki Nedir? Sinirim gerilmeye başlamıştı. Disneyland e ve Disneyland le ilgili her şeye büyük bir hayranlık duyuyor. Sustu, ben de beklemeye başladım. Santa Monica daki evine ilk gittiğimde neye uğradığımı şaşırdım. Her yer Disney temalarıyla dekore edilmişti. Pamuk Prenses salonu, Mickey Mouse mutfağı, Denizkızı banyosu Bir de Pinokyo odası var. Öyle acayip ki içine girmek bile istemiyorum. Zor bir durum dedim. Hem de nasıl. Başını iki yana salladı. Tamam, herkesin hobisi vardır ama bu gülünç artık. Nesi gülünç? dedim. Mickey Mouse lu saat ya da benzeri şeyler kullanan insanlar vardır, sonuçta kitsch bir şey ama bence Christina nın hobisi saplantının kıyısında geziniyor. Asıl oyunbozan şey de şu; düğünü Disneyland de yapmak istiyor. Geleneksel çardak falan olmayacak, Uyuyan Güzel Şatosu nun üzerinde yeminimizi edeceğiz ve Christina üzerine Pamuk Prenses kıyafeti giyecek. İstifimi bozmamaya çalışarak ve kendisinin Dingo mu Pluto mu olacağını sormamak için kendimi zorlayarak Anladım dedim.
271 271/411 Disneyland de böyle şeyleri ayarlayan insanlar var biliyor musun? Ailem Yahudi olmayan biriyle evlenmeme itiraz etmiyor ama ya bu? Bilseler ölürler. Daha söylemedin mi yani? Yok canım, üstüme iyilik sağlık dedi. Bruce esprili tarzıyla hikâyeyi eğlenceli hale getiriyordu ama kendi sorunları yerine Christina nınkilere odaklanarak uykusuzluğunu besleyen rüyalar hakkında konuşmaktan kaçınıyordu. Önceki ilişkilerinde onu bağlanmaktan alıkoyan yıkıcı bir olay olup olmadığını merak ettim. Sıradışı bir düğün fikri olduğu kesin dedim. Ama istersen bana rüyalarını anlat da aradaki bağlantıyı anlayabileyim. Rüyadan çok kâbus aslında İlk başta normal başlıyorlar. Ya işte oluyorum ya da çocuğum ve okuldayım Ama hepsinin sonu aynı bitiyor Nasıl yani? dedim. Rüya nasıl başlarsa başlasın ben nihayetinde hep Pinokyo oluyorum, burnum uzuyor ve eşeğe dönüşmeye başlıyorum. Kan ter içinde uyanıyorum, bir daha da uyuyamıyorum. Bu kadar. Uyandığında kendini nasıl hissettiğini hatırlıyor musun? dedim. Eşek gibi. Kahkaha attı, ben de onunla birlikte gülümsedim. Doğrusu dehşete düşmüş oluyorum. Akıl almaz bir şey. 48 yaşındayım ama gece yarısı bir çizgi filmden korkarak uyanıyorum.
272 272/411 Rüyalar tuhaf ve anlaşılmaz olabilir dedim. Bu rüyanın duygusal düzeyde sana ne ifade ettiği açık olmayabilir ve senin için anlamı, rüyanın içeriğiyle de sadece kısmen bağlantılı olabilir. Rüyaları anlamak 19. yüzyılın sonundan beri psikanalitik teori ve pratiğin odağı olmuştur. Freud Rüyaların Yorumu adlı kitabında bir rüyanın esas içeriğinin gizli anlamını ortaya koyabileceğini ileri sürer. Tüm rüyaların arzuların bir tatmini olduğuna inanır. Psikoterapist bir rüyayı anlamaya çalışırken çoğu zaman bir önceki günün rüyayı tetiklemiş olabilecek olaylarını araştırır. Ancak rüyanın asıl içeriği genelde yılların deneyimiyle ve korku, öfke, kaygı, suçluluk vs gibi bastırılmış duygularla yanıltıcı, gizli ya da çarpıtılmış niteliktedir. Bu çarpıtmalar çeşitli formlara bürünebilir. Yoğunlaşma; rüya birkaç fikri veya deneyimi temsil eder. Yerdeğiştirme; rüya kişinin kabul edilemez duygu veya arzularını daha kabul edilebilir olanlara doğru kaydırır. Sembolizm; rüyadaki bir olay veya karakter önem taşıyan başka bir şeyi temsil eder. Benim rüyalarımın anlaşılmaz olduğu kesin dedi Bruce. Gel biz anlamaya çalışalım, dün geceki rüyayı sistematik olarak ele alalım. Dün bu olayı tetiklemiş olabilecek neler oldu? Pek bir şey olmadı. Christina larda yemek yedim. Sıradışı bir şey oldu mu? dedim. Hayır, hatırladığım kadarıyla olmadı. Orada kalmadım gerçi. Bu sabah erkenden ameliyatım vardı. Pinokyo odasına girdin mi? dedim.
273 273/411 Genelde girmekten kaçınıyorum. Tüylerimi diken diken ediyor dedi. Rüyalarıma baksana. Peki, yemekte nelerden bahsettiniz? Geliştirmekte olduğum bir prosedürü anlattım onlara. Ameliyatsız yüz germe. Ama Christina konuyu değiştirip durdu. Çılgın Şapkacı temalı düğün pastasını ve masa süsü olarak düşündüğü saçma şeyi konuşmak istiyordu. Konuyu değiştirdiğinde neler hissettiğini söyledin mi ona? dedim. Hayır, moralini bozmak istemedim. Sonuçta seviyorum onu. Şu Disneyland düğünü onun için bu kadar önemliyse yaparım, olur biter. Teslimiyet içinde başını önüne eğdi. Bruce, bu düğün senin de düğünün. Biliyorum ama kadınlar şu düğün meselesinin ayrıntılarına bizden daha meraklılar. Ama düğünün senin için de bir şey ifade etmesi önemli dedim. Başını kaldırdı. Sence bunun rüyalarımla bir ilgisi olabilir mi? Standart psikiyatrist sorusu için mükemmel bir andı. Sen ne düşünüyorsun? Bruce bir an durup düşündükten sonra konuştu. Emin değilim ama bildiğim kadarıyla şu Pinokyo ile eşek, benim bir korkumu temsil ediyor. Kan ter içinde uyandığıma göre. Belki bir konuda kendine yalan söylüyorsun. Yalan söyleyince burnu uzayan Pinokyo gibi diye ekledim. Yani evlenmeyi isteme konusunda kendine yalan söylüyorsun mu diyorsun? dedi endişeyle.
274 274/411 Doğrusu bunun epey büyük bir fikir sıçraması olduğunu düşündüm ama belki de isabetli bir sıçramaydı. Bilemiyorum Bruce. Belki sadece düğünü Disneyland de yapmak istemiyorsundur. Ona ne şüphe? Hem sanırım bunu Christina dan gizleyerek ona yalan söylemiş de oluyorum. Bence rüyalarının anlamını biraz daha iyi kavradığımızda Christina yla bu tür duyguların hakkında konuşman daha kolay olacak. Hiç konuşmuyor değiliz canım dedi. Sadece olay yaratmaktansa belli konuları konuşmaktan kaçınıyorum. Bruce ilk baştaki savunmacı tavrına rağmen rüyalar ve duygular hakkında konuşmanın işe yarayabileceği fikrine ısınmaya başlamıştı. Daha ilk seansta önemli bir yol kat etmişti. Başlangıçta beni görme nedeni uykusu için ilaç yazdırmaktı ama şimdi sorunlarının olası psikolojik nedenlerini araştırmaya heves ediyordu. Hatta tekrarlanan rüyalarına akla yatkın bir yorum bile getirmişti. Ama ben onda bu rüyaları doğuran, daha derin duygusal sorunlar olduğunu düşünüyordum. Seansın bitişinden önce problemleri depresyondan çok anksiyete bozukluğuna benzediği için Bruce a kısa etkili benzodiazepin yazdım. İlacı sadece ertesi gün uzun bir ameliyatı olduğu için gerçekten uyuması gerektiği zamanlarda almasını önerdim. Ayrıca bu rüyaları görmekten kaçmamasını, hatta uyandığında notlar almasını söyledim. Böylece ayrıntıları daha iyi hatırlayacaktı ve bir sonraki seansta onları konuşabilecektik.
275 275/411 Yağmur haftasonu kesilince Gigi ile çocukları evin hemen aşağısında, Studio City deki en sevdiğimiz kahvaltı mekânına götürdük. (Fırlatır gibi önümüze konan) pankekleri ve yumurtalarımızı yedikten sonra benim üç dolarlık park parasını ödememek için park ettiğim, restoranın dört buçuk sokak aşağısındaki mükemmel park yerine doğru yürümeye başladık. Gigi ve beş yaşındaki kızımız Rachel vitrinlere bakarak önden gidiyor, ben de üç yaşındaki oğlumuz Harry ile yürüyordum. Harry iki adım önümde -yakalama mesafemin hemen ötesinde- yürüyordu ki ayağı yerdeki bir çatlağa takıldı ve kötü bir biçimde düştü. Düşer düşmez feryada başladı. Dizleri, elleri ve dirsekleri kan içindeydi. Dehşete düşen Gigi nin yorumuna göre de alnında ömürboyu taşıyacağı bir yara vardı (ki iki ay içinde tamamen kayboldu). Harry yi temizleyip bandajlamak için (dikiş gerekmiyordu) arabayla eve giderken, bu ilk kötü düşüşün yanımızda olmasının ne büyük şans olduğunu düşündüm. Annelerimizden birinin veya bir bakıcının gözetimi altındayken düşmüş olsa muhtemelen çocukların ikisini de önümüzdeki 20 sene boyunca kimseye bırakıp gidemezdik. Her ne kadar Harry nin gözetimim altındayken düşmesinin benim hatam olmadığını savunsam da bunu çocukların önünde tartışmamaya özen gösterdik. Gigi nin okuduğu çok sayıdaki çocuk yetiştirme kitabından da bildiğimiz üzere çocuklar incindikleri zaman veya bir kriz anında psikolojik travmayı minimuma indirmenin sırrı, serinkanlılığı ve birliği korumaktı. Acaba Bruce un çocukluk travmaları neydi ve şimdiki kâbuslarında, belirgin bağlanma korkusunda, hangi
276 276/411 tecrübelerinin etkisi vardı? Birkaç defa nişanlanmanın eşiğine geldiğini söylese de sonuçta 48 yaşındaydı ve hiç evlenmemişti. Bruce a yardımcı olabilmek için küçüklüğüne ait anıları araştırmam ve bunların rüyalarla ne gibi bağlantısı olabileceğini bulmam gerekiyordu. Ertesi hafta Bruce la randevumdan hemen önce, öğle saatinde, geriatrik psikiyatri eğitim komitesi toplantım vardı. Ben fazladan geriatri deneyimi isteyen genç psikiyatristlerin işe alınması ve eğitiminden sorumluydum. Hayli ihtiyaç duyulan bu pozisyonlar için iyi adaylar bulmak, kısmen yaş ayrımcılığı yüzünden oldukça zordu. Pek çok doktor, durumları genelde karmaşık ve zaman alıcı olduğundan ve genç hastalara kıyasla tedavi sürecinde yaşamlarını yitirme ihtimalleri yüksek olduğundan, ileri yaştaki hastaları tedavi etmekten kaçınır. İşte bu yüzden fakülte o yıl adayları çekebilmek için birkaç güzel fikir geliştirmişti, ben de Bruce gelmeden önce kravatımı mahvetmeden şöyle güzel bir öğle yemeği yiyecek vakti bulduğum için memnundum. Ofisime döndüğümde Bruce u bekleme alanında otururken buldum. Erken gelmiş olması rüya işine dönme konusundaki gönüllülüğünün işareti olabilirdi. Öğleden sonrasını boşaltmış olmalıydı çünkü sırtına dikkatle kondurduğu süveteri de dâhil, golf kulübü tarzında gündelik kıyafetler giymişti. Ofisin kapısını açtım, Bruce kanepeye giderken, ben de koltuğuma geçtim. Ee, hafta nasıl geçti Bruce? İlacı sadece gerçekten gerekeceğini düşündüğüm birkaç gece aldım. Çok işe yaradı, mahmurluk falan da yapmadı.
277 277/411 Çok iyi dedim. Peki ya diğer geceler? Cebinden spiralli bir not defteri çıkardı. Rüyalarımla ilgili notlar aldım. Gördüğüm kadarıyla defter cerrahlara özgü kargacık burgacık el yazısıyla baştan sona dolmuştu. Devam etti. Haklıymışsın. Uyanır uyanmaz düşüncelerimi yazınca daha çok ayrıntı hatırladım. Üstelik rüyaların hepsi tamı tamına aynı bitmiyormuş. Dün geceki rüyanla başlayalım o zaman. Ne hatırlıyorsun? Biraz garipti. Ameliyat odasındaydım ama başcerrah değil, doktor bile olmayan babamın asistanıydım. Baban ne iş yapıyor ya da yapardı? dedim. Yatırım bankacısıydı. Birkaç yıl önce emekli oldu. O yüzden de benimle ameliyat odasında olması tuhaftı. Rüyanın başka tuhaf bir yanı var mıydı? Evet. Babama bir sünger uzattım, o da elime çok sert bir şaplak attı. Sen nasıl tepki verdin? Öfkeden delirdim. Ben sadece ne yapmam gerekiyorsa onu yapıyordum, o ise durduk yere saldırmıştı. Hem amacım onu kızdırmak da değildi. Sonra ne oldu? Babam beni ameliyat odasından attı, sonra da burnum uzamaya başladı. Burnun uzamaya başladığı anda ne hissediyordun? dedim.
278 278/411 Kendimi yine çocukmuşum gibi hissediyordum. Sanki tıp fakültesine hiç gitmemişim, sahtekârlık yaparak ameliyat odasına girmiştim. Burnum uzadıkça uzadı ve eşeğe dönüşmeye başladım. Ardından da uyandım. Defterini kaldırırken üzgün bir hali vardı. Daha önce babanı rüyanda görmüş müydün? Görmüş olabilirim ama belli ki bir şey hatırlamıyorum. Bu rüya sana babanla yaşadığın herhangi bir şeyi anımsatıyor mu? dedim. Derin bir nefes aldı, koltuğuna iyice yerleşti ve cevap verdi: Babam bana hayatımda sadece bir defa vurdu. Geriye kalan zamanlarda benimle pek ilgilenmedi. Ne demek istiyorsun? dedim. Müşterileri ona bayılırdı. Çekici, nazik bir insandı ama eve geldiğinde akşam yemeğinde bir-iki içki içer, televizyon seyreder sonra da uyuyakalırdı. Peki, ne zaman vurdu sana? dedim. Yuvaya gidiyordum sanırım. Beni okuldan babam alacaktı ama deli gibi yağmur yağdı ve o gelmedi. Sinirleri gerilmiş gibiydi, boynunu ovuşturdu. Arkadaşımın annesi beni götürmeyi teklif etti. Dışarıda, yağmurda beklememin saçma olduğunu söyledi. Ben de onun arabasına bindim, evime geldim. Sonra ne oldu? Babam yarım saat kadar sonra küplere binmiş halde eve geldi. Yağmurda arabayla her yere gitmiş, beni kaçırdılar sanarak çılgına dönmüş. Tıkanmış gibi duraksadı sonra kendini toparladı. Tepemde dikilip gerizekalı diye bana bağırdığını
279 279/411 hatırlıyorum. Kolumdan tuttuğu gibi beni dizine yatırdı, kemerini çıkardı ve canım çıkana kadar dövdü. Korkunç bir şey olmalı. Bruce beni duymamıştı. Aklı başla yerdeydi. Bruce, iyi misin? dedim. Başka bir şey hatırladım birden. Şimdiye kadar hiç hatırlamamıştım Devam et dedim, cesaret vererek. O gece bir etkinlik için ailecek sinagoga gitmiştik. Annemle babam kız kardeşimle beni dinlenme odasına bıraktı. Bütün çocuklar orada toplanmış film izliyordu. Annenle baban nereye gitti? Şapeldeki bir konuşmayı dinlemeye gittiler galiba. Ne oldu seni bırakmalarından sonra? dedim. Üzgün görünüyordu. Acele etme Bruce. Biraz tedirgin bir halde kız kardeşimle oturuyordum. Daha önce hiç filme gitmemiştim. Koydukları katlanan sandalyelerin çok rahatsız olduğunu ve dövülmekten dolayı popomun acıdığını hatırlıyorum. Filmden de acayip korktum. Hangi filmdi, hatırlıyor musun? dedim. Pinokyo! diye haykırdı. O AKŞAM ÇOCUKLAR YATTIKTAN SONRA Gigi yle evde vakit geçiriyorduk. Televizyonda haberlerin sesini kısmıştık, Gigi dizüstü bilgisayarıyla çalışıyordu. Bense geriatri stajyerlerini seçmekte yaşadığım zorluklar üstüne konuşuyordum. Gigi arada hı hı ya da hmm gibi karşılıklar veriyordu. Bir süre sonra dikkatini bana vermiyor diye kızmaya başladığımı fark ettim. O anda aklıma Bruce un
280 280/411 babası geldi. Müşterileri kendilerine eksiksiz ilgi gösterdiği için onu çok seviyorlardı ama o, geceleri ortamdan kopuyor, ailesine neredeyse hiç ilgi göstermiyordu. İnsanın sürekli kusursuz bir ilgi göstermesi elbette ki mümkün değildi. Gigi beni seviyor ve hayatımla ilgileniyordu ama o anda dikkatini başka bir şeye odaklamıştı. Bilgisayarını bırakıp beni dinlemesini istesem, eminim ki isteğimi yerine getirirdi. Bana hiç aldırış etmeyen ya da duygusal hayatıma ilgi göstermeyen biriyle yaşamanın nasıl bir şey olabileceğini hayal etmeye çalıştım. Bazı insanlarda empati kurma zorluğu narsisizm gibi bir kişilik bozukluğundan kaynaklanır. Bu kişiler kendilerini kendi ihtiyaçlarına öyle kaptırırlar ki yakınlarının ihtiyaçlarına karşılık vermeyi hiçbir zaman öğrenemezler. Bazı insanlar ise psikotik bir hastalık, depresyon veya başka birtakım kişisel sorunlar yüzünden diğer insanlara yaklaşamaz. Bruce Pinokyo filminin etrafında dönen travmatik olayları hatırladıktan sonra daha az kâbus görmeye başladı. Onunla çalışmaya devam ettikçe babasının sadece narsistik bir kişilik değil aynı zamanda, yüksek işlevli de olsa, bir alkolik olduğunu öğrendim. Gündüzleri içki içmiyordu ama geceleri içki onu kişisel sorunlarından uzaklaştırıyor, ailesiyle ilişki kurmasını engelliyordu. Babası Bruce u bir defa dövmüştü ama oğlunun korku içinde yaşamasına neden olan, ani öfke nöbetlerine kapılan biriydi. Bruce un gözünde güçlü, peşin hükümlü ve duygusal açıdan mesafeli bir kişilikti. Bruce babasının müşterilerine gösterdiği sevgi ve ilgiye büyük ihtiyaç duyuyor, oğul olarak onda hayalkırıklığı yarattığını, istediği
281 281/411 gibi gerçek bir evlat olamadığını düşünüyordu. Babasından dayak yedikten hemen sonra Disney filmini izlemiş olması, Pinokyo yu bilinçsizce bu travmatik olayla ilişkilendirmesine yol açmıştı. Filmin konusu da Bruce a rüyalarında musallat olan kişisel çatışmalarla büyük ölçüde örtüşüyordu çünkü Pinokyo da babasının ilgi göstereceği gerçek bir oğula dönüşmek istiyordu. Bu çözümlenmemiş sorunların Bruce u şimdiye, yani 48 yaşına kadar, başkalarıyla yakınlaşmaktan ve başkalarına bağlanmaktan alıkoyduğunu düşünüyordum. Belki nişanlısında Disney saplantısı olması da tesadüf değildi. Bizler hayatta çoğu zaman korkumuzu yenmek ve korkunun altında yatan çatışmaları çözümlemek için en korktuğumuz şeylerin peşine düşeriz. Gigi ye döndüm ve Hayatım, biraz ara verebilirsen seninle konuşmak istiyorum. Önerilerine ihtiyacım var dedim. Gigi gülümsedi. Tabii ki dedi ve bilgisayarını kenara kaldırdı. PERŞEMBE GÜNÜ BRUCE İLE seansımdan önce bir araştırma çalışmamın üzerinden geçebilmek için ofise erken geldim. Kendimi işe öyle kaptırmıştım ki zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Asistanım telefonu çaldırdı ve Bruce un geldiğini haber verdi. Kapıyı açtığımda Bruce u yanında 30 lu yaşlarda, güzel bir kadınla buldum. Kadın pembe, fazla resmi olmayan Chanel döpiyes ile alçak topuklu ayakkabı giymişti. Seni nişanlım Christina ile tanıştırayım.
282 282/411 Tanıştığımıza çok memnun oldum Dr Small dedi Christina, gülümseyerek. Ben de memnun oldum dedim. Hayatım, 50 dakika sonra beni buradan al, olur mu? Çıkıp alışverişe gideriz dedi Bruce. Ah, buraya kadar gelip birkaç dakika sohbet edemeyecek miyim? Hiç psikiyatrist ofisine girmemiştim. Bruce ile benim bir şey söylememe fırsat kalmadan Christina odaya girerek kanepeye oturdu. Bruce da tereddütle onun yanına geçti. Christina nın neşesi bulaşıcıydı ve ben onun hipomanik mi yoksa sadece inanılmaz derecede canlı bir kişilik mi olduğunu kestiremiyordum. Ama ortama mutluluk saçtığına şüphe yoktu. Bruce bana sizin mükemmel bir doktor olduğunuzu söyledi dedi güleryüzle. Teşekkürler. Sen de hayır işleri yapıyormuşsun galiba Christina. Christina Doğu da üniversiteden mezun olduktan sonra ailesinin hayır kurumunda çalışmaya başlayışını, şimdi de yönetim kurulu başkanı olduğunu anlattı. Kurum her yıl müzik ve sanat alanında kâr amaçlı olmayan kuruluşlara yaklaşık beş milyon dolar veriyordu. Bruce hayranlığını gizlemeden onu dinledi. Özellikle konuşmak istediğin bir şey var mıydı? dedim Christina ya. Öncelikle Bruce un terapiye gelmesine ne kadar memnun olduğumu söylemek istiyorum dedi. Çok iyi oldu gerçekten. Artık daha iyi uyuyor, morali de çok yüksek.
283 283/411 Doğru diye araya girdi Bruce. İyi bir uyku çekmek mucizeler yaratabiliyor. Peki, düğün planları nasıl gidiyor? dedim. Christina nın çehresi aydınlandı. Öyle heyecanlıyız ki! Peri masallarındaki gibi bir düğün olacak. Bruce size ayrıntıları anlattı mı? Bruce ellerini kenetleyerek öne doğru eğildi. Disneyland olayını anlattım tabii ki Gary e. Christina kibarca ona döndü. Ne demek istedin, Disneyland olayı derken? Biliyorsun işte, Pamuk Prenses olayı, Uyuyan Güzel Şatosu, bütün bunlar dedi Bruce. Christina incinmiş gibiydi. Hani senin için hiç dert değildi? Pek değil aslında ama üzerinde durmadığımız daha başka o kadar çok seçenek var ki Benim düğün planımdan memnun değil misin yani Bruce? Bruce bir an tereddüt ettikten sonra endişeyle Sadece ailemin daha geleneksel Belki daha Yahudi usulü bir şey beklediğini düşünüyorum dedi. Christina şaşırdı. Şimdiye kadar hiç bahsetmemiştin bundan. Duygularını incitmek istemedim de, ondan dedi Bruce. Bu düğün senin için ne kadar önemli, biliyorum. Senin için önemli değil mi? diye çıkıştı Christina. Bruce onun elini tuttu. Tabii ki önemli. Seni seviyorum.
284 284/411 Devreye girdim. Düğünün ikiniz için de önemli olduğu ortada ama ayrıntılar hakkındaki hislerinizi tartışmanız da bir o kadar önemli. Dr Small, ben küçüklüğümden beri mükemmel bir Pamuk Prenses düğünü istedim. Sence neden? dedim. Sanırım babamla Disneyland e gitmek çok önemliydi de ondan. Elimden tutarak beni Uyuyan Güzel Şatosu nda gezdirdiğini hatırlıyorum. Muhteşem bir şeydi. Eminim o da olsa benim adıma bunu isterdi. Baban vefat mı etti? dedim. Christina üzgün bir ifadeyle bakışlarını kaçırdı. Ben 10 yaşımdayken pankreas kanserine yakalandı, üç ayda gitti. Bruce uzanıp Christina ya sarıldı. Baba kaybetmek için hayli küçük bir yaş dedim. Christina toparlandı. Evet, zordu gerçekten ama annem yeniden evlendi, hem de harika bir insanla. Üstelik Bruce um da var. Bruce a gülümsedi ve yanağına bir öpücük kondurdu. Kendi kendime acaba Christina duygusal olarak babasıyla son defa Disneyland e gittiği 10 yaşında takılıp kalmış olabilir mi diye düşündüm. Peri masallarındaki gibi kusursuz bir düğün yapma girişimi, babasıyla arasında hissettiği yakınlığı yeniden yaşamaya yönelik, tatmin edilmemiş bir arzunun ifadesi olabilirdi. Bu ayrıca neden kendisinden 15 yaş büyük bir adamla evlendiğini de kısmen açıklayabilirdi. Disneyland de evlenmenin senin için neden önemli olduğunu anlayabiliyorum dedim.
285 285/411 Bir hayaldi sadece; hayatım ona bağlı değil. Bruce un bana bu fikirden hoşnut olmadığını hiç söylememiş olması daha önemli. Bruce a baktım. Sen de hayallerinden bazılarını Christina yla paylaşmak ister misin? Evet, ister misin? dedi Christina giderek sinirlenerek. Bruce ayağa kalkıp pencereden dışarı baktı. Hayatım, Gary ile konuştuğum şeylerden biri sürekli gördüğüm bir kâbus. Christina Bruce un açılmaya başladığını hissettiği anda yumuşadı. Öyle mi canım? Anlatsana bana da. Çok acayip, biraz da utanç verici rüyalar dedi. Benden utanmana gerek yok. Seni seviyorum. Biliyorum Şey, nasıl başlarsa başlasın her rüyanın sonunda Pinokyo oluyorum ve bir eşeğe dönüşüyorum. Sonra uyanıyorum ve bir daha da uyuyamıyorum. Vay canına dedi Christina, Hiç haberim yoktu. Çok üzüldüm sevgilim. Benim evden nefret etmene şaşmamalı. İkisi de güldüler. Bruce devam etti. Olay baştan sona çok karmaşık ve de babamla ilgisi var. Babanla ne oldu? dedi Christina. Uzun hikâye ama çocukken babam bir gün bana dayak attı ve aynı gün Pinokyo filmini izledim. Film ödümü patlattı. Fakat şimdi terapi sayesinde görüyorum ki aklımda bu iki olay arasında bir şekilde tuhaf bir bağlantı oluşmuş. Bruce, Disneyland de evlenmek çocukluğumdan beri hayalimdi. Ama ne diyeceğim biliyor musun? duraksadı ve
286 286/411 doğruldu, Artık yetişkin bir insanım ve sen benim için fantastik bir şatodan ya da Pamuk Prenses elbisesinden daha değerlisin. Keşke bu konudaki hislerini daha önce söyleseydin bana. Bruce Christina ya yanaştı, birbirlerine sarıldılar. Rüya yorumu tüm psikoterapistler için güçlü bir araç olabilir. Pinokyo hikâyesi Bruce un hayatıyla ilgili metaforlarla yüklüydü. Babasıyla ilişkisi onda hayatı boyunca başkaları tarafından görülmeyen, duygudan yoksun bir kukla gibi değil, gerçek bir insan gibi muamele görme arzusu uyandırmıştı. Babasından yakın bir ilişkinin karmaşıklığıyla başetmeyi hiçbir zaman öğrenememişti ve çoğu Disney öyküsünde olduğu gibi, ortada güçlü bir ana figürü de yoktu. Bruce un annesi arka planda kalmış, ne olursa olsun daima babanın tarafını tutmuştu. Bruce un estetik cerrah olma tercihi de kendi hayatında kusursuzluk yaratma yönünde bir girişim olabilirdi. Freud olsa buna yüceltme derdi; yani bilinçdışı kusurluluk duygusunu yapıcı bir şeye yönlendirmenin bir yolu. Bruce çatışmaları ve korkuları hakkında Christina ya açılmamış olsa Disney düğününü yeni bir ilişkiden daha kaçmak için oyunbozan mazeret olarak kullanabilirdi. Ama kendine ve Christina ya yalan söylemeyi bırakınca burnu uzayan Pinokyo rüyaları, eşeğe dönüşen kötü çocuk imgesiyle birlikte giderek ortadan kalktı. Christina nın düğünü Disneyland de yapma arzusu, babasının ölümünde deneyimlediği terk edilme ve kaybetme duygularını tamir etme yönünde bir girişim olabilirdi. Babasıyla
287 287/411 yaşadığını anımsadığı yakınlığı ve büyüleyici duyguları zihninde yeniden yaratmaya çalışıyordu. Christina nın Disney le ilgili her şeye gösterdiği ilgi bana hobiden çok saplantı gibi görünmüştü. Ama poker veya golf olsun, beyzbol kartından ayakkabıya kadar çeşitli eşyaları biriktirmek olsun, hangimizde saplantının kıyısında gezinen meşgaleler yoktur ki? Bazen bu tutkularımızı benimser, hatta kendimizi onlarla tanımlarız, bazen de utanır, onları gizli tutarız. Kendi kendimizle veya başkalarıyla rahat olmamızın anahtarı eksantrik yanlarımızı kabul etmemiz ve saplantıya dönüştürmeden onlardan keyif almamızdır. Bruce sonraki hafta seansa tek başına geldi. Dinlenmiş ve neşeli görünüyordu. Geçen hafta Christina nın da katıldığı seans ilişkimizde olağanüstü bir fark yarattı dedi. Disneyland kontratını iptal ettik. Christina bir düğün organizatörü tuttu, hatta seremoniyi de bir haham yapacak. Nerede yapacaksınız peki? dedim. Sırıttı. Ailemin gittiği sinagogda! Christina tüm bu değişikliklere tamam dedi mi? Tamam demekten de öte, mükemmel karşıladı. Ona duygularımı açtığımdan beri çok daha fazla yakınlaştık. DÜĞÜN KAZASIZ BELASIZ ATLATILDI ve Bruce psikoterapiye bir yıl daha devam etti. Karı koca bir ev satın aldılar ve minimalist stiliyle ünlü bir dekoratör tuttular. Christina Disney eşyalarını depoya kaldırttı, Pinokyo ise Bruce un rüyalarında nadiren boy gösterdi.
288 288/411 Christina evlilikten birkaç ay sonra hamile kaldı. Bruce çok sevinçliydi ama kâbusları geri döndü. Terapi sürecinde rüyalarının bu defa çocuğunun Yahudi olarak yetiştirilmemesi kaygısı yüzünden tetiklendiğini keşfettik. Birkaç çift terapisinden sonra Bruce nihayet duygularını Christina ya anlattı. Aralarındaki dinamik gereği Bruce gizli korku ve kaygılarını ortaya koyduğu anda Christina kendini ona daha yakın hissetti ve Noel ağaçları olabildiği sürece çocukların Musevi okuluna gönderilmesini kabul etti.
289 ON İKİNCİ BÖLÜM IŞIKLAR SÖNERKEN 1999 Yazı
290 290/411 AİLECEK SAN FERNANDO VADİSİ NDEN Bel Air yakınlarında, UCLA ya bakan bir eve taşınmıştık. Şimdi yükseklerde yaşamanın yanı sıra işe kısa sürede gitmenin de tadını çıkarıyordum. Yaşadığımız yer güzel ve sessizdi, insan kendini şehirde gibi hissetmiyordu. Kampüse yakın olduğundan, komşularımızın çoğu da benim gibi üniversitede çalışıyordu. Güneşli bir Pazar günü, erken saatte, biraz okyanus manzarası seyretmek için köpeğimiz Jake i yürüyüşe çıkardım. Tepeye vardığımızda Jake soluk soluğa kalmıştı. Farkında olmasam da benim nefesim de kesilmişti. Adımlarımızı yavaşlattım. Dinlenirken UCLA da çalışan bir diğer psikiyatrist Bob Martin i gördüm. Bob evinin ön bahçesine ortanca ekmekle meşguldü. Bana el salladı, ben de selamlaşmak için yanına gittim. Bob BDT de yani, Bilişsel Davranışçı Terapi de uzmandı. BDT hastanın duygu ve davranışlarına yol açan şeyin harici olaylar, durumlar ve ilişkilerden çok, hastanın kendi düşünceleri olduğu fikrini temel alan, amaca yönelik bir tedavi şeklidir. Terapist hastanın düşünüşünü sistematik olarak değiştirerek, onun hissettiklerini ve davranışlarını iyileştirebilir. Terapist seanslarda birkaç farklı psikiyatrik rahatsızlığa uygulanabilecek yapısallaştırılmış bir yaklaşım kullanır. Psikiyatristin terapi stili genelde onun kişiliğini yansıtır derler. Bob ın kusursuzca düzenlenmiş, özenli bahçesi de bu konuda istisna değildi. Jake etrafı koklamak için Bob ın çiçek ve çalılarının üzerine atladığında Bob ın yüzünde beliren dehşeti gördüm. Hemen tasmayı çekerek Jake i geri getirdim ve Bob rahatladı.
291 291/411 Dayanabildiğim kadar laleler ve petunyalardan söz ettikten sonra konuyu psikiyatriye getirdim. Farklı psikoterapi formlarının avantaj ve dezavantajları hakkında dostane bir sohbete daldık. BDT nin birçok hastaya yaradığını biliyorum dedim, ama hiç merak etmiyor musun, kısa zamanda değiştirdiğin, hatta yok ettiğin o düşüncelerin araştırılması ve anlaşılması daha iyi olmaz mıydı diye? Bob güldü. İşte senin bu özelliğini seviyorum Gary. Terapinin sonsuza dek sürmesi gerektiğine inanıyorsun. Hayır, sadece gerektiği kadar sürmesi gerektiğine inanıyorum. Konuşurken Jake i gözden kaybettim, sonra bir baktım Bob un bahçesini teftiş ediyor, geride de koca bir armağan bırakmış. Numuneyi almak için hemen mavi poşetimi çıkardım, paniğe kapılan Bob ise koşarak hortumu getirmeye gitti. Çok özür dilerim Bob ama Jake in seninki gibi güzel, bakımlı bir bahçe karşısında baştan çıkmaması mümkün değildi. Bob ayıplı alanı suyla yıkadı. Jake tam o sırada bize doğru gelmekte olan beyaz bir kaniş gördü ve tasmasını çekiştirerek beni tepe yukarı çekmeye çalıştı. Son anda hoşçakal dedikten sonra Jake e yavaş diye seslenerek peşinden gittim. Ertesi gün Bob beni ofisimden aradı. Hâlâ bahçeye kızıyor olamazdı herhalde değil mi? Bob, köpeğimin dün bahçendeki davranışından dolayı çok özür diliyorum.
292 292/411 Bob güldü. Boşver onu Gary, konuşma fırsatını yakalamamız iyi oldu. Seni, tanıdığım bir çift için arıyorum. Yardıma ihtiyaçları var ve bence görmeleri gereken insan sensin. Teşekkürler, seve seve. Bana biraz bilgi verebilir misin? dedim. Ben kadını tanıyorum dedi Bob, Brentwood da çok yoğun çalışan bir psikolog kendisi. Bir iş adamıyla evli. Çocuklar büyüyüp evden ayrıldığından beri evliliklerinde ters giden bir şeyler olduğundan yakınıyor. Memnuniyetle görürüm onları. Arasınlar beni. Ertesi hafta Susan ve Raymond Wagner ile randevulaştım. Randevuya birkaç dakika geç geldiler, içeri girerken de Ray park sorunuyla ilgili şikâyette bulundu. 50 li yaşların başlarında, ince, kır saçlı bir adamdı. Üzerinde yatçılık giysileri vardı. Giysileri hariç ağabeyim olabilirmiş gibi görünüyordu. Susan ondan birkaç yaş genç gibiydi. Karı koca kanepenin iki ayrı ucuna oturup konuşmayı başlatmamı beklediler. Başladım. Bob Martin size yardımcı olabileceğimi söyledi. Neler olduğunu anlatabilir misiniz? Biz, Susan üniversiteye giderken, ben de işletme master ımı yaparken evlendik dedi Ray. En küçük çocuğumuz bu sonbaharda üniversiteye gitmek üzere yanımızdan ayrıldı ve bana kalırsa karımla birlikte harika vakit geçiriyoruz. Dönüp Susan a baktım ve Yuvanın boş kalması nasıl bir duygu? dedim. O kadar da kötü değil. İkimiz de kariyerimizle meşgulüz, çok da güzel bir hayatımız var ama son birkaç yıldır aramızda
293 293/411 bir mesafe olduğunu hissediyorum. Evliliğimde eskisi kadar mutlu hissetmiyorum kendimi. Ray başını iki yana salladı. Yok canım Hayatım, nereden çıkarıyorsun bunları, anlamıyorum. Bana döndü. Doğrusunu isterseniz burada ne işimiz var bilmiyorum. Susan mutlu değil, onu anlıyorum, ama ikimizin değil de, onun tek başına birini görmesi gerekmez mi? Susan kırgınlıkla baktı. Ray, bir evlilik sorunumuz var. İkimizi de içeren bir şey bu. Neden inkâr içindesin sürekli? Ray teslim olurcasına ellerini havaya kaldırdı. Madem öyle diyorsun hayatım, öyle olsun. O zaman anlat doktora bakalım, sence neymiş problem. Olur dedi Susan. Birincisi Ray boş vaktinin tamamını o aptal teknesinde geçiriyor Yat o canım, tekne değil diye lafı böldü Ray. Her neyse işte. Beni ona bakınca bile deniz tutuyor, biliyorsun. Bana döndü. O şeyi ilk satın aldığında Pazar ları birkaç saatliğine açılırdı, o kadar önemli bir şey değildi. Ama şimdi bütün haftasonlarını yat yarışlarında falan geçiriyor. O haftasonları Pazartesi akşamına kadar da uzuyor. Ray itiraz etti. Yatta iş de yaptığımı gayet iyi biliyorsun. Hem karada hem denizde iş bağlantısı yapıyorum ben. Ekmeğimi öyle kazanıyorum. Hem her haftasonu da gitmiyorum. Son zamanlarda gidiyorsun dedi Susan. Gittiğin zaman da doğru dürüst aramıyorsun bile. Yalnız hissediyorum kendimi. O yat senin için benden daha önemli gibi geliyor bana.
294 294/411 Saçmalık. Şehirde olduğumda birlikte harika vakit geçirmiyor muyuz? Birbirimize yakın hissetmiyor muyuz kendimizi? Kanepede Susan a doğru yaklaştı, elini tuttu. Susan yumuşadı. Doğru. Evde olduğun zaman her şey iyi. Başını iki yana salladı. Kendimi böyle şikâyet ederken duymaktan nefret ediyorum. Mesleğimde karşıma çıkan huysuz ev kadınları gibi konuşuyorum. Sürekli kocalarından ilgi görmedikleri için vırvır ediyorlar. Sustu ve başını başka tarafa çevirdi. Utanıyorum. Neden? dedim. Bana baktı. Böyle güvensiz olmamalıyım da ondan. Psikoloğum ben. Sürekli bu tür sorunları olan insanları tedavi ediyorum. Ama terapistler de insandır. İkimiz de biliyoruz ki duvardaki diploma bizi kişisel sorunlardan muaf kılmaz dedim. Bakın, 30 yıllık evliliğin ardından eşlerden her birinin kendisine vakit ayırması ve farklı ilgi alanlarına sahip olması sağlıklı bir şey, biliyorum. Ama bana bir terslik varmış gibi geliyor. Ray şefkatle ona baktı. Anlıyorum hayatım, çocukların gitmesi de zor oldu senin için, biliyorum. Düşündüğüm kadar kötü olmadı aslında. Bana döndü ve Mesleğim insanı tatmin eden bir meslek, ayrıca Ray yakınımdayken birlikte güzel vakit geçiriyoruz. Arkadaşlarımızı görüyoruz, sinemaya gidiyoruz, yürüyüşe çıkıyoruz Ben sadece o tekneye binemiyorum. O da bunu biliyor dedi. Dalgınlaştı. O zaman düşünüyorum, neden gidip aldı onu?
295 295/411 Ray cevap verdi. Babamın da yatı vardı, biliyorsun, denizi de her zaman sevdim ben. Çocuklar küçükken ne vaktim vardı ne de param. Ama şimdi benim için müthiş bir rahatlama fırsatı bu. Hem işim için de harika. Sen psikolog olmak ve çocukları bakıcıya bırakmak istediğinde ben tamamen desteklemiştim. Tek istediğim senin mutlu olmandı. Biliyorum dedi Susan, anlıyorum. Benim problemim bu. Neden böyle rahatsız olduğumu bilemiyorum. Ray in yatı dışında bu duyguları uyandıran bir şey var mı acaba? dedim. Ray uzun bir sessizlikten sonra Şunu bir düşün Susan, senin üç tane kız kardeşin var, hiçbiri de kariyer sahibi değil. Susan ona baktı. Ne demek istiyorsun? Ailende kızlar kariyer sahibi olmaktan caydırılmış diyorum. Kabul et ki üniversite aslında koca bulma yeriydi. Ray bana döndü. Eleştirmek için söylemiyorum bunu ama acaba Susan ın asıl canını sıkan yatım değil mi, diye düşünüyorum. Ailesinde kariyer sahibi tek kız olmaktan dolayı suçluluk duyuyor olabilir. Susan bir an durduktan sonra Çok enteresan. Şimdiye kadar hiç böyle bir bağlantı kurmamıştım. Biraz düşüneyim dedi. Karşımdaki çiftin psikolojik bilgi birikiminden etkilenmiştim. Profesyonel eğitim aldığı için bunu Susan dan bekleyebilirdim ama Ray da epey bilgiliydi. Seansa gelme konusunda savunmacı bir davranış sergilese de Susan ın endişelerine karşı duyarlı görünüyordu. Susan da Ray ona yaklaştığında karşılık veriyordu. Doğrusu Ray in önemli bir noktayı yakalamış
296 296/411 olabileceğini düşünüyordum. Susan ın yata yönelik kıskançlığı daha derin meselelerden kaynaklanıyor olabilirdi. Belki de olayın kaynağı onun bir eş, anne ya da terapist olarak kimliğiydi. Belki başarının iyi bir eş ya da anne olmak anlamına geldiğine inandırılarak yetiştirilmişti ve psikologluk kariyeri ailenin hamuruna uymuyordu. Kim bilir belki sorunun yanıtı evlilik danışmanlığı değildi. Susan için bireysel psikoterapi daha iyi olabilirdi. Öte yandan Susan daki, Ray in ondan çok yatla ilgilendiği hissi de başka bir şeylerin döndüğünün işareti olabilirdi. Acaba Ray in bu dönemde yat almasının ardında başka nedenler mi vardı? Tuhaftı doğrusu, çocuklar evden ayrıldığına göre ikisinin birlikte daha fazla vakit geçirme olanağı vardı, hem Ray Susan ın yata asla binmeyeceğini de biliyordu. Orta yaşlı erkekler kimi zaman evlilik dışı ilişki yaşayabiliyorlardı ki bu da yatı ve Susan ın rahatsızlığını gayet iyi açıklayabilirdi. Ray karısını seviyor ve iyiliğini düşünüyor gibi görünüyordu ama bazen konuşmaları kulağa ezberden ve samimiyetsiz geliyordu. Belki sadece iletişim tarzı böyleydi. Aslında bugün bizi neden çift terapisine sürükledim, bilemiyorum Dr Small dedi Susan. Sonuçta Ray iyi bir koca, bense sadece son zamanlarda tuhaflık hissediyorum, o kadar. Ray kolunu Susan ın omzuna attı. Utanılacak bir şey yok hayatım. Senin sorunların benim de sorunlarım sayılır. Susan rahatladı ve okuldaki ilk flört dönemlerini anlatmaya başladı. Evlendikten kısa bir süre sonra okulu bırakmış, ilk çocuğu doğurmuştu. Bu arada Ray kariyerine devam etmiş, şirket kurma işinde başarılı olmuş, küçük bir servet edinmişti.
297 297/411 Seansın sonunda bundan sonra hangi adımları atacağımızı konuştuk. Çift terapisi konusunda yaşadıkları tereddütlere rağmen kısa bir deneme süresi yapmaya karar verdik ve bir sonraki hafta için randevulaştık. HAFTASONU GİGİ İLE arka bahçede şezlonglara uzanıp çocukların havuzda Marco Polo oynayışını izlediğimiz zamana kadar Wagner ler üzerinde fazlaca düşünmedim. Gigi seyahat dergisinin sayfalarını karıştırırken bir St. Bart s fotoğrafında durdu. Fotoğrafta güzel insanlar dizi dizi yatların yanı sıra yürüyüş yapıyordu. Gigi fotoğrafı göstererek St. Bart s daki şu yatlara baksana. Ne kadar çok... Sardunya gibi dizilmişler. Ben gidip bir yat alsam, sen ne düşünürsün? dedim. Ya başına talih kuşu kondu ya da Kennedy lerle gizli bir bağlantın var, diye düşünürüm. Geçenlerde bir çifti terapiye aldım. Kadın teknelerden nefret ediyor ama adam yine de gidip bir tekne satın almış. Neden yapmış böyle bir şeyi? dedi Gigi. Hep istermiş çünkü. Çocuklar büyüyünce anca parası olmuş. Gigi dergiyi elinden bırakıp çocuklar arasındaki giderek sertleşen havuz savaşını ayırmaya gitti. Geri döndüğünde Birlikte herhangi bir şey yapıyorlar mıymış? dedi. Evet dedim, ama adam hemen her haftasonu yatla açılıyormuş, kadın da bu konuda güvensizlik hissediyor. Anlayabiliyorum doğrusu. Ben de senin çok seyahat ettiğin zamanlardan nefret ediyorum. İnsan kendini yalnız
298 298/411 hissediyor. Çocuklar varken bile. Havuza baktı. Özellikle de çocuklar varken. Rica etsem? dedi kızımı işaret ederek. Rachel ağlamaya başlayan oğlumuzu havuz oyuncağıyla pataklıyordu. Kalkıp suçlu alete el koydum ve dikkat dağıtmak için havuza iki tane deniz topu fırlattım. Tekrar şezlonguma uzanırken 30 yıldır evlilermiş dedim. Çocukları büyümüş artık. Adam sadece hep hayalini kurduğu bir şeyi yapmak istiyor. Nesi yanlış bunun? Hiçbir şeyi dedi Gigi dergisine dönerek. Sence insanların ayrı ayrı ilgi alanlarının olması ilişkiyi güçlendirmez mi? dedim. Gerektiğinde birbirlerinin yanında oluyorlarsa eğer Evet O zaman bir koca neden kendine hobi edinmesin? dedim. Hobi edinmenin yanlış bir tarafı yok ama birlikte yapabilecekleri bir şey olsa güzel olurdu. Bu hastan seni yatına mı davet etti? dedi. Şaka mı yapıyorsun? Son derece uygunsuz bir şey olurdu dedim, içten içe yata binmeyi istediğimi hissederek. Ne düşündüğümü bilmek ister misin? dedi Gigi. Tabii ki. Bence olaya yanlı bakıyorsun. Kocanın tarafını tutuyorsun. Ters aktarım mı deniyordu, ne deniyordu ona? Karşı aktarım. Söylediğinizi dikkate alacağım Doktor Gigi. Günün devamında, bendeki karşı aktarım tepkisinin Ray ile Susan arasında olanlar hakkındaki izlenimimi çarpıtıyor olabileceğimi düşündüm. Freud bu terimi terapistin psikoterapi
299 299/411 sürecinde hastaya verdiği duygusal tepkiye karşılık kullanmıştı. Etkin bir terapist empati kapasitesine sahiptir ve karşı aktarım duyguları yaşar ama bu duyguların terapiye etki etmesine izin vermez. Aslında bu tür tepkilere ve onların doğurduğu çarpıtmalara ilişkin perspektifini koruyan terapistler için karşı aktarım, hastanın duygusal dünyasını araştırma açısından önemli bir fırsat sunar. Karşı aktarım terapiste, hastanın davranışlarının başkalarını nasıl etkilediğini ve hastanın nasıl işlevsiz ilişki kalıpları yaratabileceğini anlamakta yardımcı olur. Eğer Gigi bendeki karşı aktarım konusunda haklıysa, Ray ve Susan konusunda perspektifimi çarpıtan şey neydi? Belki bana olan fiziksel benzerliği yüzünden Ray le kendimi gereğinden fazla özdeşleştiriyordum. Belki kendi hobilerime daha fazla vakit ayırma arzusu içindeydim. Acaba köpek gezdirmeyle, çocuk bakmayla geçen haftasonlarından kaçış mı arıyordum? Pek sanmıyordum doğrusu. Ailemle olmayı çok seviyordum ve bunu hiçbir şeyle değişmek istemezdim. Belki de karşı aktarımımın Susan la bir ilgisi vardı. Acaba benim gibi bir akıl sağlığı profesyonelinin kişisel yaşamıyla ilgili şüpheler ve güvensizlikler yaşamasından rahatsızlık mı duyuyordum? Başka bir terapisti tedavi etmenin zorlukları olabilir; hastanın sizden daha bilgili olabileceği konusunda güvensizlik duyguları yaşayabilirsiniz veya hastayla öyle özdeşleşirsiniz ki sorunlarına karşı körleşirsiniz. SONRAKİ HAFTA SUSAN İLE RAY ikinci seansa geldiler. Susan yorgun ve stresli görünüyordu. Başlarken ona
300 300/411 nasıl olduğunu sordum, yanıtı Susan yerine Ray verdi. İyi değil Dr Small. Giderek kötüleşiyor. Susan a dönerek Neler oluyor? dedim. Bilmiyorum Ray i, yatı, yatı neden aldığını düşünmeden duramıyorum Yani, ne işi var o şeyin üzerinde? İşimde bile aklımı dağıtıyor bu düşünceler. Ray e güvenmekte zorlanıyorsun yani? dedim. Hayır. Neden böyle şüpheleniyorum, bilmiyorum. Kendimle garip bir sohbet içindeyim sanki. Akşamları eve geldiğinde ve beraber olduğumuzda her şey gayet iyi ve güzel. Ama ertesi gün yine başlıyor. Başını iki yana sallayarak başka tarafa baktı. Tanrım, depresyondaymış gibi konuşuyorum. Ray devreye girdi. Belki Susan a ilaçlı tedavi gerekiyordur Dr Small? Olabilir dedim. Ama ilaçlı tedaviye hemen geçmek istemeyiz. Gelin öncelikle daha fazla keşif yapalım. Susan, iştahın ne durumda? İyi değil. Depresyon listesinin üzerinden geçmenize gerek yok. Bende birçoğu var onların. İlaçlı tedaviden sakınmanıza memnun oldum çünkü ben hâlâ bizim çözümlenmemiş bir evlilik problemimiz olduğu düşünüyorum. Ray içini çekti. Yine mi? Peki, ne çözümleyecek onu Susan? Yatı satmam mı? Senin birkaç Prozac alman daha abartısız bir çözüm olmaz mı? Susan ona dik dik baktı. Sesinin tonu hoşuma gitmedi. Ayrıca, hayır, Prozac almak, sorunumuza gerçek bir yanıt bulmaktan daha kolay değil bence.
301 301/411 Ray başını iki yana salladı. Canım, sorunu olan biz değiliz, sensin. Biraz yavaşlayalım diyerek, araya girdim. İlk baştaki kimin sorunu var ve onu nasıl düzeltiriz konusundaki temel anlaşmazlığa geri dönmüşüz gibi görünüyor. Susan durumdan endişe duyuyor ve depresyon yaşıyor. Ama onun neden böyle hissettiği ve ona nasıl yardım edeceğimiz hâlâ belirsiz. Bakın, ben karımı canı gönülden seviyorum dedi Ray, Susan a dönerek. İş için ihtiyacım olduğu, hayatım boyunca hayalini kurduğum halde, mutluluğun buna bağlıysa yatı hemen satarım. Ray in Susan a sevgisini ilan edişi samimi görünüyordu ama yatını satma yönündeki formalite icabı teklifi kulağa hiç gerçek gibi gelmiyordu. Bir şey mi saklıyor acaba diye düşündüm. Susan ona şefkatle baktı. Hayatım, kimse sana yatını sat demiyor. Ama Dr Small haklı. Şimdi biraz ağırdan alalım ve neler olduğunu anlamaya çalışalım. Belki benim yetiştirilmemle ilgili bir şeydir ama bunu konuşabilmeliyiz. Seansın geri kalanında gerçekten de bunu konuştuk ve ben Susan ile Ray in etkileşiminde tekrarlanan bir yapıyı görmeye başladım. Susan ne zaman kaygılansa ve ilişkiyle ilgili endişelerini dile getirse Ray önce savunmaya geçiyor, sonra yola gelerek karısını yatıştırıyor, arayı buluyordu. Zaman zaman gözüme karısıyla gerçekten ilgilenen tipik bir aile erkeği gibi, zaman zaman da fazlaca kibar ve her şeye cevabı hazır biri gibi görünüyordu. Bu aralar Susan ın anksiyetesini harekete geçiren bir şey vardı ama ben onun ne olduğundan emin
302 302/411 değildim. Ray in mesleğiyle ilgili bir şeyse sorun neden daha önce ortaya çıkmamıştı? Hem Ray yatı birkaç yıl önce almıştı, neden şimdi sorun oluyordu? Her şeyin dönüp dolaşıp boş yuva sendromuna bağlandığına inanmak biraz zordu. O akşam Gigi bize enfes bir makarna ziyafeti hazırladı. Çocuklarla birlikte yemeğe yumulduk. Bunun üzerine fazla kalorileri yakmak için yürüsem iyi olacak diye düşündüm. Kimse bana ve köpeğe katılmak istemeyince Jake i alıp yola düştüm. Güneş batmak üzereydi. İnsanın nefesini kesen bir yamaç ve okyanus manzarası yakaladığım sırada komşum Bob ın Psikiyatrları karanlık çöktükten sonra dışarı bırakmıyorlar sanıyordum dediğini duydum. Özel gece çıkışlarımızla ilgili yazı gelmedi mi sana? dedim. Hey, Wagner ler aradı mı seni? dedi Bob karşıya geçip bana doğru yaklaşırken. Belli ki Jake i bahçesinde görmek istemiyordu. Ne kadar yakından tanıyorsun onları? dedim. Dediğim gibi işte, hanımın Batı yakasında hiç boş kalmayan bir ofisi var. Kocasıyla da bir defa, bir yardım etkinliğinde karşılaşmıştım. Biliyor musun, bir şey söylememem gerek sana ama Ama, ne? dedim, meslektaşımın fikrini merak ederek. Adamda bir şey var sanki. Gerçi çok cana yakın, etkinlikte de herkesten ilgi gördü ama Bilemiyorum işte Nedir? dedim. Güvenmiyorum o adama dedi Bob. Öyle mi? Neden?
303 303/411 Karısı ne zaman sırtını dönse etraftaki kadınlarla flört ediyordu... Her neyse, sorunları neymiş? dedi. Bilirsin işte, her zamanki orta yaş evlilik sorunları. Hastalarımın mahremiyetini korumak için fazlaca bilgi vermekten sakındım. Bob bana bir soru daha sormak üzereydi ki cep telefonu çaldı ve açmak zorunda kaldı. Bunun üzerine ben de el sallayarak evimin yolunu tuttum. Bob dan Ray in karakteriyle ilgili şüpheleri duymak, bendeki şüpheleri besledi. Susan bir sonraki seansa tek başına geldi. Ray in sahilde acil bir işi çıkmıştı. Susan kanepede karşıma oturdu ve iki profesyonel, karşılıklı bakıştık. Ray in neden şehir dışında bu kadar çok işinin çıktığını merak ettin mi hiç? Hayır. Neden edeyim? dedi Susan. Sadede geldim. Sence Ray in ilişkisi olabilir mi? Hayır dedi. Bence sadece evliliğimize bir mola veriyor ki bu da benim hiç hoşuma gitmiyor. Hiç kendisine doğrudan sordun mu? dedim. Tabii ki hayır. Başka bir kadın olduğunu düşünmüyorum. Bence sadece bana olan ilgisini yitirdi. Tuhaf bir pozisyonda kalmıştım. Komşumdan Ray in sadakatsizliğiyle ilgili şüphelerimi destekleyen harici bir bilgi almıştım. Tahminimce Ray bunun üzerini örtme konusunda profesyoneldi. Susan seansın geri kalanını Ray in binbir çeşit erdemini överek geçirdi. Kendi depresyonu hakkında konuşmak
304 304/411 istemedi ve kocasının olmadığı zamanlarda hissettiği yalnızlığı hafife alarak konuştu. SONRAKİ HAFTA AVRUPA DAKİ bir uluslararası Alzheimer toplantısı için konuşma hazırlayacağım için çok fazla hasta almamaya çalıştım. Sunumumun üzerinden geçtiğim sırada asistanım telefonumu çaldırdı ve Francesca Wagner diye birinin beni görmek için beklediğini ama randevusu olmadığını söyledi. Şu an çok meşgulüm. Başka bir zamana randevu ayarlayabilir misin? Denedim ama sizi görmekte ısrar ediyor dedi Laura. San Diego dan buraya kadar gelmiş, sadece birkaç dakikanızı alacakmış. Saatime bakıp Tamam, bana bir dakika ver, birazdan alırım onu dedim. PowerPoint dosyamı kapadım, masamı düzelttim ve Laura yı arayıp kadını içeri göndermesini söyledim. Francesca 20 li yaşların sonlarında, Penélope Cruz un birazcık kilolu halini andıran bir kadındı. Enerjik bir biçimde içeri girdi, masamın karşısındaki koltuğa oturdu, kollarını kavuşturdu ve ters ters bana baktı. Kızgın görünüyordu ama nedenine dair en ufak bir fikrim yoktu. Temkinli bir sesle Sizin için ne yapabilirim? dedim. Ne yapabilirsiniz söyleyeyim Doktor. Faturalarınızı karıştırıp size hiç gelmemiş insanlara hesap dökümü göndermeyi bırakabilirsiniz. Durdu, nefes aldı ve atıp tutmaya
305 305/411 devam etti. Belki de sigortayla ilgili işler çeviriyorsunuz, karşılığında bir şey gelir diye sahte faturalar düzenliyorsunuz. Neden bahsediyorsunuz siz? dedim. Anlayamıyorum. İnsanların hayatı nasıl mahvolabilir bu yüzden biliyor musunuz? Kavgalara, evliliklerin bozulmasına sebep olabilir yaptığınız şey Hem de ne uğruna? Sigorta şirketinden birkaç kuruş alma uğruna. İyice endişelenmeye başlamıştım. Kadının dengesiz bir hali vardı. Ne diye beni seçmişti? Tehlikeli miydi? Psikotik olabilirdi, çantasında bıçak ya da silah saklıyor olabilirdi. Serinkanlılığımı korumaya ve neler olduğunu anlamaya çalıştım ama kadının hararetli hali ve öfkesi düşünmemi engelliyordu. Kusura bakmayın Bayan Wagner, hâlâ neden bahsettiğinizi anlamış değilim. Bundan bahsediyorum. Çantasından bir kâğıt çıkarıp öyle sert bir şekilde masama çarptı ki yerimden sıçradım. Susan ve Ray Wagner e gönderdiğim faturaydı bu. Hemen adresi kontrol ettim ve kayıtlarımla uyuştuğunu gördüm. Peki, bu kadın nasıl almıştı faturayı? Bir akraba mıydı acaba? Postanede mi bir karışıklık olmuştu? Hem kadın neden bu kadar öfkeliydi? Bu fatura size nasıl ulaştı bilemiyorum Bayan Wagner ama size kesilmemişti dedim. Tüm bunların alt tarafı bir yazışma hatası olduğunu düşünerek rahatlamıştım. Herhalde ki bana kesilmeyecek dedi Francesca. Peki, o zaman neden sizde? Kocamın paltosunu kuru temizlemeden aldığımda cebinde buldum. Faturayı yeniden katlayıp çantasına koydu.
306 306/411 Belki başka bir Ray Wagner in ceketidir dedim mantıklı bir açıklama bulmaya çalışarak. Kadın kızgınlıkla bana baktı. Ben San Diego da yaşıyorum. Kuru temizlemecim San Diego da. Bu fatura Los Angeles ta çift terapisine giden Ray ve Susan Wagner e düzenlenmiş. Ne tür bir oyun çeviriyorsunuz siz? Bakın Bayan Wagner oyun çevirdiğim falan yok. Ama gelin neler olduğunu anlamaya çalışalım. Bir bardak su ister misiniz? Başını evet anlamında salladı. Gidip ikimize birer bardak su getirdim. Sakinleşmeye başlamıştı. Tekrar yerime oturdum. Evet, şimdi San Diego luyum demiştiniz değil mi? Evet. Kocam Ray ve bebeğimizle La Jolla da yaşıyoruz. Kocanız Ray in cebinden bu fatura çıktı öyle mi? dedim. Evet, dedim ya. Ama şu Susan Wagner kimdir, onu öğrenmek istiyorum dedi, yeniden sinirlenmeye başlayarak. Sakin konuşmaya çalışarak Francesca dedim, bana kocanı anlatır mısın? Kendisi başarılı bir iş adamı ve harika bir babadır. Ondan söz ederken yüzü aydınlandı. Ne zamandır evlisiniz? dedim. İki yıl oldu. Çok romantikti. Yatında evlendik. Kafama bir tuğla düşmüş gibi oldum. Francesca Wagner adlı bu kadının neden bu kadar öfkeli olduğunu, Susan Wagner in de son iki yıldır neden evliliğinde bir terslik hissettiğini anlamıştım. Francesca ya Susan dan bahsedemezdim, gizliliğe riayet etmem gerekiyordu. Francesca nın bu işi çözmesinin tek yolu Ray ile konuşmasıydı.
307 307/411 Francesca ortada dolandırıcılık ya da yazışma hatası falan yok ama benim sana fazla bir şey söylemem mümkün değil. Gördüğüm kadarıyla bu, seninle kocan arasında bir mesele. Bence ona sorsan iyi olacak. Francesca yine kızgınlıkla ayağa kalktı. Demek önüme duvar çekip Ray le konuşmamı söylüyorsunuz öyle mi? Ne yazık ki yapamıyorum o dediğinizi çünkü Ray yine yatıyla açıldı, cep telefonu da denizde çekmiyor. İşte bu hiç akla yatan bir şey değildi. Cep telefonlarının denizde çalıştığını biliyordum. Gigi ile Meksika ya yaptığımız gemi yolculuğunda çocukları bıraktığımız ailelerimizi en az üç defa aramıştık. Kusura bakma Francesca, yapabileceğim başka bir şey yok. Francesca çantasını kaptı ve rüzgâr gibi odadan çıktı. Tahminimce haftasonuna kadar Ray ile yüzleşemeyecekti. Ray ancak haftasonunda Susan ı sözde iş gezisi yüzünden bırakıp ona gelecekti. Ancak ertesi gün Wagner çiftiyle bir seansım vardı ve bu kaybedilen fatura konusunda Ray le yüzleşmeyi iple çekiyordum. Tam bir oyuncuydu Ray. Susan ile Fracesca yı kandırmakla kalmamış, beni de dalaveresine dâhil etmişti. Acaba karşı aktarımım beni kısmen onun sosyopatik manevralarına karşı kör mü etmişti? Ray beni kurnazca kafaya almış, tedavi amaçlı tepkilerimi yönlendirmişti. Susan a ilaçlı tedavi uygulanmalı Susan ın kendi terapisti olmalı Susan kariyeri konusundaki çelişkilerini araştırmalı Susan onu yapmalı, Susan bunu yapmalı Ama kendisi altın kalpli bir azizdi ve teknesinde yalnız
308 308/411 kalmaya hakkı vardı. Ray in birkaç seanslığına gözüme perde çekmesi belki olabilecek bir şeydi ama Susan gibi eğitimli bir psikoloğu da yıllarca üçkâğıda getirmişti. Bu işte öyle ustaydı ki onun yatına binmeyi bile hayal etmiştim. Ray in bunca zaman insanları neden kandırdığını biliyordum. Örnek bir sosyopattı o. Sosyopatlar, ya da psikiyatristlerin deyişiyle antisosyal kişilikler şahsi kazanç uğruna yaşamboyu aldatmaca sergilerler. Pişmanlık ve empatiden yoksundurlar ve başkalarını incitme ve kötü davranmayı rasyonelleştirmede sihirbaz gibidirler. İnsanlar genelde sosyopatların hırsız, cani veya katil gibi alışılmış suçlular olduğunu düşünür. Oysa zeki sosyopatlar bazen hiç yakalanmazlar ve büyük şirketlerin, milyar dolarlık saadet zincirlerinin başına geçerler. Bir işte dikiş tutturamayan, uzun vadeli ilişki sürdüremeyen ve sonunda çoğunlukla kendini hapiste bulanlar, genelde yeterince organize olmayı bilmeyen sosyopatlardır. Ray gibi nispeten başarılı bir sosyopat yakalandığında, onun tarafından kandırılanlar ilk başta şoke olur ve sarsılırlar. Yıllardır güvendikleri insanın kendilerine ihanet ettiğine inanamazlar. Her şeyi daha iyi ve daha önce anlayamadıkları için utanç duyarlar. Ray istediğini elde edebilmek için mağdurlarının duygusal ihtiyaçlarını fark etme ve tatmin etmede çok becerikliydi. Eşleri -en azından benim bildiğim ikisi- onun çifte hayat sürdüğüne inanmak istememişti, bu yüzden de ipuçlarını görmezden gelerek, onun mantığa büründürmeye çalıştığı fikirleri hemen benimsemişlerdi. Çoğumuz sosyopatik eğilimleri olan insanlarla öyle ya da böyle karşılaşırız. İnsanlara güvenmeden önce onları tanımaya
309 309/411 çalışmamızın nedeni de budur. Empati kapasitesi olanlar bile zaman zaman antisosyal davranabilirler. Bu, kimi zaman gelir vergisi beyannamesinde küçük bir hile, kimi zaman da alışveriş sepetinde unutulan derginin parasını geri dönüp verme zahmetine girmeme şeklinde ortaya çıkabilir. Ancak erkeklerin yüzde 6 sını, kadınlarınsa yüzde 1 ini etkileyen ileri sosyopatinin nedeni bilinmiyor. Bu rahatsızlık çocuklukta başlar. Yangın çıkaran ya da hayvanlara işkence eden çocuklar sosyopattır. Bu durum yetişkinlikte de kronik yalancılık ve aldatma şeklinde devam eder ve ömürboyu sürer. Antisosyal kişilik bozukluğunun şiddetine bağlı olarak semptomların bazıları ilaçlarla, psikoterapiyle veya her ikisiyle tedavi edilebilir. Ancak sosyopatinin derecesi ileriyse tedavisi yoktur. Eğer Ray tahmin ettiğim gibi gerçek bir sosyopattıysa iki eşliliği neden hayatının bu kadar geç bir döneminde başlamıştı? Belki de Susan ı evliliğin başından beri aldatıyor ama bir şekilde idare ediyordu. Belki boş yuva sendromu veya bir tür orta yaş krizi davranışlarını farklı bir aldatma boyutuna taşımıştı. Ray den bu soruların yanıtını hiç alamayabilirdim, ne de olsa gerçeklerden kaçınmakta üstüne yoktu. WAGNER LERİN RANDEVUSU YAKLAŞIRKEN Ray le yapacağım hesaplaşmayı düşünerek kendimi sürekli saatime bakarken buldum. Randevu saatini beş dakika geçtiğinde hiç gelmeyeceklerinden endişelenmeye başlamıştım ki asistanım arayıp hastaların geldiğini haber verdi. Kapıyı açtığımda karşımda sadece Susan ın durduğunu gördüm.
310 310/411 Ray geç mi gelecek? dedim. Gelmeyecek. Öyle mi? Hayalkırıklığına uğramıştım. Önce oturayım, sonra olanları anlatırım. Susan kanepeye geçti. Ben de koltuğuma oturdum ve Susan ın hal ve tavrında bir değişiklik olduğunu fark ettim. Ciddi ama kendine güvenen bir hali vardı. Üstümden koca bir yük kalkmış gibiyim dedi. Depresyondaydıysam da artık değilim. Neler hissediyorsun? dedim. Öfke dedi. O adi herifin başka bir ailesi varmış. İnanabiliyor musunuz? Ben miymişim terapiye ihtiyacı olan? Asıl onun hapse atılmaya ihtiyacı var. Ne oldu? dedim. Buruk bir ifadeyle gülümsedi. İki numaralı Bayan Ray Wagner tarafından ziyaret edildim. Bu arada kadının bir yaşında çok sevimli de bir oğlu var. Anlaşıldı ki kendisi Cuma dan Pazartesi ye Ray in cazibesinden faydalanırmış. Ha, yatlara da bayılıyormuş. 30 yılımı bir yalancı ve hilekârla, lanet olası bir sosyopatla geçirmişim. Kim bilir ilişkimiz boyunca kaç kadına kur yaptı, kaç kadınla evlendi. Susan, öteki Bayan Wagner in dün beni de ziyaret ettiğini söylemek istiyorum sana. Ray in ceketinin cebinde benim fatura dökümlerinden birini yakalamış dedim. Evet, biliyorum dedi Susan, acı acı. Her şeyi anlattı bana. Çıldırtıcı bir şey ama bir o kadar da şaşırtıcı. Öyle utanıyorum ki anlatamam. Bunca zamandır nasıl anlamadım?
311 311/411 Evlendiğimi, birlikte üç çocuk yetiştirdiğimi sandığım adam gerçekte hiç var olmamış meğer. Hah, asıl şuna bayılacaksınız; işimle çok meşgul olduğum ve ona yeterince ilgi göstermediğim için her şey benim hatammış! Peki, şimdi ne olacak? Evden attım onu. O fiyakacı yalancıyla hayatımı yeterince heba ettim. Bir daha asla suratını görmek istemiyorum. Sadece çocuklar için üzülüyorum. Ray le yüzleşme fırsatını bulamamış olsam da Susan ın onunla başedişini dinlemekten tatmin duydum. Tatminimin kısmen kendi karşı aktarımımdan kaynaklandığını biliyordum. Ray in aldatmacasının boyutlarını kavrama konusundaki başarısızlığımın, mutlu bir aile erkeği olarak onunla gereğinden fazla özdeşleşmemle bir ilgisi olabilirdi. Ayrıca, içten içe, profesyonel bir terapistin -Susan veya ben- oyuna getirilebileceğini de kabullenmek istememiştim. Fakat bu konuda perspektif sahibi olmaya başlamıştım. Aslında kısa süreliğine de olsa Ray in çevirdiği dümene kapılmam, Susan ın yaşadıklarını anlamamı sağlamıştı ve bu sayede onun da kendisi hakkında aydınlanmasına yardımcı olmuştum. Susan benimle altı ay daha psikoterapiye devam etti. San Diego daki Francesca Wagner ile bağlantısını kesmedi. Doğrusu şaşırmadım çünkü aynı insan tarafından mağdur edilenlerin arasında bağ oluşması sıkça görülen bir durumdur. Susan ile Francesca nın Ray i evden atmasından kısa süre sonra Ray ikisinin de hayatından çıktı. Susan ile ben, onun başka bir eyalette veya dünyanın başka bir yerinde kim bilir kaç eşle, yeni bir hayata başladığını düşündük. Kendisi de bir
312 312/411 terapist olarak Susan, Ray gibi bir sosyopatın asla değişmeyeceğini biliyordu. Ancak yine de tanıdığını sandığı ve yıllarca sevdiği Ray in ardından hüznünü yaşamaya ihtiyacı vardı. Kendisine şimdi çok bariz görünen sadakatsizliğe dair ipuçlarını görmezden gelmenin utancıyla başetmesi biraz zamanını aldı. İlginçtir ki Ray in Susan ın yetiştirilişi ve kariyerine ilişkin hisleri hakkında söylediklerinde bir gerçeklik payı vardı. Ben de Susan ın bu sorunları daha iyi anlamasına yardımcı oldum. Susan ın terapiyi bırakmasından bir yıl sonraya kadar Ray i hiç düşünmemiştim. Bir gün Gigi ile evde televizyon seyrediyorduk. Gigi in kumandayı ele geçirdiği, kanaldan kanala dolaştığı ender akşamlardan biriydi. Tam kumandayı kapacağım sırada klasik film kanalında durdu. Ekrandaki Charles Boyer ve Ingrid Bergman dı. Ah, bu çok güzel dedi Gigi, bayılıyorum bu filme. Adı neydi? Gaslight / Işıklar Sönerken. Bu adam öyle yalancı ki, karısını asıl delinin o olduğuna inandırıyor. Ray neler yapıyor acaba diye düşündüm. Muhtemelen kaçamaklarına alet ettiği yatıyla okyanuslarda dolanıyor, başka Bayan Wagner leri mağdur ediyordu. Belki liman yetkilileri onu sonunda yakalamışlardı, belki de korsanların eline düşmüştü. Anlamadığı şuydu ki karadayken bile denizlerde kaybolmuş gibiydi.
313 ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Bitimsiz alışveriş 2004 Kışı
314 314/411 ARALIK IN İLK GÜNLERİYDİ VE HERKES tatil hazırlığı içindeydi. Bense Ulusal Sağlık Enstitüleri nden harika bir haber almıştım; başvurduğum büyük bir çalışma fonunun ödemesi kabul edilmişti. Diğer bir deyişle, araştırma ekibim ve ben, bundan sonra en az beş yıl fon konusunu dert etmek zorunda kalmayacaktık. Araştırma dünyasında bu anlar, kutlama gerektiren sayılı anlardan biridir. Gerçi fon için başvurduğunuzda alamamaktan endişe edersiniz, aldığınızda ise çalışmayı tamamlayamamaktan ya da daha kötüsü, elde edeceğiniz sonuçların umduğunuz gibi olmamasından korkarsınız. Ama bu akşam kutlama akşamıydı ve ben ailemi La Cienaga nın gözde Japon restoranlarından birine götürüyordum. Sushi ye hepimiz bayılıyorduk, ayrıca çocuklar da bu sayede lüks bir yeri deneme fırsatını yakalayacaktı. 12 yaşındaki kızım Rachel gitmeyi reddettiği için geç kalmıştık. Rachel üstüne giyecek havalı bir şey bulamıyordu. Gigi onu memnun etmek için kendi gardrobundan birkaç giysi verdi ve artık ortaokula geçtiği için haftaya onu alışverişe götüreceğine söz verdi. Kadınların, hatta ergenlik öncesi kızların, kıyafete verdiği önem, beni daima hayrete düşürmüştür. Ertesi gün Brenda Livingston isimli bir kadın aradı. 10 yıl kadar önce 30 lu yaşlarındayken sevimsiz bir boşanma döneminde bana tedaviye gelmişti. Şimdi ise telefonda ağlayarak, büyük bir kriz yaşadığını, aklına arayacak başka birinin gelmediğini söylüyordu. Onu yatıştırdım ve ertesi gün, öğleden sonraya randevu verdim.
315 315/411 O gece evde, akşam yemeğinde Rachel Cumartesi günü Caroline ın doğum günü partisine gidiyorum, ona hediye almam gerek dedi. 12 yaşına girecek değil mi? dedi Gigi. Hı hı diye cevap verdi Rachel. Tamam, ben güzel bir şey alırım ona dedi Gigi. Yemeğimizi bitirdik, çocuklar sofrayı topladılar ve odalarına çekilmek için izin istediler. Gigi yle ben salonda kaldık. Neyin var senin bu gece? Aklın başka yerde gibi dedi Gigi. Eskiden tanıdığım bir kadını düşünüyorum dedim. Bir kadını düşünüyorsun ha? Ne güzel, ailene düşkünlüğün gözlerimi yaşarttı doğrusu. Eskiden tedavi ettiğim bir kadın. Bugün yaşadığı bir kriz yüzünden aradı da dedim. Bu defalık affediyorum ama bir dahaki sefere ceza olarak ayak masajı yaparsın ona göre. Bulaşıkları yıkarken eski hastamı düşündüm. Brenda üst düzey yöneticilik yapan ama ailesinde ve evliliğinde zorluklar yaşayan kariyer odaklı kadınlarla pek çok ortak özelliğe sahipti. Onu tedavi ettiğim süre içinde büyük bir reklam şirketinin genel müdür yardımcısı olarak haftada altmış saat çalışıyordu. Alanında en üst düzeylere erişmişti ama hayatından tatmin olmuyor, nedenini de bilemiyordu. Brenda nın duygularıyla başetme yöntemi aşırı yemek ti. Evliliğinin dağılıp gittiği günlerde Brenda nın bazı yiyecekleri gün içinde renklerine göre yeme saplantısı geliştirdiğini
316 316/411 hatırlıyordum. Kahvaltı kahverengiydi: Kahve, buğday ekmeği, arada bir de bir kâse tahıllı gevrek. Öğle yemeği beyazdı: Tavuk göğsü veya balık çorbası ve pilav. Gece geç vakitte daha koyu tonlarla midesini doldurmayı seviyordu: Çikolata, kakaolu kek ve sıcak çikolatalı kek. Çok zayıftan aşırı kiloluya kadar değişen bir aralıkta gidip geliyordu. Terapi sürecinde bir ara neredeyse 20 kilo almıştı. Bir meslektaşı onu hamile olduğu için tebrik ettiğinde ne kadar utandığını hatırlıyordum. Brenda nın baş sorunu annesiydi. Ne yaparsa yapsın annesinin gözüne giremiyordu ama o her anını annesinden onay almaya çalışarak geçiriyordu. Giydiği kıyafetler, girdiği ve takip ettiği işler, hatta seçtiği erkekler Bunların hiçbiri anneyi hiçbir zaman memnun etmiyordu. Yine de iş annesinin kusurlarını görmeye geldiğinde Brenda nın gözü kör oluyordu. Ardından tam terapide ilerleme kaydettiğimizi düşündüğüm bir sırada iyileştiğini söyleyerek tedaviyi bırakmıştı. Hastaların bilinçdışı çatışmalarının farkına ilk vardıklarında terapiyi bırakmaları görülmemiş şey değildir. Semptomların ardına gizlenen acı verici hisler ve anılarla yüzleşmek kolay değildir. Bu rahatsızlık verici duygulardan kaçınabilmek için hastanın zihni kimi zaman onu iyileştiği ve artık terapiste ihtiyaç duymadığı yönünde kandırır. Hasta böylece asıl sorunu deşen terapisti aradan çıkararak, kendisini gerçekte rahatsız eden şeyi bastırmaya ya da unutmaya devam eder. Brenda iyileştiğini söylediğinde aslında henüz başetmeye hazır olmadığı duygulardan kaçtığından neredeyse emindim. O günlerde psikoterapist olarak deneyimim daha azdı ve onun ani
317 317/411 kaçışı biraz moralimi bozmuştu. Vakti gelmeden önce gidenlerin genelde tedaviyi sürdürecek duygusal güçten yoksun, kronik hastalar olduğunu biliyordum. Yine de ani gidişini düşündüğümde sorunlarını araştırırken Brenda nın fazla üzerine gitmiş olabileceğimi fark ettim. Bu olası yanlış adımı aklımın bir köşesine yazdım ve bu defa, fırsatım olursa, daha yavaş ilerlemeye ant içtim. BRENDA CUMA GÜNÜ siyah döpiyesiyle şık ve zarif bir görünüm içinde ofisime geldi. Son moda Jennifer Aniston saç kesimiyle artık sarışındı. Kocaman şık çantasını kanepenin yanına koyduktan sonra oturdu. Sigarasını yakmaya hazırlandığı sırada sigara içilmez kuralını hatırladı. Gülümsedi. Merhaba Dr Small. Sizi gördüğüme sevindim. Saçınıza düşen aklar yakışmış. Havalı olmuşsunuz. Şöyle bir gülümsemeden edemedim. Ben de seni gördüğüme sevindim Brenda dedim. Neler oluyor, anlatsana. Bir kriz yaşadığından bahsettin? Evet. Üç yıldır Richard la evliyim ama o artık imkânsız biri oldu. Bir kez daha boşanmak istemiyorum ama Richard beni terk etmekle tehdit ediyor. Neden? Bir sorunum olduğunu düşünüyor da ondan. Daha doğrusu bir sürü sorunum olduğunu düşünüyor. İşim, annem, alışverişim Çok fazla para harcadığımdan şikâyet ediyor. O kim ki bana öyle diyor? O aptal evlilik sözleşmesini imzaladım işte, kendi param var benim. Sana evlilik sözleşmesi mi imzalattı? dedim.
318 318/411 Tabii ki. Bu günlerde herkes yapıyor bunu. Ama Richard buna rağmen bir dolar harcasam kendini kaybediyor. Güya benim için endişeleniyormuş, hâlbuki ben çok tutumluyum. Sadece indirimlerden alışveriş yapıyorum. Dün Saks da her şeyde yüzde 40 indirim vardı, Saks First kartını kullanırsan, onun da üzerinden yüzde 15 Ki ben de kullandım tabii. Aptal mıyım, tabii ki kullanırım. Neredeyse beş dolara muhteşem, siyah bir Dolce elbise aldım Tamam, beş değil, 900 dolara, ama bedava gibi bir fiyat, o elbise için. Ha bir de ne var, biliyor musunuz? Ki yemin ederim hayatımda böyle bir şey yapmamıştım, yok denecek fiyata mor bir Versace aldım. İnanın bana gardrobum siyah ve gri döpiyeslerle dolu, birkaç tane de kırık beyaz kokteyl elbisesi. Şimdiye kadar hiç mor bir şey almamıştım! Richard mutlu olmalı benim adıma. İşi genişletiyorum ne de olsa! Alışveriş zaferlerini dinlerken Brenda yı üç bin dolarlık mor bir elbiseyi, muhtemelen hiç giymediği, birbirinin aynı 40 siyah elbisenin arasına sıkıştırmaya çalışırken hayal ettim. Acaba 10 yıl önceki yeme sorununun yerini yeni bir saplantı, yani alışveriş mi almıştı? Daha da önemlisi, şimdiki krize altta yatan hangi duygular ya da çatışmalar yol açmıştı? Brenda bir şeyler söylememi bekliyordu. Gardrobunu genişletmen çok güzel Brenda. Sence o mor elbiseyi hiç giyecek misin? Bilmem ki dedi aldırışsız bir tavırla yazın giyerim belki. Ama gerçekten çok güzel ve gardrobuma renk katıyor! Gülümsedim. Hâlâ o reklam ajansında mı çalışıyorsun?
319 319/411 Artık kıdemli genel müdür yardımcısı olarak yeni müşterilere bakıyorum. Yeni pozisyonumda saatlerimi de kendim belirliyorum. Böylece alışveriş yapacak, beğenmediklerimi iade edecek, sonra biraz daha alışveriş yapacak bolca vaktim oluyor. Kahkaha attı. Alışveriş sohbeti beni hem güldürmüş hem de endişelendirmişti ama konuyu bu meşgaleyi tetikleyebilecek nedenlere doğru kaydırmak istiyordum. Belki sohbeti ilişkisine geri döndürmek krizin altında yatan çatışmaları ortaya çıkarmamızı sağlardı. Richard ın seninle ve annenle meselesi nedir? dedim. Brenda nın ağzından Richard ın ilişkiye bakışını dinlemek, gerçekte olup bitenleri anlamamı sağlayabilirdi. İnsan davranışına ilişkin genel ilkelerden birine göre olumsuz bir şeyi kendimizden çok, başkalarında görmemiz kolaydır. Bu zihinsel süreç kimi zaman terapistlere tedavi sürecinde yol gösterir. Çoğu zaman başkalarında bizi en çok rahatsız eden özellikler, kendi sahip olduğumuz özelliklerdir. Bu özellikleri başkasında görmek bizi kızdırabilir ama onları kendimizde görmeyi asla kabul edemeyiz. Richard ın Brenda ya ilişkin şikâyetleri onun kendine ait sorunlarını da yansıtıyor olabilirdi ama Brenda nın Richard la ilgili yakınmaları bizi Brenda nın şu anki sorunlarının ardında yatan çatışmalara da götürebilirdi. 50 li yaşlarda, yetişkin bir adamın 80 yaşındaki annemi kıskandığına inanabiliyor musunuz? Olacak şey değil! Ne zaman annemle telefonda konuşsam deliriyor. Ne sıklıkta konuşuyorsun? dedim.
320 320/411 Günde bir ya da iki defa arıyor. Ne olmuş ki? Yalnızlık çekiyor muhtemelen, ben de neşelendiriyorum onu. Richard anneme ondan daha fazla ilgi gösterdiğimi söylüyor. Gerçekten öyle olabilir mi acaba diye düşündüm. Devam etti. Tam bebek yani. Üstelik işimi de kıskanıyor! Sürekli ofisimi arayıp özledim seni falan gibi aptalca şeyler söylüyor ama ben biliyorum ki aslında bir şekilde kendini işime dâhil etmeye çalışıyor. Neden böyle bir şey yapsın? dedim. Hayatımda onu içermeyen bir şeyimin olması fikrine dayanamıyor da, ondan. Günboyu annemden ve kocamdan telefonlar alıyorum. İş yapacak vaktim kalmıyor neredeyse! Brenda konuşmasını sürdürürken aklıma belli ki hiç iyileşme sağlamamış olan, eski tedavi sürecinde fark ettiğim temel bir sorun geldi. Hayatında onunla ilgileniyor görünen kaç kişi olursa olsun -kocası, annesi, iş arkadaşları, dostları- Brenda kendini her zaman yalnız hissediyordu. Sorun kısmen çevresini, tıpkı narsistik ve ilgiye muhtaç annesi gibi, ona kendini bağımsız hissettirecek duygusal alan tanımayan insanlarla kuşatmasından kaynaklanıyordu. Tahminime göre Brenda kendini sevilmeye layık hissetmediği için, etrafını sevgi gösteremeyecek kadar bencil insanlarla çevrelemişti. Brenda tüm sorunlarının temelinde babasını erken yaşta kaybetmesinin yattığına inanıyordu. Beynindeki habis tümör yüzünden babası Brenda 12 yaşındayken ölmüştü. Annesi ise bunu izleyen 40 yıl boyunca yastan çıkmamıştı. Babasının ölümü Brenda yı etkilemişti hiç şüphesiz ama ben, annenin Brenda yla empati kurma kabiliyetinden yoksun oluşunun,
321 321/411 Brenda nın psikolojik tecridinde ve özsaygı eksikliğinde daha güçlü bir etkisi olduğunu düşünüyordum. Annedeki narsisizmi ve esirgeyici kişiliği tanımlayan olaylar da son derece çarpıcıydı. Brenda nın anlattığı, 17 yaşında yaşanmış bir olayı hatırlıyordum. Brenda erkek arkadaşıyla buluşmadan eve yarım saat geç gelince annesi öyle sinirlenmişti ki bir hafta onunla konuşmamıştı. Önceki terapimizde Brenda annesinin sorunlarına olan katkısını kavramaya hazır değildi. Bütün meselesi babasının ölümü, annesinin yaşadığı yürek yakan acı ve adi kocasının bunları hiç anlamayışıydı. Annen Richard hakkında ne hissediyor? dedim. Saygın bir avukat olmasından çok memnun. Aslında Richard annemin şimdiye kadar hayatıma giren erkekler içinde onayladığı tek kişi. Haberlere falan çıksa epey heyecanlanıyor. Bütün arkadaşlarına gururla anlatıyor. Kavga ettiğimizi falan söylersem ilk cevabı Yine ne yaptın? oluyor. Sinir oluyorum bu lafa. Sanki Richard muhteşem biri de, ben ona sahip olduğum için şanslıyım. Richard ile evliliğimin hayatımdaki en büyük başarı olduğunu düşünüyor. İşimi ciddiye bile almıyor. Ağlayacakmış gibi görünüyordu, mendil kutusunu uzattım. Annesinin kendi üzerindeki gücünü açığa vurduğu için utanarak aldı mendili. Brenda nın kriz diye algıladığı şeyi yavaş yavaş çözmeye başlamıştım. Şimdi nihayet Richard üzerinden annesinin onayını alıyordu ama evliliği çıkmaza girdiği için, o onayı kaybetmekten korkuyordu. Bu kriz onun, ister kocası olsun ister annesi ya da terapisti, insanlarla yakınlaşmakta neden sorun
322 322/411 yaşadığını anlaması için fırsat olabilirdi. Şu an yardım alma cesaretini bulacak bir acı içindeydi ve onu korkutup kaçırmadan o yardımı sunmak benim işim, daha doğrusu zorlu görevimdi. Seansın geri kalan kısmında Brenda beni yeme sorunlarını geride bıraktığına ikna etmeye çalıştı. Dediğine göre son beş yıldır şimdiki kilosundaydı. Birlikte bir terapi planı konuştuk ve haftada iki defa görüşme ayarladık. Cumartesi sabahı kahvaltıdan sonra oğlum Harry i arkadaşının evine gitmesi için hazırlıyordum. Gigi Rachel a Caroline in doğum günü için Gap ten aldığı çantayı gösterdi. Rachel çantayı beğendi. Birlikte hediyeyi paketleyip bir de kart hazırladılar. Bense Harry i bırakmak ve evle ilgili birkaç işi halletmek üzere çıktım. Ampul, köpek maması ve çit budayıcı gibi şeyler satın aldım. Sonra da e-postalarıma bakmak için ofisime uğradım. Bir baktım ki koca bir gün göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş. Eve döndüğümde kendimi bir krizin ortasında buldum. Rachel odasında ağlıyordu, Gigi ise mutfak dolaplarının kapaklarını çarpıp duruyordu. Hayatım ne oldu? dedim, Gigi ye. Ne olsun işte Rachel partiye gitti. Her şey iyiydi hoştu. Sonra Caroline hediyesini açtı, Gap çantasına bayıldı. Ama bir sonraki hediye Coach çantası çıktı. O çanta büyükler için ve pahalı bir şey değil mi? dedim. Evet, 12 yaşındaki çocuğa alınacak bir hediye değil dedi. Ama anlaşılan Batı Yakası nda çocuklar birbirlerine böyle hediyeler veriyorlar. Tabii Rachel verdiği hediyeden utandı,
323 323/411 şimdi de bana kızıyor. Coach marka çantanın uygunsuz bir hediye olduğunu anlatmaya çalıştım ama dinlemiyor. Eşyaların değeri ve fiyatı arasındaki ayrım hakkında en ufak bir fikri yok. Tek istediği akranlarıyla uyum sağlamak. Kötü bir şey mi ki bu? Hepimiz istemez miyiz? dedim. İsteriz tabii de Rachel şımartılmış zengin çocuklarının gittiği pahalı bir özel okula gidiyor. Bizim öyle bir paramız olmadığını ve paranın de her şey demek olmadığını anlaması gerek. Gigi kendine bir bardak şarap koyarak masaya oturdu. Belki de onu o okula göndermekle biz hata ettik. Öyle şeyler her okulda olur dedim. Çocuklarımıza bu dersi bir ara vermemiz gerekiyordu zaten. Neden şimdi vermeyelim? Doğru. Ama ben ne olursa olsun 12 yaşındaki çocuğa Coach çanta vermeyeceğim, orası kesin. Alışverişin, özellikle de kız çocuklar açısından hayatın ne kadar erken döneminde bir meseleye dönüştüğünü görmek beni şaşırmıştı. Çocuklar ürün daha iyi olmasa bile marka ayırt etmenin ve yüksek fiyatın, daha yüksek statüyü temsil ettiğini öğreniyorlardı. Tabii aynı şey erkekler için de geçerliydi. Bana Armani takım elbise giyip Ferrari sürmek istemeyen tek bir erkek gösterin. Güzel modellerin gıptayla bakılan eşyaları kullandığı ya da giydiği reklamlara sürekli maruz kalıyoruz. Çocukların bile o eşyaları istemesine şaşmamalı. BRENDA ERTESİ HAFTA OFİSİME geldiğinde üstünde yine pahalı bir markanın giysileri, ayağında timsah derisinden ayakkabılar vardı. Tek bir dakika harcamadan
324 324/411 kocasını şikâyete başladı. Bakın, ben Richard ın gerçek yüzünü görebiliyorum. Temelde duygusal olgunluğa erişememiş, aşırı kontrolcü biri o. Evlendiğinizde bu konuda herhangi bir fikrin var mıydı? dedim. Tabii ki hayır. Âşıktım ona. Bana prensesmişim gibi davranıyordu. Hiç eleştirmiyordu. Şimdi eleştirilerinin ardı arkası kesilmiyor. Zor oluyordur senin için dedim. Evet, ama ben onunla nasıl başa çıkacağımı biliyorum. Peki ya annen? O da seni yakından kontrol etmek istiyor mu? dedim. Tabii ki hayır. O 80 yaşında, yalnız bir kadın. Suç mu ki bu? Brenda hâlâ annesinin hatalarını göremiyordu. Onu nedense el üstünde tutma ihtiyacı duyuyordu. Brenda annende hiç hata görmemen benim dikkatimi çekiyor, onu korumak zorunda hissediyorsun sanki kendini. Ne demeye çalışıyorsunuz Dr Small? Biliyorsun, annen ilk kocanı eleştiriyordu, sonunda da kocanla ayrıldınız dedim. Adam pisliğin teki olduğu için ayrıldık. Annemle bir ilgisi yoktu. Eşarbıyla oynamaya başladı. Bu arada, kaşmir şalımı nasıl buldunuz? Evden erken çıkmışım, bari alışveriş merkezine uğrayayım dedim. Harika değil mi? Ne zaman bir şeyler keşfetmenin eşiğine gelsek Brenda konuyu değiştiriyordu. Genelde de son alışveriş macerasına geçiş yapıyordu. Alışveriş onu rahatsız eden gerçek nedenlerin
325 325/411 üzerini örten sis perdesi gibiydi. Terapinin ilk haftalarında yorumlarımda ileri gitmedim. Brenda nın bilinçaltının fazlaca derinlerini irdelemek, kaldıramayacağı kadar büyük bir kaygı yaratabilirdi. Onun yerine yavaş yavaş terapötik ittifak kurmak için yaşadığı zorlukları ve engellenmeleri anladığımı belli ettim. Brenda insanları nasıl kendinden uzak tuttuğunun farkında değildi ama terapi sürecinde insanlarla arasındaki mesafeyi korumak için kullandığı yöntemler ortaya çıkmaya başladı. Yakınlıktan kaçmadığı zamanlarda, başkalarını kendinden uzak duracakları şekilde idare ediyordu. Birkaç hafta sonra Brenda Salı randevusuna 10 dakika gecikerek, telaşla içeri girdi. Elindeki kocaman alışveriş torbaları yüzünden nefes nefese kalmıştı. Kendini kanepeye attı, geç kaldığı için özür diledi. Aslında erken gelmiştim dedi birkaç dakika Neiman Marcus a gireyim dedim. Söyler misin Brenda, ne hissettin oraya gittiğinde? Alışverişe çıkmak nasıl bir duygu uyandırıyor sende? Soru sorar gibi yüzüme baktı. Nasıl olsun İyi hissediyorum kendimi. Güçlü hissediyorum Enerji doluyorum. Kontrol bende oluyor, etrafımdaki herkes nefesini tutarak kararımı bekliyor. Ayrıca her an gözümün içine bakan koca bir reklam ajansının sorumluluğundan da kurtuluyorum. Bazen sırf o satış elemanları üzerinde kontrol sahibi olmanın yarattığı başdöndürücü duyguyu yaşamak için sevmediğim şeyleri aldığım bile oluyor. Eğer gerçekten sevmişsem, o zaman daha da iyi oluyor. Ona dokunduğumda, baktığımda, üzerine giydiğimde heyecandan ürperiyorum. Avlanan ve avlayan
326 326/411 heyecanı var bunda. Seks gibi, ama daha iyi; en azından bazı zamanlarda. Konuşurken transa geçmiş gibiydi. Yüzünde uzaklara dalıp gitmiş gibi bir ifade vardı. İlk içkisini tarif eden bir alkoliği anımsattı bana. Bu duygu kalıcı oluyor mu? dedim. Şey, hayır, pek olmuyor. Eve gelip aldıklarımı dolaba yerleştirene kadar devam ediyor. Richard için yeni ve seksi bir şey giydiğimde o hep fiyatını öğrenmek istiyor. Sonunda aldıklarımın çoğunu geri götürüyorum. Geri verince rahatlıyorum ama çok da utanıyorum. Öyle mi? dedim. Eh, tabii. O heyecan verici avlar kısa sürede ışıltısını kaybediyor dedi. Tüm bu alışveriş ve iade işinin boş vaktin büyük bölümünü doldurduğunu ve Brenda için derinlerde yatan psikolojik sorunlardan kaçınmanın etkili bir yolu haline geldiğini anlamıştım. Anlaşılan Brenda yeme bağımlılığının yerine alışveriş bağımlılığını koymuştu. Bunun teknik terimi onyomani ydi. Yunanca da onios satış için mania ise delilik anlamına gelir. Brenda nın dürtüsel ve saplantılı davranış özellikleri yeni bir amaca doğru kaymıştı; alışveriş yapma ve iade etme. Brenda henüz bağımlılık eğilimlerinin yeni bir amaca saplandığının farkında değildi. Terapide bir sonraki adım onun bu tekrarlanan yapıyı fark etmesine ve anlamasına yardımcı olmaktı. Tedaviyi yine yarıda bırakıp kaçmasını istemiyordum ama onu biraz daha zorlamam gerekiyordu. Peki, Brenda, burada sürekli tekrarlanan bir yapı görüyor musun? dedim.
327 327/411 Nasıl yani? Şöyle ki, artık aşırı yemek yemiyorsun ama görünüşe bakılırsa yeni bir meşgalen var; aşırı alışveriş dedim. Yerinde kıpırdandı. Neden bahsediyorsunuz siz? Bir bağımlılığın yerine başka bir bağımlılığı koydun dedim dikkatle. Brenda kızgınlıkla bana baktı. Şu televizyona çıkan akıl doktorları gibi konuştunuz biliyor musunuz? Teoriniz biraz basmakalıp olmadı mı Dr Small? Psikolojik zırvalamalar duyduğum anda içimden yine terapiyi bırakıp gitmek geliyor. Bence hiç iyi bir fikir olmaz Brenda. Alışverişkolik ya da adı neyse ondan değilim ben. Sadece rahatlatıyor alışveriş beni. Eğilip çantasına uzandığını görünce Tamam, buraya kadarmış, gidiyor diye düşündüm ama sadece sigarasını çıkardı. Sigara içilmez kuralının canı cehenneme. Sigarasının kalmadığını fark edince paketi öfkeyle buruşturup yeniden çantasına tıktı. Bir süre sakız arandıktan sonra iki tane bulup ağzına attı. Çıkıp gitmediğine sevinmiştim, savunmaya geçişine ise hiç şaşırmamıştım. Brenda ilk seferinde terapiyi iyileştiği için değil, kendi deyişiyle benim psikolojik zırvalamalarım yüzünden bıraktığını itiraf etmişti. Belki bu noktada biraz ilerleme kaydetme şansını yakalayabilirdik. Kendimize dürüst bir gözle bakabilmek hiçbirimiz için kolay değil Brenda. Bana kalırsa bir kontrol savaşımın olduğunu kabul etmekte zorlanıyorsun sen. Bu savaşım hayatının pekçok alanında karşına çıkıyor; yemek, giyim, iş, ilişkiler.
328 328/411 Brenda eğlenmiş gibi görünüyordu. Beni nelerin harekete geçirdiğini gerçekten bildiğinizi sanıyorsunuz değil mi? Söylediğimi bir düşünsen zararı olmaz. Seni alışverişe iten şeyin kontrol duygusu olduğunu anlatmıştın ama o duygu kalıcı değildir. İster alışverişkoliklik ister bağımlılık ister zorlanım, adına ne dersek diyelim önemli değil. Önemli olan senin bir problemin olduğunu kabul etmen. Brenda başını iki yana sallayarak pencereye gitti. Konuşmaya devam ettim. Sence bu durum daha iyiye mi gidiyor Kötüye mi? Brenda sakızını bir peçetenin içine koyarak odayı arşınlamaya başladı. Bilemiyorum Annemle Richard hiç onaylamıyor, orası kesin. Tecrübelerime göre insanlar bağımlılıklarını bir kriz çıkana ve mecbur kalana kadar hiç ele almıyor. Sen de Richard ı kendinden uzaklaştırana, borca batana ve muhtemelen kariyerini riske atana kadar beklemek mi istiyorsun? Dolaşmayı bırakıp Tabii ki hayır dedi. Sadece kaygılı bir insanım ben, alışveriş yapınca da rahatlıyorum. Ama itiraf edeyim ki eve geldiğimde kendimi kötü hissediyorum, hatta pişmanlık duyuyorum ve tüm aldıklarımın yok olup gitmesini istiyorum. Richard alışveriş konusunda beni öyle boğuyor ki madem her halükârda yakama yapışacak, bari alışverişimi yapayım diyorum. İşte bu aptal alışveriş olayı ve Richard ın tepkisi hakkında bunları hissediyorum. İş öyle bir noktaya geldi ki artık paketleri eve gizlice sokuyorum. Richard çalışmadığım her an alışveriş yaptığımı düşünüyor. Biliyor
329 329/411 musunuz, haklı belki de Yenilgiye uğramış gibi bir tavırla kanepeye çöktü. Kötü durumdayım sanırım Dr Small. Yardıma ihtiyacım var benim. Rahatlamıştım. Brenda nihayet bağımlılığını kabul etmiş, yardım istemişti. İşte şimdi çalışmaya başlayabilirdik. Sonraki iki hafta içinde Brenda 12 adımlık İsimsiz Borçlular programına başladı. Söylediğine göre toplantılar ilk başta ona aşırı duygusal görünmüştü ama bir süre sonra diğer alışveriş bağımlılarıyla konuşmak ona birileri tarafından anlaşıldığını hissettirmişti. Gruptakiler alışverişin yaşattığı heyecanı, iade etmenin yaşattığı utancı ve rahatlamayı çok iyi anlıyorlardı. İçlerinden Brenda gibi bazıları alkol, yeme gibi başka bağımlılıklar da yaşamış, oradan alışverişe geçiş yapmıştı. Grup toplantılarına ve benimle birlikte terapiye ek olarak Brenda ya düşük dozda antidepresan Wellbutrin verdim. Bu onun moralini yükselterek bazı saplantılı davranışlarını yatıştırdı. Beyindeki alkol veya uyuşturucu bağımlılığını güçlendiren sinir yolları aynı zamanda yemek, seks, alışveriş ve kumar da dâhil, hemen her tür zevk kaynağını odak alan saplantılı davranışları denetler. Bir şeyler alışveriş yapma dürtüsünü harekete geçirdiğinde Brenda nın beyni ve diğer organları göz alıcı çanta, ayakkabı ve elbise görüntülerine otomatik olarak tepki veriyordu; kalp atışları yavaşlıyor, beyin damarları genişliyordu. Onun zihnini arzu nesnesine odaklayan fizyolojik bir tepkiydi bu. Brenda nın alışverişleri tam gelişmiş bağımlılığın tüm tuzaklarını içeriyordu. Bir alışveriş macerasını tarif etmek bile onda zevk dalgası uyandırıyordu. Bu öforik (mest edici)
330 330/411 duygular beyindeki kimyasal değişimlerle yakından bağlantılıdır. Söz konusu değişimler bağımlılıkla ilgili tüm davranışları denetler. Sinir iletici dopamin de işin bir parçasıdır. Dopamin hem ödülü hem de cezayı düzenleyen beyinsel bir mesaj taşıyıcıdır. Bağımlı kişi zorlanımlı olarak haz duygusunu arar, arzular ve yeniden yaratır. Dopamin, mesajları beynin zevk merkezlerine taşıyarak, bağımlıların haz veren eylemleri durmadan tekrarlamalarına neden olur; kişi artık ilk baştaki zevki yaşamıyor ve eylemin yarattığı olumsuz sonuçların farkına varıyor olsa bile Üstelik bir bağımlılık hakimiyeti ele geçirirken, beynin karar alma ve muhakemeden sorumlu ön lobu giderek hakimiyeti kaybeder. Benim terapideki amacım Brenda ya dopamin zevklerini denetim altında tutmasını sağlayacak içgörü ve mantığı kazandırmaktı. Terapinin ilerleyen aşamalarında Brenda nın hayatında stres yaratan ve alışveriş dürtüsünü harekete geçiren etkenleri daha iyi irdeledik. Brenda ayrıca annesinden ve Richard dan onay almayı ne kadar arzuladığını görmeye başladı. Bu arada 12 adımlık programa aksatmadan devam etti, semptomları iyileşti, hatta sigarayı bile bıraktı. Bu konuda tahminimce Wellbutrin in de yararı oldu. Ancak Brenda nın alışveriş saplantısının neden bu kadar şiddetli olduğunu hâlâ tam olarak anlayabilmiş değildim. Alışverişi pek çok kadın sever. Gigi nin sevdiğini gayet iyi biliyordum, hatta ergenliğe henüz girmemiş olan kızım bile iyice hoşlanmaya başlıyordu. Ama onlar imkânların ötesinde alışveriş yapmıyor, bir şeyi sadece ihtiyaç duyduklarında satın alıyorlardı. Brenda nın tarif ettiği duygusal haz ve çöküşleri
331 331/411 onlar da bir noktaya kadar hissediyorlardı muhtemelen ama bağımlı değillerdi Bildiğim kadarıyla. SEKİZ HAFTA KADAR SONRA Charlie Simon ile kahve içmek üzere her Çarşamba olduğu gibi yürüyerek Westwood a gittim. Charlie ile UCLA daki geriatrik psikiyatri eğitimimiz boyunca arkadaşlığımızı sürdürmüştük ama o sonradan serbest hekimlikte karar kılmıştı. Yıllar içinde düzenli olarak bir araya geldik ve vaktimizin bol, sorumluluğumuzun az olduğu o eski, kaygısız günleri andık. Bir yandan da birbirimizin hayatında (serbest hekimliğe karşı üniversite hayatı) neler olup bittiğini takip ettik. Charlie Starbucks ta LA Times ın spor sayfasını okuyarak, beni bekliyordu. Güzelce kırpılmış, kır top sakalı, gür ve ak saçlarıyla uyumlu görünüyordu. Yıllar geçse de yaşlanmıyormuş gibiydi ama bunun nedeni biraz da saçlarının daha 30 lu yaşlarında ağarmış olmasıydı. Kahvesinden bir yudum aldı. Ne kadar içler acısı bir durum Sabah keyfime bakar mısın; Lipitor hapımı yutmak için içtiğim yağsız, tatlandırıcılı bir latte! Şu Apple Pan e gidip koca çizburgerleri yalayıp yuttuğumuz, üstüne de dondurmalı cevizli turtaları devirdiğimiz günleri öyle özlüyorum ki Kolanın da hakikisinden içerdik o zamanlar. Charlie ben daha seni tanıdığımda diyet kola içiyordun. Ağızda bıraktığı o kimyasal tadı seviyorum demiştin dedim. Sonra da çantamı Charlie nin yanındaki sandalyeye koyarak espresso almaya gittim. Dostumla eski güzel günlerden, aileden, işten ve tatil planlarımızdan bahsettik. Bir ara gazetedeki bir ilanı göstererek Karım şu Robinson indirimini
332 332/411 hayatta kaçırmaz dedi. Muhtemelen de orada yeni hastamla karşılaşır. Öyle mi? dedim. Birkaç haftadır bir alışveriş bağımlısını tedavi ediyorum dedi. Aklıma Brenda nın bağımlılık konusunda yardım almadan önceki hali geldi. Charlie devam etti. Bu kadın deli gibi alışveriş ediyor, aldıklarını geri veriyor, yine de işini gücünü aksatmadan sürdürüyor. Merakım iyice uyanmıştı. Batı yakasında işten sonra alışveriş merkezine gitme salgını mı başlamıştı? Çok garip dedim. Benim de reklam ajansında çalışıp işten sonra alışveriş yapan ve aldıklarını iade eden bir hastam var. Charlie gözümün içine baktı. Peki. Reklam ajansı. Ama alışverişten önce yeme bozukluğu var mıydı hastada? Olamaz dedim, yoksa aynı hastayı mı tedavi ediyoruz? Birbirimize isim söylemedik ama hastanın görünümünü tarif ettik. Benzerlikler tesadüf olacak gibi değildi. İşe bak ya! dedi Charlie. Aynı kişi resmen. Kulaklarıma inanamıyordum. Brenda beni başka bir psikiyatrist ile aldatıyordu. Herhangi bir psikiyatristle de değil, yakın dostum Charlie yle. Psikoterapi sürecinde bir açmaza girildiğinde ikinci bir kişiden fikir almak yararlı olabilir ama bu genelde terapistin bilgisi dâhilinde yapılır. Brenda acaba arkamdan başka neler çeviriyordu? Aklımdan geçenler reddedilen bir sevgilinin düşüncelerine benziyordu. Brenda besbelli hâlâ gerçekle
333 333/411 yüzleşmekte zorlanıyordu. Ama şimdi bunu hem benden hem de Charlie den gizliyordu. İşte bu bir ilk hayatımda dedi Charlie. Hastamla bir konuşma yapsam iyi olacak dedim. Charlie gülümsedi. Tamam, önce sen. Ofise dönerken içimden hemen Brenda yı arayıp yüzleşmek geldi. Richard ın ve annesinin onu günboyu aramasına şaşmamalı. İşte hastamın etrafındaki insanları idare etme yöntemlerinden birini daha öğrenmiştim. Westwood Village den UCLA kampuse giden yolu geçerken Brenda nın çifte terapi marifetine verdiğim tepkileri aklımdan geçirdim. Kendimi kızgın ve kullanılmış, vaktim boşa harcanmış hissediyordum. Brenda 12 adımlık iyileşme programı konusunda atıp tutmuş, gözümüzü boyamıştı. Tepkilerimin Brenda nın aldatmacası hakkındaki değerlendirmelerimi bulandırdığının farkındaydım. Bu da Brenda nın kendi duyduğu rahatsızlıkla başetme yönteminin bir parçasıydı. Çevresindeki insanlarda duygusal karmaşa yaratıyor, davranışıyla herkesi galeyana getiriyordu. Böylece insanları kendisine ilgi göstermeye itiyor, kendini daha az yalnız hissediyordu. Perşembe akşamı nihayet gelip çattı, Brenda profesyonel ve sakin görünümüyle içeri girdi. Merhabalaştıktan sonra söze başladım. Brenda, senin bana karşı yeterince dürüst olmadığını düşünüyorum. Neden bahsediyorsunuz Dr Small? İlerleme kaydettiğimizi sanıyordum. Ha, bu arada, bana yeniden Wellbutrin yazmanızı rica edeceğim.
334 334/411 Gülümsedim. Dr Simon da yazıyor mu? Şaşkınlıkla yüzüme baktı. Ne? Kim? Brenda, benden başka Charlie Simon ı da gördüğünü biliyorum. Lütfen inkâr etme. Güldü. Hakkımda her şeyi bildiğinizi düşünüyorsunuz demek, ha? Sadece psikoterapi için meslektaşım Charlie Simon a gittiğini ve bana bundan hiç söz etmediğini biliyorum. Nedir bu anlamadım, hep birlikte toplanıp hastaları çekiştirdiğiniz bir kulüp mü var? Kimi istersem görmek benim hakkım. Charlie Simon ı, Dr Wells i Malcolm Wells mi? diye adeta haykırdım. Evet. Çok da iyi ayrıca. E, başka kime gidiyorsun? dedim, hayretler içinde. Jeffrey Sanderson. Ama o sadece Evlilik Aile ve Çocuk Danışmanı, o yüzden sayılmaz. Ben kendimi toparlamaya çalışırken Brenda devam etti. Biliyor musunuz Dr Small, sizinle alışveriş bağımlılığı konusunda o aydınlanma anını yaşamak o kadar güzel bir histi ki o günden sonra hep böyle kendimle ilgili aydınlanmalar yaşama arzusu duymaya başladım. İyi bir terapi hastası olmaya çalışsam da sizinle o sihirli anları her zaman yaşayamıyordum. Şu 12 adım toplantılarından da sıkılmıştım. Bana neden söylemedin? dedim. Sizi hayalkırıklığına uğratmak istemedim de ondan. Dr Simon a gitmeye başladıktan sonra o heyecan geri döndü. Yeme bağımlılığımın alışveriş bağımlılığına dönüşmesiyle ilgili aydınlanmalarımı anlatmaktan çok büyük bir keyif aldım.
335 335/411 Richard ile annem hakkındaki bilgileri de biraz süsleyerek anlatmış olabilirim. Tüm bunları sizden gizlemek de işe ayrı bir heyecan katıyordu. Anlıyor musunuz? Tıpkı her zaman annesinin onayını istediği gibi şimdi de benim onayımı istiyordu. Ancak bu çoklu terapist arayışı bana yine bir tür bağımlılık gibi görünmüştü. Üzerimdeki şaşkınlığı atamasam da onu kışkırttım. Anladığımı sanmıyorum. Dr Wells ile Dr Sanderson ı da listeye ekledikten sonra hemen her gün konuşabileceğim biri oldu. Harika bir şey. Üstelik bu sayede mağazalardan uzak da duruyorum. İyi bir şey, değil mi? Bak Brenda, gizlice ek terapi almak, birlikte çalışma anlayışımıza hiç uygun değil. Yaptığın şey, çabalarımızı karmaşıklaştırmak ve dağıtmaktan başka işe yaramaz. Ne gibi bir etkisi olabilir, hiç anlamıyorum dedi. Anlamayabilirsin ama diğer terapistlerle devam edeceksen ben seni alamam. Üstelik görünüşe bakılırsa alışveriş bağımlılığının yerine terapist bağımlılığını koymuşsun. Ah, çok saçma, ne sandınız beni, seri bağımlı mı? Doğrusu öyle gözüküyor. İlk defa bağımlılığı çoklupsikoterapist bağımlılığına kaymış birini görüyorum ama önceden tartıştığımız tekrarlanan davranış kalıpları bu durum için de geçerli. Brenda bir an duraksadıktan sonra Dr Small bağımlılıklarımla yüzleşmemi sağlayan kişi sizdiniz. Söz veriyorum diğer terapistleri görmeyi bırakacağım. Belki seanslarımızın sıklığını arttırmalıyız dedi.
336 336/411 Brenda yı birkaç yıl daha tedavi ettim. Nihayetinde onaylanma ihtiyacı üzerinde çalışmayı başardı ve bu da annesinin onayını alma ihtiyacı konusunda fikir sahibi olmasını sağladı. Richard la ilişkisi de iyileşti. Charlie Simon ile yaptığım düzenli buluşmalardan, en azından onun Brenda yı artık tedavi etmediğini biliyordum ama ne yazık ki çoklu terapist bozukluğunu kontrol edebileceğimiz bir akıl doktorları kulübü yoktu. Her ne kadar terapist bağımlılığından kurtulduğu konusunda Brenda nın sözüne güvenmek durumunda kalsam da itiraf etmeliyim ki onunla ilişkime bir belirsizlik lekesi düştü ve bende bir güvensizlik oluştu; tıpkı eski bağımlılarla çoğu insanın arasında olduğu gibi. Görebildiğim kadarıyla Brenda iyiye gidiyordu. Aynı kıyafeti birden fazla giydiği oluyordu ki bu da benim için düzelen akıl sağlığının bir işaretiydi.
337 ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Aile bağları 2007 Kışı
338 338/411 YAVAŞLA! ADAM ÖNÜNDE FREN YAPIYOR dedim dehşet içinde. Görüyorum baba, yavaşlıyordum zaten dedi 15,5 yaşındaki kızım asabiyetle. Neden sürekli bana ne yapacağımı söylüyorsun? İnanmazlıkla başımı iki yana salladım. Sana araba kullanmayı öğretiyorum da ondan. Tabii bir de hayatta kalalım istiyorum. Şoförlük yaşının neden genç insan beyninin tam anlamıyla gelişkin ön loba kavuştuğu 25 e yükseltilmediğini anlamıyordum. Araba kullanmayı öğreterek geçirdiğim altı ay içinde Rachel fena bir şoför olmamıştı ama benim de saçlarım ağarmıştı. Rachel park halindeki bir arabayı sıyırarak geçtikten sonra paralel park çalışmak için arabayı evimizin önüne çekti. Manevrayı tamamladıktan sonra Nasıldı? diye sordu. Kaldırımdan neredeyse bir metre uzaktaydı ama benim - aklımı kaybetmeden- ofise dönmem gerektiği için Aferin sana canım. Daha sonra annenle de çalışırsın dedim. İşe döndüğümde ilk toplantım kız ve erkek kardeş Carolyn ve William Dunlop ileydi. Onları yıllar öncesinden, Alzheimer ı olan yaşlıca bir akrabalarına yardım ettiğim dönemden tanıyordum. Son derece zengin bir aileydiler. Dedeleri Büyük Buhran döneminde emlak yatırımı yapmıştı, şimdi ise aile işi dallanarak birkaç büyük şirkete yayılmıştı. Dunlop kardeşler 50 li yaşlarındaydı ve Doğu Kıyısı na özgü zengin aile ferdi tavrına sahiptiler. Asistanım Carolyn ile William ı ofisime aldı. Ofisim artık araştırmalarım ve idari elemanlar için tuttuğum suitin bir
339 339/411 parçasıydı. Ofis Semel Institute un en üst katındaydı ve hem okyanusu hem de UCLA yı çevreleyen dağları içeren etkileyici bir manzarası vardı. İnsanları etkilemeye çalışmama veya çat kapı gelen akademik şahıslardan korumak istememe bağlı olarak burayı çatı katım veya tavan aram diye adlandırmak arasında gidip geliyordum. William konuşmayı başlattı. Bizi bu kadar çabuk görebilmenize çok memnun oldum Dr Small. Ernest Amca adına gösterdiğiniz çabalar için tekrar teşekkür ederiz size. Umarım yardımcı olabilmişimdir. Keşke daha fazlasını yapabilseydim. Alzheimer için hâlâ daha iyi tedavi arayışı içindeyiz ama henüz büyük bir keşif yapabilmiş sayılmayız. Babamın geçen yıl vefat ettiğini duymuşsunuzdur dedi Carolyn. Evet, vefat ilanını okudum. Başınız sağolsun. Teşekkürler dedi Carolyn. Kendisiyle tanıştığınızda ne kadar Eksantrik olduğunu fark etmişsinizdir. Nasıl yani? William araya girdi. Eh, o kadar başarılı olmak için insanda biraz saplantı olması gerekir herhalde. Gerçi babam işi biraz ileri götürmüştü. Saplantılılığı emlak işinde avantaj sağlıyordu ama kişisel hayatı tam bir felaketti. Neden? dedim. Her sabah dört buçukta kalkar, 10 kilometre koşardı dedi Carolyn. Yatak odası duvarının dibine yan yana dizili kırk çift koşu ayakkabısı vardı, her ayakkabının tabanına da satın aldığı tarihi yazmıştı. Böylece hepsini sırayla giyerdi ve daha uzun süre dayanmalarını sağlardı.
340 340/411 Kulağa biraz saplantılı geliyor gerçekten dedim. Sadece o da değil dedi William hep tartışmacıydı ve peşin hükümlüydü. Yaşı ilerledikçe de basbayağı paranoyak oldu. Onunla aynı fikirde değilseniz, kuyusunu kazıyormuşsunuz gibi davranıyordu. Annem beş yıl önce öldüğünde babamın bu hali iyice kötülemeye başladı diye ekledi Carolyn. Carolyn ile William ın iki kişilik bir takımmış gibi konuştuğunu, sırayla bilgi aktararak, biri konuşurken diğerinin onayladığını fark ettim. Babanız hiç psikiyatriste gitti mi? dedim. Yok canım dedi Carolyn. Gelip sizi görmesini istedik ama şiddetle reddetti. Böyle bir şeyin lafını etmek bile, onu akıl hastanesine yatıracakmışız gibi paranoyaklaşmasına neden oluyordu. William sabırsızlıkla araya girdi. Ama bugün buraya o yüzden gelmedik. Carolyn le ben küçük kardeşimiz Henry için endişeleniyoruz. Endişeniz nedir? dedim. Babamdaki saplantılı paranoyak rahatsızlığın ya da adı her neyse onun, Henry e de geçtiğini düşünüyoruz. Babalarında varsa bile hangi bozukluğun olduğunu bilmiyordum ama yaptıkları kısa açıklama akla kalıtımla aktarılabilecek birkaç rahatsızlığı getiriyordu. Saplantılı-paranoyak bozukluk diye tanımlanmış bir şey yoktur ama saplantılı-zorlanımlı (obsesif kompulsif) kişilerin çoğu zaman zaman paranoid semptomlar sergilerler. Öte yandan aileden aktarılan birkaç psikoz türü de vardır. Bazı kişiler ilerleyen yaşlarda
341 341/411 izole paranoid kuruntu geliştirirler. İngiliz geriatri psikiyatrı Sir Martin Roth buna geç parafreni adını vermiştir. Geç parafreni erkeklerden çok kadınlarda görülür ve görme ya da işitme yetisinde veya her ikisinde azalmayla bağlantılıdır. Ancak küçük kardeş büyük olasılıkla 40 lı yaşlarındaydı ve bu rahatsızlık için gençti. Hank ailenin bebeğiydi, küçüklüğümüzde bayılırdım ona dedi Carolyn. William spora gittiğinde Hank le ben babamızla birlikte çikolatalı kurabiye yapardık. Babam hamurun dibini kaşıkla yalamamıza izin verirdi. Hank çok şekerdi o zamanlar. Cebine gizlice birkaç kurabiye doldururdu, akşam yatmadan önce bölüşüp yerdik. Ama sonra babamın gözdesi oldu değil mi Carolyn? William onu dürttü. Senin de pek hoşuna gitmedi. Babam hep düşkündü ona zaten dedi Carolyn. Ailenin tek kızı bendim ama Hank yaratıcı olanımızdı, o yüzden de özeldi. Üstelik Henry hukuk diplomasını kullanarak ya da aile işini yaparak tek bir gün geçirmediği halde diye ekledi William. Değerli vaktini gerçek iş yaparak harcayamaz o. Sanatçıdır, fotoğrafçıdır Sanırım babam da bu yüzden el üstünde tutardı onu. Nasıl? dedim. Babam hep işiyle ya da sporuyla ilgilenirdi ama gençken sanatçı bir yönü de varmış. İşi devralma vakti gelince sanatla ilgilenmeyi bırakmış. Okulda klasik piyano eğitimi almış, hatta resitaller vermiş. Ben hiç çaldığını duymadım ama söylediklerine göre bayağı iyiymiş dedi William.
342 342/411 Carolyn ekledi: Bence babam Hank in sanatı üzerinden kendisini yaşıyordu. Hank lisedeyken ona fotoğraf için karanlık oda yaptı, sanatsal meraklarını da hep destekledi. Ama bunların hepsi geçmişte kaldı dedi William. Babam yok artık, Hank i de bir yıldan fazladır görmedik. Neden? dedim merakla. Colorado da gözlerden ırak bir dağ evine çekildi çünkü dedi William. Hiç çıkmıyor oradan. Ne babamın cenazesine geldi ne de vasiyetin okunmasına. Bazen telefonlarımıza cevap veriyor ama onu yanımıza çağırdığımızda veya yanına gitmek istediğimizde iyi olduğunu, rahatsız edilmek istemediğini söylüyor. Ne fark eder ki William? dedi Carolyn. Muhtemelen önceden de biliyordur babamın onu mülkün tek vasisi yapacağını. Öyle mi? Babanız onu mu vasi atadı? dedim. William bana döndü. Bakın, para konusu yüzünden gelmedik buraya. Carolyn le ben kardeşimizin akıl sağlığından ciddi bir endişe duyuyoruz. Ailede saplantı, paranoya ve kim bilir başka neler var, o yüzden de ona yardım etmek istiyoruz; bunun için hastaneye yatırılması gerekse bile. Yatırılsa epey işlerine gelirdi, diye düşündüm. Mülkün tek varisi akıl hastanesinde olursa mali kontrol onlara geçerdi. Bu öykü Hitchcock öyküsü gibi ilerlemeye başlamıştı. Az sonra Janet Leigh sırtına saplanmış bıçakla içeri girse şaşırmayacaktım.
343 343/411 O halde parayla ilgilenmiyorsunuz, sadece kardeşinizin sağlığıyla ilgileniyorsunuz. Peki, Hank in paranoid olduğunu düşünmenizin nedeni nedir? Hayatı boyunca şüphe uyandıran bir yanı vardı zaten dedi Carolyn. Sürekli Bay Mükemmel di ve bir şey ters giderse mutlaka karşısındakini suçlardı. Dartmouth dayken dekanın ona karşı bir hıncı olduğunu düşünmüştü. Aylarca bunu söyledi söyledi, sonunda acil servise kaldırıldı. Sonra anlaşıldı ki kokain kullanıyormuş, kim bilir ne zamandır Rehabilitasyondan sonra eski haline döndü; şüpheci ama deli olmayan haline. Annem öldükten sonra diye ekledi William, Henry bir süre kendini aileden koparıp Colorado daki eve yerleşti. Babamla bağlantısını koparmadı ama. Babam öldükten sonra kimsesi kalmadı, biz de endişeleniyoruz. Kokain kaynaklı paranoid krizi duyunca beynimdeki ayırıcı tanı çarkları dönmeye başladı. Kronik amfetamin veya kokain kullanımı paranoyanın iyi bilinen nedenlerinden biridir. Hank in inzivaya çekilmesi de uyuşturucuya döndüğünün işareti olabilirdi. Annesinin ölümü kullanımı başlatmış olabilirdi, ardından babayı kaybetmek de onu, kendini uyuşturmadan dayanamayacağı bir ruh haline sokmuş olabilirdi. Paranoya yatkınlığı olan biri stresli bir olay ya da durumun sonucunda insanların kendisine karşı olduğuna inanmaya başlayabilirdi. Üniversitede uyuşturucu kullanımı yaşamın ileriki dönemlerinde madde kullanım riskini arttırsa da, orta yaşlarda olduğu şu dönemde Henry nin sorununun uyuşturucu olması şart değildi.
344 344/411 Carolyn ile William paranın denetimini ele geçirmek yerine kardeşlerine yardım etmek istedikleri konusunda beni tam olarak ikna edememişlerdi. Adli vakalarda yıllar içinde defalarca avukatlara danışmış biri olarak paranın nasıl da aniden sözde psikiyatrik hastalıklara neden olabildiğini ya da iyileştirebildiğini görmek beni çok defalar şaşırmıştı. Belki de Henry paranoid ya da psikotik olmak yerine, kardeşlerinin niyetinden haklı olarak şüphe eden biriydi. Peki, benim nasıl bir yardımım dokunacağını düşünüyorsunuz? dedim. Ona teşhis koyup varsa doğru tedaviye başlatmanızı istiyoruz. Carolyn sustu, üzgün görünüyordu. Bakın, Hank le yıllar içinde çeşitli anlaşmazlıklarımız oldu, biliyorum, ama kardeşim o benim. Seviyorum onu. Hayatının bir parçası olmak istiyorum. Onunla yüz yüze görüşmeniz gerektiğini biliyoruz ama konsültasyon için buraya asla gelmeyecektir dedi William. Sizin ona gitmeniz gerekecek. Jetimiz var, sizi gönderebiliriz. Ben gitmeye razıyım ama Henry sizin ziyaretinizi reddettiyse beni görmeyi neden kabul etsin? dedim. Böyle bir şeyi bekliyorduk, dolayısıyla ona tatlı sert yaklaştık biraz dedi William. Telefonla görüştük ve sizi görmeyi kabul etmezse daha ciddi önlemler alacağımızı söyledik. Bir müdahale girişiminden ya da yasal girişimden söz ettiğimizi anladı diye ekledi Carolyn. Ne tepki verdi? dedim.
345 345/411 Aslında sizin oraya gitmenize çok da itiraz etmedi dedi Carolyn. Hatta biraz rahatlamış gibiydi. İki gün sonra Colorado için çantamı hazırlıyordum. Eşyalarımı toplamaya çalışırken Gigi çamaşırları yerleştirmek için odada pat pat adımlarla dolanmaya başladı. Colorado gezisi yüzünden mi kızgındı acaba? Sonuçta ben bir limuzinin beni alıp Dunlop ların özel jetiyle kayak tesislerine götürmesini beklerken, o ev işi ve çocukları okula götürmek gibi işlerle uğraşıyordu. Sonunda patladı. Şunu bil ki bensiz kayak falan yaparsan feci haksızlık etmiş olursun! Hmmm, evet, kızgındı. Hayatım biliyorsun, Vail de bileğimi burktuğumdan beri kayak yapmıyorum. Ha, doğru ya dedi, kahkaha atarak. Yamaca çıkmadan önce spor salonunda biraz kas çalıştıracaktın ama merdivende takılıp düşünce tökezleyerek geri gelmiştin. Hey, ayrıntılara takılmayalım tamam mı? Ne de olsa herkes snowboard dan düştüğümü sanıyor. Bir saat sonra Dunlop ların jetine binmiştim. Çok güzel bir uçuş görevlisi beni karşılayarak paltomu aldı. Hoşgeldiniz Dr Small. Rahatınıza bakın lütfen. Hizmetinizdeyim. Uçan küçük bir salonu andıran mekânda yerime yerleştim ve rahatıma bakmakta hiç zorlanmadım. Jet havalandı ve hemen irtifa kazandı. Son derece sarsıntısız ve sessizdi. Uçuş görevlisi bir meyve kâsesi ile peynir tabağı getirdikten sonra kokteyl ikram etti. İkramı geri çevirerek soda rica ettim. İşte uçmak diye buna denirdi. Doğrusu insan çabucak alışabilirdi buna.
346 346/411 Manzaranın keyfine varırken, bir yandan da Henry Dunlop u düşündüm. Karşımda nasıl birini bulacağımı merak ediyordum. Uyuşturucudan sersemlemiş bir afyon bağımlısı mı yoksa hiperaktif bir amfetamin bağımlısı mı? Belki de şiddetli obsesif kompulsif bozukluğu vardı ve kendisi gibi zengin ve rahatsız münzevi Howard Hughes gibi sürekli ellerini yıkıyordu. Psikotik ve paranoid bir duygudurum içinde de olabilirdi. Kendimi zengin ve muhtemelen tehlikeli bir münzevinin gözlerden ırak şatosuna girerken hayal edince anlık bir kaygı bile yaşadım. Gerçi orada yalnız olmayacaktım. Çalışanlar arasında bir aşçı, bir hizmetçi, şoför, özel asistan ve güvenlik görevlileri vardı. Hem Henry nin psikotik olduğuna inanmış da değildim. Klasik bir paranoid beni görmeye razı olmazdı. Dunlop ailesinden birileri gerçekleri çarpıtıyor gibiydi ve ben o kişilerin Carolyn ile William olabileceğinden şüpheleniyordum. Yere indiğimizde bir arabayla alındım ve uzun, dönemeçli bir yoldan geçirilerek, büyük bir malikâneye götürüldüm. Ana bina İsveç dağ evi ile modern mimarinin hoş bir birleşimini yansıtıyordu. Büyüklüğü de tahminimce 900 metrekare kadardı. Karları kürenmiş, parke döşeli, geniş bir garaj yoluna yarım düzine lüks araba park etmişti. Şoför arabayı park ettikten sonra çantamı almak için bagajı açtı. Ben de gidip zili çaldım. Çift cepheli devasa, ahşap kapının bir kanadını Henry nin asistanı Ahmed açtı ve şoförden çantamı alarak kendisini takip etmemi söyledi. Antreye girer girmez Colorado Rockies beyzbol takımına ait olduğunu tahmin ettiğim birkaç çarpıcı siyah-beyaz fotoğrafla
347 347/411 karşılaştım. Açıkta bırakılmış kirişleri, spiral merdiveni, desteksiz şömineleri ve muhteşem dağ manzaralarını çerçeveleyen yerden tavana pencereleriyle kocaman ve etkileyici evin içine de göz atma fırsatım oldu. Ahmed in peşinden, onun deyişiyle Bay Henry ile tanışmak üzere uzun bir koridoru geçtim. Koridorun duvarlarında da çerçeveli fotoğraflar vardı. Evin arka tarafına doğru ilerledikçe göl ve karlı dağ manzaralarının yavaş yavaş arazi, kırsal kesim ve nihayet iç mekân fotoğraflarına dönüştüğünü fark ettim. Koridorun sonuna geldiğimizde Ahmed bir kapıyı tıklattı ve beni geniş bir yatak odası suitine aldı. Oturma alanı kitaplar, dergiler ve fotoğraflarla doluydu. Henry uzaktaki pencerenin yanında duran uzanma koltuğunda kitap okuyordu. Kıvırcık kahverengi saçlı, uzun ve ince bir adamdı. Metal çerçeveli gözlük takmıştı, yapmacık entelektüel bir havası vardı. Başını kaldırıp gülümsedi. Dr Small yolculuğunuz nasıl geçti? İyi geçti, teşekkür ederim. Harika dedi. Ahmed, bize kahve ve su getirebilir misin? Kitabını bıraktı ve yine üstü dolu bir koltuğu işaret ederek Buyurun, oturun dedi. Teşekkürler dedim bir yandan onu tartarak. Şu ana kadar çılgın, deli, paranoid psikotik bir hali yoktu. Kardeşlerimin anlattıklarından sonra sizinle görüşmeyi kabul etmeme şaşırmışsınızdır dedi. Sizin nasıl olduğunuzu merak ediyorlardı. Bir süredir görüşmemişsiniz dedim.
348 348/411 Evet, eminim her zamanki gibi sırasıyla konuşarak, derin kaygılarını dile getirmişlerdir. Yıllardır her konuda anlaşır, beni küçük kulüplerinden dışlarlar dedi, buruk bir tavırla. Bu konuda seni biraz daha dinlemek isterim dedim Ahmed kahve ve suyu bırakırken. Teşekkürler Ahmed dedi Henry. Ahmed odadan çıkarak kapıyı arkasından kapadı. Kız kardeşimle küçükken yakındık birbirimize dedi Henry. Saklambaç gibi oyunlar oynayarak, babamızla kurabiye yaparak çok eğlenirdik. Muhteşem çikolatalı kurabiyeler yapardık. Hiç unutmuyorum onları. Ama büyüdükçe bir şeyler değişti. Carolyn le William bana karşı çete olmaya başladı. Sanırım o zamandan itibaren de öyle devam etti. Kendini dışlanmış hissetmişsindir dedim. Evet, dışlanmış ve yalnız hissettim. Ama tipik kardeşlik rekabeti bu herhalde. Bütün ailelerde oluyordur eminim. Babam bana üzüldü ve durumu telafi etmeye çalıştı ama kardeşlerim bu yüzden beni daha da dışladılar. Kahvesini yudumlayarak ekledi: Benim için endişelendikleri falan yok, biliyorsunuz değil mi? İstedikleri tek bir şey var. Muhtemelen mülkün idaresini almak istiyorlar. Size ne söylediler, tembel olduğumu mu? Belki de deli olduğumu söylemişlerdir. Bu sözlerin hiçbirini kullanmadılar dedim. Ama neyin olduğunu anlamaya çalışmamı, yardımım dokunup dokunmayacağına bakmamı istediler. Bir şeyim olduğu kesin ama onların bu konuda en ufak bir fikri olduğunu sanmam. İkimize birer bardak su doldurdu Ve
349 349/411 yardımcı olmanızı de kesinlikle umuyorum. O yüzden kabul ettim zaten sizinle görüşmeyi. Kahvemi bitirdim. Sorun nedir, dinliyorum. Çok basit dedi Henry. Bu evden çıkamıyorum. Bu sırada telefon çaldı. Arayan Carolyn di. Henry onunla konuşurken ben dışarıdaki muhteşem manzaranın farkına vardım. Bir kartal, koca bir çam ağacının etrafında çemberler çiziyor, muhtemelen karda koşuşturan avına saldırmaya hazırlanıyordu. Henry i dinlerken kartalın dalışa geçmesini bekledim. Evet Burada Şimdi geldi Tamam, hoparlöre alayım. Merhaba Dr Small, ben Carolyn. Merhaba Carolyn dedim. Sağ salim gittiniz mi diye sorayım dedim. Her şey yolunda dedim telefona doğru. Birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. Bak Hank dedi Carolyn, Dr Small dan neden oraya gitmesini istediğimizi merak ediyorsundur, biliyorum. Nedeni seni seviyor olmamız ve iyi olduğundan emin olmak istememiz. Hank söylenenlerin tek kelimesini yutmadığını belli edercesine gülümsedi. Sağol Carolyn. Dr Small telefonu siz alabilir misiniz lütfen? dedi Carolyn. Hank telefonu işaret ederek Buyurun dedi. Sonra da kitabına döndü. Bir paranoid psikotikten beklenecek davranış değildi bu.
350 350/411 Evet Carolyn? dedim. Ortalığa medeniyetin hâkim olmasına sevindim dedi. Ama durumu gerçekte ne kadar kötü? Carolyn daha yeni geldim buraya. Yolculuk çok rahat geçti, şu an gayet iyi anlaşıyoruz. Teşekkürler aradığın için. Tamam anlıyorum, şu an konuşamıyorsunuz. Kapatıyorum. Onu olduğundan da çok paranoyaklaştırmak istemem. Herhangi bir ihtiyacınız olursa beni cepten arayın. Telefonu kapadıktan sonra Carolyn in aile dinamiğine katkısını düşündüm. Fark ettim ki William ile Carolyn için kendi akıl sağlıkları yerine Henry ninkine odaklanmak çok daha elverişliydi. Oysa şu an Carolyn, Henry den daha paranoid görünüyordu. Henry kitabını bırakarak yüzüme baktı. Nerede kalmıştık? Evden çıkamadığını söylüyordun dedim. Evet. Kapıdan dışarı adım atmaya çalıştığım anda kalp atışlarım hızlanıyor, nefesim kesiliyor. Duraksadı. Öleceğimi sanıyor ve dehşete kapılıyorum. Hatta durum öyle kötüledi ki artık antreye gitsem soluğum hızlanıyor. Ne zaman başladı bu? Bir yıl kadar önce. Kasabada bir fotoğrafçı dükkânındaydım, aniden kalbim küt küt atmaya başladı. Bayılmamak için oturmak zorunda kaldım. Beş dakika kadar sonra düzeldim. Fakat ertesi gün dükkâna gittiğimde aynı şey yine oldu. İkinci ataktan sonra bir daha oraya gidemedim. Ondan sonra ne zaman tekrarladı Henry?
351 351/411 Lütfen Hank deyin bana dedi. Sonra ne zaman oldu, emin değilim ama başka yerde de panik hissetmeye başladığımı hatırlıyorum. Restoranda, bankada Ataklar gelişigüzeldi sanki. Doktorum beni muayene etti ama bir şey bulamayınca dinlenmemi tavsiye etti. Bir-iki hafta evde dinlendikten sonra Ahmed den beni arabayla bankaya götürmesini istedim. Ama araziden çıktığımız anda kalbim öyle hızlı çarpmaya başladı ki geri dönmek zorunda kaldık. O zamandan beri de evden dışarı çıkmadım. Defalarca çıkmaya çalıştım ama artık biliyorum ki kalp krizi geçirmeden bu evden dışarı adım atamayacağım. Hank in tanısı kolaydı. Tipik bir agorafobili spontan panik atak vakası tarif ediyordu. Bu hastalar ilk başta aniden gelip aniden biten fiziksel ve duygusal panik belirtileri yaşarlar. Bazen mitral kapakçık kaynaklı kalp çarpıntısı gibi atakları tetikleyen fiziksel bir rahatsızlık da olabilir. Bazen de hastanın paniğe genetik bir yatkınlığı vardır. Hank in tarif ettiği şey, spontan panik atağı olan bir hasta için tipik bir senaryoydu. İlk atağı yaşadığı yeri, atağın nedeniyle ilişkilendirdiği için oradan ve atağın meydana geldiği diğer yerlerden uzak duruyordu. Bu öğrenilmiş tepki zamanla söz konusu yerlere yönelik bir fobiye dönüşmüştü ve hareketleri de gitgide kısıtlanmıştı. Hank gibi hastalarda, tam gelişmiş agorafobi ortaya çıktığı takdirde kişi evden hiç çıkamaz. Aklıma Hank in koridordaki fotoğraflarının geniş dış mekân manzaralarından daha kısıtlı, yakın plan iç mekân görüntülerine dönüştüğü geldi. Bu da ilerleyen fobinin bir yansımasıydı.
352 352/411 Yarattığı bu dramatik ve kısıtlayıcı etkilere rağmen panik bozukluk ve agorafobi genellikle antidepresanlar ve duyarsızlaştırma terapisinin bir kombinasyonu olan tedaviye iyi yanıt verir. İlaçlar panik atakları ortadan kaldırırken, terapi de hastanın dış dünya korkularını yavaş yavaş yenmesini sağlar. O gün Hank ile birkaç saat geçirerek rahatsızlığı ve geçmişi hakkında bilgi edindim. Sonunda Hank aşırı yoruldu ve devam edemeyecek duruma geldi. Ertesi gün kahvaltıda devam etmeye karar verdik. Ahmed beni otelime bıraktı. Locadaki lüks suitime girdiğimde odun ateşinin yanmakta olduğunu gördüm. Çantamı açtım, duşumu aldım ve yemek ile bir kadeh şarap ısmarlamak için oda servisini aradım. Sayvanlı karyolaya uzanarak hava atmak için Gigi yi aradım. Kayak yapmışsın, sesinden anlıyorum dedi Gigi, yarı şaka yarı ciddi, ama suçlayıcı bir sesle. Yok canım, sesimden nasıl anlayacaksın? dedim durduk yere kendimi suçlu hissederek. Şömineden de bahsetmemeye karar verdim. Yorgunsun da ondan anlıyorum. Kayak yaptığında yorulursun sen dedi. Odanda da şömine vardır şimdi? Yok yok, o çıtırtılar telefon paraziti. Gigi sustu. Tamam, tamam, şöminem var. Oda da şahane ama sen asıl hastamın malikânesini gör! Bir de o özel jet yok mu? Aklın almaz! İyi, tamam, anlaşıldı dedi Gigi. Özledim seni. Çocuklar da özledi. Ne zaman dönüyorsun? Yarın akşam diye umuyorum. Sustum, sonra Biliyor musun hayatım, dünyanın parasına sahip olsa mutluluğu ve sevgiyi satın alamıyor insan.
353 353/411 İyi misin sen? İyiyim, iyiyim dedim. Ama bu akıl almaz derecede varlıklı ailenin paraya odaklanıp ayrı düşmesi ve birbirine yakınlaşamaması çok acı. Birbirlerini sevdiklerini söylüyorlar ama hiç görüşmeden yıllarını geçirmişler. Yardımcı olabilecek misin? dedi Gigi. Deneyeceğim. Tahminimce küçük kardeş tedaviyle iyileşecek. Ama büyükleriyle gerçek bir ilişki kurmasını sağlayabilir miyim, bilmiyorum. SABAH HANK MALİKÂNESİNİN KAYAK PİSTİNE bakan kahvaltı odası güneşle aydınlanmıştı. Kahvaltıda yumurta akından yapılma omletler, meyve salatası ve yulaf gibi sağlıklı yiyecekler vardı. Hank in sürekli sırtı pencereye dönük oturduğunu fark edince Biliyor musun, buradan manzara muhteşem! dedim. Gülümsedi. Eskiden çok keyif alırdım ama ataklarım başladığından beri pencereden uzun süre dışarı bakarsam kalbim hızlanmaya başlıyor. Bu rahatsızlık hayatını çok kısıtlamış dedim. Üzüntüye kapıldı. Biliyor musunuz, zaten hayatımın büyük bölümünde kendimi yalnız hissettim, şimdi insanlarla yakınlaşmak isterken bu eve kısılıp kaldım. Doğrusu utanıyorum durumumdan. Bu yüzden mi rahatsızlığından ailene söz etmedin? dedim. Sanırım öyle... Utanç verici bir şey çünkü. Koca adam evinden dışarı adım atmaya Hatta penceresinden dışarı
354 354/411 bakmaya korkuyor! Daha güçlü olsam bu duyguların üstesinden gelebilirdim. İnsanların psikiyatrik rahatsızlıkları hakkında böyle utanç hissetmeleri beni oldum olası hayrete düşürmüştür. İnsanlar ayakları kırılıp yardıma ihtiyaç duyduklarında utanmazlar ama psikiyatrik tanı ve tedavi alanında kaydedilen muazzam gelişmelere rağmen pek çok kişi hâlâ akıl hastalığının kişisel bir zayıflık, utanılacak bir şey olduğuna inanır. Bu tavrın sonuçları son derece yıkıcı olabilir. Hastalar kendilerinden şüphe ettikleri ve utandıkları için toplumdan uzaklaşırlar. Tedaviye yanıt verebilecek pek çok kişi hiçbir sorun yokmuş gibi davranarak yardımı reddeder. Bu insanlar genelde aile ve dostlar tarafından dışlanır, iş yerinde ayrıma maruz kalır. Sağlık sigortası şirketleri bile bu yanlı yaklaşıma prim vererek, fiziksel rahatsızlıklara kıyasla zihinsel rahatsızlıklar için hep daha düşük ödeme sağlar. Akıl Hastalığı İçin Ulusal Birlik (NAMI) gibi destek grupları bu stereotipleri düzeltmek için çabalar sarf etse de önümüzde alınması gereken uzun bir yol var. Hank in de rahatsızlığından duyduğu utanç, onu yardım almaktan alıkoymuştu. Hank, bu duyguları yaşayan tek insan sen değilsin dedim. Ancak insanın psikiyatrik bir hastalığı olması zayıf iradeli olduğunu göstermez. Seninki gibi rahatsızlıkların, tıpkı tıbbi hastalıklarda olduğu gibi önemli bir fiziksel yönü vardır. Hem senin de dediğin gibi, aslında içten içe sana yardım edebileceğime inanıyorsun. Peki siz yardım edebileceğinizi düşünüyor musunuz Dr Small? dedi.
355 355/411 Evet, aslında düşünmek de değil, biliyorum. Sende klasik spontan panik atak söz konusu. Bunlar, senin de anlattığın gibi aniden ortaya çıkar ve çabucak kaybolurlar. Zoloft ya da Prozac gibi bir antidepresanla atakları kolayca azaltabilir, hatta iyileştirebiliriz. Ya evden çıkma korkum? dedi. O da iyileştirilebilir ama farklı bir şekilde dedim. Şu an panik atak yaşadığın bir yere gitmen gerektiğinde oradan uzak duruyorsun. Sonuçta agorafobi geliştirmişsin, yani evden çıkma korkusu. Panik atağı olan insanlarda çok yaygındır zaten. Seni duyarsızlaştırma programı na başlatacağız ve yavaş yavaş normal durumlarda sakin kalmayı sana öğreteceğiz. İlaçlı tedavi kısmını anlıyorum ama bu duyarsızlaştırma olayını kavrayamadım dedi Henry. Onun işleyişi şöyle; şu anda seni korkutan yerlerin ve durumların bir listesini yapacaksın. Sonra onları teker teker sende yarattığı kaygıya göre birden ona kadar derecelendireceksin. Yani evimin antresine gitmek beşse, restorana gitmek 10 un da üstü olacak öyle mi? Aynen dedim. Rahatlama egzersizleri öğreneceksin ve ilk başta seni en az korkutan durumlara yavaş yavaş maruz kalacaksın. Onlara alışınca listede daha ürkütücü olanlara doğru ilerleyeceksin. Muhtemelen ilaca başladığın ilk hafta kendini daha iyi hissetmeye başlayacaksın, çok geçmeden de fobilerini yeneceksin.
356 356/411 Diğer bir deyişle destek tekerlekleriyle psikoterapi yapacağız. Peki, siz tüm bunlar için burada kalabilecek misiniz? dedi. Ben seni başlatırım dedim. Ama sana yakın olan ve bu tip terapide büyük başarıları olan birkaç nitelikli terapist tanıyorum. Kesinlikle denemeye değer dedi. Bu şekilde devam edemem. Yaşanmaz ki böyle. Asıl zoru belki de kardeşlerinle ilişkini düzeltmek dedim. Bakın dedi bıkkın bir sesle, onlarla hiçbir ilişkim yok benim. Karmaşık bir konu. Babamla birbirimize çok yakındık. O da burayı çok severdi, sürekli gelirdi. Henüz küçüklüğümüzde bile bana daha çok ilgi gösterdi. Belki de kız kardeşimle bu yüzden uzaklaştık birbirimizden. Bütün aileler karmaşıktır dedim. Kardeşlerinin buraya gelmesini, rahatsızlığından utandığın için istemediğini söylemiştin. Belki onlar da senin onları hiçe saydığını düşünmüştür. Nasıl olur? Onlar yıllardır hiçe sayıyor beni dedi. Olabilir ama şimdi onları görmeyi reddeden sensin dedim. Babanla birbirinize çok yakınmışsınız. Carolyn ile William da aranızdaki bu bağa imrenmiş olabilir. Haklısınız bekli de dedi. Babandan sana sanat kabiliyetinin yanında, panik atağa yatkınlık özelliği de geçmiş olabilir. Pek çok akıl hastalığının aileden kalıtımsal olarak geçtiği bilinir. Söz konusu ister şizofreni olsun ister panik bozukluk ya da majör depresyon, karmaşık bazı genetik unsurlar
357 357/411 keşfedilmiştir. Bunun sorumlusu genelde birden fazla gendir ve çevresel tetikleyiciler de devreye girebilir. Bazen kişiye akrabasından kalıtımla sadece hastalığa yatkınlık özelliği geçebilir ve hastalık yaşam koşullarına bağlı olarak bazen ortaya çıkar bazen de çıkmaz. Psikiyatrik bir hastalıkta kalıtımın etkisini belirlemek her zaman kolay olmayabilir çünkü hastalık genini taşıyan aile üyeleri yaşamlarının ileri bir safhasına kadar hastalığa yakalanmayabilir. İlk psikiyatrik genetik çalışmalardan biri, manik depresif hastalığı olan Amiş ailelerle yapılan bir araştırmaydı. Kendilerini genel toplumdan kültürel olarak ayırdıkları için Amiş ler genetik araştırma açısından ideal grup olarak görülüyordu. Bu özelikleri sayesinde kalıtım faktörünü belirlemek ve diğer etkileri ayrıştırmak daha kolay olacaktı. Genetik etkenlerin ilk defa ortaya konmasıyla birlikte büyük bir heyecan yaşandı ama yıllar sonra normalde etkilenmemiş olması gereken gençlerden birkaçı manik episodlar yaşayınca elde edilen sonuçlar altüst oldu. Anksiyetenin çeşitli türleri arasında genetik araştırmaya en fazla tabi tutulan tür, panik bozukluk oldu. Bu rahatsızlığın aileden geldiği nettir, ikizlerle yapılan çalışmalar da hastalığın kalıtımla aktarılabileceğini ortaya koyar. Tahminimce Hank panik bozukluğunu babasından almıştı ve babasının eksantrik yönleri de büyük olasılıkla anksiyeteyle bağlantılı bir durumdu. Babam özelliklerini bana mı aktarmış yani? Kahkaha attı. İşte bu gerçekten şahane. Nasıl yani? dedim, anlamakta zorlanarak.
358 358/411 Ben evlat edinildim Dr Small. Kardeşlerim bilmiyor çünkü babam mirasıma el koymalarını istemedi. Güldüm. Sır tutmayı biliyormuşsun, orası kesin. Fakat şu an mülkle ilgili herhangi bir çekişme yok, neden söylemiyorsun onlara? Hank gülümsedi. Gerçeği saklamam çocukça bir şey herhalde ama babam söylemek istememişti, sanırım ben de babamla olan yakınlığımı kıskanmalarından bir parça zevk duyuyorum. Üstelik babamdan bana yeteneğinin, hatta zayıflıkların geçmesi de eminim onları iyice gıcık ediyordur. Ama bu sırrı saklamak, aynı zamanda onlardan uzak kalmana da neden oluyor dedim. Öyle düşünmemiştim doğrusu dedi. Kahvaltıdan sonra dâhiliye doktoru bana Hank in hasta kayıtlarının bir kopyasını getirdi. Bulgularımı doktorla tartıştım ve o da elektrokardiyogramın ardından Hank i aynı gün Zoloft a başlattı. Ardından bölgede tanıdığım davranış terapistlerinden birini aradım ve duyarsızlaştırma terapisi için ertesi gün gelip Hank i görmesi için söz aldım. Günün geri kalanında Hank in anksiyete yaratan durumlar listesini hazırlamasına ve sıralamayı yapmasına yardımcı oldum. O noktada eve dönmeyi düşünmeye başladım ama hazır bu kadar yol kat etmişken bir gün daha kalmam yararlı olacaktı. Hem böylece yeni psikiyatristle de tanışabilir, ona bilgi aktarabilirdim. Hank kendisindeki panik bozukluğun psikiyatrik olduğu kadar tıbbi bir rahatsızlık olduğunu anladı ve umuyorum ki duyduğu utanç da biraz azaldı. Tedavi planı konusunda
359 359/411 iyimser görünüyordu, ailevi anlaşmayı gidermek için de zamanlama uygundu. Hank, Carolyn ile William ın seni burada görmeye gelmesine ne dersin? dedim. Tedavime daha yeni başlıyorum, sizce bu kadar erken gelmeleri iyi fikir mi? Semptomlarında utanılacak bir şey olmadığını anlamış gibi görünüyorsun. Tıbbi bir durum seninki. Vücudunda kimyasal bir iletici olan serotonin in eksikliği var. Zoloft serotoninin beyindeki eksikliğini giderecek ve artık panik duygusu yaşamaktan kurtulacaksın. Doğru dedi. Bence kardeşlerini çağırıp aradaki buzları eritmeniz için iyi bir zaman. Özellikle de ben buradayken. Hank bir an düşündükten sonra Tamam, deneyelim bakalım dedi. O AKŞAM BİR GECE DAHA kalacağımı haber vermek için otelden Gigi yi aradım. Telefon bir süre açılmayınca mesaj bırakmakla yetinmek zorunda kalacağımı düşündüm. Sanırım kendimi biraz da suçlu hissediyordum çünkü aklımdan, hazır buradayken bir iki saatliğine kayak yapmak geçiyordu. Tam telesekretere düşeceğimi sandığım sırada Gigi telefonu açtı. Alo? Selam hayatım, nasılsın? dedim.
360 360/411 İyiyim. Bir sürü iş hallettim bugün dedi. Şimdi çocuklarla yatma vakti pazarlığı yapıyoruz. Sen bugün dönmüyor muydun? Bir gece daha kalmam gerekiyor bebeğim. Çok üzgünüm gerçekten dedim. Önemli değil. Benim de bu gece çalışmam gerek zaten dedi. Ama ne diyeceğim bak, iş yetiştirmeye çalıştığım için yarın markete gidecek vaktim olmayacak. Sen havaalanından dönerken uğrayıp süt alabilir misin? Alırım tabii dedim ve kendimi Dunlop ların özel jetinden inip şoförüme markete uğramasını sonra da iki dakika beni beklemesini söylerken hayal ettim. Hank malikânesinde sabah vakti her zamanki gibi mükemmeldi. Kahvaltımızın sonuna doğru Ahmed, Bayan Carolyn in yanında Bay William olmadan geldiğini haber verdi. Bense Hank le takılmaya öyle alışmıştım ki neredeyse Sağ ol Ahmed, çıkabilirsin diyecektim. Hank İçeri al lütfen Ahmed, kahvaltı etmek ister belki dedi. William a ne oldu acaba? dedim. Bir mesaj bırakıp önemli bir toplantısı olduğunu söylemiş dedi Hank. Carolyn in koridordaki ayak seslerini duyabiliyorduk. Henry? Hank? diye seslendi koridordan. Orada mısın? Kapı eşiğinde durdu. Kaygılı görünüyordu, karşısında bulacaklarından endişe eder gibiydi. Hank onu karşılamak üzere ayağa kalktı. Carolyn, muhteşem görünüyorsun.
361 361/411 Sen de öyle dedi Carolyn. Hank kollarını kardeşine doladı, sıkıca kucaklaştılar. Carolyn in gözlerinde rahatlamaktan gelen gözyaşlarını görebiliyordum. Gel otur, kahvaltı et dedi Hank. Carolyn çantalarını bırakırken beni fark etti. Dr Small, ne yaptınız bilmiyorum ama Hank in buraya gelmeme izin vermesini sağladığınız için çok teşekkür ederim size. Onun kararıydı dedim. Hank Carolyn e ekmek sepetini uzatarak, Gelmene sevindim dedi. Seninle konuşmak istediğim şeyler var; seneler önce anlatmış olmam gereken şeyler. Carolyn gülümsedi. Benim de. Çantasına uzanarak yeni pişirilmiş çikolatalı kurabiye dolu bir poşeti çıkardı. Konuşurken bunları yeriz. Hank bir kurabiye aldı ve sesi çatlayarak, Çocukluğumdan beri yememiştim dedi. Kurabiyeyi ısırırken o ana dek görmediğim kadar mutlu bir ifade geldi yüzüne. İçimden bir ses iki kardeşin yalnız konuşmak isteyeceğini söyledi. Bunun üzerine müsaade isteyerek yan odaya geçtim ve yapmam gereken birkaç telefon konuşmasını yaptım. Günün geri kalanında Carolyn ile Hank konuştular, güldüler, bolca ağladılar. Bölgede yaşayan davranış psikiyatristi geldiğinde ona bulgularımı ve kaydettiğimiz ilerlemeyi anlattım. Akşam yemeğinde ailemle olabilmek için Los Angeles a dönmek istiyordum, bu yüzden de onlara eve döneceğimi haber verdim. Bana teşekkür ettiler, Hank jete yakıt aktarıldığını, kalkmak için beklendiğimi söyledi.
362 362/411 O gün Los Angeles a dönerken Dunlop ları ve onların karmaşık aile dinamiğini düşündüm. Küçükken Carolyn i Hank ten uzaklaştıran ve büyüdükçe, babadan uzaklaştıkça, gizli bir hırs içinde rekabeti kızıştıran kişi William olabilirdi. Ama artık hepsi yetişkin insanlardı ve en azından Hank ile Carolyn öyle davranmak istiyordu. Üç kardeşimle sürdürdüğüm aile hayatımda biz de rekabet yaşamıştık. Çekişmelerimiz bitmek bilmezdi. Genelde ikiye birlik atışmalarımız olurdu. Söz konusu iki kişinin kim olduğu saat başı değişebilirdi ama ablam daima kazanan takımda olurdu. Aklıma kendi çocuklarım geldi. Küçükken onlar da kanepede kim babaya yakın oturacak diye kavga ederlerdi. Anne babanın dikkatini çekme, kalan son patates cipsini yeme ya da arabada ön koltuğu kapma, insanın hücrelerine işlenmiş bir şeydi adeta. Hank in en azından agorafobi konusunda iyileşme yoluna girmiş olması beni yüreklendirmişti. Belki Carolyn in desteğiyle Colorado dan bir süreliğine ayrılabilirdi. Saat yedide evime girdim, eşyalarımı antreye bıraktım. Labradoodle ımız koşarak üstüme atlarken Gigi nin çocuklara Hadi çocuklar, ellerinizi yıkayın. Babanız geldi, yemeğe oturuyoruz diye seslendiğini duydum. Gigi kocaman köpeğimizi kenara iterek bana bir öpücük verdi. Dönmene sevindim canım. Bu arada biliyorsun değil mi, şaka yapıyordum, istediğin kadar kayak yapabilirdin. Biliyorum dedim, ama vaktim olmadı zaten. İyi! Öldürürdüm zaten seni dedi. Umarım canın Çin yemeği çekiyordur, onu sipariş ettim çünkü.
363 363/411 Harika fikir. Açlıktan ölüyorum. Gigi nin peşinden elimde yarım galonluk sütle mutfağa gittim.
364 ON BEŞİNCİ BÖLÜM SAHTEKÂR PSİKİYATRİST 2008 Yazı
365 365/411 TOYOTA HYBRID İMİ BRENTWOOD golf sahasının içindeki V.A. otoparkında boş bir yere sessizce park ettim. Eski akıl hocam Dr Larry Klein arabasının yanında durmuş beni bekliyordu. Los Angeles ta sıcak bir Temmuz sabahıydı, sıcaklık şimdiden 30 dereceleri aşmıştı. Yanık tenli bir güneş âşığı olan Larry, iki adım yana gidip gölgelik bankta oturmak yerine güneşin altında ter döküyordu. Bir süredir görmemiştim onu. Gözünde kocaman gözlükleri, boynunda meşhur papyonu vardı ve ağarmış saçları biraz daha döküldüğü halde 71 yaşında hâlâ dinç gözüküyordu. Sağa sola bakındı; takip edilmediğimden emin olmaya çalışıyordu sanırım. Yaşla birlikte paranoid eğilimleri arttı mı acaba diye düşündüm. Belki de ben unutmuştum ne kadar kaçık olduğunu. Teşekkürler benimle burada buluştuğun için dostum dedi, bana sarılarak. Rica ederim Larry dedim. Ne var ne yok? Gel yürüyelim dedi, hızlı, ama eskisi kadar da hızlı olmayan adımlarla ilerlerken. Bir sorunum var ve senden başkasıyla konuşmam mümkün değil. Tabii ki Larry. Durma anlat, neler oluyor? Yok, Gary, düzenli aralıklarla konuşmaktan bahsediyorum ben. Dostuz biz Larry. İstersen her gün konuşuruz. Durup bana döndü. Anlamıyorsun. Bu aralar bir sorun yaşıyorum ve yavaştan kafayı sıyırıyorum. Terapiye ihtiyacım var Gary. Senin de terapistim olmanı istiyorum.
366 366/411 Fena halde afallamıştım. Kariyerim boyunca gördüğüm en iyi akıl hocası psikoterapi için bana mı başvuruyordu? Bilmediği ne söyleyebilirdim ki ona? Adam yıllardır idolleştirdiğim bir dehaydı. Terapistin olamam Larry. Arkadaşınım, öğrencinim ben senin. Saçma! Bu şehirde güvendiğim tek insansın sen, bu yüzden de işe uygun tek kişisin. Yapmalısın diyorum, nokta. Bitmiştir. Buram buram terlemeye başlamıştım; güneşten değil de Larry Klein ın en gizli sırlarını dinleme fikri yüzünden. Bana güvenmene çok sevindim Larry, gerçekten. İçini yiyip bitiren herhangi bir konuda seve seve de konuşurum seninle, ama biliyorsun, şahsi ilişkin olan biriyle psikoterapiye giremezsin. Palavra ya! Niyeymiş? Freud dedi diye mi? Kimin umurunda yahu? Beynin yıkanmış o psikanalistlerle senin. Nereden biliyorum? Ben de psikanalistim de oradan. Psikoterapi hakkında gelmiş geçmiş yazılı ve sözlü en eski kural, terapistin hastalarıyla kişisel değil, profesyonel ilişkiyi korumasıdır. Sosyal arkadaşlıklarda kişilerin karşılıklı fikirleri paylaştığı ve birbirine yardım ettiği bir alıp verme durumu vardır. Psikoterapötik ilişki ise tek yönlüdür: Sadece terapist hastaya yardım etmek üzere atanmıştır. Hasta terapistin hayatına dair kişisel ayrıntıları bilirse bu, terapinin doğal aktarım ve karşı aktarım süreçlerine etki edebilir. Oysa söz konusu çarpıtma süreçlerinden geçmek hastanın iyileşmesinde kilit rol oynar. Ama Larry beni tanıyorsun dedim. Zayıflıklarımı, çatışmalarımı biliyorsun. Üstelik ben yıllardır kendime seni
367 367/411 örnek alıyorum. Bu durumda nasıl anlamlı bir aktarım olabilir ki? Durdu, alnını sildi. Terapinin bütün meselesi bu aktarım zırvalığı değil ki. Güvendiğin, seni anlayan biriyle konuşmanın da büyük faydaları olabilir insana. İtirazlarıma devam edecektim ama Larry konuşmayı sürdürdü. Daha fazla tartışmak istemiyorum Gary. Anlaştık, bitti. Şöyle düşün; seninle haftada üç defa düzenli olarak buluşacağız. İster kahve içeriz ister golf sahasında yürürüz, neyse artık Sonunda teslim oldum. Tamam. Ama para almam, ona göre dedim, kararlı bir tavırla. Alma, ne olacak? Ben de senin Yaşlanma Merkezi ne aylık bağışlarda bulunurum, hiçbir şey yapamazsın dedi sırıtarak. Ertesi gün Cumartesi ydi, sabah uzun uzun uyudum. Saat dokuz buçuk gibi ayaklarımı sürüyerek mutfağa girdiğimde çoktan bahçeye çıkmış olan çocukların seslerini duydum. Etrafta olmaları çok güzeldi. Rachel araba kullanmayı, Harry de kaykayı öğrendiğinden beri pek evde durmuyorlardı çünkü. Gigi dizüstü bilgisayarıyla dışarıda, verandada oturmuş, muhtemelen Psychology Today için blogu üzerinde çalışıyordu. Besbelli mizahi bir anlayışa sahip editörü bloga Basit Hayat adını vermişti. Kendime bir bardak kahve koyarak The New York Times ı aldım ve dışarı çıkıp gölgede Gigi ye katıldım. Günaydın bebeğim. Ne güzel bir gün değil mi? dedim.
368 368/411 Günaydın canım. Aaa, hâlâ kahve var mıymış? Bir yudum versene dedi Gigi. Şezlongda güneşlenen Rachel seslendi. Baba gelip bulmacama yardım eder misin? Edemem canım. Güneşte çok yandım. Hem LA Times ın Cumartesi bulmacası benim için fazla kolay. Biliyorsun. Çok komiksin baba dedi Harry, bahçede köpekle güreşirken. Talk-show programına mı çıksan acaba? Nerede yandın öyle? dedi Gigi. Uzun hikâye. Neymiş? Anlatırım ama blog una koymayacaksın. Ay, sanki insanlar seninle ilgili bir şey okumaya çok meraklı da Yazmayı bırakıp bana baktı. Söylesene hadi, ne oldu? Golf sahasında eski akıl hocalarımdan biriyle sohbet ettim ama güneş kremi sürmeyi unutmuşum. Bu muymuş uzun hikâye? dedi. İsim vermesem de Gigi nin kimden söz ettiğimi anladığını biliyordum. Aklıma yakın zamanda gittiğim bir psikiyatri konferansı geldi. Konferanstakilerin çoğu ara sıra hastaları hakkında eşlerine sır verdiklerini itiraf ettiler. Ben de görüş almak istiyordum ve Gigi ye güveniyordum. Bu yüzden Bak dedim hiç isim vermeyeceğim, tamam mı? Tabii ki dedi. Ama hayatımda bir şeyler öğrendiğim onca insan içinde onun yeri ayrı. Mükemmel bir psikofarmakolog. Şimdiye kadar belki 500 tane araştırması yayınlanmıştır. Ayrıca
369 369/411 muhteşem de bir psikanalist. İnsanların, hatta çok hasta olanların bile temeldeki dertlerini gerçekten anlar. Benim için baba figürü gibi bir şeydir. Hikâye nedir? dedi Gigi. Hayatının sıkıntılı bir döneminden geçiyor ve benim kendisi için arkadaş terapist olmamı istiyor. Ne kadar gurur verici işte dedi. Akıl hocan terapi için sana geliyor. Evet, ama tuhaf bir durum. Sonuçta tanıyorum onu, o da beni tanıyor. Nasıl objektif olabilirim ki? Ben ve başka insanlar söz konusu olduğunda sürekli yapıyorsun bunu. Biliyorum gençken terapisti oynuyor ve bu sana ne hissettiriyor saçmalığının arkasına saklanıyorsun diye canına okuyordum ama şimdi arkadaş terapisinde bayağı iyisin. Haklı sayılırdı aslında. İnsan bir şeyi yıllar boyu her gün yaptığında o şey insanın yerleşik bir alışkanlığı, kişiliğinin bir parçası oluyor. Ama bu adam örnek aldığım, en azından işle ilgili sorunum olduğunda başvurduğum bir insan. Ya onun Özel şeylerini dinlemek bana garip gelirse? Senin işin bu Gary. Düşünsene tesisatçı olsan ve eski bir dostunun evinde boru patlasa hemen gidip yardım edersin. Arkadaş dediğin böyle yapar. Hukuki tavsiyeye ihtiyacımız olduğunda kaç defa Rob u aradık ya da çocukları dişçiye götürmek gerektiğinde kaç defa kayınbiraderine gittik? Gigi bu sözlerin ardından blog una döndü. Biraz daha kahve almak için içeri girerken Gigi nin söylediklerini düşündüm. Baştan beri düşündüklerimi onun
370 370/411 ağzından sesli duymak Larry e yardım edebileceğim konusunda beni temin etti. Ama arabamda güneş kremi ve şapka bulundurmaya karar verdim. Haftasonunun ardından Larry ile ilk düzenli görüşmemizi ayarladık ama nerede olacağını bilmeme izin yoktu. Buluşma yerini bana son dakikada söylemekte ısrarcıydı. Çarşamba sabahı ofisime geleceğini bildiren bir mesaj aldım. Orada rahat olacağını düşünmesi beni şaşırttı. Belki de enstitünün en üst katında, kattaki tek oda olduğu içindi. Böylece kimsenin konuşulanları dinleyemeyeceğini düşünmüştü. Larry nin randevusundan hemen önce e-postalarımı temizliyordum. Bu iş hayatımda sonu gelmez bir angaryaya dönüşmüştü. Larry elinde alüminyum folyoya sarılı bir şeyle içeri girdi. Elindekini masaya bırakıp Bu keki senin için Louise yaptı. Muhteşem bir şey. Al biraz dedi. Al biraz derken şaka yapmıyordu. Yahudi anneler gibiydi Larry, verileni yemekten başka çareniz yoktu. Dolaba gidip kâğıt tabak ve peçete çıkardım. Kahven var mı? dedi. Her zaman olduğunu biliyordu. Bana kahve getir demek istiyordu. Ben kahveleri koyup keki getirirken, o kanepeye yerleşti. Koltuğuma geçtikten sonra E, neler oluyor, söylesene Larry? dedim. Şimdi, sen de bilirsin benim şüpheci bir mizacım olduğunu dedi. Larry nin durumları basite indirgemesi çok hoştu gerçekten. Öyle de denebilir.
371 371/411 Eh, şimdi şüpheciliğin de ötesine geçtim dedi. Paranoyaklaşıyorum galiba ama emin de değilim. Nasıl yani? dedim gerçekten leziz keki ağzıma tıkarak. Birileri benimle uğraşıyormuş gibi hissediyorum ve tüm sezgilerim de bana bunun doğru olduğunu söylüyor. Sezgilerine güvenmekte neden tereddüt edesin ki? Her zaman sen bana derdin resmin tamamına bak diye dedim. Yapı itibarıyla olağanüstü içgörülü bir insansın sen. Birilerinin seninle uğraştığını düşünüyorsan, belki de haklısındır. Öyle düşündün mü hiç? Düşündüm tabii. Ama beni endişelendiren şu; bazı semptomlarım var. Eskiden hiç gecenin bir yarısı uyanıp düşüncelere dalmazdım. Ne olursa olsun daima mışıl mışıl uyurdum. Yatma vaktim geçtiyse İngiltere kraliçesi gelse yatağıma gider, misafir ağırlama işini Louise ye bırakırdım. Fakat şimdi uyumakta zorluk çekiyorum, işte de aklım dağınık. Nedir aklını dağıtan? Belli birinin bana tuzak kurduğunu, beni psikiyatri bölümünden atmaya çalıştığını düşünüyorum. Kim yapar ki böyle bir şeyi Larry? Kimin böyle bir pozisyonu ya da gücü var? İnan bana yapabilir dedi terslenerek. Bizler ne kadar savunmasızız haberin yok senin. Eski hastaların birinden gelecek tek bir cinsel taciz yorumu ya da sana hınç besleyen bir sekreter, kolayca kariyerini bitiriverir. Yoksa sekreterlere asistan mı diyorduk artık? Emin olamadım. Kimdir seninle uğraştığına inandığın bu insan? dedim.
372 372/411 Şu anasının gözü Anthony Wilson dedi. Üstelik o koltuğa oturmasını da ben sağlamıştım. Hiç şaşırmadım. Tony Wilson Princeton dan mezundu, tıbbı Columbia da okumuştu ve kendini her zaman, sıradan devlet üniversiteleriyle özgeçmişi lekelenmiş biz zavallı ölümlülerden üstün görürdü. Manipülatif ve kindardı, sinirime dokunan az insandan biriydi. Bak dedim, biliyorum Wilson küçük hesapçı, bencil bir bürokrat şöhretine sahip ama seninle ne alıp veremediği olabilir? Uykularımı kaçıran asıl mesele şu. Larry kahvesini bırakıp ellerini başının arkasına koydu ve kanepeye uzandı. Klasik analitik pozisyonu almıştı. Ben de içgüdüsel olarak kahvemi bıraktım, kulak kesildim. Bilimsel sahtecilikten dolayı soruşturma altındayım. Şoke olmuştum. Larry tam anlamıyla saplantılı bir bilimciydi. Tüm bulguları üç defa kontrolden geçirmesiyle tanınırdı. Önde gelen biyolojik psikiyatri dergilerinden birinin editörü olarak herkes onun verilen her makaleyi şahsen okuduğunu ve daima ciddiyetli, ayrıntılı notlar aldığını bilirdi. Saçmalık. Akademik politik darbe gibi bir şey söz konusu herhalde. Bir hata vardır dedim. Bir hata olduğu kesin dedi Larry. Ben işi yüzüme gözüme bulaştırdım. Nasıl? dedim. Söz konusu makale benim laboratuarımdan çıkmış bir makale, birincil yazarı da benim yeni doğan yıldız olarak lanse ettiğim bir çocuk. 40 yıl önceki halimi hatırlatıyor bana.
373 373/411 Yani bu çocuğu sevdiğin için tedbiri elden bıraktın, bilgileri her zamanki gibi üç defa kontrol etmedin öyle mi? Aynen öyle dedi. Bak Larry, insansın sonuçta. Arada bir yazı işleriyle ilgili bir hata gözünden kaçabilir. Yıllar içinde yüzlerce gence akıl hocalığı yaptın. Hepsinin de mükemmel olmasını bekleyemezsin. Gary, olayın çocuğun hatası olduğunu biliyorum. Ama sonuçta benim laboratuarımdan çıktı. Yani nihayetinde sorumluluk benim. Bu soruşturmadan ilk defa haberim oluyor dedim. Nasıl başladı? Biri düdüğü öttürdü. Kim olduğunu bilmiyorum. Muhtemelen memnuniyetsiz laboratuar teknisyenlerinden biri. Şimdi de Tony Wilson suçlamaları araştıran komitenin başına geçti. Suçlama nedir? Hatalı veri. Fark etmeliydim aslında. Sonuçlar fazlasıyla iyi görünüyordu. Çocuk yazıyı baskıya vermeden önce neden daha dikkatle incelemedim bilmiyorum. Sence neden? dedim. Milyon dolarlık soru da bu ya zaten Gary. Sustu, derin bir nefes aldı. Evet, bu genç bilimciden etkilendim, yaptığı her şeyi cevher gibi gördüm ama bilemiyorum Belki de artık balatayı sıyırıyorumdur. Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra devam etti. Beyin nasıl yaşlanıyor, sana anlatmama gerek yok, işin uzmanısın zaten. Belki de şüpheciliğim şekil değiştirip çarpık kararlara dönüşmüştür, bu nedenle yanlış
374 374/411 insanlara güveniyorumdur ve diğerlerinden de tamamen uzak duracak kadar paranoyaya kapılmışımdır. Bu çocuk hiç hata yapmaz diye düşünüyordum. Herhalde ona çok yakınlaştım ve onu kendimle fazla özdeşleştirdim. Şu çakal Tony Wilson sağolsun, artık çocuğun gerçek olamayacak kadar iyi olduğunu ve verilerde tahrifat yaptığını biliyorum. Hiç kimse mükemmel değil ki Larry. Her hatayı yakalayamazsın. Komiteye bu çocuğun verilerle oynadığını, senin de gözünden kaçtığını söyle. Basit bir dikkatsizlik söz konusu. Hem dergi düzelti yayınlayabilir. Bırak suçlu kimse suçu o üstlensin. O kadar basit değil dedi Larry, alaycı bir gülümsemeyle. David Baltimore a baksana. Öğrencisinin verilerde sahtecilik yaptığı ortaya çıkınca Rockefeller Üniversitesi başkanlığından istifa etmek zorunda kaldı. İyi de Baltimore çok uzun süre öğrencisinin tarafını tuttu. O yüzden başı derde girdi. Haklısın, biliyorum. Kendimi kollamam gerek bu noktada. Doğrulup papyonunu düzeltti. Cuma günü yine konuşuruz. Louise belki bu defa strudel yapar. Günün geri kalanını Larry ile görüşmemi düşünerek geçirdim. Onun üniversitedeki durumu ile benim onunla olan durumumun karmaşıklığı aklımı kurcalıyordu. Dikkatimi işime vermekte zorlanıyordum. Larry nin semptomları bana geçmişti adeta. Sorunlar üzerine derin derin düşünüyor, hatta çizgiyi aştım ve hüsranla sonlanacağı baştan belli bir işi mi üstlendim diye kendime soruyordum.
375 375/411 O akşam evde 30 dakikalık bir egzersiz için eliptik bisikletime bindim. Egzersiz sırasında genelde CNN i izlerdim ama bu defa Larry Klein meselesini düşünmek için sessizlik istiyordum. Seansı baştan sona aklımdan geçirdim, Larry nin ana şikayetlerine odaklanmaya çalıştım. Larry uyku sorunu ve hata olarak gördüğü şeyler konusunda suçluluk duyma sorunu yaşıyordu. Şikâyet listesini sistematik olarak gözden geçirdiğimde onda birkaç depresyon semptomu olduğunu fark ettim. Antidepresana ihtiyacı olup olmadığına karar vermek için ihtisas sırasında öğrendiğim hatırlatıcı yöntemi kullandım. Buna göre majör depresyonun sekiz özelliği için (İngilizce de) kullanılan kısaltma SIG E CAPS di. SIG doktorların prescribe yani reçete yazma için kullandığı kısaltmadır. E enerjiyi temsil eder. CAPS ise kapsülleri. Harflerin her biri semptomların kısaltmasıdır; s uyku azalması ya da artışı; i ilgi kaybı; g suçluluk duyguları; e enerjide düşüş; c konsantrasyon bozukluğu; a iştah değişimi; p psikomotor rahatsızlık (ajitasyon ya da hareketlerde yavaşlık); diğer s ise intihar eğilimli düşüncedir. Bu belirtilerin üç ya da fazlasını sergileyen hastalar genelde antidepresanlara olumlu tepki verirler. Larry de deneme maiyetli ilaçlı tedaviyi gerektirecek sayıda belirti vardı. Bunu çözünce biraz rahatladım çünkü artık ona yardım etmek için yapabileceğim somut bir şey vardı. Depresyonda olması Larry nin paranoyasındaki artışı da açıklıyordu. Öte yandan, paranoyaya kapılmak için haklı nedenleri de olabilirdi. İnsanlar hakkındaki sezgileri genelde doğru çıkardı, Tony Wilson ın da hileci ve insanı sırtından bıçaklayan biri olarak şöhreti vardı. Komite soruşturması
376 376/411 hakkında daha fazla bilgi edinebilsem işime yarayabilirdi ama böyle bir şey mümkün değildi. Üniversitede gizlilik içinde çalışan pek çok komite vardı ve bu da hiç şüphesiz onlardan biriydi. Kendimi düşüncelere öyle kaptırmıştım ki bir saatten fazla egzersiz yapmış, kan ter içinde kalmıştım. Gigi yukarı gelerek Aleti öldürmeye mi çalışıyorsun? dedi. Yavaşladım ve durdum. Endorfin sarhoşu olmaya çalışıyordum herhalde. Eh, o partiyi bitirdiğinde duşunu al da gelip biraz bizimle takıl. CUMA AKŞAMI OFİSİMDE antidepresan konusunu konuşmaya hazır halde Larry yi bekliyordum. Larry elinde iki Starbucks latte si ve Louise nin strudel i ile içeri girdi. Otursana dedim. Ben peçete getireyim. Yok, yok. Bugünkü görüşmemizi burada yapmayacağız. Dışarı, verandaya çıkıp biraz temiz hava alalım. Tamam dedim. Kendisi gelmeden önce ofisime dinleme cihazı yerleştirdiklerini mi düşünmüştü acaba? Ofislerimin bulunduğu suitin önünde yuvarlak masalar, sandalyeler, güneşlikler ve inanılmaz bir Büyük Okyanus Manzarası nın olduğu oturma alanı vardı. Larry güneşin tam altına oturup dev güneş gözlüğünü takarken, ben de kendime gölgede bir yer seçtim. Larry, Çarşamba günkü görüşmemizi düşündüm de, sende depresyon belirtileri varmış gibi geldi bana.
377 377/411 Deme ya, Sherlock seni! dedi. Şu strudel i bir denesene. Nasıl 1000 kilo olmadım ben hâlâ, bilmiyorum. Teşekkürler dedim. Hiç Zoloft ya da Prozac almayı düşündün mü? Güldü. Senden öndeyim Gary. Görüşmemizden sonra kendimi 40 miligram Cymbalta ya başlattım. Serotonerjik ve noradrenerjik kombinasyon, ruh halimi iyileştirir, saplantılı düşünüşümü de muhtemelen yatıştırır diye düşündüm. Tercihi gayet akla yatkındı. Duygudurumunu iyileştirmek için serotonini arttıran Zoloft veya Prozac a yerine Cymbalta alması, aynı zamanda noradrenalini de ayarlayarak obsesif kompulsif semptomları azaltabilirdi. Larry her zamanki gibi psikofarmakolojiye herkesten çok hâkimdi. Kendisine ilaç yazmış olması beni biraz endişelendirmişti ama o mücadeleye daha sonra girecektim. Bak Gary, geçen gün sana soruşturmadan ve bazı semptomlarımdan söz ettim ama asıl canımı sıkan konuya değinmedim. Bugün nasıl bir bomba patlatacak acaba diye düşündüm. Biraz tereddütten sonra çekinerek Neymiş o Larry? dedim. Strudel ini bitirip arkasına yaslandı. Kendimi sahtekâr gibi hissediyorum. Her zaman da öyle hissettim. Ne demek istiyorsun? dedim. Kendimi bildim bileli numara yapıyorum. Herkesin sandığı gibi bir dâhi değilim ben. Öyleymiş gibi davranıyorum sadece. Kulaklarıma inanamıyordum. Kariyerin boyunca verilerde sahtecilik mi yaptın yani?
378 378/411 Tabii ki hayır, kıt kafalı. Sahte olabilirim ama ahlaksız değilim. Verilerim konusunda son derece titizimdir. Demek istediğim şu ki, benim tek yaptığım var olan bilgiyi alıp onu farklı şekillerde geri kusmak. Yani var olan bilimsel keşifleri daha önce kimsenin düşünmediği bir biçimde birleştirip ortaya koyduğunu mu söylüyorsun? dedim. Öyle de denebilir dedi. Dehanın tanımı da bu değil mi zaten? En temel bilimsel yöntemdir söylediğin; gözlemleri alırsın, bir hipotez geliştirirsin ve onu teste tabi tutarsın. Yeni olan ve dünyayı daha güzel bir yere dönüştüren her şey, yaratıcılığın özünü oluşturur. Yapma Gary Yaratıcılık ve dehayla ilgili bayat argümanlarla moralimi düzeltmeye çalışma ne olur. Bu zeki bilgiç şahsiyetini ilkokuldan beri oynuyorum ben, artık ustası oldum. Tamam, yüksek bir IQ um var, orduda ölçtüklerinde 183 çıkmıştı. Ama test edersen çoğu başarılı sahtekârın zaten üstün zekâlı olduğunu görürsün. 50 yıl boyunca dünyanın tüm parlak akademisyenlerini kandırıp, hiç belli etmemen mümkün değil Larry. Mümkünmüş demek dedi, ben yaptım çünkü. Deham da bu işte. Sahtekâr olma konusunda dâhiyim. Bu gerçeğin farkına varmamı sağladığı için de Tony Wilson a ve o aptal soruşturmasına teşekkür borçluyum. Hem biliyor musun daha fazla oynamak istemiyorum bu oyunu. Depresyon yüzünden böyle konuşuyorsun bence. Olayları net göremiyorsun. Bir psikanalist ve psikofarmakolog olarak sen de biliyorsun ki beynin biyokimyası bozulduğu zaman
379 379/411 insan sadece olumsuzu görür ve düşünme şekli de çarpıklaşır. Bırak da bir süre Cymbalta etkisini göstersin. Cymbalta olsun ya da olmasın senin daha doğmadığın zamandan beri böyle hissediyorum ben kendimi. Aklıma ihtisasın ilk günleri ve hastalarım bana Doktor dediğinde bile kendimi nasıl sahte hissettiğim geldi. Bana tuhaf ve yapmacık gelse de bilinçli olarak psikiyatrist rolünü oynamak zorundaydım. Ama bu hisler yavaş yavaş kaybolmuştu ve deneyim kazandıkça şimdiki halime dönüşmüştüm. Yetersizlik duygusu, özellikle araştırma ve pratikte aşina olmadığım alanlara girdiğim zamanlarda geri dönüyordu ama sonuçta herkesin dönem dönem bu hislere kapıldığını düşünüyordum. Ne var ki Larry bütün kariyerinden söz ediyordu. Ben de zaman zaman kendimi sahte hissettim Larry. Evrensel bir duygu bu. Sanırım şu soruşturma seni depresyona soktu, şimdi her şeye kara gözlüklerle bakıyorsun. Gözlüğünü çıkararak gülümsedi. Haksız sayılmazsın aslında. Üstelik ilaçla şimdiden kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Fakat söylüyorum bak, bu sahtekârlık duygusu kaybolmuyor bende. Bu oyunu artık oynamak istemiyorum dedin. Neyi kastediyordun? dedim, dolaylı yoldan intihar düşüncelerini dile getirdiğinden korkarak. Merak etme, kendimi yok edemeyecek kadar narsistim ben dedi. Sadece yakın bir zamanda bu akademik zırvalıkları biraz aza indirgemeyi düşünebilirim. Herkese bir çıkış stratejisi lazım ne de olsa, değil mi? Gidip kendimi bir binadan atacak falan değilim yani.
380 380/411 Atlamaya niyetli birinin sığabileceği bir boşluk var mı diye hemen sekizinci kat terasının parmaklıklarına göz attım. Ah, hay aksi! dedi Larry. Yarım saat önce bir bölge toplantısı vardı, tamamen unutmuşum. Strudel sende kalsın. Benim gitmem gerek. Panik içinde kapıya ve asansöre doğru koştu. Onun böyle telaşlandığını ya da toplantı kaçırdığını hiç görmemiştim. Soruşturma gerçekten de dengesini bozmuştu. Günün ilerleyen saatlerinde Larry nin asistanı arayarak Pazartesi randevusunu iptal etti. Larry nin programları çakışmıştı ve o gün sabahtan akşama kadar ofis dışında olacaktı. Bu da alışılmadık bir şeydi. Larry normalde programını haftalar öncesinden bilirdi ve gerektiğinde çok önceden iptal ederdi. İşin bilmediğim bir yönü mü vardı acaba? Belki Larry Pazartesi günkü üç aylık departman toplantısından kaçıyordu ve şimdiden akademik oyundan çekilmeye çalışıyordu. Bu boyutta fakülte departman toplantıları enstitünün konferans salonunda düzenlenirdi. Çoğumuz fuayede, kahve ve kurabiyelerin yanı başında, biraz kaynaşabilmek için toplantıya erken geldik. En sevdiğim kurabiyeyi seçerken -beyaz çikolatalı- akşama bisikletimle bolca egzersiz yaparım diye düşündüm. O sırada yanı başımda beliren biri Kurabiye seçiminiz harika Dr Small dedi. Bu kibirli, hafif alaycı ses, tahtaya sürtülmüş tırnak sesi hissi uyandırdı bende. Teşekkürler Profesör Wilson dedim başımı kaldırmadan. Siz bugün hangi seçkin atıştırmalığa yöneliyorsunuz? diye sordum Larry nin başdüşmanına.
381 381/411 Sadece kahveye. Kız gibi formumu korumaya çalışıyorum da... Sonra sesinin tonu değişti, bana doğru eğildi. Şaka bir yana Gary, biraz vaktin varsa seninle endişelendiğim bir meslektaş hakkında birkaç dakika konuşmak istiyorum. Çoğu akademik psikiyatrist gibi Tony Wilson da karmaşık biriydi. Küstah tavrı yüzünden insana sevimsiz görünse de kalpsiz değilmiş, hatta insanlara önem veriyormuş gibi göründüğü zamanlar da oluyordu. Kimi zaman onda Asperger sendromu mu var acaba diye düşünürdüm. Otizmin hafif bir türü olan Asperger sendromunun tipik özelliği sosyal bir etkileşimdeki normal ama incelikli ayrıntıları okuyamamaktı. Tony de sık sık normal insan rolünü oynamakta zorlanıyormuş gibi görünürdü. Olur tabii Tony. Ötekiler gelmeden arkaya geçip oturalım. Elimizde kahvelerle konferans salonuna girip oturduk. Tony kısık bir sesle konuşmaya başladı. Bunu sana söylüyorum çünkü Larry Klein la yıllardır yakın olduğunuzu ve onun sana saygı duyduğunu biliyorum. Eyvah, nereye gidiyordu bu konuşma? Olabildiğince aldırışsız görünmeye çalışarak, Neden endişeleniyorsun Larry için? dedim. Ayrıntılarını ya da nasıl öğrendiğimi söyleyemem ama Larry de demansın ya da belki bilişsel bozukluğun ilk aşamalarının başladığından korkuyorum. Saçma. Müthiş zekidir o. Tamam, biraz acayip ve şüpheci, hatta bazen paranoid olabilir ama bunak? Hiç sanmam.
382 382/411 Belki de dikkatli bakmıyorsundur Gary. Ya da göremeyecek kadar yakından bakıyorsundur. Buradaki en iyi demans uzmanı olduğun için geldim sana. Larry ye yardım edebilecek biri varsa o da sensin. Bak Tony, benim de bazı haber kaynaklarım var, bir soruşturma yürütüldüğünü biliyorum. Belki o yüzden strese girmiştir. Benden duymuş olma ama bir tür soruşturma yapıldı fakat haftalar önce tamamlandı. Söz konusu veri hatası basit bir gözden kaçma durumuydu, dergi de zaten düzelti yayınlıyor. Ortada ne bir kurmaca vardı ne de veri sahteciliği. Larry de bunu biliyor. Konferans salonu dolmaya başlayınca konuşmamızı bitirmek zorunda kaldık. Bunları benimle paylaşmana memnun oldum Tony. Bir düşünüp yapabileceğim bir şeyler var mı bakayım. Teşekkürler. Sonra görüşürüz. Tony kalkıp önlere geçti. Bense olduğum yerde kaldım ve yeni edindiğim bilgi üstüne düşünmeye başladım. Konuşmacı bütçe kesintileri ve son üniversite yönetmeliği üstüne mırıl mırıl konuşurken, aklımdan Larry yi ve belki de gözden kaçırdığım çeşitli işaretleri geçirdim. Larry demans (bunama) veya Alzheimer hastalığı riskinin arttığı bir yaştaydı, unutkanlığı da kaçırdığı toplantılarda, program çakışmalarında kendini gösteriyordu. Larry nin paranoyasına yeterince dikkat vermediğimden endişelenmeye başladım. Anlaşılan soruşturmanın bittiği ve temize çıktığı gerçeğini görmezden geliyordu.
383 383/411 Ondaki semptomlara yol açan şeyin sadece depresyon olduğuna karar vermekte acele etmiş olabilirdim. Alzheimer ya da demansın ilk bakışta göze çarpmayan nitelikteki bir öncülü olan hafif bilişsel bozukluk çoğu insanda paranoya semptomları yaratır. Kaybolan bilginin yerini doldurmanın bir yoludur bu. Hatta depresif semptomlar bile aşamalı bilişsel zayıflamanın ilk göstergelerinden biri olabilir. Yapılan birkaç çalışma duygudurum değişikliği ve bellek kaybı karışımı belirtiler gösteren ileri yaştaki insanlarda geri dönüşü olmayan demans riskinin yüksek olduğunu ortaya koydu. Bense Larry e o kadar yakın ve hayrandım ki demansı bir olasılık olarak değerlendirmekte bile başarısız olmuştum. İkimiz adına da böyle bir acının yaşanmasını istemiyordum. Depresyonun, paranoyanın ve obsesif kompulsif bozukluğun tedavisi, hatta iyileşmesi mümkündü. Ancak demans için sadece bir süreliğine yardımı dokunan semptomatik tedavilerimiz vardı. Her hasta nihayetinde kötüye gidiyor, hastalığa teslim oluyordu. İşte Larry yi baştan beri hasta olarak almak istemeyişimin nedeni de buydu. Eski bir deyiş vardır: Kendini tedavi eden doktorun hastası ahmak olur. Bana yakın birini -akıl hocamı, dostumu, baba gibi gördüğüm birini- tedavi ederken aklıma en kötüsünü -yani resmen aklını kaybetmekte olduğunu- getirmek istememiştim. Oysa her şey gözlerimin önündeydi. Herhalde bilinçsiz bir düzeyde Larry gibi biri demansa yakalanıyorsa kendimin de yakalanabileceğinden korkmuştum. Çarşamba günü Larry tekrar Brentwood golf sahasında buluşmaya karar verdi. Buluşma yerine erken gittim ve bolca
384 384/411 güneş kremi sürerek arabada bekledim. Ayrıca Gigi nin eski plaj çantalarından birinde bulduğu ve artık arabada tutmaya başladığım şapkayı da kafama geçirdim. Larry arabasını hemen yanıma park etti ve bagajdan antika bir golf seti çıkardı. Çok fazla konuşuyoruz dedi. Biraz da oynayalım. Benim sopaları kullanırız. Burası hiç değilse başımın çaresine bakabileceğim dokuz delikli bir pitch & putt sahaydı. Aslında günümün arasına şöyle biraz golf serpiştirme fikri hoşuma gitmiyor değildi, ama Larry neden aniden konuşmak yerine golf oynamak istedi diye de düşünmeden edemedim. Larry bir birdie çektikten ve ben vuruşumu yaptıktan sonra Geçen gün fakülte toplantısında Tony Wilson a rastladım dedim. Senin soruşturmanın haftalar önce kapandığını, veri hatasının ise basit bir gözden kaçırma durumu olduğunu söyledi. Herhangi bir sahtecilik yokmuş, sen de temize çıkmışsın. Ha, evet, unutmuşum onu, ne olmuş ki? Ben hâlâ kendimi sahtekâr gibi hissediyorum. Bir driver çıkardı ve tek vuruşla topu bir sonraki green de bayrağın üç fit yakınına gönderdi. Cymalta nasıl gidiyor? dedim topu çalılara gönderdikten sonra. Bayağı iyi. Ruh halim iyiye gidiyor, saplantılılığım da azalıyor dedi. Sonra da mendilini çıkarıp az önce geri verdiğim golf sopasının sapını titizlikle sildi. Oyun yüzünden ciddi bir konuşma yapamadığımızı düşünerek Gel biraz şu banka oturalım dedim.
385 385/411 Güldü. Ne o, yoruldun mu? Hiç bana ayak uyduramıyorsun Gary. Oturup mendille alnımızı sildik. Larry sen de benim kadar biliyorsun ki beynin yaşlanıyor. Eh, alternatifinden iyidir. Dediğim şu ki gözümüzden bir şey kaçsın istemiyorum. Bazı semptomları giderek küçülen hipokampus ve azalan sinir ileticiler yaratıyor olabilir. Alt tarafı bir fakülte toplantısını kaçırdım diye Alzheimer a yakalandığımı mı düşünüyorsun? dedi, gücenmiş numarası yaparak. Önemli değil, yanıldığını seve seve kanıtlarım sana. Sandığımdan çok daha kolay olacaktı bu iş. Larry konuşmanın bu yönde ilerlemesini önceden planlamıştı sanki. Tamam o zaman dedim. Bir PET taraması, birkaç da nöropsikiyatrik test yapalım. Olur dedi. Ama PET taraması için o antika cihazı istemem. Barrio ile yatırım yaptığınız şu yeni cihaz olsun. Adı neydi, FDDNP mi? UCLA da birkaç kişi geliştirip patentini aldığımız yeni kimyasal işaretleyiciden söz ediyordu. Bu cihaz Alzheimer hastalığının beyindeki fiziksel kanıtının, yani amiloid plakların ve küçücük, çözünmez, anormal protein tortuları olan tau yumaklarının somut ölçümlerini veriyordu. Araştırmalarımızda bu tortuların zamanla beyinde biriktiğini, ardından hastalarda belirgin Alzheimer semptomları oluştuğunu keşfetmiştik. Larry ayağa kalkarak, Eh, anlaştık o zaman dedi. Şimdi sana şu oyunda dersini vereyim de işimize dönelim.
386 386/411 Cumartesi gecesi Gigi ile yatmaya hazırlanıyorduk. Çocuklar derin uykuya dalmışlardı ve Gigi de duruma uygun bir kıyafetle banyodan çıktı. Ben yatakta zorlu bir bulmacayı tamamlamakla meşguldüm. Hey, sen dedi Gigi bırak o bulmacayı da anın tadını çıkaralım. İyi fikir. Çok güzel olmuşsun. Kusura bakma bu aralar kafam çok dağınık. Neyin var? dedi bana sokularak. Ne olsun dedim, derin bir çektikten sonra hani arkadaşım olan şu hastam vardı ya? Bugün PET taraması ve test sonuçları geldi. Çok mu kötü? dedi. Şimdilik çok kötü değil ama zamanla kötüleyecek. Çok üzüldüm hayatım. Gerçekten inanması zor geliyor insana. 180 in üstünde IQ su olan bir dâhinin IQ su şimdi 140 a düşmüş. Hâlâ da ortalamanın üstünde. Olsun, Nobel Ödülü alamaz belki ama zevk olsun diye kuantum teorisi kitapları okumaya devam edebilir dedi beni neşelendirmeye çalışarak. Ama PET taramasında beynin plaklar ve yumaklarla dolu olduğu görülüyor. Hastalığın gidişatı iyi değil, muhtemelen yakında yokuş aşağı gitmeye başlayacak. Larry nin durumu, zekâ düzeyi yüksek olup Alzheimer a yakalanan kişilerde tipik olarak görülen bir durumdu. Bu kişilerde bellek değişiminin ilk işaretlerini maskeleyebilecek bir bilişsel rezerv oluyordu. Kişi onun yerine daha çok, öfke ve
387 387/411 ajitasyondan başlayıp depresyon ve toplumdan uzaklaşmaya kadar uzanabilen duygudurum ve kişilik değişimi sergiliyordu. Ancak nihayetinde zaman içinde hem bilişsel hem de davranışsal semptomlar kötülüyordu. Senin için çok zor bir durum hayatım. Arkadaşın, biliyorum. Evet, şimdi de ona tüm bunları söylemem gerekiyor. Gigi alnımdan öperek, O Pazartesi nin işi. Şimdi Cumartesi gecesi. Rahatlamaya çalış. TiVo listende ne var? dedi. Uzaktan kumandayı alıp televizyonu açtı ve Aa, Entourage ın iki yeni bölümü gelmiş. Ne dersin? dedi. Kumandayı elinden alarak televizyonu kapattım. Boşver Entourage ı, ışıkları söndür yeter dedim. PAZARTESİ LARRY YE test sonuçlarını söylediğimde gayet iyi karşıladı. Hatta hiç şaşırmış görünmüyordu. O gün onu Aricept isimli anti-alzheimer ilacına başlattım. Bu ilacın sadece bilişsel semptomlara değil, aynı zamanda hastalıkla bağlantılı duygudurum ve kişilik değişimlerine de yararı olur. Buna bir de Namenda diye bir ilaç ekledim. Namenda nın da benzeri etkileri vardır ve kombinasyon tedavinin bir parçası olarak iyi iş görür. Midenin tedaviden zarar görmemesi için de önlemler aldım; gördüğü takdirde Exelon Patch e geçiş yapabilirdik. Larry ile görüşmeleri devam ettirdik ama haftada bire indirdik. Paranoyası azaldı ve sadece ofisimde görüşmeyi kabul etti. Bir süre neredeyse eski haline dönmüş gibiydi. Birkaç ay sonra arkadaş terapisine ara vermeye karar verdi.
388 388/411 Alt ay kadar sonra bir sabah randevulu görüşmemize geldi. Tam vaktinde içeri girdi ve kanepeye oturmadan önce kendine bir bardak kahve aldı. Birkaç kilo vermiş görünüyordu. İlaçlar iştahı mı azaltıyor acaba diye düşündüm. Aricept ve Cymbalta bazen bu etkiyi yaratabiliyordu. Biliyor musun Gary dedi, buradaki Tony Wilson lar kazandıklarını düşünecek ama ben emekli olmaya karar verdim. Ne? Ne zaman? dedim inanmakta zorlanarak. Bugün. Canı cehenneme hepsinin. İyi düşündün mü Larry? Parmağını sallayarak Senin sorunun, genç dostum, çok fazla düşünüyor olman dedi. Hem Louise çok mutlu oldu. Birlikte gemi seyahatine çıkacağız. Güldüm. Nefret edersin sen gemi seyahatinden. Hani batma tehlikesi olan hapishaneydi orası? Evet ama işin içinde Cymbalta varken eğleniyormuş numarası yapabilirim. Muzipçe gülümsedi. Numarada üstüme yoktur, biliyorsun. Hem Louise bunca yıl bana katlandıktan sonra hak ediyor böyle bir şeyi. Doğrudan emekli olmak yerine biraz izin alıp seyahate çıksan olmaz mı? Dönüşte bakarsın ne yapacağına. PET taraması ne gösterirse göstersin, IQ un hâlâ en az 140 senin. Psikiyatriye hâlâ pek çok katkın olabilir. Gary ikimiz de biliyoruz vaktimin azaldığını. O plaklar ve yumaklar beynimi her geçen gün biraz daha yiyor. Altı ay sonra ot gibi bir şeye dönüşebilirim.
389 389/411 Larry bunu böyle aniden kelimelere dökünce olay gerçeklik kazandı. İçimde derin bir üzüntü hissetim ama istifimi bozmadım. Larry yine de üzüldüğümü fark ederek ciddileşti. Bak dostum, biliyorum beni hasta olarak alman kolay olmadı. Ama sen dünyada güvenebileceğim birkaç kişiden birisin. Sağ ol Larry. Benim için anlamı çok büyük bu dediğinin. Eh, senelerdir yetiştiriyorum seni, üstelik bunama da uzmanlık alanlarından biri. Doğrusunu istersen ben bir süredir bir şeyim olduğundan şüpheleniyordum zaten. Son cümleleri sindirmeye çalışırken derin derin nefes aldım. Sen zaten hep bir adım önümdeydin Larry. Ama artık öyle olmayacak. İkimiz de yüzleştik bu gerçekle dedi. Biliyor musun Larry, sen hep baba gibi oldun benim için. Sen de benim için bir oğul, bir psikiyatrist ve en çok ihtiyaç duyduğumda bir dost oldun Gary. Her şeyi kontrol etme ihtiyacından kurtulmamı sağladın. Bundan böyle hayatıma devam edebilirmişim gibi hissediyorum. Durup elimi tuttu. Sen de aynı şeyi yapmalısın. Öyle kederlenmiştim ki ne diyeceğimi bilemedim. Ayağa kalktı ve Seni seviyorum dostum. Gitmeliyim artık dedi. Larry hızlı adımlarla dışarı çıkarken gözyaşlarıma zor hâkim oldum. Larry tam da beklediğim gibi tavsiyeme kulak asmayarak o gün UCLA dan emekli oldu. Çıktığı Akdeniz seyahatinden bana birkaç kartpostal yolladı. Gerçekten iyi vakit
390 390/411 geçiriyormuş gibiydi, hiç de numara yapıyormuş gibi bir hali yoktu. LARRY YOLCULUK DÖNÜŞÜNDE laboratuarını kapadı. Zaman zaman fakülte toplantılarına ve eğitim konferanslarına katılmayı sürdürdü. Brentwood golf sahası etrafındaki turlarımız giderek seyrekleşti ve ben yavaş yavaş onun terapi arkadaşından çok, eski dostu olmaya döndüm. Arciept ve Namenda Larry nin bir sonraki yıl istikrarlı bir yaşam sürdürmesini sağladı ama sonunda yokuş aşağı iniş başladı. Onun kayıp gidişini izlemek benim için çok zordu ama o, bir anlamda hazırlamıştı beni buna. Geri dönüp Larry ile yıllar içindeki ilişkimi ve bana hem mesleğim hem de kendim hakkında ne çok şey öğrettiğini düşündüğümde, terapötik ve kişisel sınırları tanımlamanın büyük bir önemi olduğunu anlıyorum. Ne de olsa bu sınırlar sayesinde olabileceğim en iyi terapist, koca, baba ve dost olmayı başarmıştım. Ancak akıl hocam en sonunda bana, sevdiklerimizin iyiliği için sınırların bazen esnetilmesi gerektiğini öğretmişti. Larry nin durumunda sıradışı olan şey ilişkimizin karmaşıklığıydı. Bu durum bir süre bakışımı öyle bulandırmıştı ki kendi alanıma giren bir tanıyı gözden kaçırmıştım. Hatta Larry öyle zekiydi ki bunama süreci yaklaştığı halde bu gerçeği benden önce fark etmişti. Larry ile yaşadıklarım pek çok açıdan çoğu yetişkinin yaşlanmakta olan anne babasıyla yaşadıklarına benziyordu. Yetişkin çocuklar da rollerin değişmesinden doğan psikolojik
391 391/411 karışıklıkla yüzleşmek, bir yandan da anne babalarıyla ilgilenmek zorunda kalırlar. Çoğu kişi buna sevgi ve anlayışla karşılık verir ama bazıları da öfke, çaresizlik ve suçluluk duyar. Larry emekli olduktan sonra yine ara ara kendini sahtekâr gibi hissettiğinden söz etti ama artık buna aldırış etmiyormuş gibiydi. Bu konu bizim için bir felsefi tartışma konusu oldu. Bir süre sonra olaya benim açımdan bakmaya başladı; bu duygular evrenseldir. Tabii onu sahiden ikna edebildim mi, yoksa ilerleyen demans onu daha uyumlu birine mi dönüştürdü, bilemiyorum. Çok geçmeden Larry nin bilişsel bozukluğu öyle ilerledi ki yürüyüşlerimizi kesmek zorunda kaldık ve Louise eve yatılı bir bakıcı aldı. Onu ziyaret etmek, kahramanımın gözlerimin önünde kaybolup gidişini izlemek gerçekten çok zordu. Larry vefat ettikten sonra bile bana verdiği dersleri aklımdan çıkarmadım. Ne zaman doğru bir tanı koysam, kendi kaygılarımı tolere etmeyi başarsam veya öğrencilerime akıl versem, Larry nin yanımda olduğunu hissediyorum. Hiçbir plak ya da yumak bunu benden alamaz diye umuyorum.
392 SONSÖZ KARİYERİM BOYUNCA İLGİLENDİĞİM sıradışı vakaları düşündüğümde, sayılarının ne kadar çok olduğuna ve kitaba hangilerini dâhil edeceğime karar vermenin ne kadar zor
393 393/411 olduğuna şaşırıyorum. Bazıları ender tanılar oldukları için sıradışıydı, bazıları ise ilişkilerinin ve durumlarının karmaşıklığı yüzünden kayda değer nitelikteydi. Çoğu tıbbi anlamda bir gizem taşıyordu ve ben, genç bir psikiyatrist olarak, kimi zaman kendimi hiç farkına varmadan doğru tanıyı koymuş ve tedaviyi uygulamış olarak buluyordum. Bu sıradışı vakaların her biri -ister kafa üstü duran çıplak kız olsun ister tek elle daha rahat edeceğine inanan adam- aynı zamanda hepimizin hayatın bir noktasında mücadelesini verdiği sıradan sorunları da bünyesinde barındırıyordu. Elbette ki çoğu insan fazla gelen bir uzvunu kesmeyi aklına getirmez ama zaman zaman kilosundan ya da saçının görünümünden rahatsızlık duymayan kimse var mıdır? Sırf gözünün içine baktınız diye kendisiyle seks yaptığınızı düşünen biriyle her gün tanışmazsınız elbet ama çoğumuz kendisini dayatan yabancılarla ve tanıdıklarla tecrübeler yaşamışızdır. Bu belki bakışları üstünüzde gereğinden fazla gezinen biri, belki de kolunuza uygunsuz bir biçimde dokunan bir meslektaşınız olmuştur. Yine pek çoğumuz aniden delice davranmaya başlayan biriyle rahatsızlık verici tecrübeler yaşamıştır. Bu, gizli alkolik olup dengesini yitirmeye başlayan bir akraba ya da toplantıda akut maniye kapılan bir meslektaş olabilir. Hepimiz bu tuhaf anlarda ne tepki vereceğimizi, ayarı bozulan kişiye nasıl yardımcı olacağımızı ve bu olaylara kendi verdiğimiz tepkiyle nasıl başedeceğimizi düşünürüz. İlk tepkimiz genelde kaçma yönünde olur ama korku ve kaygılarımızın ötesine geçmeyi başarabilirsek, karşımızdaki
394 394/411 kişinin acısını anlayabilir, ona şefkat gösterebiliriz. Anlayış ve şefkat zihinsel sorun yaşayan kişiye yardımcı olmakla kalmaz, bizim de kendimizi daha insancıl hissetmemizi sağlar. Psikiyatriste gitmekten yarar görebilecek pek çok insan, korku ve inkâr yüzünden bunu yapmaz. Okulda ve üniversitede çeşitli konuları araştırarak yıllarımızı geçirdiğimiz halde kendimizi araştırarak birkaç saat geçirme fikri çoğumuza garip gelir. Kabul görme, değer verilme ve sevilme çabalarımız sırasında yaşadığımız psikolojik acılardan kaçmak için bazen aşırı uçlara gitmemiz hiç şaşırtıcı değildir. Benim psikiyatri eğitimi aldığım zamandan bu yana tıp eğitiminde pek çok şey değişti. Vakaları asansörde, koridorda, aile ve hastaların işitme mesafesi içinde umursamadan tartışan doktorlara artık pek rastlanmıyor. Stereotipik çokbilmiş doktorun yerini şimdi iyileşme sürecinin bir katılımcısı olan hekim alıyor. Tıp öğrencilerinin artık etkin dinleme ve empatik beceri dersleri alması gerekiyor. Doktor seçiminde pek çok kişi teknik beceriyi önde gelen nitelik olarak görse de çalışmalar o teknik becerilerin en çok, duyarlılık ve anlayışla sunulduğunda etkili olduğunu ortaya koyuyor. Psikiyatri dalı gelişmeye devam ediyor. Giderek daha çok sayıda güvenli ve etkili ilacın bulunması ve konuşma terapisinin işe yaradığının daha çok takdir edilmesiyle birlikte psikiyatri geleceğe hem zihne hem de bedene yarar sağlayan, saygın bir tıp uzmanlığı olarak adım atıyor. Hayatımız boyunca hemen hepimiz duygusal çatışmalarla karşılaşırız. Bu çatışmalarla mücadelede savunma mekanizması olarak ister mizahı kullanalım ister inkârı, zihnimizin nasıl işlediğini durup
395 395/411 düşünmek hiç şüphesiz bize hem içsel bir aydınlanma hem de rahatlama sağlayacaktır.
396 NOTLAR ÖNSÖZ Her yıl tahmini dört yetişkinden biri- Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüleri web sitesi: http://www.nimh.nih.gov/
397 397/411 health/publications/the-numbers-count-mental-disordersin-america/index.shtml. 1. BÖLÜM: SEKSİ BAKIŞ YAVIS young (genç), attractive (çekici), verbal (konuşkan), insightful (içgörülü, bilgili) ve wealthy (varlıklı) sözcüklerinin baş harflerinden meydana gelir. Kimm HJ, Bolz W, Meyer AE. Hamburg Kısa psikoterapi karşılaştırmalı deneyi. Hasta örneklemesi: Açık ve kapalı seçim faktörleri ve prognostik tahminler. Psychotherapy and Psychosomatic 1981; 35:96-109. Freud terapistin hasta açısından nüfuz edilemez nitelikte olması gerektiğini düşünürdü- Gelso CJ, Hayes JA. Countertransference and the Therapist s Experience: Perils and Possibilities. Lawrance Ehrlbaum and Associates, Mahwah, NJ, 2007, s. 62. Aktarım, içgörü yönelimli psikoterapinin en önemli yönlerinden biridir, dedi- Goldberg ST. Using the Transference in Psychotherapy. Jason Aronson Publishers, Dr. Lanham, 2006; Bloch, S (ed). An Introduction to the Psychotherapies. Oxford University Press, New York, NY, 2006. 36 Sınırda hastalar, psikolojik durumları- Friedel RO, Hoffman PD, Penney D, Woodard P Borderline Personality Disorder Demystified: An Essential Guide for
398 398/411 Understanding and Livin with BPD. Da Capo Press, New York, NY, 2004. EEG sinde şakak lobu epilepsisine dair herhangi bir bulgu yoktu- Geschwind N. Temporal lob epilepsisinde kişilik değişimleri. Epilepsy & Behaviour 2009; 15:425-33. 2. BÖLÜM: KAFA ÜSTÜ DURAN ÇIPLAK KIZ Talihsiz ama geleneksel bir geçiş töreni- Small GW. Stajyer doktor stres sendromu. Psychosomatics 1981; 22:860-9. Kendime bir kısaltma oluşturmuştum- Cassem NH, Murray GB, Lafayette JM, Stern TA. Hezeyanlı hastalar, The MGH Handbook of General Hospital Psychiatry, 5. Baskı. Editçr Stern TA, Fricchione GL, Cassem NH, Jellinek MS, Rosenbaum JF. Mosby, St. Louis, MO, 2004, s. 119-34. Kendisine gereğinden fazla insülin enjekte ederse- Fishbain DA, Rotundo D. Psikiyatri acil servisinde hipoglisemik hezeyan sıklığı. Psychosomatics 1988; 29:346-8. Günümüzde nöbet saatleri sınırlandırıldı- Meltzer DO, Arora, VM. İhtisas görev saatlerinin değerlendirilmesi: Yapılacak daha çok iş. Journal of the American Medical Association 2007; 298: 1055-7.
399 399/411 3. BÖLÜM: ELİMİ TUT LÜTFEN Verdiği Öztanı başlıklı seminerde- Stern TA, Prager LM, Cremens MC. Tıp stajyerleri için öztanı turları. Psychosomatics 1993; 34:1-7. Mesafeli bir ilgiyi korumak yararlı olacaktır- Halpern J. From Detached Concern to Emphaty: Humanizing Medical Practice. Oxford University Press, New York, NY, 2001. Apotemnofili- Money J, Jobaris R, Furth G. Apotemnophilia: Two cases of self-demand amputation as sexual referance. The Journal of Sex research 1977; 13:115-24. Dismorfofobi ilk kez İtalyan psikiyatr tarafından tanımlandı-gilman SL. Creating Beauty to Cure the Soul. Race and Psychology in the Shaping of Aesthetic Surgery. Duke Universite Press, Durham, NC, 1998. BIID i olanlar- Frare F, Perugi G, Ruffolo G, Toni C. Obsessive Compulsive Disorder and body dismorphic disorder: A comparison of clinical faetures. European Psychiatry 2004; 19:202-8. Müller S. Body integrity identity disorder (BIID). Is the amputation of healthy limbs ethically justified? American Journal of Bioethics 2009; 9:36-43; bayne T, Levy N, Amputees by choice: Body integrity disorder and the ethics of amputaiton: Journal of Applied Philosophy 2005; 22:75-86. Anafranil- Gitlin MJ. Psychotherapist s Guide to Psychopharmacology. Free Press, New York, NY, 1990.
400 400/411 4. BÖLÜM: BAYILAN KIZ ÖĞRENCİLER Çok az rastlansa da bu salgınların- Small GW, Nicholi AM. Mass hysteria among schoolchildren: Early loss as a predisposing factor. Archives of General Psychiatry 1982; 39:721-4. Altıncı sınıflar - Ibid. Tarif ettiği şey kitle histerisinin tipik özelliklerini- Small GW, Borus JF. Outreak of illness in a school chorus: Toxic poisoning or mass hysteria? New England Journal of Medicine 1983; 308:632-5. Bu tuhaf salgınların birkaçını daha inceledim- Small GW, Borus JF. The influence of newspaper reports on outrbeaks of mass hysteria. Psychiatric Quarterly 1987;58:269-78; Small GW, Propper MW, Randolph E, Eth S. Mass hysteria among student performers: Social relationship as a symptom predictor. American Journal of Psychiatry 1991;148:1200-5: Small GW, Feinberg DT, Steinberg D, Collins MT. A sudden illness outbreak suggesting mass hysteria in schoolchildren. Archive sof Family Medicine 19944;3:711-6. Tuhaf açıklamalar- Johnson DM. The phantom anesthetist of Matttoon: A field study of mass hysteria. Journal of Abnormal and Social Psychology 1945;40:175-86; Medalia NZ, Larsen ON. Diffusion and disblief in a collective delusion: The Seattle Windshield
401 401/411 Pitting Epidemic. American Sociological Assosication 1958; 180. Araştırdığım Boston banliyö ilkokulu salgınında- Small GW, Nicholi AM. Mass hysteria among school children: Early loss as a predisposing factor.archives of General Psychiatry 1982;39:721-4. On yıl inceledim-small GW, Propper MW, Randolph E, Eth S. Mass hysteria among stuent performers: Social relationship as a symptom predictor. American Journal of Psychiatry 1991;148:1200-5. Hemen hemen iki yıl sonra- Small GW, Borus JF. Outreak of illness in a school chorus: Toxic poisoning or mass hysteria? New England Journal of Medicine 1983; 308:632-5. Çalışmayı anlattığım New England Journal of Medicine deki makalede-ibid. 5. BÖLÜM: BEBEK AŞKI Yalancı ya da histerik gebelik diye de bilinen psödosiyezi- Small GW. Pseudocyesis: An Overview. Canadian Journal of Psychiatry 1986;31:453-7; Sobrino LG. Prolactin, psychological stres and environment in humans: adaptation and maladaptation. Pituitary 2003;6:35-9.
402 402/411 Okumaya devam ettim- Small GW. Pseudocyesis: An Overview. Canadian Journal of Psychiatry 1986;31:453-7. 6. BÖLÜM: SESSİZLİĞİN TEDAVİSİ Yaşlılarla çalışmaya gönüllü genç psikiyatrların sayısı pek fazla değildi-jarvik LF, Small GW (ed). Psychiatric Clinics of North America, Yaşlanma konulu sayı, 5. Cilt, sayı 1, 1982; Small GW, Fong K, Beck JC. Training in geriatric psychiatri: Will the supply meet the demand? American Journal of Psychiatry American Journal of Psychiatry 1988;145:476-8. İskoç psikiyatrist R. D. Lang- Boyers R. R.D. Laing and Anti-psychiatry. Hippocrene Books, New York, NY, 1974. Stanford lu psikolog David Rosenhan- Rosenhan DL. ON being sane in insane places. Science 1973;179:250-8. Psikanaliz pek çok insana yardımcı olmuştur- Gabbard GO, Gunderson JG, Fonagy P. The place of psychoanalytic treatments within psychiatry. Archives of General Psychiatry 2002;59:505-10; Leichsenring F, Rabung S. Effectiveness of long-term psychodynamic psychotherapy: A meta-analysis. Journal of the American Medical Association 2008;300:1551-65.
403 403/411 Bu hastalık nüfusun yaklaşık yüzde 1 ini etkiler-jamison KR. An Unquiet Mind: A Memoir of Moods and Madness. Vintage Books, New York, NY, 1997. Alan Gelenberg in klasik-gelenberg AJ. The catatonic syndrome. Lancet 1976;1:1339-41. Diğer makalelerse güvenliğini açıklıyor-shrese A, Welch CA, Park LT, ve ark. Encephalitis and catatonia treated with ECT. Cognitive and Behavioral Neurology 2008;21:46-51; Fink M, Taylor, MA. Catatonia: A Clinician s Gudie to Diagnosis and treatment. Cambridge University Press, New Yor, NY, 2003. 7. BÖLÜM: KÜÇÜLEN PENİS Freud seksi birincil sosyal aktivitemiz olarak görürdü- Freud S, Brill AA. The Basic Writings of Sigmund Freud. Basic Books, New York, NY, 1995. Psikoz şeklinde tanımlanır-international Early Psychosis Association Writing Group. International clinical practice gudielines for early psychosis. British Journal of Psychiatry 2005; 187:s120-4. Tıp ortamında kara mizah- Small GW. Stajyer doktor stres sendromu. Psychosomatics 1981;22:860-9. Hem duygudurum hem de psikotik semptomları olan çoğu hasta-mahli GS, Green M, Fagiolini A, Peselow ED,
404 404/411 Kumari V. Schizoaffective disorder: Diagnostic issues and future recommendations. Bipolar Disorders Bipolar Disorders 2008;10:215-30. 8. BÖLÜM: Delicesine endişeli İçgörü yönelimli terapilerin en önemli bölümünü-goldberg ST. Using the Transference in Psychotherapy. Jason Aronson Publishers, Lanham, MD, 2006. Stres ve beslenme şekli etki edebiliyor. Ancak -Marshall BJ, Warren JR. Unidentified curved bacilli in the stomach of patients with gastritis and peptic ulceration. Lancet 1984;1(8390):1311-5. Medical studentitis-kellner R, Wiggins RG, Pathak D. Hypochondriacal fears and bliefs in medical and law students. Archives of General Psychiatry 19856;43:487-9;Moss-Morris R, Petrie KJ. Redefining medical stuendts disease to reduce morbidity. Medical Education 2001;35:274-8. Minuchin sık sık çekirdek ailelerle çalışırdı-minuchin S. Families and Family Therapy. Harvard University Press, Cambridge, MA, 1974. Dolaylı Munchausen vakaları-meadow E. Munchausen syndrome by Proxy. Archives of Disease in Childhood 1982;57:92-8.
405 405/411 9. BÖLÜM: GÖZLERİ TAMAMEN KAPALI Klasik histerik dönüşüm semptomlarında-murphy GE. The clinical management hysteria. Journal of the American Medical Association 1982;247:2559-64. 10. BÖLÜM: BEYİN SİSİ Yapılan çalışmalar genlerin- Small GW. What we need to know about age related memory loss. British Medical Journal 2002;324:1502-5. Grubumuz PET taraması teknolojisiyle çok sayıda araştırma yürüttü-small GW, Kepe V, Ercoli LM, ve ark. PET of brain amyloid and tau in mild cognitive impairment. New England Journal of Medicine 2006;355:2652-63. İlk defa 1964 te bir psikiyatri dergisi tanımladı-weintraub W. The VIP syndrome : A clinical study in hospital psychiatry. Journal of Nervous and Mental Disorders 1964;138:181-93; Parker-Pope T. When the patient is a V.I.P. The New York Times, Ağustos 27, 2009. Birincil tanısal teorim-hiramatsu R, Takeshita A, Taguchi M, Takeuchi Y. Symptomatic hyponatremia after voluntary excessive water ingestion in a patient without
406 406/411 psychiatric problems. Endocrine Journal 2007;54:643-5; Farrel DJ, Bower L. Fatal water intoxication. Journal of Clinical Pathology 2003;56:803-4. Psikojenik polidipsi-rae J. Self-induced water intoxication in a schizophrenic patient. Canadian Medical Assocication Journal 1976;114:438-9. 11. BÖLÜM: RÜYALARDAKİ DÜĞÜN Doktorlar grup olarak yasadışı ilaçları kullanmaya daha az yatkındırlar-hughes PH, Brandenburg N, Baldwin D Jr. Ve ark. Prevelance of substance use among U.S. physicians. Journal of the American Medical Association 1992;267:2333-9. Freud Rüyaların Yorumu adlı kitabında- Freud S, Brill AA. The Basic Writings of Sigmund Freud. Basic Books, New York, NY, 1995. 12. BÖLÜM: IŞIKLAR SÖNERKEN Bilişsel Davranışçı terapi-march JS. Cognitive behavioral therapy, Sadock BJ, Sadock VA (ed). Comprehensive Textbook of Psychiatry, 8. Baskı. Williams & Wilkins, Baltimore, MD, 2005, s.2806-13.
407 407/411 Freud bu terimi- Gelso CJ, Hayes JA. Countertransference and the Therapist s Inner Experience: perils and Possibilities. Lawrence Ehrlbaum and Associcates, Mahwah, NJ, 2007. Sosyopatlar ya da psikiyatristlerin deyişiyle antisosyal kişilikler -American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders. American Psychiatric Association, Washington, DC, 1994, s.645-50. 13. BÖLÜM: BİTİMSİZ ALIŞVERİŞ Bu öforik (mest edici) duygular beyindeki kimyasal değişimlerle yakından bağlantılıdır-kalivas PW, Volkov ND. The neural basis of addiction: A pathology of motivation and choice. American Journal of Psychiatri 2005;162:1403-13. 14. BÖLÜM: AİLE BAĞLARI Kronik amfetamin veya kokain kullanımı paranoyanın iyi bilinen nedenlerinden biridir- Cherland E, Fitzpatrick R. Psychotic side effects of psychostimulants: A 5-year review. Canadian Journal of Psychiatry 1999;44:811-3.
408 408/411 Tipik bir agorafobili spontan panik atak vakası-bienvenu OJ, Onyike CU, Stein MB. Agorophobia in adults: Incidence and longitudinal relationship with panic. British Journal of Psychiatry British Journal of Psychiatry 2006;188:432-8. Akıl Hastalığı İçin Ulusal Birlik-http://www.nami.org/. İlk psikiyatrik genetik çalışmalardan biri Amiş ailelerle yapılan bir araştırmaydı-egeland JA, Shaw JA, Endicott J, ve ark. Prospective study of prodromal features for bipolarity in weel Amish children. Journal of the American Academy of Childe & Adolescent Psychiatry 2003;42:786-96. Anksiyetenin çeşitli türleri arasında panik bozukluk-smoller JW, Gardnner-Schuster E, Covino J. The genetic basis of panic and phobic anxiety disorders. American Journal of Medical Genetics 2008 15;14C:118-26. 15. BÖLÜM: Sahtekâr psikiyatrist 312 Antidepresana ihtiyacı olup olmadığına karar vermek için-bender S, Messner E. Becoming a Therapist: What Do I Say and Why? The Guilford Press, New York, NY, 2003.
409 409/411 312 SIG E CAPS- SIG E CAPS Dr. Carey Gross tarafından Massachussetts Geeeral Hospital da majör depresif bozukluk kriteri için mnemonik olarak geliştirildi. 318 Yapılan birkaç çalışma ortaya koydu- Alexopoulos GS, Meyers BS, Young RC, Mattis S, Kakuma T. The course of geriatric depression with reversable : A controlled study. American Journal of Psychiatry 1993;150:1693-9; Devanand DP, Sano M, Tang MX, Taylor S, Gurland BJ, Wilder D, Stern Y, Mayeux R. Depressed mood and the incidence of Alzheimer s disease in the elderly living in the community. Archives of General Psychiatry 1996;53:175-82. 320 Larry yeni kimyasal işaretleyiciden söz ediyordu- Small GW, Kepe V, Erocoli LM, ve ark. PET of brain amyloid and tau in mild cognitive impairment, New England Journal of Medicine 2006;355:2652-63. 322 Anti-Alzheimer ilacı- Alzheimer s Disease Medications Fact Sheet: http://www.nia.nih.gov/ Alzheimers/Publications/medicationsfs.htm. SONSÖZ Vakaları asansörde umursamadan tartışan doktorlara- Small GW. That boorsih, insensitive, loudmouthed,crass physician in the elevator. Journal of the American Medical Assocication 1985;253:2645.
410 Pek çok kişi teknik beceriyi-dibblet S, Schaidhammer M, Fleischer C, Greitemann B. Patient-doctor interaction in rehailitation: The relationship between percieved interaction quality and long-term treatment results. Patient Education and Counceling 2009;76:328-35. Kim SS, Kaplowitz S, Johnston MV. The effects of physician emphaty on patient satisfaction and compliance. Evaluation & the Health Professions 2004;27:237-51. 410/411
411 @Created by PDF to epub
Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri
Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya
Detaylı
de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu
de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunuİgi ve ben Benim adım Flo ve benim küçük bir kız kardeşim var. Küçük kız kardeşim daha da küçükken ismini değiştirdi. Bir sabah kalktı ve artık kendi ismini kullanmıyordu. Bu çok kafa karıştırıcıydı. Yatağımda
Detaylı
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de
Detaylı
ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.
ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.SOKAK - DIŞ - GÜN ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır. Batu 20'li yaşlarında genç biridir. Boynunda asılı bir fotoğraf makinesi vardır. Uzun lensli profesyonel görünşlü bir digital makinedir. İlginç
Detaylı
ÇOCUKLAR İÇİN OYUN TERAPİSİ BİLGİLENDİRİCİ EL KİTABI. Oyun Terapisi Nedir? Oyun Terapisti Kimdir?
ÇOCUKLAR İÇİN OYUN TERAPİSİ BİLGİLENDİRİCİ EL KİTABI. Oyun Terapisi Nedir? Oyun Terapisti Kimdir?ÇOCUKLAR İÇİN OYUN TERAPİSİ BİLGİLENDİRİCİ EL KİTABI Oyun Terapisi Nedir? Oyun Terapisti Kimdir? Ebeveynler için Notlar Bu kitapçık, yaklaşık 4 ila 12 yaş aralığındaki, psikoterapi düşünülmüş çocuklar
Detaylı
SRA Versiyon Şubat 2001
SRA Versiyon Şubat 2001SRA Versiyon Şubat 2001 Anti-psikotik İlaç Kullanımı ile ilgili Araştırma H.A. Wolters H. Knegtering D. Wiersma R.J. van den Bosch Academisch Ziekenhuis Groningen Kişi ile ilgili özel veriler Tarih:...
Detaylı
O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç
O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinçO sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek
Detaylı
YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDEKİ BAKIMA İLİŞKİN AİLE MEMNUNİYETİ FS-ICU 24R BİZ NASIL YAPIYORUZ?
YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDEKİ BAKIMA İLİŞKİN AİLE MEMNUNİYETİ FS-ICU 24R BİZ NASIL YAPIYORUZ?YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDEKİ BAKIMA İLİŞKİN AİLE MEMNUNİYETİ FS-ICU 24R Aile üyelerinizden birinin Yoğun Bakım Ünitemizde (YBÜ) son yatışına ilişkin görüşlerinizi duymak isteriz. Ailenizin bir üyesi bu yoğun
Detaylı
DANIŞANLAR İÇİN DEĞERLENDİRME ANKETİ:
DANIŞANLAR İÇİN DEĞERLENDİRME ANKETİ:DANIŞANLAR İÇİN DEĞERLENDİRME ANKETİ: Bu anket durumunuz hakkında bilgi edinmede bize yardımcı olacaktır. Bu anket sorununuza uygun yaklaşımda yardımcı olacaktır. Cevaplarınız gizli tutulacaktır. Lütfen
Detaylı
Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.
Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.Bu kitapçığı, büyük olasılıkla kısa bir süre önce sevdiklerinizden biri size cinsel kimliği ile biyolojik/bedensel cinsiyetinin örtüşmediğini, uyuşmadığını açıkladığı için okumaktasınız. Bu kitapçığı edindiğiniz
Detaylı
Asistanlıkta Psikoterapi Eğitimi Neden Önemlidir? Doğan Şahin İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Sosyal Psikiyatri Servisi
Asistanlıkta Psikoterapi Eğitimi Neden Önemlidir? Doğan Şahin İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Sosyal Psikiyatri ServisiAsistanlıkta Psikoterapi Eğitimi Neden Önemlidir? Doğan Şahin İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Sosyal Psikiyatri Servisi Başta ABD olmak üzere birçok ülkede tıp ve uzmanlık eğitiminde (psikiyatri dışı)temel
Detaylı
5 Yaş : En sevdiğim arkadaşım Yaş : Kurallar ve törenler 9-11 yaş : Kuvvetlenen Arkadaşlık Bağları
5 Yaş : En sevdiğim arkadaşım Yaş : Kurallar ve törenler 9-11 yaş : Kuvvetlenen Arkadaşlık Bağları1. Ay : İşte geldim, buradayım! 3. Ay : Harika bir oyuncağım var: Ellerim! 6. Ay : Ben bir enerji küpüyüm! 9. Ay : Güvenlik önlemlerini artırdınız mı? Emekliyorum! 12. Ay : Yürüyorum! Bağımsızım, Mutluyum,
Detaylı
Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan
Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan1. Sahne (Koruluk. Uzaktan kuş cıvıltıları duyulmaktadır. Sahnenin solunda birbirine yakın iki ağaç. Ortadaki ağacın hemen yanında, önü sahneye dönük, uzun ayaklık üzerinde bir dürbün. Dürbünün arkasında
Detaylı
Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5
Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5Simbegwire Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5 Simbegwire annesi öldüğü zaman çok üzüldü. Simbegwire ın babası, kızıyla ilgilenmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.
Detaylı
İkinci baskıya önsöz...5 BİRİNCİ KISIM: İLİŞKİLER VE İLİŞKİ SORUNLARI İlişkiler hakkında İlişkileri anlama: Teoriler...
İkinci baskıya önsöz...5 BİRİNCİ KISIM: İLİŞKİLER VE İLİŞKİ SORUNLARI İlişkiler hakkında İlişkileri anlama: Teoriler...İçindekiler İkinci baskıya önsöz...5 BİRİNCİ KISIM: İLİŞKİLER VE İLİŞKİ SORUNLARI...7 1. İlişkiler hakkında...9 2. İlişkileri anlama: Teoriler...31 3. Seks, cinsiyet ve çiftler...49 İKİNCİ KISIM: NE YAPMALI?...73
Detaylı
02/17 Jelinek, Hauschildt, Moritz, Okyay, & Taş HOŞGELDİNİZ. Depresyon Tedavisinde Metakognisyon Eğitimi (D-MCT)
02/17 Jelinek, Hauschildt, Moritz, Okyay, & Taş HOŞGELDİNİZ. Depresyon Tedavisinde Metakognisyon Eğitimi (D-MCT)02/17 Jelinek, Hauschildt, Moritz, Okyay, & Taş ljelinek@uke.de HOŞGELDİNİZ Depresyon Tedavisinde Metakognisyon Eğitimi (D-MCT) D-MCT: Uzay Pozisyonu Günün Konusu Davranış Hafıza Depresyon Denken Duyguların
Detaylı
YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem
YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysemYALNIZ BİR İNSAN Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem öyle sonunda hep iyilerin kazandığı, kötülerin cezalandırıldığı veya bir suçluyu bulmak için
Detaylı
Koç Üniversitesi nde ders verme tecrübelerim BURAK ÖZBAĞCI 2013
Koç Üniversitesi nde ders verme tecrübelerim BURAK ÖZBAĞCI 2013Koç Üniversitesi nde ders verme tecrübelerim BURAK ÖZBAĞCI 2013 2002 yılından beri Koç Üniversitesi nde lisans ve lisansüstü toplam 16 farklı dersi, 35 farklı şubede anlattım. 8-10 kişilik küçük sınıflara
Detaylı
Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:
Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: - Deli, deli, diye seslenmiş. Siz içeride kaç kişisiniz? Deli şöyle bir durup düşünmüş: 1 / 10 - Bizim
Detaylı
Hem. Dr. SONGÜL KAMIŞLI Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü Prevantif Onkoloji A.B.D. Psikososyal Onkoloji Birimi
Hem. Dr. SONGÜL KAMIŞLI Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü Prevantif Onkoloji A.B.D. Psikososyal Onkoloji BirimiKanserli Hastalar Tarafından Sık Sorulan Sorular Hem. Dr. SONGÜL KAMIŞLI Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü Prevantif Onkoloji A.B.D. Psikososyal Onkoloji Birimi Hastaların Soruları Tıbbi tedavi Otonomi
Detaylı
BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ
BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİBÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya
Detaylı
Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap
Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici CevapBir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap Şizofreninin nasıl bir hastalık olduğu ve şizofrenlerin günlük hayatlarında neler yaşadığıyla ilgili bilmediğimiz birçok şey var.
Detaylı
Dinamik Formülasyon Üzerine Bir Olgu Sunumu. Dr. Abdullah AKGÜN Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Dinamik Formülasyon Üzerine Bir Olgu Sunumu. Dr. Abdullah AKGÜN Gülhane Eğitim ve Araştırma HastanesiDinamik Formülasyon Üzerine Bir Olgu Sunumu Dr. Abdullah AKGÜN Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kimlik Bilgileri 53 yaşında, Kadın Evli 3 çocuğu var Ev hanımı Eşiyle Ankara da yaşıyor Yakınmaları
Detaylı
Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım
Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşımYeni evli bir çift vardı. Evliliklerinin daha ilk aylarında, bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi. Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi. Son zamanlarda o kadar sık olmasa
Detaylı
Undra hakkındaki hikâyeyi okurken iyi eğlenceler diliyoruz!
Undra hakkındaki hikâyeyi okurken iyi eğlenceler diliyoruz!Çocukların kendilerini iyi hissettiklerini bilmek iyidir Çocuğunuz rehabilitasyon merkezine gelmeli ve bir cpup ölçümü yaptırmalıdır. Bunu kelimelerle açıklamak zordur, bu kitabı bu nedenle hazırladık.
Detaylı
İŞİTME ENGELLİLERDE EVLİLİKTE DAHA AZ SORUN YAŞIYOR! - Genç Gelişim Kişisel Gelişim
İŞİTME ENGELLİLERDE EVLİLİKTE DAHA AZ SORUN YAŞIYOR! - Genç Gelişim Kişisel GelişimİŞİTME ENGELLİ GÜL USTABAŞ GENÇ İŞİTME ENGELLİLER NORMAL OKULLARDA KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİNE TABİ OLMALI. İŞİTME ENGELLİLERDE EVLİLİKTE NORMAL İNSANLAR GİBİ HATTA ONLARDAN DAHA AZ SORUN YAŞIYOR SORU-- Kısaca
Detaylı
BİR ÇOCUĞUN OYUN TERAPİSİ HAKKINDAKİ İLK KİTABI
BİR ÇOCUĞUN OYUN TERAPİSİ HAKKINDAKİ İLK KİTABIBİR ÇOCUĞUN OYUN TERAPİSİ HAKKINDAKİ İLK KİTABI Ebeveynler için Notlar Bu kitap, yaklaşık 4 ila 12 yaş aralığındaki, psikoterapi düşünülmüş çocuklar için planlanmıştır. Kitabı çocuğunuza sizin okuyabileceğiniz
Detaylı
İçindekiler. Giriş. Bölüm 1: MINDFUCK ya da olasılıklarımız ve gerçek yaşamımız arasındaki boşluk 15
İçindekiler. Giriş. Bölüm 1: MINDFUCK ya da olasılıklarımız ve gerçek yaşamımız arasındaki boşluk 15İçindekiler Giriş Bölüm 1: MINDFUCK ya da olasılıklarımız ve gerçek yaşamımız arasındaki boşluk 15 Kafamızın içindeki bariyer Hiçbir şeyi hak etmediğini sanan kadın Yanlış bir hayata çakılıp kalan adam
Detaylı
SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?İşitme Engelliler Milli Hentbol Takımının en genç oyuncusu Mustafa SEMİZ : Planlı çalışarak, disiplinli çalışarak zamanını ve gününü ayarlayarak nerede ve ne zaman is yapacağıma ayarlarım ondan sonra Her
Detaylı
Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim
Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişimon günlerde mevsimsel geçiş döneminin verdiği miskinlikle aklıma yazılabilecek bir yazı gelmiyordu. Bugün kardio antrenmanımı yaparken,aklıma sevgili olmamak için yapman gerekenler adlı yazım geldi. Bende
Detaylı
Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!
Bu testi yapın, kendinizi tanıyın!Kendini Tanıma Testi Bu testi yapın, kendinizi tanıyın! İnsanlar sizin hakkınızda sandığınızdan farklı izlenimlere sahip olabilir. Gerçekten nasıl algılandığınızı siz de bilmek istemez misiniz? Bu teste
Detaylı
Dünyayı Değiştiren İnsanlar
Dünyayı Değiştiren İnsanlarDünyayı Değiştiren İnsanlar MARIA MONTESSORI Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği
Detaylı
ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an
ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir anEce Şenses 21001982 ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an oldu mu hiç? Louvre müzesi benim için tam olarak böyle oldu. Sadece benim
Detaylı
Anksiyete ve gerginlik veya endişe. Eminim bunu son zamanlarda hepimiz yaşıyoruz.
Anksiyete ve gerginlik veya endişe. Eminim bunu son zamanlarda hepimiz yaşıyoruz.Rüyalar genellikle en saçma göründüklerinde en derindedir. Sigmund Freud Anksiyete ve gerginlik veya endişe. Eminim bunu son zamanlarda hepimiz yaşıyoruz. Anksiyete: kendinize kötü bir şey olacağını ve
Detaylı
PSİKOLOJİK BOZUKLUKLARIN TEDAVİSİ. PSİ154-PSİ162 Psikolojiye Giriş II
PSİKOLOJİK BOZUKLUKLARIN TEDAVİSİ. PSİ154-PSİ162 Psikolojiye Giriş IIPSİKOLOJİK BOZUKLUKLARIN TEDAVİSİ Psikolojik bozukluklar nasıl iyileştirilir? Tedavi için uygun kişi kimdir? En mantıklı tedavi yaklaşımı hangisidir? Bir terapi biçimi diğerlerinden daha iyi midir? Herhangi
Detaylı
TEHLİKELİ YOLCULUKLAR
TEHLİKELİ YOLCULUKLARTEHLİKELİ YOLCULUKLAR Maun masanın sahibi, ciddi bakışlarını üstümden çekmiyordu. O izin verse ben de gözümden birkaç damla yaş çıkmasına izin verecektim. Doktorumun karşısında oturmuş, son sözlerini kavramaya
Detaylı
ESKİ SEVGİLİNİZİ GERİ KAZANMAK MI İSTİYORSUNUZ? TERKEDİLDİNİZ VE MUTSUZ MUSUNUZ?
ESKİ SEVGİLİNİZİ GERİ KAZANMAK MI İSTİYORSUNUZ? TERKEDİLDİNİZ VE MUTSUZ MUSUNUZ?Eski Sevgiliyi Geri Kazanın ( Erkekler Ve Kadınlar İçin ) ESKİ SEVGİLİNİZİ GERİ KAZANMAK MI İSTİYORSUNUZ? TERKEDİLDİNİZ VE MUTSUZ MUSUNUZ? Geçmişte yaşadığımız ilişkilerle birlikte pişmanlıklarımızda yok
Detaylı
ETKİLİ İLETİŞİM BECERİLERİ. İLETİŞİM ve SÜRECİ
ETKİLİ İLETİŞİM BECERİLERİ. İLETİŞİM ve SÜRECİETKİLİ İLETİŞİM BECERİLERİ İLETİŞİM ve SÜRECİ İletişim Nedir? İletişim, yaşamımızın sesi soluğu olmakla birlikte, kendimizi özgürce ve bütünüyle ifade etme sanatıdır. İletişim hem iş, hem de özel hayatımızda
Detaylı
TÜRKÇE 4 SÖZLÜ ANLATIM 4
TÜRKÇE 4 SÖZLÜ ANLATIM 4TÜRKÇE 4 SÖZLÜ ANLATIM 4 HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK DİNLEYELİM ÇOK SIKILIYORUM ÖZGÜR İş yerindeki yoğunluktan çok sıkılıyorum PINAR İş hayatını özel hayatından ayırarak daha mutlu olabilirsin. Evde çok sıkılıyorum
Detaylı
KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU
KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLUKÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU Nereden geliyor bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme isteğim? Kim verdi düşünce deryalarında özgürce dolaşmamı sağlayacak özgüven küreklerimi? Bazen,
Detaylı
Koçluk, danışanın problemlerini çözüme ulaştırmak ve yolunu aydınlatmaktır.
Koçluk, danışanın problemlerini çözüme ulaştırmak ve yolunu aydınlatmaktır.BEN BĐR YAŞAM KOÇUYUM 7.SEANS Koçluk ve danışmanlık Bazen öyle zamanlar olur ki danışanlarınızın koçluk hizmetinin sınırları içinde olmayan problemlerine yardım etme durumunda kalırsınız. Böyle zamanlarda
Detaylı
Herkese Bangkok tan merhabalar,
Herkese Bangkok tan merhabalar,Herkese Bangkok tan merhabalar, Başlangıcı Erasmus stajlarına göre biraz farklı oldu benim yolculuğumun aslında. Dünyada mimarlığın nasıl ilerlediğini öğrenmek için yurtdışında staj yapmak ya da çalışmak
Detaylı
MACERA AKADEMİSİ. Anneciğim ve Babacığım,
MACERA AKADEMİSİ. Anneciğim ve Babacığım,BARBAR YARATIKLAR İÇİN KURNAZLIK OKULU ZOR İŞÇİLER İÇİN BAŞKANLAR: SAYIN BAŞKÖTÜ KURT SAYIN KÜÇÜK KURT VE SAYIN BAĞIRTKAN KURT Lütfen lütfen lütfeeeen gelip buraya taşının, taşınacağınızı söylemiştiniz.
Detaylı
ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.
ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.ÇAYLAK Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı. Alt katta genel tıbbi muayene ve müdahaleleri yapılıyordu. Bekleme salonu ve küçük bir de laboratuar vardı. Orta katta diş kliniği ve ikinci bir muayene
Detaylı
FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ
FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİFK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ 1- Beni çok iyi tanımlıyor 2- Beni iyi tanımlıyor 3- Beni az çok iyi tanımlıyor 4- Beni pek tanımlamıyor 5- Beni zaman zaman hiç tanımlamıyor 6- Beni hiç tanımlamıyor
Detaylı
Kayıp, Ölüm ve Yas Süreci. Prof. Dr. Sibel ERKAL İLHAN
Kayıp, Ölüm ve Yas Süreci. Prof. Dr. Sibel ERKAL İLHANKayıp, Ölüm ve Yas Süreci Prof. Dr. Sibel ERKAL İLHAN Kayıp Kayıp, yaşam döngüsünün her evresinde yaşanır. bağımsızlık kaybı ilişki kaybı, sağlık kaybı, iş kaybı, ekonomik kayıp, evcil hayvan kaybı, organ
Detaylı
Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!
Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,
Detaylı
ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI
ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVIANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI T105004 ADI SOYADI NOSU UYRUĞU SINAV TARİHİ ÖĞRENCİNİN BÖLÜM Okuma Dinleme Yazma Karşılıklı Konuşma Sözlü Anlatım TOPLAM
Detaylı
TRSM de Rehabilitasyonun
TRSM de RehabilitasyonunTRSM de Rehabilitasyonun Yeri Dr. Ayla Yazıcı BRSHH Gündüz Hastanesi ve Rehabilitasyon Merkezi Koordinatörü 7.10.2010 Şizofreni tedavisinde çok boyutlu yaklaşım Şizofreni tedavisinde çok boyutlu yaklaşım
Detaylı
tellidetay.wordpres.com
tellidetay.wordpres.comPeşin Alınmış Ücret Gecenin oldukça ilerlemiş bir vaktinde özel bir kliniğin önünde duran taksiden üç kişi indi. Şoför yarı baygın yaşlıca bir adamın bir koluna aynı yaşlarda görünen hanımı ise diğer koluna
Detaylı
ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ
ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ www.armtr.org Yazan: Billur Demiroğulları Çizen: Yasemin Erdem Kontrol: Özlem Küçükfırat Bilgi (Çocuk Gelişim Uzmanı) Bu hikaye kitabının her türlü yayın hakkı Anorektal
Detaylı
xxxxxxx ÖĞRENME RİSK FAKTÖRLERİ RAPORU
xxxxxxx ÖĞRENME RİSK FAKTÖRLERİ RAPORUxxxxxxx ÖĞRENME RİSK FAKTÖRLERİ RAPORU Test, Yrd. Doç. Dr. Oktay Aydın tarafından geliştirilmiştir. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve kullanılamaz. OKUL EV VE AİLE KİŞİSEL ÖĞRENME
Detaylı
Depresyonda Metakognisyon Çalışması (D-MCT) depresif evredeki hastaları hedefleyen bir grup çalışmasıdır.
Depresyonda Metakognisyon Çalışması (D-MCT) depresif evredeki hastaları hedefleyen bir grup çalışmasıdır.Katılımcı broşürü Depresyonda Metabiliş Çalışması (D-MCT) Sevgili Hastamız, Depresyonda Metakognisyon Çalışması (D-MCT) depresif evredeki hastaları hedefleyen bir grup çalışmasıdır. Bu broşür Depresyonda
Detaylı
Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.
Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.1. Bölüm Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba. Bütün bu insanın kafasını şişiren karmaşa, çok ama çok masum bir günde başladı. O gün çok şirin, çok masumdu. O gün öyle muhteşem, öyle harika ve öyle
Detaylı
Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası
Okuyarak kelime öğrenmenin Yol HaritasıKelime bilgimin büyük bir miktarını düzenli olarak İngilizce okumaya borçluyum ve biliyorsun ki kelime bilmek akıcı İngilizce konuşma yolundaki en büyük engellerden biri =) O yüzden eğer İngilizce okumuyorsan,
Detaylı
AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ
AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİVG&O 0-3 A.A. Vermulst, G. Kroes, R.E. De Meyer & J.W. Veerman AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ 0 İLA 3 YAŞ ARASINDAKİ ÇOCUKLARIN ANNE-BABALARINA YÖNELİKTİR GENCIN ADI: TEDAVI ŞEKLI: DOLDURMA TARIHI:
Detaylı
Korkuları pekiştirmeden duygulara saygı duymak Dr. Clark Goldstein
Korkuları pekiştirmeden duygulara saygı duymak Dr. Clark GoldsteinKorkuları pekiştirmeden duygulara saygı duymak Dr. Clark Goldstein Söz konusu kronik olarak kaygılı bir çocuk olduğunda, en iyimser anne babalar bile çocuğunun acı çekmesini istemediklerinden, olumsuz
Detaylı
ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇ
ERASMUS BAHAR DÖNEMİ Accademia della Moda İtalya DİDEM ALTUNKILIÇBen Didem Altunkılıç. 22 yaşındayım. Yaşar Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünde 4. Sınıf öğrencisiyim ve 3. yılımı Erasmus programı dolayısıyla gittiğim İtalya nın Napoli şehrinde Accademia
Detaylı
Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.
Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.ENGİN VE İKİZLER ALIŞ VERİŞTE Hastane... Dr. Gamze Hanım'ın odası, biraz önce bir ameliyattan çıkmıştır. Elini lavaboda yıkayarak koltuğuna oturur... bu arada telefon çalar... Gamze Hanım telefon açar.
Detaylı
Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin
Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban ÇetinBir bahar günü. Doğa en canlı renklerine büründü bürünecek. Coşku görülmeye değer. Baharda okul bahçesi daha bir görülmeye değer. Kıpır kıpır hareketlilik sanki çocukların ruhundan dağılıyor çevreye. Biz
Detaylı
TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU
TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMUTİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU TARİH: / /2017 1. Öncelikle adınız nedir? Adınızın anlamı nedir? 2. Annenizden doğma, babanızdan olma, sizden başka evde yaşayan biri var mı? Varsa sizden büyük mü küçük mü?
Detaylı
ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK
ÇiKOLATAYI KiM YiYECEKÇiKOLATAYI KiM YiYECEK Geçen gün amcam bize koca bir kutu çikolata getirmişti. Kutudaki çikolataların her biri, değişik renklerde parlak çikolata kâğıtlarına sarılıydı. Mmmh, sarı kâğıtlılar muzluydu,
Detaylı
ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü
ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günüΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ ΠΡΟΦΟΡΙΚΟ ΛΟΓΟ (70005Γ) ÖZEL GÜNLER Aşağıdaki önemli günlerden
Detaylı
Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5
Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5Magozwe Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5 Kalabalık bir şehir olan Nairobi de, sıcak bir yuvası olmayan bir grup evsiz çocuk yaşıyormuş. Her gün onlar için yeni ve bilinmeyen bir
Detaylı
AYLA ÇINAROĞLU HOŞ GELDİN ESİN PERİSİ
AYLA ÇINAROĞLU HOŞ GELDİN ESİN PERİSİAYLA ÇINAROĞLU HOŞ GELDİN ESİN PERİSİ 2003, Uçanbalık Cumhuriyet Bulvarı No: 302/104 35220 Alsancak - İZMİR Yazar: Ayla Çınaroğlu Yayın Yönetmeni: İlke Aykanat Çam Düzelti: Gökçe Uslu Baskı: Ertem Matbaa
Detaylı
Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.
Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.Duygu, hareket halindeki enerjidir. Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir. Duygu, insanın yaşam kalitesini belirleyen en önemli kaynaktır.
Detaylı
Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer
Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü AyferUzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü Henry Winker İllüstrasyonlar: Scott Garrett Çeviri: Bengü Ayfer 4 GİRİŞ Bu sendeki kitaplar Dyslexie adındaki yazı fontu kullanılarak tasarlandı. Kendi de bir disleksik
Detaylı
Gazze deki genç amputeler hayatlarını yoluna koymak için çabalıyor
Gazze deki genç amputeler hayatlarını yoluna koymak için çabalıyorGazze deki genç amputeler hayatlarını yoluna koymak için çabalıyor Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC), Gazze'de amputelerin fizik tedavi, mobilite cihazları ve psikolojik yardım aldıkları bir fiziksel
Detaylı
* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.
* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.New York ta bugün kar yağıyor. 59. Cadde deki evimin penceresinden, yönetmekte olduğum dans okuluna bakıyorum. Bale kıyafetlerinin içindeki öğrenciler, camlı kapının ardında, puante * ve entrechats **
Detaylı
23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına
23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına Bodrum da 3 yıl önce kaptanlığa başlayan Gül Yavuz, 23 yıl yazılım sektöründe çalıştıktan sonra nasıl yat kaptanı olduğunu ve denizlerde kadın kaptan olmanın
Detaylı
Yayınevi Sertifika No: 14452. Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS
Yayınevi Sertifika No: 14452. Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİSYayınevi Sertifika No: 14452 Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS Genel Yayın Yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi Editörü: Ömer Faruk Paksu İç Düzen ve Kapak: Cemile Kocaer ISBN: 978-605-9723-51-0 1. Baskı:
Detaylı
kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan
kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkankanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan 1996, Uçanbalık Cumhuriyet Bulvarı No: 302/104 35220 Alsancak - İZMİR Yazar: Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan Yayın Yönetmeni: İlke Aykanat
Detaylı
1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek
1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek İngilizce öğrenilememesinin ilk ve en büyük sebeplerinden birisi, İngilizce öğrenmeyi ders çalışmak olarak görmek. Çoğu zaman İngilizce iş hayatında başarılı
Detaylı
Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.
Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.PEPE NİN HİKAYESİ Pepe, herkesin olmak isteyeceği türden bir insandı. Her zaman neşeli olup, her zaman, söyleyeceği pozitif bir şey vardı. Birisi istediğinde hemen gidiyor, daima : Daha iyisi olamaz! diye
Detaylı
Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış
Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha BarışAnne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR 3. B A S I M Çocuklarla İlgili Her Türlü Faaliyette, Çocuğun Temel Yararı, Önceliklidir! 2 Süleyman Bulut Anne Ben Yapabilirim 4 Süleyman
Detaylı
Bizim Evin Halleri Okuma Etkinliği
Bizim Evin Halleri Okuma EtkinliğiBizim Evin Halleri Okuma Etkinliği Yaş Grubu: 3. 4. sınıflar Süre: Bir hafta Hedef: Hedeflenen yaş grubundaki çocukların ilgi alanlarına hitap eden bol illüstrasyonlu, akıcı ve eğlenceli bir anlatıma sahip
Detaylı
Güzel Bir Bahar ve İstanbul
Güzel Bir Bahar ve İstanbulGüzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.
Detaylı
Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır
Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır1. Bölüm Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır Savaşı nın hikâyesidir. Diğer adıyla ona Akşam Yemeği Savaşları da diyebiliriz. Aslında Hayalet Avcıları III de diyebiliriz, ama açıkçası
Detaylı
NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.
NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.Bozuk Paralar KISA FİLM Yaşar AKSU İLETİŞİM: (+90) 0533 499 0480 (+90) 0536 359 0793 (+90) 0212 244 3423 SAHNE 1. OKUL GENEL DIŞ/GÜN Okulun genel görüntüsünü görürüz. Belki dışarı çıkan birkaç öğrenci
Detaylı
Ön yargılar, eski yanlış bilgiler yıkılıyor. Yeni bir anlayış geliyor. Kendinizi ifade edebileceğiniz yeni yaratıcı alanlar geliyor.
Ön yargılar, eski yanlış bilgiler yıkılıyor. Yeni bir anlayış geliyor. Kendinizi ifade edebileceğiniz yeni yaratıcı alanlar geliyor.2015'e çok az kaldı. Peki 2015'te başımıza neler gelecek? Astrolog Neşe Erden'in yeni kitabından sizin için kısa kısa her burç için 2015 yılının özetini çıkardık. Koç Burcu Ön yargılar, eski yanlış bilgiler
Detaylı
AFYONKARAHİSAR REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ
AFYONKARAHİSAR REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜSINAVA 5 KALA ADAYLARA ÖNERİLER SINAVA HAZIRLIK STRATEJİLERİ SEMİNERLERİ GEREĞİ HAZIRLANMIŞTIR Gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgârdan hayır gelmez. BİR BALIKÇI OLSAYSINIZ İNANIN O PAZAR SİZİN İÇİN
Detaylı
Hayata dair küçük notlar
Hayata dair küçük notlarHayata dair küçük notlar İlk önce sen merhaba- de. Olanaklarının altında yaşa. Sık sık -teşekkür ederim- de. Bir müzik aleti çalmayı öğren. Herhangi bir konuda öğretmenlik yap, herhangi bir konuda öğrenci
Detaylı
yalan radarı OĞUZ BENLİOĞLU
yalan radarı OĞUZ BENLİOĞLUyalan radarı OĞUZ BENLİOĞLU BEŞ ADIMDA YALANI VE YALANCIYI YAKALAMAK Mona Yayınları, 2017. ISBN: 978-605-9709-73-6 Tanıtım yazısı kitaptan kısa alıntılar içermektedir; daha ayrıntılı bilgi için kitabın
Detaylı
Yaşamın ilk 6 ayı çok önemli
Yaşamın ilk 6 ayı çok önemliBir arkadaşınızın, akrabanızın, sevgilinizin ve hatta annenizin çok ilgili, sevgi dolu ve sizi şaşırtacak kadar yardımsever olması her zaman sağlam bir ilişkinin göstergesi olmuyor. Zaman içinde sizi boğmaya
Detaylı
RAPOR ÖĞRETİM ÜYELERİNİ DEĞERLENDİRME ANKETİ BULGULARI
RAPOR ÖĞRETİM ÜYELERİNİ DEĞERLENDİRME ANKETİ BULGULARIRAPOR ÖĞRETİM ÜYELERİNİ DEĞERLENDİRME ANKETİ BULGULARI Bu rapor dört alt başlık altında düzenlenmiştir. İlk başlık genel katılım hakkında bilgi vermektedir. İkinci alt başlıkta performans ortalamaları
Detaylı
BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe
BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa MesafeBARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe BARIŞ BIÇAKÇI 1966 da Adana da doğdu. Hüseyin Kıyar ve Yavuz Sarıalioğlu ile birlikte Ocak 1994 ve Ekim 1997 de iki şiir kitabı yayımladı. İletişim Yayınları nca
Detaylı
DON GİOVANNİ. uygun ve çok uzun uçuş saatleri gerektirmeyen bazı Avrupa şehirlerine göz gezdirirken
DON GİOVANNİ. uygun ve çok uzun uçuş saatleri gerektirmeyen bazı Avrupa şehirlerine göz gezdirirkenTURK 101-57 2014-2015 Güz Dönemi İlk Ödev-Son Metin Opera 08.10.2014 Beril Babacan 20901276 DON GİOVANNİ Geçtiğimiz kış bir arkadaşımla ara tatilde yurtdışına çıkmak istiyorduk. Bütçemize de uygun ve çok
Detaylı
ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:
ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:ΚΥΠΡΙΑΚΗ ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΑ ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ ΜΑΘΗΜΑ: ΣΟΤΡΚΙΚΑ ΕΠΙΠΕΔΟ: Γ ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011
Detaylı
www.astromedya.com Örnek Tarot Okuması
www.astromedya.com Örnek Tarot OkumasıÖrnek Tarot Okuması Bir tarot okuması, bilinçaltına atılmış bir oltadır. Bizler yani tarot okuyucuları, sizin zihninize, bilinçaltınıza olta atarak, sebeplerini ve sonuçlarını zaten sizin biliyor olduğunuz
Detaylı
DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler.
DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler.0212 542 80 29 Uz. Psk. SEMRA EVRİM 0533 552 94 82 DUYGUSAL ZEKA Son yıllarda yapılan pek çok çalışma zeka tanımının genişletilmesi ve klasik olarak kabul edilen IQ yani entelektüel zekanın yanı sıra EQ
Detaylı
BILGE KOPEK YENI EVINDE. Meg Rosoff
BILGE KOPEK YENI EVINDE. Meg RosoffBILGE KOPEK YENI EVINDE Meg Rosoff İLGİ YAŞI: 9-12 BİLGE KÖPEK YENİ EVİNDE 2018, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A.Ş. 1476/1 Sok. No:10/51 Alsancak-Konak/İZMİR metin hakları 2017, Meg Rosoff resim hakları
Detaylı
ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ
ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΣΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ: 2013-2014 Μάθημα: Τουρκικά Επίπεδο: Ε3 Διάρκεια: 2 ώρες Ημερομηνία:
Detaylı
ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI
ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI1. DÜŞÜNME DERSİ Sevgili Lale, sevgili Murat ve sevgili okuyucumuz, önce malzeme kutusundan çıkardığımız şu karikatüre bir göz atmanda yarar var: Örnek: 1 ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI Tan Oral, Cumhuriyet
Detaylı
Doğuş Üniversitesi, KLİNİK PSİKOLOJİ İstanbul 2011 2015 ( % 100 Burslu)
Doğuş Üniversitesi, KLİNİK PSİKOLOJİ İstanbul 2011 2015 ( % 100 Burslu)1 UZMAN KLİNİK PSİKOLOG ŞEBNEM YÜKSEL 2007 yılında çalışma hayatıma başladım ve yetişkin, aile, çift, çocuk ve ergenlerle klinik psikolog olarak çalışmaktayım. Bilişsel-Davranışçı Terapi ve Virginia Satir
Detaylı
Hazırlayan: Saide Nur Dikmen
Hazırlayan: Saide Nur DikmenYayın no: 168 SAYGI VE HÜRMET ÖYKÜLERİ Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür İç düzen: Durmuş Yalman Kapak: Zafer Yayınları İsbn: 978 605 4965 18 2 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu
Detaylı
Rehabilitasyonda Sanatın Kullanımı. Doç.Dr.Aslı Sarandöl Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD
Rehabilitasyonda Sanatın Kullanımı. Doç.Dr.Aslı Sarandöl Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ADRehabilitasyonda Sanatın Kullanımı Doç.Dr.Aslı Sarandöl Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD Açıklama 2012-2013 Araştırmacı: Yok Danışman: Yok Konuşmacı: Yok Şizofreni Hastaları
Detaylı
Sayelerinde bugünlere geldiğim, aileme, Chela, Elias ve Cacho ya
Sayelerinde bugünlere geldiğim, aileme, Chela, Elias ve Cacho yaSayelerinde bugünlere geldiğim, aileme, Chela, Elias ve Cacho ya 5 6 İÇİNDEKİLER Önsöz...9 1. Araba Benzetmesi...13 Kendine Giden yol...19 1. Bölüm: Durum...21 2. Bölüm: Köken...43 3. Bölüm: Anlam...65
Detaylı
İltifat Etmek ve. Kadınların Kalbini Fethetmek
İltifat Etmek ve. Kadınların Kalbini Fethetmekİltifat Etmek ve Kadınların Kalbini Fethetmek İltifat fethetmek ile reddedilmek arasındaki İNCE ÇİZGİDİR. Bu kitapta seni neler bekliyor? İltifat nasıl edilir? Ve iltifat etmenin inceliklerini öğrenmek
Detaylı
Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya
Budist Leyko dan Müslüman Leyla yaBudist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki
Detaylı
Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.
Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.OKUMA - ANLAMA: ÖĞRENCİLER HER GÜN NELER YAPIYORLAR? 1 Türkçe dersleri başladı. Öğrenciler her gün okula gidiyorlar, yeni şeyler öğreniyorlar. Öğretmenleri, Nazlı Hanım, her Salı ve her Cuma günü sınav
Detaylı
2019 © DocPlayer.biz.tr Gizlilik Politikası | Hizmet koşulları | Geri bildirim
Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...
-
Online Yıldızname Burcu Hesaplama 1. Yol: Arapça Harflerle Ebced Yöntemi Öncelikle "cinsiyet"inizi seçin ve aşağıdaki ...
-
Harflerin Enerjileri A-Z Alfabedeki bütün harflerin enerjileri ve anlamları. İsminizde bulunan, isminizin başladığı harflere göre ka...
-
1 / 24 1 AMAL'İ MÜCERREB-1 2 Bilinmeyen Yönleriyle Satanizm - Bulent Kısa 307 say...