25 Ocak 2013

TÜRKÜLERİMİZ



Türküler yüreğimizin dili başımızın sevda yelidir.


Türküler yüreğimizin dili başımızın sevda yelidir. 

Anadır bacıdır kardeştir gurbete gidip dönmeyen oğul hasret çeken yavukludur Anadır Anadolu’dur türküler.

Türkülerin olmadığı yerde çiçekler açmaz kuşlar cıvıldamazakmaz derin-dingin ırmaklar hasrete; bahçeye dikilen fidanlar yeşermez türküler olmadıkça 

Çiçekler kokmaz türkülerin geçmediği yollarda

”İnsanların türküleri kendilerinden güzel/ kendilerinden umutlu/ kendilerinden kederli/ daha uzun ömürlü kendilerinden/ sevdim insanlardan çok türkülerini/ insansız yaşayabildim/ türküsüz hiçbir zaman...”” derken Nazım Hikmet türküleri övmekle kalmıyor aynı zamanda da yaşıyor...


Türküler umuttur hasrettir ve  fadır dostluktur ve yüreğimizde kıvrım kıvrım dolanan ince bir yoldur sılaya uzanan gurbet ellerde. 

Dermandır dermansız kalanlara... 
Yüreğin gurbetinde büyüyen özlemleri kor kor demet demet sunan iki damla hasret çiçeğidir türküler... 
Yüreğimizdeki sevgi kıpırtılarıdır sevgi pınarıdır gürül gürül hasrete akan...

Yaşama sevincinden tutunda ölüm acısına kadar vefayı vefasızlığı hasreti sevgiyi inancı direnci aşkı türkülerle dile getirmiş türkülerle seslenmişiz. 
İçimizi acımızı sevdamızı türkülere dökmüşüz türkülerle bölüşmüşüz!...

Bir damla aşk iksiridir kırık kadehlerde yudumladığımız bir damla su’dur hayatımızda türküler. 

Yüreğimizde ateşlerle dağlanan volkanlar kadar dağlayıcı özlemler kadar sıcak ve yakıcıdır. 
Aynı zamanda da bahar yelleri gibi serin ve dağbaşında bir pınar kadar ferahlatıcıdır türkülerimiz..
Bakın Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun dizelerine…

“Ah bu türküler

Türkülerimiz
Ana südü" gibi candan
Ana südü" gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ yayla yayla
Köyümüz köylümüz memleketimiz”.

Türküler kanatsız kaldığımızda kanadımız efkarlı olduğumuz ve yalnız kaldığımız gecelerde tesellimiz olmuştur. Sesimizim çıkmadığı yerde sesimiz nefesimizin kesildiği yerde nefesimiz olmuştur türküler....


Bazen toprağa düşen su damlası gibi düşüp yüreklerimize ayrılık ateşini söndürmüş. 

Yağmur olup bizi vuslatına erdirmiş bazen... 
Bizim canımız coğrafyamız anamız yarimiz gurbet ellerde tek teselli kaynağımız olmuş türküler. 
Memleketin başı dumanlı dağlarından yemyeşil ovalarından bağlarından pınarlarından turnalarla haber beklemiş seher yelleriyle selam yollamışızdır sevdiklerimize türkü türkü.

“Ah bu türküler köy türküleri

Mis gibi insan kokar mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız çırıl çıplak
Dişisi dişi erkeği erkek
Kaşı kaş gözü göz yarası yara
Bıçağı bıçak.
Ah bu türküler köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez 
Kimi zehir kimi zemberek gibi.”

Geceleri uzanıp kalınca gurbet yataklarına yorgun ve kimsesiz; 

Bir türkü nağmesi gelmeyiversin kulağımıza dumanlanır hemencecik gözlerimiz; ince ince bir sızı sızar yüreğimize... 
Türküler damlayan gözyaşlarımızdır yağmurlu gecelerde yanağımızdan süzülen pınarlardır...

Türküleri “Hasret Gültekin” bilip “Mahsuni”gibi uğurlarken ardında yolladığımız gözlerimizdir kimsesiz mezarlara... 

Bilirizki; türküler de türküleri yakanlar da çoğu zaman kimsesizdir... 
Yine de en acılı günlerimizde bile bizi terk etmeyen en vefalı sadık dostumuzdur türküler sevdiğimizdir ele-güne dosta- düşmana karşı...

Türküler değil midir? Buram buram hasret kokan toprak gibi; Emek gibi ekmek gibi ter gibi bir çocuğun elindeki taze somun gibi... Türküler değil midir? dünyanın en muhteşem gelini en sabırlı anası... 

Türküler değil midir? 
Özümüz sözümüz gözümüz; yollarda yoldaş olup dağlar denizler aşan bizimle...

Anamızın gözünde bir damla yaş olup süzülen yavuklumuzun yüzünde bir tomurcuk çiçek olup açan. Gurbette hasretimiz sılada ayrılığımız karımız kızımız oğlumuz. Tek dostumuz avuntumuz sırdaşımız bekar odalarında Türküler değil midir? ...


Türkülerimiz acılardan damıtılmış gözyaşı yangınlardan yüreğimize düşmüş madımak mevsimlerden bahar vakitlerden akşam; Çiçeklerden gül figanda bülbül kuşlardan turnadır...


Biliriz ki türküler baharda ruhumuza işleyen pak nefesler gibidir yeni yetme sevdalıların dilinden rüzgarlarla savrulan pınarlarla çoşan... Biliriz ki bülbüllerin gözyaşlarıdır güle kavuşma adına türküler... 

Biliriz ki bahar yağmurlarında güle kavuşma sevinci gizlidir. 
Güz yağmurlarında ise bülbüllün gülden ayrılacağının hicranı...

Biliriz ki türküler Anadolu insanının dilden gönülden söylediği kah ağlayan kah ağlatan güldüren sevindiren duygu dolu gönül sesimizdir. 

Rüzgar olup şahlanan sel olup çoşan deniz olup dalgalanan yaşama sevincimiz vefalımız vefasızımız aşkımız sevdamızdır...

“Ah bu türküler köy türküleri

Ne düzeni belli ne yazanı
Altlarında imza yok ama
içlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen...”

Ve bunca imkansızlıklara rağmen yine de değerli ozanlarımızla birlikte tarihteki yolculuğunu sürdürmeye devam ediyor. Yolculuğunun Hollanda'daki emekçisi ve adresi ise son kasetiyle hayli ilgi gören Aşık Çağlari’dir. 

Bunun en önemli etkeni şüphesiz davudi sesi sazı seçkin güzel eserleri ve yorumlama biçimidir.

Türkülerimiz dedik türküler hiç sazsız sözsüz ozansız ve Hollanda da yaşayıp da Aşık Çağlari’den söz etmeden olur mu? 

Bu değerleri biribirinden ayırmak mümkün mü? Hiç türküler Çağlari’si Çağlari türküsüz olur mu? 
Çağlari’nin türküleri kimi dağlardan sel olup gelir kimi rüzgar olup pınarlara seslenir kimi hasret olup aşk olup yüreklerde beslenir ve dinledikçe gönlümüz türküyle dolar... 
İşte Çağlari’den bir uzun hava...

Sazım alıp gidem karlı dağlara

Garip anam şimdi ağlasın dağlar
Seherde bir haber salım o yâra
Tarayıp zülfünü bağlasın dağlar
***
Anam ne zor imiş yardan ayrılmak
Sılada sevdiğim ağlasın dağlar
Hayali gözümde hep ırmak ırmak
Zülfü perişanım çağlasın dağlar

Nuri CAN

FAHRİYE ABLA






FAHRİYE ABLA

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin , dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye abla

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede
Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede
Bahçede akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun Fahriye abla

Önce upuzun sonra kesik saçın vardı
Tenin buğdaysı , boyun bir başak kadardı
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin
Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla
Ne çapkın komşumuzdun sen Fahriye Abla

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya
Bilmem şimdi hala bu ilk kocanda mısın
Hala dağları karlı Erzincan'da mısın
Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın
Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda
Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye abla
AHMET MUHİP DIRANAS

ÇÖZÜMÜ ZOR BİLMECE İNSAN


ÇÖZÜMÜ ZOR BİLMECE İNSAN
İnsan en çok sahip olamadıklarını ve kaybettiklerini özlüyor
Çözümü zor bir bilmece insan
Tam çözdüm zannederken bir yerlerde hata yaptığın,ünsüz harflerin çakıştığı sil baştan yeniden çözmeye çalıştığın bir bilmece
An’ın değerini bilmek lazım diyoruz
An nedir ki ? Bir lazha an ! Kelebek misali yaşanan an’ı geri getiremediğin ,bir saniye bile geri dönemediğin
Bazen dönmek için herşeyini feda edebileceğin,bazense dönmemek için herşeyini verebileceğin
Yaşanmışlıklar hiç yaşanmasaydı dediğin,yaşanamayanlar keşke yaşansaydı dediğin
İnsan bu dedim ya anlamak zor diye
Bazen yaşadığına ağlar,bazen ise yaşayamadıklarına
Keşkeleri hiç bitmez
Kelimeler Kitabında Keşke’lerle sıkı dosttur
Memnuniyetsizdir insan
Sıkıntısı ,derdi,hüznü hiç bitmez
Belki de hüzündür onu olgunlaştıran
Geçen yıllar değildir yaşanmışlıklardır onu olgunlaştıran
Her hüznün içinde bir gözyaşı saklıdırHer bilmecenin sonunda bir mesaj saklı olduğu gibi
Kimi zaman bakışlarıyla anlatır meramını,kimi zaman yazdıklarıyla,kimi zaman çığlıklarıyla,kimi zaman sessiz yakarışlarıyla kimi zamanda( ki çoğu zaman böyle olmuştur) hangi yolu denerse denesin anlatamaz En acısı budur bence
Nedense insan hep kendini anlatmaya çalışır
Anlamaya çalışmaz
Anlaşılmayı bekler,anlamaktan bihaber
İnsan bu,odak noktasının hep kendisinin olmasını ister
Bilmez ki bazen hedef olmaktansa,nişancı olmak daha iyidir
Pişmanlıkları hiç bitmez mesala
Heşeyden pişmanlık duyar
Yediği tatlıdan,kurduğu arkadaşlıktan,
kavga etmekten,günah işlemekten,para harcamaktan,güvenmekten
Ama bunları yapmaktan da hiç vazgeçmez
Yanılgılarla başlar öğrenmeye,yazgılarla devam eder pişmeye
Kendini kandırmaktan ise hiç vazgeçmez
’Herşey güzel olacak inşallah ’diye başlayan ve hüznün üzüntünün sonundan biten ve başlayan ,başlayan ve biten cümle hep aynıdır
Herşey güzel olacak inşallah’ 
Umudu vazgeçtiği yaşamına taze kandır her zaman
Solmaya yüz tutan yanakları ,küllenmeye başlayan çaresizliklerin ardından hep umut gülümser sıcacık
Dedim ya insan bu,gülümseyene gülümseyerek karşılık vermek fıtratında var diye
14 yaşındayken 15 yaşındayım demek,17 yaşındayken 18’ime girdim demek adettendir
O yaşlarda bir yaşın bile önemi oldukça fazladırNeden sonra yaş 30’u geçince yaşlar saklanır,gizlenir,bayana yaş sorulmaz diyerek gerçeklerin arkasınıa saklanırlar
Hoş bu da birşeyi değiştirmez ya, 40 bedenken 38 beden giymeye çalışmak,60 kilo iken 58 kiloyum demek herşeyi biraz daha iyileştirir
Bu ufacık yalanlar onların saklı oyuncaklarıdır
Bilmek bir sanattır,bildiklerini aktarmak ise ayrı bir sanat
Bizler sanatkar olduğumuzu düşünürken ,çevremizde o kadar çok bilmeyen öğrencimiz vardır ki
Hepsinin akıl hocası kesiliriz
Maharetlerimiz,hayat hikayalerimiz,anlatacaklarımız,yaşanmışlıklarımız, örneklerimiz hiç bitmez
Kendi muhtaçlığımızı unutup,bildiklerimizi sıralamaya devam ederken,bilmediklerimiz içinse hiç renk vermeyiz
İnsanız nihayetinde
Bir zaman sonra yine bir karamsarlık,yine üzüntü yine keder kalır avuçlarımıza sağlıklı günlerimizi unutup hastalığımıza yanarken,mutlu günlerimizi unutup mutsuzluğumuza ağlarken ,varlığı unutup yokluğa dert yanarken dilimizden o bilindik söz dökülüverir
’Herşey güzel olacak inşallah’
’Yaşamak için ne güzel bir sebep ! 

DOST ARKADAŞLARIN CUMA GÜNÜ KUTLU OLSUN

DOST ARKADAŞLARIN CUMA GÜNÜ KUTLU OLSUN

İÇİMDEN GEÇENİ SÖYLESEM YAPMAZ BİLİYORUM CELLAT



Yaşam hücrelerimi yok sayıp bir karar vermemi istiyor cellat benden.
İçimden geçeni söylesem yapmaz biliyorum. 
Ama yine de denemeden bilemeyiz değil mi:
"Hey aşktan bir haber,
sana sesleniyorum: Kes ipimi!"
O kadar kolay değil diyor, bir güçsüz gibi kaçacak mısın?
Yaşamdan hücrelerimden vazgeçmemi bekleyen,
 aşktan bir haber cellat!
"Aşk bu, ölüme eştir!"
Bilmem kaçıncı karabasan gecenin sabahı uyandığım.
Yine kan ter içinde kalmışım yatağımda. 
Elime sol yanıma koyuyorum, hala çarpıyor kalbim. 
Varlığın bir nebze olsun eksilmemiş ya, en mesut benim.
 Ya yarın diyorum sonra.
Geceler karabasanlara emanet, sabahlar korkulara…
Sana her zamankinden daha çok ihtiyacım olduğunu haykırıyorum. 
Feryadım kulaklarımı çınlatıyor, bildiğim tüm insanlar sağır.
Yine de vazgeçmeyeceğim!
Eğer gitmekse, senden değil herkesten olmalı diye, 
bir bilet alasım geliyor yabancı bir şehre. 
Arada uğrar mısın, bilmiyorum. Korkulara yer yoktu yanıbaşımızda.
Şimdi kime sığınmalı bilmiyorum.Yok yok… Gideceğim…
Yeniden başlamalı, hem sensiz, hem kimsesiz.
Ardımda birkaç satır bırakmalıyım filmlerden öğrendiğim gibi.
 Pabucumun tekini ardımda bırakmaksızın gitmeliyim.
Sevgili,Ben aşkı anlatmaya çalıştım.
Beceremedim.Yaşamak istedim,Beceremedim.
En çok senden vazgeçmemi istediler,
Nasıl kıyardım bildiğim tüm heveslere.
Bu bir ceza ise herkes yaşasın istedim. 
Çünkü ben en saf halimle, bir tek seni sevdim
Terkedilmişliğin HüznüYalnızlığın Hazin Yüzü
İçimde Burukluğu Var Güzün Gözlerim Dalgın
Hüznüm Yorgun Düşlerim Solgun Sesimi Duyan Yok
Bu Çığlıklar Boşa Kimse Duymuyor Haykırışlarımı
Kelimelerim Suskun Benim Neyime Ki Çığlıklar
Bana Suskunluklar Gerek…

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...