09 Kasım 2012

SİYONİZM DÜŞÜNDEN İSRAİL GERÇEĞİNE FİLİSTİN




SİYONİZM DÜŞÜNDEN
 İSRAİL GERÇEĞİNE 
FİLİSTİN

S.ÖRÜMCEĞİN.AĞINDA MUTLAKA OKUYALAUM



SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞNDA MUTLAKA OKUYALAUM

YAĞMUR

YAĞMUR

Tükendim bir zalim yarin elinden 


Gençliğim baharım geldi geçiyor… 

Cama vuran her damlada ağlayan yağmur

Anla beni o yar benden candan gidiyor…

Yağmur geceden al beni 

Yağmur seline sal beni 

Harcadım gençliğimi 

Al götür nazlı yare beni

Kimseler bakmıyor yüzüme benim 

Burda kalır kalır isem ne olur halim? 

İstersen bir damlan olurum senin 

Al götür beni de al götür yağmur… 


Yücel Arzen

HAKİKİ MUTASAVVIFLAR HAKİKİ VAHDET-İ VÜCUDÇULAR VE SAHTELERİ




SAPTIRICI ÖNDERLER VE ONLARA TÂBİ OLANLARIN CEHENNEMDEKİ DURUMLARI


SAPTIRICI ÖNDERLER VE
ONLARA TÂBİ OLANLARIN 
CEHENNEMDEKİ DURUMLARI
Dünyada iken şer kapısını açıp onun tellallığını yapan, kendilerine tâbi olanları yoldan çıkarıp saptıran küfür liderleri; kendilerine uymalarından gurur duydukları kimselerle beraber o gün cehenneme atılırlar.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Allah’ın nimetini nankörlükle karşılayanları ve (peşlerine taktıkları) toplulukları helâk olacakları yere, yaslanacakları cehenneme götürenleri görmedin mi?” (İbrahim: 28)
“Allah ‘Sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları ile beraber ateşe girin!’ der.” (A’raf: 38)
Allah-u Teâlâ şeytanı ve onun şaşırtıp yoldan çıkardıkları kimseleri cehenneme koyacağını vâdetmişti.
Öncekiler ve sonrakiler hepsi birleşirler. Hep beraber cehenneme girdiklerinde birbirlerinden son derece nefret duyarlar, birbirlerine lânet yağdırırlar.
“Her ümmet (topluluk) girdikçe kardeşine (kendini saptıran yoldaşına) lânet eder.” (A’raf: 38)
Saptırıcı önderlerle onlara şuursuzca uyan şakşakçılar bir araya gelince husumet ve karşılıklı tartışmalar başlar.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için ‘Ey Rabbimiz! Bizi saptıranlar işte bunlardır. Bunlara ateşten bir kat daha fazla azab ver!’ derler.” (A’raf: 38)
Hırlaşmalar ve ithamlar işte böyle başlar. Körükörüne peşlerinden sürüklendikleri ve felâket-i ebediyeye düşmelerine sebep oldukları önderlerine Allah-u Teâlâ’dan “Ey Rabbimiz!” diye başlayarak, kat kat cezalar vermesini isterler.
Çünkü onlara uydukları ve kafirlikte peşlerinden gittikleri için sapıklığa düşmüşler, onların açtığı çığırda yürüdükleri için cehenneme müstehak olmuşlar.
Allah-u Teâlâ onların bu isteklerine şu şekilde mukabele eder:
“Zaten hepsinin azabı kat kattır, fakat siz bilmezsiniz!” (A’raf: 38)
İstedikleri kat kat azap hem kendileri için hem de onlar içindir. İki taraf da sapıklıkta ortaktır. Kitleleri bâtıl yollara sürükleyen küfür liderleri hem kendi kâfirliklerinden, hem de başkalarını doğru yoldan saptırdıklarından ötürü; körü körüne bunların peşinden sürüklenenlere de hem kâfir olduklarından, hem de gönül rızası ile sapık liderleri taklit etmelerinden dolayı iki kat azap edilecektir.
Uyan da uyulan da birbirlerinden karşılıklı kuvvet almışlar, şirretliklerini beraberce yapmışlardır. Şimdi ise hem kendileri için hem de şuursuzca kabullendikleri fırkalar için ne kadar acıklı azaplar karşılarına çıkmıştır.
Allah-u Teâlâ’nın bu beyanı üzerine öncekiler sonrakilere şöyle derler:
“Sizin bizden üstünlüğünüz yoktur, kazandığınıza karşılık azabı tadın!” (A’raf: 39)
Sapık önderler bunu tâbilerine yürek soğutma yoluyla söylerler. Çünkü onlar liderlerinin azaplarının iki kat olmasını istemişlerdi.
Orada buna benzer suçlamalar ve lânetleşmeler sürüp gider. Hiç birisi suçu üzerine almak istemez. Ceza yapılan işin cinsinden olduğu için, dünyadaki mâlâyâni tartışma ve suçlamalar orada da devam eder.
Allah-u Teâlâ saptıranlarla sapanların cehennemdeki pek hazin manzaralarını tasvir edip, ibretli bir tablo halinde akl-ı selim sahiplerinin gözleri önüne sermektedir.
Allah’ı ve O’nun dinini bırakıp bâtıl sistemlerin kurbanı olanlar cehennemin alt derecelerinde birbirleriyle hasımlaşır, mesuliyeti birbirine atmaya çalışırlar.
Âyet-i kerime’de:
“Onlar birbirlerini suçlayıp çekişirler.” buyuruluyor. (Saffat: 27)
Öyle suçlayıcı iddiâlarda bulunurlar ki, maksatları suçu üzerlerinden atmak ve kurtulmak. Fakat ne mümkün! “Sen bizim buraya girmemize sebep oldun!” diyerek, leş üzerine üşüşen kargalar gibi üzerlerine üşüşürler.
İleri gelenlerine:
“Siz bize sağdan gelir, sûret-i haktan görünürdünüz!” derler. (Saffat: 28)
Bâtılı süslerler hak diye gösterirlerdi. Günahları sevap diyerek onlara işlettirirlerdi. Kendilerini hayrat ve hasenâta sevketmek, doğru yolu göstermek istediklerini söyleyerek onları kandırıp Allah yolundan alıkoyarlardı. En güvendikleri noktalardan yanlarına sokulur, onları ayartmaya çalışırlardı.
Kimileri de kuvvet ve tahakküm ile, sahip olduğu makamın forsunu kullanarak, halkı Allah’ın dininden uzaklaştırmak isterdi.
Bu sefer kodamanlar ileri atılırlar, haklarındaki ithamları reddederek, mesuliyeti onlara yüklemek isterler.
Ve derler ki:
“Hayır! Zaten siz inanan kimseler değildiniz.” (Saffat: 29)
Ki, sizi imandan küfre çevirdiğimize dair iddiâlarınız doğru sayılsın. İman etmek imkânınız olduğu halde yüz çevirmiştiniz, kendi isteğinizle küfrü tercih etmiştiniz.
“Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu, siz kendiniz azgın bir topluluk idiniz.” (Saffat: 30)
Serbest iradenizle sapıklığı tercih ettiniz. Bizim sizi dâvet ettiğimiz yolun doğruluğuna dair elinizde kesin bir delil de bulunmuyordu. Tercihinizi kötülüğe kullandığınız için davetimizi kabul ettiniz ve bize uydunuz.
“Artık Rabbimizin sözü bize hak oldu. Azabımızı muhakkak tadacağız.” (Saffat: 31)
Hepimiz O’nun tehdit ettiği azaba mahkum olduk, kesinlikle bu azabı tadacağız, hiç kurtuluş imkanımız yok.
“Evet biz sizi kışkırttık. Çünkü kendimiz azgındık.” (Saffat: 32)
Bizim gibi olmanız için sizi azdırmak istemiştik. Siz de sapıklığa meyliniz sebebiyle bize uydunuz. Bu hususta bizi kınamayın.
Dünyada yaptıklarının karşılığı olarak, Allah-u Teâlâ’nın kesin hükmü ahirette gerçekleşmiş olur:
“O halde o gün hepsi azapta müşterektirler. Biz suçlulara böyle yaparız.” (Saffat: 33-34)
Tâbiler cehennemde lâyık oldukları cezalarını çekerlerken zebaniler saptırıcı önderlere şöyle seslenirler:
“İşte şunlar peşinize düşüp sizinle beraber gerçeğe karşı direnenlerdir.” (Sâd: 59)
Onlar da son derece öfkeyle cevap verirler:
“Onlara merhaba yok, rahat yüzü görmesinler. Çünkü onlar da ateşe girmişlerdir.” (Sâd: 59)
Dünyada iken kendilerine uymalarından gurur duydukları kimseleri artık görmek istemiyorlar.
Buna mukabil uyruklar da onlara cevap vermekten geri kalmazlar:
“Asıl size merhaba yok! Siz rahat yüzü görmeyin! Bunu başımıza getiren sizsiniz.
Ne kötü bir durak!” (Sâd: 60)
Saptırıcı önderlere uymanın acı ızdırabını çok acı bir şekilde çeken uyruklar güruhu, kin ve intikam duyguları ile dolup taşarak Allah-u Teâlâ’ya yönelirler.
Derler ki:
“Ey Rabbimiz! Bunu bizim başımıza kim getirdiyse, ateşte azabını kat kat artır.” (Sâd: 61)
Aslında burada onlara karşı duydukları kin ve nefreti dünyada iken duymaları gerekiyordu. Onlara uydukları takdirde başlarına böyle bir felaketin geleceği apaçık belli idi. Allah-u Teâlâ Kelâm-ı kadim’inde Resulullah Aleyhisselâm Hadis-i şerif’lerinde açık açık ferman buyurmuştur. İnananlar işitmişler, itaat etmişler, onlardan irtibatlarını tamamen kesmişler, Hazret-i Allah ve Resulü’nün yoluna koyulmuşlardır. Şimdi onların böyle bir sıkıntı ve dertleri yok. Şimdi onlar cennetlerde mutluluk içinde yaşıyorlar. Hakk’a ve hakikata sarılmanın, Allah yolunun yolcularının izini takip etmenin mükâfatını bol bol alıyorlar.
Onlar ise bütün uyarılara rağmen gerçeğe karşı direnmişler, hakikata kulak tıkamışlar, gözü yumuk bakmışlar. Ecel onları tam bu hallerinde iken yakalamış.
İş işten geçtikten sonra yalvarıp yakarıyorlar:
“Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi yoldan çıkarıp sapıtanları bize göster. Onları ayaklarımızın altına alalım da en alçaklardan olsunlar!” (Fussilet: 29)
İnsanları saptırıp yoldan çıkaranların, dinden diyanetten, ahlâk ve fazilet değerlerinden mahrum bırakanların büyük bir azaba uğrayacaklarında şüphe yoktur. Fakat Allah-u Teâlâ’nın kendilerine verdiği aklı kullanmayıp, dinin ilâhi beyanlarını dinlemeyip, bu gibi saptırıcıların gösterdikleri çıkmaz yollara sapan kimseler de onlar gibi azaba müstehak olmuşlardır. Kendilerini mazur göstermeye asla salâhiyetleri olamaz.
İçleri intikam ateşiyle yanıp tutuşmaktadır. Kahırlarından ne yapacaklarını ne söyleyeceklerini bilemezler. Bir netice vermeyeceğini bildikleri halde, değişik ifadelerle tekrar tekrar ilticâ ederler:
“Ey Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize uymuştuk, onlar da bizi yoldan saptırdılar.” (Ahzab: 67)
“Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver. Onları büyük bir lânete uğrat!” (Ahzab: 68)
Halbuki kendilerine ne emretmişlerse yapmışlar, onlara uydukları için zaten bu hale düşmüşlerdi. Şimdi ise pişmanlıklarına pişmanlık katıyorlar, Allah’a ve Resulü’ne itaat etmediklerine nedamet ediyorlar. Fakat hiç faydası yok.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde onların bu tartışmasının kesinlikle olacağını beyan buyuruyor:
“İşte cehennemliklerin birbirleriyle bu şekilde tartışmaları gerçektir, muhakkak olacaktır.” (Sâd: 64)
Gözleriyle ayan-beyan gördükleri bu azap gibi, Allah-u Teâlâ onlara amellerinin cezasını pişmanlık ve kahırla ödetecektir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“O zaman küfür öncüleri azabı görünce kendilerine uyanlardan hızla uzaklaşıp giderler ve aralarındaki bütün bağlar kopar.” (Bakara: 166)
Herkes kendi derdine düşer. Hepsi de aynı girdabın içindeler. Ektiklerini biçip ettiklerini buluyorlar.
Körü körüne uydukları sapık liderler onları yüzüstü bırakır giderler. Dünyadaki gibi baş olmak iddiasında bulunamazlar. Her şeyden vazgeçerler. Aralarındaki bütün ülfet ve muhabbet sebepleri ortadan kalkar. İttifak etmek üzere yaptıkları yeminleri ve anlaşmaları bozulur.
“Onlara uyup arkalarından gidenler ‘Ah ne olurdu, bir daha dünyaya gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşmış olsaydık!’ derler.” (Bakara: 167)
Fakat ne çare ki, o sözleri olmayacak bir şeyi temenni etmek kabilindendir.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Böylece Allah onlara bütün yaptıklarını hasretler ve pişmanlıklar halinde gösterecektir.
Onlar cehennemden çıkmayacaklardır.” (Bakara: 167)
“Tat bakalım! Hani sen kendince çok üstün, çok şerefli bir kimse idin!” (Duhan: 49)
İkaz edildikleri halde bu ikazlardan nefret duyanlar var ya, iman ettikleri saptırıcı imamlarla cehenneme girdikleri zaman ne kadar pişmanlık duyacaklar.
“Ah keşke dinleseydik! Hazret-i Allah’a ve Resulü’ne iman etseydik. Allah-u Teâlâ’nın dâvetçisi bize hep O’nun kelâmını önümüze çıkarıyordu. Fakat biz azgınlar bu âyetlerden ikrah ederdik. Çünkü sizin dininize girmiştik. Meğer o ne güzel bir dâvetçiymiş, keşke uysaydık! Şimdi ise sizden ikrah ediyoruz. Bu azgın ve alevli ateşler içerisine, size uymamız, yolunuzda bulunmamız ve çalışmamız sebebiyle girdik.” diyecekler.
Onların boyunlarına demir halkalar takılır, yetmiş arşın uzunluğunda zincirlere vurulur. O bir lânet halkasıdır, o lânet halkası ile kaynar suya da atılırlar.
Aslında o lânet halkası onlara daha dünyada iken takılmıştır. Zira onlara Allah-u Teâlâ ve melekler, peygamberler ve salih kullar kıyamete kadar lânet etmişlerdi.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Bu dünya hayatında biz onların peşine bir lânet taktık (daima lanetle anılacaklardır.)
Kıyamet gününde ise onlar çirkinleştirilip iğrenç kimselerden olacaklardır.” (Kasas: 42)
Zira onlar İslâm dininden çıktılar, din kurucu oldular.

İSLAMDA SAPTIRICI ÖNDERLERİN VE ONLARA TÂBİ OLANLARIN MAHŞERDEKİ DURUMLARI




SAPTIRICI ÖNDERLERİN 
VE ONLARA TÂBİ OLANLARIN MAHŞERDEKİ

DURUMLARI
Her asrın insanı yaşadığı devirde kime tâbi olduysa onunla mahşere çağırılacaktır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“İnsan sınıflarından her birini biz o gün imamlarıyla beraber çağıracağız.” (İsrâ: 71)
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz bu Âyet-i kerime hakkında “İmamdan murad, herkesin yaşadığı asrın önderidir.” buyurmuşlardır.
Herkes dünyada kimin bayrağı altında bulunmuşsa, kime uymuş, kimleri rehber edinmişse, ahirette de onun bayrağı altında bulunacaktır.
Rehber edindiği, peşine düşüp gittiği lideri nereye götürürlerse onlar da oraya gidecek. Dünyada olduğu gibi ahirette de bir ve beraberdirler. İyiler iyilerle beraber cennette, kötüler kötülerle birlikte cehennemde olacaklardır.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Firavun kıyamet gününde milletine öncülük eder, onları cehenneme götürür. Gittikleri yer ne kötü yerdir!” (Hud: 98)
“Onlar bu dünyada da, kıyamet gününde de lânete uğratılırlar. Ne kötü yerdir onların götürüldükleri yer!” (Hud: 99)
Ne kötü bir ikramdır onlara takdim edilen! Ne kötü bir bağıştır verilen!
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Onları ateşe çağıran imamlar kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.” (Kasas: 41)
“Bu dünya hayatında biz onların peşine bir lânet taktık (daima lânetle anılacaklardır.) Kıyamet gününde ise onlar çirkinleştirilip iğrenç kimselerden olacaklardır.” (Kasas: 42)
İyilerin arkasında gidenler, saadet-i ebediyeyi kazanmaya vesile oldukları için liderlerini överek ve ona dualar ederek büyük bir mutluluk içinde Cennet-i alâya doğru yürüyeceklerdir. Saptırıcı liderlerin peşine takılanlar ise felâket-i ebediyeye düşmelerine sebep oldukları için onlara büyük bir kin ve öfke duyacaklar, düşünmeden körü körüne ardına sürüklendikleri önderlerine lânetler yağdıracaklar, beddualar edeceklerdir.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için ‘Ey Rabbimiz! Bizi saptıranlar işte bunlardır. Bunlara ateşten bir kat daha fazla azap ver!’ derler.
Allah da ‘Zaten hepsinin azabı kat kattır, fakat siz bilmezsiniz.’ buyurur.” (A’raf: 38)
“Öncekiler de sonrakilere derler ki:
Sizin bize hiçbir üstünlüğünüz yok. O halde siz de kazandıklarınıza karşılık tadın azabı!” (A’raf: 39)
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Kıyamet gününde insanlar bir araya toplanır, Rabbimiz ‘Her kim neye tapmışsa onun ardına düşsün.’ buyurur. Artık kimi güneşin, kimi ayın, kimi tağutların (kodamanların) peşine düşüp gider.” (Buhari. Rikak: 52)
Allah-u Teâlâ bu gibi kimselere azabını hatırlatarak kendi katına geldikleri zaman hor ve hakir olarak birbirleri ile çekişip tartışacaklarını haber vererek Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Sen o zâlimleri Rabblerinin huzurunda durduruldukları zaman, suçu birbirine atıp dururken bir görsen!” (Sebe: 31)
Hep birbirini suçlayacaklar, hep birbirlerini kınayacaklar... Hiç birisi suçu üzerine almak istemeyecek.
Başkalarının peşlerinde körü körüne giden, bu hususta kendilerini uyarmak isteyen münevver insanları dinlemeyen kimseler, o gün hakikatı apaçık gördüklerinde; liderlerinin suret-i haktan görünerek her şeyi nasıl ters gösterdiklerini, o kodamanlara uydukları için nasıl bir felâkete düşürüldüklerini ve azabın hazır vaziyette kendilerini beklediğini müşahede ettiklerinde pek büyük bir hasret çekecekler.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“İçlerinde zayıf sayılanlar (tâbi olanlar, peşlerine takıldıkları o) büyüklük taslayanlara ‘Siz olmasaydınız biz inanmış olacaktık.’ derler.” (Sebe: 31)
Zehirli propagandalarının kendilerinin kâfir olmalarına sebep olduğunu söylemek isterler.
Fakat onlar da kendilerine uyanlar gibi büyük bir azapla karşı karşıya bulunuyorlar, hepsi de aynı girdabın içindeler.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Büyüklük taslayanlar ise zayıf sayılanlara (kendilerine tâbi olanlara) ‘Size hidayet geldi de, sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, kendiniz suçlu idiniz’ derler.” (Sebe: 32)
Yani onlara şunu demek isterler:
Biz sizi sadece davet ettik. Siz ise hiç bir mesned, hiç bir delil olmaksızın bize uydunuz. Allah’ın dinini, ahkâmını, emir ve yasaklarını arkanıza ittiniz.
Biz sizin gibi binlerce insanı peşimize takmaya zorlayacak bir kuvvete sahip değildik. Siz isteseydiniz bizi bu işten alıkoyardınız. Siz bize bağlılık göstermeseydiniz, bağışlarınızla, yardımlarınızla, hediyelerinizle desteklemeseydiniz, bizi kimse tanımazdı.
Allah’ın dinini arzu ve heveslerinize uydurmak için değiştirmek isteyenleri baştacı yapıyordunuz. Size her türlü suç ve günahı işleme ruhsatı verebilecek, haramı helâl yapacak kimselere yüksek payeler veriyordunuz. Şimdi ise suçsuz olduğunuzu iddiaya kalkışıyorsunuz. Halbuki bu günah ve isyanda hepimiz ortağız.
Onların verdiği cevabı da Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde beyan buyuruyor:
“Zayıf sayılanlar (tâbi olanlar) da (peşlerinden gittikleri) o büyüklük taslayanlara ‘Hayır, gece gündüz bizi aldatıyordunuz. Bize Allah’ı inkâr etmemizi, O’na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz.’ derler.” (Sebe: 33)
Gece gündüz kendilerine tuzak kurduklarını, yaldızlı ve parlak laflarla aldatarak hülyalara daldırdıklarını, doğru yolda olduklarını telkinle kandırdıklarını söyleyecekler.
Neticede uyanlar da uyulanlar da bu karşılıklı suçlamaların kendilerine bir fayda sağlayamayacağını anlayacaklar. Aslında her iki taraf da suçlu. Önderlerin hem kendi günahları var, hem de saptırıp yoldan çıkardıkları kimselerin günahları var. Diğerleri ise hem kendi günahlarının cezasını çekecekler, hem de onlara körü körüne uymalarından ötürü mesuldürler.
Kendileri için hazırlanan azabı gördüklerinde kelimelerle ifade edilemeyen elem ve nedamet duyarlar.
“Bunlar azabı gördüklerinde pişmanlıklarını içlerine atarlar, ettiklerine içleri yanar.” (Sebe: 33)
Hakk’ı, hakikatı red ve inkâr eden bu nasipsiz mahluklar, işledikleri günahların cezasını çekecekler, ektiklerini biçip ettiklerini bulacaklar.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Biz o kafirlerin boyunlarına demir boyunduruklar takarız. Onlar ancak yapmış olduklarının cezasını çekerler.” (Sebe: 33)
“Onlar hesaba çekileceklerini hiç ummuyorlardı.” (Nebe: 27)
Avam güruhu, dünyada iken lider kabul ederek hayvan sürüsü gibi körü körüne peşlerinde sürüklendikleri kimselerin ahiretteki zillet ve meskenetlerini, ne kadar sefil bir duruma düştüklerini gördüklerinde onlara şöyle derler:
“Biz size uymuştuk, sizin bağlılarınızdık şimdi siz Allah’ın azabından zerrece bir şey olsun savıp, bizi koruyabilecek misiniz?” (İbrahim: 21)
Kendilerine ne emretmişlerse emirlerini tutmuşlar, onlara uydukları için zaten bu acı sonuca varmışlar.
Bütün yetkileri, makam ve mansıpları dünyada kalan, yaptıkları tahrip ve tahriklerin, sapma ve saptırmaların cezası ile karşı karşıya bulunan önderler bu sözler karşısında mahçup olurlar, acziyetlerini itiraf ederler ve derler ki:
“Eğer Allah bizi doğru yola eriştirseydi, biz de size doğru yolu gösterirdik.” (İbrahim: 21)
Orada ister istemez Allah-u Teâlâ’nın yüce kudretini kabul ve itiraf ediyorlar. Halbuki bir imtihan sahnesi olan dünyada iken, hem kendileri kabul etmiyorlardı, hem de arkalarına taktıkları kimselere kabul etmemelerini telkin ederek şirke sürüklüyorlardı.
“Şimdi artık sızlansak da sabretsek de birdir, kaçıp sığınacak bir yerimiz yoktur.” (İbrahim: 21)
Artık iş bitmiş, iş işten geçmiştir.
“O halde o gün hepsi azapta müşterektirler.” (Saffat: 33)

İSLAM ALİMLERİ HAKKINDA


Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:

"Onların âlimleri gökkubbe altındakilerin en şerlileridir.
Fitne onlardan çıktı, yine onlara dönecektir." (Beyhâkî)

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki, İslâm'ın yalnız ismi, Kur'an'ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşleri ile mamur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak.

Onların âlimleri gökkubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı, yine onlara dönecektir." 

(Beyhâkî)




SAHTE HALİFE SAHTE KAHRAMANLAR



HAZRET-İ ALLAH'I ŞİKAYET EDEN KIPKIZIL KÜFRÜNÜ İLÂN EDENLERİN İÇYÜZÜ


HAZRET-İ ALLAH'I ŞİKAYET EDEN KIPKIZIL KÜFRÜNÜ İLÂN EDENLERİN İÇYÜZÜ

İÇİNDEKİLER
Takdim
HİDÂYETE NÂİL OLMANIZ İÇİN İMANA DÂVET
• Din Kuran ve Dinini Ayakta Tutmak İsteyenler
• İslâm Dini’nin En Ön Safında Gözükenlerin İç Durumu
• Deccal’den Daha Beter Olanı Sapıtıcı İmamlardır
• Hüküm Yalnız Allah’ındır
Adil-i Mutlak Olan Hazret-i Allah’ı Mahkemeye Verip Şikâyet Eden, Hâlık-ı Azimüşşan’ı Mahlûkuna Dâvâ Eden, KIPKIZIL KÜFRÜNÜ İLÂN EDENLERİN İÇYÜZÜ
Her Din Kuran Sapıtıcı İmamlar Ve Onların Türemeleri Din-i İslâm’ın Düşmanıdır. Her Hakiki Müslüman Da Din-i İslâm’ı Parçalamak İsteyen, Bu Din Kurucu Bölücülerin Düşmanıdır
• Din-i İslâm’ı İfsat Etmek İsteyen Münafıkların İç Durumu
Bizim Onlar Hakkında Daha Önce de Açıklamalarımız vardı: HAKİKAT İLE DALÂLET’İ BİLMEMİZ LÂZIM
Hazret-i Allah’a İman Edenlerle İmama İman Edenler
Allah-u Teâlâ’nın Kelâmı ile Mahlûkun Kelâmını Ayırt Edemeyen Bölücülere Cevap
Hazret-i Allah’ın kelâmına inanmayıp hiçe sayanlar iyi bilsinler ki, bunlar dinden çıkmışlardır.
Her İsim Bir Dindir
Yusuf Sûresi Âyet: 40
Müminun Sûresi Âyet: 53
Hicr Sûresi Âyet: 91-92
Ankebut Sûresi Âyet: 13
Kasas Sûresi Âyet: 41-42
Gayemiz “İslâm’dır” İsim Değil, Muradımız Hazret-i Allah ve Resulü’dür Bölücülerden Herhangi Biri Değil
• Kıyamete Kadar
• Mânevi Ticaret
Tevbe Sûresi Âyet: 15
Hazret-i Allah’a ve Resulullah Aleyhisselâm’a, Kelâmullah’a İnanmayıp, Şikayet Edip Küfrünü İlân Eden, Bir İsimle Din Kuran Sapıtıcı İmamların ve Tâbi Olan Türemelerin Âhiretteki Durumları ve Âkıbetleri
Hülasâ-i Kelâm
SÜLEYMANCILARIN DURUMU

KAZIM MİRŞAN 15.000 YILLIK TÜRK TARİHİ



KAZIM MİRŞAN 15.000 YILLIK TÜRK TARİHİ 


Dünyada masonlar yahudiler ve misyonerler ve gizli teşkilatlar herzaman herşeyi bilen herşeyi kontrol edenler olarak yazıldı çizildi konuşuldu 
fakat bunlar sadece ahmakları aldattı. 
Şu bilinmelidir ki dünyada hiçbir global hareket Türkleri hesaba katmadan gerçekleşmemiştir, gerçekleşemezde... 
Dünyanın tam göbeğinde bulunan Türkiye dünyanın dört bir yanına dağılmış bilimadamları öğrencileri askerleri öğrencileri işçileri istihbaratçıları ve herşeyi ile dünyanın efendisidir yurt dışına çıkmış olanlar bilir ki dünyanın en huzurlu ve yaşanabilir ülkesi Türkiyedir hemde açlık ya da yoksulluk sınırını aşan milyonlarına rağmen... 
Türkiye üzerinde uygulanan binlerce planı göğüsler ve cevabını en iyi şekilde verir 
Türk insanını kendi insanları gibi sananlar beyinlerini yıkayalım derken bizi eğitmiş herşeyi öğretmiştir... 
Kim ne derse desin yine yurt dışına çıkmış olanlar bilir en bilinçli halk TÜRK halkıdır 
Türk istihbaratının ve ordusunun dünyadaki her dümenden haberi vardır çoğu olaya kendisi yön verir 
Ayrıca ülkemiz 80 yıllık olup dev Osmanlıdan sonra hemen cihan devleti misyonluğu beklenemez bir ülke düşünün ki, 
-her 20 kişiden biri istihbaratta aktif ya da pasif rol alsın 
-1000 i aşkın askeri tesisinin ve şubesinin özel yapılmış olup her biri cephanelik olsun 
-güneydoğuda toprağının altında buğday tanesi gibi nükleer başlık olsun 
-uzaya giden roket parçalarının tümünü Türk taksan firması yapsın 
-yeraltında en çok tesis kurmuş devlet olsun 
-dünyanın en iyi doktorlarını, mühendislerini, askerlerini yetiştirsin 
Sevgili TÜRK vatandaşlarına sesleniyorum 
Türkiye Cumhuriyeti sahipsiz değildir 
Beyin yıkama operasyonuna aldanmayın 
En güçlü biziz dünyada savaş açılamayacak tek devletiz!! 
herşeyden haberimiz var durum kontrol altında 
Dünyada sakın olaki herhangi bişi düşünmeyin içinde Türk geçmesin 
bu 15000 yıllık devlet 15000 yıllık tarihin %95 inde dünyaya hükmetti ve bunu hiçbirşey değiştiremedi 
şunu bilin ki en değerli madenler, su, petrol bizde ... 
ayrıca %20 si sular altında kalacak olan dünyanın en güvenilir yeri TÜrk topraklarıdır 
Bütün EN ler bizim en güçlü biziz 
umutsuzluğa kapılmayın 
Gelecek biziz dünya avucumuzun içinde ahiret kalbimizde 
Türkiye doğru zamanı beklemekte dallarımız herkese girmiş can çekişmekteler
Oğuz Hanın Dediği gibi 
GüNeŞ KaNDiL GöK KuBBE, FeTHeDiN TüM DüNYaYı!!!

GERÇEK TÜRK TARİHİ VİDEO



GERÇEK TÜRK TARİHİ 

ZOR GÜNLERİN ŞİİRİ ERGENEKONDAN ÇIKIŞ FLAŞ VİDEO



ZOR GÜNLERİN ŞİİRİ ERGENEKONDAN ÇIKIŞ FLAŞ 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...