ALEVİLİK VE KIZILBAŞ
GİRİŞ
Alevî kelimesi, sözlükte “Ali ’ye mensup”, “Ali’ye ait”, anlamlar ı na gelmekle beraber,
İslam tarihi ve tasavvuf edebiyat ı nda ise “Hz. Ali’yi sevmek saymak, her hususta ona ba ğlı olmak” anlam ı na gelir. Sözlük anlam ını n d ışı nda,
Mezhepler tarihinde ise
“Alevi” terimi, Hz. Ali’yi en üstün sahâbe olarak gören ve Hz. Muhammed’den sonra onun, Allah ve Peygamberin tayini ile halife olmas ı gerekti ğ ini kabul edenler içinkullan ı lm ıştı r . 2 Bununla yan ı s ı ra, Hz. Ali soyundan oğulları Hasan, Hüseyin,Muhammed b. Hanefiyye, Ömer ve Abbas vas ı tas ı yla, k ı saca Hz. Ali soyundan gelenlere Alevî dendiği gibi, Emevî ve Abbâsî devirlerinde iktidara kar şı Hz. Ali soyuna mensup çevrelerde beliren hareketlerde de Alevi nisbesi kendini göstermiştir .
İ slam tarihinde bu terim ilk defa hilafetle ilgili anla ş mazl ı klarda ortaya çı km ıştı r. Hz. Peygamber’in vefat ı ndan sonra ortaya çıkan ve üçüncü halife Hz.Osman’ ı n öldürülmesiyle doruğa ulaşan hilafet münakaşalarında Hz. Ali’nin tarafını
Ali: Ebü’l Hasen Alî b. Ebî Talib el-Kureşî el Hâşîmî;
Babası Hz.Peygamberin amcası Ebû Talib, anneside Fâtıma bint Esed b. Hâ ş im’dir.
Ebû Talib’in en küçük oğludur.
Hz. Muhammed’in Peygamberliğine ilk iman edenlerdendir. Hz. Peygamber’in damadı ve Hulefâ-i Râ ş idîn’in dördüncüsüdür.
Beş yaşından itibaren hicrete kadar Hz. Peygamber’in yanında ve himayesinde büyümüştür. Hz. Peygamber’le birlikte ilk namaz kılan kişi olduğu kuvvetle muhtemeldir.
Hicretin beş inci ayında muhacirler ile ensâr arasında yakınlık ve dayanışma sağlamak amacıyla kurulan muâhât sırasında Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi kendisine kardeş olarak seçmiş , hicretin ikinci yılında da onu, kızı Fâtıma ile evlendirmiştir.
Hz. Peygamber’in torunları olan
Hz. Hasan, Hüseyin ve ölü doğan Muhsin ile Zeynep ve Ümmü Külsüm’ün babasıdır. Hz.Fâtımâ’nın sağlığında başka evlilik yapmamıştır.
Bedir, Uhut, Hendek başta olmak üzere hemen hemen bütün gaz ve ve seriyyelere katılmış , büyük yayarlılıklar ve kahramanlıklar göstermiş ,
Peygamber Efendimizin sancaktarlığını yapmıştır, daha sonraları bunlar menkıbevî bir üslûpla rivayet edilegelmiştir. Tebûk Gazvesinde Hz. Peygamber’in vekili olarak Medine’de kalmıştır. Hz. Ali Hz. Peygamberi’in katipliğini ve vahiy katipliğini de yapmış ,
Hudeybiye Antlaşmasını o yazmıştır.
Dördüncü Halife olarak seçildikten sonra başta Hz. Osman’ın katillerini bulup cezalandırması olmak üzere kendisini bekleyen birçok problem ile karşı karşı ya kaldı
Hz. Âi ş e’nin önderliğindeki ordu ile tarihe Cemel vakası olarak geçen savaşta galip geldi. Muaviye ile Sıffîn’de karşı karşı ya geldi. Tam galip gelecekken Mısır Fatihi Amr b.Âs’ı n ortaya attığı ‘hakem’olayının bir hile olduğu hususlarındaki ikazlarını ordusuna dinletemedi.
Halkın bir kısmını n Hz. Ali’yi bir kısmının da Muaviye’yi halife olarak tanıması sebebiyle ikili bir iktidar ortaya çıktı . Bir Harici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafından, sabah namazında, zehirli bir hançerle yaralanmış ve iki gün sonra 19 veya 21 Ramazan 40
(26 veya 28 Ocak 661) da, Kûfe’ye (bugünkü Necef) defnedilmiştir.
Bizzat Hz.Peygamber tarafından kendisine verilen
“Ebû Türâb”, “el- Murtazâ” ve “Esedullahi’l Gâlib” gibi lakaplarıda vardır.
Onun, İslâm’ın yayılış tarihinde ve Müslümanlar arasındaki ilim, takvâ, ihlâs,samimiyet, fedakarlık, şefkat, kahramanlık, cesaret gibi yüksek ahlâki ve insâni vasıflar bakımından müstesna bir yeri olduğunu, Kur’an ve Sünneti en iyi bilenlerden biri olduğunu, hemen hemen bütün Sünnî ve Şiî kaynaklar ittifakla belirtirler.
Ethem Ruhi Fığlalı , “ Ali ” D. İ .A., C.II, s.371-374, Ankara-2002 2 Ethem Ruhi Fığlalı ,
Türkiye’de Alevîlik Bektâşîlik , s.7, Ankara-1990 3 Ahmet Yaşar Ocak,
“Alevi” , D. İ .A., C.II, s.368-369, Ankara-2002
2-tutanlara “Aleviyye” veya “ şîatü Ali” (Ali taraftarı ) denmiştir.
Bunun yanı sıra İslam dünyasının muhtelif yerlerinde (Fas, Tunus, Cezayir) kurulan ve Hz. Ali soyuna mensupolduklar ını ileri süren devletler kurulmuş , bu devletler de Alevi nisbesini kullanmışlardır .
4 -Tasavvufta ise Hz. Ali'ye nisbet edilen bir tarîkat olup, silsile itibariyleHz. Peygamber'e, Hz. Ali vasıtasıyla ulaş an tarîkatların genel ismidir .
5 -Yukar ı dakiörneklerinde de görüldü ğ ü gibi, kullanılış amacı ve yeri neresi olursa olsun Alevi kelimesinin Hz. Ali’ye nisbeti bulunmaktadır.
Tarihî arka planı bir tarafa, Anadolu’daki Alevi-Bektâşi topluluklarını ifade etmek üzere birtakım terimler kullanılmış olmakla birlikte,
6 -günümüzde en yaygın olanları Alevîlik, Kızılbaşlk ve Bektâşîlik'tir.
Tezimizin konusu teşkil eden zümreleri ifade etmek üzere günümüzde en çok kullanılan terim Alevîlik’tir. Ancak bu kavramın ülkemizde ortaya çıkışı XIX. Yüzyıla doğrudur.
Zira Osmanlı arşiv belgelerinde XIX.Yüzyıldan önce “Alevî” deyimine rastlanmamaktadır. Daha önceki dönemlerde bugruplar başka isimlerle anılmaktadır .
7 -Tarihte, bu topluluklar ı ifade etmek için kullanılan bir diğer kavram ise“Kızılbaş ”tır. Kızı lba ş terimi, bugünkü Anadolu Alevileri için tarihte en çok kullanılan ve genel olarak kendileri tarafından da benimsenen bir isimdir .
8 -“Kızılbaş terimi XV.Yüz yıl sonları ndan itibaren kullanılmaya başlanmış olmakla birlikte bununla kastedilensosyal yapı , X. yüzyıldan başlayarak İslâm’a giren bu dini, önceki inanç ve gelenekleriyle bağdaştırıp kendi sosyo-ekonomik yapılarına uyduran konar göçer zümreleri kapsadığı için on asırlık bir zamanı içine alır.”
9- Kızılbaş kelimesiyle ilgili farklı ve yanlış yaklaşımlar vardır .
10- Zira Kızılbaş ,Türk tarihinde kırmızı börk veya başlık giyen bütün Türkmen boylarına verilen bir isimdir. Türkler arasında Altay’lı Şamanlar’dan gelen başa kırmızı külah giyme geleneği, İslâmiyet’in kabûlü ile ortadan kalkmamış , fakat birçok benzeri Şaman geleneği gibi kutsallık kazandırılarak
4 A. Y. Ocak, a.g.m., s.369 5 Geni ş bilgi için bkz. Süleyman Uludağ ,
“ Aleviyye ” D. İ .A. C.II. s.369-370, Ankara-2002 6 bk. E. R. F ığ lal ı , a.g.e., s. 7-15. 7 İrene Melikoff, Hac ı Bektâ ş Efsaneden Gerçeğe , (Çev. Turan Alptekin), s.321,
İstanbul-1998 8 Harun Yıldız,
Amasya Yöresi Alevileri, Tarihçesi, İnançları , Örf ve Âdetleri , s.8, Basılmamış Doktora Tezi, Samsun-2003 9 İ lyas Üzüm, “Kızılba ş ”, D.İ .A., C. XXV . s.548, İ stanbul,-1991 10 Farklı yaklaşımlar için
bkz. M. Eröz, Türkiye'de Alevilik ve Bektâşîlik , s .80,88. 3 islâmîleştirilmiştir
GİRİŞ
Alevî kelimesi, sözlükte “Ali ’ye mensup”, “Ali’ye ait”, anlamlar ı na gelmekle beraber,
İslam tarihi ve tasavvuf edebiyat ı nda ise “Hz. Ali’yi sevmek saymak, her hususta ona ba ğlı olmak” anlam ı na gelir. Sözlük anlam ını n d ışı nda,
Mezhepler tarihinde ise
“Alevi” terimi, Hz. Ali’yi en üstün sahâbe olarak gören ve Hz. Muhammed’den sonra onun, Allah ve Peygamberin tayini ile halife olmas ı gerekti ğ ini kabul edenler içinkullan ı lm ıştı r . 2 Bununla yan ı s ı ra, Hz. Ali soyundan oğulları Hasan, Hüseyin,Muhammed b. Hanefiyye, Ömer ve Abbas vas ı tas ı yla, k ı saca Hz. Ali soyundan gelenlere Alevî dendiği gibi, Emevî ve Abbâsî devirlerinde iktidara kar şı Hz. Ali soyuna mensup çevrelerde beliren hareketlerde de Alevi nisbesi kendini göstermiştir .
İ slam tarihinde bu terim ilk defa hilafetle ilgili anla ş mazl ı klarda ortaya çı km ıştı r. Hz. Peygamber’in vefat ı ndan sonra ortaya çıkan ve üçüncü halife Hz.Osman’ ı n öldürülmesiyle doruğa ulaşan hilafet münakaşalarında Hz. Ali’nin tarafını
Ali: Ebü’l Hasen Alî b. Ebî Talib el-Kureşî el Hâşîmî;
Babası Hz.Peygamberin amcası Ebû Talib, anneside Fâtıma bint Esed b. Hâ ş im’dir.
Ebû Talib’in en küçük oğludur.
Hz. Muhammed’in Peygamberliğine ilk iman edenlerdendir. Hz. Peygamber’in damadı ve Hulefâ-i Râ ş idîn’in dördüncüsüdür.
Beş yaşından itibaren hicrete kadar Hz. Peygamber’in yanında ve himayesinde büyümüştür. Hz. Peygamber’le birlikte ilk namaz kılan kişi olduğu kuvvetle muhtemeldir.
Hicretin beş inci ayında muhacirler ile ensâr arasında yakınlık ve dayanışma sağlamak amacıyla kurulan muâhât sırasında Hz. Peygamber, Hz. Ali’yi kendisine kardeş olarak seçmiş , hicretin ikinci yılında da onu, kızı Fâtıma ile evlendirmiştir.
Hz. Peygamber’in torunları olan
Hz. Hasan, Hüseyin ve ölü doğan Muhsin ile Zeynep ve Ümmü Külsüm’ün babasıdır. Hz.Fâtımâ’nın sağlığında başka evlilik yapmamıştır.
Bedir, Uhut, Hendek başta olmak üzere hemen hemen bütün gaz ve ve seriyyelere katılmış , büyük yayarlılıklar ve kahramanlıklar göstermiş ,
Peygamber Efendimizin sancaktarlığını yapmıştır, daha sonraları bunlar menkıbevî bir üslûpla rivayet edilegelmiştir. Tebûk Gazvesinde Hz. Peygamber’in vekili olarak Medine’de kalmıştır. Hz. Ali Hz. Peygamberi’in katipliğini ve vahiy katipliğini de yapmış ,
Hudeybiye Antlaşmasını o yazmıştır.
Dördüncü Halife olarak seçildikten sonra başta Hz. Osman’ın katillerini bulup cezalandırması olmak üzere kendisini bekleyen birçok problem ile karşı karşı ya kaldı
Hz. Âi ş e’nin önderliğindeki ordu ile tarihe Cemel vakası olarak geçen savaşta galip geldi. Muaviye ile Sıffîn’de karşı karşı ya geldi. Tam galip gelecekken Mısır Fatihi Amr b.Âs’ı n ortaya attığı ‘hakem’olayının bir hile olduğu hususlarındaki ikazlarını ordusuna dinletemedi.
Halkın bir kısmını n Hz. Ali’yi bir kısmının da Muaviye’yi halife olarak tanıması sebebiyle ikili bir iktidar ortaya çıktı . Bir Harici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafından, sabah namazında, zehirli bir hançerle yaralanmış ve iki gün sonra 19 veya 21 Ramazan 40
(26 veya 28 Ocak 661) da, Kûfe’ye (bugünkü Necef) defnedilmiştir.
Bizzat Hz.Peygamber tarafından kendisine verilen
“Ebû Türâb”, “el- Murtazâ” ve “Esedullahi’l Gâlib” gibi lakaplarıda vardır.
Onun, İslâm’ın yayılış tarihinde ve Müslümanlar arasındaki ilim, takvâ, ihlâs,samimiyet, fedakarlık, şefkat, kahramanlık, cesaret gibi yüksek ahlâki ve insâni vasıflar bakımından müstesna bir yeri olduğunu, Kur’an ve Sünneti en iyi bilenlerden biri olduğunu, hemen hemen bütün Sünnî ve Şiî kaynaklar ittifakla belirtirler.
Ethem Ruhi Fığlalı , “ Ali ” D. İ .A., C.II, s.371-374, Ankara-2002 2 Ethem Ruhi Fığlalı ,
Türkiye’de Alevîlik Bektâşîlik , s.7, Ankara-1990 3 Ahmet Yaşar Ocak,
“Alevi” , D. İ .A., C.II, s.368-369, Ankara-2002
2-tutanlara “Aleviyye” veya “ şîatü Ali” (Ali taraftarı ) denmiştir.
Bunun yanı sıra İslam dünyasının muhtelif yerlerinde (Fas, Tunus, Cezayir) kurulan ve Hz. Ali soyuna mensupolduklar ını ileri süren devletler kurulmuş , bu devletler de Alevi nisbesini kullanmışlardır .
4 -Tasavvufta ise Hz. Ali'ye nisbet edilen bir tarîkat olup, silsile itibariyleHz. Peygamber'e, Hz. Ali vasıtasıyla ulaş an tarîkatların genel ismidir .
5 -Yukar ı dakiörneklerinde de görüldü ğ ü gibi, kullanılış amacı ve yeri neresi olursa olsun Alevi kelimesinin Hz. Ali’ye nisbeti bulunmaktadır.
Tarihî arka planı bir tarafa, Anadolu’daki Alevi-Bektâşi topluluklarını ifade etmek üzere birtakım terimler kullanılmış olmakla birlikte,
6 -günümüzde en yaygın olanları Alevîlik, Kızılbaşlk ve Bektâşîlik'tir.
Tezimizin konusu teşkil eden zümreleri ifade etmek üzere günümüzde en çok kullanılan terim Alevîlik’tir. Ancak bu kavramın ülkemizde ortaya çıkışı XIX. Yüzyıla doğrudur.
Zira Osmanlı arşiv belgelerinde XIX.Yüzyıldan önce “Alevî” deyimine rastlanmamaktadır. Daha önceki dönemlerde bugruplar başka isimlerle anılmaktadır .
7 -Tarihte, bu topluluklar ı ifade etmek için kullanılan bir diğer kavram ise“Kızılbaş ”tır. Kızı lba ş terimi, bugünkü Anadolu Alevileri için tarihte en çok kullanılan ve genel olarak kendileri tarafından da benimsenen bir isimdir .
8 -“Kızılbaş terimi XV.Yüz yıl sonları ndan itibaren kullanılmaya başlanmış olmakla birlikte bununla kastedilensosyal yapı , X. yüzyıldan başlayarak İslâm’a giren bu dini, önceki inanç ve gelenekleriyle bağdaştırıp kendi sosyo-ekonomik yapılarına uyduran konar göçer zümreleri kapsadığı için on asırlık bir zamanı içine alır.”
9- Kızılbaş kelimesiyle ilgili farklı ve yanlış yaklaşımlar vardır .
10- Zira Kızılbaş ,Türk tarihinde kırmızı börk veya başlık giyen bütün Türkmen boylarına verilen bir isimdir. Türkler arasında Altay’lı Şamanlar’dan gelen başa kırmızı külah giyme geleneği, İslâmiyet’in kabûlü ile ortadan kalkmamış , fakat birçok benzeri Şaman geleneği gibi kutsallık kazandırılarak
4 A. Y. Ocak, a.g.m., s.369 5 Geni ş bilgi için bkz. Süleyman Uludağ ,
“ Aleviyye ” D. İ .A. C.II. s.369-370, Ankara-2002 6 bk. E. R. F ığ lal ı , a.g.e., s. 7-15. 7 İrene Melikoff, Hac ı Bektâ ş Efsaneden Gerçeğe , (Çev. Turan Alptekin), s.321,
İstanbul-1998 8 Harun Yıldız,
Amasya Yöresi Alevileri, Tarihçesi, İnançları , Örf ve Âdetleri , s.8, Basılmamış Doktora Tezi, Samsun-2003 9 İ lyas Üzüm, “Kızılba ş ”, D.İ .A., C. XXV . s.548, İ stanbul,-1991 10 Farklı yaklaşımlar için
bkz. M. Eröz, Türkiye'de Alevilik ve Bektâşîlik , s .80,88. 3 islâmîleştirilmiştir