04 Mayıs 2016

Dünyayı yöneten 147 şirket


Dünyayı yöneten 147 şirket

29 Haziran 2013
Gezi eylemleri sonrası ortalığı komplo teorileri sarınca, pazar eğlencesi kabilinden hatırlatayım istedim.

Yazı, The New Scientist dergisinin 24 Ekim 2011 tarihli 2835. sayısında çıkmış. Başlığı aynen şöyle: ‘Dünyayı yöneten kapitalist ağ ortaya çıkarıldı...’
Bu yazının çıktığı zamanlarda Amerika’da ‘Wall Street’i işgal’ eylemleri tam hız devam ediyordu. Ve eylemcilerin söylediği tam da bu yazıda anlatılan türden bir şeydi. Ama onlar ellerinde bir kanıt olmadan, hatta o kanıta da pek ihtiyaç duymadan söylediği için söylenenler ‘komplo teorisi’ gibi duruyordu.
İşte tam o sırada, İsviçre’nin meşhur ETH Üniversitesinden, yani bir zamanlar Albert Einstein’ başta olmak üzere pek çok Nobel ödüllü bilim insanı mezun etmiş olan Federal Teknoloji Enstitüsü’nden üç temel bilimcinin fizikçilerin bilimsel makalelerini koyduğu ‘arxiv’ adlı web sitesinde yayınlanan makalesi ortaya çıktı.
Bu yazıyı internetten okuyanlar makaleye bu linkten ulaşabilirler. Ben makaleyi New Scientist’ten özetlemeye çalışayım.
Her biri ETH’de büyük sistemler analizcisi olarak çalışan üç yazar, oturup 43 bin uluslararası şirketi incelemiş. Bu incelemelerin sonunda bu 43 bin şirketin aslında 1318 uluslararası şirket tarafından kontrol edildiğini ortaya çıkarmış.
Ama iş orada da bitmemiş. 43 bin şirketi hissedar olarak kontrol eden 1318 şirketin sahipleri de başka şirketler aslında. Ve bunların sayısı elbette ki daha az: 147 şirket.
Şimdi isterseniz rakamlara bakalım...
Başlangıçtaki 43 bin uluslararası şirket, dünya ekonomisinin ürettiği işletme karlılığının beşte birini oluşturuyor. Dünyanın şirket karlarının yüzde 20’si sahiden çok ama çok büyük bir rakam, unutmayın.
Bu 43 bin şirketi kontrol eden, onlara sahip olan veya ortaklaşa iş yapan 1318 ‘mega’ şirket, gerek kontrol ettiği hisse senetleri yoluyla gerekse doğrudan sahip olduğu işlerle dünya çapındaki cironun yüzde 60’ına sahip.
Bitmedi. Bir de bu 1318 şirketi kontrol eden 147 ‘Süper Mega’ şirket var. Bunların büyük çoğunluğu banka.
Yani başa döndüğümüzde, şirketlerin yüzde 1’den bile az bir bölümü, bütün ‘network’ün (ağ) yüzde 40’ını kontrol ediyor.
Ekonomik gücün bu biçimdeki temerküzünü hepimiz hayal edebiliriz elbette ama bunun bu kadar sağlam rakamlarla önünüze konması biraz ürkütücü.
Daha da ürkütücü olanı, aslında bu çeşit ‘ağ’ların son derece istikrarsız olması. Tepedeki şirket şu veya bu biçimde zora girince kendi‘network’ündeki bütün şirketleri de zora sokuyor. Nitekim ETH’den Stefania Vitali, James B. Glattfelder ve Stefano Battiston’un araştırmasında en tepede gözüken banka ve finansal kurumlardan bazıları 2008 krizinde battı. Ve batarlarken de beraberlerinde pek çok başka şirketi de sürüklediler.
Üç araştırmacının rakamları ve bulguları elbette çarpıcı ama aslına bakacak olursanız sermayenin ve gücün bu biçimde tekellerde toplanması biraz kapitalizmin doğasından kaynaklanıyor.
Baktığınızda, mesela bizde, Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği TÜSİAD’ın kendisini sık sık, ‘Toplam istihdamın şu kadarını, toplam kurumlar vergisinin de şu kadarını üyelerimiz sağlıyor’ diyerek kendisini savunduğunu biliyoruz.
TÜSİAD gibi çok az sayıda üyesi olan bir derneğin Türk ekonomisinin yarıdan hayli fazlasını temsil etmesi, ETH’nin üç araştırmacısının küresel düzeydeki bulgularının yerel düzeyde tekrarı gibi.

Arap Baharları Neyi Değiştirebilir?


Arap Baharları Neyi Değiştirebilir? 

Giriş Tunus’tan başlayan halk hareketlerinin esas nedeni, doyumsuz aktörlerin kontrolüne giren Küresel Ekonomik Sistemdir. Bu sistem, Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan siyasi güç boşluklarından ve doğu blokundaki ekonomik çöküşten istifade ile Amerikan Finans-Kapital Sistemi tarafından kurulmuştur. Finans-Kapital Sistem, emperyal amaçlı ABD Global Doktrininin üç temel1 unsurundan biridir. 

Bunlar;  Finans-Kapital Sistem (FK-S)  Petrol Endüstrisi  Silah Endüstrisidir Birbirlerine bütünleşmiş ve etkileşim içinde çalışan, Petrol ve Silah endüstrisini, bunlardan bağımsız konumdaki FK Sistem kontrol etmekte ve yönlendirmektedir. En tepede FK bulunur, diğer unsurlarsa, birbiriyle içiçe geçmiş hissedarlık ilişkileri ve monarşik politik yapılar vasıtasıyla FK’e eklemlenir. FK, bankacılık ve sigorta sektörünü de kontrol ederek küresel sermayeye yön verir. 
İnanılmaz büyüklükteki servetleri kontrol eden dev petrol tekelleri, bu serveti kasasında tutan FK Sistemin bankalarına girift bağlarla bağlıdır..2 İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü’nün yaptığı bir araştırmada, küresel sistem üzerinde orantısız bir şekilde aşırı güç sahibi olan 43 bin uluslararası şirketin analizi yapılmıştır. Bu analizde 1318 şirketin hisse senetleri aracılığıyla küresel gelirin % 60’na sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Süper Entity (Süper Varlık) adı verilen 147 şirket ise küresel gelirin % 40’nı elinde tutmaktadır. Bunların çoğu finansal kurumlar. 

Bu 147 şirket az veya çok birbirleriyle organik ilişki içindedirler. 

İlk 10 sıralaması aşağıdadır.
1. Barclays plc 
2. Capital Group Companies Inc 
3. FMR Corporation 
4. AXA 
5. State Street Corporation 
6. JP Morgan Chase & Co 
7. Legal & General Group plc 
8. Vanguard Group Inc 

 1 Bunlara Tarım ve İlaç Endüstrisi de ilave edilebilir 
2 Harpal Brar- Ella Rule, Ortadoğu ve Emperyalizm, Papürüs Yayınları 2004 s. 71 3 
http://www.newscientist.com/article/mg21228354.500-revealed--the-capitalist-network-that-runs-theworld.html 
9. UBS AG 
10. Merrill Lynch & Co Inc4 Sistem, kendi yarattığı karşılığı olmayan finansal kredilerle büyük karlar sağlamıştır. 

Sonunda dünya üretiminin 10 katına varan kredi köpüğü nedeniyle 2008’de dünya çapında ekonomik kriz patlak vermiştir. 

Sonu belli olmayan kriz hala devam etmektedir. Küresel ekonomik sistem, siyasal sistemleri ne olursa olsun tüm devletlerdeki mikro ekonomik dengeleri bozarak bireyleri modern köle hale getirmiştir. 

Makro dengeler ise, FK Sistemin daha iyi işlemesi için, (sermayenin korunması ve yatırımların geri döndürülmesi ) IMF, DTÖ, Dünya Bankası ve sistemin ürettiği uluslararası kontrol ve derecelendirme şirketleri ile koruma altına alınmıştır. 
Borçlandırılan ülkeler, kurallara da uymakla yükümlü kılınmıştır. 

Modern Sömürgecilik veya Emperyalizm denilen bu sistemde, insan emeği sömürülerek insan hakları ihlal edilmektedir. Yönetimler ile halklar ekonomik olarak birbirinden kopartılmıştır. Avro, para kısıtlaması ve yüksek işsizlik pahasına ayakta kalabiliyor. Almanya dışındaki ülkeler borçlanamaz hale geldiler. 

AB bankaları, halkın sandığından çok daha tehlikeli konumdadır. Bankaların finansı için milyarlarca Avro gerekiyor. Borçlar nasıl temizlenebilir?  Ekonomik Büyüme (Ağrısız)  Borç Silme (Sancılı, İflas)  Enflasyon Yolu ile Borcu Eritmek FK Sistem borç silmeye karşı ve enflasyondan da hiç hoşlanmıyor ve merkez bankalarına faiz konusunda baskı yapıyor. 

Merkez bankaları bu baskıya boyun eğerse ülkeler resesyona girebilir. Özetle ekonomik toparlanma tehlikede, ekonomik modeller tıkanıyor. Dünya pazarı parçalanıyor. 
Silah satışları 2008-2009’da 1trilyon dolar ile rekor kırdı. Rusya askeri modernizasyona 650 milyar dolar harcarken, Çin’in savunma bütçesi % 13 artırıldı. 
5 Demokrasinin ve kapitalizmin beşiği Avrupa’da son yapılan anketler ilginç sonuçlar vermiştir. Fransız Kamuoyu Araştırmaları Enstitüsü tarafından yapılan 10 ülkede yapılan araştırmada, Fransızların % 33’ü kapitalizmin kötü çalıştığı ve terkedilmesi gerektiğini savunurken, % 52’si kötü çalışıyor ama başka (şimdilik) seçenek bulunmadığını söyledi. 

Kapitalist iyimserlik konusunda, Çinliler % 65, Avustralya % 63, Brezilya % 57, ABD % 55 ve Polonya % 54. Karşıtlık olarak Fransızlara en yakın olanlar, İtalyanlar % 22, Hollandalılar % 20 olarak sıralanıyor.6 FK Sistem için önemli olan, güvenlik ve istikrardır. Bu nedenle dünyanın birçok yerinde sistemle bütünleşmiş edilmiş totaliter rejimlere yıllarca göz yumulmuştur. Bunlara son örnekler 25 yıldır iktidarda olan Tunus Devlet Başkanı Bin Ali ve 30 yıldır iktidarda olan Mısır Devlet Başkanı Mübarektir. Arap ülke yönetimleri bugüne kadar halkın büyük bir bölümünü kamu harcamaları ile finanse etmekteydi. Mısır’da kamu istihdamı nüfusun % 35’ini, Ürdün, 4 Zülal Kalkandelen, Dünyayı Yöneten Kapitalist Ağ, 6 Kasım 2011 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Pazar Eki. 

Bahse konu çalışma raporu New Scienstist adlı derginin 24 Ekim 2011 tarihli 2835 nolu sayısında yayınlanmıştır. 5 Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet Gazetesi 7 Mart 2011 s.13. 6 Uğur Hüküm, Fransızlar kapitalizmin düşmanı, Cumhuriyet Gazetesi 6 Şubat 2011 s. 10 Cezayir, Tunus ve Yemen’de ise % 50’sini buluyor. Türkiye’de ise bu oran sadece % 13. Ekonomik kriz bu istihdamın daha fazla sürdürülmesini engellemiş bulunuyor. Ayrıca Mısır ve Tunus’ta halkın harcamalarının % 40’ı gıdaya gitmektedir. 

Sistemin doğurduğu işsizlik, çalışanlara daha az ücrete, daha az sosyal haklara ve daha uzun çalışma sürelerine razı olmayı dayatmıştır. Çaresizlik ve yüksek işsizlik karşısında büyük bir kısmı buna rıza göstermek zorunda kalmışlardır. İşsizler, geliri düşük çalışanlar ve emekliler; “Yeni bir dünya düzeni kurulmuştur. Bu düzende küresel ekonomik sisteme alternatif bir sistem yoktur” söylemine büyük oranda inandırılmıştır. Aynı sebepler nedeniyle, Türkiye’de de asgari ücret altında dahi çalışmaya razı büyük topluluklar meydana geldi. 

Bu sadece kalkınmakta olan ülkelerde olmadı. Avrupa’nın gelişmiş kategorisindeki ülkelerde de oldu. Almanya’da, Fransa’da ve diğer birçok ülkede emeklilik yaşları yükseltildi. Maaşlar düşürüldü. Halk hareketlerinin başladığı ülkelere gelince, örneğin bugün Mısır halkının % 50’si günde 2 dolarlık bir geçim şartına mahkûm edilmiş durumdadır. Bu nedenle, 2011 ile başlayan halk hareketlerini daha iyi anlayabilmek için Küresel Ekonomik Sistemin nasıl bir şey olduğunu anlamamız gerekmektedir. 

Halk Hareketleri Neyi Değiştirebilir? Arap ayaklanması, kapitalizmin can çekişmesine denk geldi. Giderek politize olan ve yayılan Arap ayaklanmasının hızlandırıcısı ve ateşleyicisi Dünya Bankası ve IMF’nin berbat liberal politikalarının sosyal sonuçları olmuştur. 7 Süreç kronolojik olarak şöyle sıralanabilir;8  2008 yılında patlak veren küresel ekonomik kriz sırasında, IMF, Batılı hükümetlere sokaklarda şiddet gösterilerine karşı hazırlıklı olmaları uyarısında bulunmuştu.  2009 yılı başlarında, Doğu Avrupa’da kemer sıkma paketlerine karşı sosyal ayaklanmalar başladı. 

Benzer gerilimler 2009 yılı boyunca Batı Avrupa’da özellikle Fransa’da yaşandı.  2009 Şubat ayı, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Dennis Blair: Ekonomik kriz artık terörizmden bile daha tehlikeli hale geldi. Ekonomik krizler, bir ila iki yıllık bir dönemde uzarlarsa, rejimi tehdit eden istikrarsızlık riskini derinleştirirler. Ve, istikrarsızlık da, bir çok kalkınmış ülkenin hukuk ve düzenini bozacak; ardından da uluslararası topluma tehlikeli bir biçimde yayılacaktır. 

 2009 Şubat, ABD Genelkurmay Başkanı, Michael Mullen: Mali kriz, Irak ve Afganistan savaşlarından bile daha yüksek bir öncelik ve riske sahiptir.  2009 Şubat, DTÖ Başkanı: Küresel kriz, 1930’lu yıllarda yaşanana benzer şekilde siyasi isyanları tetikleyebilir. Bugünkü kriz, Büyük Buhran ile kıyaslandığında çok daha hızlı bir yayılma eğilimi gösteriyor.  2009 Şubat, Harvard Profesörü Niall Ferguson: Küresel kriz henüz bitmedi. 

Daha yeni başladı. Bu süreçte kan dökülecek. Birçok ülkenin istikrarını bozacak; şu anda 7 Angel Guerra Cabrera, Arap devrimi kimlerle karşı karşıya? Cumhuriyet Gazetesi 14 Şubat 2011 s.10 8 Andrew Gavin Marshall, TURQUIE diplomatique Aralık 2010, s. 15 uykudaki sivil savaşların patlak vermesine neden olacaktır. Ilımlı hükümetleri başa geçirecektir.  2009 Mayıs, Dünya Bankası Başkanı: Küresel ekonomik kriz, ciddi sosyal ayaklanmalara yol açabilir. 

Çünkü ciddi bir insani ve sosyal kriz riski vardır ve bunun yine çok ciddi siyasal izdüşümleri olacaktır.  2009 Aralık, Moody’s derecelendirme ajansı: Gelecekteki vergi artışları ve harcama kısıtlamaları, kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkelerde sosyal isyanları tetikleyebilir. Bu durum, siyasi ve sosyal gerilimlere yol açabilir.  2010 Mayıs, Financial Times: Bir intikam devri ortaya çıkabilir  2010 Eylül IMF Başkanı Strauss Kahn: En kötü iş krizinin ortasında bulunan Amerika ve Avrupa sosyal ayaklanmalar ile karşı karşıya  Eylül 2010, IMF Baş Ekonomisti Olivier Blanchard: Uzun süreli işsizlik alarm verici duruma ulaştı. Özetle bugün Afrika ve Ortadoğu’daki halk hareketleri en az üç yıl önceden biliniyordu. Çünkü bu küresel sistemin varlığını devam ettirebilmesi için beklenen ve bir yerde gerekli görülen kaçınılmaz bir olguydu. 

Şimdi bunlar yaşanmaktadır. Bunun beklenen ve ümit edilen olumlu bir ekonomik sonucu olamayacaktır. Daha ziyade yeni bir ekonomik çerçeve için sanal bir siyasi yapılanma olacağa benzemektedir. Bu bağlamda, yukarıda detaylı olarak işlevsel yapısı anlatılan KS’in sürdürülebilirliği artık tartışılmaktadır. Ancak hala elle tutulabilir bir alternatif model olmaması işleri güçleştirmektedir. Hastalığın teşhisi konmuştur, ancak tedavisi ve sonrası nasıl bir hayat tarzı sürdürülmesi gerektiği bilinmemektedir. 

Hala ekonomik ve askeri açıdan dünya devi olmayı sürdüren ABD’nin, KS’i bırakması veya vazgeçmesi söz konusu değildir. Arap ülkelerinde başlayan halk hareketlerinin esas nedeni ABD’nin desteklediği neoliberal politikalardır. ABD sadece ekonomik politikalar ile değil, aynı zamanda demokrasi çatısı altında planlanan sosyo-kültürel politikalarla da temel amacı desteklemektedir. Sivil toplum örgütleri hedef ülkelerde ideolojik ve finansal olarak desteklenmiştir. 

Örneğin; El Küdüs El Erabi adlı gazete, Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşler örgütü ve sivil toplum kuruluşları için ABD’nin 1,1 milyar dolar kaynak ayırdığını ve bu örgütleri kullanarak Arap ülkelerinde darbeler hazırladığını, para ile ilgili haberlerin USA News gazetesinden alındığını da yazmıştı. 9 Bu politikalar uğruna ABD ve Batı uzun yıllar baskıcı uygulamalara göz yummuşlardır. Tabloya bir göz atalım; Cezayir Cezayir, en az S. Arabistan kadar zengin olsa da, Ortadoğu’da en vahim işsizlik oranlarından birine sahip, sosyal güvenlik yok, emeklilik güvencesi yok, halk için hiç bir şey yok, çünkü generalleri ülkenin zenginliğini yağmalayıp İsviçre’ye kaçırıyor.

10 9 Arslan Bulut 24 Şubat 2011 10 Robert Fisk, The Independent, 17 Ocak 2011, Kaynak: Dünya Gündemi 30 Ocak-6 Şubat 2011 s. 9 Suriye Halk hareketlerinde, eğer o ülkede etnik ve mezhepsel farklılıklar varsa, öncelikle bunlar çatışma faktörü olarak öne çıkmaktadır. Çünkü yönetimlerde farklı mezheplerin üstünlükleri ve hâkimiyetleri bulunmaktadır. Gerçek bir demokrasi olmadığı için politik gücün paylaşımında denge söz konusu değildir. Örneğin Suriye’de Şii merkezli Baas rejimi 41 yıldan beri görevdedir. Oysa halkın % 90’ı Sünni’dir. Sünni esaslı Müslüman Kardeşler Örgütüne üye olmanın cezası idam veya müebbet hapistir.

11 Mısır Mısır, 2007-2008 dünya gıda krizinden en çok etkilenen ülkelerden biriydi. İşçilerin ayda 60 dolar kazanabildiği Mısır’da, gençler arasında işsizlik yüzde 20-25 civarında. Peki, maden, doğalgaz, tarım ve turizm gibi çeşitli kaynakları olan, her gün 700 bin varil petrol üreten bir ülkede halk neden bu kadar fakir? Mısır’da yaşanan, aşırı zengin ve dar bir yönetici sınıfın halkı sömürmesinden başka bir şey değil. Bunlara o fırsatı veren ne? Amerika’nın desteklediği Mübarek’in halka zulmeden neo-liberal politikaları.12 Mısır’da halk gelirinin % 40’ını gıdaya ayırıyor. Petrol fiyatlarındaki artış doğrudan gıdaya yansıyor. 

Bahreyn Petrol zengini Bahreyn 1971’den beri ABD 5.Filosunun konuşlandığı bir ülke. Ancak 50 bini aşkın vatandaş ev edinme için sıra bekliyor. Nüfusun %70’i Şii olan Bahreynliler milli gelirden en az faydalanan kesim ve yönetimden dışlanıyorlar. Bahreyn, ABD ile serbest ticaret anlaşması imzalayan tek Körfez ülkesi. Bu durum Bahreyn’e ağır bir sosyal /toplumsal ve ekolojik bedel ödetti.. S. Arabistan Sünni dünyasının lideridir. Bu maksatla Ortadoğu, Kafkaslar ve Asya’daki tüm Sünni kuruluşları 1984’yılından bu yana çeşitli vasıtalarla sürekli destekledi. Ülkesindeki %17’lik Şii nüfus en korktuğu varlık. Bu bağlamda İran en büyük rakibidir. O kadar ki, İran karşıtlığı en büyük düşmanı İsrail ile bile buzları eritti. Irak’a ABD müdahalesi Irak’taki Sünni dengeyi bozdu. Irak’ta, İran’ın da desteklediği Şiiler iktidara geldi. 

S. Arabistan şimdi kendisini Şii çemberine alınmış hissediyor. Bahreyn’deki istikrarsızlık Şii nüfus üzerinden S. Arabistan’ı etkiliyor. İran bölgedeki Şiilere arka çıkıyor. Petrol zengini ve ABD’nin kadim müttefiki olması, şimdilik rejimi koruyor gibi. Ancak hiç bir şey garanti değil. ABD, aynı siyasi ve ekonomik ilişkileri sürdürecek, ancak daha özgürlükçü bir rejimi her zaman tercih edebilir. O nedenle S. Arabistan’ın halkı üzerindeki baskıyı kendi rızası ile hafifletmesi şart. S.Arabistan’ın nüfusunun % 70’i 30 yaşın altında. % 4’ü işsiz. Halkın % 90’ı rejime güvenmiyor. 11 Tarık İdris, 30 Ocak 2011 Dünya Gündemi 6-13 Şubat 2011 12 Zülal Kalkandelen, Mısır’a diyalektik bakış, 

Cumhuriyet Gazetesi Pazar Eki 13 Şubat 2011 İran Faktörü İran yüzyıllık Ortadoğu tarihinde İngiltere tarafından ustaca tasarlanış güç-mezhep odaklı siyasi coğrafyayı çok iyi kullanmaktadır. Bu bağlamda, her ülkedeki Şii gruplara politikekonomik ve hatta dolaylı askeri destek vermektedir. Dolayısıyla KS’den kaynaklanan halk hareketlerinin neden olduğu karışıklık ortamından istifade eden İran, ideolojik ve siyasi etki alanını genişletme fırsatını yakalamış gözükmektedir. 

Bunu Yemen’de, S.Arabistan’da, Irak’ta, Lübnan’da ve Bahreyn’de görmek mümkündür. Bu arada dikkatlerden kaçırmamamız gereken önemli bir nokta da, İran ve S. Arabistan’ın başını çektiği Şii ve Sünni mezhebe dayalı siyasi ideolojiler Ortadoğu’yu daha da radikal hale getirilebilir. O nedenle, başta ABD ve Batı olmak üzere Türkiye de dâhil, böyle bir yapılanmaya izin verilmemelidir. Tunus dışındaki diktatörlükler, siyasi görüşü kısıtlı muhafazakâr İslamcılığı özendirdiler. Başörtüsünü ön plana çıkardılar. Bu durum İslamlaşmayı sosyal bir hareketten ziyade bireysel olarak gören Selefi 13hareketine ön ayak oldu. 14 ABD’nin Korkusu Bin yıldır Arapların başında hep yerel liderler vardı. Şeyhler, generaller, krallar İngiltere ve ABD gibi emperyal güçler tarafından atanıyordu. Irak işgalinin paramparça ettiği siyasi, etnik ve mezhepsel dengeler şimdi bölgede en büyük çatışma riskini oluşturuyor. Bahreyn’de El Halife devrilirse, S. Arabistan tehlikeye girecek. 

Bu nedenle 1000 kişilik Suudi askeri birliği Bahreyn’e girdi. % 70’i Şii olan Bahreynliler, yönetim ile anlaşırsa S. Arabistan için tehlike büyür. Bu nedenle Bahreyn’de Sünni yönetimin devamı ABD ve S.Arabistan çıkarlarına uygundur. Çünkü Bahreyn’de 60 yıldan beri Amerikan üssü vardır. ABD’nin 5. Filosu burada konuşlanmaktadır ve 4 binden fazla askeri vardır. İran’ın desteklediği ve kontrol ettiği Şii çemberi, S. Arabistan ve bölgedeki diğer Sünni yönetimleri ciddi şekilde tehdit etmektedir. ABD açısından halk hareketlerinin en korkulan yanı, bu ülkelerin siyasi ve ekonomik alanda gerçek bir bağımsızlığa kavuşmalarıdır. En büyük tehdit her zaman bağımsızlık olmuştur.

 ABD ve müttefikleri düzenli şekilde radikal İslamcıları desteklemiştir. Bazen, ulusalcılık tehdidini ve bazen de Laik milliyetçiliği engellemek için. Bilindik bir örnek S. Arabistan’dır. Radikal İslam’ın ideolojik merkezidir. Uzun liste içerisinde diğer bir isim, Pakistan diktatörlerinden en zalimi ve Başkan Reagan’ın gözdesi, radikal İslamlaştırma programı yürüten (Suudi fonlarıyla/desteği ile) Ziya ül-Hak’tır.15 13 Selefiyye mezhebi, akıl ve nakil (Kur'an ve Sünnet) konusunda mutlak nakle inanır, aklı sahih nakle tabi görür. İman esasları ile ilgili konularda Kur'an ve Sünnetteki açıklamalar ile yetinip bunları aynen kabul eder. 14 Oliver Roy, Arap âlemindeki İslamlaşma İslam’ı siyasetten soyutladı. 

Vatan Gazetesi 16 Şubat 2011 s. 20 15 Noam Chomsky, ABD’yi korkutan Radikal İslam değil, 8 Şubat 2011 Dünya Gündemi 13-20 Şubat 2011 s. 3 Sonuç olarak, Arap ülkelerinde kim iktidara gelirse gelsin gerçek anlamda ekonomik ve siyasi bağımsızlığa sahip olunmadıkça, aynı ülkelerdeki baskıcı rejimler, ABD ve Batı ile işbirliği içinde süreceklerdir. Robert Fisk bu sonucu çarpıcı bir şekilde şöyle dile getirmektedir. ...Ve polis vahşeti, işkence tezgâhları işlemeye devam edecek. Diktatörlerle iyi ilişkilerimizi sürdüreceğiz. Ordularını silahlandırıp İsrail’le barış yapmaya çalışmalarını söyleyeceğiz. Ve onlar da ne söylersek yapacaklar...

16 Halk hareketleri sonucunda insan hakları ve özgürlükleri konusunda halklar hiç şüphesiz yeni hak ve kazanımlar elde edeceklerdir. Bu hak ve kazanımlar, neo-liberal ve baskıcı politikaların esas iskeletini, işlevini bozmayacak derecede olacaktır. ABD’nin de desteklediği insan hak ve özgürlüklerinin sınırı, ABD ulusal çıkarları ile sınırlıdır. Bahse konu ülkelerde ABD ve Batı çıkarlarını tehdit edebilecek yeni siyasi ve ekonomik yapılanmalara izin verilmesi söz konusu olmayacaktır. Özetle sınırlar, yönetim sistemleri ve sosyal yapılar değişse bile KS’in hâkimiyeti devam edecektir. Bağımsız ve bağlantısız her siyasi girişim için sanal bir çatışma nedeni bulunacak ve sistem sürdürülecektir. Şubat 2011

MEHDİ'NİN ÇIKIŞ ALAMETLERİ

MEHDİ'NİN ÇIKIŞ ALAMETLERİ

Mehdi'nin çıkış alametleri ile ilgili Peygamber Efendimiz'in pek çok hadisi bulunmaktadır. Bu hadisler birçok büyük İslam aliminin kitaplarında bizlere nakledilmiştir. Bu bölümde söz konusu hadislerin günümüzle olan bağlantıları incelenecektir. Bu hadislerin, içinde bulunduğumuz dönemin ortam ve şartlarını açıkça tarif ettiklerini ve çok yakın geçmişte arka arkaya gerçekleşen bazı kritik olayları mucizevi bir biçimde haber verdiklerini göreceğiz. 

Daha önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi gerek Mehdi'nin çıkışı, gerekse kıyamet alametleri ile ilgili hadislerin art arda gerçekleşmeleri belirli bir döneme işaret etmektedir. Ve tüm alametlerin hicri 14. yüzyıl başından (1979-1980) itibaren sırayla ortaya çıkmaları, içinde bulunduğumuz dönemin Mehdi'nin yeryüzünde bulunuş yılları olduğunu çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. (En doğrusunu Allah bilir) 

Şimdi hadislerde bildirilen Hz. Mehdi'nin çıkış alametlerini ana maddeler halinde inceleyelim.

1) FİTNELERİN ÇOĞALMASI

2) HARAMLARIN HELAL SAYILMASI

3) ALLAH'IN AÇIKÇA İNKAR EDİLMESİ

4) MÜSLÜMANLARA BASKININ ARTMASI

5) DÜNYANIN HER YERİNİ KARIŞIKLIK VE KARGAŞANIN SARMASI 


6) İRAN-IRAK SAVAŞI

7) AFGANİSTAN'IN İŞGALİ


8) FIRAT'IN SUYUNUN KESİLMESİ

9) RAMAZAN'DA AY VE GÜNEŞ TUTULMALARI

10) KUYRUKLU YILDIZIN DOĞMASI

11) KABE BASKINI VE KABE'DE KAN AKITILMASI

12) DOĞU TARAFINDAN BİR ATEŞİN GÖRÜLMESİ

13) BÜYÜK VE HAYRET VERİCİ ŞEYLERİN MEYDANA GELMESİ

14) GÜNEŞTEN BİR ALAMETİN BELİRMESİ

15) BÜYÜK ŞEHİRLERİN YOK OLMASI

16) DEPREMLERİN ÇOĞALMASI

17) BİR KÖYÜN YOK OLMASI

not:kırmızı olan alemetler en önemlileri özellikle onları okuyun...

1) Fitnelerin Çoğalması

Fitne kelimesi, insanların din konusundaki imtihanlarının şiddetlendiği olayları, ortam ve şartları tarif eder. İnsanların yaşam şartlarının güçleştiği, Allah'ın ve dinin çeşitli şekillerde yalanlanarak insanların imanlarının zayıflatılmaya, yok edilmeye çalışıldığı şiddetli imtihan ortamları dini terminolojide fitne ortamı olarak tanımlanır. 

Aşağıdaki hadis de Hz. Mehdi'nin çıkışından önce müminlerin imanlarının zayıflayacağını ve buna sebep olacak hadiseleri haber vermektedir:

Kıyamet yaklaştığı zaman ve müminlerin kalbi; ölüm, açlık, fitneler, sünnetlerin kaybolması, bid'atlerin ortaya çıkması, emri bil maruf ve nehyi anıl münker (iyiliği öğütleyip kötülükten men etme) imkanlarının kaybolması gibi sebeplerle zayıfladığı zaman benim evlatlarımdan Mehdi ile Cenab-ı Hak sünnetleri ihya eder. Onun adalet ve bereketi ile müminlerin kalbi ferahlar, Acem (Arap olmayan) ve Arap milletleri arasında ülfet ve muhabbet yerleşir. 

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 66)

Eğer kısaca özetleyecek olursak, Mehdi öncesi şu olaylar belirecektir:

1- Ölüm: Anarşi ve yaygın katliamlar neticesinde halkın can güvenliğinin kalmaması ve bunun meydana getirdiği tedirginlik ortamı.

2- Açlık: Hayat pahalılığı sebebiyle meydana gelen geçim sıkıntısı. Felaketler ve doğal afetler sonucunda kıtlıkların, açlığın artması.

3- Fitneler: Haramların küçük-büyük herkesin arasında, alabildiğince yaygınlaşması ve teşvik görmesi. Her türlü ahlaksızlığın herkesin gözleri önünde yapılması. 

4- Bidatlerin ortaya çıkması: Dinin aslında olmadığı halde, sonradan ortaya çıkarılan adetlerin dinin esaslarıymış gibi kabul edilmesi.

5- Dini anlatma imkanlarının kaybolması: İyiliğin emredilmesi ve kötülüğün engellenmesi, kısacası tebliğ imkanının kaybolması ile meydana gelen boşluk.

Fitne ortamları sağlam imana sahip müminler için imanlarının, sabırlarının ve ahiretteki derecelerinin artmasına vesile olurken, zayıf ve yüzeysel imana sahip geniş kesimlerin ise imanlarını kaybetmelerine ya da daha da zayıflamalarına yol açar. İşte Mehdi bu tür bir fitne ortamının en yoğun ve şiddetli olarak yaşandığı bir dönemde ortaya çıkacaktır:

Mehdi, fitnelerin zuhur ettiği bir zaman aralığında gelecek. (Mektubat-ı Rabbani, 2-258)

Diğer bir hadiste de ahir zamanda "batı" tarafında karışıklık, fitne ve korku olacağı haber verilmektedir:

Mağrib'de (batıda) karışıklıklar, fitneler ve korku olacak. Açlık ve hayat pahalılığı alabildiğine yayılacak. Fitneler çoğalacak. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir zaman Alametleri, 
İmam Şarani, 440)

Bir başka hadiste de Mehdi'nin her yere erişmiş çok yaygın bir fitne varken ortaya çıkacağı bildirilmektedir:



Hiçbir tarafın ondan mahfuz kalmayacağı bir fitne zuhur edecek, bu fitne kaldığı yerden hemen başka bir tarafa yayılacak ve bu durum bir münadinin semadan seslenerek: "Ey insanlar, emiriniz artık Mehdi'dir" demesine kadar devam edecektir. 

(El-Kavlu' l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23) 

Hadiste herkese ulaşacak, hızla yayılacak bir fitneden bahsedilmektedir. Yani herkesin haberdar olacağı, dine ve Allah'a karşı ortaya sürülen bir fitne insanların imanlarını hedef alacaktır. Günümüzde, Allah'ın varlığına ve yaratmasına karşı öne sürülen en büyük ve geniş çaplı akım materyalist felsefedir. Bu felsefenin kendisine dayanak aldığı sözde bilimsel temel ise "evrim teorisi"dir. Hiçbir bilimsel ve mantıksal delile dayanmadığı, tamamen akıl ve bilim dışı olduğu halde, güçlü propaganda, aldatmaca ve göz boyama yöntemleriyle bu safsata dünya çapında belirli materyalist odaklar tarafından kitlelere empoze edilmeye çalışılmaktadır. 

Bugün evrim teorisinin gerek basın gerekse televizyon yoluyla hemen hemen girmediği hiçbir ev, bu teoriyi duymayan hiç kimse yok gibidir. Bu durum, bütün Batı dünyası için geçerli olduğu gibi ülkemiz ve hatta diğer tüm Müslüman ülkeler için de geçerlidir. Öyle ki ders kitaplarına bile sokulmuş olan bu teori, öne sürdüğü sayısız yalan ve göz boyamalarla daha çocuk yaşlardan itibaren telkin edilmekte, tesadüfler sonucunda meydana geldikleri, maymundan türedikleri gibi gülünç safsatalarla insanlar yanıltılmaktadır. İlkokullardan, üniversitelere kadar gençlerin evrimci yalanlarla beyinleri yıkanmaktadır. 

Dahası, Peygamberimiz'in hadisinde belirttiği gibi her yere nüfuz edecek ve hızla yayılacak böyle bir fitne ancak günümüzün teknolojik imkanlarıyla (basın, yayın, internet, uydu iletişimi, vs...) gerçekleşebilir. Gerçekten de bugüne kadar Allah'ın varlığına, yaratılışa ve dine karşı savaş açmış, dünya çapında yaygın bir başka fitne daha geçmişte görülmemiştir. Tüm bunlar Mehdi'nin çıkış zamanının içinde yaşadığımız döneme rastladığına dair önemli işaretlerdir.
Hadiste ayrıca Mehdi'nin gelmesiyle bu fitnenin sona ereceği de belirtilmektedir.


)2 Haramların Helal Sayılması

Günümüzde fuhuş, kumar, içki, faiz, rüşvet gibi birçok fiil, haram olmalarına rağmen halkın büyük bir çoğunluğu tarafından ve giderek artan bir oranda işlenmektedir. Üstelik bu haramları işleyenler övülmekte ve teşvik edilmekte, işlemeyenler ise yerilmekte ve aşağılanmaktadır. Yapılan istatistikler ise bu konudaki sayının giderek arttığını göstermektedir. Son birkaç on yıl içinde son derece yaygın bir hale gelmiş bu sınır tanımayan, helali, haramı umursamayan, her türlü azgınlığı mubah sayan yaşam tarzı hadislerde tarif edilen ortamı çok açık bir şekilde yansıtmaktadır. Mehdi'nin çıkış habercisi olan bu karanlık ortam hadislerde şöyle tarif edilir:

Bir fitne görülür, bunu diğer fitneler takip eder ve birinciler sonuncuların kılıçla çatışmaya dönüşünü kamçılar ve bundan sonra bütün haramların helal sayılacağı bir fitne gelir. Sonra da hilafet, yeryüzünün en hayırlısı olan Mehdi'ye evinde otururken gelecektir.(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 26)

Küfür her yanı istila edip hükmü cemiyet içinde aşikare işlenmedikçe Mehdi zuhur etmez. Bu vakitte vaki olan ise… küfrün istilasıdır. Onun kuvvetidir.
(Mektubat-ı Rabbani, 2-259)

Hz. Mehdi, bütün haramların helal sayıldığı büyük bir fitneden sonra çıkacaktır.
(El-Kavlu' l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23

3) Allah'ın Açıkça İnkar Edilmesi 

Alenen ve apaçık Allah Teala inkar edilinceye kadar Hz. Mehdi (a.r.) gelmez.
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 27)

Bu hadiste Mehdi öncesinde insanların büyük bir bölümünün inançsız ya da ateist olacağına ve ayrıca onların da bu inkarlarını basın yoluyla herkese göstererek, açıkça ilan edeceklerine işaret edilmektedir. Günümüzde bu durum o derece açık hale gelmiştir ki, Allah'ı inkar edenler "modernlik ve çağdaşlık" isimleri altında itibar görmekte, halk bu yönde teşvik edilmektedir.

4) Müslümanlara Baskının Artması

Dinsiz idarelerin Müslümanlar üzerindeki baskı ve zulümlerinin artması da Mehdi'nin çıkış alametlerindendir

5) Dünyanın Her Yerini Karışıklık ve Kargaşaların Kaplaması

Ahir zamanda ümmetimin başına, sultanlarından şiddetli belalar gelir, öyle ki yerler Müslümanlara dar gelir. O zaman Allah, daha önce zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduran, benim soyumdan birisini gönderecektir.
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir zaman, s. 12)

Yemin ederim ki bu ümmete öyle (şiddetli) belalar gelecek de, kişi zulümden, gaddarlıktan kurtulmak için sığınacak bir yer bulamayacaktır. Öyle sıkıntılı bir sırada Allah Teala akrabamdan, benim hanedanımdan bir kimseyi gönderecek.
(Ölüm-Kıyamet -Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Şarani s. 437)

Hadiste belirli bir yer tarif edilmeyip, karışıklığın dünyanın her tarafında yayılacağına işaret edilmektedir. Gerçekten de hadisin tarif ettiği bir şekilde, bugün dünyanın beş kıtasında büyük kargaşalar, savaşlar, katliamlar ve terör olayları devam etmektedir. Her gün yüzlerce insan sebepsiz yere öldürülmekte, yurtlarından çıkarılmaktadır. 

* Herc-ü Merc: İnsanlar arasında meydana gelen fitne, fesat, darmadağınık, karmaşık, allak bullak ortam.

Dünya hercü merc* içinde kaldığında, fitneler zuhur ettiğinde, yollar kesildiğinde, bazıları bazısına hücüm ettiğinde, büyük küçüğe merhamet etmediği, büyüğe vakarlı davranmadığında Allah, bu sırada onlardan adavetin kökünü kazıyarak dalalet kalelerini fethedecek ve evvelce benim ayakta tuttuğum gibi, ahir zamanında dini ayakta tutacak, önceden zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak birini (Mehdi) gönderecektir
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman)

6) İran-Irak Savaşı

Ahir zamanda meydana gelecek önemli bir savaş hadiste şöyle haber verilir:
Şevval ayında ayaklanma Zilkade'de harb konuşmaları, Zilhicce'de ise harb vaki olacak.(Kıyamet Alametleri, Berzenci, s. 166)

Hadiste belirtilen Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları İran-Irak savaşının gelişim aşamalarıyla aynı tarihlere denk gelmektedir:
Şevval ayında ayaklanma...
İran Şah'ına karşı olan ilk ayaklanma bilindiği gibi hadiste belirtilen 5 Şevval 1398 (8 Eylül 1976)'de olmuştur.
Zilkade'de harp konuşmaları ve Zilhicce'de ise harp vaki olacak...
Hicri 1400 Zilhicce (1980 Ekim) ayında İran-Irak arasındaki savaş tam anlamıyla başlamıştı.

"Faris" yönünden gelecek olan bir kavimdir ki, şöyle diyecekler: "Ey Araplar! Siz fazla taassuba kaçtınız! Siz bunlara gereği gibi hak tanımazsanız, sizinle hiç kimse birlik kurmayacaktır... Bir gün, onlara ve bir gün de sizlere verilsin, ve karşılıklı sözler tutulsun..." Onlar "Mutık"a çıkacaklar, Müslümanlar oradan aşağı "Yazı"ya inecekler... Müşrikler öbür yandaki (Rakabe) denilen bir simsiyah olan nehrin kenarına duracaklar... Aralarında savaş olacak: Her iki ordudan, Allah, zaferi kaldıracak…(Kıyamet Alametleri, Berzenci, s. 179)

Bir başka hadiste de bu savaşın ayrıntıları şöyle tarif edilir:

- Faris yönünden gelecek olan : İran tarafından gelecek olan
- Faris: İran - İranlı (Büyük Lugat)
- Yazıya inecekler: Ovalık-Irak Ovası
- Mutık: Yöredeki bir dağın adı.
- Rakabe: Petrol kuyularının çok olduğu bölgedir.

"Ey Araplar! Siz fazla taassuba kaçtınız! Siz bunlara gereği gibi hak tanımazsanız, sizinle hiç kimse birlik kurmayacaktır…"

Hadisin bu bölümünde iki taraf arasında, ırkçılıktan kaynaklanan bir anlaşmazlığın olacağına dikkat çekiliyor. Bu anlaşmazlık sebebiyle, "Yazı"ya inilecek ve savaş başlayacak. (Yazı: Irak ovası)

Allah, her iki ordudan zaferi kaldıracak...

Bu hadisin de işaret ettiği gibi, İran-Irak savaşı 8 yıl sürmüş ve binlerce kayıp verilmesine rağmen bir netice alınamamıştır. İki taraf da kesin bir üstünlük sağlayamamıştır.

7) Afganistan'ın İşgali

Talikan'a (Afganistan'a) yazık oldu. Şüphesiz Allah Teala'nın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır. Orada Allah'ı hakkıyla bilen insanlar vardır. Onlar ahir zaman Mehdi'sinin yardımcılarıdır.(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 59)

Talikan'a yazık oldu...

Hadiste Afganistan'ın Mehdi zamanında işgal edileceğine işaret olabilir. Gerçekten de Rusların Afganistan'ı işgali olan 1979 yılı hicri 1400 yılına, diğer bir ifadeyle hicri 14. yüzyılın başlangıcına denk gelmektedir. Bilindiği gibi hadislerde Mehdi'nin yüzyıl başlarında çıkacağı haber verilmiştir. Mehdi'yle ilgili diğer pek çok alametin de hicri 1400 ve hicri 14. yy başlarına denk gelmesi bu tarihlerin Mehdi'nin çıkışı hakkında önemli bir işaret taşıdığını göstermektedir. 

Orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır...

Rivayetin bu bölümünde Afganistan'ın maddi zenginlik kaynaklarına dikkat çekiliyor olabilir. Bugün Afganistan'da çeşitli sebeplerle işletilmeye açılmamış büyük petrol yatakları, demir havzaları ve kömür madenleri tespit edilmiştir.


8) Fırat'ın Suyunun Kesilmesi 

Fırat nehrinin suyunun kesilip durdurulması da Mehdi'nin çıkış alametlerindendir:

Mehdi'nin alametlerindendir: Fırat nehrinin durdurulması. (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 39)

Bu hadisenin ayrıntılarıyla ilgili diğer hadislerde de önemli bilgiler verilmektedir:

Fırat (nehrinin suyu çekilerek) kıymetli altın hazinesini açıklaması zamanı yaklaşıyor. Her kim o zaman orada bulunursa, ondan bir şey almaya uğraşmasın!. (Çünkü ihtiyar dünyanın ömrü sona ermiş bulunacaktır.) (Sahih-i Buhari, 12/305)

Resulullah: Fırat nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmayacaktır. İnsanlar onun için harb edecek ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecek, onlardan her adam, keşke kurtulan ben olsaydım, diyecektir buyurmuşlar. (Sahih-i Müslim, 11/320)

Resulullah: Fırat'ın altın bir dağ üzerinden açılması yakındır. İmdi orada kim bulunursa, ondan birşey almasın! buyurdular.(Sahih-i Müslim 11/320)

Resulullah şöyle buyurdu: Yakında Fırat Nehri altın hazinesini açığa çıkarır, kim buna hazır bulunursa, ondan bir şey almasın. (Sünen-i Ebu Davud, 5/116)

(Resulullah "Fırat Nehri bir altın dağını açığa çıkarır" dedi. (Sünen-i Ebu Davud, 5/116)

Fırat nehrinin suyu çekilerek altın hazinesini açıklaması zamanı yaklaşıyor. Her kim, o zaman orada bulunursa o hazineden bir şey almasın. Aksi takdirde ya ölür veya öldürülür." (Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir/Riyazü's Salihin, 3/332)

Görüldüğü gibi Mehdi'nin çıkışının önemli bir alameti olan Fırat nehrinin suyunun durdurulması ve altın değerinde bir hazinenin ortaya çıkması pek çok büyük hadis kitabında yer almaktadır. Şimdi hadislerde geçen önemli ifadeleri inceleyelim:

Resulullah buyurdu ki: (1) Fırat nehrinin suyu çekilip (2) altından bir dağ meydana çıkmadıkça kıyamet kopmaz (3) Bu hazine üzerine kıtal vukua gelir, her yüzden doksan dokuzu ölür. (Kıtale iştirak edenlerden) Her kişi yalnız ben halas olacağım (kurtulacağım) diye ümitlenir. (Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir/Riyazü's Salihin, 3/332)
(1) Fırat nehrinin suyunun çekilip... 

Suyuti hazretlerinin kitabında bu hadis "suyun durdurulması" olarak geçmektedir. Gerçekten de Keban Barajı, Fırat Nehrinin suyunu durdurdu, kesti.

2) "Altın"dan bir dağ meydana çıkmadıkça... 

Yapılan baraj sayesinde; elektriğin üretilmesi, toplanan suyun arazide kullanılarak toprağın veriminin artması ve ulaşım kolaylığının sağlanması gibi sebeplerle, buradaki topraklar "altın" gibi kıymetli hale gelmiştir.

(3) Bu hazine üzerinde kıtal (*) vukua gelir

*Kıtal: Birçok kişinin ölümüne sebep olan kavga

Bölgede halen devam eden yaygın anarşi ve kıtal sebebi ile oradan toprak alan, o bölgedeki anarşinin zararına uğrayabilir. Hadisteki ifadeyle ya ölür ya da öldürülür.

9) Ramazan Ayında Ay ve Güneş Tutulmaları 

Mehdi için 2 alamet vardır ki, bunun birincisi, Ramazan'ın birinci gecesi ayın ikincisi de ortasında güneşin tutulmasıdır.(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 49)

Ramazan'ın birinci gecesi ay, ortasında güneş tutulacaktır. (Kıyamet Alametleri, Berzenci s. 199)

Onun saltanatı zamanında, Ramazan ayının on dördünde güneş tutulacaktır, o ayın ilkinde ise ay kararacak...(Mektubat-ı Rabbani, 2/1163)

... Güneşin oruç ayının ortasında, ay'ın ise sonunda tutulması...(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 38)

ramazan'da iki defa ay tutulması olacaktır. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 53)

Mehdi'nin gelişi Razaman ayında ayın iki kere tutulmasına sebep olacaktır.
(Kıyamet Alametleri, s. 200)

Mehdi'nin çıkmasından önce bir Ramazan içinde güneş iki defa tutulacaktır. 
(Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Şarani, s. 440)

Yukarıdaki rivayetlerde dikkati çeken en önemli nokta Ramazan ayının ortasında hem güneş tutulmasının, hem de bir ay içinde "Ay"ın ve "Güneş"in iki kere tutulmasının imkansız olduğunun fark edilmesidir. Bu, normal şartlarda gerçekleşmeyecek bir durumdur. Oysa diğer ahir zaman alametlerinin çoğu insanın anlayabileceği, sebepler dairesi içinde gerçekleşebilecek olaylardır. 

Eğer bu hadislerde tarif edilen olaylar dikkatle incelenirse, rivayetler arasında çeşitli farklılıklar olduğu göze çarpar. Yukarıdaki 1, 2 ve 3. rivayetlerde ay, Ramazan'ın birinci günü, 4. rivayette ise sonuncu günü tutulacaktır. Böyle bir durumda yapılacak en doğru şey, aynı olaya bakan farklı rivayetlerin ittifak ettikleri ortak yönleri tespit etmek olacaktır. Buna göre, yukarıdaki hadis rivayetlerinin toplamından çıkan ortak sonuçlar şunlardır:

1. Ramazan ayında Ay ve Güneş tutulmaları olacaktır.
2. Bu tutulmalar ortalı, yani 14-15 gün arayla olacaktır.
3. Bu tutulmalar iki kere tekrarlanacaktır.

Bu tespitlere uygun olarak, 1981 yılında (Hicri-1401'de) Ramazan ayının 15. günü Ay, 29. günü de Güneş tutulmuştur. Yine "ikinci olarak", 1982 yılında (Hicri-1402'de) Ramazan ayının 14. günü Ay, 28. günü de Güneş tutulmuştur.

Ayrıca bu hadisede "Ay"ın Ramazan'ın tam ortasında DOLUNAY halinde tutulması ve dikkatleri çekecek bir alamet olarak belirmesi de son derece anlamlıdır.
Bu olayların Hz. Mehdi'nin diğer çıkış alametleriyle aynı dönemde meydana gelmesi ve hicri 14. yüzyıl başlarında, üst üste iki yıl (1401-1402) mucizevi bir tarzda tekrarlanması rivayetlerin işaretinin bu olaylar olabileceğini kuvvetlendirmektedir.

10) Kuyruklu Yıldızın Doğması

Mehdi'nin çıkışından evvel, (her tarafı) aydınlatan kuyruklu bir yıldız doğacaktır.
(Kıyamet Alametleri, Berzenci s. 200)

O gelmeden önce, doğudan ışık veren bir kuyruklu yıldız görünecektir.
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 53)

O yıldızın doğması, güneş ve ay tutulmasından sonra olacaktır. 
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 32)

Hadislerde belirtildiği gibi:

- 1986 yılında (hicri 1406'da) yani 14. yüzyıl başlarında "Halley" kuyruklu yıldızı dünyamızın yakınından geçmiştir. Bu kuyruklu yıldız parlak, ışıklı bir yıldızdır.

- Hareket yönü doğudan batıya doğrudur.

- 1981 ve 1982 (1401-1402) yıllarında meydana gelen ay ve güneş tutulmaları olayından sonra ortaya çıkmıştır. 

Bu yıldızın doğuşunun Hz. Mehdi'nin diğer çıkış alametleri ile aynı zamanda meydana gelmesi, Halley kuyruklu yıldızının hadiste işaret edilen yıldız olduğunu doğrular niteliktedir.

Başka bir hadis-i şerifte de Mehdi'nin alametlerinden olan kuyruklu yıldız hakkında şu bilgiler verilmiştir:

Şark tarafından bir kuyruklu yıldız doğup aydınlık verecektir. Onun her günkü irtifi (geçiş yönü) meşrıktan mağribedir (doğudan batıya doğrudur).(Mektubat-ı Rabbani, 2/258)

halley kuyruklu yıldızı

Tarih boyunca bu kuyruklu yıldızın geçtiği zamanlarda Müslümanlar açısından çok önemli hatta dönüm noktası sayılabilecek hadiseler meydana gelmiştir. Bunlardan bir kısmı Peygamberimiz'den aktarılan rivayetlerde de bildirilmiştir. Bu rivayetlere göre bu yıldız göründüğünde;

- Hz. Nuh kavmi helak olmuştur,
- Hz. İbrahim ateşe atılmıştır,
- Hz. Musa ile uğraşan Firavun ve kavmi yok edilmiştir,
- Hz. Yahya öldürüldüğünde de görülmüştür.

Siz o yıldızı gördüğünüzde fitnenin şerrinden Allah'a sığınınız. (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 32)

Halley Kuyruklu Yıldızı Hakkında Bazı İlginç Rakamlar

Halley kuyruklu yıldızı ile ilgili bazı sayıların "19" sayısının tam katları olması oldukça dikkat çekicidir:

Halley Kuyruklu Yıldızı 76 yılda bir geçiyor

76 = 19 x 4

Bu yıldız en son Hicri 1406'da görüldü 

1406 = 19 x 74

- Bu konuyla ilgili bir diğer ilginç durum da şudur: Yukarıda da hesapladığımız gibi Halley yıldızının geçmiş olduğu Hicri 1406 yılı 19'un tam 74 katıdır. "74" sayısı ise aynı zamanda Kuran-ı Kerim'de 19 mucizesine işaret edilen MÜDDESSİR Suresi'nin sıra numarasıdır. 

Bilindiği gibi Kuran'ın Müddessir suresinin (74. sure) 30. ayetinde "19" sayısının müminler için bir rahmet, inkar edenler için ise bir fitne vesilesi olduğu bildirilmektedir.

Halley kuyruklu yıldızının 19 ile olan bu mucizevi bağlantısı da, kafirler üzerine bir fitne, müminlere ise bir rahmet müjdelediğine işaret ediyor olabilir.

Müddessir Suresi'nin 1. ve 2. ayetlerinde Hz. Muhammed'e "EY ÖRTÜNEN! KALK ve KORKUT" buyurulmaktadır. Bu, ayetlerin açık anlamıdır. Fakat bu ayetlerin ahir zamana yönelik ikinci bir örtülü, gizli bir işaretleri de bulunabilir. Belki de "EY GİZLENEN" denilerek Resulullah efendimizin soyundan gelecek olan ve Hicri 1406'da çıkış alametlerinden biri (Kuyruklu Yıldızın doğuşu hadisesi) belirecek olan Mehdi'ye işaret ediliyor olabilir.

74- Müddessir Suresi

1. Ey örtüsüne bürünen

2. Kalk ve korkut (uyar)

Müddessir: örtünen-bürünen-gizlenen demektir.

- Bir başka büyük mucize ve işaret ise Halley yıldızının 1986 (hicri 1406)' daki geçişinin, Hz. Muhammed'in peygamberlikle vazifelendirildiği MS. 607'den bu yana 19. GEÇİŞİ olmasıdır. 

11) Kabe Baskını ve Kabe'de Kan Akıtılması

Onun çıkacağı yıl, insanlar hacca, başlarında bir emir bulunmadan gidecekler. Hep birlikte Beyt-i Şerif'i tavaf edecekler, sonra Mina'ya indiklerinde, köpekler gibi birbirine saldıracak, hacılar soyulacak, kanlar Akabe Cemresinin üzerine akacak. (Kıyamet Alametleri, Berzenci, s. 169)

İnsanlar başlarında bir imam bulunmaksızın hac ederler. (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 35)

Yukarıdaki hadislerde "onun çıkacağı yıl" cümlesi kullanılarak, Mehdi'nin çıkış tarihinde Hac sırasında meydana gelecek bir katliama dikkat çekilmektedir. 1979 yılında, hac sırasında gerçekleşen Kabe baskınında aynen böyle bir katliam yaşanmıştır. Çok ilginçtir bu kanlı Kabe baskını da Mehdi'nin diğer alametlerinin gerçekleştiği dönemin tam başında yani hicri 1400 yılının ilk gününde, 1 Muharrem 1400 (21 Kasım 1979) tarihinde meydana gelmiştir. 

Yine hadis-i şerifte kanların akacağından bahsedilerek öldürme olayına dikkat çekilmiştir. Baskın sırasında Suud askerleri ile saldırgan militanlar arasında meydana gelen çarpışmada 30 kişinin öldürülmesi, bu rivayetin kalan kısmını da doğrulamıştır.

1979 (hicri 1400)'da gerçekleşen bu Kabe baskınının ardından 7 sene sonra hicri 1407 yılında, Hac sırasında çok daha büyük kanlı bir olay meydana gelmiştir. Bu hadisede caddelerde gösteri yapan hacılara saldırılarak 402 kişi katledilmiş, çok fazla kan akıtılmıştır. Beyt-ül Muazzama'nın yanında, Müslümanların (Suudi Arabistan askerleri ile İran'lı Hacıların) birbirlerini öldürmeleri ile büyük günahlar işlenmiş, haram girilmiştir. Bu kanlı olaylar, ilgili hadislerde tarif edilen ortamla çok büyük benzerlikler taşımaktadır:

Resulullah buyurdu: Ramazan'da bir seda, Şevval'de bir ses, Zilkade'de kabileler arasında savaş olur. Hacılar talana uğrar. Mina'da ölülerin çok olacağı bir savaş olur, öyle ki orada taşları kan gölü içinde bırakacak kadar kan akar. 
(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 31)

Ramazan'da bir seda olur. Şevval'de de bir seda olur. Zilkade'de kabileler çarpışır. Zilhicce'de hacılar talana uğrar. Muharrem'de gökten şöyle nida olur. "Dikkat ediniz. Filan kimse Allah'ın halkının hayırlılarındandır. Onu dinleyiniz ve ona uyunuz." (Ramuz El Hadis, 2/518)

Şevval ayında ayaklanma, Zilkade'de harb konuşmaları, Zilhicce'de ise harb vaki olacak. Hacılar soyulacak kanları akacak. (Kıyamet Alametleri, Berzenci, s. 166)

Zilkade ayında kabileler savaşır, hacılar kaçırılır, melhameler olur.(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 34)

"İkdiddurer" isimli kitaptaki alametlerden: Şevval'de savaş nidaları, Zilhicce'de harb ve kıtal olur, yine Zilhicce'de hacılar talana uğrar, hatta caddeler kandan geçilmez ve haramlar çiğnenir. Beyt-ül Muazzam'ın yanında büyük günahlar işlenir. (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 37)

Beyt-ül Muazzama'nın yanında büyük günahlar işlenir.

Yukarıdaki hadiste, Beyt-ül Muazzama'nın (Kabe'nin) içinde değil, yanında çıkacak olaylara dikkat çekilmektedir. 1407 yılının Zilhicce ayında (Hac mevsiminde) meydana gelen olaylar da ilkinden farklı olarak Kabe'nin içinde değil, yanında gerçekleşmiştir. En başta anlattığımız olay ise 1 Muharrem 1400'de Beyt-ül Muazzama'nın (Kabe'nin) bizzat içerisinde olmuştu. Her iki hadise de rivayetlerin işaretine uygun bir şekilde gerçekleşmiştir.

Kabe'de kan akıtılması, hacıların katledilmesi gibi, hadislerde haber verilen böyle önemli iki büyük hadisenin Mehdi hakkında bildirilen tüm alametlerin çıktığı dönemde birbiri ardına gerçekleşmesinin bir rastlantı olması oldukça zor gözükmektedir.

Hadislerde geçen ifadeleri incelediğimizde de aynı dönemle ilgili önemli olaylara işaretler bulunduğu görülecektir:

... Zilhicce'de harb ve kıtal olur.

Hadislerde, bu savaş ve çatışmalardan, hacıların öldürülmesi konusu ile birlikte bahsedilmesi söz konusu olayların aynı zaman diliminde meydana geleceklerini göstermektedir. Aynı dönem, İran-Irak savaşının çıktığı, Türkiye'nin güney doğusunda, Ortadoğu ülkelerinde çatışma ve karışıklıkların en yoğun yaşandığı bir dönemdi.

... Şevval'de savaş nidaları olur.

Yine aynı zamanlarda Basra Körfezin'deki gerginliğe, İran-Amerika arasındaki gerginleşme ve savaş durumuna dikkat çekilmiş olabilir. 

12) Doğu Tarafından Bir Ateşin Görünmesi

"İkdiddurer" isimli kitapta Mehdi'nin zuhur alametleri bahsinde geçiyor: Doğuda, semada üç gece görünen büyük bir ateşin çıkması. Mutad (alışılmış ) şafak kızıllığı gibi olmayan bir kırmızılığın semada görülüp ufukta yayılması.(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 32)


Doğudan üç veya yedi gün ardı ardına büyük bir ateş zuhur edecek, gökte karanlık görülecek, gökte alışılmış olan kırmızılığın aksine bambaşka bir kızıllık yayılacak. Yeryüzünün duyup anlayabileceği bir dille nida edilecek. (Kıyamet Alametleri, Berzenci, s. 166)


Ebu Cafer b. Muhammed b. Ali (r.a.)dan rivayet edildi. Siz üç veya yedi gün, doğudan bir ateşi gördüğünüz zaman Al-i Muhammed'in çıkmasını bekleyiniz, inşaallah-ü Teala, bir münadi Mehdi'nin ismi ile semadan nida edecek ki, doğuda batıda olan herkes bu sesi işitecek. Öyle ki korkudan uykuda olanlar uyanacak, ayakta olan çökecek, oturan ise ayağa fırlayacaktır. 

(Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman , s. 32)

Yemin ederim ki bir ateş sizi saracaktır. O ateş bugün Berehut denilen vadide sönük vaziyettedir. O ateş içinde müthiş azap olduğu halde insanları kaplar. O ateş insanları, malları yakıp bitirir. Sekiz gün içinde rüzgar ile bulut gibi uçarak dünyanın her tarafına yayılır. Geceki sıcağı gündüzki hararetinden daha şiddetlidir. O ateş insanların başının üzerinden arşın altına kadar yaklaşarak yeryüzü ile gökyüzü arasında gökgürültüsü gibi korkunç gürültüsü olur, buyurdu. (Ölüm-Kıyamet -Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 461) 
(Kıyamet Alametleri, Berzenci, s. 289)



Mehdi'nin çıkış öncesi alametlerinden olan bu ateş hakkında kısa bir açıklama yapmak yerinde olacaktır.

Bazı kişiler bu ateşi; sebepsiz yere birdenbire ortaya çıkan, sönme nedir bilmeyen, hatta herkesin bulunduğu yerden mutlaka göreceği tarzda bir alamet olarak beklemektedir. Halbuki kıyamet alametlerinin meydana gelişi sırasında imtihan devam ettiğinden onların anlaşılması, herkesin mecburen kabul edeceği bir açıklıkta olmaz. Böylece insanlar akıllarını, vicdanlarını, iradelerini kullanarak karar verirler. Şayet kıyamet alametleri ile ilgili hadisler en ince ayrıntısına kadar (mesela; hangi şehirde, kaç tarihinde, ne şekilde çıkacağı) anlatılsaydı daha önce de belirttiğimiz gibi herkes mecburen kabul eder, insanlar arasında derece farkı kalmazdı. Bu sebeple kıyamet alametleri ile ilgili hadisler özellikle yarı kapalı bir şekilde bildirilmiştir.

Ateş alametini de bu şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Bir ateş sebepsiz yere çıkmaz, ya bir kaza, ya bir patlama gibi kasıt veya ihmal neticesinde çıkar. Mehdi'nin çıkış alameti olarak söylenmesi, onun çok garip ve olağanüstü bir alamet şeklinde çıkmasını gerektirmez. Önemli olan bu ateşin, hadiste tarif edilen ateşin özelliklerine uygun olarak çıkmasıdır. Bu ateşi tanımak ve tespit edebilmek için yapılacak ilk iş, özelliklerinin ortaya çıkartılmasıdır.

Bilindiği gibi Temmuz 1991 yılında Irak'ın Kuveyt'i işgali sonrasında, Kuveyt'e ait petrol kuyularını ateşe vermesi sonucunda Kuveyt ve Basra Körfezi'ni çok büyük bir ateş sarmıştır.

- Kuveyt yanan petrol, insan ve hayvanlar arasında ölüme sebep olmaktadır. Uzmanlara göre günde yarım milyon ton petrol duman olarak atmosfere karışmaktadır. Her gün 10 bin tondan fazla, kükürt, karbondioksit ve büyük miktarda, kanser yapıcı özelliği olan hidrokarbonlar bulut gibi körfez üzerinde asılı durmaktadırlar... Yalnız Körfez değil, onun şahsında Dünya yanmaktadır. (Kurtlar Sofrasında Ortadogu, M. Necati Özfatura, s. 175)


-Ateşe verilen iki kuyu, Türkiye'nin bir günde çıkarabildiği kadar petrol veriyor ve dumanlar 55 km. uzaklıktaki Suudi Arabistan'dan bile görülebiliyor. (Hürriyet, 23 Ocak 1991)

-Körfezde sönmeyen felaket haberleri: Kuveyt'te ateşe verilen yüzlerce petrol kuyusu alev alev yanıyor. Uzmanların "söndürmek son derece zor" dedikleri petrol kuyularındaki yangının Türkiye'den Hindistan'a kadar olan geniş bir bölgeyi en az 10 yıl süreyle etkileyeceği bildiriliyor.

Ateşe verilen petrol kuyularında çıkan alev ve dumanlar atmosferi devamlı kirletmektedir. Kuveyt gündüzleri gece manzarası arz etmektedir. Alevlerle birlikte yükselen füme rengi duman, Kuveyt semalarında sonbahardan kış mevsimine geçişi hatırlatıyor... Kuveyt'in tamamının yaşanılır hale gelmesi için en az bir senelik bir zamana ihtiyaç vardır. Kilometrelerce uzaktan görülen alevlerle birlikte yükselen dumanlar, Kuveyt semalarını tamamen kaplayarak ülkeyi yaşanmaz hale getirmekte ve varlıklı olanlar Kuveyt'i terk etmektedirler.

Dahran'daki araştırma merkezi müdürü Abdullah Dabbag'ın NewYork Times'da çıkan açıklamasına göre, Basra Körfezin'deki kirlenme neticesinde 106 tür balık, 180 tür yumuşakçalar ve bölgede yaşayan 450 tür hayvan yaşama savaşı vermektedir. 600 petrol kuyusundan yükselen dumanların komşu ülkelere yayıldığı, ayrıca kükürt gibi kanserojen maddeler ihtiva eden dumanların asit yağmuruna dönüşerek tarımda verimi azalttığı açıklanmaktadır. (Kurtlar Sofrasında Ortadoğu, M. Necati Özfatura, s. 171)

Yemin ederim ki bir ateş sizi saracaktır. O ateş bugün Berehut denilen vadide sönük vaziyettedir. (Kamus Tercemesi, c. 1, s. 550) 

Berehut: Bir vadi veyahut bir kuyu adıdır.

Hadis-i şerifin ilk kısmında ateş için "sönük bir vaziyettedir" denmektedir. Ateş, yanıcı bir maddenin yanmasıyla meydana gelen bir durum olduğuna göre burada sönük vaziyette bekleyen ateşin kendisi değil, ateşin yakacağı hammaddedir.

Burada toprak altından çıkarılan petrole işaret edilmektedir. Nitekim hadisteki Berehut denilen yer, bir kuyunun adıdır. Bu kuyu petrol kuyusudur. Zamanı gelince bu kuyulardan çıkarılan petrol, yanmaya hazır bir ateş haline gelmektedir.

"O ateş müthiş azap olduğu halde insanları kaplar." O ateş, sadece yanan bir ateş değil, aynı zamanda insanları canından, malından ederek azap içinde, elem-üzüntü içinde bırakacak ve bütün doğayı kirletecek olan bir ateş.

"O ateş insanları, malları yakar bitirir." O ateş bir kısım insanların ölümüne sebep olmaktadır. Bunun yanında malları yakarak, maddi zarara sebebiyet verdiği gibi, tüm çevreyi ve doğayı kirleterek de insanların geçim kaynaklarını yok etmektedir.

"Sekiz gün içinde rüzgar ile bulut gibi uçarak dünyanın her tarafına yayılır." O ateşin, "rüzgar ile bulut gibi uçan" kendisi değil dumanıdır. Burada benzetme yapılarak dumanın bulutlara kadar yükseleceği de anlatılmıştır. Bu duman rüzgarın etkisiyle her yöne doğru yayılmaktadır. 

"Geceki sıcağı, gündüzki hararetinden daha şiddetlidir." O ateşin hem gündüz, hem gece devamlı yandığı anlaşılmaktadır.

"O ateş insanların başının üzerinden arşın altına kadar yaklaşarak, yeryüzü ile gökyüzü arasında gökgürültüsü gibi korkunç gürültüsü olur." O ateşin çok yükseklere kadar tırmandığına ve bu ateşten gökgürültüsü gibi pek şiddetli bir gürültü ile patlamalar meydana geldiğine işaret edilmektedir.

"Gökte alışılmış olan kırmızılığın aksine bambaşka bir kızıllık yayılacak." Hadisin bu kısmında, olayın gece vakitlerinde meydana geleceğine işaret edilmiştir. Gece vakti meydana gelen büyük infilakın alevleri çok şiddetli bir aydınlanma yapar. Bu kızıl alevlerin meydana getirdiği kızıl aydınlanma, halkın mutad üzere alışık olduğu kırmızı "tan" aydınlanmasından çok ayrıdır. Çünkü gece vakti böyle gündüz gibi aydınlanma olağanüstü bir olaydır. (Tan: Güneş doğarken ve batarken oluşan ve güneşin aydınlatma gücünün zayıflayıp, beyaz ışıktan kırmızı ışık yayar duruma geldiği vakitlerdeki hali.)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...