22 Ağustos 2018

ALEVİLİKTE ELİNE BELİNE DİLİNE SAHİP OLMA KURALI..!



ALEVİLİKTE ELİNE BELİNE DİLİNE SAHİP OLMA KURALI..!

ALEVİLİKTE ELİNE BELİNE DİLİNE SAHİP OLMA KURALI..!
Eline, Diline, Beline hakim olma kuralı alevilerin yaşamları boyunca uymaları zorunlu ahlak sisteminin adeta simgesidir. 
Eline bağlı olmak elinle koymadığını almamak, diline bağlı olmak gözünle görmediğini söylememek ve beline hakim olmak haram olan cinsel ilişkiye girmemektir. 
Bu kural alevi toplumunun çok güçlü ahlak sisteminin özetidir ve alevi yolu dedelerimizin deyimiyle kıldan ince, kılıçtan keskindir. 
Yolun bu kurallarına uymayanlar düşkün sayılırlar. Düşkünler toplumdan soyutlanırlar, işledikleri hatanın durumuna göre değişik şekillerde cezalandırılırlar.

Cemiyet içinde diline, sahip ol.
Rezaletten kork eline, sahip ol.
Bela istemiyorsan, beline sahip ol.
Komşunla iyi geçin, dölüne sahip ol.
Sefaleti düşün, işine sahip ol.
Adamını tanı, dostuna sahip ol.
Seçmesini iyi bil, müşterine sahip ol.
Kirletme çevreni, kendine sahip ol.
Sözünü tut, itibarına sahip ol.
Yolunu sapıtırsan, dinine sahip ol.
Batırır fahişe, kapılma, evine sahip ol.
Akıl çok kıymetli, beynine sahip ol.
Elinde varsa, bey, efendi derler.
Yoksul düşme, alay eder gülerler.
Bir iyilik eder, bin söz söylerler.
Elinde var iken, varına sahip ol...
( fahrettin )

Alevilik nedir diye soranlar.!

Alevilik nedir diye soranlar.!

Alevilik nedir diye soranlar! 
Ali sevmek, Alevilik değil mi? 
İslâm! Dini seven tüm inananlar 
İslam’ın her şeyi Ali değil mi? 

Alevilik Hakka giden bir yoldur. 
Ali Hak ile, Hak Ali'y le değil mi? 
Kur-an’da Ali'nin üstünlüğü var 
Kur-an’ı Hâtm eden Ali değimli? 

Muhammed Ali’ye bendendir derdi! 
Onu canı kadar sayar severdi 
Fatima-yı ona ihsan eyledi 
İlk Alevi Resul'ümüz değil mi? 

Ali’nin manası yüce, uludur. 
İslam’ın menşei özü Ali’dir. 
İslam seven herkes bir Alevi'dir. 
Ali Ehlibeyt’in PİR^' i değil mi? 

Alevilik Ali yolu demektir! 
Ali aşkı; İslam Dini sevmektir 
Din yürekte olur Tanrı'da,, tektir 
Bunları öğreten Ali değil mi? 

Asıl Alevilik İslam’dır İslam! 
İslam’a olunur gerçek Müslüman. 
Ali yolu doğruluktur her zaman. 
Doğru yollar Hakka gider değil mi? 

Alevilik esas İslam yoludur. 
Ali ile bütün yollar doğrudur. 
Kitapların tümü bizde son bulur. 
Kur-an Alevi’nin gözü değil mi? 

Alevilik büyük ışık mümin'e! 
Alevilik temel İslam Dini'ne! 
Bir yuvadır Kitap'ların dördüne. 
Hak bunu emreder doğru değil mi? 

Her kitapta vardır on iki İmam. 
Bunları yazıyor bizlere Kur-an. 
İslam dini seven olur Müslüman. 
Laiklik Kur-an’da vardır değil mi?

ALEVİLİK NEDİR? ?

Allah, Muhammed, Ali kutsallığını kalbinde taşıyan , Hz.Ali’nin adaletinden ayrılmayan temelinde insan sevgisi bulunan her dine , mezhebe ser inanca saygı duyan ve hoşgörü ile bakan, dil, din, ırk, renk , farkı gözetmeyen eline diline sahip olma ilkelerini şart koşan, gelmek isteyen, inançlı insanları çatısı altına alarak manevi susuzluklarını gideren, insanları yaşadıkları toplum...da kendi istekleriyle kendi kendilerini yargılamalarını sağlayan, laik,demokrat, eşitlikçi, katılımcı, paylaşımcı düşünceyi savunan, zalime ve zulme karşı gelen, mazlumun yanında olan, şeriatın bağnaz kuralllarına bağlı olmayan, ve onu reddeden, İslam dinini kendine göre ve sunni inancın dışında yorumlayan, aslı doğruluk, kemali dostluk, cevheri, merhamet, görüşü eşitlik, hazinesi bilgi, meyvası sevgi hamuru ile yoğrulmuş, insanı Kamil ve erdemli insan yaratmayı ön gören, korkuyu aşıp sevgi ile tanrıya yönelen, Enel-Hak ile insanın özünde tanrıyı gören, yaradan ile yaradılan ikiliğinen Varlk Birliğine varan, edep ve ahlaklığı yaşamın temeline oturtan, insanı yücelten, hamurunda hem ilahiliğin hemde irfaniliğin mayası bulunan; kişinin ahlaklı ve karakterli yaşam ilkelerini belirleyen, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’den gelen neslin imametini teberra ve tebelle ilkesi ile sahiplenen, dini biçim ve şekil olarak değil, gerçek anlamıyla algılayan, dini bağımsız bir irade gücü ve batını özelliği ile evrimleştiren akıl ve iman bütünlüğünde birleştiren ve tüm bunları Kırklar Cemi ile yürüten bir inanç sistemidir. 
Alevilik Aleviler için üst kavramı, Bektaşilik ve Kızılbaşlık ise alt kavramları oluşturur.....
Fahrettin ŞahmerdanHızıraşkına ? 

islam Dini ve, Gadir-i Hum olayı.



İslam Dini ve, Gadir-i Hum olayı. 
islam dini,.. yedinci yüzyılda Hz.Muhammed’in aracılığıyla Arap yarım adasında yayılmaya başlamıştır. Dolayısıyla islam dini, her çağa ve her insanoğluna hitap eder, getirdiği esaslar insanlığın manevi ihtiyaçlarına cevap verir. Dinin esaslarında değişiklik olmaz, kıyamete kadar aynıdır, değişen örf ve adetlerdir.

islam kelimesi, inanmanın da ötesinde; itaat, teslimiyet, barış ve yaşam güvenliğini de beraberinde getiren son derece kapsamlı bir sözcüktür. Sonuçta Islam; barış, itaat, teslimiyet, boyun eğmek gibi anlamlara gelmektedir.

islam dinine göre; içerisindeki dengeli düzeniyle birlikte evrenin yaratıcısı, ne doğar ve nede doğurur, tek illah(kudret-kuvvet) olan Allah, ebedi ve ezelidir. Allah’a iman, din şartlarından birincisi ola Tevhit’tir. Tevhit mana olarak; Birdir, tekdir, eşi ve benzeri yokdur. Allah’ın birliğine eş ve ortak koşmaksızın, koşulsuz iman edip kalple tastik etmekdir. Dolayısıyla Kulların kendisini tanımaları, sadece kendisine kullukta bulunmaları ve kendisinden başka yartıklara kulluk etmemeleri için yaratmıştır. Çünkü Rahim ve rahman olan O’dur. Esirgeyen bağışlayan da O’dur. O’ndan öncesi ve sonrası yoktur. Ilahi kuvvetin, yaradanın adı olarak Allah ismi kullanırken, kullanılan başka isimler de vardır. Özel mana yüklü olan bu isimlerden 99 tanesine topluca „Güzel isimler (Esma-ül Hüsna) denir.

Tek Tanrı inancını öngören islam dini,, Allah’tan başka illah olmadığını, Allah’a ait sıfat ve özelliklerin Allah’tan başkasına atfedilmemesini, şirk koşulmamasını, Allah Peygamberlerine-kitaplarına ve mahşer gününde Allah önünde hesap verilecegine inanmakdır. Dolayısıyla islam dini; insanları kendi iradeleriyle doğru yola çağıran ve Hz.Muhammed tarafından insanlara tebliğ edilen ilahi adalet düzenidir.

ilahi adalet; Allah’ın dünyevi yasasının ismidir. Mana olarak; Her nesnenin kendi yerli yerine konulması, dengeli ve eşit olmasıdır. Kimsenin hakkını ziya etmemek, birinin hakkını bir diğerine vermemek ve kullar arasında ayrım yapmadan adaletle hükmetmek, insanların hakkını korumak, zulme asla rıza göstermemek, zalime karşı mazlumdan yana tavır almak, ihtiyaç içinde olanlara yardım eli uzatmak. Özetlersek bütün canlıların hukukuna riayet etmektir.

ilahi adaleti tebliğ eden, yaşayan ve yaşatan kişi Allah’ın elçisi olan peygamberlerdir. Elçilik ve Peygamberlik mana olarak; insanları dünyevi alemde, doğru yola davet edip, doğru yolu gösterip, insanların üzerindeki zahir(dünya) ve Batın(ahiret) işleri hakkında Allah ile kullar arasında yapılan elçilik demektir. Dolayısıyla illahi emirleri adalat sistemi içinde ilahi irade ile, tebliğ etme, yaşama ve yaşatma sorumluluğu ile görevlendirilmiş kişi. Zaman zaman yoldan çıkan ve sapıtan insanları tanrıya çağırmak, doğru yola davet etmekdir. inançta zorlama yoktur ve tamamen gönül rızalığına dayalıdır. Peygamberlik, çalışmakla elde edilemez. Allah, kulları arasında uygun bulup seçtiği kimseye verdiği görevdir.

islam dini; insanları kötülükten çekip iyiliğe, birliğe ve kemale yöneltmek, ebedi hayatın yanında bir zerre hükmünde kalan şu fani ömür içinde iyilik ve gönül huzuruyla yaşamalarını sağlamak, onlara insanlıklarının şerefli ve insan olarak yaratılmış olmalarının manasını bildirmek değilmidir? işte Alevilik bu değerlerin bütünüdür.. Bu değerlerle bezenmenin adıdır. Ahlaklı, namuslu ve şerefli yaşamın adıdır.

insan yüceldikçe, din de yücelir. insana değer verdikçe, din de değer kazanır. insansız bir dünya, bir yaşam olmıyacağı gibi, insansız bir inanç da olamaz. Yeryüzündeki tek bir kul, insan olarak bir diğerinden üstün değildir. Yeryüzündeki yetmiş iki millet bir nazarla bakmak, yaratılmışlar arasında ayrım yapmamak Aleviliğin olmazsa olmaz ilkelerindendir. Insan merkezli olduğu için, insan da; “Eline, Diline, Beline” sahip yüksek ahlaklı olmalıdır.

“Ben sadece güzel ahlakı tamamlamak üzere yüce yaratan tarafından sizlere tebliğci olarak gönderildim” diyen Hz.Muhammed; gelir eşitsizliğinden, cinsiyet ayrımcılığına, kadın sömürüsünden, haksız yere kazanç sağlayanlara kadar insanın, insan üzerindeki haksız hakimiyetini kaldırmış, tüm insanların eşit ve bir olduğunu söylemiş ve tüm yaşamı boyunca bunu ahlaklı yaşamın esası olarak kabul etmiştir. “Hz.Peygamber; “Ben ahlak binasının son tuğlasıyım” diye buyurmuş ve bu ahlak binasını sevmemek mümkün müdür? Alevi inancının en temel düstturu temiz ahlaktır.

Dinin amacı; insanları iyiye, güzele, hayırlı işlere sevk ederek onları hem dünyevi, hem de ahirette mutlu kılmakdır. insanların birbirlerine karşı kin ve nefrete, intikam ve kan dökmeye sevk etmez. Tüm bu güzelliklere ulaşmak, ideal insan olabilmek için; Hayatın esasını, manasını anlamaya, düşünmeye, yaratılıştaki sebep ve amaçtan haberdar eder.

Günümüzde şahit olduğumuz olay insanların, din hakkında az bilgileri olduğu halde, en çok konuştukları konu yine şüphesiz dindir. Çünkü din insanların hayatında önemli bir yere sahiptir. Eğer din tam manasıyla anlaşılmış olsa insanlar arasında kötülükler yok denilecek kadar az olur. Din, doğru algılanmadığı zaman, yada din çıkarlara alet edildiği zaman kötülükler baş gösterir. Dolayısıyla kimilerinin iddia ettiği gibi kötü olan din değildir, insanların yanlış algılamasıdır ve yaşamasından kaynaklanır.

insanoğlu günümüzde, günden güne bilim ve teknik alanında gerçekleştirdiği çalışmalar sonucu, büyük ilerlemeler kaydetmiş ve maddeyi hakimiyeti altına almaya başlamıştır. Elbette ki yapılan çalışmalardan; insanlığın hizmetine, menfaatine sunulan güzel çalışmalar olduğu gibi, insanlığın zararına ve insanlığı yok edecek zararlı çalışmalar da vardır. Dolayısıyla maddenin yanında insanın bir de ruh ve maneviyat alemi vardır ki; insanlar o konularda gereği yapılmamış ve bu konulara gereken önemi vermemiştir. Bu bakımdan ruh ve maneviyat hakkındaki bilgilerimiz pek ileri gidememiştir. insanoğlu, bilim ve teknikte üstün ilerlemeler sağlamasına rağmen, insanlık vasıflarını layıkıyla kazanamamıştır. Çünkü ruh ve maneviyat zayıf kalmıştır.

insanı insan yapan asıl etken ruh ve maneviyattır. Tarihte yaşanılan olaylar araştırılacak olursa, görülür ki; insanlar maneviyatlarına bağlı kaldıkları zaman medeni insan olmuşlardır ama maneviyatlarından uzak kaldıkları müddetçe de vahşileşmişlerdir.

Şiddet/terörizm kadar Islam’a ters başka bir etken olamaz. Haksız yere bir insanın öldürülmesi, bütün insanların, insanlığın öldürülmesine, yok edilmesine denk tutulmuştur. Çünkü Islam dini korku, baskı, ve tehdit dini değildir; sevgi, barış ve hoşgörü dinidir. Allah’a giden doğru yolda; sevgi vardır, ilahi aşk vardır. Ancak şiddet ve terörizm yoktur. Dini yanlış anlayanlar, kendi anlayışlarını, hislerini din zanedenler başkalarına saldırmayı, kin beslemeyi ve düşmanlığı dinin gereği zanedip dini yanlış anlamalara sebebiyet vermişlerdir. Bu yanlış algılama ve yorumlar yüzünden milyonlarca insanların hayatına mal olmuş ve zulüme maruz kalmışlardır.
—————-♡—————–

Ali’yi seven Allah’ı sever

Gadir-i Hum olayı… ?

Gadir–i Hum’da Resûlullah (s.a.a.) Hz. Ali’nin kolunu kaldırarak buyurdu ki: “Ben kimin mevlâsıysam, Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım! Onu veli ve dost edineni Sen de veli ve dost edin. Ona düşman olana Sen de düşman ol. Ona yardım edene yardım et

Hz. Peygamber (s.a.a) yanındaki muazzam kalabalıkla birlikte Medine’ye döndüğü sırada, Medine, Irak ve Mısır yollarının ayrıldığı yer olan Cuhfe bölgesindeki Gadir-i Hum denilen yere vardı. Zilhicce ayının on sekiziydi. Orada şu ayet nazil oldu: “Ey Elçi! Rabbinden Sana indirileni tebliğ et” (Mâide, 67).
Yüce Allah, Hz. Peygamber’e, Hz. Ali’yi insanlara göstermesini ve onu veli edinmenin, ona itaat etmenin herkese farz olduğunu onlar duyurmasını emretti. Bu arada vahiy, kincilerin ve kıskançların şerrine karşı kendisinin korunacağını da Hz. Peygamber’e garanti ediyordu. Kalabalığın başı Cuhfe yakınlarına kadar varmıştı. Peygamber (s.a.a) önde gidenlerin geri döndürülmelerini ve geridekilerin de yerlerinde kalmalarını istedi. Burası, daha önce hiç kimse tarafından konaklama yeri olarak kullanılmamıştı. Eğer vahiy gelmeseydi, Peygamber (s.a.a) de burada konaklamayı düşünmüyordu. Sonra kalabalığın ortasında durdu ve herkesin duyacağı yüksek bir sesle şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Davet edilip de daveti kabul etmiş gibiyim. Size iki ağır emanet bırakıyorum. Biri Allah’ın Kitabı, diğeri de Ehl-i Beyt’im. Benden sonra bunlara karşı nasıl bir tavır takınacağınıza bakın. Bu ikisi havuz başında Benimle buluşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar.”
Ardından şunları söyledi: “Allah Benim mevlâmdır ve Ben de her mü’min erkek ve kadının mevlâsıyım.” Bunu dedikten sonra Ali’nin elinden tuttu ve şöyle dedi: “Ben kimin mevlâsıysam, işte Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım! Onu veli ve dost edineni Sen de veli ve dost edin. Ona düşman olana Sen de düşman ol. Ona yardım edene yardım et. Onu yalnız bırakıp yardım etmeyeni Sen de yalnız bırak ve yardım etme. Nereye giderse gitsin, hakkın onunla beraber olmasını sağla. Dikkat edin! Bu sözlerimi burada bulunanlar, burada bulunmayanlara ulaştırsınlar.”
Daha oradan ayrılmamışlardı ki Emin’ül Vahy Cebrail şu ayeti indirdi: “Bu gün dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’a razı oldum.”
Bu ayetin inmesi üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle dedi: “Allahuekber! Dinin kemale ermesinden ve nimetini tamamlamasındandolayı.” Sonra insanlar Emir’ül- üminin’i kutlamaya başladılar. Onu kutlayan sahabilerin en başında Şeyheyn Ebu Bekir ve Ömer de vardı. Diyorlardı ki: “Ne mutlu sana ey Ebu Tâlib’in oğlu! Artık benim ve bütün mü’min erkek ve kadınların mevlâsı oldun.” (Es Sîret’ül Halebiyye, 3/274; el Menakıb, İbn’ul Meğazilî eş Şafiî, s.16; el Fusûl’ül Mühimme, İbn-i Sabbağ el Malikî, s.40; Yenabi’ul Mevedde, Kunduzî, s.40; Esbab’un Nüzul, Nişaburî; Metalib’us Seul, Kemal’ud Din eş Şafiî; Mefatih’ul Gayb, Razî; el Menar, Muhammed Abduh; Tefsir-u İbn-i Şureyh; Tezkiret’ül Havass, İbn’ül Cevzî; Müsned-i İmam Ahmed; Zehair’ul Ukba, Taberî; er Riyad’un Nadıra, Muhibbuddin Taberî).
Rivayete göre, Peygamber Efendimiz (s.a.a), Hz. Ali için bir çadır kurulmasını istemiş ve Müslümanlara da gruplar hâlinde yanına girerek Emir’ül Mü’minin sıfatıyla onu selâmlamalarını emretmiştir. Bütün Müslümanlar bunu yaptılar. Hatta o sırada Peygamber’in (s.a.a) yanında bulunan eşleri ve diğer Müslümanların hanımları da çadıra girip Emir’ül Müminin olarak Ali’yi selâmladılar. (el İrşad, Şeyh Müfid, 1/176).

Salman-ı Pir-i Pak kimdir.?


Salman-ı Pir-i Pak kimdir.? 
Bir diğer adı da Salman-ı Farisi olan bu yüce şahsiyet biz Aleviler için önemli bir önderdir. Hz. Muhammed'in “Salman Ehlibeyttendir” sözü Salman-ı Pak'ın önemini yeterince açık şekilde ortaya koyuyor. Ehlibeyt biz Aleviler için Nuh'un gemisi gibidir. O gemiye binen kurtuluşa erer. “Salman Ehlibeyttendir” hadisi onun önemini ortaya koymak içindir. Yoksa Ehlibeytin somut olarak Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olduğu cümle aleme aşikardır.

İnancımızda bu denli önemli bir yer kaplayan bu yüce şahsiyet hakkında Alevi sözlü edebiyatında çok bilgiler olmakla beraber, yazılı kaynaklardaki bilgiler ne yazık ki sınırlıdır.

Salman-ı Pak hakkında genel bilgileri şöyle özetleyebiliriz.

Salman-ı Pak'ın doğum tarihi bilinmiyor. Doğum yeri İran'ın Isfahan kentidir. 656 yılında Hakka yürümüştür.

Doğup büyüdüğü ortam Zerdüşt inancının hakim olduğu bir ortamdı. Salman-ı Pak'ın babası Zerdüştlüğe bağlı bir insan olduğundan bu din ile ilgili eğitimi babasından almıştır. Belli bir yaşa geldiğinde Zerdüştlük dini Salman-ı Pak'a yetmemiştir. Bunun sonucunda arayışa giren Salman-ı Pak Hristiyanlık dinine yönelir. O dönemler Hristiyanlık dini için önemli bir merkez olan Şam şehrinde bir süre kalır ve bu din hakkındaki eğitimine devam eder. Ancak bir noktadan sonra Hristiyanlık inancıda ona yetmemeye başlar. Yeni arayışlara giren Salman-ı Pak, Arabistanda yeni bir peygamberin ortaya çıktığını öğrenince yönünü o tarafa çevirir. Bu yeni peygamberi görmek maksadıyla yaptığı yolculukta haydutlarca yakalanıp köle olarak Medine de satılır. Bu sıralarda Hz. Muhammed'in hicreti gerçekleşir. Hz. Muhammed'in çabalarıyla Salman'ın köleliği sona erer. Hz. Muhammed'in gerçek bir peygamber olduğuna inandıktan sonra Müslümanlığı seçer Salman-ı Pak

Müslüman olan ilk Arap olmayan kişidir.

Müslüman olduktan sonra Hz. Muhammed'e en yakın kişilerden biri olur. Hz. Muhammed'in söylediği “Salman Ehlibeytimdedir” sözü bu yakınlığın derecisini daha rahat anlatıyor.

Müslüman olduktan sonra bilgisi ve görgüsüyle Müslümanlara çok yararları olmuştur. Bunun en somut örneği Hendek savaşında ortaya çıktı. Bu savaşta hendek kazılması fikrini vererek savaşın kazanılmasında önemli rol oynadı.

Yukarıdaki açıklamalar Salman-ı Pak hakkında genel bilgilerin özetiydi. Bu genel bilgilere biz Alevilere özel bazı bilgileri de eklememiz, Salman-ı Pak gibi bir şahsiyeti daha iyi tanımamıza ışık tutacaktır.

Cemlerimizin kaynağı Kırklar Cemidir. Salman-ı Pak, Kırklar meclisinde/ceminde olan Kırklardan biridir.

Salman-i Pak, adından da anlaşılacağı üzere temizliğin sembolüdür.

Salman-i Pak, Onyedi Kemerbestten biridir. Onyedi Kemerbest; Hz. Muhammed’e, Hz. Ali’ye, Ehlibeyt’e bağlı Kırklar Meclisinin üyeleri arasında bulunan, Hz. Ali tarafından kemerleri bağlanmış olan yüce şahsiyetlerdir.

Bunların dışında Salman-ı Pak, bütün ömrünü Ehlibeyt yolunda, Hz. Ali'ye bağlılıkla geçirmiş bir kişidir. Hz. Ali ve Salman-ı Pak arasında gecen hikaye, menkıbeler Alevi sözlü geleneğinde hala mevcudiyetini koruyor.

Bütün bu genel ve biz Alevilere özgü özel bilgilerden de anlaşıldığı gibi Salman-ı Pak, -hangi açıdan ele alırsak alalım, ister zahiri ister batıni olsun- önemli bir şahsiyettir. Biz Aleviler için önemi ortadadır. Zahiri anlamdaki varlığı ile de olsa Sünniler içinde önemli bir şahsiyet olması gerekiyor. Hendek savaşındaki rolü bile onun önemli tarihsel bir figür olduğunu ortaya koyuyor.

Sonuç olarak; Salman-ı Pak, üzerinde önemle durulması gereken bir şahsiyettir. Sözel geleneğimizdeki bilgilerle başka dillerde hakkında yapılan çalışmaları birleştirip daha somut ve anlaşılır olarak cümle insanlığa bu önemli kişiliği tanıtmamız gerekiyor. Burada dile getirdiklerimizde bu meyanda atılan ilk adım olarak anlaşılmalı. Çünkü bu önemli şahsiyeti anlamak ve anlatmak için daha çok çaba sahibi olmamız gerektiği apaçık ortadadır.

Canimiz melek canidir
Tenimiz selman tenidir
İçtiğimiz aslan sütüdür
İçebilirsen gel beri

Ben has bahçenin gülüyüm
Ayn-i cem bülbülüyüm
kırk kapının kilidiyim
Açabilirsen gel beri.. 
(Pir Sultan Abdal)

Alevi cemlerindeki süpürgeci duasi’indan bir alıntı ;
Biz üç bacıydık güruhu neciydik
kırklar meydanında süpürgeciydik
Süpürgeci Selman kör olsun Mervan
Zuhur ede mehdi sahibi zaman

Muhammed’i candan sev ki,
Ali’ye Selman olasın. 
Ehlibeyt’e gönül ver ki
Ali’ye Selman olasın.

Allah Allah, Allah Allah! 
Allah Allah, Allah Allah!
Muhammed’i hazır bil ki
Canı Hakk’a nazır bil ki
Her gördüğün Hızır bil ki
Ali’ye Selman olasın.

Muhammed’e gönül kat ki
Ceht edip rehbere yet ki
Bir gerçekten etek tut ki
Ali’ye Selman olasın.

Hasan ile girdim ceme
Hüseyin sırrını deme
Musahipsiz lokma yeme
Ali’ye Selman olasın.

Zeynel Bakır, Cafer, Kâzım
Rıza’ya bağlıdır özüm
Hatırın kırma şahbazın
Ali’ye Selman olasın.

Taki’ye, Naki’ye eriş
Askeri’de biter her iş
Mehdi’nin sırrına karış
Ali’ye Selman olasın.

Şah Hatayi’m özün ırma
Gerçekler gönlünü kırma
Her Ademe sırrın verme
Ali’ye Selman olasın.

Alevilerin amaçı Selman olmaktır. Alevilikte Selman'ın Hikayesi Farklıdır. Selman'da türlü sırlar gizlidir. Alevilerin Selman'a neden önem verdiğini öğrenmek için aşağıdaki yazıyı okuyabilirsiniz. Alevi Mitolojisinde Selman'ın yeri.

Selman Su ihtiyacını gidermek için arayıp da bulduğu suyun önünde duraklar ve elini yüzünü yıkarken ansızın bir Aslan çıkar karşısına. Aslandan kurtulmanın yolunu ararken ya Ali imdadıma yetiş beni bu Aslandan kurtar der. O anda bir atlı çıkıveriyor kılıcını Aslanın ağzına dayıyor ve Aslanı ikiye ayırıyor. 
Selman-ı Farisi, darda imdadına yetişen kurtarıcı atlıya yerden bir demet nergis toplayıp verir. Ve kurtarıcı atlı gözden kaybolup gider. Ve Selman-ı Farisi yoluna rahat bir şekilde devam ediyor. 
Bu olaylar olup biterken daha Muhammed ve Ali dünyaya gelmemişler.

Daha sonra Muhammed ve Ali dünyaya gelir. Selman müslüman olur. Ali küçüktür. Selman ve Ali arasında şöyle bir olay yaşanır. 
Yine ayni rivayete göre, Hz. Ali yedi yaşında bir çocukken bak Selman-ı Farisi'dir. İkiyüz yaşında olan Selman-ı Farisi hurma ağacının gölgesinde oturuyor. Yedi yaşındaki Hz. Ali hurma ağacına çıkıyor. Hurma ağacında hurma koparıp yerken çekirdeğini Selman-ı Farisi’nin başına atıyor. Selman-ı Farisi, ya Ali sen utanmıyormusun hurmayı yiyip çekirdeğini bu piri faninin başına atıyorsun der. 
Hz. Ali, senmi büyüksün yoksa benmi der. 
Selman-ı Farisi, ya Ali sen yedi yaşında bir çocuksun, ben ise piri fani biriyim. 
Hz. Ali, o zaman gidip Hz. Muhammed'e soralım der ve Hz. Muhammed'in huzuruna çıkarlar. 
Selman-ı Farisi, ya Muhammed Hz. Ali hurma ağacında hurma yiyip çekirdeğini bana atıyor ve benden büyük olduğunu söylüyor. Ne dersiniz. 
Hz. Ali, Hz. Muhammed’e fırsat vermeden, ya Selman sen diyarı Rum’a gitmiştin, giderken Harranda nelerle karşılaştın bize anlat bakalım der. 
Selman-ı Farisi, Harranda önüme bir Aslan çıktı. 
Hz. Ali, sen ne yaptın der. 
Selman-ı Farisi, Ya Ali imdadıma yetiş dedim, o anda çok heybetli bir atlı çıka geldi kılıcını uzattı aslanın ağzından ikiye böldü. 
Hz. Ali, Selman-ı Farisi'ye, seni kurtarana nasıl bir karşılık verdin der. 
Selman-ı Farisi, ben de bir demet nergis toplayıp kendisine verdim ve atlı gözden kayboldu der. 
Ve o anda Hz. Ali cebinde nergisleri çıkarıyor, al verdiğin nergisleri deyip, Selman-ı Farisi’ye uzatıyor. 
Ve Selman-ı Farisi, çağırdığı Ali'nin yanında çocuk olan Ali olduğunu anlar. Ali senin sırrına aklımız ermez der. Ve kusur işlediğinden dolayı, Hz. Ali den bağışlanmasını diler.

Gerek diğer ozanlarda gerekse üç ozanımızda bu olaya sık rastlanır.

Şah İsmail Hatayî:

Selman’a erişti Erzen dağında
Allah medet ya Muhammed ya Ali
Selman seni gördü buldu ışığı
Arslandan kurtardın sen o aşığı
Öldürdün ejderi söktün beşiği
Allah medet ya Muhammed ya Ali

Onda Selman niyaz sundu nergizi 
Kıblem sensin diye bağladı özü 
Dünü günü sona eyler niyazı 
Allah medet ya Muhammed ya Ali

Hz. Ali’nin aslanı öldürmesi ve Selman’ın nergis sunuşu anlatılıyor. Allah ,Muhammed , Ali üçü Ali olarak tek bir kişi gibi algılanıyor.

Hatayi, bu olayı bir destan olarak yazmıştır:

Uyur bitmez uyane
Atlı yetmez yayana 
Ali nergisi sundu
Selman etti ayane

Hatay’m has değil mi 
Bakın ihlas değilmi 
Hazret Ali’nin lalası 
Selman-ı Fars değil mi

Okurum hece hece 
Bilmenem halim nice 
İsmim Elif kodular
Nik beratlı bir hoca

Kul olam usul boya 
Mubahta kohan yuya 
Deş-i Erzan gülünde 
Selman oynardı ceye

Selman korktu havf etti
Elim lam mim kaf etti
Selman’ın hırkasına 
Geldi bir arslan yattı

Bilmedi kande cihan 
Arslan geçmişti dondan 
Çağırdım celal hakkıyçün 
Kurtlar beni arslandan

Selman korktu havf etti
Elim lam mim kaf etti
Gördü bir atlı gelir
Arslan kakıdı gitti

Kul olam bu atlıya 
Sağ eli beratlıya
Selman bir deste nergis
Niyaz sundu atlıya

Çağırdım ana ana 
Kül oldum yana yana 
Üçyüz yıl tam oldu 
Ali geldi cihana

Kırmızı gül alası 
Can cinin müptelası 
Ali cihana geldi 
Selman oldu lalası

Kırmızı gül harman ile 
Dertliler derman ile 
Ali hurma dibinde 
Oynardı Selman ile

Oynum yetmez oyuna 
Elim yetmez boyuna 
Ali hurma çekirdeğin 
Sındı Selman boynuna

Oku derim ben bunda 
Ne oyunun var bende 
Ben bir ulu kişiyim 
Ne oyunun var bende

Can cana mulu musun 
Dedim yar uslu musun 
Söyle Selman göreyim 
Sen benden ulu musun

Can cana mulu muyem 
Dedim yar usluluyem 
Ben üçyüz sen yedisinde 
Pes ben senden uluyem

Ukuram bir ayetin 
Etmenem kul ayetin 
Deşt-i Erzan gülünden 
Kim aldı hal ayetin

Kırmızı gül nalan ile 
Kavlim yok yalan ile 
Benim kasavetim var
Haletim alan ile

Erzene gölünde Selman’a erdi
Selman bir top nergis hediye verdi

Selman hurma yemez o hurma yerdi 
Çiğidi Selman’a verendi Ali

Üç yüz yıldan sonra nişan bildiren
Selman’a nişanı sunandan medet

Pîr Sultan Abdal:
Selman’ın şeklinde bir oğlan girdi 
Ne güzel izzetle sala getirdi
Aslan olup yol üstüne oturan 
Selman’a destinde nergis getiren

Ali’yi seyrettim mahbup çağında 
Erenler solunda Selman sağında
Selman’ın çiğninde bir oğlan geldi 
Desturu Şah deyip elini aldı

Kul Himmet:
Selman’ınçiğninde çocuk yaşında 
O’ dur ela gözlü sultanım benim

Yukarda hikâyesini incelediğimiz ve bu konudaki örneklerini gördüğümüz olayda adı geçen Selman, ilk Müslümanlardan, fars asıllı bir sahabedir. İslam dinini çeşitli yararlılık gösteren bir kişidir.

Alevi-Bektaşîler’de Selman, Hz. Ali’nin kemer-best kuşattığı on yedi adamından biridir ve Selman’ı Park’ı temsil eder. Selman, Kırklar ceminde de yerini alır.

ŞAHMERAN DUASI


ŞAHMERAN DUASI


TÜM BURÇLAR İÇİN VİDEOLAR





TÜM BURÇLAR İÇİN VİDEOLAR

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...