29 Ağustos 2018

UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 2 NCİ BÖLÜM


UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 2 NCİ BÖLÜM

320 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN vermektedir. Şimdi eli mizde mevcut metinde bulunan Kutsal Ruh kelimeleri tamamen kasti olarak sonradan yazılmış bir ilaveden ileri gelmektedir. İlavenin gayesi Hz. İsa dan sonra bir Peygamber in geleceğini haber veren bir kelimenin ilk anlamını değiştirmektedir. Çünkü buna inanmak Hz. İsa nın son olmasını isteyen gelişme halindeki Hıristiyan cemaatlerinin öğrettikleriyle çelişki ortaya çıkarıyordu (Prof. Dr. Maurice Bucaille, Tevrat, İnciller, Kuran-ı Kerim ve Bilim, s. 127). yalancı ve gerçek peygamberler Peygamberimiz in gerçek peygamber mi, sahte peygamber mi olduğunu merak eden Hıristiyanlar; Hz. İsa nın İncil deki şu kriterini uygular larsa gerçeği görebilirler: Yalancı Peygamberlerden sakının. Onlar size koyun postu için de yaklaşırlar ama içten yırtıcı kurtlardır. Onları yaşam ürünlerin den tanıyacaksınız. Hiç dikenlerden üzüm, kenpellerden incir top lanır mı? Her iyi ağaç iyi ürün verir. Çürük ağaç ise kötü ürün ve rir. İyi ağaç kötü ürün vermediği gibi, çürük ağaç da iyi ürün ver mez. İyi ürün vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır. Demek ki on ları yaşam ürünlerinden tanıyacaksınız. İncil- Matta 7,15-20 Görüldüğü gibi Hz. İsa, Peygamberlik iddia edenleri tanımada şu kriteri veriyor: Verilen ürüne bak ve yalancı ile doğru söyleyeni ayırt et. Oysa kendisinden sonra hiç Peygamber gelmeyecek olsay dı Hz. İsa Benden sonra Peygamber gelmeyecektir, benden son ra kim Peygamberlik iddia ederse o yalancıdır diyerek, çok kestirme bir şekilde bu sorunu halledebilirdi. Hz. İsa nın, yalancı ve doğru Peygamber i ayırt etmede tavsiye ettiği yöntem, tek başına Hz. İsa dan sonra Peygamber geleceğine yeterli delildir. Hz. İsa dan sonra Peygamber gelecek olması ise Peygamberimiz Hz. Muhammed in Peygamberliğine delildir. Çünkü Hz. İsa dan sonra Allah a inanan, Allah a güvenen, Allah ı seven bir toplulu ğun oluşması gibi muazzam bir ürünün 320
321 hıristiyan ve museviler den İbret almak alınması; sadece ve sadece Peygamberi miz aracılığıyla sağlanmıştır. Nitekim Kuran da, Hz. İsa nın Peygambirimiz i Ahmed/övülmüş şeklinde müjdelediği geçer: Hani Meryem oğlu İsa da Ey İsrail oğulları, ben sizin için Allah ın elçisiyim. Benden önceki Tevrat ı doğrulayıcı ve benden sonraki ismi Ahmed (övülmüş, öven) olan bir elçi nin de müjdeleyicisiyim demişti. 61-Saff Suresi 6 Tüm bu açık gerçeklere ve Tevrat taki, İncil deki işaretlere rağ men Tevrat ve İncil in tasdiklediğini hahamlar, papazlar örtbas et mek için, saptırmak için yarışmışlardır. İncil de tarifi olmayan Ka toliklik, Ortodoksluk mezhepleri, Roma daki Papa veya başpiskopozların görüşleri ne yazık ki halk için Tevrat ve İn cil in görüşlerinden daha önemlidir. Biz bu papalara ve başpiskoposlara; Katolik ve Ortodoks mezheplere çok kızarız. Ama Sunni ve Şii mezheplerinin, hadislerin, mezhep imamlarının sebep olduğu tahrifatın gündeme getirilmesini sevmeyiz. Hz. İsa Katolik miydi? Yoksa Ortodoks muydu? diye haklı sorular sorarız. Fakat Peygamberimiz in Sunni-Hanefi veya Şii- Caferi olup olma dığı tipindeki soruları hiç sevmeyiz! Başkalarında kusur tespit etmedeki başarımızı, kendi kusurlarımızı bulmada da gerçekleştirebilseydik ne güzel olurdu! 321
322 30. bölüm kuran ve yönetim Uydurulan dinin kullanıldığı ve çok büyük istismarların yapıldığı alanlardan diğer bir tanesi yönetimdir. Kendi şahsi görüşlerini hakim kılmak isteyenler, Allah ı ve dini kullanarak insanlığı yönetme ye kalkışmışlardır. Örneğin Kuran a göre kadın cumhurbaşkanı da, yönetimde etkin bir role sahip de olabilir. Kuran bu konuda bir ya sak getirmemişken, geleneksel İslam bu konuda da Kuran ın getir mediği bir yasağı getirip, insan neslinin yarısı olan kadınları yönetimdeki etkin gö revlerden mahrum etmiştir. Ayrıca Liderler Kureyş tendir şek linde bir uydurma hadisle, insanların tek bir kabileden çıkan insan lar tarafından yönettirilmeye çalışılması da geleneksel İslam ın uydurmalarından biri olmuştur. Daha ileriki yıllarda, şeyhülislamlara birçok konuda is tedikleri gibi siyasi fetvalar verdiren Osmanlı halifeleri de mezhepçi din anlayışının esaslarını uygulatmışlar, mezhepçi yaklaşımdaki kimi izahları kendi tahtlarını sağlamlaştırmak için kullanmışlardır. Ne yazık ki Sunni ve Şii mezhepçi yönetimler ve onların baskıcı ida releri altında din adına sayısız istismarlar sergilenmiştir. YÖNETİMDE TEMEL İLKELER Kuran da açıklanmayan hususların insanların inisiyatifine bıra kıldığını daha evvel gördük. Bunlar, insanların, akıllarını çalıştırmalarıyla ve Kuran ın koyduğu temel prensipleri gözetmeleriyle dol durulmalıdır. Fakat şurası 322
323 kuran ve yönetim unutulmamalıdır ki insanların bu tercih leri Kuran ın hükümleri gibi değerlendirilemez. Örneğin belli bir devlet yönetimi veya halifelik gibi uygulamalar, Kuran ın bir hük mü olarak gösterilemez. Kuran ın koyduğu hükümler evrenseldir; mekanın ve zamanın değişmesi ile Müslümanlar bu hükümlerden vazgeçemez. Örneğin Kuran ın bir hükmü olmayan halifelikten vazgeçilebilir, ama Kuran ın hükmü olan şura ve adalet gibi yönetimde önemli il kelerden zamanın ve mekanın değişmesiyle vazgeçilemez. Kuran da geçen ve yönetimde dikkat etmemiz gereken evrensel bazı ilkeler şunlardır (Bu konuda özellikle şu kitaptan faydalandık: Prof. Dr. Beyza Bilgin, Prof. Dr. Rami Ayas ve diğerleri, İslam Gerçeği): ŞURA: Şura ile, yönetim konusunda ilgili tarafların fikirlerinin alınması ve yürürlükteki yönetimin danışma mekanizmasını kullan ması kastedilir. Onların iş ve yönetimleri aralarında şura iledir. 42-Şura Suresi 38 Allah tan bir rahmet sayesindedir ki sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba saba, katı yürekli olsaydın, senin çev renden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için, iş ve yönetim konusunda da onlarla şura ya git. 3-Ali İmran Suresi 159 Ali İmran Suresi ndeki ayetten göreceğimiz gibi şura Pey gamberimizin bile uygulaması gereken bir kurumdur. O zaman hiç kimse kendisini şuraüstü görüp, insanlara danışmaya ihtiyacı ol madığını, keyfince insanları yönetebileceğini söyleyemez. Ayrıca aynı ayetten şura nın yumuşaklıkla, merhametle beraber olduğu nu; kaba sabalıkla, katı yüreklilikle beraber olmadığını anlıyoruz. Şura nın, bir sistem olarak değerlendirildiğinde, cumhuriyet ve demokrasi sistemine yakın yönleri olduğu düşünülebilir. Şunu da unutmamak gerekir ki Kuran da şura nın şekli ve yöntemi gösterilmemiş tir. Bu demektir ki şekil ve yöntem zaman ve şartlara göre belirle necektir. Kaçınılmaz olan şudur; yönetimin ve birlikte yaşamanın her seviyesinde şura esastır. 323
324 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN ADALET: Kuran ın birçok ayetinden adalet ilkesinin önemi anlaşılır. Bu, ikili ilişkilerden yönetime kadar gözetilmesi gereken çok temel Kurani bir ilkedir. Ey inananlar! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetenler olun. Bir topluluğa kininiz, sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun. Bu koru nup sakınanlar için daha uygundur. 5-Maide Suresi 8 Allah sizi din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtları nızdan çıkartmayan kimselere iyilik etmekten, onlara ada letli davranmaktan men etmez. Allah adaleti ayakta tutan ları sever. 60-Mümtehine Suresi 8 EMANETİN EHLİNE VERİLMESİ: Kuran emanetlerin eh line verilmesini emreder. En önemli emanetlerden biri ise toplu mun yönetim kademelerinde yer almaktır. Demek ki bu kademele re becerikli, dürüst, işini iyi bilen kimselerin getirilmesi, Kuran ın koyduğu temel ilkeler açısından da gözetilmesi gereken bir sorumluluktur. Şu bir gerçek ki Allah size emanetleri ehil olanlara verme nizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmet menizi emrediyor. 4-Nisa Suresi 58 YÖNETİCİLERİN YÖNETİLENLERDEN OLMASI: Müs lümanların itaat etmesi gereken yöneticilerin kendi aralarından ol ması gerektiği de belirtilmiştir. Bunlara ulul-emr denilmiştir ki bun lar toplumun yönetiminde emir yetkisini elinde bulunduran kişiler dir. Bunlar Allah a inanan, Allah sevgi ve korkusunu içinde taşıyan kişiler olursa; tüm toplum bunun hayrını görür. Toplumsal yaşama nın kaçınılmaz olarak bir hiyerarşiyi gerektirdiğini tüm sosyal bi limciler bilir, toplumsal yaşamın kaostan çıkması, toplumsal yönetimin getirdiği bu hiyerarşinin danışma, adalet gibi ilkeleri uygula masına 324
325 kuran ve yönetim ve hiyerarşide yönetme pozisyonunda olanların bu vazifeye uygun kişilerden seçilmelerine bağlıdır. Ey inananlar! Allah a itaat edin, Allah ın elçisine ve sizden olan ululemre (yöneticilere) itaat edin. 4-Nisa Suresi 59 DİNDE ZORLAMA YOKTUR Mezhepçi İslam ı benimseyenlerin, Kuran la çeliştikleri noktalar dan önemli bir tanesi; dini hükümlerin, baskı ve şiddet kullanılarak uygulatılmasını savunmalarıdır. Oysa bu, Kuran ın birçok ayetine aykırıdır. Bu tutumu yasaklayan ayetlerden biri şöyledir: Dinde zorlama yoktur. Gerçek şu ki doğruluk ve sapıklık birbirinden ayrılmıştır. 2-Bakara Suresi 256 Kuran, mezarlıklarda okunan, evin duvarında asılı olup rehber edinilmeyen, sözde saygı gösterilen, fakat mezhep kitaplarının açık lamasıyla anlaşılabileceği iddia edilen bir kalıba sokulmuştur. Kuran ı bu kalıba sokanlar, Kuran ın Dinde zorlama yoktur hük münü gözardı etmişler; namaz kılmayanlara, oruç tutmayanlara çok şiddetli cezalar öngörmüşlerdir. Din adına sergilenen bu zulümler sonunda bazı kimseler, yanlış adrese giderek bu zulümden kurtul maya çalışmışlar ve dinsizliğe sığınmışlardır. Böylece din adına ya pılan zulüm de dinsizlik adına yapılan zulüm de insanların yaratı lışına aykırı yollara götürmektedir. Kuran ın ortaya koyduğu din, bu iki zulüm yolundan da kurtuluşun reçetesidir. PADİŞAHLIK SİSTEMİ KURAN LA UYUŞMAZ Kuran yönetim için önemli olan şura, adalet, dinde zorlamanın olmaması, ema netin ehline verilmesi gibi temel ilkeleri belirlemiş; birçok hususu ise kişilerin insafına ve zekasına bırakmıştır. Bu açıdan olaya baktığımızda 325
326 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN dünyadaki krallık, padişahlık gibi rejimlerin Kuran a uygun olmadığını anlarız. Çünkü Kuran emanetin ehline verilme sini ister, bu da devletin yönetiminin en becerikli kişi lere verilmesini gerektirir (kadın erkek ayrımı yapılmadan). Oysa padişahlık, krallık gibi sistemlerde yönetim en becerikli ve ehil olana değil, falancanın en büyük erkek evladına veya bir yakınına verilir. Ne yazık ki dine referans vermeyen birçok yönetim, Dinde zorlama yok tur ayetine, kadınlarla erkeklerin birbirinin elbisesi olduğunu söyleyen ayete, yönetimde danışmayı ve emanetlerin ehline verilme sini söyleyen ayetlere; İslam adına insanları yönetmeye kalkışmış birçok yönetimden daha çok uymuştur. Kuran ın hükümleri ne Sunni şeriatına eşitlenebilir, ne de halifelik diye bir müessese Kuran da geçer. Bugün in sanların şeriat denildiğinde anladıkları Kuran ın anlattığı İslam dan çok Sunniliktir. Şeriat kelimesi yol, tarz, metot gibi manalara gelir ve Kuran da hiçbir zaman için dinimizin adı olarak kullanılmaz. Kuran a göre dinimi zin adı İslam dır. İslam dışındaki Şeriat, Sunnilik, Hanefilik, Şii lik, Şafilik, Alevilik tanımlarının inancımıza karşılık kullanılması dinimizden sapmalardır. (Müslüman kelimesi İslam ile aynı kök ten gelir ve İslam olan kişi manasında olduğu için aynı İslam gibi doğru bir kullanımdır.) Dinimizin sahibi bir tek Allah, kaynağı bir tek Kuran, Peygamber i bir tek Hz. Muhammed, ismi ise bir tek İslam dır. mezheplerin sahte yumuşak yüzü Kendi hegemonyalarını sürdürmek ve kadın sömürülerine devam etmek isteyenler, geleneklerini uygulamakta erdem görüp akılcı düşünceden korkanlar, ne yazık ki Kuran a dayalı İslamiyet in en büyük düşman larıdırlar. Kuran a göre İslam ı anlatanlara, ateistlerin göstermediği düşmanlığı, bu kesim sergilemektedir. Bunun sebebi basittir: Ku ran a göre İslam, bu kesimin sömürü aracı olarak kullandıkları din in sundukları gibi olmadığını; yönetim şekillerini, kadına bakışlarını, baskıcı idare biçimlerini Kuran a göre değil örflerine, heva ve he veslerine, Arap geleneklerine göre oluşturduklarını göstermektedir. Bu kesim, sömürü araçları olan din ellerinden alınınca, 326
327 kuran ve yönetim bunu alanlara yahudi, mason, sapık, ajan gibi sözlü ve fiili saldırılarda bulunmakta ve güneşi balçıkla sıvamaya çalışmaktadır. Bugün biz Sunni mezheplerin sahte yumuşak yüzüy le muhatabız. Ortamları müsait olursa gerçek yüzünü de görürüz, merak etmeyin. Sunni düşünce tam anlamıyla iktidara gelse, yönetimi ele alsa ne yapacağını merak mı ediyorsunuz? O zaman bir Afganistan a ba kın, bunun örneğini göreceksiniz. Sunni mezheplerde; haremlik selamlığın da, peçenin de, kadının toplumdan tamamen soyutlanıp köleleştirilmesinin de, müziğin ve resmin yasaklanma sının da dayandırılabileceği izahlar vardır. Afganlılar kafalarından yeni mezhep uydurmadılar. Sunniliği uyguluyorlar. Hanefi mezhebine göre namaz kılmayan, kılmaya başlayana kadar dövülür, diğer üç Sunni mezhepte namaza başlamayı reddederse öldürülür. Sunniliğin İslam görüşüyle çelişenlerin, örneğin Kuran a dayalı İslam ı savunanların akıbeti Sunni mezheplerin yönetiminde öldürülmeleri olabilir. Oruç zorla tutturulur Tüm bu fetvalar, Sunni mezheplerce tespit edilmiş belli hükümler dir. Bu mezheplerin yönetiminde kadının başının açık gezmesini bıra kın, yüzünü gösterip gösteremeyeceği şüphelidir. Araplar ın Emevi ve Abba si yönetimleri dönemlerinde oluşturulup, o dönemlerdeki örflerin ve hayata bakış açılarının dondurulması olan bu mezhepler; Kuran ın anlattığı dinin anlaşılmasındaki en büyük engellerdir. Ne yazık ki dini iyi bilmeyen kitleler bu mezhepçi yaklaşımların izahlarını din sanmaktadırlar. İnşallah herkesin katkılarıyla, Kuran ın anlattığı dini, bu mezhepçi anlayıştan kurtarmayı başarabiliriz. 327
328 31. bölüm kur an ile mezheplerin orta yolu olmaz Dinin tek sahibi Allah tır. Allah tan bize gelen, Allah ın vahyi olan, dinimizin tek kaynağı ise Kuran dır. Mezheplerin savundu ğu dini yapıda ise; Allah ve Peygamber ve Peygamber i görenler (sa habeler) ve mezhep imamlarının kararları ve sonraki mezhep imamlarının fetvaları ve görüşleri, hep beraber dini oluştururlar. (Önceden vurguladığımız gibi Peygamber den kasıt, Peygamber adına uydurulmuş hadislerdir. Yoksa Peygamber kendisi haşa dine ilave hüküm getirmez, uydurulmuş hadislerin sahibi de olamaz). Bu tab loyu bilen ve Kuran ı dinin tek kaynağı kabul eden Müslüman için Kuran ın anlattığı din ile mezheple rin dini arasında orta yol bulma şeklinde bir yöntem düşünülemez. Çünkü böyle orta bir yol bulma çabası, Allah yanında diğer hüküm koyuculara az da olsa kapı açmak olur. Kuran tek başına dini oluşturmuyorsa, eğer Kuran dan anlaşılamayan bir tane bile hüküm yi ne de dinin bir parçası ve evrensel bir hükmü olabiliyorsa, o zaman aynı mantıkla binlerce hüküm Kuran ın üstüne ilave edilebilir. Çünkü bir tane bile Kuran dan olma yan hükmün; ister en mütevatir hadis, ister en köklü gelenek, ister en meşhur uygulama olsun dine ilave olunabileceği düşünülüyorsa, Kuran ın dinin tek kaynağı olması prensibi bozulur. Bu prensip bo zulursa, sonuçta Afganistan, İran tipi yönetimler de, binlerce hadis kitabı da kendilerince geçerlilik kazanmış olurlar. 328
329 kuran İle mezheplerin orta yolu olmaz ihtiyaç yeni mezhep değil Mezhepler, Kuran dışı ilaveler yapıp dini kendilerince yapılandırma (bu aslında o dönemdeki bir reformdu) gayretlerini, Emevi ve Abbasi dönemlerinde (Peygamberimiz in vefatından bir kaç yüz yıl sonra) gerçekleştirmişlerdir. Bugün birisinin kalkıp yeni bir mezhep oluşturması veya Sunni, Şii mezheplerin yeni bir mez hebin çatısı altında buluşmasına gayret etmesi hem gereksiz, hem de hatalı bir çabadır. Peygamber e daha yakın dönemlerdeki mez hep girişimleri ortadadır. Üstelik uydurulan hadisler de hep o dönemin hayata bakışını, Arap mantalitesini, örfünü taşımaktadır. Ye ni mezhep oluşturunca bu hadisleri ne yapacaksınız? Onları çöpe mi atacaksınız? Yeni hadisler uydurup, eskileri bu yeni uydurdukla rınıza feda mı edeceksiniz? Yeni mezhep oluşturmak ve eski hadislerden yeni hadis kitapları çıkartmak, eski hataların tekrarıdır. Yöntem yalnızca Kuran ın din olduğunu anlayıp, dini yalnız ve yalnız Kuran ekseninde anlamak olmalıdır. Yani ihtiyaç yeni mezhep değil, Kuran ın tek kaynak olarak ele alınıp, bu yön tem çerçevesinde dinin anlaşılmasıdır. Kuran ın bir hükmünün nasıl anlaşılacağıyla ilgili bir anlaşmazlık olursa, çözüm; farklı kişilerin görüşlerinin ortaya konması, halkın mantıklı bulduğunu seçmesidir, yoksa halkın, her konuda, tek bir kişinin veye ekolün tüm izahlarını benimsemesi gibi bir taklitçilik (mukallitlik) hiçbir zaman sağlıklı çözüm olamaz. Bir kişi bir konuda haklıyken, diğeri başka bir konuda haklı olabilir; ayrıca önceden bir yorumu benimseyen kişi sonra fikrini değiştirebilir. İslam ın, mezheplerin olmadığı ilk dönemlerinde de durum buna daha yakındı, farklı görüşler olsa da, mezhep mukallitliği yaygınlaşmamıştı. Her dönemde ortaya çıkan fikri tartışmalarda, herkes fikrini or taya koyarken, fikirlerin ortasını bulduğunu, böylelikle en akıllı ol duklarını iddia eden şahıslar türerler. Günümüzde popülist kaygı larla böyle tiplerin türediğini görüyoruz. Mezhepçi İs lam uzun yıllar bu topraklarda yaşamış, kendi gelenek ve görenek lerini, halk arasına adet olarak yerleştir miştir. Dilimizde de bunun örneklerini görmekteyiz. Hizipçi, fırka cı manasına gelen Kuran ın kınadığı bir zihniyetin ifadesi olan mezhepçi kelimesi hakaret olarak algılanacağına, mezhepsiz kelimesi hakaret olarak algılanmaktadır. Biz 329
330 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN farkına varmamamıza rağmen Sunni-Hanefi mezhebinin birçok uygulamasını din ile ka rıştırmış olabiliriz. Orucu bozanın iki ay oruç tutmak zorunda olması, başörtüsü, hacda şeytan taşlama gibi birçok uygulama; dinin gerçek hükümlerinden bile daha çok dinin kendisi zannedilebilmektedir. Popülist kaygılarla ortaya çıkan ortayolcular şöyle diyebilirler: Tamam kadının elini sıkmamak saçma ama başörtüsüz kadın olur mu? Zina edeni taşlayarak öldürmekten vazgeçelim ama hacda şeytana iki taş atılsa ne olur?... Bu ve benzeri izahlarla, Kuran ın anlattığı din ile mezheplerin dini arasında bir ortayol bulmaya kalkışabilirler. güneş doğarken kaçışan yarasalar İçinde bulunduğumuz yüzyılda, mezheple rin savunduğu dinin anlatımları; iletişim araçlarının globalleştirdiği dünya, bilimsel ilerleme, sanayi ve bilgi toplumları ile tamamen zıt bir duruma gelmiştir. Bu uyuşmazlıktaki uçurumun büyüklüğü, birçok mezhep savunucusunun inandığının ve yaşadığının farklı olma sına sebep olmuştur. Eğer mezhepler, savunulduğu gibi, Allah ın dinine eşit olsaydı; hiçbir şart ve durumda mezheplerin uygulamalarından taviz verme mek gerekirdi. Yapılması gereken, mezhepler ile Kuran ın orta yolu nu bulmak değildir. Çünkü Allah tan olanla, insanların kendi arzu larının orta yolunu bulmaya çalışmaları, Allah ın dinine gerekli değerin verilmemesi demektir. Yapılması gereken, mezheplerin dinde bir sapma ol duğunun, bu mezheplerin dine eşitlenemeyeceğinin tespit edilme si ve mezheplerin yok sayılarak bir kenara atılmasıdır. Kuran ın dinin tek kaynağı olduğu anlaşıldıktan sonra yapılması gere ken, Kuran ın açılıp dinin yeni baştan öğrenilmesidir. Daha evvel de dediğimiz gibi mezhepçi-gelenekçi İslamcılar, bu topraklarda uzun yıllar iktidar oldular ve onların izahlarının çoğu da araştırmasız bir şekilde mutlak gerçekmiş gibi algılanmaya başlandı. Gelenekçi-mezhepçi İslamcıların dinselleştirdiği geleneklerin bir çoğu; halkımızın da geleneği haline dönüştü. Bu yüzden ısrarla vur guladığımız; Kuran ı açıp dinin ne olduğunu öğrenmemiz, haramla rı, helalleri, namazı, orucu, kadının konumunu, sanatın değerlendir mesini, Kuran ın anlattıklarına göre 330
331 kuran İle mezheplerin orta yolu olmaz anlamamız ve dinin yalnız ve yalnız Kuran dan anlaşılan kısım olduğunu algılamamız çok önem lidir (35, 36, 37 ve 38. bölümlerde Kuran a göre dinin nasıl anlaşılıp, uydurmaları nasıl ayıklayacağımızın örneklerini görebilirsiniz). Bu anlaşıldıktan sonra dileyen Kuran la çelişmeyen geleneklerini elbette devam ettirebilir, fakat bu gelenekleri dinden ayrıştıran bir zihne kavuşmak önemlidir. Bu yöntem, Kuran ı dinin tek kaynağı kabul etmenin doğal sonucudur. Eğer Kuran ın tek kaynak olduğu kabul ediliyorsa, o zaman her şey tabi ki bu kabule göre şekillenecektir. Böylelikle di ni anlamanın yöntemi de belirlenmiş olacaktır. Bu yöntem ise Kuran ın, yalnız Kuran ın temellerinde dini anlamaktır. Dini anlamak da bir yöntem işidir, her bilim dalı da yöntem gerektirir. Bu kitapla yap maya çalıştığımız da bu yöntemi ortaya koymak, sonra bu yönteme göre sonuca gitmektir. Mezhepçi İslam ın birçok uydurmasının halk arasında geleneğe dönüşmesi ve sadece Kuran a gidince orta ya çıkacak radikal değişiklik kimseyi korkutmamalıdır. Çünkü unu tulmamalıdır ki Allah ın dinden muradı budur. Gerekli her şey Allah ın kitabında vardır. Kuran da yer almayan detaylar, Allah ın bizi serbest bıraktığı konulardır. Bu yüzden Allah adına din kurmaya çalışanlar, Kuran ın önüne geçip mezhep başlığı ile dini bozanlar, sadece Allah ın kitabına uyup uydu ruk mezhepçi dini ellerinin tersi ile itenleri mezhepsiz diye karalayan lar, elbette ki kendi mezheplerinin din anlayışı ortadan kalkarken güneş doğarken bağıra çağıra kaçışan yarasalar gibi yaygara yapacak ve düşmanlıklarını sergileyeceklerdir. tüm mesele yöntemi belirleme Tüm sorunların çözümünde yöntemin önemi ısrarla ve ısrarla vurgulanmalıdır. Bunun aksi; kişilerin Allah ın dinini değil, heva ve heveslerini, geleneklerini, popülist eğilimlerini, şahsi görüşlerini din yapmalarıdır. Kuran a artı izah yapılması kadar, Kuran dan ek silterek izahlar yapılması da felakettir. Kuran ı yaşadığımız çağa uy durmaya kalkmak da önemli sorunlardan birisidir. İnsanların aklını yaratan Allah ın, kendilerinden daha akıllı olduğunu anlamayan ba zıları, Allah ın dinini kendi akıllarına (özellikle kendi 331
332 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN çağlarındaki görüşlere) uydurmaya çalışmaktadırlar. Örneğin Kuran % 95 oranında çağımızla uyum sağlıyorsa ve çağımızdaki genel görüşle Ku ran arasında % 5 lik bir fark varsa; Kuran ın % 5 ini çekiştirip çağı mıza uydurmaya çalışmamalıyız. Her şeyi yaratan Allah ın, bizden daha iyi düşündüğünü bilip % 5 lik zihniyetimizi Kuran a göre dü zeltmeli, dinin tek kaynağı olan Kuran a eksiksiz uyma yöntemin den taviz vermemeliyiz. Bugünkü mezhepçi dinin hatalarının kökündeki en önemli sebeplerden biri; Emevi ve Abbasi döneminde kişilerin, kendi çağlarının görüş, gelenek ve kabullerini dinselleştirip, kendi devirlerine göre popülist bir yaklaşım sergilemiş olmala rıdır. Bizim de, ortayolcu diye ortaya çıkanlar hakkında ki endişemiz; Emevi ve Abbasi dönemindeki tavrı, bu şahısların gü nümüzde sergilemeye kalkmalarıdır. Kuran ile mezheplerin dinin de ortayol bulmaya kalkınca, hakem kim olacaktır? Tabi ki bu ortayolcuların kendileri; yani etten, kemikten insanlar. Oysa din Al lah ın tekelindedir ve Kuran Allah ın sözü olduğu için tek hakemlik yetkisine sahiptir. Kuran ı tek hakem, tek kaynak ilan etmek, dini tek başına gerçek sahibi olan Allah a teslim etmektir; her şeyin yaratıcısı olan Allah a. Bunun aksi tavırlar, yaratılmış olan insanlara da evrensel dini hükümler koyma yetkisi vermek demektir. Dini konulara yöntemli bir şekilde yaklaş malıyız. Bilimin yuvası olan üniversitelerdeki öğretim görevlileri miz de bu konuda titiz olmalıdırlar. Çünkü bilimsel yaklaşımın ve keyfilik yerine yöntemselliğin öneminin en iyi, üniversitelerde anla şılması beklenmektedir. Fakat üniversitedeki bazı profesörler, önce Hanefi mezhebinden olduklarını söyleyip, daha sonra Hanefi mezhebine tamamen zıt fikirler ortaya koyabilmektedirler. Veya Kuran a dayalı İslam ı savunduğunu söyleyen bazı öğretim üyeleri, kafalarına esince, hadis ve mezheplerden sonuca giderek ken di savundukları yöntem ile çelişmektedirler. Başta bilim adamları mız geleneklerin zihinlerine vurduğu prangalardan kurtulacaklar ve popülizmi bir kenara bırakacaklardır ki yöntemsel olarak konuya yak laşsınlar. Çünkü yöntemsellik; objektiflik, keyfiliğe yer olmaması, popülizm adına hareket edilmemesi demektir. Yöntem, dindeki oto riteyi bir tek Allah ın kitabına vermek olursa, hiçbir insanın keyfi yaklaşımlarına, insanlar hoşlansın veya sırf gelenekler devam etsin diye popülist 332
333 kuran İle mezheplerin orta yolu olmaz veya gelenekçi oluşumlara fırsat tanınmaz. Yani Al lah ın detaylı bir şekilde indirdiği din böylece bir tek Allah ın teke linde kalır. Kısacası, arzuladığımız bu sonucun en büyük dostları, objektiflik ve yöntemsellik; en büyük düşmanları ise gelenekçilik, keyfilik, menfaatperestlik ve popülizmdir. Allah size kitabı detaylandınlmış bir halde indirmişken on dan başka hakem mi isteyeyim? 6-Enam Suresi 114 bütün hadisler şüphelidir Bu kitapta hadislerin Kuran la, birbirleriyle, mantıkla, insafla çe lişmesini örnekleri ile uzun uzun anlatmaya çalışmamız; Kuran ın dini kaynak olarak yeterliliğinin ve aksi görüşlerin içine düştükleri çelişkiler ile mantıksızlıkların açığa çıkması içindir. Ku ran ın yanına kaynak olarak ilk konulmaya çalışılan hadis olmuştur. Hadisin bile Kuran ın yanında kaynak olamayacağının anlaşılması, mezhep imamlarının, birçoğu hadislere dayandırılmış, önemli bir kısmı ise hadisten de bağımsız kendi çıkarımlarına dayanan hükümlerinin dinin kaynağı olamayacağını daha baştan gösterecektir. Bu ise bizi, kitabın başından beri be lirttiğimiz; dinin kaynağının sadece ve sadece Kuran olduğu sonu cuna, bu yöntemin doğruluğuna bir kez daha götürecektir. Falan ca hadis mütevatirdir, yani birçok kaynaktan gelmiştir izahı da kimseyi aldatmasın. Kuran da bir husus eksik değildir ki mütevatir hadise de ihtiyaç olsun. Üstelik hangi hadislerin mütevatir olduğu konusunu da hadisçiler tartışmışlardır; hadisçilerin ortak mütevatir hadisler listesi yoktur. Yani hangi hadisin mütevatir olduğu mütevatir değildir. Unutulmasın ki ne Peygam ber, ne de dört halife tek bir hadis kitabı, tek bir hadis sayfası bile oluşturmadıkları gibi, hadis yazımını ve naklini yasakladılar. Üstelik bu şahıslar isteseler, doğru hadisleri toparlayabilirlerdi. Çünkü Peygamber in kendisinin veya çok yakınlarının, Peygamber yaşarken veya vefatından hemen sonra doğruluk oranı yüksek hadis kitapları oluşturma ları mümkündü. Fakat onlar, en mütevatir denilen hadisleri bile Ku ran yeterlidir ve insanlar Kuran dan başka sözlerle ilgilenmesinler di ye yazdırmadılar ve toplamadılar. 333
334 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Oysa bugün, sorun sırf Kuran dan başka kaynaklar la ilgilenilmesi değildir. Bugünkü dert, doğru ile yalanın ayırt edile meyecek şekilde karışmış olmasıdır. Hadislerin Kuran a uygunluğuna ve mantıksallığına bakarak birçok yalan hadisi anlayabiliriz, fakat doğru hadisi hiçbir şekilde anlayamayız. Kuran la, birbirleriyle ve mantıkla çelişen ha disleri Peygamber söyleyemeyeceğine göre bunların yalan olduğu açıktır. Fakat Kuran la, başka bir hadisle ve mantıkla çelişmeyen bir hadis için bile Peygamber in sözüdür demek doğru değildir. Hadis ri vayetine kızan bir kişinin, Kuran daki surelerin faziletleri hakkında hadis uydurup, kişileri Kuran okumaya sevk etmeye çalışması, öl meden önce ise bu hadisleri uydurduğunu itirafı, hadis oluşumunu açıklayan kitaplarda anlatılan bir vakadır. Sonuç olarak şunu anla malıyız ki, Kuran dışında en mütevatir, en mantıklı gözüken hadis ler bile dinin kaynağı olamazlar. Bu hadisler, Kuran la çelişmiyorsa gerçek olabilirler. Fakat her halükarda bu hadislere ihtiyacımız yoktur; üstelik bu hadisler zandır, şüphelidir ve din zanna, şüpheye terk edilemez. 115- Rabbinin sözü doğruluk bakımından da, adalet bakı mından da tastamamdır. O nun sözlerini değiştirebi lecek yoktur. O işitendir, bilendir. 116- Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan seni Allah ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zanla yalan söylerler. 6-Enam Suresi 115-116 KRALDAN ÇOK KRALCI OLUP DİNİ PEYGAMBERDEN ÇOK DÜŞÜNENLER! Kuran la mezheplerin dininin orta yolunu bulma çabasında; Hiç olmazsa şu hadisleri alalım şeklinde, illaki Kuran ın yanına bir dini kaynak koymaya kalkan ortayolcular kimseyi aldatmasın. Surda bir gedik açılırsa, tüm hadislere de kapı açılabilir. Kimse kraldan çok kral cı olduğunu iddia edip, Peygamber in yapmadığını yapıp, dini Peygamber den bile daha çok düşünüyormuş havasına girmesin. Üste lik bunun, Peygamber adına yapıldığı iddiası aldatıcıdır. 334
335 kuran İle mezheplerin orta yolu olmaz Bu popülist orta yolcu sınıftan daha değişik bir orta yolcu sını fa da dikkat çekmek istiyoruz. Bu kişiler çok yaygın bir kitledir. Bun lar, Ben Sunni Hanefi mezhebindenim derler. Üstelik bunlar bel li tarikatlara, gruplara mensup olduklarını söylerler. Fakat bu kişilerin mezhebine göre erkeklerin illaki sakal bırakması lazımken, bunlar sakalsızdır. Yine bu kişilerin mezhebinde tüm telli sazlar haramken bunlar müzik dinler, üstelik kimileri radyo, televizyon kurup, müzik yayını bile yaparlar. Bunların mezheplerinde haremlik selamlık farzken, kadın sesi duyulmamalı iken, radyo ve televizyonlarında başı açık kadın spikerler kullanır, meclise erkek lerle karışık oturacak kadın milletvekilleri sokmaya kalkarlar. Üste lik ısrarla mezhepçi görüşü savunur, Kuran ın anlattığı İslam ile mücadele bile ederler. Bunların savunduğu başka, yaşadığı başkadır. Bu yaptıkla rını tebliğ taktiği gibi kılıflarla açıklamaya çalışırlar. Ortam mü sait olursa, olsaydı başlığı ile başlayan konuşmalarında; mezhebin sakal bırakma, müzik yasağı, haremlik-selamlık gibi izahlarını temi ze çıkarmaya gayret ederler. Halkın birçoğu ise mezheplerin izah larını, uydurma hadislerden çıkan sonuçları bilmediği için; bu koyu mezhepçi görünümlü kişilerin hareketlerine bakarak mezheple rin İslam ını anlamaya çalışmaları sonucunda yanlış kanaatlere va rırlar. Bu kimseler, sakalın o kadar önemli olmadığını, haremlik selam lık olmadan da olabileceğini, müzik dinlenebileceğini, mezheplerin İslam ının bunlara karşı o kadar katı olmadığını zannedebilir. afganistan daki talibanlar sunniliğin örneğidir Oysa kitapta verdiğimiz bir örneği bir daha hatırlatmak isti yoruz. Sunni mezheplerin gerçek yaşam tarzının nasıl olması gerektiğini öğrenmek isteyen Afganistan ın Talibanlarını, Şii mezheplerin İslam ını öğrenmek isteyen İran daki Şiiliği incelesin. Onlar mez heplerin abartılı birer varyasyonları değil, bilakis mezheplerin ta kendileridir. Tebliğ yapıyoruz, ileride biz İslam ı hakim edince şöyle şöyle yapacağız diye sakaldan, haremlik selamlıktan, cübbeden, müzik yasağından kaytaranlar mezheplerinin yaygın görüşlerini terk etmektedirler. Mezhepler dinden birer sapmadır. Af ganistan ın Taliban ı, 335
336 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN İran ın Şii si kendi sapması içinde tutarlıdır. Fakat Türkiye nin grup ve tarikatlarındaki, birçok sözüm ona ortayolcu mezhepçi, kendi sapmaları içinde birer sapmadırlar. Türkiye nin sosyolojisine, geleneklerine, hayat tarzına birçok yönden damga vurmuş Sunniliğin ve Kuran ın anlattığı di nin farkları aydınlarımızca ne yazık ki çok çok az bilinmektedir. Bu kitap, umarız aydınlarımızın bu konuda aydınlanmalarına kat kıda bulunur. Günümüzde Sunnilik veya Alevilik, aileden çocuğa geçen etnik bir kimlik olarak algılanmaktadır. Zamanla et nik bir kimliğe dönüşen, aslında bazı insanların mezhep kurarak kendi gelenek, göreneklerini din ile karıştırması olan bu mezhep lerin; etnik bir kimlikle hiçbir alakası olmadığı bile birçok kişi tarafından tam anlaşılamamıştır. Za ten birçok etnik sorunla mücadele eden Türkiyemiz, etnik köken le hiçbir alakası olmayan ve etnikleştirilen, mensubu olunması ade ta bir tarz milliyetçiliğe, hatta ırkçılığa dönüştürülen bu mezhepler yüzünden, hiç de ihtiyacı olmayan sorunlarla yüz yüze gelmiştir. Bu mezhep kavramları o kadar yanlış kullanılıp, o kadar milliyetçiliğe dönüştürülmüştür ki; bir ateist kendini Alevi diye tanıtabilmekte, müzik dinleyen, sakalsız, cübbesiz, kadınlarla el sıkışabilen biri ise Sunniliğin koyu bir savunucusu olabilmektedir. aydınlarımız aydınlanırsa Mezheplerin özü bilinmeden dini gruplara getirilen eleştiriler de mantıksız olur. Örneğin İstanbul un Fatih semtinin Çarşamba mahallesinde Sunni- Hanefiliği tam uygulamaya çalışan bir grup şiddetle eleştirilirken, yine Sunni ve Hanefi olduğunu söyleyen bir Diyanet İşleri Başkanı, Sunni ve Hanefiyim diyen sakalsız bir dini grup lideri, Sunni ve Hanefiyim deyip kendi mezhebince bir zina tü rü olan kadınla tokalaşmayı gerçekleştiren sözde siyasal İslamcı, bu açıklamalarından ve fiillerinden dolayı eleştirilmemektedirler. Neden? Çünkü aydınlarımız Sunni-Hanefilik nasıl olur bilmiyorlar da ondan. Eğer bilselerdi, Fatih Çarşamba daki kişilerin aslında inançlarında diğerlerinden daha samimi olduğunu göreceklerdi. Onlardan önce sakalsız 336
337 kuran İle mezheplerin orta yolu olmaz şeyhleri, müzik yayını yapan grupları, el sıkı şan liderleri eleştirmeleri gerekecekti. Çünkü bunlar Sunni ve Hane fiyim diyorlar ama inançlarının gereklerini yerine getirmedikleri gibi, bir de kendilerini belli dini konumlarda görüyorlar. Tabi ki Kuran ın anlattığı dine göre sakal, cübbe diye bir mecburiyet yoktur, Kuran müziğe bir yasak getirmez, kadın-erkek el sıkışamaz diye bir hüküm de koymaz. Bu sözde ortayolcu, uygulamada bilinçsiz kişiler; Kuran ın anlattığı İslam a karşı gelip, mezheplerin İs lam ını savunmakta, fakat mezheplerinin gereğini de yerine getirme mektedirler. Mezheplerin İslam ında daha evvel gördüğümüz gibi tüm bu yasaklar vardır. Her şeyden önce mezheplerin İslam ına uyan bu kişileri samimiyete davet ediyor ve savundukları sistemin uygulayıcısı olmalarını istiyoruz. Hiç kimseyi tebliğ yapıyoruz, bu tebliğ taktiğidir diye kandırmasınlar. Siz evvela yaşamınızla savun duğunuz sistemin nasıl yaşandığını gösterin, en büyük tebliğ o olacaktır. Savunduğunu yaşamayıp, bir de tebliğ başlığıyla, o sistemin savunuculuğunu yapmak nasıl bir çelişkidir? Gerçek Sunniliği ve Hanefi mezhebini bilme yenler; sakalsız, cübbesiz bu mezhepçileri kimi zaman aydın Müslü manlar olarak ilan etmektedirler! Görüldüğü gibi gerçek aydınların Kuran ı, bu mezheplerden farklarıyla beraber bir an önce öğrenmeleri çok büyük bir zaruret tir. Dinsizlik adına bu gruplara yapılan hücumlar, bu grupların da ha çok güçlenmesine sebep olur. Üstelik bu saldırıları seyreden halk, hücumları dinsizlikle aynı kefeye koyunca, mezhepleri din ile özdeşleştirebilir. Bu çok büyük bir tehlikedir. Bu tehlikenin yegane etkili ilacı, gerçek din ile mezheplerin uydurmalarla dolu yapısının ayırt edilmesidir. Sunni mezhepler tam anlaşılırsa, o zaman Ku ran ın anlattığı İslam ın değeri de tam anlaşılacaktır. Savunduğunu yaşamayanların, savundukları mezhebi tam yaşamalarını bu yüzden isti yoruz. Eğer savunduklarını yaşarlarsa, halk Kuran ın anlattığı İslam ın de ğerini ve mezheplerin izahlarındaki felâketleri çok daha çabuk ve çok daha iyi kavrayacaktır. Bu arada, Kuran ın anlattığı İslam a inananların Kuran a, mezheplerin İslam ına inananların mezheplerinin kitap ve ulularına sahip çıktıklarından çok daha fazla sahip çıkmaları gerektiğini hatırlatalım. Kuran ı 337
338 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN dinin yegane kaynağı gören Müslümanlar, mezhepçilerden daha cesur olmalı, daha çok çalışmalıdır ki Allah tan, bu mezheplerin hatalarını gidermesini istemeye yüzümüz olsun. Uydurmalarına sahip çı kan, onu bunu aforozlayıp kendini dine kabul, dinden ret makamı görenlerin, dinin kendisi zannedilmesi ne acıdır! Bu şahıslar din adına konuşurken, dini bilmeyen halk bunların aslında mezheplerin adına konuştuğunu bilmemekte, üstelik bu kesimin izahlarından sonra birçok kişi dinden uzaklaşmakta ya da din düşmanı olmakta dırlar. Tabi ki bunda bu uydurukçuları dinle özdeşleştirenlerin ve şah si cahilliklerini yenmeyip, gerçek dini öğrenmeye çalışmayanların da suçu vardır. Artık hepimizin cehaleti yenip gerçek dini öğrenme mizin ve Allah adına konuşan mezhepçileri susturmamızın vakti gelmiştir. Bunu yapacak olanları kendi dışınızda aramayın. Başımı za gelenler hep Bu sorumluluğu ben almayayım da kim alırsa al sın kaytarmacılığından gelmektedir. Bunu yapacak olan benim, sensin, biziz, sizsiniz. 338
339 32. bölüm gerçek dindar kim? Kuran da cami imamı, şeyhülislam, müftü, tarikat şeyhi, din adamı gibi Müslümanlara hükmeden, onları temsil eden sınıfların varlığına rastlayamazsınız. Kuran bu sınıfların hiçbirinden bahset mez iken, halkın geniş bir bölümünün cami imamlarıyla, müftüler le, şeyhlerle dini yanlış bir şekilde özdeşleştirdiklerini gözlemliyo ruz. Günümüzde tarikatlar, geleneksel mezhepçi düşüncenin kalesidirler. Buradaki şeyhler, Kuran ın değil, ancak mezheplerin savunu cusu olabilirler. Bu kişilere göre din eşittir mezhepler olduğu için, bunlar din diye Kuran ı değil, mezhepleri açıklayacaklardır. Diya net İşleri Başkanlığı ve İmam Hatip Liseleri de; Hanefi İşleri Baş kanlığı ve Hanefi İmam Liseleri halindedirler. Bu yüzden bu sıra lardan geçen imamların ve müftülerin çoğunluğu; Kuran ın değil, mezheplerin sözcüsüdürler. Bundan önceki bölümlerde Kuran ın dini ile mezheplerin dini arasındaki farkı gördük. Buna göre iki şık belirmiştir: 1- Kuran dinin kaynağıdır. Kuran ı tek kaynak kabul edip dini yaşamaya ve anla maya çalışmak gerekir. 2- Mezhepler dine eşittir. Din, Kuran dan değil mezheplerden öğrenilir. Günümüzdeki mezhepçi imamlar, şeyhler, müftüler dini temsil eder. ESKİDEN bunları söyleyenin kellesi gidebilirdi Eğer bu kitabı okuduktan sonra veya daha evvelden birinci şıkkın doğru olduğunu düşünüyorsanız, lütfen gereğini yapın ve mezhepçi düşüncedeki 339
340 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Diyanet İşleri ni, müftüleri, cami imamları nı, şeyhleri dinle özdeşleştirmekten kurtulun. Bilin ki bu inanışlarıyla gerçek dindarlar onlar değil, siz olabilirsiniz. Dinde, dinci meslek kuruluşları yoktur. Kendinize güveninizi kazanın ve dine sa hip çıkın. Belki eskiden, bazı Sunni yönetimlerin altında mezhepçi düşünceye dil uzatsaydınız kelleniz tehlike ye girerdi. Kuran ın yeterliliğini, mezheplerin sapkınlığını savun manın karşılığı o yönetimlerde idam olurdu. Günü müzün demokrasileri, mezheplerin savunduğu yapılara nazaran, birçok hususta, Kuran a daha uygun unsurlar içermektedir. Bu oluşum, Kuran a dayalı bir İslam anlayışını savunanlar için çok büyük avantajları beraberinde ge tirmiştir. Artık Kuran a dayalı bir İslam ı savunanlara düşen, seslerini çok daha kuvvetli bir şekilde yükseltip, dini karanlıklarda boğan mezhepçi zihniyettekilerin dinle özdeşleştirilmesini önlemektir. Böylelikle, insanla dini birbiriyle çeliştiren mezhepçi zihniyetin dinden uzaklaştırdığı, hatta dinsizliğe ittiği kitlelerin önemli bir bölümü, umarız; insanla, bilimle, mantıkla kol kola ilerleyen Kuran ın anlattığı İslam ı tanıyınca, dine yeniden ısınacak ve kendi hatalarını tamir edeceklerdir. Eğer Kuran ın anlattığı İslam ı savunanlar, fırsatları değerlendirip üzerlerine düşeni canla başla yapmazlarsa; Kuran ı, para karşılığı, pa zarlıklar yapıp okuyan hocalar, mevlithanlar, muska yapan, büyü yapan sahtekar hocalar, maddi ve manevi sömürünün üstadı şeyh ler, bu toplumun kanını, parasını, imanını daha uzun yıllar emme ye devam edeceklerdir. Sahtekar dinci ile dinin özdeşleştirilmesindeki yanlış, Kuran ayetlerindeki açıklamalar ile örneklendirilmiştir. Fakat Kuran ı musikisi için okuyup köşe dönmeye çalışanlar, bu ayetlerin manasını anlayamamışlardır. DİN ADAMLARI MI, DİN TÜCCARLARI MI? Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler ve Allah ın yolun dan alıkoyarlar. 9-Tevbe Suresi 34 340
341 gerçek dindar kim? Ayette de görüleceği gibi din adamları din tüccarına dönüşebil mekte ve insanları en başta saptıranlar, bu din adamları olmaktadır. Peygamberimiz de bu tarz sahtekar din adamlarından az çekmemiş tir. Fakat sahtekar din adamları kadar onlara uyanlar da suçludur. Dinimizin etten kemikten insan olarak onay verdiği, dini konularda kendisine güvenebileceğimizi garanti ettiği tek kişi Hz. Muhammed dir. Onun dışında, gerek onun döneminde yaşamış, gerek ondan sonra gelecekler içinde kimseye böyle bir onay veril mez. Oysa dinimizde Hz. Muhammed dışında cennetlik ilan edil miş o kadar çok kutsal vardır ki! Bu kutsalların ve şeyhlerin dedikleri ade ta vahiy gibi kabul görmüştür. Oysa gerçek dindarı ancak Al lah bilir. Bunun dışındaki teşhisler ancak zandır. Allah a inanan ve samimi bir şekilde hayır üreten bir kişi Allah a yakın olmayı, Al lah ın sevgili kulu olmayı umabilir. Hiç kimse İmam Rabbani lerin, İmam Gazali lerin, Abdulkadir Geylani lerin, İmam Humeyni lerin maneviyattaki üstünlükleri ve mana âleminde lider oldukları şek linde hiçbir temele dayanmayan iddialar üretmesin. Maneviyat âle minde kimin ne kadar üstün olduğunu Allah tan başka kim bilebi lir? Herhangi bir kişide Allah tan bir vahiy mi var ki bir takım in sanlara makamlar, evliyalıklar dağıtıyorlar? Fakat din Kuran ın anlattığı İslam olmayınca, müritlerin uçurduğu şeyhler de, en dindar ve en takva sahibi ilan ettikleri kimseler de, mez heplerin dinine göre oluşmuştur. Mezheplerini tartışılmaz kılmak isteyen bu kişiler, Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife nin Al lah ı rüyasında yüz kere gördüğü şeklindeki bir yalanı bile mezhep taassubuyla uydurabilmişlerdir. Kuran da anlatılan Peygamber mu cizelerini aşacak mucizeler yakıştırılan mezhep ileri gelenleri gerçek dindar ve takip etmemiz gereken kişi olarak sürekli lanse edilmektedirler. Halk böylece Bak bu ne büyük adam, rüyasında Allah ı görüyor Falanca ölmüş tavuğu diriltiyor Sen aciz bir insan sın, Allah ın bu üstün kullarına tabi ol. Nefsani olma. Bu Allah ın sevgili kullarını izle ki kurtuluşa eresin. diye uyutulmaktadırlar. Oysa bu şahıslar bu iddialarda bulundularsa bu; üstünlüklerine de ğil, sapıklıklarına delil olur. Dini her şeyden evvel evliya etiket lilerden, cennetin vizesini veren münasebetsizlerden, Allah adına konuşan haddini bilmezlerden kurtarmalıyız. 341
342 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Bunlar dine, dinsizlerden daha büyük zarar vermektedirler. Dinsizler daha çok kendine zarar verir. Bunlarsa bilgisi kıt, geleneklerin esiri ol muş halkı hikayeleriyle kandırarak, din diye kapkaranlık, içinden çı kılmaz, çelişkilerle dolu bir hayat tarzının içine sokmaktadırlar. Üs telik, dinin tekelinin kendilerinde olduğunu zannetmekte ve kendileri dışındakileri Sen kim oluyorsun ki din adına konuşuyorsun diye susturmaya ve bir tek kendilerini dinle nir kılmaya çalışmaktadırlar. Bunlardan birçoğu, dinsizlerden daha çok kendilerini eleştiren Müslümanlar a düşman olurlar. Çünkü bu Müslümanlar ın, kimi nin manen sömürdüğü, kiminin oyuncak yaptığı, kiminin ticari meta olarak kullandığı dini, ellerinden almalarından korkarlar. Kuran ın birçok yerinde dini temsil ediyormuş gibi gözükenlerin hataları an latılır. İbret alan nerede? kitap yüklü eşekler Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kutsal kitap parçaları taşıyan eşeğin durumu gibidir. 62-Cuma Suresi 5 Görüldüğü gibi geçmişte Allah ın kitabını bilip de onun gerek lerini yerine getirmemiş olanlar kitap yüklü eşeklere benzetilmek tedirler. Kutsal kitabımız Kuran ın gereklerinin yerine getirilme mesinin sebebinin ise Allah ın kitabının yanına yüzlerce kitabın; ha dis kitabı, mezhep kitabı diye konup, Allah ın kitabının yüzlerce ki taptan biri haline getirilmesi olduğunu gördük. Bunun sonucu ola rak lafta Allah ın kitabını savunanlar, uygulamada mezheplerin ilmihallerini rehber edinip, yüklenmiş oldukları kitabı taşımamak ta, onun yerine yüzlerce cilt fıkıh ve hadis kitabını taşımaktadırlar. İşte en önemli noktalardan biri; bu kitlenin ve onların Kuran dışı kitaplarının asla ve asla İslam ı ve onun biricik kaynağı Kuran ı temsil edemeyeceklerini anlamak ve an latmaktır. Mevkisi ister halife, ister Diyanet İşleri Başkanı, ister şeyh olsun, ister yatırı en görkemli yatır olsun, ister türbesi 342
343 gerçek dindar kim? en bü yük türbe olsun, ister adına her yıl binlerce adak adansın, türbesine bezler bağlansın; bahsi geçen kişiler Kuran ın değil, mezheplerin temsilcileridir. Allah ın bizden istediği ölü tavukları diriltmemiz veya kendisini rüyada görmemiz değildir. Allah ın mesajı Kuran ı, yalnız Kuran ı rehber edinmemizdir. Bunu yapmayan Kuran ın birçok ayetiyle çe lişmiş olur. Oysa gerçek dindarlar ın Kuran la çelişmemesi beklenir. Hıristiyanlar da bizim evliyaların karşılığı olan Saint lerin hakkında da çok büyük mucizeler anlatılır. Mezarları ziyaret edilir. Bu kişilerin büyük fedakarlıkları ve sürekli ibadet ettikleri, hayatlarını anlatan ki taplarda yer alır. Peki, bu Saintler, Hz. İsa yı oğul tanrı olarak kabul ediyorlarsa, bu Saintler in anlatılan olağanüstü mucizeleri onların gerçek dindar olduğunu gösterir mi? Tabi ki hayır. Demek ki gerçek dindarlığın göstergesi; Hıristiyanlarda da aynen gözlemle nen bu mucize hikayeleri, evliyalık ve saintlik menkıbeleri değil, Al lah ın gerçek dinini kavrayıp, uygulamaktır. Bu yüzden evliya yolu diye yutturulan mezhepler ve yüzlerce hikayenin ambalajladığı gerçek dindar portresi, hiç kimseyi kandırmasın. Bu hikayeler doğ ru olsaydı, Hz. İsa nın ilah olduğu iddiası da doğru çıkardı! Ne garip tablodur ki Kuran ı satanlar Kuran a sahip çıkıyor, büyücülerin ve muska yazanların hoca efendi diye etekleri öpülüyor, dini maddi ve manevi menfaatlerini sağlama aracı görenler, bir de utanmadan kendileri gibi olmayıp kendilerince kötü örnek olanları kafirlikle suçlayıp, aforoz ediyorlar. Bu tiplerden siyasete bulaşmış, tarikat şeyhi olmuş, İslam a hizmet diye ortaya çıkmış, Tevbe Suresi nden alıntıladığımız ayetteki gibi saf insanla rın paralarıyla semirmiş olanlar da vardır. Cahil, geleneklerle dini karıştıran kişiler bunların makamlarına, milletvekili, müftü, şeyh sıfatla rına veya kimisinin uzun sarığına ve sakalına kanarak; dinin kendisi olan Kuran a koşacağına, bunlara koşmaktadırlar. Kuran insanların güdülen sürüler değil, aklını işleten insanlar olmalarını ister ve Peygamber e bile bizi güt demelerini yasaklar (2-Bakara Suresi 104). Oysa Kuran dan uzaklaştırılan halk, menfaatler doğrultusunda gü dülmek istenmiş ve Peygamber den başka hiç kimseye onay verme yen dinimizde, uydurma kutsallar, uydurma mezheplerle bu işe soyunmuşlardır. Halk bu yalan çarkını farketmesin diye Kuran ın ter cümesine 343
344 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN de karşı çıkılmıştır, yanına yüzlerce cilt uydurma kaynak da konulmuştur. Halkın geneli bu kesimi, yaptığı şamata ve göz boyama yüzünden, din ile özdeşleştirmiş ve bunları gerçek dindar sanmıştır. Geniş bir kesim ise Gerçek din bu ise din yaşanamaz düşün cesi ile kendilerini eksik, yetersiz görüp, dinden uzaklaş mışlardır. Bir kesim, mezheplerin uydurmaları nedeniyle dinden uzaklaşınca, suçluluk psikolojisi ile Kuran ın anlattığı dinin gereklerini de yerine getiremez olmuşlardır. Bu kesimin gerçek dini öğrenmesi ve dinin yaşanabilir olduğunu anlamaları, kendilerine gü venlerini kazanıp, dini yaşamaya niyetlenmeleri açısından hayati öneme sahiptir. Gerçek dindarlar, dine sahip çıkmalıdır ki uydurma dinlerini din ve uydurma kutsallarını gerçek dindar sananların uydurmalarından artık kurtulalım. Her konuda olduğu gibi gerçek dindarın kim olduğunu anlamada da hüküm yalnız Kuran a göre verilirse sorun çözülecektir. Şüphesiz Allah ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için kitabı gerçek olarak indirdik. 4-Nisa Suresi 105 344
345 33. BÖLÜM kelle sayısı sayılar ak gerçek bulunabilir mi? Peygamberimiz in döneminde elleri ile kendi putlarını yapanla rın nasıl olup da bu putlara taptığına hayret ederiz. Üstelik Peygamberimiz in putlara tapmanın saçmalığını ve tek Allah a iba det edilmesi gibi mantıklı bir savı ortaya koymasına rağmen, nasıl olup da reddedildiğini, üstelik el yapımı putlar uğruna öldürülmek istendiğini hatırlayınca hayretimiz artar. Peki, Peygamberler i put ların uğruna öldürmeyi bile isteyebilen yığınları harekete geçiren mekanizma neydi? Kuran bize bu mekanizmanın gelenek oldu ğunu göstermektedir. Kendilerine gelen her mesajı; Biz atalarımı zın yolundan, geleneklerimizden vazgeçmeyiz diye reddeden kit lelerin, doğru yolda olmak için gelenekleri taklidi yeterli görmeleri, bu kitlelerin sapıklığının sebebidir. Onlara, Allah ın indirdiğine uyun denildiğinde; Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza (geleneğe) uyarız derler. Ya atalarının aklı bir şeye yetmez, doğru yolu bula mamış idiyseler? 2-Bakara Suresi 170 Kuran ın birçok ayetinden, sapıtanların geleneğe uymak uğru na sapıttığını ve geleneğe kar şı gelen düşüncelere şiddetle karşı çıktıklarını görüyoruz. Yukarı daki ayete dikkat edersek, geleneğe karşı getirilen ilk izah, aklın kullanılmasının gerekliliği ve ataların aklı kullanmadığıdır. Kuran da, bu 345
346 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN ayetle, akılsal kriterler veya vahiy üzerine oturtulmayan hiçbir gelene ğin (ne kadar köklü olursa olsun), hiçbir önemi olamayacağı orta ya konulmaktadır. peygamberler kendi devirlerinin radikalleridir Dinler tarihini incelersek, tarihin akıl ve gelenek çarpışması olarak geçtiğini görürüz. Her Peygamber kendi döneminin radika lidir, yani olayları kökten değiştirmeye kalkan kişisidir. Peygamber ler, Allah tan aldıkları mesajı insanlara iletirler ve iman sahipleri akılları aracılığıyla Allah ın delillerini görerek, Allah ın mesajlarına ve onları getiren elçiye (Peygamber e) uyarlar. Bunu yaparken ken di toplumlarının gelenek ve göreneklerinden Allah ın mesajı ile çe lişenlerin hepsini bir kenara atarlar. Mesajı reddedenler ise gelene ği yıktıkları için onları bozgunculukla, atalara ihanetle suçlarlar ve atalar (gelenek) namına aklın yolunu reddederler. Mesajı reddeden ler için akıl, başvurulması gereken bir kriter değildir. Mesajı red detmek için mesajın gelenekle çelişmesi yeterlidir. Ayrıca akılcı bir izaha gerek yoktur. Geleneği sürdüren unsur taklittir. Taklitte akıl cı kriter aranmaz. Akılcı düşünce, körü körüne taklidi reddeder, de lil ister. Bu yüzden taklide dayalı gelenek, aklın işletilmesine hoş bakmaz. Çünkü işleyen akıl, gelenekteki yanlışlıkları sorgulayacak ve reddedecektir. Böylece taklit ortadan kalkacaktır. Bu yüzden ata lardan miras kalan gelenek ve bunu devam ettiren taklit, gerçek dine götüren akılcı düşünceyle hiçbir zaman bağdaşamaz. Tarih bo yunca ataları taklidin, Allah ın indirdiği dinlere karşı teşkil ettiği engel, Kuran dan şu ayetlerle örneklenebilir: Nuh Peygamber e karşı şöyle denilmiştir:... Hem biz, bunu geçmiş atalarımızdan da işitmiş değiliz. 23-Müminun Suresi 24 Hud Peygamber e karşı şöyle denilmiştir: Sen bize yalnızca Allah a kulluk etmemiz ve atalarımızın kulluk etmekte olduklarını bırakmamız için mi geldin? 7-Araf Suresi 70 346
347 kelle sayısı sayılarak gerçek bulunabilir mi? Salih Peygamber e karşı şöyle denilmiştir:... Atalarımızın kulluk ettiklerine kulluktan sen bizi engel leyecek misin? Şuayb Peygamber e karşı şöyle denilmiştir: 11-Hud Suresi 62 Ey Şuayb, atalarımızın kulluk ettiklerini bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vaz geçmemizi senin namazın mı emrediyor? İbrahim Peygamber e karşı şöyle denilmiştir: 11-Hud Suresi 87 Biz atalarımızı böyle yaparken bulduk. Musa Peygamber e karşı şöyle denilmiştir:... Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik. Peygamberimiz e karşı ise şöyle denilmiştir: 26-Şuara Suresi 74 28-Kassas Suresi 36... Bu sizi atalarınızın kulluk etmekte olduklarından alıkoy mak isteyen bir adamdan başka bir şey değildir. 34-Sebe Suresi 43 ŞANLI ATALAR EDEBİYATI Kuran a göre Allah ın kitabı üzerinde olmadan, akılcı bir yol seçmeden doğru yola erişilemez. Kuran akıllara yolu kapayıp, gele neği din yapan zihniyeti reddeder. Oysa bugün, din adına ortaya çı kanların çoğu, akıllara tüm kapıları kapatıp, gelenek haline dönüş türdükleri mezhepleri, din diye halka yutturmaya çalışmaktadırlar. Bugün birçok kişiye, Kuran ın sunduğu İslam ı anlatıp midye ve karidesi haramlaştırmanın, ha remlik selamlığın Kuran da 347
348 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN olmadığını söylediğinizi düşünün: Bunca yıldır atalarımızdan gördüğümüz budur, sen bunca evliya ların içinde olduğu geçmiş nesillerden iyi mi biliyorsun? ifadesine benzer bir cevapla karşılaşabilirsiniz. Veya Bu yolda akılla yürün mez, şanlı atalarımız bunları halletmiş, sen de onlara tabi ol, kurtu luşa er şeklinde uyarılarla karşılaşabilirsiniz. Kuran ın anlattığı İslam a karşı çıkan bu kitlelerle, Peygamber e karşı çıkan kafirler arasında ki ortak zihinsel yapıyı hemen fark edersiniz. Tüm bu kitleler ta rihsel süreçten gelmeyi diğer bir tabirle atalardan mirası başka bir anlatımla geleneği, Allah ın vahyi Kuran dan da, akıldan da üs tün tutmaktadırlar. Siz şahıslara Kuran a göre harem lik selamlığı, kadının gerçek yerini anlatırken, şahıslar size mezheplerle cevap vermekte ve mezheplerin doğruluğu için; atalarımızın mezheplere inandığını ve mezheplere inanan kişi adedinin çoklu ğunu delil olarak gösterirler. Bunlar, Allah ın yegane kılavuzuna karşın atalarının kabullerini ve bu kabullerini içeren kitapları delil diye gösterirler. 20-...İnsanlardan öyleleri vardır ki; hiçbir ilme dayanma dan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitaba dayan maksızın Allah hakkında mücadele edip durur. 21- Onlara; Allah ın indirdiğine uyun denildiğinde, şu ce vabı verirler: Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğu muz şeye uyarız... 31-Lokman Suresi 20, 21 Bu ayetler, genel bir şekilde herkese hitap eder. Sadece ortak ko şucu putperestlere hitap etmez. 20. ayeti iyice okursak, kitapsız bir şekilde Allah hakkında konuşan, mücadele eden kişilerin yanlışına dikkat çekildiğini görürüz. 21. ayette, Allah hakkında mücadele eden bu kişilerin, Allah ın indirdiği kitaba davette nasıl yan çizip atalarının yolunu, gelenekleri benimsediklerini anlıyoruz. Bu ayetler den, Allah hakkında mücadele edenlerin, Allah ın indirdiği kitaba dayanmadıkları takdirde muhtemelen gelenekçiliği, ecdatperestliği, atala rının yolunu benimsedikleri sonucunu çıkartabiliriz. Bunlardan bazıları, Kuran a saygı gösteriyor olabilirler ama Kuran ın yanına dini kaynak diye yüzlerce cilt eseri koyarak ve atalarının hayata bakışını ve 348
349 kelle sayısı sayılarak gerçek bulunabilir mi? geleneklerini, bu kitaplarıyla dinselleştirerek, Kuran ı yüzlerce dini kaynaktan herhangi bir kaynağa indirerek, dine büyük zarar vermektedirler. BİLMEDİĞİNİN ARDINDAN GİTME Bu, ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahip leri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitap tır. 38-Sad Suresi 29 Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp; bunların hepsi ondan sorumludur. 17-İsra Suresi 36 Kuran ın Allah ın kitabı olduğunu anlayacak olan akıl sahipleri dir. Allah aklın işletilmesini, doğru yola varma yolunda önemli bir faaliyet olarak takdim eder. Kuran a göre, bilinmeyen bir şeyin ardına düşülmemelidir. Atalarımızın bize ilettiği bir yapıyı, sırf ata larımız iletti diye kabul ve müdafaa etmek, bu ayetle çelişir. Kuran a göre, her iman sahibi akletmelidir, Allah ın kitabını rehber kabul et mek, akletmenin bir neticesi olacaktır. Kuran, atalarımızın kabulle ri yüzünden kabulleri oluşan sürüler olmamamızı istemektedir. Bu na karşın, mezhepçi dini yapıyı savunanlar, birçok zaman aklın ge reksizliği, aklın imanla çeliştiği yönünde Kuran a ters fikirler ileri sürmektedirler. Aslında buna şaşırmamak gerekir. Yoksa uydur ma mezhepçi yapılardaki akılla bağdaşmayan yüzlerce izah, din diye nasıl yutturulacaktır? Elbette ki akıl reddedilerek. Kitleler öyle bir hale getirilmiştir ki ya akıl reddedilip din kabul edilecek, ya da kişiler aklına sahip çıkıp din konusunda şüphelere boğulacaklardır. Bu kitabın temel amaçlarından biri de kitlelere bu iki şık arasında sıkışmadıklarını, din diye yuttu rulan mezheplerin din olmadığını, gerçek dini yalnız ve yalnız Ku ran ın temsil edebileceğini ve bu dinin akılla çelişmediğini göster mektir. Kuran, Allah ın varlığının delillerinin aklın işletilmesi ile bulu nabileceğini söyler. Fakat Kuran, aklın kullanılmasını sadece Al lah ın varlığının delilleriyle sınırlamaz. Allah ın varlığının, aklın iş letilmesi sonucu anlaşılması, 349
350 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN aklın işletilmesinin önemini ve Al lah ın, aklın düzgün çalıştırılmasını doğruya ulaşmada bir aracı yaptığını gösterir. hindular kelle sayarsa Kuran ın yanına yüzlerce kitap koyup Kuran ı etkisiz kılan ve akla savaş açan gelenekçi-mezhepçi İslamcılar, tarihsel geçmişe sa hip olmalarından ve kalabalık olmalarından delil çıkartmaya çalış maktadırlar. Oysa Kuran a göre bir gerçeğe, o gerçeğe uyanların kelle sayısını sayıp ulaşamazsınız. Bu mantıkla, Hindular ın arasında do ğan biri, etrafta saydığı kellelerin çoğunluğunun inancından dolayı, ineklerin kutsal olduğuna inanabilir. Böylece ataların izinde olmanın ve kendisine benzer bolca kelle saymanın, doğru yolda olduğunu gösterdiğini düşünür. Ya da daha evvel örneği ni verdiğimiz bir Hıristiyan ı düşünün. Atalarından gelen gelenek te, Katoliklik veya Ortodoksluk gibi köklü mezheplerde, Hz. İsa nın oğul tanrı kabul edildiğini gören ve etrafında Hz. İsa yı oğul tanrı kabul edenleri daha fazla bulan bu şahıs; Hz. İsa yı oğul tanrı kabul ettiğinde, kelle sayıcısı mantığa göre haklı olacaktır. Geleneksel-mezhepçi İs lamcı, bu örneklerdeki yaklaşımlara haklı olarak karşı çıkar ve aşağıdaki ayetleri ör nek gösterebilir: Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyarsan, seni Allah ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahmin ile yalan söylerler. 6-Enam Suresi 116 Onların çoğu, Allah a ortak koşmadan iman etmez. 12-Yusuf Suresi 106 Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi çoğunluğa uymak, çoğu za man kişilerin sapıtmasına sebep olabilir. Birçok zaman diliminde azınlıklar haklı olmuşlardır. Allah, kelle sayıp gerçeği bulmamıza olanak vermemiş ve aklımızı işletmeye bizi mecbur etmiştir. Gele nekçi-mezhepçi İslamcıların bir Hindu ya veya bir Hıristiyan a yanlışını gös terirken yukarıdakine benzer izahlar yaptığına, bu ve benzeri ayet leri kullandığına şahitlik edebilirsiniz. 350
351 kelle sayısı sayılarak gerçek bulunabilir mi? Hindu veya Hıristiyan a akıl vermekte doğru ölçüleri kabul eden gelenekçimezhepçiler, Kuran ın anlattığı İslam a davet edildiklerinde, hemen çoğunluk olduklarının arkasına saklanmaya, tarihsel kökenlerine sığınmaya kalkarlar. Ço ğunluğun ve geleneğin, Hz. İsa yı oğul tanrı, ineği ise kutsal kabul edenleri nasıl saptırdığını gelenekçiler çok iyi anlar ve anlatırlar. Fakat Kuran ın anlattığı İslam a karşı çoğunluk ve geleneği, ken di delili yapmaya çalışanlar yine aynı şahıslardır!.. HEM AKLINI ÇÖPE ATIP HEM DE AKIL VERMEYE SOYUNANLAR Kuran a göre inananlar, inandıkları gerçekler uğruna toplumun gelenekleriyle zıt düşmekten, toplumdan dışlanmaktan çekinmemeli dirler. Kuran da, Peygamberler in bu konuda nasıl örnek teşkil et tiklerini ve canları pahasına toplumlarının yanlış kabullerine nasıl karşı koyduklarını görebiliriz. Bizim gözlemlerimize göre, mezhepçi İslam ı yaşayan birçok kişi arkadaşlarının, cemaatinin, ailesinin kendisini dışlamasından; Bizim oğlan sapıttı, başörtüsünü inkar ediyor veya Bizim kız mezhepsiz olmuş, üstelik erkeklerle el sıkışma ya başlamış veya Ahmet hadis düşmanı olmuş veya Leyla hayızlı namaz kılıyormuş, vah vah gibi izahlar yap malarından, iğneli kınamalardan çekinmektedirler. Toplumun ka bullerine karşı çıkamayanlar, hele hele bu kabullerin en yoğun ve en koyu yaşandığı tarikatların yakınlarında iseler, bu gruplardan ge lecek baskı ve arkadaş ortamını kaybedip yalnız kalma korkusu, bu kişilerin gerçekleri görememesinin sebeplerinden biri olabilmekte dir. Toplumun geleneklerini, tabularını koruması da işte bu dışla ma mekanizmasıyla mümkün olmaktadır. Allah ın rızasından uzak laşmaktan korktuğundan daha çok toplumdan dışlanmaktan korkanlar, elbette ki geleneklerin zihinlere vurduğu zincirlerden kurtu lamazlar. Allah kuluna yetmez mi? Seni, O ndan başkasıyla korkutu yorlar. 39-Zümer Suresi 36 351
352 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Gelenekleri ve kalabalıkların kelle sayısını putlaştıranların du rumu çok gariptir. Bu kitleler taklidi akla üstün tutup, geleneği ve çoğunluğu taklit ederler. Sonra taklide kurban ettikleri akıllarıyla, size akıl hocalığı yaparlar. Bunlar hem güdülen ko yun olmanın erdemini savunurlar, hem de sizi gütmeye kalkarlar!.. 352
353 34. BÖLÜM kur an ın dininin kolaylığı Kuran ın sunduğu İslam ı anlattığımız bazı kişiler, mezheplerin İslam ı ile Kuran ın anlattığı İslam arasındaki büyük farkı görünce; Siz dini kolaylaştırıyorsunuz; din bu kadar kolay olur mu? şeklinde eleştiriler yapmakta, Kuran ın anlattığı İslam ı savunanları nefsanilikle ve dini kendi rahatlarına uydurmakla suçlamaktadırlar. Fakat bu itiraz tarzlarıyla bir kez daha cehaletlerini sergilemekte ve Kuran ın ayet lerinden habersiz olduklarını göstermektedirler. Çünkü Kuran a göre dinimiz aynen Hz. İbrahim in dini gibi kolaydır, güçlük lerden arınmıştır:... Allah sizi seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, aynı atanız İbrahim in dininde olduğu gibi... 22-Hac Suresi 78 ALLAH YERİNE KONUŞANLAR Kitabımızda din adına uydurulanların birçok örneği bu lunmaktadır. Allah adına konuştuğunu iddia ederken, aslında Al lah ın yerine konuşmuş olan mezhepçiler, Allah ın rahmeti olan dini, birçok hususta Allah ın cezası gibi göstermişlerdir. Allah ın insanın yara tılışına uygun olduğunu söylediği dini; hem insanla, hem mantıkla, hem bilimle, hem insafla çelişir bir şekilde tarif etmişlerdir. Bu kişilere göre Allah ın rahmetini anlatmak dini yozlaştırmaktır. 353
354 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Kuran daki 114 adet Besmele ile ve daha yüzlerce ayet ile Allah ın merhameti anlatılır. Kuran ın en temel mesajlarının başında, Allah ın rahmetinin anlaşılması gelir. Mezhepçi yaklaşım, Allah ın bize rah metinin neticesi olan kolaylıkları anlatmamızı dinde yozlaştırma di ye takdim eder. Allah a iftira olarak kendi uydurdukları zorlukları ise takva, dine titizlik olarak satmaya kalkar. Bu kafa, dinin kolay olmasıyla alay ederken, aslında Kuran ın ayetlerinde geçen bir ifa de ile alay ettiğinin farkına varmaz. Kuran ı sadece musikisi için dinlemeye alışanlar o kadar çoktur ki; ayetlerde geçen bu açık manalar onlara hep kapalı kalmıştır....allah size kolaylık diler, zorluk dilemez... 2-Bakara Suresi 185 İnsan zayıf olarak yaratılmış olduğundan Allah size hafiflik getirmek istiyor. 4-Nisa Suresi 28 Mezhepçiler Kuran öyle yü ce, öyle mübarek bir kitaptır ki; bizim gibi aciz insanlar, Kuran ı ne kadar uğraşsa anlayamazlar şeklinde izahlarla, ilk bakışta Kuran ı övüyormuş gibi görünseler de, aslında insanları Kuran dan uzaklaş tırmaktadırlar. Kuran ı insanlar anlayamayacaksa, Kuran niye vahyedildi? Niye Kuran insanlara hitaplarla dolu? Niye Kuran üç-beş insana değil de herkese hitap etmektedir? Kuran ı an laşılmaz kılmak isteyenlerin, Kuran ı anlamak zordur, hatta imkan sızdır diyenlerin, hesabı tabi ki başkadır. Kuran anlaşılmaz olunca kitleler, mezhepçilerin imamlarına, şeyhlerine teslim olacaktır. Çünkü bunlara göre Kuran anlaşılmazdır ve zordur ama imamlar, şeyhler anlaşılabilir; bunlar rehber edinilerek doğru yol bulunabilir. Kuran anlaşılmaz ve zor kabul edilince, ilkel Emevi uydurmaları ve Abbasi eklemelerinin dinin bir bölümü olup olmadığı da sorgulanmayacaktır. Çünkü tüm bu ilkel eklemeler ancak Kuran ın hakem liği ile çöpteki layık oldukları yerleri bulabilir. Kuran ın anlaşıl maz ve zor olduğunun ilanıyla, Kuran ın hakemliği elinden alınıp mezheplere verilince, mezheplerin bizzat kendisi olan Emevi-Abbasi patentli çelişkiler ve zorluklar, halk üzerindeki 354
355 kuran ın dininin kolaylığı hegemonyaları nı devam ettirecektir. Kuran ın anlaşılması için birçok ayet vardır. Sırf aşağıdaki ayet, aynı surede dört kez tekrarlanmaktadır: And olsun ki biz Kuran ı öğüt almanız için kolaylaştırdık. Öğüt alacak yok mu? 54-Kamer Suresi 17, 22, 32, 40 KURAN LA ARAMIZA ÖRÜLEN DUVARLAR Kuran birçok cahil bedeviye de, birçok bilgine de hitap etmek tedir. Kuran tüm insanların rehberidir. Yukarıdaki ayetten anlaya cağımız gibi Kuran insanların öğüt alması için kolaylaştırılmış bir kitaptır. İnsanlar anlamadıkları kitaptan na sıl öğüt alabilir? Anlaşılamayan bir kitap nasıl rehber olur? Kuran ın anlaşılmaz olduğunu iddia etmek, tüm bu ayetlerle ters düşmektir. Bu iddiaların sahipleri, Kuran ile insanlar arasına duvar örmekte ve ken di ilmihal kitaplarını Kuran ın yerine koymaktadırlar. Bunu yapar ken de Kuran ı sözde yüceltmektedirler! Bu mezhepçi zihniyete, günümüzde çok satan ve bedava da da ğıtılmış olan Tam İlmihal Saadeti Ebediye kitabından örnek vermek istiyoruz. Kitabın yazarı Hüseyin Hilmi Işık, Işıkçılar cemaatinin başıdır ve kimi baskılarını Sıddık Gümüş ismi ile yapmıştır. Bu ki tabında Işık, Kuran ı anlamaya çalışanlara şu uyarıları yapar: Seyyid Abdülhakim Efendi, Kuddise siruh buyurdular ki: İba det, emirleri yapmak demektir. Kuran-ı Kerim i, hutbeyi okumak iba dettir. Bunların manasını anlamak emir olunmadı. Bunları anlamak ibadet değildir. Kuran-ı Kerim i anlamak için yetmiş iki yardımcı ilmi ve sekiz temel ilmi öğrenmek lazımdır. Ancak bundan sonra Kuran-ı Kerim i anlamaya istidad hasıl olup, Cenab-ı Hak nasip ederse anlayabilir. Herkes anlamalıdır demek, dine müdahale etmek demek olur. Kuran-ı Kerim i anlamak için istidadı çok olan on sene, orta olan elli sene çalışmak lazımdır. Bizim gibi az olanlar ise yüz sene de çalışsak anlayamayız. Şeriatte ilim diye faideli bilgilere denir. Faideli ilim Saadeti Ebediyye yi elde 355
356 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN etmeye yani Allah ın rızasını kazanmaya vesile olan ilimdir ki bunlara İslam bilgileri denir. Yukarıdaki alıntıyı yaptığımız Saadeti Ebediye kitabını okuyanlar, bizim eleştirdiğimiz zihniyetin bir örneğini göreceklerdir. Bu arada Abdulhakim Efendinin, Hüseyin Hilmi Işık a şeyhliği devreden şeyhi olduğunu hatırlatalım. Alıntımızı dikkatle okuyanlar; Hüse yin Hilmi Işık ın Kuran ın anlaşılmaz olduğunu ispatlamak için gayretini; Benim şeyhim bile anlamadıktan sonra sizin ne haddinize düşmüş Kuran ı anlamak dediğini kavrayacaklardır. Bu arada Işık, kişileri kurtaracak olanların faideli bilgiler olduğunu söyleyerek, Kuran ın anlaşılmaz olduğunu açıkladıktan sonra başvurulacak kaynağa işaret eder. Faideli bilgiler tamlama sının Hüseyin Hilmi nin kitabı Saadeti Ebediyye ismiyle aynı cümlede geçişi, Kuran ın yerine neyin okunması gerektiği konusunda herhalde kitleleri aydınlatacaktır! Kendi kutsallarını rehber, Kuran ı musiki kitabı yapanlar, içine düştüğümüz durumun baş sebebidir. Cehalet, ilkellik, taklitçilik, akıldan feragat hep bu zihniyetin alametleridir. Bunlar Yüz sene uğraşsak da Kuran ı anlayamayız diyecek kadar teva zu yaparlar, fakat sonra Kuran ın yerini alacak, anlaşılır rehber ki taplar yazarlar! çöldeki bedevi kuran ı 72 + 8 ilimle mi anladı? Işık a göre Kuran ı anlamak ibadet değildir. Fakat ortalama kapasiteli biri Kuran ı elli senede anlayabilir. Bir yazar Elli senelik emeğin karşılığı ibadet olmazsa, emeğin kendisi de ibadet olmaz diyerek, bu elli seneyi kimin, niye geçireceğini sorgu lamaktadır. Aynı yazar, şeyhlerin sohbetini dinlemeyi ibadet sayan ların, nasıl olur da Kuran ı anlamayı ve bunun için gayret etmeyi bir ibadet olarak kabul etmediklerine şaşırmakta ve şöyle demektedir: Hazretler zahmet edip Kuran a baksaydılar, Kuran ı anlamak için böyle bir ilimler listesinin olmadığını göreceklerdi. Ama ne hadle rine! Kuran ı anlamaları mümkün değil ki! Kuran ümmi olarak ta nımladığı bir topluma direkt olarak hitap ediyor. Mekkeliler konuş tukları dille gelen Kuran dan öğüt alıp hidayete ermeleri için hiç de 72+8 ilmi bilmek zorunda değillerdi. Hazretler, 356
357 kuran ın dininin kolaylığı Kainat ın Yaratıcısı nın kendi kelamını kolaylaştırdığı konusundaki sözlerine güvenseydiler, kısacası Kuran ı anlayabileceklerine ihtimal verseydiler, Allah ın izniyle anlayabilirlerdi. Ne var ki Kuran ı anlayamayacakları na dair verdikleri ilk şeytani kararla, zaten kendilerini layık oldukla rı anlayışsızlığa mahkum etmişlerdir. Şunu belirteyim ki; Kuran ı anlamıyorum demek başkadır, Anlayamam demek başkadır. Hele hele kendisi anlamadığı için başkalarını da anlamamaya çağırmak çok daha başkadır. Birincisi cehalet, ikincisi delalet, üçüncüsü ise ihanettir. Kuran ı zor ve anlaşılmaz olarak gösterenlerin gerçek niyetinin Allah ile kul arasına şeyh, mezhep imamı, hadisçi, fıkıhçı gibi vası talar koyup bunları başvuru kaynağı yapmak olduğunu gördük. Oy sa Kuran ın geliş sebeplerinden biri Allah ile insanlar arasına konan putları, ilahları, rahipleri, ruhbanları, kutsallaştırılmış insan sınıfla rını atmaktır. Haberin olsun katıksız din yalnızca Allah a aittir. O ndan başkasını veli edinenler şöyle derler: Biz bunlara, bizi Allah a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz. Elbette Allah ayrılığa düştükleri konularda aralarında hükmedecektir. Şüphesiz Allah hiçbir yalancı kafiri doğruya eriştirmez. 39-Zümer Suresi 3 Ayette de görüldüğü gibi Allah la aralarına aracılar koyanlar, bu aracılığı Allah a yakınlaşmak için kullandıklarını iddia etmektedir ler. Fakat Allah, katıksız dinin yalnızca kendisine ait olduğunu söy lemektedir. Bu iddia sahiplerinin mazeretlerini kabul etmemekte dir. Allah ın kitabı olan Kuran ın yanına insanların yazdığı kitapları koyarak dinde reform yapmış olanlar, dinin katıksız şekilde Allah a ait olma sının gerekliliği ile çelişirler. Kuran tüm insanlığa hitap eder, eğer anlaşılmaz olsaydı, anlayacak olan birkaç mezhep imamına hitap etmesi gerekmez miydi? Elbette din de, Kuran da hem anlaşılır, hem de mezhepçilerin sandığından daha kolaydır. Uydurulmuş din ise zorluklarla doludur. Mezheplerin ta rif ettiği yapıda, bir karı-kocanın nasıl bir hayat yaşamalarının ideal olduğunu çok kısaltarak anlatmaya çalışalım. Bu karı-kocanın sabahtan akşama bazı işlerinde gözetmeleri gereken sünnet, 357
358 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN sevap, helal ve haramla rın mezhepçi zihniyete göre neler olduğuna örnekler vererek mez heplere göre ideal yaşam tarzını sunmaya çalışalım. Böylece Ku ran ın kolay dini ile uydurulan detaycı, zor dinin farkını kavrayalım. mezhepçi hanım ve beye gündelik hayat tavsiyeleri Mezhepçi bey ile mezhepçi hanım uyandıklarında sağ ayak ile yataklarından kalkmalıdırlar. Hayırlı işler sağ, hayırsız işler sol ayak la yapılır. Birazdan eğer birisi tuvalete girecekse sol ayakla girer. Tuvalete başı kapalı girmekte sevap vardır. Tuvalette iken konuşul maz, eğer biri tuvaletin dışından soru sorarsa, bu münasebetsize ce vap vermemek daha uygundur. Eğer evdeki tuvalet alafrangaysa, bu tuvaleti yıktırıp alaturka yaptırmak daha uygundur. Erkekler ayak ta küçük tuvalet yapmak gibi uygunsuz hareketlerden kurtulmalı, oturarak küçük tuvaleti yaparak sünnet sevabı kazanmalıdırlar. Eğer çifti mizden biri yıkanacaksa, en azından belinde peştemalle yıkanması gerekir. Çünkü kişi, tek başına tuvalette iken bile avret yerini kapa lı tutmaya çalışmalıdır. Her ne kadar insanlar görmüyorsa da, me lekler insanları görür; meleklerden utanmak lazımdır. Yı kanırken önce sağ omuza, sonra sol omuza su dökmek gibi sıralara uyulmalı ve kitaplarda yıkanma ile ilgili yazılan Arapça dualar ezberlenip okunmalıdır. Şampuan tipi yıkanma maddelerinin alkollüleri kullanılmayacak; alkolsüzü bulunacaktır. Dişleri temizlemek için misvak kullanılma lıdır. Bu arada dişlere iyi bakılmasında fayda vardır. Çünkü kimi alimlere göre dişe dolgu yapılırsa boy abdesti olmaz, kişi cenabet gezer. Bu yüzden dişin çürümesi, komple dişi çektirip dişsiz kalma yı veya çıkmalı takma dişler taktırmayı gerektirecektir. Çıkmalı tak ma dişler boy abdesti alırken çıkarılıp, bunların altı ıslatılmalıdır, yoksa kişi cenabet gezmeye devam eder. Namaz kılınacaksa sarık takıp yetmiş kat sevap kaçırılmamalı dır. Sarığın yedi metre olması daha uygundur. Giyilecek elbiseler yeşil, siyah veya beyaz olmalıdır. Sarı veya kırmızı giymemek ge rekmektedir. Çiftimiz yemeğini 358
359 kuran ın dininin kolaylığı yer sofrasında yemeli, sonradan çıkma masa tipi uyduruk şeylerde yememelidir. Yer sofrasında sağ ayak dikilir, sol ayak alta alınıp oturulur. Yemek tek bir kap ortaya konularak yenilir. Yemekte çatal, kaşık gibi aletlerden kaçınılmalıdır. En sevap yemek yeme şekli üç parmakla olur. Bu üç par mak bile bellidir: Baş, işaret ve orta parmaklar. Yemeğe tuz ile baş lamak iyidir. Yemekte su içilirse üç nefeste içilmeye gayret edilme lidir. Yemek kesinlikle sağ elle yenmelidir. Sol elle yenilenleri şey tan yemiş olur. Yemek bitince üç parmak, baş parmaktan ortancaya doğru yalanır, bu da sünnettir. Böyle sünnetleri kaçırmamak lazım dır. Aynaya bakmak sünnettir. Erkek aynaya bakıp sakalının bir tu tamı geçip geçmediğini kontrol etmeli, sakalı bir tutamı geçtiyse kesmelidir. Sakalı bir tutamdan az kesmek düşünülemez, değil ki pasparlak olmak. Erkeğin gözüne sürme çekmesi, saçlarını yağlayıp ortadan ayırması da hep sevap getiren fiillerdir. Kadın ise saçını uzatmalı, kesinlikle kesmemelidir. Kadınların kaşını aldırması çok büyük günahtır. Kadın evden çıkacaksa yanın da kocası, kardeşi gibi mahremi olmadan 90 km den fazla gitmesi nin haram olduğunu unutmamalıdır. Aslında kadın için en iyisi mümkün olduğunca dışarı çıkmadan evde oturmaktır. Fakat dışarı çıkacak olursa iyice örtünmeli, koku sıkmasının haram olduğunu unutmamalıdır. Kadın için en iyisi komple örtünmesi, eldiven giymesidir. Hatta kadının kestiği tırnakları bile kadından bir parça sa yıldığı için bunları yabancı bir erkeğe göstermeden toprağa gömmesi gerektiğini birçok mezhep alimi söylemiştir. Televizyonun seyredilip seyredilmeyeceği tartışmalı bir konu olduğu için eve hiç televizyon almamak en iyisidir. Çünkü resim haramdır. Televizyondaki görüntüler, resimlerin arka arkaya geçişi olduğu için bunun da haram olduğunu iddia edenler vardır. En azından mezheplere göre bunun şüpheli olduğu kesindir. Mezhep lere göre ise şüpheli şeyleri terk etmek en isabetli davranıştır. Rad yo dinlemek de çok tehlikelidir. Müzik, telli sazlar, hele hele kadın sesi haramdır. Radyoda sürekli bunlar çıkacağı için mezhepçi çiftimizin bunları eve sokmaması gerekir. 359
360 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Eğer çiftimiz cinsel ilişkiye girmek isterse çırılçıplak bir şekilde bunu yapmanın meleklere kar şı utanmazlık olduğunu unutmamalıdırlar. Mümkünse yorgan tipi bir örtünün altında, birbirlerinin cinsel organlarına bakmadan cin sel ilişkiye girmeleri gerekmektedir. Eve girerken de, çıkarken de sağ ayak kullanılmalıdır. Eve me leklerin girmesini engelleyen köpek kesinlikle sokulmamalıdır. Ev deki yataklar ve oturma grupları hep yerin üstünde olmalı, ayaklı olanlarından sakınılmalıdır. Uyurken abdestli uyunmalıdır. Çünkü abdestli ölenin şehit olacağı söylenmektedir. Uyurken sağ el başın altına alınıp, sol el salınacak ve sağ tarafın üstüne yatılacaktır. Yüzü koyun yatan çiftler birbirlerini ve ço cuklarını uyandırıp düzeltmelidirler... EKSİĞİ ÇOK, FAZLASI YOK Bu çifte, mezheplerin dini adına tüm gerekli tavsiyeleri sıralamak için ayrı bir ki tap yazmamız gerekirdi. Fakat bu örnekler bile Kuran a kıyasla mezheplerin dininin ne kadar zor, karmaşık, yaşanmaz bir sistem olduğunu göstermeye yetmektedir. Bu izahların hepsinin mezhepçi kitaplarda, mezhepçi açıklamalarda yeri vardır. Bu örneklerin eksiği bir hayli çok, fazlası ve abartısı hiç yoktur. Mezheplerin sun duğu sistem yaşanmaz bir sistemdir. Bu halleriyle birçok mezhepçi, ruhbanlık uydurup, ona da uymayan Hıristiyanlar a benzemek tedirler: Meryem oğlu İsa yı da arkalarından gönderdik. Ona İncil i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merha met oluşturduk. Uydurdukları ruhbanlığı biz onlara gerek li kılmamışken, Allah rızası için uydurdular. Ama buna da gereği gibi uymadılar. 57-Hadid Suresi 27 Mezhepçiler, insanın her saniyesini dolduran, rahat bir banyo bile yapamayacağı bir sistem oluşturmuşlar ve bunu da din di ye ne yazık ki birçok insana yutturmuşlardır. Fakat Allah ın gerekli kılmadıklarıyla dolu bu 360
361 kuran ın dininin kolaylığı zorlukların sistemine mezhepçilerin birçoğu bile uyamamışlardır. Yalnız ve yalnız Kuran din yapılıp, Kuran dışı kaynaklar reddedilip, Kuran ın yeterliliğine güvenilmeden bu so runlar çözülemez. Başarı bu en kolay, en mantıklı yoldadır. Allah kimseye gücünü aşan bir sorumluluk yüklemez. 2-Bakara Suresi 286 Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizle mek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki şükredesiniz. 5-Maide Suresi 6 Seni en kolay olanla başarılı kılacağız. 87-Alâ Suresi 8 361
362 35. BöLÜM soruların kuran dan çözümlerine örnekler Kitabımızın buraya kadarki kısmında, Kuran ın dinin tek kayna ğı olduğunu ve dinin buna göre şekillendirilmesi gerektiğini anlattık. Bunu anlatırken, Kuran dışında kalan, fakat dinin bir öğesi zannedilen izahların ve uygulamaların, aslında dinle hiçbir alakası ol madığını gösterdik. Örneğin sanatla ilgili uydurulanların neler ol duğunu 18. bölümde, kadınlarla ilgili uydurmaları 21. bölümde işledik. Bu bölümlerde ve diğer bölümlerde, Kuran da bulunmayan yasakların ve emirlerin dinin bir yasağı veya emri olamayacağına da ir temel yöntemi öğrendik. Kitabın bu bölümünde, herhangi bir konunun dindeki hükmünü öğrenmek isteyen kimsenin ne yapma sı gerektiğini, buraya kadar anlattıklarımızın çerçevesinde örnekle yeceğiz. Kuran dan bir konunun anlaşılmasında dikkat edilmesi ge rekenleri özetledikten sonra, 10 örnek çözümle bu konuyu daha da pekiştirmeye çalışacağız. Kitabımızın bundan sonraki bölümünde geçen namaz, oruç, hac ve zekatın Kuran a göre anlatımının ve daha önce geçen birçok örneğin bu konuda yeterli bilgiyi vereceğini zan nediyoruz. İlk önce Kuran a göre, yani dine göre, bir konunun na sıl anlaşılması gerektiği ile ilgili temel prensiplerimizi özetleyelim: kuran dan bir konuyu anlamada prensipler Kuran ın dinin tek kaynağı olduğu yani Din = Kuran olduğu unutulmamalıdır. Kuran ın Allah kelamı olduğu ve bizim dini anla mamız için indirildiği de sürekli aklımızda tutulmalıdır. 362
363 soruların kuran dan çözümlerine örnekler Meseleler, Kuran ın bütünlüğü içinde düşünülmeli ve çözümlendirilmelidir. Bir konuyla ilgili Kuran da geçen ne kadar ayet varsa, o ayetler önceleri ve sonralarıyla ele alınmalıdırlar. (Kuran ın bir kısmını kabul, bir kısmını inkar; Kuran ı inkardır.) Kuran ın bir yerin de geçen bir konunun, bir fikrin Kuran ın başka bir yerinde geçen bir fikirle çelişmeyeceğini de unutmayalım. Kuran da yer almayan bir konunun, dinde de yer almadığı anlaşılmalıdır. Bu prensibi uygulayınca dine ilavelerin % 90 dan fazlasından kurtuluruz. (Bu maddenin büyük önemine binaen, bu konuyu 39. bölümde bir daha özel olarak inceleyeceğiz.) Kuran da yasaklanmayan bir şeyin helal olduğu, ayrıca bu şeyin helal olması için ilave bir izaha gerek olmadığını unutmayalım. Bazı konulardaki dini ilavelerin Kuran ayetlerinin çekiştirilmesi ile yapıldığını unutmamalıyız. Şüpheli bir konuyla karşılaştığı mızda; Kuran ın orijinalinin Arapça olduğunu bilmeli ve konuyu iyi bir şekilde Arapça bilip, samimi bir şekilde Kuran a yaklaşanlarla çözmeliyiz. Eğer onların samimiyet ve yaklaşımından şüphelenirseniz, incelenen noktaları birbirinden bağımsız ayrı kişilere gösterip kontrol edebilirsiniz. (Kişilerin samimiyetinde en önemli gösterge, Kuran ın dinin tek kaynağı olduğunu kabul edip etmedikleridir. Bu görüşü kabul etmeyenler, mezheplerinin görüşünü Kuran a mal etmeye çalışabilirler.) Bu çalışma yapılırken kilit kelimenin ve kavramın Kuran ın indiği dönemde nasıl anlaşıldığını ve aynı kelimenin, kavramın Kuran ın tümünde nasıl kullanıldığını inceleyerek en iyi şekilde çözüme ulaşabileceğimizi unutmamalıyız. Kuran ı anlamaya çalışırken, aklın ve vicdanın en önemli yardımcılarımız; gelenek, görenek, çoğunluğun kabulleri, çevre baskı sı gibi aklı ve vicdanı ipotek altına alıp kullandırmayan unsurların Kuran la aramızda en önemli engeller olduğunu unutmamalıyız. Bu temel prensiplerimizi hatırladıktan sonra örnek 10 soruya geçip Kuran dan bir meseleyi nasıl anlayacağımızı örneklendirmeye çalışalım: 363
364 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 1) kadınlar erkeklere namaz kıldırabilir mi? 1. SORU: Dinimizde bir kişinin diğer insanlara namaz kıldır ması var mı? Eğer varsa, kadınlar erkeklere namaz kıldırabilir mi? 1. ÇÖZÜM: Kuran ı incelediğimizde, Peygamberimiz in diğer insanlara namaz kıldırdığını görebiliriz (4-Nisa Suresi 102. ayete bakınız). Tek başına namaz kılınmasına engel bir ifade olmadığına, ayrıca topluca namaz kılınmasına engel bir ifade de olmadığına göre, hem topluca birinin kıldırmasıyla, hem de tek başına namaz kılınabilir demektir. Kadınların namaz kıldırmasına engel hiçbir ifade de Kuran da bulunmaz. Demek ki dinimizde hem kadın hem de erkek bir topluluğa namaz kıldırabilir. Bu arada Kuran da maaşlı cami imamı, cami müezzini gibi sınıfların mevcut olmadığını da hatırlayalım. 2) AYBAŞILI KADIN KURAN OKUYABİLİR Mİ? 2. SORU: Kadın, aybaşı durumunda nelere dikkat etmelidir? Aybaşılı kadın Kuran okuyabilir mi, namaz kılabilir mi, oruç tutabilir mi? 2. ÇÖZÜM: Aybaşılı kadının ve kadının bu döneminde erkeğin nelere dikkat etmesi gerektiği Kuran da sadece tek bir ayette geçer. Yani bu ayetle aybaşı durumunda nelere dikkat edilmesi gerektiği anlaşı lır, geri kalan konular için aybaşılı olma bir ayrıcalık getirmez. Sana kadınların aybaşı halini sorarlar. De ki; O bir rahatsızlıktır. Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine kadar sakın onlara yaklaşmayın. Temizlendikle rinde Allah ın size emrettiği yerden onlara gidin. Şüphesiz Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever. 2-Bakara Suresi 222 Görüldüğü gibi Allah ın aybaşı durumu için getirdiği yegane yasak cinsellik yasağıdır. Allah aybaşı durumunda Kuran okumama, na maz kılmama, oruç tutmama gibi yasakları getirmez. O zaman; namaz kılmak normalde farz olduğu gibi kadına aybaşılı iken de farzdır. Oruç normal zamanlarda 364
365 soruların kuran dan çözümlerine örnekler nasıl tutuluyorsa aybaşılı iken de o şekilde tutulacaktır. (Oruca güç yetiremeyenlerle ilgili oruçta istisnai bir durum vardır. Bunu 36. bölümde oruç konusunda göreceğiz. Aybaşılı kadın, aybaşılı olduğu günlerde bu sınıfa girdiğini düşünüyorsa oruç tutmayıp, gereğini yapabilir.) Kadının aybaşılı iken camiye girme sine de, Kuran okumasına da bir engel yoktur. Allah, aybaşı hakkın daki sorulara bu dönem içinde cinsel ilişki yasağı getirerek cevap vermiştir. Eğer namaz kılınmaması da aybaşı halinde gerekli ol saydı, Allah neden bunu belirtmesin? Cinsel ilişki yasağı her gün kı lınan namazdan daha mı önemlidir? Kuran okuyup Allah ın emirleri ni, yasaklarını öğrenecek kadın, yaşamının 1/6 ya yakın süresinde bu hakkından mahrum edilmiş, din adına dinden, Allah ın yerine konuşanlar yüzünden Allah tan uzaklaştırılmıştır. 3) SİGARANIN HÜKMÜ NEDİR? 3. SORU: Sigara haram mıdır? Yoksa mekruh mudur? 3. ÇÖZÜM: Kuran ı incelediğimizde sigara diye bir maddeye de, sigaraya benzer bir şeye de rastlamayız. Kuran da haramlar dı şında mekruhlar kategorisi diye ayrı bir liste de yoktur. Eğer böyle bir çıkarım yapılabilseydi; kiloları ortalamadan fazla olanların yağlı ve çok yemesi, kolestrolü olanların kırmızı et yemesi, herkesin kola gibi asitli içecekler içmesi, yatmadan hemen önce yemek yememiz gibi sağlığa zararlı olduğu söylenen yiyecekler ve yeme şekilleri de haram ola caktı. Hatta birçok beslenme uzmanına göre zararlı olan rafine ol muş beyaz şeker ve beyaz ekmek de sorgulanacaktı. Yani Sağlığa zararlı olan her şey haramdır diye, bir prensip dinde olsaydı, din çok zor bir yapıya bürünecekti. Allah ne indirdiğini bilmektedir. Allah kulları için kolaylık istemiş, dini kolay kılmıştır. Dinin bir bölümü, emri ve yasağı olan her şey bizim sorumlu tutulacağımız alandır. Din içi alanda olduğu gibi, din dışı alanlarda da (Ku ran da belirtilmemiş alanlarda) aklı kullanmak bizi en iyi sonuca ulaştıracaktır. Buna göre sigara içenler aklını kullanıp ne yapacağına karar verecektir. 365
366 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 4) TÜRKÇE EZAN OLUR MU? 4. SORU: Kuran da ezan var mı? Ezan Türkçe okunabilir mi? Ya namaz Türkçe kılınabilir mi? Kuran Türkçe okunabilir mi? 4. ÇÖZÜM: Kuran da namaz için bir çağrı yapıldığı görül mektedir. Fakat Kuran da bu çağrının şekli açıklanmaz. Ezan dedi ğimiz namaz çağrısının nasıl yapılacağı bizlere bırakılmıştır. Eğer Allah isteseydi, ezanın (namaza çağrının) sözlerini de açıklardı. Eza nın sözleri açıklanmadığı gibi, hangi dilde yapılacağı da Kuran da geçmez. Ezanın hangi dilde, hatta ne şekilde yapılacağı tamamen insanlara bırakılmıştır. Ezanı her kes anlıyor, ezan her dilden Müslümanın ortak çağrısıdır ve değiştirilmemelidir dene bilir. Bu ifadenin yüksek oranda doğruluk payı taşıdığı kanaatindeyiz. Müslümanlar dünyanın dört bir yanında aynı şekilde okunan ezanla namaza çağrı yapıldığını anlarlar; bu ümmetin bir sünneti olarak önemli ve yararlı fonksiyonlar görmektedir. Bu yüzden, ezanın okunduğu dili değiştirme hakkındaki tartışmanın boş ve yararsız bir tartışma olduğu kanaatindeyiz. Fakat ezanı başka bir dilde oku manın veya ezanın okunamadığı yerlerde ışık yakarak veya herhangi başka bir metotla çağrı yapmanın, dinen bir günah veya haram olmadığını da belirtmeliyiz. (36. bölümdeki Namaz konusunda ve 40. bölümde Arapça dışındaki dillerde ibadet konusunu işleyeceğiz.) Ezan gibi namazın da Cuma namazının hutbesinin de Kuran okumanın da Türkçe yapılmasında hiçbir engel yoktur. Kuran da tefekkür etmemiz geçer (Tefekkür; düşün me, fikir üretme, aklı çalıştırma demektir). Kuran da Kuran ı tedebbür etmemiz söylenir (Tedebbür; derinlemesine kavramak, dü şünüp taşınmak, inceliğini kavramak manalarına sahiptir). Kuran da akletmemiz, tezekkür ile Kuran ı okumamız, fıkh etmemiz (ince an layış sahibi olmamız) de söylenir. Hiç şüphe yok ki bunları en iyi şekilde ancak anladığımız dilde Kuran okur, namaz kılarsak yapabiliriz. Kısacası her ibadeti anlaşılan dilde yapmak, söylenenleri daha iyi anlaya cağımız için isabetli olacaktır. Böylece Kuran ı ince anlayış ve derin düşünce ile okuma emri daha iyi yerine getirilecektir. 366
367 soruların kuran dan çözümlerine örnekler 5) KİMLERLE EVLENİLEBİLİR? 5. SORU: Müslüman bir kişi kimlerle evlenebilir? 5. ÇÖZÜM: Bu konuda tam bir anlayışa sahip olmak için Ku ran ın bütünlüğü içinde Kuran ı anlama prensibini hatırlamalı ve bu konuyu öyle çözmeliyiz. İlk olarak Allah a ortak koşanlarla ev lenmenin haram olduğunu bilmeliyiz. (Ateistler Allah a maddeyi or tak koştukları, yaratılı şı tesadüflere bağlayıp Allah ın yaratıcı, sonsuz, varlıkların sürekli liğini sağlayan gibi sıfatlarını maddeye verdikleri için ortak koşanlar sınıfındadırlar.) İlgili Kuran ayeti şöyledir: Ortak koşan kadınları iman edinceye kadar nikahlamayın, inanan bir cariye, hoşunuza gitse de ortak koşan bir kadın dan daha hayırlıdır. Ortak koşan erkekleri de inanıncaya kadar nikahlamayın, inanan bir köle, hoşunuza gitse de or tak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. 2-Bakara Suresi 221 Ayrıca Müslüman bir erkek ve kadın, nikahsız ilişkiler yaşayan biriyle evlenemez: Zina eden erkek, zina eden ya da ortak koşucu olan bir ka dından başkasını nikahlayamaz. Zina eden bir kadını da, zi na eden ya da ortak koşucu olan bir erkekten başkası ni kahlayamaz. Bu inananlara haram kılınmıştır. 24-Nur Suresi 3 Bunun dışında evlenilmesi haram olan özel durumlar da Kuran da belirtilir: 22- Geçmişte kalanlar hariç, babalarınızın nikahlamış ol duğu kadınlarla evlenmeyin. Böyle bir şey, açık bir edepsizlik, nefret gerektiren bir kötülüktür. Çirkin bir yoldur bu. 23- Sizlere şunlar haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kar deşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, süt an neleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın annele ri ve kendileriyle birleştiğiniz hanımlardan 367
368 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN doğmuş koruyuculuğunuzda olan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz size bir günah yoktur- soyu nuzdan olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada almanız. Ancak geçen geçmiştir. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir. 24-... kadınlardan evli olanlar da... 4-Nisa Suresi 22-24 Yukarıdaki tüm ayetleri incelersek, Nisa Suresi nden özel bazı du rumlar, akrabalık bağı ve evli olma sebebiyle kimlerle evlenemeyeceğimizi anlarız. Nur Suresi nden zinaya devam edenlerle evlenemeyeceğimizi, Bakara Suresi nden de Allah a ortak koşanlarla evlenemeyeceğimizi öğreniriz. Bunların dışındaki insanlarla evlenebili riz. Maide Suresi 5. ayetten ehli kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlar la da evliliğin helal olduğunu anlarız. Kuran ı bir bütün olarak anlama prensibinin önemini bu ayetlerin incelemesinden anlayabi liriz. Yukarıdaki ayetlerin bir kısmını, örneğin Nisa Suresi ni okuyan fakat Bakara Suresi ni okumayan birisi, ateist biriyle evlenebi leceğini düşünebilir. Oysa Kuran a bütün olarak bakan bir kişi, il gili konuya ait tüm ayetleri inceler. Bu örneğimize göre Bakara Suresi nde konuyla ilgili ayet vardır. Bakara Suresi okunup ilgili ayet de değerlendirilir, böylece ateistlerle evlenmenin haram olduğu da anlaşılır. 6) ANNE VE BABANIN MİRASTAN PAYI 6. SORU: Dine göre anne ve baba mirastan pay alır mı? Alıyor larsa ne kadar alırlar? 6. ÇÖZÜM: Kuran ı incelediğimizde mirasta esas olanın vasiyet olduğunu anlarız. Öncelikle vasiyetin dağıtılması ve borçların ödenmesi gerekmektedir. Kuran da vasiyet ve borç dışında kalanla rın nasıl dağıtılacağı da geçer. Anne babaya da bu paylaşımda pay düşer. Anne babaya düşen pay ayette şöyle geçer:... çocuğu varsa geride bıraktıklarının altıda biri annenin, altıda biri de babasınındır. Çocuğu olmayan mirasçının, anne babası varsa 368
369 soruların kuran dan çözümlerine örnekler annesinin hissesi üçte birdir. Eğer kar deşleri varsa o zaman annesine düşen altıda birdir ki bu ya pılan vasiyet ve ödenen borçtan sonra arta kalan içindir. 4-Nisa Suresi 11 Görüldüğü gibi anne ve babaya 1/6 oranında miras düşer. Fakat ölen şahsın çocuğu yoksa annenin payı 1/3 e çıkar. 7) YAHUDİ VE HIRİSTİYANLAR CEHENNEMLİK Mİ? 7. SORU: Yahudi ve Hıristiyanlar ın hepsi cehennemlik mi? 7. ÇÖZÜM: Kitabımızda daha çok dini uygulamaların Kuran a göre nasıl olması gerektiğini ortaya koyduk. Oysa bu soruda olduğu gibi din adına olaylara, insanlara bakış açımızı da Kuran belirler. Kuran ayetlerini incelersek, Kuran geldikten sonra Musevi olmaya veya Hıristiyan olmaya devam edenlerin cehennemlik olduğuna dair hiçbir iddia geçmez. Sırf bu bile mezhepçilerin bu konu hakkında ki uydurmalarını yalanlamamıza yeterlidir. Üstelik bir de Musevi ve Hıristiyanlar ın iyi fiilerinin karşılığının verileceği, aralarında iyile rin olduğunun vurgulanması da bu tezin tamamen Kuran a aykırı olduğunu ve mezhepçilerin yalanlarından biri olduğunu gösterir. Şu bir gerçek ki iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, din değiştirenlerden; Allah a ve ahiret gününe inanıp, salih amellerde bulunanların, Allah katında ödülle ri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzgün olmayacak lardır. 2-Bakara Suresi 62 Ayrıca Kuran da Yahudi ve Hıristiyanlar la evlenebileceğimizin belirtilmesi, Rum Suresi nde Müslümanlar ın, Hıristiyanlar ın savaş kaybetmelerinden dolayı üzüldüklerinin anlatılması; Yahudi ve Hıristiyanlar ı toptan cehennemlik ilan eden zihniyetin nasıl Kuran la çeliştiğini gösterir. Aşağıdaki ayet, Yahudi ve Hıristiyanlar ın içinde iyi kişiler olduğunu, hepsinin bir olmadığını gösterir: 369
370 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Onların hepsi bir değildir. Kitap ehlinden bir topluluk var dır ki gece vaktinde ayakta durup, Allah ın ayetlerini oku yarak secdeye kapanırlar. 3-Ali İmran Suresi 113 8) DEVLET, NAMAZDA ZORLAMA YAPABİLİR Mİ? 8. SORU: İslam devletleri olduklarını iddia eden bazı devletler namaz, oruç gibi ibadetleri zorla yaptırıyorlar. Dinde bu gerçekten böyle midir? 8. ÇÖZÜM: Bu meselenin çözümü için de Kuran a yönelmeliyiz. Kuran da namaz kılmanın, oruç tutmanın emredilmesine rağmen; oruç tutmayana, namaz kılmayana dünyada hiçbir ceza öngörülmez. Bu şahısların hesabı ahirete kalmıştır. İslam devleti olduklarını iddia eden bu devletlere gelince; aslında bu devletler mezheplerin, geleneklerin devletidirler. Kuran, dinde zorlama olmadığını söyler. Din adına zorlama yapmaya kalkanlar en başta dinin kendisi ile çelişirler. Böyle bir zorlama gerekliydi de, neden o zaman Kuran da Dinde zorlama yoktur denilmektedir? Dinde zorlama yoktur. 2-Bakara Suresi 256 21-Artık sen hatırlat. Çünkü sen bir hatırlatıcısın. 22-Üzerlerine bir despot değilsin. 88-Gaşiye Suresi 21, 22 9) GÜZEL AHLAK? 9. SORU: Güzel ahlak dinden bağımsız, ayrı bir olay mıdır? Yoksa dinin bir parçası mıdır? Eğer dinin bir parçasıysa, örneğin ahde vefanın, emaneti korumanın dinle bir ilgisi var mıdır? 9. ÇÖZÜM: Kuran ı okuyan herkes güzel ahlakın, tıpkı namaz ve oruç gibi dinin bir öğesi olduğunu anlayabilir. Cömertlik, tevazu, cesaret gibi birçok güzel ahlak öğeleri Kuran da geçmektedir. Din, sadece şekli 370
371 soruların kuran dan çözümlerine örnekler ibadetlerden veya iman esaslarından oluşmaz. Güzel ahlakın, Kuran da tarif edilen öğeleri de dinin ta kendisidir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da dinin tek kaynağı Kuran dır. Allah ın bizden istediği ahlakı öğrenmemiz için Kuran ı iyice okumalıyız. Toplumun gelenekleri, zamanla oluşan değişimlerden ortaya çıkan ilişki tarzları ahlak olarak sunulabilmektedir. Dinin bir bölümü olan ahlak ile geleneğin, zamanın şartlarının oluşturduğu ahlakın ayırt edilmesi için de Kuran a başvurmamız gereklidir. Kuran da tarif edilen ahlak dindendir; bunun dışındakiler dinin dışındadır. Örnek olarak soruda geçen ahde vefa ve emaneti koruma konusunu ele alalım. Kuran ı açıp bu konuyla ilgili bir ayet olup olmadığını incelediğimizde, bu konuyla ilgili birçok ayet görürüz; böylece ahde vefanın ve emaneti korumanın, dinin bir gereği olan güzel ahlaki davranışlardan olduğunu anlarız: Onlar emanetlerine ve ahitlerine riayet edenlerdir. 23-Müminun Suresi 8 Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur. 17-İsra Suresi 34... böyleleri sözleştiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; zorluk, şiddet ve sıkıntı zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlar özü sözü doğru olanlar ve korunup sakınanlardır. 2-Bakara Suresi 177 10) CENNET SONSUZ MU? 10. SORU: Cennette yaşam sonsuz mudur? Dinin bu konudaki açıklaması nedir? 10. ÇÖZÜM: Dinin tüm konuları gibi, Cennet ve Cehennem ile ilgili konular da Allah ın kitabına başvurularak anlaşılır. Kuran ı okuyan her kişi Cennet in sonsuz bir yerleşim yeri olduğunu anlar: 371
372 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN İman edip salih amellerde bulunanları, altlarından ırmak lar akan, içinde sonsuza kadar kalacakları cennetlere koya cağız. 4-Nisa Suresi 57 Sürekli kalacaklardır orada. Çıkmak istemeyeceklerdir oradan. 18-Kehf Suresi 108 15- De ki: Bu mu daha hayırlı, yoksa sakınanlara vaat edi len sonsuzluk cenneti mi? Ki onlar için bir mükafat ve son durak yeridir. 16- İçinde ebedi kalıcılar olarak her diledikleri onlarındır. Bu Rabbinin üzerine aldığı, istenen bir vaattir. 25-Furkan Suresi 15, 16 Kitabımızın birçok yerinde, dini konularda Kuran a gidilince meselelerin nasıl çözüleceğinin örnekleri vardır. Kitabımızın bu bölümünde 10 ilave örnekle bu konuyu pekiştirmeyi, dinle ilgili so rulara yalnız Kuran la nasıl cevap verilmesi gerektiğini bir kez daha göstermeye çalıştık. Görüldüğü gibi uygulamalardan bakış açısına, Allah ı tanımadan Cennet ve Cehennem ile ilgili bilgilere, yöne timden ahlaka kadar dini alanın hepsi sadece ve sadece Kuran ın te kelindedir. Biz bu kitabı sana her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğru ya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak in dirdik. 16-Nahl Suresi 89 372
373 36. BöLÜM kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac kuran da inanç konuları Allah ın varlığı, birliği, merhameti, sonsuz kudreti, ahireti yarat ması gibi en temel konularda Kuran ın anlattığı dinle, bilinen büyük mezhepler ters düşmemişlerdir. İslam ın bu en temel nokta larındaki ortak inanç, tüm olumsuzlukların yanında çok güzel bir noktadır. (Bazı çok sapkın, çok az taraftar bulmuş, örneğin Hz. Ali yi ilahlaştırmış veya şeyhinin içine Allah ın girdiğini iddia etmiş sap kın mezhepleri saymıyoruz.) Fakat Allah ın tek hüküm koyucu ol duğu konusunda, Kuran ın anlattığı dinle mezhepler arasında büyük bir fark vardır. Kuran a göre tek hüküm koyucu Allah tır. Allah ın hükümlerinin toplandığı Kuran, Allah ın dininin bütününü oluştu rur. Mezhepler ise önce Peygamber i Allah ın yanında din oluştu rucu gibi göstermişler, daha sonra sahabeleri, daha sonra mezhep lerinin imamlarını, daha sonra ise kimi şeyhleri ve sözde din alim lerini dinin kaynağı olarak göstermişlerdir. Haramlarda, farzlarda, sevaplarda bu kaynaklara atıflar yaparak Kuran dışında bir din oluş turmuşlardır. Bu tablo, uygulamalar açısından bir sorun oluşturdu ğu kadar inanç açısından da bir sorun oluşturmaktadır. Kimi mez hep imamlarının kanaati (içtihat) ile vardığı bir sonuç; farz veya haram ilan edilmekte ve bu karar, Allah ın kitabından çıkan bir farza veya harama 373
374 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN denk tutulmaktadır. Yani mezhep imamları, evrensel dini hükümler koyma hususunda, Al lah ile aynı seviyeye konmaktadır ki bu, inanç açısından da sakınca lıdır. Örneğin Allah domuz eti yemeyi, zinayı, adam öldürmeyi Kuran ile haram kılar; mezhep imamları ise kendi kanaatleri ve hadis yorumları sonucu midye yemeyi, heykel yapmayı, erkeklerin altın takma sını da haram ilan etmişlerdir. (Bu hükümlerin bir kısmı hadis kay nakları kullanılarak verilmiştir, fakat bu hadisleri yorumlayan, onay veren yine mezhep imamlarıdır.) Dinimizde Allah ın tekelin de olan haram kılma yetkisi, böylece başkalarıyla paylaştırılmıştır. Allah dışında herhangi bir insanın (her kim olursa olsun) kanaati nin, içtihadının evrensel dini hükümlerle eşitlenmesi sonucunu veren bu bakış açı sı da onarılmalı, bu bakış açısının sahipleri tövbe etmelidirler. İnanç konularındaki en büyük sorunlardan biri Kuran ya ratılmış mıdır, yoksa Kuran daima var mıydı? sorusunun tartışıl ması sırasında görülmüştür. Bu sorunun tartışılması sırasında Kuran ın yaratılmış (mahluk) olduğunu söyleyen bir grupla, Kuran ın yaratılmamış olduğunu söyleyen bir grup oluşmuş ve her iki grup da birbirini kafirlikle itham etmişlerdir. Karşı grubun dinsiz olup öl dürülmesi gerektiğine dair izahlar ve tartışmalar ile rezalet devam etmiştir. Kuran hakkındaki bu tartışma İslam tarihinin en büyük kavgalarından, çatışmalarından birisi olmuştur. En büyük mezhep olan ve dört mezhebi de kaplayan Sunnilik te Kuran ın yaratılmamış olduğu sonucuna varılmıştır. Buna Mutezileler ve Şiiler şiddetle karşı çıkmışlardır. İlginçtir ki di nin tek kaynağı olan Kuran ı, dinin yüzlerce kaynağından birine çe viren, Bir keçi ayetleri yedi deyip Kuran ı nesh ettiren (hükmünü iptal ettiren) Ehli Sünnet te, diğer yandan Allah a mahsus olan eze li olma, başlangıçsız olma gibi sıfatları Kuran a verilmiş, bu mezhepin savunucuları hatalı yaklaşımlarını bu noktada da göstermişlerdir. İnançla ilgili konularda, dine ilaveler yaparak Allah ın tam dinini tamamlamaya kalkanlar, gereksiz konularda ge reksiz izahlar yapmışlardır. Kuran Allah ın bağışlayıcı olduğunu, merhamet sahibi olduğunu söyler. Allah ın 374
375 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac merhameti, bağışlayıcılığı gibi sıfatlarının Allah ile beraber her zaman mı var olduğu, yoksa bu sı fatların sonradan mı oluştuğu bahsedilen gereksiz tartışmalara örnektir. Aslında bu şekilde bir tartışmaya gerek yoktur ve Kuran da olmayan bu husustaki felsefi yaklaşımlarını, dinin en temel inançları arasına sokmaya kalkanlar, bizce hata etmişlerdir. Eğer gerek se idi, Allah bu konularda gerekli izahları yapardı. Gereksiz izahların örnekleri kader konusunda da görülür. Tahminimiz bu izahların da teme linde; zamanı yaratan Allah ı, adeta zamana bağımlıymış gibi düşü nüp, kader konusunu ve diğer birçok konuyu öyle çözme ye çalışmak yatmaktadır. Kuran ın açıklamadığı konularda kendi görüşünü, evrensel dini hakikatler olarak sunmanın sonucu bu konuda da hüsran olmuştur. Hadislerde geçen, Allah ın kudretini eksik gösterecek izahlar da mezhepler açısından sorun teşkil etmiştir. Neyse ki mezhepler bu izahları çeşitli yorumlarla, çekiştirmelerle yok etmişlerdir. Bu mez heplere uyan halkın büyük bir kesiminin ise bu hadislerden haberi bile yoktur. Buhari de geçen Allah ın parmağının soğukluğunu Peygamber in sırtında hissettiği hadisi ile Allah ın baldırını açıp cenneti aydınlattığı hadisi bunlara örnektir. En doğru hadis kitabı denilen kitapta geçen bu hadisler ve diğer hadis kitaplarındaki ben zerleri, Kuran ın anlattığı din ile çelişmekte ve inanç açısından önemli sorunlara yol açmakta; Turan Dursun ve İlhan Arsel gibi din düşmanlarına malzeme oluşturmaktadırlar. Kuran da yer almayan kabir azabı nın dine sokulması, Kuran dışındaki Cennet ve Cehennem tasvirleri nin dinin bir parçası ka bul edilmesi de ahiret inancı açısından sapmadır. Bazıları, Kuran ın yüzlerce ayetinde ahiret hayatı anlatılmasına karşın, bir kez bile bahsedilmemesine rağmen kabirde sorgunun, azabın ve ödüllerin olacağını dine sokmuşlardır. Üstelik ahiretle ilgili anlatımlarda; ölümden sonra doğrudan ahiret hayatının başlatılması ve dünyada çok az kalındığının zannedilmesiyle ilgili ifadeler; kabirde sorgu, azap veya mükafat olduğu izahlarıyla çelişmektedir. Buna karşın kabirde bir 375
376 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN hayat olduğunu iddia edenler, 40-Mümin Suresi 45 ve 46. ayetlerde belirtilen Firavun kavminin sabah akşam ateşe sunulmasından, ahirette akşam olmadığını, kısaca bu ayetlerin kabir hayatı nı desteklediğini söylemişlerdir. Oysa bu ayette kabir hayatından bir bahis olmadığı gibi, ahiret hayatından bahsedildiği açık olan 19-Meryem Suresi 62. ayette de ahirette rızıkların sabah akşam verildiği vurgulanır. Zamanın izafiliğiyle ilgili durumu anlayamayanların, erken ölenlerin binlerce yıl beklemesini anlayamamaları neticesinde kabirle ilgili uydurmaları ürettikleri kanaatindeyiz. Kuran ile Ehli Sünnetin ve Şiiliğin; cennetin, cehennemin varlığı ve buradaki ni metlerin tükenmezliği konusunda bir ayrılığı yoktur, bu sevindirici bir durumdur. Fakat Kuran dışı ahiret anlatımlarını ve kabir azabı hikayelerini de çöpe atmak ve Kuran la doğruyu bulmak zorundayız. Çünkü gördüğümüz gibi ne zaman insanlar, Kuran da anlatılan di ne, yani Allah ın dinine, kendi görüşlerinin ürünü olan mezheplerle ve hadislerle ilaveler yapmaya kalkışmışlarsa, sonu hep felaket olmuştur. kuran daki namaz VE ÜMMETİN SÜNNETİ Kuran daki namazın anlaşılması Kuran temelli bir İslamiyet açısın dan büyük bir öneme sahiptir. Kuran a dayalı bir dini anlayışın yüzlerce konuda daha tutarlı, daha mantıklı ve daha yaşanır olduğunu görüp mezhepçi anlayışı kurtarmak isteyen birçok kişi, kurtuluşunu namaz konusuyla ilgili bir çıkışta aramaktadır (Sanki bu konu, diğer hususları hasır altı edebilirmiş gibi). Kuran ı dinin kaynağı olarak yetersiz gören bir mezhepçi yaklaşımı benimseyenler; Sırf Kuran dan dini anlarsak, namazı nasıl kılacağız? Namazı sırf Kuran a bakarak kılamayız. Demek ki Kuran dışı kaynaklar lazım... diyerek mezheplerini kurtarmaya çalışmaktadırlar. Mezhepçilerin bu yaklaşım tarzı bile dini anlamadıklarının bir delilidir. Yapılması gereken, dinin kaynağını belirleyerek; dini ona göre anlamak ve uygulamak tır. Dinin kaynağı belli olduktan sonra dinin kaynağını önü müze alıp namazı, orucu, 376
377 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac ahlakı ve din adına her şeyi bu kaynaktan anlamamız gerekir. Yani namaz da dinin kaynağından anlaşılacaktır. Dinin kaynağı, kafada önceden belirlenmiş fikirlere göre, örneğin namaz fikrine göre belirlenmeyecektir. Kuran ile namaz adına bilinenler arasında fark varsa; çözüm dinin kayna ğını değiştirmek değil, namaz adına bildiklerimizi düzeltmektir. Yanlış anlamalara sebep olmamak için bazı hususları belirtmekte büyük fayda görüyoruz. Bu düzeltmede, eğer mevcut uygulamalarda namazların kılınmasında düzeni sağlayan, ümmetin toplu ibadetlerine kolaylık getiren yaklaşımlar varsa veya belli vakitte kılınması bir mecburiyet olmamasına rağmen ümmetin daha çok Allah ı anması gibi Kurani bir ideale hizmet eden ibadetler varsa; ümmetimizin bu sünnetleri ni muhafazada elbette fayda vardır. Örneğin imamın namaza Allahuekber diye ellerini kaldırarak sesli başlamasını gören namaza başlandığını anlar ve ona göre hareket eder; namazlarda bu düzen getirici unsurun faydalarını gözlemleyebiliriz. Hz. Ömer döneminden sonra bugünkü formda (20 rekat olarak) kılınmaya başlandığı söylenen teravih namazları, Ramazan da Allah ın daha çok anılması gibi Kurani bir ideale hizmet eder. (Teravih namazının farz olduğu iddia edilmemiştir ama biz Kuran da olmamasına rağmen farz olduğu iddia edilen namazlar için de teravih namazı için düşündüğümüzün aynısını düşündüğümüzü belirtmeliyiz.) Bunların Kuran ın evrensel hükümleri arasında olmadığının farkında olmak, bu tip uygulamaları terk etme özgürlüğünün olduğunu bilmek önemlidir; fakat düzene veya Allah ın çok anılmasına yarayan İslam coğrafyasında yaygınlaşmış bu tarzdaki ümmetin sünnetleri ni değiştirmeye kalkmak bize göre abesle iştigaldir. Diğer yandan ümmetin sünnetleri ni Kuran ın eksik olduğu iddiası için delil olarak kullanmaya çalışmak da büyük bir hatadır. Bize göre sadece Kuran da geçenlerin namazın evrensel, evrenin sonuna dek geçerli hükümleri olduğuna dair yöntem benimsenmeden namazın farzlarıyla farz olmayanını ayırt eden kesin bir yöntem ortaya konamaz, zaten konamamıştır da. Bu yüzdendir ki birbirlerine yakın metodolojiler benimsemiş mezhepler 377
378 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN arasında bile namazların farzlarının ne olduğu gibi konularda önemli farklar vardır. Örneğin kimi mezhep Fatiha okumayı farz görürken diğeri görmez. Burada önemli olan husus Peygamber in Fatiha yı okuyup okumaması değildir; elbette namazda Fatiha okunabilir, fakat bunun her rekat için mecburi olup olmaması farklı bir şeydir. Peygamberimiz in Kuran a aykırı bir davranışı veya izahı hadislerle aktarılıyorsa bu hadislerin uydurma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Fakat Fatiha okumak gibi Kuran a uygun bir eylemden dinin mecburiyeti gibi bir sonuç çıkartılırsa bu da hatalıdır. Kuran a uygun olma veya yararlı olma ile mecburi olma tamamen ayrı olan, karıştırılmaması gerekli kategorilerdir. Kuran da, Peygamberimiz le beraber aynı dönemde yaşayan Müslümanlar ın kendilerine farz olmayan ibadetlere katılıp Allah ı andıklarını görüyoruz. 73-Müzemmil Suresi 20. ayette, Müslümanlar dan bir grubun Peygamber le gece kalkıp ibadet ettikleri anlatılır; bu ibadet farz olsa tüm Müslümanlar katılırdı. Sonuçta Peygamberimiz in döneminde ve sonrasında Müslümanlar, özellikle namaz gibi topluca yapılan ibadetler için belli düzenlemeler oluşturmuşlar, farz olan namazlar dışında Allah ı anmak için fazladan da namazlar kılmışlardır. Bize göre bu durumu yorumlayan hadisçi mezhepler, sadece Kuran la farzların çıkacağı ilkesini benimsemediklerinden, gönüllü kimi uygulamaları farzlarla karıştırmışlardır. Sonuçta bu sorunun çözümü de Kuran a gitmektedir. Bugün yapılması gereken dinimizin namazla ilgili evrensel uygulamalarını Kuran dan anlamak, Kuran da geçmeyip faydalı olan ümmetin sünnetleri ni farzlaştırmadan devam ettirmek ve Kuran ın ifadelerine ve ruhuna aykırı uygulamalardan dinimizi kurtarmaktır. Dinin tek kaynağı olan Kuran ı elimize aldığımızda, Kuran ın na maz adına gerekli tüm bilgileri içerdiğini görürüz. Kuran da en de taylı şekilde anlatılan ibadet namazdır. Fakat bu, günümüzde na maz adına anlatılan her detayın Kuran da geçtiği manasına gelmez. Mezheplerin teferruatlaştırıcı zihniyeti her konuya olduğu gibi na maza da elini atmış ve Kuran da, yani dinde, olmayan teferruatlar farz veya vacip gibi başlıklarla mecburi hale 378
379 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac çevrilmiş ve namazla ilgili kimi esneklikler yok edilmiştir. Secdede dirseklerin yere değmemesi gerektiği iddiası gibi kimi hususlar ise sünnet başlığı altında dinselleştirilmiş ve düzen için gerekenin dışında bir şekilcilik de oluşmuştur. Kuran da geçmeyen hususların farzlaştırılması yanlıştır, fakat bunlar yapılırsa namaz olmaz diye düşünmemeliyiz. Örneğin ileride gö receğimiz gibi namazda illaki Fatiha Suresi ni okumak farz değildir. Fakat Kuran ın ilk suresi olan Fatiha yı na mazda okumak tabi ki güzeldir. Yani namazda şunu yapmak farz de ğildir diye belirtmek, o hususa karşı olmak değildir. Sadece Kuran da geçmeyen bir mecburiyetin farzlaştırılması yanlıştır. Yukarıdaki örne ğimizi düşünürsek yanlış, Fatiha Suresi ni okumak değil; Fatiha Sure si nin her ayağa kalkışta okunmasının farz olduğunu söylemektir. Ki tabımızın bu bölümünü ve diğer bölümlerini okurken lütfen Bu hu sus Kuran ın anlattığı namazda yoktur diye belirttiğimiz hususlarda bu inceliğe dikkat edin. Kuran da geçen namaz, hazırlık aşaması olan abdest ve boy abdestinden (gusül) başlayarak şöyledir: abdest ve boy abdesti (gusül) Kuran da abdest, sadece ve sadece namazın bir şartı olarak an latılır. Ayrıca camiye girerken, Kuran okurken veya namaz dışındaki herhangi bir ibadet için abdestin ve de boy abdestinin (gusül) alınma sı dini bir mecburiyet değildir. Kuran da abdest ve boy abdesti birazdan vere ceğimiz iki ayette geçer. Bu iki ayet dışında Kuran da abdest ve boy abdesti ile ilgili hiçbir ayet yoktur. Yani abdest ve boy abdestinin ne yapmamız için gerektiği, ne zaman gerektiği, su olmazsa ne yapıla cağı sadece bu iki ayetten anlaşılacaktır: Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda, yıkayınız: yüzleri nizi ve dirseklere kadar ellerinizi; sıvazlayınız: başınızı ve aşık kemiklerine kadar ayaklarınızı. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Eğer hasta veya yolculukta iseniz veya biriniz tuvaletten gelmiş, yahut kadınlara 379
380 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN dokunmuş da su bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi sıvazlayın. Allah size zorluk çıkarmak istemez. Allah sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. Umulur ki; şükredersiniz. 5-Maide Suresi 6 Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye ka dar, cünüp iken de -yolculuk hali müstesna- yıkanıncaya (gusül edinceye, boy abdesti alıncaya) kadar namaza yak laşmayın. Eğer hasta veya yolculuktaysanız, biriniz tuvaletten gelmiş, yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi sıvazlayın. Allah affedici, bağışlayıcıdır. 4-Nisa Suresi 43 Şimdi sorularımızı sorup bu iki ayete göre cevap verelim: 1) Abdest ve Boy Abdesti Niçin Lazımdır? Ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki; abdest de, boy abdesti de sadece namaz için lazımdır. 5-Maide Suresi 6. ayetin başında abdestin namaz için alınması gerektiği söylenir. 4-Nisa Suresi 43. ayette de cünüp olanın yıkanmadan namaz kılamayacağı anlatılır. 2) Abdest Ne Zaman Alınır? İki ayetin de son kısımlarına dikkat ederseniz, bize suyun gerek li olup da suyu bulamadığımız hallerde ne yapmamız gerektiği açık lanır. Suyun bize gerekli olduğunun açıklandığı hal ile abdesti ne yin bozduğu da açıklanmıştır. Burada tuvaletten gelmiş diye çevirdiğimiz ifade bize abdestin tuvaletten gelince alınma sı gerektiğini göstermektedir. Tuvalet diye çevirdiğimiz kelime nin Arapça sı gait tir. Arapça bu kelime çukur yer anlamında olup, tuvalet, ayak yolu kelimelerine karşılık gelmektedir. Yani 380
381 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac abdestin çukur yerlere yapılanlardan sonra alınması gerekmektedir. Bunun dışında tarif edilen hiçbir şeyle, ne kanın akması, ne deve eti yenmesi abdesti bozmaz. Ayetten abdesti neyin bozduğu açıkça anlaşılmaktadır. Kişiler tuvalette, ayak yolunda, çukur olan yere ne yapıyorsa abdesti o bozar. 3) Boy Abdesti (Gusül) Ne Zaman Alınır? Abdest in nasıl alınacağı Kuran da tarif edilmektedir, fakat kelime olarak abdest Farsça dan Türkçe ye geçmiştir. Boy abdesti ifadesiyle kastedilen ise Kuran da geçen cünüp olunca gerekli olan yıkanmadır. Gusül zaten Arapça yıkanma demek olduğu için boy abdesti yerine Türkçe gusül veya gusül abdesti diyenler olmuştur. Suyun gerekli oldu ğu diğer halin iki ayette de kadınlara dokunma olduğu söylenir. Arapça da da Türkçe deki gibi deyimler vardır. Türkçe de kadın larla beraber olma ifadesi cin sel ilişkiye girme anlamında kullanılır. Kadınlara dokunma ifade si Arapça da cinsel ilişki anlamına gelen bir deyimdir; Kuran boyunca bu deyimin kullanımına bakılırsa da bu anlaşılacaktır. Yani boy abdesti kadınlarla cinsel beraberlikten sonra alınır. Zaten cünüp olundu ğunda boy abdesti alındığını söylemiştik. Cünüplük, cenb kökünden türemiştir. Bu kelimenin kökünde yakında olma, beraberlik manaları vardır. Buna göre cenabet terimi beraberliğin en ileri se viyesi olan birleşmenin sonucuna ad olmuştur. Ayetin içinden boy abdestinin ne zaman alınması gerektiğine dair vardığımız sonucu cünüp kelimesinin manası da doğrulamaktadır. Cinsel bir birleş me dışında, kimi hallerde boy abdesti almanın farz, vacip (farzla sünnet arası, farza yakın uygulama) veya sünnet olması da Kuran da yoktur. İsteyen istediği zaman, rahat ettiği zaman boy abdesti alır, fakat Kuran dan çıkmayan bir hüküm; farz, vacip, sünnet veya herhangi başka bir başlıkla kimseye yüklenemez. 5-Maide Suresi 101. ayette açıklanmayan her şeyin affedildiği söylenmektedir. Bu yüz den, Kuran da açıklanmayan her hususta serbest olduğumuz unutulmamalı, hiç kimse bu açıklanmayanlara ilave bir cevap aramamalıdır. 381
382 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 4) Abdest Nasıl Alınır? 5-Maide Suresi 6. ayetin başında abdesti nasıl almamız gerekti ği anlatılır. Bu anlatımda yıkayın fiilinin ardından yüz ve dirsek lere kadar elleri ifadesi geçer, sıvazlayın fiilinin ardından da baş ve aşık kemiklerine kadar ayakları ifadesi geçer. (Aşık kemikleri, ayak bileğinin iki tarafındaki çıkıntılı kemiklerdir.) Biri size yıkayın: banyo yu ve mutfağı, silin: salonu ve antreyi derse ne anlarsınız, antrenin yıkanması gerektiğini mi yoksa silinmesi gerektiğini mi? Herkes antrenin silinmesi gerektiğini anlar. Fakat Sunni mezheplerden olan ların birçoğu ne hikmetse sıvazlayın fiilinden sonra geçen ayakla r ın; sıvanması yerine yıkanması gerektiğini savunmuşlardır. (Hanbeli mezhebinde, hem sıvazlama nın hem de yıkanma nın mümkün olduğu ifade edilmiştir.) O zaman ayak kelimesi neden yıkayın fiilinden sonra geçmemektedir? Ayette, yukarıdan aşağı ne yapılması gerektiğinin söylendiğini, sıvazlamanın ara izah olduğunu ve bir tek başın sıvazlanması gerektiğini söylemek de mümkün değildir. Çünkü ayette; önce yüz ve ellerden bahsediliyor, sonra başa çıkılıp, sonra aşağı ayaklara iniliyor. Bu yüzden ayakları aşık kemiklerine kadar sıvazlamayı yıkayın fiiline göndermenin hiçbir mantığı yoktur. Ayakları yıkama mecburiyeti uydurma hadislerle desteklenmeye çalışılmıştır. Oysa Şiiler deki birçok hadise göre ayaklar elle sıvazlanır. Ama cımız hadisleri hadislerle çürütmek değil, fakat Kuran ı yeterli gör meyenlerin hadiste bile keyfi davrandıklarını göstermektir. Süley man Ateş birçok sahabenin de ayaklarını sıvazlamayla yetindiğini belirttikten sonra ayetin Arapça sından anlaşılanı şöyle açıklar: Yüce Allah, abdestte vücudun iki temel uzvunun yıkanmasını em retmiştir ki; bunlar yüz ve kollardır. İki uç uzvun da sıvazlanmasını emretmiştir ki; bunlar da baş ve ayaklardır. Yıkayınız fiilinden son ra iki tümleç getirmiştir. Bunlar yüz ve ellerdir. Demek ki yüz ve el ler yıkanacaktır. Sıvazlayınız fiilinden sonra da iki tümleç getirmiş tir, bunlar da baş ile ayaklardır. Demek ki bunlar da sıvazlanacak uzuvlardır. Ayette bu manayı son derece güçlendiren ince bir 382
383 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac nok ta vardır. Kuran-ı Kerim de her kelime birbiriyle son derece uyum lu ve mütenasiptir. Şimdi yıkayınız fiilinden sonra gelen iki tüm leçten ilki nasıl tek bir uzvu, ikincisi iki uzvu (yani iki eli) gösteri yorsa, sıvazlayınız fiilinden sonra gelen iki tümleçten de birincisi bir tek uzvu, ikincisi iki uzvu (iki ayağı) göstermektedir. (Süleyman Ateş, Kuran Ansiklopedisi, 1. cilt, Abdest bahsi). Kısacası abdestte yüz ve dirseklere kadar eller yıkanır, baş ve aşık kemiklerine kadar ayaklar sıvazlanır, bunların haricinde bir şey gerekmez. İsteyen ağzını ve burnunu çalkalar, üç parmakla ensesini sıvazlar, ayakları nı topuklarıyla birlikte yıkar, her uzvunu yıkayışta Arapça dualar okur. Fakat bunları yapan bilsin ki bunlar abdestin mecburiyetleri değildir. Abdesti Allah, Kuran da açıklamıştır ve bunlar Kuran daki açıklamalarda yoktur. 5) Boy Abdesti Nasıl Alınır? Boy abdestinin cünüp iken alınması gerektiğini daha önce söy lemiştik. Cünüpken ne yapmamız gerektiği iki kelime ile anlatılır. 5-Maide Suresi nde tahare kelimesi temizlenmek, 4-Nisa Suresi ndeki gasale fiili yıkanmak demektir. Boy abdesti için Şuradan şuraya kadar yıkanın, ağzınızı ve burnunuzu üçer kez çalkala yın, toplu iğne başı kadar kuru yer bırakmayın, sağ omzunuzdan başlayarak üçer kez su dökün şeklinde ifadeler geçmez. Böyle sınırlamalar olmadığından gasale kelimesinden sadece yıkanmak anlaşılır. Tahare ifadesi ile de bu yıkanma işleminde kirlerden arınmanın önemi anlaşılır. Bir an ne beş yaşındaki çocuğuna Yıkan derse, o çocuk bunu anlayıp yı kanır. Oysa koskoca adamlara Yıkan deniyor, fakat onlar Nasıl yıkanacağım? Toplu iğne başı kadar kuru yer kalırsa ne olur? Önce hangi omuzuma su dökeceğim? gibi gereksiz sorular sorup, Kuran ın anlaşılmaz olduğunu sanıyorlar. Üstelik bu anlamamanın kendi anlayışsızlıklarından kaynak landığını da anlamıyorlar. Bir de Kuran da anlatılan dini eksik 383
384 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN zannedip, bu garip soruların açıklandığı kitapları dinin tam ve eksiksiz kaynağıymış gibi rehber ediniyorlar. 6) Su Bulunamazsa Ne Yapılır? Normalde bir insanın su bulamama ihtimali çok azdır. Kuran ın bu durumu açıklaması bile Kuran ın gereğinde nasıl tüm detayları ver diğinin bir delilidir. Bu durumda, kişi, suyun eksikliğini te miz bir toprağa teyemmüm ederek giderir; namazı terk etmek diye bir şey söz konusu olmaz. Temiz toprağa eller sü rülerek yıkanamayan yüz ve eller sıvazlanır. Böylece namaza hazır lık suyun olmadığı zaman da sağlanmış olur. Her iki ayetin de sonunda geçen Allah ın bize güçlük çıkarmak istemediğine, bağışlayıcılığına, affediciliğine dair ifadeleri abdesti ve boy abdestini bir sürü gereksiz detaylara boğanlar lütfen tekrar okusunlar. kıbleye dönmek 2-Bakara Suresi 144, 149 ve 150. ayetlerde Müslümanlar ın ne rede olursa olsunlar Mescidi Haram a; Kabe nin olduğu yöne dön meleri gerektiği söylenir. Bu, namaza düzen de veren bir uygulamadır. Özel likle toplu kılınan namazlar bu sayede daha düzgün ve düzenli olur. 2-Bakara Suresi 115. ayette; nereye dönersek dönelim Allah ın ora da olduğu söylenerek, Kabe ye dönmeye yanlış manalar yüklenilmesi, Mescidi Haram ve çevresinin putlaştırılması önlenir. Mevcut camiler Bakara Suresi nin ayetlerine binaen Mescidi Haram a doğ ru yapılmıştır. Müslümanlar kıldıkları namazı Mescidi Haram a dönerek kılmaktadırlar. Müslümanlar kıbleyi biliyorlarsa (Mescidi Haram yönünü) oraya dönüp namazı kılar. Eğer yönü bulamazlar sa, Allah ın her yerde olduğunu bilip, tahmini bir yöne dönerek namaz ibadetlerine devam ederler (2-Bakara Suresi 115). namazda kıyafet ve temizlik Kuran da namaz için özel bir kıyafet geçmez. Tek başına namaz kılan namazını istediği gibi kılar. Namazın toplu kılındığı yerlere gidenin güzel, 384
385 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac düzgün kıyafetle gitmesi iyidir (Bakınız 7-Araf Suresi 31). 7-Araf Suresi 26. ayette; insanların avret yerlerini örte cek giyim tarzı olduğu gibi güzellik ve süs kazandıracak giyim tarzı da olduğu söylenir. Bundan beş ayet sonra 7-Araf Suresi 31 de mes cit yanında (namaz kılınan bölgede) süslenmeden bahsedilir. Başörtüsü diye bir kıyafetin farz olmadığını kitabın 22. Bölüm ünde, kitabın di ğer kısımlarında ise erkeğin baldırını örtmesinin gerekmediğini gördük. Normalde olmayan bu zorunluluklar namaz kılarken de yoktur. Çünkü Kuran da namaz kıyafeti diye özel bir kıyafet tarif edilmez. 2-Bakara Suresi 125 ve 22-Hac Suresi 26. ayetlerden namaz kı lınacak bölgenin temizlenmesinin ve temiz tutulmasının önemi an laşılır. Ayrıca 74-Müdessir Suresi 3. ve 4. ayetlerden elbisenin temiz olmasının ve pislikten kaçınmanın önemi anlaşılır; namaz dışında da geçerli olan bu ilkeler elbette namazı da kapsar. namaz vakitleri Kuran da namazın, vakitleri belirlenmiş bir farz olduğu geçer (4-Nisa Suresi 103). Korku zamanında bile namaz kılınmasını açık layan Kuran, hiç şüphesiz farz namazlarının vakitlerini de eksiksiz olarak açıklamıştır. Dikkat edin, namaz vakitlerinin açıklanmasından kastımız, farz olan namazların açıklanmasıdır. Namaz övülmüş bir ibadettir. Allah a yönelmenin, Allah ı hatırlamanın bir şeklidir. Bu yönüyle namaz her an kılınabilen, her an yerine getirilebilen bir ibadettir. Fakat her kılınan namaz, farz namaz değildir. Örneğin gece yarısı fazladan namaz kılınabilir, fakat bu gece yarısı kılınan namazın farz olduğunu göstermez. Peygamber de, Peygamber in yakınları da şüphesiz birçok kereler namaz kılmışlardır. Kuran ın tek kaynak ol duğu ilkesini benimsemeyen mezhepler bu namazların kimisini farz, kimisini vacip, kimisini sünnet ilan etmişler; Kuran dan dini anlamak yerine, Pey gamber yakınlarının hareketlerini kendilerince yorumlayarak mezhepler oluşturmuşlardır. Sunni mezhepler sabah, öğle, ikindi, akşam ve yat sı diye beş vakit namazı farz kılmışlardır. Şiiler üç vakit namazı farz kılıp bu üç vakitte beş vakit namazı birleştirdiklerini söylerler. Daha es ki zamanlardaki 385
386 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Hariciler in iki veya üç vakit kıldıklarına dair hadis ler de vardır. Bu farz namazların dışında Kuşluk, Duha, Güneş ve Ay tutulması, Tesbih, İstihare, Kadir, Regaip, Beraat gecesi namazları gibi bir çok namaz da vardır. Yatsı namazından sonra kılınan vitir namazı ise kimilerine göre vacip olup farza yakındır, kimilerine göre ise sünnettir. Savaş zamanı namazın kılınmasıyla ilgili bilgileri bile veren Kuran, hiç şüphesiz farz namazlarının vakitlerini de açıklamıştır. Kuran dan delillendirilmeyen namazların belirli dönemlerde belirli ki şilerce, halifelerce, hatta Peygamber tarafından kılınmış olması elbette mümkündür. Çünkü Kuran namazı över ve farz namazların hari cinde de namaz kılınması elbette ki iyidir. Ayrıca Kuran da farz namaz vakitlerinden daha fazla zamanda Allah ın yüceltilmesi, zikredilmesi ve O na hamd edilmesi geçer; bunlar ise namazın dışında olabileceği gibi namaz kılarak da yerine getirilebilirler. Bu açıdan bakıldığında yukarıda adı geçen ve yukarıda adını geçirmediğimiz, fakat namaz kitaplarında adı geçen namazların kılınmış olması mümkündür. Fa kat Kuran da adı geçmeyen namazların, farz namaz olarak algılan ması veya bu namazları kılmayanların dini açıdan eksik olduğunu iddia etmek çok büyük hatadır. Bu noktadan olaya baktığımızda sorun, uygulamaların yorumlanış şeklindeki hatalardan kaynaklanmıştır. Şimdi dinin tek kaynağı olan Kuran dan farz olan namazları isim ve vakitleriyle birlikte öğrenelim. sabah (fecr) namazı Kuran da namaz kelimesi salat kelimesi ile ifade edilir. Bağ lantı kurmak, destek vermek tipinde manalara sahip olan salat kulun yaratıcısıyla kurduğu bağlantı, yani namaz için de kullanılır. Salat kelimesi ikame fiiliyle beraber namaz kılmak manasında kullanılmıştır. Salat il-fecr yani sabah namazı ismi 24-Nur Suresi 58. ayette geçmektedir. Fecir gecenin karanlığında güneşin ilk ışıklarının çıkışını ifade eder. Bu bir süreçtir ki güneşin doğuşuna kadar devam eder. Nitekim varlığı adından belli olan bu namazın, 11-Hud Sure si 114. ayette vakti de belli olmaktadır: 386
387 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac Gündüzün iki tarafında, gecenin yakınlarında namaz kıl. Güzellikler çirkinlikleri giderir. 11-Hud Suresi 114 Arapça daki nehar gündüz, leyl ise gece demektir. Yukarıdaki ayette geçen tarafeyi en-nehari ifadesi gündüzün iki tarafını ifade eder. Taraf kelimesi uç, dıştan bitişik bölüm manalarına gelmektedir. Kuran da geçti ği diğer ayetlerde de bu anlamlarda kullanılır. Gündüzün başlangı cını güneşin doğuşu, günün bitişini güneşin batışı olarak alırsak; gü nün iki tarafında sabah ve akşam namazları vardır. Zulefen min el-leyl ifadesi ile bu vakitlerin, aynı zamanda gecenin gündüze yakın zamanları olduğu da daha iyi vurgulanmış olur. Yani sabah namazı, ismi ile 24-Nur Suresi 58. ayette geçer. Bu isim aynı zamanda sabah namazının vaktini de tarif eder. Ayrıca 11-Hud Suresi 114. ayette sabah namazının vakti belirlenmiştir. Sabah namazı Kuran daki ismiyle salat il-fecr adından da belli olduğu gibi günün ilk ışıklarıyla başlar ve günün başlangıcı olan güneşin doğuşuyla biter. akşam (işa) namazı Akşam namazı nın ismi de 24-Nur Suresi 58. ayette geçmektedir. Sözlükten işa kelimesinin anlamına bakanlar, güneşin batışından havanın kararmasına kadar olan vakte, yani bizim Türkçe de akşam dediğimiz vakte işa denildiğini görürler. 12-Yusuf Suresi 16. ve 79-Naziat Suresi 46. ayette de aynı kelime geçmektedir. Diğer iki ayet teki aynı kelimeyi akşam diye çeviren bazı çevirmenlerin, bu keli meyi Türkçe bir kelime olan yatsı namazı diye çevirmeleri, mez hep izahlarının etkisinde kalmalarındandır. Bu tarz çeviri, yatsı namazı diye mezheplerin farz olarak tarif ettiği namazı Kuran ın da farz kıldığı izlenimi ni vermektedir ki bu yanlıştır. Fakat yatsı kelimesinden kasıt işa namazı nın yatmadan önce kılınan son farz namaz olması ise bu doğrudur. Ayette buna işaret de vardır: 387
388 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Ey iman edenler! Yönetiminiz altındakilerle, ergenlik yaşı na gelmemiş olanlarınız sizden üç vakitte izin istesinler. Fecir (sabah) namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkar dığınızda, işa (akşam) namazından sonra. Çıplak olabilece ğiniz üç vakittir bunlar. 24-Nur Suresi 58 Son namazı kılmak için mescide giden ve topluca namazı kılan ki şi, bu namazdan sonra mescide gitmeyecekse muhtemelen üzeri ni değiştirecektir. Ev kıyafetine bürünecektir. Bu yüzden yatmadan önceki son namaz işa namazı olarak düşünülüyorsa, bu doğrudur. Yoksa vakit olarak akşamı ifade eden bir kelime, namaz kelimesiyle birleşirse bambaşka bir vakit olan yatsıyı ifade eder deniliyorsa, bu nun yanlışlığı ortadadır. Bu ayette son farz namazın akşam namazı olduğunu destekleyici bir ifade tarzı vardır. Arapça sözlüklerden işa kelimesinin manasını araştıran herkes, işa kelimesinin gü neşin batışından gecenin karanlığına kadar olan zaman dilimi ni ifade ettiğini görecektir. (Evdeki çocukların çıplaklığın mümkün ol duğu vakitlerde izinsiz odalara dalmamalarını öğütleyen bu ayetten bir sonraki ayette, bu çocukların ergenlik yaşına gelince, her zaman özele saygı gösterip, izin alarak ebeveynlerinin odalarına girmeleri öğütlenir.) Akşam namazının vaktinin anlaşıldığı ayet (11-Hud Suresi 114), sabah namazının farz olduğunu gösteren belirttiğimiz ayettir. Gündüzün iki tarafında kılı nan namazlardan biri sabah namazı olunca, diğeri de bu namazın si metriği olan akşam namazıdır. Bu namazın vakti de aynı şekilde ge cenin (güneşin olmadığı dönemin) gündüze yakın olan zamanıdır. Bu ayet dışında akşam nama zının vaktini belirleyen bir ayet daha vardır: Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecir (sabah) vakti Kuran ı, fecir (sabah) vakti Kuran ına tanık olunur. 17-İsra Suresi 78 Gecenin kararması, akşamın bitiş vaktini vermektedir. Işığın alametlerinin ufukta yok olmasıyla akşam namazının vakti biter. Bu durumda da güneşin sarkması ifadesi güneşin ufukta batışını belirler. Böylece güneşin batımı ve gecenin kararmasının arasında ki vakit namaz vakti olarak belirtilir. 388
389 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac Bu ayette belirtilen vaktin namazı olan akşam, sabah namazının simetriği olduğundan, bu simetrilik durumuyla sabah namazının vakti de bir kez daha tasdik edilmiştir. Bu ayetin devamında sürekli akşam namazıyla beraber geçen sabah namazının vaktinin vurgulanması da ilginçtir. Fakat bu ayette sabah namazı değil, sabah Ku ran okumak vurgulanır. Demek ki sabah namazının vaktinin içinde veya namazın dışında Kuran okumaya özel bir önem vermek gere kir. Görüldüğü gibi akşam ve sabah namazları isimleriyle beraber Kuran da geçerler. Üstelik bu isimler namazın kılınacağı vakti de ifade ederler. İlaveten sabah ve akşam namazının vakti de açık lanmıştır. Üstelik 24-Nur Suresi 58. ayette sabahın günün ilk, ak şamın günün son namazı olduğuna işaret vardır. vusta (orta, en iyisi) namaz(ı) Kuran da geçen namaz vakitleriyle ilgili en tartışmalı husus 2-Bakara Suresi 238. ayette geçen salat il-vusta ifadesinden kaynaklanmaktadır. Ayet şöyledir: Namazları koruyun. Ve vusta (orta, en iyi) namazı da. 2-Bakara Suresi 238 Sabah ve akşam namazının vakitlerini çıkardığımız ayetler ve bu ayet dışında farz namaz vakitlerinin çıkartılabileceği hiçbir ayet yoktur. Demek ki namaz vakitleri bu ayetlerden anlaşılacaktır. Günün bir ucundaki namaz sabah namazı, günün diğer ucundaki namaz da ak şam namazı olunca; orta namazını bu iki namazın ortasında aramak lazımdır. Tüm kültürlerde günün uyanmayla başladığını, gecenin dinlenmemiz için yaratıldığını, geceleyin kalkıp ibadetin bir tek Peygamberimiz e has kılındığını (17-İsra Suresi 79) düşünürsek; or ta namazının, sabah ile akşam namazının arasında gündüz kalan vakitte olduğunu düşünmek daha doğrusu olabilir. Vusta kelimesine orta manasının verilmesinden günün ortalarında kılınan bir namaz olduğunu düşünenler olabilse de bu kelimeyi sınırlayan hiçbir ifade olmadığı için sabah ile akşamın ara sında kalan tüm zaman dilimini, bu namazın 389
390 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN vakti olarak kabul et mek de düşünülebilir. Vusta namaz ifadesinden, orta namazı sonucuna varıldığında vusta kelimesi hem namazın ismini, hem zaman dilimi ni belirleyen kelime olur. Diğer bir görüşe göre vusta kelimesinin en iyisi manasına sa hip olduğu, bu kelimenin bir namazı belirtmediği; ayetten namaz ların korunmasının ve namaz kılmanın en iyisi ve en doğru yol olduğunun anlaşıldığını söyleyenler vardır. Buna göre sadece sabah ve akşam namazları farzdır. Vusta kelimesi üzerinde bir inceleme bu konuda yardımcı olabilir. 2-Bakara Suresi 143, 5-Maide Suresi 89, 68-Kalem Suresi 28, 100-Adiyat Suresi 5 ayetlerinde de bu kelime geçer. Bu ayetle ri inceleyerek vusta kelimesini anlamaya çalışabilirsiniz. HADİS NAKİLLERİ VE NAMAZ Görüldüğü gibi Kuran da namazın beş vakit olduğuna dair bir ifade yoktur. Namazın ne kadar uzun olacağı, rükuda, secdede ne söyleneceği de Kuran da geçmez. Aslında namazın uzun mu kısa mı olduğu, rükuda veya secdede ne söylenmesi gerektiği hakkında kesin sınırlar olduğuna dair detaylı hadis nakilleri de bulunmaz. Mezheplerin anlattığı namazın uydurmalarla dolu hadislerle bile açıklanması mümkün değildir. Namazdaki birçok husus mezhep kurucularının şahsi görüşleriyle oluşmuştur. Bazen bu şahsi görüşler, hadislerin veya sahabe tavırlarının belli bir şekilde yorumlanmasından kaynaklanmıştır. Peygamberimiz in hem çok kısa namaz kıldığına, hem de uzun rüku ve uzun secdelerle çok uzun namaz kıldığına dair hadisler vardır. Bu konudaki bazı hadislere göre Peygamberimiz kimi zaman rükuya gittiğinde hiç doğrulmayacak, kimi zaman secdeye gittiğinde hiç secdeden kalkmayacak kadar kalmış, bu zaman dilimleri Peygamberimiz ile namaz kılanlara uzun gelmiştir. Ama mezhepler, rükuları üç Subhane rabbiyel azim ve secdeleri üç Subhane rabbiyel ala ifadeleriy le belirlemiş, takipçilerini sadece bu ifadelere mahkum edip, Al lah ın serbest bıraktığını gereksiz yere sınırlamışlardır. Bu ifadeler, Kuran ın ruhuna uygun, kulların Allah ı yüceltmesi için güzel ifadelerdir. Namazlarda düzeni sağlamak için, 390
391 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac imamlara, bu ifadelerin söyleneceği zaman miktarının geçirilmemesini telkin eden bir uygulamanın namazlara düzen verdiği düşünülebilir. Bizce, bu tip kalıplar böyle endişelerle çıkmış, namazı çok uzun kıldırıp cemaatin bir kısmının isteklerine muhalefet edebilecek imamların önü kapanmıştır. Fakat namazlarda hep aynı ifadeleri tekrar etmenin neticesinde, birçok kişinin söylenen bu çok anlamlı sözlerin manasını düşünmeden otomatik söylemeye teşvik edildikleri gibi bir zarar da göz önünde bulundurulmalıdır. Normalde rükuda ve secdede sadece belirlenmiş bahsedilen ifadeleri söylememizin gerekmediği, namazın süresinin kişilerin şahsi görüşlerine bırakıldığı, Kuran dan anlaşılabileceği gibi hadisler doğru yorumlansaydı da anlaşılabilirdi. Mezhepler serbest bir alanı kendi belirlemeleriyle dondurmuşlardır. Bu belirlemelerden bir kısmı bir düzenin kurulmasında yardımcı olduysa da bunların birçoğu namazda aşırı şekilciliğe ve anlamdan kopmaya da yol açmıştır. Hadislerin hepsinden namazın beş vakit olduğu da çıkmaz. Bir çok hadisten Peygamberimiz in üç vakit namaz kıldığı çıkar. Özel likle Şiiler üç vakit namaz kılarken bunu kendi hadislerine dayandı rırlar; üç vakitte beş namazı birleştirdiklerini (cem ettiklerini) söylerler. Kuran ın hiçbir yerinde birleştirme (cem) diye bir konudan bahsedilmez. Eğer üç vakit namaz kılıp, bu üç vakitte beş veya yirmi vakit namaz kılıyorsanız yine de üç vakit kılmış olursunuz. Yatsı namazını kılacak kişi Ben beş vakit namazı yatsı namazında birleştirdim dese de bir tek yatsı namazını kılmış olmaz mı? Pazartesi günü, Ben haftanın tüm günlerinin namazını bugün kılıyorum diyen biri, haftanın her gününün namazını kılmış olabilir mi? Na mazı, 4-Nisa Suresi 103. ayette belirtildiği gibi vakitli farz olarak yerine getirmek, farklı zamanlarda kılınması gereken namazları tek bir zamanda toplamayla değil, herbir vakitte bu farzı yerine getirmeyle olur. Şiiler in yanında Ehli Sünnet in Şafi, Maliki, Hanbeli mezhepleri de namazları birleştirme konusunda çok toleranslı olmuşlardır. Bir kısmı hiç sebepsiz, bir kısmı şiddetli yağmur da bile namazların birleştirilebileceğini düşünmüştür. Yani mez heplere göre Peygamber beş vakit namazı üç vakitte cem etti (bir leştirdi) diyenler, aslında 391
392 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN namazın üç vakitten çok olamayacağını kabul etmiş olurlar. Namazın minimumu farz namazlar kadardır. Namazın fazladan kılınması gayet doğaldır. Farz namazların beş ilan edilmesi Sunni mezheplerin bir yorumudur. Eğer farz namazlar beş vakit olsaydı, Kuran dan bunların ismi, vakti belli olurdu. Kuran da Peygamber e özel, fazladan ibadet vakti bile belirtilmişken (17-İsra Suresi 79), tüm Müslümanlara farz olan bir namazın vaktinin belir tilmemesi sizce mümkün müdür? Evvelki ayetlerden görüldüğü gibi, Kuran dan farzlığı belli olan namazlar vardır. Tahmi nimiz Allah ı zikretme (hatırlama), Allah ı tespih etme (yüceltme, yönelme) ile ilgili ayetlerdeki tespih, zikretme faaliyet lerini düzene koymak için fazladan namazlar farzlaştırılmıştır. Zikretme ve tespih faaliyetlerini namaz kılarak yerine getirmek -böylece beş vakit namaz kılmakgüzel bir uygulamadır ama Kuran da farzlaştırılmamış vakitleri namaz vakti olarak farzlaştırmak hatalıdır. 17- Öyleyse akşama erdiğinizde de, sabaha erdiğinizde de tespih (yüceltme, yönelme) Allah adır. 18- Övgü O nundur. Göklerde ve yerde, günün sonunda, öğleye erdiğinizde. 30-Rum Suresi 17,18 Onların söylediklerine sabret. Güneş in doğuşundan ve batışından önce Rabbini överek tesbih et. 50-Kaf Suresi 39 Gecenin bir bölümünde O na secde et ve geceleyin uzunca O nu tesbih et. 76-İnsan Suresi 26 kaza namazı var mı? Bir kez daha belirtmek istiyoruz ki hangi namazların farz oldu ğu Kuran dan çıkar. Farz namazlar, Allah ın bizden belli vakit dilimleri içinde 392
393 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac her gün kılmamızı istediği namazlardır. Kuran, Nisa Su resi 103. ayette bize namazın vakitli farz olduğunu, Mearic Suresi 23. ayette bu farzın hayat boyu sürekli gözetilmesi gerektiğini söy lemektedir. Kuran da kaza namazı diye bir kavram yoktur. Namazı kılmayan, kaçıran Allah a bunun için tövbe eder, daha sonra titiz bir şekilde namazlarını kılmaya devam eder. Allah, oruç konusuyla ilgili olarak, tutamadığımız günler sayısınca başka günlerde oruç tutmamızı söylemiştir. Allah istese namaz için de aynısını yapardı. Bu yüzden kimse namaza başlayacak kişileri Geçmişteki şu kadar... na mazı kaza etmen gerek diye yanlış yönlendirmemelidir. Bizim bu yazıdaki amacımız namazın farzını, farz olmayandan ayırmaktır. Allah ı anmak, hatırlamak için kılınan her namaz mak buldür. Namaz günde beş vakit de kılınır, on vakit de kılınır, kırk vakit de kılınır. Namazın farz olan vakitleri bize kılmamız gereken alt sınırı belirtir, üst sınır ise serbesttir. Tahminimizce mez hep kurucuları, bu üst sınırın serbestiyetinden dolayı ve Allah ın tesbih edilmesi için belirtilen vakitlerde namaz kılan bazı sahabeleri görüp bazı namazları fazladan farzlaştırmışlardır, vacipleştirmişlerdir. Eğer Kuran dan namazın farzlarını anlama yerine, şahısların hareketlerinden farzları anlama ya kalksaydık; o zaman karşımıza evvabin namazı, kuşluk namazı, küsuf namazı gibi birçok ilave namaz daha çıkabilir Sonuçta her konuda olduğu gibi namaz konusunda da Kuran da ne yazıyorsa din yalnız ca odur. Kuran da, bu dinin anlaşılması hususunda hiçbir eksiklik bulunmamaktadır. Nitekim Hac ibadetinin bir bölümünde hacılara üç vakit namaz kıldırılmaktadır. Hac konusuyla ilgili olarak Kuran da bir sürü detay verilirken niye Kuran da Hacda namaz vakitlerinin azaltılması geçmiyor? Namaz eğer beş vakit farz ise hacılara neye dayandırılarak daha az namaz kıldırılıyor? beş vakit namaz neye dayandırılıyor? Namazın farzının beş vakit olmadığı daha İslamiyetin ilk yıllarında Hariciler gibi kimi fikir akımları tarafından da savunulmuştur. Namazın beş vakit olarak kılınmasında bir sorun yoktur ama bunun farz olduğunu ispata 393
394 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN çalışanların, bunu gerçekleştirmek için uydurduğu hadis kor kunçtur. Daha evvel de belirttiğimiz bu hadise göre Peygamberi miz miraçta Allah ın huzuruna çıkar ve Allah, namazı elli vakit farz kılar, daha sonra Hz. Musa ya rastlayan Peygamberimiz e Hz. Mu sa, bu kadar namazın çok olduğunu, ümmetinin buna güç yetiremeyeceğini söyler, sonra Peygamberimiz Allah tan indirim ister, Al lah da namazın sayısını indirir. Yolda Hz. Musa yine bu kadar na maz vaktinin de çok olduğunu söyler. Bu git gel böylece, namaz beş vakte inene kadar dokuz kez gerçekleşir. Namazların sayısı beşe gelince Hz. Musa yine indirimi tavsiye etse de Peygamberimiz artık utandığı için namaz indirimi durur Bu hadiste öyle bir tablo ortaya konur ki; buna göre Allah insanların kaç vakit namaza güç yetireceğini bilmez, Peygamberimiz ise hiçbir şeyden haberi olmayan bir garibandır. Hz. Musa ise hem Peygamberimiz in akıl hocası, hem Allah ın hükmünün değiştirilmesinde aracı, hem de bizim kurtarıcımızdır. Namazın beş vakit farz kılın masının hikayesi işte böyle kabul edilemez bir hadise dayandırılır. Na mazın beş vakit farz olduğu Kuran a değil işte böyle izahlara, özellikle de bu hadise dayandırılmaktadır. Kuran da Peygamberimiz in göğe yükselme anlamında bir miracından bahsedilmez. Fakat İsra dan, yani bir gece yürüyüşü nden ve bu süreçte Peygamberimiz e Allah ın bazı ayetlerinin gösterildiğinden bahsedilir (Bakınız 17-İsra Suresi 1). Bu gösterilen ayetlerin ne olduğu ise anlatılmaz. İlginçtir ki bu olayın bahsedildiği İsra Suresi nin 93. ayetinden; inkarcıların, Peygamberimiz den, kendisine inanmak için göğe yükselmesi ni talep ettiklerini anlıyoruz. Buna karşı ise Peygamberimiz e, Rabbimi yüceltirim, ben ancak elçi olan bir insanım demesi, söylenir. Miraç tan önce namazların sabah ve akşam olmak üzere yalnızca iki vakit farz kılındığını söyleyen hadislerin olması da (Bakınız Buhari 1/93, Tecrid Tercemesi 2/233, Hadis no 228); namazın farz vakitlerinin bu miraç hadisi ile arttırıldığının deli lidir. Namazlar daha evvel iki vakit olarak kılınıyorsa, sonradan ila ve edilen namazlar niye Kuran da geçmemektedir? Kuran da sade ce Bakara Suresi 238. ayetteki ifadeyle orta namazı nın sonradan ilave edildiği iddia edilebilir. Peki 4. ve 5. namaz olan ikindi ve yatsı namazları hangi Kuran ayetinden çıkarılacaktır, bunların ismi niye Kuran da 394
395 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac yoktur? ( Orta namazı veya en hayırlısı namazdır manasına ge len Salatı Vusta ifadesini önceden açıkladık.) Allah ve Peygamberimiz e iftira olan böyle hadisler yerine doğruyu Kuran da arayan lar, namaz hakkında gerekli bilgiye kavuşacaklardır. Kuran la yetin meyip dini pratiklerini uydurma hadislere dayandırmaya çalışanlar ise örneğini gördüğümüz gibi mantıksızlıklar, iftiralar, çelişkiler içinde kalacaklardır. namazın kapsadıkları Namaz, Allah ı zikretmek (hatırlamak) için yapılan bir ibadettir (20-Taha Suresi 14). Fakat Allah ı zikretmekten farklı olarak namaz belli vakitlerde farz kılınmıştır, abdestli olarak yerine getirilmelidir ve belli hareketleri de kapsamak gibi bazı ilave özelliklere sahiptir. Namaz öyle bir ibadettir ki savaş sı rasında bile yerine getirilir. 4-Nisa Suresi 102. ayette savaş duru munda bir grubun namaz kıldığını, diğer grubun ise nöbet tuttuğu nu görüyoruz. Secde edildikten sonra diğer grup ilk grubun yerini alıp namazını kılmaktadır. Burada savaş tehlikesinin olduğu bir du rumda bile namazın secde de dahil olmak üzere (secde kişinin en sa vunmasız halidir) yerine getirildiğini; fakat nöbetleşe, silahları bı rakmadan, düşmana fırsat verilmeden bunun yapıldığını görüyoruz. Eğer savaşta dahi vakitli farz olunan namaz böyle yerine getiriliyor sa; normal zamanında namazın kıyamı, rükusu ve secdesi ile yerine getirilmesinin önemi daha iyi anlaşılır. Kuran dan (14-İbrahim Suresi 40) namazın Hz. İbrahim den beri varolan bir ibadet olduğunu anlıyoruz. Hz. İbrahim in ibadet evi Kabe yi ele geçiren, Allah a ortak koşucu putperestler bile na mazı sapkın bir şekilde olsa da uygularlardı (8-Enfal Suresi 35). Ku ran evvelki nesillerin de uyguladıkları namaz alışkanlıklarını şehvet lerine uyma sonucu bıraktıklarını söyler (19-Meryem Suresi 59). Yani Peygamberimiz zamanında, namaz (salat) denildiğinde namazın ne olduğu hususunda bir algı oluşmaktaydı. Ay nen günümüzde de namaz denilince namaz kılmayan kişilerin bile namazın hareketlerini, Allah a yönelmeyi ve ibadet etmeyi anladık ları gibi. Kuran da hareketli ibadet manasında üç kelime geçer. Bunlar kıyam (ayakta durma), 395
396 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN rüku (eğilme) ve secdedir (yüz üstü ye re kapanma). Kuran da İbrahim Peygamber in makamının na maz yeri edinilmesi, evin temiz tutulması geçer (2-Bakara Suresi 125). 22-Hac Suresi 26. ayette ise evin kıyam, rüku ve secde eden ler için temiz tutulması emredilerek; namazın üç hareketinin ne ol duğu bir arada gösterilmiş olur. Namazın en önemli bölümü ve özelliği ise namazda Allah ın hatırlanmasıdır (zikredilmesidir). Nitekim 20-Taha Suresi 14. ayetten namazın kılınmasındaki gayenin, Allah ın hatırlanması olduğunu an larız. Kuran da, namazda Kuran okunmasına dair açık bir ifade geçmez, fakat 17-İsra Suresi 78 de akşam namazının vakti açıklanırken sabah namazının vaktinde Kuran okumaya vurgu yapılmıştır. Ayrıca Kuran bize tanıtılırken, Kuran ın zikir yani hatırlatma oldu ğu söylenir. Böylece biz namaz kılarken, edeceğimiz duada, Allah a yakarışta, rehberimizin Kuran olduğunu anlarız. Örneğin Allah ın bağışlayıcılığı, merhameti, her şeyi yaratması, cenneti, cehennemi, bilgisinin sonsuzluğu hep Kuran dan öğrenilir. Namazda da merha metli, bağışlayıcı gibi sıfatlara sahip bir Allah ın karşısında olduğumuzu bilir, ona gö re Allah ı zikreder (hatırlar), ona göre Allah a yöneliriz. Fakat namaz da illa ki Arapça Kuran okumak zorunda değiliz. Arapça bilenlerin Kuran ı vahyedilen dilde okuması elbette güzeldir ama Arapça bilmeyenlerin çoğu, Arapça Kuran okurken Arapça anlamları bozmaktadırlar. Hanefilik gibi Ehli Sünnet mezheplerde bile bu konuda esneklik varken, bu konuyla ilgili esnekliklere dair görüşler halktan saklanmıştır. Namazda Kuran okuyun diye açık bir emir bile yokken, Arapça Kuran okumak ge rektiği nereden anlaşılacaktır? Fakat namazda Allah ı zikrederken Kuran daki bilgileri kullanırız; çünkü bize Allah ı tanıtan Kuran dır. Fakat illa ki Arapça Kul huvallahu ahad dememize gerek yoktur. Bunun yerine De ki Allah bir dir şeklinde tercümesini okuyabiliriz. Veya De ki diye seslenişe gerek yoktur diye düşünüp Allah birdir diyerek Allah ı anabiliriz. Veya edeceğimiz duanın akışına göre Allah ım sen birsin... şeklinde dua eder sek, zikir olan Kuran ın rehberliğinde zikir yapmış, yani Kuran ın bize gösterdiği şekilde Allah ı ha tırlamış oluruz. Bu şekilde namaz kılmanın, Arapça bilmeden, 396
397 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac Arapça ayet leri ezberden tekrarlayarak kılmaktan daha iyi olduğu kanaatindeyiz. Çünkü kişi ezberlediklerini tekrarladığında çoğunlukla söylediği kelimelerin farkına varmaz. Beyinde kodlu olan sözler otomatik olarak ağızdan çıkar ve çoğu zaman kişi ne söylediğinin farkında değildir. Hele kişi bilmediği bir dildeki metinleri ezberleyip tekrarlıyorsa, bu sorun artarak kendini gösterir. Arapça bilmeyip, her harekette aynı sözle ri tekrarlayarak namaz kılanlara, kıldıkları namazların kaçında, söy lediklerinin ne kadarının farkında olduklarını bir sorun, bir araştırın, bu şekilde kılınan namazın sakıncalarını anlayacaksınız. İnsan, yara tılışı gereği ezberden okuduğu sözleri düşünmeden tekrarlayabilir. Her gün, hep aynı ayetler bilinmeyen bir dilde tekrarlanınca, Allah ı bilinçli şekilde zikretme (hatırlama) yerine bilinçsizce tekrarlar yapılmış olur. Bir çok kişinin namaz kılarken aklına başka şeyler geldiğini söylediğine tanık olursunuz. Elbette ki ezber bir namazda, akla namazla alakası olmayan çok şey gelebilir. Çünkü beyin ezberde olan bir şeyi söylerken düşünmek zorunda olmadığı için başka şeyler düşünebilir. Allah sarhoş olmayan içkili kişilerin bile namaz kılmalarını istemiş fakat onlara bir şart koşmuştur: Ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yak laşmayın (4-Nisa Suresi 43). Böylece Allah, sarhoşların ne söylediklerinden habersiz oldukları için namaz kılmalarını istemediğini bildirmiştir. Peki, ayık kafalıyken hem bilmediği bir dilde, hem de ezbere Arapça Kuran okuyup ne dediğini bilmeyenlerin durumunun bu sarhoşlardan anlama konusunda ne farkı vardır? Bunların namazlarında yerine getirme dikleri unsur olan ne söylediğini bilmek, sarhoşların yerine ge tirmediği unsurla aynı değil midir? Kuran da, 2-Bakara Suresi 45. ayette, sabırla ve namazla Allah tan yardım dilemek geçer. Peki, anladığı dilde namaz kılmayan kişi, kendi özel derdiyle ilgili özel duygularını nasıl dile getirip de Allah tan yardım dileyecektir. Arapça dışındaki dillerde ibadete karşı çıkanlar, bu ayetin hükmünün yerine gelmesini engellemiş olmuyorlar mı? Kişiler namazla ilgili gereksiz detaylara boğulmuştur. Fakat namazın en önemli unsuruyla ilgili ciddi sorun bulunmaktadır. Allah, 20-Taha Suresi 14. ayette namazın gayesinin kendisinin hatırlanması olduğunu söyler. Mezheplerin anlattığı namaz şekliy le; 397
398 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN ayaktayken ellerin bilekten tutulması, rükuda sırtın gerekli açısı, secdede önce alnın sonra burnun yere konuşu, oturuşta bir ayağın dik di ğerinin yatık oluşu gibi Kuran da olmayan nice teferruat harfi yen yerine getirilir. Ama Allah ın bilinçli bir şekilde hatırlanması; bu Arapçaperestlik, ezbercilik, teferruatçılık yüzünden gölgelenir, engellenir. Eğer Hayır böyle bir şey yok diyorsanız, etrafta bahsettiğimiz şekilde namaz kılan birçok kişiyi sorgulayıp söylediklerimizin doğruluğunu tartın. Bu kitapta emeği olanların birçoğu da daha evvel mezheplerin anlattığı şekilde dini öğrenmeye başladıkları, o şekilde namaz kıl dıkları için kılınan namazların nasıl olduğundan haberdardırlar. Düz gün kılınan namazla: 1- Allah hatırlanmakta, kişi ne söylediğinin farkında olmakta dır (20- Taha Suresi 14). 2- Namazda huşu olmaktadır. Huşu kelimesine kalpsel ürper ti, derin saygı manaları verilmektedir (23-Müminun Suresi 2). 3- Namaz kişiyi çirkin davranışlardan ve fiillerden alıkoymak tadır (29-Ankebut Suresi 45). Düzgün kılınmayan bir namaz, birçok kişi tarafından iyi ni yetle yerine getirilmiş bir ibadet olabilir. Fakat sonuç yine de anlamadığını tekrar lama ve ne söylediğini bilmeden namaz kılma ol maktadır. Bu yüzden kişinin, anladığı dilde ne söylediğini bilerek iba det etmesi, namazla hedeflenen gayelerin gerçekleşmesi için çok önemlidir. Anlaşılan dilde ibadet ki şinin söylediğinin farkında olması demektir. Bu ise gerçek manada hatırlamanın (zikir) oluşması için zaruridir. Anlaşılan dilde ibadet; bir ruhsat ve bir kolaylık olarak görülmemelidir. Anlaşılan dilde ibadet, kişinin Yaratıcısı ile gerekli olan bağı kurması için olmazsa olmaz bir şarttır. Siz, kitlelerin hepsinin Arapça öğrenemeyeceği ve İs lam ın Arap ırkının dini olmadığı kanaatindeyseniz, bu fikri kabul lenmekte zorlanmamalısınız. Ayrıca 72-Cin Suresi 18. ayete göre namaz kılınan yerlerde Allah dışında kimseye yakarılmamalıdır. Peygamberlerden, evliya zannedilenlerden veya ölmüşlerden yardım istemek Müslüman a yakışmaz. Müslüman bir tek Allah a yalvarır, gücün bir tek Allah ta olduğunu bilir. 398
399 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac namazda rekat sayısı var mı? Kuran ı okuduğumuz zaman Kuran da rekat diye bir kavramın geçmediğini görürüz. Allah istese Kuran da namazların rekat sayı larını elbette belirtirdi. Namazda Allah ın anılması, kıyam, rüku, secde gi bi şartları gördük. Rekattan kastedilen kıyam, rüku ve secdeden oluşan düzenin kaçar defa tekrarlandığıdır. Günümüzdeki uygula maya bakarsak sabaha iki, öğlene dört, akşama üç şeklinde; namazlara ayrı rekatlar biçildiğini görürüz. Oysa rekatların bu şekilde ayrı sa yılarda olması; Namaz kaç rekat istenirse o kadar kılınır; isteyen iki, isteyen dört, isteyen yirmi rekat kılar şeklinde de anlaşılabilir (İs teyen istediği kadar rekat kılınca, yani istediği sayıda kıyam, rüku ve secde yapınca rekat sayısıyla ilgili belirli bir farzlaştırmanın mevcut olmadığı anlamı ortaya çıkar) Demek ki bu ayrı rekatların farzlaştırılma süreçleri de mezheplerin bir yorumu sonucudur. Sahabeler, hatta Peygamber namazlarda bir düzen olsun di ye Kıyam, rüku, secde; yani rekat denilen birim şu kadar olsun şeklinde bir düzenle namaz kılmış olabilirler. Namazlarda şaşırılmamasını sağlayan, toplu ibadetlerde kolaylık getiren bu tip uygulamalar yapılmış olabilir. Oturmuş ve namaza düzen getiren bu tip uygulamaların, özellikle toplu kılınan namazlarda -farz olmadıkları belirlenip- devam ettirilmesinin iyi olacağı, Kuran ın ruhuna aykırı olmayan bu düzenlemelerin gereksiz yere tartışma konusu yapılmaması gerektiği kanaatindeyiz. Fakat bu yapılırken, bu düzen uygulamalarının statüsü bilinmeli ve Kuran ın dinin tek kaynağı olduğu gerçeğine karşı bu düzenlemelerden kaynaklı anlamsız karşı çıkışlar yapılmamalıdır. Nite kim namaza başlarken elleri kaldırıp namaza başladığını göstermek, namaz bitince sağa, sola selam vererek veya bazı mezheplerde elle ri dizlere vurarak namazın bittiğini göstermek gibi uygulamalar da namazlara düzen veren uygulamalardır. Böylesi düzenleyici uygulamalar belli amaçlara yönelik yapılabilir; bu ümmet bu konuda bir sünnet oluşturmuştur, bunun statüsü doğru belirlendikten sonra Kuran ın ruhuna uygun ve yararlı olanların devamına destek olmak gerekir. Kuran da bu uygulamaları yasaklayıcı bir ifade yoktur. Fakat Kuran da geçmeyen bu tür uygulamaları farzlaştırmak 399
400 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN kabul edilemez. Kişi on rekatlı namazı üç dakikada kılabilir, fakat bir rekatlı bir namaz da saatlerce kalıp Allah ı daha çok anabilir. Yani namazda rekat sa yısının temel kriter olması için bir sebep gözükmemektedir. Allah da insanları namazda bu şekilde bir sayıma mecbur etmemiştir. Abdestte su bulunmayınca ne yapılması gerektiğini açıklayan Allah, eğer namazda rekat sayısı şeklinde bir farz olsaydı, onu da açıklardı. Bazıları Nisa Suresi 101, 102, 103. ayetlerdeki savaş zamanı kılı nan namazda, namazın kısaltılmasında bir günah/sakınca olmaması ifadesinden, namazın iki rekat olduğunu çıkarmaktadırlar. Eğer kısaltılmış namaz bir rekatsa, namazın tam olarak kılınması iki rekattır demektedir ler. Peygamber in burada iki gruba namaz kıldırdığı için iki rekat olarak kıldırmasını da delil olarak göstermektedirler. Bizce namazı kısaltmaktan kasıt; rekat olarak kısaltmak değil, zaman olarak kı saltmaktır. Çünkü daha evvel dediğimiz gibi bir rekatlık namaz sa atlerce sürebilir. İki rekat namaz yarım dakikadan kısa bir sürede bitirilebilir. Savaşta düşmanın vereceği zarar kaç secde, kaç rüku yapıldığıyla değil, namazın secdesinin rükusunun vakit olarak ne kadar sürdüğüyle alaka lıdır. Üstelik daha evvel değindiğimiz gibi Kuran da rekat diye bir kavram yoktur. Birçok konuyu rekatlara endeksli düşünmemiz sa nırız geleneksel alışkanlıklarımızdan kaynaklanmaktadır. 4-Nisa Suresi 103. ayetteki Üzerinize bir günah/sakınca yoktur diye tercüme edilen La cunahun ifadesi; Kuran da, kimi yerlerde Müslümanlar ın endişelerini yok etmek için kullanılır. Örneğin 2-Bakara Su resi 158. ayette hac veya umreye gidenlerin Safa ve Merve yi tavaf edebileceğinin belirtilmesi için La cunahun ifadesi kullanılır. Eğer bu ayet olmasaydı da Müslümanlar ın bu bölgeyi tavaf etme sine engel bulunmazdı. Fakat belli ki Müslümanlar ın zihnindeki endişelerin yok edilmesi için La cunahun ifadesi kullanılmıştır. Aynı şekilde Müslümanlar ın namazı kısa kılmasında bir sakınca ol madığı ifadesi namazın belli bir uzunlukta olmasından dolayı değil dir. Uzunluğu belirten böyle bir ayet yoktur. Fakat tahminimiz, sa vaştaki tehlike durumunda namazı çabucak kılan Müslümanların Namazı baştan mı savdık gibi endişeye kapılmalarından dolayı, 400
401 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac savaş halinde namazı kısa kılmalarında bir sakınca olmadığı söylen miştir. Aynı şekilde Bakara Suresi 158. ayette de La cunahun ifa desiyle; Hac da lütuf ve bereket aranmasında bir sakınca olmadığı be lirtilerek bir endişe yok edilmiştir. Bu ifade olmasa yine de Hacda lütuf ve bereket aramak sakıncalı olmayacaktı. Sizce, rekat sayısının, toplu namazlara bir düzen vermesi dışında namazın özüne ne ka dar katkısı olabilir ki? Rekat sayısı kişinin Allah ı daha fazla anma sını sağlayan bir unsur değildir. Kişi namazı daha uzun süre kıla rak Allah ı daha çok anabilir. Sürenin ise rekatla bir alakası yoktur. Namazda Allah ın hatırlanması (zikredilmesi) gerektiği veya namazdan önce abdest alınmasıyla ilgili detaylar anlaşılıyor da rekat adeti niye anlaşılmıyor? Çünkü Allah bunu kullarının inisiyatifine bırakmıştır, bu konuda sınırlamalar yapmak istememiştir. İstese saydığımız tüm diğer detayları veren Allah; tek bir ayetle hem rekat kavramını oluşturabilir, hem de rekatı sayılandırabilirdi. Na sıl ki Allah, dua etmemiz için dakikalar, sayılar belirtmemişse; aynı şekilde namazda da evrensel, mecbur olduğumuz hükümler olarak bahsedilen detayları farzlaştırmamıştır. Zihnimizi bütün önyargı ve alışkanlıklarından arındırırsak ve Kuran ı elimize alıp gelenekler den bağımsız bir şekilde dini anlamaya çalışırsak, sorunlar Allah ın izniyle hallolacaktır. NAMAZDA SES Namazdaki ses konusunda düzenleme şu ayetle verilmektedir: Namazında sesini yükseltme, kısma da, ikisi ortası bir yol tut. 17- İsra Suresi 110 Görüldüğü gibi namazı bağırarak kılmamak gerekir. Ayrıca kelimeleri içinden geçirip, sessiz bir şekilde namaz kılmak da uygun değildir. Bu ayetin tekil şahısla Peygamberimiz e hitap ettiği düşünülebi lir. Peygamber in diğer Müslümanlara namaz kıldırdığı diğer ayet lerden anlaşılmaktadır. O zaman, özellikle topluluğa namaz kıldı ranlar, bağırtılı ses tonuyla namaz kıldırmamalıdırlar. 401
402 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN CUMA (TOPLANTI) NAMAZI Kuran da Cuma (toplantı) namazı, Cuma Suresi ndeki şu ayet lerden anlaşılmaktadır: 9- Ey iman edenler! Cuma günü (toplantı günü) namaz için çağrı yapıldığında Allah ı hatırlamaya (zikretme ye) koşun. Alış verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. 10- Namazı kılınca yeryüzüne dağılın. Allah ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah ı çokça hatırlayın, umulur ki kurtuluşa erişirsiniz. 11- Oysa onlar bir ticaret veya eğlence gördüklerinde ona yönelirler de seni ayakta bırakırlar. De ki; Allah ka tında bulunan, eğlenceden de, ticaretten de daha ha yırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. 62-Cuma Suresi 9-11 Buna göre: 1. Cuma günü (Cuma; hem haftanın bir gününün özel ismidir, hem de top lantı anlamına gelir) çağrı yapılınca iş güç bırakılıp namaza gidilir. 2. Ayetten Cuma nın çalışma vaktinde kılındığını anlıyoruz. Yani gündüz vakti, sabah ile akşam namazının ortasındaki vakitte Cuma namazı kılınmalıdır. 3. Cuma suresinin 10. ayetinden namaz kılınca herkesin işine döndüğünü anlıyoruz. Buna göre Cuma nın tatil günü ol ması şeklinde bir şeyin Kuran da olmadığı anlaşılır. Ayrıca Cuma nın farzı kılındıktan sonraki rekatların ve duaların da Cuma namazının bir bölümü olmadığı görülür. Çünkü namaz sonrası hemen işe dönüldüğü ayetten açıkça anlaşılır. 4. Kuran dan diğer namazların da topluca kılınabileceğini gö rüyoruz. Fakat topluca kılınması mecbur tutulan tek namaz Cuma namazıdır. 5. Cuma namazını kılacaklar için kadın erkek ayrımı yoktur. Aslında hadislerde bile böyle bir ayrım yoktur. Birçok ha diste bile erkeklerle 402
403 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac kadınların topluca Cuma namazı kıldı ğı söylenirken, Emevi döneminin keyfi uydurmalarıyla Cuma na mazının sırf erkeklere farz olduğu uydurulmuştur. 9. ayetten de anlaşıldığı üzere namaza çağrı yapıldığında Al lah ın hatırlanması için toplanılır. Bu süre içinde Kuran ın anlattığı şekilde din anlayışına uygun izahlar yapılmalıdır. Allah ın hatırlan ması dışındaki izahlardan, hurafelerden uzak durulmalıdır. Müslümanlar Allah ı hatırlamak için toplanırken; mezhepçi anlayışların uydurmalarıyla dolu hadis kitaplarının, ilmihallerin izahlarıyla karşılaşmamalıdırlar. Bu yüzden Cuma hut belerinin, özellikle, Kuran ın, hutbeyi dinleyen topluluğun anlayacağı dildeki çevirisinin okunmasıyla gerçekleşmesinin en iyi ve en yararlı çözüm olacağı kanaatindeyiz. SAVAŞTA NAMAZ Nisa Suresi 101, 102, 103. ayetlerde savaştaki namazın açıklan dığını görüyoruz. Namazın kapsadıkları başlığında buna değinmiştik. Bu ayetlere göre kafirlerin Müslümanlara zarar verme tehlikesi varsa, namazın kısa bir şekilde kılınmasında bir sakınca olmadığını anlarız. Bu tarz bir tehlikede bir grup namazı kılar, diğeri bekler. Sonra diğer grup gelip namazı kılar ve bu sırada da ilk grup bekler. Namazı kılanlar silahlarını bırakmaz ve kafirlere koz verilmez (yağ mur, hastalık, yaralanma gibi durumlarda silah bırakılabilir). Na maz bitince Allah anılır. Normal zamanda, bu tarz şeylere (nöbetle şe kılma, silahları bırakmama) gerek kalmadan, namaz düzgün bir şekilde kılınmaya devam edilir. Kuran ın savaşta namaz hakkında açıklama getirmesi, hayatta karşımıza çıkması ender olan durumlarda bile, Kuran da, gerektiğinde açıklamalar getirildiğinin önemli bir delilidir. Bu yüzden, her gün namazda yerine getirilmesi gerekli olan farzları, Kuran dışında aramamamız gerektiğini; Kuran ana konuları anlatıyor, farzlardaki detaylar ise diğer kaynaklarda izahlarının geçersiz olduğunu anlamamız gerekir. 403
404 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN KORKU HALİNDE NAMAZ Kuran da namazla ilgili gerekli detayların olduğunun diğer bir delili korku durumları nda namaz ibadetini nasıl devam ettirmemiz gerektiğinin bile açıklanmış olmasıdır. Müslüman nüfusun az bir bölümünün, hayatlarındaki sınırlı sayıda durumda karşılarına çıkacak olaylarda ne yapmaları gerektiğini söyleyen bu ayet; Müslümanlar ın hepsinin her günkü ibadetleriyle ilgili konularda bir eksiğin Kuran da bulunmadığı iddiamızı desteklemektedir. Eğer bir korku, endişe olursa ne yapılacağı Kuran da şöyle geçer: Eğer korkuyorsanız; yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvene kavuştuğunuzda Allah ı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi hatırlayın (zikredin). 2-Bakara Suresi 239 Görüldüğü gibi Kuran da, zor durumlarda bile namazın vaktinde kılınması buyurulmuştur. Su bulunamazsa yeryüzünün tamamını kaplayan toprakla teyemmüm edilir; korkulacak bir durum varsa bir bineğin üzerinde veya yaya olarak kişi Allah ı zikreder. Namazın hareketlerini tam yapamazsa da, bu hareketlere yaklaşık hareketlerle namazı kılar. Fakat namaz terk edilmez. Kuran, namazı asla terk edilemeyecek bir ibadet olarak su nar ve mazeret durumları için kolaylıklar sağlayarak, bu durumlar da bile namazın devamını, böylece de namazın temeli olan Allah ın hatırlanmasının (zikrinin) devamını sağlar. cenaze namazı Kuran da Cenaze namazı kılın şeklinde bir ifade yoktur. De mek ki cenaze namazı kılmak farz değildir. Fakat 9-Tevbe Suresi 84. ayette Peygamber e ihanet edenlerin ardından cenaze namazı kılınmaması, mezarlarının başında durulup onlara destek verilmemesi belirtilir. Demek ki Peygamber e -dinimize- ihanet etmemiş Müslümanlar ın cenaze namazlarının kılınabileceği, onların mezarlarına gidilip, destek verilebileceği anlaşılır. Ölenin arkasından 404
405 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac Allah ı anacak ibadetler yaparak; namaz kılarak, Kuran okuyarak ve dua ederek ölüyü toprağa vermek, İslam ın ruhuna uygundur. İslam da yerleşmiş bu uygulamaları devam ettirmek elbette güzeldir. Fakat Kuran da yer almayan kabir sorgusu, kabir azabı ve kabir mükafatı gibi uydurma kavramlara göre şekillenen; İmam ın ölüye mezarında kabir sorgusunda yardımcı olması için bir şeyler ezberletmesi (telkin vermesi) gibi Kuran a aykırı uygulamaların da cenaze törenleriyle ilgili uygulamalardan çıkarılması gerekir. (Öldükten sonra verilen telkin e Ehli Sünnet içinden de bazı muhalefetler olmuştur, fakat bu uygulamanın yaygın olduğunu hatırlatmalıyız.) namaza çağrı (ezan) Kuran da namaz için çağrı yapıldığını, kafirlerin ise bu çağrıyı alaya aldıklarını görüyoruz. Kuran, namaz için belirli bir çağrıyı farzlaştırmamıştır. Amaç namaz için kişilerin toplanmasıdır ki bu nun için gereğinde çağrı yapılır. Cuma namazı, toplu kılınması söy lenen bir namaz olduğu için Cuma namazına çağrı yapılır (62-Cuma Suresi 9). Çağrının nasıl yapılacağı belirtilmediğine göre çağrı nın (ezanın) dili ve şekli yapısı Müslümanlar ın inisiyatifindedir. Esas olan çağrının yapılmasıdır. Çağrı (ezan) en iyi na sıl gerçekleşip, kişiler nasıl bir araya getirilecekse, hoparlörlü veya hoparlörsüz, o şekilde yapılır Aktarılan hadislerde de ezanın vahiy sonucu veya Peygamber in emri ile oluştuğu ifade edilmez. Hadislere göre namaza erken gelenler işlerinden geri kaldıkları, geç gelenler ise namazı kaçırdıkları için ya kınıyorlardı. Bunun üzerine namaza nasıl çağrı yapılabileceği ile ilgili değişik görüşler ortaya atıldı. Sonunda görülen bir rüya üzerine bu günkü gibi insan sesinin kullanılması suretiyle ezanda karar kılındı (Bakınız Ebu Davud, es Sünen, 1/16). Hadislerde anlatılanlara göre Peygamber bu rüya için İnşallah hak rüyadır demiştir. Yine ha dislere göre Bilal kendi inisiyatifiyle sabah namazında Es Salatu Hayrun Minen Nevm (Namaz Uykudan Hayırlıdır) ifadesini ekle miştir. Görüldüğü gibi hadisleri tarafsız bir şekilde okuyan bir kişi; 405
406 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Peygamberimiz in döneminde, ümmetin ihtiyaçlarına yönelik bir şekilde, ezanın mevcut şeklinin kabul edildiği sonucuna varır. Eğer ezanın mevcut şeklinin emir olduğu hadisten çıkacaksa, Peygamber in Bu böyledir, böyle ezan okuyun diye emretmesi gerekmez miydi? Dini emir olan bir konuda ise Bilal in ezana bir cümle eklemesi düşünülemezdi. Gerçi biz Kuran da açıklanmayan her şeyin kendi inisiyatifimize bırakıldığını, hadislere atıfa gerek duymadan, Kuran a dayanarak söylüyoruz; fakat mezhepçi yaklaşımı benimseyenlerin, ezanın mevcut şeklini adeta farz gibi sunmaları üzerine ezanın nasıl oluştuğunun anlatımını aktardık. Bilal in ezana kendi keyfince cümle eklemesi, yani ezanı değiştirmesi mümkün oluyorsa; ezanın mevcut şeklinin bir farz değil, bu ümmetin yerleşmiş güzel bir sünneti olduğunu düşünmek gerekmez mi? Ezanın mevcut formunu değiştirmenin gerekip gerekmediği tartışılabilir, ama buna karar vermenin bizim inisiyatifimizde oldu ğu, bu hususta farklı kararların mümkün olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bize göre, İslam dünyasında aynı şekilde okunan ezanı değiştirmemek; İslam ümmetinin bu ortak sünnetini bozmamak gerekir. Bu konuda yapılan girişimler gereksiz tartışmalar çıkarmanın ötesine gitmeyecektir. Fakat ezan okunmasının yasak olduğu ülkelerde namaza çağrı; ışık yakarak, mail yollayarak veya herhangi başka bir şekilde yapılabilir. Böylece ezanın farz olan bir kalıbı olmamasının getireceği esneklikten yararlanılır. namazdan sonra allah ı hatırlamak Namazı bitirdiğinizde Allah ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken hatırlayın (zikredin). 4-Nisa Suresi 103 Namazı bitirdiğimizde de Allah ı hatırlamalıyız. Namazdaki oturuşlar namazın bir bölümü değildir. Tahminimiz bu ayete ve secdelerden sonra da Allah ın hatırlanmasını söyleyen 50-Kaf Su resi 40. ayetindeki gibi ayetlere 406
407 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac binaen namazın sonunda oturuşlar oluşmuştur. Bu oturuşlarda namazdan sonra Allah ın hatırlanması nı söyleyen ayetlerin hükmünü yerine getirebiliriz. Fakat bu anma yı ayakta veya yan yatarak da yapabileceğimizi ve oturmanın nama zın bir bölümü olmadığını bilelim. sonuç olarak: CAMİLERDE KILINAN NAMAZ NASIL OLMALI? Ku ran namaz adına tüm detayları verir. Namazın vakitleri, namaz için abdest alınması, kıyam, rüku, secde, namazın Allah ın hatırlanması için kılınması, namazın gösteriş için kılınmaması gibi gerekli olan her şey açıklanmıştır. Açıklanmayan konular unutulmuş de ğil, Allah ın farzlaştırmak istemediği konulardır. Allah namazı öv müştür. Şu anda camilerde kılınan namazlarda şeklen Kuran daki tüm unsurlar yerine gelmektedir. Fakat mezhepçilerin farz veya sünnet olduğunu iddia ettikleri birçok husus Kuran da geçmemek tedir. Mezheplerde olan detayları Kuran da bulamayanlar Bak Ku ran eksik, mezheplerin izahı olmazsa, biz nasıl namaz kılacağız demektedirler. Böylece mezheplerini Kuran ın üstünde bir yere ko yan bu kişiler, akılları sıra Kuran ı mezheplerine denetlettirdikleri nin farkında değildirler. Oysa bu şahıslar, mezheplerdeki namaz izahlarını Kuran a denetlettirmeli; Kuran da geçmeyen namaz ile ilgili izahların farz olamayacağını bilmelidirler. Allah ın baldırını açtıran, dünyayı balık ve öküz üzerine koyan, kadınları er keklerin cerahatli vücutlarını yalasalar da haklarını ödeyemeyecek varlıklar olarak gören uydurma hadislere dayalı mezhepler hangi konularda isabetlidirler ki, namaz konusunda isabetli olmalarını bekleyelim? Harici, Mutezile, Şii kaynaklarının namaz vakitleri ve namazın kimi uygulamaları hakkındaki Ehli Sünnet mezheplerden değişik görüşleri, zaten na maz konusuna yanlış yorumların karıştığını, bu konunun baştan incelen mesi gerektiğini göstermektedir. Kitabımızda mezheplerle, mezheplerin dayandığı hadisler le ilgili açıklamalarımız, mezheplerin nasıl güvenilmez olduğunu ortaya koymaktadır. 407
408 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Bu yüzden dinin diğer unsurlarını, nasıl mez hepleri bir kenara bırakıp Kuran dan anlamalıysak, aynı şey namaz için de geçerlidir. Bir hadise göre Peygamberimiz in yakın arkadaşı Enes bin Ma lik, Emeviler döneminde yapılan tüm bozulmalarla beraber nama zın da bozulduğunu görmüş ve O mescitlerde kılınan namaz Peygamberimiz in bize öğrettiği namaz değildir. Emeviler bir yığın uy durmayla namazı tanınmaz hale getirdiler demiştir (İbni Kayyum Zad ül Mead 1/222). Dinin temeline hadisleri koymak isteyenler bu hadise ne diyeceklerdir? Bütün bu izahlarımızla beraber, şu anda camilerde kılınan namazların ve ezanın değiştirilmesi gerekmediğini, hatta İslam âleminde ortak bir kabule dönüşmüş bu konudaki düzenlemelerin birçoğunun muhafazasının yararlı olacağını vurgulamak istiyoruz. Ezanın bütün İslam âleminde aynı şekilde okunmasının, namazın bütün camilerde birbirine çok benzer şekilde kılınmasının yararlı birçok fonksiyonu vardır. Bu sayede Arapça ezanı duyan birçok kişi namaza çağrıldığını hemen anlamakta, ezanın ortak ve Kuran a uygun sözleri, Müslümanlar arasında birlik hissi uyandırmaktadır. Namazın belli bir formda camilerde kılınması ise muhtemel kargaşaları önlemektedir. Örneğin daha önce vurguladığımız gibi namazların çok uzun kıldırılması suretiyle namazdan sonra işine gitmesi gereken cemaate sorun çıkartılmasının önüne geçilmektedir veya baştaki tekbirle namaza başlandığı, sondaki selamlarla namazın bittiği anlaşılarak, topluca kılınan namaza sonradan yetişen kişi, bunlara göre kendini ayarlamaktadır. Önemli olan Kuran da farz kılınmayanların farz olduğunun ve Kuran ın yetersiz olduğunun iddia edilmemesidir. Yoksa Müslümanlar ın muhakkak Kuran dışında bir takım kararları ve düzenlemeleri olmuştur, olacaktır ve -Kuran a aykırı olmamak kaydıyla- olmalıdır da. Kuran dan, Peygamber in yakınındaki Müslümanlar ın, kendilerine farz olmayan ibadetleri de yaptıklarını anlamaktayız. Bu konuda verdiğimiz örneği bir daha hatırlayalım. Müzemmil Suresi 20. ayette; Müslümanlar dan bir grubun, Peygamber le beraber; bazen gecenin üçte birini, bazen yarısını, bazen üçte ikiden eksiğini ibadetle geçirdiğini okuyoruz. Eğer bu ibadetler, Müslümanlar dan hepsine farz olsa, Müslümanlar dan bir grup değil, hepsi ibadete katılırdı. Eğer bu 408
409 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac ibadetlerin belli katı bir formu olsa, bazen gecenin üçte ikiye yakını, bazen üçte biri ibadetle değerlendirilip, farklı uygulamalar sergilenmezdi. Bu ibadetler gerçekleştirilirken, gece vaktinde nerede, hangi saatte toplanılacağına karar verip uygulamak da şahsi inisiyatif ile -farz veya vacip olmayan- bir düzenleme yapmaktır. Bir araya gelince kimin Kuran okuyacağına, Kuran ın neresinden başlanıp, neresine kadar okuma yapılacağına karar vermek de bir düzenleme gerektirir. Müzemmil Suresi 20. ayette geçen ibadetler yapılırken elbette böyle düzenlemeler olmuştur ama hiç kimse bunların farz olduğunu iddia etmemiştir. Ortaya çıkan sorun, namazlarla ilgili birçok hususta aynı yolun benimsenmemesi, Kuran da olmayan kimi düzenlemelerin farzlaştırılması olmuştur. Sonuçta Peygamber döneminde ve sonrasında Müslümanlar, birçok farzı uygularken ve belli formda farzlaştırılmamış ibadetleri kendilerince bir formda yaparken, kaçınılmaz olarak kendi inisiyatifleri ile belli düzenlemeler oluşturmak durumundaydılar. Toplumun birlikteliği, sosyolojik bir gereklilik olarak bir takım düzenlemeler gerektirir. Burada önemli soru şudur: Değişmeyen farzlar hangileridir, düzen için inisiyatiflere bağlı yapılan tarihsel uygulamalar hangileridir? Bu soruya Kuran da anlatılan İslam ın yaklaşımıyla verilecek cevap açıktır: Kuran da farzlaştırılanlar farzdır, geri kalan uygulamalar düzen için oluşturulmuş uygulamalardır. Farzlar (örneğin sabah namazı kılmak, namazda secde etmek) evrensel, kıyamete kadar geçerli, değiştirilemeyecek ibadetlerdir. Düzen olarak yapılan uygulamalar (örneğin namaza tekbirle, elleri kaldırarak başlamak) ve nafile ibadetler ise (Kuran da geçmeyen teravih gibi namazlar) evrensel, kıyamete kadar geçerli, değiştirilemeyecek uygulamalar olmamakla beraber, bunlarla eğer Müslüman ümmete Allah ın daha çok anılacağı ortamların oluşturulması gibi bir katkı sağlanıyor, yararlı bir fonksiyon yerine getiriliyorsa, uygulanmaya devam edilmeleri yararlı olacaktır. Namaza tekbirle, elleri kaldırarak başlamak namaza düzen verdiği gibi; teravih, bayram namazı gibi farz olmayan namazlar, Müslümanlar ın bir araya gelmesine ve Allah ı daha çok anmalarına katkıda bulunur Kuran da geçmeyip, mezheplerce farzlaştırılmış veya gelenekselleştirilmiş birçok hususun, iyi niyetlerle başlatılmış düzenlemeler ve uygulamalar 409
410 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN olduğu, sonradan bunların farzlaştırıldığı veya gelenekselleştirildiği kanaatindeyiz. Muhtemeldir ki, hem öğlen hem ikindi namazlarının düzenli olarak iki ayrı vakit olarak topluca kılınma sebebi; 30-Rum Suresi 18. ayette vurgulandığı gibi hem günün sonunda hem öğlen vakti Allah ı övmek/ hamd için olmuştur. Toplu kılınan namaz içinde topluca bu övgüyü/hamdi gerçekleştirmekle, günlük koşturmalarda insanların bunları unutmaması hedeflenmiş olabilir. (Buna göre, Kuran da bu iki vakitte övgü/hamd şeklinde geçen ifade, sonradan iki ayrı farz namaza -Sunnilik te- çevrilmiştir.) Kuran da, geceleri kıyam ve secde edenleri övenlerle ilgili ifadelere uygun bir yaşantının, bir düzen içinde uygulanma isteğinin yatsı namazının da farzlar listesine eklenmesine sebep olduğunu tahmin edebiliriz (25-Furkan Suresi 64; 39-Zümer Suresi 9). Özellikle Türkiye de -diğer birçok Müslüman ülkede okunmaz- namazdan sonra okunan tesbihatın da (33 er kere Subhanallah, Elhamdulillah, Allahuekber denilen), Kuran da geçen, namazlardan sonra Allah ın hatırlanmasıyla ilgili ifadelere (4-Nisa Suresi 103) uygun hareket edilmesine bir düzen vermek için gelenekselleştirildiğini tahmin edebiliriz. Camilerin çoğunda namazlarla ilgili uygulanan format Kuran a uygundur ama Kuran ın, belirlenen bu düzeni açıklamadığı bilinerek, bu düzeni takip edeceklerin, uygulamalarını devam ettirmeleri gerekir. Müslümanlar ın birliği ve Allah ı daha çok anmaları Kuran da övüldüğüne göre, buna katkı sağlayan, ibadetlere düzen getiren hususların muhafazası faydalı olacaktır. Fakat bu yapılırken, nafile ibadetlerin ve Kuran da belirtilmeyen düzene katkısı bulunan unsurların, Kuran da açıklanmayan her şey gibi farz olmadığı da mutlaka tespit edilmelidir. Kuran da geçmeyen bu nafileler ve düzenlemeler, muhafaza edilecekse bile, bunların varlığı, Kuran ın dinin tek kaynağı olarak yeterliliğine karşı bir argüman olarak kullanılamaz. Farz olmayan hususların evrensel hükümler olmadığı unutulmamalı, böylece dindeki mevcut esneklikler muhafaza edilmelidir. Örneğin daha önceden verdiğimiz misalleri hatırlayabiliriz; ezanın (namaza çağrının) genel uygulanan formuyla okunmasının yasak olduğu ülkelerde Müslümanlar, ezan yerine cep telefonuyla mesaj göndererek veya minarenin üstünde ışık yakarak namaza çağrı yapabilirler; namazı uzun kılmak isteyen bir topluluk, rüku ve secdelerde 410
411 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac 3 er kere Subhane Rabbiyel Azim ve Subhane Rabbiyel Ala demek yerine rükuda ve secdede uzun sureler okuyabilirler, genel uygulamaya fazladan rekatlar ilave edip namaz kılabilirler Kısacası camilerde kılınan namazların ve okunan ezanın mevcut formunun muhafazası faydalı olacaktır. Sosyolojik gereklilikler, Kuran da açıklanmayan kimi hususlarda Müslümanlar ın düzenleme yapmasını gerektirir. 73-Müzemmil Suresi 20. ayetten anladığımız gibi, Peygamber döneminden başlayarak Müslümanlar, kendi inisiyatifleri doğrultusunda düzenlemeler yapmışlar, nafile ibadetler gerçekleştirmişler, ibadetlerinde belli bir formu farzlaştırılmayan hususları kendi görüşlerine göre şekillendirmişlerdir. Sonradan gelen mezhepçiler, şahsi inisiyatifler ile belirlenen ve düzen sağlayan tarihsel hususların bir kısmını farzlaştırmış, vacipleştirmiş, gelenekselleştirmiş ve evrensel ilkelere çevirmeye kalkmışlardır. Mezhepçi görüşü Kuran ın süzgecinden geçirerek neyin farz, neyin inisiyatiflerle oluşturulmuş insani düzenlemeler olduğunu anlayabiliriz. Kuran ın yeterliliği ilkesini kabul etmeyenlerin, Peygamberin ve sahabelerin farzlarla beraber nafileleri de içeren uygulamalarından neyin farz, neyin nafile ve düzen için oluşturulmuş uygulamalar olduğunu ayırt etmek için hiçbir rasyonel, objektif kriterleri yoktur. Bu ayırt etme işlemi sadece Kuran ın otoritesine başvurularak gerçekleştirilebilir. Bahsedilen uygulamaların içinde Kuran ın ifadelerine ve ruhuna aykırı olanların uygulanmasına elbette son verilmelidir. Fakat Kuran da yer almayan hususlardan, Müslümanlar ın Allah ı daha çok anmasına ve ibadetlerini düzenli- kargaşasız bir şekilde yapmalarına hizmet edenler ise, farzlaştırılmadan, muhafaza edilmelidir. Camilerde şu anda kılındığı formuyla namazın ve okunduğu formuyla ezanın da şekli -bizce- muhafaza edilmesi gerekenlerdendir. kuran daki zekat Kuran da malların, maddi değeri olan varlıkların Allah yolunda sarfedilmesi zekat, sadaka, infak gibi kelimelerle, kimi zaman da Yoksulu yedirin gibi ifadelerle (örneğin 74-Müdessir Suresi 44) veya mallarla Allah 411
412 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN yolunda mücadele etmeden (örneğin 4-Nisa Suresi 95) bahsedilmesiyle anlatılır. Kuran da birçok ayette anlatılan bu ibadet, dinimi ze göre en temel vazifelerimizden biridir. Kuran daki birçok ayette mallarımızdan sarfetmemiz anlatıl mıştır. Fakat hiçbir ayette Kuran a göre zekatın miktarı 1/40 tır diye bir ifade yer almaz. Kuran da birçok ayette anlatılan bu konu da, eğer 1/40 şeklinde bir ölçü evrensel ve belirlenmiş olsaydı, hiç şüphesiz Allah bu nu kitabında açıklar, bizi yalanlarla dolu başka kitaplara muhtaç et mezdi. 1/40 şeklinde oran getiren mezheplerin bu yargısı, halkın birçoğu tarafından dinin oranı sanılmaktadır. Oysa bu oran, Kuran da geçmediği gibi, mezheplerin tek ölçüsü de değildir. Mezhepler al tın, gümüş para gibi değerlerin zekat oranını 1/40 olarak öngörmüşlerdir. Mezheplere göre tarladaki ürünün zekatının ölçüsü, koyunun zekatının öl çüsü gibi oranların hepsi birbirinden farklıdır. Mesela tarladaki ürünün zekatı 1/10 dur. Eğer suyu taşıyarak tarlanıza getiriyorsanız bu öl çü 1/20 ye düşer. Yani Kuran da geçmeyen ve tarihsel kanaatlerden ibaret birçok ayrı oran evrensel dini ölçülere çevrilmiştir. Üstelik bu oranlar, kimi hususlarda mantıksızdır. Niye çiftçilik yapan kişi ürününün 1/10 unu verecekken, altını, gümüş kazanan biri 1/40 ı gi bi bir oranla, çiftçilerin dörtte birini versin? Çiftçiler tüccarlardan daha mı zengindirler, yoksa çiftçilik tüccarlıktan çok daha avantajlı bir meslek midir? Kuran da geçmeyen ölçüleri uyduran ların, uydurduklarında evrensel dini ölçü olacak bir basiret görülmemektedir. Kuran la yetinmemenin sonucu bu konuda da felaket olmuştur. Kuran da geçen infak kelimesinin Türkçe karşılığı harca mak, sahip olunan mallardan vermek tir. Kuran da geçen bu keli me Türkçe deki harcama kelimesi gibi hem Allah yolunda harca mayı, hem de bunun dışındaki harcamaları ifade eder. Genelde Allah yolunda harcamayı ifade etmek için kullanılmış olan bu kelime, Allah yolundan alıkoymak için yapılan harcamalar için de kul lanılmıştır (Bakınız: 8-Enfal Suresi 36). Oysa sadaka kelimesi hep Al lah yolunda harcamalar manasında kullanılır. Sadaka kelimesi kökünde doğrulama manasına sahiptir. Allah yolunda yapılan harcamaların, Allah ın hükümlerine inanmanın ve bu hükümleri doğrulamanın bir sonucu olması; sadaka kelimesinin bu kullanılış tarzına sebep olmuş 412
413 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac olabilir. Zekat kelimesi ise temizlenme manası taşır. Kuran da zekat kelimesi sahip olunan değerlerden başkalarına vererek temizlenme manasında kullanılır. Nitekim 9-Tevbe Suresi 103. ayetten sadaka vermenin, temizlenme yani zekat olduğunu anlayabiliriz. Zekat ı, sadaka yı da kapsayan daha geniş anlamlı bir kavram olarak düşünebiliriz. Bu anlayışa göre zekat, sahip olunan tüm imkanlardan vererek temizlenmeyi gerektirir. Yani kişi mallardan vererek zekat vazifesini yerine geti receği gibi, sahip olduğu bilgisinden başkalarını faydalandır makla da zekat vazifesini yerine getirmiş olur. Kuran, sahip olduğu muz mallardan ve maddi değerli varlıklardan kimlere vereceğimizi şu ayetleriyle açıklar:...yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, özgürlü ğe kavuşma gayretindekilere veren... 2-Bakara Suresi 177 Sana neyi infak edeceklerini (harcayacaklarını) sorarlar. De ki: Hayır olarak infak edeceğiniz (harcayacağınız) anne, baba, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlaradır. Hayır olarak yaptıklarınızı şüphesiz Allah bilmektedir. 2-Bakara Suresi 215 Kendilerini Allah yoluna adayan yoksullar içindir ki yeryü zünde dolaşmaya güç yetiremezler. Onurlarından dolayı, bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanır sın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayır olarak infaklarınızı (harcamalarınızı) şüphesiz Allah bilmektedir. 2-Bakara Suresi 273 Sadakalar, Allah tan bir farz olarak yalnızca şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, görevli olanlar, kalpleri ısındırılacak lar, özgürlüğünü kaybetmişler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmış kişi. Allah bilendir, hakimdir. 9-Tevbe Suresi 60 413
414 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Görüldüğü gibi ayetlerden, Allah için yapacağımız harcamala rın, sadakaların kimlere gideceğini anlıyoruz. Allah yolunda yapıla cak harcamanın miktarına gelince, bu soru Kuran da sorulmuş son ra da cevabı verilmiştir: Ve sana neyi infak edeceklerini (harcayacaklarını, verecek lerini) sorarlar. De ki: Bağışladığınızı. Böylece Allah size ayetlerini açıklar, umulur ki düşünürsünüz. 2-Bakara Suresi 219 Görüldüğü gibi Allah neyin harcanacağı sorusuna Kuran da ce vap vermiştir. Bu cevap ne 1/40 tır, ne de 1/10 dur, ne de başka ra kamsal bir orandır. Birçok kişi eğer Kuran çevirilerini incelerse bağışladığınızı diye yaptığımız çevirinin ihtiyaçtan artanı diye çevrildiğine de rastlayabilir. Tahminimiz bu, Kuran çevirilerinde bir birini taklit ederek yazmanın ve burada geçen kelimenin Kuran ın diğer yerlerinde nasıl geçtiğini araştırmamanın neticesidir. Burada bizim bağışladığınızı diye çevirdiğimiz ve diğer bazı çevirilerde ihtiyaçtan artanı diye çevrilen kelime afv dır. İsteyen aynı keli menin geçtiği; 2-Bakara Suresi 187, 3-Ali İmran Suresi 152, 3-Ali İmran Suresi 155, 5-Maide Suresi 95, 5-Maide Suresi 101, 9-Tevbe Suresi 43, 42-Şura Suresi 40, 64-Teğabun Suresi 14 ayetlerini inceleyebilir. Tercümelerde bu ayetlerdeki aynı kelimenin karşılı ğını affetmek ve bağışlama olarak bulacaksınız; fakat ihtiyaç tan artanı şeklinde bir manaya rastlamayacaksınız. Aynı kelime Türkçe ye de affetmek şeklinde girmiştir. Ayetten gönlümüzden kopanı, isteyerek ayırdıklarımızı vermemiz anlaşılmaktadır. Bu ayet yapılan harcamaların gönül rızası ile gerçekleşen harca malar olduğunu gösterir. Bu yüzden kişinin, ekonomik hayatında vermeye zorunlu tutulduğu vergi, KDV gibi harcamaları ile infağı (sadakayı) gerçekleştirdiğini düşünmek hata olur. Allah yolunda ya pılan harcamalar gönül rızası sonucudur, ekonomik mecburiyetler, zorla alınmalar buna dahil edilemez. Kuran ın mallarımızdan, Al lah ın rızık olarak verdiklerinden harcamamızı söyleyen birçok aye ti vardır. Kuran da cimrilik kınanmış ve Allah ın verdiklerinden yi ne Allah rızası için sarfetmemiz söylenmiştir. Kuran, özel mülkiye ti helal kılmış, fakat Allah ın tüm nimetlerin sahibi olduğu bilinci 414
415 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac ile kulların, Allah ın verdiklerinden sarfederek sosyal adaleti sağla malarını istemiştir. Kuran bize yoksulların malımızda hakkı oldu ğunu öğretmekte (70-Mearic Suresi 24,25) ve sadaka ile bizim yok sulların bu hakkını kendilerine teslim edip temizlendiğimizi (zekat verdiğimizi) anlatmaktadır: Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp onda eşit hale gelmiyor. Allah ın nimetini inkar mı ediyorlar? 16-Nahl Suresi 71 Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler ve Allah ın yolun dan alıkoyarlar. 9-Tevbe Suresi 34 Mallarını Allah yolunda harcayacak kişi, malların gerçek sahi binin Allah olduğunu unutmayacak, bu konudaki tüm Kuran ayet lerini göz önünde bulunduracak ve dinimizin çok önem verdiği bu ibadeti gerçekleştirecektir. Yukarıdaki ayetlerden anlayabileceği miz gibi ideal olan herkes birbiriyle eşit seviyeye gelene kadar ver me faaliyetinin devamıdır. Sosyal adalet dengesizliğini yaratan hırsla para yığma alışkanlığı, dinimizce hiç hoş karşılanmamaktadır. Ayrıca 9-Tevbe Suresi 34. ayetindeki ifadeyi göz önünde bulundurarak; zekatımızın, harcamalarımızın sahtekar din adamlarına gitmeme sine, onların mal yığıcılığının aracı olmamasına da dikkat etmeli yiz. Bu ibadette, herkes kendi bütçesine göre elinden geleni yapmalıdır: Geniş imkanı olan bu geniş imkanından harcasın. Rızkı kı sıtlı tutulan da Allah ın kendisine verdiği kadarıyla versin. 65-Talak Suresi 7 Allah kendi rızası için harcamalarımızın gizli de, açık da olabileceğini söyle mekte, fakat gizli şekilde vermeyi üstün tutmaktadır:... Kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak infak ederler (harcarlar)... 13-Rad Suresi 22 415
416 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN Sadakaları açıktan verirseniz ne iyi, fakat gizleyip fakirlere verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. 2-Bakara Suresi 271 Bu harcamaların yapılmasında Allah rızası dışında yollara sapı lıp; gösteriş yapılmaması ve verilenin başa kakılmaması da Kuran da geçer: 262- Mallarını Allah yolunda harcayıp, sonra da harcama ların peşinden başa kakıp eziyet vermeyenlerin ödül leri Rableri katındadır. Onlara korku yoktur ve tasalanmayacaklardır onlar. 263- Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah cömerttir, yumuşak davranandır. 264- Ey iman edenler! Allah a ve ahiret gününe inanmadı ğı halde insanlara gösteriş olsun diye malını infak eden (harcayan) kişi gibi sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın. 2-Bakara Suresi 262-264 9-Tevbe Suresi 91 ve 92. ayetlerden, harcayacak bir şey bulamayanların üzerinde herhangi bir sorumluluk olmadığı anlaşılmaktadır. 2-Bakara Suresi 267. ayette ise düzgün mallardan harcama yapmamız, tiksinilecek şeyleri infak etmememiz gerektiği anlatılır. Kuran servet sahiplerine, mallarında fakirlerin hakkının olduğunun, malın gerçek sahibinin Allah olduğunun dersini verir. Tarihin belli bir anında verilmiş tarihsel hükümlerin, evrensel dini hükümler gibi sunulmasındaki felaket zekat konusunda da kendisini göstermektedir. Şahsi ve tarihsel kanaatleri din gibi sunanlar, Kuran da olmayan zekat ölçülerinin yanında, bir malın bir kişide en az bir sene kaldığında zekat ve rilmesi gerektiği gibi hükümler de getirmişlerdir. Oysa günümüzde, büyük holding sahiplerinin birçoğu bile parasını bir sene bir yerde bekletmemekte, sürekli işlerinde sermaye olarak döndürmektedir ler. Borçlu zekat veremez veya mal üretiminde kullanılan mallardan ze kat verilmez gibi Kuran da olmayan prensipler düşünülürse; kre diyle iş yapan holdingciler, 416
417 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac üretim aracı fabrika olan fabrikatörler, aşağı yukarı hiç zekat vermeyecek, fakat çiftçi ürününü topladığında bunun 1/10 unu, ev hanımı sahip olduğu altının 1/40 ını her sene zekat ola rak verecek demektir. Mezhepçilerin bir diğer izahına göre binek için ze kat verilmez. Bu izaha göre milyarlık arabası olanlar zekat verme yecek ama 10 kilo domates toplayan 1 kilosunu verecektir. Kuran ın verdiği esnekliğin kaldırılması hoş görülemeyeceği gibi, Kuran ın bir farzının uydurma izahlarla yok sayılması sonucunu doğuracak izahlar da hoş görülemez. Daha doğrusu Kuran dışı olanın, yani insani olanın, Allah tan olan ile karıştırılması asla hoş görülemez. Bu gayretin sonucunda ortaya çıkan felaket tablosu ortadadır. Kuran, diğer konuları olduğu gibi, mallarımızı nasıl harcayacağımızı ve kimlere yardımlar yapmamız gerektiğini de tam ve eksiksiz bir şe kilde açıklamıştır. Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça asla iyiliğe eremezsi niz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir. 3-Ali İmran Suresi 92 KURAN DAKİ ORUÇ Kuran-ı Kerim de Bakara Suresi nin 183, 184, 185 ve 187 numa ralı dört ayetinde oruçla ilgili tüm bilgiler verilir. Bu dört ayeti in celeyen kişi Ramazan orucuyla ilgili bilmesi gereken her noktayı öğrenir. Bu ayetler şöyledir: 183- Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sizin de üzerinize yazıldı. Umulur ki sakınırsınız. 184- Sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta veya yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Zorlukla dayananlar, fidye olarak bir yoksulu doyurmalıdırlar. Kim gönülden bir hayır yaparsa, bu kendisi için daha hayırlıdır. Oruç tutmanız, bilirseniz sizin için daha hayırlıdır. 185- Ramazan ayı ki; insanları doğru yola ileten, apaçık ve ayırt edici olan Kuran onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya tanık olursa, onda oruç tutsun. Hasta ya da yolculukta 417
418 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN olanlar, tutamadıkları gün sayı sınca diğer günlerde tutarlar. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bu, sayıyı tamamlamanız, sizi doğru yola ilettiğinden dolayı Allah ı yüceltmeniz içindir. Umulur ki şükredersiniz. 187- Oruç gecesi kadınlara yaklaşmanız helal kılınmıştır. Onlar sizin giysiniz, siz de onların giysilerisiniz. Al lah sizin benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tevbelerinizi kabul edip, sizi bağışlamıştır. Artık onlara yaklaşın ve Allah ın sizin için yazdığı şe yi arayın. Tan yerinde beyaz iplikle siyah iplik, sizce ayırt edilinceye kadar yiyin için, sonra da orucu geceye kadar tamamlayın... 2-Bakara Suresi 183, 184, 185, 187 Arka arkaya gelen bu dört ayetten orucu öğreniyoruz. Bu ayet leri incelersek, Ramazan orucu hakkındaki tüm bilgiyi öğrenmiş oluruz. Bu ayetlerin ışığında orucu şöyle açıklayabiliriz: 1- Oruç Kuran ın emrettiği, üzerimize yazılmış bir farzdır (2-Bakara Suresi 183). 2- Oruç Ramazan ayında tutulur (2-Bakara Suresi 185). Rama zan Kuran ın indirildiği aydır ve oruç bu ayın günlerinde tutulur. Ramazan, Ay takviminin bir ayıdır. Ay ın hareketlerine göre belir lenir. Ay ın görünmesiyle başlayan bu ayın başlangıcını, astronomik hesaplarla aylar, hatta seneler önce bilebiliriz. Günümüzde bu ayın başlangıcını, takvimlerle çok önceden ve çok rahat bir biçimde bil diğimiz için Ay ı gözetlememize gerek kalmamıştır. Günümüzde Ay ve Güneş tutulması gibi çok daha kritik gök olayları bile sene lerce önceden, hem de nereden en iyi gözlemlenebileceğiyle bera ber bilinmektedir. Bazıları Biz takvimlere itibar etmeyiz, Ay ı gö zetleriz, gökyüzünde Ay ı gördüğümüz zaman Ramazan ayı baş lar demektedirler. Üstelik Ay ı ilk görene ödüller de vaat edilince, beklenenden bir gün önce Ay ı gördüğünü iddia edenler çıkmış ve Müslümanlar ın kimi Ramazan ayına bir gün ön ceden başlamışlardır. Son zamanlarda bu hatanın 418
419 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac düzeltildiğini ve astronomiye dayalı hesabın geç de olsa bazılarınca da kabullenildiğini görüp seviniyoruz. 3- Hastalık ya da yolculuk sebebiyle oruç tutamayanlar, tutama dıkları günlerin sayısı kadar başka günlerde oruç tutarlar (2-Bakara Suresi 184). Buna karşılık orucunu kasten bozanın arka arkaya 61 gün oruç tutması gerektiği, uydurma hadislerin ve mezheplerin bir iza hıdır; Kuran da böyle bir izah geçmez. Kuran da, hacla ilgili bazı eksikliklerde orucun fidye olarak tutulması (2-Bakara Suresi 196), yanlışlıkla ölüme sebebiyet verip köle affetme cezasını yerine geti remeyenlerin iki ay kesintisiz oruç tutması (4-Nisa Suresi 92), ye min bozanların kefaret olarak oruç tutması (5-Maide Suresi 89), hacda avlanma yasağını çiğneyenlerin kefaret olarak oruç tutması (5-Maide Suresi 95), hanımlarını cahiliye adetlerinde olduğu gibi ana sı, kız kardeşi gibi yakın akrabası ilan edip, boşanmaya kalkmanın cezası olan köle azadını yerine getiremeyenlerin, kesintisiz iki ay oruç tutması (58-Mücadele Suresi 4) geçer. Görüldüğü gibi Kuran, bazı suçların cezasında orucun; suçun bu dünyadaki bir karşılığı olarak tutulmasını söyler. Tüm bu detayları veren Allah, orucun kasten bozulmasının iki ay kesintisiz oruç tutma gibi bir cezası olsaydı, bu nu da açıklamaz mıydı? Madem açıklamamıştır, böyle bir ceza yoktur. Yukarıdaki suçları incelersek, bu suçlardan kiminin oluşma ihtima li binde birden bile az bir ihtimaldir. İnsan hayatında olma ihtima li bu kadar az olan şeyleri açıklayan Allah ın, kişilerin kasten oruç bozması gibi olma ihtimali çok daha yüksek olan bir olayın böyle bir cezası olsa, bunu açıklamamış olması hiç mümkün müdür? 4- Oruca zorlukla dayananlar bir yoksulu doyuracak kadar fidye verirler (2-Bakara Suresi 184). Bazı mezhepçiler zorlukla dayan ma ifadesini yaşlılık, iyileşmeyen hastalık gibi ifadelerle sınırlama ya çalışmışlardır. Bu şekildeki yorumlar, Allah ın ifadesini şahsi gö rüşle sınırlamaya çalışmaktır. Eğer gerekseydi Allah, kendisi bu sınırlamayı yapardı. Allah oruca zorlukla dayananların, bir yoksulu doyuracak şekilde fidye vermelerini öngörmüş ve zor lukla dayanmaya bir kayıt getirmemiştir. Herkes 2-Bakara Suresi 186. ayetinde belirtildiği gibi Allah ın bize yakın olduğunu unutma dan değerlendirmesini yapacaktır. 2-Bakara Suresi 185. ayetin so nundaki oruç tutmanın 419
420 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN bizim için daha hayırlı olduğu göz önünde bulundurularak zorlukla dayanma ifadesi değerlendirilmelidir. Yoksu lu doyurmak isteyenlerin, yoksulu neyle, ne kadar, kaç öğün doyu racakları hususları belirlenirken; aynı ayetteki Kim gönülden bir hayır yaparsa, bu kendisi için daha hayırlıdır ifadesinin, göz önünde bulundurul masında fayda vardır. 5- Orucun vakti tan yerinin ağarmasıyla başlar. Bu vakitte (tan yerinde) siyah ipliğin beyaz iplikten ayrılması ifadesi açıklanırken; tan yerinde beyazlığın, ufukta yatay uzanan bir ip gibi görülmesin den dolayı, tan yeri ağarmasına hayt (ip) dendiğini söyleyenler olmuştur. Birçok kişiye göreyse, gecenin karanlığının, belli bir mesafedeki siyah iplikle beyaz ipliğin ayırt edilmesini engellemeyecek şekilde dağılması ayette kastedilmektedir. (Bizce, bu yorum daha uygundur.) Sizce ifadesiyle; orucun başlangıç vaktinin tan yerinin hemen başı değil, karanlığın biraz daha açıldığı sonraki zaman olduğu anlaşılmaktadır. Şimdiki takvimlerin çoğunda, oruç, tedbiren; tan yerinin hemen başı olan ilk ışık belirtileriyle başlatılmaktadır. Yani takvimlerin çoğuna göre orucun başlangıcında bir miktar daha esneklik olduğu düşünülebilir. Oru cun süresi geceye dek devam eder. Kuran da günün gece ve gündüz diye iki kısım olduğunu görüyoruz. Orucun bitiş zamanı gecenin başı yani gündüzün sonudur (2-Bakara Suresi 187). 6- Oruç gecesi kadınlara yaklaşabileceğimiz söylenir (2-Bakara Suresi 187). Yaklaşma kelimesi mecazi anlatımlı bir kelimedir. Ka dın erkek cinselliği için aynı şekilde Türkçe de de beraber olma gibi deyimler kullanılmakta, bu deyimle cinsel ilişki kastedilmekte dir. Yine 2-Bakara Suresi 187. ayette, orucun başlangıç vaktine ka dar yiyebileceğimiz ve içebileceğimiz söylenir. Böylece orucu oluş turan üç unsur olan; 1- yememe, 2- içmeme, 3- cinsel ilişkiye gir memenin oruç vaktinde yerine getirilmesi anlaşılır. Belirtilen za man dilimi içinde bu üçünün yapılmamasıyla oruç gerçekleşir. Orucun bitiş vakti olan gecenin başlangıcından sonra bunlar serbesttir. Kan vermenin, kusmanın, küfretmenin, kavga etmenin orucu boz duğu şeklindeki izahlar uydurmadır. Orucu oluşturan unsurlar bel lidir. Yemek, içmek ve cinsel ilişki dışında hiçbir şey orucu bozmaz. 420
421 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac Görüldüğü gibi Kuran ın anlattığı oruç, bu dört aye tte açıklanmıştır. Oruç adına ne anlaşılacaksa bu dört ayetten anlaşılmalıdır. kuran daki hac Kuran daki Hac, 2-Bakara Suresi 158, 189, 196, 198, 199, 200, 203; 3-Ali İmran Suresi 97; 5-Maide Suresi 1, 2, 95, 96, 97; 9-Tevbe Suresi 3; 22-Hac Suresi 25, 26, 27, 28, 29. ayetlerinden anlaşılır. Bu ayetler bize Hac hakkında gerekli bilgiyi verecektir. Kuran ın bu ayetlerinin ışığında Haccı şöyle özetleyebiliriz: 1- Hac kelimesine sözlüklerde kastetmek anlamı verilir. Ku ransal bir terim olarak Hac, belli bir zaman diliminde belli ibadet leri de içeren Kabe ye yapılan bir ziyarettir. 3-Ali İmran Suresi 97. ayetten Haccın yapılmasının gücü yeten kullar üzerinde Allah ın bir hakkı olduğunu öğreniyoruz. Ayetten Haccı, gücü yetenlerin yapa cağı anlaşılır. Allah gücü yetmek deyimini açıklamamış, bu deyi min anlaşılmasını bize bırakmıştır. Mezhepler, gücü yetmek de yiminin anlamını kısıtlamaya çalışmışlardır. Bu de yimden esir olmamak da, maddi güç yeterliliği de, sağlıksal şartlar da anlaşılabilir. Fakat her şartta, sağlığın da, maddi gücün de hangi ölçüde güç yetirme kavramına dahil olup olmadığı izafi bir kav ramdır. Kişiler, Allah a kaşı sorumluluklarını, Allah ın tüm şartları ve düşünceleri bildiğini, vicdani kanaatlerden de mesul olduklarını göz önünde bulundurup; güç yetirme kavramını en iyi şekilde de ğerlendirecek ve kendilerinin Hacca gitmeye güçlerinin yetip yet mediğine karar vereceklerdir. 2- Hac, İbrahim Peygamber döneminden beri yapılan bir ibadettir (22-Hac Suresi 26, 27). Hz. İbrahim in ilk kurucusu olduğu Kabe de, Hz. İbrahim in makamı ve apaçık deliller vardır (3-Ali İmran Suresi 97). 3-2-Bakara Suresi 197. ayette Haccın bilinen aylarda olduğu söylenir. Üstelik aylar şeklinde çoğul bir ifade kullanılır. Oysa günümüzde hacılar, Haccın kısa bir süreye sıkıştırılması yüzünden kalabalıktan birbirlerini ezmekte, birçok ölüm vakası meydana gel mekte ve hacılar perişan olmaktadırlar. Hz. İbrahim döneminden beri uygulanan Haccın bilinen aylar da 421
422 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN olduğu söylenir. Aynı ilkba har denilince Mart, Nisan, Mayıs aylarının anlaşıldığı gibi, Hac ay larının da başta bu şekilde anlaşıldığını görüyoruz, fakat bu konu da mezhepçi tahribatın dışında kalamamıştır. Ehli Sünnet birçok kaynakta Şevval, Zilkade ve Zilhicce Hac ayları olarak belirtilmekte; fakat Hac, Zilhicce ayının içindeki on güne sıkıştırılmaktadır. Diğer yandan haram aylar olarak Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb ayları sayılır ama Kuran dan haram ayların bitişik olduğu anlaşılmasına rağmen Receb ayı önceki aylara bitişik bir ay değildir. Görülüyor ki, Ehli Sünnet bu konuda da Kuran la çelişkili bir yaklaşımı benimsemiştir ve bunun da düzeltilmesi gerekmektedir. Burada, öncelikle haram aylarla Hac aylarının tamamen aynı olduğu yönündeki kanaatimizi, sonra bunların hangi aylar olduğu yönündeki görüşümüzü belirteceğiz. Hac aylarının bilinen aylarda olmasından kasıt, aynı zamanda bu ayların haram aylar olmasındandır. Haram aylarda savaşmak ya saktır. Bu yasak, Hac görevinin yerine getirilmesine olanak sağla maktadır. Kabe nin etrafındaki kavimler haram aylara riayet ede rek, Hac ibadetinin durmamasını, kendi çekişmelerinin kişileri Hacdan alıkoymamasını sağlamaktadırlar. Hz. İbrahim den sonraki nesillerdeki putperestler de Kabe nin koruyucusu olarak kendileri ni görmüşler, haram ayları bozarak da olsa kısmen uymuşlardır, Haccı bir ticaret kaynağı olarak değerlendirmişler ve haram aylara da ticaretlerini kurtaran bir unsur olarak riayet etmişlerdir. (8-Enfal Suresi 34 ve 35 ten ortak koşanların kendilerini Kabe nin varisi olarak görmelerini anlayabiliriz.) Haram aylardan bahseden 2-Bakara Suresi 194. ayetten iki ayet sonra Hacdan bahsedilmesinden, 2-Bakara Suresi 217 de haram aylarda savaşmanın büyük suç oldu ğunun vurgulanmasından ve Haccın yapıldığı yer olan Mescid-i Haram a ulaşılmasının engellenmesinden bahsedilmesinden, 5-Maide Suresi 2 de haram ayın ve Hac ibadetindeki ihramın beraber anılmasından, yine aynı sure 97. ayette haram ayların ve Hacda zi yaret edilen Kabe nin beraber anılmasından; bilinen Hac aylarının haram aylar olduğu anlaşılır. Zaten bu ayların haramlığı da Hacla ilintilidir. Tevbe Suresi nin 2. ve 36. ayetlerinden ise bu ayların arka arka ya gelen dört ay olduğunu öğreniyoruz. 2-Bakara Suresi 189. ayetten bu dört ayın 422
423 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac Ay (kameri) takvimindeki aylar olduğunu anlarız. Ya ni Hac art arda gelen dört ayda yapılan bir ibadettir. Bu dört ay ay nı zamanda içinde savaşılmasının haram olduğu aylardır. Bu ayların ilki Hac ayı anlamına gelen Zilhicce dir. Bizce, hac bu ayla başladığı için Haccın ilk ayının ismi Arapça da Hac ayı manasına gelen Zilhicce dir. 9-Tevbe Suresi 3. ayette haram ayların ilk günü olan, Haccın da ilk gününe Hac günü isminin verilmesi bu görüşümüzü destekle mektedir. Bu ve bir önceki ayette, bu tarihten itibaren haram ayların dört ayı boyunca serbest dolaşılabileceği söylenir; bunun açıklandığı gün ise Büyük Hac günü olarak nitelenir, sonuçta bu günün ne özelliği olduğunu düşündüğümüzde şunu görürüz: Dört ayın başlangıcı olan bu gün, Hac ibadetinin başlangıç tarihi olmasıyla özeldir. Zilhicce ilk ay olunca Zilhicce yi takip eden Muharrem, Safer ve Rebiulevvel in diğer hac ayları olduğu kanaatindeyiz. Burada enteresan ek bir delile de değinmek istiyoruz. Rebiulevvel ayı iki kelimeden oluşan birleşik bir kelimedir. Rebiul kelimesi dört, Evvel kelimesi ise ilk demektir. Bu aydan sonra Rebiul-Ahir ay ı gelmektedir ki bu ayın ismi ise Sonraki Dördüncü demektir. Rebiul-Evvel ay ı haram ay ların dördüncü ve sonuncu ayı olduğu için bu ismi almıştır. Ay tak viminin ilk ayı Muharrem olduğu için, Rebiul- Ahir ay ı, takvim sı rasındaki dördüncü aydır. Bu da bu ayın isminin neden Sonraki (Ahir) Dördüncü (Rebiul) olduğunu açıklar. Eğer Rebiul- Evvel in haram ayların dördüncü ayı olduğu anlaşılmazsa, Rebiul-Ahir in ne den Sonraki Dördüncü anlamına geldiği açıklanamaz. Bu da haram ayların Zilhicce (Hac Ay ı) ile başlayıp, dördüncü ay olan Rebiul-Evvel ile bittiğini bir kez daha desteklemektedir. Hac bu dört ayda yapı labilen bir ibadettir. İnsanların birbirlerini ezip öldürmelerine yol açan Haccı birkaç güne sıkış tırma uygulaması bırakılıp, Kuran ın izahlarına dönülmelidir. Mezhepler, hayatında bir kez Hac yapan Peygamberimiz in, bahsedilen birkaç günde Hac ibadetini yaptığını söyleyerek Haccı birkaç güne sıkıştırmışlardır. Bahsedilen husus doğru olsa bile, bu günlerde Peygamberimiz in Hac yapmasından, sadece bu günlerde Haccın farzının yerine getirilebileceği anlaşılmaz. Bu husus, sabah namazının tam 10. dakikasında Peygamberimiz in namaza başladığı ile ilgili bir rivayet olsa, sabah namazının daha önceki ve 423
424 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN daha sonraki zaman dilimlerinde namaza başlanamayacağının söylenemeyeceği kadar açıktır. Kuran da 9-Tevbe Suresi 37. ayette haram aylarla oynamak, kötü bir fiil olarak takdim edilmektedir. Ama öğüt alan nerede! 4- Hac, kişinin davranışlarına dikkat ettiği, insanlarla bir araya geldiği bir ibadettir. Hacda kavga, kötülüğe sapma, eşler arasında cinsel ilişki yoktur. (2-Bakara Suresi 197). Hac ibadeti sırasında kişi kendisine helal olan bazı şeyleri de haram eder (Eşlerin cinsel ilişkiye girmemesi gibi). Hacda dikkat edilmesi belirtilen bu hususlara uymaya ihram de nir. Hacının ihramda olması budur. İhram ın sözlük manasından anlaşılan da bu süre boyunca belirtilen yasakların gözetilmesidir. Fakat günümüzde belli bir elbiseye de ihram adı verilerek bu elbisenin giyilmesi farzlaştırılmıştır. Kuran da sözlük anlamı dışında başka bir ihram anlaşılmamaktadır. Eğer Allah, Hacda böyle bir elbisenin giyilmesini isteseydi, onun giyilmesi ge reken bir elbise olduğunu söyleyerek, şüpheye meydan vermeden bunu açıklardı. Böyle bir izahın olmaması ve bu kelimenin sözlük manasının, Kuran daki anlatımla tam örtüşmesi yüzünden ihramın; belli bir süre içinde, belli şeylerin yasaklanması dışında bir manası olmadığını anlarız. İhram sırasında yasak olan şeylerin biri de avdır (5-Maide Suresi 95, 96). Bu avın bir tek kara avını kapsadığı, hacıların deniz avını yiyebileceği ve yapabileceği gibi Haccın detayları bile Kuran da bahsedilen ayetlerde mevcuttur. 5- Kim ihram sırasında kara avı yasağını bilerek çiğnerse, ceza sı öldürdüğü hayvanın bir benzerini Kabe ye varacak bir kurbanlık yapmasıdır. Bu benzer kurbanı adaletli iki kişi belirler. Av yasağını çiğneyen kişi, bunun yerine yoksulları doyurarak veya onun dengi oruç tutarak bu yasağı çiğnemesinin kefaretini yerine getirebilir (5- Maide Suresi 95). 6- Umre, ziyaret etmek demektir. Haccın belli dönemde yapıl masına karşılık, umre her zaman yapılabilen bir ziyarettir. Hac da, umre de Allah için tamamlanmalıdır (2-Bakara Suresi 196). Si yasi propagandalar, menfaatler, köşe dönmeler, halkı kandırmalar değil; Allah ın rızası Haccın da, umrenin de şartı olmalıdır. Bu iba detleri yapmaları engellenenler kurban keser veya kestirirler. Kur ban yerine varıncaya kadar başlar traş edilmez. Hasta ya da başın dan rahatsız olan oruç tutarak, sadaka vererek ya 424
425 kuran da inanç konuları, namaz, zekat, oruç ve hac da kurban keserek fidye yoluna gider. Güvene kavuştuğunda Hacca kadar umre yap mak isteyen kolayına gelen bir kurbanı keser veya kestirir. Bunu bulamayan ise üçü Hacda, yedisi döndüğünde olmak üzere on gün oruç tutar. Bu ailesi Mescid-i Haram da olmayanlar içindir. Tüm bunlar 2-Bakara Suresi 196. ayette geçer. 7- Kurbanların üzerine Allah ın adı anılır ve bunlardan yoksul lara verilir ve yenir (22-Hac Suresi 28). Hac ibadeti yapılırken kir lerden arınılmalı, adaklar yerine getirilmelidir (22-Hac Suresi 29). Kirleri arındırmak genel bir ifade olduğundan, birçok insanın buluş ma yeri olan Hacda, her türlü hijyen kuralına dikkat etmek iyi olur. Mescid-i Haram a saçların kısaltılmış, ya da traş edilmiş olarak gi rilmesinden bahseden 48-Fetih Suresi 27. ayet de bu çerçevede de ğerlendirilebilir. Kabe nin tavafı (çevresinde yürünmesi) böylece temiz bir şekilde yerine getirilecektir (22- Hac Suresi 29). Kabe nin temiz tutulmasına, böylece Hac ibadetinin yapıldığı yerin temiz ol masına da dikkat çekilmiştir (22-Hac Suresi 26). 8- Arafat tan ayrılıp topluca inilince Meşari Haram da Allah ı hatırlamak (zikir) lazımdır. Bu hatırlama Allah ın bize öğrettiği şe kilde olmalıdır (2-Bakara Suresi 198). Allah ı nasıl hatırlayacağımı zı (zikredeceğimizi), Allah bize Kuran da öğrettiğine göre, bu hatır lama faaliyeti de Kuran a uygun olacaktır. 9- Sonra insanların topluca akın ettiği yerden akın edilip Al lah tan bağışlanma dilenmelidir (2-Bakara Suresi 199). 10- Gerekli ibadetler bitince Allah ı kuvvetli bir biçimde hatır lamak (zikretmek) gerekir (2-Bakara Suresi 200). 11- Sayılı günlerde Allah hatırlanır. İsteyen iki gün içinde işini bitirir, isteyen daha geniş bir zamana işini yayar (2-Bakara Suresi 203). 12- Bakara Suresi 158. ayette Safa ile Merve yi ziyaret etmenin bir sakıncası olmadığı söylenir. Oysa Kuran ın bu beyanına karşın bu iki tepenin arasında koşmanın, diğer mezheplerde farz, Hanefilik te vacip olduğu uydurulmuştur. Hanefi mezhebinde bunun farz olduğunun söylenmemiş olması olumludur ama Kuran da mecbur olmayan bir hususun vacip ilan edilerek, gerekli gösterilmesi de kabul edilemez. Yaşlı, sağlıksız birçok kişi 425
426 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN mecburi ol mayan bu zorlukla karşı karşıya getirilmiş, daha sonra bunların pa ra karşılığı arabalar ve sedyelerle taşınması şeklinde uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Bu, mecburi ol mayan bir ziyarettir. Fakat ayetin ifadesiyle bir sakıncası da yoktur. 13- Şeytan taşlama diye bir faaliyetin Hacla hiçbir ilgisi yoktur. Kişilerin birbirini en çok ezdiği ve ölümlerin en çok olduğu yer, Hac ibadetine sokuşturulan bu uydurmanın yapılmaya çalışıldığı yerdir. Bu uygulamaya farz değilse de vacip denmiş, hangi gün kaçar taş atılacağı şeklinde detaylı ritüeller üretilmiştir. Bu uydurmanın atılması, Haccın dört aya yayılması ve Safa ile Merve arasında koşturmanın farz olmadığının gösteril mesiyle, yani Hac ibadetinin de Kuran daki aslına döndürülmesiyle; Hac insanları öldüren, perişan eden bir ibadet olmaktan çıkacak tır. 14- Hacerül Esved denilen taşın etrafında yapılan gariplikler ve bir taşı selamlamak için insanların birbirlerini ezmesi de Kuran da yok tur. Kadının tek başına Hacca gidemeyeceği de; kadının seyahat haklarını kısıtlayan, dine fatura edilmeye çalışılan, ama din de yeri olmayan bir yalandır. Hacda güzel koku sürülemeyeceği, di kişli elbise giyilmeyeceği de Kuran da yer almayan ifadelerdir. Hacdan gelen veya başka bir yerden gelen zemzem suyu, koku, tak ke, seccadenin özel sevaplar getireceği veya kutsallığı şeklindeki izahlar da hep uydurmadır. Temel prensibimiz olan Kuran ın izahlarını baş üstüne koymak, geri kalan izahları kenara atmak; Kuran a göre, yani dinimize göre Haccın anlaşılmasını sağlayacaktır. 426
427 37. BÖLÜM dine ilavelerin listesi Kitabımızın buraya kadar olan kısmında dine yapılan birçok ila veyi nedenleri, nasılları gibi ayrıntılarıyla işledik. Ki tabımızın bu bölümünde ise Dine yapılan ilaveler nelerdir sorusuna karşılık olarak 200 tane örnek ilaveyi açıklamasız olarak veriyoruz. Bu ilave lerin bir kısmını detaylı bir biçimde daha önce gördük. Bu listedeki örnek 200 tane ilaveyi görünce dinimize yapılan ilavelerin boyutunu daha da iyi anlayacağız. Dine yapılan ilaveler, şu ya da bu kesim ta rafından veya halktaki batıl inançlar yüzünden din sanılmış veya din olarak gösterilmiştir. Bu ilavelerin birçoğu, toplum hayatını zorlaştı rıcı mantıksız ilavelerdir. Fakat bu ilavelerin arasında topluma, sağ lığa yararlı ifadeler de olabilir. Örneğin dişleri misvakla temizlemek sağlık açısından çok yararlı bir uygulama olabilir. Fakat Kuran da ol mayan bir şeyi (bu örnekte misvağı) bir sevap kaynağı, dinin makbul tuttuğu bir ibadet gibi göstermek de hatadır. Bu yüzden bu listede gördüğünüz her şeyin yapılmaması gerektiğini sanmayın. Kişiler misvak kullanabilir, cübbe giyebilir, karides yemeyebilir; yeter ki bunların dinle bir ilgisi olduğunu iddia etmesinler. Kuran din adı na her türlü detayı verir. Bunun dışında dine yapılan her ilave din açısın dan bir hatadır. Kendimizce sağlığa yararlı birçok uygulama sayabi liriz. Fakat bunları din yapmaya kalkarsak, o zaman dine kendisinde olmayan ilaveler yapıp dini dejenere etmiş oluruz. Kuran dinin tek kaynağıdır. Yalnız ve yalnız Kuran diye, niye ısrarla tekrarladığımızı, dine ilavelerin bir kısmını kapsayan 200 örnekli bu listeyi 427
428 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN okuyunca daha da iyi anlayacağız. Dine bunlar dışındaki ilaveleri bulmada yöntemimiz bellidir. Kuran dan delillendirilmeyip sünnet, sevap, günah, mekruh, haram tipi izahlarla dinle ilişkilendirilmeye çalışılan her şey ilavedir. Şimdi listemizi görelim: bunlar kuran da = din de yok 1- Kuran ın tek başına yetersiz olduğu iddiası 2- Hadislerin dinin kaynağı olması 3- Mezhep alimlerinin fetvalarıyla helal ve haram belirlenmesi 4- Mezhep çıkarımlarına göre Kuran dan ayet iptal etmek 5- Mezhepleri dine eşitlemek, mezhep bağımlılığını farzlaştırmak 6- Kuran ı musiki kitabı gibi anlamadan okumak 7- Kuran ı ölüler için okunan bir kitaba çevirmek 8- Peygamber in hadislerle Kuran dışı hükümler, farzlar, haramlar oluşturduğu iddiası 9- Tüm canlıların Peygamberimiz sayesinde yaratılmış olması 10- Peygamberler i yarıştırma, Peygamberimiz i en üstün Pey gamber ilan etmek 11- Peygamberimiz in, Peygamberlik öncesi hayatını bile takli de kalkmak 12- Kuran eksiktir, detaylar başka kitaplardadır demek 13- Bazı kimseleri evliya kabul edip Cennetlik ilan etmek ve mezarlarında dinin özüne aykırı saygı gösterileri yapmak 14- Tarikat şeyhlerini ilahlaştırmak 15- Tarikatlardaki rabıta gibi uygulamalar 16- Bir tek Sunniler in veya bir tek Şiiler in Cennetlik olduğu nu iddia etmek 17- Yahudi ve Hıristiyanlar ın hepsini Cehennemlik ilan etmek 428
429 dine ilavelerin listesi 18- Dine Arap geleneklerini sokmak 19- Şahsi görüşlerine uydurmak için dini, reformla değiştirme ye kalkışmak 20- Peygamber in sünneti başlığıyla, hayatın her alanıyla ilgili dinsel ritüeller oluşturmak 21- Çoğunluğun her zaman doğru olduğunu savunmak 22- Mezheplerin tarihsel sürecini mezheplerin doğruluğuna delil saymak 23- Hanefilik diye bir mezhep 24- Şafilik diye bir mezhep 25- Hanbelilik diye bir mezhep 26- Malikilik diye bir mezhep 27- Caferilik diye bir mezhep 28- Maturudiye, Eşariye veya itikadi herhangi bir mezhebin taklitçiliği, eleştirilmezliği 29- Kuran ın yaratılmadığı, ezeli olduğu iddiası 30- Mezhep değiştirenlere sopa veya herhangi bir ceza öngörmek 31- Aklı inkar etmek, taklitçiliği üstün tutmak 32- Bilim düşmanlığı 33- Sanat düşmanlığı 34- Buhari diye bir hadis kitabına Kuran gibi uymak 35- Müslim diye bir hadis kitabına Kuran gibi uymak 36- Kütübü Sitte veya başka hadis kitaplarına Kuran gibi uymak 37- Peygamberimiz in dışındaki herhangi bir kişinin kutsallığının mutlak olduğuna dair iddialar 38- Sahabelerin (Peygamberimiz i gören herhangi bir Müslü man) hangisine uyarsak uyalım doğruya erişeceğimiz iddia sı 39- Başörtüsü takmak 429
430 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 40- Peçe takmak 41- Haremlik-selamlık uygulaması 42- Kadının tek başına seyahat edememesi 43- Kadının, erkeğin tüm vücudu irinle dahi kaplı olsa, o vücudu ya layarak temizlese, yine de erkeğin hakkını ödeyemeyeceği düşüncesi 44- Allah tan başkasına secde edilseydi, kadının kocasına secde etmesinin gerekeceği iddiası 45- Kadının yönetici, devlet başkanı olamayacağı 46- Kadının yöneticileri seçme hakkının olmadığı 47- Kadının sesinin erkek tarafından duyulmaması gerektiği 48- Kadının Cuma namazını kılmaması 49- Kadının aybaşılıyken namaz kılmaması, oruç tutmaması, Kuran okumaması, camiye girmemesi 50- Kadınları çarşaf, pardesü gibi üniformalarla örtmek 51- Kadınla erkeğin el sıkışma yasağı 52- Kadının kalktığı yere soğumadan oturulamayacağı 53- Kadının kapalı bir yerde, erkekle baş başa kalmasının ha ram olması 54- Kadının, köpek ve domuzla beraber namazı bozan unsur lardan olması 55- Kadınların çoğunun Cehennemlik olması 56- Kadınların şerli olması 57- Kadınların eksik akıllı olması 58- Kadınlara evde hapisvari hayat yaşatmak 59- Kadınların kocası dışında erkeklerin duyacağı koku sıkma sının haram olduğu 60- Kadınların kaş aldırmasının veya makyaj yapmasının haram olduğu 61- Kadının kocasına her işte itaatinin farzlaştırılması 430
431 dine ilavelerin listesi 62- Kadının kocasının cinsel çağrısına her seferinde cevap vermesinin mecburi olması 63- Şahitlikte, bir erkek eşittir iki kadın ilkesinin uygulanması 64- Kadının ailesinden izin almadan evlenmesinin yasaklanma sı 65- Zina edenin taşlanarak öldürülmesi 66- Zina ayetinin bir keçinin yemesiyle yok olduğu iddiası 67- Maymunların bile zina edenleri öldürdüğüne dair izahlar 68- Erkeklerin altın takmasının haram olması 69- Erkeklerin ipekli giysiler giymesinin haram olması 70- Yemekte altın, gümüş takımların kullanılmasının yasak olu şu 71- Heykel yasağı 72- Resim yasağı 73- Satrancın yasak oluşu 74- Müzik enstrümanları ve müzik dinleme ile ilgili yasaklar 75- Midye, karides gibi deniz ürünlerinin haramlaştırılması 76- At, eşek, vahşi hayvan etlerinin haramlaştırılması 77- Böbrek ve koç yumurtasının mekruh sınıfına sokulup, yenmesinin çirkin gösterilmesi 78- Sigaranın mekruh olması veya haramlaştırılması 79- Mekruh diye haramlardan ayrı yasaklar listesi ve belli oranda mekruhların harama eşit olacağı izahı 80- Cinsel ilişkinin örtü altında olmasının gerekliliği 81- Eşlerin cinsel ilişki esnasında bile birbirlerinin cinsel or ganlarına bakamayacağı 82- Mastürbasyonun yasaklanması 83- Doğum kontrolünün yasaklanması 84- Yıkanırken bile kişinin cinsel organının açıkta olmaması gerektiği, meleklerden utanması gerektiği, peştemalle yı kanmak gerektiği 431
432 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 85- Erkeklerin sünnet olması 86- Kadınların sünnet olması 87- Sakal bırakmanın sevaplığı 88- Sakal kesmenin haram olması 89- Saçları ortadan ayırmada sünnet sevabı arama 90- Saçları yağlamanın sevaplığı 91- Saçlara, sakala kına yakmanın sevaplığı 92- Erkeklerin sürme çekmesinin sevaplığı 93- Yüzükoyun yatmanın yasaklanması 94- Yer yatağında yatmak 95- Sağ ayakla evden çıkmak, eve girmek, yatağa girmek 96- Sol ayakla tuvalet gibi pis yerlere girmek 97- Tuvalet temizliğinin suyla olmasını farzlaştırmak 98- Oturarak küçük tuvalet yapmak 99- Tuvaletin kıbleye karşı yapılmasının haram olması 100- Sol elle yenenleri şeytanın yemesi 101- Sarık sarmak 102- Misvak kullanmak 103- Cübbe giymek 104- Entari giymek 105- Şalvar giymek 106- Beyaz, yeşil, siyah renkli giysilerde sevap aramak 107- Sarı, kırmızı renkler giymemek 108- Hurma, kabak gibi yiyeceklerde sünnet sevabı aramak 109- Yemeği yer sofrasında yemek 110- Yemeği aynı kaptan yemek 111- Elle, üç parmakla yemek 432
433 dine ilavelerin listesi 112- Suyu üç yudumda içmek 113- Suyu oturarak içmek 114- Yemeğin bitiminde parmakları yalayarak temizlemede sünnet sevabı aramak 115- Alkollü koku sürmemek 116- Kolonya kullanmamak 117- Kara köpekleri öldürmek 118- Köpekleri eve sokmayı yasaklamak 119- Geceleri aynaları kapamak 120- Kuran la veya Kuran sız büyü yapmak 121- Muska yazmak, taşımak 122- Kuran ı üfürük kitabı gibi kullanmak 123- Islık çalmanın şeytan işi olması 124- Tahtaya vurmaktan, nazar boncuğundan hayır beklemek 125- Falcıları, cincileri dindar hoca sanmak 126- Kurşun dökmek veya merdiven altından geçmemek 127- Kara kediyi, kara köpeği uğursuz saymak, 128- Çamaşırı belli günlerde yıkamanın, cinsel ilişkiye belli günlerde girmenin gerekliliğini iddia etmek 129- Mevlit 130- Ölünün 7., 40., 52. günlerinde törenler yapmak 131- Kabir azabı ile ilgili hikayeler, kabir azabının kendisi 132- Sırat köprüsünün kıldan ince olduğu, kesilen kurban üze rinde sıratın geçileceği izahları 133- Üzerine idrar sıçratanın en çok kabir azabı çekecek kişi ol ması 134- Ölünün yerine oruç tutmak 135- Ölünün yerine Hacca gitmek veya birisini göndermek 136- Ölünün arkasından ağlayınca ölüye azap olması 433
434 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 137- Kıyametin saati hakkında açıklamalar 138- Mehdi 139- Deccal 140- Dabbenin fil kulaklı, hınzır gözlü, öküz başlı olduğu 141- İsa nın yeniden yeryüzüne geleceği 142- Yecuc ve Mecuc un Türkler olması 143- Irkçılık, Arap ırkını veya dilini üstün görmek 144- Yecuc ve Mecuc un yerin altında bir karışlık adamlar ol ması 145- Evrenin sonunda Güneş in batıdan doğacağı 146- Kuran da belirtilmeyen namaz vakitlerini farzlaştırmak 147- Namazın yalnız Arapça kılınması gerektiğini iddia etmek 148- Namazı kadının kıldıramaması 149- Rüku ve secdede hep aynı şeyleri söylemenin gerekliliği 150- Fatiha Suresi ni her rekatta okumayı farzlaştırmak 151- Önünden birinin geçmesiyle namazın bozulacağı 152- Namazın farzı, sünneti, vacibi gibi ayrımlar listesindeki birçok detay 153- Namazda el bağlama şeklini, ayakların kaç santim aralıklarla duracağını belirlemek 154- Orucu kasten bozanın iki ay kesintisiz oruç tutması gerek tiğini söylemek 155- Teravih namazı, bayram namazı 156- Haccı birkaç güne sıkıştırıp insanları perişan etmek 157- Hacda şeytan taşlamak 158- Kurban bayramında kurban kesmek 159- Belli haramların Hacdan sonra başladığı veya haramlık derecesinin arttığı düşüncesi 434
435 dine ilavelerin listesi 160- Zemzem suyunda, okunmuş şeker, tuz gibi maddelerde sevap aramak 161- Zekata 1/40 lık evrensel bir ölçü getirmek ve zekatın ancak para elde bir sene durursa farz olduğu iddiası 162- Deveye, koyuna veya tarım ürünlerinin her birine farklı ve evrensel ze kat ölçüleri getirme 163- Abdesti, tuvaleti yapma dışında başka şeylerin de bozduğu iddiası 164- Boy abdestini cinsel ilişki dışında başka şeylerin bozduğu iddiası 165- Abdestin sırasını farzlaştırma 166- Abdestte ve boy abdestinde ağız burun çalkalamayı farzlaştırma 167- Namazda gülmenin abdesti bozduğu 168- Boy abdestinde önce sağ, sonra sol tarafa üçer defa su dök mek gibi teferruatlarda sevap aramak 169- Abdestin veya boy abdestinin, namaz dışında Kuran okumak için de mecbur tutulması 170- Boy abdestsiz atılan her adımın günah olması 171- Diş dolgusu olanların abdest ve boy abdestinin geçersiz olması 172- Dövmesi olanların abdestinin ve boy abdestinin geçersiz olması 173- Deprem ve selde ölenlerin şehit olması 174- Karın ağrısından ölenlerin şehit olması 175- Dünya nın öküz ve balık üstünde olduğu 176- Depremin bu balığın sallanması sonucu olduğu 177- Ay a gidilemeyeceği iddiası 178- Güneş in batışının, Güneş in secde etmek için kaybolması olarak açıklanması 179- Güneş batarken namaz kılmamak gerektiği 180- Boğa, aslan, kartal suretinde meleklerin var olduğu iddia sı 181- Cebrail in 600 kanadına ilişkin açıklamalar 435
436 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 182- Allah ın Cennet te baldırını açması 183- Allah ın Peygamber in sırtına dokunması 184- Allah ın özel günlerde yeryüzüne inip, insanlarla tokalaş ması 185- Allah ın Peygamber in pazarlığı sonucu namazı elli vakitten, beş vakite indirmeye razı olduğu 186- Halifelik müessesesi 187- Saltanat, halkın siyasi otoriteye kullaştırılması 188- Cami imamı, müezzini gibi sınıflar 189- Arap dilini Cennet dili, harflerini Cennet harfi diyerek kutsallaştırmak 190- Darül harp iddiasıyla kendi dışındakilere şiddeti meşrulaştırmak 191- Darül harp iddiasıyla kendi dışındakileri soymak, haklarını çiğnemek 192- Namaz kılmayanı öldürmek veya dövmek 193- Orucu zorla tutturma, tutmayanı dövme 194- Makyajlı veya açık kadınları dövmek 195- Araba kullanan veya tek başına seyahat eden kadınları engellemek 196- Müslümanlığı bırakanları öldürmek 197- Sırf ganimet için fetihlere kalkışmak 198- İçki içenleri dövmek 199- Baskıyla dini yaymak 200- Baskıyla dini yaşatmak 436
437 38. BÖLÜM dinde olanların listesi Bundan bir önceki bölümde dine ilavelerin 200 örneğini gördük. Onlar dinde olmayanlardı. Peki dinde neler var? Kitabımızın bu bölümünde dinde olanlara 200 örnek vereceğiz. Kuran da ne var sa din odur. Din eşittir Kuran. Vereceğimiz 200 örnekle Kuran dan nelerin anlaşıldığını göstermeye çalışacağız. Size tavsiyemiz iyi bir Kuran çevirisinden dinde neler olduğunu, Kuran okuyarak öğrenmeye çalışmanızdır. Bunu yaparken bir iki tane Kuran çeviri sini karşılaştırmalı olarak okursanız daha da iyi olur. Eğer şüphelendiğiniz veya anlamadığınız bir bölüm olursa Kuran ın Arapça orijinalinden baktırılması gerektiğini unutmayın. Piyasadaki Kuran çeviri lerinin zamanla daha iyilerinin yapılacağına inanıyoruz. Ayrıca bu konuda, Kuran ayetlerini konularına göre ayıran kitaplardan da ya rarlanabilirsiniz. İnsan yorumları, gelenekler, uydurmalar atılınca ve Kuran tek kaynak kabul edilince gerçek din ortaya çıkacaktır. bunlar kuran da = din de var 1- Allah ın varlığı ve birliği 2- Allah a eşler koşmadan iman etmek 3- Allah ın merhameti, cömertliği ve affediciliği 4- Allah ı hem sevmek, hem de Allah tan korkmak 437
438 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 5- Allah ın her şeyin yaratıcısı olduğu 6- Allah ın yaratılışı devam ettirmesi ve kontrol etmesi 7- Allah ın her şeyi görücü, bilici, işitici olduğu 8- Allah ın tüm eksikliklerden arınmış olduğu 9- Allah ın ezeli ve ebedi olduğu 10- Allah ın doğmadığı ve doğurulmadığı 11- Allah ın yüceliği ve ululuğu 12- Övgülerin Allah için olması 13- Allah ın daima üstün ve galip olduğu 14- Allah ın rızık, şifa vermesi 15- Allah ın vaadinin doğruluğu 16- Allah ın yaşatan, öldüren, dirilten olması 17- Allah ın şaşırmadığı, unutmadığı 18- Allah ın en güzel isimlerin, sıfatların sahibi olması 19- Allah ın iman edenleri sevmesi 20- Allah ın en güzel şekilde, tüm detayları anlattığı 21- Allah ın dini oluşturan tek otorite olması 22- Allah ın kitabı Kuran da dinle ilgili her şeyin açıklandığı 23- Kuran ın din adına rehberimiz ve gerekli hususların hatırlatıcısı olduğu 24- Kuran ı Allah ın koruduğu 25- Kuran ın çelişkisiz bir kitap oluşu 26- Kuran ın eksiksiz oluşu 27- Kuran ın rahmet oluşu 28- Kuran ın doğru yola iletmesi 29- Kuran ın detaylı olduğu 30- Kuran ı ince ince düşünmenin gerekliliği 438
439 dinde olanların listesi 31- Kuran okumak 32- Allah ı çok anmak 33- Sırf Allah rızası için ibadet etmek 34- Gerçek dostun bir tek Allah olması 35- Allah a sığınmak, Allah a dua etmek 36- Peygamberler in tümüne iman etmek 37- Peygamberimiz i çok sevmek 38- Peygamberimiz in Kuran ile hüküm verdiği 39- Peygamberimiz in son Peygamber oluşu 40- Peygamberimiz in, Allah ın vahyetmediği bir şeyi Allah a isnat etmeyeceği 41- Namaz kılmak ve namazda süreklilik 42- Kıyam, rüku, secde etmek 43- Kıbleye dönmek 44- Namaz kılmak için abdest almak 45- Cinsel ilişkiye girilmişse önce yıkanıp, sonra namaz kılmak 46- Su bulamayanın toprakla teyemmüm etmesi 47- Namazda huşunun önemi 48- Namazın kötülüklerden alıkoyduğu 49- Cuma (toplantı) namazı 50- Namazı gösteriş amacıyla kılmamak 51- Namazda Allah ı anmak 52- Namazdan sonra Allah ı anmak 53- Ramazan ayında oruç tutmak 54- Orucu yeme, içme ve cinsel ilişki yasağının oluşturması 55- Orucun başlangıç ve bitiş zamanları 56- Oruç tutmaya güç yetiremeyenin ne yapması gerektiği 439
440 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 57- Malları Allah rızası için sarf etmek 58- Bu sarfiyatta malları yetime, yolda kalmışa, fakire, yakınla ra vermek 59- Verilenleri başa kakmamak 60- Gönülden severek vermek 61- Hacca gitmek 62- Hacda Allah ı anmak 63- Hacda kirlerden arınmak, adakları yerine getirmek 64- Haccı ve umreyi Allah için tamamlamak 65- Hacda cinsel ilişki, kavga, sapkınlık yasağı 66- Hacda ihramlıyken avlanmamak 67- Hacda ihramlıyken avlanma yasağını çiğneyenin ne yapması gerektiği 68- Uygun olanı emretmek 69- Uygun olmayandan alıkoymak 70- Allah rızası için mücadele etmek 71- Gereğinde mücadeleyi hem malla, hem canla yapmak 72- Kuran ın rehberliğinde mücadele etmek 73- Kınayanın kınamasından korkmamak 74- Riba yasağı 75- Tartıda, ölçüde hile yapmamak 76- Adaletsizlik yapmamak 77- İsraf etmemek 78- Cimri olmamak 79- Adam öldürmemek, adam öldürmenin cezası 80- Hırsızlık yapmamak, hırsızlık yapanın cezası 81- Fitne çıkarmamak, fitne çıkarmanın cezası 440
441 dinde olanların listesi 82- Zina etmemek, zina edenin cezası 83- Hanımlara zina iftirası etmemek, bunun cezası 84- Lezbiyenlik, homoseksüellik yasağı, bunların cezası 85- Büyünün kınanması 86- Şeytandan Allah a sığınmak 87- Şeytanı dost edinmemek 88- Şeytanın düşmanımız olduğu 89- Şeytanın kuruntular, vesveseler vermesi 90- Şeytandan korkmaya gerek olmadığı 91- Yalnızca Allah a yönelmek 92- Duayı için için yalvararak yapmak 93- Allah tan bağışlanma dilemek 94- Allah tan ümidi kesmemek 95- Günahlara hemen tövbe etmek 96- Sabırlı olmak 97- Sabırda yarışmak 98- Bilgimizin olmadığı dini bir konuda tartışmamak 99- Körü körüne, bilmediğimiz bir şeyin ardınca gitmemek 100- Anlaşmalara uymak 101- Yemini önemsemek 102- Yemini bozmanın kefareti 103- Yemini bozgunculuk unsuru olarak kullanmamak 104- Yakınların aleyhine bile olsa adaletten şaşmamak 105- Şahsi kin yüzünden adaletten sapmamak 106- Hoşgörülü ve bağışlayıcı olmak 107- Yetimlerin mallarını kendilerine vermek 108- Yetimlere güzellikle davranmak 441
442 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 109- Yetimleri itip kakmamak 110- Dünya hayatına aldanmamak 111- Mal, eşler, ticaret gibi helal unsurların da insanları dinin öngördüğü hayattan uzaklaştırmaması gerektiği 112- Hayatın Allah rızası için yaşanması 113- Allah a karşı aczini bilmek 114- Güç ve imkana değil, sadece Allah a güvenip dayanmak 115- Allah ın ayetlerine gönülden boyun eğmek 116- Allah istemeden hiçbir şeyin olmayacağını bilmek 117- Münafıkların (ikiyüzlülerin) detaylı tarifi 118- İnananlarla edilen alayların anlatımı 119- İnananlara nefret duyanların anlatımı 120- Fitnenin kınanması 121- Kibrin kınanması 122- Nankörlüğün kınanması 123- Aklını çalıştırmayanın kınanması 124- Aklını çalıştırmayanın pisliğe batacağı 125- Doğruyu çoğunlukta aramanın hata olacağı 102- Atalarını üzerinde bulduğuna inanmanın, gerçeği bulmada bir metot olamayacağı 127- Aklı kullanmadan taklitçi olmanın hata olduğu 128- Hamrın (sarhoşluk verici madde veya şarap) şeytan işi bir pislik olması 129- Tapılmak için dikilen taşların şeytan işi bir pislik olması 130- Fal oklarının şeytan işi birer pislik olması 131- Kıyamete inanmak 132- Kıyametin dehşetli manzarasının anlatımı 133- Cennet in varlığı 442
443 dinde olanların listesi 134- Cennet teki güzel nimetlerin tarifi 135- Cehennem in varlığı 136- Cehennem deki azabın tarifi 137- Cennet ve Cehennem in sonsuzluğu 138- Cennet ve Cehennem i göz önünde bulundurarak yaşa mak 139- Allah ın rızasının Cennet ten de önemli olması 140- Bizi ilk defa Yaratan a, yeniden yaratmanın çok kolay ol ması 141- Allah ın elçi göndermeden azap etmeyeceği 142- Allah ın kendisine ortak koşulmasını bağışlamayacağı, bu nun dışında dilediği günahı dilediğine bağışlayacağı 143- Cennetliklerin mutlu, Cehennemliklerin pişman olacağına dair anlatımlar 144- Cennet te yorgunluk, bıkkınlık olmayacağı 145- Din adamı diye gözükenlerin bir kısmının insanların mal larını haksızlıkla yediğinin anlatımı 146- Din adamlarının ve Peygamberlerin rableştirilmesiyle ilgili olumsuzluğa dikkat çekilmesi 147- Hz. Musa nın Peygamberliği ve ona Tevrat ın verilmesi 148- Hz. İsa nın Peygamberliği ve ona İncil in verilmesi 149- Hz. Davud un Peygamberliği ve ona Zebur un verilmesi 150- Kuran da kendisinden bahsedilmeyen daha birçok Peygamber in olduğu 151- Hz. Adem ve onunla ilgili anlatımlar 152- Hz. Nuh ve onunla ilgili anlatımlar 153 - Hz. İbrahim ve onunla ilgili anlatımlar 154- Hz. Süleyman ve onunla ilgili anlatımlar 155- Hz. Musa nın Firavun la olan mücadelesi 156- Hz. İsa ve annesi Meryem in kıssaları 443
444 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 157- Hz. Yusuf un kıssası ve rüyaları yorumlaması 158- Hz. Yakup tan bahsedilmesi 159- Hz. İsmail ve Hz. İshak tan bahsedilmesi 160- Zülkarneyn den, Lokman dan anlatımlar 161- Peygamberler in karşılaştığı sıkıntılar 162- Bu sıkıntılara rağmen Peygamberler in mücadelesi 154- Peygamber in babası veya oğlu olmanın bile kimseyi kurtarmayacağı 155- Peygamberler i inkar eden kavimlerin dünyada da cezalandırılmaları 163- Anne ve babaya iyi davranmak 164- Allah ın yarattıklarını incelemek, düşünmek 165- Allah ın gökteki ve yerdeki sanatlarını araştırmak ve incelemek 156- Leş, kan, domuz eti ve Allah tan başkası adına kesilenleri yememek 166- Allah ın helal ettiği rızıkları haram etmemek 170- Günahın açığından da, gizlisinden de kaçınmak 171- Allah a yönelenlerle beraber olmak 172- Parçalanıp ayrılmamak 173- Allah ın yolunda kurşunla kaynatılmış binalar gibi kaynaşmış olmak 174- Saldırgan olmamak 175- Saldırganlarla Allah yolunda çarpışmak 176- Saldırana saldırdığı şekil ve ölçülerde saldırmak 177- Güzel düşünüp güzel işler yapmak 178- Emanetleri hak edene, becerikli kişilere vermek 179- Yönetimde danışmayı esas almak 180- Kendi kendini hesaba çekmek 444
445 dinde olanların listesi 181- Selama aynıyla ya da daha güzeliyle karşılık vermek 182- Sapkın kişilerden gelen haberi incelemeye tabi tutmak 183- İman edenlerin arasındaki çekişmeleri gidermek 184- İman edenlerin kardeşliği 185- Dinde fırkalara (mezheplere) bölünmemek 186- Dinde baskı, zorlama olmadığı 187- Tanıklığı gizlememek 188- Gevşememek, inananların üstün olduğunu bilmek 189- Mal ve çocukların Allah ı anmada engel olmaması 190- Gerçek hayatın ahiret hayatı olması 191- Anne rahminde geçirilen evrelere dikkat çekilmesi 192- Matematiğe, her şeyde bir ölçü olduğuna dikkat çekilmesi 193- Zamanın izafiliğinin anlatımı 194- Uzayın genişlediğinin anlatımı 195- Güneşin, dünyanın, ayın hareket ettiği 196- İki ayrı suyun birleşmesine rağmen suların karışmaması 197- Rüzgarların aşılayıcı özelliğinin belirtilmesi 198- Yeryüzündeki çatlaklara (fay hatlarına) dikkat çekilmesi 199- Göğün korunmuş bir tavan gibi olması 200- Bu dünyanın sonunun geleceğinin ve o andaki bazı manzaraların anlatımı 445
446 39. BÖLÜM kuran da yer almayan konulardaki tavır Kitabımızın başından bu yana Kuran ın her şeyi açıkladığını, gerek li her türlü detayı verdiğini görüyoruz. Yine kitabımızın ba şından bu yana sanki Kuran ın açıklamaları yetersizmiş, Kuran din adı na her konuyu kapsamazmış gibi Kuran da yer almayan birçok hük mün Kuran dışı kaynaklarca dinselleştirildiğini ve dinde en büyük tahribatın böyle yapıldığını gördük. Kitabımızın bu bölümünde 20 tane örnek soruyu inceleyerek Kuran da geçmeyen bir konuda so ru sorulursa, bu sorunun cevabının nasıl verileceğini göstermeye çalışacağız. Şu noktaya dikkatinizi çekmek istiyoruz. Her dini yasak kötü dür, yapılmaması gerekir. Fakat her kötü gördüğümüz şey dinen yasak değildir. Hırsızlık yapmak, Allah a karşı nankörlük Kuran da yasaklanmıştır; bu yüzden bunlar kötüdür ve bunları yapmamamız gerekir. Sigara içmenin, saçları mora boyatmanın da isabetli davra nışlar olmadığı kanaatindeyiz. Fakat Bunlar dinen sakıncalıdır, ha ramdır, mekruhtur diyemeyiz. Beğenmediğimiz bu davranışları di ni etiketle çirkin göstermeye çalışmamalıyız. Kendi öngörümüz isabet li bile olsa, kendi öngörümüzle vardığımız kanaatleri dinselleştiremeyiz. Bu fiilleri kötü, yapılmaması gereken fiiller olarak görebili riz. Fakat bunları din adına yasaklamaya kalkarsak büyük bir hata yapmış oluruz. Her haram, her günah bize mesuliyet yükler ve ahirette hesap vermemizi 446
447 kuran da yer almayan konulardaki tavır gerektirir. Örneğin nankör kişi, hırsız kişi ahirette bu davranışlarından dolayı hesap vereceklerdir. Fakat siga ra içmenin veya saçları mora boyatmanın dinen sakıncalı olduğunu ve ahirette cezası olduğunu iddia edemeyiz. Allah, rahmeti sebebiy le haramları, yasakları sınırlı tutmuştur. Yapılmaması iyi olacak bir çok şeyi de haramlaştırmamış, yasaklamamıştır. Geleneksel-mezhepçi yaklaşımı benimseyenler ise Allah ın rahmetinin bir sonucu olan bu uygulamayı anlamamış, dinimiz eksikmiş gibi Allah ın dinine ilaveler yapmışlardır. Bu arada şunu da bilmeliyiz ki örnek verdiği miz saçı mora boyatmayı ve sigara içmeyi dini etiketle kötü göster mek ne kadar hatalıysa, aynı şekilde Dinde saçı mora boyatmak var veya Dinde sigara içmek var gibi ters bir mantıkla dinin yasakla madıklarını, dinin tavsiye ettikleri gibi göstermek de çok büyük ve çok tekrarlanan bir hatadır (21. bölümdeki kadın konusunun çok eşlilik ile ilgili kısmında da aynı mantığı örneklerle anlattık). Ey iman edenler! Size açıklandığında hoşunuza gitmeye cek şeyleri sormayın. Kuran indirildiği zaman sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetmiştir. Allah bağışlayıcıdır, yumuşak davranandır. 5-Maide Suresi 101 Ayette görüldüğü gibi Kuran da açıklanmayan her şey Allah ın affettikleri kapsamındadır, her ne olursa olsun... Birçok davranışın dinen serbest olması sırf dinin bu davranış hakkında izah getirmemesindendir. Ayetin başından anlayacağımız gibi Allah birçok sorunun cevabını verseydi, Allah ın o konudaki tavrı yasaklayıcı olabi lirdi. Fakat Allah, eğer açıklama yapsaydı ilave hüküm getirebilece ği bir konuda, açıklama yapmamasını, bizim o konudaki serbestiyetimiz için yeterli görmektedir. Bu yüzden Allah ayette Allah onla rı affetmiştir demektedir. Nihayet ayetin sonundan Allah ın bu tavrının Allah ın kullarına karşı bağışlayıcılığının ve yumuşak dav ranmasının sonucu olduğunu anlıyoruz. Bu yüzden defalarca tek rarlayarak diyoruz ki; her ne olursa olsun, her ne olursa olsun, her ne olursa olsun eğer Kuran daki bir izahla temellendirilemiyorsa bu helal, haram, sünnet, farz, mekruh veya her ne olduğu iddia edili yorsa bu şey din dışındadır, dini alanla hiçbir ilgisi yoktur. Kim se Allah ın rahmetini sınırlamaya, Allah ın Kuran da kolay 447
448 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN olduğu nu söylediği dini zorlaştırmaya kalkmasın. Kimse kendi kafasındaki doğruların, bin yılı aşkın bir zaman diliminde, apayrı kültür ve çev relerde yaşayan tüm insanlar için de doğru olduğunu iddia etmesin. Dine yapılan bu ilaveler ve yasaklar dini detaylara boğmuş, kişileri dinin özünden uzaklaştırmıştır. Namazda ayakların arasının kaç parmak olacağını, hangi ayakla hangi işe başlanacağını, sakalın bo yunu ayarlamaya çalışanlar; teferruatla uğraşmaktan, Allah ın asıl istediklerine yeterli dikkati yöneltememişlerdir. Şimdi 20 örneği mizi inceleyelim ve Kuran da yer almayan konulardaki sorulara na sıl cevap verilebileceğini görelim: 20 ÖRNEK SORU VE CEVAPLARI 1. SORU: Kurban bayramında kurban kesmek gerekir mi? Bu ibadet vacip midir? CEVAP: Kuran da kurban bayramı diye bir bayramdan da, böy le bir bayramda kurban kesmekten de bahsedilmez. Kuran da geç meyen bir uygulama ne farz, ne vacip, ne de sünnet diye dinselleştirilebilir. Bu bayram Müslümanlar ı kaynaştıran yapısıyla Kuran ın koyduğu hedeflere hizmet etmektedir. Bu yüzden bu bayramlara sahip çıkılıp, bu geleneğin yaşatılması gerektiği kanaatindeyiz. Ama bunun, Kuran ın/dinin evrensel bir hükmü olmadığını da bilmeliyiz. 2. SORU: Kravat takmanın hükmü nedir? Hıristiyanlar a ben zemek olduğu için günah olur mu? CEVAP: Kuran da ne erkeğe, ne kadına üniforma gibi bir kıya fet tarif edilmez. Demek ki kravat da, şapka da giyilir. Kuran da Hıristiyanlar a benzemek başlığıyla bir yasaklar listesi geçmez. Hıristiyanlar gibi yılbaşı kutlayan, hindi kesen, kravat takan, anneler günü kutlayanın bunları yapmasında dini hiçbir engel yoktur. Bunları yapmanın kendi geleneklerimiz ya da strateji açısından doğru veya yanlış olduğu ayrı konudur. Bunları uygulayanlar elbette özenti olmakla veya başka şekillerde eleştirilebilirler, onlar da 448
449 kuran da yer almayan konulardaki tavır kendilerince uygun cevabı verirler; fakat bunlar yapılırken, dine atıfla karşı tarafı haram işleyen veya kafir ilan etmenin Kurani bir dayanağı yoktur. Her fikrimizi dinsel kılıfa sokup başkalarını din-dışı gösterme hastalığından kurtulmamız önemli bir zarurettir. Hıristiyanlar gibi giyinmenin günah olduğunu söyleyenler, olma yan bir günahı uydururken kendileri, bazı Hıristiyanlar gibi; evliya larını, din adamlarını aşırı bir şekilde yüceltmekte, böylelikle Hıristiyanlar a benzemememiz gereken, Kuran ın bizi uyardığı asıl konuda onlara benzemektedirler. 3. SORU: Gebe suyu ile abdest alınır mı? CEVAP: Kuran abdest almak için yıkanmaktan bahseder. Yı kanmak ise normal su ile olur. Böyle mantıksız sorular soranlara il gili abdest ayetini söylemek yeterlidir. Gerisini kendileri anlasınlar. Bazı insanlar anlamak yerine anlamamaya çalışmaktadırlar. Allah abdesti anlatmış, eğer su yoksa toprakla teyemmüm gibi bir detayı da vermiştir. Ne yazık ki örneğini verdiğimiz bu soru, sözde ciddi din kitaplarının açıklamaya çalıştığı bir sorudur. 4. SORU: Kuran a göre meclis, başbakan ve cumhurbaşkanın dan oluşan bir sistem olabilir mi? CEVAP: Kuran yönetim konusunda uzun detaylar vermez. Böylece kişilere zaman, şartlar, nüfus yoğunluğu ve diğer etkenlere uygun bir idare oluşturma şansı verilir. Kuran emanetin ehline ve rilmesi gibi, yönetimde danışılması gibi genel prensipler verir. Meclisli, başbakanlı, cumhurbaşkanlı sistem de, yarı başkanlık sistemi de, tam başkanlık sistemi de, daha başka sistemler de ola bilir Kuran yönetimle ilgili genel prensipler vermiş, her dönem ve şartta geçerli bir yönetim sistemi emretmemiş ve önermemiştir. Sonuçta bu konuda karar insanların tercihlerine kalmıştır. Fakat Müslümanlar açısından bu durumda farklı sistemleri benimseme olanağı olsa da Kuran ın ortaya koyduğu adalet gibi ilkeleri sistem ne olursa olsun gözetmek dini bir zarurettir. 449
450 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 5. SORU: Namazda ellerim nasıl durmalı? CEVAP: Kuran da namazda eller şöyle dursun diye bir izah yoktur. Yani ister eller göbeğin üstünde bağlanır, ister yana sarkıtılır, ister havaya kaldırılır. 6. SORU: Küçük tuvaleti oturarak yapmak dinen daha mı makbul? CEVAP: Kuran, tuvaleti nasıl yapmamız gerekti ğini söylemez. Dileyen oturarak tuvaletini yapar. Dileyen ayakta yapar. 7. SORU: İpek gömlek giyilebilir mi? CEVAP: Kuran da erkeğin de, kadının da ipek gömlek giyme sine engel hiçbir izah yoktur. İsteyen ipek gömlek de giyebilir, ipek pantolon da, ipek çorap da... 8. SORU: Kadınlar makyaj yapabilir mi? CEVAP: Kuran da kadının makyaj yapmasıyla ilgili hiçbir izah yoktur. Dileyen herkes makyaj yapabilir. 9. SORU: Sünnet olmak dini bir zorunluluk mudur? CEVAP: Kuran da sünnet olmak diye bir şey geçmez. Tevrat ta sünnet olmak geçer. Allah dileseydi Kuran da da sünnet olmamızı belirtir, bizim dinimizin de bir mecburiyeti yapabilirdi. Yani iste yen sünnet olur, isteyen olmaz. Dinimizde ne sünnet olun diye bir izah vardır, ne de olmayın diye. Geleneksel İslam ın adetleri dinselleştirmesi ile sünnet dinselleşmiştir. Gerçi uydurmalarla dolu ha dislerin içinde kadınların da sünnet olmasının gerekliliği vardır ama bu izah halka pek açıklanmamaktadır. Sünnet adeti öyle bir dinselleşmiştir ki, neredeyse bazılarınca, Allah ın varlığına imandan sonra dinin ikinci şartı gibi algılanmıştır. Sağlığa yararlı olduğuna kanaat getiren sünnet olur, istemeyen olmaz. Sünnet dinimizin ne bir hükmüdür, ne de alameti farikasıdır. 450
451 kuran da yer almayan konulardaki tavır 10. SORU: Dövme yapılabilir mi? CEVAP: Kuran da dövme ile ilgili hiçbir izah geçmez. Eğer birisi dövmenin altına su geçmez, o zaman da boy abdesti olmaz izahını yaparsa, şunu bilmelidir ki dövme derinin üstünü kaplamaz, içine işler. Ayrıca Kuran da gusül abdesti diye bahsedilen genel bir yıkanmadır. Kuran da Toplu iğne başı kadar kuru yer kalmayacak şeklinde bir izah yoktur. O zaman minnacık bir tükenmez kalem çiziği olanın da gusül abdesti kabul olmaz. Kısacası Kuran ın hiçbir izahından dövme yapmanın haram olduğu çıkmaz. Boy abdestine dinde olmayan detaylar ilave eden zihniyet dövmeyi de haramlaştırmıştır. 11. SORU: Hangi elle yemek yiyelim? CEVAP: Kuran insanların hangi elle yemelerinin gerektiğini, hangisinin sevap olduğunu anlatmaz. Dileyen dilediği eliyle yeme ğini yer. 12. SORU: Kadın erkek el sıkışabilir mi? CEVAP: Kuran da kadınla erkeğin el sıkışmaması gerektiğine dair hiçbir izah yoktur. Demek ki kadınla erkek el sıkışabilirler. 13. SORU: Mastürbasyon yapılabilir mi? CEVAP: Kuran da cinsellikle ilgili haramlar açıklanmıştır. Ör neğin zina, homoseksüellik, lezbiyenlik haramdır. Mastürbasyon hakkında Kuran da bir yasak geçmez. Demek ki dileyen erkekler de, kadınlar da mastürbasyon yapabilir. (Dini internet sitelerine yollanan sorulardan, bu konunun en çok merak edilen konulardan biri olduğunu anlıyoruz.) 14. SORU: Doğum kontrolü yapmanın dinen bir sakıncası var mı? CEVAP: Kuran da Doğum kontrolü yapmayın diye de, Aileniz çok kalabalık olsun diye de bir izah geçmez. Dileyen çok çocuk yap maya çalışır, dileyen hiç çocuk yapmamak için önlemini alabilir. 451
452 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN 15. SORU: Ölünün arkasından Kuran okunabilir mi? CEVAP: Kuran her zaman okunabilir. Ölümlerden sonra da, doğumda da, herhangi bir toplantıda da Kuran okuna bilir. Fakat ölünün arkasından 1, 7, 40, 52. geceler gibi; gözetilmesi zaruri farz olan geceler yoktur. Bu gecelerde Kuran okumak veya okutmak farz değildir. Fakat bu, Kuran okunamayacağı manasına gelmez. Ölünün anıldığı gecede Kuran okumak veya okutmak elbette ki güzel bir anmadır. Kuran ın okunmasının iyi olmayacağı bir ortam olabilir mi? Yeter ki Kuran sırf Allah rı zası için okunsun. Kuran da olmayan merasimler farz gibi tak dim edilmesin. 16. SORU: Kusmak orucu bozar mı? CEVAP: Kuran da orucun üç şeyden oluştuğunu görüyoruz; yememe, içmeme ve cinsel ilişkiye girmeme. Bu üçünü belli bir za man diliminde yapmamakla oruç ibadeti gerçekleşir. Kuran da kus mama diye dördüncü bir şart belirtilmediğine göre, kusmanın oruçla hiçbir alakası yoktur. 17. SORU: Erkekler sarı veya kırmızı renklerde elbise giyebilirler mi? Altın takabilirler mi? CEVAP: Kuran da erkeklerin giyimdeki renk tercihlerinin ne olması gerektiği veya takılarının nasıl olması gerektiği hususunda bir açıklama getirilmemiştir. Bu hususlar kişilerin şahsi tercihlerine bırakılmıştır. 18. SORU: Orucu hangi yiyecekle açmak daha sevaptır? CEVAP: Kuran da orucu açmanın makbul olduğu yiyecek diye bir şeyden bahsedilmez. Demek ki orucu açma noktasında helal her yiye cek eşittir. 19. SORU: Kadın kocasından habersiz kaç kilometre uzağa gide bilir? CEVAP: Kuran bu konuda hiçbir izah, dini bir kısıtlama getirmez. Demek ki ev li çiftler bu tarzdaki iç sorunlarını kendi içlerinde çözeceklerdir. 452
453 kuran da yer almayan konulardaki tavır Fa kat bu sorunlarını çözerken kendi görüşlerini, Kuran da olmayan uydurma izahlarla din adına temellendirmemelidirler. 20. SORU: Dinimizde kandil geceleri var mı? CEVAP: Kuran da kutsal kandil geceleri diye bir kavram geç mez. Kuran da sadece Kadir gecesinin faziletine dikkat çekilir. Bu nun dışında Kuran da ne özel bir geceden bahsedilir, ne de bu özel gecelere has özel ibadetlerden. İsteyen Peygamberimiz in doğum günü diye veya herhangi bir zafer günü diye bir günü elbette ki kutlayabilir. Bu kutlamalarda namaz kılınması, Kuran okunması da çok güzeldir. Fakat bu gecelerde falanca ibadeti yapanın tüm günahla rının af olacağı gibi uydurmalar tehlikelidir, çeşitli istismarlara yol açabilir. 453
454 40. BÖLÜM anlaşılan dilde ibadet ve son sözler buraya kadar ne yaptık? Kitabımızın buraya kadarki bölümlerinde, gerçek dinin ortaya çıkması için dinin kaynağının ne olduğunun belirlenmesi ge rektiğini ortaya koyduk. Bu noktadan hareketle dinin kaynağının sırf Kuran olduğunu bizzat Kuran ın kendisine başvurarak göster dik. Yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için bu yöntemin bir reform hareketi değil, dine yapılan ilaveleri temizleme ve Kuran ın buyruğunu yerine getirme hareketi olduğunu belirttik. Sonra di nimize ilavelerin, başta hadisler kullanılarak yapıldığını tespit et tik ve hadislerin Peygamber e yapılan iftiralarla dolu olduğunu, Peygamber in Kuran dışı hadisleri dinselleştirmek gibi bir hedefi nin olmadığını ve hadislerin birçok yönden dinin kaynağı olmaya layık olmadıklarını gördük. Daha sonra hadislerin hem Kuran la, hem kendi aralarında, hem de mantıkla çeliştikleri ni, dine ilaveler yaptıklarını; bu yüzden hadislerin Kuran la beraber dinin kaynağı olmaya layık olmadıklarını anlayıp, sırf Kuran ın dinin kaynağı olduğu fikrini zihnimize iyice oturttuk. Bu mantığı pe kiştirmek için hadislerin niye uydurulduğunu, dört halifenin hadisle ri yazdırtmadığını, en önemli hadis uydurucularının kimler olduğunu da inceledik. Daha sonra dinimizin dejenerasyonunun tarihi arka planını, Kuran ın dininin ve uyduru lan dinin neler olduğunu sergiledik. Dine en çok ilavenin, Kuran da 454
455 anlaşılan dilde ibadet ve son sözler yer almayan konuları çözmeye kalkanlar tarafından şahsi çö zümlerini dinselleştirmek yoluyla yapıldığını tespit ederek, kitap bo yunca örneklediğimiz bu hatayı ayrı bir bölüm olarak bol örnekli bir şekilde işledik... Bunlar gibi hedefimiz açısından önemli konuları irdeleyerek kitabımızın sonuna geldik. İbadetlerin anlaşılan dilde yapıl masının önemine binaen, kitabımızın bu bölümünde anlaşılan dilde iba detin önemini bir kez daha vurgulayacağız. Kuran ın mucizevi yö nünü ve güvenilirliğini diğer kitabımız Kuran Hiç Tükenmeyen Mucize de göstermeye çalıştık. Sahte dinin ortaya çıkması kadar dinin tek kaynağı olan Kuran ın değerinin anlaşılması ve Kuran a güvenin sağlanması da çok önem lidir. Böylece kişiler uydurma dini ellerinin tersiyle itip Kuran a sımsıkı sarılacaklardır. türkçe ibadet Kuran ın anlattığı İslam ın yaşanması için yapılması gereken en temel faaliyet Kuran ın, dini yaşayacak toplumun diline çevrilmesidir. Kuran Arapça inmiştir ve orijinali Arapça dır. Fakat Kuran a göre Arapça, kutsal bir dil değildir. Kuran, her kavme Peygamberler in gönderildiğini ve bu Peygamberler in kavimlerine kendi dillerinde mesajlar getirdiklerini söyler. Tevrat Hz. Musa nın kavminin dilindedir, İncil de Hz. İsa nın kavminin dilindedir. Hz. Lut un vahiyle ri kendi kavminin dilindedir, Hz. Nuh unkiler de öyledir... Bu me sajları kutsal yapan Allah tan indirilmiş olmalarıdır ve bu mesajların hiçbiri Arapça değildir. Allah ın mesajı Arapça yazılabileceği gibi; Allah a, dine karşıt sözler, putlara iltifatlar da Arapça yazılabilir. Arapça yı Allah ın özel dili, Cennet in lisanı; Arapça harfleri Al lah ın özel harfleri, Cennet in harfleri gibi gösteren mezhepçi zihniyete sahip kişiler, dinimizin kaynağı Kuran ın, Arapça bilmeyenlerce anlaşılmasını engellemişlerdir. 41-Fussilet Suresi 44. ayetten Kuran ın Arapça olmasının sebebinin, Kuran ın ilk olarak Arap toplumuna hitap etmesi olduğunu an lıyoruz. Kuran, Allah ın din gönderdiği her kavme kendi dilinde hi tap etme adetinden dolayı Arapça dır. Araplar a dinlerinin yabancı dilde bildirilmesi saçma 455
456 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN olduğu gibi, Türkler e de anlayabildikleri dilleri dı şında bildirimde bulunmak saçmadır. Türkler e kendi dillerinde bildirim ancak Kuran ın çevirisi ile mümkündür. Daha önceden Kuran çevirisinin okunmasına karşı mezhepçi çevrelerden gelen tepkilerin günümüzde oldukça azalmış olduğunu görmek sevindirici bir gelişmedir. Fakat uzun bir dönemde, mezhepçi zihniyeti benimseyenler tarafından, Arapça bilmeyen Müslümanlar ın Kuran ın çevirisini okumaktan mahrum edildikleri de unutulmamalıdır. Kuran da geçen kelimeler, kavramlar Kuran da geçmeden önce de Araplar ın kullandığı kelimeler, kavramlardı. Kuran da, Allah denildi ğinde neyin kastedildiği, domuz denildiğinde domuzun ne olduğu, miras denildiğinde mirasın ne olduğu, vasiyet denildiğinde vasiyetin ne olduğu bi liniyordu. Kuran evvelden varolan kelimelerle geldi. Kuran ı oku yan bir kimse bu apaçık gerçeği rahatça kavrar. Kutsal olan Arapça veya kelimeler değil; Allah ın bu kelimelerle, kavramlarla oluştur duğu Kuran dır. Arapça yı kutsallaştırıp, dinin anlaşılmadan yaşanmasına sebep olanların düştüğü komik durumun bir örneği şöyledir: Arap Bede vi kadınları ellerinde defler, yanık sesle türküler söylüyorlardı. Tür külerin konusu da deve etinin lezzetiydi. Bu etin kebabının, haşlamasının, kızartmasının ne kadar lezzetli olduğu yanık yanık, makam içinde anlatılıyordu. Töreni tertipleyen Osmanlı Teşkilatı Mahsu sa Reisi Eşref Sencer Kuşçubaşı Bey bir de gördü ki, hazır ol vazi yetinde olan Anadolu nun aslan yapılı Osmancık Taburu nun erle rinden bazılarının Arapça deve eti kasidesini dinlerken gözyaşları şıpır şıpır damlıyordu. İyi Arapça bilen Eşref Bey şaşırdı, bir ere: - Oğlum ne ağlıyorsun? diye sordu. Hazır ol vaziyetindeki Mehmetçik durumu değiştirmeden cevap verdi: - Kumandanım bakınız ne güzel Kuran okuyor... Bu saf, pırıl pırıl yürekli Anadolu çocuğunun duyguları önünde gözleri dolan Eşref Bey dayanamıyor: 456
457 anlaşılan dilde ibadet ve son sözler - Oğlum o bedevi kadınları kendilerine dağıtılacak olan deve etinin lezzetini anlatan kasideyi makamla okuyorlar, sil gözyaşlarını... (Cemal Kutay, Türkçe İbadet, sayfa 61) TÜM KAVİMLERİN DİLLERİNİN YARATICISI ALLAH TIR Gelin ayrı dilleri, ayrı ırkları nasıl değerlendireceğimizi Ku ran ın aydınlatıcı ayetlerine başvurup öğrenelim: Göklerin ve yerin yaratılması ile dilleriniz ve renklerinizin başka oluşu O nun delillerindendir. Şüphesiz bunda bilgi sahipleri için deliller vardır. 30-Rum Suresi 22 Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, ancak bu sizleri verdikleriyle sınaması içindir. Tümünüzün dönüşü Allah adır. 5-Maide Suresi 48 Ey insanlar! Gerçekten biz sizi bir erkekten ve bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabile ler yaptık. Allah açısından en üstün olanınız en çok sakınanınızdır. 49-Hucurat Suresi 13 Bu ayetleri örnek gösteren Cengiz Özakıncı şunları söyler: Kuran ı benimsemiş bir kişi kendi bildiği dilden başka bir dille, kendi soyundan başka bir soyla, kendi toplumundan başka bir top lumla, kendi yazısından başka bir yazıyla karşılaştığında bunları Tanrı nın bir ürünü olarak görecek, bir üstünlük ya da aşağılık duy gusuna kapılmayacak, bunları tanımaya, anlamaya, öğrenmeye giri şecektir. Daha açığını söyleyelim: Kuran a göre bir Müslüman Arap, Türkler in ulus olarak varlığını, dilini, yazısını ancak bir in celeme, araştırma, öğrenme, yararlanma konusu edinebilir. Türk ler in ulus olarak varlığını ortadan kaldırmaya, ya da eritmeye giriş mesi durumunda Tanrı katında suçlu olacaktır. Türkçe yi at, Arap ça yı kullan, ya da kendi yazını at, Arap yazısını kullan diyemez. Öteki ulusları Araplaştırmaya 457
458 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN yeltenemez. Eğer yeltenirse, bu giri şimi Tanrı nın buyruklarına aykırı olur. Geçmişte Tanrı nın buy ruklarını çiğneyen pek çok Müslüman Arap, Müslüman Türk çıkmış, Türkler in dilini, yazısını Araplaştırmaya girişmiş ve bunu bel li oranda başarmışlardır. Bundan 900 yıl önce kimi Arap, kimi Türk kandırıcı kişiler Tanrı ile Türkler in arasına dilden bir engel koy dular. Türkler in Tanrı ya Türkçe seslenmesinin Tanrı yı kızdıra cağını söyleyerek, Türkler i bu yalana inandırdılar. Türkler Tan rı nın yalnızca Arapça seslenişlere ilgi gösterdiğine kandırıldılar. (Cengiz Özakıncı, Dil ve Din, sayfa 120, 156) Özakıncı nın Türkçe için anlattıkları, elbette Müslüman tüm milletlerin dilleri için; Urduca, Farsça, Boşnakça, Kürtçe için de geçerlidir Alıntıladığımız ayetlerden anlayacağımız gibi Arapça da, Türk çe de, İngilizce de, Fransızca da, Urduca da, tüm diller de Allah ın isteğiyle oluşmuştur; tümü Allah ın delilleridir. İnsanlar bu renkliliği yok et meye değil, bu farklılıkların içinde kaynaşmaya, tanışmaya çalışma lıdırlar. Her dil bir güzelliktir. Hiçbir dilin özel bir kutsallığı yoktur. Al lah ın beğendiği bu çeşitliliği, uydurma kutsal etiketiyle yok edenler, Allah ın kitabı Kuran ile çelişmektedirler. Allah, meleklere Hz. Adem in üstünlüğünü açıklarken, Hz. Adem e isimleri öğretmesine ve Hz. Adem in isimlerle tanımlama lar yapmasına dikkat çekmektedir. İsimlendirerek tanımlama, keli melerle düşünme gibi dilin temel fonksiyonları, insanı üstün kılan özellikleridir. Hiç şüphesiz dilin bu tarz kullanımında, ne söyledi ğinin bilincinde olma unsuru vardır. Aklı işletme faaliyeti, kelime lerle isimlendirmenin sonucunda yapılan bir faaliyettir. Kullanılan akıl ise insan olmanın ayırt edici özelliğidir. Kuran ın herkesin anladığı dilde, tercümesinden okunmasının önemini ilahiyatçı Prof. Dr. Beyza Bilgin de şu sözleriyle vurgulamaktadır: Kuran ın anlaşılması esastır ve vahiyler yoluyla tebliğ ve yol göster me daima milletlerin konuştuğu dilde yapılmıştır. Öyleyse, milletin fertleri, Allah ın Kitabı nı anlamak, ondaki haber ve öğütlerden ya rarlanarak terbiye olmak, davranış geliştirmek için, onu yabancı dil de değil, konuştukları dilde ve anlayarak okuyacaklardır. Böyle bir okuyuş temin edilmedikçe, Kuran 458
459 anlaşılan dilde ibadet ve son sözler belli bir zümrenin, bir azınlığın elinde kaldıkça, ondaki ilahi amaca yönelik yöntem etkinliğinin ve anlam zenginliğinin meydana getirebileceği bütün gelişmelerden mahrum kalınacaktır. Kuran ın vahyolunduğu dönemde, Arap ede biyatı çoğunluğun ilgilendiği, zevk alarak izlediği bir alandı. Kuran, şiirle nesrin birleştiği bir üslûpla, yeni konulardan söz ediyordu. Kuran ı dinletmeyin. Kuran okunduğunda gürültü yapın, belki bu yolla O na galabe edebilirsiniz. 41-Fussilet 26 Anlamışlardı ki, Kuran dinlenir ve anlaşılırsa, onunla başa çıkamayacaklardır. Oysa geleneklerimizden gelen günümüzdeki okuyuşta, musiki ile okuyuştan etkilenmekten söz edilebilir ama o şiirli üs lup kullanılarak verilmiş olan haber ve öğütlerden etkilenmekten söz edilemez. Kuran ı inanarak, güvenerek, sevgi ile okuyan insanlar, onu okurken, onda anlatılanları, onu üslubu ile anlayarak okusalar, bilgilenseler ve etkilenseler, duyguları o yönde aksa, o yönde içerik kazansa, neler olabilir, kabiliyetli müminler onları nasıl kullanır, bir düşünülse! Güzel sanatların bütün dalları, şiir, roman, film, tiyatro, müzik, estetik, gazete, dergi, radyo, televizyon gibi güçlü araçlar, on ları kullanan inançlı insanların belleklerinde yüksek fikirlerle seslense, sevgiyi, güzelliği, temizliği, merhameti, adaleti, barışı ve yardım laşmayı ifadeye dökseler, ülkede ince bir ruh hali, bir yüksek terbiye, bir bilgiseverlik, bir aydınlanma meydana gelmez mi? Meydana ge len bu aydınlık dışa vurmaz mı? (Beyza Bilgin, 1. Kuran Sempozyumu, sayfa 82) OSMANLI DÖNEMİNDE KURAN IN YERİ Allah dinde akledilmesini, ince ince düşünülmesini, araştırılma sını, emirlerinin uygulanmasını, kitabının rehber edinilmesini ister. Kişiler Allah ın kitabının manasını bilmeden üzerinde nasıl inceden inceye düşünebilirler? Sonuçta kişiler dini yaşamak için, dinle ilgili bilgileri anla dıkları dilden duymak veya okumak zorundadırlar. Geleneksel, mezhepçi İslamcılar kendi din adamlarının veya ilmihal kitaplarının Türkçe anlatımlarında bir sakınca 459
460 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN görmemişlerdir. Onlar da herke sin Arapça öğrenmesinin farz olduğunu savunmamışlardır. İlmihal kitaplarının, kendi öğretileri doğrultusunda yetişen müftülerin, imamların, şeyhlerin dini Türkçe olarak anlatmasını normal gören ler; Kuran ın Türkçe ye çevrilmesine karşı çıkmışlardır. Amaç kişi ile Allah arasına din adamlarının sokulması ve mezhep izahlarıyla yetişmiş din adamlarının ve mezheplerin izahlarının din diye sorgulamasız yutturulmasıdır. Oysa dinin tek kaynağı olan Kuran ın çe virisi elde olunca, kişilerin Allah ın dini ile uydurulan dini ayırt et meleri mümkün olabilmektedir. Kuran ın çevrilmesi teşebbüslerine karşı mezhepçi, gelenekçi grupların önemli bir kısmının direnmiş olmasının altındaki temel neden budur. Bunlar, dinin mezheplerin tekelinden çıkması na ve uydurmaların sorgulanmasına tahammül edememektedirler. Kuran ın anlattığı İslam ın, Osmanlı tarihinde doğru dürüst ortaya çıkma masının, Osmanlı nın bilemediğimiz bir yerinde bu şekilde fikirler ifade edilmişse bile kökleşip yerleşmemesinin altındaki temel sebeplerin; mevcut sistemin baskısı ile beraber, bu çeviri yasağı olduğu ka naatindeyiz. Çevrilemeyen, Arapça sının bile matbaada basılmasına izin verilmeyen Kuran ın ismi vardı ama kendisi ortada yoktu. Çok şanlı diye nitelenen atalarımız ne yazık ki Kuran ı çevirttirmediler, insanlara anladıkları dilde okutturmadılar. Yıllarca günah dedikleri matbaanın günah olduğu iddiasından vazgeçtikle rinde bile Kuran ın matbaada basılmasının günah olduğu iddiası devam etti. Hattatların el yazısı ile çoğalttığı, sadece bazı evlerde bulunan Kuran ise bulunduğu evlerde de bohçalar içinde saklandı. Bohçalar açılıp okunduğunda ise manası için değil, melodisi için okundu. Halk hiçbir konunun çözümü için Kuran a doğrudan müracaat edemedi. Şey hülislamlar, şeyhler, imamlar halka dini öğretti. Onlarsa dini Sun nilik ile eşitleyen bir sistemin parçasıydılar ve Sunniliğin halifesi olan padişaha itaatli kişilerdi. Kuran tercüme edilemez iddiası yanlıştır. Kuran Allah birdir diyor, tercüme ediyoruz; Allah bağışlayıcıdır diyor, tercüme edi yoruz; Kuran her şeyi açıklar diyor, tercüme ediyoruz; Hz. Mu sa ya Tevrat verildi diyor, tercüme ediyoruz; Kan içilmez, domuz yenilmez diyor, tercüme ediyoruz. Bunların hangisi anlaşılmıyor? 460
461 anlaşılan dilde ibadet ve son sözler Çeviride ortaya çıkan bazı zorluklar, Arapça dan Türkçe ye çe virinin zorluklarından ziyade, kavramın Arapça sının neyi ifade et tiğinin tartışmasından ortaya çıkmaktadır. Bu da bir çeviri sorunu değil, anlaşılma sorunudur. Araplar da bu sorunu Türkler kadar ya şarlar. Kuran da anlatılan Yahudiler in dinlerindeki kelimelerin yerlerini, manalarını kaydırma eğilimi, dinimizde de yaşanmıştır. Bunun da baş sorumlusu dini uydurma izahlarıyla bozmaya kalkan zihniyetin, Kuran ın kelimelerinin manasını kaydırarak Kuran ı kendi arzularına uydurma çabalarıdır. Kuran da aynı kelimenin farklı yerlerdeki kullanımı gibi noktaların irdelenmesiyle, kısaca Kuran a bütüncül bir yaklaşımla çözülebi len bu sorun, istisnai bazı yerlerde ortaya çıkar ve bahsettiğimiz şe kilde titiz bir incelemeyle çözülebilir. Anlamadığımız dilde ibadet etmek birçok açıdan hatalıdır. Cengiz Özakıncı bu sakıncalardan bir kısmını şöyle açıklamaktadır:...eğer Türkçe söylenirse Tanrı bu yakarıları işleme koymaz, kesin sonuç al mak istiyorsanız, bu duaları Arapça yazın, söyleyin denilerek öğretil mektedir. Oysa bir Türk bu yakarıları Arapça yı gereği gibi seslendi rerek yapamaz. Arap dilinde öyle sesler vardır ki, bunlara boğaz ses leri denir, ancak Arap olanlar söyleyebilirler. İçinde böylesi Türk gırtlağına yabancı sesler olan Arapça sözcükleri bir Türk söylemeye kalkıştığında, o sesi çıkartamayacağı için, onu andıran başka bir ses çıkarır. Bu durumda Arapça sözcüğün anlamı da değişir. Tıpkı sev mek ve sövmek sözcüklerinde olduğu gibi, Arapça da da küçük bir ses değişimi anlamı tersine dönüştürebilmektedir, çünkü bütün dil lerde olduğu gibi Arapça da da böylesi yakın sesli, ters anlamlı söz cükler vardır. Bir Arap Türkçe konuşurken nasıl sev diyeceği yer de söv diyebilirse, bunun gibi bir Türk de Tanrı ya Arapça sesle neyim derken fağfirlene (bizi bağışla, koru) diyeceği yerde fakfirlene (bizimle ilişkini kes, bize boşver) diyebilir. Çünkü Arapça da bulunan ğ sesi çok özel bir sestir. Türk dilinde bu ses yoktur. Bir Türk özel bir eğitim almadıkça bu iki sözcüğün söylenişini birbirine karıştıracaktır. Görüleceği üzere Türk ün Tanrı ya kendi diliyle de ğil de seslendirmeyi beceremeyeceği Arapça sözcüklerle yakarması, her açıdan yanlıştır. (Cengiz Özakıncı, Dil ve Din, sayfa 118) 461
462 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN SARHOŞVARİ NAMAZ Kuran da geçen Kuran ı rehber edinmemiz, Kuran ın üzerine düşünmemiz, ancak anlayacağımız dilde Kuran ı okumamızla müm kündür. Namazda da gerçek manada Allah a yönelmemiz ancak an ladığımız dilde ne söylediğimizi bilerek namaz kılmamızla mümkün dür. Namazı anlamadıkları kelimelerin tekrarıyla kılanlar, namazı bi tirdikten sonra bir an dursunlar ve kendilerine Allah a ne kadar yönelebildiklerini sorsunlar. Al lah ın istediği şekilde aklı işletmek, Allah ın delilleri üzerinde düşün mek, Allah tan günahlara bağışlanma dilemek, ancak kişinin ne söy lediğinin bilincinde olmasıyla mümkündür. Allah savaşta ve korku zamanında bile namaz kılmamızı özel tedbirlere bağlayıp emreder. Kuran a göre kişilerin namaz kılmamaları gereken tek durum vardır; o da kişinin ne söylediğinin farkında olmayacak şekilde sarhoş oldu ğu durumdur. Ne söylediğinin farkına varacak şekle gelen içkili kişi nin bile Kuran a göre namaz kılması gerekir (Bakınız: 4-Nisa Suresi 43). Ne yazıktır ki ülkemizde dinci gazete diye bilinen bazı gazeteler, Kuran ın anlaşılmasının gereksizliğinin baş savunucularıdır. Örne ğin bir gazetenin Bir Bilen köşesinde şu izahlar yazılmıştır: Hiç kimseye Kuran tercümelerini tavsiye etmiyoruz... Kuran tercümesi okumak fayda yerine zarar verir... Herkesin Kuran ı anlamasını tav siye etmek büyük sapıklıktır... Kuran ı hiç okumayıp sırf hayır ve bereket için evinde saklamak caiz ve sevaptır... Anlamadan Kuran okunmaz diyenler büyük sapıktır. Bu yüksek tirajlı gazetenin iddi aları hiç de şaşırtıcı değildir. Zaten Kuran ın yüzyıllarca Türkçe ye çevrilmesini engelleyen hep bu kafadır. Kuran ın anlaşılması için çaba sarfedilmesi Allah ın emridir. Öyle ki Kuran ın sırf anlamamız için kolaylaştırıldığı Kuran da geçmektedir. Kuran ı herkesin anla masını tavsiye edenlere sapık diyenler, başta Kuran da bunun söylendi ğinden nasıl habersiz oluyorlar? Mezheplerinin hatırı için Kuran ile çelişen kafa kendisine Bir Bilen adını takmış. Bileni buysa, bilmeyeni nasıldır acaba! Böyle bilenler oldukça, Müslümanlar ın kendi dışında düşmanlar aramasına hiç gerek yok, kendisini bilen Müslümanlar ilan edenlerin zihniyeti dine zaten en büyük zararı vermektedir. 462
463 anlaşılan dilde ibadet ve son sözler Arapça yı öğrenenlerin Kuran ı vahyedildiği dilde okumaları elbette güzeldir. Fakat Müslüman toplumların büyük kısmını oluşturan Endonezyalı, Türk, Hintli, İranlı gibi topluluklardan Arapça yı gereğince öğrenecek olanların ufak bir yüzdeyi geçemeyeceği realitesi ortadadır. Arapça bilmeyen Müslümanlar ı Arapça ibadet etmeye zorla mak, Allah ın bizden manasını anlamadığımız ibadetler istediğini iddia etmek Arapça yı kutsallaştırmanın, dini mantıksızlaştırmanın bir ürünüdür. Bildiğimiz dilde Allah a daha bilinçli, daha güzel bir şekilde yönelebiliriz. Allah her dili bilmektedir. sonuç olarak... Kitabın tümü boyunca Kuran dışı kaynakların niye dinin kayna ğı olamayacağını gösterdik. Anlattığımız, savunduğumuz metot çok açıktır: Kuran ı elimize alıp, Kuran ın dışında din diye ortaya sürülenlerin dinle bir ilişkisi olmadığını belirlemek. Israrla vurguladık ve yine vurguluyoruz; Kuran dine eşittir. Dinin % 100 ünü Kuran oluşturur. Her kim olursa olsun hiç kimsenin dine, yani Kuran a bir ilave veya Kuran dan bir eksiltme yapması kabul edilemez. Maksadımız dinin, yani Kuran ın, onun sahibi olan Allah ın tekeline girmesidir. Allah ın tekelinde olana ortaklık etme ye kalkmak, biraz da olsa kendi fikrini, geleneğini, şahsi görüşünü dine sokuşturmak kabul edilemez. Allah ın hüküm konusunda hiçbir ortağı yoktur. Kuran a dönüş hareketi her şeyden önce Allah dışında hüküm koyucu bırakmama hareketidir. Dini belirleme ve dini anlama gayretinde temel prensibimiz olan Kuran ın dinin tek kaynağı kabul edilmesinin, fikri ve pratiği ile tüm dinin bu yönteme göre şekillenmesinin; dinimizi boğmuş olan karanlıkları dinimizin üstünden ve insan ların zihninden kaldırmada temel şart olduğu kanaatindeyiz. Ayrıca Kuran ın emri olan bu temel prensibi yerine getirmek, dinci yobazlar kadar popülist zihniyetlerin ve şahsi görüşünü dinselleştirmek isteyen menfaatçi zihniyetlerin de dini bozmasını önleyecektir. Kuran da aldatıcıların insanları Allah ı kullanarak aldattıkları söylen mektedir (Bakınız: 35-Fatır Suresi 5 ve 31-Lokman Suresi 33). Kı sacası Allah adına, din adına yapılan konuşmalarda aldatılma ihti malimizi hiç unutmamalı ve aldatılmamak 463
464 UYDURULAN DİN VE KURAN DAKİ DİN için din adına söylenen her şeyi, dinin tek kaynağı olan Kuran ın süzgecinden geçirmeliyiz. Kuran kendi tabirleriyle detayları veren kitabımızdır, her şeyi açıklayıcıdır, rahmettir, müjdedir, ışıktır, anlamamız, uygulamamız için indirilmiş rehberimizdir. Elimizde Allah ın böyle nitelendirdi ği mucize kitabımız varken, niye başka dini kaynaklar arayalım? Kuran her yaramıza merhem, her derdimize şifa, zihnimize aydın lık, yolumuza rehber olacaktır. Yeter ki biz Kuran ı, yalnız ve yal nız Kuran ı rehber edinelim. Unutmayalım ki ahirette, Allah ın vahyi olan Kuran dan sorumlu tutulacağız: 43- Sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen dosdoğru yol üzerindesin. 44- Ve şüphesiz O (Kuran) sana ve toplumuna bir hatırlatmadır. O ndan sorumlu tutulacaksınız. 43-Zuhruf Suresi 43, 44 464

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...