Hindistanda Türk Devleti
"Babürlüler"
İzle
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Hint kıtasında tarihin en büyük devletlerinden birini kuran Babürlüler, bu topraklara devlet yönetiminden ordu sistemine, edebiyattan kültüre, sanattan mimariye kadar eşsiz eserler bıraktı. Ne yazık ki, Babürlülerden sonra bu coğrafyayı işgal eden İngilizler, yazdıkları tarih kitaplarında bu büyük Türk devletine Moğol İmparatorluğu ismini koydu ve bu isim dünyada kabul gördü. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda yer alan güneşin etrafındaki 16 yıldızdan birisi de Babür Devleti’ni temsil etmektedir.
Osmanlı Devleti tarihinin en parlak döneminde, Türk Ordularının batıda ve doğuda büyük fetihler yaptığı zamanlarda Hint diyarında yeni bir Türk devleti doğuyordu. Orta Asya’yı baştan sona hâkimiyeti altına alan Timur Oğulları Devleti parçalanmış, torunları ayrı ayrı devlet kurmuşlardı. Emir Timur’un torunlarından olan Türk Barlas Kabilesi’nden Ömer Şeyh Mirza, Fergana’da bağımsızlığını ilân etmişti.
Ömer Şeyh’in oğlu Muhammed Babür, Fergana’nın Andican kasabasında 1483 yılında doğdu. Küçük yaşta babasının ölümünden sonra amcası ve dayısı ile yaptığı taht mücadelesini kaybetti ve emri altındaki beylerle birlikte 1504′te Kabil’e girerek devletin başkentini buraya taşıdı. Türkistan’da devam eden taht kavgaları sebebiyle Muhammed Babür yönünü doğuya, Hindistan’a çevirmişti. Türkler, tarih boyunca bu coğrafya ile her zaman münasebet içinde olmuşlardı. İslâm öncesi Saka ve Hun Türkleri; İslâm’ın kabulünden sonra ise Gazneliler ve Timuroğulları Hint kıtasını ele geçirmişlerdi. Son olarak Babür, Hindistan’ın kapısında karargâhını kurmuş bulunuyordu. Kabil’de kaldığı yıllarda Hindistan’ın zenginliği ve esrarı ilgisini çekmişti. Zaten bu özellikleriyle Hindistan’a çağlar boyunca akınlar olmuş, birçok kavim alt kıtada medeniyetler kurmuştu.
16. yüzyıl başlarında Hindistan kargaşa içinde bir ülkeydi. Babür bu kargaşayı fırsat bilerek güneye yöneldi. Hint kıtasını fethetmek için İndusu Irmağı’nı geçti. Hindistan’ın hâkimi Delhi Sultanı İbrahim Ludi 100 bin asker ve bin filden oluşan büyük ordusuyla Babür’ün üzerine yürüdü. Kanunî Sultan Süleyman, Hint diyarını fethetmeyi kafasına koymuş olan Babür’e Mustafa Rumî adında topçu subayı göndermişti. 13 bin kişilik süvari ve topçu birliği ile Mohaç Zaferi’nden birkaç ay önce Paniput Meydan Muharebesi’nde Hinduları yenerek Delhi’ye giren Babür, 1526′da Hint-Türk İmparatorluğu’nu kurdu. Bu zafer, çağın meşhur tarihçisi Şeyh Zeyn Hafi tarafından kaleme alındı. Zafernâme isimli bu eser, İslâm memleketlerinin hükümdarlarına gönderildi. Babür çarpışmalar içinde pişmiş, cesur, iradeli, ince zekâlı, edip ve şair bir komutandı. Babür Şah’ın Çağatayca seyahat ve hatıralarını anlattığı “Babürname” isimli kitabı, Türkçenin önde gelen şaheserleri arasındadır. Bu büyük devlet adamı, ölümünden sonra “Hazret-i Firdevs-Mekani” ve “Hazret- i Giti-Sitani” (Cihan Fatihi) diye anılmıştır.
Onun ölümünden sonra yerine geçen oğlu Hümayun, saltanatının ilk yıllarında tahtına göz dikenlerle ve babasının yendiği düşmanlarla mücadele etmek zorunda kaldı. Hümayun Şah, İran Şahı Tahmasb’la işbirliği yaptı; ama Şiiliğe itibar etmedi ve Safevîleri kendi devletinin geleceğini tehdit eden bir tehlike olarak gördü. Onun için Osmanlı Padişahı Kanunî Sultan Süleyman’a “Padişah Baba” diye hitap eden mektupta doğunun kendisine bırakılması hâlinde Safevî tehlikesini birlikte yok edebileceklerini bildirdi.
Babürlülerde Ekber Şah, Hindistan’ı tek bir merkezî idare altında toplamayı başaran ilk hükümdar olmuştur. Ekber Şah zamanında Babürlüler Hindistan’da en ihtişamlı dönemini yaşadı. Avrupalılar doğudaki bu devlete Büyük Moğol İmparatorluğu adını verdiler. Ekber Şah’ın en büyük hatası, çeşitli dinlerin kendince iyi ve doğru taraflarını alarak yeni bir din tesis etme düşüncesine girişmiş olmasıdır. Büyük İslâm müceddidi İmam-ı Rabbani, o yıllarda Hindistan’ın Serhend şehrinde yaşıyordu. İmam-ı Rabbani bu yanlış anlayışa karşı büyük fikir mücadelesi vermiş ve nihayet Ekber Şah’tan sonra tahtın varislerinden olan Şah Cihan ve Alemgir Şah’a fikirlerini kabul ettirmiştir. İmam-ı Rabbani’nin bu irşad ve ihyâ hareketiyle Hindistan’da İslâm yeniden aslî şekline uygun olarak yaşandı ve yayıldı.
Ekber Şah’tan sonra tahta Selim Cihangir geçti. Yeni hükümdarın âdil olmasına rağmen zevk ve eğlenceye düşkünlük gibi zaafları vardı. İngilizler Cihangir Şah döneminde Hint kıtasına gelmeye başladılar. Liman ve tüccarların güvenliğini sağlamak gayesiyle bu coğrafyaya İngiliz askerleri ayakbastı. İngilizlerin ele geçirdiği limanlar, zamanla bütün ülkenin işgalini sağlayacak ilk adım oldu. Cihangir, tahttan indirileceği bir sırada öldü ve oğlu Hürrem Şah, “Şah Cihan” adı ile tahta çıktı. Babürlüler bu dönemde alt kıtada ulaşabilecekleri tabiî sınırlara ulaştı ve duraklama dönemine girdi. Şah Cihan, Hint kıtasına dünya medeniyet mirası kabul edilen çok sayıda şaheser kazandırdı. Babürlüler tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar Hindistan’ı imar etti ve zenginleştirdi. Şah Cihan, eşi Mümtaz Mahal için dünyanın en güzel kabul edilen türbelerinden birini yaptırdı. Taç Mahal’in yapımı için Osmanlılardan mimar istendi ve Mimar Sinan’ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi, ekibiyle birlikte Hindistan’a gelerek 21 yılda bu şaheseri tamamladı. Ağra’da Türk mimarlar tarafından inşa edilen Taç Mahal kadar, dünyada meşhur çok az mimarî eser vardır. Osmanlı Devleti’yle ilk düzenli diplomatik münasebetler Şah Cihan tarafından başlatılmıştır. Şah Cihan’ın 4. Murad’a yazdığı mektupta kullandığı, “Müslüman sultanların hânı, hilâfet makamı için Allah tarafından seçilmiş ve Müslüman milletler arasında birliğin tesis edicisi” ifadesi, Babürlü hükümdarlarının Osmanlı sultanlarına bakış açısını gösterir.
Şah Cihan’dan sonra Babürlülerin son büyük hükümdarı kabul edilen Evrengzib, Alemgir Şah unvanıyla tahta geçti. Evrengzib iyi bir Müslüman, cesur bir komutan, ideal bir idareci ve devlet adamıydı. Alemgir Şah, Türk ve İslâm dünyasıyla iyi münasebetler kurdu, ülkede düzeni ve huzuru yeniden temin etti. Fakat maalesef devrinde Hindistan ticaretinin, İngiliz ve Hollandalıların eline geçmesine engel olamadı. Alemgir Şah 1707 yılında öldüğünde Türk devletlerinde kötü bir gelenek hâlini alan taht kavgaları yeniden başladı. Afgan ve İranlıların saldırılarıyla Babürlü hâkimiyeti zayıfladı ve ülkenin sınırları daraldı. Bu dönemde İngilizlerin askerî varlıkları günden güne güçlendi. Nihayet Alem Şah, ülkede gittikçe yayılan ve güç kazanan İngilizlerle savaşmak zorunda kaldı. 1764 yılında yapılan Balkar Savaşı’nda Babürlü ordusu yenilgiye uğradı. İngilizler ile yapılan Allahabad Anlaşması neticesinde alt kıtanın idaresi İngilizlerin eline geçti. Bundan sonra gelen Babürlü hükümdarları da ne yazık ki, İngilizlerin memuru olmaktan ileriye gidemedi. 1857′de çıkan Büyük Sipahi İsyanı’nı bastıran İngilizler, 1858′de bütün Hindistan’ı İngiliz İmparatorluğu topraklarına kattı. 1877′de ise İngiliz Kraliçesi Victoria, resmen Hindistan İmparatoriçesi ilân edildi.
Türkler, Hindistan’da dünyanın en büyük ve güçlü medeniyetlerinden birini kurdu. Babürlülerde kültür, sanat, edebiyat ve mimarlık çok gelişmişti. Bu dönemde büyük şair, edip, tarihçi ve mimarlar yetişti. Hindistan’ın her tarafı imar ve iskân edildi. Saraylar, camiler, köprüler ve birçok hayır müessesesi inşa edildi. Hint kıtasının her tarafına yollar yapıldı. Benares, Ağra, Delhi ve Lahor gibi şehirler, dünyanın en güzel sanat eserleriyle dolup taştı.
Sünnî inanca sıkı sıkıya bağlı olan Babürlüler, yüzlerce din ve kavmin yaşadığı Hindistan’da din ve vicdan hürriyetine büyük saygı gösterdi. Bu topraklarda yaşayan halklara dinler ve dinî gruplar arasında ahengi, işbirliğini ve huzur içinde bir arada yaşama kültürünü, benimsettiler. Dinî hayatın çok canlı olduğu bu coğrafyada Müslümanlık yerliler arasında daha da yaygınlaştı. Orta Asya’dan gelen tasavvuf hareketleri Hindistan’ı da tesiri altına almış ve burada Nakşibendî, Kadirî, Sühreverdî, Şettarî tarikatları yaygın hâle gelmişti.
Babürlü hükümdarları büyük bir nüfusun yaşadığı çok milletli bu ülkede, Türk nüfusu çoğaltma politikasını benimsemediler. Üç asır boyunca azınlıkta kalan Türkler, ordunun ve devlet işlerinin dışında görev almadı. Saray ve kalelerin dışına çıkıp yerli halkla kaynaşmak yerine kapalı bir hayat yaşadılar. Bunun neticesi olarak, Türk kültürü ve Türk dili Babürlü’den sonra yavaş yavaş terk edilmiş ve yerini Farsça, daha sonra da Urduca almıştır. 1526′da Muhammed Babür’ün kurduğu büyük Türk-Hint İmparatorluğu, 332 yıl yaşadı ve 1858′de tarih sahnesinden çekildi. Babürlü İmparatorluğu’nun sınırları içinde bugün Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Afganistan devletleri bulunmaktadır.
A. Erkan YİĞİTSÖZLÜ
Kaynaklar
- Mim Kemal Öke, Hilafet Hareketleri, İrfan Yayınları, İstanbul, 2005.
- Azmi Özcan, Babürlüler ve Babürlü-Osmanlı Devletleri Arasındaki İlişkiler, İSAV-Ensar Neşriyat, İstanbul, 1997.
- Mustafa Armağan, “Hind Diyarındaki Osmanlı Ateşi” Yeni Dünya Dergisi, İstanbul, Ağustos, 1997.