19 Eylül 2012

BAŞKA DUA BİLMEZ MİSİN..?


Başka Dua Bilmez misin?

Bir şahıs, Harem-i Şerîfin kapısında, Ey doğrulara yardım eden, haramlardan kaçınanları koruyan Allâhım!.. diyerek hep aynı duâyı okuyordu. Ona, Sen başka duâ bilmez misin? dediler. O şöyle açıkladı, bu duâyı tekrar etme sebebini:

Ben Beyt-i Şerîfi tavâf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla îmânım mücâdeleye tutuştular. Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar dedi şeytanım. Îmânım ise, Bu haramdır, boşuna saklama; sahibini bul, teslim et! dedi. Ben böyle mücâdele içinde iken, birinin sesi duyuldu:

Burada, içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin, ona otuz altın müjde vereyim!

Bin haramdan otuz helâl hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken, bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce, hemen satın aldım. Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kısım Araplar gelip gizlice konuşmaya başladılar. Köleden ne konuştuklarını sordum. Saklamayıp aynen anlattı:

Ben Mağrip sultânının oğluyum. Babam, Habeş melikiyle cenk edip savaşı kaybetti. Beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam bunları göndermiş, elli bin altın da vermiş ki, beni satın alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin, kendi evlâdın gibi baktın. Bundan dolayı memnun kaldım. Bunlar beni satın alacaklar; sakın az altına râzı olma, elli bin altına sat beni.

Dediği gibi oldu. Elli bin altına sattım köleyi. Bu kadar büyük sermaye ile bir kısım mallar alıp Bağdata gittim. Orada açtığım dükkânda mallarımı satıyordum. Bir tanıdığım gelip, Meşhur bir tüccar dostum vefât etti, ay gibi güzel kızcağızı yalnız kaldı. Gel bunu sana alalım dedi. Ben de kabul ettim. Kızın, çehiz olarak getirdiği birtakım tabakların üzerinde içi altın dolu keseler vardı. Hepsinin üzerinde de biner altın yazılı iken, birinde dokuz yüz yetmiş altın yazılı idi. Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dediki:
Babam bu keseyi Harem-i Şerifte kaybetmiş. Bulan bir helâlzâde keseyi iâde edince, otuz altını ona müjde olarak vermiş, ondan geriye kalanlardır bu kesedeki altınlar.

Bunun üzerine ben Allâha hamd ve şükürlerde bulundum; bunlar hep doğruluğun, iyiliğin bereketi, diyerek hâdiseyi kızcağıza anlattım. Sürur ve saâdetimiz daha da perçinlenmiş oldu!.. (Nevâdir-i Süheylî, Sayfa: 280-81)Evet, enteresan bir hâdise. Doğruluk ve dürüstlüğün neticesini göstermesi bakımından verdiği mesaj oldukça mühim. Kaldı ki bu, sadece dünyadaki semeresi. Âhiretteki karşılığı ise, ebedî bir saâdet. Rabbimiz cümlemizi, îmânımızın sesine kulak vererek sadâkat ve istikametten ayırmasın. Âmîn...

YAHUDİNİN İNKARI VE ALTIN


Yahudinin inkâri ve altin

İsa Aleyhisselâm bir Yahudi ile yola çıkar. Yanlarına ekmeklerini de almışlardı. Fakat Hz. İsa'nın iki, Yahûdinin ise üç ekmeği vardı. Yahudi, Hz. İsa'ya göstermeden ekmeğin birini yedi. İsa aleyhisselâm, Yahûdinin üç ekmeği olduğunu biliyordu. 

— Senin üç ekmeğin vardı, biri ne oldu? diye sordu. 

Yahudi: «Benim ekmeğim iki idi» diyerek yalan söyledi. 

Yollarına devam ediyorlardı. Bir cüzzamlı hastaya rastladılar, İsa aleyhisselâm asası ile hafifçe bir vurunca hasta iyileşti. Yahudi bunu gördü, îsa (a.s.) yine ekmeğinin kaç olduğunu sordu. Yahudi: «İki» diye cevap verdi. 

Biraz ileride bîr âmâya rastladılar, İsa aleyhisselâm teveccüh etti âmânın gözleri açıldı! 

— Ekmeğin kaç idi? diye sordu. 

O yine iki olduğunu söyledi. Bu minval üzere Isa aleyhisselâm'ın mu'cizelerini gördüğü halde Yahudi îman etmemekte ısrar eder ve yollarına devam ederler. 

Bir müddet sonra İsa aleyhisselâm bir ağacın gölgesinde yatıp uyumaya başlar. O muhitin valisinin hasta bir kızı vardı. Ölüleri dirilten, hastalara şifa veren zatın kendi memleketine geldiğini duyup aratmaya başlar. Ağacın altında uyumakta olan İsa Ruhullah'ın yanına varırlar. Yahudi gelenlere ne aradıklarını sorar. Onlar meseleyi anlatıp hasta çocuğun iyileşmesi için yardımını dilediklerini söylediklerinde; Yahudi: «O sizin aradığınız benim... Getirin hastayı iyileştireyim» der. 

Hastayı getirdiklerinde deynekle bir vurunca çocuğu öldürür. Yahûdiyi hemen yaka-paça valinin huzuruna çıkarırlar. 

— Çocuğu öldürdüğü için öldürün bunu!, der vali. 

Bu sırada İsa aleyhisselâm uykusundan uyanıp asasının kaybolduğunu görür ve biraz sonra da meseleyi öğrenir. Kerameti asada sanan yahûdinin asılmak üzere olduğunu görüp: 

— Bu benim arkadaşımdır. Bunu serbest bırakırsanız, çocuğunuzu biiznillah diriltirim, der. Maalmemnuniye kabul ederler. 

İsa aleyhisselâm ölünün başına varıp: «Kum biiznillah» deyince çocuk ayağa kalkar. Ve hastalıktan da kurtulur. 

İsa aleyhisselâm'ın bu mu'cizesini de gören Yahudi'de hâlâ îman alâmeti yoktur. 

İsa (a.s.): «Kaç ekmeğin vardı?» diye sorar ve Yahudi'den gene, «iki» cevabını alır. 

Yollarına devam ederler. Bir müddet gittikten sonra beş parça külçe altına rastlarlar. Külçe altını o anda taksim etmek mümkün olmadığından İsa aleyhisselâm: 

— Kimin ekmeği üçse o üç parçasını alsın, iki ekmeği olan da iki parça alsın, der. 

Bu zamana kadar ekmeğinin iki olduğunu ısrarla söyleyen Yahudi: 

— Benim üç ekmeğim vardı. Birisini senden gizli olarak yedim. Ben üç parça almam lâzım, der. 

İsa aleyhisselâm: «beşi de senin olsun» diyerek külçe altınları ona bırakıp gider. Bir anda milyonların sahibi olan Yahudi sevincinden ne yapacağını şaşırır ve altınların arasında: «Bu da benim, bu da benim» diyerek koşmaya başlar. Biraz sonra oraya iki kişi gelir, onlar da altınlara ortak olmak isteyip; «biz de alacağız» derler. Yahudi bakar ki, kurtulmanın imkânı yok: «Ben eve gidip, at ve araba getireyim. Siz ben gelinceye kadar burada bekleyin. Ben altınları kesmek için bir de testere alır gelirim» der ve gider. 

Eve varır, karısına zehirli bir börek yaptırıp atları ve arabayı alarak gelir. Tabii ki, bu işleri yapıncaya kadar biraz gecikmiştir. Öbürleri ondan şüphelenirler ve altınların tamamına sahip olmak için Yahûdiyi öldürürler. Öldürdükten sonra da: «Nasıl olsa altınlar bize kaldı. Şu böreği yiyelim de ondan sonra gideriz» deyip zehirli böreği yerler. Netice malûm... Her üçü altınlardan istifade edemez ve dünya hırsıyla geberip giderler. Gittiği yoldan geri dönen Hazreti İsa, altınların yerinde durduğunu ve üç kişinin de bu altınlar yüzünden öldüğünü görüp, dünya nimetlerine meyletmediği için Allah'a şükreder.

BİR KALBE BU KADAR SEVGİ NASIL SIĞAR


Bir Kalbe Bu Kadar Sevgi Nasıl Sığar?

Hazret-i Fâtıma (r.anhâ)'nın yanlarında olmadığı bir an Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Efendimiz, Hazret-i Ali'ye sırasıyla; Allâh'ı, Resûlü'nü, Fâtıma'yı ve çocuklarını sevip sevmediğini sordu
. Hz. Ali kerramellâhü vecheh, hepsine ayrı ayrı “Evet” cevabını verdi. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Efendimiz,

— Yâ Ali! Gönül bir tane, sevgi ise dört. Bir kalbe bu kadar sevgi nasıl sığıyor? diye sordu. Hazret-i Ali (r.a.) cevap veremedi. Oradan ayrılıp evine geldi. Hazret-i Fâtıma (r.anhâ), eşini düşünceli görünce sebebini sordu. O da anlattı. Yüksek bir akıl, kuvvetli bir zekâ, üstün bir basîret ve firâsete sahip olan Fâtıma vâlidemiz tebessüm ederek şöyle dedi:


— Ey Ali, babamın yanına git ve bu soruyu, şöyle cevaplandır:
“Yâ Resûlüllah! insanın, sağ-sol-ön-arka diye yönleri olduğu gibi, kalbin de muhtelif cihetleri vardır. İşte ben, Allah Teâlâ'yı aklım ve îmânımla; sizi, rûhum ve îmânımla; Fâtıma'yı nefsimle, çocuklarımı da babalık şefkatimle severim.”


Hazret-i Ali (r.a.) sevinçle yerinden kalkarak Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Efendimiz'in yanlarına gider ve önceki suâli yukardaki gibi cevaplandırır.
Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Efendimiz, bu cevabın Hz. Fâtıma'dan olduğunu îmâ ederek tebessümle,


— Ey Ali, bu sözler senin değil; ancak Peygamber ağacının dalından toplanmış meyvelerdir, buyurur.

BU YOLDA ASLA PES ETMEK YOKTUR BANA


BU YOLDA ASLA PES ETMEK YOKTUR BANA

Yalan bir dünyada yaşamakta sahte bedenler
Kırık kalplerin ışıkları altında yaşlanıyor tüm sahneler
Yalan dünyanın herşeyine inat
Gerçek işte bazen tüm duygular.

Keşke kapatabilsem gözlerimi öylece
Sahtelik ve yalanların o berbat görüntüsüne
Kapayabilsem işte gözlerimi öylece
Kara bir gözlükten bakabilsem tüm dünyaya
Gerçekte göründüğü bu sahneleriyle,
Sahte hayatlarıyla, sahte günleriyle.
Umudun olmadığı gerçeğin ta kendisini görebilsem gözlerimde.

Değiştirmek isterdim tüm dünyayı
Ne kadar sahtelik, ne kadar yalan ve ne kadar kirlilik varsa
Bir kar yağdırıp örtmek isterdim.
Ta ki heryer saflığa ve temizliğe bürünene dek.

Bu dünya beni esir alıyor kendine
Oysa ben değilmiydim şu sözün sahibi
"Esir düşebileceğim bir yolda ya kazanırım yada ölürüm! 
Bu yolda asla pes etmek yok..." diye
Peki ya neden esir aldırdım kendimi öylece ?

Sessiz kaldım öylece izledim tüm dünyayı
Etrafımda geçen tüm olayları,
Sahtelik ve yalan rüzgarları,
Kaplamış işte tüm dünyayı !

Söylediğim gibi pes etmek yok
Elbet esir düştüğümüz bu zindandanda çıkarız
Her yanımız kan ağlasada
Elbet bir gün ayağa kalkarız !


"...GOOGANA..."
(Yağmur Adam)


Kapıda it olmaktansa,dağda kurt olmayı...
Leş yemektense,ölmeyi tercih ederim...!!!
ayaz...


"yalın bir yalnızlıkla doldu yüreğimin çeperi...
ve gözyaşlarım oldu bu aşkın son neferi..."
ayaz....


Baş oldum diye sevinme,ne gelirse başa gelir...
Bir gün olurda düşersen,diz yumuşak toprağa...
Baş taşa gelir...!!!

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...