01 Şubat 2014

ALEVİLİK VE KIZILBAŞ



ALEVİLİK VE KIZILBAŞ
 GİRİŞ 

Alevî kelimesi, sözlükte “Ali ’ye mensup”, “Ali’ye ait”, anlamlar ı na gelmekle beraber, 
İslam tarihi ve tasavvuf edebiyat ı nda ise “Hz. Ali’yi sevmek saymak, her hususta ona ba ğlı olmak” anlam ı na gelir. Sözlük anlam ını n d ışı nda, 

Mezhepler tarihinde ise 

“Alevi” terimi, Hz. Ali’yi en üstün sahâbe olarak gören ve Hz. Muhammed’den sonra onun, Allah ve Peygamberin tayini ile halife olmas ı gerekti ğ ini kabul edenler içinkullan ı lm ıştı r . 2 Bununla yan ı s ı ra, Hz. Ali soyundan oğulları Hasan, Hüseyin,Muhammed b. Hanefiyye, Ömer ve Abbas vas ı tas ı yla, k ı saca Hz. Ali soyundan gelenlere Alevî dendiği gibi, Emevî ve Abbâsî devirlerinde iktidara kar şı Hz. Ali soyuna mensup çevrelerde beliren hareketlerde de Alevi nisbesi kendini göstermiştir . 

İ slam tarihinde bu terim ilk defa hilafetle ilgili anla ş mazl ı klarda ortaya çı km ıştı r. Hz. Peygamber’in vefat ı ndan sonra ortaya çıkan ve üçüncü halife Hz.Osman’ ı n öldürülmesiyle doruğa ulaşan hilafet münakaşalarında Hz. Ali’nin tarafını 

Ali: Ebü’l Hasen Alî b. Ebî Talib el-Kureşî el Hâşîmî; 
Babası Hz.Peygamberin amcası Ebû Talib, anneside Fâtıma bint Esed b. Hâ ş im’dir. 
Ebû Talib’in en küçük oğludur. 
Hz. Muhammed’in Peygamberliğine ilk iman edenlerdendir. Hz. Peygamber’in damadı ve Hulefâ-i Râ ş idîn’in dördüncüsüdür. 
Beş yaşından itibaren hicrete kadar Hz. Peygamber’in yanında ve himayesinde büyümüştür. Hz. Peygamber’le birlikte ilk namaz kılan kişi olduğu kuvvetle muhtemeldir. 
Hicretin beş inci ayında muhacirler ile ensâr arasında yakınlık ve dayanışma sağlamak amacıyla kurulan muâhât sırasında Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi kendisine kardeş olarak seçmiş , hicretin ikinci yılında da onu, kızı Fâtıma ile evlendirmiştir. 
Hz. Peygamber’in torunları olan 
Hz. Hasan, Hüseyin ve ölü doğan Muhsin ile Zeynep ve Ümmü Külsüm’ün babasıdır. Hz.Fâtımâ’nın sağlığında başka evlilik yapmamıştır.
Bedir, Uhut, Hendek başta olmak üzere hemen hemen bütün gaz ve ve seriyyelere katılmış , büyük yayarlılıklar ve kahramanlıklar göstermiş , 
Peygamber Efendimizin sancaktarlığını yapmıştır, daha sonraları bunlar menkıbevî bir üslûpla rivayet edilegelmiştir. Tebûk Gazvesinde Hz. Peygamber’in vekili olarak Medine’de kalmıştır. Hz. Ali Hz. Peygamberi’in katipliğini ve vahiy katipliğini de yapmış ,
Hudeybiye Antlaşmasını o yazmıştır. 

Dördüncü Halife olarak seçildikten sonra başta Hz. Osman’ın katillerini bulup cezalandırması olmak üzere kendisini bekleyen birçok problem ile karşı karşı ya kaldı 

Hz. Âi ş e’nin önderliğindeki ordu ile tarihe Cemel vakası olarak geçen savaşta galip geldi. Muaviye ile Sıffîn’de karşı karşı ya geldi. Tam galip gelecekken Mısır Fatihi Amr b.Âs’ı n ortaya attığı ‘hakem’olayının bir hile olduğu hususlarındaki ikazlarını ordusuna dinletemedi. 
Halkın bir kısmını n Hz. Ali’yi bir kısmının da Muaviye’yi halife olarak tanıması sebebiyle ikili bir iktidar ortaya çıktı . Bir Harici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafından, sabah namazında, zehirli bir hançerle yaralanmış ve iki gün sonra 19 veya 21 Ramazan 40 
(26 veya 28 Ocak 661) da, Kûfe’ye (bugünkü Necef) defnedilmiştir. 
Bizzat Hz.Peygamber tarafından kendisine verilen 
“Ebû Türâb”, “el- Murtazâ” ve “Esedullahi’l Gâlib” gibi lakaplarıda vardır. 
Onun, İslâm’ın yayılış tarihinde ve Müslümanlar arasındaki ilim, takvâ, ihlâs,samimiyet, fedakarlık, şefkat, kahramanlık, cesaret gibi yüksek ahlâki ve insâni vasıflar bakımından müstesna bir yeri olduğunu, Kur’an ve Sünneti en iyi bilenlerden biri olduğunu, hemen hemen bütün Sünnî ve Şiî kaynaklar ittifakla belirtirler. 
Ethem Ruhi Fığlalı , “ Ali ” D. İ .A., C.II, s.371-374, Ankara-2002 2 Ethem Ruhi Fığlalı , 
Türkiye’de Alevîlik Bektâşîlik , s.7, Ankara-1990 3 Ahmet Yaşar Ocak, 
“Alevi” , D. İ .A., C.II, s.368-369, Ankara-2002 
 2-tutanlara “Aleviyye” veya “ şîatü Ali” (Ali taraftarı ) denmiştir. 
Bunun yanı sıra İslam dünyasının muhtelif yerlerinde (Fas, Tunus, Cezayir) kurulan ve Hz. Ali soyuna mensupolduklar ını ileri süren devletler kurulmuş , bu devletler de Alevi nisbesini kullanmışlardır . 
4 -Tasavvufta ise Hz. Ali'ye nisbet edilen bir tarîkat olup, silsile itibariyleHz. Peygamber'e, Hz. Ali vasıtasıyla ulaş an tarîkatların genel ismidir . 
5 -Yukar ı dakiörneklerinde de görüldü ğ ü gibi, kullanılış amacı ve yeri neresi olursa olsun Alevi kelimesinin Hz. Ali’ye nisbeti bulunmaktadır. 
Tarihî arka planı bir tarafa, Anadolu’daki Alevi-Bektâşi topluluklarını ifade etmek üzere birtakım terimler kullanılmış olmakla birlikte, 
6 -günümüzde en yaygın olanları Alevîlik, Kızılbaşlk ve Bektâşîlik'tir. 
Tezimizin konusu teşkil eden zümreleri ifade etmek üzere günümüzde en çok kullanılan terim Alevîlik’tir. Ancak bu kavramın ülkemizde ortaya çıkışı XIX. Yüzyıla doğrudur.
 Zira Osmanlı arşiv belgelerinde XIX.Yüzyıldan önce “Alevî” deyimine rastlanmamaktadır. Daha önceki dönemlerde bugruplar başka isimlerle anılmaktadır . 
7 -Tarihte, bu topluluklar ı ifade etmek için kullanılan bir diğer kavram ise“Kızılbaş ”tır. Kızı lba ş terimi, bugünkü Anadolu Alevileri için tarihte en çok kullanılan ve genel olarak kendileri tarafından da benimsenen bir isimdir .
 8 -“Kızılbaş terimi XV.Yüz yıl sonları ndan itibaren kullanılmaya başlanmış olmakla birlikte bununla kastedilensosyal yapı , X. yüzyıldan başlayarak İslâm’a giren bu dini, önceki inanç ve gelenekleriyle bağdaştırıp kendi sosyo-ekonomik yapılarına uyduran konar göçer zümreleri kapsadığı için on asırlık bir zamanı içine alır.” 
9- Kızılbaş kelimesiyle ilgili farklı ve yanlış yaklaşımlar vardır . 
10-  Zira Kızılbaş ,Türk tarihinde kırmızı börk veya başlık giyen bütün Türkmen boylarına verilen bir isimdir. Türkler arasında Altay’lı Şamanlar’dan gelen başa kırmızı külah giyme geleneği, İslâmiyet’in kabûlü ile ortadan kalkmamış , fakat birçok benzeri Şaman geleneği gibi kutsallık kazandırılarak 
 4 A. Y. Ocak, a.g.m., s.369 5 Geni ş bilgi için bkz. Süleyman Uludağ , 
“ Aleviyye ” D. İ .A. C.II. s.369-370, Ankara-2002 6 bk. E. R. F ığ lal ı , a.g.e., s. 7-15. 7 İrene Melikoff, Hac ı Bektâ ş Efsaneden Gerçeğe , (Çev. Turan Alptekin), s.321, 
İstanbul-1998 8 Harun Yıldız, 
Amasya Yöresi Alevileri, Tarihçesi, İnançları , Örf ve Âdetleri , s.8, Basılmamış Doktora Tezi, Samsun-2003 9 İ lyas Üzüm, “Kızılba ş ”, D.İ .A., C. XXV . s.548, İ stanbul,-1991 10 Farklı yaklaşımlar için 
 bkz. M. Eröz, Türkiye'de Alevilik ve Bektâşîlik , s .80,88. 3 islâmîleştirilmiştir  

İSLAM'DA HÜKÜMET MEVDUDİ



İSLAM'DA HÜKÜMET MEVDUDİ

İSLAMDA UĞURSUZLUK KAVRAMI YOKTUR



İSLAMDA UĞURSUZLUK 
KAVRAMI YOKTUR

 Herhangi bir şeyde bulunduğu zannedilen ve işlerin ters gitmesine sebep olarak ileri sürülen hal. 
Değişik çağlarda pek çok kişi ve toplumlar çevrelerinde gördükleri bir takım eşyalarda,hayvanlarda ve tabiat olaylarında uğursuzluk bulunduğuna inanmıştır. 

Çağımızda buuğursuzluk anlayışını üzerinden atamamış pek çok insan görülür. 
Bu tipteki insanlar,uğursuz olarak niteledikleri şeylerden, kendilerine bir kötülük ve zarar geleceğiinancındadır. 
Daima bu tür şeylerden uzak durmağa çalışırlar. 

Hiç bir dinî ve ilmî kaynağı olmayan 
"uğursuzluk" anlayışına sahip olsalar, 
hayatların her safhasında korku ve endişe içinde bulunurlar. 

Aslında hiç bir şeyde uğursuzluk yoktur. 
Hiç bir şey doğuştan uğurlu değildir. 
Uğursuzluk olsa olsa herkesin kendisinde, 
kendi yorumunda ve anlayışındadır. 

Halk arasında sık sıkkullanılan 
"Uğurlu geldi" veya "Uğursuz geldi" gibi sözler birer zan ve kuruntudan ibarettir. 

 Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadis- i şerifinde,
"İslâm'da taşe'um (uğursuz sayma, kötüye yorma) yoktur; 

en iyisi tefe'uldur (iyiye yorma)" (Buharî, Tıb, 54)buyurarak, 
bu zararlı anlayışın
İslam'da bulunmadığını ifade etmiştir. 

 Diğer bir hadiste ise:
"Eşya da uğursuzluk yoktur, safer ayında uğursuzluk yoktur, 
baykuşun ötmesinde bir uğursuzluk yoktur" 
(Muslim, Selâm, 102) buyurulmuştur. 

 Uğursuz Saymak 5754 - Ebu Hureyre'den, dedi ki :
 Rasulullah (s.a.v.)'i 

"Uğursuzluk yoktur. Bunun hayırlısı tefe'uldur"diye buyururken dinledim.

 Ashab: "Tefe'ul nedir diye sorunca, 

Allah rasulu : 
 "sizden birinizin işiteceği güzel bir sözdür"buyurdu. 

(İbn Hacer el Askalani; Fethul Bari (Sahih- i Buhari şerhi); Bab Tıb, C. 11 s. 489) 
 2859- Sehl ibn Sa'd es Saidi'den nakledildiğine göre 

Rasul - u Ekrem (s.a.v.) şöylebuyurmuştur: 

 "Eğer uğursuzluk bir varlıkta olacaksa kadında , atta ve evde olur". 

Abdurrazzak'ın Musannef'inde Ma'mer'den naklettiğine göre hadiste işaret edilenuğursuzluk şöyle açıklanmıştır: 

"Kadının uğursuzluğu kısır olması , atın uğursuzluğu sırtınabinip cihad etmemek ve evin uğursuzluğu ise kötü komşularla olmaktır". 

 Ebu Davud'un İbnu'l Kasım'dan naklettiğine göre 
İmam Malik'e bu konu sorulmuş o da:
 "Öyle evler var ki , insanlar orada otururlar ve helak olup giderler" 
diye cevap vermiştir. 

 Maziri, İmam Malik'in bu sözünü şöyle yorumlamıştır :

 "İmam Malik de hadisi açık ifadesine göre kabul etmiştir. Bunun anlamı şudur: Bazen kul Allahın takdiri ilehoşlanmadığı bir evde ve bölgede yaşamak zorunda kalabilir. Bu durumda ev adeta bu kötü durumun bir sebebi gibi olur ve uğursuzluk eve izafe edilir". 

İbnu'l Arabi ise İmam Malik'in bu sözüyle ilgili olarak şunları söylemiştir:

 "İmam Malik uğursuzluğu eve izafe etmek istememiştir. Burada sadece bir dil özelliği sözkonusudur; halkın kullanımına uygun olarak böyle bir ifade kullanılmıştır. O bu sözüyleşuna işaret eder: Böyle kötü bir çevrede bulunan kimseler kendi inançlarını korumak vebatıla düşmemek için orayı terk etmelidirler." 

 Bana göre İbnu'l Arabi'nin açıklaması daha doğrudur. 

Bu yönüyle hadis - bulaşıcı olmadığı halde- cüzzamlı bir hastadan kaçmaya benzer. Çünkü bir kimse cüzzamlı hastaya yaklaşıp aynı hastalığa yakalanacak olsa bunu ondan kaptığına ve o hastanın uğursuzluğuna inanabilir. 

İşte böylesi durumlardan kaçınmak için onlardan uzak durulması emredilmiştir.Dolayısıyla oturduğu evde böylesine rahatsız edici bir durumla karşı karşıya olan kimse deoradan taşınarak bu sorununu çözebilir. 

Zira bu evde oturduğu sürece oranın gerçektenuğursuz bir mekan olduğuna inanmaya başlayabilir.
(İbn Hacer el Askalani; Fethul Bari (Sahih- i Buhari şerhi) ; Bab Cihad ve Siyer, C. 6, s. 190 - 191) 5094 - İbn Ömer'den , dedi ki : 

Peygamber (s.a.v.)'in huzurunda uğursuzluktan söz ettiler.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu.
"Eğer uğursuzluk herhangi bir şeyde varsa bu, evde ,kadında ve atta söz konusu olur." 

5095- Sehl ibn Sa'd'dan rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 

 "Eğer (uğursuzluk) bir şeyde varsa atta, kadında ve meskendedir".

 5096- Usame ibn Zeyd (r.anh)dan rivayete göre: 

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: 
 "Ben, benden sonra erkekler için ka dınlardan daha zararlı bir fitne bırakmış değilim" İzahat "Kadının uğursuzluğundan sakınılması" 

 Burada (uğursuzluk anlamı verilen) : 
"eş - Şu'm" uğur anlamına gelen "el - yumn"un zıttıdır. 

"Ve yüce Allah'ın :"Muhakkak ki Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır"(Teğabun 14)buyruğu ." 

Bununla (Buhari) uğursuzluğun yalnızca bazı kadınlar hakkında söz konusu olduğu, diğer bazıları hakkında da söz konusu olmadığını işaretetmek istemiş gibidir. 

Buna da ayet - i kerime'deki kısmilik bildiren (....dan anlamındaki)"min"in delaletininden hareket ederek işarette bulunmaktadır. 

 Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği gibi İbn Hibban ve Hakim de sahih olduğunu belirttiği aynı zamanda Sa'd' ın merfu olarak rivayet ettiği hadis şöyledir : 

 "Şu üç husus Ademoğlunun mutluluğundandır: 
Saliha bir kadın , uygun bir mesken veuygun bir binek. 
Şu üç husus da Ademoğlunun bedbahtlığındandır : 
Kötü kadın, kötü mesken ve kötü binek". 

"Ben, benden sonra erkekler için kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmış değilim " 

Şeyh Takıyyuddin es Subki der ki : 
Buhari'nin bu hadisi (5096) , ayet -i kerimeyi bab başlığında zikrettikten sonra İbn Ömer ve Sehl yolu ile gelen iki hadisin akabindezikretmesi, uğursuzluğun, kendisinden düşmanlık ve fitne görülen kadınlara tahsis edil diğine bir işarettir. 

Bazı kimselerin anladığı gibi kadının topuğundan bile uğursuzluğunsöz konusu olduğu yahut kadının bunda bir etkisinin olduğu şeklindeki anlam doğru değildir. 
Zaten bu , ilim adamlarından hiçbir kimsenin belirtmediği bir görüştür. 

Kadının bunda bir sebep olduğunu söyleyen kimse de cahildir.
 Çünkü şeriat koyucu, yağmuruyıldızların doğuşlarına bağlayan kimse hakkında mutlak olarak kafir ifadesini kullanmıştır.

O halde kadının herhangibir dahlinin bulunmadığı bir husus dolayısı ile şerri kaddına nispet eden kimsenin durumu ne olabilir? Olsa da görülen bir kaza ve kadere uygun bir halin ortaya çıkmasından ibarettir. 
 Hadisten Çıkarılan Sonuçlar : 

 1- Kadınlar dolayısıyla fitneye maruz kalmak, başkaları dolayısıyla fitneye maruz kalmaktan d aha ağırdır. Bunu yüce Allah'ın"Kadınlar .... gibi arzulanan şeylere sevgi, insanlara süslü gösterildi"(Al- i İmran 14)buyruğu da buna tanıklık etmektedir. 

Yüce Allah onları arzulanıp, sevilen şeyler arasında saymış ve direk türler arasında önce onları zikrederek başlamıştır.

Yine muşahede ile görülen şu ki : 
Erkeğin , yanında bulunan hanımından olma çocuğuna karşı olan sevgisi, bu durumda olmayan başka bir kadından doğma çocuğuna olan sevgisinden daha fazladır. 

 2- Hukemadan birisi şöyle demiştir: kadınlar tamamıyla bir şerdir. Onlardaki en şer olan husus ise onlardan mustağni kalamayıştır. 
 Kadınlar "akli" ve dini bakımdan eksiklik" ile nitelendirilmiş olmakla birlikte erkeği akli ve dini bakımdan eksiklik gerektiren hususları işlemeye de iterler.
 Erkeğin dini hususlardan uzaklaşarak dünyaya talip olmak üzere hırs göstermesi gibi .... 

Bu ise fesadın en ağır halidir. Muslim , Ebu Said yoluyla gelen "ve kadınlardan sakınınız" diye bilinen hadisin birkısmında şunları da zikretmiş bulunmaktadır: 

"Çünkü İsrailoğullarının fitneye ilk maruzkalması, kadınlar hususunda olmuştu."

(İbn Hacer el Askalani; Fethul Bari (Sahih -i Buhari şerhi) ; Bab Nikah, C. 10 s. 381 - 383) 
Yazan : Abdulhakem İzzetli PDF Hazırlayan : 
Ebu Ubeyde(ebuubeyde@rocketmail.com)

Rabıtanın İç Yüzü -Fecri Sadık Doğdu Maske Görüldü



Rabıtanın İç Yüzü Fecri Sadık Doğdu 
Maske Görüldü İşte Rabıta

Mesih Deccal ve Ye'cüc ve Me'cüc




Mesih Deccal ve Ye'cüc ve Me'cüc

ATATURK VE DEMOKRAT TURKiYE



ATATURK VE DEMOKRAT TURKiYE 

İstiklal Harbinde Yararlı ve Zararlı Cemiyetler Yücel ÖZKAYA




İstiklal Harbinde Yararlı ve Zararlı Cemiyetler 
Yücel ÖZKAYA

Anayasadan İstiklal Marsi Çikmaz.İstiklal Marşından Anayasa çıkar



Anayasadan İstiklal Marsi Çikmaz
İstiklal Marşından Anayasa çıkar

Kazım Karabekir- Istiklal Harbimiz.




Kazım Karabekir- Istiklal Harbimiz.

Çanakkale Savaşı Bibliyografyası



Çanakkale Savaşı Bibliyografyası Doç. Dr. Oğuz AYTEPE

İSTİKLAL MARŞI Halil Bahçivan




İSTİKLAL MARŞI
Halil Bahçivan

Keşifler - Dünyayı Değiştiren Olaylar Dizisi Uğur Özkan




Keşifler - Dünyayı Değiştiren Olaylar Dizisi
Uğur Özkan

Fransız Devrimi - Dünyayı Değiştiren Olaylar Dizisi Uğur Özkan




Fransız Devrimi - Dünyayı Değiştiren Olaylar Dizisi
Uğur Özkan

Birinci Dünya Savaşı - Dünyayı Değiştiren Olaylar Dizisi Uğur Özkan



Birinci Dünya Savaşı - Dünyayı Değiştiren Olaylar Dizisi 
Uğur Özkan

İslamiyet - Dünyayı Değiştiren Olaylar Dizisi Uğur Özkan

İslamiyet - Dünyayı Değiştiren Olaylar Dizisi
Uğur Özkan

İkinci Dünya Savaşı - Dünyayı Değiştiren Olaylar Dizisi



İkinci Dünya Savaşı - Dünyayı Değiştiren Olaylar Dizisi 

Kurtuluş Savaşı - Dünyayı Değiştiren Olaylar Dizisi



Kurtuluş Savaşı - Dünyayı Değiştiren Olaylar Dizisi

KISA DÜNYA TARİHİ



KISA DÜNYA TARİHİ

UYGARLIK TARİHİ



UYGARLIK TARİHİ

HAYATIM İBRET OLSUN MİDHAT PAŞA'NIN HATIRALARI



HAYATIM İBRET OLSUN 
MİDHAT PAŞA'NIN 
HATIRALARI

BAŞBAKANLIK OSMANLI ARSİVİ REHBERİ



BAŞBAKANLIK OSMANLI ARSİVİ REHBERİ 

BÜYÜK OSMANLI TARİHİ



BÜYÜK OSMANLI TARİHİ

OSMANLI İMPARATORLUĞU TARİHİ





OSMANLI İMPARATORLUĞU TARİHİ

ZAMANIN GİZLİ SAHİPLERİ..



ZAMANIN GİZLİ SAHİPLERİ.

OSMANLI TARİHİ



OSMANLI TARİHİ

B12 VİTAMİNİ İLE FOLİK ASİTİN NÖROLOJİK HASTALIKLARLA İLİŞKİSİ.



B12 VİTAMİNİ İLE FOLİK ASİTİN NÖROLOJİK HASTALIKLARLA İLİŞKİSİ.

DUA KADER İLİŞKİSİ Fatma BAYRAKTAR



DUA-KADER İLİŞKİSİ 
Fatma BAYRAKTAR

ECEL Doğru Bildiğimiz Yanlışlar Abdulaziz Bayındır



ECEL 
Doğru Bildiğimiz Yanlışlar 
 Abdulaziz Bayındır

İrade ve Meşiet (kuran ve tahrif) doğru bildiğimiz yanlışlar Abdulaziz Bayındır



İrade ve Meşiet (kuran ve tahrif) Doğru Bildiğimiz Yanlışlar
 Abdulaziz Bayındır

FAİZ VE RÜŞVET Abdulaziz Bayındır



FAİZ VE RÜŞVET
Abdulaziz Bayındır 

KADIN,NİKAH.ve.TALAK-doğru.bildiğimiz.yanlışlar..A.Bayınd



KADIN,NİKAH ve TALAK
Doğru Bildiğimiz Yanlışlar
A.Bayındır

ŞİRK, MÜNAFIK KAFİR VE DİNLER




ŞİRK, MÜNAFIK KAFİR VE DİNLER

GAFİLLERİN KURTULUŞU ...AHMED ZİYÂÜDDÎN GÜMÜŞHÂNEVÎ(K.S.)



GAFİLLERİN KURTULUŞU 
AHMED ZİYÂÜDDÎN GÜMÜŞHÂNEVÎ(K.S.)

İSLÂM İBADET ESASLARI




İSLÂM İBADET ESASLARI

İSLÂM AHLÂK ESASLARI



İSLÂM AHLÂK ESASLARI

DİN VE ZORLAMA



DİN VE ZORLAMA

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ



ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ 

T.C. ANAYASASININ DEĞİŞTİRİLEMEYEN VE DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF DAHİ EDİLEMEYEN HÜKÜMLERİ



T.C. ANAYASASININ DEĞİŞTİRİLEMEYEN VE DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF DAHİ EDİLEMEYEN HÜKÜMLERİ

LAİKLİK DOSYASI



LAİKLİK DOSYASI 

ATATÜRK FOTOĞRAFLARI


ATATÜRK FOTOĞRAFLARI

ATATÜRK VE LAİKLİK....BARIŞ TAN




ATATÜRK VE LAİKLİK
BARIŞ TAN

KELİME-İ TEVHİD LA İLAHE İLLA ALLAH



KELİME-İ TEVHİD 
LA İLAHE İLLA ALLAH

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...